BİNALARIN KİRALANMASI BAHSİ
İZAH
«Bu
binanın kiraya verilmesinin cevazına fetvaverilmiştir
ilh...»
Dürrü'l-Münteka'da
şöyle denilir: «Kuhistanî, fetvanın
tek başına binanın kiraya verilmesinin cevazı
üzerine
olduğunu söylemiştir. Alimlerden
bazısı ise «caiz değildir. Çünkü bu müşa gibidir»
demişlerdir.
Ben
derim ki: İmam Muhammed, açıkça şöyle demiştir: Birisi bir arazi kiralasa ve orada bir bina
yapsa,
sonra da yaptığı binayı arazi sahibine kiraya verse, ücretten binanın
hissesi kadarını almaya
hakkı
vardır. Eğer yalnız binanın kiralanması caiz olmasaydı, binanın karşılığı olan ücreti hak
edemezdi.
İmam Muhammed bunu çadıra kıyas ederek söylemiştir. Bizim
üstadlarımız bunun
cevazı
ile fetva vermişlerdir.
Eğer
bina birisinin mülkü, arsa da vakıf olsa ve mütevelli bina
sahibinin izni ile arsayı kiraya verse,
alınan
kira ücreti vakıf ile bina sahibi arasında taksim edilir.
Bir
diğerinin arsası üzerine, yapılmış
olan binayı, sahibi, arsa sahibine kiraya vermesi ittifakla
caizdir.
Müftabih olan kavle göre bir
başkasına kiraya verilmesi de
caizdir. Bu meselenin tamamı
İmadiye'dedir.
Bâkânî de bunu kabul etmiştir. Bu
meselenin tamamı icare konusunun sonunda
çeşitli
meseleler bahsinde gelecektir.
«Ücret
olarak kumaş veya bir hayvanın konuşulması ilh...» Bu, tamamı meçhul olanın örneğidir.
Bundan
sonra olan da bazısı meçhul olana misaldir. Ücretin bir kısmının bilinmemesi tamamının
bilinmemesi gibidir. Buna göre, şarihin «Ücret meçhul olmaktadır.» sözü yerindedir.
«Ücretin
hiç konuşulmaması ilh...» Mesela, adamın evini hiç bir ücret konuşmadan bir aylığına veya
bir
seneliğine icare vermesi gibi. Minah.
«Ücret
olarak domuz veya şarap gibi bir şey konuşulması ilh...» Musannıfın bu sözü bu icarenin
batıl
değil, fasit olduğunu ifade ediyor.
Yani yukarıda geçen ifadeye uymuyor.
«Orta
halli birinin ecr-i misil ilh...» Yani halkın ecr-i misilde ihtilaf etmesi halinde ortak halde olanı
gerekir.
«Kullanma
imkânı vermesi ile değil fiilen faydalanmakla ilh...» Yani mal sahibinin kiracıya intifa
etme
imkânını tanıması ile ecr-i misil gerekmez. Metnin bazı nüshalarında da «temekkül» kelimesi
kullanılmış-tır. Buna göre «Müstecirin kullanma imkânı bulması ile ecr-i misil gerekmez» demek
olur.
«İcare
bahsinin başında geçmişti ilh...» Yani metin olarak bu babın başında ücret ancak
kullanmakla verilir» denilmişti. Bir de Kitabu'l-İcarenin başında da «Fasit icarede ücrete gelince,
onda
ücret, ancak hakikatten intifa ile lâzım olur.» denildi. Biz Kitabu'l-İcarenin başında bunu.
«Eğer
mal icare cihetiyle müstecire teslim edilmişse» sözü ile kayıtlamıştık. Yine orada vakıfa
ait
malın
bu hükümden müstesna olduğu ve
şarihin bu husustaki sözleri de
geçti. Oraya müracaat
ediniz.
«Ecr-i
Misil ne kadar olursa olsun ilh...» Yani mal sahibi henüz ecr-i misli beyan etmemişse. Eğer
beyan ederse beyan ettiğinden fazlasını alamaz. Velvaliciye'de şöyle denilmiştir: Bağdat'a kadar bir
hayvan kiralasa ve «Bağdat'a varırsa kaç paraya razı olursa vereceğini» söylese ve Bağdat'a varsa;
kiralayan
«Ben ancak yirmi dirheme razı
olurum» dese, o zaman ecr-i misil alır. Ancak ecr-i misil
yirmi
dirhemden fazla olursa, ondan
fazlasını olamaz. Çünkü ücret meçhuldür. Ecr-î misil de yirmi
dirhemden
fazla olamaz. Çünkü mal sahibi kiracıya daha fazlasından ibra etmiştir. Sayıhânî.
