29 Ağustos 2018

UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 1 NCİ BÖLÜM


UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 1 NCİ BÖLÜM

1 İSTANBUL KURAN ARAŞTIRMALARI GRUBU (İKRA) UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ 20. BASKI İstanbul Yayınevi
2 İstanbul Yayınevi Eser Adı: Uydurulan Din ve Kuran daki Din Sayfa Düzeni: Adem Şenel ISBN: Bu kitapla ve kitaptaki konularla ilgili her türlü sorularınız, eleştirileriniz ve önerileriniz için; adresine başvurabilirsiniz. Baskı ve Cilt: Kitap Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Davutpaşa Cad. No:123 Kat:1 Topkapı/İstanbul Tel : Sertifika No:16053 Genel Dağıtım İstanbul Yayınevi Cağaloğlu Yokuşu Evren Han No:17 Kat:1 Daire:33 SİRKECİ İSTANBUL Tel: (0212) Fax: (0212)
3 İSTANBUL KURAN ARAŞTIRMALARI GRUBU (İKRA) UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ 20. BASKI
4
5 Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır. 10- Yunus Suresi 100 5
6
7 İÇİNDEKİLER 1. BÖLÜM DİNİN KAYNAĞI NEDİR?...19 DİN TARİHİ AKILLA TAKLİDİN MÜCADELESİDİR...21 KURAN AKILLA ÇELİŞMEZ...24 KİTABIN AMACI BÖLÜM KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN...27 DİNİN KAYNAĞINI BELİRLEMEK...27 KURAN'I YETERSİZ GÖRENLER...28 HÜKÜM YALNIZ ALLAH'INDIR...29 KURAN HER DETAYI İÇERİR...31 ALLAH UNUTMAZ...32 EKSİKSİZ KİTAP...33 KURAN'A UYAN PEYGAMBER'E DE UYMUŞ OLUR...35 KURAN KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA ÇIKARIR...36 YAHUDİLERDE VE HIRİSTİYANLARDA DA AYNI TİP DEJENERASYONLAR VAR...37 KURAN IN AÇIK VE DETAYLI AÇIKLAMALARI...38 KURAN'IN AÇIKLAMADIKLARI DİN DIŞI ALANDIR...39 KURAN'IN ANLAŞILMASI İÇİN TEFSİR, HADİS, İLMİHAL GİBİ KAYNAKLARA İHTİYAÇ YOKTUR...41 PEYGAMBERİMİZİN ŞİKAYETİ BÖLÜM REFORM DEĞİL KURAN'A DÖNÜŞ...44 BU HAREKET POPÜLİST BİR HAREKET DEĞİLDİR...45 HERKES MEZHEPSİZDİ...45 TARTIŞILMAZ KİŞİLERDEN DİNİ KURTARALIM...47 DİNCİ VE DİNSİZ YOBAZLIK...49 DİYANET SORUNU
8 SUNNİ MEZHEPLERE GÖRE ÖLDÜRÜLMESİ GEREKENLER...51 KABAK SEVMİYORUM DİYENİN KELLESİ GİDER...53 OSMANLI'DAN MİRAS KALAN MEZHEPÇİ ZİHNİYET BÖLÜM HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ...56 HADİSLERİN SAYISAL ÇOKLUĞU...58 HADİSLER DİNİN KAYNAĞI OLSAYDI DİNİMİZ EKSİK OLURDU...59 PEYGAMBERİMİZ İN YAZILMASINI YASAKLADIĞI HADİSLER NASIL KİTAPLARA DÖNÜŞTÜ?...61 SAHABENİN HATASIZLIĞI İDDİASININ HADİS NAKLİNDEKİ ZARARLARI...63 MANA İLE HADİS NAKLİNİN GETİRDİKLERİ...65 HADİS NAKİL ZİNCİRLERİ...67 BU FİKİRLERİ İLK BİZ SÖYLEMİYORUZ...68 ESBABI NUZUL HADİSLERİ...70 SALMAN RÜŞDÜ'NÜN ŞEYTAN AYETLERİ KİTABI ASLINDA ŞEYTAN HADİSLERİDİR...72 PİYASADAKİ KURAN TEFSİRLERİ...72 KURAN'DAN SONRA HANGİ HADİSE İMAN EDİYORLAR?...74 DOĞRU HADİSLERİ NE YAPACAĞIZ?...78 AMACIMIZ ÇORBAYI DEĞİL, ZEHİRİ İÇİRTMEMEK BÖLÜM DİNE SOKULAN İLAVELERİN, HADİSLERİN UYDURULMA SEBEPLERİ DİNİ BOZMAK, DEJENERE ETMEK İÇİN UYDURMALAR SİYASİ AYRILIKLARDAN KAYNAKLANAN UYDURMALAR DİNİ EKSİK ZANNEDİP, KENDİNCE DİNİ KURTARANLARIN UYDURMALARI DİNİ SEVDİRMEK İÇİN UYDURMALAR MEZHEPLERİNİ, FİKİRLERİNİ DOĞRU ÇIKAR MAK İÇİN UYDURANLAR ZORLAMA ALTINDA UYDURANLAR MADDİ ÇIKAR SAĞLAMAK İÇİN UYDURANLAR MANEVİ ÇIKAR SAĞLAMAK İÇİN UYDURANLAR GELENEK VE GÖRENEKLERİ DİNSELLEŞTİRMEK İÇİN UYDURANLAR DİĞER DİNLERDEKİ UYDURMALARIN DİNİMİ ZE TAŞINMASIYLA OLUŞAN UYDURMALAR
9 6. BÖLÜM HADİS - KURAN ÇELİŞKİLERİ ALLAH'IN BALDIRI OLUR MU? ALLAH EL SIKIŞIR MI? DİN DEĞİŞTİREN ÖLDÜRÜLSÜN MÜ? ÖLÜNÜN SUÇU NE? KADIN DÜŞMANLIĞI ZALİM KİM? MİRASTA VASİYET VAR MI? EN BÜYÜK AZAP RESSAMLARA MI? ALTIN TAKILIR MI, İPEK GİYİLİR Mİ? DEPREMLERİN SEBEBİ OLAN BALIK BÖLÜM HADİS - HADİS ÇELİŞKİLERİ ORUÇLU İKEN KAN ALDIRILIR MI? TUVALET HANGİ YÖNLERE KARŞI YAPILABİLİR? ORUÇLU İKEN HANIM ÖPÜLÜR MÜ? BİR NAMAZ İKİ KERE KILINIR MI? KÜÇÜK TUVALET NASIL YAPILIR? SU NASIL İÇİLİR? AYBAŞILI KADIN CAMİYE GİREBİLİR Mİ? HACDA İHRAMLI OLAN EVLENEBİLİR Mİ? ERKEKLERİN BALDIRI GÖZÜKEBİLİR Mİ? ÖLÜ HAYVANIN DERİSİ NE OLACAK? BÖLÜM HADİS - MANTIK ÇELİŞKİLERİ YERYÜZÜNÜN ÜSTÜNDE OLDUĞU BALIĞIN CİĞERİ ALLAH = ZAMAN, HİÇ OLUR MU? HZ. MUSA AZRAİL'E TOKAT ATTI MI? PEYGAMBERİMİZ HİÇ ZALİM OLUR MU? YANGIN NASIL SÖNER? CİNSEL MÜNASEBETLE İLGİLİ GEREKSİZ AÇIKLAMALAR KADINLARIN CERAHAT YALAMASI NASIL BİR TAŞTIR BU TAŞ? GEL DE ÇIK İŞİN İÇİNDEN!
10 9. BÖLÜM HADİSLERİN DİNE İLAVELERİ VE 70 KAT SOL ELLE YEMEK DOĞAN ÇOCUK İLE İLGİLİ SEREMONİLER KARA KÖPEKLERİ ÖLDÜRELİM Mİ? DEVE ŞEYTANDAN MI YARATILDI? YEMEK TAKIMLARI GÜMÜŞSE DEĞİŞTİRMEK GEREK ÜÇ PARMAK KESEN DÖRDÜNCÜYÜ DE KESSİN DAHA İYİ KADINLARINIZI SÜNNET ETTİRDİNİZ Mİ? NASIL AĞAÇTIR O? NASIL DİŞTİR O? NASIL DERİDİR O? DEVE ETİ YİYENE ABDEST ALDIRMAK BİR NAMAZLA KURTULMAK SİZ BU HADİSLERİ DİNİMİZE KAYNAK OLARAK YAKIŞTIRIYOR MUSUNUZ? BÖLÜM HADİSLER HADİSLERİ YARGILARSA PEYGAMBERİMİZ HADİS YAZIMINI YASAKLAMIŞTI YALNIZ VE YALNIZ KURAN HADİSLERE GÖRE HADİSLERİ İMHA ETMEK LAZIM BÖLÜM DÖRT HALİFENİN HADİSLERE KARŞI TAVRI DAHA EVVEL HİÇ KİMSE BUNLARI AKIL EDEMEDİ Mİ? DÖRT HALİFE TEK BİR HADİS YAZDIRMADI HZ. ÖMER'İN UYDURUKÇULARA ATTIĞI DAYAK MEŞHUR SAHABELER HADİS NAKLİ İLE SAVAŞTI HZ. ALİ DE HADİS SAYFALARINI YOK ETTİRDİ BÖLÜM BAZI ÖNEMLİ HADİS UYDURUCULARI EBU HUREYRE'YE GÜVENİLMEZSE TÜM HADİS KİTAPLARI GÜVENİLMEZ OLUR ATIN KANDIRILMASI, HZ. ÖMER'İN DAYAĞINDAN DAHA MI ÖNEMLİ? EMEVİLER EBU HUREYRE'NİN ALTIN ÇAĞIYDI İSRAİLİYAT VE MEŞHUR UYDURUCULARI KAB EL AHBAR'A DAYANDIRILAN DİN KAB KAYNAKLI UYDURMALARA ÖRNEKLER VEHB İBNİ MÜNEBBİH MESİHHİYAT VE MEŞHUR UYDURUCULARI
11 13. BÖLÜM DİNİ UYDURMACILIKTA EMEVİLER, ABBASİLER VE DİĞER TARİHİ SEBEPLER EMEVİLER İN PEYGAMBERİMİZİN TORUNLARINI ÖLDÜRMELERİ ELBİSEYİ TERS GİYENLER EMEVİLER İLE BAŞLAYAN UYDURMACILIK SONRA DA SÜRDÜ EMEVİLER DÖNEMİNDE YAZILMIŞ BİR KİTAP: İRCA BÖLÜM MEZHEPLER BİZİM MEZHEPLERİN HIRİSTİYAN MEZHEPLERDEN FARKI NE? BİR MEZHEBE GÖRE CENNETLİK, DİĞERİNDE CEHENNEMLİK OLUYOR..155 AYRILIK RAHMET DEĞİL FELAKETTİR MEZHEPLERDEN KURAN'IN ANLATTIĞI İSLAM İLE KURTULURUZ NE OLACAK DİŞLERİ ÇÜRÜYEN HANEFİLERİN HALİ? HARİCİLERE GÖRE KADIN MEZHEP İMAMININ RÜYADA ALLAH'I GÖRDÜĞÜ UYDURMASI UYDURULAN DİNİN TEMELLERİNİ ŞAFİ ATTI HÂLÂ ATALARINIZIN MEZHEBİNE Mİ İNANIYORSUNUZ? BÖLÜM TARİKATLAR TEKKELERİN DEJENERASYONU ŞEYTAN ACABA KİMİN MÜRŞİDİ? ŞEYHE KÖRÜ KÖRÜNE İTAAT SÖMÜRÜLEN MÜRİTLER TARİKATLARDAKİ MASALLAR RABITANIN SAÇMALIĞI EFENDİLERİN SAPTIRMASI VE TASAVVUF ŞEYHLERİ UÇURAN MÜRİTLER BÖLÜM SÜNNET KAVRAMI ARAP ADETLERİNİN SÜNNET BAŞLIĞIYLA KABUL ETTİRİLMESİ SU DURULURSA ZEHİRLİ YILAN FARKEDİLİR VEDA HUTBESİ BİLE ÇELİŞKİLİ KURAN SÜNNETİ DE KAPSAR ÜMMETİN SÜNNETİ
12 17. BÖLÜM ARAP KAVMİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER HAKKINDAKİ UYDURMALAR ARAPÇANIN KUTSALLAŞTIRILMASI ARAP OLMAYANLARLA EVLENMEK TÜRKLER HAKKINDA UYDURULAN HADİSLER ARAPÇI, KAVMİYETÇİ DİN ANLAYIŞI BÖLÜM SANAT, MÜZİK, HEYKEL, RESİM, SATRANÇ DÜŞMANLIĞI TÜM KAİNAT ALLAH'IN SANATI MÜZİK DİNLEYENİN BAŞINA GELECEKLER MEZHEPÇİLER HZ. SÜLEYMAN'I NASIL DEĞERLENDİRİYORLAR? HAYATIN RENKLERİNİN DÜŞMANLARI RESSAMLIK PUTPERESTLİKTEN KÖTÜ MÜ? BÖLÜM KURAN'DA YEMEK, MEZHEPLERİN VE HADİSLERİN DİNİNDE YEMEK MİDYE VE KARİDESİN HARAM KILINMASI ÜÇ PARMAKLA PİLAV YEMEK BÖLÜM KIYAMET ALAMETİ UYDURMALARI: İSALAR, MEHDİLER MEHDİLİK VE DECCALİYET HER TARAF MEHDİ KAYNIYOR HUMEYNİ'NİN MEHDİLİKTEN GELEN GÜCÜ ÖLÜ DİRİLTEN DECCAL HZ. İSA'NIN YENİDEN GELECEĞİ İDDİASI YECUC-MECUC DABBE BÖLÜM KURAN'IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN KADINLARLA İLGİLİ MEZHEP VE HADİS KÖKENLİ UYDURMALAR KADINA CENNET VİZESİ KOCADAN DİŞSİZ, TİPSİZ, YAŞLI KOCALARIN KURTULUŞU KADININ EN MAKBULÜ KOYUN CİNSİDİR AĞZINDA ÇAKIL TAŞIYLA KONUŞMA
13 CİNSELLİĞİ SAĞLAMA ALMAK İÇİN HADİS UYDURMA KADINLARLA İLGİLİ KONULARDA KURAN'LA İLGİLİ BAZI YANLIŞ ANLAMALAR TARİHTE ÇOKEŞLİLİK KÖPEK ETİ YEMEK VE ÇOKEŞLİLİK PEYGAMBERİMİZİN EVLİLİKLERİ KADINLAR VE DÖVME MESELESİ KADIN VE MİRAS BİRBİRİMİZİN GİYSİLERİYİZ KURAN'IN İSLAMI'NA GÖRE KADININ YERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ÜSTÜNLÜK CİNSİYETTE DEĞİL, İYİ FİİLLER GERÇEKLEŞTİRMEDE BÖLÜM başörtüsü ve kapanma SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞTİRİLMESİDİR KURAN'DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR KURAN'DA TESETTÜR KELİMESİ YOK KURAN'DA ÜNİFORMA YOK SICAKTA BAŞIN ÖRTÜLMESİ KÜLTÜRELDİR KADINLARI POŞETE SOKMA TEK GÖZ İZAHI FUTBOL OYNAYAN ERKEKLER SEYREDİLEBİLİR Mİ? BÖLÜM kuran'ı üfürük kitabı yapanlar evliyalardan medet umma KURAN ÜFÜRÜK KİTABI DEĞİLDİR BÖLÜM marifetname ve bilimsel geriliğin kökeni İLİM, İRFAN OKYANUSU NUN KİTABI MELEKLERİ KORKUTAN YAKUT GÖZLÜ YILAN VE DİĞERLERİ HANIMLAR İÇİN ÖNERİLER FAKİRLİĞİN VE UNUTMANIN SEBEPLERİ EHLİ SÜNNET VE SATIŞ REKORU KIRAN KİTAP İBRAHİM HAKKI VE TABERİ BİLİMDE GERİ KALINMIŞLIĞIN KÖKENİ
14 İNSANLAR KENDİLERİNİ BOZMADIĞI SÜRECE TOPLULUKLAR BOZULMAZ HADİS ETİĞİ DÜNYA DÖNSEYDİ NE FELAKETLER OLURDU BÖLÜM dini oyuncağa çevirme: NASİH-mensuh AYET KELİMESİNİN KURANDAKİ MANASI KURAN'DA ÇELİŞKİ YOKTUR Kİ NASİH-MENSUH OLSUN NESH'İN ARAPÇASI NEDİR? NASİH-MENSUH HADİSLERDEN BİLE ÇIKMIYOR MEŞHUR 5 NASİH-MENSUH İDDİASI BÖLÜM bir büyük uydurma: recm (taşlayarak öldürme) KEÇİ KURAN AYETİNİ YOK EDİYOR ZİNA YAPAN MAYMUNLARIN TAŞLANMASI MEZHEPÇİLER LÜTFEN BUNU DÜŞÜNSÜNLER KURAN'I BOHÇADAN ÇIKARALIM BÖLÜM elçiye (resule, peygambere) itaat ne demektir? ELÇİ KELİMESİNİN KULLANILMASI HER ŞEYİ AÇIKLIYOR MUHAMMED İSMİNİN KURAN'DA KULLANILIŞ TARZI PEYGAMBER SADECE KURAN'LA EVRENSEL HÜKÜMLER GETİRİRDİ HZ. İBRAHİM'İN HADİSLERİ NEREDE? KURAN AYETLERİNDE ANLATILANLARA UYMAK ELÇİYE UYMAKTIR PEYGAMBERİN DE HATALARI OLABİLİR KURAN'IN BİR BENZERİ YOKTUR HİKMET KURAN'DADIR ALLAH'A İTAAT = KURAN'A İTAAT = ELÇİ'YE İTAAT BÖLÜM peygamberin AŞIRI YÜCELTİLMESİ PEYGAMBERLERİ YARIŞTIRMA ALLAH'IN PEYGAMBER'E ÖVGÜLERİ kıl tapınmacılığı GÜDÜLEN SÜRÜ OLMAYALIM
15 29. BöLÜM hıristiyan ve museviler den ibret almak hıristiyanlık taki baba-oğul meselesi baş sorumlu kilise DİNE EN BÜYÜK ZARARI SAHTEKAR DİN ADAMLARI VERİYOR İNCİL VE TEVRAT'TA PEYGAMBERİMİZ E İŞARETLER hz. isa'dan sonra gelip bir tek allah'a çağıran kim var? yalancı ve gerçek peygamberler bölüm kuran ve yönetim YÖNETİMDE TEMEL İLKELER DİNDE ZORLAMA YOKTUR PADİŞAHLIK SİSTEMİ KURAN'LA UYUŞMAZ mezheplerin sahte yumuşak yüzü bölüm kuran ile mezheplerin orta yolu olmaz ihtiyaç yeni mezhep değil güneş doğarken kaçışan yarasalar tüm mesele yöntemi belirleme bütün hadisler şüphelidir KRALDAN ÇOK KRALCI OLUP DİNİ PEYGAMBERDEN ÇOK DÜŞÜNENLER! afganistan'daki talibanlar sunniliğin örneğidir aydınlarımız aydınlanırsa bölüm gerçek dindar kim? ESKİDEN bunları söyleyenin kellesi gidebilirdi DİN ADAMLARI MI, DİN TÜCCARLARI MI? kitap yüklü eşekler BÖLÜM kelle sayısı sayılarak gerçek bulunabilir mi? peygamberler kendi devirlerinin radikalleridir "ŞANLI ATALAR" EDEBİYATI
16 BİLMEDİĞİNİN ARDINDAN GİTME hindular kelle sayarsa HEM AKLINI ÇÖPE ATIP HEM DE AKIL VERMEYE SOYUNANLAR BÖLÜM kuran'ın dininin kolaylığı ALLAH YERİNE KONUŞANLAR KURAN'LA ARAMIZA ÖRÜLEN DUVARLAR çöldeki bedevi kuran'ı ilimle mi anladı? mezhepçi hanım ve beye gündelik hayat tavsiyeleri EKSİĞİ ÇOK, FAZLASI YOK BöLÜM soruların kuran'dan çözümlerine örnekler kuran'dan bir konuyu anlamada prensipler kadınlar erkeklere namaz kıldırabilir mi? AYBAŞILI KADIN KURAN OKUYABİLİR Mİ? SİGARANIN HÜKMÜ NEDİR? TÜRKÇE EZAN OLUR MU? KİMLERLE EVLENİLEBİLİR? ANNE VE BABANIN MİRASTAN PAYI YAHUDİ VE HIRİSTİYANLAR CEHENNEMLİK Mİ? DEVLET, NAMAZDA ZORLAMA YAPABİLİR Mİ? GÜZEL AHLAK? CENNET SONSUZ MU? BöLÜM kuran'da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac kuran'da inanç konuları kuran'daki namaz VE ÜMMETİN SÜNNETİ abdest ve boy abdesti (gusül) kıbleye dönmek namazda kıyafet ve temizlik namaz vakitleri sabah (fecr) namazı akşam (işa) namazı vusta (orta, en iyisi) namaz(ı)
17 HADİS NAKİLLERİ VE NAMAZ kaza namazı var mı? beş vakit namaz neye dayandırılıyor? namazın kapsadıkları namazda rekat sayısı var mı? NAMAZDA SES CUMA (TOPLANTI) NAMAZI SAVAŞTA NAMAZ KORKU HALİNDE NAMAZ cenaze namazı namaza çağrı (ezan) namazdan sonra allah'ı hatırlamak sonuç olarak: CAMİLERDE KILINAN NAMAZ NASIL OLMALI? kuran'daki zekat KURAN'DAKİ ORUÇ kuran'daki hac BÖLÜM dine ilavelerin listesi bunlar kuran'da = din'de yok BÖLÜM dinde olanların listesi bunlar kuran'da = din'de var BÖLÜM kuran'da yer almayan konulardaki tavır ÖRNEK SORU VE CEVAPLARI BÖLÜM anlaşılan dilde ibadet ve son sözler buraya kadar ne yaptık? türkçe ibadet TÜM KAVİMLERİN DİLLERİNİN YARATICISI ALLAH'TIR OSMANLI DÖNEMİNDE KURAN'IN YERİ SARHOŞVARİ NAMAZ sonuç olarak
18
19 1. BÖLÜM DİNİN K AYNAĞI NEDİR? Din hakkında yapılan tartışmalar hem medyada, hem de halkın ara sındaki tartışmalarda sürekli gündeme gelmektedir. Bu tartışma larda kimin haklı olduğuna, hangi fikrin dini gerçeklere uygun olduğuna nasıl karar vereceğiz? Neden din adına farklı doğrular ileri sürülmekte dir? Gerçek dini din adına uydurulanlardan nasıl ayırt edeceğiz? İşte elinizde duran bu kitap tüm bu soruları cevaplamak ve bu ko nudaki kafa karışıklıklarını gidermek için yazılmıştır. Kitabın hareket noktası olan ve cevaplanması ge reken en önemli soru, Dinin kaynağı nedir? sorusudur. Bu soruya ve rilecek cevap diğer soruların cevabını da belirleyecektir. İlerleyen sayfalarda görüleceği gibi, din adına ortaya atılan farklı fikirlerin temel kaynağı bu soruya verilen farklı cevaplardır. Dini tartışmalara Dinin kaynağı nedir? sorusuna net bir şekilde cevap vermeden girişmek ve her soruyu teker teker, dini anlamadaki yöntemi belirlemeden ele almak, medyada ve halkın arasında gördüğümüz çıkmazın birinci sebebidir. Dinin kaynağı nedir? sorusuna vereceğimiz cevap, bizim dini anlamadaki yöntemimizin temelini belirleyecektir. Bu soruyu cevaplamadan tartış maya girenler, yöntemsiz bir şekilde dini anlamaya kalkışıyorlar demektir. Söz konusu kişilerin bir soruya Kuran dan, bir soruya bir hadis kaynağından, bir soruya kendi dünya görüşlerinden, bir soruya bir mez hepten, başka bir soruya apayrı bir mezhepten cevap verdiklerini gö rüyoruz. Yöntemsiz bir şekilde dine yaklaşanlar sonunda; kendi istek, arzu ve saplantılarını 19
20 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN dinselleştirmeye kalkmaktadırlar. Bu kişilerin ileri sürdükleri fikirler sağlam bir mantığa (yönteme) dayanmadığı için ise, bu görüşleri duyan kişiler, bu fikirlerin neden ve nereden kaynaklandığını anlayamamaktadırlar. Bu yüzden dini anlamadaki yöntemi belirle mek ve Dinin kaynağı nedir? sorusuna öncelikle cevap vermek, din adına ortaya atılan kafa karışıklığını gidermenin en önemli şartıdır. Din, Allah tarafından insanlara gönderilen bir sistemdir. O zaman Dinin kaynağı nedir? sorusu; Allah ın beklentileri nin, isteklerinin, emirlerinin, tavsiyelerinin neler olduğunu doğru bir şekilde anlamamız için cevaplanmalıdır. Acaba dinin kaynağı sadece ve sadece Kuran mıdır? Yoksa Kuran ın yanında hadisler de dinin kaynağı mıdır? Mezheplerin dini konularda otorite olması mümkün müdür? Tarikatlar ve bu tarikatlardaki şeyhleri nasıl de ğerlendirmeliyiz, bunların dindeki konumu nedir? İşte tüm bu ve benzeri soru ların cevaplarını bu kitapta inceleyeceğiz ve bu sorulara verilen yanlış ce vapların dini anlamadaki yanlış bir yönteme sebep olduğunu, yanlış yöntemin ise din adına ortaya atılan uydurmaların nedeni olduğunu göstermeye çalışacağız. Bu kitabı okuduktan sonra dini konularda görüş beyan eden kişilere ilk ola rak dini anlamadaki yöntemlerini sormanızı; Dinin kaynağı nedir? sorusuna verdikleri cevapları öğrenmenizi, sonra bu kişilerin bu soru ya verdikleri cevaplar ile (yöntemleriyle) çelişip çelişmediklerini kont rol etmenizi öneriyoruz. Sadece bu yöntemi uygulamak bile, din hakkında otorite olarak sunulanların, aslında kendi içlerinde nasıl çe lişkide olduklarını saptamak için yeterli olacaktır. Toplumda, yöntemi olmadan dini konularda konuşan kişiler kadar, savundukları yöntemleriyle hayattaki uygulamaları birbirine uymayan kişile re de dikkat etmek gerekir. Bu kişilerin uygulamalarına bakarak gerçek dini inançlarını anlamak mümkün olmayabilir. Örneğin Dinin kaynağı nedir? sorusuna verdikleri cevap, aslında Afganistan daki Talibanlar gibi yaşamalarını gerektiren bu kişilerin, yaşam tarzları hiç de Talibanlara benzemiyor olabilir. Bu kişiler, savundukları teori/yöntem ile yaşadıkları pratik ara sında 20
21 DİNİN KAYNAĞI NEDİR? uçurum olan kişilerdir. Şunu belirtmeliyiz ki örneğini verdiğimiz bu kişiler, İslam dünyasının bir azınlığı değil, önemli bir kalabalığıdır. Gerekli olan, yöntem ve teori diye adlandır dığımız temeli doğru kurmak ve bu sayede yaşam ile inanç arasındaki çelişkiyi kaldır maktır. Sağlam, ayakları yere basan, doğru bir yöntem ile dini anla manın neticesinde ve yaşam tarzını teoriden, yöntemden kopartmayan bir yaklaşım ile rasyonel, mantıklı, düzgün bir sonuç ortaya çıkabilir. Tüm bunları sağlayacak olan ise en başta Dinin kaynağı nedir? sorusunu doğ ru cevaplamamız ve bu doğru cevaptan hiç kopmadan, sapmadan yaşam tarzının (pratiğin) nasıl olması gerektiğini ortaya koymamızdır. Allah ın gönderdiği sistem olan dinin saptırmalardan, sömürüler den, geleneklerden ve keyfiliklerden korunmasının çaresi budur. Çün kü dinin kaynağı olanı, dinin kaynağı olmayandan ayırt etmeyi öncelikli sorun gören yöntemimiz, aslında Allah tan olan ile insani olanı ayırt etmek an lamına gelmektedir. Bu yöntemdeki titizlik, Allah tan olanı (dinin kay nağını), insani olanla (uydurma dini kaynaklarla) karıştırıp, din diye (Al lah ın sistemi diye) sunma çabalarına set çekecektir. DİN TARİHİ AKILLA TAKLİDİN MÜCADELESİDİR Peygamberler gönderildikleri devirlerde hep mevcut gelenekleri sorgulamışlar, Allah ın dinine aykırı olan geleneklere ve yerleşik inançlara karşı mücadele etmişlerdir. Kuran ayetleri incelendiğinde peygamberlerin, insanları; düşündürerek, akıllarını çalıştırtarak Allah ın dinine aykırı olan geleneklere, yerleşik inançlara karşı organize ettiklerini görürüz. Kuran, insanları; Allah ın yerdeki, gökteki ve bunların arasındaki delillerini ince lemeye, üzerlerinde akıl yürütmeye çağırır. Oysa Kuran a karşı çıkanlar, atalarını üzerinde buldukları sisteme, yani geleneğe bağlı ol duklarını ve bu geleneği devam ettireceklerini söylerler. Tarih boyun ca peygamberlerin aklı çalıştırma çağrısının en büyük düşmanı karşı akli deliller değil, gelenek olmuştur. Yaygın olan sistemi; yani babaları ve ataları tarafından takip edilen 21
22 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN sistemi taklit etmek, birçok insana aklını kullanmaktan daha cazip gelmiştir. Din tarih boyunca aklı işletmeyi, din karşıtı gö rüş ise gelenekçiliği yani muhafazakârlığı savunmuştur. Ne garip bir çelişkidir ki günümüzde muhafazakârlık ve gelenekçilik dindar olma manasında kullanılmaktadır. Kuran ın anlattığı dine göre vahiy ve akıl insanların hareketlerine yön vermelidir. Gelenekler, toplumca benimseniyor dahi olsa peşin kabuller, çoğunluk kabul etse bile vahyin ve aklın doğrulamadığı gö rüşler insan hayatına rehberlik etmemelidir. Delil yerine atalarının uyduğu sisteme göre hayatlarını yönlendirenlere Kuran ın aşağıdaki ayetlerini okumalarını öneriyoruz. (Ayrıca bakın: 31-Lokman Suresi 21, 14-İbrahim Suresi 10, 11-Hud Suresi 62 ve 109, 5-Maide Suresi 104, 7-Araf Suresi 28) 21- Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar? 22- Hayır dediler ki: Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerini izleyerek doğruya varacağız. 23- İşte böyle! Senden önce de bir memlekete elçi gönderdi ğimizde, oranın servetle şımarmış elit tabakası mutlaka şöyle demişlerdir: Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerine uyarak yol alacağız. 24- O da Ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı? dedi. Onlar da Doğrusu biz seninle gönderileni tanımıyoruz. dediler. 43-Zuhruf Suresi Kuran ayetlerinden görüyoruz ki çoğunluğa veya toplumda hâkim olan görüşe uymak, insanları doğruya götürmeye yetmemektedir. Oysa bugün insanların, dini adeta bir geleneğe dönüştürdüklerini, din adına birçok kabulün kökenini araştırmadan, bu kabullerin dinin bir parçası olup olmadığını sorgu lamadan, yaygın görüştür diye, şeyhleri dedi diye, falanca hoca dedi diye kabul ettiklerini gözlemliyoruz. Zuhruf suresinin alıntıladığımız 22
23 DİNİN KAYNAĞI NEDİR? 21. ayeti kitaba dayanılmadan din adına ortaya konulanların geçersiz olduğunu söylemektedir. Ayetlerin devamı ise atalardan gelen mirasın, nasıl Allah ın kitabının önüne konulduğunu göstermektedir. Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi bundan sorumlu tutulacaktır. 17-İsra Suresi 36 Onlar sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar Al lah ın doğruya ilettiği temiz akıl sahipleridir. 39-Zümer Suresi 18 Din adına ortaya atılan görüşler karşımıza çıktığında, bunları, bu ayet lerin yol göstericiliği altında değerlendirmeliyiz. Din adına söylenen bu sözler neye dayanıyor, nasıl ortaya atılıyor incelemeliyiz. Kitabın 2. bö lümünde dinin kaynağının sadece ve sadece Kuran olduğunu Kuran ayetlerinden delillerle göstereceğiz. Buradan hareketle inananlara; önce kafalarında bir din oluşturup, sonra bu dini zorlamalarla Kuran da arayacaklarına, dinlerini, ek siksiz ve fazlasız şekliyle doğrudan doğruya Kuran dan bulmalarını öğütleyeceğiz. Daha sonraki bölüm lerde ise içinde doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde karışmış ol duğu, Peygamberimiz in söylemiş olduğu iddia edilen hadislerin önemli bir kısmının; Kuran la, birbirleriyle, mantıkla çeliştiklerini ve nasıl uydurulduklarını anlayacağız. Hadislerin dinin kaynağı olmadığını göstermenin Peygamberimiz e haka ret değil, Peygamberimiz i iftiralardan kurtarmak olduğunu göstereceğiz. Tüm bu bölümleri okurken, sizden yukarıda geçen İsra suresinin 36. aye tini unutmadan mevcut fikirlerinizi gözden geçirmenizi; Zümer suresi nin 18. ayetini anımsayarak en güzele ulaşmak için önce dinlemeniz ge rektiğini hatırınızda tutmanızı; Zuhruf suresinin ayetleri ni dikkate alarak varsa peşin kabullerinizi, geleneklerinizi, atalarınızdan öğrendiğiniz dini sorgulamanızı ve Allah ın di nini; geleneklerin üzerine değil, Kuran ın üzerine kurmanızı öneriyoruz. 23
24 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN KURAN AKILLA ÇELİŞMEZ Şüphesiz, yeryüzündeki hareket eden canlıların Allah katın da en kötüsü, aklını işletmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır. 8-Enfal Suresi Yunus Suresi 100 Allah ın yolu akıl ve vicdan yoludur. Allah ın beğenmediği canlı tipi; gerçeğe karşı sağır olan ve aklını işletmeyen insanlardır. Bu tipler Allah ın, diğer canlılardan ayırt edici özellik olarak verdiği aklı kullanmadıkları için Allah ın sayısız delilini göreme mektedirler. Kuran ın anlattığı dini anlamayanlar dini; dogmalar, hurafeler, içinden çıkılma sı ve uygulanması mümkün olmayan zorluklar sistemi olarak göster mişlerdir. Bu tavırlarıyla da yüz milyonlarca kişiyi dinden uzaklaştırmışlar, hatta birçok insanı dinsizliğe sürüklemişlerdir. Kuran ın anlattığı İslam ı; bu geleneksel, zorlaştırılmış, mantıksızlaştırılmış dinden ayırt etmek, bu yüzden çok önemlidir. Böylece Kuran ın anlattığı İslam; üzerindeki yüklerden, eklemelerden, eksiltmelerden kurtulacaktır. Hem de Kuran dan, İslam dan soğutulmuş kitlelerin geri kazanılması mümkün olacaktır. Andolsun size hatırlatıcı bir kitap indirdik. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız? 21-Enbiya Suresi 10 Dini, bir şiddet ve ilkel yaşam tarzıymış gibi sunan Talibanların, İran daki zorlamacı ve sınırlayıcı rejimin de suçlusu; Kuran ı dinin kaynağı olarak yeterli görme yen zihniyetlerdir. Bu zihniyetler; uydurma izahları da, kendi imamlarını da, mollalarını da, şeyhlerini de dinin kaynağı yapmış, Allah ın dini adına Kuran ile birçok konuda ters düşen düzenler ortaya çıkarmışlardır. Üstelik kendilerini dinin tek temsilcisi olarak ilan eden bu zihniyete sahip kişiler, kendileri dışında herkesi dinsiz sayıp, aforozlamışlardır. 24
25 DİNİN KAYNAĞI NEDİR? KİTABIN AMACI Bu kitabın amacı, tüm bu uydurmaları gösterirken, gerçek dinin Kuran ın tekelinde olduğunu, Kuran dışında hiçbir kişinin, hiçbir mezhebin, hiçbir şeyhin ve hiçbir uygulamanın; dine tek bir ilave de, dinden tek bir eksiltme de yapamayacağını göstermektir. Dinin te mel hedefi insandır. İnsanı hayatla, kendisiyle çelişkiye götürmenin sonu ise hüsrandır. İslam ın gerçek yapısında bu çelişkinin yeri yoktur. Oysa uydurulmuş din ileride göreceğiniz gibi çelişkiler ve mantıksızlıklar yuvasıdır. Allah ın insan yaratılışının özüne uygun bir sistem olarak tanıttığı dinin, insan yaratılışının özüyle ve yaratılı şın en büyük nimeti olan akılla çelişmesi asla düşünülemez. (Dinde aklı aşan hakikatler vardır ama bunlar akılla çelişkili unsurlarla karıştırılmamalıdır.) O halde sen yüzünü bir tektanrıcı olarak dine; Allah ın in sanları yaratışındaki fıtrata (yaratılış özüne) çevir. Allah ın yaratışında bir değişiklik yoktur. İşte dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar. 30-Rum Suresi 30 Din adına tek hüküm koyucu Allah tır. Allah mesaj larını insanlığa, Kuran vasıtasıyla eksiksiz, çelişkisiz, ayrıntılı, tam ve açık bir şekilde göndermiştir. Bu ise Kuran ayetlerince belirtilen hususları belirleyip, Kuran ın anlattığı şekilde İslam ı kabul etmek; Allah dışında hiçbir kimsenin hüküm koyucu olarak kabul edilme mesi demektir. Bu yüzden bu yaklaşımımız; Allah dışında, mutlak dini hükümler ilan edilenlerin tamamının, bu geçersiz yetkilerinin ellerinden alınıp; dinin tek sa hibi Allah a, hiç kimseyi O nun hükmüne ortak etmeden, yönelmek de mektir. Kuran ı insanlara ileten, ilk Müslümanları örgütleyip, kendisi de dini konularda yalnız Kuran a uyan Peygamberimiz; Kuran ın dışında bir dini kaynağı insanlara sunmamış, yazdırmamış ve öğretmemiştir. Peygamber in söyle miş olduğu iddia edilen bir söz veya bir yorum Kuran la çelişir, dine ila ve veya eksiltme yaparsa; bu söz veya yorum hem dine, hem de Peygamber e iftiradır. İleriki bölümlerde; Arap, Emevi, Abbasi gelenek ve göreneklerini, uydur ma izahları, tarihin sadece belli bir dönemiyle ilgili tarihsel kararları, şahsi görüşlerini dine sokan, 25
26 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN dinin özellikle uygulama alanını bir yığın uydurmayla ve Kuran da yer almayan izahlarla dolduran zihniyeti tanıyacağız. Bu bağlamda dinin kaynağı olarak neden yalnızca Kuran ı benimsememiz gerektiğini, Kuran da geçmeyen hususların neden İslam ın evrensel hükümleri olamayacağını kavrayacağız. Ayrıca dine mal edilen ve dinin kesin bir hükmü sanılan birçok hususun; Kuran da yer almadığını ve bu yüzden bunlara dinsel bir anlam yüklemenin hatalı olduğunu öğreneceğiz. Yani Kuran a giderek dini yeniden tanıyacağız. Din olarak sunulan uydurma hadisler ve mezhepsel yorumlar gibi unsurların, insanları dinden soğutması üzerine, birikimlerimizi kitaba aktarmayı borç bilmiş Kuran araştırmacıla rıyız. Bu kitabı da eleştirel mantıkla okumanızı tavsiye ediyoruz. Doğru ve dinin tek kaynağı olan Allah ın kitabı Kuran dır. Buradaki fikirle rimiz de ancak Kuran a uyduğu ölçüde doğrudur. Bu çalışma, İslam ı Ku ran dışılıktan kurtarmaya çalışan; geleneğin, taklidin, kelle sayısına itibar edilmesini ve hurafelerin akıllara vurduğu zincirleri kırmayı amaçlayan bir çalışmadır. Bu kitap, Kuran da anlatıldığı şekliyle İslam ı anlama yolunda ufak bir kat kıda dahi bulunursa çok mutlu olacağız. 26
27 2. BÖLÜM KUR AN AYETLERİNE GÖRE DİN Şu anda din adına sunulan sistem ile Kuran ın anlattığı din ara sında ne gibi farklılıklar var diye düşünebilirsiniz. Önümüzdeki bö lümlerde Kuran da anlatılan İslam ile geleneksel İslam arasındaki farkları detaylı bir şekilde göreceksiniz. Bu farklılıkları ortaya çıkarmak için önce dinin kaynağını belirlemek gerekmektedir. DİNİN KAYNAĞINI BELİRLEMEK Kuran ın, dinin tek kaynağı olduğunu gösterildikten sonra din adına yöneltilen soruların cevapları, delilleri Kuran dan aranacaktır. Örneğin biri bize, haremlik-selamlık şeklinde kadınların erkeklerle ayrışması dinde var mı diye sorarsa; Kuran ı okuyup inceleyeceğiz ve böyle bir yasağı bulamadığımızdan dolayı dinde böyle bir yasağın olmadığını söyleyeceğiz. Oysa gelenekle dini karıştıranlar, dini; Kuran dan değil, ilmihal kitaplarından, şeyhlerinden ve uydurmalarla dolu hadis kitaplarından öğrenmektedirler. Kuran ın dışındaki bu kaynaklara göre ise haremlik-selamlık uygulaması dinin bir şartıdır, farzdır. (Sırf Kuran dan dini anlamanın örnekleri için bakınız: 35, 37, 38. bölümler) Tüm bunları incelediğimizde tüm sorunların çözümü olan şu temel soru karşımıza çıkıyor: Kuran, gerçek dinin kaynağı olarak yeterli mi? Öncelikle dikkat etmemiz gerekli husus, Kuran ın, dinin tek kaynağı olduğunu ve din adına her şeyi açıkladığının, Kuran da ısrarla belirtilmiş 27
28 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN olduğudur. Oysa karşıt görüşte olanlara gö re, Kuran ın yanında hadisler, mezhep yorumları, içtihatlar, icmalar ve kıyaslar olmazsa din eksik olur. Bunlardan Kuran ve hadis kitapları temel kaynak olarak alınır. Biz, bu kitapta; hadis diye adlandırılan sözlerin, Kuran ın yanında dinin ikinci bir kaynağı olamayacakları gibi güvenilir de olmadıklarını ispatlamaya ağırlık vereceğiz. Çünkü hadislerin bile Kuran ın yanında Kuran a ilaveler veya eksiltmeler yapan ikinci bir kaynak olamayacağını gösterirsek, diğerleri, doğal olarak devre dışı kalacaktır. Kuran, gelenekselci İslamcılara göre yetersizdir. Aslında Kuran ın yeterliliğini ispat etmeye sadece kita bın bu bölümünde Kuran dan alıntı yaptığımız ayetler bile yeterli dir. Kuran ın yeterli olduğunu, her şeyi açıkladığını ve gerekli te ferruatları verdiğini, en başta Kuran ın kendisi söylemektedir. Kuran dışında diğer kaynaklara ihtiyaç olduğunu söyleyerek Kuran ı ye tersiz ilan etmek, en başta Kuran ın bu ayetleriyle çelişmektir. Fa kat biz, Sırf bu ayetler bile delil olarak yeterlidir deyip geçmeden; Kuran ın din konusundaki otoritesine ortak edilen hadislerin önemli bir bölümünün nasıl çelişkili, mantıksız ve Peygamber e iftira olduklarını da örnekleyerek, Kuran dışındaki dini arayışların hatasını her yönden göstereceğiz. KURAN I YETERSİZ GÖRENLER Hiç şüphesiz biz Kuran dan ne kadar çok delil getirirsek getirelim yine de Kuran ı yeterli görmeyerek; falanca mezhepten, filan ca tarikattan olduklarını söyleyerek görüşlerimize karşı çıkanlar olacaktır. Hadisçiler hadis kitapları bilinmeden, fıkıhçılar fıkıh ki tapları olmadan, tefsirciler bol hadisli tefsirler okunmadan İslam anlaşılamaz, halk dini yaşayamaz demeye devam edeceklerdir. Bu tarz yaklaşımlar sergileyenlere şu sorular sorulmalıdır: Din tüm insanların anlaması için mi yoksa sadece üç dört kişinin anlaması için mi indirildi? Peygamberimizin mezhebi var mıydı? Dört hali fenin mezhebi neydi? Kuran da Hanefilik, Şafilik, Alevilik, Şiilik, Vahhabilik şeklinde mezhepler mi var, yoksa tek bir dinden mi bah sediliyor? Kuran dinin rehberi diye kendinden mi bahsediyor, yoksa Buhari den, Müslim den, On 28
29 KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN iki İmam ın eserlerinden, ilmihaller den, Muvatta dan mı bahsediyor? Kuran ayetlerini inceleyip, bu so ruların cevabını bulalım ve Kuran ın dinin tek kaynağı olarak yeter li olup olmadığını yine Kuran dan hareketle tespit edelim: Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğ ruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak in dirdik. 16-Nahl Suresi 89 Görüldüğü gibi ayette Kuran ın her şeyi açıkladığı, bizi doğru ya ilettiği söylenmektedir. Kuran her şeyi açıklıyorsa; Buhari ve Müs lim diye kaynaklara, ilmihal kitaplarına ne gerek var? Allah her şe yi Kuran da açıkladığını söylerken; niye hâla Hanbeli, Şafi, Ha nefi, Caferi, Maliki diye mezheplerden medet umuyoruz? Neden Allah Kuran da bize Müslüman (İslam olan) diye isim takmışken; Sunni, Şii, Hanefi, Şafi diye isimleri kullanıp, Allah ın bize verdiği ismi yetersiz görüyoruz? HÜKÜM YALNIZ ALLAH INDIR Hüküm yalnız Allah ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar. 12- Yusuf Suresi 40 26- Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz. 27- Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O nun keli melerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. 18-Kehf Suresi 26,27 Hüküm Allah tan başkasına bırakılırsa, dosdoğru dinden sapıl mış olunur. Mezhep içtihatlarıyla veya ha dislere dayandırılarak verilen hükümler Allah ın hükmü değildir. Mezhepleri dine eşitlemek, Allah ın hüküm koyucu yetkisini başkasına vermek demektir. Oysa Kuran ayetlerinden açık bir şekilde görüldüğü gibi Allah ın hüküm konusunda hiçbir ortağı yoktur. Kişilerin şahsi hükümleri din olamaz. Kehf suresi 27. ayetten, Allah ın hükmüne 29
30 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN uymanın ancak Allah ın vahyine uymakla yeri ne getirilebileceğini anlarız. Allah ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur, ama mezhepler nasih mensuhla (25. bölümde bu konu işlenecek), uydurma hadislerle, mezhep görüşleriyle Allah ın hükümlerini değiştirmeye yel tenmişlerdir. (Bunu, bu niyetle yapmamış olsalar da sonuç budur.) Allah ın hükümleri Allah ın vahyi olan Kuran dadır. Zaten Allah ın sözü olduğu iddia edilebilecek başka bir kaynak yok tur ki bu kaynağın Allah ın hükmünü kapsadığı iddia edilebilsin. Hükmün yalnız Allah ın olması (12 Yusuf Suresi 40) ve Allah ın hükmüne kimsenin ortak kılınmaması (18 Kehf Suresi 26) için Al lah ın hükümlerinin hepsini içeren Kuran ı, dinin tek kaynağı yap mak zorundayız. Eğer Allah ın hükmünü içermeyen ve O nun tarafından gönderilmemiş olan kitapları, dini hüküm kaynağı yapıyorsak (ister mezhep ilmihali, is ter hadis kitabı olsun); Allah ın kitabı Kuran la çeliştiğimizi bilmeli yiz. Bu kitapların Buhari, Müslim, Ebu Davud gibi adlarla anılmaları ve mez heplerin Hanefi, Şafi, Caferi gibi adları; bu kitap ve mezheplerdeki hükümlerin sahipleri nin Allah değil, bu şahıslar olduklarını daha baştan adlarıyla ortaya koymaktadır. Allah a çağıran, yararlı işler yapan ve ben Müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel söz söyleyen kim vardır? 41-Fussilet Suresi 33 Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından ta mamlanmıştır. O nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. 6-Enam Suresi 115 Allah ın dini, Kuran ın indirilmesinin bitişiyle Peygamberimiz hayattayken tamamlanmıştır. Kuran yazdırılmış, ezberlenmiş ve başı sonu belli bir kaynak olarak rehberimiz olmuştur. Peygamber döneminde yazılması yasak olan hadisleri, sonradan toplayan kitaplar; Peygamber in vefatından yüzikiyüz yıl sonra ortaya çıkmaya başlamış tır. Kuran ayetlerine göre Allah ın sözleri değiştirilemez bir şekilde tamamken, her nedense insanlar bununla yetinmeyip yeni sözler aramışlardır. Bu zihniyete göre İmam Şafi nin içtihatları, On iki İmam ın fetvaları veya Hanefi imamların izahları ile din 30
31 KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN tamamlan abilir. Bu anlayıştaki kişilere göre din, daha evvel tamam değildir ki bu şahısların yorum, içtihat ve izahları insanlara gereklidir. Ayrıca geleneksel İs lam ın savunucuları, bununla da yetinmeyip; nasih-mensuh anlayışına dayalı izahları sonucunda, hadislerle bazı Kuran ın ayetlerinin hükümlerini iptal edip, yerine kendi izahlarını ve hadisleri koymuşlardır (Bakınız: 25. ve 26. bö lümler). Böylece Allah ın sözlerini değiştirebilecek hiç kimse olmadı ğıyla ilgili olan Kuran ayetleriyle çelişmişlerdir. KURAN HER DETAYI İÇERİR Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Al lah ın dışında bir hakem mi arayayım? 6-Enam Suresi 114 Kuran, bazılarının zannettiği gibi ana konulara değinerek, yan konular için bizi başka kitaplara, şeyhlere, ilmihallere, ya da ünlü hadis kitaplarına havale etmiyor. Kendisinin de taylandırılmış olduğunu söylüyor. Eğer bir yasağı, detayı, ibade ti Kuran da bulamazsak, bu; o yasağın, detayın, ibadetin dinimizin bir parçası olmadığı anlamına gelir. Örneğin ipek giymek veya midye, karides yemek ile ilgili Kuran da bir ifade olmaması; ipeğin giyilebileceğini, midye ve karidesin yenilebileceğini gösterir. Kuran da bir fiilin yapılmamasına dair izah aramak gerekir, yapılması gerektiği ne dair izaha gerek yoktur. Örneğin ipeğin giyilmesinin yasak oldu ğuna dair izahın bulunamaması yeterlidir. Ayrıca ipek giyilebilir manasında bir ayete gerek yoktur. Bu basit mantığı şu ayette de gözlem leyebiliriz. Ey iman sahipleri, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti. Allah Bağışlayandır, Merha metlidir. 5-Maide Suresi 101 Allah kullarına güçlük çıkarmak istemediği için birçok konuda açıklama yapmamıştır. Eğer açıklama yapsaydı, o konularda da üze rimizde sorumluluk olacaktı. Allah birçok ayette dinin kolay olduğu nu, insanlara güçlük 31
32 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN çıkarmak istemediğini söylemektedir. Oysa hadis uydurucuları ve mezhepçiler; sanki unutulmuş gibi Al lah ın açıklama getirmediği konuları kendilerine göre açıklayarak ve bu açıklamaları da Peygamberimiz üzerinden kutsallaştırmaya çalışarak, din adına zorluk lar üretmişlerdir. Dinin yasakladığı her şey kötüdür, ama din her zararlı fiili yasaklamak zorunda değildir, belirli alanlardaki seçimler insanın özgür iradesine bırakılmıştır. Dinin açıkladığı hususları yerine getirmek bir sorumluluktur. Bu yüzden, dinde açıklanmayan hususların, Allah ın bize verdiği özgürlük alanları olduğunu anlama lı ve acilen dine yapılan ilaveleri Kuran ın fırçasıyla temizlemeliyiz. (Geniş bilgi için 39. bölümü okuyunuz.) ALLAH UNUTMAZ Rabbin asla unutkan değildir. 19-Meryem Suresi 64 Rabbimiz Allah, her şeyi bilir ve bu, bizim din adına tüm ihti yaçlarımızı bildiği anlamına gelmektedir. Allah ın açıklamadığı ko nular; haşa unutkanlığından değil, bizi o konularda özgür bırakmak istemesinden kaynaklanır. Allah ın açıklamadığı konuları açıklaya rak dine yeni ilaveler, yeni detaylar getirenler yukarıdaki ayeti görmezlikten gelip, Allah ın indirdiğinin kendilerince ek siğini mi kapıyorlar? Örneğin Allah kadına Şuradan şuraya kadar örtüneceksin şeklinde bir üniforma ve peçe gibi kıyafetler tarif etmemişken, bu ünifor mayı Allah adına tarif etmiş olanlar ne yapmak istediler? Niye Allah ın kitabı Kuran ın dışında kendi görüşlerini dine soktular? Bu soruların niyesi belki tartışılır ama Kuran da olmayan izahların dinde de olmadığı; bu örnekte görüldüğü gibi kadına bir üniforma biç menin Allah a, Kuran a, dine ilaveler yapmak olduğu tartışılamaz. (Bakınız 17 ve 18. bölümler) Kendilerine okunmakta olan Kitab ı sana indirmemiz on lara yetmiyor mu? 29-Ankebut Suresi 51 32
33 KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN Ne yapıp edip, gerektiğinde ayetleri çekiştirip, içinde binlerce uydurma olan hadisleri ve dine ilave bir sürü yorumu/içtihadı uyduran mezhep imamlarının görüşlerini din diye yutturmak isteyenlere, Kuran yetmiyor. Çünkü Kuran, kadını gelenekçilerin istediği gibi kapatmıyor, haremlik-selamlık yapmıyor, sanata ve heykele yasak ge tirmiyor, sarığın, sakalın ve cübbenin veya diğer Arap geleneklerinin dini bir yönü ol duğunu söylemiyor. Bu yüzden, geleneksel inançlarını dinsel temellendirmeyle savunmak isteyen birçok kişi, Kuran ın anlattığı gibi Müslüman olmaktansa Hanefi, Şafi, ya da Şii olmayı tercih ediyor. Çünkü Kuran da olmayan bu yasaklara, bu gelenek dinselleştirmeciliğine; bu mezhepler geçit veriyor. Kişiler Kuran ı açıp dini öğreneceklerine; Kuran dışı pek çok kaynak ve söylemin etkisiyle kafalarında bir din oluşturup sonra bu dini Kuran da arıyorlar; bu dini Kuran da bulama yınca ise Bak, Kuran eksikmiş diyorlar! EKSİKSİZ KİTAP Kitap ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. 6-Enam Suresi 38 Allah, Kitap ta eksik olmadığını söylerken; Kuran ı daha çok ölülerin ar kasından okunan bir kitap gibi kullanıp, Kuran ın manasından çok musikisine önem verenler, ne yazık ki bu ayetlerin manasını anla yamıyorlar. Kuran yerine ilmihal kitabını, mana yerine musikiyi, canlılar yerine ölüleri, Kuran da anlatıldığı şekliyle İslam yerine mezheplerin İslamı nı ön plana alanlar; Kuran ı, manayı ve canlıları ön plana almadıkça, apaçık olan bu ayetlerin manalarını da anlamaları pek mümkün gözükmemektedir. 154- Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? 155- Hiç mi öğüt almıyorsunuz? 156- Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var? 157- Şayet doğru söylüyorsanız kitabınızı getirin. 37-Saffat Suresi 154-157 33
34 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 36- Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz? 37- Yoksa okuyup, ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var? 38- İçinde keyfinize uyanın sizin olduğu. Sen de aralarında, Allah ın indirdiğiyle hükmet. 68-Kalem Suresi 36,37 5-Maide Suresi 49 Ayetlerden, dini hükümlerin Allah tarafından indirilmiş olan Kitab a dayanması ge rektiğini görüyoruz. Allah ın indirdiği Kitab a dayanmayan hüküm ler, dinen temelsizdir. Eğer Peygamber in olduğu iddia edilen bir söz veya davranış, Kuran a ilave yapılan bir hükme delil gösteriliyorsa; o hadis ya Peygamber e iftiradır, ya da Peygamber in şahsi tercihi veya tarihin belli bir dönemiyle sınırlı -tarihsel- olan, dinen hüküm ifade etmeyen bir mese le dinselleştirilmiştir. Maide Suresi 49. ayetten anlaşıldığı üzere Peygamber sadece Kuran la hüküm vermiştir ve sonuç olarak Kuran da tüm dini hükümler bulunmaktadır. Bir tek Kuran ı dinin kaynağı olarak esas alırsak baş ka bir kaynağa, otoriteye ihtiyaç duymadan dinimizi doğru bir şekilde öğrenebiliriz. (Al lah la beraber Peygamberlerine itaat konusunu 27. bölümde ele alacağız.) O yalnızca bir öğüt ve Mübin (apaçık) bir Kuran dır. 36-Yasin Suresi 69 Ayetten de görüldüğü gibi Kuran ın sıfatlarından biri olan Mübin, beyan kökünden olup; apaçık, açık açık gösteren manalarına gelmektedir. Aynı ifadeye 27-Neml 1, 28-Kasas 2, 26-Şuara 2 gibi ayetlerde de rastlarız. Ku ran ın apaçık olduğunu ifade eden bu ayetler, Kuran ın tek başına anlaşılamaz olduğunu, ancak hadislerle veya mezhep imamlarıyla Kuran ı anlayabileceğimizi söyleyenlere ce vap vermektedir. 27-Neml Suresi 79. ayette ise Peygamberimiz e Sen mübin gerçek üzerindesin. denilmektedir. Peygamberimiz in in sanlığa tanıttığı dinin açıklayıcısı Kuran dır. Bu yüzden Peygamberimiz e izafe edilen dini hüküm ifade eden her şey, ancak 34
35 KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN Kuran dan onay aldığı tak dirde geçerlidir. Mübin olan Kuran; hem dini, hem Peygamber i tanımamızda tek başına yeterlidir. KURAN A UYAN PEYGAMBER E DE UYMUŞ OLUR De ki Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum. 21-Enbiya Suresi 45 Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin ge lip geçtiği bir ümmete, sana vahyettiklerimizi okuman için gönderdik. 13-Rad Suresi 30 Bu Kuran, bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu. 6-Enam Suresi 19 Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda bi zimle karşılaşmayı ummayanlar derler ki: Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir. De ki: Benim onu kendi liğimden değiştirmem asla mümkün değildir. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum. Eğer Rabbime isyan edersem büyük günün azabından korkarım. 10-Yunus Suresi 15 Ayetlerden de görüldüğü gibi, Peygamber in açıkladığı ve uyduğu vahiy Kuran dır. İnanmayanların reddettiği, değiştirilmesini iste dikleri de yine Kuran dır. Peygamber in vazifesi kendisine vahiy olarak gelen Kuran ı insanlara tebliğ etmektir. Peygamber e uymak; Kuran a uymak, Kuran ın sistemine göre inanmak, hareket etmek ve yaşamaktır. Peygamber imiz Kuran da en çok resul kelimesiyle tanıtılır. Re sul Türkçe deki elçi kelimesinin karşılığıdır ki Allah, bu kelimeyle, Peygamberimiz in vazifesi olan İlahi mesajın insanlara iletilmesini vurgular. Ayetlerden gördüğümüz gibi bu mesaj Ku ran dır. Başka hiçbir kaynağa, hiçbir kitaba gönderme yapılmamaktadır. Al lah, Kuran dışında başka uyulması gereken vahiyler, kaynaklar ol saydı; onları da belirtir, onlara da uymamızı isterdi. Oysa bugünkü manzaraya baktığımızda yüzlerce cilt hadis ve fıkıh kitabının dinin kaynağı sayılarak 35
36 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Kuran a eş koşulduğunu görüyoruz. Böylece Ku ran ın, din konusundaki otoritesi ve kaynaklığı % 100 iken, Kuran birçok kaynağın arasındaki bir kaynağa indirgenmiş ve dolayısıyla dinin kaynağının belirlenmesi hususunda içinden çıkılmaz bir batağa saplanılmıştır. Öyle ki Ku ran ın, oluşturulan bu yeni yapıda hacim olarak payı % 1 in bile altındadır. Gördüğümüz tüm bu ayetler, Kuran ın değerini düşü ren ve yalan sözler ( hadis başlığı altında) atfetmek suretiyle Peygamber e iftira eden anlayışa karşı çıkar. KURAN KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA ÇIKARIR 4- Dosdoğru bir yol üzerindesin. 5- Aziz ve Rahim in indirdiği üzerindesin. 36-Yasin Suresi 4,5 Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura (aydınlığa), O övgüye layık, Aziz olanın yoluna çıkar man için sana indirdik. 14-İbrahim Suresi 1 Bu kitap (Kuran) insanları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Allah ın indirdiği (Kuran) üzerinde olan, dosdoğru yol üzerinde olur. Kuran a uyanlar bu ayetler gibi birçok ayetten güç ve destek alırlar. Peki Fetava-i Hindiyelere uyanlar, Tirmizi, Muvatta, Buhari, Müs lim gibi kitaplara uyanlar ve bunları Kuran gibi dinin kaynağı gös terenler; böylece Kuran ın dindeki tekelini, bilerek veya bilmeyerek bozma girişiminde bu lunanlar, güç ve desteklerini nereden almaktadırlar? Kuran, Peygamber döne minde yazıldı, ezberlendi. İçinde hiçbir çelişki ve mantığa aykırılık yoktur. Diğer hiçbir kaynak, Peygamber hayattayken yazılmamıştır. Üstelik ileride hadisleri ve mezhepleri inceleyen bölümlerde göre ceğimiz gibi bu izahlar Kuran la, kendi aralarında ve mantıkla çeli şmektedirler. Nerede çağın ve aklın çok önünde olan Kuran, nerede akılla çelişen birçok izahı barındıran, İslam dan insanları kaçıran uydurma hadisler ve mezhepler? (4. Bölümden 12. Bölüme kadar Kuran a eş 36
37 KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN koşulan izahları inceleyip, bunların dinin kaynağı olmaya lâyık olmadıklarını göste receğiz.) YAHUDİLERDE VE HIRİSTİYANLARDA DA AYNI TİP DEJENERASYONLAR VAR İçinde Allah ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarındayken, nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar. 5-Maide Suresi 43 İncil bağlıları Allah ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Al lah ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapkınların ta kendile ridir. 5-Maide Suresi 47 Allah evvelki din sahiplerine de Peygamberleri aracılığıyla ki taplar ve sayfalar indirmiş ve bunlara uymalarını söylemiştir. Ya hudiler -Kuran gibidetaylı ve her şeyi açıklayan Tevrat ı aldılar. An cak Allah ın sözleriyle yetinmediler. Bakara Suresi 67. ile 71. ayet ler arasında gördüğümüz Yahudilerin teferruatsever yaklaşımları, Hz. Musa nın vefatından sonra da devam etti. Bu tavırları sonucu Mişna (Söz, Hadis) ve Gamara (Pratik, Sünnet) denilen dini kay naklar ürettiler. Görüldüğü gibi hadis ve sünnet adı altında kutsala atıflarla dini teferruata boğma, bir tek bizim dinimi ze özgü değildir. Kuran, Hıristiyanların Hz. İsa yı ve din adamları nı Rabler edindiğini söyler ve dine ilave olarak uydurdukları ruh banlığa sonradan kendilerinin de uyamadıklarına dikkat çeker. Kuran da tüm bu kıssalar bize öğüt almamız için açıklanmıştır. Oysa kendini dinde otorite ilan eden bazıları aynı hatalara düşmekten sakınacaklarına Bu Hıristiyan ve Musevi lere olmuş, bize olmaz diyerek benzer hataları tekrarlamışlardır. Acaba bunların Kuran dan bir delilleri var mı? Tabi ki yok. Zaten delil yerine sanı ile konuşmaya meraklı bu otoriteler in, delile ihtiyacı yoktur. Çün kü kendilerini ve evvelki benzer otoriteleri zaten delil kabul etmektedirler. Bunlar kelle say maya çok meraklıdır. Söz konusu kişilerin çoğu Bu kadar insan böyle diyor, siz onlardan daha mı akıllısınız? izahıyla geleneklere ve kelle sayısının çokluğuna güvenirler. Hıristiyanların çoğu Hz. İsa Allah ın 37
38 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN oğlu derken, bunun bir mecaz olduğunu, Allah ın oğlu olamayacağını, Hz. İsa nın sadece Allah ın sevgili bir kulu ve Peygamberi olduğunu söyleyen Hıristiyanlar da vardır. Peki bu azınlık Hıristiyanlar mı, yoksa Hz. İsa nın Allah ın oğlu olduğunu iddia eden Katolik ve Ortodoks din adamlarını Rabler edinmiş bu çoğunluk mu haklıdır? Üstelik Hz. İsa nın Allah ın oğlu olduğunu iddia edenlerin sayısı, geleneksel İslam ı savunanlardan çok daha fazladır. Hıristiyan ço ğunluk: Bakın ne kadar çok kişi Hz. İsa yı Allah ın oğlu kabul edi yor. Bizim azizlerimiz, evliyalarımız çok fedakâr, çok büyük adamlarmış. Onlar böyle diyerek yanılıyor da, siz üç beş adam bizim azizlerimizden, mürşitlerimizden, papazlarımızdan daha mı iyi biliyorsunuz? deseler, geleneksel İslam anlayışını savunan ve çoğunluğun görüşünü yeterli bir delil kabul edenler nasıl bir cevap verebilir acaba? Geleneksel İslam ı savunanların izah tarzıyla bunların tıpatıp aynı olması hiç de şaşırtıcı değildir. Ço ğunluğa uymanın saptırmaya yol açabileceğini belirten Kuran ayetleri ve Hıristiyan çoğunluğun çizdiği bu manzara; umarız kelle sayıcı ları ve Kurani delil yerine evliya ya güvenenler için yeterlidir. (Hz. Ömer in, hadisleri ümmetimin Mişna sıdır diyerek yakması konusunda 11. bölüme, Hıristiyan ve Musevilerle ilgili konular için 29. bölü me, kelle sayma meraklılarına cevap için 33. bölüme bakabilirsiniz.) KURAN IN AÇIK VE DETAYLI AÇIKLAMALARI Andolsun ki size açıklayıcı/açık delil (beyyine) ayetler, siz den önce gelip geçenlerden örnekler ve korunup, sakınan lar için de bir öğüt indirdik. 24-Nur Suresi 34... Ta ki ölen açık delil (beyyine) üzerine ölsün, yaşayan da açık delil (beyyine) üzerine yaşasın. 8-Enfal Suresi 42 Kuran a göre insan, beyyine (açık delil) üzere olmalıdır. Yani geleneklerden hareketle, Böyle gördük, biz de böyle yapıyoruz mantığıyla 38
