Kanadı Kırık Turna
Sen gittin, ardından Sonbahar mevsimi geldi … Döküldü
yapraklar birer birer, her biri bir tarafa savruldu… Kocaman ağaçlar beyaz kefen
giyinip ağladı, döküldü anılar bir bir dallardan.... Sen gittin beni de alıp
gitti sarı rüzgarlarıyla sonbahar, yaprak yaprak savurdu sokaklara, bir öksüz
çocuk misali tek başıma kaldım kaldırımlarda… Kanadı kırık bir turnayım şimdi.
Yorgunum, çok yorgun, içim dışım sonbahar...
Bedenim soğuk şimdi üşüyor
dudaklarım, göğsüne düştü başım hüzünlü yılların, avuç avuç kimsesizlik yağıyor
üzerime... Terkedilmiş cümlelerin satırlarında sonbahar alfabesine yazılıyor
adım harf harf, satır satır içime dökülüyor yapraklar. Kimisi gül olup açıyor
şiir şiir, kimisi diken olup batıyor yüreğime…
Ey sonbahar, gazellere
yazılmış bir kırık öykü hayatım, sıradan ve anlamsız. Her gece üzerime yıldızlar
serpiştiriyorum, anlamını bilmediğim ama acısını duyduğum karanlık duygular
kaplıyor içimi...
Sen gittin, dilimi kanatan şiirler üşüşüyor parmak
uçlarıma her gece, güz kanadında çıplak ayaklı bir çocuğum şimdi. İnceden bir
sızı gibi hasret tutuşturuyor içimi. Yalnızlığın en orta yerinde öksüz ve
yaralı., kaldırımlara saçıyorum yüreğimi her akşam.
Sen gittin, ardından
Sonbahar geldi … Döküldü yapraklar birer birer her biri bir tarafa savruldu…
Gözyaşlarımdan turnalar döküldü kaldırımlara, hıçkırıklara büründü gökyüzü,
hangi atlasın, hangi sayfasına gittin bilinmez... Bütün mevsimler sonbahara ağıt
yakıyor şimdi, hiç bir mevsim avutmuyor hicranımı.
Sen gittin, sonbahar
yaprakları gibi şarkılar da dökülüp, dökülüp gitti ardından. Hani “Elveda bütün
hatıralar”. 'Yine hazan mevsimi geldi, yine yapraklar rüzgarların peşi sıra
gidecek' şarkılarını kimse söylemiyor artık. Hani “Hastayım, gönül hastasıyım/
gönül ilacımı bulamazsam ölürüm”. Masalındaki sevdalıları da kimse anımsamıyor
artık.
Şimdi şarkılar, şiirler, masallarda hazan mevsiminin hüznü var,
kimsesizliğimin hüznü…
Sen gittin, ardından Sonbahar mevsimi geldi …
Döküldü yapraklar bir bir. Aradan yıllar geçti, göçüp gitti ömrümün vefalı
turnaları. Anladım ki herkesin bir masalı var, her masalın bir sonu. Şimdi artık
ne masallar kaldı ne de inanan masallara, ne seher yelleri yare selam götüren,
ne de nazlı yardan haber getiren telli turnalar.
Bir kasırga gibi esiyor sonbahar rüzgarları. Şimdi zamanın ezen
girdabında yapayalnız, sevgiye, güzel bir bakışa hasret, kuruyup gidiyor ömrüm.
Ne zaman seni düşünsem kanadı kırık turna misali bükülür boynum…
Gittin,
ömrümün bütün mevsimlerinde seni aradım, her giden yolcuya, her gelen yolcuya,
esen rüzgarlara, yağan yağmurlara seni sordum...
Saydım tam bir ömür
olmuş sen buralardan gideli, ben hala o duygulu, o hüzünlü, o yüreği kocaman
utangaç çocuk…
Unutamam, çocukluk yıllarımın çiçeğisin sen... Adını
Gül-i zar koyduğum...
Ben boynu bükük kanadı kırık Turna, bir ömür seni
bekleyen…
“(*) Anadolu’da yaygın bir inanışa göre turnalar
uğur,bereket ve refahın simgesi olan, kutsal hayvanlardır. Bu nedenle insanlar
onlara ilişmez, yuvalarını bozmaz. Hele hele hiç kanını dökmez.
Bir
söylenceye göre, turnalar tek eşlidir ve bazen yüz yıla kadar yaşadığı söylenen
turna eğer eşi ölürse bir daha asla eşleşmez. Turnalar, sevgide bağlılık,
dostlukta sebat ve sadâkat mânasına târif edebileceğimiz vefanın en güzel
örneklerini teşkil ederler. Ayrıca dikkate değer bir bilgiye göre turnalar,
yaşlanan ana ve babalarının da geçimlerini temin ederler. Alevi ve Bektaşi deyiş
ve nefeslerinde de önemli bir yer tutar Turnalar.”
Nuri CAN