30 Mart 2013

OSMANLILAR BELGESELİ DOKUZUNCU BÖLÜM

OSMANLILAR BELGESELİ SEKİZİNCİ BÖLÜM

OSMANLILAR BELGESELİ YEDİNCİ BÖLÜM



OSMANLILAR BELGESELİ ALTINCI BÖLÜM


OSMANLILAR BELGESELİ BEŞİNCİ BÖLÜM



OSMANLILAR BELGESELİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

OSMANLILAR BELGESELİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM




OSMANLILAR BELGESELİ İKİNCİ BÖLÜM



OSMANLILAR BELGESELİ BİRİNCİ BÖLÜM



18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ FULL TEK PARÇA VİDEOLU ANLATIM

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ FULL TEK PARÇA VİDEOLU ANLATIM

ŞEHİT OLURSAM AĞLAMA ANNEM



ŞEHİT OLURSAM AĞLAMA ANNEM

 Düşümde Gördüm
Beni Bir Sokakta Köşeye Kıstırıp vurdular Anne
Gerçekten Bir Gün Nasip Olurda şehit Olursam

Ağlama Anne
Polis Zaten Milleti Için Nefer
Kan Aksada Vatanındır Zafer

Hani Bu Yolda Kör Kurşunla Eğer

Şehit Olursam Ağlama Anne

Bir Canım Olsada Fedadır Yurda
Yedirmem ülkemi Köpeğe Kurda

Vatan Kalesinde Yüksek Bir Surda

Şehit Olursam Ağlama Anne
Cenazemi Omuzlar üstünde taşırlar
Sokağimiza belkide ismimi yazarlar

Babama Bir şilt Belki Bir Madalya Takarlar

Şehit Olursam Ağlama Anne
Benim ömrümden Kutsaldır Vatan
Boşuna ölmedi Ya şu şehit Yatan

Bir Nifak Ugruna Vatani Satan

Benide şehit Ederse Ağlama Anne
Düşmesin Gökteki Bu Yıldız Bu Hilal
Silinmesin Bayrağımdaki Bu Beyaz Bu Al

Ne Olur Sende Et Hakkını Helal
Şehit Olursam Ağlama Anne



ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

GİDEMEDİM,HERKES KENDİNE SÜRGÜN..



Herkes kendine sürgün biraz !

Bir gidişi yaz" dediler, "yazarım" dedim... gitmeleri öğrenmiştim.
Susardı, susardım, susardık, suskularca.....
Bilinir bilinmez bir şarkının içinde kaybolurduk.
Biz en çok susmayı sevdik, sevmeyi sevemediğimiz kadar.
Koptuk ve dağıldık her şeye.
Giderken durduramadık birbirimizi.
Durdurmaya elin, elim, ellerimiz yetmedi.
Eğitemedim çocuk kalmış korkularını, yanılgılarını törpüleyemedim.

 Sana gerçekleri gösteremediğim gibi.
Giderken durdurmalıydın beni, yapmalıydın, yapamadın.
Durdurmaya gücün, gücüm, gücümüz yetmedi.
Belki de yoktu, biz var sandık.
İnsan isterse yolları aşıyor, sen kapının eşiğini aşıp gelemedin. 

Geldiğim gibi gidemedim, gittiğim gibi dönemedim yüzüne.
Sen, bildiğim sen değilsin artık.Ben, bildiğin ben, değişemem.
Değişmelere suskun dudaklarım.
Şimdi acı, yolunu şaşırmış bir deniz kaplumbağası gibidir yüreğimde. 

Şaşkın ama inatçı.Şimdi sen, adı geçmişte saklı ince bir sızı.
Şimdi biz, bir şarkıdan çalınmış iki nota gibiyiz.
Eksiğiz ve yokuz.Dilsiz ama mutluyuz.
Bir kapının eşiğinde kaldı her şey.
Beni dışarıya göndermeyecektin, içerde tutacaktın, 

arkamdan gidişimi seyretmeyecektin, 
yollara yürümeyecektim, sesimi gidişlerde yitirmeyecektim.
 Sesimi geceye vermeyecektin.
Şimdi, kaldır gözlerini ve geceye bak. 

