DEBİ KİŞİLİĞİ-SANAT ANLAYIŞI-ESERLERİ MADDELER HALİNDE hamdullah hamdi edebi kişiliği ve eserleri hamdullah hamdi eserleri Hamdullah Hamdi edebi kişiliği ve eserleri
Hamdullah Hamdi edebi kişiliği ve eserleri
Yazar Edebiyat Fatihi Zaman 11:35
HAMDULLAH HAMDÎ
Hayatı ve eserleri:
Şair, 1449-1450 yıllarında bugün Bolu sınırları içerisinde bulunan Göynük’te dünyaya gelmiştir. Asıl adı Muhammed Hamdullah’tır. Dedesi Kurtboğan evliyası olarak bilinen ve asıl adı Hamza olan kimsedir. Babası ise Fatih döneminin en önemli âlimlerinden Akşemseddîn’dir. Akşemseddîn’in dolayısıyla Hamdullah Hamdî’nin soyu Şehabeddîn Sühreverdî vasıtasıyla Hz. Ebubekir’e ulaşır.
Akşemseddîn İstanbul’un fethinden sonra Göynük’e yerleşmiş, Hamdullah Hamdî 10 yaşında iken de 1459’da vefat etmiştir. İlköğrenimini ve tahsilini babasından alan Hamdî onun ölümüyle sahipsiz kalmış ve daha sonra babasının talebelerinden İbrahim Tennûrî’ye intisap etmiştir.
Hayatı boyunca herhangi bir sürekli memuriyeti olmayan Hamdî, kardeşlerinden de yeterli yardımı alamamıştır. En meşhur eseri Yûsuf u Züleyhâ’yı da bu sahipsizlik ve yalnızlık nedeniyle yazdığını kendisi bildirmektedir. Bir süre Çelebi Mehmet medresesinde danışmanlık da yapan Hamdî 1503 tarihinde Göynük’te vefat etmiş ve babasının yattığı türbeye defnedilmiştir.
Hamdullah Hamdî’nin Eserleri:
1. Yûsuf u Züleyhâ (Zelîhâ):
Edebiyatımızda yazılan birçok Yûsuf u Züleyhâ içerisinde en fazla tanınanı Hamdî’nin eseridir. Hamdullah Hamdî bu eseri 1492’de 42 yaşında iken kaleme almıştır. Eser feilâtün- mefâilün- feilün kalıbıyladır ve 6241 beyitten oluşur. Tespit edilebilen nüsha sayısı 120 civarındadır. Kaynakların şaheser kabul ettikleri bu eser İranlı şair Câmî’nin aynı adlı eseriyle benzerlik gösterir. Birçok kaynak eserin II. Bâyezîd’e ithaf edildiğini söylerse de metinde buna dair bir işaret yoktur.
Türk Edebiyatında Yûsuf u Züleyhâ:
14. yy: Ali, Şeyyâd Hamza, Sule Fakih, Erzurumlu Kadı Darîr, Rabguzî, Garip; 15. yy: Ahmedî, Hamdullah Hamdî, Behiştî; 16. yy: Kemâl-paşazâde, Taşlıcalı Yahya, Celilî; 17. yy: Rıfâtî Abdu’l-hay, Andelib; 18. yy: Ahmed Mürşidî, Esat Paşa; 19. yy:Süleyman Tevfik
2. Leylâ ile Mecnûn:
Leylâ ile Mecnûn yazan şairler arasında Hamdî de vardır. 1500 yılında yazılan bu eser yaklaşık 4.000 beyittir. Mefâîlün- mefâîlün- feûlün vezniyle kaleme alınmıştır. Eser üzerinde bir doktora tezi hazırlanmıştır.
3. Ahmedîyye:
Fâilâtün- fâilâtün- fâilün kalıbıyla yazılan bu eser mevlid türündedir. 1494 tarihinde kaleme alınan eser 1337 beyittir. Kimi kataloglarda Muhammediyye veya Mevlid-i Hamdî şeklinde kayıtlıdır. Bu eser diğer mevlidler gibi Süleyman Çelebî’nin eserinin gölgesinde kalmış ve çok fazla şöhret bulamamıştır.
4. Tuhfetü’l- Uşşak (Âşıkların Hediyesi):
950 beyitten oluşan bu küçük mesnevî mefâîlün- mefâîlün- feilün kalıbıyla yazılmıştır. Mesnevinin telif tarihi belli değildir. Eserde Kayserili bir Müslüman olan Hoca-zâde’nin ticaret için İstanbul’a gelmesi ve İstanbul’da gayr-ı Müslim bir kıza âşık olup ona kavuşmak için eğlence meclislerine girmesi, içki içmesi ve nihayet dinden çıkması anlatılır. Hikâye her ikisinin de hidayete kavuşup Müslüman olmalarıyla neticelenir. Hikâye Şeyh Sanan hikâyesinden izler taşımaktadır.
5. Kıyafet-nâme:
158 beyitten oluşan bu küçük eser kıyafet ilmi üzerine yazılmıştır. Eserde insan uzuvlarıyla karakter özellikleri arasında mevcut olduğu düşünülen bilgiler söz konusu edilmiştir.
