04 Temmuz 2012

RAHMET SAĞANAĞI ÜÇ AYLAR


Üç ayların eşiğindeyiz. Receb, şaban ve ramazan aylarının kendine has bir hazzı ve neşvesi vardır. Yüce Allah’ın müminlere ikram ettiği faziletli ve feyizli bir zaman dilimidir üç aylar. Yapılan duaların, isteklerin huzur-i ilahîye hemen ulaştığı, dökülen pişmanlık gözyaşlarının günahları silip yok ettiği kandiller geçididir.
Üç ayların müminler için değeri çok büyüktür. Nitekim Efendimiz s.a.v. receb-i şerif girdiğinde şöyle dua etmiştir:
“Allahım, receb ve şabanı hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi ramazana ulaştır” (Ahmed b. Hanbel)
Üç ayların gelişi bizlere, mukaddes bir zaman dilimine girişimizi hatırlattığı gibi ömür yapraklarının da bir bir döküldüğünün habercisidir. Evet, hayat su gibi akıp gidiyor. Dün, hatası ve sevabı ile geçmiştir. Gelecek günleri yaşayacağımıza dair bir garantimiz de yok. İmam Gazâlî rh.a.’in buyurduğu gibi, “Ömür dediğin üç gündür. Dün geçmiştir, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür.” Bir günlük ömrün kıymetini bilmek, yaratılış gayemize uygun olarak sadece Allah’a itaat etmek ve O’nun rızasını kazanmakla mümkündür.

Kandillerle aydınlanan geceler

Mevlid-i Nebî hariç diğer kandillerin hepsi mübarek üç aylar içindedir: Regâib, berat, mirac ve kadir.
“Kuraklıktan çatlamış topraklar için su ne ise, amelsizlikten kurumuş kalpler için de kandil geceleri odur.” der büyükler. Kandiller gönül evlerimizi aydınlatan ışıklardır. Mübarek gecelere kandil isminin verilmesi, bugün artık kalmasa bile o gecelerde selâtîn camiler başta olmak üzere mescidlerin, tekkelerin, dergâhların sabaha kadar kandillerle aydınlatılmasından gelmekte…
Nasıl ki yakılan kandil etrafını, camiyi, mescidi aydınlatıyorsa, müminler de evrad ü ezkâr, ibadet, dua ve istiğfarla kendi ruhunu aydınlatmalıdır bu mübarek aylarda, mukaddes gecelerde. Kur’an-ı Kerim’deki benzetme ile Allah’ın nurunun bir kandil içinde yanması gibi (Nur Suresi, 35) kandil gecelerinde de ilahî nurlar ve feyzler mescidlerin, ibadet yerlerinin kubbelerinden, pencerelerinden içeri yağar, içinde yanar. Rasulullah s.a.v Efendimiz’in ifadeleriyle cemaatin üzerine ilahî bir sekine iner, Allah’ın rahmeti onları kuşatır, melekler kanatlarını onların altına serer ve Allah katındakilere onlardan bahseder. O gece Allah’ı ihlâsla ananlar, zikir meclislerinden affolunmuş olarak kalkarlar.
Üç aylara “çok sevaplı ibadet ayları” diyen Bediüzzaman Said-i Nursî k.s, onların kazandırdıkları sevap ve mükâfatlar bakımından, müminlerin önünde nasıl bir kademeli yükseliş vesilesi olduklarına şöyle işaret etmiştir: “Her bir hasenenin (iyiliğin ve ibadetin) sevabı başka vakitte on ise, receb-i şerifte yüzden geçer, şaban-ı muazzamada üç yüzden ziyade ve ramazan-ı mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve leyle-i kadirde (kadir gecesinde) otuz bine çıkar.” (Şualar, 114. Şua)
Mesela başka zamanlarda okunan her bir Kur’an harfi için on sevap yazılmaktadır. Receb ayında bu sevap yüz olarak yazılır, şabanda üç yüzü aşar, ramazanda bine çıkar. Cuma gecelerinde binleri bulur. Kadir gecesinde de otuz bine ulaştığını düşünürsek, üç aylardaki mübarek vakitlerin ahiret sermayesi bakımından ne kadar kıymetli bir fırsat olduğunu anlayabiliriz.

