04 Mayıs 2015

VEDA HUTBESİ Hz.Muhammed ( S.A.V) VİDEO




VEDA HUTBESİ Hz.Muhammed ( S.A.V)

VEDA HUTBESİ Hz.Muhammed ( S.A.V)
Hamd, Allahü teâlâya mahsustur. Ona hamd eder, Ondan bağışlanmak diler ve Ona tevbe ederiz. Nefslerimizin şerlerinden ve amellerimizin günahlarından Allahü teâlâya sığınırız. Allahü teâlânın doğru yola ilettiğini saptıracak, saptırdığını da doğru yola iletecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allahü teâlâdan başka ilah yoktur. O, birdir. Onun eşi, ortağı yoktur. 
Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed [aleyhisselam] Onun kulu ve resulüdür.
Ey Allah’ın kulları! Size, Allahü teâlâdan korkmanızı ve Ona itaat etmenizi vasiyet ederim.
Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyin! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha buluşamıyacağım.
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz [Mekke] nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da böyle mukaddestir. Her türlü tecavüzden korunmuştur.
Eshabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bu günkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalâletlere dönüp de birbirinizin boynunu vurmayın! Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.
Eshabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin! Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermeniz gerekir. Ne zulmedin, ne de zulme uğrayın. Allahü teâlânın emriyle, faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü, ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib’in oğlu Abbas’ın faizidir.
Eshabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmuttalib’in torunu İyas bin Rebîa’nın kan davasıdır.
Ey insanlar! Harp edebilmek için haram ayların yerlerini değiştirmek, küfürde çok ileri gitmektir. Bu, kâfirlerin kendisiyle dalâlete düşürüldükleri bir şeydir. Bir sene, helal olarak kabul ettikleri bir ayı, öbür sene haram olarak ilan ederler. Cenab-ı Hakk’ın helal ve haram kıldıklarının sayısına uydurmak için bunu yaparlar. Onlar, Allahü teâlânın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram ederler. Elbette zaman, Allahü teâlânın yarattığı gündeki şekil ve nizamına dönmüştür.
Ey insanlar! Bugün şeytan, artık bu beldenizde, ebediyen, kendisine tapılmasından ümidini kesmiştir. Fakat, sizin önemsiz gördüğünüz şeylerde, kendisine itaat devam edecek, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakının!
Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allahü teâlâdan korkmanızı vasiyet ederim. Siz, kadınları, Allahü teâlânın emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allahü teâlâ adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız; onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları bundan sakındırmanıza izin vermiştir.
Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları vardır. Meşru bir şekilde, meşru örf ve âdete göre her türlü yiyecek ve giyeceklerini temin etmeniz gerekir.
Size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldıkça yanlış yola sapmazsınız. 0 da, Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünneti’dir.
Ey müminler! Sözümü iyi dinleyin ve iyi muhafaza edin! Müslüman, Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.
Eshabım! Nefsinize (kendinize) de zulmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.
Ey insanlar! Allahü teâlâ her hak sahibine hakkını vermiştir.
Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah katında en kıymetliniz, takvası çok olan Müslümandır. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.
Sakat siyah bir köle başınıza âmir olarak tayin edilse, sizi Allah’ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyin ve itaat edin.
Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.

Ey insanlar! Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmamalısınız:
1- Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın.
2- Allah’ın haram kıldığı canı, haksız yere öldürmeyin.
3- Zina etmeyin.
4- Hırsızlık yapmayın.
Lâ ilahe illallah, Muhammedün resulullah deyinceye [yani Müslüman oluncaya] kadar insanlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allahü teâlâya aittir.
Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?
Eshab-ı kiram; (Allahü teâlânın dinini tebliğ ettin. Vazifeni yerine getirdin. Bize vasiyet ve nasihatte bulundun, diye şehadet ederiz) dediler.
Bunun üzerine Resul-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, mübarek şehadet parmağını kaldırarak cemaat üzerine çevirip indirdiler ve;
 (Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab!) dediler.