Sesimi gör yukarıda, ortada bırakılmış tellerimi. 
Densiz ama dengeli satırlarımın anlamını kavra. 
Geceye bak, sesimi kaydırma.
Kimsenin öğretmediği bir şeyi öğretmeni dilerdim, 

ayrılırken ama sen herkesin öğrettiğini yineledin.şimdi aşk,
 inançlarını yitiren bir ayyaştır köprü altlarımda..
Biz ki geceleri paylaştık, yastığı, şarkıları.
Biz ki sözleri paylaştık, kelimeleri.
Biz ki yüreği paylaşamadık, paylaşamadım galiba.
Nedendir bilmem, eksik kaldık korkulara.
Nutku tutulan gecelerin isimsiz sabahlarında, yanlış ve yangın kaldık.
Geride kalan kırık ezgiler ve yorgun ruhların dansı.
Sokağımın serseri gülüşü, gençliğimin asi sevgisi, isyanımın suskun gezgini. 

Gitmeye meyilli değildim, olduğum gibiydim, 
dinletemedim, dinletemedin, dinletemedik belki de.
Şimdi sen, aksak bir hüzün, nerede coşacağını bilmeyen.
Şimdi ben, değişemeyen bir şehir, nasıl sevileceğini bilen.

Şimdi biz, olmayan bir şeyiz.Bir kapının eşiğinde kaldı her şey.
Konuşmak anlamsız, susmak kalabalık, ayrılık bulaşıcı.
Sevda, kör topal yürüyen bir dilenci gibidir artık.
Seni sevdim ama gönderdin. 
Gönderilince dönemiyorum.
Ben bir çiçeğim asi yanım, solunca aynı elde açamıyorum.
Susuyorum, susuyorsun, susuyorlar, suskularca....
Bir gidişi yaz, dediler, yazarım dedim.
Gitmeyi öğrenmiştim, kalmayı öğretemediğim kadar.
Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim.
Gitmeyi giyinmiştim, yakıştırılmıştım veda sözlerine, 

merhabalara alıştırılamadığım kadar.
Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim.
Çok gitmiştim, söz gitmiştim, uzun gitmiştim, sesimi duyuramayacak kadar.
Bir gidişi yaz, dediler, yazmaya giderken kendimden geçmişim.
Arkama dönüp baktım, sende beni gördüm, el salladım.
Artık çok geç, sendeki ben için çoktan bitmişim !..

KEŞKE GÜNEŞE HABER VERSEYDİM..

