RESULULLAH (SAV)'IN
HAMAMA GİRDİĞİNE DAİR OLAN HADİSLER
HAMAMA GİRDİĞİNE DAİR OLAN HADİSLER
«Zira
Resulullah (s.a.v) Cuhfe'deki
hamama girmiştir ilh...» Molla Aliyyül Kari şöyle der: Demirî ve
Nevevî. Bu hadis cidden zayıftır.» dediler. Üstadımız İbni Hacer el-Mekkî'nin Şerh-i Şemail'deki,
«Resulullah'ın hamama girdiğine dair olan hadis her ne kadar Demirî ve diğer bazı alimler
tarafından
söylenmekte ise de hadis
hafızlarının ittifakı ile mevzudur.»
sözü yerinde değildir.»
Ortada
hafız Demirî'nin isbatı ve Nevevî'nin «zayıftır» sözü varken buna
«Hafızların ittifakı ite
mevzudur.»
nasıl denilebilir? Zira zayıf ve mevzu arasındaki farkı herkes bilir.»
«Örfen
de cazdir İlh...» Çünkü şehirlerdeki halkın -ne kadar su kullanıldığı orada ne kadar
oturulduğu
bilinmemekle birlikte- hamam ücretini verdikleri bilinmektedir. Onların bu konudaki
icma
ile -her ne kadar tüketilecek su belli olmadığı için kıyasen caiz olmaması gerekirse de-
hamamda
yıkanıp ücretinin verilmesinin caiz
olduğu aşikârdır.
«İbni
Hacer'in de zikrettiği gibi ilh...» Kezâ Ahmed de Sünen'inde Ebî Vail'in İbni Mes'ud'dan rivayet
ettiği
hadisi nakletmiştir. İbni Mes' ud şöyle demiştir: «Allahu teâlâ
kullarının kalbine nazar buyurdu
vs
Muhammed aleyhisselamı seçip halka
peygamber olarak gönderdi. Sonra da
kulların kalblerine
baktı
ve Hazreti Muhammed için bizim
ashabımızı geçerek göndermiş olduğu dine yardımcı ve
peygamberine de vezirler kıldı. O halde müminlerin güzel gördükleri şey, Allah kartında da güzeldir.
Müminlerin
çirkin gördükleri şey de Allah katında çirkindir.» İbni Mes'ud un rivayet ettiği bu hadis
hasen
ve mevkuftur. Yine bu hadisi Bezzar. Teyalisî, Taberanî, İbni Mes'ud'un hal tercümesinde
Hilye'den tahric etmişlerdir. Mekasıdu'l-Hasene den. T.
«Sahih
olan budur ilh...» Bazı alimler de hamamı mekruh görmüşlerdir. Zira İmâre bin Ukbe'den
şöyle dediği rivayet edilmiştir:
«Osman bin Affan'ın yanına gittim. Malî durumumu sordu. Ben de
ona
kölelerim ve bana gelir getiren
bir hamamım olduğunu söyledim. Bana,
kölelerimin kan
almadan
dolayı aldıkları ücret ile hamamdan gelen gelirin kerih olduğunu söyleyerek. «Hamam
şeytanların evidir ve Resûlullâh (s.a.v.) da
hamam hakkında «Evlerin en şerlisidir.» buyurdu. Çünkü
hamamda
avret yerleri açılır, kir ve
pislikler dökülür»
dedi.
Alimlerden
bazıları da erkek hamamları ile kadın hamamlarını birbirinden ayırmışlardır.
Zeylaî.
«Çünkü
onların yıkanma sebebleri
erkeklerden daha çoktur ilh...» Yani kadınların hayız, nifas ve
cenabetlik
halleri vardır. Soğuk su kullanmak bazen zarar verdiği gibi onunla vücudu tam
olarak
yıkamak
ve kiri temizlemek de mümkün olmaz. Zeylaî.
«Denildi
ki; Ancak hasta veya lohusa olursa hamama gidebilir ilh...» Sünen kitaplarında Abdullah
bin
Ömer'e isnadla şu hadis rîvayet edilmiştir: «Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki, «Şüphesîz Acem
toprakları
size açılacaktır. Siz orada hamam denilen bazı binalar bulacaksınız. O hamamlara
erkekler ancak peştemalla girsinler. Hasta ve lohusa olanlar hariç, kadınların o hamamlara
girmelerine
izin vermeyin.» İtkanî.
Ben
derim ki: Hamamda avretlerin açılması kadınlar hamamına has değildir. Zira memleketimizde
câhil
ve fasık erkekler de hamamda hafif ve galiz avretlerini açmaktadırlar. O halde bu konuda
hüküm
verirken hamamdaki davranışı göz
önüne almak gerekir. Eğer hamama giren adam gözlerini
sakınır,
kimsenin avretine bakmaz ve kendi avretini de hiç kimseye göstermezse o zaman hamama
girmesinde
hiçbir kerahet yoktur. Ama eğer böyle yapmazsa, gerekçe bu olduğuna göre hem
kadınların
ve hem de erkeklerin girmeleri mekruh olur. Dikkatli ol.
«Zira
Rasûlullâh (s.a.v.) kan aldırmış, kan alana da ücretini vermiştir ilh...» Buharî, İbni Abbas'a
isnadla
şu hadisi rivayet etmiştir: «Rasulûllâh (s.a.v.) kan aldırmış ve kan alana da ücretini
vermiştir.»
Eğer bu mekruh olsaydı Rasulûllâh
ona ücret vermezdi.
Sünenin
rivayetinde de, «Kan alma ücretinin habis olduğunu bilseydi Rasûlullâh (s.a.v.)
kan alana
ücret
vermezdi.» denilmektedir.
İtkanî.
«Kan
olmayı yasaklayan hadis mensuhtur ilh...» Bu hadis, Sünen sahibinin Râfî bin Hadîc'e isnad
ettiği
şu hadistir: Rasûlullâh (s.a.v.) kan alanın kazancı habistir. Köpeğin semeni habistir. Zinâ eden
kadının
ücreti habistir.» buyurdu. İtkanî.