39 KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN yapılan uygulamalar, kelle sayımı ile gerçeği bulmalar Kuran ın anlattığı İslam ile bağdaşmaz. Kuran a göre, Kuran ın kendisi beyyine dir (açık delildir). Bu yüzden ancak Kuran ı dinin tek kaynağı yapanlar açık delile uymuş olurlar. Bunları Kuran da türlü türlü şekillerde (sarf) açıkladık ki öğüt alıp hatırlasınlar. Fakat bu sadece kaçışlarını artırıyor. 17-İsra Suresi 41 Andolsun bu Kuran da her örnekten insanlar için türlü türlü açıklamalarda (sarrafna) bulunduk. İnsanların çoğu ise tanımamakta ayak diretmektedirler. 17-İsra Suresi 89 Bak iyice kavramaları için ayetleri nasıl türlü şekillerde açıklıyoruz (nusarriful). 6-Enam Suresi 65 Bilgiyle uzun uzadıya, etraflıca açıkladığımız (fassalna), inanan bir toplum için doğruya iletici ve rahmet olan bir kitabı onlara getirdik. 7-Araf Suresi 52 Bu bir kitaptır ki, Hakim ve Her şeyden Haberdar olan, ayetlerini hüküm ifade edici (muhkem) kılmış ve sonra detaylandınp (fussilet) açıklamıştır. 11-Hud Suresi 1 KURAN IN AÇIKLAMADIKLARI DİN DIŞI ALANDIR Yukarıdaki ayetlerden Kuran ın detaylı, etraflıca, türlü türlü şe killerde dini konularda gerekli olan tüm açıklamaları yaptığını; Kuran ın kendisinin söyledi ğini görüyoruz. Kuran başka kitaplara gönder me yapar, Kuran ana kitaptır, detayları başka kitaplardan öğreni riz demek; tüm bu ayetlere karşı çıkmak, bu ayetleri yok saymak demektir. Aynı şekilde Kuran dan 39
40 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN dini anlayamayız tipi izahlar da Kuran ile çelişir. Kuran ın izahlarına göre iman edenler, dinlerini Kuran dan öğrenirler. Kuran ı incelediğimizde gerekli tüm teferruatların Kuran da yer aldığını görürüz. Örneğin Kuran, zorda kalıp başka yiyecek bir şey bulama yanların; aşırıya gitmemek kaydıyla, normalde haram olan leş, kan, domuz eti ve Allah tan başkası adına kesilen hayvanları yiyebileceği gibi detayları bile içermektedir. Hacla ilgili anlatılan bir hususta; başında hastalık olduğu için saçını kısaltanların ne yapması gerektiği de Kuran da geçer. Anne, kız kardeş veya teyze ile evlenmenin haram olduğu da Kuran da vardır. Sadece Peygamberimiz e farz olan gece ibadeti de Kuran da geçer. Ebu Leheb in Müslüman ol mayacağı, Rumların yakın zamanda savaşı kazanacakları tipinde an cak Peygamberimiz döneminde gözlenebilecek olaylara da Kuran değinir. Yukarıdaki örnekler ve daha birçok örnek, Kuran ın tüm teferruatları verdiğinin delilidir. Kaç kişi Kuran da haram edilen domuz, leş gibi yiyecekler dışında başka hiçbir helal gıda bulamayacak kadar zor du rumda kalıp, bunları yemek zorunda kalacaktır? Hasta lığı yüzünden saçını kısaltacak olan kişi sayısı binde bir bile değil dir. Yani her bin kişiden birinin hayatta bir kere rastlaması ihtima li bile zor olacak bir detay Kuran da vardır. Anne, kız kardeş veya teyze ile ev lenmeye kalkmanın çirkin olduğu aşağı yukarı herkesin bildiği, on binde bir insanın bile kalkışmayacağı bir iğrençliktir. Kuran da, Zaten hiç kimse annesiyle evlenmeye kalkmaz denmemiş, bu da açıklanmıştır. Yahudilere Cumar tesi yasağı gibi yasakların da koyulduğunu belirten Kuran, hiç mümkün müdür ki inananlarına tüm yasakları belirtmesin? Hiç mümkün müdür ki saçını hastalıktan dolayı kısaltan adama yol göstersin de, kı yafet ve diğer hususlarda bir yasak varsa bunu kadınlara açıklama sın? Hiç mümkün müdür ki zorda kalana yukarıda belirttiğimiz iz ni açıklasın da midye, karides diye bir yasak varsa bunun açıklama sını başka kaynaklara bıraksın? Hiç mümkün müdür ki Peygamber e özel farz ibadet açıklansın da tüm Müslümanlara farz olan tüm ibadetler Kuran da yer almasın? Allah tarafından gönderilen bir Kitab a sahip olmamıza rağmen onun din adına tüm bilgileri içermediğini iddia edenler var. Allah tan gelenin, insanların yazacağı kitaplardaki açıklamalarla, tefsirlerle tamamlandığı hiç 40
41 KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN düşünülebilir mi? Eğer din adına Kuran ın mevcut hacminden fazla bilgilere ihtiyacımız olsaydı, Allah, Kuran ı 2-3 kat daha kalın yapabilirdi. Böylece bizi, yine baş ka kaynaklara muhtaç etmezdi. Kuran, eğer dini açıklama hususunda ye tersizse niye indirildi? Allah dinin sadece bir kısmını açıkladı da, di ğer kısmı için başkalarına -kendilerinden Kuran da hiç bahsedilmeyen insanlara- mı muhtaç kaldık? Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve deniz de arkasın dan yedi deniz daha katılarak kullanılsa; yine de Allah ın kelimeleri tükenmez. Allah üstündür, bilgedir. 31-Lokman Suresi 27 KURAN IN ANLAŞILMASI İÇİN TEFSİR, HADİS, İLMİHAL GİBİ KAYNAKLARA İHTİYAÇ YOKTUR 32- Kafirler dediler ki Kuran ona toptan, bir defada indirilseydi ya. Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça düzenleyip okuduk. 33- Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, biz sana gerçeği ve en güzel yorumu (ahsena tefsir) getirmiş olmayalım. 25-Furkan Suresi 32,33 Görüldüğü gibi kafirler hep Kuran ile uyarılmışlardır, bu yüz den kafirler itirazlarını da hep Kuran a karşı yapmışlardır. Yapılması gereken tefsirler/ yorumlar da yine Kuran ın içindedir. En güzel yorum ifadesinin Arapçası ahsena tefsir dir ve tefsir kelimesinin Kuran da geçtiği tek yer yukarıda alıntıladığımız ayettir. Böylece Allah, Kuran ın tefsi rinin en güzel şekilde yine Kuran la yapılacağının dersini vermek tedir. Oysa Kuran tefsiri diye satılan kitaplarda, Kuran a eş koşulan birçok hadis geçmekte ve bunlar Kuran ın ihtiva etmediği anlamları ve hükümleri dine ilave etmekte kullanılmaktadır. Kuran en güzel yorumu içerirken, ayrıca başka yorum kitapları (tefsir kitapları), Kuran-üstü bir konumda dinin kaynağı olamaz. Dini miz 41
42 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN tefsir kitapları olmadan da tastamamdır. Daha evvel belirttiğimiz sarf (türlü şekillerde açıklama), fussilet (detaylandırma) tipi kelimelerin Kuran için kullanılması da; Kuran ın hiçbir hadis kitabına, mezhep kitabına, tefsir kitabına ihtiyaç duymaksızın her detayı içerdiğini göstermektedir. Kuran üzerine düşünceleri ihtiva eden çeşitli tefsir kitapları elbette olabilir, fakat sorun, tefsir adı altında, Kuran da yer almayan hükümlerin dine ilave edilmesindedir. 1- Rahman 2- Kuran ı öğretti 55-Rahman Suresi 1,2 17- Şüphesiz onu toplamak ve okutmak bize düşer. 18- O halde Biz onu okuduğumuzda, sen de onun okunuşu nu izle. 19- Sonra onu açıklamak da bize düşer. 75-Kıyamet Suresi 17-19 Allah Kuran ın öğretilmesini de, açıklanmasını da üzerine al mıştır. Kuran, kendi kendini açıklar. Birçok konu, Kuran da birden fazla yerde ele alınmıştır. Kuran ın bir ayetinde anlaşıl ması gerekli konu tamamlanmadıysa, başka bir ayetin ilave yapma sıyla, o ayeti açıklamasıyla konu anlaşılır. Hadis, tefsir, ilmihal kitapları olmadan da Kuran yeterli ve eksiksizdir. Bu kitaplardan, bu kaynakların gereğinden Kuran hiç bahsetmez. Ayetler, Kuran ın kendisini açıkladığını ve kendi içinde en güzel yorumu (ahsena tefsir) ihtiva ettiğini söyler. Kuran ın, kendini açık lamasına şu şekilde bir örnek verebiliriz: 1-Fatiha Suresi 4. ayet Din gününün sahibidir O şeklindedir. Din günü nün ne olduğunu an lamayan kişiler, Kuran boyunca ilgili ifadenin yer aldığı tüm ayetleri incelediklerinde bu sorunun cevabını bulacaklardır. Bu terimin 15-Hicr Suresi 35, 26-Şuara Suresi 82, 37-Saffat Suresi 20, 38-Sad Suresi 78 ve 83-Mutaffifin Suresi 11. ayet ve di ğer geçişlerini inceleyenler; bu terimin, öldükten sonraki yeniden di rileceğimiz günü ifade ettiğini anlarlar. Bu örnekte olduğu gibi din adına anlamamız gereken tüm bilgi Kuran ın içindedir. Kuran ken di kendini açıklar. Kuran da yer alan bir hususun, hemen anlaşılmaması gibi bir durumda, Allah ın anlayışımızı bu 42
43 KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN konularda da açmasını beklemek ve cevap bulma aceleciliğiyle, içinde uydurmaların dolu olduğu kaynaklara başvurmamak gerekir. Unutulmamalıdır ki esas olan, doğru cevabı bulmaktır; yanlış cevabı benimsemektense cevabı bilmediğini bilmek daha iyidir. PEYGAMBERİMİZİN ŞİKAYETİ Kuran ı dinin merkezine koymalı ve Peygamberimiz e uyma nın, Kuran a uymakla mümkün olacağını bilmeli; hem Peygamberimiz i hem de dini mizi iftiralardan kurtarmalıyız. Peygamberimiz, Allah ın huzu runda toplanıldığında ümmetinin bir bölümünden şöyle şikayetçi olacaktır: Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran ı devre dışı tuttu lar. 25- Furkan Suresi 30 Bu, Kuran da geçen, ümmetinden Peygamberimiz in yegâne şikayetidir. Gerçekten de Peygamberimiz e uyduğunu söyleyen birçok kişinin sergilediği manzara budur: Kuran -sözde- el üstündedir, kutsaldır, fakat aslında Kuran; hayata uygulanmayan, dini tek başına belirlemeyen bir kitap olmuştur ve yüzlerce dini kitaptan birine çevrilmiş tir. Kişiler dinlerini ilmihal kitaplarından öğrenmekte, Kuran ise anlaşılmak için değil, sadece seslendirilmek için okunmakta ve böyle ce devre dışı tutulmaktadır. Buraya kadarki tüm bu ayetler ve açıklamalar; Kuran ın dinin tek kaynağı ol duğunu, bizzat Kuran ın kendisinin açıkladığını göstermiştir. İlerideki bölümlerde, Kuran ın dinin biricik kaynağı olduğuna dair burada belirtmediğimiz delilleri de göstereceğiz. Peygamberimiz e iftira edilerek uydurulan hadisler başta olmak üze re, mezhepler, tarikatlar ve gelenekleri irdeleyerek; Kuran dışında dini kaynak kabul etmenin sonunun nasıl felaket olduğunu gözler önü ne sereceğiz. 43
44 3. BÖLÜM REFORM DEĞİL KUR AN A DÖNÜŞ Etrafımızda İslam adına sergilenen tüm ilkellikler, çirkinlik ler ve çelişkiler; kitlelere acilen, gerçek dinin anlatılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu tip man zaralardan rahatsız olan ünlü düşünür Muhammed İkbal 1920 lerde şöyle diyordu: Eğer biz İslam ın bir üstün değerler sistemi olduğunu Müslüman olmayanlara anlatmak istiyorsak, onlara her şeyden önce bizim İs lam ı temsil etmediğimizi söylemek borcundayız. İkbal den daha önceki yıllarda yaşayan diğer bir ünlü düşünür Muhammed Abduh aynı gerçeği, kendi ke limeleriyle şöyle anlatıyordu: İslam denince akla problemler, çık mazlar ve çelişmeler geliyorsa, bunun sebebi İslam değil Müslümanlardır. Müslümanların bu asırda Kuran dan başka imamları yoktur. Ezher de okutulan ve benzeri kitaplar varolduğu müddetçe, bu ümmet ayağa kalkamaz. Ümmeti kaldıracak ruh, ilk dönemde hakim olan Kuran ruhudur. Kuran dışında her şey; Kuran ı bilmek ve yaşamak arasına konmuş engellerdir. Mehmet Akif Ersoy ise Kuran a rağmen dini yozlaştıranların oluşturduğu manzarayı bakın nasıl tarif etmiştir: Eğer İslam dan maksat Kuran sa, ortada İslam diye bir şey olmadığını söylemek durumundayız. Çünkü Kuran bu gün göklere çekilmiş ve yeryüzündeki İslam ın onunla ilgisi kalma mıştır. Arap asıllı Amerikalı Profesör İsmail Faruki aynı mana ya gelen kendi tespitlerini şöyle ifade etmiştir: İslam, ne bugünkü Müslümanların tavır ve yaşayışları, ne İslam tarihinin şu veya bu dönemi, ne de İslam adına kaleme alınan şu veya bu kitabın anlat tıklarıdır. İslam Kuran dır. 44
45 REFORM DEĞİL KURAN A DÖNÜŞ BU HAREKET POPÜLİST BİR HAREKET DEĞİLDİR Geniş halk kitlelerinden birçok İslam düşünürüne kadar pek çok kişi, bugün İslam adına sergilenenlerin düzeltilmesi gerektiğini düşünüp gerçek İslam ın bunlar olmadığının anlatılmasını istemektedir. Bu hareket popülist bir hareket de değildir. Yani bu hareket; sadece geniş kitleler Müslüman olsun, insanlar İslam ı daha çok sevsin diye ortaya çıkmamıştır. Bu hareket, bugün sergilenen manzaranın Allah ın diniyle, Allah ın dininin tek kaynağı Kuran la çelişmesi yüzünden oluşmuş tur. Amaç, insanların beğeneceği dinin değil, Allah ın istediği dinin oluşturulmasıdır. Sonuçta Kuran ın anlattığı din, insanların daha rahat yaşayabileceği, daha rahat uygulayabileceği, daha çok sevgi ve tole rans dolu bir yapıdadır. Bu yüzden de katı detaycı kurallardan sıkılan, ayrıca akla ve vicdana uygun makul bir dine özlem duyan birçok insanca kolayca benimsenebilmektedir. Fakat ana gaye insanların beğenisi değildir; insanların beğenisi, ana gaye gerçekleşirken ortaya çıkan sonuçlardan biridir. Amacı insanların beğenisi olan bir hareket, dini Allah ın istediği gi bi değil; şahsi, kültürel görüşler ve siyasal amaçlar çerçevesinde şe killendirir. Allah a ait olmayıp subjektif olan, yani insani olan hiç bir şey din olamaz. HERKES MEZHEPSİZDİ Peygamberimiz ve 4 halife döneminde, Kuran dışında dini bir kaynak yoktu (11. bölüme bakınız). Mezhepler de olmadığı için insanlar mezheplere bağlı ol madan doğrudan Kuran a bağlıydılar. Kuran ın belirttiği şekilde di ni yaşar, Kuran ın serbest bıraktığı konularda kendi beğeni, örf ve alışkanlıklarına göre hareket ederlerdi. Kimse ben Sunniyim, Hanefiyim, Şafiyim, Şiiyim, Aleviyim, Caferiyim şeklinde gö rüş belirtmiyordu. Onlar Müslümanım diyor, rehberlerini Kuran görüp, bununla yetiniyorlardı. Hatta Peygamberimiz in dönemindeki en cahil bedeviler bile Kuran ayetlerinden anlayışlarına göre faydala nıyor ve Müslüman oluyorlardı. Bizim arzumuz da aynı o günlerde olduğu gibi Hanefi, Şii, Caferi, Sunni gibi etiketler kullanmadan, mezheplere bağlanmadan, ilave etikete gerek duymadan 45
46 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN sadece Müslüman olmamız; değişmeyen, çelişkisiz, akla, mantığa uygun ve Allah ın uymamızı istediği Kuran a, diğer kaynaklara itibar etmeden tâbi olmamızdır. Böylece Müslümanların dine fatu ra edilen uydurmalardan ve bu paramparça tablodan kurtulmaları dır. O dönemdeki gibi olmaktan, sadece Kuran a uymayı, Kuran dışında başka bir dini kaynak tanımamayı, takısız Müslüman olmayı kastediyoruz. Yoksa Kuran ın verdiği serbestliklerin, o döneme göre düzenlenmesi gerektiğini söylemek; Kuran ın dinine ilave yapmaktır. Kuran ın hüküm getirmediği konuların Allah ın bizi özgür bıraktığı konular olduğu nu anlarsak, din diye bildiğimiz yanlışları düzeltebiliriz. Çünkü din anlayışımızdaki bozulmaların büyük kısmı, Kuran ın bizi özgür bıraktığı konular da kısıtlamalar getirilmesi ile ortaya çıkmıştır (39. bölümü okuyunuz). Tüm bunları gerçekleştirirken ilk önce Allah ın bunu is tediğini anlamamız lazımdır. Bunun için kitabın ikinci bölümünde Kuran ın tek kaynak olduğunu açıklayan görüşlerin yeterli bir delil teşkil edeceğine inanıyoruz. Kuran ın yeterliliğine dair bu bö lümde bahsetmediğimiz birçok ayeti, kitabın diğer bölümlerinde göstermemiz zaten yeterli olan bu ayetleri daha da pekiştirecektir. İlerleyen bölümlerde, kutsala fatura edilen, doğru ile yalanın birbiri ne karıştığı hadis kitaplarında; doğru ile yalanın bir daha ayırt edilmeleri mümkün olamayacak bir şekilde karıştıklarını göreceğiz. Eğer hadisler Kuran gibi dinin kaynağı olsalardı, bu; İs lam ın geriye dönüşü mümkün olmayan bir tarzda bozulduğu manası na gelecekti. Bu yüzden, hadislerin dinin kaynağı olamayacağını göstermek; hem dinimizi, hem de Peygamberimiz i iftiralardan kur tarmak anlamına gelmektedir. İleride hadislerin hem Kuran la, hem kendi ara larında, hem mantıkla çeliştiklerini, hem de Kuran a ilaveler yaptık larını göreceğiz. Üstelik Peygamberimiz in ve 4 Halifenin, Peygamberimiz in Kuran dışında nakledilen sözlerini yazdırmama ve hatta yaktırma konusundaki tavrını görünce (4, 10 ve 11. bölümleri okuyunuz) Kuran dışında dini kaynak olduğu iddia edilebilecek şeyleri ortadan kaldırmanın ve dinin sadece Kuran dan öğrenilmesi gerektiği iddiasının haklılığını daha da iyi anlayacaksınız. Uydurulan din ile indirilen dini ayırt ederken kullandığımız yöntemimizdeki temel yaklaşımlarımızdan biri; 46
47 REFORM DEĞİL KURAN A DÖNÜŞ indirilen dini (Kuran ı) ve uydurulan dini (hadisle ri, mezhepleri, vs.) inceleyerek ve kıyaslayarak, gerekli delilleri ortaya koymaktır. Allah ın istediği gibi akıl işletilerek ve beyyine yani açık delil üzere olunarak, mevcut yapı değiştirilmelidir. Bunun aksi bir tutum, körü körüne taklit veya gelenekler ile arzu edilenin dinselleştirilmesi olur ki; bu da, bizi karşı olduğumuz yapıyla aynı şekilde kaosa sürükler. TARTIŞILMAZ KİŞİLERDEN DİNİ KURTARALIM Din adına uydurulan şeyleri ortaya çıkarıp dini sadece Kuran ın denetimine teslim eder ken, tartışılmaz olduğu sanılan kişilerin hegemonya sından dini kurtarmak gerekir. Bu sağlanmadan Sunni ile Şii, Alevi ile Hanefi, Şafi ile Caferi kucaklaşamaz. Daha doğrusu herkes tartışılmaz gördüğü insanlardan dinini kurtarıp, tek tartı şılmaz olarak Kuran ı ilan edecektir ki; herkes Sunilik, Alevi lik, Şiilik, Hanefilik etiketlerinden kurtulup, etikete ihtiyaç duymayan Müslüman olabilsin. (Bu arada biz de kelime manası gibi gerçek -Kuran la belirli- sünnete tabi olma hususunda Sunni, Hz. Ali yi sevme manasında Şii ve Alevi olarak kendimizi kabul etmekte bir sorun görmemekteyiz. Fakat bizim karşı olduğumuz, bu kavramların; sözlük anlamları değil, sosyolojik olarak kazandıkları anlam ve Kuran a ilavelerle dolu olan mezhepsel öğretileridir.) Ve derler ki: Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de böylece onlar bizi yoldan saptırdılar. 33- Ahzab Suresi 67 Yani Sunni olanlar Ebu Hanife yi, Şafi yi, Malik i, Hanbel i kutsallaştırıp, din kurucusu haline getirmekten kaçınmalılar, Ebu Hanife 99 defa Allah ı rüyasında görecek kadar büyük insandı şek linde hezeyanlardan kurtulmalılar. (Bu inanılmaz iddiayı Çağrı Yayınları nın Fıkhı Ekber kitabı 321. sayfada ve Ebu Hanife yi öven bazı yazılarda görebilirsiniz.) Bu arada bu mezhep imamlarıyla be raber Buhari, Muslim, Tirmizi, Ebu Davud ve diğer hadis ve ilmihal kitapları gibi eserlerle Kuran ın önünde oluşturulan 47
48 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN kalabalığa son verilmelidir. Şiiler de Bizim imamlarımız masumdur, onlar hiç hata yapmaz lar deyip, adeta imamlarına, yüzde yüz güvenilirlikle, Peygamber in ve Kuran ın vasıflarını ve ren iddialarından vazgeçmeliler; Kuran dışında kaynak, Peygam ber dışında din önderi tanımamalıdırlar. Aleviler de kutsallaştırdıkları dedelerini değil, Kuran ı dini kaynak olarak esas almalılar, Peygamber soyundan olmanın kimseye bir üstünlük sağlamadığını bilmelidirler. Kuran da, Hz. İbrahim in babasının ve Hz. Lut un karısının inkarcı oldukları anlatılmaktadır. Peygamberler hayattayken bi le yakınları kimi zaman kurtulamazken, Peygamberimiz in bilmem kaç göbek öteden torununun torunlarının torunlarında üstünlük ara mak ve bunu yaparken Kuran ı; yani Allah ın rehber, rahmet ve her şeyin açıklayıcısı olarak bize gönderdiği kitabı (16-Nahl Suresi 89) göz ardı etmek olacak şey değildir. Her mezhebin güzel yaptığı bir şeyi de unutmayalım. Her mezhep diğerinin hatalarını, diğerinin eksik lerini çok iyi anlamaktadır. Sunniler, Şiiler in mezhep imamlarını masum ilan ederek körü körüne onlara tabi olmalarını çok mantıklı bir şekilde eleştirirler. Fakat sonra kendi imamlarını; Hanefi yi, Şafi yi, Malik i, Hanbel i tartışılmaz kıldıklarını, din diye, Kuran yerine onlara tabi olduklarını unuturlar. Bir mezhebe göre bir farzı yerine getire nin, diğer mezheplere göre haram işlediği birçok husus ortaya çıkar ve Sen Hanefi isen bu doğru, Şafi isen şu, Hanbeliysen öbürü doğ ru derler ve Allah ın indirdiği din bir iken bir sürü farklı hüküm listeleri oluştururlar. (14. bölümdeki mezhepler ile ilgili kısmı okuyunuz.) Şiiler in mezhep imamlarını yüceltmelerindeki hatayı çok iyi algılayan göz, ne yazık ki kendisi de aynen bir imam bulup ona tabi olmuştur, ama aynı göz onu farkeder, kendini farketmez. Ona sapık der, kendisine ise yegane kur tulacak olan fırka, mezhep diye bakar. Belli kişilere tabi oluyorsanız, sizin onlardan farkınız nedir? Çoğunuza göre kendi tabi olduğunuz kişi en üstün kişi, diğerleri ise sapıktır. Peki hangi kritere ve neye göre? Kriteriniz Kuran olsaydı, zaten Kuran dışında dini otorite, di ni hüküm koyucu aramamanız gerekirdi. Sorun da zaten burada; Kuran ı dinin tek kaynağı yapmadıkları için birbirlerini kınayıp, aynı hataları kendileri yapıyorlar. 48
49 REFORM DEĞİL KURAN A DÖNÜŞ DİNCİ VE DİNSİZ YOBAZLIK Kuran, Yaratıcımız ın din adına bizden istediklerinin, bize yolladığı mesajların tamamını içermektedir. Kuran zamanın deği şimiyle oluşacak yeni durumlara da uygun olan Allah ın vahyidir. Değişim kaçınılmazdır ama yeni oluşan şartlara cevap vermek Al lah ın kitabının mucizesidir. Bu mucizevi durum, İslam ın reforma ihtiyaç hissetmemesini sağlar. Fakat iki zümrenin, dine karşı çıkan din sizlik yobazları ve uydurulmuş dini bir türlü bırakmak istemeyen din ci yobazların güçleri bu uydurulmuş dine bağlıdır. Dinci yobaz sıkı sı kıya uydurmalarına sarılırken, diğeri İşte dininiz budur diyerek prim yapmaya, içinden çıkılmaz sistemi gösterip, insanları dinden uzaklaştırmaya çalışır. Dinci yobaz ise kendi dışındakileri cehennemlik ilan ederek uydurmalarına daha çok sarılır. Görüldüğü gibi bu iki zümrenin de sermayesi aynı, ama sermayeyi kullanımları farklıdır. Bu yüzden Kuran a giderek dinin düzenlenmesinden en çok bu iki grup rahat sızlık duyacaktır. Din düşmanı yobaz, dine saldıracak materyalleri elinden alındığı için bozulacaktır. Dinci yobaz ise artık kemikleşmiş bir geleneğe dönüşmüş yapısı elinden alındığı için kızacak ve aforozlama, cehennemlik ilan etme mekanizmalarına sarılacaktır. Geleneksel din adına bu aforoz ları yapanların üniversitede kürsüsü olan profesörler; tarikatların, hiziplerin başları olması, geleneksel yapının sözde aydın yazarları olması bizi şaşırtmamalıdır. Kuran bize sosyolojik bir vaka olarak bir fikir ileri sürüldüğü zaman o fikre ilk önce mevcut yapının elitleri nin karşı çıkacağını ders vermektedir. Bu yüz den kürsüsünde yıllarca geleneksel dini savunanlar, tarikatını gele neksel yapı üzerine oluşturanlar; kendi otoriteleri sarsılacak, yıllarca emek verdikleri karizmaları depreme uğrayacak korkusuyla Kuran da anlatılan şekliyle İslam a ilk saldıranlar olacaklardır. Hz. İsa yı öldürme ye kalkanların Yahudi din adamlarının önde gelenleri olduğu şek lindeki tarihsel dersi hatırlamamız, Kuran ın İslamı na karşı sava şanların din adamı vasfıyla ortaya çıkışlarına şaşırmamızı engelleye cektir. Dine, hiç kimse, din istismarcısının verdiği gibi zarar vermemek tedir. Bunu Müslümanların çoğu, Hıristiyan engizisyonlarının insanları din dışı ilan etmelerinde, papazların günah çıkartmalarında çok iyi görür. Fakat aynı göz, ne yazık ki kendi istismarcısının, kendisiyle azıcık 49
50 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN zıt fikir beyan eden insan ları cehennemlik ilan etmesinde ve adeta Kuran a ilave yeni bir din oluşturma sında aynı hassasiyeti göstermez. Evet, Hıristiyan papazlar nasıl di ni kendilerinin tekeline almak için insanlara zulmettilerse, aynı zu lüm bizim dinimizde de yaşanmıştır. Falanca papazın veya azizin kerametleri, üs tünlükleri, o yüzden dinlenmeleri gerektiğinin hikayeleri nasıl Hı ristiyanlıkta anlatılmışsa; bizde de falanca şeyhlerin, imamların, evliyaların kerametleri, üstünlükleri, rüyalarında Allah ı bile gördük leri anlatılmış ve bu yüzden onlara uyulması gerektiği iddia edilmiştir. Bize düşen kendi şahsi görüşlerini ve geleneklerini di ne fatura ederek gerçekleştirilen yozlaştırmaya, Kuran a giderek son vermektir. Böylelikle insanla çelişik hale getirilen din, insanla barıştırılacaktır. Çözüm yolu reform değil; Kuran a uygunluğu ve dönü şü hayata geçirmek, uydurulan sahte kutsalları ve Kuran dışındaki tartışılmazları reddetmektir. Bu yaklaşımla mezhepleri birleştirme de amaçlanmamalıdır. Mezhepler üstü, uydurmalara dayanmayan Kuran, temel ve tek dini kaynak olarak ortaya konulmalıdır. Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde, Allah ın dini olan İslam da bozucu bir reform yapılmıştır ve sırf İslam olan din; Hanefilik, Şafilik gibi yapılara dönüştürülerek, Allah tan olan insani olanla karıştırılmıştır. Bugün yapılması gereken, Allah ın dininde re form değil, olsa olsa uydurulan dinde reformdur; bu ise reform değil, öze dönüştür. DİYANET SORUNU Türkiye açısından olaya bakıldığında; Sunni ağırlıkta olan Diyanet kurumunun, Kuran ın ışığında düzenlenmesi önemli bir sorundur. Ne yazıktır ki sorulara Kuran a dayanarak değil; Sunni fıkhına, mezheplerin İslamı na dayanarak cevap veren Diyanet e göre hura fe deyince akla türbelere bez bağlamak, ya da türbelerde mum yakmak gibi şeyler geliyor. Dini konularda görüş sorulduğunda, gırtlağa kadar hurafelere boğulmuş kay naklara gönderme yapan Diyanet in, hurafe deyince bu tarz şeyleri anlaması düzeltilmesi gerekli ciddi bir sorundur. Ayrıca imam hatip liseleri ve ilahiyat fa kültelerinde Sunniliğin Hanefi kolunun hegemonyası ağırlıktadır. Bu mezhepçi anlayış 50
51 REFORM DEĞİL KURAN A DÖNÜŞ ise kitlelerle Kuran ın arasına mezhep duvarı örmektedir. İmam hatip liselerinde yetişen Sunni-Hanefi din görevlileriyle, mez hepsel anlayışın devamı sağlanmakta ve Sunni imamlarla en ücra köylere kadar Kuran ın anlattığı şekliyle din yerine; mezhepsel yorumlarla bezenmiş ilmihal kitaplarından dini bilgiler aktarılmaktadır. Diyanet ten ilahiya tlara imam hatiplere kadar kurumların büyük bir bölümü tek yanlı Hanefi mezhebinin öğretileriyle doludur. Bu yüzden, bu kurum ve kuruluşların deği şikliğe uğrayarak yeniden yapılandırılmaları zorunludur. Yoksa daha uzun yıllar hurafe denildiğinde bez bağlanan, mum yakılan türbelerden başkasını anlamayan birçok kişi bulunacak. Ülkemizdeki ikinci büyük mezhep ise Aleviliktir. Cami ile aynı ma naya gelen ve aynı kökten türeyen cem evi terimiyle bu mezhebin ibadet yeri bile değiştirilmiştir. Sunniler ile Aleviler arasında evlilikler yasaklanmakta, bu iki mezhebin taassubuyla birçok kişi birbirinin cenazesine bile gitmemektedir. Mezhep taassuplarının dini getirdiği nokta apaçık ortadadır. Irkçı ayrılıktan daha tehlikeli bir fitneyi bağrında taşıyan bu ayrılığın kanaatimize göre tek ilacı; herkesin mezheplerini bırakıp, yalnız Kuran ın etrafında toplanma sı, Kuran ın helalini helal, haramını haram bilip; Kuran dışı her türlü otoriteyi reddetmeleridir. Yoksa ne Hanefi Alevi olur, ne de Alevi Hanefi. Tek çı kar yol, Allah ın değişmemiş kaynağı olan ve ortak saygınlığa sahip tek kaynak olan Kuran ın etrafında birleşmek; dedeler, şeyhler, imamlar yerine Kuran ı otorite yapmaktır. SUNNİ MEZHEPLERE GÖRE ÖLDÜRÜLMESİ GEREKENLER Diyanet e gelince, Diyanet İşleri dini konulardaki açıklamala rında yöntemini tutarlı bir şekilde belirlemelidir. Eğer Diyanet İşleri ne göre; Ha nefi mezhebinin ve hadis kitaplarının dinen takip edilmesi gerekliyse, her konuda bu açıkça or taya konmalıdır. Örneğin kadınlarla ilgili konularda; erkeğin tüm vücudu cerahat olsa ve kadının bu cerahatı yalayarak temizlese de er keğin hakkını ödeyemeyeceğini, kadının tek başına 90 km den fazla Seyahat etmesinin haram olduğunu, kadınla erkeğin el sıkışmasının 51
52 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN ve kadının sesi nin bile erkekler tarafından duyulmasının haram olduğunu, ya da sıcaklığı geçmeden kadının kalktığı ye re oturulamayacağını da Diyanet İşleri açıkla mak zorundadır. (21 ve 22. bölümlerde kadınlar hakkındaki uydurma ları okuyacaksınız.) Yine Sunni mezheplere göre İslam dinini değiş tiren kişilerin öldürülmeleri gerekir. Mürtedin (dinden dönenin) katli vaciptir ifadesi ile belirtilen bu hüküm, Müslüman ailede doğup, sonradan kafir olan herkes için geçer lidir. Yani Türkiye deki herhangi bir kişinin dinsiz olması halinde Sunni mez heplere göre öldürülmesi gerekir. Hanefi mezhebine göre namaz zorla kıldı rılır, oruç zorla tutturulur. Namaz kılmayan dövülür ve kılmaya başlayana kadar hapsedilir. (Diğer 3 Sunni mezhepte öldürülür.) Ayrıca Sunni mezheplere göre kişinin kafir olması çok kolaydır. Örneğin Kadın ile erkek el sıkışamaz, Kadın tek başına 90 km den uzağa gidemez, Kadın erkeğin cerahat kaplı vücudunu yala yarak temizlese de erkeğin hakkını ödeyemez gibi hükümlerin ve ya bunlarla ilgili hadislerin herhangi birinin saçma olduğunu söyle yen de Sunni mezheplere göre kafir olur. Eğer bir Müslüman, bir alimi beğenmeyip ona alimcik derse, kendini Müslüman sansa da kitapları yaygın Ehli Sünnet din bilginlerine göre bu kişi kafirdir (Bakınız Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi, Ehli Sünnet İtikadı). Bu kişi Ben Müslümanım diyorsa da Hanefi mezhebine göre kafirdir ve tövbe etmezse öldürülmesi gerekir. (Çünkü Müslüman aileden doğup sonradan kafir olduğu için mürteddir.) Yani Hanefi mezhebinde, dinin evrensel hükümlerinin ifade edildiğini düşünen bir kişi; bu görüşünde tutarlıysa, Türkiye nin çok büyük bir kısmının dinen öldürülebileceğini de savunmak zorundadır. Dini anlamada yöntem çok önemlidir. Eğer siz Sunni mezhepler adına ortaya konan görüşleri savunuyorsanız, sırf Müslüman olmadığı için birçok kişinin öldürülmesini meşru gören terör örgütlerine nasıl kızarsınız? Bu örgütler, kendi terörlerini meşrulaştıracak birçok izahı Sunni kaynaklardan, hadis kitaplarından bulmaktadırlar. Sunni-Hanefi mezhebi adına insanların ne kadar kolay kafir ilan edilebil diğini ve sonra öldürülmesine karar verilebildiğini şu olaydan anla yabiliriz: 52
53 REFORM DEĞİL KURAN A DÖNÜŞ KABAK SEVMİYORUM DİYENİN KELLESİ GİDER Ebu Yusuf, Hanefi mezhebinin 3 kurucusundan biridir ve Ebu Hanife den sonra ikinci en önemli kişisidir. Bir gün Ebu Yusuf Peygamberimiz kabak severdi der. Bu lafı söylediği ortamda bu lunan bir kişi, bu lafın üstüne; Ben kabak sevmiyorum. der. Ebu Yusuf Peygamber in sünneti olan bir şeyi sevmeyen Peygamber e karşı gelmiş olur, Peygamber e karşı gelen Allah a karşı gelmiş olur der. Allah a karşı gelen kafirliğe dönmüş olacağı için Ebu Yu suf bu şahsın kellesinin kesilmesi için muşamba ve kılıç ister. Kabak sevmiyorum izahına tövbe eden adam kellesini zor kurtarır. Bu olay Hanefi mezhebini savunan kitaplarda, Ebu Yusuf un dini konularda ne kadar titiz olduğuna delil olarak anlatılır (Bakınız Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi, Ehli Sünnet İtikadı, s. 80). Diyanet İşleri, eğer bir kurucusunun Ka bak sevmem diyen kişinin öldürülmesini dinen gerekli gördüğü bir mezhebi doğru buluyorsa; kendi içinde tutarlı kalarak, terör örgütlerini nasıl hatalı bulacaktır? Eğer dini anlamada yönteminiz, Ha nefi mezhebi adına ortaya konan hükümleri savunmaksa; o zaman tüm bu izahla rı savunmak zorundasınız. Bizim yöntemimiz belli; biz, din Kuran a eşittir, Kuran dinin tek kaynağıdır diyoruz. O yüzden bu yöntemi mize dayanarak Kuran da geçmeyen ve Kuran a aykırı olan Sunilik adına ortaya konmuş tüm bu izahlara karşı çıkıyoruz. Sizin yöntemi niz ne? Örneğin Kurban bayramında Hanefi mezhebine göre kurban kesmek vaciptir. diyorsunuz. Bu izahınızla Hanefi mezhebine göre bir hususu açıklamayı dinle özdeşleştiriyorsunuz. O zaman, Hanefi mezhebine göre dinden dönenlerin -mürtedlerin- öldürülmesi gerektiğini de açıklamanız gerekmez mi? Sizin yönteminiz ne? Yöntemsiz, keyfi yaklaşımlarla din anlaşılır mı? Dini yöntemsiz şekilde açıklamaya kalkmak; kendi görüşünü, gelenekleri, siyasal çıkarları dinselleştirmek değil de nedir? Diyanet İşleri ndeki çalışanlar -tahminimizce- teröre karşıdır. Fa kat Sunniliğin kaynak kitaplarının, dinden dönenlerin veya namaz kılmayanların öldürülmesini gerektirdiği de gerçektir. İslam adına ya pılan birçok şiddet eyleminde bu tip uydurmaların önemli bir rolü olmuştur. Siz ne kadar iyi niyetli 53
54 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN olursanız olun, savunduğunuz sistemi objektif olarak değerlendirmek ve tutarlı bir şekilde ortaya koymak zorunda sınız. OSMANLI DAN MİRAS KALAN MEZHEPÇİ ZİHNİYET Osmanlı da, İslamiyetle uyumlu bir şekilde, birçok güzellikler ortaya konmuş; Allah ı çok anan, İslam ahlakının güzelliklerini üzerinde taşıyan birçok kişi, bu impatorluğun topraklarında, bu impatorluğun sağladığı olanaklar sonucunda yetişmiştir. Fakat mezhepçi anlayışın eksiklikleri ve yanlışları da kendini göstermiştir. Osmanlı padişahları Sunniliğin halifesiydiler ve Sunniliğin dört mezhebinden biri olan Hanefi mezhebindendiler. Bu tarihsel süreçte dinimiz, bu topraklarda, Hanefi mezhebi ile eşitlendi. Bugün din adına ortaya konan kadına bakış açısından, iba detlere kadar her husus bu mezhebin izahlarının etkisi altındadır. (Mezheplerin kökleri de Emevi, Abbasi dönemlerine kadar gider: 13. bölümü okuyunuz.) İşte tam da bu mezhepçi sistem üzerinde reform yapılması gerekmektedir. Fakat yapılan bu refor ma dinde reform denmez. Çünkü bu yaklaşım; dinin özüne, kaynağı na (Kuran a) döndürülmesini gerektirir. Allah ın sisteminde reform (değişti rerek yeniden yapılandırma) düşünülemez. Çünkü Allah ın sözleri ni, Allah ın hükmünü insanlar değiştiremez. Sunni mezheplerin, Hanefiliğin dinimizde yaptığı değişiklik (reform) ve bunun sonucu ortadadır. Yapmamız gereken; mezheplerin Kuran-dışı izahlarını red detmek ve Kuran a gidip din adına her konuyu Kuran dan çıkarmak, böylece dinimizi Kuran a göre yapılandırmaktır. Eğer biri bize, dini bir konuda bir çıkarım, bir hüküm söylerse; Bu izahını neye göre yapıyorsun? diye sormalıyız. İzah eğer Kuran a dayandırılmıyorsa, din adına bir şey ifade etmez. Bu izahları yapanlar ister şeyh olsun, ister müftü olsun; dini izahlar, ağzından çıktıkları kişinin makamına göre değil, Allah ın kitabı Kuran da dayanakları olmalarıyla geçerlilik kazanırlar. Tüm bu felaketlerden kurtuluşun formülü çok basittir: Allah ın kitabı Kuran ı ele alıp, geri kalan her kaynağı bir kenara bırakmak. Tüm ibadetleri, dini ahlakı, insanlar arası ilişkilerdeki dini gerekle ri; yani hem teoriyi, 54
55 REFORM DEĞİL KURAN A DÖNÜŞ hem hayatın pratiğini Kuran a giderek öğren mek. Kuran da geçmeyen hususların dinle alakası olmadığını, Kuran ın açıklamadığı konularda Allah ın kendi tercihimizi belirleme hakkını bize verdiğini bilmek. Hiçbir mezhebe bağlanmamak, Müslüman ismi dışında hiçbir isme gerek duymamak. Böylece tek din, tek kitap, tek isim etrafında birleşmek. 55
56 4. BÖLÜM HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ Kitabın ikinci bölümünde Kuran ayetlerinden hareketle Kuran ın dini kaynak olarak yeterli olduğunu ve dini konularda Kuran ın dışında başka bir kaynağa ihtiyaç olmadı ğını gördük. Bu bölümde hadislerin toplanışında kullanılan yöntemleri ve Peygamberimiz in hadisleri yazdırmadığı gibi konuları irdeleyerek; neden Kuran dışında, di nin ikinci bir kaynağı olamayacağını bir kez daha göreceğiz. Peygamberimiz e iftira olarak nakledilen hadislerin Kuran la, mantıkla ve kendi içlerindeki çelişkisini ise 6, 7 ve 8. bölümlerde görerek; so nuca bakıp, Kuran dışında başka kaynak aramanın felaketine şahit lik edeceğiz. Hadis kelimesi sözlükte söz, haber manalarına gelmektedir. Sünnet ise izlenen yol, alışılmış yol, adet anlamında kullanır. Halk arasındaki yaygın kullanımına göre Peygamberimiz in söylediği iddia edilen sözlere hadis, Peygamberimiz in davranış bi çimleri, hareket tarzları olduğu iddia edilen davranışlara ise sün net denir. (Kuran daki hadis ifadesinin kullanım tarzını da bu bö lümde göreceğiz. Sünnet ifadesinin kullanımı için 16. bölüme bakın.) Davranış biçimleri sözlerle açıklandığı, aktarıldığı için hadis ve sünnet terimlerinin birbirlerinin yerine kullanıldığını, hadis ve sünnet i inceleyen kitapların çoğunda görebilirsiniz. Örneğin Lübnan Üniversitesi nden Dr. Subhi es Salih, bunu şöyle açıklamaktadır: Hadisçilerce hadis ve sünnetin, biri diğerinin yerinde kullanılan iki kelime olduğu kabul edilmiştir. Hadis ve sünnet ifadelerinden, bir sözün, bir hareketin, bir 56
57 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ takrinin veya bir sıfatın Peygamberimiz e izafesi anlaşılmaktadır. Bu kitabımızda da hadis veya sünnet ifadelerini kullandığımız birçok yerde, bu ikisini birbirinin yerine kullanacağız. Hadisleri incelemeye Peygamberimiz in dönemine giderek ve sonra yavaş yavaş kendi dönemimize gelerek başlayalım. Peygamberimiz in hadis yazımına izin vermediğini, kendi sözlerinin yazı mını yasakladığını hadisçiler bile kabul etmektedir. En doğru kabul edilen iki hadis kitabından biri olan Müslim de ve Hanbeli mezhe binin kurucusu İbni Hanbel in Müsned inde şu hadis rivayet edile rek; Peygamber in, kendi sözlerinin yazımını yasakladığı kabul edilir. Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin. (Müslim, Sahihi Müs lim, Kitab-ı Zühd; Hanbel, Müsned, 3/12, 21, 33) Darimi deki hadis ise şöyledir: Sahabe Allah ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin verilmedi. (Darimi, es-sünen) El Hatib teki hadis şöyledir: Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımı za geldi ve Yazdığınız şey nedir? dedi. Senden işittiğimiz hadisler (sözler) dedik. Hz. Peygamber; Allah ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar. dedi (El Hatib, Takyid,) Tirmizi den de bunu öğrenebiliriz: Allah elçisinden sözlerini yaz mak için izin istedik, bize izin vermedi. (Tirmizi, es-sünen, K. İlm) Hadisleri inceleyen kitaplarda olsun, hadislerin dinin kaynağı ol duğunu iddia eden kitaplarda olsun; Peygamber in kendi sözlerinin yazımını yasakladığı kabul edilir ve bunun hadislerle Kuran ın ka rışmaması için olduğu söylenir. Oysa Ehli Sünnet mezheplerin yaklaşımını savunanlara göre hadislerden de aynı Kuran gibi dini hükümler çıkartılmalıdır. Yani hadisler de Kuran gibi dinin kaynağıdır. Peki dinin kaynaklarından biri de hadis ise Peygamber nasıl olur da hadis yazımını yasaklar; insanların dini eksik öğrenmelerini, kendi sözlerine yalan katılmasını, sözlerinin bir kısmının unutulmasını göze alır? Kuran da kalemle yazı yazmaya dikkat çekilir; vasiyetin, borcun yazılması söylenir. 57
58 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Eğer hadisler dinin kaynağı ise; vasiyetler ve borç bile yazılırken, Peygamber in dinin kaynağının yazılmasını engellemesi hiç müm kün müdür? Eğer Peygamber dinin bir kaynağının kayda geçmiş olmasını engellemişse, dinin tam ve eksiksiz bir şekilde öğrenilme sini de engellemiş olmaz mı? İlerleyen sayfalarda göreceğimiz gibi birçok hadis uy durulmuştur. Eğer hadisler dinin kaynağı olsaydı, Peygamberimiz onları yazdırır ve şu anda olduğu gibi hadislerin içine onbinlerce yalan karışmasını önlemiş olurdu. Oysa bizzat Kuran ayetleri Kuran ın din adına yeterli ve tek geçerli kaynak olduğunu söylemektedir. Bunu da en iyi anlayan şüphesiz Peygamberimiz Hz. Muhammed dir. Görüldüğü gibi Peygamber in sün neti (davranış tarzı); hadislerin Kuran a ilaveler yapan kitaplar ola rak yazılması değil, hiç yazılmamasıdır. Peygamber hadis yazdırmamakla kalmamış, üstelik bunu yasaklamıştır. Yani hadis yazmak Peygamber in tavrı olmadığı gibi üstelik bir yasağıdır. Basiret sahi bi Peygamberimiz; insanların detaysever, Peygamberleri ilahlaştırıcı, mezheplere bölünmeye müsait karakterlerini bildiğinden, bun lara yol açacak hadis yazımını yasaklamıştır. Bugün gelinen nokta Peygamberimiz in basiretini bir kez daha takdir etmemizi gerektir mektedir. HADİSLERİN SAYISAL ÇOKLUĞU Ahmed Emin, hadis uydurmacılığının boyutlarını gösteren şu ze ki tespiti yapar: İlginçtir ki eğer hadisleri açıklayıcı bir şekilde ele alacak olsak piramit biçiminde olduklarını görürüz. Piramitin tepesi Allah ın elçisinin dönemi olup aşağıya indikçe piramitin eni artmak tadır. Piramitin temeline vardığımızda Peygamber döneminden ne kadar geniş olduğunu farkederiz. Halbuki makul olan tersidir. Çün kü Peygamber in yanında olanlar hadisleri (Peygamber in söyledik lerini) en çok bilenlerdi. Sonra onların ölümüyle hadisleri bilenlerin sayısı azalacak ve bu şekilde üstteki piramit ters şekilde gelişecekti. Ama bizler Emevi dönemindeki hadislerin, bu dönemdekilerden da ha kabarık olduğunu görüyoruz. (Ahmed Emin, Duhaul İslam) Ba zı hadis bilginlerinin iddiasına göre 2 milyon hadis vardır. En doğ ru hadis kitabının derleyicisi olarak gösterilen Buhari nin kitabındaki hadisleri 600 bin 58
59 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ hadis arasından, Müslim in ise 300 bin hadis arasından seçtikle ri söylenir. Ebu Davud un kitabındaki hadisleri 500 bin hadisten, mez hep kurucusu olan Malik in Muvatta sını 100 bin hadisten, İbni Hanbel in ise Müsned ini 750 bin hadisin arasından seçtiği söylenir. Peygamberimiz in aşağı yukarı 23 yıl Peygamberlik yaptığını esas alır ve miladi takvime göre hesaplarsak, yaklaşık 23x365=8395 gün Peygamberlik yapmış olur. Toplam 2 milyon ha dis olduğu söylendiğinde, Peygamberimiz in Peygamberlik yaptığı her gün başına 200 den fazla hadis düşer. Herhangi bir kişiye bir yıl önce en çok beraber vakit geçirdiği kişinin; babasının, çocuğunun, karısının veya kocasının hadislerini (sözlerini) ve yaptıklarını yazma sını söyleyelim. Aradan bir yıl geçmesine rağmen yazılan adetleri gördüğümüzde, Peygamberimiz in vefatından iki yüz yıl sonra, gün başına iki yüz adet rivayet edilen sözlerin, toplam sayısından bile bunların içinde ne kadar çok yalan olduğunu anlayabiliriz. Tüm bu hadis kitabı yazarlarının tüm bu hadisleri ezbere bildikleri ve kendi lerince en doğru gördükleri hadisleri seçtikleri söylenir. Hadisçilerin kaç hadis bildiklerini söyleyebilmeleri için tüm hadisleri bir yere yazıp saymaları gerekirdi, yoksa kimse ezbere 600 bin hadis bildiği ni iddia edemez. Türkçe konuşan bir topluluğa kaç tane kelimeyle Türkçe konuştuklarını soralım, çoğu kimsenin tam cevap ve remediğini görürüz. Sayı 600 bin gibi rakamlara tırmandığında in sanın ezberindekini sayması ise imkansızlaşır. HADİSLER DİNİN KAYNAĞI OLSAYDI DİNİMİZ EKSİK OLURDU Müslim sahih olan, yani kesin doğru olduğu kanaatine var dığı her hadisi kitabına almadığını söyler (Müslim, 1. cilt). Müslim in mantığına göre hadisler dinin kaynağıdır, fakat kendisi her doğru bildiği hadisi kitabına almaz. Yani bu mantığa göre dini miz eksiktir. Müslim in atladığı bir hadisi, başka birinin atlama dığının garantisi olmadığına göre; geleneksel Ehli Sünnet yaklaşım, kendi kendini eksik ilan eden bu izahı kaynaklarında taşımaktadır. Hadisler dinin kaynağıdır diyen Buhari 600 bin hadis bilip 6000-7000 tanesini ya ni % 1 ini kitabına yazmıştır. Geriye kalan % 99 u ise bunlara 59
60 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN ih tiyacımız olmadığına veya bunların güvenilir olmadıklarına kanaat getirip kitabına almamıştır. Nitekim Buhari, kitabında, kitap uzamasın diye kitabına almadığı sahih hadis sayısının kitabına aldıklarından çok olduğunu söylemiştir. Eğer hadisler dinin kaynağı olsalardı; biz tamamen Buhari nin insafına ve seçme yeteneğine kalmış ola caktık. Eğer dinin eksiksiz olması için hadisler gerekli olsaydı; % 99 luk kesimde, gerekli olan hadislerin olmaması imkansız olduğuna göre, hadisleri dinin kaynağı kabul eden zihniyeti dikkate alırsak, dinimiz geri dönülemeyecek ve dü zeltilemeyecek şekilde eksik olacaktı. Buhari öldüğüne ve bize ulaş tırmadığı, yazmadığı % 99 luk kesimi bildiğini iddia edecek kimse olmadığına göre, biz eksik bir dinin üyeleri olmuş olacaktık. Buhari nin 600.000 hadis bildiği iddiasını ele alalım ve bu iddianın ne kadar güvenilir olduğunu da irdeleyelim. Buhari nin hayatında hiçbir iş yapmadığını, hiç uyumadığını ve her hadisin doğruluğunu, nakil zincirinin sağlamlığını anlamak için her hadise 2 saat ayırdığını düşünelim. Sırf bu süre 130 yıldan fazladır. Oysa bazen sırf bir hadisin bir zincirinin bir halkasının sağlamlığının anlaşılması için günlerce seyahat edildiği iddiasını düşünürsek; Buhari nin bildiği tüm hadislerin doğruluğunu test etmesi binlerce yıla bile sığmazdı. Kısacası Buhari nin ve diğer hadisçilerin, yüz binlerce hadis bildikleri ve tüm bu hadislerin sağlamlığını test edip, içinden en sağlamlarını seçtikleri iddiası akıl dışıdır. Kuran, başı sonu belli olan bir kaynaktır. Oysa Bir tane duydum, Bir tane de şu var diyerek, hadis nakilcileri hadisleri çoğaltmışlar dır. Hadislerin içine çok uydurma girmesinin en büyük sebeplerin den biri, hadislerin başı ve sonu belirsiz bir kaynak oluşudur. Allah a şükür ki Allah bizi Kuran dışında başka kaynağa muhtaç kılmadı. Biz de Allah ın bu lütfu sayesinde eksiksiz, tastamam bir dinin üye leriyiz. Farkında olarak veya olmayarak, bizi eksik, belirsiz ve çeliş kili bir dine mensupmuşuz gibi gösterenlerin; Peygamber e göndermeler yaparak meşrulaştırmaya çalıştıkları ve Kuran ın önüne koydukları bu uydurmalarla dolu hadisleri Kuran ın önünden kaldıralım ki, çelişkisiz ve tastamam di nimizin biricik kaynağı olan Kuran bizi aydınlatsın. 60
61 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ PEYGAMBERİMİZ İN YAZILMASINI YASAKLADIĞI HADİSLER NASIL KİTAPLARA DÖNÜŞTÜ? Peygamberimiz in hadis yazımını yasak etme yönündeki tavrı, Peygamberimiz in vefatından sonra dört halife tarafından da; yani Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali tarafından da de vam ettirildi. Dört halifenin hadis yazma girişimlerini nasıl engellediklerini, yazılan hadisleri nasıl yaktıklarını kitabımızın 11. bölümün de ayrıntılarıyla göreceğiz. Peygamber döneminde olan olaylara şa hitlik edenlerin bunları anlatması, Peygamber le sohbet edenlerin bu sohbetlerdeki konuşmaları birbirlerine aktarmaları gayet doğal ve sıradan bir olay gibi görülebilir. Oysa sahabelerin, Peygamber den bir şey duyduğunu iddia edene şahitlerini sormaları ve tüm bu sohbetlerin yazımını yasaklamaları; Peygamber deki basiretin, kendisinden sonra da devam ettirildiğini; ileri görüş ile hadislerin dini nasıl de jenere edebileceğini ve yüzeysel bir bakışla doğal olarak algılanabi lecek bir davranışın aslında ileride nasıl bir felakete yol açacağını tahmin ettiklerini gösterir. Dört halife, doğruluğunu kendilerinin bildikleri birçok Peygamber sözünün yazımına Peygamber in vefatından hemen sonra bu sözler zihinlerde henüz tazeyken dahi izin vermediler. İzin ve rildiğini iddia eden olursa Hani, bu dönemde yazılı olan kitap nerede? diye sorun, hiçbir şey gösteremediklerini göreceksiniz. Harevi şöyle der: Ne sahabe (Peygamber i görenler) ne de tabiyun (Peygamber i görmeyen ama sahabe görenler) hadisleri yaz mıyorlardı. Ama söz olarak aktarıyorlardı. Basit yazılı bir kaç met nin dışında bunun bir istisnası yoktur. İlmin kaybolup, ulemanın ölüp gitmesinden korkulunca, Ömer bin Abdülaziz, Ebu Bekr el Hazm a bir mektupla hadisleri araştırıp, yazmasını emretti. Yeni halife Yezid bin Abdülmelik ise Ömer bin Abdülaziz ölünce Ebu Bekr el Hazm ı ve onunla çalışanları bu görevden aldı. Sonra gelen Hali fe Hişam, ez Zuhri hadislerini ilk toplayan kişi olarak kabul edilir. Mahmud Ebu Reyye tüm bu gelişmeleri ayrıntılarıyla anlatırken baskı ortamına da değinir: Hadislerin toplanmasıyla emrolunan tabiyun bunu ancak baskı altında kabul etmişlerdir. Zira yaşanan tarz ve sahabenin hadisleri toplamaması, onları böyle bir şeye gi rişme hususunda oldukça sıkıntıya sokuyordu. Ez Zuhri nin şu sö zü nakil edilmiştir: Biz hadisi yazmaktan 61
62 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN hoşlanmıyorduk. Ne var ki o yöneticiler bizi buna zorladılar. (Mahmut Ebu Reyye, Muham medi Sünnetin Aydınlatılması) Oysa geleneksel Ehli Sünnet görüşü benimseyen hadisçiler, Emevi dönemini bile dü zenli bir tasnif dönemi olarak kabul etmezler. Bu dönemde, varolan yazmalarda hadis, fıkıh, şiir, haber gibi farklı farklı konular, doğruluk derecesi irdelenmeden karışık bir şekilde yazılmıştır. Gazali (Peygamber den sonraki ikinci kuşağın) hadis yazımını kötü gördüğünü ve kendileri gibi sonrakilerin de ancak hadisleri ezberlemelerini söyle diklerini nakleder. (Gazali, İhyayı Ulumiddin, 1. cilt) Ha dislerin ayrı ayrı ele alınıp, bu konuda müstakil eserlerin verilmesi ilk olarak Abbasiler dönemindedir. Hicri ikinci asrın sonlarında elimize geçen bu tarzdaki tek çalışma Maliki mezhebinin kurucusu Malik in Muvatta sıdır. (İbni Ferhun, ed dibae el Muzehheb kitabında; Malik in Muvatta da onbine yakın hadis topladığını, bu hadis leri gözden geçirip her sene içinden ayıkladığını, sonunda çok az kaldığını, biraz daha yaşasa hepsini atabileceğini anlatır.) Hemen ardından Hanbeli mezhebinin kurucusu İbni Hanbel in Müsned i gelir. Hicri 241 yılında vefat eden Hanbel in kitabına da Muvatta ya da; sahih ve zayıf ayrımları yapılmadan (hadisler doğru olma ihtimaline göre kategorileştirilmeden), o günlerdeki rivayet selinin içinde sürüklenen her şeyin, ciddi bir ayrım yapılmaksızın girdiğini görüyoruz. Buhari den önce ise hadisleri doğruluk derecelerine göre ayırma ça bası dahi olmamıştır. Sahih ve zayıf şeklinde hadisleri ayırma çabası Buhari ile başlar. Hadisler incelendiğinde, bu çabanın gerekli sonucu vermediği anlaşılır. Meşhur altı tane hadis kitabının -kütübü sitte- yazarlarından Bu hari hicri 256 da, Müslim 261 de, Tirmizi 279 da, Ebu Davud 275 de, Nesei 303 yılında, İbni Mace 273 de vefat etmişlerdir. Şiilerin hadis kitapları ise farklıdır ve Sunniler de Şiiler de birbirlerinin hadis kitaplarını geçerli kabul etmezler. Şiile rin hadis kitaplarının oluşumu daha da ileri tarihlere denk gelir. Meşhur Şii hadisçilerinden Kulani hicri 329 da, Babuvay 381 de, Cafer Muhammed Tusi 411 de, El Murtaza 436 da vefat etmiş tir. Örneğin Osmanlı padişahı 2. Mahmut un söylediği iddia edilen bir söz, hiçbir tarih kitabında kaydedilmemiş olsaydı ve sırf kulaktan kulağa iletilme 62
63 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ yoluyla günümüze gelseydi, bu söze ne kadar güve nebilirdik? Üstelik bu sözün, sadece bir kişiden, o bir kişinin başka birinden, onun da birinden... şeklinde 2. Mahmut a kadar tek bir zincirle bize ulaştırıldığı söylenseydi bu söze kim inanırdı? Oysa 1839 da vefat eden 2. Mahmut tan günümüze kadar geçen süre, Peygamberimiz in vefatıyla meşhur kütübü sitte hadis kitaplarının ilk yazılanı arasında geçen süreden çok daha azdır. Kimi meşhur hadis kitapla rının yazıldığı zaman ile Peygamberimiz in vefatı arasında geçen sü re ise bu sürenin 2 katından da fazladır. 5. bölümde göreceğimiz bir çok sebepten dolayı en meşhur hadisçiler kitaplarını derlediklerinde, onbinlerce hadis ayıklanamayacak şekilde uydurulmuş bulunuyordu. Bu hadis kitaplarının Kuran, mantık ve diğer hadislerle çelişen bir çok hadisi içermeleri ve hem yöntemleri, hem naklettikleri hadisler le kendi aralarında da çelişmeleri; Kuran dışında başka kaynak ara manın felaketini gözler önüne sermektedir. Daha evvel bahsettiğimiz piramit, bu kitaplar yazıya geçtiğinde uydurmalar ile genişlemişti. Söz konusu hadisçiler ise Peygamber in ve dört halifenin yolunu izle yip onlar gibi hadis yazımına karşı çıkacaklarına; İslam âlemine bü yük zararlar veren, Kuran a aykırıyken sözde Pey gamber sevgisi kılığında, yalan yanlış birçok sözü hadis başlığı altında kitaplarına aldılar. Unutmayalım ki Hz. İsa yı ilahlaştıran Hıristiyanların da maze retleri Hz. İsa ya sevgileridir. Fakat niyetleri ve mazeretleri aynı bizim hadisçilerin niyetleri ve mazeretleri gibi kabahatlerini örtmeye yetmez. Biz kimsenin niyetini sorgulayamayız; bizim için önemli olan İslam adına yapılan bu yanlışın düzeltilmesinin gerekliliğidir. SAHABENİN HATASIZLIĞI İDDİASININ HADİS NAKLİNDEKİ ZARARLARI Sahabe ifadesi; Peygamberimiz ile hiç konuşmasa bile Müslüman olarak -uzak tan dahi olsa- Peygamberimiz i gören herkes için kullanılmaktadır. Buhari nin yaptığı bu tanım genel kabul görmüştür. Meşhur hadis kitaplarında, cerh ve tadil adı altında hadis nakleden kişilerin doğru sözlülüğü, hafızası, inancı sorgulanır. Oysa Hicri 3. asra kadar ben şundan, şu bundan, 63
