29 Aralık 2019

NAZARGAH-I İLAHİ

İlgili resim

NAZARGAH-I İLAHİ

Kalb fiil masdarı olarak "bir şeyi değiştirmek, bulunduğu yönden başka bir yöne çevirmek, döndürmek, akletmek, idrak etmek, derinlemesine düşünmek anlamlarını ifade ettiği gibi, isim olarak şu manalara gelir. 
Sürekli değişme içerisinde bulunmak, akıl, idrak ve düşünce. 
Yine her şeyin saf, öz ve katışıksız durumuna da kalb denir. 
Bu kelimeye kuvvet, şecaat, merkez, asıl, iç anlamları da yüklenir.

Kalb, maddî olarak insan ve hayvanlarda bulunan lahm-ı sanevberî yani yürek diye bilinen organımızın dışında, ancak onunla bir tür bağlantı içinde bulunduğu kaydedilen mücerret bir varlıktır.
Bu sözlük anlamlarından hareketle kalb hakkında şunları söyleyebiliriz: Kalb, insandaki asıl cevherdir, özdür, merkezdir. Bu sebeb bazılarınca kalb, ruh anlamında ve ben'i ifade etmek üzere nefis manasında kullanılmışsa da, bu kullanımlar mecazîdir, her üçü de farklıdır. 
Kalb, idrakin, akletmenin, düşünmenin, her türlü iyi ve kötü fikirlerin gerçekleştiği asıl merkezdir. Bu hususlar maddî olarak akıl-beyin merkezinde gerçekleşiyor diye bilinse de, asıl merkez, kalbdir. Bu yüzden kalb, yine mecâzen "akıl" ve "idrak" kelimeleriyle de ifade edilir.(3) 
Kalb, sürekli değişim içindedir. Bu değişimin "maddî akıl"a kaynak olmasından fikir, düşünce, ilham gibi yönleriyle aynı zamanda "değiştirici-yönlendirici" özelliği de vardır. Kalb, bunların yanında, kendisi gibi soyut kavramların da merkezidir. 
Cesaret, korku, sevgi, nefret, tevâzu, kibir vs. gibi... 
Bunların kaynak ve sebepleri başka yerlerden gelse de, beliriş ve değerlendirme sahnesi kalbdir.
Kur'ân-ı Kerim'de kalb, özellikleri itibariyle şöyle tanımlanır: 
İdrakin, anlayışın merkezi ve gerçekleştiği yer
iman ile küfrün, sevgi ile nefretin mahallidir
Bu açıdan kalb hastalanabilir
kirlenebilir(7) katı-sert ve kupkuru olabilir(8)
içi şüphe(9)ve korku(10), nifak(11) ile dolu olabilir, 
mühürlenebilir(12), körleşebilir(13), kilitlenebilir(14)
gaflete düşebilir(15) sapar, eğrilebilir(16)
imtihan yeri(17), kazanç yeri(18) dir. 
Allah kulu ile kalbi arasına girer ve müdahele edebilir(19)
hidayete erdirebilir(20)
Bunların yanında kalb hastalıklardan, 
kötülüklerden sâlim bulunabilir(21)
İman ile(22) zikir ile mutmain(23) olabilir. 
Takvayı yüklenir(24), sekine-vakarı kabullenir(25)
rahmet ve yumuşaklık sahibi(26) olabilir. 
Allah'ı anınca titreyebilir(27), yumuşayabilir(28)
huşû içinde olabilir(29)
Kısacası, bütün iyilik ve kötülüklerin sahnesi kalbdir.
Hadislerde, Kur'an ı Kerim'in üslûbu hakkında bilgiler bulunur. 
Konuyla ilgili dikkat çeken bir kısım hadisler şöyledir:
"Kalb, sürekli değiştiği için, kalb olarak adlandırılmıştır"
"Öyle ki, kalb çölde rüzgarların sağa sola savurduğu bir kuş tüyü gibi sürekli değişir
"Kalb, salih (sağlam, düzgün) olunca bütün beden salih olur"
"Allah, şeklinize, malınıza değil, kalb ve amellerinize bakar"
"Ameller, niyetlere göredir". Niyet ise, kalble ilgilidir.