Bu hadis, şu manaya gelen hadisle neshedilmiştir: «Bir
adam
Rasûlullâh (s.a.v.)'e gelerek, «Benim bir ailem ve kan alan bir kölem var. Kan alan kölemin
kazancını
aileme yedireyim» mi? dedi. Rasûlullâh (s.a.v.) «Evet yedir.» buyurdu.» Zeylaî.
İtkanî.
«Rasûlullâh (s.a.v.)'ın kan alma ücretinin habis olduğunu bildiren hadisini insanın onu tab'an
kerih
görmesine hamleder. Çünkü kan aldırmak düşük ve kötü bir iştir. İtkanî.» Sözlerine devamla,
«Bundan
ayrı olarak biz deriz ki. kan
alma ücretinin habis olduğunu bildiren hadisin ravisi Rafî'dir.
Rafî
de hadis zaptı, anlayış ve fıkıhta İbni Abbas gibi değildir. O
halde Rafi'nin hadisi ile değil, İbni
Abbas'ın
hadisi ile amel edilir.» demiştir.
Cevhere'de
de «Kan alan adam kan alması karşılığında bir ücreti şart koşarsa, mekruhtur»
denilmektedir.
«Çünkü
halk bununla amel etmektedir ilh...» Halkın ameli süt anne kiralamasının cevazının
gerekçesidir. Bu cevaz da istihsandır. (kayasa göre caiz olmaz.) Çünkü burada icare aynın
tüketilmesi
üzerine varit olur. Bu ayn süttür. Kıyâsen aynın tüketilmesi için kira akdi yapmak caiz
değildir.
Ama istihsanen halkın ihtiyacı bulunduğundan dolayı caiz kabul edilmiştir.
Süt
anne tatarken bir vakit tayin etmek şarttır. Bunda da icmâ vardır. Hamevî, Mensuriyeden.
Musannıfın
burada süt annesi tutmanın cevazını
mutlak şekilde söylemesi,
müslüman bir kadının
ücret
karşılığı bir kâfirin çocuğunu emzirmesinin de caiz olduğuna işaret etmektedir. Zaten Hâniye
de,
sarahâten, müslüman bir kadının bir kâfirin çocuğunu ücretle emzirmesinin caiz olduğu
söylenmiştir. Ama müslüman bir kadının,
bir kâfire hizmet etmek için kendisini kiralaması caiz
değildir.
Eşbah'ta
şöyle denir: «Bir hıristiyanın şahsî
hizmeti için bir müslümanı kiralaması caiz değildir.
Ama
hizmetçinin dışındaki işlerde muayyen bir müddet çalıştırmak üzere kiralasa caizdir.»
Ebussuud.
«Diğer
hayvanlar, sütü için kiralanamaz. ilh...» Yani sütünü emmek üzere kiralamak, kadını
kiralamanın aksine câiz değildir.
Tatarhâniye'de
şöyle denilmektedir: «Sütünü içmek için bir inek, meyvesini yemek için bir bağ veya
bahçe
içindeki otu otlamak için bir tarla veya yününü kırpmak için bir koyun kiralamak fâsittir.
Müstecirin.
sütün, meyvenin, taze otun ve yünün kıymetini vermesi gerekir. Çünkü bunlar
kiralayanın
mülküdürler ve müstecir bunlardan
fasit akitle faydalanmıştır. Ama hayvanı otlatmak
için
tarlasını kiralasa, o caizdir.»
«Yemek
ve elbisesi kiralayana ait olmak
üzere ilh...» Musannıf bu sözüyle bunun müstakil bir
mesele
olduğuna ve yemek ve elbise akitte kiracıya şart koşulmazsa bunların kadına ait olduğuna
işaret
etmektedir.
«Âdet böyle câri olduğu için ilh...» Bu; İmameynin, «Kadını ücretle birlikte yemek ve elbise vermek
şartıyla
kiralamak caiz değildir. Çünkü
ücret meçhul olmaktadır» kavline verilen bir cevaptır. İmam
Ebû
Hanifenin kavlinin gerekçesi
çocuğa şefkat olarak süt anneye ikramda bulunmak âdet olduğu
için
ücretin meçhul olması taraflar arasında nizaya sebeb olmaz. Zaten ücretin meçhul oluşu
taraflar
arasında nizayavesile olduğundan dolayı icareye manidir.
«Süt
annenin kocası, onunla cinsi münasebet hakkına sahiptir ilh...» Yani kocası karısının ücretle
çocuğu
emzirmesine razı olmuşsa müstecir süt annesinin hamile kalmasından korkarak kocasının
onunla
münasebet kurmasına mani olamaz. Çünkü gebeliğin zararı şüphelidir. Münasebete mani
olmanın
zararı ise muhakkaktır. O halde süt anne kendisini kocasından men edemez. İtkanî.
«O
icare ister kocaya bir leke getirsin, ister getirmesin ilh...» Yani kadının süt annesi olarak
tutulması
kocaya halk arasındaki mevkiinden
dolayı ayıp getirsin. veya getirmesin koca icareyi
feshedebilir.
Zira erkek, karısının evden çıkmasına da çocuğun karısının yanına girmesine de mani
olabilir.
Çünkü emzirmek ve geceleyin
kalkmak kadını zayıflatır
çirkinleştirir. O halde erkek,
karısının
nafile oruç tutmasına mani olabildiği gibi süt anne olarak ücretle bir çocuğu emzirmesine
de
mani olabilir.
Zeylaî.
«Müstecir
icare aktini feshedebilir ilh...» Zira gebe ve hasta kadının sütü küçük çocuğa zarar verir.
Bu
durumda emzirmek kadına zarar verir. Öyleyse kadına da müstecire de muhayyerlik hakkı
vardır.
Yine kadın eğer ailesi kendisine eziyet ediyorsa akdi fesih yetkisine sahiptir. Aynı şekilde,
kadın
daha önce bir başkasının çocuğunu emzirmemişse veya çocuk emzirdiği için kadını
ayıplarlarsa -ki bu ayıplama ile kadın mutazarrır olur- kadın icare aktini feshedebilir. Nitekim bu
hususta,
«Hür kadın aç kalır fakat yine de memeleri ile ekmek yemez» denilmiştir.
Zeylaî.
