10 Ekim 2012

İCARE KİTABI ONUNCU BÖLÜM


RESULULLAH (SAV)'IN 
HAMAMA GİRDİĞİNE DAİR OLAN HADİSLER
«Zira Resulullah (s.a.v) Cuhfe'deki hamama girmiştir ilh...» Molla Aliyyül Kari şöyle der: Demirî ve
Nevevî. Bu hadis cidden zayıftır.» dediler. Üstadımız İbni Hacer el-Mekkî'nin Şerh-i Şemail'deki,
«Resulullah'ın hamama girdiğine dair olan hadis her ne kadar Demirî ve diğer bazı alimler
tarafından söylenmekte ise de hadis hafızlarının ittifakı ile mevzudur.» sözü yerinde değildir.»
Ortada hafız Demirî'nin isbatı ve Nevevî'nin «zayıftır» sözü varken buna «Hafızların ittifakı ite
mevzudur.» nasıl denilebilir? Zira zayıf ve mevzu arasındaki farkı herkes bilir.»
«Örfen de cazdir İlh...» Çünkü şehirlerdeki halkın -ne kadar su kullanıldığı orada ne kadar
oturulduğu bilinmemekle birlikte- hamam ücretini verdikleri bilinmektedir. Onların bu konudaki
icma ile -her ne kadar tüketilecek su belli olmadığı için kıyasen caiz olmaması gerekirse de-
hamamda yıkanıp ücretinin verilmesinin caiz olduğu aşikârdır.
«İbni Hacer'in de zikrettiği gibi ilh...» Kezâ Ahmed de Sünen'inde Ebî Vail'in İbni Mes'ud'dan rivayet
ettiği hadisi nakletmiştir. İbni Mes' ud şöyle demiştir: «Allahu teâlâ kullarının kalbine nazar buyurdu
vs Muhammed aleyhisselamı seçip halka peygamber olarak gönderdi. Sonra da kulların kalblerine
baktı ve Hazreti Muhammed için bizim ashabımızı geçerek göndermiş olduğu dine yardımcı ve
peygamberine de vezirler kıldı. O halde müminlerin güzel gördükleri şey, Allah kartında da güzeldir.
Müminlerin çirkin gördükleri şey de Allah katında çirkindir.» İbni Mes'ud un rivayet ettiği bu hadis
hasen ve mevkuftur. Yine bu hadisi Bezzar. Teyalisî, Taberanî, İbni Mes'ud'un hal tercümesinde
Hilye'den tahric etmişlerdir. Mekasıdu'l-Hasene den. T.
«Sahih olan budur ilh...» Bazı alimler de hamamı mekruh görmüşlerdir. Zira İmâre bin Ukbe'den
şöyle dediği rivayet edilmiştir: «Osman bin Affan'ın yanına gittim. Malî durumumu sordu. Ben de
ona kölelerim ve bana gelir getiren bir hamamım olduğunu söyledim. Bana, kölelerimin kan
almadan dolayı aldıkları ücret ile hamamdan gelen gelirin kerih olduğunu söyleyerek. «Hamam
şeytanların evidir ve Resûlullâh (s.a.v.) da hamam hakkında «Evlerin en şerlisidir.» buyurdu. Çünkü
hamamda avret yerleri açılır, kir ve pislikler dökülür» dedi.
Alimlerden bazıları da erkek hamamları ile kadın hamamlarını birbirinden ayırmışlardır. Zeylaî.
«Çünkü onların yıkanma sebebleri erkeklerden daha çoktur ilh...» Yani kadınların hayız, nifas ve
cenabetlik halleri vardır. Soğuk su kullanmak bazen zarar verdiği gibi onunla vücudu tam olarak
yıkamak ve kiri temizlemek de mümkün olmaz. Zeylaî.
«Denildi ki; Ancak hasta veya lohusa olursa hamama gidebilir ilh...» Sünen kitaplarında Abdullah
bin Ömer'e isnadla şu hadis rîvayet edilmiştir: «Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki, «Şüphesîz Acem
toprakları size açılacaktır. Siz orada hamam denilen bazı binalar bulacaksınız. O hamamlara
erkekler ancak peştemalla girsinler. Hasta ve lohusa olanlar hariç, kadınların o hamamlara
girmelerine izin vermeyin.» İtkanî.
Ben derim ki: Hamamda avretlerin açılması kadınlar hamamına has değildir. Zira memleketimizde
câhil ve fasık erkekler de hamamda hafif ve galiz avretlerini açmaktadırlar. O halde bu konuda
hüküm verirken hamamdaki davranışı göz önüne almak gerekir. Eğer hamama giren adam gözlerini
sakınır, kimsenin avretine bakmaz ve kendi avretini de hiç kimseye göstermezse o zaman hamama
girmesinde hiçbir kerahet yoktur. Ama eğer böyle yapmazsa, gerekçe bu olduğuna göre hem
kadınların ve hem de erkeklerin girmeleri mekruh olur. Dikkatli ol.
«Zira Rasûlullâh (s.a.v.) kan aldırmış, kan alana da ücretini vermiştir ilh...» Buharî, İbni Abbas'a
isnadla şu hadisi rivayet etmiştir: «Rasulûllâh (s.a.v.) kan aldırmış ve kan alana da ücretini
vermiştir.» Eğer bu mekruh olsaydı Rasulûllâh ona ücret vermezdi.
Sünenin rivayetinde de, «Kan alma ücretinin habis olduğunu bilseydi Rasûlullâh (s.a.v.) kan alana
ücret vermezdi.» denilmektedir. İtkanî.
«Kan olmayı yasaklayan hadis mensuhtur ilh...» Bu hadis, Sünen sahibinin Râfî bin Hadîc'e isnad
ettiği şu hadistir: Rasûlullâh (s.a.v.) kan alanın kazancı habistir. Köpeğin semeni habistir. Zinâ eden




kadının ücreti habistir.» buyurdu. İtkanî. Bu hadis, şu manaya gelen hadisle neshedilmiştir: «Bir
adam Rasûlullâh (s.a.v.)'e gelerek, «Benim bir ailem ve kan alan bir kölem var. Kan alan kölemin
kazancını aileme yedireyim» mi? dedi. Rasûlullâh (s.a.v.) «Evet yedir.» buyurdu.» Zeylaî.