«Konuşulan
ücretten aşağı olma ilh...» Bu ifade iki yerde mevcuttur. Birincisi, Musannıfın. «Yani
ecr-i
misilden orta olanı» sözünden sonra, ikincisi de. «Çünkü konuşulan ücrete dönmeyi
gerektirecek bir şey yok» sözünden sonradır. Haşiyyeyi yazan zatı, «Bu ziyadeye her iki yerde de
ihtiyaç hatta mani bile yoktur. Çünkü farzedilen meselede akitte konuşulan ücretin meçhul
oluşudur»
demiştir.
Bazı
alimler ise «Akitte konuşulandan
maksat, evini onarması şartıyla on
dirheme icare vermesi
halinde
olduğu gibi ecr-i müsemmânın
bir kısmının meçhul olması ise, o zaman bu ifade sahihtir»
derler.
Ben
derim ki: Müsemmadan maksat «onun bir kısmının meçhul olmasıdır» demek doğru değildir.
Zira
Hâniye'de, «İster müsemmanın bazısı,
ister hepsi meçhul olsun. ne kadar olursa olsun ecr-i
misil
vermesi gerekir.» denilmiştir. Sonra. «Ama akit fasit bir şartın hükmü ile fasit olursa o zaman
ecr-i
misil, ecr-i müsemmâ akitte konuşulandan fazla olmaz.» denilmiştir. öyleyse musannıfın,
«Çünkü
ecr-i musemmaya dönecek bir şey
yoktur» sözü ile birlikte bu nasıl sahih
olur?!
«Ecr-i
misil akitte konuşulandan fazla olmaz ilh...» Meselâ eğer ecr-i misil oniki dirhem akitte
konuşulan
ücret de on dirhem olursa, o zaman akitte konuşulan verilir.
«Ecr-i
misil akitte konuşulan ücretten noksan olur ilh...» Mesela akitte konuşulan ücret onbeş
dirhem
ise o zaman on iki dirhem vermesi lazımdır.
«Akitte konuşulan ücret fasit olduğu için ilh...» Yani aktin fasid oluşu sebebiyle. Zira bir şey fasit
olursa,
onun zımnındaki de fasit olur.
Meselâ icare akti fasit olursa, onun zımnındaki konuşulan
icare
ücreti de fasit
olur.
«Zeylaî
istisna etmiştir ilh...» Yani.
Zeylaî. «İcare fasit bir şart
sebebiyle fasit olursa -kiracı,
kiraladığı
nesneyi kullandığı takdirde ecr-i
misil fasit akitte konuşulan ücretten fazla olmaz.»
sözünden
istisna etmiştir. Şarih de burada Bahır sahibine uymuştur. Aslında Zeylâî'nin ifadesinde
istisna
yoktur. Belki onun sözünün zahirine göre
bu mesele konuşulan ücretin
meçhul oluşunun
fürüundandır.
Zeylaî'ye müracaat ediniz.
«İçerisinde oturmamak şartıyla bir ev kiralasa bu icare fasittir ilh...»
Çünkü
bu şartta bina sahibine aktin
gerektirmediği bir menfaat vardır. Zira kiracı binada oturmadığı
takdirde
su kuyusu doldurulamaz, abdest
alınacak kaplara da su konulmaz. Ama eğer binada su
doldurulacak
kuyu veya abdest kabı olmazsa, kira sözleşmesi şart sebebiyle fasit olmaz. Çünkü
bunda
mal sahibi için bir menfaat yoktur. Bezzaziye ve başka kitaplar.
«Bahır'da
............... şeklinde yorumlanmıştır ilh...» Bahır'da şöyle denilir: «Bunda, yani Zeylaî'nin
istisna
etmesinde bir yanlışlık var. Çünkü
eğer ücret akitte hiç konuşulmamışsa, o zaman bu
mesele
geçen meselenin ta kendisidir. Ama eğer konuşulmuşsa; icarenin fasit olmasından dolayı
-diğer
şartlarda olduğu gibi- ecr-i
mislin konuşulan ücreti geçmemesi gerekir. Hülasa sahibi de bu
meseleyi
ele almış fakat ücretten hiç bahsetmemiştir.