64 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN bu ondan duydu diye yapılan nakillerdeki, aradaki tüm bu, şu ve o ların binlercesinin dürüstlüğü, hafızası ve diğer özelliklerinin sınanmasına kimsenin ömrü yetmez. Ebu Şame bu hususta şöyle der: Hadis nakil edenler hakkındaki görüşler o kadar farklılık kazanmıştır ki, tek bir nakilci bazılarına göre müminlerin emiri, bazılarına göre ise insanların en yalancısı olarak nitelenebilmiştir. Örneğin İkrime, Buhari ve meşhur birçok hadisçiye göre çok muteber bir nakilci iken, Müslim e göre yalan cıdır. Bunun örnekleri çoktur. Fakat örnekler içinde kanaatimizce en ilginç olanı geleneksel İslam ın en meşhur hadis kitabının yazarı Buha ri nin, geleneksel İslam ın en büyük mezhebinin başı Ebu Hanife yi gayri-sika yani güvenilmez ilan edip, ondan tek bir hadis dahi nakletmemesidir. En ünlü hadisçiye göre en ünlü mezhebin kurucusu güvenilmezdir, fakat geleneksel taklitçi zihniyete göre bunlar en güvenilir, en mübarek iki kişidir. Cerh ve tadildeki, yani hadis nakil edenlerin güvenilirliği hakkındaki tartışmalarda çeliş kili izahlar en az hadislerdeki çelişkiler kadar çoktur. Bunların ço ğunun gereksiz ve sıkıcı olmasından dolayı daha fazla detaya gir miyoruz. Yazının başına dönersek, tüm bu hadisler, önce nakil zincirleri nin sonunda sahabeye atfedilir, daha sonra Peygamber den duyul duğu söylenir. Sahabelerden sonraki kişiler, bir sonuç alınamasa dahi, hiç olmazsa tartışma konusu olmuşlardır. Oysa sahabe isimle ri geçince, sahabeden duyulan söz; sahabe olduğu söylenen kişinin kim olduğuna bakılmadan doğru kabul edilir. Kuran ın hiçbir ye rinde Peygamber i her görene güvenileceğine dair bir izah yoktur. Bilakis Peygamberimizin etrafındaki Müslümanım diyenlerin bir kısmı Kuran da eleştirilir. Münafıkların (ikiyüzlülerin), Müslümanların arasına gir diği de Kuran da belirtilir. 9- Tevbe Suresi 101. ayette; Peygamberimiz in dönemindeki ikiyüzlülerin hepsini Peygamber in bile bilme diği söylenir. Peki, Peygamber in bile bilmediği ikiyüzlüleri (müna fıkları) hadis imamları nasıl bilmişlerdir? Hadis nakil ettikleri kişi lerin bu bahsedilen münafıklardan biri olmadığını nasıl iddia ede ceklerdir? Yoksa Kuran da, Peygamber in hayattayken bilemediği söylenilen kişileri; bu mezhep imamları, bu kişiler öldükten 200 yıl sonra mı bilebiliyorlar? Peygamber in vefatından sonra sahabelerin bir kısmının diğerleriyle savaşı, birbirlerini kafirlikle ithamları da 64
65 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ her sahabe olduğunu söyleyene güvenilemeyeceğini gösterir. Oysa sahabeyi tartışmasız doğru kabul eden zihniyet, sahabeyle araların daki zincirlerde birçok yanlış ve birbirleriyle çelişkili değerlendirme yaptıkları gibi, saha beyi toptan doğru kabul edip yine hata yapmışlardır. G.H.A. Juynboll un dikkat çektiği gibi, eğer tüm sahabenin güvenilir olduğu id diasının yanlışlığı kanıtlanırsa, bütün hadis mantığı çökecektir. 12. bölümde bazı hadis uydurucularını incelerken, bu konuyu detaylı bir şekilde irdeleyeceğiz. MANA İLE HADİS NAKLİNİN GETİRDİKLERİ Hadislerin ne kadar güvenilir olduğunu anlamak için günümüz de anaokulunda oynanan bir oyunu, bir de biz deneyelim. On veya yirmi kelimelik bir hadisi alalım ve yedi-sekiz kişinin bu hadisi kulaktan kulağa söylemesini sağlayalım. Acaba bu hadisler ne kadar doğru ola rak iletilecektir? Hadis naklinde ise bu hadislerin; hem metin, hem nakil zincirleriyle ezberlenip, yüzlerce yıllık süreçte dağ, tepe ve çöl ara sında, kulaktan kulağa seyahat ettiğini unutmayalım. Daha evvel say dığımız hadislerin kasıtlı uydurulma sebeplerini, hadis nakil zinciri olmayan hadislere nakil zincirlerinin uydurulduğunu yok saysaydık, tüm hadis zincirlerinin doğru, tüm hadis nakilcilerinin iyi niyetli ol duğunu varsaysaydık bile hadisler güvenilir olamazdı. Hadisler konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan halktan bü yük bir kesim, hadislerin Peygamber in ağzından çıktığı şekilde ke limesi kelimesine bize ulaştırıldığını zannederler. Hadislerin içinde doğruyla yalanın karışmış olması bir yana, hadislerin Peygamberimiz in ağzından çıktığı şekliyle bize ulaştırıldığını hadisçiler bile id dia etmez. Buhari başta olmak üzere birçok hadisçi, hadisin mana sının muhafaza edilmesinin yeterli olduğunu, asıl metnin ezberlen mesinin şart olmadığını kabul etmişlerdir. Bu ise hadislerin içine birçok kimsenin kendi görüşünü sokması, tam anlayamadığı halde anlayamadığını anlamayanların, hadis metnini bozup manayı da bozmaları gibi sonuçlar doğurmuştur. Her nakilci, hadisin metnini akılda tutabilecek güçte bir hafızaya sahip olmadığından aklında kaldığı şekliyle hadisleri nakletmiş, bu da dilden dile anlam kaymalarına sebebiyet vermiştir. 65
66 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Tüm bu sakıncalara rağmen Buhari ile en büyük iki Sunni mezhep olan Hanefi ve Şafii mezheplerinin başları Ebu Hanife ve Şafii de mana ile rivayeti yeterli görmüşlerdir. Peygamberimiz in en geniş topluluğa konuştuğu anın Veda Hutbesi olduğunu ve burada yüz binden fazla kişinin bulunduğunu hadisçiler kabul eder. Yüz binden fazla kişinin şahit olduğu iddia edilen bu hut benin ayrı ayrı metinlerde, nasıl farklı farklı olduğunu görmemiz, mana ile hadis naklinin ve hadis uydurmacılığının; en sağlam hadis ol ması beklenen veda hutbesinde bile nasıl tahrifat yaptığını gösterir. Mana ile hadis nakli olabilir denilince, hadisin başını sonunu duymamak da önemli mana kaymaları yapmıştır. Ebu Hureyre den Uğursuzluk üç şeyde olur; ev, kadın ve at diye Peygamber e ha dis atfettiğini duyan Hz. Aişe: Allah a yemin ederim ki Allah ın elçisi bunu asla söylememiştir. O ancak şunu söylemiştir. Cahiliye ehli şöyle derlerdi: Uğursuzluk şu üç şeyde olur; ev, kadın ve at. Görüldüğü gibi Hz. Aişe ye atfedilen ve Ebu Hureyre ye yapı lan bu itiraz; mana ile hadis nakli mümkündür deyip başını, so nunu, durum ve şartları nakletmeden yapılan hadis rivayetlerinin yol açtığı felaketlere bir örnektir. Saydığımız tüm bu koşullardan dolayı, hadisçilerin benzer ölçü lerle hadis toplayanları bile birçok hadiste ihtilaf etmişlerdir. Bu hari nin birçok hadisi Müslim e göre yanlış, Müslim in birçok hadi si de Buhari ye göre yanlıştır. Hele dört mezhebin kurucuları Ebu Hanife, Şafi, Malik ve Hanbel in hadislere bakışı ve değerlendiri şinde sahih, zayıf, hasen tipinde net kategorik ayrımlar da yoktur. Dört imam kendi akıllarına yatan hadisleri, kütübü sitte yi (altı meşhur hadis kitabı) yazan hadis imamlarının ölçülerine uymaksızın, mezhepleri ni kurmuşlardır. Bunlardan en büyük mezhebin kurucusu Ebu Hanife; hadis bilgisinin zayıflığı ve hadisi de bir kenara bırakıp kendi görüşünü, reyi ön plana çıkarması yüzünden, başta Buhari olmak üzerine hadis imamlarınca eleştirilmiş ve sözüne güvenilmez bir kişi olarak ilan edilmiştir. 66
67 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ HADİS NAKİL ZİNCİRLERİ Sahabelerin hatasız ilan edilerek, hepsinin doğru söz lü olduklarının peşinen kabul edildiğini gördük. Hadis kitapları yazılmaya başlandığında ne bir sahabe, ne de sahabeyi gören(tabiin) bir kimse yaşıyordu. Peygamberimiz in vefatından hadis kitaplarının yazımına kadar 6-7 nesil geçmişti ve bu hadisleri nakle den meşhur hadis kitapları, bunları 6-7 kişinin birbirine söylediği iddia edilen zincirlerle nakletmektedirler. Bu yöntem Buhari ile sistemli bir şe kilde başladı. Buhari nin hicri 200 lü yıllarda yaşadığı düşünülürse, Buhari den önce olmayan bir metoda göre hadislerin nakil zincirle rinin akılda tutulmuş olması; ilerde konulacak bu ölçünün baştan gözetilmiş olması hiç de mantıklı değildir. Hadis nakillerini ay nı şekilde eleştiren Kasım Ahmed, Hadis ve İslam kitabında şu iki zinciri örnek gösterir: 1- Peygamberimiz 2- Ömer İbni Hattab 3- İbni Vakkas 4- İbni İbrahim et Taimi 5- Yahya İbni Said el Ensari 6- Sufyan 7- Abdullah İbni Zübeyir 8- Buhari 1- Peygamberimiz 2- Aişe 3- Urvan İbni Zübeyir 4- İbni Shiab 5- Ukail 6- El Baith 7- Yahya İbni Bukheir 8- Buhari 67
68 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Söz konusu hadisler naklediğinde, Peygamberimiz den sonraki halkadan sonrakinden sonraki bile vefat etmişti. Yani hadisçilerin hadis nakil eden şahısların doğru sözlü olup olmadıklarını tetkik edecekleri şa hıslar ölüydü. Bu yüzden mantıksız bir şekilde, tüm sahabeyi doğru sözlü bile kabul etseniz, sahabeden sonraki nesillerin önemli bir kısmı da hadis kitapları yazıldığında vefat ettiği için doğru sözlü olup olmadıklarının kontrolü imkansızdır. Bu yüzden hadis yazarlarının cerh ve tadil ilmi dedikleri uğraş, mezardakilere uygulanamayacağı na göre, tamamen neticesiz bir uğraştır. Yaşayan kimselerin dahi doğru sözlü olup olmadıklarını kısa görüşmelerle anlamanın ne kadar zor olduğunu hepimiz biliriz. Hadis kitaplarının yazıldığı yıllarda Müslüman lar çok geniş bir coğrafyaya dağılmış bulunuyorlardı. Hadis nakil zincirlerinin yaşayan halkalarının tamamına deve üstünde ulaş mak mümkün olmadığı gibi ulaşılanların doğru sözlü olduğunun anla şılması da mümkün değildir. Kısa bir ziyaretle bir insanın doğru sözlü olup olmadığı nasıl anlaşılacaktır? Din gibi kesinlik gerekti ren bir yapı, nasıl böyle subjektif kriterlere dayandırılabilir? Görüldüğü gibi mezhepçi yaklaşımın hadis imamı adeta bir süpermendir. Öyle bir süpermendir ki; yüzbinlerce hadisi hem de nakledenleriyle ezbere bilir. Bunlar arasından en doğruyu bizim için bu lur. Hadis zincirinde hiç görmediği, kendileri daha doğduğunda öl müş olanlar vardır, ama olsun, hadis imamı onlardan da kimin yalancı kimin doğru sözlü olduğunu belirleyebilir. Emrinde helikopteri olan bir kişinin bile ziyaret etmekle bitiremeyeceği kişileri, aynı hadis imamı, deve üstünde ziyaret eder. Üstelik bir ziyaretle doğru sözlüyü yalancıdan ayırt eder. Bun lar, hadis imamlarının bu kitapları yazmak için sahip oldukları iddia edilen özellikleridir. Bir de manevi üstünlük hikayeleri vardır ama inanılmaz abartılarla dolu bu anlatılara burada girmeyeceğiz BU FİKİRLERİ İLK BİZ SÖYLEMİYORUZ Hadisçiler Ben şundan duydum, şu bundan, bu ondan, o başkasından duy du şeklinde oluşan zincirlerden, herkesin doğru sözlü olduğuna 68
69 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ kana at getirdiği zincire sahip olan hadisleri, metnine bakmaksızın sahih (doğru) kabul eder. Bu tip hadisler genelde ahad hadisler, ahad haberler olarak isimlendirilir. Buhari ve Müslim diye adlandırılan, en doğru hadis kitapları olduğu iddia edilen hadis kitapları ve diğer meşhur Kütübü Sitte kitapları, hep ahad hadisler den oluşmaktadır. Geleneksel yaklaşımı benimseyen birçok kişi, uydurmalarla dolu görüşlerini kabul ettir mek için aforoz silahına sarılırlar; Buhari ve Müslim deki tek bir hadi si bile inkar edenin kafir olacağını ilan ederler. Oysa Buhari ve Müs lim birbirlerinin birçok hadisini reddetmişlerdir. Gelenekselcilere göre onlar birbirlerine itiraz ederse, alimlerin ihtilafı rahmet olduğu için iyi olur; biz itiraz edersek kafir oluruz. Şiiler ile Ehli Sünnet birbirlerinin hadis kitaplarını kabul etmezler. Mutezile nin ve Hariciler in hadislerin yazılmasına ve dini kaynak ilan edilmelerine itirazları, kelamcılardan hadislerin zan olduğunu söyleyenler, Mur cie fırkasından gelen tepkilerin hadislerin savunulduğu kitaplarda geçmesi gibi vakalardan; Kuran merkezli bir İslam anlayışını savunup, hadislerin dinin kaynağı ola mayacağını söyleyenlere Bunu ilk siz mi akıl ettiniz? Niye bugü ne kadar kimse bunu söylememiş? diye soranlar habersizdirler. Hadisler ilk çıktıklarından beri dinin kaynağı olamayacaklarına dair itiraza uğramışlardır. Fakat merkezi otoritenin baskı ve dayatmasıyla karşı fikirler susturulmuş tur. Bu fikirleri ne ilk biz söyledik, ne de bu fikirler yeni türedi. Hadissiz, yalnız Kuran ı dinin kaynağı kabul eden İslam anlayışı, sonradan azınlığa düşmüş bir anlayış olsa da baştan beri var olan İslam dır. Bi lakis hadis kitapları sonradan türemiş ve dini kaynak muamelesi görmeye başlamışlardır. Müslim in, Buhari nin adeta gelmiş geçmiş tüm İslam alimleri tarafından kabul edildiğini, Peygamber in ağzından çıkanı hemen kaleme almış ki şiler havasında sunanların birçoğunun; hadislerin mana ile naklin den bahsedilen nakil zincirleriyle ilgili sorunlara, hadislerin yazım yasağından hadisçilerin birbirlerine itirazlarına, bazı grupların hadise toptan karşı çıkmalarına kadar birçok konuyu bilmediğini gözlemliyoruz. Bil melerine rağmen mezhep taassubu ile bunları görmezden gelenlerin olduğu da tabi ki ayrı bir 69
70 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN gerçektir. Allah a şükür ki Allah bizi bu yalanlarla dolu, karmaşık, içinden çıkılamayacak durumda, zan olan ciltlerle hadis ve ilmihal kitaplarına muhtaç etmedi ve her açıdan yeterli olan Kuran ı indirdi. ESBABI NUZUL HADİSLERİ Kuran daki ayetlerin iniş sebeplerini anlatan hadislere esbabı nuzul hadisleri denir. 3. bölümde gördüğümüz gibi Kuran yeterli, detaylı, açık ve din adına her hükmü kapsayan kitabımızdır. Kuran hiçbir hadise gerek duymaz, bu yüzden Kuran ın indiriliş sebebiyle ilgili esbabı nuzul başlığı altındaki hadislere de ihtiyaç yoktur. Kuran kendi kendini açıklamaktadır. Bir konuyu öğrenmek istediğimizde Kuran ın o konuyla il gili tüm ayetlerini bir arada değerlendirip, o konuyu öğrenmemiz gerekir. İçinde onbinlerce yalan olan hadislerle Kuran ı şartlanmış şekilde değerlendirmeye kalkmak; Kuran ın berraklığını ve saflığını yalanla ve gereksiz olanla karıştırmak demektir. Kuran ın sesini net olarak duymak için diğer frekanslardan gelen sesleri susturarak kulağımızı yalnızca Kuran a çevirmek zorundayız. Onların sana verdiği her örneğe karşı biz sana gerçeği ve en güzel yorumu (ahsena tefsir) veririz. 25- Furkan Suresi 33 Allah en güzel yorumu kendisinin verdiğini söylemektedir. Kuran da yorum diye çevirdiğimiz kelimenin Arapça orijinali tefsir dir. Günümüzde esbabı nuzul (Kuran ayetlerinin iniş sebebi) hadisleri diye anılan hadisler, hep tefsir isimli kitapların malzemesi yapılmışlardır. Oysa Allah, tefsir in en güzelini (ahsena tefsir) bizzat kendisinin verdiğini söylemektedir; Allah ın dini, insanların yazdığı tefsir ki tapları olmaksızın tastamamdır. Üstelik kanaatimize göre, esbabı nuzul hadisleri içinde diğer hadislerde olduğundan çok daha fazla yalan bulunmaktadır. Kimi ünlü tefsir kitabı yazarları, sahih ve zayıf ayrımı dahi yapmaksızın, birçok İsrailiyat (eski Musevi hikayeleri) olduğu açıkça belli olan hadisleri kitaplarına 70
71 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ doldurulmuşlardır. Aynı ayetin iniş sebebinin; bir kavle göre şöyledir, diğer kavle göre böyledir, bir başka kavle göreyse... şeklinde birbi riyle alakasız hikayelerle aynı kitaplarda anlatılması, bu sahadaki uy durmaların çokluğunu göstermektedir. Bu konuda uydurmaların çokluğu o kadar açıktır ki; kendisi de hadisçi ve Ehli Sünnet in dört büyük mezhebinden birinin imamı olan İbni Hanbel bile: Esbabı nuzul konusunda tek bir doğru hadis yoktur demiştir. En önemli sorunların başında akılların mezheplere ipoteklenmesi gelmektedir. Mezheplerdeki uydurmaların ve akıl dışı izahla rın çokluğunu hatırladığımızda, bunun yol açtığı sorunun büyüklüğü ortaya çıkar. Mezhepçi yaklaşımla Kuran tefsiri yapanlar; Kuran ı mezheplerinin doğrultusunda açıklamaya çalışmış ve Kuran ın metni ile ilgili ala kasız açıklamalar getirmişlerdir. Aynı ayetin iniş sebebini birçok farklı biçimde anlatan esbabı nüzul hadisleri; mezhepçi tefsircilerin, Kuran ı mezheplerine ve şahsi fikirlerine uydurmaları için engin bir malzeme oluştururlar. Zaten bu esbabı nüzul hadislerinin birçoğu; mezheplerin oluşumundan sonraki hadis yazımı döneminde, Kuran ı kendi şahsi ve mezhepsel fikirleri ne uydurmak isteyenler tarafından uydurulmuştur. Elmalılı Hamdi Yazır ın tefsirinin giriş bölümünde Elmalılı nın resmi otoriteyle yaptığı bir antlaşma vardır. Bu antlaşmanın 5. maddesinde tefsirin Ehli Sünnet fikrine ve Hanefi mezhebine uy gun hazırlanacağı kabul edilir. Prof. Dr. Mehmet Aydın ın ifadesi ne göre ideolojik tefsir, bizim daha çok kullandığımız ifadeye gö re mezhepçi tefsir anlayışı; Elmalılı nın daha ilk sayfalarında orta ya çıkmaktadır. Bilgisi ne kadar geniş olursa olsun, zihinlerini Allah ın onay vermediği insani bir ürün olan bir mezhebe, mutlak gerçekmiş gibi ipotek edenlerin yapacağı tefsir ne kadar isabetli olmuş olabilir? Hadisi dinin kaynağı kabul edenle rin, Kuran ı, Kuran dışı uydurma kutsallarla açıklama çabaları; Ku ran ı, Kuran la alakasız bir noktaya getirmekten başka bir işe yara mamıştır. Bu uydurma kutsalların adı ister mezhep imamı olsun, is ter şeyh olsun, ister hadis olsun, ister esbabı nüzul olsun... 71
72 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN SALMAN RÜŞDÜ NÜN ŞEYTAN AYETLERİ KİTABI ASLINDA ŞEYTAN HADİSLERİDİR Kuran ı esbabı nuzul hadisleriyle açıklamaya kalkmanın İslam dünyasının başına açtığı en büyük dertlerden biri; din düşmanı kişilerin bu uydurmaları, din gibi gösterip, dinimize saldırmaları olmuştur. Örne ğin Salman Rüştü nün kitabının temeli bu tip hadislere dayanır. Bu uydurma hadislere göre; bir gün Peygamberimiz Kuran okurken, şeytan Peygamber in bedeninin içine nüfuz edip, Peygamber in ağzından Lat, Menat, Uzza putlarını övmüş ve onların şefaatlarının umuldu ğunu söylemiştir. ( Garanik kıssası olarak bilinen bu olay, Ehli Sünnet açısından muteber birçok kaynakta aktarılır.) Hadislere göre, sonradan Peygamberimiz Hz. Muhammed; bunları kendisinin değil, şeytanın söylediğini açıklamıştır. Birçok Müslümanın Salman Rüştü ye küfürler ettiğine, Humeyni nin Rüştü nün öldürülmesine fetva vermesine ve bu olayın ülkeler ara sı diplomatik krize yol açtığına şahit olduk. Fakat hiç kimse kalkıp da bu uydurma hadisleri, gerçekmiş gibi kitaplarında kullanmış olanları kınamadı. Bu hadisleri savunan hadisçilere alim etiketi yapıştırılmıştır bir kere. Yani bu hadisleri din adına savunursanız alim olur el üstünde tutulursunuz, Salman Rüş tü gibi aynı hadisleri dinsizlik adına kullanırsanız ise... Biz, dine mal edilen uydurmaları dinden atmazsak; bunları malzeme ya pan İlhan Arsel e, Turan Dursun a, Salman Rüştü ye, Server Tanilli ye ne kadar kızabiliriz? Din adına çarpık bir sistemi ortaya çıkaranlar ve muhafaza edenler, din düşmanlarının türemesinde ve söz konusu çarpıklıkları malzeme yapmasında günahsız kalabilirler mi? PİYASADAKİ KURAN TEFSİRLERİ Kuran tefsiri diye piyasada satılan birçok kitabın esbabı nuzul hikayeleriyle doldurulduğunu görüyoruz. Diğer yandan bu hikaye lerle, Kuran ayetleri sanki belli bir olay için inmiş; bölgesel, sınırlı bir zaman dilimine hitap ediyormuş gibi bir hava verilmiştir. Bu da Kuran ın evrenselliğini ve her döneme hitap eden yönünü gölgeleyen bir yaklaşımdır. Kuran ın izahları bir zaman dilimine ve tek bir hi kayeye indirgenemez. Kuran ın tüm âlemlere 72
73 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ bir hatırlatma oldu ğunu söyleyen 81-Tekvir Suresi 27. ayeti ve Kuran ın tüm insanla rın doğruya iletilmesi için indirildiğini söyleyen 2-Bakara Suresi 185. ayeti bu anlayışı yalanlar. Allah istediği zaman Kuran ayetleri nin iniş sebebini yine Kuran da anlatmıştır. Örneğin Sana soru yorlar, de ki şeklindeki ayetlerde, sorulara karşılık olarak Kuran ın ayet lerinin indiği yine Kuran da bellidir. Allah ın açıklamadıkları bizim için gereksiz olanlardır; din adına gerekli olan her şey Kuran dadır. Kuran ı yetersiz görenler ne yazık ki uydurmalara müracaat etmiş ve Kuran ın berrak sesinin kötü frekanslarla karışmasına sebep olunmuştur. Kuran, Dünya nın geoit şeklinden Güneş in ve Dünya nın hareketlerine, ceninin anne rahmindeki oluşumundan denizlerin altındaki suların karışmamasına kadar birçok konudaki izahlarıyla; 1400 yıl öncesinden, günümüz biliminin son asırda farkettiği bir takım gerçekleri en güzel şekilde anlatarak mucizelerini sergiler. Kuran ın tefsirini hadislerden hareketle yapmaya kalkanlar ise; İbni Kesir in Bakara Suresi nin 29. ayetinin ve Kalem Suresi nin 1. ayetinin tefsirinde, aşağıdaki mantık dışı açıklamasında olduğu gibi komik durumlara düşmüşlerdir: Allah, yarattıklarını yaratmak isteyince ince sudan buhar mey dana getirdi. Buhar suyun üzerinden yükseldi ve bu yükselen şeye yükseklik manasında gök dedi. Sonra suyu katılaştırdı ve ondan bir tek yer meydana getirdi, sonra bu yerleri parçaladı ve onları iki günde; pazar ve pazartesi günü yedi yer haline getirdi. Yeri balığın üzerinde yarattı ki balık Allah Teala nın Kalem suresinde: Nun ve Kaleme andolsun ki diye söz konusu edilen Nun balığıdır. Balık su dadır. Su ise kayalığın üzerindedir. Kayalık ise hiçbir bitki bitirme yen büyük bir taşın üzerindedir. Taş ise, bir meleğin sırtındadır, melekte bir kayanın üzerindedir, kaya rüzgardır. İşte Hz. Lokman ın Ne gök vardı, ne yeryüzü, balık hareket etti ve kımıldadı, yeryüzü sarsıldı ve üzerine dağlar çekilerek durduruldu. Bunun için dağlar yeryüzünün üzerine oturtulmuştur diye bahsettiği kaya bu dur. İbni Kesir, Kuran Tefsiri 73
74 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Kuran ın dışındaki kaynakların dindeki otoritesini reddetmeden, dünyanın balığın üzerinde durduğunu iddia eden hadisçi görüşlerden kurtulmak müm kün değildir. Aynı tablodan rahatsız olan Mehmet Akif Ersoy bakın şiirleriyle bu durumu nasıl yeriyor: Hani vaiz diye geçinen maskara şeyler var ya Der ki bir tanesi peş-tahtayı yumruklayarak: Dinle, dünya neyin üstünde duruyor hey avanak! Yerin altında öküz var, onun altında balık; Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık, Öteden Kürd atılır: Doğru mu dersin be hoca? Ne demek doğru mu dersin? Gidi cahil amuca! Sözlerim basma değil yazma kitaptan tekmil Kim inanmazsa kızıl kafir olur böylece bil. (Safahat) Başka bir şiirinde Mehmet Akif maskara diye nitelendirdiği ti pe şöyle çatar: Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun. Yıktın da din-i mübini yeni bir din kurdun. Mehmet Akif bu din adamı tipini yererken hiçbir zaman ümit siz değildir. Aşağıdaki mısralarda ise uydurmalara karşı çözümünü şöyle dile getirir: Doğrudan doğruya Kuran dan alarak ilhamı. Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam ı. KURAN DAN SONRA HANGİ HADİSE İMAN EDİYORLAR? Bu alt başlığımız 7-Araf Suresi nin 185. ayetinde geçmektedir. Ayetin Türkçe çevirilerinde hadis kelimesinin yerine söz denildiğine de şahit olabi lirsiniz. Bu çeviri de tabi ki doğrudur; çünkü Arapça hadis kelimesi Türkçe söz kelimesinin karşılığıdır. Bu ayette ve diğer ayetlerde ha dis kelimesinin kullanımı ve Kuran a eş kaynaklar olarak uydurulan sözlere 74
75 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ hadis denmesi, Kuran ın bir mucizesidir. Kuran, dinimizin temel bir sorunu olacak, Peygamber e atfedilecek, dinin tek kaynağını yüzle rce kitaba çıkaracak hadislere mucizevi bir tarzda işaret etmiştir. Peygam ber e birçok yalanı atfeden hadisçiler; agval=sözler, ahbar=haberler, hikam=hikmetler veya başka bir Arapça kelimeyi Peygamber in sözlerini belirtmek için kullanabilirlerdi. Her hususta çelişen hadisçilerin bu sözlere oy birliğiyle hadis deyip, Kuran ın bu ayetlerinin işaretine girmeleri, Kuran ın sayısız mucizelerinden biridir: Bu Kuran uydurulacak bir hadis (söz) değildir. Aksine o önündekini tasdikleyici, her şeyi detaylandıncıdır. İnanan bir topluluk için kılavuz ve rahmettir. 12- Yusuf Suresi 111 Allah, Kuran ın uydurulan bir hadis olmadığı nı söylediği bu ayette; kitabın detaylandırıldığı gibi geleneksel yaklaşımda bir tür lü anlaşılamamış olan bir gerçeği de vurgular. Oysa gelenekselciler, Kuran ın detaylı olduğunu görmezlikten gelip hadisleri, gelenekleri, şah si görüşlerini Kuran ın detayları yetersizmiş gibi dine sokmuşlardır. Bunda ise hadisler başroldedir. Oysa aynı ayet, Kuran ın uydurul muş bir hadis olmadığı nı söyleyerek, anlamaya niyeti olana mucize sini sergiler. Şimdi sen bu hadise (söze) inanmazlarsa, belki de arkaların dan kendini eritircesine üzüleceksin. 18- Kehf Suresi 6 Ayetten, Peygamber in, insanlar inanmıyor diye üzüldüğü yega ne hadisin (sözün) Kuran olduğunu anlıyoruz. Peygamber Kuran dışında bir hadise kimseyi davet etmemiştir. Hiç kimsenin kendi hadislerini yazmasını da söylememiştir. Eğer Peygamber in kendi hadisleri de dinin kaynağı olsaydı, Peygamber imiz onları da yazdı rırdı, insanlar o hadislere inanmadığı için de kendisini eritircesine üzülürdü. Peygamberimiz in uğrunda mücadele verdiği tek hadis Kuran dır. Kuran ın hadis kelimesiyle belirtip, uymamızı istediği tek hadis de Kuran dır. Kuran kendisi dışında uymamız gereken hiçbir 75
76 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN hadise işaret etmez. Eğer Peygamber in hadisleri (sözleri) de Kuran dışında dinin bir kaynağı olsalardı, Kuran bunu birçok ayetle belir tirdi. Bu konuda tek bir ayet olmaması ve hadis kelimesinin Kuran da, yukarıda görüldüğü şekliyle kullanımı, günümüzdeki hadis kavra mı nın sonradan uydurulduğunun açık bir delilidir. İşte bunlar, Allah ın ayetleridir ki onları sana gerçek ola rak okuyoruz. Hal böyleyken Allah tan ve ayetlerinden sonra hangi hadise inanıyorlar? 45- Casiye Suresi 6 Allah ayette böyle sormaktadır. Geleneksel yaklaşımın savunucuları, Sunni ve Şii mezheplerinin takipçilerinin hareket tarzlarından çı kan cevap ise şöyledir: Buhari ye, Müslim e, On iki İmamın hadislerine (sözlerine), Ebu Davud a, İbni Mace ye inanıyoruz. Kimin hadisi (sözü) Allah tan daha doğru olabilir? 4- Nisa Suresi 87 Eğer doğru sözlüler iseler onun benzeri bir hadis getirsin ler. 52- Tur Suresi 34 Kuran ın bu izahına karşı Ebu Davud adlı meşhur hadis kitabın da; Peygamberimize, Kuran ve benzeri hadis verildiği söyle nerek hadisler kurtarılmaya çalışılır. Oysa bu söz hadisleri kurtar maya yetmez. Çünkü hadisler Kuran kadar değil, Kuran ın hacmin den kat kat fazladır. Üstelik gelenekselci zihniyeti ifade eden bu hadis, Kuran ın benzeri bir hadis olamayacağını söyleyen yukarıdaki ayet le çelişmektedir: İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah yolundan bilgisizce sap tırmak ve o yolu oyalanma aracı yapmak için hadis eğlence si satın alırlar. İşte böylelerine rezil edici bir azap vardır. 31- Lokman Suresi 6 Aynı surenin 7. ayetinde, ayetler bu şahıslara okunduğunda yüz çevirdiklerini görüyoruz. Ne yazık ki sadece Kuran a dayandırarak bir konudaki hükmü 76
77 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ aktardığımızda, mezhep taassubu yüzünden ayetleri görmezlikten gelenler, bu ayetleri sadece musikisi için değil, anla mak için de okurlarsa anlatmaya çalıştıklarımızı daha iyi kavraya caklardır. Kuran da Peygamberimiz le ilişkili olarak hadis kelimesi sadece iki defa ve aşağıdaki şekliyle kullanılmıştır: Ey inananlar, yemeğe çağrılmadan Peygamber in evlerine girmeyiniz... Yemeği yiyince dağılın, bir hadise dalmayın. Böyle davranmanız Peygamber i rahatsız eder. 33- Ahzab Suresi 53 Hani Peygamber eşlerinden birine gizli bir hadis söylemişti. Derken o bunu haber verdi. Allah da ona bunu açığa vurun ca, o da bir kısmını açıklamış bir kısmından vazgeçmişti. 66- Tahrim Suresi 3 Görüldüğü gibi hadis kelimesi Peygamberimiz le ilişkili olarak iki defa geçer. Oysa buradaki kullanımın; Sunni ve Şii mezheplerinin hadis görüşleriyle hiçbir alakası yoktur. Hadis kelimesini Hz. Muhammed in sözleri olarak kullananlar için iki ayetin işareti önemlidir. Tahrim Suresi nde hadis kelimesi, Sunnilerin ve Şiilerin kavramsallaştırdıkları gibi dini öğretiler için değil, Peygamber in kişisel sözleri için kullanılmıştır. Üstelik her iki yerde de hadis kelimesi olumsuz bir bağlamda kullanılır. Sünnet kelimesi ise Kuran da tek geçerli sünnetin Sünnetullah (Allah ın sünneti, Al lah ın adeti) olduğunu ifade edecek şekilde geçer. (16. bölümde göreceğiz.) İslam ın diğer kaynaklarından biri olarak gösterilen icma keli mesi ve türevlerinin Kuran daki geçişi de hep olumsuzdur. Bu, Kuran ın hadis ve sünnet kavramları gibi, icma yı da mucizevi bir şe kilde mahkum ettiğini gösterir. ( İcma kelimesi ve türevleri için ba kınız 20-Taha 60, 70-Mearic 18, 104-Hümeze 2, 3-Ali İmran 173, 3-Ali İmran 157, 10-Yunus 58, 43-Zuhruf 32, 26-Şuara 38, 12-Yusuf 19, 10-Yunus 71, 20-Taha 64, 17-İsra 88, 22-Hac 73, 54-Kamer 45, 28-Kasas 78, 7-Araf 48, 26-Şuara 39, 26-Şuara 56, 54-Kamer 44) 77
78 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN DOĞRU HADİSLERİ NE YAPACAĞIZ? Buraya kadar yazdıklarımızdan bu sorunun cevabı bellidir. Hadis lerin içinde onbinlerce uydurma hadis olduğu kesindir. Kuran la çe lişen, Kuran a ilave hüküm getiren, mantıkla, aklın açık verileriyle çe lişen hadislerin yalan olduğu kesindir. Dine ilave yapan hadisler, Ku ran ın detaylı, her şeyi açıklayan, hiçbir eksiği olmayan kitap olduğu nu açıklayan ayetleriyle çeliştikleri için kesinlikle yalandırlar. Bunun dışında kalan hadisler, Kuran ile çelişmemek şartıyla doğru olabi lirler. Dikkat ederseniz doğru olabilirler diyoruz, kesinlikle doğrudur demiyoruz. Doğru hadisleri ne yapacağız sorusunun cevabı; Hangi hadislerin doğru olduğunu bilemeyiz olacaktır. Yalan olan hadisle rin bir kısmını yukarıdaki ölçülerden tanıyabiliriz. Ama bir hadisin kesinlikle doğru olduğuna hiçbir şekilde emin olamayız. Çünkü tanık olduğumuz yalan hadislerle, doğru olabilecek hadisler aynı kişilerce, aynı ölçülerle, aynı yıllarda toplanmıştır. Hicri 200 ü geçtikleri sırada Buhari, Müslim ve diğerleri gerçek hadisleri bulmaya -bizce- samimi olan bir gayretle çalıştılar ama aradan o kadar zaman geçen bir dönemde ve mevcut şartlarında, mümkün olmayan bu hedefe muvaffak olamadılar. Peki biz hicri 1400 lerde bunu nasıl yapabiliriz? Kuran a tamamen uyan söz herhangi bir Müslüman ın söylediği söz olup Peygamber in sözüyle karıştırılmış olabilir. Dine iyilik yapacağım diye hadis uyduranlar olduğunu 5. bölümde göreceğiz. Bu hadisler dine sözde iyilik yapmak isteyenlerin uydurduğu hadisler olabilir. Hadis nakleden, hatta toplayanların Nerede insanların işine yarayan güzel bir söz bulursanız başına Peygamber dedi ki demekten korkmayın de diği de vakidir. Bu oluşum ve ihtimaller, bizim Kuran a hiçbir ilave yapmayan, Kuran la çelişmeyen hadislere de bakış açımızı belirlemektedir. Fakat tüm bu çekincelerimize rağmen Kuran la çelişmeyen ve dine ilave yapmayan birçok hadisin (bunlar hadis literatürünün önemli bir bölümüdür), tarihsel bilgi kaynağı olarak kullanılmasının mümkün olduğu kanaatinde olduğumuzu da belirtmeliyiz. Peygamber in, takipçisi olmak mecburiyetinde olduğumuz sözleri, bir tek, Peygamber in elçilik vazifesi gereği Allah ın kelamını insanlara iletir ken Kuran olarak ağzından çıkan sözleri (hadisleri) olmalıdır. Özü Allah ın kelamı olan bu sözleri insanlar, Peygamber in ağzından 78
79 HADİSLERİN (SÜNNETİN) İNCELENMESİ insan sözü hü viyetinde duymuşlardır. Elçinin (Peygamberimiz in) getirdiği bu mesaja uyarak hem resule (elçiye), hem mesajın kendisine (Kuran a), hem de aslında mesajı gönderen Allah a uymuş oluruz. AMACIMIZ ÇORBAYI DEĞİL, ZEHİRİ İÇİRTMEMEK Peygamberimiz in tavrını bu bölümde gördük, dört halifenin hadislere karşı tavrını ise 11. bölümde göreceğiz. Dini konularda Kuran yeterliyken, Peygamberimiz ve daha sonra dört halife hadis naklini yasaklamışken, hatta hadisleri yaktırmış olmalarına karşın; bizim, bugün, hadisleri kurtarmaya çalışmamızın -sanki mümkünmüş gibi- ne anlamı var? Bir çorbanın yarısı çorba, diğer yarısı zehirse; bunun bir kısmı içilebilir diyebilir miyiz? Hadis kitaplarında, aynen bu şekilde, doğru ile yanlış ayırt edilemeyecek şekilde karışmıştır. Hadislere uymayın de memiz, insanların çorbayı içmelerine engel olmak için değil, zehir içme lerini önlemek içindir. Bize gerekli tüm dini bilgi; Peygamberimiz in karakteri ve yaptıklarıyla ilgili gerekli olanları da içerecek şekilde Kuran da bulunmaktadır. Bunun dışındaki bilgiler din açısından gereksizdir. Bu gereksiz bilgilerin, doğrusu nu yanlışından ayıklamak da imkansızdır. Kuran en doğru yola götüren, apaçık bir kitaptır. Kuran a uygun sözü kim söylerse doğru konuşmuş olur. Bazı istismarcıların, bu kitaptaki tavrımızı, Peygam ber in sözlerini inkar ve saygısızlık olarak göstermeye çalışıp, istismarcılık yapacaklarını biliyoruz. Peygamberimiz e asıl saygısızlık; Peygamberimiz in büyülendiğini söyleyen, cinsel hayatıyla ilgili yakışıksız açıklama lar yapan, dünyanın öküz ile balık üzerinde olduğunu iddia eden hadisleri, Peygamber söyledi demektir. Bunları nakledenlerin doğru sözüne hangi hususta inanılabilir ve bunu kim garanti edebilir? Kuran dışın daki hadisleri inkar etmek; Peygamber e sevgi ve saygının, dini Al lah a halis kılmanın ve Kuran ı tek başına yeterli kabul etme nin sonucudur. Tıpkı Hz. İsa ya sevgisini onu tanrı ilan ederek gös terenler olduğu gibi; Peygamberimiz i sevdiğini söyleyip sonra onu büyülenmiş, Allah a yalan sözler isnat etmiş, çelişkili birçok hükümler bırakmış gibi gösteren kitapları dinin kaynağı kabul eden ve bu kitaplardaki 79
80 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN tek sözü inkar edeni kafir ilan edenler de vardır. Peygam berlerimiz bizim Allah a inanmamızı, Allah ın dinine bağlanmamızı is ter; yoksa hiçbir Peygamber kendisine yalan sözler yakıştırılıp tanrılaştırılmasını veya Allah ın dinine ilaveler yapılmasını istemez. Peygamberler in en çok hoşnut olacağı hareket; halis, saf, katık sız şekliyle gerçek dine uyulmasıdır. Yoksa Hz. İsa ya yüceltici sözlerle sevgi gösteren Hıristiyanlar gibi, diğer yandan bu sevgi ba hanesiyle hakiki dinden uzaklaşmamız değildir. 80
81 5. BÖLÜM DİNE SOKULAN İLAVELERİN, HADİSLERİN UYDURULMA SEBEPLERİ İlk üç bölümde (özellikle ikinci bölümde) Kuran a giderek Ku ran ın dinin kaynağı olarak yeterli olduğunu gördük. Dördüncü bölümde, hadislerin topla nış yöntemini göstererek; kutsallık kılıfı giydirilmiş hadis lerin neden dinin kaynağı olamayacağını ortaya koyduk. Aynı bölümde gör düğümüz; sahabeyi hatasız ilan etme, mana ile hadis nakli gibi hadis toplama tekniği açısından önemli konular, hiç kasıt olmasa dahi nasıl uydurma hadis çıkabileceğini açıklamaktadır. Bu bölümde, hadis toplama yönteminin sorunları sonucunda oluşan uydurmalara değinmeyeceğiz. Bu bölümde; dine kasıtlı ola rak yapılan ilaveleri on maddede inceleyeceğiz. Böylece 6, 7, 8. ve 9. bölümlerde örneklerini göreceğimiz uydurmaların neden uydu rulduğunu anlamaya çalışacağız. 1) DİNİ BOZMAK, DEJENERE ETMEK İÇİN UYDURMALAR Din düşmanları, dinimizi yaşanmaz bir şekle sokmak, saçma göstermek ve yıpratmak için birçok hadis uydurmuşlardır. Daha sonra kendileri ve kendilerinden sonra gelen birçok dinsiz de dini yıkma uğraşlarında bu hadisleri kullanmışlardır. İslama olan inançsızlıkla rını, kin ve nefretlerini içlerinde gizleyerek, samimi dindar görün tüsünde halkın arasına karışan birçok münafık, her şeyden önce İs lam inancını bozmayı ve Müslümanlar ın kalplerindeki 81
82 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN inançlarına şüphe ve tereddütler sokmayı başlıca amaç edinmişlerdi. Bu amaç la akla hayale sığmayan, kafaları bulandıracak, Peygamber in söylemesine imkan olmayan onbinlerce uydurmayı hadis adı altında Peygamber e fatura ettiler. Kuran daki ayetler, daha Peygamber imiz hayattayken münafıkların nasıl Müslümanlar ın arasına karıştı ğını göstermektedir. Halife Mehdi zamanında boynu vurulmak üzere yakalanan ün lü dinsiz Abdülkerim bin Ebil Avca öldürülmeden önce şu dehşetli açıklamayı yapar: Siz beni öldürüyorsunuz ama ben dininizde he lali haram, haramı helal yapan 4000 hadis uydurdum. 6000 küsür Kuran ayeti olduğunu düşünürsek, sırf bir kişinin 4000 hadis uydu rmuş olmasının açacağı dehşetli tahribi anlayabiliriz. Ahmed bin el Cuveybari, Muhammed bin Ukeşa ve Muhammed bin Temim in de Hz. Peygamber hakkında 10.000 den fazla hadis uydurdukları söy lenir [İbni Hacer, Lisanu l Mizan]. Zehebi, Ahmed bin Abdullah ın binlerce hadisi, hadis imamlarına dayandırarak uydurduğunu, Enes bin Malik in hizmetçisi olduğunu iddia eden Dinar Ebu Mikyes in de Enes bin Malik ten duyduğunu söylediği uydurmalarla dolu bir say fayı naklettiğini anlatır (Zehebi, Mizan). Hadisçilerin kitapları, dini bozmak için kasıtlı yapılan uydurmaların itiraflarıyla doludur. Bu uydurmaların varlığı bellidir. Ama bu uydurmaların bugün meşhur olan hadis kitaplarına karışmadığı neye dayanarak garan ti edilebilir? Kuran da söz edilen, Peygamber yaşarken var olan müna fıkları ve bundan sonra iki yüz yıl boyunca çıkan münafıkları, kim na sıl teşhis etmiştir de onların uydurduğu hadislerden kitaplarını ko rumuştur? 2) SİYASİ AYRILIKLARDAN KAYNAKLANAN UYDURMALAR Peygamberimiz in vefatı üzerinden 40 yıl bile geçmeden Hz. Ali ve Muaviye arasında çatışmalar boy göstermiştir. Bu dönemden iti baren İslam âlemi, geriye dönüşü olmayacak bir şekilde siyasi ayrılık ların içine girmiştir. Siyasi olarak ayrılan toplumlar birçok alanda çelişmeyi, birbirine muhalefet etmeyi hüner saymışlar, kendi siyasi fırkalarını destekleyen hadisler 82
83 DİNE SOKULAN İLAVELERİN, HADİSLERİN UYDURULMA SEBEPLERİ uydurmuşlar, kendi siyasal hareket lerine inanmayı Allah ın bir farzı olarak sunmuşlardır. Bu arada ken di liderlerini yüceltip, karşı görüşün liderlerini yerin dibine sokmuş lardır. Halili nin Er İrşad adlı çalışmasında, Şiilerin Hz. Ali hakkında 300.000 hadis uydurduğu ve Hz. Ali nin sözlerini nasıl saptırdıkları anlatılır. Bu sayı, Kuran daki ayet sayısının 50 katı kadardır. Şiilikten ayrılan bir kimse Şiileri kastederek Allah onların canını alsın, nice hadisle ri değiştirdiler demiştir (Müslim, Sahihi Müslim). Hz. Ebu Bekir i Hz. Ali ye üstün sayan ve bunu, mezheplerinin bir şartı gören Sunni görüş ve Hz. Ali yi üstün saymayı imanın şartına dönüştüren Şii görüş ile onların asırlar süren anlamsız çekişmeleri, bu maddeye güzel bir örnek teşkil etmektedir. Görünen o ki İslam siyasallaşınca, siyasi gücü elinde bulunduranlar, di ni, çıkarlarına uygun bir şekilde yapılandırmaktan çekinmemişlerdir. 3) DİNİ EKSİK ZANNEDİP, KENDİNCE DİNİ KURTARANLARIN UYDURMALARI Dindar olarak tanınan birçok gözde Müslümanın durumu, Yahya bin Said in Salih kişileri hadiste olduğu kadar hiçbir şeyde yalancı görmedik sözünde, en güzel şekilde tarif edilmiştir. Bu ger çeği itiraf edenlerden biri de en güvenilir olduğu iddia edilen iki ha dis kitabından birinin yazarı olan Müslim dir. Müslim, Ebu Zennat dan şunu nakleder: Medine de yüz kişiyle karşılaştım, hepsi de güvenilirdi, ama hadisleri alınmazdı (Müslim, Sahihi Müslim, 1. cilt). Görüldüğü gibi birçok sözde dindarın hadis uydurduğu hadisçilerin bile malumudur. Kendi görüşlerini çok değerli bulan bu kişiler, dine kendi görüşlerini kattıklarında, çok yerinde bir hareketle dine büyük hizmet ettiklerini sanıyorlardı. Örneğin Kuran da olmayan haremlik selamlık uygulamasını, dinin bir hükmüymüş gibi dine sokanlar (bu uygulama dinselleşmeden bir gelenek olarak uygulansaydı sorun olmazdı; sorun, bu geleneğin uygulanması değil, dinselleşmesidir) belki de kadınla erkeği ayırarak zinayı, yozlaşmayı kendilerince önlemek istediler. Oysa Allah ın kendilerinden daha iyi düşündüğünü, Allah ın unut kan olmadığını ve gerekseydi Kuran da bu konuda da açıklama yapılacağını bilmeleri gerekirdi. 83
84 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Allah ın açıklamadığı bir şeyi dine sokarak dine fayda getireceğini sanmak, yanlış bir düşünme tarzıdır ve acı son da ortadadır. Dini, şahsi görüşlerine muh taç görüp, sözde dine yardım edenleri, Allah ın serbest bıraktığı ko nuları açıklayarak din gibi sunanları da, dini eksik zannedip dini kurtaranlar sınıfına sokabiliriz. 4) DİNİ SEVDİRMEK İÇİN UYDURMALAR Bu madde kısmen 3. maddeye benzemektedir, bu madde altında incelenecek kişiler de Allah ın dininin kurtulmuş olduğundan habersiz olup, dini kurtaracağını zannedenlerden oluşur. Bu kişilerdeki esas kaygı dini sevdirmek, ibadetleri sevimli göstermektir. Bu popülist kaygı Allah ın indirilmiş dininin, uydurulmuş hadislerle ve izahlar la karışmasına yol açmıştır. Bunlar arasında Ebu İsmet Nuh gibi Kuran ın her suresinin faziletleri hakkında hadis uyduranlar var dır. Peygamberimiz i yüceltmek için Peygamber in üstünlüklerine dair hadisler üretenler de mevcuttur. Bu uydurucuların kendilerini sa vunmak için şöyle söyledikleri aktarılır: Biz Hz. Peygamber adına yalan uydurmadık, bilakis bunu Peygamber in getirdiği dini güç lendirmek için yaptık. [İbni Hacer, Fethul Bari]. Bu alıntıda gördü ğümüz gibi bunlar, bu tarzda hadis uydurmayı yalan olarak bile görmemişler, hatta bu korkunç fiillerinde belki de sevap ummuşlar dır: Biz Peygamber lehinde yalan söylüyor ve şeriatını takviye edi yoruz (İbnul Cevzi, K. Mevzuat). Görüldüğü gibi bu uydurucular Allah ın Kuran ını eksik görmekle, bir de üstüne hadis uydurmakla kalmamış, üstüne üstlük dindarlıkta şampiyonluğu da kimseye bı rakmamışlardır. Aşırı dindar tanınan bazı kimseler, bu özellikleriyle, en tehlikeli sınıflardan biri haline gelmişlerdir. Zira onlar halkın sevip güvendiği, sözlerine önem verip, hareketlerini örnek kabul ettiği kimselerdi. Onların hadis olarak tanıttıkları, daha rahat kabul gö rüyor ve itiraza uğramıyordu. Böylece İslam, Kuran ın ruhun dan daha çok uzaklaştı ve oluşan yeni yapı tüm katkılarıyla katıksız İslam sanıldı. 84
85 DİNE SOKULAN İLAVELERİN, HADİSLERİN UYDURULMA SEBEPLERİ 5) MEZHEPLERİNİ, FİKİRLERİNİ DOĞRU ÇIKAR MAK İÇİN UYDURANLAR Kuran a dayalı bir İslam modelinden uzaklaşılıp, insan sözlerinin Allah ın hükmü olarak takdim edildiği, hadise daya lı gelenekçi bir modelin kuvvetlendiği ortamda, insanlar dini farklı farklı anlamaya başlamışlardı. Bu tablo, İslam ı anlama ve yaşamada birbirleriyle uzlaşmayan, dini konularda ayrılığa düşen farklı düşün celerin, kamplaşma ve mezheplerin doğmasına sebep oldu. Bu ortamda mezhep bağlıları, kendi düşüncelerinin haklılığını ispat edip halkı etkileyebilmek ve kendi mezheplerine çekebilmek için Hz. Peygamber in dilinden kendi mezheplerini öven, öteki mezhepleri aşağılayan uydurma hadislere dayanma ihtiyacı hissettiler. Hanefi mezhebinin mensuplarının şu şekildeki bir uydurmasını görebiliriz: Ümmetimde İmam Şafi adında bir kimse ortaya çıkacaktır. O, ümmetime şeytan dan daha zararlı olacaktır. Ve yine ümmetim arasından adına Ebu Hanife denecek bir kimse gelecektir ki, o ümmetimin ışığıdır (İbnu Arrak, Tenzihus Şeria, 2. cilt). Bu arada Şafi taraftarla rı da boş durmaz ve kendi imamlarını kurtaracak hadis uydururlar: Kureyş alimi (İmam Şafi) yeryüzünün her yerini ilimle doldura caktır. Maliki mezhebi taraftarları hiç durur mu, onlar da kendi ha dislerini açıkladılar: İlim talebi için bir gün gelecek, develerin boyunları vurulacak (yani uzun seyahatlere girişilecek) da Medine ali minden (İmam Malik) daha alim birisi olmayacak. Sunni mezheplerde durum böyleyken Kaderiyecilerin de nasıl hadis uydurduğu eski bir Kaderiye mezhebi üyesi Ebu Reca Muh riz e dayandırılarak anlatılır: Kaderiyecilerden kesinlikle bir şey ri vayet etmeyiniz, vallahi biz insanları mezhebimize çekebilmek için hadisler uydurur ve bu hareketimizle de sevap kazanacağımızı umardık. Ben bu suretle Kaderiye mezhebine dört bin kişi kattım (Er Cerhu Ve l Tadi l, 1. cilt). 6) ZORLAMA ALTINDA UYDURANLAR Daha evvel de değindiğimiz gibi hadis toplama hareketinin ilk olarak başlamasında özellikle Emevi halifelerinin zorlama, tehdit ve işken celeri önemli 85
86 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN yer tutar. İlk hadis toplayan kişi olduğu iddia edilen Ez Zuhri nin şu sözü bunun delilidir: Biz hadisi yazmaktan hoşlanmı yorduk. Ne var ki o yöneticiler (Emevi halifeleri ve adamları) bizi buna zorladılar. Zorlama altında yapılan toplamalarda hadislerin mevcut yönetimin iktidar, kül tür, gelenek ve tarih anlayışını destekleyenleri toplanmış, buna aykırı olanlar elenmiştir. Mevcut hadisler zaten mana ile nakledildiğinden, birçok hadis kelime oyunlarıyla geleneği hükümleştirme yolunda kullanılmıştır. Örneğin Peygamber in kendi şahsi tercihi olarak yap tığı bir fiil anlatılırken; Peygamber buyurdu ki, Peygamber em retti ki tarzında, Peygamber in muradı olmayacak bir tarzda kulla nılmıştır. Uydurmaların yanında tarihin belli bir dönemi ile ilişkili tarihsel kimi uygulamaların, evrensel dini hükümlere çevrilmesiyle de tahribat yapılmıştır. Tüm bu uydurma ve anlam kaydırmaları ise hiç şüphesiz hakim olan sınıfın, hadis toplama için zorlama yapan sınıfın, görüşleri doğrultusunda olmuştur. Zorlama altında dine sokulan uydur malar, sırf Emevi ve daha sonra Abbasi dönemleriyle sınırlı değildir. Bu dönemlerde çoğunlukla hadis uydurma yoluyla dine sokulan ilave ler, daha sonra halifelerin, valilerin zorlamasıyla fetva ve içtihad adı al tında kendini gösterir. Mevcut yönetimlerin atadığı ve maaşa bağladığı din adamları, birçok zaman bağlı oldukları ve kendilerini atayan iktidarların çıkarlarını ve isteklerini gözeterek dini görüşler beyan etmişlerdir. 7. MADDİ ÇIKAR SAĞLAMAK İÇİN UYDURANLAR Hadis toplayan gezginler, ticaret düşüncesiyle hadis toplamaya başlamışlardı. Örneğin Yakub bin İbrahim in ancak 1 dinar karşılı ğı hadis nakil etmeyi kabul ettiği söylenir. Ebu Naym El-Fadl da naklettiği her hadis için ücret talep ediyordu. Onun talebelerinden Ali bin Cafer der ki: Ebu Naym El Fadl dan hadis yazardık, buna karşılık bizden kıymetli dirhemler alırdı. Yanımızda kıymeti düşük dirhemler bulunursa üste para alırdı. Fakirlerden kesinlikle hadis yazmayın tavsiyesinde bulunduktan sonra Umera bin Hafsa nın zengin olduğunu ve yalan söylemeyeceğini, dolayısıyla hadislerinin 86
87 DİNE SOKULAN İLAVELERİN, HADİSLERİN UYDURULMA SEBEPLERİ alınabileceğini söyleyen Şube bin Haccac a, Ali bin Asım şöyle kar şılık vermiştir: Yalan söyleyen nice zengin gördük (El Kifaye). Müşterilerinin isteği üzerine sipariş olarak hadis üretenler de vardı. Birçok tüccar, sattıkları mallara karşı halkın ilgisini artırabil mek için ilgili malların yararlarını anlatan hadisleri, para karşılığın da hadis simsarlarına uydurtmuşlardır. Örneğin koku satıcılarının güzel koku kullanmanın faziletleri hakkında uydurttukları hadisler buna örnektir. Şube bin Haccac ın ifade ettiği gibi 1 kuruş karşılı ğında 70 hadis uyduran Ebul Muhezzem gibiler, hadis uydurucularına örnektirler. 8. MANEVİ ÇIKAR SAĞLAMAK İÇİN UYDURANLAR Peygamberimiz in vefatından ve dört halife devrinden sonra hikayecikıssacı denilen bazı kimseler, cami ve mescitlerde oturmayı ve çevrelerinde halka oluşturan cemaate vaaz ve öğütte bulunmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Aslında bu kimseleri vaaz ve öğütten ziyade, halkın nazarında kazanacakları yüksek mertebe ve şöhret il gilendiriyordu. Vaazlarını, kendilerini bu amaca götürecek bir şe kilde hazırlıyorlardı. Bunlar şöhrete giden yolun, halkın nazarında önemli bir yeri olan dini duyguların tahrik edilmesin den geçtiğini bildikleri için onları coşturacak şekilde vaaz ediyor lar, dramatik konuşmalarla halkı ağlatmaya gayret ediyorlardı. Bu nun için Peygamberimiz in adına uydurdukları garip hikayelerle konuşmalarını süsleyerek, halkı etkileme ve inandırma uğraşı için deydiler. Halkı en çok etki altında bırakan konuşmaların başında cennet ve cehennem tasvirleri geliyordu. Cennet ve cehennem hak kında gerekli olan her şey Kuran da anlatılmasına rağmen bu hikayeci-kıssacı kesim halkı daha çok hüzünlendirmek, şaşırtmak ve coşturmak için uydurma hadislerde buldukları zengin hazineyi özellikle bu konuda çok kullandılar. Bu kesimin mesleki başarısı bol hadis uydurmaktan geçiyordu. Ortaya çıkan iç sızlatıcı tabloda bel ki de insanı en çok güldürebilecek olaylardan biri; bu kıssacılardan Şair Külsüm ün dilini burnunun ucuna dokundurabilenlerin cehenneme girmeyeceğinin garanti olduğunu söylemesi üzerine, va az ettiği cemaatin bunu denemeye başlamasıdır. 87
88 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN İbnü l Cevzi, bunları şöyle anlatır: Bunlar arasında suratları nı her çeşit boyaya batıranlar ve bu şekilde sarımsı bir ten kazana rak, kendilerini fazla oruç tutmaktan soluk benizli hale gelmiş tak va dindarlar gibi gösterenler bulunmaktaydı. Diğerleri istediği an gözyaşı dökebilmek için tuzlar kullanmaktaydı. Başka bir grup kıssacı ise allı pullu süslettikleri kürsünün tepesinden kendilerini ata cak derecede gösteride ileri gitmekte veya dinleyicinin alışık olma dığı biçimde, samimiyetsiz hikayelerini abartılı jestlerle nakletmek te, kürsüyü yumruklamakta, basamakları koşar adım inip çıkmaktaydılar. (İbnü l Cevzi, el-kussas vel Müzekkirin) Etrafı mızı biraz incelersek, İbnü l Cevzi nin tarif ettiği uydurmaların kö kenlerinden biri olan bu insanlara tabi olanların, uydurukçu köklerine ne kadar benzediğini görürüz. Sahte gözyaşılı, kürsü yumruklayan ve abartılı jestli tipler İbnü l Cevzi nin geçmişte tarif ettiği bu kıssacıları çağrıştırmaktadır. Uydurmacılardan öylesi görülmüştür ki; Cafer bin Nastur Ferab 320 yaşında olduğunu, Peygamber i gördüğünü ve Peygamber in duası sayesinde bu kadar yaşadığını söylemiştir. Reten in durumu da buna benzerdir. Hicri 4. ve hicri 8. asırda yaşayan bu adamlar sa habe olduklarını iddia etmişler ve bunlardan Reten üç yüz hadislik hadis kitabı yazmış ve etrafına epey adam da toplamıştır. 9. GELENEK VE GÖRENEKLERİ DİNSELLEŞTİRMEK İÇİN UYDURANLAR Kuran, insan hayatındaki belli davranışlara yön vermiş, açıkla madığı birçok konuyu ise insanların seçimine bırakmıştır. 2. bölümde bunu gördük, 39. bölümde de göreceğiz. İn sanlar, serbest oldukları bu konularda; kendi gelenek, görenek ve dünya anlayışları çerçevesinde davranırlar. Örneğin Kuran, yemeği; elle mi, çatalla mı, çubuklarla mı yememiz gerektiği konusunda bir açıklama yapmaz. Kıyafetin sarık cübbe mi olaca ğı, kravat gömlek mi olacağı, yoksa kimono mu olması gerektiği konusunda Kuran da bir izah yoktur. Açıklanmayan konularda ter cihimizde serbest olduğumuza göre, biz yemekte ve ya kıyafette bu şıklardan herhangi birini seçebiliriz demektir. 88