"Kim Allah rızası için kırk gün ihlâsla sabahlarsa, hikmet pınarları, onun kalbinden fışkırıp, diline akar hale gelir"
"Allah, kendisi için hüzünlenen kalbleri sever"
"Allah'ın dünya ehlinden kapları vardır. 
Rabbınızın bu kabları, Onun salih kullarının kalbleridir. 
Bu kalblerin en sevimli olanı da, yumuşak ve ince duygulu olandır"
Kaynağı Kur'an-ı Kerim ve Sünnet olan tasavvuf "kul olabilme" misyonu sebebiyle, kalb üzerinde önemle durmuş ve aslolanın kalb üzerinde çalışma şeklinde özetlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Mutasavvıflara göre, kalb nasıl yorumlanmıştır? Şimdi bu hususa temas edelim. Tehanevî'nin Istılâhat'ında "kalb, ilahî Rabbanî bir latifedir". Bu tanıma göre maddî değildir, mücerreddir, asıl itibariyle nuranî ve ruhanîdir. Ancak anatomik olarak insan vücudunun sol göğsünde yer alan maddî kalb ile mahiyeti bilinemeyen bir tür bağlantısı vardır. Ruhun vücudda yeri şudur diye gösterilemez iken, kalb latîfesi için, bu şekilde bir irtibat noktası gösterilebilmiştir. Ruh, sır, hafî, ahfa gibi latifelerin de durumu aynı şekildedir. Adı geçen bu latifelerin arşın ötesinde olması, bunların insanın uzaklarında oldukları değil, "mekansız" oldukları manasındadır
Şimdi kalble ilgili özellikler ve tesbitlerimizi belirlemeye çalışalım. Kalb, sürekli değişir. Türlü türlü fikirler, gelir, gider. Bu yüzden, tasavvufta, kalbdeki fikir ve hedef sabitliği esastır. Bu sağlanınca, manevî yücelişe adım atılır. Fakat kalb yine değişir. Yani kalpteki ilahi nurlar, tecelliler sürekli, bir öncekinden daha fazla bir şekilde ortaya çıkar. Gerçekte değişmemek sadece Allah'a mahsustur.
Menşe bakımından kalb, temiz ve nuranîdir. Ancak, karanlık nefs ile yakın irtibatı nedeniyle, üzeri tozlanmış, paslanmıştır. Az bir çabayla da olsa bu pislikler gider ve kalb de eski haline dönmeye başlar. Nefsin karanlığı zatîdir, bu nedenle temizlenmesi zordur. Ruh ise zaten temizdir. Mü'minin de, kafirin de ruhu velî olmaya kabiliyetlidir. Nefsin temizlenmesinde ise, esas olan sünnete uymak ve şeriata yapışmak kaçınılmaz olarak görülür. Bu temizlenme işi, hakikatte, Allah'ın izni ve lütfü ile olur. Bununla beraber, bedenen yapılan salih amel ve ibadetlere yapışmadan, nefis ve kalb selameti mümkün olamaz.
Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde belirtildiği gibi, kalb, hastalanabilir. İnsanın bedeninde bir hastalık zuhur ettığinde, hemen bir doktora başvurarak tedavisine bakar. Halbuki, "Allah'ın zikrinden gafil olma ve Allah'tan başkasına meyletme" hastalığına yakalanmış olmasına rağmen bunun tedavisine özen göstermez. Halbuki maddî hastalıklarda nasıl bir doktora başvurmak gerekiyorsa, manevî rahatsızlıklarda da aynı şekilde bir uzmana gitmek lazımdır.
Kalb, ancak Allah'ı anmakla sükun bulur. O halde bu eğitimi verecek tarzda yapılanmaya gitmek, zikir, tefekkür ve murakabe ile meşgul olmak, bunu sağlayacak Allah dostlarının öğütlerine kulak vermek gerekir.