İtkanî. «Rasûlullâh (s.a.v.)'ın kan alma ücretinin habis olduğunu bildiren hadisini insanın onu tab'an
kerih görmesine hamleder. Çünkü kan aldırmak düşük ve kötü bir iştir. İtkanî.» Sözlerine devamla,
«Bundan ayrı olarak biz deriz ki. kan alma ücretinin habis olduğunu bildiren hadisin ravisi Rafî'dir.
Rafî de hadis zaptı, anlayış ve fıkıhta İbni Abbas gibi değildir. O halde Rafi'nin hadisi ile değil, İbni
Abbas'ın hadisi ile amel edilir.» demiştir.
Cevhere'de de «Kan alan adam kan alması karşılığında bir ücreti şart koşarsa, mekruhtur»
denilmektedir.
«Çünkü halk bununla amel etmektedir ilh...» Halkın ameli süt anne kiralamasının cevazının
gerekçesidir. Bu cevaz da istihsandır. (kayasa göre caiz olmaz.) Çünkü burada icare aynın
tüketilmesi üzerine varit olur. Bu ayn süttür. Kıyâsen aynın tüketilmesi için kira akdi yapmak caiz
değildir. Ama istihsanen halkın ihtiyacı bulunduğundan dolayı caiz kabul edilmiştir.
Süt anne tatarken bir vakit tayin etmek şarttır. Bunda da icmâ vardır. Hamevî, Mensuriyeden.
Musannıfın burada süt annesi tutmanın cevazını mutlak şekilde söylemesi, müslüman bir kadının
ücret karşılığı bir kâfirin çocuğunu emzirmesinin de caiz olduğuna işaret etmektedir. Zaten Hâniye
de, sarahâten, müslüman bir kadının bir kâfirin çocuğunu ücretle emzirmesinin caiz olduğu
ylenmiştir. Ama müslüman bir kadının, bir kâfire hizmet etmek için kendisini kiralaması caiz
değildir.
Eşbah'ta şöyle denir: «Bir hıristiyanın şahsî hizmeti için bir müslümanı kiralaması caiz değildir.
Ama hizmetçinin dışındaki işlerde muayyen bir müddet çalıştırmak üzere kiralasa caizdir.»
Ebussuud.
«Diğer hayvanlar, sütü için kiralanamaz. ilh...» Yani sütünü emmek üzere kiralamak, kadını
kiralamanın aksine câiz değildir.
Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Sütünü içmek için bir inek, meyvesini yemek için bir bağ veya
bahçe içindeki otu otlamak için bir tarla veya yününü kırpmak için bir koyun kiralamak fâsittir.
Müstecirin. sütün, meyvenin, taze otun ve yünün kıymetini vermesi gerekir. Çünkü bunlar
kiralayanın mülküdürler ve müstecir bunlardan fasit akitle faydalanmıştır. Ama hayvanı otlatmak
için tarlasını kiralasa, o caizdir
«Yemek ve elbisesi kiralayana ait olmak üzere ilh...» Musannıf bu sözüyle bunun müstakil bir
mesele olduğuna ve yemek ve elbise akitte kiracıya şart koşulmazsa bunların kadına ait olduğuna
işaret etmektedir.
«Âdet böyle câri olduğu için ilh...» Bu; İmameynin, «Kadını ücretle birlikte yemek ve elbise vermek
şartıyla kiralamak caiz değildir. Çünkü ücret meçhul olmaktadır» kavline verilen bir cevaptır. İmam
Ebû Hanifenin kavlinin gerekçesi çocuğa şefkat olarak süt anneye ikramda bulunmak âdet olduğu
için ücretin meçhul olması taraflar arasında nizaya sebeb olmaz. Zaten ücretin meçhul oluşu
taraflar arasında nizayavesile olduğundan dolayı icareye manidir.
«Süt annenin kocası, onunla cinsi münasebet hakkına sahiptir ilh...» Yani kocası karısının ücretle
çocuğu emzirmesine razı olmuşsa müstecir süt annesinin hamile kalmasından korkarak kocasının
onunla münasebet kurmasına mani olamaz. Çünkü gebeliğin zararı şüphelidir. Münasebete mani
olmanın zararı ise muhakkaktır. O halde süt anne kendisini kocasından men edemez. İtkanî.
«O icare ister kocaya bir leke getirsin, ister getirmesin ilh...» Yani kadının süt annesi olarak
tutulması kocaya halk arasındaki mevkiinden dolayı ayıp getirsin. veya getirmesin koca icareyi
feshedebilir. Zira erkek, karısının evden çıkmasına da çocuğun karısının yanına girmesine de mani
olabilir. Çünkü emzirmek ve geceleyin kalkmak kadını zayıflatır çirkinleştirir. O halde erkek,
karısının nafile oruç tutmasına mani olabildiği gibi süt anne olarak ücretle bir çocuğu emzirmesine
de mani olabilir. Zeylaî.
«Müstecir icare aktini feshedebilir ilh...» Zira gebe ve hasta kadının sütü küçük çocuğa zarar verir.
Bu durumda emzirmek kadına zarar verir. Öyleyse kadına da müstecire de muhayyerlik hak
vardır. Yine kadın eğer ailesi kendisine eziyet ediyorsa akdi fesih yetkisine sahiptir. Aynı şekilde,
kadın daha önce bir başkasının çocuğunu emzirmemişse veya çocuk emzirdiği için kadını
ayıplarlarsa -ki bu ayıplama ile kadın mutazarrır olur- kadın icare aktini feshedebilir. Nitekim bu
hususta, «Hür kadın aç kalır fakat yine de memeleri ile ekmek yemez» denilmiştir. Zeylaî.




