21 Nisan 2015

Bab Hz. Peygamber'in (s.a) Yemekteki Edep ve Ahlâkı



Hz. Peygamber'in (s.a)
Yemekteki Edep ve Ahlâkı
Hz. Peygamber (s.a) bulduğunu yerdi.(109) Onun nezdinde yemeklerin en sevimlisi, 'defef şeklinde yenilen yemekti. Defef ise, birçok elin uzatıldığı yemek sofrası demektir.(110) Hz. Peygamber sofrası kurulduğu zaman şöyle derdi: 'Allah'ın ismiyle başlarım! Ey Allah’ım! Bu nimeti şükrü yapılmış ve cennet nimetinin verilmesine vesile yapacağın bir nimet kıl.'(111)
Yemek için oturduğunda, çoğu zaman, dizlerinin üzerine otururdu. Namaz kılan bir kimsenin oturduğu gibi otururdu. Ancak şu farkla ki dizi diz, ayağı ayak üzerinde olurdu.'Ben sadece bir kulum! Kulun yediği gibi yer, kulun oturduğu gibi otururum.'derdi.(112)
Hz. Peygamber (s.a) sıcak yemeği yemezdi.'Sıcak yemekte bereket yoktur. Allah Teâlâ bize ateşi yedirmemiştir. Bu bakımdan yemeği soğutunuz da yiyiniz.' derdi.(113)
Kendi tarafına düşen kısmından yerdi.(114) Üç parmağı ile yerdi.(115) Çoğu zaman dördüncü parmağını da yardımcı yapardı.(116) Hiçbir zaman iki parmakla yemezdi. 'İki parmakla yemek, şeytanın yiyişidir.' derdi.(117)
Hz. Osman (r.a) kendisine 'paluze' takdim etti. Paluze'den yediler ve Hz. Osman'a

— ‘Ey Ebu Abdullah! Bu nedir?' diye paluzenin ne olduğunu sordu.
O da şöyle cevap verdi:
— ‘Anam, babam sana feda olsun! Biz yağ ile balı çanağa koyup ateşin üzerinde ısıtıyoruz. Sonra kaynatıyoruz. Kaynadıktan sonra buğdayın öğütülmüş özünü o bal ve yağın içerisinde kavuruyoruz. Sonra katılaşıncaya kadar karıştırıyoruz. İşte gördüğün şekle giriyor'.
Hz. Peygamber (s.a) bu söz üzerine şöyle buyurmuştur:
— 'Muhakkak bu yemek güzeldir.' (118)

Hz. Peygamber (s.a) elenmemiş arpa ekmeği yerdi.(119) Hz. Peygamber bazen salatalıkları yaş hurma ile bazen de tuzlayarak yerdi.(120)
Hz. Peygamber'in nezdinde yaş meyvelerin en sevimlisi kavun (veya karpuz) ve üzümdü.(121) Kavunu bazen ekmek ve şekerle yerdi.(122) Çoğu zaman da yaş hurmalarla beraber yerdi.(Ve o sırada)(123) iki eliyle yardımlaşarak yerdi.(124) Bir gün sağ eliyle yaş hurma yedi. Çekirdekleri sol elinde topladı. O esnada bir koyun geçti. Çekirdekleri koyuna gösterdi. Koyun onun sol elinden çekirdekleri yiyor kendisi de sağ eliyle yaş hurmaları yiyordu. Böylece yiyip bittikten sonra koyun çekirdekleri bitirip gitti.
Çoğu zaman üzüm salkımını ağzına götürür, ağzıyla taneleri kopararak yerdi. Ağzına götürdüğü salkımın taneleri sakalının üzerinde ipe dizilmiş inci taneleri gibi görünürdü.(125)Yemeğinin çoğu su ile hurmaydı.(126)Hurma ile sütü bir arada yer ve onlara 'en güzel iki yemek' diye isim verirdi.(127)
Yemeklerin en sevimlisi, onun nezdinde et yemeğiydi.(128) Et yemeği hususunda şöyle demiştir: 'Bu yemek duyma hassasını geliştirir. Dünya ve ahirette yemeklerin efendisi bu yemektir. Eğer ben rabbimden her gün bana bu yemeği yedirmesini niyaz etseydim, rabbim bana muhakkak yedirirdi.'
Hz. Peygamber tiridi et ve kabak ile birlikte yerdi.(129)Kabağı severdi. Bu benim Yunus kardeşimin bitkisidir.derdi.(130)
Hz. Âişe'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber kendisine şöyle demiştir:EyÂişe! Bir çömlekte yemek pişirdiğiniz zaman o çömleğe kabağı çokça koyunuz. Çünkü kabak üzülenin kalbini takviye eder. (131)
Hz. Peygamber (s.a) kendisi için avlanan kuşun etini yerdi. Fakat bizzat avlanmazdı. Ama kendisi için avlanan etin kendisine getirilmesini sever ve yerdi.(132)
Hz. Peygamber et yediği zaman başını etin üzerine eğmezdi. Eti ağzına kaldırır, sonra ön dişleriyle parçalar yerdi.(133)Kesilen koyunun budunu ve gerdanını severdi. Çömlekte pişirilen yemeklerden kabak yemeğini, katıklardan da sirkeyi severdi. Hurmadan da Ucve denilen Medine hurmasını severdi.(134)Ucve hurması için bereket duası etmiştir:

'Bu hurma cennettendir. Zehir ve sihir için şifadır.'(135)

Sebzelerden 'Hindiba', 'Bazaruç' (karanfilli reyhan) ve baklayı severdi. Sidik mahalline yakın olduklarından dolayı böbrekleri sevmezdi.(136)Kesilen koyunun yedi azasını yemezdi.

1.Tenasül uzvunu
2.Yumurtalıklarını
3. Mesanesini
4.Öd kesesini
5.Bezlerini
6.Dişi hayvanların fercini
7.Kanı
Bu parçaların yenmesi(kan hariç) helâl olduğu halde Hz. Peygamber bunları yemeyi kerih görürdü.(137)