Bu
söylediklerimiz çocuğun yemek yemesi veya başkasının sütü ile beslenmesinin mümkün olması
halindedir.
Yok eğer çocuk yemek yemiyor ve başkasının sütünü almıyorsa kadın icare aktini
feshedemez.
Tatarhâniye'de uzun uzun
bahsedildiği üzere fetva bu kavle göredir. Kadının fuhuş
yapması,
çocukla ilgilenmesine mâni olacağı için mû'cir bu durumda da akti feshedebilir.
«Bunlara
benzer özürlerden ötürü de
feshedebilir ilh... Mesela, çocuğun anne babası yolculuğa
çıkmak
istedikleri halde kadın gitmek istemezse, kadının dili bozuksa, hırsızsa, çocuk kadının
sütünü
kusuyorsa veya memesini emmiyorsa müste'cir akdi feshedebilir. Aynı şekilde böyle
durumlarda
müstecirin kadının çıkıp gitmesine mani olma yetkisi vardır. 'Ama çocuğa zarar
vermeyen ve zararı şüpheli olan şeylerde ise kadına mani olamazlar.
Eğer
kadının, çocuğu babasının evinde emzirmesi adet değilse veya şart koşulmamışsa kadının
çocuğu
babasının evinde emzirmesi lazım değildir. Tatarhaniye ve diğer
kitaplar.
«Kadının
kâfir olması sebebiyle icare aktini feshedemez ilh...» Zira kadının küfrü itikadındadır.
Zeylaî. Tahtavî ise, «Haniye'de ise bu görüşün aksine şöyle denilmiştir: Süt annenin kâfir veya deli
veya fahişe yada ahmak olduğu ortaya
çıkarsa, çocuğun sahipleri icareyi
feshederler.»
«Babası
ölürse icare bitmez ilh...» Çünkü icare ister çocuğun malı olsun ister olmasın baba için
değil
çocuk için olmuştur. Bundan dolayı
da eğer çocuğun malı varsa, emzirme
ücreti onun
malından
verilir. Çünkü emme ücreti onun
nafakası gibidir.
Zeylaî.
«Elbiselerinin yıkanması ilh...» Musannıf burada elbiselerinin yıkanmasını her hangi bir kayıtla
kayıtlamadan
zikretmiştir.
Kifâye'de şöyle denilmiştir: «Çocuğun elbisesindeki idrar ve benzeri şeylerin yıkanması süt anneye
aittir.
Ama çamaşırların normal kirlerinin yıkanması süt anneye ait
değildir. Hamevî. Bunun benzeri
Mecma
şerhinde de
vardır.
«Yemeğini
düzgün hazırlaması ilh...» Musannıfın bu sözden maksadı kadının çocuğun yemeğini
hazırlamasının yanı sıra sütünü bozacak ve çocuğa zarar verecek şeyleri de yememesidir.
Tatarhâniye,
Muzmerat'tan.
«Kufe
ehlinin adetindendir ilh... Çocuğun
krem ve esansı kadına aittir. Fakihler, akitlerde
zikredilemeyen ve akde tabi olan şeyler hakkında. «Onlar her memleketin adetine göre yorumlanır.»
demişlerdir. Mesela dikiş ipliği terziye aittir. Dokumacıların dokudukları kumaşın ıslahı için
kullandıkları un mal sahibine aittir. Buğdayı eve indirmek, buğdayı yükleyip getiren kiracıya odaya
veya dama çıkarmak ise sahibine aittir. Kiralanan hayvanının semeri hayvan sahibine aittir. Yükü
hayvana bağlayacak ipler ve çuval gibi şeyler ise örfe göredir. Bedâic. Özetle.
«Babasına
aittir ilh...» Çocuğun babası süt annenin ücretini öder. Tatarhâniye ve Zahîriyye'de şöyle
denilmektedir: «Babası çocuğa süt anne kiraladığı zaman, çocuğun malı olmasa ama sonra çocuğa
bir
yerden mal gelse, «Ücretin kimin malından verileceği» babamdan sorulmuştu. Babam da
«Çocuğa
mal gelinceye kadar ki ücret babaya, geri kalan zamanın ücreti de çocuğa aittir» cevabını
verdi.
Yine
Tatarhaniye'de şöyle denilmektedir: «Yetimin emzirme ücreti, çocuğun nafakası kime aitse
ona
aittir. Eğer çocuğun hiç vârisi
yoksa, o zaman yetimin emzirme ücreti hazineden verilir.»
«Koyun sütü emzirse ilh...» Yani ücret gerekmez. Eğer kadın koyun sütünü verdiğini ikrar eder ve
beyyine ile isbat ederlerse ona ücret verilmez. Eğer kadın inkâr ederse istihsanen yemini ile birlikte
kadının
sözü kabul edilir. Ama kadının
sütünü emzirmediğine şahitlik
ederlerse, bu şahitlik kabul
edilmez.
Çünkü şahitler, maksûd olan şeyin yapılmadığına şahitlik etmişlerdir. Birincisi ise bunun
aksinedir. Çünkü o isbatın zımnına girmiştir. Eğer taraflar beyyine ikâme ederlerse makbul olan süt
annenin
beyyinesidir. Nitekim Zahire'de böyle denilmiştir. Şurunbulaliye.
«Zira
akde konu olan emzirmedir ilh...» Yani kadın vazifesi olan emzirme işini yapmamıştır. Yaptığı
iş
de icardır. Ama irda (emzirme) değildir.
Muhit'te
şöyle denilir: «Bir kimse bir oğlağı veya çocuğu emzirmek için bir koyun kiralasa, caiz
değildir.
Zira hayvanlarının sütünün değeri vardır. İcare
o kıymet üzerine vaki olmuştur ve o da
meçhuldür.
O halde bu icare caiz değildir. Ama kadının sütünün kıymeti
yoktur. Onun için icare akti
kadının
sütü üzerine değil kadının çocuğu emzirmesi, terbiyesi ve bakımı üzerine vaki olmaktadır.»
Zeylaî.
«Kadının
emzirmesidir ilh...» Emzirme de insan sütü ile olur. Bunun ötesine emzirme değil, yedirme
denir.
İtkamî.