Bu söylediklerimiz çocuğun yemek yemesi veya başkasının sütü ile beslenmesinin mümkün olması
halindedir. Yok eğer çocuk yemek yemiyor ve başkasının sütünü almıyorsa kadın icare aktini
feshedemez. Tatarhâniye'de uzun uzun bahsedildiği üzere fetva bu kavle göredir. Kadının fuhuş
yapması, çocukla ilgilenmesine mâni olacağı için mû'cir bu durumda da akti feshedebilir.
«Bunlara benzer özürlerden ötürü de feshedebilir ilh... Mesela, çocuğun anne babası yolculuğa
çıkmak istedikleri halde kadın gitmek istemezse, kadının dili bozuksa, hırsızsa, çocuk kadının
sütünü kusuyorsa veya memesini emmiyorsa müste'cir akdi feshedebilir. Aynı şekildeyle
durumlarda müstecirin kadının çıkıp gitmesine mani olma yetkisi vardır. 'Ama çocuğa zarar
vermeyen ve zararı şüpheli olan şeylerde ise kadına mani olamazlar.
Eğer kadının, çocuğu babasının evinde emzirmesi adet değilse veya şart koşulmamışsa kadının
çocuğu babasının evinde emzirmesi lazım değildir. Tatarhaniye ve diğer kitaplar.
«Kadının kâfir olması sebebiyle icare aktini feshedemez ilh...» Zira kadının küfrü itikadındadır.
Zeylaî. Tahtavî ise, «Haniye'de ise bu görüşün aksine şöyle denilmiştir: Süt annenin kâfir veya deli
veya fahişe yada ahmak olduğu ortaya çıkarsa, çocuğun sahipleri icareyi feshederler.»
«Babası ölürse icare bitmez ilh...» Çünkü icare ister çocuğun malı olsun ister olmasın baba için
değil çocuk için olmuştur. Bundan dolayı da eğer çocuğun malı varsa, emzirme ücreti onun
malından verilir. Çünkü emme ücreti onun nafakası gibidir. Zeylaî.
«Elbiselerinin yıkanması ilh...» Musannıf burada elbiselerinin yıkanmasını her hangi bir kayıtla
kayıtlamadan zikretmiştir.
Kifâye'de şöyle denilmiştir: «Çocuğun elbisesindeki idrar ve benzeri şeylerin yıkanması süt anneye
aittir. Ama çamaşırların normal kirlerinin yıkanması süt anneye ait değildir. Hamevî. Bunun benzeri
Mecma şerhinde de vardır.
«Yemeğini düzgün hazırlaması ilh...» Musannıfın bu sözden maksadı kadının çocuğun yemeğini
hazırlamasının yanı sıra sütünü bozacak ve çocuğa zarar verecek şeyleri de yememesidir.
Tatarhâniye, Muzmerat'tan.
«Kufe ehlinin adetindendir ilh... Çocuğun krem ve esansı kadına aittir. Fakihler, akitlerde
zikredilemeyen ve akde tabi olan şeyler hakkında. «Onlar her memleketin adetine göre yorumlanır.»
demişlerdir. Mesela dikiş ipliği terziye aittir. Dokumacıların dokudukları kumaşın ıslahı için
kullandıkları un mal sahibine aittir. Buğdayı eve indirmek, buğdayı yükleyip getiren kiracıya odaya
veya dama çıkarmak ise sahibine aittir. Kiralanan hayvanının semeri hayvan sahibine aittir. Yükü
hayvana bağlayacak ipler ve çuval gibi şeyler ise örfe göredir. Bedâic. Özetle.
«Babasına aittir ilh...» Çocuğun babası süt annenin ücretini öder. Tatarhâniye ve Zahîriyye'de şöyle
denilmektedir: «Babası çocuğa süt anne kiraladığı zaman, çocuğun malı olmasa ama sonra çocuğa
bir yerden mal gelse, «Ücretin kimin malından verileceği» babamdan sorulmuştu. Babam da
«Çocuğa mal gelinceye kadar ki ücret babaya, geri kalan zamanın ücreti de çocuğa aittir» cevabını
verdi.
Yine Tatarhaniye'de şöyle denilmektedir: «Yetimin emzirme ücreti, çocuğun nafakası kime aitse
ona aittir. Eğer çocuğun hiç vârisi yoksa, o zaman yetimin emzirme ücreti hazineden verilir.»
«Koyun sütü emzirse ilh...» Yani ücret gerekmez. Eğer kadın koyun sütünü verdiğini ikrar eder ve
beyyine ile isbat ederlerse ona ücret verilmez. Eğer kadın inkâr ederse istihsanen yemini ile birlikte
kadının sözü kabul edilir. Ama kadının sütünü emzirmediğine şahitlik ederlerse, bu şahitlik kabul
edilmez. Çünkü şahitler, maksûd olan şeyin yapılmadığına şahitlik etmişlerdir. Birincisi ise bunun
aksinedir. Çünkü o isbatın zımnına girmiştir. Eğer taraflar beyyine ikâme ederlerse makbul olan süt
annenin beyyinesidir. Nitekim Zahire'de yle denilmiştir. Şurunbulaliye.
«Zira akde konu olan emzirmedir ilh...» Yani kadın vazifesi olan emzirme işini yapmamıştır. Yaptığı
iş de icardır. Ama irda (emzirme) değildir.
Muhit'te şöyle denilir: «Bir kimse bir oğlağı veya çocuğu emzirmek için bir koyun kiralasa, caiz
değildir. Zira hayvanlarının sütünün değeri vardır. İcare o kıymet üzerine vaki olmuştur ve o da
meçhuldür. O halde bu icare caiz değildir. Ama kadının sütünün kıymeti yoktur. Onun için icare akti
kadının sütü üzerine değil kadının çocuğu emzirmesi, terbiyesi ve bakımı üzerine vaki olmaktadır.»
Zeylaî.
«Kadının emzirmesidir ilh...» Emzirme de insan sütü ile olur. Bunun ötesine emzirme değil, yedirme
denir. İtkamî.