Hz. Peygamber (s.a) sarımsak, soğan yemeyi kerih görürdü.(138)Hiçbir yemeği kötülemezdi. Ancak hoşuna gideni yer, gitmeyeni terk ederdi. Eğer midesi bir yemeği almazsa, o yemeği başkasına kötülemezdi.(139)
Hz. Peygamber Dub (keler) denilen hayvanın etini ve dalağı yemekten tiksinirdi, fakat onları haram kılmıyordu.(140)Hz. Peygamber (s.a) parmaklarıyla yemek tabağını siler ve parmaklarını yalayarak şöyle derdi:'Yemeğin sonu daha bereketlidir'.(141)
Hz. Peygamber (s.a) yemeğe bulaşmış parmaklarını kızarıncaya kadar yalardı.(142) Parmaklarını teker teker yalamadan önce elini mendil ile silmezdi.'Bereketin, yemeğin hangi kısmında olduğu bilinmemektedir.'derdi.(143)
Yemekten doyduğu zaman şöyle derdi:'Hamd Allah'a mahsustur. Ey Allah’ım! Senin içindir hamd. Yedirdin ve doyurdun. İçirdin hem de doya doya içirdin. Ancak senin içindir hamd... Nimetini inkâr etmediğimiz, şükrünü terk etmediğimiz ve nimetinden müstağni olmadığımız halde, bu ikrar ve itiraflarda bulunuyoruz.' (144)
Hz. Peygamber (s.a) özel olarak et ve yemek yediği zaman iki elini güzelce yıkar, sonra kalan su ile yüzünü mesh ederdi.(145) Hz. Peygamber suyu üç nefeste içerdi ve her nefesin başında bir besmele çekmek üzere üç defa besmele çekmiş olurdu ve her içişin sonunda 'elhamdülillah' demek suretiyle üç defa hamdederdi. Suyu eme eme ve tada tada içerdi. Hortumla boşaltırcasına gırtlağına boşaltmazdı.(146)
Hz. Peygamber (s.a) içtiği sudan arta kalanı sağında bulunan kimseye verirdi.(147) Eğer sol tarafında rütbece daha büyük bir insan bulunursa, sağ tarafında bulunana;'Sünnet sana vermektir. Eğer istersen sağımda bulunanları sana tercih edeyim.'derdi.(148)
Hz. Peygamber (s.a) bazen sonuna kadar bir nefeste suyu içerdi.(149)Gerek yemek kabına, gerekse su kabına nefesini alıp vermezdi. Ağzını kaptan çekerek nefesini verirdi.(150) İçinde bal ile süt bulunan bir kap kendisine getirildi. İçmekten kaçınarak şöyle dedi: 'Bir içişte içilen iki madde, bir kapta iki katık (olur mu?)'(151)Bunu söyledikten sonra şöyle buyurmuştur:'Ben bunu haram kılmıyorum. Fakat ben kibirlenmekten ve dünyanın fuzuliliğinden ötürü yarın hesaba çekilmekten korkuyorum. Ben tevazuyu seviyorum. Çünkü Allah için tevazu eden bir kimseyi Allah yüceltir.'(152)
Hz. Peygamber (s.a) evinde, azad edilmiş köleden daha utangaçtı. Aile efradından yemek istemezdi. Onlara 'Benim canım filan yemeği istiyor' diye telkinde bulunmazdı. Eğer yedirirlerse yerdi. Kendisine ne verirlerse, kabul ederdi. Hz. Peygamber'e hangi sudan içirseler içerdi.(153)Çoğu zaman bizzat kalkar, yiyecek ve içeceğini hazırlardı.(154)

109)Daha önce geçmişti.

110) Ebu Yala, Taberânî, İbnAdîy
111) Nesâî
112)Abdürrezzak, (Ebu Eyyub'dan)
113)Beyhakî
114)Ebu Şeyh
115)Müslim
116)el-Gılaniyât
117)Dârekutnî
118)Beyhakî
119)Buhârî
120)Müslim, Buhârî
121)Ebu Şeyh
122)Ebu Nuaym
123)Tirmizî, Nesâî
124)Ahmed
125)İbnAdîy
126)Buhârî
127)Ahmed
128)Ebu Şeyh
129)Müslim
130)Nesâî, İbnMâce
131)Tirmizî
132)Ebu Davud
133)Müslim, Buhârî
134)Müslim, Buhârî
135)Ebu Nuaym
136)Ebu Nuaym
137)İbnAdiy
138)Mâlik, Muvatta
139)Müslim, Buhârî
140)Müslim, Buhârî
141)Beyhakî
142)Müslim
143)Müslim
144)Taberânî
145)Ebu Yâ'lâ
146)Beğavî, Taberânî
147)Müslim, Buhârî
148)Müslim, Buhârî
149)Ebu Şeyh
150)Hâkim
151)Bezzar
152)Bezzar
153)Müslim, Buhârî
154)Ebu Dâvud

Hz. Peygamber s.a.v. Ahlâk ve Edebine İlişkin Başka Bir Bölüm




Hz. Peygamber s.a.v.
Ahlâk ve Edebine İlişkin
Başka Bir Bölüm

Ebu Buhterî'nin rivayet ettiklerinden bazıları şunlardır; Hz. Peygamber (s.a) ehli imandan herhangi bir kimseye küfretmemiştir. Küfrettiği zaman, onun kefaretini vermiş ve yerine rahmet okumuştur.(59) Hiçbir kadına ve hiçbir hizmetçiye lanet okumamıştır.(60) Savaş esnasında olduğu halde kendisine:
'Ne olur ya Rasûlullah! Bu kâfirlere lânet okuyup helâk olmaları için dua et!' denildiğinde Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Ben rahmet olarak gönderildim. Lânet okuyucusu olarak gönderilmiş değilim. (61)

Kendisinden, herhangi bir kimseye; ister Müslüman, ister kâfir, ister umumi, ister hususi olsun beddua etmesi istendiği zaman dua etmeye geçerdi.(62) Eliyle hiç kimseyi dövmemişti. Ancak Allah yolunda olursa başka.(63) Kendisine yapılan hiçbir kötülüğe karşı intikam almamıştır. Fakat Allah Teâlâ'nın hürmeti ihlâl edilirse başka. İki şey arasında muhayyer kılındığı zaman orada bir günah veya akrabalık bağının kesilmesi olmadıkça muhakkak onların en kolayını seçerdi. Eğer bir günah söz konusu olursa, Hz. Peygamber o işten insanların en uzağı bulunurdu. Ona gelen bir kimse, ister köle, isterse cariye olsun, muhakkak kalkıp onunla gider, ihtiyacını yerine getirirdi.(64)
Enes (r.a) der ki: Muhammed'i hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim, (kendisine hizmet ettiğim on sene zarfında) hoşuna gitmeyen bir şeyi yaptığımda bana 'neden bunu yaptın?' dememiştir. Zevceleri herhangi bir şeyden dolayı beni kınadıkları zaman onlara 'Onu kınamayınız! Onun yaptığı kitab ve kaderledir' (takdiri ilâhî öyle yapılmasını istemiştir) derdi.(65) Hz. Peygamber (s.a) hiçbir yatağı hor görmemiştir. Eğer kendisine yatak sererlerse, üzerine uzanırdı. Eğer kendisine yatak serilmezse yere uzanırdı.(66)
Allah Teâlâ onu peygamber olarak göndermeden önce Tevrat'ın birinci satırında onu vasıflandırarak şöyle buyurmuştur: Muhammed Allah'ın Rasûlü'dür, benim seçkin kulumdur. Katı ve çirkin değildir. Çarşılarda gürültü yapan değildir. Kötülük yapanı affeder. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez. Onun doğum yeri Mekke'dir. Hicret yeri Teybe'dir. Onun mülkü Şam memleketinde olacaktır. O ve onunla beraber bulunanlar bellerine İzar bağlarlar. (Nitekim Arapların âdeti böyledir). O Kur'an ve ilme davet eder. Azalarını yıkamak suretiyle abdest alır. İncil'de de o bu şekilde sıfatlandırılmıştır.
Onun güzel ahlâkından biri de rastladığı bir kimseye önce selâm vermesidir.(67) Herhangi bir ihtiyaçtan dolayı kendisiyle konuşan kimseye karşı sabır gösterir, ta ki karşısındaki konuşmayı bırakıp gidinceye kadar.(68)
Onun elini herhangi bir kimse tutarsa, o kişi elini bırakmadıkça Hz. Peygamber elini çekmezdi. (69) Ashabından herhangi bir kimseye rastladığı zaman, ondan önce onun elini tutar, iyice kavradıktan sonra, kabzasını tuttuğu elin üzerine kapatırdı. (70) Her oturuş ve kalkışında Allah'ı anardı.(71)
Namaz kılarken herhangi bir kimse yanına gelirse, muhakkak namazını hafifletir, selam verdikten sonra ona dönüp 'Senin bir ihtiyacın var mıdır?' diye sorardı. Onun ihtiyacını yerine getirdikten sonra yeniden namazına dönerdi.(72)
Çok zaman dizleri üzerine çökerek oturur, ellerini de dizlerinin üzerine koyardı.(73) Oturduğu yer, ashabının oturduğu yerden farklı olmazdı. Çünkü kendisi meclisin alt başında bile otururdu.(74) Meclisi daraltmamak için arkadaşlarının arasında ayaklarını uzattığı hiç görülmemiştir. Bulundukları yer geniş bir yer olursa o zaman başka. En çok kıbleye doğru otururdu.(75)
Huzuruna giren bir kimseye ikramda bulunurdu. Hatta kendisiyle herhangi bir akrabalığı veya herhangi bir süt münasebeti bulunmayan bir kimseye dahi çoğu zaman abasını serip onu o abanın üzerine oturturdu.(76) Huzuruna giren bir kimseye altındaki minderi ikram ederdi. Eğer gelen o minderin üzerine oturmak istemezse, onu oturtuncaya kadar ısrar eder ve oturturdu.(77)