keşke güneşe haber verseydim,o gittiği halde doğmaya ve batmaya devam etti. 
keşke yaşadığım anların değerini bilebilseydim. 
keşke mavimsi rüyalar görebilseydim. 
keşke ayaklarının dibinde gölgen olmasaydım. 
keşke o farkımda olsaydı. 
keşke evimi gözlerinin rengine boyasaydım. 
keşke gökkuşağını ayaklarımın dibine serselerdi. 
keşke gözyaşlarımı içime akıtmasaydım. 
keşke cesur olsaydım,ardından gelecek kadar. 
keşke kalbim bir çöl gibi kavrulmasaydı sıcaktan,soğuktan. 
keşke yıllar su gibi akıp gitmeseydi 
keşke ağır adımlar ile yürüyebilseydim,zamana karşı. 
keşke her ayrılığa dayanabilseydim,yüreklice. 
keşke kavuşmaları-ayrılıkları zorlaştırmasaydım,acemice. 
keşke dostlarımı daha sık hatırlayabilseydim. 
keşke bir merhabaya muhtaç olmasaydım 
keşke sevgilinin gözleri beni bu kadar yakmasaydı. 
keşke hayatım bir kitap olsaydı ve 102. baskısını yapsaydı. 
keşke hayatım fazladan birşeyler anlatsaydı,farklı olsaydı,fuzuli olmasaydı günlerim. 
keşke doğrularım yanlışlarımdan çok olsaydı. 
keşke fotoğraflarım hep gülseydi. 
keşke zamana bırakmasaydım herşeyi. 
keşke vicdanım rahat olsaydı. 
keşke gerçek benliğimi kolayca bulsaydım. 
keşke bazan uzaklaşmasaydım kendimden,kaybolmasaydım beynimin derinliklerinde. 
keşke her nevi hüznü taşımasaydı gönlüm. 
keşke bir ağaç olsaydım,gölgelik. 
keşke çocukken şekerli leblebiden daha çok yeseydim. 
keşke dedem bana yine sade gazoz ısmarlasaydı. 
keşke bir oğlum olsaydı. 
keşke bu dünyanın bir misafirhane olduğunu bilebilseydim. 
keşke başımı yastığa koyar koymaz uyuyabilseydim. 
keşke daha çok insanın kalbine dokunabilseydim. 
keşke yağmurlu bir gecede bebek sahilinde yürüseydim,bir başıma. 
keşke boğazımda düğümlenen hıçkırık senin için olmasaydı. 
keşke eşyalarım tozlanmasaydı. 
keşke bana aldığın yüzükleri atmasaydım çöpe,sana kızdığımda.. 
keşke gördüğüm bütün rüyalarda sen de olsaydın. 
keşke rüya gibi bi hayatım olsaydı. 
keşke bisiklet kullansaydım,yemyeşil ormanlarda.. 
keşke balkonuma gelen kuşlara daha çok yiyecek verseydim. 
keşke aziz düşmanlarım beni hep sırtımdan vurmasalardı. 
keşke o geri dönseydi. 
keşke yüzüme gülüp arkamdan konuşan dostlarım olmasalardı. 
keşke kanatlarım olsaydı da nereyi arzu ettiysem oraya uçabilseydim. 
keşke hayatımdaki yanlışları taşımak için vince gerek olmasaydı. 
keşke yalınayak yürüseydim veliler gibi. 
keşke yelken açsaydım bilinmeyen limanlara,seninle. 
keşke bir hanımeli kadar beyaz olabilseydim. 
keşke bana bir şans daha verilseydi hayatımı baştan düzenleyseydim. 
keşke kaçmasaydım. 
keşke ardımdan gelmesiydi. 
keşke onun istediklerini ben yapabilseydim. 
keşke o gece kalsaydım. 
keşke bir koalam olsaydı. 
keşke affetmeseydim onu. 
keşke ağlamasaydım mezarında seni üzdüğümü bile bile. 
keşke resimlerine bakabilseydim. 
keşke odana kapansaydım yıllarca. 
keşke acıyan yerlerim körelseydi. 
keşke hislerime isim verebilseydim. 
keşke ona herşeyi açıklasaydım. 
keşke gerçekten yaşadığım anlarda sen de olsaydın. 
keşke kanayan yüreğimin sitemleri daha az olsaydı. 
keşke kurduğum hayallerin çocğu gerçek olsaydı. 
keşke senin için ağlamasaydım,sebepsiz. 
keşke veda,elveda kelimeleri olmasaydı sözlüğümde. 
keşke ayrılık ve ölüm acısı olmasaydı. 
keşke köpeğim Bobi ölmemiş olsaydı. 
keşke uzay yolculuğuna çıkabilseydim. 
keşke sessiz harflere bu kadar takılmasaydım. 
keşke şiirlerdeki aşkı insanlara armağan edebilseydim ama hep başka bir insana. 
keşke onunla karşılaşmasaydım. 
keşke seçtiğim her kelime sevgi üzerine olsaydı. 
keşke keşke demeyecek kadar inancım olsaydı. 
keşke… 
keşke hayatımda keşke yapmasaydım diyeceğim hiçbir şey olmasaydı

ISLAK HAYALLERİMİN ARDINDAN...........