«Başka bir kadın kiralarsa ücrete müstahak olur ilh...» Yani istihsanen caizdir. Zira insan bir işi
bazen bizzat kendisi yapar bazen de başkasına yaptırır. Diğer kadının, süt annemin emri ile
emzirmesi, sanki süt annenin emzirmesi gibidir. Bedâîc.
«Zahire'den nakletmiştir ilh...» Zahire'nin ibaresi aynen şöyledir: «Alimler, bu konuda süt annesinin
ikinci bir süt anneyi yerine kiraladığı takdirde ücreti hususunda ihtilâf etmişlerdir. Sahih olan
görüşe göre kadın ücreti hak edemez.» Bunun benzeri Tatarhâniye'de de vardır.
«Önceki müstecirin haberi olmadan ilh...» Çünkü haberleri olsa icare aktini feshederler. Bu ifadeye
göre, çocukları için kadını ilk icare edenler ikinci akti feshetme hakkına sahiptirler.
«Günahkâr olmokla birlikte ilh...» Zira kadının vazifesi çocuğu tam olarak emzirmektir. İki çocuğu
birlikte emzirirse, sütü azaldığı için çocuğa zarar vermiş olur.
«Ücretini her iki taraftan da tam olarak alır ilh...» Kadının bu ücreti yemesi de helâldir. Birinci
çocuğu şart koşulan sürede emzirdiği takdirde ücretinden hiçbir şey de eksiltilmez. Ancak eğer
geri kalan bazı günler emzirmemişse, o günlere düşen miktar kadar ücretinden düşülür.
Tatarhâniye.
«Çünkü kadın burada özel işçi ile ortak çalıştırılan işçiye benzemektedir ilh...» Şarihin bu sözü
gelmesi muhtemel bir itiraza cevabtır. İtiraz şudur: Birisinin işçisi başka bir adamın aynı işini
ücretle yapamaz. Eğer işçi kendisini başka bir adama kiralık vermişse, birinci müstecirden ücretin
tamamını hak etmediği gibi günahkâr da olur. Zahire'de şöyle denilmektedir: «Eğer çocuğun babası
kadına, «Ben seni çocuğumu emzirmen için bir seneliğine şu kadar ücretle kiraladım» demişse bu
meselede bir anlaşılmazlık yoktur. Kadın bu durumda ortak çalıştırılan işçi gibi olur. Zira müstecir
sözleşmeyi önce emzirmek olan iş üzerine yapmış, sonra seneyi zikretmiştir. Ancak anlaşılmazlık,
çocuğun babasının kadına «Ben seni bir seneliğine kiraladım, çocuğumu emzir...» demesi halinde
olur. Zira çocuğun babası sözleşmeyi evvela süre üzerine yapmış-tir. Meselenin izahı şudur:
Emzirme işinde bir ücretli. her iki çocuğu da tam olarak emzirebileceği için terzi gibi ortak
çalıştırılan işçidir.
Kadın bir tek kişinin özel işçisine benzediği için günahkâr olur. Diğer taraftan da ortak çalıştırılan
işçiye benzediği için her iki taraftan ücretini alır. Özetle.
METİN
Bir erkek hayvanın damızlık olmak üzere kiralanması sahih değildir.
Şarkı ve türkü okumak, ölünün arkasında ağıt yakıp ağlamak. müzik aletleri çalma gibi günah olan
işler için birinin kiralanması do sahih değildir. Fakat şart koşulmadan bunları yaparlarsa aldıkları
ücret mübahtır.
Ezan, hac. imamlık, Kur'an ve fıkıh öğretmek gibi ibadet olan şeyler için icare de sahih değildir.
Günümüzde ise Kur'an ve fıkıh öğretmek. imamlık ve müezzinlik için kiralamanın sıhhatine fetva
verilir.
Kiracı sözleşmede kabul ettiği ücreti vermesi için zorlanır. Sözleşme ile, bunda konuşulan ücretin
verilmesi gerekir. Ama eğer sözleşmede kira süresi konuşulmamışsa, o zaman ecr-i misil verilir.
Vehbânıye şerhî. Şirket bahsi.
Kiracı kabul ettiği ücreti vermediği takdirde hapsedilir. Fetva böyledir. (Amme, Tebareke ve Yasin
gibi) Bazı sûrelere başlanacağı zaman, muallime verilen adet olan helva ve benzeri hediyeleri
vermesi için müstecir zorlanır.
Dokumacıya yarısı ücret olmak üzere dokuması için iplik verilmesi, yüklediği yiyecek maddesinin
yarısı onun ücreti olmak üzere bir katırın kiralanması, unun bir kısmı ücret olmak üzere değirmende
un öğütmek için bir öküzün kiralanması suretlerinin hepsinde icare fasittir. Zira kiralayan kiracıyı
işinin bir kısmı ile kiralamıştır.
Bu konuda asıl, Rasûlullâh (s.a.v.) in değirmenciye, öğüttüğü undan bir kısmının ücret olarak
verilmesini yasaklamasıdır. Bunun açıklamasını bey-i vefa bahsinde takdim ettik.
Ücreti undan vermek üzere un öğütme meselesinde çare (şer'i hile) şudur: Ya ücret öğütülmeden
önce çıkarılır veya mücir (un buğday diye) tayin etmeden «Sana bir ölçek vereceğim.» der ve
öğüttükten sonra bir ölçeği verir. Bu durumda caiz olur.
Taşıyacağı yiyecek maddesinin diğer yarısını ücret olarak vermek üzere birisini tutsa ona ücret
vermesi lazım değildir. Çünkü onu kendisine ortak yapmıştır.
Zeylaî'nin bu meselede gördüğü müşkilde musannıf şöyle cevap vermiştir: Fukaha sarahaten,




«Nassın delâletinde umumîlik yoktur. O halde nassın delâletinden -Belh ulemasının zannettiği gibi-
bir şey örf ile tahsis olunmaz.» demişlerdir.