Kalbin asıl işlevi zikirdir. Bu amaç dışında kullanıldığında, ne olursa olsun tatmin olmaz. Zikir sadece maddî dil ile olmaz, aslolan kalbin zikridir. Bir de vücud organlarının zikri vardır ki, günah işlemekten kaçınmak da amelî zikirdir. Zikirsiz kalb virane olmuş eve benzer. Hadis: "Allah'ın zikredildiği ev ile zikredilmeyen ev, canlı ile ölü gibidir."(42) Hadisteki evden maksadın kalb olduğu söylenir.
Bütün tasavvufî yollarda vuslata erdirici metod olarak şu üç husus vurgulanır: Zikir, murakabe ve rabıta. Bunların içinde kalb için en kolay olanı zikirdir. Hemen her yerde, her halde yapılabilir. Murakabe ise, çok zordur zikirden sonra gelen merhaledir. Çünkü zihinsel ve teorik değil, bizzat hissetmeye tadmaya dayalı olması esastır. Rabıta hem kolay hem zordur. Fakat zikir ve murakabeyi gerçekleştirmeye, vesile olduğu için, hemen hemen bütün tasavvufî disiplinlerde, mürid için en faydalı, yetiştirici unsur olarak görülmüştür.
Zikrin kalbi temizlemesi için, manen uzman olan birinin nezareti altında yapılması gerekir. Yoksa kalp hastalıklarının giderilmesi ve kalbde tesir sağlamak zor olur.(43) Tasavvufî olarak, kibir, riya, hased vs. gibi hastalıkların tedavisi için sırf oruç, ilim vs. yetmez, ayrıca zikir ve nazar-ı himmet lâzımdır
Kalb, vesveselere kapılır. Bu, ya şeytandan, ya da nefisten kaynaklanır. Şeytan gayet bilgili olduğundan, bir kötülüğe yönlendirmek istediğinde, başarılı olamazsa, hemen başka bir alternatif sunar, ona sağdan, soldan, önden ve arkadan yaklaşır. Nefsin hoşuna gidecek şekilde, onu güzel göstermeye çalışır. Özellikle insanı "benlik" yönüne sürüklemeye çalışır. Şeytanî vesvese başarısızlık karşısında tekrarlama göstermez. Nefsten gelen vesvesede hedefe ulaşana kadar ısrar vardır. Nefs vesvesesi gider tekrar gelir. Şeytanın mü'min olmayanlarla işi yoktur. Onun işi mü'minin imanını çalmaktır. Vesvese konusunda şikayetçi olan birini Hz Resûlullah (s.a) bunun "kalbde bulunan iman sonucu olduğunu" söylemiştir. 
Şeytanın kalpte bulunan vesvese noktası, kalbin, aynı zamanda tecelliler ve nurlar merkezi olan nokta-i süveydâ'dır (yani siyah noktacıktır) Bunun etrafında, siyah bir nur bulunduğu ve şeytanın vesvese hattının bu olduğu söylenir. Hz Peygamber (s.a)'e küçük yaşta uygulanan göğüs yarma ameliyesinde, kalbin yarılarak içinden çıkarılıp atılan ve bu şeytanın nasibi idi denilen şey, işte bu vesvese hattıdır.
 Zikir veya mürşidin teveccühü ile oraya atılan nûr sayesinde, "süveydâ"nın siyahlığı beyazlığa dönüşmedikçe, şeytanın vesvesesi kesilmez
Kalb, mekânlı alem ile mekansız alem arasında bir berzah şeklindeki arş gibidir. Mekansız, olumsuz olan ruh ile, mekanlı ve olumlu olan nefis arasındadır. "Feelhemeha fucüraha ve takvaha" (Şems/8) ayetinde de ifade olunduğu üzere kalb hem iyiye, ulvîye, hem de kötüye, suflîye açılır. Kalb, ruha dayanarak ulvî alemden, nefse dayanarak sufiî alemden istifade eder. Bir başka deyişle kalb hem Hakka, hem de halka yönelebilir. Birine yönelmişken diğerinden gafil olmama üstünlüğüne ulaşmıştır. İrşad durumundakilerin kalbi her iki yana aynı anda açılabildiği için, kalbleri arş yani berzah özelliğini yansıtırlar
Melekler de, kalbin bu arşlık özelliği yoktur.