Hülasa'da
zikredilenin delaletiyle anlaşılıyor ki, Bahır'ın
ifadesinin zahiri. Bahır
sahibinin birinci
şıkkı
ihtiyar ettiğini gösteriyor. Bunun akitte hiç konuşulmadığı halde ecr-i müsemmanın meçhul
oluşu
sayılması onda zikredilen şartta
bina sahibinin menfaati olmasındandır. Bina meçhul olduğu
halde
bedel kabul etmiştir. O zaman, neye ulaşırsa ulaşsın ecr-i misil vermesi gerekir. Teemmül et.
«Şu
kadarı var ki, Kadıhan bu meseleyi akit esnasında konuşulan ücretin meçhul oluşuna da icra
ettirmiştir.
ilh...» Şarihın bu kavline Kadıhan'ın bu izahı da Bahır'dakinin aynıdır. O halde buradaki
istidrake
gerek yoktur.» şeklinde itiraz edilmiştir.
Ben
derim ki: Bu itiraza şöyle cevap
verilir: Bahır sahibi burada bu sözü
ikinci şıkka hamletmiştir,
ki
o da ücretin akit esnasında konuşulmuş olması halidir. O zaman, Kadıhanın bunu müsemmanın
meçhul
oluşuna ircânın yönü şudur: Evde
oturmamayı ve akitte konuşulanı
ücret kılmıştır. O zaman
Kadıhan'ın
bu izahı yukarıda geçen. «Adam bir evi kiracının onarması şartıyla yüz dirheme icare
verse...»
meselesinin benzeri olur. Şarih de bu meselenin fesadına onarmak ücretten sayıldığı için
ücret
meçhul olmaktadır» sözü ile gerçeklendirmiştir.
Meselenin
hülasası şudur: Ücretin bazısının meçhul oluşu ile tamamı meçhul sayılır. İşte bundan
ötürü
de şarih, «Kadıhan bu meseleyi müsemmanın meçhuliyetine irca etmiştir.» demiştir. Ama
Bahır'daki
ifade , böyle değildir. Çünkü ondaki başlangıçta tümünün meçhul oluşuna
hamledilmiştir. Bu benim anladığımdır. Allah daha iyisini
bilir.
Ayrıca
Allah'a çok şükür. Gayetü'l-Beyan'da benim dediğime delalet eden şu ifadeyi gördüm. «Kira
sözleşmesi kiralayan tarafından matlub olan
bir şartın gerçekleştirilmesi sebebiyle fasit olsa,
mesela
adam evini ve masraflarını ödemesi şartıyla aylığını on dirheme kiraya verse ki bu icare akti
fasit
olur. Kiracı bunu, ne kadar olursa olsun ecr-i misil olarak vermesi gerekir. Ecr-i misilde, akitte
konuşulan
ücretler noksan olamaz. Yine adam, «Şu binamı sana içinde oturman şartı ile aylığı on
dirhemden
kiraya verdim.» dese, bu akit
fasittir. Eğer anılan o evde
oturursa, ne kadar olursa olsun
ecr-i
misil vermesi gerekir. Bu da aslında müsemmanın cehaletine râcîdir. Fahreddin Kâdıhân da
böyle demiştir.»
Gayetü'l-Beyan sahibi meseleyi «Akitte ücret konuşulmuşsa» şeklinde farzederek ücretle birlikte
onarılmasının
şart koşulması meselesine benzetmiş ve şöyle demiştir: «Bu da birincisi gibi yine
müsemmanın
cehaletine racidir. Bu ifadeler -Allah'a çok şükür- Gayetü'l-Beyan'ın sözlerini
görmezden
önce şarihin sözlerine getirdiğim yorumun aynıdır.
«Sen
anla ilh...» Her halde şarih bu sözüyle yukarıda anlattığımız; Kadıhan'ın ifadesi ile Bahır
sahibinin
hamli arasındaki farka işaret etmektedir. Faziletli şarihin nükteleri Gayetü'l-Beyan'ın
nüktelerinden
daha incedir. Nitekim bu şarihin sözlerini çok okuyan ve meramını anlayanlar da
bilir.