Hamdullah Hamdî’nin bu eseri Türkçede bilinen ilk kıyafet-nâmedir. Edebiyat ve kültür tarihimizin diğer önemli kıyafet-nâmesi Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya aittir.
6. Divan
Hamdî mürettep divan sahibi bir şairdir. Diğer eserlerine nazaran gölgede kalan divanının ancak 2 yazması mevcuttur. Eserde 3 kaside 199 gazel ve bazı küçük manzumeler bulunmaktadır.
Divanın en dikkate şayan tarafı devlet büyükleri için yazılmış herhangi bir kasideye yer verilmemesidir.
Hamdullah Hamdî tasavvuftan istifade etmekle birlikte onun eseri tamamen tasavvufi bir mahiyet arz etmez.
1. Her mübtelâ ki derdine ‘ışkı devâ bilür
Tıbb-ı tabîbi derd-i ser anlar hatâ bilür
Vezin: mefûlü- fâilâtü- mefâîlü- fâilün
* Mübtelâ: Bağlı, herhangi bir şeye aşırı düşkün
* Tıbb-ı tabîb: Doktorun, hekimin tedavisi
* Derd-i ser: Baş ağrısı, baş belası
– Her müptela olan aşkı derdine deva bilir ve hekimlerin tedavisini baş ağrısı anlar hata olarak değerlendirir. (Mecnûn mazmunu var)
ª İştikak: tıbb- tabîb
ª Tezat: dert- deva
2. Şîrîn lebi safâsını cân Kevser bilür
Sidre boyı sıfâtını dil müntehâ bilür
* Şîrîn: Güzel, latif
* Kevser: Cennetteki bir ırmağın adı
* Sidre: Arş (bütün varlık âlemini kuşattığı düşünülür)
* Müntehâ: Netice, son, ondan sonrası olmayan
– Benim canım senin şirin dudağının safasını Kevser kabul eder. Senin boyunun sıfatını ise gönlüm sidretü’l-müntehâ olarak kabul eder.
ª Leff ü neşr: Leb-boy Kevser- müntehâ
ª Teşbih-i mücmel: Sevgilinin boyu -> müntehâ
3. Uşşâkı Hamdî ögse nigârî nevâ ile
Zibâ terennüm itmege nâzük edâ bilür
* Uşşak: Âşıklar
* Nigârî: Sevgiliye ait; musikide bir makam
* Zibâ: Süslü
* Nevâ: ses, seda, hoş ses, rahatsız etmeyen
– Hamdî âşıkları nigârî ses ile övmeye başlarsa bunu güzel yapar ve nazik eda ile yapılmasını bilir.
ª Tevriye: Nigârî: sevgiliye ait anlamı, musiki makamı anlamı
Şair, 1449-1450 yıllarında bugün Bolu sınırları içerisinde bulunan Göynük’te dünyaya gelmiştir. Asıl adı Muhammed Hamdullah’tır. Dedesi Kurtboğan evliyası olarak bilinen ve asıl adı Hamza olan kimsedir. Babası ise Fatih döneminin en önemli âlimlerinden Akşemseddîn’dir. Akşemseddîn’in dolayısıyla Hamdullah Hamdî’nin soyu Şehabeddîn Sühreverdî vasıtasıyla Hz. Ebubekir’e ulaşır.
Akşemseddîn İstanbul’un fethinden sonra Göynük’e yerleşmiş, Hamdullah Hamdî 10 yaşında iken de 1459’da vefat etmiştir. İlköğrenimini ve tahsilini babasından alan Hamdî onun ölümüyle sahipsiz kalmış ve daha sonra babasının talebelerinden İbrahim Tennûrî’ye intisap etmiştir.
Hayatı boyunca herhangi bir sürekli memuriyeti olmayan Hamdî, kardeşlerinden de yeterli yardımı alamamıştır. En meşhur eseri Yûsuf u Züleyhâ’yı da bu sahipsizlik ve yalnızlık nedeniyle yazdığını kendisi bildirmektedir. Bir süre Çelebi Mehmet medresesinde danışmanlık da yapan Hamdî 1503 tarihinde Göynük’te vefat etmiş ve babasının yattığı türbeye defnedilmiştir.
Hamdullah Hamdî’nin Eserleri:
1. Yûsuf u Züleyhâ (Zelîhâ):
Edebiyatımızda yazılan birçok Yûsuf u Züleyhâ içerisinde en fazla tanınanı Hamdî’nin eseridir. Hamdullah Hamdî bu eseri 1492’de 42 yaşında iken kaleme almıştır. Eser feilâtün- mefâilün- feilün kalıbıyladır ve 6241 beyitten oluşur. Tespit edilebilen nüsha sayısı 120 civarındadır. Kaynakların şaheser kabul ettikleri bu eser İranlı şair Câmî’nin aynı adlı eseriyle benzerlik gösterir. Birçok kaynak eserin II. Bâyezîd’e ithaf edildiğini söylerse de metinde buna dair bir işaret yoktur.
