Hz. Peygamber s.a.v.
Ahlâk ve Edebine İlişkin
Başka Bir Bölüm
Ebu Buhterî'nin
rivayet ettiklerinden bazıları şunlardır; Hz. Peygamber (s.a) ehli imandan
herhangi bir kimseye küfretmemiştir. Küfrettiği zaman, onun kefaretini vermiş
ve yerine rahmet okumuştur.(59) Hiçbir kadına ve hiçbir hizmetçiye lanet okumamıştır.(60)
Savaş esnasında olduğu halde kendisine:
'Ne olur ya Rasûlullah! Bu kâfirlere lânet okuyup helâk olmaları için dua et!'
denildiğinde Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Ben rahmet olarak
gönderildim. Lânet okuyucusu olarak gönderilmiş değilim. (61)
Kendisinden, herhangi bir kimseye; ister Müslüman,
ister kâfir, ister umumi, ister hususi olsun beddua etmesi istendiği zaman dua
etmeye geçerdi.(62) Eliyle hiç kimseyi dövmemişti. Ancak Allah yolunda olursa
başka.(63) Kendisine yapılan hiçbir kötülüğe karşı intikam almamıştır. Fakat
Allah Teâlâ'nın hürmeti ihlâl edilirse başka. İki şey arasında muhayyer
kılındığı zaman orada bir günah veya akrabalık bağının kesilmesi olmadıkça
muhakkak onların en kolayını seçerdi. Eğer bir günah söz konusu olursa, Hz.
Peygamber o işten insanların en uzağı bulunurdu. Ona gelen bir kimse, ister
köle, isterse cariye olsun, muhakkak kalkıp onunla gider, ihtiyacını yerine
getirirdi.(64)
Enes (r.a) der ki: Muhammed'i hak peygamber olarak
gönderen Allah'a yemin ederim, (kendisine hizmet ettiğim on sene zarfında)
hoşuna gitmeyen bir şeyi yaptığımda bana 'neden bunu yaptın?' dememiştir.
Zevceleri herhangi bir şeyden dolayı beni kınadıkları zaman onlara 'Onu
kınamayınız! Onun yaptığı kitab ve kaderledir' (takdiri ilâhî öyle yapılmasını
istemiştir) derdi.(65) Hz. Peygamber (s.a) hiçbir yatağı hor görmemiştir. Eğer
kendisine yatak sererlerse, üzerine uzanırdı. Eğer kendisine yatak serilmezse
yere uzanırdı.(66)
Allah Teâlâ onu peygamber olarak göndermeden önce
Tevrat'ın birinci satırında onu vasıflandırarak şöyle buyurmuştur: Muhammed
Allah'ın Rasûlü'dür, benim seçkin kulumdur. Katı ve çirkin değildir. Çarşılarda
gürültü yapan değildir. Kötülük yapanı affeder. Kötülüğe kötülükle karşılık
vermez. Onun doğum yeri Mekke'dir. Hicret yeri Teybe'dir. Onun mülkü Şam
memleketinde olacaktır. O ve onunla beraber bulunanlar bellerine İzar
bağlarlar. (Nitekim Arapların âdeti böyledir). O Kur'an ve ilme davet eder.
Azalarını yıkamak suretiyle abdest alır. İncil'de de o bu şekilde sıfatlandırılmıştır.
Onun güzel ahlâkından biri de rastladığı bir kimseye
önce selâm vermesidir.(67) Herhangi bir ihtiyaçtan dolayı kendisiyle konuşan
kimseye karşı sabır gösterir, ta ki karşısındaki konuşmayı bırakıp gidinceye
kadar.(68)
Onun elini herhangi bir kimse tutarsa, o kişi elini
bırakmadıkça Hz. Peygamber elini çekmezdi. (69) Ashabından herhangi bir kimseye
rastladığı zaman, ondan önce onun elini tutar, iyice kavradıktan sonra,
kabzasını tuttuğu elin üzerine kapatırdı. (70) Her oturuş ve kalkışında Allah'ı
anardı.(71)
Namaz kılarken herhangi bir kimse yanına gelirse,
muhakkak namazını hafifletir, selam verdikten sonra ona dönüp 'Senin bir
ihtiyacın var mıdır?' diye sorardı. Onun ihtiyacını yerine getirdikten sonra
yeniden namazına dönerdi.(72)
Çok zaman dizleri üzerine çökerek oturur, ellerini de
dizlerinin üzerine koyardı.(73) Oturduğu yer, ashabının oturduğu yerden farklı
olmazdı. Çünkü kendisi meclisin alt başında bile otururdu.(74) Meclisi
daraltmamak için arkadaşlarının arasında ayaklarını uzattığı hiç görülmemiştir.