Ben
diyorum ki: Sayıhânî'nın Camiü'l-Fusuleyn'de menkuldür dediği ifade metin olarak yukarıda
geçmiştir.
Zira metinde musannıf şöyle demiştir: «Mütevelli, vakıf arazisini ecr-i misilden daha
aşağıya
verirse. ki-racının ecr-i misli tamamlaması lazımdır.» Şarih de orada Mecmaü'l-Feteva'dan
naklen,
«Keza vasinin ve babanın, çocuğun
arazisini kiraya vermesinin hükmü de
vakıf gibidir.»
demiştir.
İstisna
edilen meselelerden birisi de şudur: Bir kimse Muayyen bir köle karşılığında bir binayı
icarlasa ve köleyi vermediği halde bir ay otursa köleyi
de azad etmiş olsa, icaresi sahihtir.
Oturduğu
ay için ne kadar olursa olsun ecr-i misil vermesi gerekir. Geri kalan müddette de icare
akti
biter. Çünkü icare kölenin azâdı ile fasit olmuştur. Bu meselenin tafsilatı için
Hizanütü'l-Ekmel'e
bakılsın.
Bezzazîye'de
şöyle denilmektedir: «Tayin edilen belirli bir mal karşılığında bir ev kiralasa evde
otursa,
teslim edilmeden önce o mal telef olsa, veya kiracı onu telef etmiş olsa, oturduğu süre
karşılığında -ne kadar olursa olsun- ecr-i misil vermesi gerekir. Diğer kiralamalar bunun aksinedir.
Onlarda,
konuşulan ücretten fazla ecr-i misil
verilemez.»
«Köleyi
vermediği halde ilh...» Ama eğer meçhul bir köle karşılığında evi kiralasa ve köleyi de peşin
olarak
verse, kiralayan da onu alarak kabul etse. köleden fazla bir şey olamaz. Çünkü ona razı
olmuştur.
Kiracının
köleyi vermesiyle bu fasit kiralama sahihe dönüşür mü? Bu araştırılmalıdır. Rahmetî.
Şurunbulaliye'de:
Köleyi vermemesine bağlanmadan ecr-i mislin gerekli olduğu ifade edilmektedir.
Zira
ecr-i misil icare ile faydalandığı için gerekir. O zaman bu ibarenin muhalif mefhumu söz
konusu
değildir. Köleyi verirse ecr-i musemma gerekir denilmez. Aksine, vaki olan şeyi beyan
içindir.
Ama eğer vereceği köleyi tayin
ederse onu vermeden oturması, bu
meselenin
hilafınadır...»
«Dükkânını
kiraya verse ilh...» Dükkân sadece misaldir. Zira eğer günlüğü bir dirhemden
değirmenin
çarkını döndürerek un öğütmek üzere bir öküz kiralasa, bunun hükmü de aynıdır.
Turî.
«Geri
kalan aylarda ise fasittir ilh...» Bu söz peşindeki ifadeden anlaşılan şu üç şeyle kayıtlıdır. 1 -
Birinci
aydan sonra oturmaması, 2 - Ücreti
peşin vermemesi, 3 - Ayların hepsini tayin etmemesi.
Eğer
bunlardan bir tanesi bulunursa kiralama sahih olur.
Bezzaziye'de
şöyle denilir: «Eğer kiralayan, kiracıyı ebedî olarak ücretten
ibra ederse, ancak bir
aydan ibra etmiş olur. diğerlerinde değil.
«Şunu
bilinmeyen birşeye dahil olursa ilh...» «Aylar ve günler» gibi. Bu, ifade ediyor ki musannıfın
«her
ay» sözü misaldir. Remli'nin
belirttiğine göre «her gün» veya «her hafta» demesi de böyledir.
«Her
kelimesi tayin edilmeyen şeylerin başına getirilirse en azı taayyün eder ilh...» Yani aktin
sıhhati
için en azı taayyün eder. Zira birinci aydan sonrası akte dahildir. Onun için de fesih anında
tarafların
hazır olması şarttır. Bu akit aslında fasittir. Ama adamın içinde oturması
ile sahih hale
gelmiştir.
Şarihin sözünden anlaşılan budur.
Ayrıca
ben Turi'nin şöyle dediğini gördüm: «Musannıfın sözünün zahiri. akdin bir ayda sahih
diğerlerinde
ise fasit olduğunu ifade eder.»