Bereketli zamanlar

Üç ayların başlangıcı olan receb ayı, ramazan-ı şerifin müjdeleyicisidir. Regâib ve mirac geceleri receb ayı içindedir.
Regaib, çok değerli hediye, bağış, içten gelerek ve yoğun bir şekilde arzu edilen şey anlamlarına gelir. Cenab-ı Hakk’ın, ilahî ihsan ve manevi hediyelerinin diğer zamanlardan daha çok tecelli etmesi ve samimi kalple Allah’a yönelenlerin affedilme ümitleri dolayısıyla, müminler tarafından heyecanla beklendiği ve gönülden arzulandığı için receb ayının ilk cuma gecesine “regâib kandili” denmiştir.
Receb ayındaki bir diğer mübarek gece de mirac kandilidir. Mirac, “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamına gelir. Peygamber Efendimiz s.a.v.’in göğe yükselerek Cenab-ı Mevlâ’nın huzuruna kabul edildiği için bu geceye mirac gecesi denmiştir. Hz. Peygamber s.a.v. hicretten bir buçuk yıl kadar önce receb ayının yirmi yedinci gecesi, Cebrail a.s. vasıtasıyla Mekke’den alınmış, oradan Kudüs’deki Mescid-i Aksa’ya getirilmiş, burada peygamberlere imam olup namaz kıldırdıktan sonra Rabbü’l-Alemin’in huzuruna çıkarılmış ve pek çok ilahî ihsanla aynı gece geri dönmüştür.
Şaban ayı ise receb ile ramazan ayı arasında kalan, on bir ayın sultanının habercisi diğer mübarek bir aydır. Hayrın, iyiliklerin çokça görülmesi sebebiyle bu aya şaban denilmiştir. Şaban ayının on beşinci gecesi berat kandilidir. Bu geceye, bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle “mübarek gece”, günahların affı ve temize çıkarılma sebebiyle “kurtuluş gecesi” ve kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle de “rahmet gecesi” gibi adlar da verilmiştir.
Üç ayların sonuncusu ise mübarek ramazan ayıdır. Bu mübarek ay teravih namazlarıyla, iftar ve sahurlarıyla, mukabeleleriyle, sahur öncesi teheccüdlerle, kadir gecesiyle, hayır ve hasenatıyla, fitre ve zekâtıyla, bayramıyla sarar dünyamızı.
Alimlerimizin anlattığına göre Sahabe-i Kiram, altı ay boyunca Allah Tealâ’ya, kendilerini ramazan ayına ulaştırması için dua ederler, yılın diğer altı ayında ise oruçlarının kabul edilmesi için Cenab-ı Hakk’a yalvarırlardı.
Üç ayların son kandili de ramazan-ı şerif içindeki kadir gecesidir. Kur’an-ı Kerim’de, Allah Tealâ bu ayın bin aydan daha faziletli olduğunu bildirmiştir.

Yeni bir fırsat

Üç aylar ve bu aylarda yer alan bu mübarek geceler, duaların Allah’a arz edilmesi, pişmanlık gözyaşlarıyla günahların silinmesi, yapılan ibadetlere verilen sevabın katlanması bakımından büyük fırsattır.
Peki, bu büyük fırsatı nasıl değerlendirmeliyiz?
Öncelikle böyle zamanlarda kulluğumuzu gözden geçirerek, eksik ve hatalarımızı ele almalı ve bunları düzeltebilmenin yollarını aramalıyız. Yani hesaba çekilmeden önce burada kendimizi hesaba çekmeliyiz ki ahiretteki hesabımız kolay olsun.
Üç ayları günahlarımızın affı için bir fırsat bilmeli ve bol bol tövbe ve istiğfarda bulunmalıyız. Özellikle müslümanların içinde bulunduğu sıkıntıları düşünerek dua edip Allah’a yalvarmalıyız.
Eğer kaza namazlarımız varsa bunları kılmalı, kaza namazımız yoksa bile, çokça nafile namaz kılmaya çalışmalı ve özellikle geceleri iyi değerlendirmeliyiz.
İmkanımız nispetinde çokça Kur’an-ı Kerim okumalıyız.
Akrabalarla, komşu ve dostlarımızla olan yakınlığımızı bir kat daha arttırmalı ve yapacağımız ziyaretlerle onların gönlünü almalıyız.
Etrafımızdaki fakir fukaraya yardım etmeli, imkanımız ölçüsünde sadaka vermeliyiz. Çünkü bu zaman dilimlerinde vereceğimiz sadakalar veya zekât bize kat kat sevap getirecektir.
Üç aylar ve mübarek geceler, öncelikle Rabbimize, ailemize, akrabalarımıza ve ülkemize karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı, hatalarımızdan ve günahlarımızdan tövbe etmemize vesile olmalıdır. Nitekim yüce Allah, engin rahmetine sığınıp tövbe etmemizle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
“(Ey Muhammed!) De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...