«Başka
bir kadın kiralarsa ücrete müstahak olur ilh...» Yani istihsanen caizdir. Zira insan bir işi
bazen
bizzat kendisi yapar bazen de başkasına yaptırır. Diğer kadının, süt annemin emri ile
emzirmesi, sanki süt annenin emzirmesi gibidir. Bedâîc.
«Zahire'den
nakletmiştir ilh...» Zahire'nin ibaresi aynen şöyledir: «Alimler, bu konuda süt annesinin
ikinci
bir süt anneyi yerine kiraladığı takdirde ücreti hususunda ihtilâf etmişlerdir. Sahih olan
görüşe
göre kadın ücreti hak edemez.» Bunun benzeri Tatarhâniye'de de
vardır.
«Önceki
müstecirin haberi olmadan ilh...» Çünkü haberleri olsa icare aktini feshederler. Bu ifadeye
göre,
çocukları için kadını ilk icare edenler ikinci akti feshetme hakkına sahiptirler.
«Günahkâr
olmokla birlikte ilh...» Zira kadının vazifesi çocuğu tam olarak emzirmektir. İki çocuğu
birlikte
emzirirse, sütü azaldığı için çocuğa zarar vermiş
olur.
«Ücretini
her iki taraftan da tam olarak alır ilh...» Kadının bu ücreti yemesi de helâldir. Birinci
çocuğu
şart koşulan sürede emzirdiği takdirde ücretinden hiçbir şey de eksiltilmez. Ancak eğer
geri
kalan bazı günler emzirmemişse, o günlere düşen miktar kadar ücretinden düşülür.
Tatarhâniye.
«Çünkü
kadın burada özel işçi ile ortak çalıştırılan işçiye benzemektedir ilh...» Şarihin bu sözü
gelmesi
muhtemel bir itiraza cevabtır. İtiraz şudur: Birisinin işçisi başka bir adamın aynı işini
ücretle
yapamaz. Eğer işçi kendisini başka bir adama kiralık vermişse, birinci müstecirden ücretin
tamamını
hak etmediği gibi günahkâr da olur. Zahire'de şöyle denilmektedir: «Eğer çocuğun babası
kadına,
«Ben seni çocuğumu emzirmen için bir seneliğine şu kadar ücretle kiraladım» demişse bu
meselede bir anlaşılmazlık yoktur. Kadın bu durumda ortak
çalıştırılan işçi gibi olur. Zira müstecir
sözleşmeyi
önce emzirmek olan iş üzerine yapmış, sonra seneyi zikretmiştir.
Ancak anlaşılmazlık,
çocuğun
babasının kadına «Ben seni bir seneliğine kiraladım, çocuğumu emzir...» demesi halinde
olur.
Zira çocuğun babası sözleşmeyi evvela süre üzerine yapmış-tir. Meselenin izahı şudur:
Emzirme
işinde bir ücretli. her iki çocuğu da tam olarak emzirebileceği için terzi gibi ortak
çalıştırılan işçidir.
Kadın
bir tek kişinin özel işçisine benzediği için günahkâr olur. Diğer taraftan da ortak çalıştırılan
işçiye
benzediği için her iki taraftan
ücretini alır.
Özetle.
METİN
Bir
erkek hayvanın damızlık olmak üzere kiralanması sahih değildir.
Şarkı
ve türkü okumak, ölünün
arkasında ağıt yakıp ağlamak. müzik aletleri çalma gibi günah olan
işler
için birinin kiralanması do sahih değildir. Fakat şart koşulmadan bunları yaparlarsa aldıkları
ücret
mübahtır.
Ezan,
hac. imamlık, Kur'an ve fıkıh öğretmek gibi ibadet olan şeyler için icare de sahih değildir.
Günümüzde
ise Kur'an ve fıkıh öğretmek.
imamlık ve müezzinlik için kiralamanın sıhhatine fetva
verilir.
Kiracı
sözleşmede kabul ettiği ücreti vermesi için zorlanır. Sözleşme ile, bunda konuşulan ücretin
verilmesi
gerekir. Ama eğer sözleşmede kira süresi konuşulmamışsa, o zaman ecr-i misil verilir.
Vehbânıye
şerhî. Şirket bahsi.
Kiracı
kabul ettiği ücreti vermediği
takdirde hapsedilir. Fetva böyledir. (Amme, Tebareke ve Yasin
gibi)
Bazı sûrelere başlanacağı zaman, muallime verilen adet olan helva ve benzeri hediyeleri
vermesi
için müstecir
zorlanır.
Dokumacıya
yarısı ücret olmak üzere dokuması için iplik verilmesi, yüklediği yiyecek maddesinin
yarısı
onun ücreti olmak üzere bir katırın kiralanması, unun bir kısmı ücret olmak üzere değirmende
un
öğütmek için bir öküzün kiralanması suretlerinin hepsinde icare fasittir. Zira kiralayan kiracıyı
işinin
bir kısmı ile kiralamıştır.
Bu
konuda asıl, Rasûlullâh (s.a.v.) in değirmenciye, öğüttüğü undan bir kısmının ücret olarak
verilmesini
yasaklamasıdır. Bunun açıklamasını bey-i vefa bahsinde takdim
ettik.
Ücreti
undan vermek üzere un öğütme meselesinde çare (şer'i hile) şudur: Ya ücret öğütülmeden
önce
çıkarılır veya mücir (un buğday diye) tayin etmeden «Sana bir ölçek vereceğim.» der ve
öğüttükten
sonra bir ölçeği verir. Bu durumda caiz olur.
Taşıyacağı
yiyecek maddesinin diğer yarısını ücret olarak vermek üzere birisini tutsa ona ücret
vermesi
lazım değildir. Çünkü onu kendisine
ortak
yapmıştır.
Zeylaî'nin bu meselede gördüğü müşkilde musannıf şöyle cevap vermiştir: Fukaha sarahaten,
«Nassın
delâletinde umumîlik yoktur. O halde nassın delâletinden -Belh ulemasının zannettiği gibi-
bir
şey örf ile tahsis olunmaz.»
demişlerdir.