Muhit'de:
«Turî'nin sözü alimlerin bazısının sözüdür. Sahih olan her ay için icarenin caiz olmasıdır.
İmam
Muhammed'in mutlak ifadesi de buna delalet eder. O halde. akit birinci, ikinci ve üçüncü
oylarda caizdir. Ancak ikinci ayın fesh muhayyerliği vardır. Zira ikinci aydaki icare geleceğe izafe
edilmiş
bir icaredir. Taraflardan herhangi birisi de ileriye izafe edilen akti feshetme hakkına
sahibtir.»
denilmektedir.
Muhit'teki
bu ifade Hidâye ve Tebyin'de de
olduğu gibi musannıfın «diğer aylarda
fasittir» sözüne
muhaliftir.
Ancak, «musannıfın kelâmındaki fasittir sözünden maksat, diğer aylarda icare aktinin
bağlayıcı
olmadığıdır. Bu manayı metindeki şekilde ifade etmiştir. Çünkü ifsadı mümkündür.»
denilebilir.
Düşün.
«Diğer
tarafın hazır olması şartıyla ilh...» Müstecir hazır olmadığı halde, mal sahibi icare aktini
feshetmeyi
isterse, bunun şer'î hilesi
şudur: O binayı başka birine kiraya verir. Ay bittikten sonra
diğer
ayda ikinci kiracı için kiralama sahih, birinci akit ise münfesih olur. Camiü'l-Fusuleyn'de de
böyle denilmektedir. Zira, sarih olanda hoş görülmeyen bir çok şey de hoş görülür. Sayıhani. Şarih
de
bu meseleyi bu konudan az evvel beyan etmiştir.
«Bu
kavil fetva verilir ilh...» Çünkü bu görüş Zârirü'r-Rivâyedir. Ulema'dan bazıları ise «her ayın
başının
birinci saatinde oturursa o ayda da icare sahihtir.» demişlerdir. Kudurî ve Kenz sahibi de
bu
görüşü benimsemişlerdir. Kıyasa
uygun olan da budur. Fakat bunda zorluk vardır. Hidaye ve
Zeylâî'de de
böyledir.
Remlî
şöyle der: «Bezzaziye'de, «En sahih
olan kavil, aktin fesih vaktinin
birinci ikinci ve üçüncü
günler
olmasıdır. Zira fesih muhayyerliği ayın başında olur. Ayın başı ise budur. Fetva da bu kavil
üzerinedir.»
denilmiştir.
Bezzaziye'nin
bu sözü yukarıda zikredilen iki görüşün de aksinedir. Halbuki Bezzaziye sahibi
«Fetva
bunun üzerinedir.» diye sarahatle söylemiştir. O zaman bu ve şarihin «Bununla fetva
verilir.»
sözü üzerinde düşünülmelidir. Şu
herkesçe kabul edilmektedir, şerhlerdeki ifadelerle fetva
kitaplarındaki ifadeler çelişirse, muteber olan şerhlerdekidir. Nite-kim bildiğin gibi şerhlerdeki-
Zahirür
Rivayedir.
«O
ay bitene kadar müsteciri
çıkartamaz ilh...» Yani üç kavile göre de oturmaya başladığı ay
bitene
kadar
kiracıyı
çıkaramaz.
«Ancak bir özürle çıkartabilir ilh...» Yani aşağıda gelecek olan feshi gerektiren özürlerden biri
özürle.
İki
veya daha fazla ayın ücretini vermesi halinde olduğu gibi ilh...» Bu metindeki sahih icarenin
misalidir.
Zeylaî şöyle demektedir: Taraflardan hiçbirisi ücreti peşin verilen zamandaki icareyi feshetme
yetkisine
sahip değildir. Çünkü peşin vermekle ücretini verdiği müddetin miktarının
meçhuliyeti zail
olmaktadır.
O halde icare ücreti ve müddeti akitte konuşulmuş gibi olur.»
«Ancak ayların hepsini birden anarsa ilh...» Bu söz dükkânını aylığı şu kadara kiraya verse birinci
ayda sahih «diğer aylarda fasittir» cümlesinden istisnadır. Yani kiraya vermek istediği müddetin
tümünü
zikrederse o zaman bu müddetin
tamamında icare sahihtir. Meselâ: «Bu evi aylığı şu
kadardan
altı aylığına kiraya verdim» demesi bu kabildendir.