89 DİNE SOKULAN İLAVELERİN, HADİSLERİN UYDURULMA SEBEPLERİ Her hangi bir seçimde fazladan günah veya sevap olacağını söylemek ise Kuran la çelişir. Emevi ve Abbasi döneminde dinimize ek lemelerin önemli bir bölümü, gelenek ve göreneklerin kutsal dam gası altında Kuran da anlatılan İslam a karıştırılmasıyla oldu. Kuran ın başı sonu belliydi ve Kuran da bu gelenek ve görenekleri tavsiye eden hiçbir izah yoktu. Öyleyse tek yol, uydurma hadislerle ve Kuran da geçmeyen bir sünnet anlayışıyla; Kuran ın özgür bıraktığı bu konu ları da dinselleştirip, kutsallaştırmaktı. Arapların ve de özellikle Emevilerin kavmiyetçi anlayışıyla; Araplar ın kadına bakış açılarından o dönemin kıyafetlerine, ye mek menülerinden tuvaleti yapış biçimlerine kadar birçok gelenek sün net ve hadis adı altında dine sokuldu. (Ayrıntılı bilgi için 16. bölümü okuyunuz.) 10. DİĞER DİNLERDEKİ UYDURMALARIN DİNİMİ ZE TAŞINMASIYLA OLUŞAN UYDURMALAR Bu uydurmaları taşıyanları iki sınıfa ayırabiliriz: Birinci sınıf, İslam ı dejenere etmek, mantıksızlaştırmak veya kendi asıl inancına benzetmek için kasıtlı olarak uydurmaları dine sokanlar dır. İkinci sınıf ise İslam a geçmelerine rağmen kendi eski dini ve örfi alışkanlıklarını üzerlerinden atamadıkları için bunları dinimize taşıyanlardır. Yahudiler in kıssaları, Hıristiyan hikayeleri, putperest adetleri, Türkler açısından düşünürsek Şaman adetleri; hep dinimi zin içine hadis veya içtihad başlıklı meşrulaştırmalarla girmiştir. Hacim olarak bakarsak, İsrailiyat denen Yahudi hikayeleri uydurma kaynağı olmakta birinci, Mesihhiyat denen Hıristiyan hikayeleri ise ikincidir. Bunlar, Kuran da meşru dinler olarak kabul gören diğer dinlerde daha evvel kök saldıklarından, dinimize daha rahat geçmişlerdir. Biz sadece bunlara; İsrailiyat ve Mesihhiyata değineceğiz. Dinimize İsrailiyat ı taşıyan kişilerin en başta gelenleri Kab el Ahbar, Vehb bin Münebbih ve Abdullah bin Selam dır. 12. bölümde ba zı önemli hadis uydurucularına değinirken bunlara da değineceği miz için; 12. bölümü de okuyup İsrailiyat ı aktaran bu kişilerin ne kadar gü venilir olduğunu 89
90 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN görebilirsiniz. Birçok Müslüman, bu aktarımları Ku ran ayetlerinin yanında hikaye etmekte bir zarar görmediler. İşte bu, uydurmaların çoğalma sebeplerinden biriydi. Bugünkü birçok tefsir ve hadis kitabında, dayanağı bu gibi kimseler olan yüzlerce uydurmaya rastlayabiliriz. Biz örnek olarak sadece iki tanesini verelim. Vehb bin Münebbih ten rivayet edilen İsrailiyat menşeli hadis denen bir uydurma şöyledir: Beytul Makdis in halkı Al lah ın komşularıdır. Komşularına azap etmemek Allah ın üzerine haktır. Beytul Makdis e gömülen kabir imtihanından ve darlığından kurtulur. Kurtubi nin tefsirinde de geçen Kab el Ahbar kaynaklı bir uydurma ise şöyledir: Allah Teala kendisini yarattığında Arş dedi ki: Allah benden daha büyük bir mahluk yaratmadı. Ve böbür lenerek sallandı. Allah ona öyle bir yılan doladı ki o yılanın yetmiş bin kanadı vardı. Her bir kanadında yetmiş bin tüy vardı. Her bir tüyde yetmiş bin surat vardı. Her bir suratta yetmiş bin ağız vardı. Her bir ağızda yetmiş bin dil vardı. Her gün onun ağızları yağmur damlaları, ağaç yaprakları, kum ve çakıl taneleri, dünyanın günleri ve tüm meleklerin sayısı kadar tespih eder. Yılan arşın üzerine dürülür ve arş onun ancak yarısına uzanabilir. İşte o zaman arş alçak gönüllü olmaya başlar. Mesihhiyat, yani Hıristiyanlık kaynaklı uydurma hikayelerin, dinimize so kulmasının kaynaklarından olaraksa Temim ed Dari ve İbn Cureyc i gösterebiliriz. Hz. İsa nın yeniden dünyaya geleceği, Deccal, ölüm meleği, cennet ve cehennem Mesihhiyat uydurmalarının en çok olduğu alanlardır. (20. bölümde Hz. İsa nın yeniden dünyaya gelişi iddiasının, Mehdi ve Deccal hikayelerinin dinimize nasıl zarar verdiğini göreceğiz.) Geleneksel anlayışı savunanlar, sırf Kuran dan dinini anlayan Müslümanlar a kızdıkları gibi, yabancı İslam araştırmacılarının hadis lerin güvenilmezliğini ifade etmelerine de kızmaktadırlar. Bu araştırmacıların niyeti ne olursa olsun, bizi ilgilendiren, onla rın ortaya koyduklarının bilimsel değeridir. Müslüman toplumlar da mevcut olmayan özgür ortama sahip olan bu kişilerin, kimi çalışmalarında, hem cid di, hem de düşünülmesi gereken hususları gündeme getirdikleri bir gerçektir. Onların çalışmalarına objektif bir şekilde yaklaşmalı, ha talarını göstermeli ve ortaya koydukları doğru hususlardan 90
91 DİNE SOKULAN İLAVELERİN, HADİSLERİN UYDURULMA SEBEPLERİ yarar lanmalıyız. Bu araştırmacılardan özellikle Goldziher in, Schacht ın Van Kremer in, Sprenger in ve Dozi nin kitaplarında herkesin ya rarlanabileceği birçok husus olduğu kanaatindeyiz. Bunların en ün lüsü Goldziher şöyle der: Rabbanilerin (Musevi ve Hıristiyan din adamları) sözleri, uydurma İnciller den alıntılar, Yunan felsefesinin öğretileri, Fars ve Hind kökenli deyişler ve daha niceleri hadis ka nalıyla İslam a girmiştir. Tüm bunlar doğrudan veya dolaylı olarak İslam kültürünün malı haline gelmiştir. Yine dini kıssalardan büyük bir bölümü İslam a sızmıştır. Eğer hadislerde kullanılan materyali ve Yahudi din kültürünü incelersek bu ikinciden büyük bölümünün, İslam din kültürüne sızmış olduğunu görürüz. (Goldziher, El Aqide Veş Şeria) 91
92 6. BÖLÜM HADİS - KUR AN ÇELİŞKİLERİ Kitabın buraya kadar olan bölümlerinde; önce Kuran ın kendi diliyle Kuran ın dinin tek kaynağı olduğunu ortaya koyduk, daha sonra ise Peygamberimizin hadisleri yazdırmamasından, mana ile hadis naklinin getirdiklerinden ve daha birçok incelediğimiz konu dan, hadislerin neden dinin kaynağı olamayacağını gördük. Bu bö lümde ise hadislerin dinin kaynağı kabul edilmesinin vahim sonuçlarından birini; uydurulan hadislerin, dinin temel ve tek kaynağı olan Kuran ile na sıl çeliştiklerini örneklendireceğiz. Yani yapılan yanlışlığın sonuçlarını gö rüp, dinin tek kaynağı olan Kuran a dönmenin önemini kavrayaca ğız. Kuran ile çelişen hadisleri göstermek için en ünlü hadis kitap larının hadislerini seçtik; daha zayıf hadis kitaplarını sizin tahmini nize bırakıyoruz. En güvenilir hadis kitaplarında Kuran ile çelişen hadislerin olması, hadislerin dinin kaynağı olduğu iddiasını reddetmemiz ve Kuran a gidip dini yeniden kavramamız için yeterli dir. Kuran ile çelişen binlerce hadis vardır. Biz bu bölümde on tane örnek vermeyi yeterli görüyoruz. Zaten kitabımızdaki birçok ko nunun akışı içinde, Kuran ile çelişen pek çok hadis sergi lenmektedir. Kuran ın Allah ın sözü olduğunu nereden biliyoruz? Kimisi, Kuran öyle söylüyor diyebilir. Peki birileri Allah a iftira ederek baş ka kitapları göstererek: Bu da Allah katındandır derlerse, ne diye ceğiz? Biz Kuran ın Allah ın sözü olduğunu ancak Kuran ı inceleyip, Kuran ın içerdiklerini değerlendirerek iddia edebiliriz. Aynı mantıkla, hadisleri incelersek; Allah ın dininin 92
93 HADİS - KURAN ÇELİŞKİLERİ kaynağı olmaya layık olup olmadıklarını görürüz. Nasıl Kuran ın dinin kaynağı olup olmadığı bizzat Kuran ın irdelenmesiyle tartışılabilirse, hadis lerin dinin kaynağı olup olmadığı mevzusu da hadislerin irdelenmesiyle karara bağlanabilir. Kitabımız boyunca Kuran ı ve hadisleri in celeyip; dinin kaynağının ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini açı ğa kavuşturmayı amaçladık. Bu bölümde ve bundan sonraki bölüm lerde göstereceğimiz hadisler; hadislerin dinin kaynağı olmaya, Kuran gibi layık olmadıklarını açığa çıkaracaktır. Kitabımızda eleştirdiğimiz hadisler, hadisçilerin kabul ettiği, en ünlü hadis kitaplarının hadisleridir. Hadisçilerin reddettiği, yalandır (mevzudur) dedikleri hadisleri almadık. Örneğin Allah kendi sini yaratmayı isteyince atı koşturdu ve onu koşturup terletti. Son ra kendisini bu terden yarattı veya Allah melekleri iki kolunun ve göğsünün kıllarından yarattı veya Allah ın gözleri hastalandı, melekler Allah ı ziyarete geldi veya Allah ı rüyada gördüm. Uzun saçlı güzel bir genç suretindeydi. Yeşil bir elbise giymiş, al tın nalınları vardı hadisleri; hadisçilerin duyup da reddettikleri hadislere örnektir (İbni Kuteybe, Hadis Müdafası). Meşhur hadisçilerin, bu tarz uydurma hadisleri yalanladıkları doğrudur. Fakat bu bölümde ve bundan sonraki bölümlerde en ünlü, en doğru, en güvenilir hadis kitaplarındaki hadisleri görün ce; hadis kitaplarında doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde karıştığını, hadis toplarken gösterilen doğru ile yalanı ayırt etme çabasının başarılı olamadığını anlayacağız. Zaten Kuran yeterli, eksiksiz ve tüm teferruatları içeren kitabımız olduğuna göre böyle çabalara gerek de yoktur. Kuran ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah tan başkası nın katından olsaydı elbette içinde birçok çelişkiler bula caklardı. 4-Nisa Sûresi 82 Hiç şüphesiz Hatırlatıcı yı Biz indirdik Biz. Onun koruyu cuları da gerçekten Biziz. 15-Hicr Sûresi 9 Nisa süresindeki ayetten, dinimizin kaynağının çelişkisiz oldu ğunu öğrenebiliriz. Allah Kuran ın çelişkisiz olduğunu söyleyerek; hem Kuran ın 93
94 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN doğruluğunu, hem de dinin kaynağının sahip olması gereken özelliği öğretiyor. Kuran ile çelişen hadislerin olması, ha dislerin Allah katından olmadığının ve dinin kaynağı olamayacağı nın ispatıdır. Ayrıca Hicr suresindeki ayetten Kuran ın korunduğu nu, böylece dini kaynak olarak korunmuş bir kitaba sahip olduğu muzu anlıyoruz. Bu bölüm ve bundan sonraki üç bölümde, hadisle rin; Kuran la, kendi içlerinde ve mantıkla çelişkilerini sergilememiz sonucunda hadislerin korunmadığını ve binlerce uydurma ile düzeltilemeyecek şekilde karıştıklarını göreceğiz. Yani bu bölümlerde hadislerin dinin kaynağı kabul edilmesinin korkunç sonucunu gö rüp; çelişkisiz ve korunmuş olan dinimizin tek kaynağı Kuran a, yalnız Kuran a dönmenin gerekliliğini daha da iyi kavrayacağız. 1- ALLAH IN BALDIRI OLUR MU? Kuran : O nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur. 42- Şura Suresi 11 Hadis: Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir. Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29; Hanbel 3/1 Bu hadisin hangi kitaplarda geçtiğine iyice dikkat edin. Hadis kitaplarının en doğrusu olarak gösterilen, tek hadisini inkar edenin kafir olacağı söylenen Müslim ve Buhari de. Hadisçilerin mantığına göre bu hadisi inkar eden kafir, bu hadise inanan gerçek Müslüman olacaktır. Allah a hiçbir şeyin benzemediğini söyleyen ayete karşın, hiçbir mecazi ifadeyi çağrıştırmadan, Allah ın baldırı olduğunu ve ahirette baldırını açacağını söylemenin yanlışlığını uzunca anlatmaya gerek var mı? 2- ALLAH EL SIKIŞIR MI? Kuran: Ve hiçbir şey O nun dengi değildir. 112- İhlas Suresi 4 94
95 HADİS - KURAN ÇELİŞKİLERİ Hadis: Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm ara sında hissettim. Hanbel 5/243 Yine bu hadiste hiçbir mecazi manayı çağrıştırmadan, Allah a parmak, parmaklarına da soğukluk atfedilerek; Allah şekilleştirilmektedir. Bu hadis, İhlas Suresi nin Allah ın hiçbir şeye denk olmadı ğını söyleyen ayeti gibi daha birçok ayetle de çelişir. Eğer hadiste ki el ifadesi, mecazi bir mana akla getirip -güç ve kudret gibi- insani eli çağrıştırmasaydı, ka bul edilebilirdi. Örneğin Her şey Allah ın elindedir dediği mizde cümlenin akışından her şeyin Allah ın kontrolünde olduğu anlaşılır. Fakat Allah a parmak, parmaklara soğukluk atfeden bu ha disten böyle mecazi bir manayı kimse çıkaramaz. Üstelik bu hadiste Allah ile Peygamber in el sıkışması gibi kabul edilemez bir ifade de yer almaktadır. Şimdi bu hadisleri din kabul etmek, bu dine kötülük yapmak değil midir? 3- DİN DEĞİŞTİREN ÖLDÜRÜLSÜN MÜ? Kuran: Dinde zorlama yoktur. Hadis: Dinini değiştireni öldürün. 2-Bakara Suresi 256 Nesei 7-8/14; Buhari 12/1883 Allah ın hükmünü hadisle aşmaya, Allah ın dinini kendi kafala rına uydurmaya çalışanların bu anlama gelen uydurmaları yüzünden birçok insan öldürülmüştür. Bazı dine referanslar veren örgütlerin yaptığı katliamları, bu örgütlerin zihinlerinde meşrulaştıran da bunun gibi hadislerdir. Evlerinin bodru munu insan mezarına çevirenleri Diyanet kınamaktadır, ama aynı Diyanet, Buhari ve Nesei gibi hadis kitaplarını ise övmekte, dinin kaynağı olarak göstermektedir. Bu bir çelişki değil de nedir? Ne yazık ki bahsedilen katliamları meşrulaştıracak izahlar, Sunni hadis kitapları ve mezhep izahlarında mevcuttur. 95
96 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 4- ÖLÜNÜN SUÇU NE? Kuran: Doğrusu hiçbir günahkar bir başkasının günah yükünü yüklenmez. 53-Necm Suresi 38 Hadis: Ölü, ailesinin kendisi için ağlamasından dolayı azaba uğratılır. Buhari-K. Cemiz 32, 33, 34 Ne akla, ne de Kuran ın genel mantığına uyan bu hadis de uydurmacılığın Kuran ve akılla çelişkilerine bir başka örnektir. 5- KADIN DÜŞMANLIĞI Kuran: Ben sizden erkek olsun, kadın olsun hiçbir çalışa nın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hepiniz birbirinizdensiniz. 3-Ali İmran Suresi 195 Hadis: Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında ala ca bir karga gibidir. Buhari 9/1391 Kuran hayır üreten erkeğin de kadının da önünü açık tutarken, hadisler kadının önünü kapamaktadır. Kadın konusu, Peygamber e iftira olarak uydurulan hadislerin en çok olduğu alanlardan birisidir. Ayrıntılı bilgi için 21. ve 22. bölümleri okuyunuz. 6- ZALİM KİM? Kuran: Zulmedenler dedi ki: Siz olsa olsa büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz. 25- Furkan Suresi 8 Hadis: Peygamber Medine de bir Yahudi tarafından büyülen di. Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı. Buhari 76/47; Hanbel 6/57, 4/367 96
97 HADİS - KURAN ÇELİŞKİLERİ Yakın dönemde Muhammed Abduh ve eski dönemlerde Mutezile nin bu hadise itirazlarına kar şın Muhammed Ebu Şehbe bu hadisi şöyle savunur: Eğer Abduh si hir hadisini inkar etmişse akıl ve nakil ilimlerinde söz sahibi el Ma-ziri, el Hattabi, Kadı İyaz, İbn Teymiyye, İbnul Kayyım, İbn Kesir, en Nevevi, İbn Hacer, el Kurtubi ve Alusi gibi pek çok alim de O nun hem rivayet ve hem de dirayet yönünden doğru olduğunu is pat etmişlerdir. Şehbe, Buhari ve Müslim in de hadisi kabul ettiği ni anlatır ve sihir sonucu olanları hadislere dayandırarak şöyle akta rır: Peygamberimiz e sihir yapılmıştı. Öyle ki hanımları ile cinsi münasebette bulunmadığı halde bulunduğunu zannederdi. Süfyan bunun en şiddetli sihir olduğunu söylemiştir. (Ebu Şehbe, Sünnet Müdafaası) Kuran a göre ise Peygamber in büyülendiğini söyleyenler za limlerdir. En güvenilir hadisçilerin çoğuysa Peygamber in büyü lendiğini söylemektedir. 7- MİRASTA VASİYET VAR MI? Kuran: Ey iman edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çat tığında vasiyet zamanı aranızda tanıklık şöyle olsun: Kendi nizden adalet sahibi iki kişi, yahut yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızda iki kişi. 5-Maide Suresi 106 Hadis: Varis için vasiyet yoktur. Hanbel 14/238 Kuran da hem Maide suresindeki bu ayetten, hem diğer ayetler den vasiyetin varlığı anlaşılır. Vasiyetten arta kalanlar ise Kuran da tavsiye edilen şekilde dağıtılır. Vasiyeti iptale yönelik bu hadis, aslında Kuran ın bir hükmünü iptale yönelik bir girişimdir. 8- EN BÜYÜK AZAP RESSAMLARA MI? Kuran: Gerçekten Allah kendisine ortak koşulmasını ba ğışlamaz. Bunun dışında kalanı ise dilediği kişi için bağışlar. 4-Nisa Suresi 48 97
98 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Hadis: Cehennemde en şiddetli azaba uğratılacak kişiler res samlardır. Buhari-Tesavir, 89 Kuran a göre en büyük günah Allah a ortak koşmaktır. Allah, or tak koşmayı affetmeyeceğini söylemekte, bunun dışında her güna hın affedilebileceğini belirtmektedir. Bu yüzden Allah ın en şiddet li azabına uğrayacak olanlar da ortak koşanlardır. Oysa Buhari nin yukarıda alıntıladığımız hadisine göre en şiddetli azaba ressamlar uğrayacaklardır. (Mezhepçi, hadisçi yaklaşımı benimseyenlerin sanat dallarıyla ilgili uydurdukları hadisleri kitabın 18. bölümünde okuyabilir siniz.) Bu hadis başta Kuran ile çelişmektedir. Ayrıca mantık ile çe lişen bu hadisin çeliştiği başka hadisler de vardır. Örneğin diğer bir hadise göre cehennemde en şiddetli azaba satranç oynayanlar çarptırılacaklardır. (Büyük Günahlar, Hafız Zehebi) 9- ALTIN TAKILIR MI, İPEK GİYİLİR Mİ? Kuran: De ki; Allah ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram etti? De ki: Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde ise yalnızca onların dır. Bilen bir topluluk için Biz ayetleri böyle detaylı anlatı rız. 7-Araf Suresi 32 Hadis: Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine ise haramdır. Müslim 2/16 Altın ve ipek hem erkek için, hem de kadın için bir süs eşyasıdır. Kuran da hiçbir ayette yasaklanmazlar. Allah inananların dün yada da bu süslerden yararlanabileceklerini söyler ve erkek kadın ayrımı yapmaz. Her hadisinin doğru olduğu iddia edilen Müslim de de yer verilmiş olan bu hadis, Kuran ın belirttiğimiz ayeti ile çelişir. 10- DEPREMLERİN SEBEBİ OLAN BALIK Kuran: Bundan sonra yeri yumurta biçimine soktu. 79-Naziat Suresi 30 98
99 HADİS - KURAN ÇELİŞKİLERİ Hadis: Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca Dünya da depremler olur. İbn-i Kesir Tefsiri, 2/29 68/1 in açıklamaları Kuran, mucizevi bir şekilde dünyanın yumurta biçiminde elipsoid olduğunu, ceninin geçirdiği evreleri, evrenin oluşumunu, rüzgârla rın aşılayıcı olması gibi birçok konuyu açıklarken (Bakınız: İstanbul Kuran Araştırmaları Grubu, Kuran Hiç Tü kenmeyen Mucize); hadislerde yer alan yukarıdakilere benzer akıl, bilim ve Kuran dışı ifadeler hem Kuran la, hem de mantıkla çelişmektedirler. Dünyayı balığa oturtan, deprem leri balığın kuyruğunun sallanmasına bağlayan bu anlayışın İslam la ilgisi olmadığını açıklamak ve bu yanlışa yol açan temel yöntem hatalarına dikkat çekmek, bu dine hizmet değil midir? 99
100 7. BÖLÜM HADİS - HADİS ÇELİŞKİLERİ Bir evvelki bölümde görüldüğü gibi Allah, Kuran ın korunduğu nu ve içinde çelişki olmadığını söylemektedir. Allah, Kuran ın çelişkisiz olmasını, Kuran ın kendi tarafından vahyedildiğine delil gösterir. Buradan dinin kaynağının, çelişkisiz ve korunmuş olması gerektiği sonucu da çıkar. Bu mantıktan hareketle 6. bölümde, hadislerin Kuran ayetleriyle çeliştiklerini ortaya koyup, hadislerin dinin kaynağı olamayacağını gösterdik. Bu bölümde ise hadislerin kendi aralarındaki çelişkileri ni de gösterip; hadislerin çelişkili ve korunmamış olduklarını, dolayı sıyla dinin kaynağı olamayacaklarını bir de bu yönden gözler önüne sereceğiz. Böylece hadis kitaplarında, doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde ka rıştıklarını bir kez daha anlayacağız. Herhangi bir hadis Kuran, baş ka bir hadis ve mantıkla çelişmiyorsa dahi zandır. Din ise aşağıdaki ayetten de anlaşılacağı gibi zan üzerine bina edilemez. Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan seni Allah ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna uyuyor lar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar. 6- En am Suresi 116 Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Doğrusu zan gerçek adına hiçbir şey ifade etmez. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını bilendir. 10- Yunus Suresi 36 100
101 HADİS - HADİS ÇELİŞKİLERİ Ey iman edenler! Zandan çok sakının çünkü zannın bir kısmı günahtır. 49- Hucurat Suresi 12 Ayetlerden insanların çoğunluğunun zan na uyduğunu fakat bunun bir şey ifade etmeyeceğini görüyoruz. Dini hadis lere bina etmeye çalışmak; dini, zan gibi çürük bir temele bina etmektir. Oysa elimizde Kuran gibi her açıdan mucize, korunmuş, çelişkisiz, sapasağlam bir temelimiz vardır. Şimdi de aşağıda vereceğimiz on örnekten hareketle hadislerin kendi aralarındaki çelişkilerini ortaya koyup, başından beri söylediğimiz gibi hadislerin güvenilmezliğini ve dolayısıyla dinin temeli olamayacaklarını farklı bir açıdan görelim: 1- ORUÇLU İKEN KAN ALDIRILIR MI? 1. Çelişik Hadis: Kan aldırmak, yapanın da yaptıranın da oru cunu bozar. Tirmizi Oruç 60; Ebu Davud Oruç 28; Buhari Oruç 32 2. Çelişik Hadis: Peygamber imiz oruçlu iken kan aldırmış lardır. Ebu Davud Oruç 29-30; Tirmizi Oruç 59; Buhari Tıp 11 Peygamberimiz eğer kan aldırmanın orucu bozduğunu söyleseydi, hiç şüphesiz kendisi kan aldırmazdı. Üstelik Kuran da orucu; ye mek, içmek ve cinsel ilişkinin bozduğu geçer. Yani birinci çelişik hadis, ikinci hadisle olduğu gibi Kuran la da çelişmektedir. Fakat en doğru denen altı hadis kitabının üçünden yaptığımız bu alıntılar, çeli şik hadislerin en doğru kabul edilen kitaplara bile girdiğinin bir delilidir. 2- TUVALET HANGİ YÖNLERE KARŞI YAPILABİLİR? 1. Çelişik Hadis: Gerek küçük, gerek büyük tuvaletinizi ya parken kıbleye dönmeyin. Hanbel 3/12 101
102 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 2. Çelişik Hadis: Peygamberimiz bir takım insanlar küçük ve büyük tuvaletleri için kıbleye dönmeyi hoş karşılamadıklarından, bu bidatı (hurafeyi) kaldırmak için tuvaletini kıbleye doğru yaptırdı. Buhari 4/11 Bir hadiste kıbleye karşı tuvaleti yapmanın hurafe olduğu anla tılırken; diğer bir hadiste ise Peygamber hurafe uygulayıcısı olarak gösterilmiş oluyor. Görüldüğü gibi hadisleri Peygamber e atfetmek aslında Peygamber e iftira etmek demektir. 3- ORUÇLU İKEN HANIM ÖPÜLÜR MÜ? 1. Çelişik Hadis: Peygamber oruçlu iken hanımlarını öptü. İbn-i Kuteybe, Hadis Müdafası 2. Çelişik Hadis: Oruçluyken hanımını öpenin durumu sorul duğunda Peygamber; Orucu bozulmuştur dedi. İbn-i Kuteybe, Hadis Müdafası Bu hadisler aslında İbn-i Kuteybe nin dışında kütübü sitte de nilen meşhur altı hadis kitabında da vardır. Fakat bu hadislere, İbn-i Kuteybe nin, çelişik ve mantıksız hadisleri zorlama yorumlar la kurtarmak çabasından ibaret olan eserinde de rastlayabilirsiniz. Eğer hadis lerin mantıksızlığını ve çelişikliğini bu hadisleri savunan birinin eserinden öğrenmek istiyorsanız size İbn-i Kuteybe nin Hadis Müdafası kitabını tavsiye ederiz. Bir hadise göre Peygamber oruç lu iken hanımını öpüyor, diğer hadis oruçlunun öpüşemeyeceğini söylüyor. Belli ki bu hadislerden en az biri uydurmadır. İkisini de doğru olarak kabul etmek; Peygamber i, ne yaptığını bilmez, çelişkili hare ketleri olan bir kişi gibi göstermektir. Bu yüz den Peygamber e en büyük iltifat; hadisleri bir kenara bırakıp din adına yalnız Kuran ı esas almakla olur. 102
103 HADİS - HADİS ÇELİŞKİLERİ 4- BİR NAMAZ İKİ KERE KILINIR MI? 1. Çelişik Hadis: Biriniz evinde namazı kılar da sonra namaz kılmakta olan imama yetişirse, onun arkasında namaza dursun. İkinci kıldığı onun için nafile olur. İbn-i Kuteybe, Hadis Müdafası 2. Çelişik Hadis: Bir namazı günde iki defa kılmayın. Ebu Davud 2/56 İkinci hadis hem birinci hadisle, hem de Kuran la çelişir. Kuran da namaz kılmak övülmüştür. Fazladan kılınan namazın ne za rarı olabilir? Kimi durumlarda, kılınacak olan bir namazın kılınmamasına neden olacak bu hadis, kişilerin Allah ı daha çok anmasını engel lemektedir. 5- KÜÇÜK TUVALET NASIL YAPILIR? 1. Çelişik Hadis: Kim size Peygamberimiz in ayakta küçük tuvaletini yaptığını söylerse inanmayın. Süneni Nesei 1-2/25 2. Çelişik Hadis: Peygamberimiz bir kavmin süprüntüsüne varıp ayakta küçük tuvaletini yaptı. Buhari 1/167 Birinci hadisin anlattığı ve Kuran da bahsedilmeyen bu uygulamanın; aslında dinsel bir anlam yüklenerek tartışılmasına hiç gerek olmamasına rağmen, geleneksel İslam anla yışında, sevap getiren bir uygulama gibi sunulduğunu görüyoruz. Peygamberimiz in küçük tuvaleti ayakta yapmayı yasakladığı söylenen uydurmalara binaen, bazı kişilere ra hatsızlık vermesi muhtemel olan oturarak tuvalet yapmaya sünnet denmiş ve bundan sevap umulmuştur. 103
104 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 6- SU NASIL İÇİLİR? 1. Çelişik Hadis: Peygamber ayakta su içilmesini yasakladı. Ebu Davud 4/No:3717 2. Çelişik Hadis: Peygamber i sizin benim gibi ayakta su içer ken gördüm. Ebu Davud 4/No:3718 Bu örnek hadislerdeki birinci hadis, kendisiyle çelişen ikinci hadis de olmasına rağmen daha çok itibar görmüştür. Günümüzde de geleneksel İslami yaklaşımı benimseyenlerin, suyu oturarak ve üç yudumda iç tiklerini ve bundan da sevap beklediklerini görebiliriz. 7- AYBAŞILI KADIN CAMİYE GİREBİLİR Mİ? 1. Çelişik Hadis: Peygamberimiz caminin bahçesine girerek şöyle dedi: Şurası muhakkak ki cami ne cenabete, ne aybaşılıya he lal değildir. Müslim, Hayz 11; Ebu Davud, Taharet 104; Tirmizi, Taharet 101; Süneni Nesei, Hayz 18 2. Çelişik Hadis: Peygamber in hanımı anlatıyor: Peygam berimiz, bizden biri aybaşılı olduğu halde, onun kucağına başını ko yar ve Kuran okurdu. Bizden birimiz aybaşılı iken camiye gidip Pey gamber e birşeyler götürürdük. Süneni Nesei, Hayz Bir hadise göre aybaşılı kadın camiye girebilirken, diğer hadise göre aybaşılı kadın camiye giremez. (Aybaşılı kadının ibadetlerden nasıl alıkonduğunu 35. bölümün 2. sorusunda, 36. bölümün namaz kısmında ve 21. bölümde inceleyeceğiz.) 8- HACDA İHRAMLI OLAN EVLENEBİLİR Mİ? 1. Çelişik Hadis: Peygamber Meymune ile evlendiği zaman her ikisi de ihramlıydı. Süneni Nesei, 5-6/179 104
105 HADİS - HADİS ÇELİŞKİLERİ 2. Çelişik Hadis: İhramlı olan bir kişi (hacda olan) ne evle nebilir, ne kız isteyebilir, ne de başkasının nikahını kıyabilir. Nesei 5,6/249 Kuran da haccın nasıl yapılacağı açıklanmıştır. Kuran ile yetin meyip, din, hadislere bina edilmeye kalkışılınca ortaya çıkan çelişki ler yumağı ortadadır. 9- ERKEKLERİN BALDIRI GÖZÜKEBİLİR Mİ? 1. Çelişik Hadis: Baldırları açık olan bir sahabeye Peygamberimiz rastlamış ve Baldırlarını ört. Baldırlar da avret yerlerindendir. demiştir. Tehzibut Tezhip 2/69 2. Çelişik Hadis: Peygamber imiz evde baldırları açık yan üs tü yatıyorlardı. Ebu Bekir izin istedi Peygamber hiç istifini bozma dan izin verdi. Ömer istedi aynı şekilde ona da verdi. Hanbel 1/71 Hadislerden birine göre baldırları örtmek gerekir. Diğer ha diste ise Peygamber in yanına birileri gelmesine rağmen baldırları nı örtmediği gözükür. Nitekim bazı mezhepler birinci hadisi alıp erkeklerin dizle göbek arasını örtmelerinin farz olduğu şeklindeki bir uydurma hükmü dine sokmuşlardır. 10- ÖLÜ HAYVANIN DERİSİ NE OLACAK? 1. Çelişik Hadis: Peygamberimiz; Deri işlendi mi temiz olur dedi. Sonra ölü bir koyuna rast geldi ve Onun derisinden faydalansanıza dedi. Buhari 72/30 2. Çelişik Hadis: Peygamberimiz Ölü hayvanın ne derisin den ne de sinirinden faydalanınız. dedi. Hanbel 4/310,311 Kuran a göre hayvan leşi yemek haramdır. Leşin derisinin haramlığına dair Kuran da bir ifade yer almaz. Bu konuda alıntıladığımız iki hadisten 105
106 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN birine göre leşin (ölü hayvanın) derisi kullanılamaz, diğerine gö re ise kullanılabilir. Elimizde çelişkisiz Kuran varken, çelişkiler yığınına dönmüş hadislerle uğraşmak bizi Kuran dan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Allah ın elçisi Peygamberimiz Hz. Muhammed, ahirette toplumundan şu şekilde şikayetçi olacaktır: Elçi de şöyle der; Ey Rabbim, benim toplumum bu Kuran ı devre dışı tuttular. 25- Furkan Suresi 30 106
107 8. BÖLÜM HADİS - MANTIK ÇELİŞKİLERİ Bundan önceki bölümlerde verdiğimiz örnekler, Kuran ın korunmuş, tutarlı, tamamlanmış, çelişkisiz ve dinin tek kayna ğı olma vasıflarına sahip olduğunu; buna karşın hadislerin tutarsız, çelişkili olduklarını ve sadece zan olan hadislerin dine kaynak olamayacaklarını, üstelik Kuran yeterli ve detaylı oldu ğu için buna gerek de olmadığını ortaya koymaktadır. Bundan son raki bölümlerde vereceğimiz örneklerle bu tezimizi daha da kuvvetlendireceğiz. Bu bölümde ise hadislerin mantıkla çeliştiklerini göstermeye çalışa cağız. Kuran a göre insanlar sürekli akıllarını çalıştırmalı; gerek ev rende, gerek kendi yaratılışlarında, gerekse Kuran da Allah ın delil lerini görmelidirler. Akıllarını çalıştırmadan toplumdaki çoğunluğa, törelere, geleneklere, kabullere göre din oluşturanların, hatalı olduğunu Kuran dan anlıyoruz. Kuran a göre Allah ın nimeti olan akıl; evrenle ve evren ile hayatı değerlendirmede rehberlik eden Al lah ın kitabıyla, mükemmel bir uyum içindedir. Bu uyumun bir par çası olan aklın dinle çeliştiğini söylemek, aklı bir kenara atıp dini anlamaya kalkmak; aklı çalıştırmada değil aklı kullanmamada er dem aramak, dine akılsızca uygulamaları sokanların ve din düş manlarının tezidir. Dinde aklı aşan hakikatlar vardır ama bunlar da akılla çelişmez ve dinin en anlaşılmayan konularında bile dinin getirdiği açıklamaların alternatifi olabilecek daha akılcı bir açıklama yoktur. Akıl dinle nasıl çelişir? Akıl Allah ın bize hedi yesi değil mi? Kuran defalarca bize aklınızı çalıştırın demiyor mu? 107
108 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır. 10- Yunus Suresi 100 Bu ayet İslam adına dinimize birçok uydurmaların sokulmasının temel bir sebebine dikkat çekmektedir. Mantıkla çelişen yüzlerce hadisi kitabımıza sığdıramayacağımız için sadece on tane örnek hadis ile yetineceğiz. Bu hadisle ri incelememiz aklını kullanmayanların üzerine yağan pisliği daha iyi anla mamızı sağlayacaktır. Anlattıklarımıza karşı olan ve hadisçi bir İslam anlayışını temel alanlar her seferinde: Bunlar Peygamber düşmanı, Peygamberimiz in sözlerini inkar ediyorlar, Peygamberimiz i kaale almıyorlar gibi sözler ile çeşitli iftiralarda bulunmaktadırlar. Örnek verdiğimiz her hadiste şunu bir kez daha iyice düşünün: Bu hadisleri inkar, Peygamber i iftiralardan korumak mı, yoksa Peygamber e iftira atmak mıdır? Hadislerin dinin temel kaynaklarından olduğunu kabul, Peygamber e atı lan iftiraları onaylamak ve kabul etmek olmuyor mu? Hadisler dinin kay nağıdır diyenler, bilmeyerek de olsa bu iftiraları meşrulaştırmış olmazlar mı? Lütfen hadislerin Kuran la, mantıkla ve kendi içlerindeki çelişkilerine dair bu bölüm leri bir de bu soruları düşünerek okuyun. 1- YERYÜZÜNÜN ÜSTÜNDE OLDUĞU BALIĞIN CİĞERİ Hadis: Yeryüzü balığın sırtındadır. Cennete girecekler ilk olarak bu balığın ciğerinden yiyecektir. Buhari 3/51 Kuran ın Dünya nın yuvarlaklığına, Dünya nın, Güneş ve Ay ın hareketlerine, uzayın yaratılışına dair mükemmel izahlarına karşı hadislerdeki Dünya nın öküzün ve balığın üzerinde olduğu açıklamasını tevil edenler (yorumla geçiştirmeye çalışanlar), Dünya yı üzerinde tutan balığın ciğerinden yenmesini ve balığın sallanıp deprem yapmasını nasıl tevil ede cekler? Bu konuya açıklama getirecek olanlar, şu izaha ne diyecekler? Bir hadiste Arş ın 8 dağ keçisinin sırtında oldu ğu söyleniyor (Bakınız: Ebu Davud, 108
109 HADİS - MANTIK ÇELİŞKİLERİ Sünnet 19; Tirmizi, No: 3320; İbni Mace, Mukaddime). Bu dağ keçileri ile ne kastedilmektedir? Bu izahları içeren hadis kitaplarına dinin kaynağı diyerek, bunları Kuran ın yanına koymak Kuran a haksızlık değil midir? 2- ALLAH = ZAMAN, HİÇ OLUR MU? Hadis: Peygamber e, Allah ın yerleri ve göğü yaratmadan önce nerede olduğu soruldu, Peygamber; Bir bulut içerisinde idi; üstü hava, altı hava idi. dedi. Hanbel 4/11 Hadis: Allah zamandır. Muvatta 56/3 Niye bu tarz saçma izahlar Kuran da geçmez de hep hadisler de yer alır? Dört hak mezhep diye sunulan mezheplerden birinin kuru cusu Hanbel dir ve hadis kitabı Hanbel de ona aittir. Dört mezhebin kurucularından birine ait olan diğer bir hadis kitabı ise Malik in Muvatta sıdır. Yukarıdaki iki hadisi kitaplarına alanların kurdukları mezhepler ne kadar güvenilir olabilir? 3- HZ. MUSA AZRAİL E TOKAT ATTI MI? Hadis: Ölüm meleği Musa ya gelerek: Rabbine icabet et de di. Bunun üzerine Musa ölüm meleğinin gözüne tokat vurarak onu çıkarttı. Melek hemen Allah a dönerek Sen beni ölmek istemeyen bir kuluna göndermişsin, o benim gözümü çıkardı dedi. Müslim 10/176 Mantıkla hiç bağdaşmayan bu hadis aynı zamanda Hz. Musa ya hakarettir. Allah ın üstün ahlaklı bir Peygamber i nasıl olur da ölümden kaçar? Üstelik de meleğin gözünü kör edip ölümden kur tulur? Hiçbir yanlışı olmayan hadis kitabı diye tanıtılan Müslim de ve diğer meşhur hadis kitaplarında bu hadis geçmektedir. Bu hadi si doğru diye kitaplarına alanların diğer hadislerine de güvenilemez. 109
110 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 4- PEYGAMBERİMİZ HİÇ ZALİM OLUR MU? Hadis: Ureyne ve Ukeyle kabilelerinden bir grup Medine ye gelerek Müslüman oldular. Medine nin havası onlara dokununca Peygam ber onlara deve sidiği içmelerini öğütledi. Adamlar develeri dağıt tılar ve çobanı da öldürdüler. Peygamber onları yakalattı, ellerini ve ayaklarını kesti, gözlerini oydu, çölde susuz ölüme terk etti. Biz on lara su vermek isteyince, Peygamber bizi engelledi. Buhari Tıp5/1, Hanbel 3/107,163 Gözleri oymak, çölde susuz ölüme terk etmek hangi Kuran aye ti ile bağdaşır? Kuran ın sunduğu rahmet Peygamberi ile bu anlatılanlar nasıl bağdaştırılabilir? Kendi yaptıkları canilikleri hoş göstermek için bu hadisi uyduranlar; Peygamber i zalimmiş gibi gösterip, Peygamber e ha karet etmiş oluyorlar. 5- YANGIN NASIL SÖNER? Hadis: Yangın gördüğünüzde tekbir getiriniz, zira tekbir ( Allahuekber demek) onu söndürür. Ramuzel Hadis Ramuzel Hadis diğer hadis kitapları kadar ünlü olmadığı için bu kitabımızda Ramuzel Hadis ten hadislere az yer verdik. Fakat ülkemizde en çok satan hadis kitaplarından biri de bu kitaptır ve alıntıladığımız hadis gibi birçok hadisi içermektedir. Eğer bu hadi si birileri doğru kabul ediyorsa, itfaiye ekipleriyle beraber (belki de it faiye ekibi olmadan) tekbir getirecek bir koroyu da yangın yerine götürmeleri gerekir. 6- CİNSEL MÜNASEBETLE İLGİLİ GEREKSİZ AÇIKLAMALAR Hadis: Sizden birisi cinsel münasebette bulunduğu zaman eşi nin cinsel organına bakmasın, zira cinsel organa bakmak körlüğe sebep olur. Feyzul Kadir 1-326 110
111 HADİS - MANTIK ÇELİŞKİLERİ Bu tip garip uydurmalarla, dinle dalga geçmek isteyenlerin eline bolca malzeme verilmiştir. Belki de bu hadisi uydurarak Peygam ber e iftira edenin amacı da dinle dalga geçmekti. İnsanların haya tına ve cinselliğine Kuran ın getirmediği zorlukları ve yasakları ge tirmek, insanlığa yapılmış bir zulümdür. Cinsel hayatı kısıtlayıcı bu tür hadislere karşın, Peygamber in ve arkadaşlarının cinsel hayatını olağanüstü bir tarzda anlatan münasebetsiz hadisler de vardır. Bu hadislerden birine göre sahabeler haccı bitirip, kadınlarına yönel diklerinde cinsel organlarından spermler damlıyordu (Buhari, Hacc, 81; Müslim, Hacc, 141). Diğer bir hadise göre Peygamberimiz 30 erkeğin cinsel gücüne sahipti (Buhari). Başka bir hadise göre ise Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen eve koşar, hanımı Zeynep le cinsel ilişkiye girerdi (Buhari, Hibe, 8). Bu tip hadisleri kabul etmek mi, yoksa reddetmek mi Peygamber e saygı sızlıktır? Karar sizin. 7- KADINLARIN CERAHAT YALAMASI Hadis: Eğer erkeğin tepesinden tırnağına kadar cerahat aksa, kadın da bunları ağzı ile temizlese, yine de erkeğin hakkını ödemiş olmaz. İbn-i Hacer el Heytemi 2/121 Geleneksel İslam da en çok hadis uydurulan konuların başında kadınlarla ilgili konular gelmektedir. Kuran da, kadınlara yönelik kendi bakış açılarını bulamayıp, kadınları sokmak istedikleri şekli dinselleştirmek isteyenler, bol bol hadis uydurmuşlardır. Kitabımı zın 21. bölümünde detaylı bir şekilde işlediğimiz kadın konusunda, uydurulan diğer hadislerden örnekleri de bulabilirsiniz. 8- BİR KEÇİ, KURAN DAN EKSİLTME YAPABİLİR Mİ? Hadis: Zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmelerini emre den ayet Hz. Ayşe nin döşeğinin altındaki sayfada yazılı bulunuyor du. Peygamber ölünce Hz. Ayşe onun gömülme işlemleri ile meş gulken, evin açık kapısından içeri 111
112 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN giren bir keçi, o sayfayı yedi. Böy lece taşlayarak öldürme cezası Kuran dan çıktı. Ama hükmü devam etmektedir. İbn-i Mace 36/194; Hanbel 3/61,5/131 Bu hadis ve taşlayarak öldürmeyi savunan diğer Kuran ve mantık ile çelişkili hadisler, dinimize büyük zarar vermiştir. Bu hadislerle: 1- Kuran ın zina edenlerle ilgili hükmü iptal edilmektedir. 2- Kuran ın hükmüne ilaveten yeni bir hüküm getirilmektedir. 3- Kuran ın eksik olduğu iddia edilmektedir. 4- Kuran ı eksiltenin bir keçi olduğu gibi bir saçmalık savunul maktadır. En ünlü hadis ki taplarında yer alan ve Ehli Sünnet tüm mezheplerle beraber Şiilik tarafından da savunulan bu inanılmaz iddia, önemine binaen 26. bölümde özel olarak işlenecektir. 9- NASIL BİR TAŞTIR BU TAŞ? Hadis: Hacer-ül Esved cennettendir. O kardan daha beyaz idi ve müşriklerin günahı onu kararttı. Hanbel 1/307 Hadis: Hacer-ül Esved Allah ın yeryüzündeki sağ elidir. Onunla insanlardan dilediği ile tokalaşır. Cami-üs Sağır 1/151 Hacer-ül Esved taşı için uydurulan bu tip hadisler, hac sırasın da Kabe de, İslam ın ruhuyla uyumsuz davranışların sergilenmesine sebep olmaktadır. Hacer-ül Esved taşına dokunmak için birbirini ezenleri, dinimizi bil meyenler görseler, ne düşünürler? Bu hadisler daha evvel de alay konusu olmuştur. Hadis lerin güvenilmez olduğunu Abbasiler döneminde savunup, sonra si yasi konjonktürde yok olan Mutezileler: Bu hadise göre Hacerül Esved denen taş müşriklerin günahı yüzünden Kabe putperestlerin elinde iken karardıysa, şimdi Kabe Müslümanlar ın elinde olduğuna göre, bu taşın beyazlaması gerekir diyerek, bu hadisi savunanlarla alay etmişlerdir. 112
113 HADİS - MANTIK ÇELİŞKİLERİ 10- GEL DE ÇIK İŞİN İÇİNDEN! Hadis: Kalbinde hardal tohumu kadar kibir bulunan cennete giremez. Yine kalbinde hardal tohumu kadar iman olan da cehen neme giremez. Buhari 81/51 Kişiyi en ufacık fiilinde cennete gönderen bir sürü hadis vardır. Kişiyi en ufacık bir fiilinde cehenneme gönderen de birçok hadis vardır. Bu tutarsız yaklaşımlar, kimi zaman yukarıdaki örnekte ol duğu gibi tek bir hadiste de buluşabilmektedir. Peygamber e yapılabilecek en büyük hakaret, bu hadisleri onun söylediğini iddia etmektir. Peygamber in bize tek yazdırdığı, mesaj olarak Allah tan getirdiği Kuran, dinimizin tek kaynağıdır. And olsun ki size hatırlatıcı bir kitap gönderdik. Hâlâ aklı nızı çalıştırmayacak mısınız? 21- Enbiya Suresi 10 113
114 9. BÖLÜM HADİSLERİN DİNE İLAVELERİ Kitabımızın buraya kadarki bölümlerinde belirttiğimiz çok önemli bir noktayı, bazı yanılgıları düzeltmek için bir daha vurgulayacağız. Kimileri Kuran la, diğer hadislerle ve mantıkla çelişme yen hadisleri kullanalım diyebilir. Hadisler Kuran, diğer hadisler veya mantıkla çelişmiyorsa dahi; dini yeni bir yaklaşım meydana getiriyorsa, cennet veya cehen nem tasvirlerine ilaveler yapıyorsa, Kuran a ilave sevap veya günah kavramları oluşturuyorsa, kısaca dine ilaveler yapıyorsa da o hadisler ve ya hadislerin yorumunu reddetmemiz gerektiğini ve dine yapılan bu şekildeki ilaveleri de kabul etmememiz gerektiğini bilmeliyiz. (Eğer hadisleri kullanma işleminde, dine bir ilavede bulunulmayacak veya dinden bir eksiltme yapılmayacaksa; bunda bir sorun olduğu söylenemez. Fakat bu hadisleri kitaplarında okuduğumuz kişilerin, önceden örneklerini verdiğimiz sorunlu hadisleri nakleden kişiler olduğu da unutulmamalıdır.) Kuran, kendisinin her şeyi açıklayan, yeterli ve dinin tek kaynağı olduğunu söylemek tedir: Sana her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, doğruya ileten, rahmet olan ve Müslümanlara müjde olan kitabı indirdik. 16- Nahl Suresi 89 Kuran a ilave bir sevap veya günah kavramını ileri sürmek, bu ayetle ve kitabın 2. bölümünde bir kısmını belirttiğimiz ayetlerle çelişir. Bu yüzden herhangi bir hadis, Kuran dan anlaşılmayan bir şeyi dine ilave ediyorsa; 114
115 HADİSLERİN DİNE İLAVELERİ yeni günah, sünnet, mekruh kavramları çıkartıyorsa, Kuran ın her şeyin detaylı açıklayıcısı olmasına binaen bu hadisler veya yo rumları reddedilmelidir. Kuran da geçmeyen bir mantık ya da uygulamayı dine ilave eden hadislere ise aşağıdaki 10 örneği ve rebiliriz. 1-27 VE 70 KAT Hadis: Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan 27 derece daha üstündür. Buhari Ezan 30; Müslim Mescid 249; Muvatta Cemaat 1 Eğer bu hadisin Kuran la, başka bir hadis veya mantıkla çe lişkisini göremiyorsanız; dini bilgimize bir ilavede bulunan bu hadisin yine de uydurma olduğunu söyleyebilirsi niz. Çünkü Kuran da böyle bir sevap tanımlaması yoktur. Misvakla (diş fırçası ye rine kullanılan bir ağaç parçası) alınan abdestin ve sarıkla kılınan nama zın, 27 veya 70 kat daha sevap olduğunu söyleyen hadis ler de böyledir. 2- SOL ELLE YEMEK Hadis: Sol elinizle yemeyiniz, içmeyiniz. Çünkü Şeytan sol eliyle yer, içer. Hanbeli 2/8,33 Bazı gelenekçi dini grupların kurslarında, sol elle yemek yiyen çocukların elleri dayaktan şişirilmekte, yüzü koyun yatan çocuklar dövülüp gece yarısı kaldırılmaktadır. Çocukların psikolojisini bozan bu uygulamaların sebebi ise bu ve benzeri hadislerdir. Kuran da yasaklanmayan bir yeme biçimini, din adına yasaklamak; Kuran ın anlattığı dine ilave yapmak demektir. 3- DOĞAN ÇOCUK İLE İLGİLİ SEREMONİLER Hadis: Hazreti Peygamber çocuğa doğumunun yedinci gü nünde isim konmasını, çocuğun yıkanarak pisliklerden temizlen mesini ve kurban kesilmesini emir buyurdu. Tirmizi, Edeb 63/2834; Ebu Davud 2837 115
116 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Bu hadisi okuyan, bu hadiste kötü bir şey görmeyebilir. Fakat Kuran da, çocuğa yedinci günde isim konmasının veya kurban kesil mesinin emredildiği ne dair hiçbir şey yoktur. Sorun, hadisteki emir buyurdu ifadesindedir; Peygamber in bu uygulamayı emretmeden, kendi tercihiyle yaptığını düşünebiliriz, sonuçta bu uygulamalarda Kuran a aykırı bir yön yoktur. Fakat dinde olma yan bir emri ve sevap kavramını dine ilave ettiği için bu hadis de uydurmadır. İl laki hadisin zararlı bir şey ifade etmesi gerekmez. Hatta hadis iyi bir şeyi dahi sevap veya emir diye dine sokuyor veya zararlı bir şeyi mekruh yapı yorsa bile; dine ilave getirdiği için hadisin yine uydurma olduğu anlaşı lır. Bu tip uydurmaların sebebi, kitabın 5. bölümünde değindiğimiz gibi dini sevdirmek olabilir. Fakat sebebi ne olursa olsun, insani olanı Allah ın dinine katmak, insani ile Allah tan olanı karıştır maktır ki bu da dine ihanettir. 4- KARA KÖPEKLERİ ÖLDÜRELİM Mİ? DEVE ŞEYTANDAN MI YARATILDI? Hadis: Tüm kara köpekleri öldürünüz. Çünkü onlar Şeytan dır. Hanbeli 4/85, 5/54 Kuran daki Kehf suresinde, iman eden gençler ve köpekleri anlatılır. Bu gençler övülmekte ve Kuran ın hiçbir yerinde köpeklerin aleyhinde hiçbir şey söylenilmemektedir. Bu ayetleri eğer hatırlamazsanız, Peygamber döneminde köpeklerin mescitte dolaştığına dair hadisi de bilmiyorsanız, bu hadis size mantıksız da gelmiyorsa, sırf Kuran da geçmeyen bir şeyi dine ilave ettiğine bakarak bu hadisi ve köpekler aleyhine diğer hadisleri reddedebilirsiniz. Bu tarz hadisler yüzünden köpeğin abdesti bozduğu gibi uydurmalar üretilmiş ve insanlar hayvanlar âlemindeki en yakın dostlarından uzaklaştırılmışlardır. Aslında hayvanlar âlemiyle ilgili uydurma hadisler çok fazladır. Örneğin bir hadiste horozun melek gördüğü için öttüğü, eşeğin şeytan gördüğü için anırdığı söylenir (Müslim). Fa renin aslında Yahudi olduğu, bu yüzden deve 116
117 HADİSLERİN DİNE İLAVELERİ sütü içmediği başka bir hadistir (Müslim Zühd). Karganın sapkın (fasık) olduğu da hadistir (Buhari 59/16; Hanbeli, Müsned 2/52). Devenin şeytandan yaratıldığı, dinsizlerin istismar edebileceği diğer bir hadistir (Hanbeli, Müsned 4/85). Kedinin aslanın aksırığından, do muzun filin aksırığından yaratıldığını iddia eden hadisler de vardır (El Mecruhin 1/101). Tüm bu hadisler, dinin mantıksız sanılmasına sebep olmuşlardır. Şimdi sadece Kuran dan din anlaşılmaz diyenlere soralım: Sizin di ni anlamadaki yönteminize göre hadisler dinin kaynağıdır. O za man sizin yönteminize göre en güvenilir hadis kitaplarında geçen bu izahları da kabul etmeniz gerekir. Kabul ediyor musunuz? Ka bul etmiyorsanız, sadece Kuran ın güvenilir olduğu ve o zaman dinin Kuran dan anlaşılması gerektiği sonucuna varırsınız. Eğer bu hadisleri kabul ediyorsanız, bir kez daha önce bu hadisleri sonra Kuran ı okumanızı ve bu konu üzerinde ciddiyetle düşünmenizi tavsiye ederiz. 5- YEMEK TAKIMLARI GÜMÜŞSE DEĞİŞTİRMEK GEREK Hadis: Peygamber bize altın ve gümüş kap içerisinde yemek yemeyi ve su içmeyi yasakladı. Buhari 12/1952 Kuran da böyle bir yasak da, hüküm de yoktur. Bu tarzda bir ilaveyi dine sokmak, Kuran ı yetersiz görmek, Kuran ın üzerine ila veler yapmak manasına gelir. Peygamberimiz Allah ın indirdiği dine ilave yapmayacağına göre bu hadisin de uydurma olduğu anlaşılmaktadır. 6- ÜÇ PARMAK KESEN DÖRDÜNCÜYÜ DE KESSİN DAHA İYİ Hadis: Bir kadının parmaklarını kesmenin cezası, deve cinsin den tazminat olarak şöyledir; bir parmak için on deve, iki parmak için yirmi deve, üç parmak için otuz deve, dört parmak için yirmi deve. Muvatta 43/11; Hanbel 2/182 Erkek olsun, kadın olsun birinin parmağını isteyerek veya yan lışlıkla kesenin ceza olarak tazminat vermesinde bir gariplik yoktur. Fakat Kuran da 117
118 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN yukarıdaki gibi bir tazminat belirlenmemiştir. Yani insanlar içlerinde bulundukları devir ve şartlara göre tazminatları belirleyebilirler. Belli bir devirde buna benzer bir tazminat verilmiş olabilirse de bu tazminatın evrensel olduğu ve her dönemde deve üzerinden yapılması gerektiği yorumu uydurmadır, dine ilavedir. Üstelik yukarıdaki tablo mantıklı da değildir. Nasıl üç parmağı kes menin tazminatı otuz deve iken, dört parmağı kesmenin tazminatı yirmi deve olur? 7- KADINLARINIZI SÜNNET ETTİRDİNİZ Mİ? Hadis: Ey Atıyye, yufkadan sünnet et, derin gitme, çünkü yuf ka sünnet etmek (kanın üste çıkmasıyla) yüzü güzelleştirir ve kocası için daha zevkli olur. Gazali, İhyau Ulumiddin 1/382 Kuran da kadının da, erkeğin de sünnet olması geçmez. Sünne tin sağlığa faydalı olduğunu düşünen sünnet olabilir, ama sünnet olmak istemeyen olmayabilir de. Bu dini bir sorumluluk değildir. Hadiste görüldüğü gibi, kadınların sünneti de hadisler aracılığıyla dini mize mal edilmiş bir uygulamadır. Hadise göre kadının sünneti de rin kesilmemek kaydıyla yapılmalıdır; bu uygulama yüzü güzelleştirecektir ve kadının kocasının zevk almasını sağlayacaktır. Ne ya zık ki dine sokulan bu tip ilaveler, dinin uygulanamaz bir sistem gibi görülmesine ve birçok kişinin gereksiz sıkıntılar çekmelerine ve dinden uzaklaşmalarına sebep olmuştur. 8- NASIL AĞAÇTIR O? NASIL DİŞTİR O? NASIL DERİDİR O? Hadis: Cennette bir ağaç vardır ki binekli onun gölgesinde yüz yıl gider. İbn-i Mace Züht 39; Müslim Cennet 6; Tirmizi Cennet 19 Hadis: Cehennemde kafirin azı dişi Uhud dağı kadar, derisi nin kalınlığı da üç günlük mesafe kadardır. Müslim 118
119 HADİSLERİN DİNE İLAVELERİ Hadis: Cehennem ehli ateşte o kadar büyüyecek ki kulak me mesi ile boynu arası yedi yüz yıllık mesafe kadar olacaktır. Hanbel, Müsned Hadis: Ümmetimin fakirleri zenginlerden beş yüz sene evvel cennete girecektir. Tirmizi; İbn-i Mace Kuran da geçmeyen bu anlatımlar, cenneti ve cehennemi anla ma hususunda ilavelerdir. Kuran, cennet ve cehennem tari flerini gerekli şekilde yapmıştır. Kuran gerekli izahları yapmışken bu izahları yapmak, Kuran ın izahlarına yeterince önem verilmemesine yol açar. Hadis lerde, Kuran da olmayan birçok cennet ve cehennem manzarasına rastlayabiliriz. Bu açıklamalar ister mantıklı olsun, ister mantıksız olsun hiçbirini ciddiye almamak gerekir. Sadece uygulama alanında değil, ilave bir dini anlayış getirme alanında da hadislerin otoritesi kabul edi lemez. 9- DEVE ETİ YİYENE ABDEST ALDIRMAK Hadis: Peygamber deve eti yemekten soruldu; Peygamber Onu yediyseniz hemen abdest alın dedi. Ebu Davud 1/185 Kuran da deve etinin abdesti bozduğu geçmez. Bu yüzden Kuran a ilave olan dini zorlaştırıcı bu hüküm de dine ilavedir. Kimi mezhepler bu hadise göre deve eti yiyenin yeniden abdest alması gerektiğini söylemişlerdir. Kitabımızın 36. bölümünde Kuran dan anlaşıldığı şekliyle abdesti anlatacağız. 10- BİR NAMAZLA KURTULMAK Hadis: Salı günü gündüzün ortasında veya güneş yükseldiğin de kim ki her rekatında bir Fatiha, bir Ayetel Kürsi ve üç İhlas oku mak suretiyle on rekat namaz kılarsa, yetmiş gün defterine günah yazılmaz, bu yetmiş gün içerisinde ölürse şehit olarak ölür ve yet miş senelik günahı bağışlanır. Gazali, İhyau Ulumiddin 1/539 119
120 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Hadis: Kim ki çarşamba günü güneş yükselince on iki rekat namaz kılar, her rekatında bir Fatiha, bir Ayetel Kürsi, üç İhlas ve üç Muavezeteyn okursa arşın altından bir münadi: Ey Allah ın ku lu! Geçmiş günahların bağışlandı. Allah kabir karanlığı azabını ve kıyametin şiddetini senden kaldırdı, artık senin için fazla amele lü zum yok diye bağırır ve o gün kendisi için bir Peygamber sevabı yükselir. Gazali, İhyau Ulumiddin 1/540 İslam âleminin en önemli klasiklerinden kabul edilen İhyau Ulumiddin de Gazali, Kuran da geçmeyen namazları açıklamakla dine ilaveler yapmıştır. Bu hadislere göre yetmiş günde bir bahsedilen Salı günkü namazı kılmak veya hayatta bir kez bahsedilen Çarşamba günkü nama zı kılmak bir Müslüman a yetecektir. Bu hadislere göre tek namazla yetmiş senelik günahın bağışlanması da, Peygamber sevabı kazanmak da mümkün olmakta dır. Gazali, felsefi konular hakkında yazdığında, dünyanın en seçkin düşünürlerinden biri olduğunu göstermiştir. Fakat fıkıh ve hadis alanlarında ne yazık ki aynı başarıyı gösterememiştir. SİZ BU HADİSLERİ DİNİMİZE KAYNAK OLARAK YAKIŞTIRIYOR MUSUNUZ? Hadislerin dinin kaynağı olamayacağını anlattıktan sonra hadis leri; 1. Kuran, 2. diğer hadisler, 3. mantık, 4. ilaveler açısından inceleyip, dinin kaynağı olamayacaklarını, böylece Kuran ın dinin tek kaynağı olması gerektiğini gösterdik. Bu bölüm lerde kullandığımız hadislerin kimisi hem Kuran, hem diğer hadis ler, hem mantıkla çelişip, hem de dine ilaveler yapıyordu. Fakat biz dört bölümün dördüne de giren veya iki üç maddeyi de kapsayan hadisleri tek bir başlık altında inceleyip, alt başlığında yer aldıkları madde açısından bu hadis lerin sorunlarını açıkladık. 120