Onu seçip yanına gelen bir kimse, zannederdi ki, kendisi Hz. Peygamber'in nezdinde herkesten daha şereflidir. Hatta yanında oturan herkese yüzünün nûrundan nasibini verirdi. Hatta onun dinlemesi, konuşması, davranışlarının inceliği ve beraberinde oturana yüzünü çevirmesi ve onunla beraber olan meclisi, hayâ, tevazu ve emanet meclisi idi.(78)
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Allah'ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. (Âlu İmran/159)

Ashabı kiramın gönüllerini almak ve kendilerine ikram etmek için künyeleri ile çağırırdı.(79) Künyesi olmayana künye takardı ve o kişi (artık hayatının sonuna kadar) Hz. Peygamber'in kendisine vermiş olduğu künye ile çağrılırdı.(80) Çocukları olan kadınlara da künye verirdi. Doğurmayan kadınlara da künyeler takardı. (81) Çocukların gönlünü almak için onlara da künye takardı.(82)
İnsanların en son öfkeleneni ve en önce razı olanıydı.(83) İnsanlar için insanların en şefkatlisi, en hayırlısı ve en fazla fayda vereni idi.(84) Onun meclisinde sesler yükselmezdi.(85)
Meclisinden kalktığı zaman şu duayı okurdu: Ey Allah’ım! Sen ortaktan münezzehsin. Senin hamdine bürünerek şahadet ederim ki, senden başka hak ilah yoktur. Senden af talep ediyor ve bütün günahlarımdan sana dönüyor ve tevbe ediyorum.(86)Sonra şöyle derdi: 'Bu kelimeleri bana Cebrail öğretti'.
Konuşması ve Gülmesi
Hz. Peygamber (s.a) konuşma bakımından insanların en fasihi, söz bakımından en tatlısı idi. O şöyle buyurmuştur: Ben Arapların en fasihiyim. (87) Cennettekiler orada Hz. Peygamberin diliyle konuşurlar.(88) Hz. Peygamber az konuşurdu. Konuştuğu zaman sözü gereksiz yere fazla uzatmazdı. Sözleri ipe geçirilmiş inci taneleri gibi intizamlıydı.(89) Aişe validemiz (r.a) der ki: 'Sizin kelimeleri arka arkaya bindirdiğiniz gibi, Hz. Peygamber konuşmasında kelimelerin birini diğerine bindirmezdi. Onun konuşması azdı. Siz ise konuşmayı uzattıkça uzatıyorsunuz'.(90) Ashabı kiram derler ki: ‘Hz. Peygamber herkesten daha veciz konuşur ve Cebrail (a.s) bunu ona Allah tarafından getirmişti. Fakat vecizlikle beraber istediği bütün mânâları konuşmasına sığdırırdı.(91) Kelimelerin mânâlarını derleyici konuşmalar yapardı.(92) Onun konuşmasında ne fazlalık, ne de eksiklik vardı. Konuşmasının biri diğerini takip ederdi. Konuşmasının arasında duraklamalar vardı. Bu sayede dinleyen konuşmayı ezberleyip, kavrardı.’(93)
Gür sesliydi. Ses bakımından insanların en güzeliydi.(94) Uzun zaman sükût eder, ancak ihtiyaç anında konuşurdu.(95) Münkeri söylemezdi. İster normal ânında, ister öfkeli ânında olsun, haktan başkasını söylemezdi.(96) İyiliğin haricinde konuşan bir kimseden yüz çevirirdi. (97) Kerih gördüğü meseleleri konuşmak mecburiyetinde kaldığı takdirde kinaye yoluyla konuşurdu.(98)
Sustuğu zaman yanında oturanlar konuşmaya başlarlardı. Yanında konuşulurken mücadele yapılmazdı.(99) Ciddiyet ve nasihatle va'z ederdi:(100)
“ Kur'an'ın bazısını bazısına vurmayınız. Çünkü Kur'an birçok vecih üzere nazil olmuştur.(101)

Ashabı Kiram'ın yüzüne tebessüm etmek ve gülmek bakımından insanların en cömerdiydi. Onların konuşmalarını sanki yeni bir şey dinliyormuş gibi ciddiyetle dinler, kendini onların arasına tam mânâsıyla karıştırırdı.(102) Çoğu zaman mübarek ön dişleri görününceye kadar gülümserdi.(103) Onun yanında Ashabı kiramın gülmesi, ona uymak için sadece tebessümdü. Bunu ona tazim için yaparlardı.(104)
Bir gün, Hz. Peygamber'in huzuruna bir bedevî çıkageldi. O gün kendileri oldukça düşünceliydi. Ashabı kiram nahoş bir şeyin olacağını sezerek sakınıyorlardı. Gelen bedevî Hz. Peygamber'e bazı sorular sormak istedi. Bunun üzerine ashabı kiram ona dedi ki:
-'Hz. Peygamber'in yüzü pek normal değil! Bu bakımdan kendisine sakın bir şeyler sorma!' Bedevî dedi ki:
-'Benim yakamı bırakın! Onu hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki kendisini güldürmedikçe yakasını bırakmayacağım'.
Bunu söyledikten sonra Hz. Peygamber'e şöyle sordu:
-‘İşittiğimize göre, halk açlıktan kırılırken Deccal kendilerine tirit takdim edecekmiş. Anam babam sana feda olsun, acaba onun tiridinden yemememi ve ölüp gitmemi mi bana tavsiye edersin veya doyuncaya kadar onun tiridinden yeyip ondan sonra Allah'a iman edip onu inkâr etmemi mi bana münasip görürsün?'
Ashabı kiram der ki; ‘bu soru karşısında Hz. Peygamber (s.a) mübarek dişleri görününceye kadar gülerek şöyle buyurdu’:
-'Hayır! Onun tiridinden yeme! Allah Teâlâ, ehli imanı zengin ettiği bir şeyle seni de zengin eder'.(105)

Ashabı kiram dedi ki: Hz. Peygamber herkesten daha fazla tebessüm ederdi ve herkesten daha fazla uysaldı. Kendisine Kur'an inmediği veya kıyameti hatırlamadığı veya va'z ve nasihatten ibaret olan herhangi bir hutbe okumadığı takdirde böyleydi.(106) Sevindiği ve razı olduğu zaman, rıza yönünden insanların en güzeliydi. Eğer va'z ederse ciddiyetle va'z ederdi. Eğer öfkelenirse muhakkak ki, Allah için öfkelenirdi ve bu öfkenin önüne hiçbir şey geçemezdi. Bütün işlerinde de böyleydi.(107)
Başına bir iş geldiği zaman durumunu Allah'a havale eder, kuvvet ve kudretinden teberri edip uzaklaşırdı. Allah Teâlâ'dan hidayetinin inmesini isteyerek şöyle dua ederdi:
Ey Allah’ım! Bana hakkı hak olarak göster ki, ben ona tabi olayım! Bana münkerimünker olarak göster ve ondan sakınmamı da bana nasip et! Ya Rab! Şaşkınlığa düşmekten beni koru! Nefsimin hevasına uyup şaşkınlığa düşmekten, hidayetinle beni koru! Nefsimin hevasınıtaatine tâbi kıl! Afiyet içinde nefsimden kendi nefsinin rızasını al! Hakkında ihtilafa düştüğüm hakikate beni hidayet et! Bu da senin izninle olsun! Çünkü sen istediğini dosdoğru yola hidayet edersin!(108)