Mârifetullah'ın yeri kalbdir. O, nazargah-ı İlahî'dir. Allah'ın evidir. Allah sonsuz bir varlık olduğu için, onun marifeti yine sonsuz bir varlıkla mümkündür. Nitekim Allah Teala Hz Peygambere fetih nasib ettiğinde (yani kalb gözü ile baktırdığında), arşa bakarak "Seni tesbih ederim, ne kadar yücesin ya Rabbi" deyince, Hak Teala (Arş'ın büyüklüğünden hayrete düşen peygamberine) "yerlerim, göklerim beni almadı, ama (kamil) mü'min kulumun kalbi beni aldı (kuşattı)" buyurdu. 

Buradaki "alma, ihata etme, kaplama" maddî bir şey olmadığı gibi, Allah'ın zatına yönelik bir olay da değildir. Allah'ın marifeti, isim, sıfat ve zât nurlarının tecellilerine mazhar olmaktır. Arş, o muazzam büyüklüğüne rağmen, mekanlı yani ölçülü aleme dahil olduğu için, mekansız ve ölçüsüz aleme ait olan ruhun yanında bir zerre gibidir. İşte bu özellik meleklerde yoktur. Bu yüzden mekansız olan kalb ve ruha sahip insanın, Allah'ın halifesi oluşuna şaşmamak gerekir.
Kamil mü'minin kalbi hem görür, hem işitir, hem akleder hem de hisseder. Allah'ın nuru ile aydınlanan kalb bu özelliğini nereden alıyor? Hadis-i kudsî: "...Öyle olur ki, Ben kulumu severim Onu sevince de, onun gören gözü, duyan kulağı, tutan eli, konuşan dili, düşünen aklı olurum"
Burada Allah'ın kula hulûl ettiği manası yoktur. Aynı zamanda hiçbir varlığın da Allah olması söz konusu değildir. Fakat, Allah kendi sıfatlarından bazı tecellileri dilerse, kulunun üzerine giydirebilir. Bununla birlikte kul, kulluktan çıkmaz. İşte bütün alemleri gören göz budur. Gerçek ilim de budur; mârifetullah'tır.
Kalb-gönül, mukaddes Tuvâ-Eymen Vadisi, Tur Dağı, Beytu'l Ma'mür, Beytullah, Meyhane, Kadeh, Gül Bahçesi, Kevser, İskender'in cihanı gösteren cami dürbünü gibi benzetmelerle, tasavvufî literatürde anıla gelmiştir. Bu benzetmelerin her birinde, derin incelikler saklıdır.
Kalb Allah'ı sevme merkezidir. Aşk derdi, en kutsal derttir. Hacı Bayram'ın tabiriyle "bir ulu davadır, alma başa sevdayı" dediği ağır bir yüktür. Aşk derdine, yine aşktan başka ilaç yoktur. Aşıkların derdi de, şifası da kalbdedir. Kalbin süveydası, hakiki dost evidir. Gönüle girmeyen, sahibi ile sohbet edemez. Gönül kuşu arşta uçar. Lahût (Allah'ın huzuru) âleminde dolaşır. 
Bu kuş en yükseğe uçar. Çünkü asıl vatanı Lahût'tur. 
""""Lahut... (ﻻﻫﻮﺕi. (Ar. lāhūt < İbr.) Cenâbıhakk’ın zâtına mahsus olan ilk ve en yüce âlem, Allah’ın bütün sıfat ve isimlerinin zâtında mevcut olduğu, fakat sâdece zâtî sıfatlarının zuhûra geldiği, fiilî sıfatlarının ise henüz zuhur bulmadığı âlem, ulûhiyet âlemi, âlem-i lâhut. 
Karşıtı: NÂSUT: Lâhût ile nâsûtu gönül anladı ise / Mısrî ana sor Kāf ile ankā haberin sen (Niyâzî-i Mısrî). Nâsût idi bir zaman makāmın / Lâhûta mı şimdi i’tizâmın (Muallim Nâci). Şâh iken lâhûtta ey aşk sernigûn ettin beni / Serfirâz âzâd iken dâim zebûn ettin beni (Ken’an Rifâî).""""""""