121 HADİSLERİN DİNE İLAVELERİ Kitabı ansiklopedi yapmak istemedi ğimiz için her bölümde sadece on örnek verdik. Ümit ediyoruz ki tüm bu anlatılanlar Kuran daki aydınlığın, hadislerdeki karanlığın kavranmasını sağlayacaktır. Şimdi hadislerin dinin kaynağı olduğunu söyleyenlere ve hadis leri dinin kaynağı yapan mezheplere uyup ben Hanefi yim, ben Şafi yim, ben Maliki yim diyenlere soruyoruz: Siz bu hadisleri Al lah ın dininin kaynağı olmaya layık görüyor musunuz? Cevabınız eğer Layık görmüyorum ise o zaman, tüm hadisleri ve mezhebi nizi terk etmek zorundasınız. Çünkü tüm bu verdiğimiz örnekler; hadisçi mezhepçi anlayışı savunanlara göre en itibarlı, en doğru olan kaynaklara da yanmaktadır. Eğer bu kaynaklar güvenilmezse, mezheplerin zihni yeti çökeceği için mezhep diye bir kurum da kalmaz. Hadis ve mez heplerin ortada kalmadığı bir durumda ise dinin kaynağı olarak Ku ran tek başına kalır. Dinin kaynağının sadece Kuran olduğunu anladıysanız; mezhep ve hadisle re dayalı bilgilerinizi bir kenara bırakın, yalnız ve yalnız Kuran a göre dinin teorisini ve pratiğini öğrenin. Eski bilgilerinizin gele neklere, geleneğin ise mezhep ve hadislere dayanabileceğini unutmayın. Bu yüzden zihninizi sıfırlayıp, Kuran a göre dini baştan yapılandırmanız çok önemlidir. Eğer cevabınız Layık görüyorum ise lütfen Kuran ı daha çok okuyun, sonra bir de hadisleri okuyun... Ve gerçekten O (Kuran) iman edenler için bir doğruluk rehberi ve bir rahmettir. 27- Neml Suresi 77 121
122 10. BÖLÜM HADİSLER HADİSLERİ YARGILARSA Daha evvel gördüğümüz gibi hadis adı altında nakledilen sözlerin birçoğunu Kuran ve akıl reddetmektedir. Bunların yanında, dinin kaynağı gibi gösterilen bu hadisleri yargılayıp, bunların yanlışlığını ortaya koyacak hadisler de mevcuttur. Bu bölümde, hadisleri hadislere yargılatırken amacımız, bir kısım hadisleri reddedip, kendi kafamıza uyanları toplamak değildir. Çünkü böyle bir gayret içinde olmayı (hele ortaya çıkan tabloyu görünce) Kuran ı yetersiz bulmanın bir uzantısı olarak görmekteyiz. Hadisleri hadislere yargılatmaktaki amacımız, hadisleri, dinin kaynağı olarak sunanların; yorumla, görmemezlikten gelerek ve birçok ayrı anlamlı hadisten kafalarına uyanı seçerek, kendi uydurdukları hadislerle bile çeliştiklerini göstermektir. PEYGAMBERİMİZ HADİS YAZIMINI YASAKLAMIŞTI Sunni ve Şii İslam adına hadis kitapları yazılması bile, Peygamberimiz in hadis yazımını yasakla yan tavrıyla çelişmektedir. Üstelik Peygamberimiz in hadis yazımını yasakladığı bu kitaplarda da yer almaktadır. 4. bölümde de değindiğimiz bu konuyla ilgili şu hadislere bakalım: Allah ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi. Tirmizi, K. İlm 11 Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve Yazdığı nız şey nedir? dedi. Senden işittiğimiz hadisler dedik. Hz. Pey gamber dedi ki: 122
123 HADİSLER HADİSLERİ YARGILARSA Allah ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar. El Hatib, Takyid 33 Dikkat ederseniz Peygamber in hadis yazımını yasaklayan bu hadislerini, hadis kitaplarını dinin kaynağı kabul edenler nakletmiştir. Burada şu soruları sormalıyız: Madem bu hadisleri biliyorsunuz, o zaman niye hadis kitapları yazıyorsunuz? Siz Peygamber den daha mı çok dini düşünüyorsunuz? Peygamber, o zaman Kuran la hadis karışmasın diye hadis yazdırmadı, artık Kuran la karışma tehlikesi yok, o yüzden hadis ki tapları yazıyoruz demek, tatmin edici bir açıklama değildir. Hadis ler Kuran gibi dinin kaynağı olsaydı ve Peygamber hadisleri yazdırmayıp, unutulmaya mahkum etseydi, dini eksik tebliğ etmiş olmaz mıydı? Hadisler dinin bir kaynağı ve lüzumlu bir parçası ise nasıl olur da yazılmak yoluyla muhafaza edilmezler? Kuran daki sureler karış mıyordu da hadisler niye karışacaktı? Peki, Peygamber in, Kuran la karışma tehlikesi ortadan kalkınca hadisleri yazın diye bir hadisi var mı? Sonuç olarak diyebiliriz ki; hadislere dinini bina edenler, bu hadislerin yargısına göre hadis kitaplarını yakmak, yok etmek zo rundadırlar. Bu hadislerin yargısına uyuyor musunuz? Kimi hadislerden, Kuran da olmayan helal ve haramların dine girdiği ni de öğreniyoruz. Şu hadisleri inceleyelim: Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılma dım. Kuran ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım. İbni Hişam, Siret 4 Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koy muştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın. Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması 123
124 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Allah ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah ın serbest bıraktıklarını ka bul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir. Ebu Davud K Etime 39; Tırmizi K Libas 6; İbni Mace K Etime 60; El- Müracaat sayfa 20 Bu hadislere göre Kuran ın belirttiklerinin dışında haram yok tur. Bu hadislerin yargısına göre Peygamber, Kuran ın haramları dışında hiçbir şeyi haram kılmadı. Yani bu hadislerin yargısına göre Peygamber in hadisleri denerek dine ilaveler yapan hadisler, Peygamber in hadisleri değildir. Benden sonrası 30 yıl hilafet, ondan sonrası melikiyettir... Sahihi Buhari Bakın en doğru denilen hadis kitabına göre 30 yıllık halifelik döneminden sonrasını Peygamber beğenmemektedir. Gerçekten de dört halife dönemi (Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali) 30 yıl sürmüştür. Bu dönemde ne bir mezhep oluşturulmuştur, ne de Kuran dışında bir hadis kitabı yazılmıştır (11. bölümü okuyunuz). Neden bu dö nemdeki gibi Kuran ın tek kaynak olduğu mezhepsiz bir İslam ı ya şamayalım? Gerçi biz bu hadisin, Emeviler i sevmeyen Ali taraf tarlarınca uydurulduğunu sanıyoruz. Hadislerin toplanma döneminde hilafetin 30 yıl sürdüğü biliniyordu; muhtemelen dört halife sonrası düzenden memnun olmayan biri bunu uydurup, fikirlerini güçlendirmek istedi. Fakat geleneksel Ehli Sünnet inanç adına Buhari nin tek hadisini inkar edenin kafir olduğu söylenmiştir. O zaman buna inananların, hadisin hak kını verip, dört halife dönemindeki gibi hadis kitaplarını imha etmeleri gerekmez mi? Bu hadise inananlar, nasıl dört halifeden sonraki meliklerin idare ve gözeti minde oluşturulan mezheplere ve hadis kitaplarına güvenmektedirler? YALNIZ VE YALNIZ KURAN Yine bazı hadislere göre Peygamberimiz, Kuran ı tebliğ etmenin ve Kuran ı yaşamanın dışında kalan dünyevi konularda ve kişisel meselelerde 124
125 HADİSLER HADİSLERİ YARGILARSA bazı hatalar ya pabilmektedir. Bu yüzden, Kuran ın bildirdiğinin dışındaki Peygam ber in hayatıyla ilgili anlatımlardan, Kuran a ilave evrensel hükümler çıkarmak yanlıştır. Çünkü bu, yukarıdaki hadislerden de anlaşılacağı üzere insanların serbest bırakıl dığı alandır. Peygamber in güncel hayatta bazı hataları olabileceğini anlatan hadisler şöyledir: Peygamberimiz Medine ye geldiğinde, Medineliler hurmayı aşılıyorlardı. Peygamberimiz Ne yapıyorsunuz? diye sordu. On lar Biz bunu yapardık. dediler. Peygamberimiz Belki yapmazsa nız daha iyi olur. dedi. Onun sözüne uyarak bu işlemi terk ettiler de hurma ürün vermez oldu. Bu durumu Peygamberimiz e hatırlat tıklarında kendilerine şöyle buyurdu: Ben ancak bir insanım. Size dininizle ilgili bir şeyi emrettiğimde onu alın. Kendi görüşümden bir şeyi emrettiğimde ise ben ancak bir insanım. Müslim, K. Fazail 140; Hanbel 3/152 Peygamberimiz Bedir de suyun yakın olduğu bir yeri ordugah olarak seçmişti. Sahabeden el Habbab b. el Munzir O na şöyle de di: Ey Allah ın elçisi, burası bize laf düşmeyecek şekilde Rabbinin senin için seçip yerleştirdiği bir yer midir? Yoksa o bir görüş, öne ri ve harp hilesi midir? Allah ın elçisi cevaben Aksine o bir görüş ve harp hilesidir dedi. Bunun üzerine el Habbab: Burası hiç de iyi bir konak yeri değildir. Kalkıp karşımızdaki topluluğa en yakın suyun başına karargah kuralım. Sonra orada bir kuyu kazıp suyu depolayalım da biz içelim, onlar içmesinler. dedi. Peygamberimiz: Doğru söyledin dedi ve onun söylediğini yaptı. İbni Hişam, es Sireh; Taberi, et Tarih Ben ancak bir insanım. Sizler aranızdaki davaları bana getiri yorsunuz, umulur ki bazılarınız delillerini diğerlerinden daha iyi di le getirirler de ben duyduğum üzere onlar lehinde bir hükme varı rım. Kime (haksız yere) kardeşinin hakkından hüküm verirsem, o kardeşinin hakkı olan bu şeyi kesinlikle almasın. Haksız yere alan için ancak ateşten bir parça ayırırım. Buraya kadar alıntıladığımız bu hadislerin yargısına göre: El Kadı Iyaz, Eş Şifa 125
126 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 1- Kuran dışında helal ve haram kaynağı yoktur. 2- Hadis kitapları oluşturulmayacak ve mevcutlar imha edilecektir. 3- Peygamber in Kuran ı açıklamak ve yaşamak dışındaki eylemlerine dini bir mana yüklenip, dine ilave yapılmayacaktır. HADİSLERE GÖRE HADİSLERİ İMHA ETMEK LAZIM Buraya kadar hadis yazımını, hadisle helal-haram kılmayı ve Peygamber in din dışı hareketlerinin de ibadete dönüştürülmesini yargılayan ve reddeden hadislere yer verdik. Böylece Kuran ın an lattığı İslam ı destekleyen, hatta hadislerin imhasını söyleyen hadis lerin varlığını gördük. Kuran ın anlattığı dine ilave edilmiş hükümlere karşı olan birçok hadisin de olması ilginç tir. Peygamber in baldırların örtülmesini emrettiğine dair uydurma hadis vardır ama Peygamber in baldırlarının gözüktüğünü söyleyip öbür hadisi yargılayan hadis de vardır. Midye, karides yenemeyece ğini söyleyen Hanefi mezhebinin bir izahı ve bu yönde hadisler vardır ama diğer yanda diğer mezheplerin kullandığı denizden ne çıkarsa yenebileceğini söyleyen ha disler de vardır. İpeğin haram olduğuna, altının takılamayacağına dair uydurma hadisler vardır ama Peygamber in yanındaki sahabelerin ipek giydiğini, Peygamber in bir ara altın yüzük taktığını söyleyen ve diğer hadisleri yargılayan hadisler de vardır. Haremlik selamlığı savunan, kadının sesinin duyulamayacağını söyleyen izahlara karşı sahabelerin erkek ve kadın aynı yerde abdest aldığını, karşılıklı soh betlerinin olduğunu anlatan hadisler de vardır Çözüm; Kuran ı din adına yeterli kabul ederek, her ilavenin bir uydurma izah ve ya uydurma bir yorumdan kaynaklandığını görmektir. Öyle hadisler vardır ki, aslen Peygamber in yapması mümkün olan bir fiil veya söylemesi mümkün olan bir sözdür. Fakat bu sözün başına Pey gamber emretti ki, Peygamber buyurdu ki şeklindeki doğal uygula mayı emre çeviren uydurma, doğru sözü dahi Peygamber e iftiraya çevirebilmiştir. Ya da Peygamberin, Allah ın serbest bıraktığı bir konudaki tavrı dinselleştirilip, serbest alanın dinsel alana döndü rülmesi suretiyle, Kuran dışı hükümler üretilmiştir. Örne ğin Allah ın Kuran da kıyafet hakkında detay vermemesi; 126
127 HADİSLER HADİSLERİ YARGILARSA isteyenin takım elbise, isteyenin kimono, isteyenin cübbe veya isteyenin bambaşka bir yöre kıyafeti giyebileceğini gösterir. Bu serbest konu da muhtemeldir ki Peygamber, yöresinin kıyafetleri olan entariyi, cübbeyi tercih etmiştir. Fakat bu kıyafeti putperestler de Peygam ber in en büyük düşmanları da gelenekler gereği giymekteydi. Yani Peygamberimiz in bu konudaki tavrı bir dinsel uygulama, bir sevap değil, Allah ın serbest bıraktığı konudaki bir tercihti. Bu tip durumlarda, Pey gamber in kıyafetini tarif eden hadisin kendisi değil, onun hatalı yorumu dine ilave yapmıştır. Yine hadisleri hadislere yargılatırsak; hatalı yorumların düzeltilmesi için aşağıdaki hadisi örnek olarak verebiliriz: Bilin ki; Kuran dan başka bir şey eken, ektiğini biçerken bela lara uğrar. Artık siz de O nu ekin, O na uyun. Rabbinize O nu de lil edin, nefislerinize O nu öğütçü yapın. Kendi reyleriniz O na uy mazsa reylerinizi (yorumlarınızı, seçiminizi) suçlayın, dilekleri niz O na aykırıysa dileklerinize hıyanette bulunun. Nehcül Belağa sayfa 55 Hadislerin hepsi zandır. Kuran a göre ise din, zanna bi na edilemez. Kuran la çelişen, Kuran a ilaveler yapan yorum ve ha dislerin yanlışlığı kesindir. Kuran la çelişmeyen hadislere gelince; onların bile Peygamberin sözleri olduğuna inan mak zandır. Kuran ın hükümleriyle örtüşen yukarıdaki hadisleri, Peygamber in söylediğini kabul etmek de zandır. Yani bu hadisler, Kuran la örtüştükleri halde, onları Peygamber in söylediği % 100 de ğildir. Hadislerin uydurulma sebeplerinde gördüğümüz gibi dine fayda sağlamak niyetiyle hadis uyduranların olması, dördüncü ko nuda hadislerin incelenmesinde gördüğümüz gibi uzun hadis nakil zincirlerinden doğan hatalar, Peygamber le sahabe sözünün karışması gibi faktörler; en güvenilir Peygamberimiz in vefatından ikiyüz yıl sonra yazılmış olan hadis kitaplarının en düzgün hadisi nin bile zan olduğunu ortaya koyar. Zaten amacımız, bu bölümde, hadis temelli bir dini savunanların uydurmalarla dolu kitaplarını, yine bu kitaplardaki hadislere yargılatıp, bu inanılmaz çelişkilerini de gözler önüne sermektir. Yoksa kendimize 127
128 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN göre hadis kitabı oluşturma niyetimiz elbette olamaz. Öyle bir şey gerekseydi onu Peygamberimiz yapardı. Din eşittir % 100 Kuran. Ne bir eksik, ne bir fazla. Bundan gayrısında ise zan vardır, gerçek le yalanın ayrılamaz bir şekilde birbirine geçmişliği vardır. Kitap ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Bile bile gerçekle yalanı karıştırmayın. 6-Enam Suresi 38 2-Bakara suresi 42 Onların çoğu zandan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu da şu ki zan, gerçek namına bir şey ifade etmez. 10-Yunus suresi 36 128
129 11. BÖLÜM DÖRT HALİFENİN HADİSLERE K ARŞI TAVRI DAHA EVVEL HİÇ KİMSE BUNLARI AKIL EDEMEDİ Mİ? Ne yazık ki ülkemizin üzerinde bulunduğu topraklara İslam adına ilk giren ve hâlâ çoğunluğu oluşturan; kitabımız boyunca eleştirdiğimiz, mezheplerin uydurmalarla dolu dini yapısıdır. Sayısal olarak ülkemizde çoğunluğu temsil eden ve halife olan padişahlarca benimsenen de Sunni mezhepler olmuştur (özellikle Hanefilik). Bu mez hep, merkezi yönetimin politikaları sonucu kollanmış, karşıt fikir ler ise bastırılmıştır. Tarihsel süreçte hadislerin dinin kaynağı ilan edil melerine, Mutezileler ve Hariciler gibi grupların ve de birçok kişinin karşı çıktığını görürüz. Fakat ülkemizin uzun yıllar Sunni yönetimlerin egemenliğinde olması ve halkımızın tarihsel bil gisinin zayıflığı sebebiyle bu söylediklerimizi ilk duyanların çok şaşırdığını ve Bunları daha evvel kimse akıl edemedi mi? İlk siz mi bunları akıl ettiniz? diye tepki verdiklerini görmekteyiz. Oysa bu fi kirler tarih boyunca birçok kişi tarafından ifade edilmiştir. Günümüz de de birçok kişi bu fikirleri seslendirmektedir. (Kitabımızda bu fikre yakın yazarların bir kısmından alıntılar yaptık.) Fakat mezhep lerin sunduğu şekliyle İslam ı benimseyenlerin, daha organize olması ve mezhepçilerin baskısından bazılarının çekinmesi sonucu; Kuran da anlatıldığı şekliyle İslam ın sesi, mezhepçilerin sesi kadar gür çıkamamaktadır. Kitabımızın bu bölümünü okuyanlar, Peygamberimiz in vefatından hemen sonraki devirde dört halifenin, Kuran dışında dini kaynakların ortaya çıkmaması için nasıl çabaladık larını 129
130 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN kavrayacaklardır. Böylece Bu söylediklerinizi ilk siz mi akıl ettiniz? diye soranlar, bu fikirleri Peygamber in vefatından sonra ki ilk yıllarda, dört halife başta olmak üzere birçok insanın seslendir diğini anlayacaklardır. Tüm bu fikirleri tarih boyunca akıl edenler hep vardır ama akıl etmek istemeyenlerin uyduracakları mazeret leri de hep olmuştur. DÖRT HALİFE TEK BİR HADİS YAZDIRMADI Kuran ın dışında başka kaynakları da dinin kaynağı ilan edenle re, Kuran ı tek başına yetersiz görenlere, Kuran la beraber uydur malarla dolu hadis kitaplarından da dini anlamaya çalışanların -çoğunluğu oluşturan Ehli Sünnet inka bulüne göre, İslam ın en mutlu dönemi önce Peygamberimiz in za manı, sonra ise dört halife dönemidir. Fakat ne yazık ki bu halifelerin üstünlüğünü kabul edenlerin uygulamaları, dört halife ile çelişmiştir. Daha evvel 4. Bölüm de Peygamberimiz in hadisleri yazdırma dığını gördük. Dört halife de, bırakın hadis yazdırmayı, kişilerin hadis nakletmelerini engellemeye çalışmışlar ve Kuran dışında başka kaynak oluşmamasının mücadelesini vermişlerdir. Üstelik bu mücade leyi Peygamber in vefatından sonraki ilk yıllarda vermişlerdir; yani uydurmaların çok daha az olduğu bir dönemde. Oysa isteselerdi, Peygamber in en azından birkaç bin hadisini topla yıp bir kitap yapabilirlerdi. Hem de Peygamber i gören ve ona çok ya kın olan dört halife, eminiz ki çok az yanlışla böyle bir hadis kitabını oluşturabilirlerdi. Bu bölümde izah etmek istediğimiz; doğru hadislerden oluşsa bile, Kuran dışında başka dini kaynak oluşturmaya karşı olmanın en güzel ör neğinin, Peygamberimiz den sonra dört halife döneminde görüldüğüdür. Onlar, doğru olan hadisleri bile toplamadılar, insanların Kuran dı şına çıkmasını önlemeye çalıştılar. Oysa ünlü hadisçi Darekutni nin ifadesine göre; Yalan hadisler arasında sağlam hadis, siyah öküzün derisindeki tek tük beyaz kıl kadardır. Gün gelmiş yalan hadislerin sayısı doğru olan hadisleri geçmiş ve bugünün en ünlü hadis kitapları siyasi, maddi, manevi men faatlerin baş gösterdiği devirlerde ya zılmıştır. Oysa dört halife, kendi gözetimleri de mümkünken, bırakın tek bir hadis yazmayı, kimseye de yazdırmamış, hadis nakli ni de kötü görmüşlerdir; üstelik 130
131 DÖRT HALİFENİN HADİSLERE KARŞI TAVRI doğruların yalanlardan fazla oldu ğu, kendilerinin ise hakem olabileceği bir ortamda. Şimdi birileri kalkıyor dört halife aşağı, dört halife yukarı, onları öve öve bitiremiyor; ama Kuran ı dinin tek kaynağı kılmak hususunda onların bu tavırlarını uy gulamaya gelince, sanki bahsettiklerimiz olmamış, sanki kendi kay nakları bile bu gerçekleri kabul etmiyormuş gibi, tarihin bu olaylarını görmezden geliyorlar. Gelin Hz. Ebu Bekir den başlayarak sıra sıyla dört halifenin, hadis toplamaya ve nakline karşı tavrını hadis merkezli bir İslam ı benimseyenlerin de kabul ettikleri kaynaklardan alıntılar yaparak görelim: Ebu Bekir, Peygamberimiz in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: Sizler Allah ın elçisinden farklı hadisler nak lediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmaz lıklara düşecektir. Allah ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Siz den hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün. Zehebi, TezkiratulHuffaz 1/3; Buhari l.cilt Görüldüğü gibi ilk halife Hz. Ebu Bekir, Kuran dışında başka bir kaynak ortaya çıkmamasının reçetesini şöyle yazmıştır: Hiçbir hadis nakletmeyin. Dikkat edin; Şu kadar şahit olursa, şu şu hal ler de olursa, doğru hadisi toplayın, yalanı şöyle atın, geriye doğru su kalsın... diye tarifler yapmamış, kestirme şekilde hadis nakil edilmemesini istemiştir. Hz. Ebu Bekir döneminde yaşayanların ço ğunun Peygamber i görenler olduğunu ve Peygamber in birçok sözü nün en taze dönemi olduğunu düşünürsek, Hz. Ebu Bekir in bu ko nudaki tavrı daha da anlamlı olur. HZ. ÖMER İN UYDURUKÇULARA ATTIĞI DAYAK Hz. Ömer in bu konudaki tavrı aynı Hz. Ebu Bekir gibidir, hatta diyebiliriz ki Hz. Ömer bu konu da Hz. Ebu Bekir den çok daha sert davranmıştır: Hz. Ömer diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istedi. İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm 131
132 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Hadisler, Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraber lerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunla rın yakılmasını emrederek şunu söyledi: Kitap Ehli nin Mişnası gi bi Müslümanların Mişnasıdır bunlar. İbni Sad, Tabakat, 5/140 Hz. Ömer çok değerli bir tespitle; Museviler in, dinlerini deje nere edişlerinde, Tevrat dışında Mişna adlı kitapları dini kaynak edinmelerinin etkisini görmüş ve Peygamber e fatura edilerek dinin kaynağı kılınmak istenen hadislerin, bu Mişnalar ın fonksiyonunu kazanaca ğını anlamıştır. Buna karşı hem diliyle, hem eliyle mücadele etmiş ve bu Mişnaları yakmıştır. Hz. Ömer in yaktırdığı Mişnalar daki doğru hadis oranı, tahminimizce, bugünkü en doğru kabul edilen Buhari den de, Müslim den de çok daha yüksektir. Çünkü Peygamber i görenler o dönemde hayattadır, ayrıca ileride yoğun şekilde yaşanacak siyasi ay rılıklar ve kargaşalar henüz ortaya çıkmamıştır. Geleneksel İslam ı savunanlara soralım: Sizce Hz. Ömer, Peygamber i sevmiyor muydu? Peygamber e sizin kadar saygı duy muyor muydu? Günümüzde Kuran ın yeterliliğini savunanlara ve hadislere gerek olmadığını söyleyenlere böylesi suçlamalarda bulunuyorsu nuz. Peki, aynı tavrı gösteren, hatta hadisleri yakan Hz. Ömer e ni ye aynı eleştiriyi getir(e)miyorsunuz? Hiç şüphesiz ki Hz. Ömer, Peygamber i çok seviyordu; fakat o, Kuran ın mesajını, Hz. Peygam ber in vaaz ettiği dinin özünü iyi kavramıştı. Hadisleri yakışının al tındaki neden de Peygamber e olan saygısızlığı değil, bilakis saygısıydı. Çünkü daha evvel Peygamber de hadis yazımını yasaklamıştı ve Kuran, detaylı ve yeterli olduğunu, her şeyi açıkladığını bizzat kendisi söylüyordu. Hz. Ömer böylece dinimizi Mişnalar dan, Peygamberimiz i ise iftiralardan korumaya çalıştı. Oysa günümüzde Hz. Ömer e övgüler düzenler, hadislere uymayı; Peygamber e saygı, Peygamber e uyma, takva olmak zannediyorlar. Böylece kraldan çok kralcı olup, farkında olarak veya olmayarak Kuran dan uzaklaşıyorlar. Ba zı önemli hadis uydurucularını göreceğimiz bundan bir sonraki bölümde, en çok kendisinden hadis nakledilen Ebu Hureyre ve Kab gibi kişi lere karşı, Hz. Ömer in hadis nakillerinden dolayı şiddetli tepki ve tehditlerini, bu konudaki net tavrını ve çabasını açıkça göreceğiz. 132
133 DÖRT HALİFENİN HADİSLERE KARŞI TAVRI Hz. Ömer, Irak a yolculuğa giden arkadaşlarına şöyle demiştir: Siz öyle bir ülkeye gidiyorsunuz ki halkı arı uğultusu gibi Kuran okur. Hadislerle onları meşgul etmeyiniz ve yollarını saptırmayı nız. Hanbel, Kitabul Ilel 1 Hz. Ömer şöyle der: Ancak sizden önceki kavimleri hatırla dım, onlar da kitaplar yazmışlar ve Allah ın Kitabı nı bırakarak on lara sarılmışlardı. Allah ın Kitabı na hiçbir şeyi karıştırmam. Diğer bir rivayette; Allah ın Kitabı nı asla başka bir şeyle değiştirmem. Başka bir rivayette; Ben yemin ederim ki Allah ın Kitabı nı hiçbir şeyle gölgelemem. El Hatip, Takyıdul İlm; İbni Sad, Tabakat MEŞHUR SAHABELER HADİS NAKLİ İLE SAVAŞTI Hz. Ömer in bu tavrını üçüncü halife Hz. Osman da çok hadis nak leden Ebu Hureyre ve Kab a karşı koyarak devam ettirmiştir: Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre yi Devş dağlarına göndermekle, Kab ı da Kırede dağlarına sürgün et mekle tehdit etmiştir. Tahzırul Havas 10b. Dört halifenin dışında Peygamberimiz i gören birçok değerli sa habe, gerek dört halife döneminde, gerekse dört halifeden sonra arka daşlarının hadislere karşı takındıkları tavrı benimsemişlerdir. Bu konuda İbni Abbas ve Abdullah bin Mesud adlı meşhur sahabeleri görelim: Şeddad, İbni Abbas a Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı? diye sordu. O da Sadece Kuran ın iki kapağı arasında olanları bıraktı. cevabını verdi. Buhari, K. Fezailul Kuran; Müslim, K Fezailus Sahabe; Ebu Davud, K. Fiten; Tırmizi K. Fiten İbni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve şöyle derdi: Sizden önce ki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda getirmek yü zünden olmuştur. İbn Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm 1 133
134 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bun dan haberdar ederse; Allah a yemin ederim ki, Hindistan da dahi ol sa o hadisi arar bulur ve yok ederdim. Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması Eğer hadisler dinin kaynağı olsa yazılması, korunması ve bu fa aliyetlerin emredilmesi gerekirdi. Oysa görüyoruz ki ünlü sahabe ler tam tersine hadis yazımını yasaklamışlar, yazılı hadisleri yakmış lar ve Kuran la yetinilmesini söylemişlerdir. Sahabe sahabe diye isimlerini sürekli ananların, ünlü sahabelerin bu hareketi ile çelişmeleri, birçok çe lişkilerine şahit olanlar için hiç de sürpriz değildir. Kuran ın yeter liliğine dair açık ayetlerle çelişenler, Peygamber in hadislerin yazımını yasaklayan emrine muhalefet edenler, sahabenin bu tavrıyla çelişirlerken; tevil veya görmemezlikten gelme gibi mekanizmalara sarılmaktadırlar. Fakat tüm bu mekanizmalar ve sahabelere atfedilen yalanlar dört halife dö neminden yazılı tek bir hadis sayfasının bile bize ulaşmadığı gerçe ğini yok edemez. Gerek dört halifenin ve ünlü sahabelerin sözleri, gerekse bu sözlerle uyumlu bir şekilde hiçbir hadis kitabı oluşturma dıkları gerçeği; uydurmalarla dolu kaynaklarda, bu sahabe lere yapılan atıflarla söylenen hadislerin, Peygamber e olduğu gibi, bu kişilere de iftira olduğunu göstermektedir. HZ. ALİ DE HADİS SAYFALARINI YOK ETTİRDİ Diğer üç halife gibi, dördüncü halife olan ve Sunniler kadar, hatta onlardan daha da fazla Şiiler in ve Aleviler in önem verdiği Hz. Ali nin hadisle re karşı aşağıdaki sözlerinde göreceğimiz tavrı; umarız Şii, Alevi ve Sunni kesimlerin mezhep manasında Şi ilik, Sunnilik ve Aleviliği bırakmalarına ve dini sadece Kuran dan anlamalarına vesile olur: Hz. Ali minberden şu hutbeyi veriyordu: Yanında hadis sayfa ları bulunanlar gidip onları yok etsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran ı terk etmeleridir. İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm 134
135 DÖRT HALİFENİN HADİSLERE KARŞI TAVRI Bir gün Hz. Ali ye gelirler ve Halk hadislere dalmış derler. Hz. Ali sorar: Gerçekten öyle mi? Evet derler. Peygamber den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır? diye sordum. Resullullah dedi ki: Kurtuluş Kuran dadır. Çünkü sizden öncekilerin haberleri de sizden sonrakilerin haberleri de aranızdakilerin hükmü de Ondadır. O gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. Onu terkeden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu Ondan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür. O, Allah ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır. Tırmizi; Darimi 135
136 12. BÖLÜM BAZI ÖNEMLİ HADİS UYDURUCULARI Peygamberimiz in sözleri, eğer Kuran-ı Kerim gibi dinin te mel bir kaynağı olsaydı; Peygamberimiz, kendinden sonrakilere ulaşması için sahabeden bunların hem yazılmasını, hem ezberlenmesini is terdi. Peygamberimiz in bunu istemek bir yana, hadislerin yazımı nı yasakladığını daha önceki bölümlerde gördük. Eğer Peygamberimiz bunların ezberlenmesini isteseydi, sahabenin Peygamber e en yakın olanlarının; Ebu Bekir in, Ömer in, Osman ın, Ali nin, Zübeyr in, Zeyd bin Sabit in, Selman el Farisi nin onbinlerce hadis nakletmesi beklenirdi. Oysa bu sahabelerin naklettiği iddia edilen sözler çok azdır. Örneğin birazdan göreceğimiz Ebu Hureyre nin naklettiği iddia edilen hadislerin dörtte biri kadarı bile dört büyük halife ve diğer önemli sahabelerin hep sinin toplamına birden atfedilmez. İşte bu Ebu Hureyre yi ve İsrailiyat adındaki Musevi hikayelerini ve Mesihhiyat adın daki Hıristiyan hikayelerini dine sokan bazı kişileri bu bö lümde inceleyeceğiz. Bunu yaparken, çok faz la miktarda hadis nakleden bu kişilerin binlerce hadisinin hiçbirinin güvenilir olmadığını da anlayacağız. Ayrıca hadisçilerin, hadisleri toplarken, hadis naklettikleri kişileri söyledikleri kadar iyi ince lemediklerini bu bağlamda anlayıp, böylece hadisçilerin çalış malarının tamamının güvenilmez ve şüpheli olduğunu da kavrayacağız. 4. Bö lümde hadisleri incelerken, Müslüman olup Peygamber i gören herkese sahabe denildi ğini ve her sahabenin kesin adil ve doğru sözlü kabul edilip, sa habelerden her hadisin nakledildiğini gördük. ( Sahabe kelimesinin bu ta nımı benimsenerek 136
137 BAZI ÖNEMLİ HADİS UYDURUCULARI yaygınlık kazanmıştır. Sahabe kelimesini, sade ce Peygamberimiz in yakın çevresi için kullananlar da olmuştur.) Oysa Kuran, Peygamber in döneminde birçok münafığın inanma dığı halde kendini inanmış gibi gösterdiğini, birçok zayıf inançlı, inancı oturmamış kişinin, inandıklarını söylemelerine rağmen Peygamber e zorluklar çıkardıklarını haber vermektedir. Ne yazık ki yüzlerce Kuran ayetiyle çelişen, dine binlerce ilave yapan hadisçiler, bu ayetlerin manasını görmezden gelerek tüm sahabeyi tartışıl maz ilan etmişler, hangi sahabeye uyulursa uyulsun kurtuluşun bu lunacağını söylemişlerdir. On iki İmamın masum ilan edilmesinde Şiiler in hatasını çok iyi tespit eden Sunniler; ne yazık ki bütün bir nesli, hem de Kuran ın birçok ayetiyle eleştirdiği kişilerin ve hatta münafıkların da içinde bulunduğu belirtilen bir nesli, toptan tartışıl maz ilan ederek, Şiiler den daha büyük bir hataya düşmüşlerdir. Gelin sahabe etiketi verildiği için her sözüne itibar edilmiş olan ve mevcut binlerce hadisi olan Ebu Hureyre yi inceleyelim ve bu zihniyetin bizi nereye, nasıl götürdüğünü anlayalım. EBU HUREYRE YE GÜVENİLMEZSE TÜM HADİS KİTAPLARI GÜVENİLMEZ OLUR Ebu Hureyre nin Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında kendi anlattıklarından başka bir şey bilinmemektedir. Müslüman olduktan sonra fakirliğinden dolayı Ashabı Suffe den olduğu kaynaklarda aktarılmaktadır. Müs lim in Fezailus Sahabe deki 159. bölümünde, Ebu Hureyre nin sırf karın tokluğuna Peygamber le beraber olduğu anlatılır. İbn Hazm, sırf Baki bin Mahled in müsnedinde Ebu Hureyre ye ait 5374 hadis olduğunu söyler. Buhari bunlardan 446 sını kitabına almıştır. Ebu Hureyre nin anlattıklarından, en çok korktuğu kişinin Hz. Ömer olduğunu görüyoruz. Hadis kitaplarında, Hz. Ömer in Ebu Hureyre yi, hadis naklinden dolayı tehdit ettiği ve tartakladığı an latılır. Ebu Hureyre: Size naklettiğim şu hadisleri Ömer zamanın da anlatsaydım değneği ile beni döverdi der (Ez Zehebi, Tezkiretul Huffaz). Ebu Hureyre nin şu ifadesi Müslim de geçer: Ömer ölünce ye kadar Allah ın Resulu buyurdu diyemezdik (Müslim, 137
138 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 1. cilt). Müslim i eğer görebilseydik kendisine şöyle sorardık: Ey Müslim, sen Sahihi Müslim diye tüm hadisleri nin doğru olduğunu iddia ettiğin bir kitap yazdın, cerh ve tadille ki tabında hadis nakledenleri incelediğini söyledin. Ebu Hureyre yi kendin de görmemene rağmen, onu gören ve halife olan Hz. Ömer in onu yalancılıkla ithamını, Ebu Hureyre nin -en azından-şüpheli bir şa hıs olması için neden yeterli görmedin? Demek ki senin sahih de diğin hadisler, bu kadar sağlam temellere dayanıyor. Ne yazık ki Müslim de tüm sahabenin yıldızlar gibi olup, hangisine olursa ol sun uyulabileceği şeklindeki asılsız inanca kanmış. Ya da Ebu Hureyre ve diğerlerine gerçekten de sıkı ölçüler uygulansa, elinde hiçbir ha dis kalmayacağını gördüğü için ve de özellikle Ebu Hureyre den hatırı sayılır derecede çok hadis nakledildiği için bu açık gerçekleri gör mezlikten gelmiş. Ebu Hureyre yi yalancılıkla suçlayan bir tek Hz. Ömer değildi. Hz. Aişe nin de onu defalarca yalancılıkla suçladığını; Ebu Hureyre ye sahip çıkan hadis kitaplarında bile görebiliriz. Hz. Aişe, Ebu Hureyre ye: Sen Peygamber den duymadığım hadisler rivayet ediyorsun dediğinde ona edepsizce bir cevap verir: Ayna ve sür me seni Peygamber le ilgilenmekten uzak tuttu (Zehebi, Siyeru Alemin Nubela 2. cilt). Hz. Ali ise şöyle söylemiştir: Yaşayan lar arasında Allah Resulu na en fazla yalan isnad eden Ebu Hureyre dir (İbni Ebul Hadid, Şerhu Nehcul Belağa, 1. cilt). Yine Hz. Ali onun Sevgili dostum bana haber verdi ki diye Peygamber den bahsettiğini duyunca: Peygamber ne zaman senin sev gili dostun oldu? diye sormuştur. İbn Mesud gibi meşhur bir sahabe ise onun Ölü yıkayan ve taşıyan kişi abdest alsın sözünü kabul etme yerek hakkında ağır sözler söylemiş ve sonra şöyle demiştir: Ey in sanlar, ölülerinizden dolayı necasete (pisliğe) bulaşmazsınız ATIN KANDIRILMASI, HZ. ÖMER İN DAYAĞINDAN DAHA MI ÖNEMLİ? Hadisçilerin, hadis nakledilen kişilerin doğruluğunu tespit etmek hususunda ne kadar titiz oldukları şu hikayeyle ispatlanmaya çalışılmıştır: Meşhur bir hadisçi, kendisinden hadis naklettiği bir kişiyi görmek için onun 138
139 BAZI ÖNEMLİ HADİS UYDURUCULARI bu lunduğu yere seyahat eder. O yere vardığında, bu kişinin atına yi yecek verecekmiş gibi yapıp atı çağırdığını ve sonunda ata yiyecek vermediğini görür. Bunun üzerine Atı kandıran insanları da kandırabilir diye, onun naklettiği hadisi almaz. Bu hikayeyi dinleyen bizlerin; Aman hadisçiler ne titizmiş deyip, onların yalancı hiç kimseden söz almadıklarını, böylece naklettikleri hadislerin ne kadar güvenilir olduğunu görmemiz umulmaktadır. Yüzbinlerce hadisten hadislerini seçtiğini söyleyenlerin; bu şundan, şu ondan, o öbüründen şeklinde göndermeler yaptıkları hadis nakilcilerinin önemli kısmı, ha dis kitapları toplandığında vefat etmişti. Geri kalanların çoğu ise İs lam coğrafyasının dört bir yanına dağılmıştı. Bunların hepsini ziya ret etmek ve doğru sözlü olduklarını tespit etmek, özellikle o döne min ulaşım şartları düşünüldüğünde, mümkün değildir. Ziyaret mümkün olsaydı bile, bu kısa ziyaretler bir insanın ne kadar doğru sözlü oldu ğunu tespit için elbette ki yetersizdi. Herhalde her hadisçi, atını kandıran bir hadis nakilcisini tespit edecek kadar şanslı değildi! Bi zim örneğimiz olan Ebu Hureyre ye gelecek olursak; atını kandıran hadis nakilcisini kabul etmemekle bir titizlik gösterisi sunan hadisçiler, Hz. Ömer ve Hz. Ali gibi iki halifenin yalancılıkla itham ve dayaklarına, Peygamber in hanımı Hz. Aişe nin bu şahsın izahlarını reddine rağmen na sıl kendisini güvenilir kabul etmişlerdir? Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Aişe nin bu ta vırları; atın kandırılmasından daha mı az önemliydi? Hz. Ömer in Ebu Hureyre yi atadığı valilikten hırsızlıkları ne deniyle geri çağırttığı anlatılır. Hz. Ömer, Ebu Hureyre ye hitaben: Seni Bahreyn e vali yaptığımda ayağında bir çift ayakkabı yoktu. Sonra duydum ki sen 1000 dinara, 600 dinara atlar satın almışsın. Sen Bahreyn in en ücra köşesinden, insanlar vergilerini, Allah ve Müslümanlar için değil de senin için versinler diye mi geldin? der (Zehebi, Siyer). Ebu Hureyre nin bizzat kendisinin aktardığı bir hadiste ise Hz. Ömer ona şöyle demiştir: Ey Allah ın ve Kitabı nın düşmanı! Allah ın malını çaldın değil mi? Yoksa senin on bin dina rın nereden olacak? (İbni Sa d, Tabakat, 4. cilt). Ne ya zık ki Ebu Hureyre, Hz. Ömer in kendisine çıkışmalarını böyle an latır ama hadisçiler Hz. Ömer in bu çıkışlarına rağmen, Ebu Hureyre yi birinci dereceden güvenilir şahıs kabul edip, en çok hadisi ondan nakletmişlerdir. Bir de cerh ve tadil 139
140 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN kriterleriyle, güvenilmeyen hiçbir kim seden hadis nakletmediklerini iddia etmişlerdir. Hz. Ömer in Allah ın ve Kitabı nın düşmanı ilan ettiği şahsı, en güvenilirler arasında kabul eden hadisçilerin, cerh ve tadil uygulamalarının ne kadar güvenilmez olduğu görülmektedir. EMEVİLER EBU HUREYRE NİN ALTIN ÇAĞIYDI Hz. Ömer in ve Hz. Ali nin öldürülmelerinden son ra Emeviler dönemi, Ebu Hureyre nin altın çağı olmuştur. Emeviler Ebu Hureyre ye el Akik te bir köşk inşa edip arazi vermişlerdir. Muaviye dönemindeki bu ikramlara karşılık İbni Kesir in El Bidaye Ve n Nihaye eserindeki şu hadisler, Ebu Hureyre nin nasıl karşılık verdiğini göstermektedir: Ebu Hureyre rivayet eder ki: Allah ın Resulu Muaviye ye bir ok verdi ve şöyle dedi: Bu oku al ve cennette beni onunla karşıla İbni Kesir, El Bidaye Ve n Nihaye Ebu Hureyre den yine şu hadis rivayet edilmiştir: Allah ın Re sulu şunu derken duydum: Allah, vahyini üç kişiye emanet etti: Ben, Cebrail ve Muaviye İbni Kesir, El Bidaye Ve n Nihaye Tüm bu delillere rağmen her sahabe doğrudur yanlış inancı nın hadisçileri sürüklediği durum ortadadır. Ebu Hureyre kimdir ki Peygamber in en yakınlarının bile nakletmediği en garip uydurma ları Peygamber le az görüşmesine rağmen nakletmiştir. Örneğin şu garip hadis, Ebu Hureyre den gelen mantıksız hadislerin yüzlercesinden biridir: Ebu Hureyre, Peygamber in kendisine şunu dediğini nakleder: Ölüm meleği Musa ya gönderildi. Musa nın yanına gelince, O ona vurdu. Melek Rabbinin yanına döndü ve şöyle dedi: Beni ölmek is temeyen birisine gönderdin. Allah Musa nın kör ettiği meleğe göz lerini verdi ve şöyle dedi: Git ve ona elini bir öküzün üzerine koy masını söyle. Elinin kapladığı yerdeki kıl sayısınca ona yıl olarak ömür verildi Melek: Evet, Rabbim. Sonra ne olacak? Allah: Sonra, ölüm dedi. 140
141 BAZI ÖNEMLİ HADİS UYDURUCULARI Ne yazık ki Ebu Hureyre yi kurtarma derdinde olanlar, bir yan dan böyle bir mantıksızlığı İslam a fatura edip zarar veriyorlar, di ğer taraftan Ebu Hureyre yi kurtarmak için -hadislerin en büyük kısmını o naklettiğinden aslında hadisleri kurtarmak için- Hz. Musa yı Allah ın takdirinden kaçan, meleğin gözüne tokat atıp kör eden bir insan olarak gösteriyorlar. Ebu Hureyre ye birçok sahabe (Peygamber i gören Müslüman) muhalefet etmiştir. Örneğin Ebu Hureyre nin Av ve çoban köpekleri dışındaki köpekleri öldürün hadisine tarla köpeklerini de eklemesi üzerine İbni Ömer, Ebu Hureyre nin tar laları olduğu için böyle bir yalanı uydurduğunu söylemiştir (Cemal Sait Aktaş, Hadis Kritiği Makalesi). Ebu Hureyre den nakledilen hadislerin eleştirisi için bu kitabın hacmi bile yetersiz kalır. Ebu Hureyre nin mezhepçi hadisçi din anlayışı için önemini, bu yapının en ateşli savunucularından ve ülkemizin en çok satan kitaplarından Seadet-i Ebediyye: Tam İlmihal kitabının yazarı Hüseyin Hilmi Işık şöyle anlatmaktadır: Ebu Hureyre yi inkar eden şeriatın yarısını inkar eder, çünkü hükümlerin çıktığı hadislerin yarısını Ebu Hureyre nakletmiştir. Bize göre itiraf, Hilmi Işık a göre şeriata sahip çıkma olan bu söz, neden Ebu Hureyre yi bir alt baş lık yaptığımızı göstermeye yeterlidir. Allah a şükür ki dinimiz tek başına yeter li olan Kuran dadır ve Ebu Hureyre nin de başkalarının da ha dislerine ihtiyacımız yoktur. İSRAİLİYAT VE MEŞHUR UYDURUCULARI Özellikle Yahudilik ten İslam a geçenler, Yahudilik teki birçok hikayeyi, uydurmayı hadis adı altında İslam a taşıdılar. Bunu İs lam ın saflığını bozmak için yaptıkları görüşü hakim olsa da, eski adetlerinden, eski dinlerindeki inançlardan kurtulamayıp, kendile rince katkı sağlamak veya dinimizi Yahudileştirmek gibi niyetlerle de yaptıkları düşünülebilir. İbni Haldun, Mukaddime adlı eserinde konuyla ilgili şu açıklamaları yapar: Hadis nakil tefsirleri yanlış doğru, makbul merdud her şeyi içeriyordu. Bunun sebebi şuydu; Araplar ne kitap ne de ilim ehlindendiler. Onlara hakim olan yaşam tarzı bedevilik ve cahillikti. Yaratılışın esrarı, kainatın duru mu, vb. konularda bir 141
142 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN şey öğrenmek istediklerinde bunu kendile rinden önce Kitap verilenlere sorarlar ve bu konularda onlardan ya rarlanırlardı. Bunların aralarında Kab el Ahbar, Vehb İbni Münebbih, Abdullah bin Selam vardı. Hadis nakilli tefsirler bu tür kişiler den yapılan nakillerle dolmuştur. Tefsirciler bu hususta gevşek dav ranmış ve tefsirlerini bunların nakilleriyle doldurmuşlardır. İbni Haldun un anlattıklarını, birçok tefsirde gözlemlemekteyiz. KAB EL AHBAR A DAYANDIRILAN DİN Kab el Ahbar İsrailiyat ı, Yahudi uydurmalarını dinimize en çok sokan kişidir. Peygamberimiz in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ömer dönemlerinden birinde İslam a girdiği söylenir. İsrailiyat hakkındaki bilgisi ve bitmek tükenmek bilmeyen hikayeleri, onu, dev rinde ilgi odağı haline getirmiştir. Peygamber e iftira ederek söyle nen hadislerin birinde İsrailoğullarından hadis naklinde bulunun, bunda zarar yoktur denir. Bu hadisi, Abdullah bin Amr ın nakletti ği söylenir. Tirmizi, Ebu Davud, Buhari bu hadise yer vermiştir. Bi razdan göreceğimiz gibi Abdullah bin Amr, Kab el Ahbar ın talebelerindendir. Uyduracakları binlerce İsrailiyat tan önce bu hadisi uy duranlar, daha sonraki uydurmalarını buna bina etmişlerdir. Kab el Ahbar bunların en önde gelenidir. Kendisi yalnız hadis nakil etmek le kalmamış, daha evvel incelediğimiz Ebu Hureyre ye, bunun yanın da Abdullah bin Amr, İbni Ömer, İbni Abbas gibi şahıslara da ders vermiştir. Böylece uydurmaların yayılması için bu şahısları da kullan mıştır. Ebu Hureyre ye karşı çıkan Hz. Ömer, aynı tavrı Kab el Ah bar a karşı da göstermiş ve onu sürgünle tehdit etmiştir. Hz. Ömer in öl dürülmesine kadar fikriyatını yaymakta güçlük çeken Kab, Hz. Ömer in vefatıyla kısmen ferahlamıştır. Kab ın tüm bu hareketlerini anlatan Mahmud Ebu Reyye, Kab ın Hz. Ömer in öldürülmesinde parmağı olduğunu söyleyerek şu izahları yapar: Hz. Ömer in bu da hi Yahudi yi akıllıca ve ısrarlı bir şekilde izlemesi ve ileride de göreceğimiz üzere bir takım çirkin emellerinin farkına varmasına rağmen, sonunda o dehasının gücüyle Hz. Ömer in uyanık ve iyi niyetli olu şuna galebe çalmış, gizli ve açık tuzağını kurmaya devam etmiştir. İş, Hz. Ömer in 142
143 BAZI ÖNEMLİ HADİS UYDURUCULARI katledilmesine kadar varmıştır. Elde varolan verilerin hepsi, bu olayın gizli bir cemiyetçe tertiplenmiş olduğunu göstermek tedir. Büyük deha Kab ın da üyelerinden biri olduğu bu cemiyetin başkanı Hürmüzandı. Malum olduğu üzere Hürmüzan Huzistan ın kralıydı ve Medine ye esir olarak getirilmişti. Hz. Ömer i katletme görevi ise Ebu Lülüe ye verilmişti (Mahmud Ebu Reyye, Muham medi Sünnetin Aydınlatılması). Mahmud Ebu Reyye nin, İbni Kesir den alıntılarla anlattığı bu ih timalin kesin olarak doğru olduğunu savunacak durumda değiliz. Fa kat Hz. Ömer in hadisten men ettiği ve ihtimal dahi olsa Hz. Ömer in ölümünde parmağı olan bir kişiden ve onun ders verdiği Ebu Hureyre ve diğer şahıslardan hadis nakli ne kadar sağlıklı olabilmiştir? Tüm bu şahıslardan İsrailiyatı ve diğer hadisleri nakil edenlerin, hadisleri güvenilir midir? Bu şahıslarda yanılan hadisçilerin, diğer şahıslarda yanılıp yanılmadıklarına nasıl karar verebiliriz? Apaçık Kuran dururken ve Ku ran tek başına yeterliyken, hâlâ bu hadislerden medet ummak din adına ya pılan bir zulüm değil midir? KAB KAYNAKLI UYDURMALARA ÖRNEKLER Bu sorulardan sonra Kab a geri dönelim. Kab kaynaklı uydurmalar; dünyanın yaratılışı, ahiret manzaraları, Şam şehrinin önemi ve daha birçok konuda kendini göstermiştir: Bir adam Kab ile karşılaştı. Kendisine selam vererek dua etti. Kab ona Kimlerdensin? diye sordu. Adam Şamlılardanım diye cevap verdi. O zaman Kab şöyle dedi Belki de sen, Şamlıların ara sından çıkacak ve hesap ile azaba uğratılmayacak yetmiş bin asker den birisin. İbni Asakir, Tarih-1 Kab dedi ki: Allah yeryüzüne baktı ve şöyle dedi; Senin bir bö lümüne dokunacağım. Dağlar, O na koşuştu. Kaya aşındı. Allah bu yüzden onlara teşekkür edip ayağını üzerlerine koydu. Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması 143
144 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Hesap için diriltilme ve hesap, Beytul Makdis ten olacaktır. Beytül Makdis te gömülü olan azaba uğratılmayacaktır. Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması Kab ın uydurduğu, tefsir ve diğer kitaplarına giren buna benzer uydurmaların bir kısmı kendisinden nakledilse de, talebeleri aracı lığıyla nakledilenler, doğrudan kendisinden alınanlardan çoktur. Ebu Hureyre ye destek veren Muaviye, Kab a da destek vermiş ve ona kıssa anlatmasını emretmiştir (İbni Hacer, İsabe). VEHB İBNİ MÜNEBBİH Kab, İsrailiyat kaynaklı uydurmalarda bir numaradır, onun hemen ardından ise Vehb İbni Münebbih gelir. Kendisi birçok sahabeye atıfla hadis nakletmiş; Ebu Hureyre, İbni Ömer, İbni Abbas da kendisinden hadis nakletmişlerdir. Ahmed Emin şöy le der: Sıret kitapları, en eski ve en güvenilir olanları da dahil hu rafe ve İsrailiyat tan arınmış değildir. Tam aksine bunların krono lojik sırada en önce gelenleri İsrailiyat la en fazla doldurulmuş olan larıdır. İlk ve en güvenilir kaynak sayılan İbni İshak a bakalım. Bu zatın esas kaynaklarından biri de Yahudilikten İslam a geçen Vehb İbni Münebbih tir. İbni İshak ın ayrıca Hıristiyan ve Mecusi kay naklardan da büyük ölçüde yararlandığı bilinmektedir (Ahmed Emin, Duhaul İslam, 2. cilt). Ne yazık ki herkes Ahmed Emin in tahlil ettiği gibi Vehb i tahlil edememiş ve bol hadis nak letmek uğruna, doğrudan veya dolaylı olarak aşağıdaki gibi uydur maları Vehb den nakletmişlerdir: Arşı dört melek omuzları üzerinde taşırlar. Her birinin dört yü zü vardır: Öküz yüzü, aslan yüzü, kartal yüzü ve insan yüzü. Her bi rinin dört kanadı vardır. Bunların ikisi yüzünü kaplar ve arşa bakıp yanıvermesini engeller. Onun azameti gökleri ve yerleri kaplamıştır. Malti, Kitab et Tenbih Reşid Rıza, Kab ve Vehb ikilisinin dine zararlarını ve uydurma larını şöyle anlatır: İsrailiyat rivayet eden ve Müslümanları kandı rıp aldatanların 144
145 BAZI ÖNEMLİ HADİS UYDURUCULARI en şerlileri bu ikisidir. Yaratılış, Peygamber ler, geçmiş ümmetler, fitneler, kıyamet ve ahiret meseleleriyle ilgi li olarak tefsir ve tarih kitaplarında yer almayan hiçbir hurafe yok tur ki üzerinde bu ikisinin imzası olmasın. Bu kişilerin rivayetleri arasındaki Tevrat ve diğer semavi kitaplara dayandırdıklarını iddia ettikleri nakiller, bu kitaplarla çeliştiğinden dolayı, birçoklarının yalan oluşu hususunda kesin hükme vardık. Kuşkusuz önceki alim lerin bunların farkına varması mümkün değildi. Zira onlar Ehli Ki tab ın kitaplarına muttali olamamışlardır. Kuşkusuz bu iki Yahu di nin rivayetlerinin çoğu İsrailiyat kaynaklı hurafeler olup, tefsir ve diğer sahalarda yazılmış kitapları bulandırmışlardır. Bunlar yüzünden İslam düşmanı mülhidler, İslam ın da diğer dinler gibi hurafeler ve evham dini olduğunu iddia etmişlerdir (Reşid Rıza, Mecelletül Menar). MESİHHİYAT VE MEŞHUR UYDURUCULARI Dinimize sokulan uydurmaların kaynaklarından biri Yahudi kaynaklı İsrailiyat olduğu gibi, bir diğeri ise Hıristiyan kaynaklı Mesihhiyat tır. Mesihhiyat kaynaklı uydurucuların en önemlileri Temim ed Dari ve İbni Cureyc dir. Deccaliyet, şeytan, ölüm mele ği, cesas, cennet ve cehenneme dair izahlar, Hz. İsa hakkında uy durmalar, Mesihhiyat tan dinimize devşirilen en önemli uydurmala rın başında gelir. Mesihhiyat kaynaklı uydurmalara aşağıdaki hadis leri örnek gösterebiliriz: Allah Resulü halkı topladıktan sonra şöyle dedi: Allah a yemin ederim ki sizi korkutmak veya bir şeye teşvik etmek için toplama dım. Sizi şunun için topladım. Temim ed Dari bir Hıristiyandı. Sonra gelip bana biat ederek Müslüman oldu ve bana şunu anlattı: O, iğrenç cüzzamlı otuz kişiyle bir deniz gemisine binmiş, yolda bir ay dalgalarla boğuştuktan sonra denizin ortasında bir adaya ulaşmış lar. Güneşin battığı yerde yer alan bu adaya girdiklerinde kendileri kıldan önü arkası ayırt edilemeyen bir hayvan karşılayıp şöyle demiş: Ben Cesase yim. Sonra onlara manastırdaki bir adamı görmelerini önermiş. Temim ve arkadaşları manastıra girdiklerinde yaratılışça daha önce hiç görmedikleri kadar iri ve topuklarından boynuna ka dar her yeri demirle bağlı bir adam görmüşler. Adam, onların hika yesini 145
146 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN ve Arap olduklarını öğrenince kendilerine birçok soru sor muş. Temim ve arkadaşları da onu cevaplıyorlarmış. Sonunda: Ba na ümmilerin Peygamber inden haber verin ne yaptı? demiş. Bun lar da Mekke den çıkıp Medine ye yerleşti demişler. O, Araplar onunla savaştı mı? diye sorduğunda, Evet demişler. O zaman o, Peygamber onlara nasıl bir muamelede bulundu? diye sormuş. Bunlar da Karşısında bulunan Arapları hezimete uğratarak, kendisine itaat etmelerini sağladı cevabını vermişler. O zaman demiş ki: Size kendimden bahsedeyim, ben Mesih im, bana izin verilme za manı yaklaştı. Çıktığımda kırk günde yeryüzünü dolaşıp, Mekke ve Medine dışında kırk gece içinde uğramadık köy bırakmayacağım. O iki şehirse bana haram kılınmıştır. Onlardan birine girmek istedi ğimde elinde kılıç olan bir melek beni karşılar ve bana engel olur. Bunları zikrettikten sonra Peygamberimiz, asasını minbere vurarak şöyle dedi: İşte Medine, işte Medine, işte Medine. Müslim, Fiten 119; Ebu Davud, K. Melahim 15; İbni Mace, K Fiten 33 Bu hadis Müslim, Ebu Davud, İbni Mace gibi Sunni düşünce nin tartışılmaz ilan edilmiş eserlerinde yer almaktadır. Bu hadislere inananlar; bunları inkar edenleri Peygamber düşmanı, kabul eden leri ise gerçek Müslüman ilan edi yorlar. Diğer bir Mesihhiyat kaynaklı uydurma hadisi daha incele yelim: Şeytan her insanı doğarken yaralar. Ancak Meryem oğlu İsa yı yaralayamamış, yaralamak için gittiğinde onun örtüsüne vurmuş tur. Buhari, K Bedul Halk; Hanbel Yukarıdaki hadisle Hz. İsa yüceltilirken, Peygamberimiz in de içinde olduğu diğer insanlar, şeytan tarafından yaralanmış ilan edi lirler. Bu hadisten sonra Peygamberimiz in, kalbindeki şeytanın darbesinden kurtulmak için melekler tarafından beş defa ameliyat edilip kalbindeki siyah pıhtının çıkarıldığına dair yakışıksız hadisler de nakledilmiştir. Kimin tarafından? En doğru hadis kitabı Buhari ile Hanbeli mezhebinin kurucusu Hanbel tarafından. Yine de ısrarla savunulan şudur: Hadisleri inkar eden Peygamber i inkar eder. En doğru hadis kitabı ise Buhari dir. İşte en doğru hadis kitabı nın ha disi! İşte Kuran dışında başka hadis (söz) arayanların düştüğü du rum! 146