Bir kimse bir fırıncıyı şu kadar unu ekmek yapması için günlüğü bir dirheme kiralasa. İmam Ebu
Hanifeye göre fasittir. Çünkü adam iş ile vakti bir araya cemetmiştir. Bunlardan biri diğerine tercih
edilmediğinden anlaşmazlığa sebep olur. Ama eğer «bugünde» veya «gününde bitirmek üzere»
diyerek kiralasa, alimlerin icmaı ile caizdr.
Bir kimse; İki kere sürmek veya ona su kanalı açmak yada gübrelemek şartıyla bir tarla kiralasa bu
icare fasittir. Çünkü bu fiillerin eseri mal sahibine kalır. Eğer bunların eseri mal sahibine
kalmasaydı fasit olmazdı.
Yine bir kimse bir tarlayı ekmek üzere kiralasa ve ücret olarak da kendi tarlasını mal sahibinin
ekmesini şart koşsa bu icâre fasiddir. Zira ileride geleceği üzere bir nesneyi kendi cinsinden olan
bir şey karşılığında veresiye olarak vermek haramdır.
Musannıfın «fasittir» sözü yukarıda geçen «eğer verse» sözünün cevabıdır.
Tarlayı sürüp veya sulayıp ekmesi şartı ile kiralasa sahihtir. Çünkü bu sözleşmenin gerektirdiği bir
şarttır.
GÜNAH İŞLEMEK ÜZERE KİRALAMA
İZAH
«Bir erkek hayvanın damızlık olmak üzere kiralanması sahih değildir ilh...» Çünkü burada maksat
dişinin gebe bırakılmasıdır ki, buna hiç kimse kadir değildir.
«Müzik aletleri ilh...» Davul, zurna ve emsali çalgıları çalması için adam kiralamak sahih değildir.
Ama yalnız savaşa giden askerler veya düğün için davul çalınmasında beis yoktur. Ecnâs'ta bunun
izahı yapılmıştır.
Düğün gecesi nikâhın ilanı için def çalmakta da bir beis yoktur.
Velvaliciye'de şöyle denilir: «Ordunun veya kafilenin uğurlanması yahut karşılanması sırasında def
çalınması caizdir.» İtkanî. Özetle.
Müntekâ'da şöyle denilmektedir: «Ölüler için ağıt yakıp ağlayan kadın veya davul veya zurna çalan
kadın, bu sanatları ile mal biriktirmişse, biliniyorsa ki o malları şartsız almıştır, o, kendisinindir.»
Fakat üstâd İmam, bu malların helâl olmadığını söylemiştir. Çünkü örfen sabit olan da şart
koşulmuş gibidir.
Ben derim ki: Çalgıcı veya ağlayıcı kadının bu sanatından ötürü para alması taayyün etmiştir.
Çünkü halk onların ücretsiz hiçbir yere gitmediğini bilir. T.
«İbadet olan şeyler için kiralama da sahih değildir ilh...» Bunda asd olan şudur: Bize göre,
müslümana has olan taatler için kiralama caiz değildir. Zira Rasûlullâh (s.a.v.). «Kur'anı okuyun
ama Kur'anla ekmek yemeyin.» buyurmuştur. Yine Rasûlullâh (s.a.v.) Amr İbnü'l-As'a verdiği ahdin
sonunda şöyle buyurmuştur: «Eğer müezzinlik yaparsan, okuduğun ezana karşılık ücret alma.»
Ayrıca ibadet ne zaman yapılırsa yapılsın. ibadeti yapan içindir. Bundan dolayı taati yapanın ehliyeti
şarttır. O halde namaz ve oruçta olduğu gibi yaptığı ibadet için başkasından ücret alması caiz
değildir. Hidaye.
KUR'AN OKUMAK- TEHLİL VE BENZERİ ZARURET OLMAYAN ŞEYLER İÇİN KİRALAMANIN CAİZ
OLMADIĞI HUSUSUNDA MÜHİM BİR ARAŞTIRMA
«Günümüzde ise Kur'an öğretmek için icarenin sıhhatie fetva verilir ilh...» Hidâye'de şöyle
denilmektedir: «Meşâyihten bazıları, günümüzde dini işlerde gevşeklik zuhur ettiği için Kur'anı
öğretmek üzere hoca tutmanın caiz olduğuna istihsanen hükmetmişlerdir. Eğer caiz olmadığını
ylersek, Kur'an-ı ezberleyen kimse kalmaz. Fetva da bu kavil üzerinedir.»
Aynı şekilde Mevahibü'r-Rahmân ve muteber birçok kitapta taat için adam kiralamanın caiz
olmadığı hükmünden sadece Kur'an öğrenmek için ücretle adam tutulması istisna edilmiştir.
Vikâye ve Metnü'l-lslâh'ta buna fıkıh öğretmek de ilâve edilmiştir. Mecma'nın metininde ise bunlara
imâmet de eklenmiştir.Bunun aynısı Mülteka ve Dürerü'l-Bihâr metinlerinde de mevcuttur.
Alimlerden bazıları bunlara ezan, kâmet, ve vaazı da ilave etmişlerdir. Musannıf da bunların
ekserisini zikretmiştir. şu kadar var ki, kitapların çoğunda sadece Hidaye'deki ile -Kur'an öğretmek-
iktifa edilmiştir.




İşte bu yazdıklarım, Belh'li, sonraki alimlerimizin fetvalarının toplamıdır. Ancak bu fetvâlar. İmam-ı
Azam ve talebelerinin görüşlerine muhalif olduğu gibi kendi aralarında ihtilaflıdır.
Bunların hepsinin şerh ve fetevalardaki sözleri zaruret gerekçesine dayanır. Bu zaruret. Hidaye'de
denildiği gibi, Kur'an'ın unutulması korkusudur.
Ben, mezhebimizin fetva için yazılan meşhur metinlerindeki kavilleri naklettim. Artık şerhlerdeki,
feteva kitaplarındaki ifadeleri nakletmeye ihtiyaç yoktur.