Bir
kimse bir fırıncıyı şu kadar unu
ekmek yapması için günlüğü bir dirheme kiralasa. İmam Ebu
Hanifeye göre fasittir. Çünkü adam iş ile vakti bir araya cemetmiştir. Bunlardan
biri diğerine tercih
edilmediğinden
anlaşmazlığa sebep olur. Ama eğer «bugünde» veya «gününde bitirmek üzere»
diyerek kiralasa, alimlerin icmaı ile caizdr.
Bir
kimse; İki kere sürmek veya ona su kanalı açmak yada gübrelemek şartıyla bir tarla
kiralasa bu
icare
fasittir. Çünkü bu fiillerin eseri mal sahibine kalır. Eğer bunların eseri mal sahibine
kalmasaydı fasit olmazdı.
Yine
bir kimse bir tarlayı ekmek üzere
kiralasa ve ücret olarak da kendi tarlasını mal sahibinin
ekmesini şart koşsa bu icâre fasiddir. Zira ileride geleceği üzere bir nesneyi kendi cinsinden olan
bir
şey karşılığında veresiye olarak vermek haramdır.
Musannıfın
«fasittir» sözü yukarıda geçen «eğer verse» sözünün cevabıdır.
Tarlayı
sürüp veya sulayıp ekmesi şartı ile kiralasa sahihtir. Çünkü bu sözleşmenin gerektirdiği bir
şarttır.
GÜNAH İŞLEMEK ÜZERE KİRALAMA
İZAH
«Bir
erkek hayvanın damızlık olmak üzere kiralanması sahih değildir ilh...» Çünkü burada maksat
dişinin
gebe bırakılmasıdır ki, buna hiç kimse kadir değildir.
«Müzik
aletleri ilh...» Davul, zurna ve emsali çalgıları çalması için adam kiralamak sahih değildir.
Ama
yalnız savaşa giden askerler veya düğün için davul çalınmasında beis yoktur. Ecnâs'ta bunun
izahı
yapılmıştır.
Düğün
gecesi nikâhın ilanı için def çalmakta da bir beis yoktur.
Velvaliciye'de
şöyle denilir: «Ordunun veya kafilenin uğurlanması yahut karşılanması sırasında def
çalınması caizdir.» İtkanî. Özetle.
Müntekâ'da
şöyle denilmektedir: «Ölüler için ağıt yakıp ağlayan kadın veya davul veya zurna çalan
kadın,
bu sanatları ile mal biriktirmişse, biliniyorsa ki o malları şartsız almıştır, o, kendisinindir.»
Fakat
üstâd İmam, bu malların helâl olmadığını söylemiştir. Çünkü örfen sabit olan da
şart
koşulmuş
gibidir.
Ben
derim ki: Çalgıcı veya ağlayıcı kadının bu sanatından ötürü para alması taayyün etmiştir.
Çünkü
halk onların ücretsiz hiçbir yere
gitmediğini bilir.
T.
«İbadet
olan şeyler için kiralama da sahih değildir ilh...» Bunda asd olan şudur: Bize göre,
müslümana
has olan taatler için kiralama caiz değildir. Zira Rasûlullâh (s.a.v.). «Kur'anı okuyun
ama
Kur'anla ekmek yemeyin.» buyurmuştur. Yine Rasûlullâh (s.a.v.) Amr İbnü'l-As'a verdiği ahdin
sonunda
şöyle buyurmuştur: «Eğer müezzinlik yaparsan, okuduğun ezana karşılık ücret alma.»
Ayrıca
ibadet ne zaman yapılırsa yapılsın.
ibadeti yapan içindir. Bundan
dolayı taati yapanın ehliyeti
şarttır.
O halde namaz ve oruçta olduğu gibi
yaptığı ibadet için başkasından
ücret alması caiz
değildir.
Hidaye.
KUR'AN OKUMAK- TEHLİL VE BENZERİ ZARURET OLMAYAN ŞEYLER İÇİN KİRALAMANIN CAİZ
OLMADIĞI HUSUSUNDA MÜHİM BİR ARAŞTIRMA
«Günümüzde
ise Kur'an öğretmek için icarenin sıhhatie fetva verilir ilh...» Hidâye'de
şöyle
denilmektedir: «Meşâyihten bazıları, günümüzde dini
işlerde gevşeklik zuhur ettiği için Kur'anı
öğretmek
üzere hoca tutmanın caiz olduğuna
istihsanen hükmetmişlerdir. Eğer caiz olmadığını
söylersek, Kur'an-ı ezberleyen kimse kalmaz. Fetva da bu kavil
üzerinedir.»
Aynı
şekilde Mevahibü'r-Rahmân ve muteber
birçok kitapta taat için adam
kiralamanın caiz
olmadığı
hükmünden sadece Kur'an öğrenmek için ücretle adam tutulması istisna edilmiştir.
Vikâye
ve Metnü'l-lslâh'ta buna fıkıh öğretmek de ilâve edilmiştir. Mecma'nın metininde ise bunlara
imâmet
de eklenmiştir.Bunun aynısı Mülteka
ve Dürerü'l-Bihâr metinlerinde de
mevcuttur.
Alimlerden
bazıları bunlara ezan, kâmet, ve vaazı da ilave etmişlerdir. Musannıf da bunların
ekserisini zikretmiştir. şu kadar var ki, kitapların çoğunda sadece Hidaye'deki ile -Kur'an öğretmek-
iktifa
edilmiştir.
İşte
bu yazdıklarım, Belh'li, sonraki
alimlerimizin fetvalarının
toplamıdır. Ancak bu fetvâlar. İmam-ı
Azam
ve talebelerinin görüşlerine muhalif
olduğu gibi kendi aralarında ihtilaflıdır.
Bunların
hepsinin şerh ve fetevalardaki sözleri zaruret gerekçesine dayanır. Bu zaruret. Hidaye'de
denildiği
gibi, Kur'an'ın unutulması
korkusudur.
Ben,
mezhebimizin fetva için yazılan meşhur metinlerindeki kavilleri naklettim. Artık şerhlerdeki,
feteva
kitaplarındaki ifadeleri nakletmeye ihtiyaç yoktur.