58)Tirmizî
59)Müslim,Buhârî
60)Müslim,Buhârî
61)Müslim
62)Müslim,Buhârî
63)Müslim,Buhârî
64)Buhârî
65)Müslim,Buhârî
66)Tirmizî,(bir benzerini)
67)Tirmizî
68)Taberânî
69)Tirmizî,İbnMâce
70)Ebu Dâvud
71)Tirmizî
72)Irakî aslını bulamadığını söylemektedir.
73)Tirmizî
74)Tirmizî
75)Dârekutnî
76)Hâkim
77)Sohbet Âdâbı bölümünde geçmişti.
78)Tirmizî
79)Sohbet Âdâbı bölümünde geçmişti.
80)Tirmizî
81)Hâkim
82)Müslim,Buhârî
83)Tirmizî
84)Ebu Dahdah
85)Tirmizî
86)Nesâî,Hâkim
87)Ebu Hasan b. Dahhak
88)Taberânî
89)Hâkim
90)Taberânî
91)Müslim,Buhârî
92)Dârekutnî
93)Tirmizî
94)Tirmizî,Nesâî
95)Tirmizî
96)EbûDâvud
97)Tirmizî
98)Buhârî
99)Tirmizî
100)Müslim
101)Taberânî
102)Tirmizî
103)Müslim,Buhârî
104)Tirmizî
105)Irakî bu hadisin münker olduğunu ve aslına rastlamadığını söylemektedir.
106)Taberânî
107)Ebu Şeyh
108)el-Müstağfırî

Allah Teâlâ'nın Hz. Muhammed'i (s.a) Kur'ân İle Terbiye Etmesi




Allah Teâlâ'nın Hz. Muhammed'i (s.a) Kur'ân İle Terbiye Etmesi


Hz. Peygamber (s.a) çokça yalvarır, çokça yakarır ve daima Allah'tan edeplerin en güzelleriyle, ahlâkların en yüceleriyle kendisini donatmasını ister ve duasında şöyle derdi:Ey Allah’ım! Benim yaradılışımı ve ahlâkımı güzelleştir. (1)
Ey Allah’ım! Beni ahlâkların çirkinlerinden uzaklaştır ve koru.(2)

Allah Teâlâ da onun duasını, va'd'i ilahîsini yerine getirmek için kabul buyurmuştur.
Beni çağırınız ki size cevap vereyim. (Mü'min/60)

Allah Teâlâ onun üzerine Kur'an'ını indirdi ve onu Kur'an ile edeplendirdi. Bu bakımdan onun ahlâkı Kur'an dır.Hişam'ın oğlu Said der ki: Aişe validemizin huzuruna girdim. Hz. Peygamber'in ahlâkını kendisinden sordum. Şöyle dedi:
—Sen Kur'an okumuyor musun?
—Evet, okuyorum.
—Hz. Peygamber'in ahlâkı Kur'an'dı.

Kur'an onu şu ayetlerin benzerleriyle edeplendirmiştir:
—Sen bağışlama yolunu tut!İyiliği emret ve cahillerden yüzçevir.(A'raf/199)
—Muhakkak ki Allah adaleti, ihsan etmeyi, yakınlara vermeyi emreder. Fuhşiyatı, münkeri ve zulmü yasaklar,(Nahl/90)
—Başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendi.(Lokman/17)
-Kim de sabredip bağışlarsa, işte bu işlerin en hayırlısındandır.(Şura/43)
-Böyleyken yine onları bağışla ve aldırma! Çünkü Allah iyilik edenleri sever.(Maide/43)
-Bağışlasınlar, aldırmasınlar. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?(Nûr/22)
-Sen kötülüğü en güzel olan hareketle önle! O vakit bakarsın ki seninle arasında bir düşmanlık bulunan kimse, yakın bir dost gibi olmuştur.(Fussilet/34)
-Onlar bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah da güzel davrananları sever.(Âlu İmran/134)
-Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. (Müslümanların ayıp ve kusurlarını) araştırmayın. Bir kısmınız bir kısmınızı (arkasından) çekiştirmesin. Hem sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi?(Hucurat/12)

Hz. Peygamber'in Uhud savaşında başı yarılıp ön dişleri kırıldığı zaman, üzerine kan akmaktaydı. Bir taraftan kanını siliyor, diğer taraftan şöyle diyordu: Acaba peygamberlerinin yüzünü kana boyayan bir kavim, nasıl felaha kavuşacaktır? Oysa o peygamber kendilerini rablerinin yoluna davet ediyor. Onun bütün yaptıkları bundan ibarettir.(3)
Böylece Allah Teâlâ şu ayeti, peygamberini bu sözünden dolayı edeplendirmek için inzal etmiştir:
Senin elinde (onları cezalandırmak ve affetmek hususunda) hiçbir şey yoktur!(Âlu İmran/128)
Bu gibi ilahî te'dibler, Kur'an'da sayılamayacak kadar çoktur. Bu te'dib ve tehzibin ilk hedefi Hz. Peygamber'dir. Sonra nûr ondan bütün insanlık âlemine feyezan eder. Allah Teâlâ Kur'an ile peygamberini edeplendirmiş, o da Kur'an'ın edebini kabul etmiş ve onunla halkı edeplendirmiştir. Bu sırra binaen Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: Ben mekârimi ahlâkı (güzel ahlâkı) tamamlamak üzere gönderildim.(4)
Hz. Peygamber halkı güzel ahlâka, daha önce nefsin riyazâtı ve ahlâkın tehzibi bahsinde zikrettiğimiz hâdislerle tergib ve teşvik etmiştir. Bu bakımdan biz ikinci bir defa onları tekrar etmeyelim. Sonra Allah Teâlâ, dostu Muhammed Mustafa'nın ahlâkını kemale vardırdığı zaman onu överek şöyle buyurmuştur:
Muhakkak sen pek büyük bir ahlâk üzeresin. (Kalem/4)

Allah Teâlâ ortaktan münezzehtir. Şanı yücedir. Kullarına yapmış olduğu minneti tastamamdır. Sonra Allah Teâlâ'nın umumi lütfûna büyük faziletine dikkat et ki, nasıl veriyor ve verdiğini nasıl övüyor? Peygamberi güzel ahlâk ile süslendiren O... Sonra lütfundan vermiş olduğu ahlâkı peygambere izafe ederek şöyle buyurmuştur: 'Muhakkak sen ahlâkça çok yükseksin'. Sonra
Hz. Peygamber, halka belirtti ki, Allah Teâlâ güzel ahlâkı sever, kötü ahlâktan nefret eder.(5)

