HOŞ GELDİN HÜZÜN
“Hüzün vakurdur, onurlu ve dürüst…
Biraz mum ışığıdır hüzün, biraz akşam alacasıdır.
Biraz gazete satan çocuk elleri, biraz bebek ağlamasıdır.
Tüy gibidir hüzün.
Hafif ve yumuşak, canlı ve ölü… Hayattan ve ölüme dair…
Hüzün, sâdıktır.
Hüzün zordur.
Hüzün güçlüdür.
Hüzün sızıdır. İnce, keskin, sivri… Varla yok arası… Parlak ve göz alıcı, anlık ve güçlü…
Hüzün melezdir.
Tefekkürle tedebbürün kendisi esmer, bahtı ak evladıdır.
Asâletini tefekkürden, metânetini tedebbürden almıştır.
Hüzün su gibidir. Azizdir. Şerefli ve nâdir…
Hem her şeye yeter, hem yeri asla doldurulamaz.
Hüzün…Gönlün derûnî ve bir o kadar da ulvî misafiri…
Sinsi sinsi girer kalplere de dîvâne eder insanı…
Ah hüzün!.. Deli dostum!..
İnsan, hüzünlü olduğu sürece olgunlaşır.
Hüzün yoksa, insanı içten içe yakan,
yaktığı gibi bir o kadar da olgunlaştıran dert yoksa eğer,
o zaman, evet işte o zaman gaflet dehlizinde yok olma riski belirir.
Hüzün güzeldir.
Hoş geldin HÜZÜN..