«Çünkü
mani ortadan kalkmıştır ilh...» Yani her ayın tek tek söylenmemesi
durumundaki sıhhate
mani
olan hal (zamanın meçhul oluşu) ortadan kalkmıştır.
«Kira
ücreti eşit olarak oylara taksim edilir ilh...» Bundan faydası, icare müddeti esnasında akit
feshedildiğinde
görülür.
Tatarhâniye'de
şöyle denilmiştir: «Adam, «şu dükkânı sona bir seneliği bin dirheme kiraya verdim,
her
ayı yüz dirhem karşılığı.» dese ve kiracı da bunu kabul etse, o zaman bu sözle yıllığı binikiyüz
dirheme,
«her ayı da yüz dirheme» kiralamış olur. Bu son söz «seneliği bin dirhem» sözünü
feshetmiş
olur. Fakih diyor ki: «Eğer kasden böyle söylerse son sözü birinciyi fesheder.
Eğer
yanlışlıkla söylerse. ücret birincisi, yani seneliği bin dirhem
olur.»
«Kiranın
başlangıç vakti konuşulmuşsa akit o günden başlar ilh...» Meselâ «Kira bu senenin Receb
ayından başlar» demesi gibi. Dürer.
Tabi
bu akitte muhayyerlik şartı olmadığı takdirdedir. Ama eğer muhayyerlik şartı varsa, o zaman
icare
müddetinin başlangıcı, muhayyerlik şartının düşmesi anından itibaren boşlar. Şeriyüddin,
Kafî'den
naklen.
«Maksat,
ayın birinci günüdür. ilh...» Yani hilâlin görüldüğü vakit
değildir.
«İcare
müddeti kameri aya göre hesaplanır ilh...» Hattâ kamerî aya itibar edildiği zaman ay bir gün
eksik
bile olsa, ayın ücretini tam vermesi lazımdır. Decaic.
«Akit zamanı hilâlin görüldüğü zaman değilse ilh...» Yani akit, kamerî ayın ortasında yapılırsa. o
zaman
günlere itibar edilir. Zira birinci ay ikinci ayın günleriyle ikmal edilir. O zaman ikinci ayda da
günlere
itibar edilir. İkinci ay da üçüncü ayın günleri ile ikmal edilir. Daha sonra böyle devam eder.
Bedaic.
«İmameyn
birinci ay günlerle tamamlanır kalanında hilâle itibar edilir dediler, ilh...» Zahire'de şöyle
denilmiştir: «Aylığı bir dirheme bir icare akti yapılsa, akit eğer ayın ortasında yapılmışsa, ihtilafsız
olarak
her ay günlerle hesaplanır. Zira İmameyn müddetin sonu bilindiği zaman
hilâle itibar ederler.
Ebu
Yusuf'tan da Ebu Hanife'nin kavli
gibi bir görüş rivayet edilmiştir.
İbn-i Kemal der ki: «İmam
Muhammed'e
göre -ki bu Ebu Yusuf'tan gelen
diğer bir rivayettir- birinci ayda günlere itibar
edilir ve
bu
sonuncu ayı ile ikmal edilir, diğer
aylarda da hilale itibar edilir.
O halde Zilhicce ayının onunda
bir
seneliğine bir yeri kiralasa, ve
Zilhicce ayı otuz çekse o zaman sene. İmam Muhammed'e göre
gelecekteki Zilhicce ayının onunda tamamlanır. Eğer Zilhicce ayı yirmi dokuz çekerse, o zaman
sene
bir dahaki senenin Zilhicce ayının onbirinci gününde
tamamlanır.»
«Eğer
sen: «İmam Muhammed'in bu hesabına göre «bir sene içinde Kurban Bayramı tekrarlanmış
olmaz
mı» dersen ben de derim ki, «evet tekrarlanmış olur. Ancak Kurban Bayramı bilinen sene
içinde
değil, icare müddeti olarak takdir edilen sene içinde tekrar etmiş olur. Bunda da bir mahzur
yoktur.
Tekrar da mahzurlu
değildir.»
«Hamamı
icarlamak caizdir ilh...» Yukarıda belirttiğimiz üzere icareden maksat ücrettir. Yani
hamamcının
hamam ücreti alması caizdir.
Zikra
isimli kitapta da «Hamamı ilk yapan Hz. Süleyman Aleyhisselamdır» denilmektedir.