Islak hayallerimin ardından bir hışımla çıktım sokağa.
Gözlerimi kararttım, dudaklarımı sıktım haince
Sessiz bir gecenin kapısını aralayıp, başladım koyu yürüyüşüme.
Her anın senin yanında ne kadar tatlı olduğunu,
Her gülüşünün beni nasıl titrettiğini
Yağmurun göz yaşlarımla birleştiği an anladım.
Hava soğuktu ama seni düşünmek bile ısıtıyordu içimi,
Hava karanlıktı ama seni düşünmek bile aydınlatıyordu her yanımı.
Uğultularla dolaştığım o gece
Bekçiliğini yaptığım her umudumun,
Yanında seni de götürdüğüm her ümidin
Ahını çektim o akşam.
Şimdi sağıma bakıyorum,
Korkuyla soluma bakıyorum
Ve çaresiz bir yokluğun hesabını çekiyorum.
Vazgeçtiğim her hissin,
Alıştığım her ruhun,
Sana bağlandığım her saniyenin
Ve duyduğum her hıncın
Ahını çektim o akşam.
Sevgiye ait her kelimenin,
Usul usul yaklaşan her gürültünün,
Bana verdiğin ve alamadığın sessiz bağlılığın
Ve her şeye rağmen sana duyduğum bu aşkın
Ahını çektim o akşam.
Yağmur hızlanmıştı.
Beni saran her karanlığın arkasına saklanmış yıkıntılardan
Kaçarak geldiğim o sokağa;
Seni ilk gördüğüm ve hiç bırakamadığım o ana.
Hani ellerimizdeki sıcaklığın birleştiği,
Yüreğimizdeki ateşin parladığı
Ve bitmeyecek sevgimizin vaadi.
Hepsi o sokakta birer ölü misali yatıyordu.
Şimdi hangi sözün erkekçe geldiği yola baksam,
Hangi vaktin vakitsiz doğduğu yöne dönsem
Ve hangi rüzgarın tenime dokunduğunu hissetsem
Lanet olsun! Hep seni hatırlarım.
Seninle beraber yitirdiklerimin,
Parlayan gözlerle verdiğin sözlerinin,
Beni benden çıkaran bakışlarının
Ahını çektim o akşam.
Beni sana anlatan her öyküyü,
Paylaşılan her duyguyu
Ve şimdi anılan her cümleyi
Yaktım ihanet ateşinle.
Ne bir söz, ne bir sitem
Yalnız bir bakmak isterdim gözlerine,
Yalnız bir defa tutmak isterdim ellerini
Ve yalnız bir kere sıkmak yüreğini...
Vur, parçalara ayır be katil!
Seni sevdim.
Ölüm, yanında armağanım olsun.

OSMANLI HANEDANI PADİŞAHLARI VE BÜTÜN DÖNEMLERİ




/ext/belgeler_v_e.swf">

NE DİYEYİM ......



Bu da sana yazacağım son şey olsun.