Bulundukları yer geniş bir yer olursa o zaman başka. En çok kıbleye doğru
otururdu.(75)
Huzuruna giren bir kimseye ikramda bulunurdu. Hatta kendisiyle herhangi bir
akrabalığı veya herhangi bir süt münasebeti bulunmayan bir kimseye dahi çoğu zaman
abasını serip onu o abanın üzerine oturturdu.(76) Huzuruna giren bir kimseye
altındaki minderi ikram ederdi. Eğer gelen o minderin üzerine oturmak
istemezse, onu oturtuncaya kadar ısrar eder ve oturturdu.(77)
Onu seçip yanına gelen bir kimse, zannederdi ki,
kendisi Hz. Peygamber'in nezdinde herkesten daha şereflidir. Hatta yanında
oturan herkese yüzünün nûrundan nasibini verirdi. Hatta onun dinlemesi,
konuşması, davranışlarının inceliği ve beraberinde oturana yüzünü çevirmesi ve
onunla beraber olan meclisi, hayâ, tevazu ve emanet meclisi idi.(78)
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Allah'ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. (Âlu İmran/159)
Ashabı kiramın gönüllerini almak ve kendilerine ikram
etmek için künyeleri ile çağırırdı.(79) Künyesi olmayana künye takardı ve o
kişi (artık hayatının sonuna kadar) Hz. Peygamber'in kendisine vermiş olduğu
künye ile çağrılırdı.(80) Çocukları olan kadınlara da künye verirdi. Doğurmayan
kadınlara da künyeler takardı. (81) Çocukların gönlünü almak için onlara da
künye takardı.(82)
İnsanların en son öfkeleneni ve en önce razı
olanıydı.(83) İnsanlar için insanların en şefkatlisi, en hayırlısı ve en fazla
fayda vereni idi.(84) Onun meclisinde sesler yükselmezdi.(85)
Meclisinden kalktığı zaman şu duayı okurdu: Ey
Allah’ım! Sen ortaktan münezzehsin. Senin hamdine bürünerek şahadet ederim ki,
senden başka hak ilah yoktur. Senden af talep ediyor ve bütün günahlarımdan
sana dönüyor ve tevbe ediyorum.(86)Sonra şöyle derdi: 'Bu kelimeleri bana
Cebrail öğretti'.
Konuşması ve Gülmesi
Hz. Peygamber (s.a) konuşma bakımından insanların en
fasihi, söz bakımından en tatlısı idi. O şöyle buyurmuştur: Ben Arapların en
fasihiyim. (87) Cennettekiler orada Hz. Peygamberin diliyle konuşurlar.(88) Hz.
Peygamber az konuşurdu. Konuştuğu zaman sözü gereksiz yere fazla uzatmazdı.
Sözleri ipe geçirilmiş inci taneleri gibi intizamlıydı.(89) Aişe validemiz
(r.a) der ki: 'Sizin kelimeleri arka arkaya bindirdiğiniz gibi, Hz. Peygamber
konuşmasında kelimelerin birini diğerine bindirmezdi. Onun konuşması azdı. Siz
ise konuşmayı uzattıkça uzatıyorsunuz'.(90) Ashabı kiram derler ki: ‘Hz.
Peygamber herkesten daha veciz konuşur ve Cebrail (a.s) bunu ona Allah
tarafından getirmişti. Fakat vecizlikle beraber istediği bütün mânâları
konuşmasına sığdırırdı.(91) Kelimelerin mânâlarını derleyici konuşmalar
yapardı.(92) Onun konuşmasında ne fazlalık, ne de eksiklik vardı. Konuşmasının
biri diğerini takip ederdi. Konuşmasının arasında duraklamalar vardı. Bu sayede
dinleyen konuşmayı ezberleyip, kavrardı.’(93)
Gür sesliydi. Ses bakımından insanların en
güzeliydi.(94) Uzun zaman sükût eder, ancak ihtiyaç anında konuşurdu.(95)
Münkeri söylemezdi. İster normal ânında, ister öfkeli ânında olsun, haktan
başkasını söylemezdi.(96) İyiliğin haricinde konuşan bir kimseden yüz
çevirirdi. (97) Kerih gördüğü meseleleri konuşmak mecburiyetinde kaldığı
takdirde kinaye yoluyla konuşurdu.(98)
Sustuğu zaman yanında oturanlar konuşmaya başlarlardı. Yanında konuşulurken
mücadele yapılmazdı.(99) Ciddiyet ve nasihatle va'z ederdi:(100)
“ Kur'an'ın bazısını bazısına vurmayınız. Çünkü Kur'an birçok vecih üzere nazil
olmuştur.(101)
Ashabı Kiram'ın yüzüne tebessüm etmek ve gülmek
bakımından insanların en cömerdiydi. Onların konuşmalarını sanki yeni bir şey
dinliyormuş gibi ciddiyetle dinler, kendini onların arasına tam mânâsıyla
karıştırırdı.(102) Çoğu zaman mübarek ön dişleri görününceye kadar
gülümserdi.(103) Onun yanında Ashabı kiramın gülmesi, ona uymak için sadece tebessümdü.