RASÜLÜLLAH (S.A.V)’in ŞEMAİL-İ ŞERİF'İ




Rasûlüllâh (S.A.S)’in Şemail-i Şerif’i
Rasûlüllâh (S.A.S)’in Şemail-i Şerif’i Hasen(Radıyallâhu Anh), dayısı Hind ibni Ebî Hâle (Radıyallâhu Anh)a, dedesi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şemâilini sormuştu.
Küçükken Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) interbiyesi altında büyümüş olan ve bu sebeple Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in târifini çok iyi yapan Hind (Radıyallâhu Anh) (ve Alî (Radıyallâhu Anh)) şöyle anlattı: 
“Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) haddizâtında büyüktü, kendisini görenlerin nazarında da büyük görünürdü. 
Ne kadar istese de hiçbir kimse görmezlikten gelerek O’na hürmeti terk etme gücünü kendinde bulamazdı. 
Mübârek yüzü 
hafif değirmi (yuvarlak) ve dolgunca idi. Rengi; pembe beyaz olup, ayın ondördü gibi parlardı. Mübârek boyu; ortadan uzunca, çok uzundan da kısacaydı. O, kavminin orta boylusu idi. 
Mübârek başı; büyükçe idi ki, bu O’nun idrâk gücüne delâlet etmekteydi. 
Mübârek saçları; kıvırcıkla düz arası, hafifçe dalgalıydı. Yeni yıkanmışken kolayca şekil alabildiğinde saçlarını sağa ve sola ikiye ayırırdı, değilse ayırmazdı. 
Mübârek saçını salıverdiğinde kulak yumuşaklarını geçerdi. 
Mübârek rengi bembeyaz ve parlaktı. 
Mübârek alnı genişti. 
Mübârek kaşları yay gibi ince, uzun ve düzgündü. O şekilde ki, hiçbir tüy diğerini geçmezdi. 
Mübârek kaşları birbirine yakın olmayıp çok mükemmeldi. 
Mübârek kaşlarının arasında bir damar vardı ki, Allâh için kızması onu harekete geçirirdi. 
Mübârek gözleri irice olup, kudretten sürmeliydi. Siyahı çok siyah, beyazı da çok beyaz olup, akında hafif pembelik karışık idi. 
Mübârek burnu hafif uzunca olup ucu inceydi. 
Mübârek burnunun üzerinde öyle bir nûr vardı ki, iyice bakmayan kişi sahip olduğu nûrdan dolayı ortasını çıkıntılı zannederdi. 
Mübârek sakalı, çok gür ve büyükçe idi.
 Mübârek yanakları; düz olup çıkıntılı değildi.
 Mübârek ağzı; genişti ki, bu da fesâhatının bir delîli idi. 
Mübârek dişleri; çok keskin ve parlak olup, üst dişlerinin arası hafifçe açık idi. 
Mübârek boynu; gümüş gibi güzel ve parlaktı. Düzgünlük ve doğrulukta sanki tasvîr (çizme resim) gibi idi.
 Mübârek uzuvları birbirine çok uyumlu ve münâsip idi. Mübârek bedeni mûtedil bir şekilde etli olup, mübârek etleri sarkık değildi. Karnı şerifleri ve göğsü şerifleri birbirine müsâvî (eşit konumda) idi. Mübarek göğüsleri genişti ki, bu O’nun asilliğinin ve gücünün alâmetiydi. 
Mübârek omuzlarının arası geniş idi. 
Mübârek kemiklerinin eklem yerleriyle omuz başları ince idi ki, bu O’nun mükemmel kuvvetinin delîli idi. 
Mübârek uzuvlarının tüysüz kısmı çok parlak ve nurlu idi. 
Mübârek vücudu kılsız olup, sâdece göğsünden göbeğine doğru inen bir tüy şeridi vardı. 
Mübârek kolları ve omuzları tüylü olup, mübârek kolları uzunca idi. 
Mübârek el ayası genişce idi ki, bu O’nun hem sûreten hem mânen elinin açıklığının delîli idi. Mübârek elleri ve ayakları irice idi. 
 Mübârek parmakları ince idi. 
Mübârek tabanlarının boşluğu mûtedil olup, ne çok çıkıntılı, ne de çok düşük idi. 
Mübârek ayakları düz, pürüzsüz ve yumuşak olduğu için kayganlığından su tutmazdı. Yürüdüğü zaman meyilli ve engebeli bir yerde yürürcesine ayaklarını sürtmeden sertçe kaldırıp geminin suda akışı gibi yürürdü ve yokuştan iner gibi sallanırdı. 
Yürümesi sekînet ve vakarla olup, adım araları geniş idi.
 Bir tarafa bakarken sâdece mübârek başıyla değil, bütün vücûduyla o tarafa yöne- lirdi. 
Mübârek göz uçları yere doğru eğik olup, vahiy bekleme ânı dışında yere bakışı, göğe bakışından daha uzun vukû bulurdu. 
Bu da O’nun sekînet ve emniyetinin delîli idi. O’nun bütün bakışları: ‘Onlardan bâzılarına dünyâ hayatının süsü olarak kendilerini imtihan etmek için verdiklerimize gözlerini uzatma!’ (Tâhâ Sûresi:131) emrine imtisâlen zarûret miktarı idi. 
Ashâbını önünde yürütür: ‘Arkamı meleklere bırakın!’ buyururdu. 
Son derece tevâzuundan dolayı karşılaştığı kişiye önce kendisi selâm verirdi. 
Mübârek sırtında bulunan iki kürek kemiği arasında peygamberlerin sonu olduğunu gösteren nübüvvet mührü vardı.
 Hülâsa; Kâinatın Efendisi (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) insanların en cömerdi, en açık gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu ve en arkadaş canlısı idi. Kendisini ilk defa görenler heybetine kapılır, fakat tanıyıp dostluk kuranlar O’nu çok severlerdi. Hâsılı; Fahr-i Kâinat Efendimiz, gözleri kamaştıracak şekilde nûrların nûru idi. O’nu tarife çalışanlar: ‘Ne O’ndan önce, ne de O’ ndan sonra, O’nun gibi bir zat görmedik!’ derlerdi. Allâh-u Te‛âlâ’nın sâlat ve selâmları; O’nun, Ehl-i Beyt’inin ve bütün ashâbının üzerine olsun!”
 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...