Bu kuşun kanadı, aşk'tır. Ama, Leyla'ya Mecnûn'un gözüyle bakmayanlar, Leyla'yı hakkıyla sevemez ki... Üstelik Mecnûn Leyla'nın aşkını, medresede, kitaplardan, satırlardan öğrenmedi. Gönül, sevgiliye kavuşan Firdevs bahçesidir, gül de bülbül de gönüldedir; ledün ilme gönle gelir, esas kevser, hakiki ab-ı hayat gönüldedir. Elest... hitabı gönülde, her an tazelenmektedir. Kıble birdir, sevda birdir, o halde gönül için bir tek sevgili yeter.
Kalbi-gönlü Yunus'la noktalayalım:
Gönül Çalabın tahtı, Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı her kim gönül yıkarise!..
DİPNOTLAR: 1) İbn Manzûr, Lisanü'l-Arab, c. 3, s. 144-6, 2) Gazzalî, İhya, Mısır 1939, c. 3. ss. 3-4, 3) Hakkı, Erzurumlu İbrahim, Marifetname, s. 292., 4) A'raf / 179, Hac / 46., 5) Hucurat/14, Nahl/22., 6) Bakara/10., 7) Tevbe / 125, Maide / 41., 8) Hac / 53, Bakara ) 74., 9) Tevbe / 45., 10) Al-i İmran /151., 11) Tevbe/77., 12) A'raf /101, Gafir / 35., 13) Hac / 46., 14) Muhammed / 24, 15) Kehf / 28., 16) Al-i İmran / 8, Saf / 5., 17) Hucurat / 3., 18) Bakara / 225., 19) Enfal / 24, 20) Tagâbun / 11, 21) Şuara / 89, Saffat / 84, 22) Nahl / 106., 23) Ra'd / 28., 24) Hacc / 32., 25) Feth / 4., 26) Hadîd / 24., 27) Enfal / 2, Hacc / 35., 28) Zümer /23., 29) Hadîd / 16., 30) Ahmed, 4/408, Taberanî (Kenzu'l-Ummal, 1/241)., 31) Ahmed, 4/419; İbn Mace, Taberanî, Beyhakî (Kenz, 1/244)., 32) Buharî, Müslim, Ebû Davûd, Tirmizî, Nesaî, İbn Mace (Kenz, 3/429)., 33) Müslim, ibn Mace, Taberanî, Hakim, Tirmizî, Nesaî, İbn Mace (Kenz, 3/422)., 35) Ahmed, Ebu Nuaym, Kudaî (Kenz, 3/24, 464)., 36) İbn Ebl'd, Dünya, Bezzar, Taberanî, Ebu Nuaym, Kudaî (Müsnedü'ş-Şihab 2/255), 37) Taberanî, Ebu Nuaym, Deylemî, Hakim, Tirmizî (Kenz, 1/234)., 38) Tehanevî, Keşşafu Istılahatı'l-Fünunun, s. 1170., 39) İmam-ı Rabbani, Mektûbat, 1/310, Tehanevî, aynı yer., 40) İmam-ı Rabbani, Mektûbat, 1/53, 380., 41) A.g.e., 1/192., 42) Müslim, Ahmed, Ebu Nuaym, İbn Hibban (Kenz, 1/447)., 43) Şeyh-i Meczûb, Muhtasarü's-Süluk, Ank., 1991, s. 124., 44) Seyyid kadrî, Divan, s. 283., 45) Müslim, Ahmed, Ebu Davud, Nesaî, Taberanî (Kenz, 1/250)., 46) Müslim, Ahmed, İbn Hibban, Hakîm, Bağavî (Suyütî, el-Hasais, Beyrut 1980, 1/109)., 47) Şeyh-i Meczûb, a.g.e., s. 125., 48) İmam-ı Rabbanî, mektûbat, 1/259, 319. 49) Ahmed (ez-Zühd'de), Deylemî (el-Firdevs, Beyrut 1986, 3/174)., 50) İmam-ı Rabbanî, Mektûbat, 1/326., 51) Buharî, Ahmed, ,İbn Hibban, Beyhakî, Ebu Nu

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...