Bunu ona tazim için yaparlardı.(104)
Bir gün, Hz. Peygamber'in huzuruna bir bedevî
çıkageldi. O gün kendileri oldukça düşünceliydi. Ashabı kiram nahoş bir şeyin
olacağını sezerek sakınıyorlardı. Gelen bedevî Hz. Peygamber'e bazı sorular
sormak istedi. Bunun üzerine ashabı kiram ona dedi ki:
-'Hz. Peygamber'in yüzü pek normal değil! Bu bakımdan kendisine sakın bir
şeyler sorma!' Bedevî dedi ki:
-'Benim yakamı bırakın! Onu hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim
ki kendisini güldürmedikçe yakasını bırakmayacağım'.
Bunu söyledikten sonra Hz. Peygamber'e şöyle sordu:
-‘İşittiğimize göre, halk açlıktan kırılırken Deccal kendilerine tirit takdim
edecekmiş. Anam babam sana feda olsun, acaba onun tiridinden yemememi ve ölüp
gitmemi mi bana tavsiye edersin veya doyuncaya kadar onun tiridinden yeyip
ondan sonra Allah'a iman edip onu inkâr etmemi mi bana münasip görürsün?'
Ashabı kiram der ki; ‘bu soru karşısında Hz. Peygamber (s.a) mübarek dişleri
görününceye kadar gülerek şöyle buyurdu’:
-'Hayır! Onun tiridinden yeme! Allah Teâlâ, ehli imanı zengin ettiği bir şeyle
seni de zengin eder'.(105)
Ashabı kiram dedi ki: Hz. Peygamber herkesten daha
fazla tebessüm ederdi ve herkesten daha fazla uysaldı. Kendisine Kur'an
inmediği veya kıyameti hatırlamadığı veya va'z ve nasihatten ibaret olan
herhangi bir hutbe okumadığı takdirde böyleydi.(106) Sevindiği ve razı olduğu
zaman, rıza yönünden insanların en güzeliydi. Eğer va'z ederse ciddiyetle va'z
ederdi. Eğer öfkelenirse muhakkak ki, Allah için öfkelenirdi ve bu öfkenin
önüne hiçbir şey geçemezdi. Bütün işlerinde de böyleydi.(107)
Başına bir iş geldiği zaman durumunu Allah'a havale
eder, kuvvet ve kudretinden teberri edip uzaklaşırdı. Allah Teâlâ'dan
hidayetinin inmesini isteyerek şöyle dua ederdi:
Ey Allah’ım! Bana hakkı hak olarak göster ki, ben ona tabi olayım! Bana
münkerimünker olarak göster ve ondan sakınmamı da bana nasip et! Ya Rab!
Şaşkınlığa düşmekten beni koru! Nefsimin hevasına uyup şaşkınlığa düşmekten,
hidayetinle beni koru! Nefsimin hevasınıtaatine tâbi kıl! Afiyet içinde
nefsimden kendi nefsinin rızasını al! Hakkında ihtilafa düştüğüm hakikate beni
hidayet et! Bu da senin izninle olsun! Çünkü sen istediğini dosdoğru yola
hidayet edersin!(108)
58)Tirmizî
59)Müslim,Buhârî
60)Müslim,Buhârî
61)Müslim
62)Müslim,Buhârî
63)Müslim,Buhârî
64)Buhârî
65)Müslim,Buhârî
66)Tirmizî,(bir benzerini)
67)Tirmizî
68)Taberânî
69)Tirmizî,İbnMâce
70)Ebu Dâvud
71)Tirmizî
72)Irakî aslını bulamadığını söylemektedir.
73)Tirmizî
74)Tirmizî
75)Dârekutnî
76)Hâkim
77)Sohbet Âdâbı bölümünde geçmişti.
78)Tirmizî
79)Sohbet Âdâbı bölümünde geçmişti.
80)Tirmizî
81)Hâkim
82)Müslim,Buhârî
83)Tirmizî
84)Ebu Dahdah
85)Tirmizî
86)Nesâî,Hâkim
87)Ebu Hasan b. Dahhak
88)Taberânî
89)Hâkim
90)Taberânî
91)Müslim,Buhârî
92)Dârekutnî
93)Tirmizî
94)Tirmizî,Nesâî
95)Tirmizî
96)EbûDâvud
97)Tirmizî
98)Buhârî
99)Tirmizî
100)Müslim
101)Taberânî
102)Tirmizî
103)Müslim,Buhârî
104)Tirmizî
105)Irakî bu hadisin münker olduğunu ve aslına rastlamadığını söylemektedir.
106)Taberânî
107)Ebu Şeyh
108)el-Müstağfırî