Hz. Ali (r.a) diyor ki: 'Müslüman bir kişiye şaşıyorum ki, Müslüman kardeşi bir ihtiyaç için kendisine geldiğinde o ihtiyaç sahibine yardım etmek suretiyle kendini nasıl hayrın ehli olarak görmüyor? Farzı muhal yapacağı iyilikten sevap ummaz, yapmadığı takdirde herhangi bir azaptan korkmasa yine de güzel ahlâka acele etmesi kendisine daha uygun düşerdi. Çünkü böyle yapması, insanı kurtuluş yoluna iletir'. Bunları söyledikten sonra Hz. Ali'ye adamın biri dedi ki:'Sen bunun böyle olduğunu Hz. Peygamber'den dinledin mi?'
Hz. Ali (r.a) şöyle dedi:'Evet! Dinledim! Hatta bundan daha hayırlısını da dinledim. Hz. Peygamber'e Tayy kabilesinin esirleri getirildiği zaman, esirler arasından ayağa kalkan bir cariye şöyle dedi: 'Ya Muhammed! Ne olursun, beni serbest bırak! Arab kabilelerine gülünç olmayayım. Çünkü ben kavmimin efendisinin kızıyım. Benim babam himayesindeki insanları korur, esirleri bırakır, açları doyurur, yemek yedirir, selâmı yayar ve hiçbir ihtiyaç sahibini geri çevirmezdi. Ben Hatem et-Tâî'nin kızıyım'. Bu sözleri işiten Hz. Peygamber (s.a) şu karşılığı verdi: —Ey cariye! Bu saydığın sıfatlar gerçekten mü'minin sıfatıdır. Eğer senin baban Müslüman olsaydı biz ona rahmet okurduk. Ey ashabım! Cariyeyi serbest bırakınız! Çünkü onun babası ahlâkın güzelini seviyormuş.Allah Teâlâ da ahlâkın güzelini sever.(6)
Bu esnada Niyar'ın oğlu Ebu Burde(7) ayağa kalktı ve dedi ki: 'Allah ahlâkın güzelini sever mi?' Hz. Peygamber (s.a) şöyle cevap verdi:Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim, cennete ancak ahlâkı güzel olan kimseler girecektir.
Muaz b. Cebel Hz. Peygamber'den şu hâdisi rivayet eder:Muhakkak ki, Allah Teâlâ, İslâm dinini ahlâkın en güzelleriyle ve amellerin en iyileriyle kuşatmış bulunmaktadır.
Güzel davranış, iyilik yapmak, yumuşaklık göstermek, hayır ve hasenatta bulunmak, yemek yedirmek, selâmı yaymak, Müslüman hastayı ziyaret etmek, ister adil ister ise facir olsun; Müslüman’ın cenazesini teşyi etmek, her komşusuna; ister Müslüman, ister kâfir olsun güzel muamele etmek, ihtiyar Müslüman’a hürmet göstermek, yemeğe davet edildiğinde icabet etmek ve bundan dolayı duada bulunmak, Müslüman’ı affetmek, insanların arasını bulmak, cömert olmak, şerefli olmak, müsamahalı olmak, önce selâm vermek, öfkeyi yutmak, halkı affetmek, İslâm'ın haram ettiği oyun ve batıllardan kaçınmak, (haram) teganniden, oyun aletlerinin tamamından kaçınmak ve her telli aleti çalmaktan sakınmak, her hileli işten; gıybet, yalan, cimrilik, başkasına zahmet vermek, hile yapmak, kandırmak, koğuculuk yapmak, müslümanların arasını bozmak, sılayı rahmi kesmek, kötü ahlâk, kibir, fahr, gurur, gevezelik, büyüklenmek, müstehcen konuşmak, kindar olmak, haset etmek, fal bakmak, zulüm, tecavüzkârlık ve adaletsizlikten sakınmak, güzel ahlâktandır.
Enes der ki: Hz. Peygamber bizi her güzel nasihate davet etti ve her güzel şeyi bize emretti. Hiçbir ayıp veya hile veya çirkinlik bırakmadı ki, bizi ondan sakındırmasın ve onu bize yasaklamasın. Bütün bunların yerinde şu ayeti celile yeter de artar:
Muhakkak Allah, adaleti, ihsanı, yakın akrabalara iyilik etmeyi emreder. Fuhşiyattan, münkerden ve zulümden sakındırır.(Nahl/90)
Muaz der ki: Hz. Peygamber (s.a) bana tavsiyede bulunarak şöyle dedi: Ey Muaz! Sana Allah'tan sakınmayı, doğru söylemeyi, sözüne sahip olmayı, emaneti yerine getirmeyi, hıyaneti terk etmeyi, komşuluk hakkını korumayı, yetime merhamet etmeyi, yumuşak konuşmayı, selâm vermeyi, güzel amel yapmayı, dünyada emeli kısaltmayı, imanın eteğine yapışmayı, Kur'an'da anlayışlı olmayı, ahireti sevmeyi, hesaptan kaçınmayı, kanatları germeyi tavsiye ediyorum. Herhangi bir hakîme sövmekten veya herhangi bir araziyi ifsad etmekten seni sakındırıyorum. Sana her taşın, her ağacın, her toprağın yanında Allah'tan sakınmayı tavsiye ediyorum. Her günah için bir tevbe etmeni tavsiye ediyorum. Gizli günahlara gizlice, açık günahlara da açıkça tevbe etmeni tavsiye ediyorum.(8)
İşte böylece Allah Teâlâ kullarını terbiye etti ve onları ahlâkın güzeline ve edebin iyisine davet etti.


1)Ahmed
2)Tirmizî
3)Müslim
4)Ahmed, Hâkim, Beyhakî
5) Beyhakî
6)Hâkim-i Tirmizî, Nevadir
7)Asıl ismi Hani'dir. Belvi kabilesine mensuptur. Büyük sahabîlerdendir.
Meşhur sahabîBerra b, Azib'in dayısıdır. (Bazı rivayetlere göre amcasıdır).
Bedir'e, Uhud'a ve diğer savaşlara iştirak etmiştir. H.41 senesinde vefat
etmiştir.
8)Ebu Nuaym, Beyhakî

Hz.Peygamber'in Cömertliği


Hz.Peygamber'in Cömertliği
Hz. Peygamber (s.a) insanların en cömerdiydi.(201)Hz. Peygamber Ramazan'da esen rüzgâr gibiydi. Hiçbir şeyi yanında tutmazdı. Hz. Ali Hz. Peygamber'i vasıflandırırken şöyle derdi: 'Vermek bakımından insanların en cömerdi, göğüs bakımından da insanların en genişi... Dil yönünden insanların en doğrusu.... Sözüne sahip çıkmak yönünden insanların en sadığı... Tabiatı insanların en yumuşağı... Muaşeretçe insanların en şereflisi idi. İlk olarak gören ondan korkardı. Onunla sohbet eden onu severdi'.(202)
Hz. Peygamber'i öven bir zat der ki: 'Ne ondan önce, ne de sonra ona benzer kimseyi görmedim. İslâmiyet'e aykırı olmamak şartıyla kendisinden istenilen şeyi verirdi'.
Bir kişi Hz. Peygamber'e gelip istedi. Hz. Peygamber iki dağın arasını dolduracak kadar ona koyun verdi. Kişi kavmine dönüp gelince onlara şöyle dedi: İslâm olunuz! Çünkü Muhammed, fakirlikten korkmayan bir kişinin cömertliğiyle veriyor.Hz. Peygamber'den birşey istensin de Hz. Peygamber de hayır desin!'(203)