147 13. BÖLÜM DİNİ UYDURMACILIKTA EMEVİLER, ABBASİLER VE DİĞER TARİHİ SEBEPLER Ne yazık ki bugün İslam diye ortaya konulan din; özellikle Emevi döneminden başlayarak, daha sonra Abbasiler döne minde sonuca ulaşan uydurma hareketinin ürettiklerinin ürünleriyle karışmış bir yapı arz etmektedir. Bu İs lam, temellerini sırf Kuran dan alan, yani din adına Kuran ı yeterli gören bir İslam anlayışı değildir. Bu İslam, Emeviler in ve Abbasiler in reforma uğrattığı İs lam dır. Bizim bu kitapta yapmaya çalıştığımız, kitabın 3. bölümün de belirttiğimiz gibi dinde reform yapmak değil, aksine en çok Emevi ve Abbasiler in ürünü olan reformu ortadan kaldırıp, Kuran ın saf mesajını ortaya çıkarmaktır. Kitabın ileriki bölümlerinde göreceğimiz gibi dine Emeviler ve Abbasiler tarafından yapılan re form; dini zorlaştırma, karartma, insan doğasıyla çatışır hale getirme ve ka dınları toplumdan soyutlama şeklinde yapılmıştır. Bu ilaveleri ya panlar dinin kay nağı olduğunu iddia ettikleri yüzlerce hadis ve fıkıh kitaplarıyla di ni dejenere etmişlerdir. Dini dejenere eden bu tarihi sürecin en baştaki basamağı Emevi devridir. Bu dönemi iyice incelersek, din diye uydurulan mezheplere, hadislere neden güvenemeyeceğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Bundan önceki bölüm lerde Peygamberimiz in tek kaynak olarak Kuran ı bıraktığını, dört halifenin de Kuran dışında bir kaynak ya da herhangi bir mezhep oluşturmadıkla rını gördük. Bir önceki bölümde Kab ve Ebu Hureyre gibi hadis uydurucularına, dört halife döneminde nasıl göz açtırılmadığını incele dik. 147
148 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Emevi dönemi gelince dört halife döneminde hadis nakillerinden dolayı azarlanan Ebu Hureyre ve Kab gibiler bir anda baş tacı ol dular. (Muaviye nin bu şahısları manevi itibar ve maddi çıkar sağla mak yoluyla nasıl teşvik ettiğini 12. Bölüm de inceledik.) Aynı Emeviler, İslam daki ilk ciddi kargaşayı çıkarmış ve Hz. Ali ye karşı sa vaşmışlardır. Hz. Ali nin kendilerini yeneceğini anlayan Emeviler, mızraklarının ucuna Kuran geçirmiş ve Hz. Ali nin ordusu Biz Kuran a karşı savaşmayız diyerek, Emeviler in kurtulmasına imkan tanımışlardır. Hz. Ali, Kuran ın mızraklardaki sayfalar olmadığını, kendisinin Kuran a bağlı olduğunu söylemesine rağmen Emevi oyunu başarılı olmuştur. EMEVİLER İN PEYGAMBERİMİZİN TORUNLARINI ÖLDÜRMELERİ Aynı Emeviler, Hz. Ali ye karşı olan düşmanca tutumlarını, Hz. Ali nin oğulları ve Peygamberimiz in torunları olan Hasan ve Hü seyin e karşı da göstermişlerdir. Mesudi nin anlatımlarına göre; Ha san, kendisini rakip gören Muaviye tarafından zehirletilerek öldü rülmüştür. Hasan ın karısını bu zehirleme işinde kullanan Muaviye ise ölüm haberini alınca şarkılar söyleyerek, kendisini ibadete verip siyaset sahnesinden çekilmiş olan Hasan ın ölümüne çok sevinmiş tir. Hasan ın kardeşi Hüseyin ise Kerbela olayında Muaviye nin oğ lu Yezid tarafından öldürülmüştür. Kaynaklar Yezid in nasıl Hüse yin in ölüsüne bile saygı göstermediğini ve Hüseyin in kesik başını sopayla didikleyip alay ettiğini anlatırlar. Hasan ile Hüseyin in kız kardeşi Zeynep ise halkın ayaklanmasına ön ayak olur korkusuyla yaşadığı yerden sürülmüştür. Tüm bunları yapan, Peygamber to runlarının katilleri olan Emeviler, ne yazık ki tüm bunları, din için yaptıklarını savunacak kadar yüzsüzdüler. Burada bu olayların teferruatına girmek ve bu savaşlardaki suçluyu göstermek şeklinde, malumu ilan etmek istemiyoruz. Yapmak iste diğimiz, bugün ortaya çıkan dini tablonun, Kuran ın dinine ilaveler yapan hadislerin ve mezheplerin oluşumunda ilk basamak olan Emeviler in ne ka dar güvenilir olduklarını göstermektir. Bu dönemde uydurulan ha disler, daha sonra 148
149 DİNİ UYDURMACILIKTA EMEVİLER, ABBASİLER VE DİĞER TARİHİ SEBEPLER Abbasiler zamanında (bu dönemin uydur maları da eklenerek) hadis kitaplarına dönüştü. Bu hadisler, mez heplerin İslam ına temel oldular. Bu şahıslar halifeliği babadan oğula geçen bir saltanata dönüştürdüler. Bu halifelerin ço ğunun nezaretinde mezhepler ve hadis kitapları oluştu. Peygamber torunlarının katillerinin halife olduğu, yönetici olduğu bir yapıda oluşturulan bu mezhepler ve bu hadisler güvenilir olabilir mi? Ta bi ki hayır. Fakat Sunni mezhepleri benimseyenlerin çoğu Sıffın savaşını sadece bir içtihat (tercih/ yorum) hatası gibi göstermekte, Emevi saltanatını temize çıkartma ya çalışmaktadırlar. Böylece kendi inanç sistemlerini oluşturan kişileri, dolayısıyla kendi inançlarını aklamaya çalışmaktadırlar. Oysa güne şin balçıkla sıvanamayacağı gibi, Emeviler in yanlış uygulamaları da örtbas edilemez. Emevi dönemine kadar ne saltanata dönüştürül müş halifelik vardı, ne de Kuran dışında bir dini kaynak. Peygamberimiz ve dört halife dönemindeki sade yaşantının saray ihtişamları na, debdebeye, şölenlere dönüşüşü, dini liderliğin paraya ve güce çev rilmesi, halifeliğin aile içi saltanata dönüştürülüp balığın baştan kokmaya başlaması, bu devire rastlar. İçki âlemleri ve yaptırdıkları saraylarla meşhur olan birçok Emevi halifesinin yanı sıra Velid gi bi Kuran dan hoşuna gitmeyen ayetlerin okunması üzerine Kuran ı hedef yapıp ok yağmuruna tuttuğu anlatılan halifeler de olmuştur (Bakınız: Mesudi 3/228, İsfahani 7/49, İbnul Esir 5/290). Emevi dönemi elbette sırf olumsuzluklarla dolu değildir, bu dönemde İslam adına önemli hizmetler de yapılmıştır. Fakat Kuran ın anlattığı şekliyle dinin dejenere edimesinde bu dönemin katkısı çok önemlidir, bu yüzden birçok zaman örtbas edilen bu dönemin olumsuzluklarını bilmek gerekir. Hadisler ilk kez işte bu dönemde yazılmaya başlandı. Fakat bu yazım işleminde hadislerle, kıssalar ve görüşler karışıktı. Emeviler döneminde hadislerin yazıldığı bilinse de bu dönemden elimize geçen bir hadis kitabı yoktur. Kütübü sitte -en meşhur altı hadis ki tabı- daha sonra Abbasiler döneminde yazılmıştır. Bu dönemde toplanan hadislerde Emeviler in köprü, hatta kaynak olduğunu hatırlamalıyız, Abbasiler in döneminde üretilen uydurmalarla bunlar birleştirilmiş ve hadis ko nusundaki bu vahim tablo ortaya çıkmıştır. 149
150 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Şimdi gelin karar verelim; Kuran yeterli olduğunu kendisi anlatır ken, Peygamber kendi hiçbir sözünü yazdırmamışken, dört halife döneminde de aynı şekilde Kuran dışında bir kaynak oluşturulma mışken, Peygamber torunlarının katillerinin saltanatları dönemin de temeli atılan hadis ve mezheplere mi, yoksa sadece Kuran a mı itibar edelim? Kendi görüşünü doğru çıkartmak yerine, Kuran ın gerçek isteğini bulmaya çalışanların, bir gün, Kuran dışında hiçbir kaynağa itibar etmemeleri gerektiğini anlayacaklarını ümit ediyoruz. ELBİSEYİ TERS GİYENLER Hz. Ali nin Emeviler için söylediği şu veciz söz, Emeviler i çok güzel tarif etmektedir: Bunlar da din elbisesi giyiyorlar, ama ters çevirerek giyiyorlar. İşin en aldatıcı yanı işte buradadır. Din adına ortaya çıkan mezheplerin sistemi, kendisini gerçek din diye birçok kişiye kabul ettirmiştir. Ne yazık ki o zamandan dine ilave edilenler, bu gün de din zannedilmektedir. Kuyuya bir taş atılmıştır, kırk kişi onu çıkartmakta zorlanmaktadır. Sorun İslam ın kendisinde değil, İs lam ı ters giyenlerdedir. En şık elbise bile ters giyilince nasıl sahi bini kötü gösteriyorsa, İslam ı ters giyenler de aynı şekilde kötü tabloların suçlularıdır. Ne yazık ki bazı saf bilgisizler ile bozuk niyetliler, İslam kötü gözüküyor sanmakta veya öyle göstermeye çalışmaktadırlar. Oysa kabahat elbisede değil, onu ters giyendedir. Allah istese Kuran ı daha geniş bir kitap yapar ve şu an da istediklerine ilave söyleyecekleri varsa ilave ederdi. Allah, Kuran ı bu kalınlıkta yaptığına göre, eksiksiz ve fazlasız bizden istedikleri, bizi sorumlu tuttuğu bu kadardır. Allah a şükür ki Allah kendi dini ni Kuran da bildirdi ve bizi Emeviler gibilerin yeniden din yazma sına, birilerinin hadis seçmesine, falancanın mezhep oluşturmasına muhtaç bırakmadı. EMEVİLER İLE BAŞLAYAN UYDURMACILIK SONRA DA SÜRDÜ Emeviler ile önemli atağını yapan uydurmacılık, doruk eserle rini Abbasiler döneminde vermiştir. Her şeye rağmen hem Emevi ler döneminde, hem 150
151 DİNİ UYDURMACILIKTA EMEVİLER, ABBASİLER VE DİĞER TARİHİ SEBEPLER Abbasiler döneminde Kuran dışı dini kaynak oluşturulmasına karşı çıkanlar olmuştur. Hatta kimi Abbasi halife lerinin, hadisçiliğe ve aklı dışlayıcılığa şiddetle karşı çıkan Mutezile ekolüne tabi oldukları bilinmektedir. Fakat yönetici kadrolara son radan hakim olan Sunni görüş, resmi görüş olarak halka kabul etti rilmiştir. Böylece Abbasi döneminin sonuna gelmeden Sunnilik, karşı görüşleri tasfiye ederek, uzun yıllar sürecek olan saltanatını kurmuştur. Emeviler den alınan miras, bu fikir yapısında en önemli kaynaktır. Fakat uydurmacılık burada önemli bir seviyeye gelse de bitmiş değildir. Sonraki devirlerde yaygınlaşa cak olan tarikatlarda, Hint mistik kültürüyle ve diğer kültürlerin et kisiyle gelen çilecilik, sofilik, tarikatçılık, kendi kendine azap çektir me ve bunlardan medet umma da Kuran ın verdiği zihniyeti tahrif et mekte rol oynamıştır. (Tarikatlar hakkındaki 15. bölümü okuyunuz.) İslam ın tarihin ilerleyen dönemlerinde yayıldığı süreçlerde, İslam a geçen dinin yeni bağ lıları, İslam ın etkisine girmelerine karşın çoğu zaman eski kültür lerinin etkisinden de kurtulamamışlardır. Örneğin Türkler in İs lamlaşmasında tarikatçı yapıların dervişlerinin, sofilerin etkisi var dır. Türkler in Şaman geçmişlerindeki Şaman rahiplerini aşırı şekilde yücelterek insanüstü görmeleri, bu yeni sofilerin elinde, şeyh ve dervişlere aşırı bağlılık ve teslimiyet olarak şekillendi. Hint mistik kültü rü ile Şaman kültürünün de izlerini taşıyan tarikatlar ve tasavvuf, Türkler in dini yaşantısında önemli bir yer tuttu. Önceki dönemlerde uydurma hadis ve mezhepleri, sonra yaban cı kültür ve anlayışları İslam a sokan zihniyet, daha ileriki tarihler de ise fetva ve içtihad adı altında dine ilavelerine devam etti. Osman lı yı örnek olarak alırsak, padişahların kardeşlerini öldürebilecekle ri şeklindeki fetva (Kuran ın açık ayetleriyle çelişen, büyük günah olmasına rağmen) din adına şeyhülislam(lar)ın verdiği bir fetvaydı. Matbaayı din adına yasaklayıp (gerçekte nedeni siyasi ve ekonomik endişelere dayanır), buna benzer görüşle rine içtihad veya fetva gibi başlıklar atanlar, bu kararlarını hadis gibi, mezhep gibi dinin bir parçası yapanlar da din alimi etiketli şahıslar dı. Tüm bunlar üst üste, yan yana geldi ve aydınlık Kuran ın mesa jı yerine, insanların uydurduklarının Kuran ın güzellikleriyle karıştırıldığı bir sistem, 151
152 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN insanlara din di ye sunuldu ve hâlâ sunulmaya devam etmektedir. Çözüm ise basittir; Kuran ı ele alıp, din diye sunulan bu uydurmaların dindeki otoritesini reddetmektir. Yani insani üretimi (insaniyi) terk ederek, indirilmiş olan Kuran ı (Allah tan ola nı) rehber edinmektir. EMEVİLER DÖNEMİNDE YAZILMIŞ BİR KİTAP: İRCA Emeviler dönemindeki siyasal ortamda Hz. Ali ile Hz. Os man ın karşılaştırılması, Muaviye ve Hz. Ali hakkında tartışmalar, karşı tarafı kafir ilan etmeler yaygınlaşmıştı. Bu ortamda siyasi olarak belli bir pozisyon alan kişilere karşı bazı kişiler kimin kafir, kimin mümin olduğu konusunda sessiz kaldılar. Bu kişiler Kimin mü min, kimin kafir olduğunu Allah bilir şeklindeki yaklaşımlarıyla, ki min haklı olduğunun ahirette belli olacağını iddia ediyorlar, siyasi olarak bir pozisyon almıyorlardı. Doğrunun anlaşılmasını ahirete erteledikleri için bu şahıslara Mürcie yani Erteleyici denildi. Mürcie nin fikirleri ilk olarak İrca yani Erteleme kitabında kendini gösterir. Bu kitap hicri 60 lı yıllarda; Emeviler in son döne minde yazılmıştır. Yani bu kitap, bilinen ünlü hadis kitapların dan 200 yıl kadar önce yazılmıştır. Hadis kitaplarından en erken yazılanı bile bu kitaptan çok sonradır. Bu kitaptaki izahları okuyanlar, İs lam ın ilk asırlarında, dini sadece Kuran dan anlama mantığının yay gınlığına bir örnek daha bulurlar. Emevi ve Abbasi dönemleri, Ku ran ın yanına ilave kaynakların konulmaya başlandığı dönemler olsalar da, Kuran dan uzaklaşılıp, hadisçi bir din anlayışının siyasi otoritenin desteğiyle tam hakimiyeti ancak Abbasi döneminin sonlarında oluşmuştur. İrca kitabında Hasan bin Muhammed, Kuran ı, Kuran ın kendi sinden alıntıladığı şu ayetlerle anlatır: Kuran Allah ın katından kendi ilmiyle indirdiği (11-Hud Suresi 14; 4-Nisa Suresi 166), muhkem kıldığı (22-Hac Suresi 52), sonra da ayetlerini uzun uzun açıkladığı (11-Hud Suresi 1, 6-Enam Suresi 55, 97, 98, 126; 7-Araf Suresi 52, 174; 9-Tevbe Suresi 11), her taraftan gelebile cek saldırı ve noksanlıklardan koruduğu (15-Hicr Suresi 9, 17) yüce bir kitaptır. Allah bu kitapta (14-İbrahim Suresi 45; 30-Rum 152
153 DİNİ UYDURMACILIKTA EMEVİLER, ABBASİLER VE DİĞER TARİHİ SEBEPLER Suresi 58) ibret alınacak şeyleri açıkladı (3-Ali İmran Suresi 13) ve onu iyiyi kötüden ayırt edici (25-Furkan Suresi 1; 8-Enfal Su resi 29), karanlıktan aydınlığa çıkarıcı (14-İbrahim Suresi 1), yol gösterici (2-Bakara Suresi 2) ve sapıklıktan hidayete ulaştırıcı (4-Nisa Suresi 131) kıldı. Hasan bin Muhammed e göre Kuran ın inmesiyle Allah ın nimeti tamamlandı ve ibadetler en son halini aldı. Allah ın vasiyetleri böylece kaydedildi ve Allah sünnetini uyguladı. Bundan sonra öğüt verme bitmiştir. Kuran da emredilenlere itaat konusunda söz alınmıştır. İşte bu kopmak bilmeyen sağlam bir kulptur. Allah bu Kuran ı, kendi hükmünün geçerli olduğu ve kulla rına uymayı farz kıldığı bir kitap yaptı. İnsanlığa bundan sonra dü şen görev, onu ezberleyip koruyarak başkalarına ulaştırmaktır. Onu ihmal edip kaybedenden, onun dışında hiçbir şey kabul edilmeye cektir. Hasan bin Muhammed, Kuran ın dışında bir vahyi reddetti ği için insanların bilmediği gizli bir vahiy ve gizli bir ilimle hidaye te erdiklerini iddia eden Sebeiler i düşman ilan etmiştir. (Bakınız: İrca Kitabı ve Sönmez Kutlu, Türkler in İslamlaşma Sürecinde Mürcie ve Tesirleri, sayfa 72) İrca kitabında tek bir hadise yer verilmeden yukarıdaki izahla rın yapılması, İrca kitabının yazarının, bugün seslendirdiğimiz fikir lerle aynı temel mantığa sahip olduğunu göstermektedir. Gerek Mürcie nin fikirlerini seslendiren bu kitap, gerek Hariciler in hadisçilere cephe alması, gerek Mutezile nin aklı esas alarak hadisle ri dışlayan yaklaşımı; Abbasi siyasi otoritelerinin hadisçi ve mezhepçi dini anlayışı resmi görüş olarak zorla kabul ettirdiği döneme kadar hadisçi ve mezhepçi dini anlayışın gördüğü dirençlere örnektir. 153
154 14. BÖLÜM MEZHEPLER Bir kere Kuran ın dinin tek kaynağı olduğu göz ardı edilip hadis ler dinin kaynağı kabul edilince, birçok mezhebin or taya çıkması da kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu ve yüzlerce mezhep or taya çıktı. Bugün dört mezhep olarak anılan mezhepler, işte bu birçok mezhepten zaman içinde daha çok kabul görüp, günümüze kadar ge lenlerdir. Bir hadise göre erkeklerin baldırını örtmesi gerektiği, diğe rine göre baldırın gözükebileceği anlaşılır. Bir hadis yorumuna göre kan akması, diğer hadis yorumuna göre ise kadının ve erkeğin ellerinin birbirine değmesi abdesti bozar... Tüm bu örneklerdeki gibi farklı izahlarda doğruyu kim, nasıl bulacaktır? Kuran dışında başka kaynaklara kapı açılıp karga şa çıkınca, mezhepler ortaya sürülüp bu kargaşa önlenmeye çalışılmıştır. Böylece Kuran da anlatılan din, yani Allah ın gönderdiği İslam; mezheplerin dinine, mezheplerin İslamı na dönüşmüştür. Mezhep kurucularından biri çıkar diz ile göbek arasını örtünüz denilen hadisi alır, diğer hadisi inkar eder ve böylece dine yeni bir haram sokar. Diğer bir mezhep kurucusu ise baldırın gözükebileceği sonucu çıkan hadi si doğru, diğer hadisi yanlış kabul ederek, baldırın gözükebileceğini ilan eder. Mezhep kurucularından biri, Peygamber in sivilcesinin sıkılması ile ilgili hadisten, kanın abdesti bozduğu sonucunu çıka rarak dine bir ilave yapar. Diğeri ise kadın elinin değmesiyle abdestin boz ulduğu yorumunu yapar, diğerinin ilavesini reddedip kendi ilavesini dine katar. 154
155 MEZHEPLER BİZİM MEZHEPLERİN HIRİSTİYAN MEZHEPLERDEN FARKI NE? Mezhep imamları nasih-mensuh ile Kuran ayetlerinin hükmü nü iptal ederek (25. bölümü okuyunuz), farklı hadislerden diledikleri birini seçerek, kendilerine göre hadisleri yorumlayarak ve kendilerini içtihad yetkisiyle Allah ın serbest bıraktığı konuların açıklayıcısı konumuna getirerek (39. bölümü okuyun), yepyeni bir dinsel yapı oluşturmuşlardır. Bazıları bu mezhep imamlarının çok iyi niyetli olduğunu veya din için fedakarlıklar yaptıklarını anlatarak eleştirileri görmezlikten gelmektedirler. Peki, Ortodoks ve Katolik rahiplerin de iyi niyetli oldukları ve kendi mezhepleri için çalıştıkları söyleniyor, biz ne yapalım? Katolikliğin ve Ortodokluğun yanlış dini yorumlarını, bu iyi niyet söylemlerinden ötürü Allah ın gönderdiği Hıristiyanlık la bir mi tutalım? Mezhep imam ları öyle bir konuma getirilmiştir ki; sahip oldukları yetkiyle diledikleri gibi bazı hükümleri iptal etmiş, diledikleri gibi bazı hükümler getirmiş, kişisel yorumlarını genelleştirmiş, kendi kabullerine uygun hadisleri benimseyip çelişenleri dikkate almamış, Kuran a ya da hadise dayandıramadıkları konularda ise içtihad ederek Kuran ın otoritesinin de üzerine çıkmış ve Kuran daki hükümlerden kat kat fazla hacimde sünnetler, farzlar, helaller, haramlar oluşturmuşlardır. Kuran ın otoritesi dışında oluşturulan bu mezheplere Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli, Caferi adları verilmiş, bu mezheplere uyan mukallitler (mezhep taklitçileri) ise mezheplerinin adlarıyla anılmışlardır. Oysa ba kın Kuran da ne diyor: Dinlerini parça parça edip hiziplere bölünenler var ya, se nin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah a kalmış tır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir. 6-Enam Suresi 159 BİR MEZHEBE GÖRE CENNETLİK, DİĞERİNDE CEHENNEMLİK OLUYOR Kuran da dinimize İslam adı verilip, hiziplere ayrılmamız yerilirken; kendimize Hanefi, Maliki gibi isimler vermeyi, bu mezhep lerin ayrı helal, 155
156 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN haram ve farzlarını kabullenmeyi ve her biri birbi rinden farklı uygulamalara sahip olan apayrı mezheplerin herbirinin de İslam a tam olarak uygun olduğunu, kendi aralarındaki çelişkilerine ve Kuran a aykırılıklarına rağmen, hepsinin de doğru olduğunu nasıl kabul ede biliriz? Örneğin Hanefi mezhebinde namaz kılmayan kişi dövülür; Hanbeli, Şafi ve Maliki mezheplerinde ise öldürülür. Mezhepler açısından bu duruma bakarsak; Hanbeli, Şafi ve Maliki olanların Hanefi ye göre en büyük günah olan adam öldürme fiilini işleyip günaha girdiklerini, Hanefi olanların ise sırf dövdükleri ve öldürmedikleri için diğer mez heplere göre Allah ın bir hükmünü inkar edip uygulamayarak zalim olduklarını söylememiz gerekmez miydi? Oysa ayrılıkta hayır gören zihniyete göre Allah, ahirette Müslümanlar ı mezheplerine göre ayıracak, Hanefi ise Sen Hanefiydin dövdün doğru yaptın, Şafi ise Sen Şafiydin öldürmeliydin, öldürüp doğru yaptın diyecektir! Namaz kılmayanı eğer Hanefi biri öldürürse katil olup cehennemlik bir fiil yapacak tır, oysa namaz kılmayanı öldüren Şafi, Allah ın hükmünü yerine getirdiği için cennetlik bir fiil yapmış olacaktır! Yani aynı fiili yapan iki kişiden biri cehennemlik, diğeri ise Allah ın emrini yerine getiren kişi olacaktır. Bu mezhepçi yaklaşımları doğru kabul edenlerin sayısı ne olursa olsun, gerçekte haklı olmaları mümkün müdür? Ne yazık ki günümüzde bu mezhep lere uyan geniş kitlelere bu soruyu sormak zorundayız. Aklı kul lanmak yerine taklitçiliği esas alan, Kuran ı insanların hepsi anlaya maz, seçkin bazı insanlar bunları anlayıp, insanlara aktarmıştır diyenlerin, in sanları getirdiği nokta budur. Allah, dinini, yalnız bu mezhep imam larının anlayacağı şekilde mi indirdi ki insanların sadece hak oldu ğu söylenen bu dört mezhebe uymaları bir zorunluluk oluyor? Al lah dinini ancak bu dört kişi anlasın diye indirdiyse, Kuran da niye birçok defa Ey insanlar diye insanlara doğrudan hitap ediliyor da Ey Şafi, ey Hanbeli, ey dört imam, siz bunları anlayın, benim dedikle rimi anlamayan diğerlerine de siz anlatın denmiyor? Yukarıdaki örneği ele alırsak, Kuran ın dinde zorlama olmadı ğı nı söyleyen ayetlerine ve namaz kılmayanlara Kuran da dünyevi hiçbir ceza öngörülmemesine rağmen; namaz kılmayanın öldürülece ğini söyleyen üç mezhep ile dövüleceğini söyleyen bir mezhebin dördünün bir den, büyük hatalar 156
157 MEZHEPLER içinde olduklarını ve bu mezheplerin dinimizi temsil edemeyeceklerini söylememiz gerekirken, nasıl dördünün birden doğru ve hak olduğu iddia edilmektedir? Peki, bu mezheplerin dördü birden, dördü de böylesine farklıyken nasıl herbiri gerçek İslam olabilirler? Bazıları, Mezheplerdeki farklılıklar ufak tefektir, biri namazda elini bağlar, biri salar. Şehirlerde olana Hanefi, köylü olana Şafi uy gundur. Dolayısıyla tüm bu ihtilaflar rahmettir... gibi izahlarla farkları ufak tefek göstererek, mezhepleri sorgulanamaz kılmayı is temekte, halkın taklitçiliği kabul etmesi için uğraşmaktadırlar. Oysa mezhebin biri nin öldürülmesini emrettiğini diğer biri sadece dövüyor, bir mezhebe gö re helal diğerine göre haram oluyor, birinin farz bildiğini diğeri farz kabul etmiyor. Yani mezhepler helalleri ve haramları ayrı yapılara dönüşmüş vaziyetteler. Mezhep imamı dilediği hadisi seçerek, nasih mensuh ile oynayarak, hadisleri kendince yorumlayarak; Kuran ın da uydurmalarla dolu hadislerin de üstüne çıkmaktadır. Din, mezhep imamının bakışına göre şekillenmiş, oluşturulmuş oluyor. Ayrılığın iyilik ve rahmet olduğu Kuran a aykırı bir mantıktır ve uy durma bir hadisten gelmektedir. Oysa Kuran da şu şekilde buyurulmaktadır: Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra çekişmeye girip fırkalar (mezhepler) halinde parçalananlar gibi olmayın. 3- Ali İmran Suresi 105 AYRILIK RAHMET DEĞİL FELAKETTİR Ayrılıkta rahmet arayanlar, uydurma hadisler yerine anlamak kastıyla Kuran ı okurlarsa, fırkalara ayrılmanın, mezhepler kurup helali, haramı, farzı birbirinden farklı yapılar oluşturmanın felaket olduğunu görürler. Ayrılığı teşvik eden diğer bir uydurma hadis İçtihad eden yanılırsa bir sevap, isabet ederse iki sevap alır şek lindedir. Bu hadisle, kişilerin kendi görüşünü içtihad adı altında dine sokması kolaylaştırılmış ve hata yapanın sevap alacağı şeklin deki rahatlatmayla, adeta Dinde hata olur, içtihatta yanlış yapanın az da olsa, yine de sevabı olur denilmiştir. Bu hadise dayanan mezhep imamları, olaylardan çıkarttıkları sonuçları ve kendi görüşle rini rey, kıyas, içtihad ve fetva gibi isimlerle dinin bir parçası haline 157
158 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN getirmişlerdir. Peygamber in olduğu iddia edilen davranış ve sözler gibi, sahabelerin de davranış ve sözlerinin, aynı Kuran gibi dinin kaynağı kabul edilmesine, bunun üstüne binlerce uydurmanın sü rekli olarak eklenmesi, ardından mezhep imamlarının şahsi görüşlerinin ve evvelden saydığımız tüm kaynaklardaki çeliş kiler ile farklılıklar arasından kendi tercihlerini seçmeleri ve sonuçta yapılan bu son seçimlerin neticesinde oluşan yapının din ilan edilmesi bugünkü mezheplerin İslam ının hikayesidir. Yani mezheplerin İslamı na gö re din şunlardan oluşur: Kuran + hadis imamının seçtiği hadisler + mezhep imamının nasih-mensuhla yaptığı yorumlarla Kuran ve ha disler hakkındaki değerlendirmeleri + mezhep imamının kıyas ve içtihad ederek olaylardan çıkardığı sonuçlar + mezhep imamının sahabeyi değerlendirmesi neticesindeki çıkarımları + yeni oluşan olaylara göre sonradan yeni mezhep imamlarının verdiği fetvalar + vs. Mezhep imamlarının tüm değerlendirmelere son noktayı koymaları, son makası vurmaları ve son eklemeyi yapmaları sonucu; bizim gelenek lerin dini, mezheplerin dini, hadislerin dini dediğimiz yapı ortaya çıkmıştır. Yeni gelişen olaylarda ise bu mezheplerin bağlıları olan sonraki devir imamlarının verdiği fetvalar, yaptıkları içtihadlar da sonradan dine eklenmiştir. Örneğin kolonya çıkınca, necis (pis) olup kul lanılamayacağı, üstümüze dökülürse namaz kılınamayacağı; televiz yonun seyredilmesi ile ilgili farklı fetvalar; sigaraya hem helal, hem haram, hem mekruh diyen ayrı içtihadlar; sonradan ortaya çıkan durumlara karşı ilerki dönem mezhep imamlarınca yapılan yorum ların, nasıl dine ilave edildiklerinin örneklerindendir. Tüm bu hazin manzarayı daha da hazinleştiren uydurmalardan biri ise ümmetin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını ve bu fırkalardan ancak bi rinin cennetlik, diğerlerinin cehennemlik olacağını söyleyen hadis tir. Bu hadisi nakleden de tüm bu olumsuz manzaranın baş aktörle rinden -yaptıklarına daha evvel de değindiğimiz- Muaviye dir (Darimi, Siyer). Bu hadise dayanıp, her mezhep kendini cennetlik diğerlerini ise cehennemlik ilan etmiştir. Sunnilerin Şiileri sapık, Şiilerin de Sunnileri sapık ve cehennemlik yetmiş iki mezhepten bi ri ilan etmelerinde, her iki tarafın da delil gösterdiği hadislerden bi ri bu hadis olmuştur. Ehli Sünnet veya Sunnilik diye anılan dört mezhebin taklitçileri ise başta birbirlerine karşı hadis uydurmaları na, birbirlerini 158
159 MEZHEPLER sapık ilan etmelerine, birazdan tablolardan görece ğiniz gibi helalleri ve haramları ayrı yapılara dönüşmüş olmalarına rağmen, sonradan Ehli Sünnet, Sunilik gibi ortak adlarla, bu mez heplerin dördünün birden doğru olduğunu, böylece ancak bu dört mezhebin cennetlik olabileceklerini söylemek gibi bir tevile (yoru ma) sapmışlardır. Ehli Sünnet olanlar bir mezhep imamına uyar ve adeta Kuran daki bir hüküm gibi onun koyduğu helali ve haramı uy gular. Aynı şekilde bir Şii kendi imamına uyar ve adeta Kuran ın koyduğu hükümmüş gibi onun koyduğu farzı ve haramı kabul eder. İki taraf ise birbirini sapık ve cehennemlik ilan eder. Peki nedir sizin farkınız? İki ta raf da Kuran ı yetersiz bulup, imamlarına, yani bir insana uyuyor ve onun izahını Allah ın vahyiymiş gibi kabul ediyor. İki tarafın temel zihniyeti aynı taklitçilik, ama biri % 100 doğru, öbürü sapık oluyor Sonuçta temeldeki taklit mantığında bir fark yoktur. MEZHEPLERDEN KURAN IN ANLATTIĞI İSLAM İLE KURTULURUZ Mezhep taklitçiliğinin dine verdiği zararları Yaşar Nuri Öztürk Kuran daki İslam kitabında şu şekilde açıklamaktadır: Allah adı na yalan uydurmanın bir yolu da mezhepleri din haline getirmek olmuştur. Mezhepler birer din, mezhep imamları tenkit üstü birer Peygamber haline getirilince, İslam adıyla ortaya konan karışımın kaçta kaçının Allah a, kaçta kaçının şuna buna ait olduğunu belirle mek, halk kitleleri için imkan dışına çıkar ve bu durum din adı al tında bir kaosu insanlığın başına musallat eder. Aradan yüzlerce yıl geçmesine, insanlık boyut değiştirmiş olmasına rağmen hiç kimse bu eskimiş ve bir kısmı komedi haline gelmiş yorumlara dokunamaz. İşte zulüm ve Allah a iftira budur. Bu zulüm yüzündendir ki gerçek İslam bilginleri, samimi din görevlileri Allah ın saf ve berrak Kuran dinini yüzyılımızın insanına olduğu gibi anlatmaya kalktık larında sadece zorluklarla değil engeller, iftiralar ve suçlamalarla karşılaşabilmektedirler. Çare, Kuran a gidişimizi engelleyen bütün putları, patentlerine bakmadan devirmek ve hükmü yalnız ve yalnız Allah a bırakmaktır. Buna karşı çıkanlar, görünüşte dini kabul ettik lerini söyleseler de inkarcıdırlar. Çünkü ak ve 159
160 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN berrak din yalnız Al lah ın tekelindedir (39-Zümer Suresi 3). Ve bu tekelden rahatsız olup Allah ın hüküm yetkisine şu veya bu şekilde karışanlar, Allah a karşı gelmiş olurlar. Kitaplarında mezheplerin oluşturduğu İslam ın, Kuran ın dini nin önünde oluşturduğu engeli gösteren Öztürk, Çıplak Uyarı kitabında ise devşirme dinin kaosu başlığıyla, somut örnekler vererek mezheplerin oluşturduğu felaketi şöyle anlatır: Sıkıntı, Al lah ın dini ile Allah a fatura edilen devşirme dinin karıştırılmasın dan kaynaklanıyor. Allah ın dini bizzat Allah tarafından İslam diye adlandırılan ve apaçık, kuşkusuz, detaylı bir kitapla insanlığa öğre tilen dindir. Kaynağı Kuran, tebliğcisi Hz. Muhammed dir bu di nin. Kuran daki İslam dır bu. Devşirme dine gelince, onun kaynağı tek olmadığı gibi kitabı ve tebliğcisi de tek değildir. O, Kuran daki İslam ın tevhidine karşı bir şirket dinidir. Kitabı birkaç tane, önde ri birkaç tane, hatta ümmeti birkaç tanedir. Bir tür anonim şirket gibidir. Bunun içindir ki devşirme dinde birlik ve ahenk yerine tef rika ve kaos vardır. Devşirme dinin tüm rahatsızlığı, ondaki hüküm kaynağının tek olmayışıdır. Devşirme dinde tam bir otorite boşlu ğu vardır. Ona göre, buna göre, falancanın kavlince, filancanın ri vayeti mucibince, üstadın beyanına göre, hazretimizin fermanı ge reğince vs. devşirme dini bir yamalı bohça haline getirmiştir. Al lah ın dinindeki: Hüküm Allah ındır. Allah ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir. (5-Maide Suresi 44, 45, 47, 50) ilkesi, saf dışı edildiği için bu şirket dinin ortaya koyduğu tab loda hakim özellik didişme ve bozgundur. Bu bozgunda hüküm yet kisinin mezhepler, hizipler, gruplar, partiler, tarikatlar ve daha bil mem neler tufanında kime veya kimlere ciro edildiği belli değildir. Bunun içindir ki bu tufanda, aynı din kimliğini taşıyanların aynı ni yetle icra ettikleri aynı fiil, şirketin bir elemanına göre sevap olur ken, bir başka elemanına göre büyük günah olabilmektedir. İki va tandaşımız, bir gazetede din adına verilmiş bazı fetvaların kupürle rini de ekledikleri mektuplarında, bu fetvaları değerlendirdikten sonra soruyorlar. Bu nasıl şey? Allah ın dinine fatura edilen bu fet vaların bazılarını, Allah ın dinini tenzih ederek dikkatlerinize sun mak istiyorum: Namazda Ettehiyyat okunurken Şafiler in şehadet parmağını kaldırması sünnet, Hanefilerin kaldırması ise bazılarına göre mekruh, bazılarına göre harammış. Bu bakımdan, Hanefiler in Ettehiyyat 160
161 MEZHEPLER okunurken parmak kaldırmamaları gerekirmiş. İfadeye konuluşu bile bir kaos sergileyen bu fetvanın vermek istediği aca yiplik şudur: Aynı dinin iki mensubu, aynı kitabın buyruğu olan bir ibadeti icra ederken aynı duayı okuyorlar ve o duanın aynı yerinde şehadet parmaklarını kaldırıyorlar. Gel gör ki, bunu yapmakla biri sevap kazanıyor, biri haram işliyor, yani büyük günaha giriyor. Ve bunun adı İslamiyet oluyor, öyle mi? Şu fetvayı da bir okuyucunun sorusuna verdikleri cevaptan izleyelim: Dişlerinde dolgu veya kap lama olan kişiler eğer Hanefi mezhebinde iseler onların gusül (boy) abdestleri geçersizdir. Başka mezhepten iseler problem yok. Bu fet vanın önümüze koyduğu gerçek şu: Allah ın kitabı Kuran a bağlı ol duğunu istediği kadar söylese de, eğer bir insan yakasını Hanefi keyfine kaptırmışsa, dişlerini doldurtamaz, kaplatamaz. Aksi halde ömür boyu cenabet gezmiş olur. (Kıldığı namazlar da geçersiz olur) Yok eğer her nasılsa Şafii kampına kapılanmışsa sorun yok dişlerini doldurtabilir, kaplatabilir. Şimdi sormak lazım: Dinin temel ama cından biri nefsi yani insanın varlığını, sağlığını korumaktır. İnsa nın kendisini tehlikeye atmaması ise Kuran ın emirlerinden biridir. Şimdi Müslüman, bu temel emirlere uyarak sağlığını korumak için dişlerini doldurtma, kaplatma yoluna mı gitsin, yoksa mezhep hatı rı için Kuran a ters düşmek veya ömür boyu cenabet gezmek şıkla rından birini mi seçsin? Hayır efendim, Şafi olup kurtulsun diyor sanız, o zaman Hanefilik sıkıntısıyla cebelleşmek niye? Peki, bütün bu hengameye dalmak yerine tek ve dosdoğru yolu çizen Kuran a bağlı kalsak ne kaybederiz? Bizzat Kuran ın sorduğu gibi: Allah, ku luna kafi gelmiyor mu? Diyeceksiniz ki Kuran da diş doldurtmakla ilgili hiçbir bahis yoktur. Peki, öyle ise, size ne oluyor da Allah ın di nin kaynağı yaptığı kitaba koymadığı bir şeyi din bünyesi içine çe kip, insanın karşısına buyruklar, tartışmalar çıka rıyorsunuz? Allah bazı şeyleri eksik mi bıraktı da siz düzeltiyorsu nuz? NE OLACAK DİŞLERİ ÇÜRÜYEN HANEFİLERİN HALİ? Ne yazık ki geniş halk kitleleri mezheplerin gerçek yüzünü ve bu yapının Kuran la çeliştiğini bilmeden mezhebe tabi olmakta; di ni, Kuran yerine mezheplerin izahlarına göre yazılmış ilmihal kitap larından öğrenmektedirler. 161
162 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Yukarıdaki örneği ele alırsak, Türki ye de halkın büyük bir kesimi Hanefi mezhebinden olduğunu söy lemektedir. Fakat büyük bir kesimi Hanefi olan halkın büyük bir kısmı, mezheplerinin dişlere dolgu yapmayı yasaklayan izahını bil mediklerinden dişlerini doldurtmakta ve kaplatmaktadır. Böylece boy abdestleri ve dolayısıyla namazları takip ettikleri Hanefilik mezhebine göre geçersizdir. Kitlelerin önüne Ya Sunni olursun, Hane fi mezhebine uyarsın, ya da Şii, Alevi gibi sapık bir mezhepten olur sun şeklinde klişe laf ve korkutmalarla; mezhepçilik adeta bir milliyetçilik, ırkçılık şekline dönüştürülüp sunulmuştur. Sunni ol mamak adeta kafir olmakla eşdeğer gösterilmiş, bu fikrin her alter natifi de sapık ilan edilmiştir. Şiilik ve Alevilik te de durum farklı değildir. Onlar da aynı şekilde ırkçılığa dönüştürülmüş mezhep taassuplarıyla Sunniliğe aynı şekilde yaklaşmaktadırlar. Bu kitlelerin görmezlikten geldiği ve halkın bilmesi gereken alternatif; Kuran ın, dinin tek kaynağı olarak ele alınıp, tüm bu mezheplerin inkar edilmesi ve dinin yalnız Kuran a dayandırılarak anlaşılması ve yaşanmasıdır. Mezheplerin kurucuları, Kuran ı ve hadisleri kendilerine göre yorumlayıp, diledikleri hadisleri veya ayetleri seçtikleri, dinin ser best bıraktığı konularda rey ve içtihad adıyla hüküm oluşturdukları için aslında, adeta Kuran ın da hadislerin de üzerinde bir yetkiyle hareket ettiler. Bu yetkiyi kullanışlarından, bizim gibi sadece Kuran ı yeterli görenler değil, mezhep imamlarından sonra yaşayan ve bizim her fırsatta eleştirdiğimiz hadis imamları bile rahatsız olup, mezhep ku rucularına çok şiddetli eleştiriler getirdiler. Eleştirilerin odaklandı ğı en önemli noktalardan biri mezhepçilerin kendi görüşlerini -rey lerini- kimi konularda hadisin önünde tutmalarıydı. Hatta bazı hadisçiler, ehli rey fakihleri diye çağırdıkları mezhepçileri; kendi reylerine uygun hadisler uydurmakla eleştirdi ler. En meşhur hadisçi Buhari nin, en büyük mezhebin kurucusu Hanefi yi eleştirmesi ve güvenilmez ilan etmesi hadisçilerin bile ba zı mezhepçileri beğenmediğinin en dikkat çekici örneğidir. Sonuç olarak bugün İslam olarak sunulan Kuran ın anlattığı İslam olmadığı gibi aslında uydurmalar ile dolu hadisler bile değildir. Bugün uyulan İslam, mezhep imamlarının kurduğu ve kendi kafalarına göre tüm bu kay nakları değerlendirdikleri İslam dır. Mezheplerin kurulduğu dö nemde ne Buhari, ne de Müslim hadis kitaplarını 162
163 MEZHEPLER yazmışlardı. Ha disler sahih, zayıf ve hasen şeklinde ayırımlara da mezhepler oluştu rulduğu zaman tabi değillerdi. Yani mezhepler, birçok uydurmayla dolu olan, fakat en doğru hadis çalışma ları olduğu iddia edilen kütübü sitte (altı meşhur hadis kitabı) orta da yokken oluşturuldu. Kısaca söylemek gerekirse, mezheplerin izahlarında uydurmaların yüzdesi, birçok hadis kitabının çok çok üstündedir. Oysa ne yazık ki halkın önemli bir kesimi tüm bunlardan habersiz, kendi mezheple rini İslam a eşit saymakta ve bu yapıların Kuran la çelişkilerinden habersiz bulunmaktadırlar. Kuran da dinimiz açıklanmış ve birçok husus açıklanmaya rak serbest bırakılmıştır. Mezheplerse dinin serbest bıraktığı her detayı, ha şa açıklanması unutulmuş gibi açıklayıp; dini birçok durumla, hatta insanın yaratılışıyla çelişir hale getirmişlerdir. HARİCİLERE GÖRE KADIN Birazdan göreceğimiz tablolar, Kuran dışındaki konularda mez heplerin nasıl kendi aralarında çeliştiklerini göstermektedir. İs lam ın Kuran dışı kaynaklarından biri olarak icma gösteril mektedir. İcma, Ehli Sünnet yaklaşımı savunanlarca, tüm alimler in bir konudaki ittifakı (ortak görüşü) olarak açıklanır. Oysa aşağıdaki tablo, Kuran da geçmeyen hususlarda, ittifakın (icmanın) olmadığının bir delilidir. Ehli Sünnet in kendi içindeki mezheplerde icma nın bazı konularda varlığı doğ ru olsa da, İslam tarihini baz alırsak, Kuran da geçmeyen ama icma edilmiş hiçbir konu kalmaz. Kuran a hangi konuda ilave yapılmaya veya Kuran a aykırı bir izah getirilmeye kalkışılmışsa, tarih içinde o izaha muhalefet olmuştur. Örneğin hayızlı kadının namaz kılama yacağında, kadının devlet başkanı ola mayacağında, zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmesinde Ehli Sünnet in tüm mezhepleri görüş birliğindedir (icma halindedir). Fakat bu Ehli Sünnet in kendi içindeki görüş birliğidir. Örneğin Hariciler, hayızlı ka dının namaz kılması gerektiğini, kadının devlet başkanı olabileceğini, zina etmenin cezasının taşlanarak öldürülmek olmadığını; İslam ın ilk asrında söylemişlerdir. Bu da bize, Kuran da geçmeyen hususların; nasıl güvenilmez, çe lişkili olduğunu ve dolayısıyla Kuran ın tek ve güvenilir kaynak ol duğunu -bir de bu 163
164 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN açıdan- göstermektedir. Sırf Kuran dan dini an lamak yöntem olarak benimsenmediği sürece, din adına birbirinden farklı mezheplerin ortaya çıkması kaçınılmaz sonuç olmaktadır. Bu mezheplerin görüşleri, helalleri, haramları farklı olduğu için bunların Kuran ın anlattığı İslam a karşı çıkışları bir birlik oluştura maz. Çünkü her biri Kuran dan sapmışlık konusunda bir olsa da, vardıkları sonuçlar açısından farklı oldukları için kendi aralarında birlik sayılamazlar. Bu yüzden, her ne kadar bazıları Sunnilik gibi başlık larla bu mezhepleri bir potada gösterme çabasındasalar da biraz dan sunacağımız tablolardan göreceğiniz gibi herbiri birçok hususta birbirinden farklıdır. Bu yüzden bu mezheplerin arasındaki birlik ancak hayali bir birliktir, yutturmacadır, her birinin helali de haramı da apayrıdır. MEZHEP İMAMININ RÜYADA ALLAH I GÖRDÜĞÜ UYDURMASI Halkı mezheplerin gerekliliğine inandırmak isteyenler, kendi mezhep imam larını öven, diğer mezhep imamlarını yeren hadisler uydurmuşlar dır. Bu arada mezhep kurucularının ne kadar bilgili, ne kadar dini ne bağlı olduğu şeklindeki hikayeler de mezhep taklitçilerini mez heplerine bağlı kılmak için anlatılır. Bizim gördüğümüz en insafsız uydurmalardan biri ise Ebu Hanife nin rüyasında 100 defa Allah ı gördüğünü söyleyen uydurmadır. Ne yazık ki mezheplere halkı bağlayacağız diye kantarın topuzu bu kadar kaçmıştır. Mezhep ku rucularıyla ilgili bu tip uydurmaların hepsinin gerçekten kendi izah ları mı, yoksa sonradan talebeleri ve mezhep bağlıları tarafından mı uydurulduğunun tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Ama her durumda ortaya çıkan tablonun korkunçluğu ve Kuran ın yeterliliği açıktır. Biz, günümüzde Hanefi mezhebi adına kabul edilenlerin Ebu Hanife ile de alakası olmadığı kanaatindeyiz. Ebu Hanife ye tarih te ehli rey denmiştir. Bu, Ebu Hanife nin Kuran da bulmadığı bir hususu kendi yorumu ile halletmeye çalışması sebebiyledir. Ha disi kaale almayan bir tutum olarak değerlendirilen bu davranış tar zına tüm ehli hadis, özellikle Şafi ve sonraları Buhari aşırı tepki göstermiştir. Oysa günümüzde anlatılan Hanefi mezhebi 164
165 MEZHEPLER komple hadisçi bir mezheptir. Hanefi mezhebinin her izahı bir hadise dayandırılmak istenmektedir. Oysa tarihsel kayıtlara göre Ebu Hanife nin öldürülme sebebi kendisinin reyci özelliğine bağlanır. Bu günkü Hanefi mezhebini bize, Ebu Hanife yi öldüren iktidarın yö netimi altında aktardılar. Öyle ki Hanefi mezhebinin Ebu Hanife den sonra iki numaralı kişisi kabul edilen Ebu Yusuf (3. bölüm de gördüğümüz, kabak sevmem diyeni öldürmeye kalkan kişi), Ebu Hanife yi öldüren iktidarın resmi fetva makamı olmuştur. Ebu Yusuf u dini konularda otorite olarak ön plana çıkartan iktidarın mensupları, aynı zamanda hocasını öldürenlerken, bu iktidarın döneminde görüşlerini oluşturanın görüşleri ideolojik, çarpık ve saptırılmış olmadan ka labilir mi? Ebu Hanife nin reyci tanıtılıp, bugünkü Hanefi mez hebinin hadisçi olması; bugünkü Hanefi mezhebininin Ebu Hanife nin görüşlerinden de saptırıldığının önemli bir delilidir. Diğer önemli bir husus, mezhep bağlılarının kendi görüşlerini doğru çıkarmak için mez hepsel görüşleri doğrultusunda hadis uydurmuş olmalarıdır. Hadis kitaplarının birçoğu, mezhepler kurulduktan sonra yazılmıştır. Bu yüzden mezhep görüşlerini doğru çıkartmak için hadis uyduranla rın hadisleri, reyci görüşlerin nasıl hadisçi görüşe dönüştüklerini açıklamaktadır. Ebu Hanife nin görüşleri her ne olursa olsun, kitabımız boyunca eleştirdiğimiz, Hanefilik mezhebi diye anlaşılan, anlatı lan ve uygulanandır. Aktarımlarda, Ebu Hanife ye de iftiralar edilmiş olma olasılığını hatırlatmamız yerinde olacaktır. UYDURULAN DİNİN TEMELLERİNİ ŞAFİ ATTI İyi bir araştırma yapılırsa, bugünkü Ehli Sünnet fikirlerin ve hadis çi dini yapının temelinin, ilk olarak Şafi mezhebinin kurucusu İma mı Şafi tarafından atıldığı anlaşılır. Şafi den sonra açık bir Kurani hükmün bulunduğu bazı durumlar hariç, fıkhi bir fikri bir veya bir den fazla hadise dayandırmak mecburi hale geldi (W. Montgomery Watt, İslam Nedir?). Aynı yargıyı İlhami Güler şöyle açıklamakta dır: Bu arada İslam dini düşünce tarihinde, kütübü sitte ve özel likle Sahihi Buhari nin neredeyse Kuran a denk epistemolojik öne minin temelinde, Şafi nin sünneti, gayri metluv vahye indirgeme sinin 165
166 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN büyük payı olduğunu unutmamak gerekir. Şafi ye kadar bir çok alim tarafından çeşitli şekillerde değerlendirilen ve sözlü akla tabi olan hadis kültürü, Şafi den sonra yazım aşamasına ulaşarak bir nevi dogmalaşmaya ve önem itibariyle Kuran a yaklaşmaya baş ladı (I. Kuran Sempozyumu; Arkoun Tarihiyyetu l-fikri l-arabi). Bugünkü sünnet anlayışının temelinin İmam Şafi ile atıldığını, Osman Taştan şöyle anlatır: Şafi nin çıkışı bu durumu değiştirdi. Şafi, Peygamber in sünnetini toplumun sünnetinden ayırdı ve onu hukuki açıdan Kuran ın seviyesine çıkar dı. İdealde bu, Hz. Muhammed in Peygamberliğine maksimum dü zeyde bir saygı duymak ve aynı zamanda hizmet etmekti. Gerçekte ise bu tavır, Hz. Peygamber ile onun toplumunun arasına kapatıl ması güç olan bir mesafe koymaktı. Böylece sünnet, vahiy potası içerisinde Kuran la birleştirilmişti. Artık yapılacak olan şey, sahabi sözlerini de sünnetle birleştirip vahyin kapsamına dolaylı olarak da hil etmekti... Sonuçta bu tür teorik gelişmeler aslında Kuran a mah sus olan vahyi önce Sünnet e sonra da sahabi sözlerine teşmil etmiş ti. Bir diğer ifadeyle bu durum, kutsallığı ilahi kelam olan Kuran dan beşeri kelam olan sahabi sözlerine kadar yaymaktı (I. Ku ran Sempozyumu). Mezhepler tarihine bu kitapta geniş yer ayırmak istemedik. Bu nun yerine mezheplerin vardıkları sonuçlara ve bu sonuçların Kuran la çelişkilerine detaylı bir şekilde yer verdik. Mezhepler tarihi ni inceleyenler, Şafi nin Hanefi mezhebine saldırılarını; Mali ki, Hanbeli, Şafi mezheplerinin Ehli Sünnet adlı bir mezhebin dört ayrı kolu değil fakat her birinin apayrı birer mezhep olduklarını an lar. Birazdan göreceğiniz tablolardaki 70 örnek de mezheplerin farklılığını göstermektedir. Aslında apayrı olan bu mezhepler, ilerleyen asırlarda siyasi otoritenin rolüyle ve siyasi otoritenin Nizamiye Medresesi nin Rektörü Gazali gibi etkili kişilerin de katkılarıyla, tek bir mezhepmiş gibi gösterilmeye çalışılmışlardır. Ehli Sünnet veya Sunilik adı altında dört apayrı mezhep toplanmıştır. Ayrı olduk larına inanmayan, aşağıdaki tabloları incelesin. Tablolardaki 70 örneğimiz az gelirse, bu dört mezhebin hükümlerini karşılaştırmak için Dört Mezhe bin Fıkıh Kitabı gibi kitapları okuyanlar; tek ad altında toplanmaya çalışılan bu 166
167 MEZHEPLER mezheplerin, apayrı hükümleriyle birbirlerinden ne ka dar ayrı olduklarını göreceklerdir. Allah bize tek bir din in dirmişken, kendi aralarında binlerce çelişkiyi taşıyan mezheplerin dinle eşitlenmesi mümkün mü? Allah ın apaçık, çelişkisiz, korunmuş kitabı yerine; mantıksızlıkları barındıran, çelişkili, tahrif edilmiş ve insan yapısı olan mezhepleri din diye kabul etmek hiç doğru olabilir mi? Bu dört mezhebin ortak noktaları; Kuran la yetinmemek ve dini fırkalara bölmektir. Hep birlikte Allah ın ipine sarılın, fırkalara bölünüp ayrıl mayın. 3-Ali İmran Suresi 103 HÂLÂ ATALARINIZIN MEZHEBİNE Mİ İNANIYORSUNUZ? Mezheplerin kendi aralarında nasıl çeliştiklerini aşağıdaki tab lolardan görelim ve Allah ın tek dininin mezhepler aracılığıyla na sıl farklı dinlere dönüştürüldüğünü anlayalım. Bu tablolarda ayrıca mezheplerin kendi içlerindeki çelişkilerine yer vermiyoruz. Örne ğin Hanefi mezhebinin ilk kurucusu Ebu Hanife ile onun talebele ri Ebu Yusuf ve Muhammed in farklı görüşleri olduğu da kabul edi lir ve bunlarda da çelişki çoktur. Bu tablolarda, sadece Sunni dört mez hebin bazı çelişkileri vardır. Şiilikle Sunniliğin ayrılıkları da ayrı bir ki tap yazdıracak kadardır. Bu tablolar çelişkilerin ancak az bir kısmı nı göstermektedir. Mezheplerin tüm çelişkilerini anlatmaya bu ki tabın hacmi çok dar gelir. Allah ın, Kuran dışında herhangi bir kaynaktan dinimizi öğrenmemizi istememiş olması sayesinde bu kargaşa nın, bu çelişkilerin içinde boğulmuyoruz. Siz eğer hâlâ atalarınızdan miras aldığınız mezheplere, sırf ata larınız bunlara iman ettiği için inanıyorsanız, lütfen sunacağımız 70 örneği inceleyip mezhebinizi iyice öğrenin. Öğrendikten son ra; tüm bu çelişkiler gibi sebepler yüzünden mezhebinizi bir kenara atıp, ister Kuran la yetinin, ister bu tabloları uygulayıp bu farkları rahmet diye niteleyin. Uyarı bizim; seçim ve sorumluluk sizin. 167
168 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Mezheplerin Çelişkilerine 70 Örnekli Tablo Konular Hanefi Maliki Şafii Hanbeli 1 Ölü hayvanın derisi helal midir? Haram Helal Haram Helal 2 Yılan balığı yemenin hükmü nedir? Helal Haram 3 Erkeğin kırmızı elbise giymesinin hükmü nedir? 4 Erkeğin sarı elbise giymesinin hükmü nedir? 5 Ud, zurna, dümbelek, boru davul çalmak nedir? Mekruh Helal Haram Mekruh Haram Helal Haram Haram Mekruh Helal Helal Haram 6 Karga eti yemenin hükmü nedir? Haram Helal Haram Haram 7 At eti yemenin hükmü nedir? Haram Helal 8 Midye yemenin hükmü nedir? Haram Helal 9 İstiridye yemenin hükmü nedir? Haram Helal 10 Kırlangıç eti yemenin hükmü nedir? Helal Helal Haram Haram 11 Kartal eti yemenin hükmü nedir? Haram Helal Haram Haram 12 İlk iki rekatta Fatiha okumanın hükmü nedir? Vacip Farz Farz Farz 13 Rüku ve secdelerde tesbih etmek nedir? Sünnet _ Sünnet Vacip 14 İlk iki rekatta Fatiha dan sonra sure okumak nedir? Vacip Mübah Sünnet Sünnet 15 Vitir namazının hükmü nedir? Vacip Sünnet Sünnet Sünnet 16 Tüysüz bir delikanlıya değen erkeğin abdesti bozulur mu? 17 Namazda selam almak abdesti bozar mı? 18 Namaz kılan kimsenin önünden geçilmesinin haram olduğu mesafe ne kadardır? 19 Namaz içinde unutarak konuşmak namazı bozar mı? Hayır Evet Hayır Hayır Evet Hayır 40 kulaç 1 kulaç 3 kulaç 3 kulaç Evet Hayır Hayır Evet 168
169 MEZHEPLER Konular Hanefi Maliki Şafii Hanbeli Namazda ah ve of demek 20 namazı bozar mı? Evet Hayır Evet Evet 21 Abdestin farzları kaçtır? 4 7 6 7 Abdesti belli bir sıra ile almak farz 22 mıdır? Hayır Hayır Evet Evet Abdesti ara vermeksizin almak farz 23 mıdır? Hayır Evet Hayır Evet 24 Abdestin sünnetlerinin sayısı kaçtır? 18 8 30 20 25 Misvak kullanmak sünnet midir? Evet Hayır Evet Evet Abdestte ellerin, yüzün ve kolların üçer 26 kere yıkanması sünnet midir? Evet Hayır Evet Evet Abdestte kulaklar kaç defa mesh 27 edilmelidir? 1 1 3 1 28 Abdesti bozan şeylerin sayısı kaçtır? 12 3 5 8 Cinsel organına dokunmak abdesti 29 bozar mı? Hayır Evet Evet Evet 30 Namazda kahkaha ile gülmek abdesti bozar mı? Evet Hayır Hayır Hayır 31 Deve eti yemek ve cenazeyi yıkamak abdesti bozar mı? Hayır Hayır Hayır Evet 32 Abdest şüphe ile bozulur mu? Hayır Hayır Hayır Evet 33 Kan akması abdesti bozar mı? Evet Hayır Hayır Hayır 34 Delikli meshin üzerinden mesh etmek caiz midir? Evet Evet Hayır Hayır 35 Gusül abdesti almayı gerek tiren sebeplerin sayısı kaçtır? 7 4 5 6 36 Gusül abdestinin farzları kaç tanedir? 11 5 3-37 Umursamazlıktan veya tembellikten dolayı namaz kılmayanın hükmü nedir? Hapsedilir, kanatılana kadar dövülür, öldürülür Tevbe etmezse öldürülür Üç gün içinde tevbe etmezse öldürülür Üç gün içinde tevbe etmezse öldürülür 169
170 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 38 39 Konular Hanefi Maliki Şafii Hanbeli Ezanın sözleri peşpeşe okunmasa da geçerli olur mu? Evet Evet Hayır Hayır Namazı bitirirken selam 1 tara fa Farz 1 tara fa 2 tara fa vermenin farz olduğu miktar vermek vermek vermek değildir nedir? farzdır farzdır farzdır 40 Erkeğin avret yeri neresidir? 41 42 43 44 Ölüyü yıkarken ağzına ve burnuna su vermek gerekir mi? Cenaze namazı, namaz kılmanın yasak olduğu kaç vakitte kılınmaz? Ölü, gömülmek için öldüğü yerden başka bir yere nakledilebilir mi? Ramazan orucu için hergün ayrı ayrı niyet etmek şart mıdır? Göbeği ile diz kapağı arası Ön ve arka uzuvları Göbeği ile diz kapağı arası Göbeği ile diz kapağı arası Hayır Evet Evet Hayır 5 3 Her vakitte kılınabilir Evet Evet Hayır Hayır Evet Hayır Evet Evet 45 Kan aldırmak orucu bozar mı? Hayır Hayır Hayır Evet 46 Erkek ve kadının ziynet eşyalarından zekat vermeleri farz mıdır? Evet Hayır Hayır Hayır Kâğıt paradan zekat vermek farz 47 mıdır? Evet Evet Evet Hayır Topraktan çıkan her şey için zekat 49 vermek farz mıdır? Evet Hayır Hayır Hayır 50 Balın zekatını vermek farz mıdır? Evet Hayır Hayır Evet Kiralanan veya emanet alınıp ekilen 51 toprağın zekatını vermek farz mıdır? Hayır Evet Evet Evet Zeytinin zekatını vermek gerekli 52 midir? Evet Evet Hayır Evet 3 170
171 MEZHEPLER 53 54 55 56 Konular Hanefi Maliki Şafii Hanbeli Yem ile beslenen ve çalıştırılan hayvanlardan zekat vermek farz mıdır? Hayır Evet Hayır Hayır Koyun Koyun1 1/2 Koyun Koyun ile keçi kaç yaşlarında olursa Koyun 1 1 zekatı farzdır? Keçi 1 Keçi 1 Keçi 2 Keçi 2 Kadın yanında kocası olmadan hacca gidebilir mi? Acizlik veya zaruret yüzünden hacca gidemeyen kişinin kendi yerine başkasını göndermesi caiz midir? Hayır Evet Evet Hayır Evet Hayır Evet Evet 57 Haccın şartı kaç tanedir? 2 4 5 4 Şeytan taşlarken atılan taşın cemreye 58 düşmemesi caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır İpeğin üzerine oturmak, yaslanmak, 59 yastık olarak kullanmak, duvar örtüsü Hayır Evet Evet Evet yapmak haram mıdır? Erkek çocuğa ipek giydirmek caiz, 60 midir? Hayır Hayır Evet Evet Gümüş ile süslenmiş kaptan su içmek 61 ya da abdest almak caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır 62 Sakalı kesmek haram mıdır? Evet Evet Hayır Evet 63 Tavla oynamak haram mıdır? Hayır Evet Evet Evet 64 Satranç oynamak haram mıdır? Evet Evet Hayır Evet 65 Cinsi tecavüzde bulunulan hay vanın hükmü nedir? Öldürülür, eti yenmez Öldürül mez, eti yenebilir Öldürülmez, eti yenebilir Öldürülmesi gerekir 66 Şarap ve diğer sarhoş edici maddelerin içilmesinin cezası kaç değnektir? 80 80 40 80 67 Dinden döndüğü için öldürü len bir kişinin malı mirasçıla rına verilebilir mi? Evet Hayır Hayır Hayır 68 Dinden dönen kadın öldürülür mü? Hayır Evet Evet Evet 69 Bir kadının hakimlik yapması caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır 70 Köpek necis bir hayvan mıdır? Hayır Hayır Evet Evet 171