Ne diyeyim..bir dalganın en tepesinde taşınmış, taşınmış ve şimdi en sonunda bir kıyıya vurup, bırakılmış gibiyim. ne deniz kaldı ortalıkta, ne köpüklü su, ne parlak güneş.
kalbimi açıp gitti birisi. kaburgalarımı ayırdı, çıplak atışlarıyle kaldı kalbim ortalıkta. ve gitti o. kapatmadan göğsümü. kaburgalarım yavaşça kapanacak şimdi kalbimin üstüne, toprak, kar ve çamurla birlikte. bir çocuk azarlandığında omzunun düşüşü gibi.
vakitsiz ikindiler yaşıyorum bir günün ortasında, vakitsiz gün batımları. vakitsiz susuyor dünya, ve vakitsiz konuşuyor. en çok da uyku zamanlarında.
ne diyeyim..
yatakta yatmak yerine oturup kafanı duvara yasladığında anlıyorsun bunu karanlıkta. kafanı duvara yaslıyorsun omzunla birlikte ve uğunuyorsun acıdan. ya da onu da yapamıyorsun. o zaman anlıyorsun sözün tükendiği yeri, ya da yakarmanın ne anlama geldiğini.
şimdi orda değilim. söz var şimdi. söz olabildi nihayet. buna da şükür.
"geçecek, üzülme. sana ne kadar hiç geçmeyecek gibi gelse de göreceksin geçecek" dediğinde bir dostun, gerçekten geçmeyeceğine inanışını ama onu bunları söylediği için ne kadar da sevdiğini hatırlıyorsun. geçiyor gerçekten, hiç geçmeyecek gibi dursa ve geçtiği kadarının daha çoğu bazen yeniden başlasa da..
ne diyeyim..
asla sözcüğünü alfabetik sırasına aldırmadan dağarcığının en başına getirip koyuyorsun şimdi. ama anlayamadığın, engelleyemediğin, adını bilmediğin ikinci bir sen onu ordan alıyor sen görmeden. ve yerine anlamsız bir umut koyuyor. aptal olduğunu yeniden anlıyorsun. ama asla. aptal olsan da asla aptallık yapmayacaksın, biliyorsun.
ne diyeyim.
sakladığım tüm sevgimi senin için çıkarmıştım sakladığım yerlerden. ve ortaya dökmüştüm. oysa öyle yapmamalıydım. baştan beri biliyordum.
II
yaptıklarımı, yaşadıklarımı, hayatımı basitçe anlatmayı hep severdim.
derin sandığım duyguların sığlığını, düşündüm sandığım şeylerin mutlaka daha önce düşünülmüşlüğünü, kendimi farklı sandığım tüm diğer insanlarla ne kadar da benzediğimizi anlatırdım durmadan. ne kadar da zevkliydi bu. öyle bir haz verirdi ki sorma, sanki bir eskrim kılıcını dürtmüşüm gibi gövdeme. sanki tüm beceremediğim şeylerin acısını alıyormuşum gibi. sanki olamadığım şeyleri yüzüme çarpıyor ve oldum sandığım şeylerin aslında bir hiç olduğunu hatırlatıyor gibi.
şimdi basitçe anlatmak istemiyorum ama. oysa en basitçe anlatabileceğim şey bu. tek kelimeye bile sığacak kadar basit birşey.
ama istemiyorum.
halimi karmaşık benzetmelerin içine koyayım da kimse anlamasın istiyorum. ben de anlamayayım bu yaşadığımı. bu yaşadığım gerçek olmasın istiyorum.
mesela toprağından sökülüp kamyona yüklenmiş bir ağacın hala toprak bulaşığı köklerinden bahsedeyim. kim bilir hangi başka bir yere dikilecek, hangi başka bir toprağa kök salmaya çalışacak, kim bilir belki tutacak belki tutmayacak, belki yeşerip belki kuruyacak bir ağaçtan bahsedeyim. ve sen anla. o köklerde kalmış toprağın ne olduğunu.
ya da başka şeylerden bahsedeyim. kırık bir daldan, su alan küçük bir gemiden, bardakla o geminin suyunu boşaltmaya çalışan küçük bir çocuktan ya da aslında koskoca bir kuyudan.. içi karanlık, büyük ve derin..
bir sürü şey söyleyebilirim. birsürü fotoğraf gösterebilirim şimdiye dair. ama aslında hepsi tek kelime. işte kimse onu söylemesin istiyorum.
III
rüyamda gördüm seni. tam uyanmadan önce. tüm yaptıklarını tekrarladın o 8-10 saniye içinde sanki. hepsini. rüyada da yaşanabiliyormuş bunlar. rüyada da sevilip, rüyada da üzülebiliyormuş insan. nefes nefese uyandım. sanki o 8-10 saniye boyunca hiç nefes almamışım ama kalbim 8-10 dakika boyunca hızlanmış gibi. bağıracaktım nerdeyse, nefesim olsaydı belki.