Bu alimlerin sözleri ittifak etmektedirler ki; mezhebimizin asıl görüşüne göre taat olan bir şeyi
yapması için adam kirolamak caiz değildir. Mezhebin bu görüşünü terk etmeyi mübah kılan
zaruretlerden dolayı yukarıda anılanlar bundan istisnadır. Alimlerin ifadeleri fetvânın bu şekilde
verilmesi gerektiğine kesin delildir. Zira lâkap mefhumu da olsa kitapların mefhumları usul
alimlerinin açıkca ifade ettiklerine göre hüccettir. Hatta sarih ifade. demektir. Çünkü istisna, yine
usul bilginlerinin belirtildiği gibi. umum ifade eden edatlardandır.
Alimler, bir diğerinin yerine hacc etmenin kiralama değil, niyabet yoluyla olduğunda icma
etmişlerdir. Bundan ötürü niyabet yoluyla hacca giden kimsenin yol masrafından artan parayı,
kendisini gönderene veya varisine geri vermesi gerekir. Eğer ücret olsa, idi, onu geri vermesi
gerekmezdi.
Bu izahla ortaya çıkıyor ki, Cevhere'deki, «Alimler belli bir müddet Kur'an okuması için adam
kiralama hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları caiz değildir derken, bazıları da caizdir demişlerdir.
Muhtar olan da budur. » sözü doğru değildir. Doğrusu: «Kur'an öğretmesi için ücretle adam tutma
konusunda ihtilaf etmişlerdir.» denilmesiydi. Zira bilindiği gibi alimler arasındaki ihtilaf Kur'an-ı
okuma değil öğretme konusundadır. Çünkü Kur'anı okumakta zaruret yoktur. (Dolayısıyla bu.
ittifakla caiz değildir.) Eğer Cevhere'deki bu sözler bir yazı hattı ise mesele yoktur. Ama eğer kasdi
olarak yazılmışsa, bütün alimlerin sözüne muhaliftir, makbul değildir.
Tebyinü'l-Mehârim sahibi. Cevhere'deki bu ifadeyi sarih nakillere istina ederek uzun uzadıya
reddetmiştir. Onun sözünün bir bölümü şöyledir: «Tacü'ş-şerîa, Hidaye şerhinde şöyle der:
«Ücretle okunan Kur'anın ne ölüye, ne de okuyana bir sevabı vardır.» Aynî de Hidaye şerhinde,
«Dünyalık için okuyan kimse bu işten menedilir. Kur'an okuma karşılığında ücret olan da, veren de
günahkârdırlar» demiştir.
Velhasıl, zamanımızda yaygın olan, şekliyle para karşılığı cüz okumak, caiz değildir. Zira bunda
kiralanana Kur'an okuması ve sevabını bağışlaması emredilmektedir. Okuyan da mal için
okumaktadır. Okuyanın niyeti sahih olmadığından kendisine bir sevap olmadığına göre artık
okutana nasıl sevap ulaşır? Eğer ücret olmasa. bu zamanda hiç kimse kimseye Kur'an
okuyuvermez. Görüldüğü gibi Kur'an okuma bir dünya ve kazanç vesilesi yapılmıştır. İnnâ lillah ve
inna ileyhi raciun.»
Bu, bir ölüm veya felaket haberi alındığında ylenen ayettir.
Bahır sahibi Kitabü'l-Vakf da: Cevhere'deki ifade yüzünden yanılmış Şarih de, Kitabü'l-Vesâya da
ona uymuştur. Zirâ şârihin. Kitabü'l-Vesâyâ'daki sözü, bütün taatler için ücretle adam tutmanın caiz
olduğuna işaret etmektedir. Kur'an okumak da taatlerdendir.
Şeyh Hayreddin Remlî. Bahır haşiyesinin Kitabü'l-Vakfında, Bahr sahibinin sözünü reddetmiş ve
şöyle demiştir: «Ben diyorum ki, Müftabih olan, Kur'anın okunması için değil ücret almanın
istihsanen caiz olduğudur. Nitekim bu Tatarhâniye'de şu ifade ile açık bir şekilde ifade edilmiştir:
«Kur'an okutulması için vasiyet edilmesinin veya Kur'an okuyanın bu vasiyeti yerine getirmesinin
hiç bir anlamı yoktur. Çünkü vasiyeti yerine getirmek için Kur'an okumak, para karşılığında okumak
gibidir. Kur'an okumak için parayla adam tutmakda bâtıldır. Halifelerden hiçbirisi bunu
yapmamıştır. Biz Kur'an öğretme meselesini istihsan yoluyla zikrettik.» Yani zaruretten dolayı.
Kabristanda Kur'an okuması icin birisini kiralamakta ise hiç bir zaruret yoktur. Zeylaî ve birçok
muteber kitapta şöyle denilmektedir: «Eğer ücretle Kur'an öğretme kapısı açılmasaydı, Kur'an
elden giderdi. Onun için müteahhirün ulema Kur'anı öğretme karşılığında ücret verilmesinin caiz
olduğuna fetva verdiler ve bunu iyi bir hareket olarak gördüler. Dikkatli ol. Remlînin sözü burada
bitti.
Tatarhâniye'deki ifade, «Birisi diğerine, kabrinde şu kadar para ile Kur'an okumasını vasiyet etse,
bu vasiyetin icra yoluyla değil, sıla yoluyla caiz olması gerekir.» diyen kimsenin sözünü
reddetmektedir. Velvaliciyye, Muhit ve Bezzâziye sahibleri de böyle bir vasiyetin batıl olduğunu
yleyenlerdendir.




Yine Tatarhâniye'nin bu sözü Bahır sahibinin böyle bir vasiyetin batıllığına kabir üzerinde Kur'an
okumanın mekruh oluşunu gerekçe göstermesini de reddetmektedir. Çünkü mesele, Bahır
sahibinin dediği gibi değildir. Bu vasiyetin bâtıl oluşuna sebep Kur'an okuması için adam
kiralamasına benzemesidir. İlletin bu olduğu İhtiyarda ve diğer kitaplarda da sarahaten söylenmiştir.