Hz. Peygamber'e bir ara doksan bin dirhem ganimet getirildi. Onu bir hasırın üzerine döktü, sonra kalkıp fakir ve fukaraya taksim etti. Her gelip isteyeni boş çevirmedi.Ta ki, doksan bini bitirinceye kadar...Bir kişi gelip Hz. Peygamber'den birşeyler istedi. O da şöyle dedi: 'Benim nezdimde birşeyler yok! Fakat git benim namıma borç et! Eğer birşeyler gelirse onu öderiz!' Bu durum karşısında Hz. Ömer 'Senin güç yetiremediğini Allah sana yüklememiştir' dedi. Bu söz karşısında Hz. Peygamber (s.a) bozuldu ve gelen kişi (Hz. Peygamber'e) şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Râsûlü! Allah yolunda infak et! Arşın sahibi olan Allah Teâlâ'nın seni fakir bırakacağından korkma!' Bu söz üzerine tebessüm etti ve yüzünde sevgi alâmetleri belirdi.(204)
Hz. Peygamber (s.a) Huneyn savaşından dönerken bedeviler gelip mal istediler. Hatta Hz. Peygamberi bir ağaca sığınmaya mecbur ettiler. Arkadan Hz. Peygamber'in abası çıkarıldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber durdu ve şöyle dedi:Benim abamı veriniz! Eğer elimde bu ağaçlar kadar mal olsaydı muhakkak sizin aranızda taksim ederdim. Sonra beni cimri olarak görmez, yalancı ve korkak olarak müşahede etmezdiniz.(205)

201)Müslim,Buhârî
202)Tirmizî
203)Müslim,Buhârî
204)Buhârî
205)Buhârî

Hz.Peygamber'in Hoşlanmadığı Hususlardaki Hoşgörüsü



Hz. Peygamber s.a.v.
Hoşlanmadığı Hususlardaki Hoşgörüsü

Hz. Peygamber (s.a), ince derili (hayâ sahibi) zâhir ve bâtını lâtif bir zattı.(195) Öfkeli veya sevinçli olduğu yüzünden anlaşılırdı.(196)Öfkesi şiddetlendiği zaman, sakalını çokça sıvazlardı.(197)Kerih gördüğü birşeyle hiç kimse ile konuşmazdı. Bir ara huzuruna, sırtında sarı bir elbise bulunan bir kimse girdi. O, sarı elbiseyi hoş karşılamadığı halde, adama birşey söylemedi. Adam gittikten sonra, orada bulunan bazı zevata'Keşke bu adama söyleseydiniz! Bu sarı elbiseyi giymeseydi'dedi.(198)
Bir bedevî Hz. Peygamber'in hazır bulunduğu bir zaman, mesciddeişedi. Ashabı kirâm adamı kovup atmak isteyince Hz. Peygamber (s.a) onlara şöyle hitabetti:'Adamın işini yarıda kesmeyin!' Sonra bedeviye dönüp dedi ki:'Bumescidler pislik ve tuvalet yapmaya uygun değildir'.Başka bir rivayette 'yaklaştırınız, ürkütmeyiniz'diye gelmiştir.(199)
Birgün bedevinin biri gelip Hz. Peygamber'den birşeyler istedi. Hz. Peygamber ona istediğini verdikten sonra bedeviye şöyle sordu:
-'Sana iyilik yaptım mı?' Adam
-'Hayır! Değil iyilik, güzel bir şekilde bile davranmadın!' diye cevap verdi.Bu söz karşısında müslümanlar öfkelendi ve bedeviyi hırpalamak için ayağa kalktılar. Hz. Peygamber onlara adama dokunmamaları için işaret etti. Sonra kalkarak hâneisaâdetine girdi. Bedeviyi hanesine davet etti. Sonra ona birşeyler daha verdi ve dedi ki:
-'Sana iyilik yaptım mı?' Bedevî
-'Evet! Allah sana yakın akraba ve soydan ötürü hayır yönünden mükâfat ihsan etsin!' dedi. Bu duadan sonra Hz. Peygamber, bedeviye şöyle dedi:
-Sen deminki sözünü söylediğinde ashabımın nefsinde sana karşı bir kırgınlık oldu. Eğer istiyorsan, şimdi bana söylediklerini ashabımın huzurunda söyle ki, onların kalplerinde sana karşı duyulan kin ve buğz silinsin.
Bedevî bu teklifi kabul etti. Sabah (veya akşam) olduğu zaman bedevî geldi. Hz. Peygamber (s.a) bedevinin geldiğini görünce şöyle dedi:
-'Şu bedevî dün söylediğini söyledi. Fakat biz ona biraz daha fazla verdik., Şimdi bizden razı olduğunu söylüyor. Öyle değil mi?'Bedevî;
-'Evet! Allah sana yakın akraba ve soydan ötürü hayr bakımından mükâfat versin!' dedi. Bu konuşmadan sonra Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
-'Benimle şu bedevinin misâli, tıpkı devesi ürken bir kişinin misâline benzer. Halk o ürken devenin arkasına tutmak için takılır. Fakat takılan halk, gittikçe deveyi daha da ürkütürler. Fakat deve sahibi onlara 'Benimle devemin arasından çekilin. Çünkü ben devem için daha şefkatliyim ve onun huyunu daha iyi bilirim' diye bağırır. Sonra devenin sahibi deveye doğru yönelip yerden otlar alarak deveye gösterir. Yavaş yavaş deveyi kendisine doğru yaklaştırır. Hatta sonunda deve gelir, onun önünde diz çöker. O da devenin sırtına yükünü bağlayıp biniverir. Eğer ben sizi, bu kişi söylediğini söylediği zaman bıraksaydım, siz de onu öldürseydiniz muhakkak ateşe giderdi.(200)

195)Ebu Şeyh
196)Ebu Şeyh
197)Ebu Dâvud,Tirmizî
198)Müslim,Buhârî
199)Müslim,Buhârî
200)Bezzâr,Ebu Şeyh

Hz. Peygamberin Merhameti ve Hoşgörüsü






Hz. Peygamber s.a.v
 Merhameti ve Hoşgörüsü

Hz. Peygamber, insanların en halîmi ve kudretlisi olmakla beraber herkesten daha fazla affetmeyi seven bir zattı. Hatta bir savaşta Hz. Peygamber'e altın ve gümüşten gerdanlıklar getirildi. Onları muharip ashâbıkirâm arasında taksim etti. O esnada bedevilerden biri ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

-'Ya Muhammed! Allah'a yemin ederim, eğer Allah sana adaleti emretmişse ben seni adaletle hareket eder görmüyorum!'
Bunun üzerine Hz. Peygamber:
-'Sana rahmet olsun! Acaba benden sonra senin hakkında kim adâletli hareket edebilir?'
Bedevî kalkıp giderken Hz. Peygamber ashabı kirâma şöyle demiştir:
-Yavaşça, (korkutmadan) onu çevirip bana getiriniz.
Adam çevrilip Hz. Peygamber'in huzuruna getirildi ve Hz. Peygamber;
-'Seni çıkışından ötürü affediyorum' demek suretiyle kişinin aleyhinde kabaran gergin havayı dağıttı.(186)
Cabir şöyle rivayet eder: Hz. Peygamber, Hayber (bazı nüshalarda Huneyn) gününde Bilâl'in eteğinde ve kucağında bulunan gümüşleri alıp halka veriyordu. Bu esnada bir kişi öfkelenerek Hz. Peygambere şöyle haykırdı:
-'Ey Allah'ın Rasûlü! Adaletli hareket et!'
Hz. Peygamber ona
-'Sana rahmet olsun! Ben adalet etmedikten sonra artık adalet eden kimdir? Eğer ben adalet etmezsem sen mahrum olup zarar içerisinde kalmış olursun'.(187)
Bu durum karşısında Hz. Ömer (r.a) ayağa kalkarak Hz. Peygambere