heryerde aklıma geliyorsun. bir acı tat bu. bir burukluk. otobüste, yatakta, bilgisayar başında.. hele birlikte olduğumuz yerlerde, kaldırımlarda, sokaklarda, çarşılarda.. nasıl anlatayım, hatırladığın, hatırlamaktan utandığın, tekrarını istediğin, ama anında karşı çıktığın bir şey bu. gözümü kapatınca karşıma gelen yüzün.. her görüşte aşık olduğum yüzün... allahım..
tüm bunları yazmamam gerekiyor. seni kalbime gömmem, ve başına da bir mezar taşı kondurmam gerekiyor. ama yapamıyorum.
aslında yaparım. daha kaç gün oldu ki.
"zaman. sadece birazcık zaman."
IV
ne diyeyim..
düşündükçe tüm beynime bulaşıyor gibisin. her hücreye giriyor, hepsine bir fotoğraf bırakıyor, hepsine bir şeyler söylüyor ve sonunda sırtımdan itiyor gibisin bir boşluğun içine beni.
belki ben çok büyütüyorum. belki aslında o kadar da çok sevmemiştim seni. kaldıramadığım sadece birden böyle yüzüstü kalakalmak belki de. neler düşünüp neler söylerken birden hepsini susmak zorunda kalmak..
"gidenlerin ardında bıraktıkları boşluk neden sanki her zaman varlıklarında doldurduklarından daha büyük oluyor?"
bilmiyorum.
nasıl bu noktaya geldik onu da bilemiyorum.
seni görmezden mi gelmeliyim, yoksa aklımda senden başka bir şey olamadığını kabul edip aklımdakileri yazmaya devam mı etmeliyim?
söyledikleri gibi aslında kimseye laf sokmaya hakkım yok. herkes kendi duyguları içinde kendi zorunluluklarını yaşıyor. ve yine söyledikleri gibi anlamak nefret etmeyi imkansız kılıyor.
yine de yazmak istiyorum. yazmak hasta mı eder beni yoksa artık kurtulur muyum senden bilmiyorum. ama bu işte..
eski hayatıma dönmeye çalışıyorum. annemin karnından seninle doğmadım sonuçta. ama sokağa çıktığımda kaybolmuş gibi oluyorum. otobüse bindiğimde boğazımda sürekli bir düğüm. cep telefonu elimde duruyor ama artık ne işe yarayacağını kavrayamıyorum. önceden ne yapardım ben bununla acaba.
filmler aldım. hepsi duruyor yatağın üstünde. sinemaya gitsem biliyorum yanımdaki koltuk daha çok üzecek beni.
senden önce yaptığımı hatırladığım bir şey var, yazmak. ama o da senden başkasına çıkmıyor artık.
ben meyilliydim zaten. yani üzülmeye, büyütmeye, böyle şeylere.. şimdi yeni bir fırsat çıktı belki de.
V
şimdi bir yabancısın. bunu kabul etmek çok da zor olmamalı. ben bir yabancı değil miydim sanki sana bunca zaman boyunca?
ağır gelen çok şey var aslında. ama bunları söylemeye hakkım yok.
aldanmış olsam da. saflığıma yanmak zorunda olsam da. ve kabullenmek istemediğim bir sürü durumun içinde olsam da, artık yakınmaya hakkım yok.
seni merak etmemeliyim mesela. sen artık kendi yaşamın içinde, kendi mutluluklarını yaşıyorsun. bunu sana çok görmemeliyim. dediği gibi dostun ben artık kendi derdime yanmalıyım ve toparlanmalıyım.
işimi buldum, evimi tutuyorum. tam da beynimin ikiye yarıldığı, uykunun çatlayan başıma bir türlü girmediği, uyuşamadığım, unutamadığım, ağlamanın her türlüsüyle tanıştığım ve her şeyin bittiği o gecenin ardında oldu bunlar. sen çıktın. bir yanım yıkıldı, ama bir yanım yeniden kuruldu.
sanki böyle olması gerekiyordu. benim daha fazla salak rolünü üstlenmemem gerekiyordu. yeni sayfanın böyle açılması gerekiyordu. hayırlı olsun, sana da bana da yeni yaşamlarımız..
ve bu da sana yazacağım son şey olsun.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...