Bundan ötürü Velvaliciye'de aynen şöyle denilmektedir: «Birisi bir dostunun veya yakınının kabrini
ziyaret etse ve orada Kur'an okusa güzel olur. Ama ölen adamın birisine Kur'an okumasını vasiyet
etmesinin ve okuyucunun bu vasiyeti yerine getirmesinin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü bu Kur'an
okunması için adam tutmaya benzemektedir ve bâtıldır. Bunu halifelerden hiçbirisi yapmamıştır.i»
Eğer illet Bahır sahibinin dediği gibi olsaydı, Velvaliciye sahibinin, «o güzeldir» sözü doğru
olmazdı. Bu şekildeki bir vasiyetin bâtıl olduğuna fetva verenlerden birisi de Hayreddin Remlî'dir.
Allâme Halvetî Haşiyetü'l-Münteha el-Hanbelî'de Şeyhülislam Takiyyüddin'den naklen aynen şöyle
demektedir: «Kur'an okuması ve o ondan hasıl olan sevabı ölüye bağışlaması için birisini icarlamak
sahih değildir. Zira imamların hiçbirisinden bu hususa izin verdikleri nakledilmemiştir. Alimler
şöyle demektedir: «Birisi, mal için Kur'an okusa, onun için bir sevab yoktur. O halde ölüye hangi
sevabı bağışlayacaktır? Ölüye ancak salih amel ulaşır. Sadece Kur'an okuması için birisini
kiralamayı hiçbir müctehid imam caiz görmemiştir. Ancak Kur'an öğretmesi için birisini tutmanın
hükmünde ihtilâf etmişlerdir.»
Bu icarenin sahih olmadığını açık açık söyleyenlerden birisi de İmam Birgivi'dir. Birgivî Tarikatu'l-u
Muhammediye isimli kitabının sonlarında şöyle demektedir: «Üçüncü fasıl, bid'adlar hususundadır.
İnsanların kendilerini Allah'a yaklaştıracağı zannıyla yöneldikleri bâtıl bidatler hakkındadır...» Bu
bid'adlerden bazıları şunlardır: Bir kimsenin, öldüğü gün veya daha sonraki günlerde yemek ve
ziyafet verilmesini, ruhu için Kur'an okuyan tesbih veya tehlil okuyanlar için para verilmesini
vasiyet etmesidir. Bu saydıklarımızın hepsi bâtıl münker bidatlardır. Kur'an okumak ve tehlilden
dolayı alınan para da haramdır. Bu adam dünya menfaati için zikir ettiği ve Kur'an okuduğundan
dolayı günahkârdır.» İmam Birgivi. bu konuda dört tane risâlesi olduğunu da zikretmiştir.
Bunları bildikten sonraylediklerimizin hepsinin doğru, aksinin de mezhebin Belh alimlerinin
vermiş olduğu fetvanın, onlarla aynı fikirde olan metin, şerh ve fetevâ yazarlarının görüşlerinin
dışında olduğu açıkça görülür. Bunları ancak gafil, kibirli, cahil ve büyüklerin sözünü anlamayan
kimseler inkâr ederler.
Bâzı haşiye yazarlarının Kur'an'ın para ile okunmasının cevazına Buharî'de nakledilen; yılan
tarafından sokulan bir kimsenin para karşılığı bazı sahabelere Kur'an okutması hadisini delil
almaları hatadır. Zira Tahtavînin beyanına göre; Kur'an okumak ve okutmak için ücretle adam
tutmayı kesinlikle caiz görmeyen önceki alimler, velev ki Kur'an ile olsun ücretle Rukye (efsun
yapma) ya cevaz vermişlerdir. Zira efsunlamak ibadet değil tedavidir. (Buharî'nin naklettiği hâdis de
sahabelerin yaptığı da efsunla tedavi idi.)
Bazı hamiş yazarlarının Hâvî-Zahidî'ye isnad ederek naklettikleri, «Kur'an'ın hatmi için kırkbeş
dirhemden aşağı ücret vermek caiz değildir. » sözü mezhep alimlerinin hepsinin üzerinde ittifak
ettikleri görüşün dışındadır. Artık açıkca ortaya çıktı ki asrımızda halkın üzerine düştüğü Kur-an
hatmi ve tehlil vasiyeti yapılması esnasında yapılan kötü davranışlara bakmasak bile bâtıldır. Hatim
esnasında yapılan hareketlerin kötülüğünü de ancak basireti olmayanlar inkâr edebilir. Ben bu
konuda Şifaü'l-Alil ve Bellü'l-Galil fi Hükmil Vasiyyeti bil-Hatemâti vet-Tehalil isminde bir risale
yazdım. Bu risâlede akıllı kimseleri hayrete düşürecek çok enteresan şeyler zikrettim. Bu haşiyede
ylediklerim o risâlede anlattıklarıma nisbetle denizden bir damla veya inci dizisinden bir inci
gibidir. Bu risâleden bu kitabın (durrü'l-muhtarın) muhaşşisi asrının en büyük sabık Mısır müftüsü
Seyyid Ahmed et-Tahtavî'yi haberdar ettim. Risâleye bir takriz yazarak övdü. Allah ona bol hayırlı
mükâfatlandırsın. Asrımızın fakihlerinden daha başka takriz yazcınlar da oldu.
«Hepsinde icare fasittir ilh...» Ücretini, yaptığı işten almak üzere yapılan kiralamalarda. Konuşulan
ücreti geçmemek şartıyla ecr-i misil vermesi gerekir. Zeylâî.
«Yaptığı işin bir parçası karşılığında kiralamıştır ilh...» Yani yaptığı işin neticesinde elde edilenin
bazısı ile kiralamıştır. Ücretin sahih olması için teslimine kudret şarttır. Burada ise adam kendi
başına teslime kadir değildir. Zeylâî.
«Öğütme meselesinde şer'i hile şudur: Evvela ücret çıkarılır ilh...» Yani ücret olarak vereceği
buğdayı ecîre teslim eder. Eğer ondan sonra diğer buğdayla karıştırır ve hepsini öğütürse, sonra da
ücreti ayırarak kalan kısmı sahibine iade etse caizdir. Bu durumda Rasûlullâh (s.a.v.) ın yasakladığı
şekilde olmaz.