-'Bu kişi münafıktır. Bana izin ver boynunu vurayım' dedi.
Hz. Peygamber, Hz. Ömer'e şöyle dedi:
-'Senin bu dediğinden Allah'a sığınırım. Böyle yaptığımız takdirde, Muhammed arkadaşlarını öldürüyor diye propaganda yaparlar.'(188)

Hz. Peygamber bir savaşta bulunuyordu. Bu esnada düşmanlar, müslümanların gafletinden istifade ederek casuslarını İslâm ordusunun içerisine saldılar. Hatta bir adam yalın kılıç gelip Hz. Peygamber'in başucunda durdu ve Hz. Peygamber'e şöyle hitap etti:

-'Seni benden kurtaracak kimdir?'
Hz. Peygamber'Allah!'diye haykırdı. Adamın elinden kılıç yere düştü.Hz.Peygamber kılıcı alıp adama şöyle dedi:
-'Seni benden kim kurtaracak?'
Adam; 'Kılıcı alan, en hayırlı bir kimse ol! (beni öldürme)' diye yalvardı.Hz.Peygamber şöyle buyurdu:
-O halde Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın Râsûlü olduğuma şâhitlik et.
-Hayır! Ben bunu demem! Ancak bundan böyle ne seninle savaşır, ne seninle beraber olur, ne de seninle savaşan bir kavimle beraber olurum.
Bu şart ile Hz. Peygamber onu serbest bıraktı. O, arkadaşlarına gelip şöyle dedi: 'İnsanların en hayırlısının nezdinden size geliyorum!'(189)

Enes şöyle rivayet eder: Bir yahudi kadın, Hz. Peygamber'e zehirli bir koyun gövdesi getirdi ki Hz. Peygamber ondan yesin... Bu hâdise keşfedilince kadın Hz. Peygamber'e getirildi. Hz. Peygamber kadına 'Neden böyle yaptın?' dedi. Kadın 'Seni öldürmek için!' diye cevap verince Hz. Peygamber kadına şöyle dedi:

'Allah seni bu işte muvaffak kılmaz'. Ashabı kirâm 'Ey Allah'ın Râsûlü! Kadını öldürelim mi?' dedi. Hz. Peygamber ise kabul etmedi.(190)
Hz. Peygamber'e, yahudilerden bir kişi sihir yaptı. Cebrâil gelip Hz. Peygamber'e durumu haber verdi. Hz. Peygamber adam gönderip sihir yapılan tarağı (Zervan kuyusundan) çıkarttı. Düğümlerini açınca bedeninde hafiflik hissetti.(191)Bu hadîseyi sihirci yahudiye ne söyledi ne de yüzüne vurdu.

Hz. Ali şöyle der: Hz. Peygamber (s.a) beni, Zübeyr'i ve Mikdad'ı göndermek üzere vazifelendirerek şöyle dedi:'Hâh' (Mekke,Medine arasında bir yer) bahçesine varıncaya kadar gidiniz. O bahçede hevdecinde bulunan bir kadın vardır. O kadınla beraber bir mektup bulunuyor. Mektubu kadından alıp getirin.

Hz. Ali der ki: Biz 'Hâh' bahçesine varıncaya kadar gittik. Kadına mektubu çıkartmasını söyledik. Kadın 'Yanımda mektup yok' dedi. Bunun üzerine kadını tehdit ederek dedik ki: 'Ya mektubu verirsin veya kontrol etmek için elbiselerini teker teker bedeninden soyarız'. Bu tehdit karşısında kadın, saç örgülerinin arasından mektubu çıkardı. Biz mektubu Hz. Peygamber'e getirdik. Baktı ki, mektupta Hatib b. Ebî Beltâ Mekkeli müşriklerden bazılarına bir şeyler yazmış. Hz. Peygamber'in ne yapacağını onlara haber veriyordu. Bu durum karşısında Hz. Peygamber, Hatib'e hitaben 'Bu nedir ya Hatib?' diye sordu. Hatib de şöyle cevap verdi: 'Ya Rasûlullah! Benim hakkımda acele etme! Ben kavmine sonradan gelip katılmış bir kimseyim. Seninle beraber bulunan muhacirlerin Mekke'de akrabaları vardır.Onların Mekke'de kalmış aile efradını himaye ederler. Bu bakımdan, benim soydan gelen akrabalarım Mekke'de yoktur ki, benim orada kalmış aile efradımı korusun... Ben istedim ki, onlara bir iyilik yapayım. O iyiliğimden dolayı orada kalmış yakınlarımı himaye etsinler. Ben mektubu kâfir olduğumdan veya İslâm'dan sonra küfre rıza göstermemden veya dinimden döndüğümden dolayı yazmış değilim'.
Bu söz karşısında Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: 'Hatib doğru söyledi!' Hz. Ömer (r.a) 'Ya Rasûlullah! Bana izin ver de bu münafığın boynunu vurayım!' deyince, Hz. Peygamber (s.a) şöyle dedi:
'Hatib Bedir savaşına katılmış bir kimsedir! Ey Ömer! Ne biliyorsun belki Allah Bedir'e katılanlara şöyle demiştir: İstediğinizi yapın! Muhakkak ben sizi affettim.(192)

Hz. Peygamber (s.a) bir ara ganimet malını taksim etti. Ensar'dan bir kişi 'Bu öyle bir taksimdir ki, bu taksimle Allah'ın cemâli kastedilmiş değildir!' dedi. Onun bu sözü Hz. Peygamber'e nakledildi. Hz. Peygamber'in yanakları kıpkırmızı kesilerek şöyle buyurdu:

Allah kardeşim Musa'ya rahmet eylesin! Bu zahmetlerden daha fazlasına mübtelâ olmuş ve sabretmiştir.(193)
Sakın sizden herhangi bir kimse, benim ashabımın herhangi birinden bana birşey getirip söylemesin. Çünkü ben istiyorum ki, göğsüm sapasağlam olduğu halde sizin yanınıza çıkmış olayım.(194)

186)Daha önce geçmişti.

187)Ebu Şeyh,(İbn Ömer'den)
188)Müslim
189)Müslim,Buhârî
190)Müslim
191)Nesâî
192)Müslim,Buhârî
193)Müslim,Buhârî
194)Ebu Dâvud,Tirmizî

PERGAMBER EFENDİMİZ S.A.V.GİYİMİ KUŞAMI





PERGAMBER EFENDİMİZ S.A.V.GİYİMİ KUŞAMI

Hz. Peygamber (s.a) hangi elbiseyi bulursa giyerdi. İster izar (baştan ayağa kadar bedeni kaplayan bir elbise) ister rida (kaftan) ister kamis (iç gömlek) veya cübbe olsun veya başkası olsun.(155)Elbiseler içerisinde Hz. Peygamber'in hoşuna en fazla giden yeşil elbiseydi. En fazla giydiği elbise de beyaz elbisedir.'Beyaz elbiseyi dirilerinize giydiriniz ve ölülerinize de kefen yapınız.' buyurmuştur.(156)
Hz. Peygamber (s.a), gerek savaş için gerekse savaş dışında ortası pamuk veya yünle doldurulmuş kaftan giyerdi.(157)Hz. Peygamber'in altın renkli atlastan bir kaftanı vardı. Onu giyer, beyazla karışan yeşilliğini severdi veya beyaz renginin üzerine gelen kaftanın yeşil rengini severdi.(158)Hz. Peygamber'in bütün elbiseleri topuklarından yukarıdaydı. İzan bunun üzerinde olup bacak kısmının ortasına kadar varırdı.(159)Hz.Peygamber'in iç gömleği düğmelerle bağlı bulunuyordu. Bazen namazda ve başka yerlerde bu düğmeleri açardı.(160)Hz.Peygamber'inzaferanla boyanmış çarşafa benzer ve baştan ayağa kadar vücudunu kapatan bir elbisesi vardı. Çoğu zaman sadece onu giyip halkın önünde namaz kılardı.(161)