Bu
alimlerin sözleri ittifak etmektedirler ki; mezhebimizin asıl görüşüne göre taat olan bir şeyi
yapması
için adam kirolamak caiz değildir. Mezhebin bu görüşünü terk etmeyi mübah kılan
zaruretlerden
dolayı yukarıda anılanlar bundan istisnadır. Alimlerin ifadeleri fetvânın bu şekilde
verilmesi
gerektiğine kesin delildir. Zira lâkap mefhumu da olsa kitapların mefhumları usul
alimlerinin
açıkca ifade ettiklerine göre hüccettir. Hatta sarih ifade. demektir. Çünkü istisna, yine
usul
bilginlerinin belirtildiği gibi.
umum ifade eden edatlardandır.
Alimler,
bir diğerinin yerine hacc etmenin
kiralama değil, niyabet yoluyla olduğunda icma
etmişlerdir.
Bundan ötürü niyabet yoluyla hacca giden kimsenin yol masrafından artan parayı,
kendisini
gönderene veya varisine geri vermesi gerekir. Eğer ücret olsa, idi, onu geri vermesi
gerekmezdi.
Bu
izahla ortaya çıkıyor ki,
Cevhere'deki, «Alimler belli bir müddet Kur'an okuması için adam
kiralama hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları caiz değildir derken, bazıları da caizdir demişlerdir.
Muhtar
olan da budur. » sözü doğru değildir. Doğrusu: «Kur'an öğretmesi için ücretle adam tutma
konusunda
ihtilaf etmişlerdir.» denilmesiydi. Zira bilindiği gibi alimler arasındaki ihtilaf Kur'an-ı
okuma
değil öğretme konusundadır. Çünkü
Kur'anı okumakta zaruret yoktur. (Dolayısıyla bu.
ittifakla
caiz değildir.) Eğer Cevhere'deki bu sözler bir yazı hattı ise mesele yoktur. Ama eğer kasdi
olarak
yazılmışsa, bütün alimlerin sözüne
muhaliftir, makbul değildir.
Tebyinü'l-Mehârim sahibi. Cevhere'deki bu ifadeyi sarih
nakillere istina ederek uzun uzadıya
reddetmiştir.
Onun sözünün bir bölümü şöyledir: «Tacü'ş-şerîa, Hidaye şerhinde şöyle der:
«Ücretle
okunan Kur'anın ne ölüye, ne de
okuyana bir sevabı vardır.» Aynî de Hidaye şerhinde,
«Dünyalık için okuyan kimse bu işten menedilir. Kur'an okuma karşılığında ücret olan da, veren de
günahkârdırlar» demiştir.
Velhasıl, zamanımızda yaygın olan, şekliyle para karşılığı cüz okumak, caiz değildir. Zira bunda
kiralanana Kur'an okuması ve sevabını bağışlaması emredilmektedir. Okuyan da mal için
okumaktadır.
Okuyanın niyeti sahih olmadığından
kendisine bir sevap olmadığına
göre artık
okutana
nasıl sevap ulaşır? Eğer ücret olmasa. bu zamanda hiç kimse kimseye Kur'an
okuyuvermez. Görüldüğü gibi Kur'an okuma bir
dünya ve kazanç vesilesi yapılmıştır. İnnâ lillah ve
inna
ileyhi raciun.»
Bu,
bir ölüm veya felaket haberi alındığında söylenen ayettir.
Bahır
sahibi Kitabü'l-Vakf da:
Cevhere'deki ifade yüzünden yanılmış Şarih de, Kitabü'l-Vesâya da
ona
uymuştur. Zirâ şârihin. Kitabü'l-Vesâyâ'daki sözü, bütün taatler için ücretle adam tutmanın caiz
olduğuna
işaret etmektedir. Kur'an okumak da taatlerdendir.
Şeyh
Hayreddin Remlî. Bahır haşiyesinin Kitabü'l-Vakfında, Bahr
sahibinin sözünü reddetmiş ve
şöyle demiştir: «Ben diyorum ki, Müftabih olan, Kur'anın
okunması için değil ücret almanın
istihsanen
caiz olduğudur. Nitekim bu
Tatarhâniye'de şu ifade ile açık bir şekilde ifade edilmiştir:
«Kur'an
okutulması için vasiyet edilmesinin veya Kur'an okuyanın bu vasiyeti yerine getirmesinin
hiç
bir anlamı yoktur. Çünkü vasiyeti yerine getirmek için Kur'an okumak, para karşılığında okumak
gibidir.
Kur'an okumak için parayla adam
tutmakda bâtıldır. Halifelerden hiçbirisi bunu
yapmamıştır.
Biz Kur'an öğretme meselesini istihsan yoluyla zikrettik.» Yani zaruretten dolayı.
Kabristanda
Kur'an okuması icin birisini kiralamakta ise hiç bir zaruret yoktur. Zeylaî ve birçok
muteber
kitapta şöyle denilmektedir: «Eğer
ücretle Kur'an öğretme kapısı açılmasaydı, Kur'an
elden
giderdi. Onun için müteahhirün
ulema Kur'anı öğretme karşılığında ücret verilmesinin caiz
olduğuna
fetva verdiler ve bunu iyi bir
hareket olarak gördüler. Dikkatli
ol. Remlînin sözü burada
bitti.
Tatarhâniye'deki
ifade, «Birisi diğerine, kabrinde şu kadar para ile Kur'an okumasını vasiyet etse,
bu
vasiyetin icra yoluyla değil, sıla yoluyla caiz olması gerekir.» diyen kimsenin sözünü
reddetmektedir.
Velvaliciyye, Muhit ve Bezzâziye sahibleri de böyle bir vasiyetin batıl olduğunu
söyleyenlerdendir.
Yine
Tatarhâniye'nin bu sözü Bahır sahibinin böyle bir vasiyetin batıllığına kabir üzerinde Kur'an
okumanın
mekruh oluşunu gerekçe göstermesini de reddetmektedir. Çünkü mesele, Bahır
sahibinin
dediği gibi değildir. Bu vasiyetin bâtıl oluşuna sebep Kur'an okuması için adam
kiralamasına benzemesidir. İlletin bu olduğu İhtiyarda ve diğer kitaplarda da sarahaten söylenmiştir.