Türk Edebiyatında Yûsuf u Züleyhâ:
14. yy: Ali, Şeyyâd Hamza, Sule Fakih, Erzurumlu Kadı Darîr, Rabguzî, Garip; 15. yy: Ahmedî, Hamdullah Hamdî, Behiştî; 16. yy: Kemâl-paşazâde, Taşlıcalı Yahya, Celilî; 17. yy: Rıfâtî Abdu’l-hay, Andelib; 18. yy: Ahmed Mürşidî, Esat Paşa; 19. yy:Süleyman Tevfik
2. Leylâ ile Mecnûn:
Leylâ ile Mecnûn yazan şairler arasında Hamdî de vardır. 1500 yılında yazılan bu eser yaklaşık 4.000 beyittir. Mefâîlün- mefâîlün- feûlün vezniyle kaleme alınmıştır. Eser üzerinde bir doktora tezi hazırlanmıştır.
3. Ahmedîyye:
Fâilâtün- fâilâtün- fâilün kalıbıyla yazılan bu eser mevlid türündedir. 1494 tarihinde kaleme alınan eser 1337 beyittir. Kimi kataloglarda Muhammediyye veya Mevlid-i Hamdî şeklinde kayıtlıdır. Bu eser diğer mevlidler gibi Süleyman Çelebî’nin eserinin gölgesinde kalmış ve çok fazla şöhret bulamamıştır.
4. Tuhfetü’l- Uşşak (Âşıkların Hediyesi):
950 beyitten oluşan bu küçük mesnevî mefâîlün- mefâîlün- feilün kalıbıyla yazılmıştır. Mesnevinin telif tarihi belli değildir. Eserde Kayserili bir Müslüman olan Hoca-zâde’nin ticaret için İstanbul’a gelmesi ve İstanbul’da gayr-ı Müslim bir kıza âşık olup ona kavuşmak için eğlence meclislerine girmesi, içki içmesi ve nihayet dinden çıkması anlatılır. Hikâye her ikisinin de hidayete kavuşup Müslüman olmalarıyla neticelenir. Hikâye Şeyh Sanan hikâyesinden izler taşımaktadır.
5. Kıyafet-nâme:
158 beyitten oluşan bu küçük eser kıyafet ilmi üzerine yazılmıştır. Eserde insan uzuvlarıyla karakter özellikleri arasında mevcut olduğu düşünülen bilgiler söz konusu edilmiştir.
Hamdullah Hamdî’nin bu eseri Türkçede bilinen ilk kıyafet-nâmedir. Edebiyat ve kültür tarihimizin diğer önemli kıyafet-nâmesi Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya aittir.
6. Divan
Hamdî mürettep divan sahibi bir şairdir. Diğer eserlerine nazaran gölgede kalan divanının ancak 2 yazması mevcuttur. Eserde 3 kaside 199 gazel ve bazı küçük manzumeler bulunmaktadır.
Divanın en dikkate şayan tarafı devlet büyükleri için yazılmış herhangi bir kasideye yer verilmemesidir.
Hamdullah Hamdî tasavvuftan istifade etmekle birlikte onun eseri tamamen tasavvufi bir mahiyet arz etmez.
1. Her mübtelâ ki derdine ‘ışkı devâ bilür
Tıbb-ı tabîbi derd-i ser anlar hatâ bilür
Vezin: mefûlü- fâilâtü- mefâîlü- fâilün
* Mübtelâ: Bağlı, herhangi bir şeye aşırı düşkün
* Tıbb-ı tabîb: Doktorun, hekimin tedavisi
* Derd-i ser: Baş ağrısı, baş belası
– Her müptela olan aşkı derdine deva bilir ve hekimlerin tedavisini baş ağrısı anlar hata olarak değerlendirir. (Mecnûn mazmunu var)
ª İştikak: tıbb- tabîb
ª Tezat: dert- deva
2. Şîrîn lebi safâsını cân Kevser bilür
Sidre boyı sıfâtını dil müntehâ bilür
* Şîrîn: Güzel, latif
* Kevser: Cennetteki bir ırmağın adı
* Sidre: Arş (bütün varlık âlemini kuşattığı düşünülür)
* Müntehâ: Netice, son, ondan sonrası olmayan
– Benim canım senin şirin dudağının safasını Kevser kabul eder. Senin boyunun sıfatını ise gönlüm sidretü’l-müntehâ olarak kabul eder.
ª Leff ü neşr: Leb-boy Kevser- müntehâ
ª Teşbih-i mücmel: Sevgilinin boyu -> müntehâ
3. Uşşâkı Hamdî ögse nigârî nevâ ile
Zibâ terennüm itmege nâzük edâ bilür
* Uşşak: Âşıklar
* Nigârî: Sevgiliye ait; musikide bir makam
* Zibâ: Süslü
* Nevâ: ses, seda, hoş ses, rahatsız etmeyen
– Hamdî âşıkları nigârî ses ile övmeye başlarsa bunu güzel yapar ve nazik eda ile yapılmasını bilir.
ª Tevriye: Nigârî: sevgiliye ait anlamı, musiki makamı anlamı