Çünkü bu durumda ecîri öğüteceği unun bir bölümü veya bir ölçeği karşılığında kiralamış olmaz.
Nitekim Cevahirü'f-Fetevâ'dan naklen Minah'ta da böyle denilmektedir.
Bu konuda Remli de şöyle der: «Bu izahla bilindi ki, memleketimizdeki ücretin, buğday ve para
birlikte olması şeklindeki uygulama şeksiz şüphesiz caizdir.
«Tayin etmeden ücretin kaç ölçek olacağı belirlense ilh...» Yani yüklenen veya öğütülenden olması
şeklinde bir şart koşmaksızın ücretin kaç ölçek olduğu belirlenir. Bu miktar müstecirin zimmetinde
borç olarak teayyün eder. Zeylâî.
«Yiyecek maddesinin yarısını diğer yarısı karşılığında taşımak üzere ilh» Musannıf «yarı» ile
kaydetmiştir. Zira eğer yükün tamamını yarısı karşılığında taşımak üzere kiralamış olsaydı adam
ortak olmaz, ecr-i misil olması gerekirdi. Metindeki mesele budur.
«Bu durumda ona ücret vermesi lazım değildir ilh...» Yani ne akitte konuşulan; -yüklenen yükün
diğer yarısını- ne de ecr-i misil verir. İnaye.
«Çünkü onu kendisine ortak kılmıştır ilh...» Zeylâî şöyle der: «Zira ecir, ücreti peşin aldığı için malın
yarısına o anda malık olmaktadır. O zaman da o zahire aralarında ortak olur. Dolayısıyla kiracı
hakedemez. Zira ortak, ortağı için yaptığı bir şeyin yansını da kendisi için yapmış olmaktadır.
Fukaha böyle demişlerdir.
Ancak Fukahanın bu dediğinde iki müşkil vardır:
Birincisi, bu kiralama fasittir. Bize göre sahih kiralamada bile sadece akitle -iş yapılmadan veya
ücretin peşin olması şart koşulmadan- ücret hak edilemez. Burada ise iş yapılmamıştır. Daha önce
beyan ettiğimiz gibi ücret, ister para olsun ister mal, farketmez. Nasıl olur da bu meselede işi teslim
etmeden, peşinatı şart koşmadan ücrete malik olabilir?
İkincisi ise, musannıf, «Ücrete o anda malik olur» demiştir. Halbuki onun «Ücreti hak edemez»
sözü, mülkiyete aykırıdır. Çünkü kiracı ancak ücret yoluyla malik olur. O halde, hiçbir şeyi hak
etmeden ona nasıl ve hangi sebeble malik olabilir?!
«Zeylainin müşkil gördüğü meseleye musannıf cevap vermiştir ilh...» Ben derim ki: Musannıf,
Sa'diye haşiyelerinde bu işkale şu şekilde cevap vermiştir: «Her halde fukuhanın «ücreti hak
edemez» sözlerinden maksadları mülkiyeti nefyetmektir. Çünkü mülkiyetin varlığı, ücretin yok
olmasına sebeb olur. Hâl böyle olunca da o zaman bu bâtıl olur. Onların, «O anda ücrete malik
oldu» sözleri farazidir. Zâhir olan bu meselenin ecîre yiyecek maddesinin hepsini teslim ettiği
zaman şeklinde tertib edilmesi idi. O halde metindeki kelâmın takdiri şöyle olur: Eğer farzedilen
surette ücret gerekli olsa ecîr, ücreti peşin alarak derhal malik olur. Bu bâtıldır. Çünkü o zaman,
ortak olmuş olur ve ortaklık da ücretin gerekli olmamasını gerektirir. Varlığı, ücretin gerekliliğini
ortadan kaldıran her şey batıldır.
Birinci itiraza musannıfın verdiğinin özeti şudur: Zeylâî'nin de sözünün başında belirttiği gibi
burada ücret peşindir. Ücretin peşin olması şart koşulmakla, malik olduğu gibi, peşin alınma ile de
malik olunur.»
Musannıfın ikinci itiraza cevabı: Ecir, o mala peşin olmak suretiyle malik olunca ve işi yapınca işten
sonra onun bir ücreti haketmediği ortaya çıkıyor. Nitekim akit anında ücreti peşinen vermiş olsa,
sonra da ücreti bir işi istihkâk etse, müstecirin o ücrete malik» olmadığı ortaya çıkar.
Bu cevaba da şöyle bir itiraz gelebilir. Bu akit ya batıldır, ya fasittir, ya da sahihtir. Bâtıl olan akitte
babın başında geçtiği üzere asla ücret yoktur. Olmayan bir şeyi peşin almakla nasıl malik olabilir?
Fasit akte gelince onda da daha önce defalarca geçtiği üzere ücret ancak kiralanan maldan
faydalanmakla gerekli olur. O halde bunda da işi yapmadan peşin almakla malik olamaz. İş
yaptıktan sonra ise ecr-i misil gerekir. Burada farzedilen ise asla ücret yoktur.
Aktin sahih olması haline gelince, onda ücrete ifrazla birlikte peşin almakla malik olunur. Burada
ifraz, teslimin zımnında hasıl olmuştur. Zira eğer ifraz edip de ecîre teslim etseydi, sonra da ücret
olarak aldığı ile taşıyacağı yükü birbirine karıştırarak hepsini birden yükleseydi yukarıda
cevâhirü'l-Fetavâdan naklen belirttiğimiz gibi caiz olurdu.
Ancak şöyle denilebilir: Buradaki icâre akti evvelâ sahih olarak yapıldı, sonra da ifraz etmeden
önce iş yapıldığından dolayı fesad arız oldu. O zaman. Zeylâî'nin «Bu icare fasittir» sözü gelecekte
fasittir, ama o anda sahihtir, manâsına gelir. Düşünülsün.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...