Peygamber Efendimiz (asv) hadislerinde şöyle buyurmuştur:
Ancak bu gibi hadis-i şerifler bizi kader meselesini konuşmaktan ve bu meseleyi anlamaya çalışmaktan men etmemektedir. Zira bu hadiste anlatılmak istenen farklı bir şeydir. Şöyle ki; kader ikiye ayrılır:
1. İnsanın kendi iradesiyle ilgili olan kısım,
2. İnsanın iradesinin karışmadığı, onun irade ve kuvveti dışında meydana gelen hadiseler… Bir insanın erkek veya kadın olması, dünyaya geldiği zaman dilimi, doğduğu ve yaşadığı belde, anne ve babasının kim olacağı, güzel veya çirkin olması gibi hususlar, bu ikinci kısma misal olarak verilebilir. Bu ve benzeri meselelerdeki ilahi takdirin sırrını anlamaya çalışmak,
“Niçin Allah bunu böyle yapmış?” diye düşünmek; insan için hem manasız bir kayıptır, hem de onu helake götürebilecek bir sebeptir. Zira bunun neticesinde, kadere yani ilahi takdire, ilahi hikmet ve rahmete isyan gelebilir. Bu sırlar ahirette, adalet gününde bütün incelikleri ile görünecektir. İşte Peygamber Efendimiz (asv)’in
“Kader hakkında konuşmayın, zira kader Allah’ın sırrıdır. Allah’ın sırrını açıklamaya kalkmayın.”
hadisiyle bizi uğraşmaktan menettiği kader; insan iradesinin karışmadığı bu kısım kaderdir. Yoksa kaderin birinci kısmı üzerinde ehil olanların düşünce ve fikirleri hem güzeldir hem de tefekkürî bir ibadettir. Akaid âlimleri de kaderin bu kısmına büyük mesai sarfetmişler ve eserler yazmışlardır.
1 Alâuddin Aliyyül’l İbn-i Hüsameddin el-Hindi, Kenzü’l Ummâl, 1.cilt, s,132
2 Tirmizî, Kader, 1