Bundan
ötürü Velvaliciye'de aynen şöyle denilmektedir: «Birisi bir dostunun veya yakınının kabrini
ziyaret etse ve orada Kur'an okusa güzel olur. Ama ölen adamın birisine Kur'an okumasını vasiyet
etmesinin
ve okuyucunun bu vasiyeti yerine getirmesinin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü bu Kur'an
okunması
için adam tutmaya benzemektedir ve
bâtıldır. Bunu halifelerden
hiçbirisi yapmamıştır.i»
Eğer
illet Bahır sahibinin dediği gibi olsaydı, Velvaliciye sahibinin, «o güzeldir» sözü doğru
olmazdı.
Bu şekildeki bir vasiyetin bâtıl
olduğuna fetva verenlerden birisi de Hayreddin
Remlî'dir.
Allâme
Halvetî Haşiyetü'l-Münteha el-Hanbelî'de Şeyhülislam Takiyyüddin'den naklen aynen şöyle
demektedir: «Kur'an okuması ve o ondan hasıl olan sevabı ölüye bağışlaması için birisini icarlamak
sahih
değildir. Zira imamların hiçbirisinden bu hususa izin verdikleri nakledilmemiştir. Alimler
şöyle demektedir: «Birisi, mal için Kur'an okusa, onun için bir sevab yoktur. O halde ölüye hangi
sevabı
bağışlayacaktır? Ölüye ancak salih amel ulaşır. Sadece Kur'an okuması için birisini
kiralamayı hiçbir müctehid imam caiz görmemiştir. Ancak Kur'an öğretmesi için birisini tutmanın
hükmünde
ihtilâf etmişlerdir.»
Bu
icarenin sahih olmadığını açık açık söyleyenlerden birisi de İmam Birgivi'dir. Birgivî
Tarikatu'l-u
Muhammediye
isimli kitabının sonlarında şöyle
demektedir: «Üçüncü fasıl,
bid'adlar hususundadır.
İnsanların
kendilerini Allah'a yaklaştıracağı zannıyla yöneldikleri bâtıl bidatler hakkındadır...» Bu
bid'adlerden
bazıları şunlardır: Bir kimsenin, öldüğü gün veya daha sonraki günlerde yemek ve
ziyafet verilmesini, ruhu için Kur'an okuyan tesbih veya tehlil okuyanlar için para verilmesini
vasiyet etmesidir. Bu saydıklarımızın hepsi bâtıl münker bidatlardır. Kur'an okumak ve tehlilden
dolayı alınan para da haramdır. Bu adam dünya menfaati için zikir ettiği
ve Kur'an okuduğundan
dolayı günahkârdır.» İmam Birgivi. bu konuda dört tane
risâlesi olduğunu da zikretmiştir.
Bunları
bildikten sonra söylediklerimizin hepsinin doğru, aksinin de mezhebin Belh alimlerinin
vermiş
olduğu fetvanın, onlarla aynı
fikirde olan metin, şerh ve fetevâ
yazarlarının görüşlerinin
dışında
olduğu açıkça görülür. Bunları ancak gafil, kibirli, cahil ve büyüklerin sözünü anlamayan
kimseler inkâr ederler.
Bâzı
haşiye yazarlarının Kur'an'ın para ile okunmasının cevazına Buharî'de nakledilen; yılan
tarafından
sokulan bir kimsenin para karşılığı bazı sahabelere Kur'an okutması hadisini delil
almaları hatadır. Zira Tahtavînin beyanına göre; Kur'an okumak ve okutmak için ücretle adam
tutmayı kesinlikle caiz görmeyen önceki alimler, velev ki Kur'an ile olsun ücretle Rukye (efsun
yapma)
ya cevaz vermişlerdir. Zira efsunlamak ibadet değil tedavidir. (Buharî'nin naklettiği
hâdis de
sahabelerin yaptığı da efsunla tedavi idi.)
Bazı
hamiş yazarlarının Hâvî-Zahidî'ye
isnad ederek naklettikleri, «Kur'an'ın hatmi için kırkbeş
dirhemden
aşağı ücret vermek caiz değildir. » sözü mezhep alimlerinin hepsinin üzerinde ittifak
ettikleri
görüşün dışındadır. Artık açıkca ortaya çıktı ki asrımızda halkın üzerine düştüğü Kur-an
hatmi
ve tehlil vasiyeti yapılması
esnasında yapılan kötü davranışlara bakmasak bile bâtıldır. Hatim
esnasında
yapılan hareketlerin kötülüğünü de
ancak basireti olmayanlar inkâr edebilir. Ben bu
konuda
Şifaü'l-Alil ve Bellü'l-Galil fi Hükmil Vasiyyeti bil-Hatemâti vet-Tehalil
isminde bir risale
yazdım.
Bu risâlede akıllı kimseleri hayrete düşürecek çok enteresan şeyler zikrettim. Bu haşiyede
söylediklerim o risâlede anlattıklarıma nisbetle denizden bir damla veya inci dizisinden bir inci
gibidir.
Bu risâleden bu kitabın
(durrü'l-muhtarın) muhaşşisi
asrının en büyük sabık Mısır müftüsü
Seyyid Ahmed et-Tahtavî'yi haberdar ettim. Risâleye bir takriz yazarak övdü. Allah ona bol hayırlı
mükâfatlandırsın. Asrımızın fakihlerinden daha başka takriz yazcınlar da
oldu.
«Hepsinde
icare fasittir ilh...» Ücretini, yaptığı işten almak üzere yapılan kiralamalarda. Konuşulan
ücreti
geçmemek şartıyla ecr-i misil vermesi gerekir. Zeylâî.
«Yaptığı
işin bir parçası karşılığında kiralamıştır ilh...» Yani yaptığı işin neticesinde elde edilenin
bazısı
ile kiralamıştır. Ücretin sahih olması için teslimine kudret şarttır. Burada ise adam kendi
başına
teslime kadir değildir. Zeylâî.
«Öğütme
meselesinde şer'i hile şudur: Evvela ücret çıkarılır ilh...» Yani ücret olarak vereceği
buğdayı ecîre teslim eder. Eğer ondan sonra diğer buğdayla karıştırır ve hepsini
öğütürse, sonra da
ücreti
ayırarak kalan kısmı sahibine iade etse caizdir. Bu durumda Rasûlullâh (s.a.v.) ın yasakladığı
şekilde
olmaz.