172 15. BÖLÜM TARİKATLAR Kuran ın anlattığı din ile uydurulan dini ayırt ederken mutlaka değinilmesi gereken bir diğer önemli konu da tarikatlardır. Yüzlerce tarikat olmasına ve bunların, Kuran ın anlattığı İslam dan sapışları farklı noktalarda olmasına rağmen çalışmamızın hedeflenen boyutunu dikkate alarak sadece şeyhlerin aşırı yüceltilmesi ve tartışılmaz kabul edilmesi gibi, birçoğunda ortak ve temel olan noktalara deği nmekle yetineceğiz. TEKKELERİN DEJENERASYONU Peygamberimiz in tek mürşit olduğu, dini konularda tartışılmaz tek otorite olduğu dönemde İslam ın tek kurumu cami idi. İbadetler, eğitim ve hizmet tüm yeryüzüne yayılan bir faaliyetti, kurum olarak ise bu faaliyetlerin merkezi camiydi. Peygamber in sağlığında, hatta dört halife döneminde cami dışında tekke, dergah, zaviye gibi başka kurumların oluşturulmadığı; bu tekke ve dergahların üyeleri tarafından bile kabul edilir. İlk tekkenin hicri 150 -miladi 760- yılları civa rında Şam yakınlarında kurulduğu kabul edilir. Fakat tekkelerin yayılması yüzlerce yıl sonraya rast gelecektir. Pek çok tekkenin ilimler akademisi, askeri hizmet, hatta hastaların tedavisi gibi bir çok güzel hizmette kullanıldığı; Müslümanlar ın Allah sevgisinin gelişmesi ve iyi ahlaklı kâmil Müslümanlar olmaları için önemli katkılarının bulunduğu da bir gerçektir. Fakat bu geleneğin içinden gelen önemli bir isim 172
173 TARİKATLAR olan Kuşadalı İb rahim in deyimiyle; gün gelip de kimi tekkelerin kerhaneye ve mey haneye dönüştüğü, Kuran ın emir ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce tören ve uygulamanın din adına bu tekkelerde gerçekleştirildiği de ayrı bir gerçektir. Tüm bu olumsuzlukları tespit eden Kuşadalı, yanan tekkesinin yerine yenisini yaptırmamış ve asırlarca yaşayan tekkelerin kapanması gerektiğini ve tüm yeryüzünün adeta bir tek ke gibi kullanılıp, Peygamberimiz zamanındaki gibi cami dışında bir dini kurumun bırakılmamasını, Kuran dışındaki virdlerin ve tarikatla rın özel dualarının yerini Kuran a ve Kuran da geçen dualara bırak masını savunmuştur. Tekkelerin ortaya çıkışı hicri 150 ler olarak kabul edilse de, bugünkü mana sıyla bildiğimiz tarikatların kurumsal yapılar olarak ortaya çıkışı hicri 600 ler civarındadır. Kurumsal karaktere sahip olduğu kabul edilen ilk tarikat Kadiriliktir, kurucusu Abdülkadir Geylani, hicri 562 de vefat etmiştir. Diğer birkaç örnek şöyledir: Rifailik, Ahmed er Rifai, vefatı hicri 578; Bektaşiye, Hacı Bektaş Veli, vefatı hicri 669; Mevleviyye, Mevlana Celaleddin Rumi, vefatı hicri 672; Halvetiyye, Ekmelüddin el Haveti, vefatı hicri 750; Nakşibendiyye, Bahauddin Nakşibend, vefatı hicri 791. ŞEYTAN ACABA KİMİN MÜRŞİDİ? Tarik Arapça yol manasına gelmektedir. Bu kelimeden türetilen tarikat ise yol, yöntem, usul, tarz manalarına gelir. Tarikatlar, Allah a git mek için bir yoldur, bir mecburiyet değildir şeklinde yumuşak izah larla tarikat bağlılığını tarif eden tarikatçılar vardır. Fakat birçok ta rikat bağlısı Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır şeklindeki uydurma hadisten hareketle; tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir ve cibe ve kurtuluşun bir şartı gibi sunmaktadır. Sormak lazım; yüzlerce yıl tarikatların yokluğunda, Müslümanlar eksik Müslüman lar olarak mı yaşadılar? Tarikat şeyhlerinin yaygın olmadığı bu dö nemde Müslümanlar ın mürşidi şeytan mıydı? Kuran ın izahları bu yıllara kadar Müslümanlar ın manevi gelişimine rehberlik etmekte yetersiz mi kaldı ki tarikatlara ihtiyaç duyuldu? Kuran a göre Kuran din adına her şeyi açıklamaktadır. Peygamber imiz ise 173
174 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Kuran ın uy mamız konusunda kefil olduğu tek insandır. Oysa tarikatların üret tiği birçok şeyh tartışılmaz kişi ilan edilmiş, bu şeyhlerin etrafında kiler kurtulanlar, diğer kimseler cehennemlik olarak sınıflandırılmış, bu şahıslara uymak dinin en önemli şartı gibi kabul et tirilmeye çalışılmıştır. Bu tarikatların birçok liderinin Mehdi veya İsa ilan edilmesi, sadece geçmişteki tarikatların değil, günümüzdeki birçok tarikatın da bir gerçeğidir. (Mehdi ve İsa nın gelişi ile ilgili inançlar için 20. bölümü okuyunuz.) Her şehirde, kasabada veya mahallede bahsettiğimiz tiplere rastlayabiliriz. Bunların çoğu sahip olduğu gücü istismar eden; insanların hem ruh dünyasını, hem de ke sesini zarara uğratan kişilerdir. Bu tavırlarıyla, bunların önemli bir kısmı, Kuran ın eleştirdiği Musevi ve Hıristiyan din adamlarının dinimizdeki kar şılığıdır. Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler ve Allah ın yolun dan alıkoyarlar. 9-Tevbe Suresi 34 ŞEYHE KÖRÜ KÖRÜNE İTAAT Tarikatların en önemli kurallarından biri; müridin kendisini şeyhine, ölünün kendini ölü yıkayıcısına bıraktığı gibi teslim etmesidir. Kuran ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine, akıllarını bir kenara bı rakıp şeyhlerine tabi olmaları, bu yolda akılla gidilemeyeceği anlatı lır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye, şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır. Üstelik kişi, aklı kenara bırakma prensibini kabul ettikten sonra, üniversite bitiren okumuş müritle; cahil, okuma yazma bilmeyen mürit aynı mertebeye gelmektedir. Bu yüzden tarikatlardaki okumuş kişilerin tavrı bizi şaşırtmamalıdır. Çünkü bu kişiler, tarikatların yapısı ge reği aklını kenara bırakmış ve şeyhe teslim olmuşlardır. Bu tavrın neticesi ise cahil ile okumuşun, bilen ile bilmeyenin farkının kal mamasıdır. Araştırma yerine yutturma, düşünme 174
175 TARİKATLAR yerine taklit esas olunca; tarikattaki herkesin inancı, hayata bakış açısı ve dini değer lendirişi tamamen şeyhiyle aynı olmaktadır. Hatta birçok zaman aklı bırakma prensibi kabul ettirildiği için şeyhten çok daha bil gili ve kültürlü bir kişi bile Ben bilmem, şeyhim bilir. Şeyhim di yorsa vardır bir hikmeti gibi izahlarla, şeyhin en saçma izahlarını bi le yutmaktadır. Yakın zamanlardan trajikomik birkaç izaha yüzler ce tarikat bağlısının sırf şeyhleri dedi diye nasıl inandıklarını örnek verebiliriz: Birinci şeyhin Amerika ya kızıp nasıl uzay mekiğini dü şürdüğünü, şeyhin müritleri büyük bir gururla anlatıyorlardı. İkin ci şeyhin ise Kıbrıs ta duyulan ve başta nedeni çözülemeyen gürül tüyü ejderha ilan etmesini en okumuş müritleri bile hemen kabul etmişlerdi. Üçüncü şeyh ise nefislerinizi terbiye edeceğim diyerek, müritlerine cinsel organını öptürüyordu. Elbetteki samimi Müslüman olan, kendi bağlılarına İslam ın güzelliklerini anlatmak için çaba sarfeden ve bulunduğu konumu istismar etmeyen tarikat şeyhleri olmuştur/vardır. Fakat buradaki asıl sorunun körü körüne itaati getiren sistem olduğunu görmek ve bahsedilen sorunların, şeyhi değiştirmekle değil, sistemi değiştirmekle çözülebileceğini görebilmek önemlidir. Tarikatların yapısını ve şeyhe bağlılığın felsefesini bilmeyenlerin, eğitimli ve kültürlü müritlerin bile bu saç malıklara inanmasını anlamaları oldukça zordur. Fakat eğer ta rikata girenlerin, baştan akıllarını kenara bırakıp, önemli bir kısmı psikolojik sorunlu şeyhlere tabi oldukları ve düşünme yerine taklidi ön plana aldıkları anlaşılırsa, bu tutumların nedeni de anlaşılabilir. Tarikatla ra girenlere verilen tarikat terbiyesini anlamak için bir tarikatın müride, uyulmasının zorunlu olduğu yedi madde diye verdiği listeyi görelim: 1-) Mürşidine (şeyhine) tam teslim olmak ve hiç kimseyi mürşi dinden üstün bilmemek. 2-) Zeki ve idrak kabiliyeti yüksek olmak. 3-) Şeyhinin hizmetinde hareketli ve atılgan olmak. 4-) Sözünde sadık ve güvenilir olmak. 5-) Malını ve mülkünü şeyhinin hizmetine vermek. 6-) Mürşidin (şeyhin) ve tarikatın sırlarını gizli tutmak. 7-) Canını şeyhi yolunda vermeye her an hazır olmak. 175
176 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN SÖMÜRÜLEN MÜRİTLER Tarikat mantığını düşündüğümüzde, ikinci maddeyi anlamakta zorluk olabilir. Hep aklı kenara bırakıp, şeyhe tabi olunmasını isteyen tarikatlar, neden acaba müritlerinden zeka ve idrak kabiliyetine sahip olmalarını istiyorlar? Herhalde burada beşinci maddede belirtilen mal ve mül kün daha çok elde edilmesi için kullanılacak zeka kastediliyor olsa gerek. Ne de olsa mürit ne kadar kazanırsa, o kadar faydalı olabilir! Muhammed İkbal bu manzaraya şeyhperestlik manasına ge len pirizm adını takmıştır. Bununla Allah ne istiyor? Kuran da ne geçiyor? mantığı yerine Şeyh efendi nasıl buyurdu? Bizim ta rikatımızda nasıl açıklandı yı geçiren zihniyete dikkat çekmektedir. İk bal in diğer bir izahı ise şöyledir: Tekkelerde benliği yaratmak ve yetiştirmek imkanı kalmamıştır. Bu rutubetli alev, kıvılcım saç maz. Muhakkak ki her tarikat ve her şeyh bir değildir. Bizim asıl kar şı olduğumuz tarikatlardaki genel zihniyettir. Kuran da, bilmediği miz bir şeyin ardınca gitmememiz, çünkü bundan sorumlu tutulacağımız ifade edilir (17- İsra Suresi 36). Oysa en düzgün tarikatta bile kişiler şeyh lerine tabi olurlar ve tarikatların akıbeti şeyhin kişiliğine, insafına kalır. İnsanlar bilginin değil, taklidin uygulayıcıları olurlar. Yöntem, aklı bir kenara bırakmak olunca, saydığımız en kötü örneklerin or taya çıkışı hiç de sürpriz değildir. TARİKATLARDAKİ MASALLAR Şeyhe kayıtsız şartsız itaat tarikatın en önemli şartı olduğundan, bunun sağlanması için müritlere hikâyeler anlatılır. Örneğin; Bir şeyh bir müridine Git babanın kafasını kopar bana getir der. Mü rit de görünürde çok garip olan bu isteği şeyhine olan güveninden dolayı Bir hikmeti vardır diyerek yerine getirir. Bir de bakar ki annesiyle yatarken kopardığı baş babasının değil. Annesiyle zina ya pan başka birine ait. Şeyh uzaktan, kerameti sonucu bu olayı görü yor ve müridini denemek için hikmetini açıklamadan böyle bir emir veriyor. Bu örnek hikâyeyle görüldüğü gibi şeyh, müride haramı emretse bile onun emrine itaat edilmesi, çünkü bunun muhakkak 176
177 TARİKATLAR bir hikmeti olacağı telkin edilir. Oysa bir Müslüman ın böyle bir şey iddia eden kişiye Ben böyle bir haramı niye işleyeyim? Allah cana kıymayı haram etmişken benden böyle bir şeyi nasıl istersin? demesi gerekir. Oysa tarikatlarda, şeyhe bu şekilde karşı çıkışlar; normal olmanın değil, imanı zayıf bir kimse olmanın belirtisi sayı lır. Hikâyelerle müridi şeyhin robotu yapma, tarikatlarda çok sık kullanılan bir yöntem olduğu için meşhur bir hikayeyi daha örnek verelim: Bir gün Hacı Bayram Veli nin çok müridi olmasından ra hatsız olan devrin yöneticileri Hacı Bayram a gelip bu rahatsızlıklarını, müritlerinin çokluğunu hatırlatıp dile getirmişler. Hacı Bayram da Rahatsız olmayın, benim sadece bir buçuk müridim var demiş. Gelenlere bunu ispat için içeride bir koyun kesen Hacı Bayram, ka nını da dışarı akıtmış. Müritlerini ise dışarıda toplamış ve tüm mürit lerini kesmesi gerektiğini ve sırayla gelmelerini söylemiş. Bir kadın ve bir erkek dışında herkes kaçmış. Erkek bir, kadın yarım sayıldığı için gerçek müritler işte bu bir buçukmuş Özetlediğimiz bu kıssa anlatılıp, mü ritlerden bu gerçek müritler gibi olup, şeyhleri öldürecek olsa bile ken dilerini teslim etmeleri gerektiği öğretilir. Aklı bir kenara bırakan, şeyhi haram olan bir şeyi istese bile vardır bir hikmeti deyip boyun eğmesi gereken kişiler olarak yetiştirilen müritler, artık şeyhleri nasıl Müslü man olmalarını isterse öyle Müslüman olabilmektedirler. Bu tip durumlar sonucunda şeyhler Rab edi nilerek, Hıristiyanlık ve Musevilik teki sapmaların bir benzeri daha İslam a inandığını söyleyen kişiler tarafından gerçekleştirilmektedir: Allah ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da Rabler edindiler. 9- Tevbe Suresi 31 Kuran yerine şeyhe tabi olanlar, Kuran ı ancak ölülerin arkasından üstelik bilme dikleri bir dilde okuyanlar, Kuran ın manası yerine melodisine önem verenler, ne yazık ki bu ayetlerdeki uyarıyı anlamamakta, Kuran ı rehber kitap olarak değil, ölülerin arkasından okunan bir okuma kitabı olarak görmektedirler. 177
178 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN RABITANIN SAÇMALIĞI Tarikatlardaki en garip olaylardan bir diğeri ise şeyhle yapılan rabıtadır. Tür kiye mizde en yaygın tarikat olan Nakşibendiliğin de en önemli uygulamalarından biri olan rabıta şu şekilde yapılır: Mürit, abdestli olarak ve kıbleye dönerek yere oturur. Şeyhinin iki kaşının ortasını hayalin de canlandırarak Allah ı zikreder. Rabıtayla, şeyh ile mürit arasında ki sürekli beraberlik sağlanır. Fotoğrafın icadından sonra rabıtayı fotoğrafa bakıp yapan modern Nakşibendiler de mevcuttur. Bu uygulama kadar acayip olan bir izah ise şöyledir: Rabıtasız zikir ye rine, zikirsiz rabıta tercih edilir. Zikir ve rabıtadan birini terketmek zorunda kalırsak zikri terketmek daha uygundur. Çünkü zikirsiz ra bıta erdirir, fakat rabıtasız zikir erdirmez. Bu uygulama, tarikatlar konusunu niye ayrı bir başlıkla incelediğimizin sebeplerinden biridir. En kibar ifadeyle saçmalık olarak değerlendirdiğimiz bu uygulama, Kuran ın diniyle hiçbir şekilde bağdaşmaz. Tarikatlarda kullanılan bazı temel deyimlerin Kuran daki kulla nılışlarına baktığımızda, aradaki büyük farkı ve alakasızlığı farkederiz. Örneğin şeyh kelimesi Kuran da ihtiyar adam manasında kulla nılmıştır (Bakınız 11- Hud Suresi 72, 12-Yusuf Suresi 78, 28-Kasas Suresi 23, 40-Mümin Suresi 67). Kuran da veli kelimesi ise dost, yakın gibi manalarda kullanılır. Evliya ifadesiyse, bu kelimenin çoğuludur. Kuran a göre; her Müslüman Allah ın velisidir, Allah da onların velisidir (Bakınız: 2-Bakara Suresi 257, 3-Ali İmran Suresi 68, 5-Maide Suresi 55, 7-Araf Suresi 196, 9-Tevbe Suresi 71). Kafirler ise şeytanın velisidir, tüm kafirler de bir birinin velisidirler (Bakınız 4-Nisa Suresi 119, 4-Nisa Suresi 76, 7-Araf Suresi 27, 16-Nahl Suresi 16). Mutlak anlamda gerçek dost sadece Allah tır. Tüm dostlar ona nispetledir. O halde ondan başka gerçek veli yoktur (Bakınız 2-Bakara Suresi 107, 9-Tevbe Suresi 116, 25-Furkan Suresi 18, 39-Zümer Suresi 3, 42-Şuara Suresi 9). Görüldüğü gibi Kuran da 80 den fazla yerde geçen veli veya evliya kelimeleri, hiçbir yerde günümüzde halka takdim edilen süpermen insanlar manasında kullanılmamıştır. Bu evli yaların, şeyhlerin gösterdiği olağanüstü haller manasında kera met kelimesinin 178
179 TARİKATLAR kullanılmasına da Kuran da rastlamıyoruz. Bu ke limeyle aynı KRM kökünden birçok fiil Kuran da geçer ve bu ke limelerle Allah ın cömertliği, verdiği rızıkların bolluğu anlatılır ama süper adamların süper olağanüstülükleri anlatılmaz (Bakınız 27-Neml Suresi 40, 8-Enfal Suresi 4, 17-İsra Suresi 70, 36-Yasin Su resi 11). Tarikatlardaki dönmelerin, semanın, musikinin; dinin bir parça sı olduğu iddia edilmediği sürece hiçbir zararı olmadığı kanaatinde yiz. Çünkü Kuran bunları ne yasaklamıştır, ne de emretmiştir. Ye ter ki bu uygulamalar ibadet olarak takdim edilmesin. Fakat ne ya zıktır ki birçok tarikatta bu tarz uygulamaların adeta dini bir gereklilik gibi tanıtıldığına tanık olmaktayız. Bizim karşı olduğu muz budur. Yoksa Müslümanlar elbette ki vakıflar, dernekler gibi kurumsal yapılar kurabilir ve bunların içinde bir hiyerarşi oluşturabi lirler. Tüm bu kuruluşlarda şiir okunması, müzik dinlenmesi, sema, sanat, toplantı, gösteri yapılması da normaldir. Fakat anormal olan, tarikatların; insanları tartışılmaz ilan etmeleri, ister iyi ister kötü olsun kendilerini ve Kuran da yer almayan uygulamalarını dinin bir parçası gibi göstermeleridir. Tarikatların diğer bir zararı ise dinimizi bir çile dini gibi tanıt maları olmuştur. Hindu anlatımlarını ve Hindu tarikatlarını andı ran suni çilelerle, müritleri terbiye edeceğini söyleyen tarikatlar; in sanları karanlık odalarda uzun süre aç ve susuz bırakıp, onlara acı çek tirip, birçok kişinin ruh dengesini bozmuşlardır. Ruh dengesi bo zulan bu insanların gördüğü halusinasyonlar ise bu kimselerin üs tünlüğüne, evliya olduklarına yorumlanmıştır. Oysa Kuran da hiç bir Peygamber in ya da inananın, kendisine böyle suni çileler çek tirip, kendi kendine işkenceler ettiği görülmez. Kuran a göre Allah, ge rekirse imtihan için zorluk verir ve bu zorluk her ne olursa olsun Müslüman buna sabreder. Fakat bu zorluklar hayatın doğal akışında insanın karşısına çıkar; yoksa çile olsun diye, zorluk olsun diye insanın kendisine işkence etmesinin dinimizin tek kaynağı olan Kuran da hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. 179
180 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN EFENDİLERİN SAPTIRMASI VE TASAVVUF Ve derler ki: Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de, böylece onlar bizi yoldan saptırdılar. 33- Ahzab Suresi 67 Geleneksel dinin uygulayıcıları, atalarından miras kalan mez heplerine hiçbir akılsal kritere dayanmadan uyarlar. Mezhebin bu tabile ri, mezhep büyüklerinin ne kadar zeki, ne kadar üstün ahlaklı ol duklarına dair hikâyeler anlatarak bağlılıklarını meşrulaştırmaya ça lışırlar. Bu şahıslara göre büyükleri (mezhep imamları) her şeyi dü şünmüştür. Onlara uymak yeterlidir; onların karar verdiği bir ko nuda düşünmek, tartışmak, sorgulamak edepsizliktir. Geleneksel yaklaşımı benimseyenlerin dini doğrudan öğrendiği bir kaynaksa tarikattaki şeyhleri dir. Tarikattaki bu şeyhlere de çoğu zaman efendi ve efendi haz retleri gibi ünvanlar yakıştırılır. Vefat etmiş mezhep imamlarına karşın bu efendiler yaşayan dini kaynaklardır. Bu bü yükler e ve efendiler e uymaktaki temel mantık aynıdır; düşünme den tabi olmak, sorgulamamak, aklı çalıştırmadan onların aklına güvenmek. Oysa Kuran ın alıntıladığımız ayetinde görüldüğü üze re, birçok insanın doğru yoldan sapmasının sebebi büyükleri ne, efendileri ne körü körüne bağlanmalarıdır. Aklı çalıştırmanın yerine taklidi ön plana çıkartmanın, atalara uyarak ya da çoğunluğun tercihine bakarak ve efendilere, büyüklere teslim ola rak yol bulmanın hiçbirini Kuran kabul etmemektedir. Kuran dinin kaynağı olarak kendisinden başka ne bir efendiyi, ne bir mezhebi, ne bir hadisi, ne de herhangi bir tarikatı gündeme getirmemiştir. Kuran a göre doğruya ulaşma, aklı dışlamayla değil; aklı kullanma ve düşünme faa liyetiyle gerçekleşir: Kuran ı okuyup düşünmüyorlar mı? 4- Nisa Suresi 82 Ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. 38- Sad Suresi 29 180
181 TARİKATLAR... Size ayetlerimizi açıkladık, belki akıl erdirirsiniz. 3-Ali İmran Suresi 118 Diğer önemli bir sorun, tarikatların birçoğunun tasavvuf düşüncesini benimsemeleri; bu düşünce adına ortaya konan birçok güzel şeyle beraber, İslam ın ruhuyla hiç bağdaşmayacak izahları da, bu düşüncenin ünlü isimlerinin hatırına, kabul etmeleridir. Tasavvuf düşüncesinin en ünlü ve en etkili olmuş kişisi Muhyiddin İbn Arabi dir. Bakın İbn Arabi şöyle diyor: Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona. Bir halde ben Onu ikrar ederim, eşyadaki çokluk ve değişikliği görünce de inkar ederim (Fususul Hikem). İbn Arabi, buna benzer ifadelerinin olduğu kitabının kendisine Peygamberimiz tarafından verildiğini ifade etmiştir. Birçok tarikat bağlısı, kendi anlayışları dışındakileri kolayca kâfir ilan eder; İslami anlayış açısından asla kabul edilemeyecek İbn Arabi nin ve diğer tarikat ile tasavvuf önde gelenlerinin alıntıladığımıza benzer sözlerini ise yorumlayarak kurtarmaya çalışırlar ve bu sözleri eleştirenleri anlayışı kıt olmakla ve bu şahısların derinliğini kavrayamamakla eleştirirler. Ne yazık ki tarikat ve tasavvuf bağlılığı, anlayışları bu kadar köreltmiştir. Kuran adına bahsedilene benzer sözleri eleştirmesi gerekenler, bu şahısların hatırına, bu sözleri İslami anlayışın bir parçası gibi göstererek; Kuran ın sunduğu berrak İslam ı bulandırılmış bir şekilde algılamakta ve başkalarına da algılattırmaktadırlar. ŞEYHLERİ UÇURAN MÜRİTLER Ölen şeyhlerin kabirlerinde yapılan garip hareketler; bez bağlamalar, eğilmeler ve secdeler de başlı başına bir rezalet tablosudur. Şeyhlerin birçoğunun ölmeden tarikatın devamını oğluna, damadı na, kardeşine bırakması; genelde, manevi ve maddi sömürü çarkının aile te kelinde tutulması da sayısız garipliklerin bir halkasıdır. Oysa dini mize göre emanet ehline verilir, kan bağı olana değil. Müritlere bi le layık görülen evliyalık mertebeleri, şeyhlere çok daha abartılı bir şekilde verilir. Şeyhlerin kerameti diye öyle hikâyeler anlatılır ki Kuran da anlatılan birçok Peygamber mucizesinin bile bu keramet ler kadar olağanüstü olmadığı görülür. Şeyh uçmaz, mürit uçurur deyimiyle, 181
182 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN halkın arasında ifadesini bulan bu olgu, ayrı tarikatın müritlerinin birbirlerine karşı hava atma mekanizmasıdır. En çok ve en büyük kerameti gösteren şeyhin müridi olmanın gururunu tatmak isteyen müritler, her seferinde şeyhlerini diğer şeyhten biraz daha fazla uçurarak, bu yarışı karşılıklı devam ettirirler. Hayvanları, in sanları canlandıranlar; denizlerin, okyanusların üstünde yürüyen ler; aynı anda bir sürü yerde gözükenler; neler vardır, neler... Süpermen şeyhler kalpleri bilir, uzaktan kumandalı yönlendirmelerde bulunur, bir bakışıyla hidayete erdirir, dilediğini cin veya diğer yöntemleriyle çarpar; üfürüğü, tükürüğü, nefesi ile şifalar saçar, dokunuşuyla âlemlere nurlar yağdırırlar! Şeyhler bunları yapınca müritlerin ne haddine düşer şeyhe itiraz etmek, şeyhin lafını tartışmak, ak lını kullanmak! Müridin en iyisi gözü kapalı itaat eden ve itaati en çok olandır. Birçok tarikatın etki alanı içinde olanlar; ne yazık ki araştırma ve akletme yerine taklidi ve tabi olmayı gerektiren bu tarikatların düşünceye vurduğu zincirlerden kurtulamamaktadırlar. Körü körüne itaat, hayatın zevklerinden kendini soyutla ma, az gülme, aklı az kullanma gibi özellikler; birçok tarikatın yerleştirdiği zihniyetin sonuçlarıdır. Hatta tahminimizce bir araştır ma yapılsa, bugün İslam ülkelerindeki halkın, belli liderleri tartışmasız önder kabul etmelerinin kökündeki sebeplerinden biri olarak da İslam coğrafyasında uzun ve derin etkisi olan tarikatlara ve onların şeyhlerine körü körüne uymayı bulu ruz. Karı gibi gülmek gibi hayattan gülerek zevk almayı ve neşeli olmayı hoş karşılamayan deyimlerin çıkış sebeplerinde de yıllarca etki etmiş tarikat terbiyesini bulabiliriz. Ka naatimizce tarikatların verdiği bu terbiye geleneğe dönüşerek, gü nümüzde tarikatla alakası olmayanların bile yaşamlarında, farkında olmamalarına rağmen derin etkiler bırakmıştır. Çilede medet um mayı ve bir insanı aşırı yüceltip, körü körüne o insana bağlanmayı gerektiren tarikatlar; Kuran ın istediği aklını çalıştıran insan mode linin önünde önemli engellerdir. Kuran a gidip, Kuran dışında tüm dini kaynakları, hadisleri, ilmihal kitaplarını, mezheplerin dini ni Kuran ın önünden süpürmek, nasıl Kuran ın anlattığı dinin ortaya çık masının bir şartıysa, aynı şekilde tarikatlar da Kuran ın anlattığı dinin or taya çıkıp, dini, şeyhlerin tekelinden kurtarmak için, süpürülmesi gerekenler listesine 182
183 TARİKATLAR dahil edilmelidirler. Böylece dinimizin bağlıla rı Peygamberimiz in ve daha sonra dört halifenin döneminde olduğu gibi, Kuran dışında kaynak kitabı olmayan, cami dışında tekke gibi alternatif kutsal kurumları olmayan, şeyh gibi Allah la kul arasında aracılık yapan ruhban sınıfı tanımayan, Allah dışında hiç bir varlığa teslim olmayan, kalple beraber aklını da çalıştıran; yalnız Allah a kul olan kullar olacaklardır. Haberin olsun, halis din yalnızca Allah ındır. O ndan baş kalarını evliyalar edinerek Biz bunlara yalnız bizi daha fazla Allah a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz diyenle re gelince; Allah tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü nü verecektir. Şu bir gerçek ki Allah yalancı, inkarcı kişiyi doğru yola iletmez. 39- Zümer Suresi 3 Rabbinizden size indirilene uyun. O ndan başka evliyaların ardına düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. 7- Araf Suresi 3 183
184 16. BÖLÜM SÜNNET K AVR AMI Sünnet kelime olarak tarz, metot, yol ve tavır manalarına gelir ve toplulukların devam edegelen davranışları anlamında da kullanılır. Sünnet ifadesi Kuran da, sıkça; tek geçerli sünnetin Allah ın sünneti olduğu ve Allah ın sünneti nde değişiklik olmayacağını ifade etmek için kullanılmıştır. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı bekliyor lar? Allah ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamaz sın. Allah ın sünnetinde dönüşüm de bulamazsın. 35- Fatr Suresi 43 Daha önceden gelip geçenler hakkında Allah ın sünnetidir. Allah ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın. 33- Ahzab Suresi 62 Kuran da sünnet kavramı bu şekilde kullanılırken, geleneksel anlayışta sünnet, Peygamber in fiillerini anlatmak için kul lanılır. Sünnetin üçe ayrılıp incelenmiş olduğunu görüyoruz. Fiil halinde sünnet (es sünnetul fiiliye), sözlü sünnet (es sünnetul kavliye) ve sessiz kalarak gerçekleşen sünnet (es sünnetul takririye). Bi rincisi Peygamber in davranışlarını, ikincisi Peygamber in sözlerini, üçüncüsü ise Peygamber in yapılışını görüp de yasaklamadığı dav ranışları belirtir. Aslında sünnetle kastedilen temelde hadislerdir. Hadisler, Peygamber in söylediği söz; sünnet, yaptığı fiiller manasında 184
185 SÜNNET KAVRAMI kulla nıldığı için arada bir fark olduğu zannedilebilir. Oysa sünnet olduğu iddia edilen tüm davranışları (Kuran ın dışındakileri) bize ulaş tıran tek kaynak hadis kitaplarıdır. Peygamber in söylediği her ha dis de sözlü sünnet sayıldığı için hadis yerine sünnet, sünnet yerine hadis kelimelerini koyduğumuzda aynı şeyleri anlarız. Dr. Subhi es Salih in Hadis İlimleri ve Hadis İstilahları kitabının 1. sayfasında şöyle denir: Hadisçilerce, bilhassa müteahhirin hadisçilerce, hadis ve sünnetin biri diğerinin yerinde kullanılan iki kelime olduğu ka bul edilmiştir. Sonuçta, kitabımızda, Peygamberimiz e iftiralarla dolu olan ha dislere yaptığımız her eleştiriyi okurken hadis kelimesi yerine sün net kelimesini de koyarsanız aynı neticeyi almış olursunuz. Bu yüz den bundan önceki bölümlerde Kuran ın yeterliliğini, hadisin yani sünnetin Kuran la, mantıkla, kendi içinde çeliştiğini, Peygamber in ve dört halifenin döneminde Kuran dışında bir dini kaynak yazdırılmadığını, Emeviler in ve Abbasiler in döneminde hadis, sünnet gibi başlıklarla insanlara Arap örf ve adetlerinin, Emeviler in ve Ab basiler in hayata bakış açısının din diye kabul ettirildiğini bir da ha hatırlayın. Ayrıca mezhepçi bir din anlayışını benimseyenlere şu soruyu sorun: Madem Kuran daki farzlar, tavsiyeler, ibadetler dışında sünnet başlığıyla sevapların, iba detlerin olduğunu iddia ediyorsunuz, niye Kuran da sünnet kelime si bu manada kullanılmıyor? 6500 civarındaki Kuran ayetin den hiç değilse bir tanesinde sünnet diye sizin anlattığınız şekilde bir kavram tarif edilemez miydi? Kuran da 30 dan fazla kez geçen hadis ve defalarca geçen sünnet kelimelerinin nasıl geçtiğini önceki bölümlerde gördük. Bugün kullanılan manasıyla hiç alakası olmayan şe kilde hadis ve sünnet kelimelerinin kullanılışı da mezhepçi din anlayışının, Kuran da (dinde) olmayan kavramları uydurduğunun bir delilidir. Eğer bu kavramlar dinimizde olsaydı, hem isimleri hem nitelikleriyle Kuran da tarifleri yapılmaz mıydı? Eğer Kuran, bize, böyle en temel konuları bir tek ayetle bile açıklamayacaksa niye indi? Hiç şüphesiz Kuran, kendi ifadeleriyle de belirttiği gibi her şeyi açıklar, tüm detayları verir, Allah ın dininin tümünü kapsar. Bu kavramla rın Kuran da olmayan tarzda ortaya konması, bu kavramların insani ürünler olduğunun (uydu rulduğunun) delilidir. 185
186 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN ARAP ADETLERİNİN SÜNNET BAŞLIĞIYLA KABUL ETTİRİLMESİ Sünnet diye uydurulanların önemli bir kısmı Peygamberimiz e if tira olarak uydurulmuş sözlerdir. Bir kısım sünnetlerse; Peygam berimiz in kavminin veya Araplar ın veya mezheplerle hadislerin oluştuğu dönem ve bölgedeki adetleridir veya Peygamberimiz in şahsi ter cihlerinden dolayı işlediği fiiller olmasına rağmen dinle alakası ol mayan şeylerdir. Cübbe giymek, kabak yemek, yer sofrasında yemek yemek gibi Bunlar Peygamber e savaş açan müşriklerin, örneğin Ebu Cehil in de davranış tarzlarıdır. Kimisi iklimden, kimisi örften, kimisi o yörede yetişen sebzelerden kaynaklanmaktadır. Kuran ın belirtmediği bu fiillerde ilave bir sevap ummak veya dinle bir alaka kurmak, dine ilave yapmak olur. Kuran her şe yi açıkladığını, tüm detayları verdiğini söylerken; Kuran ın açıkla madığı tarzda sünnet başlığıyla sevap ummak ve makbuliyet edebi yatları da yine Kuran ın anlattığı dine yapılan ilavelerdir. Allah isteseydi; cübbeyi, kabağı, yer sofrasını ve sünnet başlığıyla dine ilave edilmeye çalışılmış gelenekleri de Kuran da belirtir ve bize nasıl daha çok sevap kazanaca ğımızı gösterirdi. Sünnetlere uymada sevap vardır, bunların uygu lanmamasında günah yoktur yumuşatmaları da yapılan yanlışı gidermez. Çünkü ister sevap etiketiyle olsun, ister makbuliyet etike tiyle olsun, Kuran da olmayan bir davranışı dini etiketle sunmak yine dine ilave yapmak olur. (34. bölümde sünnet gibi başlıklarla di ne sokulan ilavelerin insan yaşamını nasıl zorlaştırıp, yaşanmaz bir hale soktuğunu göreceğiz.) İnsanları Peygamber sünneti diye uy durmalara ve örflere çağıran ve kendilerini Peygamber yolunun ta kipçileri göstermek için kendilerine Ehli Sünnet adını takıp, aslında Ehli Arabi-örf olanlara; Peygamber sünneti diye Peygamber e ve dine iftiralarla dolu kaynaklara, Araplar ın örf ve adetlerine, Emevi ve Abbasi dönemlerinin imalatlarına uyduklarını göstermemiz gerekir. İftiraların dışında, bu uydurmaların diğer bir sebebi ise sahabelerin (Peygamber i bir kez bile gören Müslümanlar ın) hatasız kabul edilip, onların da hareketlerinin Peygamberinkiler gibi sünnet olarak değerlendiril mesi olmuştur. Sırf Peygamber e mal edilmeler neticesinde bile or taya çıkan yorum hatalarını ve saptırmaları düşünürsek, sahabelerin bu işe katılmasıyla 186
187 SÜNNET KAVRAMI oluşan kaos inanılmaz boyuttadır. Bugün sünnet deyince halkın büyük bir kesimi Peygamber in davranışlarını (sünneti resul) an lıyorsa da, aslında hadis kitapları ve diğer gelenekçi kaynaklarda anılanların bir bölümü sünneti Medine, sünneti Kufe, sünneti Basra diye sahabelere ve Peygamber sonrası ilk dönem Müslümanlarına dayandırılır. Kuran ile yetinmemenin ve Kuran ın önüne ciltler yığmaya, örfleri dinselleştirmeye yönelik oyu nun kutsala fatura edilişindeki başlık, ne yazık ki sünnet olmuştur. SU DURULURSA ZEHİRLİ YILAN FARKEDİLİR Bir yazar, bu konudaki hatalı yaklaşımları şöyle eleştirmek tedir: Sünneti adettir bu. Oturarak yemişsin, Ebu Lehep de oturarak yer. Arap ın örfüdür bu. Peygam ber in getirdiği dinden kaynaklanmıyor. Arap ın örfünden kaynak lanıyor. Şimdi bakın bunlar günlük hayatın basit meseleleri, bunlar yukarılara doğru gidiyor. Ve bakıyorsunuz hukuk hayatının, devlet hayatının en ciddi boyutlarında bile dindir diye ısrar ettikleri şeyle rin büyük bir kısmı falan veya filan bölgenin örflerinden ibaret. Bunları Allah ın dini diye savunmaya kalktınız mı hem kendinize zulmediyorsunuz, hem yaşadığınız ülkeye, hem de hukuk hayatına kötülük ediyorsunuz. Bakın bunlar bizi nereye götürüyor. Biz Al lah ın gönderdiği ve Peygamber in gösterdiği İslam la, o ad altında sahneye sürülen tarihin şurasından burasından devşirilmiş, örfler den ibaret, adı İslam olan şeyi birbirinden ayırt etmek zorundayız. İnsanlık bunu yapmadıkça rahat edemez. İslam dünyası bunu yapmadıkça rahat edemez, biz de yapmadıkça rahat edemeyiz. Tabi bu büyük bir dirençle karşılaşıyor Türkiye de. Çünkü bunun birbirin den ayrılmamasına bağlı çıkarlar var. Su bulanık olacaktır ki, birisi balık beslerken öbürü de orada zehirli yılanını beslesin. Su durulur sa zehirli yılanlar fark edilir. Bunu istemeyenler vardır. Olay bu ka dar basit. Bunu sadece dinci yobazlar yapıyor şeklinde de anlama yın sakın! Aslında dinci yobazlar burada kullanılıyor. Bunu büyük ölçüde dinsizlik ticareti yapanlar kotarıyor. İslam dünyasının he men her yerindeki Kuran dışı yobaz dinciliği besleyenler, uluslararası İslam düşmanı odaklardır. Fikir de, finansman da onlarındır. 187
188 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Çünkü İslam ı sahneden kovmanın en emin yolu çirkin göstermek tir. Yobaz dincilik ise bu iş için biçilmiş kaftandır. Bağırıp duruyo ruz: Müslümanlara tuzak kuruyorlar, bu tuzaklara düşmeyin. Biz düşmeyin dedikçe bir ayağını ökseye yakalatmak yerine iki kanadı, iki ayağı ile gidip düşüyor. Ondan sonra ne oluyor? Olan sizin ne zih imanınıza oluyor. Sizin asil ve güzel dininize oluyor. Ondan sonra dinsizlik tüccarı: İşte İslam dediğiniz karanlık ve katran bu dur, yaşayanları da işte bunlardır, buyurun diyor. Sonuç? Sonuç bi zim çocuklarımızın sistemli bir biçimde dinsizleştirilmeleri veya başka dinlerin kucağına itilmeleri. VEDA HUTBESİ BİLE ÇELİŞKİLİ Ne yazık ki uydurulan din en çok dinsizlerin işine yaramakta ve kaos olarak sunulan bu dini anlayış yüzünden kitleler dinden uzaklaşmaktadırlar. Bu kitabı yazışımızın bir sebebi de işte bu dinden soğutulan kit lelere, Kuran ın anlattığı İslam ile uydurulan dinin farkını göstermektir. Kuran ın dışında ikinci bir kaynak türetmek isteyenler sünnet adıy la kutsala fatura ettikleri bu kaynağın gerekliliği için de hadisler uy durmuşlardır. Bu hadislerin en meşhuru Peygamberimiz in veda hutbesinde söylediği hadistir. Fakat aynı hadisin üç ayrı şekilde nakledilmesi, en doğru hadis olması beklenen veda hutbesine bile güvenilemeyeceğini göstermektedir. Yüz bin kişinin dinlediği söylenen bir hutbede hadisler bu kadar değişiyorsa, bir tek kişiden, o da insan zinciriyle (4. bölümde gördük) gelen diğer hadisleri siz düşünün. 1- Size bir emanet bırakıyorum: Allah ın kitabı ki Allah ın gök ten yere uzanmış ipidir. Ona yapıştığınız takdirde asla sapmazsınız. 2- Size iki emanet bırakıyorum: Allah ın kitabı ve sünnetim. 3- Size iki emanet bırakıyorum: Allah ın kitabı ve ehli beytim (ev ahalim). Bu üç hadisten en az ikisinin yanlış olduğu zaten bellidir. Ehli Sünnet mezheplerin 2.sini, Şii mezheplerin 3.sünü kabul ettiği hadis lerin üç formu böyledir. Bizse, en doğru olması gereken, en çok ki şinin şahit olduğu, sözlü sünnet olan veda hutbesinde bile böyle bir hata yapıldığını gördükten sonra, 188
189 SÜNNET KAVRAMI 1. hadisin manasının doğru olduğunu daha iyi anlıyoruz. Kuran ın kendisinin açık, detaylı her şe yi açıklayan olduğunu hatırlayarak bu tabloyu, Kuran la yetineme yenlere bir ibret vesikası olarak sunuyoruz. Daha evvel de söylediğimiz gibi; dinin tek kaynağı Kuran dır. Hadis ve sünnet tipi kaynaklar ne kadar mütevatir (birçok ayrı hadis le, birçok hadis zinciriyle ulaşan) olurlarsa olsunlar, dinin bir kısmını oluşturamazlar. En mütevatir (kalabalık bir topluluğun naklettiği hadis) olan veda hutbesinin hali, yukarıdaki örnekten bel lidir. Hiç kimse yüz bin kişinin dinlediği veda hutbesinden daha mütevatir hadisler olduğunu iddia edemez. Kafamızdaki dini Kuran da aramayalım. Kuran ı açıp, dinin ne olduğunu öğrenip, arta kalanları kafamızdan temizleyelim. İllaki falanca şeyi dinde bulaca ğız diye çırpınmayalım. Kuran dinin hepsidir. Allah isteseydi, ka falardaki falanca şeyleri de din yapardı. Allah ın din yapmadığını dinde bulmak için bu telaş niye? Dinin tek yapıcısı Allah, dinini Ku ran da açıklamıştır. Örfümüzün, saplantılarımızın dinini istemek yerine, Allah ın bize indirdiğine yapışalım. Şeyhperestlikten, mürşidperestlikten, ancak falancalar Kuran ı anlar ben de falancaları dinlerim diye falancaperestlikten kurtulup; Allah ın insanlara indi rip, korunmasını vaad ettiği, mantıksız ve çelişkili izahları olmayan Kuran a yapışalım. Kuran ın önüne yüzlerce cilt eser koyup, Kuran ı yüzlerce dini kaynaktan biri yapıp, sonra Kuran a uyduğumu zu sanmayalım. KURAN, SÜNNETİ DE KAPSAR Peygamber in sünnetine uymamız tabi ki gerekir. Fakat Peygamber in sünneti (davranışları, tarzı) için de tek kaynak Kuran dır. Kuran dan, Peygamber in vahye uyup kendisinden din uydurmadı ğını, başları çatlatırcasına dini anlattığını, üstün ahlakını, ibadetle re düşkünlüğünü, sürekli Allah yolunda mücadelede olduğunu öğ reniyoruz. Kuran ın belirttiği her husus, her ahlaki norm aynı za manda Peygamber in sünnetidir (davranış şekli, tarzıdır). Yani namaz, oruç, mallardan sarfetmek, sürekli Allah ı anmak, Allah ın yarattıklarını düşünmek, sürekli şükretmek, samimiyet, sabır, gereğinde hicret, güvenilir olmak, dürüstlük, cesaret, Allah a sevgi ve saygı hep Peygamber in 189
190 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN sünnetleridir. Bunlar sünnettir, çünkü bunlar Kuran da geçer. Oysa Kuran da geçmeyen sakal, cübbe, elbisenin rengi, yemek menüleri, birçok Arap adeti; tarihin belli bir dönem ve yerinde uygulanmış bile olsalar, dini bir nitelik taşımayan, tarihsel olup dinin evrensel bir hükmü kabul edilemeyecek hususlardır. Peygamber in tek yazdırdığı ve Allah ın vahiylerini içeren Kuran, Peygamber in sünnetini göstermek açısından da yeterlidir. Eğer gerekli başka normlar ve davranış şekilleri olsaydı, Kuran hiç şüphesiz onları da içine alırdı. Kuran kendisini detaylı diye tanıtırken, nasıl olur da dinle ilgili herhangi bir detayı atlar? Kuran ın atladığı detaylar din olmayan, bizim de atlamamızın hiçbir sakıncası olmadığı, yapmamızda sevap umulmayacak şeylerdir. Bizi kurtaracak olan, Arapperestliğin din diye yutturulmaya çalışılmasının neticesi olan sarıklı, sakallı uydur ma sünnetler değil; Kuran da geçen iman, ahlak, fazilete dair çizi len tablolardaki sünnetlerdir. Allah size kitabı detaylı bir şekilde indirmişken O ndan başka hakem mi arayayım? 6-Enam Suresi 114 ÜMMETİN SÜNNETİ Kuran da geçmeyen ve sünnet başlığı altında sunulan unsurlar; Müslümanlar ın uygulaması gerekli, hiçbir şekilde değiştirilemeyecek olan evrensel hükümler değildir. Oruç tutmak, sabah namazını kılmak, domuz eti yememek, dürüst olmak gibi; İslam ın evrensel, bu dünyanın sonuna dek geçerli prensipleriyle bunlar bir tutulamaz. Fakat bu, bu uygulamaların hepsinden İslam ümmetinin vazgeçmesi gerektiği anlamını da taşımaz. Sünnet olarak sunulanları üç kategoride inceleyip, bu üç kategoriye de farklı yaklaşımlar göstermemiz gerektiğini savunuyoruz. Bunların birincisinde, sünnet başlığı altında; Kuran a ters veya insan sağlığına zararlı veya bu ümmetin aleyhine unsurlar dile getiriliyorsa, bunlardan hemen vazgeçmek gerekir. Örneğin kadınların sünnet edilmesi bunlardan birisidir. 190
191 SÜNNET KAVRAMI İkincisinde, sünnet başlığı altında; Kuran a aykırı olmayan, insana zararı da olmayan, kültürel unsurlar gibi tercihler dile getirilmektedir. Örneğin sakal bırakmak bunlardan birisidir. Bunların dinin evrensel hükümleriyle ilgisi olmadığını belirtmek önemli olmakla beraber, bunlar şahsi tercihler veya kültürel öğelerdir, bunlardan vazgeçip geçmemek, kişilerin şahsi tercihleriyle ilgilidir, bunları din adına ne övmek ne de yermek gerekir. Üçüncüsünde, sünnet başlığı altında; Müslüman ümmetinin ibadetlerine düzen veren, ümmeti kaynaştıran veya Kuran ın koyduğu ana prensiplere hizmet eden unsurlar savunulur. Bunların da İslam ın evrensel hükümleriyle aynı kategoride olmadığını belirtmek önemlidir ama ümmetin sünneti olarak bu faydalı unsurların muhafazası yararlı olacaktır. Örneğin ezanın bütün İslam ümmetinde aynı formatta okunması; Kuran a uygun sözlerle ibadete çağrı yapılmasına, ibadete çağrıda bir düzen olmasına ve dünyanın her yanında ümmetin aynı formatla ibadete davetine hizmet etmektedir. Örneğin teravih namazı; Allah ın daha çok anılması için Müslümanlar ı toplar, Ramazan ayının ibadetin bollaştığı bir ay olmasına hizmet eder. Namaza düzen veren uygulamalar veya Cuma namazının kılınması için belli bir saatin ilan edilmesi; toplu ibadetlerde kargaşıyı önleyen unsurlar olarak ümmete hizmet etmektedirler. Örneğin Ramazan ve Kurban bayramları; Müslümanlar ın birbiriyle kaynaşması gibi Kurani açıdan önemli bir ilkeye hizmet etmektedir. Allah ın anılmasına ve Müslümanlar ın kaynaşmasına hizmet eden bu tarzdaki ümmetin sünnetleri ni muhafaza etmemiz faydalı olacaktır. Fakat bunların İslam ın evrensel hükümleri olmadığı ve gereğinde bunlarda kimi yeni düzenlemelere gidilebileceği de bilinmelidir. Örneğin ezanın okunmasının yasak olduğu yabancı bir ülkede, namaza çağrı; minarede ışık yakmak gibi bir yöntemle gerçekleştirilebilir. Diğer yandan farzlar gibi bağlayıcı olmayan bu unsurlar terk edilebilir; Kuran da olmayan namazları istemeyen kılmaz, istemeyen bayramlarda Müslümanlar la kaynaşma yerine tatilden yana tercihini kullanabilir. Ümmetin sünneti esnekliği olan bir alandır, fakat bu alanla ilgili hususların eğer İslam ın evrensel prensiplerine, Müslümanlar için gerekli düzene ve Müslümanlar ın kaynaşmasına yol açtığını tespit ediyorsak; bunlardan vazgeçmemek, hatta sahip çıkmak, 191
192 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN bizce, aklını kullanan her Müslüman ın yaklaşımı olmalıdır. Kuran ın anlattığı bir İslam ı savunmak, bazılarınca, hatalı bir şekilde, tüm bunlara karşı çıkmak sanılmaktadır. Oysa Kuran ın savunduklarından olan adalet ve Müslümanlar ın kaynaşması gibi hususlar Müslümanlar ın kimi düzenlemelere gitmelerini gerektirir. (Kuran nasıl mahkeme kurulacağını veya kaynaşmanın şartı olan ortaklıkların hepsinin neler olacağını belirtmez.) Kuran bu detayları vermez; Kuran ın bu yaklaşımı, bu alanda bir esneklik oluşturarak kolaylık sağlamaktadır. Oluşmuş olan ümmetin sünneti bu alanda Müslümanlar a yardımcıdır, bu sünnette insani bir yön vardır, bu insani yön kategorik olan bunları Kurani hükümlerden ayırır, esnek ve değişkenliği mümkün bir alan kılar. Fakat ortak bir yaşam alanı olan bu dünyada ümmetin sünneti gibi bir zenginliğe muhtaç olduğumuzu ve bunları değerli kılanın da Kurani ilkelere hizmetleri olduğunu unutmamalıyız. 192
193 17. BÖLÜM ARAP KAVMİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER HAKKINDAKİ UYDURMALAR Bundan önceki bölümde de gördüğümüz gibi dürüstlük, din adı na mücadele, üstün ahlak, ibadetlerde titizlik, Allah ı çok anma gibi Kuran daki sünnetler bizleri bağlayan yegane sünnetlerdir. Oysa Emeviler ve Abbasiler döneminde sarık, cübbe, sakal, yerde ve elle yemek, kadınların haklarını kısıtlayıcı kimi uygulamalar gibi Kuran da yer alma yan birçok husus Peygamber sünneti diye, ibadet gibi halka benimsetilmiştir. Bu yutturmacanın en önemli sebeplerinden biri Araplar ın örf, adet, kadına bakış açılarını dinselleştirerek; Arap ol mayan Müslümanlar ı da Araplaştırmaktı. Eğer bu örf ve adetler dinsel kisveye sokulup kitlelere sunulmuş olmasaydı, kimse Arapların bahsedilen örf ve adetlerini benimsemeyecekti. Fakat kitlelere, Arap örf ve adeti başlığında değil de Peygamber sünneti, sevap kazanmanın yolu, İslam ın şartı tipi başlıklarla sunulan bu örfler, Arap olmayan milletlerin Araplaştırılmasını sağlamıştır. Bugün Türkiye deki bir çok cemaatin hatta milliyetçi geçinen çevrelerin bu örf ve adetleri, Araplar dan bile daha şiddetle savunması, Arap kavmiyetçiliğinin bu taktiklerinde ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir. Abbasi döneminde kaleme alınan Buhari, Müslim gibi Ehli Sünnet in be nimsediği hadis kitapları; yine aynı dönemde kurulan ve yayılan Hanefilik, Şafilik, Malikilik, Hanbelilik gibi mezhepler; Arap kavmiyetçiliğini kit lelere sünnet ve sevap nitelendirmeleriyle 193
194 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN yutturmuşlardır. Emevi ve Abbasi döneminin bu eserlerinde ve mezheplerinde dinin nasıl Araplaştırıldığının, Kuran ın önüne nasıl ciltlerle eserler konduğu nun izahını bundan önceki bölümlerde yaptık. Ne yazık ki kitle ler, mezheplerin, Kuran da geçmeyen binlerce izahı, nasıl din diye yutturduklarının ve bu yutturmaların büyük bir kısmının nasıl Arap örf ve adetlerinin dinselleşmesi olduğunun farkında değiller. ARAPÇANIN KUTSALLAŞTIRILMASI Halkların yıllarca cahil kalmasının ve bu oyunların farkedilmemesinin en önemli sebeplerinden biri, Kuran ın Türkçe ye ve diğer dillere tercüme edilmesinin yasaklanmasıdır. Böylece din, Arap lar ın ve Arapça bilen küçük bir azınlığın tekelinde kalmıştır. Hal ka, Kuran yerine ilmihal kitaplarındaki din öğretilmiş, halk da ilmi hal kitaplarında okuduğu bilgilerin birçoğunun Kuran da olup olmadığını tespit edemediğinden, gerekli çıkarım ve eleştirileri yapama mıştır. Ayrıca mezhepten ayrılanlara da despotça ceza uygulamala rı konmuş, böylece tahrif edilmiş ve Araplaştırılmış İslam koruma ya alınmıştır. Hıristiyanlığın Ortaçağ da İncil in Latince den başka dile çevrilemeyeceğini savunan, dinini mezhepçi papazların ellerine teslim eden zihniyetiyle, Kuran ı başka dillere çevirt tirmeyen, böylece dini mezhep imamlarının tekelinde tutan zihni yet benzerdir. Kişilerin anla dıkları dilde Allah a yönelip daha fazla yakınlaşmasını engelleyen hep Arap kavmiyetçiliğinin etkisiyle türemiş, mezhepçi Ehli Sünnet anlayışıdır. Bunlar Arapça nın cennet dili olduğu ve kutsal olduğu şeklinde uydurma hadislerle, diğer milletleri sömürüde en önemli unsur olan dil hakimiyetini kurmaya çalışmış ve büyük oranda ba şarılı olmuşlardır. Kuran da her Peygamber in kendi milletinin dilinde onlara din getirdiği ve hitap ettiği söylenir. Yani Kuran da adı geçen ve geçmeyen (Kuran da birçok Peygamber den bah sedilmediği ifade edilir) birçok Peygamber vardır. Bunların herbiri kendi kavminin diliyle din getirmiştir. Bu dillerden hiçbirinin diğe rine göre kutsallığı yoktur. Kuran böyle bir üstünlüğe onay vermez. Arapça nın Cennet in yazı ve konuşma dili olduğu Kuran ın değil, uydurma hadislerin bir izahıdır. 194
195 ARAP KAVMİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER HAKKINDAKİ UYDURMALAR ARAP OLMAYANLARLA EVLENMEK Mezhepçi Araplar, Arap olmayanlara mevali adını takmışlar dır. İkinci sınıf gözüken bu sınıfın, Araplar la evlenmemesi gerekti ği şeklinde izahlar yapanlar, bu şekilde hadis uyduranlar bile olmuş tur: Araplar Araplar ın eşitidir. Mevali de Mevali nin. Ey Mevali, içinizde Araplar ile evlenmiş olanlar suç işlemiş olurlar, kötü yap mış olurlar. Muttaki 8 Ey Arap, kendinden olanla ve kendi denginle evlen ve yapacağın çocukların safiyeti bakımından dikkatli ol ve asla zenci ile evlenme. Çünkü zenciler çarpık yaratık olduklarından onlarla evlenenlerin çocukları sakat ve çarpık doğar. Muttaki 8 Bizim asıl göstermek istediğimiz; hadislerin ve mezheplerin, kı sacası Kuran dışı tüm kaynak ve izahların güvenilir olmadıkla rıdır. Kuran, Allah kelamıdır ve biz onun her kelimesini, her hük münü savunur ve uygulamaya çalışırız. Eğer hadisler dinin kaynağı olsalardı, onların da her kelimesine, her hükmüne sahip çıkmak ge rekirdi. Kişilerin keyfince beğenip aldığı, keyfince beğenmeyip at tığı bir kaynak nasıl dinin kaynağı olabilir? Arapçı anlayışın dine soktuğu bu uydurmalardan kurtulmanın yolu da kitabın başından beri anlatmaya çalıştığımız şekilde, sadece Kuran dan dini öğrenip, Kuran ı din konusunda yeterli ve eksiksiz bilmektir. Bunun aksine hareket dinimizin ırkçı, Türk ü kötüleyen bir din olarak görülme sine sebep olacaktır. TÜRKLER HAKKINDA UYDURULAN HADİSLER Size ilişmedikçe siz de Türkler e ilişmeyiniz. Çünkü severlerse sizi soyarlar. Sevmezlerse sizi gebertirler. Suyuti-Lealil Masnua 1/440 Yıllarca aynı dinin mensubu olmalarına rağmen Türkler ve Araplar bu tarz uydurmalar ve gereksiz kışkırtmalar yüzünden bir birlerine düşman 195
196 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN olmuşlardır. Bu düşmanlıktan her iki taraf zarar görmüş, fakat Fransızlar ve İngilizler gibi İslam topraklarında men faat arayanlar bu durumdan istifade etmişlerdir. Napolyon, Arap kavmiyetçiliğini kullanarak, hatta kendini İslam dostu, Türkler i İs lam düşmanı göstererek; İslam topraklarına girmiş, Mısır gibi top raklarda ayakta kalabilmiştir. İngilizler de yıllarca Arap-Türk düşmanlığını; Osmanlı yı bölmek ve petrol gibi stratejik kay naklara hükmedebilmek için kullanmışlardır. Türkler in içinde de bu manasız düşmanlığı, Ne Şam ın şekeri, ne Arab ın yüzü tarzında deyimlerle kışkırtanlar olmuştur. Fakat işin korkunç yanı şudur ki, Araplar daki Türk karşıtı sözler; Peygamberimiz e fatura edilerek hadis başlığı altında dinselleştirilmiştir. Aslında cahil fakat etiketi alim olan birçok Türk din adamıysa, tüm bu hadislerle beraber Arapçı İslam anlayışına Araplar dan bile daha şiddetle sahip çıkmışlardır. Arapçı İslam anlayışının Türkler hak kında uydurduğu en meşhur hadislerse, Türkler i kötü bir toplum olarak bilinen Yecuc-Mecuc olarak gösterenlerdir. Küçük gözlü, kırmızı yüzlü ve suratları kalın deriden yapılmış kalkanlara benzer Türkler e (Yecuc-Mecuc e) karşı savaşlar yap madıkça hüküm günü gelmiş olmayacaktır. Buhari, K. Cihad; Müslim, K. Fitan ARAPÇI, KAVMİYETÇİ DİN ANLAYIŞI Hayvani, vahşi, medeniyetsiz bir yaratık şeklinde tarif edilen Yecuc- Mecuc un kim olduğu hakkında ayrılıklar çıkmıştır. Fakat gelenekçilerin, tek hadisini inkar eden kafir olur dedikleri Buhari ayrıca Taberi, Bağdadi, Belhi, Beyzavi, Nesefi, Nüveyri, İbni Kesir gibi gelenekçilerin itibar ettiği kişiler, hatta Asım Efendi ve Ahteri Mustafa Efendi gibi gelenekçilerin alim ve muteber bildiği bazı Türkler Yecuc-Mecuc un Türkler olduğunu savunmuşlardır. Hadis lerde, Yecuc-Mecuc un Hz. Adem in rüyasında gördükleri sonucu akan spermlerden oluştukları tipi saçma açıklamalara da yer verilmiştir. Tüm bu anlattıklarımız Arap kavmiyetçiliğinin; gelenek ve görenek leri dinselleştirmesinin, Arapça yı kutsallaştırmasının, Arap soyunu kutsallaştırıp 196