 Bazen de sadece çulumsu bir şal giyerdi.(162)Keçeden mâmul bir elbisesi vardı. Onu giyerdi ve şöyle derdi:'Ben ancak bir kulum. Kulun giydiği gibi giyerim.'(163)
Sadece cuma gününe mahsus iki elbisesi vardı. Bunlar diğer günlerde giydiği elbiselerden başkaydı.(164)Bazen de sadece bir izar giyerdi. Onun iki tarafını omuzlarının arasına bağlardı.(165)
Bazen de cenaze namazlarında bir tek izar ile halkın önünde namaz kılardı. Bazen evinde bir tek izara bürünerek namaz kılardı.(166)Bu tek izarın iki tarafını ters yönlerden getirip bağlardı ve bu izar aynı zamanda zevceleriyle cinsî ilişki kurduğu zaman sütresi olurdu.
Bazen de geceleyin o izarla namaz kılardı. Namaz kıldığı izarın bir kısmını bedenine sarar, diğer kısmını odada bulunan hanımının üzerine atardı ve bu şekilde namaza devam ederdi. Hz. Peygamber'in siyah bir abası vardı, onu (fakir birisine) hibe etti. Hanımı Ümmü Seleme şöyle sordu:
-'Ey Allah'ın Râsûlü! Anam babam sana feda olsun! O siyah abâ ne oldu?'
Hz. Peygamber;
-'Onu başkasına giydirdim' diye cevap verdi.
Ümmü Seleme der ki:
-'Senin beyazlığının, onun siyahlığına katılıp vermiş olduğu güzelliği hiç bir yerde görmüş değilim'.(167)

Enes şöyle anlatır: Çoğu zaman Hz. Peygamber'i, sırtına geçirmiş ve iki tarafına bağlanmış bir şal içerisinde önümüzde öğle namazını kıldırırken görürdüm.(168)Hz. Peygamber, yüzük kullanırdı. Çoğu zaman (saadet hücrelerinden) yüzüğüne bir ip bağlı olduğu halde çıkardı.(169)Parmağındaki yüzük ile yazdırmış olduğu mektupları mühürlerdi.Mektup üzerinde mührün bulunması, itham edilmekten daha hayırlıdır.(170)
Hz. Peygamber sarığın altında külâh giydiği gibi, bazen de sarıksız külâh giyerdi.(171) Bazen de külahını başından çıkarır, önünde sütre yapar, öylece namaza kalkardı. Bazen de başında sarığı olmadığı takdirde başına ve alnına mendilimsi bir şey bağlardı.(172)

Hz. Peygamber'in bir amâmesi vardı. Ona Sehab adını veriyordu. Amâmesini daha sonra Hz. Aliye (r.a) hibe etti. Bazen Hz. Ali o amâmeyi bağlar, evinden öylece çıkardı. Hz. Ali'nin bu amâme ile geldiğini gören Hz. Peygamber şöyle demiştir:'Ali, sehab'ın içinde size geliyor.'(173)
Hz. Peygamber elbisesini giyerken önce sağ tarfından giyerdi.(174)'Hamd, avretimi örttüğüm ve insanlar arasında süs olarak kullandığım bir elbiseyi bana giydiren Allah'a mahsustur.'(175)Elbisesini çıkardığı zaman sol tarafından başlardı.(176)
Yeni elbise giydiği zaman eski elbisesini bir miskine sadaka verirdi.(177)'Herhangi bir müslüman eski elbisesini fakir bir müslümana giydirirse Allah'ın hıfzında, himayesinde ve hayrında olur. Bu korunması, o fakir tarafından vermiş olduğu elbise ister diri olarak kullanılsın, ister ölü kullanıldığı müddetçe devam eder.'Hz. Peygamber'in, yüzü tabaklanmış deriden, içi hurma lifinden doldurulmuş bir yatağı vardı. O yatağın uzunluğu iki zirâ idi veya buna yakın idi. Eni ise bir zirâ ve bir karıştı veya buna yakın idi.(178)

Hz.Peygamber'in altına serilen bir abâsı vardı. Bu abâ Hz. Peygamber'in gittiği yere götürülür, iki kat yapılarak Hz. Peygamber'in altına serilirdi.(179)Hz. Peygamber hasır üzerinde yatardı. Hasır ile teni arasında başka birşey bulunmazdı.(180)
Hayvanlarına, silâh ve ev eşyalarına İsim vermek, Hz. Peygamber'in ahlâkındandı. Bayrağının ismi el-İkab idi. Savaşlarda kullandığı kılıcının ismi Zülfikar'dı.(181)Hz. Peygamber'in bir kılıcı vardı.Ona el-Mıhzem derdi. Başka bir kılıcı vardı. Ona da er-Resub denirdi. Diğer biri vardı,ona da el-Kabibdenirdi.Hz. Peygamber'in kılıcının kabzası gümüş ile süslenmişti. Hz. Peygamber tabaklanmış deriden yapılmış bir kemer bağlardı. O kemerde gümüşten üç halka bulunmaktaydı.(182)Hz. Peygamber'in okuna el-Ketum deniyordu. Okdanlığına el-Kafur denirdi.(183)
Hz. Peygamber'in devesinin ismi el-Kusva idi ve bu deveye, bazen el-Abda deniyordu.(184) Hz. Peygamber'in katırının ismi Düldül idi. Merkebinin ismi Ya'fur'du. Sütünü içtiği koyunun ismi Ayne idi. Hz. Peygamber'in çamurdan yapılmış bir ibriği vardı. Onunla abdest alıyordu ve onunla su içerdi. Ashabı kirâm daha erginleşmemiş yavrularını (ki bu yavrular serbestçe Hz. Peygamber'in huzuru saadetine ve hâneisaâdetine girip çıkıyorlardı) o ibrikten su içmek için gönderiyorlardı. Çocuklar ibrikte su buldukları takdirde içer, yüzlerine sürer ve bedenlerini o su ile meshederlerdi. Böyle yapmakla Hz. Peygamber'in bereketini ararlardı.(185)
155)Müslim, Buhârî
156)İbnMâce, Hâkim
157)Buhârî, Müslim
158)Ahmed
159)Ebu Fadl Muhammed b. Tâhir
160)Ebu Dâvud, İbnMâce, Tirmizî
161)Ebu Dâvud, Tirmizî
162)İbnMâce, İbnHuzeyme
163)Müslim, Buhârî
164)Taberânî
165)Müslim, Buhârî
166)Irakî'ye göre aslı yoktur,
167)Müslim, (Hz. Âişe'den benzerini)
168)Bezzar ve Ebu Yala
169)Müslim, Buhârî
170)İbnAdîy
171)Müslim, Buhârî, (Enes'ten)
172)Buhârî
173)İbnAdîy, Ebu Şeyh, Ebu Nuaym
174)Tirmizî
175)Tirmizî, İbnMâce, Hâkim
176)Ebu Şeyh, (İbn Ömer'den)
177)Hâkim, Beyhakî
178)Müslim, Buhârî
179)İbnSa'd, Tabâkat
180)Müslim, Buhârî
181)Taberânî, (İbn Abbas'tan)
182)Irâkî aslına rastlamadığını kaydeder. İbnSa'd ve Ebu Şeyh (mürsel olarak)
183)Irâkî aslına rastlamadığına kaydeder.
184)Taberânî
185)Irâkî aslına rastlamadığını kaydeder

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...