Çünkü
bu durumda ecîri öğüteceği unun bir
bölümü veya bir ölçeği karşılığında kiralamış olmaz.
Nitekim
Cevahirü'f-Fetevâ'dan naklen Minah'ta da böyle
denilmektedir.
Bu
konuda Remli de şöyle der: «Bu izahla bilindi ki, memleketimizdeki ücretin, buğday ve para
birlikte
olması şeklindeki uygulama şeksiz şüphesiz caizdir.
«Tayin
etmeden ücretin kaç ölçek olacağı belirlense ilh...» Yani yüklenen veya öğütülenden olması
şeklinde
bir şart koşmaksızın ücretin kaç ölçek olduğu belirlenir. Bu miktar müstecirin zimmetinde
borç
olarak teayyün eder. Zeylâî.
«Yiyecek maddesinin yarısını diğer yarısı
karşılığında taşımak üzere ilh» Musannıf «yarı» ile
kaydetmiştir.
Zira eğer yükün tamamını yarısı
karşılığında taşımak üzere kiralamış olsaydı adam
ortak
olmaz, ecr-i misil olması gerekirdi. Metindeki mesele budur.
«Bu
durumda ona ücret vermesi lazım
değildir ilh...» Yani ne akitte konuşulan; -yüklenen yükün
diğer
yarısını- ne de ecr-i misil verir.
İnaye.
«Çünkü
onu kendisine ortak kılmıştır ilh...» Zeylâî şöyle der: «Zira
ecir, ücreti peşin aldığı için malın
yarısına
o anda malık olmaktadır. O zaman da o zahire aralarında ortak olur. Dolayısıyla kiracı
hakedemez. Zira ortak, ortağı için yaptığı bir şeyin yansını da kendisi için yapmış olmaktadır.
Fukaha
böyle demişlerdir.
Ancak
Fukahanın bu dediğinde iki müşkil vardır:
Birincisi,
bu kiralama fasittir. Bize göre sahih kiralamada bile sadece akitle -iş yapılmadan veya
ücretin
peşin olması şart koşulmadan- ücret hak edilemez. Burada ise iş yapılmamıştır. Daha önce
beyan ettiğimiz gibi ücret, ister para olsun ister mal, farketmez. Nasıl olur da bu meselede işi teslim
etmeden,
peşinatı şart koşmadan ücrete malik olabilir?
İkincisi
ise, musannıf, «Ücrete o anda malik olur» demiştir. Halbuki onun «Ücreti hak edemez»
sözü,
mülkiyete aykırıdır. Çünkü kiracı ancak ücret yoluyla malik olur. O halde, hiçbir şeyi hak
etmeden
ona nasıl ve hangi sebeble malik olabilir?!
«Zeylainin
müşkil gördüğü meseleye musannıf cevap vermiştir ilh...» Ben derim ki: Musannıf,
Sa'diye
haşiyelerinde bu işkale şu şekilde cevap vermiştir: «Her halde fukuhanın «ücreti hak
edemez»
sözlerinden maksadları mülkiyeti nefyetmektir. Çünkü mülkiyetin varlığı, ücretin yok
olmasına
sebeb olur. Hâl böyle olunca da o
zaman bu bâtıl olur. Onların, «O anda ücrete malik
oldu»
sözleri farazidir. Zâhir olan bu
meselenin ecîre yiyecek maddesinin hepsini teslim ettiği
zaman
şeklinde tertib edilmesi idi. O halde metindeki kelâmın takdiri şöyle olur: Eğer farzedilen
surette
ücret gerekli olsa ecîr, ücreti peşin alarak derhal malik olur. Bu bâtıldır. Çünkü o zaman,
ortak
olmuş olur ve ortaklık da ücretin
gerekli olmamasını gerektirir. Varlığı, ücretin gerekliliğini
ortadan
kaldıran her şey
batıldır.
Birinci
itiraza musannıfın verdiğinin özeti
şudur: Zeylâî'nin de sözünün başında
belirttiği gibi
burada
ücret peşindir. Ücretin peşin olması şart koşulmakla, malik olduğu gibi, peşin alınma ile de
malik
olunur.»
Musannıfın
ikinci itiraza cevabı: Ecir, o mala peşin olmak suretiyle malik olunca ve işi yapınca işten
sonra
onun bir ücreti haketmediği ortaya
çıkıyor. Nitekim akit anında ücreti
peşinen vermiş olsa,
sonra
da ücreti bir işi istihkâk etse, müstecirin o ücrete malik» olmadığı ortaya
çıkar.
Bu
cevaba da şöyle bir itiraz gelebilir. Bu akit ya batıldır, ya fasittir, ya da sahihtir. Bâtıl
olan akitte
babın
başında geçtiği üzere asla ücret yoktur. Olmayan bir şeyi peşin almakla nasıl malik olabilir?
Fasit
akte gelince onda da daha önce defalarca geçtiği üzere ücret ancak kiralanan maldan
faydalanmakla gerekli olur. O halde bunda da işi yapmadan peşin almakla malik olamaz. İş
yaptıktan
sonra ise ecr-i misil gerekir. Burada farzedilen ise asla ücret yoktur.
Aktin
sahih olması haline gelince, onda ücrete ifrazla birlikte peşin almakla malik olunur. Burada
ifraz,
teslimin zımnında hasıl olmuştur. Zira eğer ifraz edip de ecîre teslim etseydi, sonra da ücret
olarak
aldığı ile taşıyacağı yükü birbirine
karıştırarak hepsini birden yükleseydi yukarıda
cevâhirü'l-Fetavâdan
naklen belirttiğimiz gibi caiz
olurdu.
Ancak
şöyle denilebilir: Buradaki icâre akti evvelâ sahih olarak yapıldı, sonra da ifraz etmeden
önce
iş yapıldığından dolayı fesad arız oldu. O zaman. Zeylâî'nin «Bu icare fasittir» sözü gelecekte
fasittir,
ama o anda sahihtir, manâsına gelir. Düşünülsün.