197 ARAP KAVMİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER HAKKINDAKİ UYDURMALAR ırkçılığa yol açmasının yanında kendileri haricindeki milletle re ve örnekte gördüğümüz gibi Türkler e ilişkin hadisler uydurarak, Türkler hakkındaki olumsuz kanaatleri de dinselleştirme yoluna gittiklerini göstermektedir. İnsanların en hayırlısının Araplar oldu ğuna dair hadisler de uydurulmuştur (Bakınız: İbni Arrak, Tenzihuz Şeria Fil Merfua 2). Fakat unutulmamalıdır ki büyük din düşmanları Ebu Lehep, Ebu Cehil de Arap tı. Kuran da Peygamber in etrafındaki birçok kişinin savaştan kaçı şı, ikiyüzlülüğü, iman etmeden iman ettik demeleri, küfür ve nifak ta şiddetleri anlatılır ki bunlar da Arap tır. Kuran ın mesajına göre insanlar takvalarına, dindeki titizliklerine göre, Allah a karşı sevgi ve saygılarına göre üstünlük kazanırlar. Irkçı ve politik kaygılarla uydurulan hadisler ve oluşturulan mezhepler; Kuran ın saf, arı, tutarlı me sajına ilaveler olarak dine sokulmuşlardır. Dini mantıksız, zor, ırk çı, Arapçı, çelişkili gösteren bu safsatalardan kurtulmanın yegane yöntemi; Kuran dışında dini kaynak olamayacağının bilincine vararak, din konu sundaki tekeli bir tek Kuran a teslim etmektir. 197
198 18. BÖLÜM SANAT, MÜZİK, HEYKEL, RESİM, SATR ANÇ DÜŞMANLIĞI Kuran ın anlattığı İslam ın ve mezheplerin İslam ının farkını daha iyi anlamak için somut olarak bazı konuların incelenip bu büyük farkın açığa çıkarılmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bu yüzden bu bölümde müzik ve resim gibi birkaç konuyu inceleyip, Kuran ın anlattığı İslam ın uydurulan dinden farkını göreceğiz. TÜM KAİNAT ALLAH IN SANATI Allah kendi sanatını ve gücünü kimi zaman dünyamızın hareket lerinde, kimi zaman yağmurda, kimi zaman bir kuşun ötüşünde, ki mi zaman bir menekşenin renklerinde gösterir... Kimi zaman ise bir müzik parçası, bir heykel, bir resim de Allah ın sanatının, ilminin, gücünün göstergeleridir. Her şeyi yaratan Allah, hem evrendeki her şe yin hammaddesinin yaratıcısı, hem de bu hammaddelerin arka arkaya gelip herhangi bir şey oluşturmalarında rol alan fizik, kimya, biyoloji kanunlarının yaratıcısıdır. İnsanlar Allah ın yarattığı demir gibi hammaddeleri alır, Allah ın yarattığı fizik ve kimya kanunları çerçevesinde demire şekil verir, fizik kanunları çerçevesinde oluşturulan makinelerle, matematiksel hesaplarla birleşimler yapılır ve arabalar, uçaklar ortaya çıkar. Bunları yapan insan, Allah ın yarattığı gözleri, beyni ve elleriyle, Allah ın yarattığı hammaddelerle, Allah ın yarattığı kanunlar çerçevesinde birleşimler yaptığı için; insanın arabayı, uçağı ve 198
199 SANAT, MÜZİK, HEYKEL, RESİM, SATRANÇ DÜŞMANLIĞI her şeyi icadı, aslında insanın, Allah ın evrenin içine sakla dığı potansiyelleri keşfidir. Aynı şekilde bir müzik parçası; çalındığı enstrü manlarının hammaddesinin ve kendisini meydana getiren notalar ile kelimelerin, potansiyel olarak meydana çıkabilecek olmasıyla, zaten kainatta mevcuttur. Müzisyen, Allah ın yarattığı kainatta zaten mevcut olanı keşfeder ve şarkılar ile besteler yapar, bunları çalar ve söyler. Kainatın her nokta sında Allah ın varlığının delillerini bulmayı bilen akıl, baktığı kadar görmeyi de bilen göz; müzikte olsun, herhangi bir sanat eserinde olsun Allah ın varlığının delillerini, Allah ın yaratışının güzellikleri ni görür. Kuran-ı Kerim in hiçbir yerinde müziğin, heykelin ve res min yasaklandığına veya kötü bir uğraş olduğuna dair tek bir izah yoktur. Oysa mezheplerin İslam ı, Allah ın yaratışındaki güzellikle ri, hayatın neşesi, tadı, Allah ın insanlara rahmeti olan sanatın birçok kolunu yasaklayıp; kendi kısır dünyalarını başkalarına da uygulamak istemişlerdir. Daha evvel gördüğümüz gibi Kuran da yasaklanmayan her şey serbesttir. Yasak istisnadır, bir yasağın ge çerliliği için Allah ın bir emri, yani Kuran ayeti olması gerekir. Mü zik, heykel, resim ve şiirin yasaklığına dair hiçbir ayetin olmaması, bunların serbestliği için yeterli delildir, ayrıca bunların serbest, he lal olduğuna dair herhangi bir izaha gerek yoktur, aynı patlıcan yemek için özel bir ayete gerek olmadığı gibi. Kuran da patlıcanın haram olduğuna dair hiçbir izah olmaması yeter lidir, ayrıca patlıcan yemenin helal olduğuna ilişkin, patlıcan yiye bilirsiniz diye bir açıklamaya ihtiyaç yoktur. Şimdi müzikten başla yarak mezheplerin İslam ında neler uydurulmuş görelim: MÜZİK DİNLEYENİN BAŞINA GELECEKLER Musiki dinleyen bir kişiye cennette ruhanileri dinleme izni ve rilmez. Kurtubi 14/53 Şarkı kalpte nifak bitirir. Ebu Davud Ümmetimden bir topluluk bulunacak saf ve yünlü ipeği, çalgı aletlerini helal edinecekler. Sahihi Buhari 199
200 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Allah şarkıyı, onun alışverişini, parasını, öğretmeyi ve dinleme yi haram kılmıştır. Muhammed Gazali, Nebevi Sünnet Bu son hadisi kitabında zikreden Muhammed Gazali (doğumu 1917, Mısır), İbni Hazm ın da izahlarını delil göstererek, nakilcileri inceleyerek, Hz. Ömer den örnekler vererek; bu hadisin ve evvelki incelediğimiz hadislerin uydurma olduğunu ortaya koyar. Aslında Peygamber in müzik dinlediğine, müziği teşvik ettiğine dair de ha disler vardır. Fakat birçok mezhep, yasaklayıcı hadislerin etkisinde kalmıştır (Türkiye de en yaygın ve en çok taraftarı olan Hanefi mez hebi gibi). Bu arada vurmalı sazlarla müziğin helal olduğu, telli ve üflemeli sazların ise haram olduğuna dair mantık dışı birçok izah da mezheplerin temel dini kaynak diye sundukları ilmihal kitapların da yer alır. Peygamber zamanında def çalınıyor ve Peygamber de din liyormuş, demek ki def, darbuka gibi vurmalı sazlar helal; telli, üfle meli sazların ise hepsi haramdır diyerek, mezhepler, çelişkili açıkla malarını ilmihal kitaplarında halka sunmaktadırlar. Peygamber za manının ve yöresinin müziği, def tipi aletlerle yapılıyorsa, değişik kültürlerin kullandığı üflemeli ve vurmalı sazlar da helaldir şeklin de basit bir mantığı bile çıkartamamaları, mezhep kurucularının ken di kültürlerini din diye yutturma gayretlerini göstermektedir. Sonuç olarak, her konuda olduğu gibi müzik konusunda da Kuran ı dinin yeterli ve tek kaynağı ola rak görmemek, mezhepleri çelişkili izahlara ve kaosa sürüklemiştir. Müzik kadar yoğun olarak karşı çıkılmasa da şi ire de karşı çıkanlar olmuştur. Fakat genelde din dışı şiirler, aşk şiir leri kötü görülmüş, yalnız dini şiirlere izin verilmiştir. Sizden birinizin içinin kusmuk ve kanla dolu olması şiirle dolu olmasından daha hayırlıdır. M. Mesabih 4/4809 Şiire karşı çıkışlar müziğe olduğu kadar yoğun olmamasına karşın heykele neredeyse tüm mezhepler müzikten çok daha şiddetli bir şekil de karşı çıkmışlardır. Bazı yöneticilerin, tarihsel bir vaka olarak, putperestliğe yol açacağı endişesinden dolayı heykele karşı bir tavır koymuş olmaları mümkündür. 200
201 SANAT, MÜZİK, HEYKEL, RESİM, SATRANÇ DÜŞMANLIĞI Fakat böylesi, Kuran da yer almayan bir tavır, ancak tarihsel bir yaklaşım olarak değerlendirilmeli ve bu tip yaklaşımlar dinin evrensel hükümleri gibi görülmemelidir. Heykele putperestliğe yol açtığı için karşı çı kıldığı söylenir. Ona bakılırsa Hindular ineğe tap maktadırlar, bu durumda bütün inekleri öldürmemiz mi gerekmek tedir? Mecusiler ateşe tapıyordu, Peygamber tüm ateşlerin söndü rülüp bir daha ateş yakılmamasını emretti mi? Güneşe tapanlar ol duğu için hiç güneş görmeyen kapalı bir yerde yaşama fikrine ne dersiniz? Kuran ın hiçbir ayetinde yasaklanmazken, Hz. Süleyman ın saltanatının bir ihtişamı ola rak gösterilen heykele, bu ayetin beyanına rağmen, haram denerek nasıl karşı çıkılabilir? Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuzlar gibi ça naklardan, yerinden kalkmayan kazanlardan ne dilerse ya parlardı. Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın. Kullarımdan şükredenler azdır. 34-Sebe Suresi 13 MEZHEPÇİLER HZ. SÜLEYMAN I NASIL DEĞERLENDİRİYORLAR? Allah, Kuran da heykeli gücün ve güzelliğin bir göstergesi şeklin de sunuyorken heykele nasıl karşı çıkılır? Peki, Hz. Süleyman dine titiz değil miydi de yukarıdaki ayetten öğrendiğimize göre heykel ler yaptırdı? Bu iddiaları ortaya atanlar, Hz. Süleyman dan daha mı dindardırlar, yoksa Hz. Süleyman günahkar mı? İnsanlar, Allah ın indirdiğiyle yetin meyip kendi kafalarına göre din yapınca, ortaya çıkan işte budur; mezheplerin karmakarışık, akıldışı ve uydurmalarla dolu yapıları. Kim resim yaparsa, Allah ona Kıyamet günü yaptığı resim se bebiyle, resmindekilere ruh üfleyinceye kadar azab eder. Hiçbir za man resimdekilere ruh üfleyemez. Köpek ve resim bulunan eve melekler giremez. Buhari, Tabir 45; Nesai, Zinet 114 Tırmizi 4, No: 2955 201
202 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Mezheplerin İslam ında sanata düşmanlığın en yoğun olduğu konulardan biri ise resimdir. Canlı figür çizmek, aynı heykel gibi, Kuran da bu konuda hiçbir yasak olmamasına rağmen yasaklanmış tır. Tabi bu arada aynı hadisle evde köpek beslemenin yasak oldu ğu şeklinde bir uydurmayı da İslam a sokmuşlardır. Mezheplerin bu saçma izahlarıyla alay edenler, şöyle bir soru sorup mezhepçileri dalgaya almaktadırlar: Azrail de bir melektir, eğer evde köpek bes ler veya eve resim asarsam, Azrail de evime giremeyeceğine göre, evdeyken ölmemem garanti olur mu? İslam ı yanlış tanıtıp insanların dinden uzaklaşmasına sebep olanlar, kendilerine ina nanları müzik, heykel ve resim gibi Allah ın kulları için yarattığı gü zelliklerden mahrum etmektedirler. Oysa Allah, Kuran da şöyle bu yurmaktadır: De ki: Allah ın kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? De ki: Bunlar dünya hayatında iman eden ler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır. Bilen bir topluluk için Biz ayetleri böyle detaylandırırız. 7-Araf Suresi 32 Kuran a göre iman edenler Allah ın yasaklamadığı güzellikler den faydalanır ve Allah a şükrederler. Gelenekçi İslam ise sürekli yasaklamada, zorlaştırmada, çirkinleştirmede ve eziyette medet arar. Bu zihniyetin sahipleri, Allah ın yasaklamadıklarını yasaklayarak in sanları Allah a daha fazla yaklaştırdıklarını, daha takva (daha mak bul bir kul) yaptıklarını zannederler. Oysa Allah dinden eksiltmeyi de, dine ilaveyi de kınar. Her iki hareket de Allah tan olanı insani olanla karıştırmak demektir. Ey iman edenler, Allah ın sizin için helal kıldığı güzel şey leri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Allah haddi aşanları sevmez. 5- Maide Suresi 87 HAYATIN RENKLERİNİN DÜŞMANLARI Allah ın bu ve benzeri ayetlerine aykırı hareket edilmesi yüzün den dinimiz çok büyük zarar görmüştür. Örneğin müzik hakkında tüm bu kısıtlamalar 202
203 SANAT, MÜZİK, HEYKEL, RESİM, SATRANÇ DÜŞMANLIĞI olmasaydı, İslam âleminden herhalde çok daha fazla müzisyen ve müzik eseri çıkardı. Hıristiyan uydurmacılığı daha ziyade Peygamberleri ni ilahlaştırarak iş görürken, bizim uydurmacılarımız ise dine ila velerle dini yozlaştırarak ve hayatı renksizleştirerek iş gördüler. Mü zik sayesinde birçok dini mesaj verilip, insanların bilinçaltına birçok gerçek yerleştirilebilirdi. Bizdeki kısıtlı dini müzik eserlerine karşı Hıris tiyanların sayısız üretimini ve bunu dini anlatmada nasıl olumlu bir şekilde kullandıklarını dikkate alırsak, müzik yasağının dinimize verdiği bir zararı anlayabiliriz. Aynı şekilde heykel ve sanatın diğer birçok öğesinin yasaklanmaması, Hıristiyanların bu unsurları da kullanıp daha estetik bir yaşam tarzı oluşturmalarını sağ lamıştır. Birçok insan Hıristiyan uydurmacılığının inanç alanına soktukları saçma izahlara rağmen, sırf bu daha medeni ve renkli ya şam stilinin etkisiyle Hıristiyan olabilmiştir. Oysa inanç alanını uy durmacılıktan daha sağlam bir şekilde korumalarına rağmen, uygula ma alanında kapılarını ardına kadar uydurmalara açan dinimizin mezhepleriyse; daha mantıklı inanç izahlarına rağmen renksiz ve için den çıkılmaz hayat görüşleriyle birçok insanı dinimizden kaçırmış lardır. Kuran ın anlattığı din ile uydurulan dinin farkını bilmeyen yığınlarsa, birçok şeye olduğu gibi sanata da düşman çöl bedevisi zihniyetinin sunduğu dini, gerçek din sanıp, ondan uzaklaşmışlardır. Hıristiyanlar nasıl Hz. İsa yı ilahlaştıran izahları dinlerinden atıp Allah ın indirdiği şekliyle dinlerini ortaya çıkarmak zorundaysalar, biz de dinimize yapılan bu ilavelerden dinimizi kur tararak mezheplerin, geleneklerin ve uydurmaların İslam ından Ku-ran ın anlattığı İslam a dönmek zorundayız. RESSAMLIK PUTPERESTLİKTEN KÖTÜ MÜ? Sanata din adına yapılan zulmü iyice görmek için şu uydurma hadisleri de inceleyelim: Resim yapanlara kıyamet günü muhakkak azap olunur. Bu kim selere, Yaptığınız resimleri diriltin denir. Süneni İbni Maceh: 2151 203
204 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Şu resimleri yapanlar yok mu? İşte kıyamet günü bunlara haydi yaptığınız resimlere can veriniz diye azap edilir. Kıyamet günü en şiddetli azaba uğrayacak olan ressamlardır. Buhari 12 İbn Hacer El Heytemi, İslam da Helal ve Haramlar 2; Buhari, Tesavir 89 Sonuncu hadise göre resim yapmak zinadan, adam öl dürmekten, hatta putperestlikten bile daha tehlikeli sayılabilir. Çünkü putperestlerin veya katillerin değil, ressamların en büyük azaba çarptırılacağı, Peygamberimiz e iftira olarak uydurulan bu ha disle dini bilgi diye Müslümanlar a sunulmuştur. Görüldüğü gibi Kuran dışında dini kaynak kabul etmemenin, herhangi bir mezhebin bağlısı yeri ne sadece ve sadece -takısız- Müslüman olmanın önemi her delil de bir kez daha anlaşılmaktadır. Ayrılığın iyi olduğunda ayrılığa düşmeyen hadisçiler, en çok azabın kime yapılacağı konusunda da, satrancı sevmeyen birinin şu uydurması sayesinde ayrılmışlardır: Kıyamette en acı azabı görecek insan satranç oynayan kimsedir. Hafız Zehebi, Büyük Günahlar Hafız Zehebi, İbni Abbas ın, nasıl bir yetimin satranç aletini yaktığını, satranç haram olmasa bu aleti yakmasının mümkün olma yacağını anlatarak; satranç konusunda dini bilgiler aktarır. Artık dinimizin içine sokulmuş bunlara benzer saçmalıklardan dinimiz kurtulsun; insanları karanlıklara boğan bu izahların çöl bedevilerinin işi olduğunu, Kuran ın anlattığı İslam da bunların olmadığını herkes öğrensin. De ki: Size ne oluyor ki Allah ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir kısmını haram, bir kısmını helal yapıyorsu nuz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah a iftira mı ediyorsunuz? 10- Yunus Suresi 59 204
205 19. BÖLÜM KUR AN DA YEMEK, MEZHEPLERİN VE HADİSLERİN DİNİNDE YEMEK Bu bölümde yemek konusunu ele alıp, Kuran ın anlattığı dinle mezheplerin dininin arasında ortaya çıkan büyük farkı bu bağ lamda sunmaya çalışacağız. Kuran ayetleri yenilmesi haram olan yiyecekleri çok açık bir şekilde şöyle sıralar: O size ancak şunları haram kıldı: Leş, kan, domuz eti ve Allah tan başkası adına kesilmiş olan. Fakat kim kaçınılmaz şekilde mecbur kalırsa, saldırmamak ve zorunluluk sınırını aşmamak şartıyla. Şüphesiz Allah bağışlayandır, merhamet edendir. 16- Nahl Suresi 115 De ki: Bana vahyolunanlar içinde bir kimsenin yiyeceği olarak leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki bu gerçekten pislik tir-, Allah tan başkası adına kesilmiş bir murdar dışında ha ram kılınmış bir şey bulamıyorum. Fakat kim kaçınılmaz şekilde mecbur kalırsa, saldırmamak ve zorunluluk sınırını aşmamak şartıyla. Şüphesiz Rabbin bağışlayandır, merha met edendir. 6-Enam suresi 145 205
206 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN MİDYE VE KARİDESİN HARAM KILINMASI Ayetlerde gördüğümüz gibi, Kuran; 1- leş, 2- kan, 3- domuz eti, 4- Allah tan başkası adına kesilenler olarak, haramlarını bu dört maddede toplamıştır ve sadece bunların haram olduğunu da vur gulamıştır. Çok zor durumda kalıp da bu dördünden biri dışında hiçbir yiyecek bulamayan kişinin, aşırıya gitmemek şartıyla bunlar dan yiyebileceği gibi bir detay bile belirtilmiştir. Etrafımızdaki in sanlara sorarak bir araştırma yapsak; böyle bir zaruret durumuyla yüzyüze gelen yüz kişide bir kişi bile zor buluruz (o da belki ha yatında bir kez bu durumda kalmıştır). Yani Kuran konuyu en detaylı şekilde açıklamıştır. Fakat buna rağmen mezheplerin, Kuran da olmayan haramları, bu konuda da dinimize ilave ettiklerini görmekteyiz. Örneğin Türkiye de en yaygın mezhep olan Hane filiğe göre midye ve karides yemek haramdır. Ne yazık ki birçok ki şi bu izahı dinin bir hükmü sanmakta ve Allah ın bu nimetlerini kendilerine haram kılmaktadırlar. Mezhepler haram olan yiyecek ler konusunda Kuran ile çelişmekle kalmamış, kendi aralarında da çelişmişlerdir. Mesela Maliki mezhebi Hanefi nin haram kıldığı midye ve karidesi helal kabul eder. Maliki mezhebinin haram de diği at etiyse Şafi ve Hanbeli gibi mezheplere göre helaldir. Mezheplerin ilave haramları bunlarla bitmez. Azı dişleriyle kapıp avlayan ve parçalayan kurt, ayı, köpek, sincap ve tilkinin dahil olduğu hayvanlar da bu haram edilenler listesindedir. Tırnaklarıyla kapıp avlayan kuşların eti de mezheplerce haram edilmiştir. Yılan, kur bağa, kaplumbağa, yengeç tipi hayvanlar da listeye dahildir. Kuran ın izahlarını yeterli görmeyenler kendi örf ve adetlerinde çirkin gördüklerini, uydurma hadislerle destekleyerek haram kılmışlar dır. Oysa farklı farklı kültürlerde insanların yemek listesi de fark lıdır. Örneğin kurbağa eti ve at eti kimi kültürlerde hiç yenmezken, bazı ülkelerin kültürlerinde bunlar çok prestijli yemekler sınıfındadırlar. Birçok kültürde ayı, aslan, kurt gibi vahşi hayvanları yeme alışkanlığı da olabilir. Kendi kültürlerine göre din oluşturanların bu saçma ve gereksiz ilaveleri, birçok farklı kültürde yaşayanlara gereksiz zorlukları beraberinde getirmiştir. Mesela Türkiye gibi üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede istiridye, midye ve karidesin haram kılınması beraberinde din adına zorlukları taşımıştır. Ayetlerde % 1 den bile daha 206
207 KURAN DA YEMEK, MEZHEPLERİN VE HADİSLERİN DİNİNDE YEMEK az ihtimalle karşılaşılması mümkün durumları açıklayan Allah ın, yüz milyonlarca insanın karşılaşacağı midye ve karides gibi yiyecekler haram olsaydı, bunları açıklamaması hiç düşünüle bilir mi? Madem açıklanmamıştır, demek ki Allah, bunları haram etmek istememiştir. Allah ın haram etmediği her şey helal olduğu na göre demek ki bunlar afiyetle yenilebilir. Allah ın kendilerine verdiği rızıkları haramlaştıranlar hüs rana uğramışlardır, sapıtmışlardır, doğru yolu bulamamış lardır. 6-Enam Suresi 140 De ki: Ne oldu size de Allah ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah a iftira mı ediyorsunuz? 10-Yunus Suresi 59 Ayetlerde görüldüğü gibi fazladan haramlar türetip midye, ka rides, ya da at etine haram demek; dinde titizlik veya takva olmak de mek değildir. Aksine Allah ın haram kılmadığına haram demek; Al lah a iftiradır, dine ihanettir, kitlelerin dinden kaçmasına sebep ol mak demektir. Maide suresi 87. ayette, Allah ın helal kıldığı güzel şeylerin haram kılınmaması buyurularak, bunu yapmak haddi aşmak ola rak değerlendirilir. Ayetin Ey iman edenler diye başlaması bu ayette belirtilen haddi aşmanın Ben Müslümanım diyenler tara fından da gerçekleştirildiğini gösterir. Demek ki Ne olacak fazladan bir midye, karides haram olsun... diyemeyiz. Din adına dine zor luk ilave etmek haddi aşmaktır, sapkınlıktır, Allah ın emirlerine karşı gelmek demektir. Ey iman edenler, Allah ın sizin için helal kıldığı güzel şey leri haramlaştırmayın, haddi aşmayın. Şüphesiz Allah had di aşanları sevmez. 5-Maide Suresi, 87 ÜÇ PARMAKLA PİLAV YEMEK Buraya kadar yemek konusunda dine haram başlığı altında ya pılan ilaveleri gördük. Bunların yanında yemek yemenin adabın dan, yemeğin 207
208 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN menüsüne kadar sünnet başlıklı yüzlerce adet de dine ilave edilmiştir. Kuran da geçmeyen herhangi bir şeye ister sünnet ister başka ad altında olsun, ufak dahi olsa dinsel bir vasıf yüklemek mazur görülemez. Sünnet başlıklı uydurma ilavelere göre yemekte şu hususlara dikkat edilir: Yemek yer sofrasında yenilmelidir. İster pilav, ister et olsun tüm yiyecekler üç parmakla yenir. Çatal ve kaşık kullanılmaz. Yer sofra sında sağ ayak dikilip, sol ayak alta alınıp yemek yenir. Sağ elle ye mek çok çok önemsenir. Sol elle yenilenleri şeytanın yediğine ina nılır. Bu arada tavuk, kuzu, inek eti, kabak, patlıcan gibi yiyecekler sünnettir. Peygamber in yaşadığı dönemde Amerika kıtası keşfedilmediği için patates, domates veya mısır sünnet dışı yiyeceklerdir. Yani kabak yiyen sevap kazanırken, aynı öğünde patates yiyenler bu se vaptan mahrumdurlar. Suyu 3 yudumda içmek, yemeği 21 lokmada bitirmek şeklinde sayılar da önemlidir. Suyu 4 yudumda içmek is teyen, bu mantığa göre sevaptan yararlanamaz. Yemeklerin ortada ki bir kaptan yenmesinin de sünnet olduğu iddia edilir. Oysa Nur suresi 61. ayette toplu olarak veya ayrı yemekte sakınca olmadığı açıklanır ama yine de mezhepçi yaklaşımda genelde sevap hakkı toplu yemekten ve ortadaki kaptan beraber yemekten yana kullanılmıştır. Özellikle Ramazan da yemeğe zeytin veya hurma ile başlamanın sevap oldu ğuna dair çok meşhur bir inanç da oluşturulmuştur. Bu inanca gö re peynir ve çorba ile orucu açan, zeytin veya hurma ile orucu aça nın sevabını alamaz. Yemeği bitirdikten sonra üç parmağı yalama nın ve bunları yalarken sıranın nasıl olması gerektiğinin de mez hepçi sünnet anlayışında tarifleri vardır. Yemek yerken dikkat edilecek hususların listesi daha da çoğaltılabilir. Kuran ı yeterli gör meyen yaklaşım, dini Kuran dışı birçok ayrıntıya boğmuştur. Dinini Kuran dan anlayan Müslüman la mezheplerden anlayan Müslüman ın farkı sofrada da kendini belli etmektedir. Görüldüğü gibi Kuran ın Müslümanına göre dört tane haram yiyecek varken, her mezhepte farklı olmak üzere mezheplerin İslam ında düzinelerce haram yiye cek vardır. Dinini Kuran dan anlayan Müslüman a göre yemekte esas olan yemeğin haram olmaması, Allah a şükredilmesi, rızkı verenin Allah olduğu nun bilinmesidir. Kuran dan dinini anlayan Müslüman a göre yemekteki bahsettiğimiz sere monilerin 208
209 KURAN DA YEMEK, MEZHEPLERİN VE HADİSLERİN DİNİNDE YEMEK dinle bir alakası yoktur. Arapların örf ve adetlerindeki bu yemek şekilleri; Peygamber in de, o dönemdeki putperestlerin de ye mek yeme şekli olabilir. Yemeği çatal, kaşıkla veya çubukla veya el le yemek; Allah a yakınlığı veya takvayı değil, sadece örf ve gelenek leri simgeler. Fakat Kuran ın anlattığı İslam yerine Arapçı, mezhepçi İs lam ı benimseyenler; putperestiyle, Müslümanıyla tüm Arapların örfü olan yemek yeme şekillerini, hatta menüsünü sünnet adı altın da insanlara yutturmuşlardır. Ne yazık ki bu yutturmacalara öylesi ne inanılmıştır ki kimi Türkler, Afganlılar, İranlılar bu örfleri din sandıkları için Araplar dan daha Arapçı olmuşlardır. Fakat onlar bunu sünnet tatbikçisi olmak olarak algılamaktadırlar. Kitap ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. 6-Enam Suresi 38 209
210 20. BÖLÜM KIYAMET ALAMETİ UYDURMALARI: İSALAR, MEHDİLER... Kuran da dünyamızın bir sonu olduğu söylenir. Dünyamızın sonu ve bundan sonra başlayan süreç saat veya kıyamet olarak tarif edilir. Kıyamet alametlerinden kasıt da evrenin ve dünyanın sonuna yakın zaman diliminde olacak olaylardır. Dolayısıyla bu olayları görmek beklenen sonun yakın olduğunun habercisi olacaktır. Kuran da olmayan izahların halka nasıl yutturulduğunu ve din adına uydurulan hurafe leri gösterebilmek için bu bölümde kıyamet alametleri ni işleye ceğiz. Kıyamet alametlerini işlerken ilk önce Kuran da hiç geçmeme sine rağmen gerçekleşmesine inanmanın İslam ın bir şartı, inanmamanın kafirlik olarak ilan edildiği konulardan; 1- Mehdilik, 2- Deccaliyet, 3- Hz. İsa nın yeniden gelişini işleyeceğiz. Daha sonra ise Kuran da bir iki ayette bahsedilen, fakat hadislerde yüzlerce yalanla şişirilen konulardan 4- Yecuc-Mecuc ve 5- Dabbe konularına değineceğiz. MEHDİLİK VE DECCALİYET Mehdi, kıyamet alametleri içinde en popüler olan, hakkında en çok hadis uydurulan ve en çok istismar edilen karakterdir. Hadisler kullanılarak oluşturulan bu karakterin, sonuna yakın dünyaya ge leceğine, herkesi yenip dünyaya hakim olacağına, daha sonra gele cek Hz. İsa ile buluşup dünyayı yöneteceğine, bunları gerçekleştir mek için ise Deccal ile 210
211 KIYAMET ALAMETİ UYDURMALARI: İSALAR, MEHDİLER... savaşacağına inanılır. Hadislere göre Mehdi kadar, Mehdi nin talebeleri de üstün yeteneklere sahip sıra dışı ki şilerdir. Tüm bu yeteneklere sahip olabilmek, kendi şeyhinin veya ken di liderinin Mehdi olduğunu ispat edebilmek için binlerce hadis uy durulmuştur. Bu yüzden Mehdi nin dış görünüşü hakkında, yapa cakları hakkında, çıkacağı yer hakkında birbiriyle çelişen birçok ha dis vardır. Mesela bir hadise göre Mehdi Şam dan çıkacakken, di ğerine göre Kufe den, bir diğerine göre İstanbul dan, bir başka ha dise göreyse Medine den çıkacaktır. İlk nesiller kendi şeyh veya liderlerini Mehdi ilan etmek için o kadar çok hadis uydurmuşlardır ki sonraki nesillerin hadis uydurmasına gerek kalmamıştır. Bu nesiller de kendi liderlerine uyan hadisleri doğru kabul etmiş, diğer hadisleri yorumla saptırmış veya yalanlamışlardır. Örneğin liderleri küçük burunluysa, Mehdi küçük burunludur hadisini kabul etmişler, Mehdi nin gaga burunlu olduğuna dair hadisleri gözardı veya inkar etmişlerdir. İslam âleminde Mehdi enflasyonu yaşan mıştır. Şu anda Mehdi sanılan bir dini grup lideri var mı şeklindeki bir soruya vereceğimiz cevabımız Acaba hangi grup kendi liderini Mehdi sanmıyor ki? şeklindedir. HER TARAF MEHDİ KAYNIYOR Gerek Türkiye deki, gerek İslam âlemindeki gelenekçi cemaat leri iyi tahlil etmemiz için Mehdilik olgusunu iyice kavramamız ge rekmektedir. Biz, Türkiye deki, bizce en büyük olan on geleneksel İslami cemaati bir kenara yazdık ve sonra bunların hangisinin şey hini, liderini Mehdi zannettiğini araştırdık. Sonuçta tamama yakı nının kendi şeyhini, liderini Mehdi sandığını gördük. Bu da gerçek manada İslami cemaatleri kavramak için Mehdiyet olayını bilmenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. (Unutmayın ki cemaat lerin büyük bir kısmı Mehdiyet konusunda açık konuşmaz. Bu ko nuyla ilgili bilgileri kendi içine girenlere bile hemen açıklamazlar. Birçok cemaatte bu bilgileri açıklayan, şeyhin kendisi değil, onun en yakın halkası olmaktadır.) Hadislerde Mehdi nin kendisinin bile Mehdi olduğunu söylemeyeceği de nakil edilir. Cemaatler bu hadi si, liderlerinin Mehdiyet ini gizlice, 211
212 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN kulaktan kulağa, basının ve diğer kuruluşların önünde belli etmeden yaymalarının daha iyi olduğuna işaret kabul ederler. Mehdiyet bir cemaate büyük bir kuvvet verir. Liderinin, 1400 yıl kadar önce tarif edilen, bazı Peygamberler ile eşit üs tünlükte olan, dünyaya hakim olacak kişi olması, bu liderin müritlerin de çok güçlü bir bağlılık oluşturur. Bu bağlılıkla müritler tüm ener jilerini, tüm paralarını, tüm olanaklarını şeyhin eline teslim ederler. Şeyhin hiçbir lafını tartışmayı bile düşünemezler. 1400 yıl önce ha dislerle müjdelenmiş, dünyayı fethedecek Mehdi ye karşı gelmek kimin haddine düşmüştür? Liderini Mehdi diye yüceltenler, Mehdi nin talebeleri olma vasfıyla 1400 yıl önceki hadislerde müjdelendikleriyle uyutulurlar. Mehdi nin halife olacağına dair izahlar, grup liderlerinin uzun vadeli ayaklanma, darbe gibi organizasyonlarla halifeliğe oturtulması gerektiğine dair planları da düşündürür. İslam tarihi, kendini Mehdi sanıp ayaklanmalar çıkartmış ve yüzler ce kişinin ölümüne sebep olmuş şizofrenlerin örnekleriyle doludur. HUMEYNİ NİN MEHDİLİKTEN GELEN GÜCÜ Şiilik te Mehdilik konusu imanın şartlarındandır. Şiilik teki bu konuya atfedilen önem Sunnilik tekinin de üstündedir. Mehdi nin hicri 256 da doğan Hasan Askeri nin oğlu Muhammed olduğu, ortadan kaybolduğu ve günü gelince meydana çıkıp vazifeyi alacağı inancı Şiiliğin temel inançlarındandır. Şu anda hicri 1400 lü yıllarda oldu ğumuz düşünülürse; Şiiler in temel inancına göre Mehdi, 1100 yıl dan fazla bir süredir bizle saklambaç oynayan bir kişidir. Gelenek sel İslamcılar içinde kalabalık bir kitleyi temsil eden Şiiler in bu inancı, gelenekçi kitlelerin aklı nasıl bir kenara bırakıp, Kuran ye rine mezheplere, hem de inanılmaz Kuran dışı izahlarına rağmen tabi olabil diklerini göstermektedir. Şii yönetimleri ve İran devrimini tahlil et mek için de Mehdilik konusunun bilinmesi çok önemlidir. Şiiler e göre Mehdi ortaya çıkıncaya kadar onun vekilleri hüküm sürecek tir ve vekillere itaatsizlik, Mehdi ye itaatsizliktir, Mehdi ye itaatsiz lik ise Allah a isyandır. Ayetullah Humeyni de Mehdi nin bir dö nemdeki vekili kabul edilmekteydi. Böylece Ayetullah Humeyni, halkı kontrol edecek ve yönlendirecek kuvveti 212
213 KIYAMET ALAMETİ UYDURMALARI: İSALAR, MEHDİLER... Mehdi vekilliğinden aldı. Humeyni ye -Mehdi nin vekiline- itaat Şii inancında farzdı. İran devriminde, halkın bölünmeden, tek kaynaktan, büyük bir bağlılıkla idare edilip ayaklanmasının altında da Mehdiyet inancı vardır. Yani yakın tarih te önemli yeri olan Şii-İran devrimini iyi anlamanın yolu da Mehdiyet konusunu iyi analiz etmekten geçmektedir. Şiilik te, Sunnilik teki binlerce Mehdi ye karşı tek bir saklambaç oynayan Mehdi vardır; fakat bu Mehdi nin Humeyni gibi vekilleri bile sırf bu veka letten dolayı ihtilal yapacak gücü ellerinde bulundurmuşlardır. ÖLÜ DİRİLTEN DECCAL Deccal ise Mehdi nin savaşacağı kişidir. Şeyhlerini Mehdi ilan edenler, şeyhlerine karşı çıkan veya şeyhlerinin yaşadığı devirde karşı fikir lere sahip olan kişileri Deccal ilan edivermişlerdir. Mehdi ye hizmeti ibadet sananlar, Deccal in ordu veya fikir sistemiyle savaşı da ibadet sayarlar. Hadislerde bir Mehdi, bir Deccal tarifi varken; on binlerce kişinin Mehdi ve onlara karşı on binlerce kişinin Deccal ilan edilmesi, konunun nasıl zıvanadan çıktığını gösterir. Deccal hakkın daki hadislerde Deccal in cenneti ve cehennemi olduğu, ölüleri di rilttiği, alnında kafir yazdığı, kör olduğu, yeryüzünde gelmiş geçmiş en büyük fitne olduğu anlatılır. Kuran ın Mehdi ve Deccal hakkında ne dediğinin cevabı koca bir hiçtir. Yani Kuran da tek bir ayette bile geçmeyen bu karakter ler yüzünden binlerce Mehdi nin peşine düşülmüş ve bunların düşmanları Deccal diye lanetlenmiştir. Binlerce kişinin ka nı dökülmüş, adeta bir İslam mitolojisi oluşturulmaya çalışılmıştır. Her devirde gelecekmiş gibi beklenen Mehdi, kişileri tembelliğe it miş, birçok Mehdi bekleyicisi kendi ürettikleriyle kurtuluşu araya caklarına, kurtuluşu gelecek Mehdiler den ummuşlardır. Ayrıca mezhepçiler, içinde bulundukları zayıf, hükmedilen, bilimsel olarak geri durumun günahını da kendilerinde arayıp kendilerini düzelte ceklerine, uydurma Deccaller e suçu yükleyip kurtulmuşlardır. 213
214 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN HZ. İSA NIN YENİDEN GELECEĞİ İDDİASI Kuran da yer almamasına rağmen, ortaya atılan iddialardan biri de Hz. İsa nın dünyanın sonuna yakın yeniden geleceğidir. Hadislerde Hz. İsa nın Şam ın doğusunda beyaz minareye ineceği, Mehdi ile bulu şacağı, Deccal i öldüreceği anlatılır. 12. bölümde bazı hadis uydurucuları anlatılırken geniş yer verdiğimiz Ebu Hureyre nin, Buhari ve Müslim gibi, gelenekçilerin en güvendikleri iki kaynaktaki bir hadisi şöyledir: Allah a yemin ederim ki İsa nın adil bir hakem olarak ara nıza inmesi yakınlaşmıştır. O indiğinde haçları kırıp domuzları öl dürür, cizyeyi kaldırıp maymunu öldürür ve İslam dan başkasını ka bul etmez. Hıristiyanlık tan ilk devirlerde dinimize geçenlerin yay dığını sandığımız bu uydurma, Kuran ayetleriyle de uyuşmaz. Allah şunu demişti: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni ken dime yükselteceğim, seni inkar edenlerden ayıracağım... 3-Ali İmran Suresi 55 Hüseyin Atay bu ayete göndermeler yaparak şu açıklamayı yapar: Hz. İsa hakkında Kuran-ı Kerim in verdiği bilgi içinde onun öldü ğü fakat öldürülmediği bilinmektedir. Bunlara göre Hz. İsa ölmüş tür, hayatta değildir ve dünyaya dönmeyecektir. Hadislerle iman esasları sabit olmaz ve Kuran a ilave yapılamaz. Hıristiyan kültünden ve kültüründen, Hz. Muhammed in vefatından sonra İslam literatü rüne geçen hikayelerden birinde; Hz. İsa nın ölmediği, göğe çıkarıl dığı ve kıyamet kopmadan dünyaya Şam daki minareden ineceği an latılmaya başlanmıştır. Hıristiyan mitolojisi İslamlaştırılarak Müslümanlar ın inançları arasına sokulmuştur. Öyle ki buna inanmayanlar, aklı başında sanılanlar tarafından bile kafirlikle itham edilmektedir ler. (Hüseyin Atay, Kuran a Göre Araştırmalar) Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değil dir. O Allah ın elçisi ve Peygamberler in sonuncusudur. 33-Ahzab Suresi 40 214
215 KIYAMET ALAMETİ UYDURMALARI: İSALAR, MEHDİLER... Ayetten Peygamberimiz in son Peygamber olduğunu anlıyoruz. Kuran da Hz. İsa nın da Peygamber olduğu geçtiğine göre, Peygamberimiz den sonra Hz. İsa nın gelişi Kuran ın bu ayetiyle çelişir. Selam üzerimedir doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım gün. 19-Meryem Suresi 33 Meryem suresinde, Hz. İsa nın ağzından nakledilen yukarıdaki sözlerde, Hz. İsa nın üç önemli gününden bahsedilir. Görüldüğü gibi bu günler sayılırken; Hz. İsa nın kıyamette dünyaya yeniden ge leceği şeklinde bir günden bahsedilmez. Eğer böyle bir gün olsay dı, elbette bu da yalanlarla dolu hadislere bırakılmadan, şüpheye yer bırakmayacak şekilde Kuran da bildirilirdi. Ne yazık ki Kuran ın belirtmediği ve Kuran ile çelişen Hz. İsa nın gelişi hikayesi, yüzlerce sahte İsa nın çıkışına yol açmıştır. Sahte Mehdi enflasyonu gibi, sahte İsa enflasyonu da yaşanmıştır. YECUC-MECUC Yecuc-Mecuc, Kuran da bahsedilen bir kavmin ismidir. Mehdiyet, Deccaliyet, Hz. İsa nın yeniden dünyaya geleceği Kuran da yer almamasına karşın kıyamet alametleri olarak anlatılırken; Yecuc-Mecuc konusunda Kuran da olmayan, Kuran a uymayan saçma izahlar, Kuran da geçen Yecuc-Mecuc konusunu detaylandırmak için anlatılmıştır. Yecuc-Mecuc, Kuran da iki surede şu şekilde geç mektedir: 93- İki setin arasına kadar ulaştı, onların önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu. 94- Dediler ki: Ey Zulkarneyn, Yecuc-Mecuc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir set inşa etmen için sana vergi verelim mi? 95- Dedi ki: Rabbim in beni içinde tuttuğu imkan ve güç daha üstündür. Siz bana bedensel güçle yardım edin de sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel yapayım. 215
216 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 96- Bana demir kütleleri getirin. İki ucu eşit düzeye ge lince körükleyin. dedi. Onu ateş haline getirince Ba na erimiş bakır getirin dökeyim dedi. 97- Artık onu ne aşabildiler ne de delebildiler. 98- Dedi ki: Bu benim Rabbim den bir rahmettir. Rabbi m in vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbim in vaadi haktır. 18-Kehf Suresi 93-98 96- Yecuc-Mecuc un önü açıldığı zaman onlar her tepe den akın ederler. 97- Gerçek olan vaat yaklaşmıştır. İnkar edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. Vay başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. Hayır, biz zalimlerdik. 21-Enbiya Suresi 96-97 Yecuc-Mecuc un Kuran da geçtiği ayetleri, bu konuya ilave ya pılan uydurmalarla ayırt edebilmeniz için yazdık. Bir izaha göre Yecuc-Mecuc, Hz. Adem in rüyalanması sonucu toprağa akan sperm lerden oluşmuş bir millettir. Yecuc-Mecuc un toprağın altında bir karış boyunda bir millet olduğu, kıyamete yakın yeryüzüne çıkaca ğı diğer bir açıklamadır. İbni Abbas ın rivayetine dayanan bu son hadise karşı İbni Ebi Hatem Şueyh in hadisi ise şöyledir: Onlar üç sınıftır. Birinci sınıf büyük ağaç gibidir. İkinci sınıf dört arşın uzun luk ve dört arşın da genişliktedir. Üçüncü sınıf da kulaklarından bi rini yatak edip ikincisini yorgan yapıyorlar. Tüm bu birbirleriyle çelişkili nakillerinden daha ilginci ise Yecuc-Mecuc un Türkler ola rak tarif edilmesidir. DABBE Kuran da, ileride gerçekleşecek bir vaka olarak, tek bir ayette geçen Dabbe; aynı Yecuc ve Mecuc gibi uydurma, mitolojik hadislerle anlatılarak sunulmaya çalışılmış ve her seferinde olduğu gibi ortaya çıkan tablo rezillik olmuştur. Önce Kuran da geçen Dabbe ile ilgili ayeti görelim: 216
217 KIYAMET ALAMETİ UYDURMALARI: İSALAR, MEHDİLER... O söz başlarına geldiği zaman onlara yerden bir Dabbe çı karırız. O da insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiy le inanmadıklarını söyler. 27-Neml Suresi 82 Bu tek ayete karşın geçen acayip hadislerden biriyse şöyledir: Dabbe nin başı öküz başı gibi, gözü domuz gözü gibi, kulağı fil ku lağı gibi, boynuzu keçi boynuzu gibi, boynu deve kuşunun boynu gibi, göğsü aslan göğsü gibi, rengi kahverengi gibi, böğrü kedi böğ rü gibi, kuyruğu koç kuyruğu gibi, ayakları deve ayağı gibidir. Ay rıca çok daha garip hadisler vardır ki bunlardan kimine göre Dabbe nin başı gökte, kuyruğu kutupta, ayakları Arabistan yarımadasındadır. Kimine göreyse Dabbe nin bir elinde Hz. Süleyman ın müh rü, diğer elinde Hz. Musa nın asası vardır. Diğer tüm konularda gördüğümüz gibi Kuran dışında dini kaynak arayanların karşılaşa cakları izahlar bunların benzerleridir. 217
218 21. BÖLÜM KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE K ADIN Geleneksel din anlayışı en çok kadınlarla ilgili konularda dine ilaveler yapmıştır dersek, abartmış olmayız. Kadını köleden beter yapan, kadının erkek egemen toplumda sadece ev işinde ve cinsellikte kullanılmasını, hiçbir alanda kadına hak tanınmamasını savunan izahlar; toplum nezdinde kabul görsünler diye uydurma hadislere ve mezhep izah larına dayandırılmış ve bu bakış açısı topluma din diye yutturulma ya çalışılmıştır. Saf dindar kadınların birçoğu, Kuran ın anlattığı İslam ile bu uydurmaları ayırt edemedikleri için Allah ın rızasını umarak bu uydurmalara göre yaşamaya çalışmış ve kendilerini gelenekçi erkek lerin sınırlarını çizdiği kapkara bir dünyada bulmuşlardır. Gelenek çiler, Peygamberimiz cennetin annelerin ayaklarının altında ol duğunu söylemiş, kadınlar annemizdir, bacımızdır... gibi laflar ederek, kadınlara çok değer verdiklerini göstermek istemektedirler. Oysa birazdan kadınlarla ilgili gelenekçi kaynaklardaki izahları in celediğimizde, gerçekte kadına ne kadar değer verdiklerini iyice an layacağız. Kadınlarla ilgili Kuran da geçmeyen uydurma izahlara değindikten sonra, yine bu uydurmaların etkisiyle yanlış değerlen dirilen Kuran daki bazı meselelere değineceğiz. Bundan bir sonra ki bölümde (22. bölüm) ise başörtüsü gibi günümüzün kadınlarla ilgili en çok tar tışılan konusunu, ayrı ele alacağız. Bu bölümün iyice anlaşılması, o bölümün da ha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. 218
219 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN KADINLARLA İLGİLİ MEZHEP VE HADİS KÖKENLİ UYDURMALAR Bu uydurmaların yapılışındaki en temel hedef, kadının erkeğine kayıtsız ve şartsız itaatini sağlamak olmuştur. Uydurma hadislerle, ka dının erkeğe itaati bir ibadet gibi su nulmuştur: Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, er keklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların er keklere secde etmelerini emrederdim. Tirmizi, Rada 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140; Ahmed b. Hanbel, Müsned 6/76; İbn Mace, Nikah 4/1852 Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese, yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. İbni Hacer El Heytemi 2/121; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/239 Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz. Hafız Zehebi, Büyük Günahlar En titiz hadis çalışmalarında alıntıladığımız hadisleri görmemiz, Kuran, yalnız ve yalnız Kuran diye niye defalarca tekrar ettiğimizin anlaşılmasını bir kez daha sağlayacaktır. Yukarıdaki uydurmaları Peygamber e fatura edenler, ne yazık ki bu uydurmaların reddi olan Kuran ın anlattığı İslam a uymayı Peygamber düşmanlığı, bu uydurmaların kabulü olan hadislerin, mezheplerin, geleneklerin İslam ını ise Peygamber i sevme göstergesi ilan ediyorlar. Böy lece kadınları eksik akıllı ve eksik dinli ilan edenler, dine büyük zarar vermiş oluyorlar. Kadınların dinleri ve akılları eksiktir. Buhari Çok lanet ediyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen, aklı ve dini ek sik başka bir varlık görmedim. Müslim, İman, 34/132; İbn Mace, Fiten 19/4003 219
220 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Kadınları erkeğin kölesi yapan zihniyet, bununla yetinmeyip; ka dınların çoğunu cehennemlik, dinen eksik ilan edip, Kuran ın açık izahlarıyla da çelişir: Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir. Buhari Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben, Cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm. Müslim, İman 34/132; İbn Mace, Fiten 19/4003 KADINA CENNET VİZESİ KOCADAN Kadınların çoğunun cehennemlik olduğunu id dia eden hadislerin yanında, kadının cennete gidişi için kocasının kendisinden memnuniyetini şart olarak gösteren hadisler de uydurulmuştur. Bir kadın, kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennet e girer. Riyazus Salihin Kadınların hayırlısı, erkeklerin yaramazlıklarına ve kötü huylarına sabredendir, bu sabır onların cennete girmesine sebeptir. Kadınlara Dini Bilgiler Müslim de, Buhari de, Tirmizi de, Muvatta da, Şii kaynaklar da; Emevi ve Abbasi döneminde uydurulmuş, bazı kişilerin kadına kendi bakış açılarını dinselleştirmeye çalışmalarının ürünü olan bu tip uydurmalarla doludurlar. Oysa Kuran ın hiçbir yerinde, biraz önce örneklediğimiz tipteki hadisler gibi kadınların çoğunun kötü, ce hennemlik, dinen eksik olduğu geçmez. Kuran, üstünlüğü erkek ve ya kadın olmaya değil, Allah a yakın olmaya, Allah ın dininde titiz liğe bağlar. Ey insanlar! Biz sizi bir erkek, bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız takvaca en ileride olanınızdır. 49-Hucurat Suresi 13 220
221 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN Ayetten de anlayacağımız gibi Kuran, üstünlüğü bir ırka, bir ka bileye veya erkek, kadın gibi bir cinsiyete değil, Allah ın dinine ti tizlik ve Allah için hatalardan sakınma tipi manalara gelen takva ya bağlamıştır. Oysa buraya kadar gördüğümüz hadislere göre kadın olmak daha baştan cehennemlik olma ihtimalini arttıran bir unsur dur. Bu zihniyet, eksik ve cehennemlik ilan ettiği kadını, ezik karak terli bir varlığa dönüştürüp, kayıtsız şartsız erkeğin kumandasına verir ve kuman daya itaati de din diye insanlara dayatır. Kuran ın anlattığı İslam ın bu uy durulmuş dinden neden ayrılması gerektiğini daha da iyi anlamak için en itibarlı uydurma kaynakları inceleyelim: Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır. Müslim, Salat 265; Tirmizi Salat 253/338; Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta. Ebu Davud, Salat 110/720 Ebu Davud, Tıb 24/3922; Müslim, Selam 34/115; Buhari, Nikah, 17/4805 DİŞSİZ, TİPSİZ, YAŞLI KOCALARIN KURTULUŞU Aşağıda kadını uğursuz ve namazı bozucu ilan eden mezheplerin çok itibar ettiği İmam Şarani ve İmam Gazali gibi düşünürlerin kadının neden evde tutul ması gerektiği ile ilgili açıklamalarını, ayrıca kadınların süslenmesini haramlaştıran bazı hadisleri okuyacaksınız: İçinizden biri yaşı ileri, ağzındaki dişleri dökülmüş, görünüş iti bariyle de çok çirkin olabileceği gibi aksine karısı da genç ve güzel olabilir. Bu genç ve güzel kadın, çarşıya çıktıktan veya davet edildi ği düğün ve ziyafetten evine döndükten sonra dışarıda gördüğü ya kışıklı erkeklerle yaşlı ve dişleri dökülmüş kocasını kıyas ederek koca sının yüzüne dahi bakmak istemez. Belki kocasının kendisini öpme sini ve cinsel ilişkide bulunmasını dahi istemez. İşte genç kadının erkeklerin çokça bulunduğu çarşı, pazar, şenlik ve toplantı yeri gibi mekanlara gitmesinin kadın üzerinde yapacağı etki en azından budur. İmam Şarani, Uhudül Kübra 221
222 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Dövme yapan ve yaptırana, yüzündeki tüyleri aldıran ve estetik için dişlerini seyrelttiren kadınlara Allah lanet etsin. Buhari Takma saç takan ve taktıran, kaşları incelten ve incelttiren, dövme yapan ve yaptıran lanetlenmiştir. Ebu Davud, Tereccul 5 Eğer bir kadın peruk takarsa, eğer kol ve yüzüne dövme ya da ben yaparsa, yüzünden ve kaşlarından cımbızla kıl aldırırsa, yüzüne güzellik vermek için şekil değiştirirse lanetlenmiştir. İmam Şarani, Uhudül Kubra Bir hadise göre ashabı kiram karılarının pencere ve kapı aralık larından dışarıyı seyretmelerini ve erkek görmelerini önlemek üze re evlerinin pencerelerini sıkı sıkıya kapatırlar, dışarıya bakanlara dayak atarlardı. İmam Gazali, İhyayı Ulumuddin 2/122 Kadınları zarar vermeyecek miktarda aç, aşırı gitmeyecek kadar da kıyafetsiz bırakınız. Çünkü kadınlar iyice doyar, güzelce giyinir lerse onlar için dışarı çıkıp gezmekten daha sevimli bir şey yoktur. Fakat onlar biraz aç, biraz da çıplak kalırlarsa onlar için evde otur maktan hayırlı bir şey yoktur. İbnül Cevzi, Mevzuat, 2; Suyuti, Lealil Masnua 2/154; İbn Arrak, Tenzihüş Şeria 2 Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın, çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir. İmam Gazali, Kimyayı Saadet; İbn Ebi Şeybe, Musannaf 4 Dışarı çıkması kesin gereken kadın ise kocasından izin aldıktan sonra dışarı çıkacak ve şu kurallara kesin uyacaktır: 1- Sıkı sıkıya örtünüp kötü giysilere bürüne, 2- Hiç çıkmamış gibi davrana, 3- Başını öne eğip kimsenin yüzüne bakmaya, 222
223 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN 4- Kalabalığa karışmaya, 5- Erkeklerin bulunduğu yerlere yanaşmaya, 6- Herkesin dolaştığı sokaklardan uzak dura, 7- İşini bir an önce bitirip evine döne, İmam Gazali, İhyayı Ulumuddin 2 Bu uydurma izahlarla, kendi görüşünü, kadınlara olan aşırı kıs kançlıklarını dini bir buyruğa çevirip, topluma dini bu şekilde su nanlar; dinsizlerin dinimize saldırısı için ortam hazırlamışlar ve bir çok kimsenin dinimize olan inancının sarsılmasına sebep olmuşlar dır. Halkımızın bir kısmı ise bu izahları gösterip dinimize saldıran lara kızmakta, fakat bu izahları yapanları, örneğin İmam Gazali yi bu konuda eleştirmekten kaçınmaktadır. Biz Kuran ı tek kaynak kabul edip, geri kalan izahları ve Şarani nin, Gazali nin bu tarz izahlarını eleştirmedikçe, bu izahlardan yola çıkarak din aleyhinde yazılar yazanlara kızmaya ne kadar hakkımız olabi lir? KADININ EN MAKBULÜ KOYUN CİNSİDİR Bakın Gazali, kadının kaç çeşit olduğunu nasıl açıklıyor ve halkı nasıl bilgilendiriyor: Kadının sıfatları şunlardır: 1- Giyim kuşam hevesinden maymun. 2- Fakir düşmeye razı olmadığından köpek. 3- Kocasına ve diğer insanlara kibrinden yılan. 4- Gece gündüz koğuculuk yaptığından akrep. 5- Evden eşya sattığından fare. 6- Erkeklere hile kurduğundan tilki. 7- Kocasına itaat ettiğinden dolayı koyundur. İmam Gazali, İhyayı Ulumuddin 223
224 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Bu izahlardan sonra en makbul kadının koyun cinsi olduğu açıklanır. Her türlü özgürlüğü elinden alınan kadının, Allah ın farz kıldığı hacca bile tek başına gitme özgürlüğü yoktur. Kadının 90 km den uzağa yanında mahrem biri olmadan (baba, amca, dayı, kar deş, koca gibi) gitmesi haram ilan edilir. Bu yüzden kadınlar, mah remlerinden birini ikna edemezse, bu farzı bile yapamaz konuma gelirler. Oysa Allah haccı erkek-kadın ayrımı yapmadan ve böyle bir şart belirtmeden farz kılmıştır. Kadının camiye gidip namaz kıl ması da, camiye gitmek için kadınların evden çıkması gerektiği için engellenmeye çalışılmış ve bununla ilgili de hadisler uydurulmuş tur. Bu hadislere göre kadının evde namaz kılması camide kılma sından daha sevaptır, hatta evde bile yatak odasında kılması otur ma odasında kılmasından daha sevaptır. Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. 9-Tevbe Suresi 71 Ayetten de anlayacağımız gibi Allah, iman eden erkek ve kadın ların; cins, mahrem, namahrem ayrımı yapmadan dost olmalarını istiyor. Peki, camiye gitmek için bile evden çıkması, hatta birazdan göre ceğimiz izahlara göre erkeklerle konuşması bile engellenen kadın bu dostluğu ne zaman ve nasıl kuracaktır? Hayat sahnesinde yanyana faaliyetin, yardımlaşmanın ve beraber hizmetin insan neslinin ya rısı olan kadının dışlanması ve diğer yarısı olan erkeklerle irtibat ve dayanışmasının kesilmesiyle sağlanması mümkün müdür? Aynı aye tin devamında bu dostluğu sağlayanların Allah ın rahmetini kazana cağı söylenir. Eğer bugün Müslüman olduğunu iddia eden toplumlardan rahmet kesilmişse, kanaatimizce, birçok sebebinden biri de bu ayetin gereklerinin yerine getirilmemesidir. Hanefiler den bazıları kadının sesinin de avret olduğu görüşün dedirler. Fıkhus Siyre Bir hadis şöyledir: Ancak ve ancak mahremleriniz olan erkek lerle konuşacaksınız. İbni Kesir 4/355 224
225 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN AĞZINDA ÇAKIL TAŞIYLA KONUŞMA Bırakın kadın erkek Müslümanlar ın arkadaşlık etmesini, ha remlik selamlıkla, kadınlar erkeklerden tamamen soyutlanmış ve kendi aralarında konuşan kadınların sesinin bile erkekler tarafından duyulmaması gerektiği söylenmiştir. Bu arada çok zaruret olursa, kadının ağzına çakıl taşı alıp sesi tanınmadan erkeklere -o da zaru ret miktarı- bir şeyler söyleyebileceği izahını yapanlar da olmuştur. Camiye gitmesi, tek başına hacca gitmesi, erkeklerle konuşma sı engellenen kadının, aybaşı olduğu zamanlarda namaz kılamayacağı, Kuran okuyamayacağı, oruç tutamayacağı izahlarıyla da bu ibadetleri engellenir. Oysa Allah, Kuran da, sadece, aybaşı olan kadınla cin sel ilişkiye girilmemesini belirtmiştir. Eğer Allah, aybaşılı kadının namaz kılmasını, Kuran okuyup, oruç tutmasını istemeseydi hiç şüphesiz bunları da bildirirdi. Fakat aybaşılı kadını pis gören yaklaşım, -İsrailiyat kökenli uydurmalar aracılığıyla- Kuran a aykırı bu uygulama yı da dinimize sokmuştur. (İsrailiyat kökenli uydurmalar için 5. bö lümün 10. maddesine bakınız.) Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. De ki: O bir sıkıntıdır. Aybaşı halinde kadınlardan uzak durun ve onlar temizle ninceye kadar kendilerine yaklaşmayın. 2-Bakara Suresi 222 Kuran her türlü detayı verirken, Kuran da olmayan zorlukları dine sokarak ilaveler yapanlar, kadınların namaz kılmalarını, oruç tutmalarını Kuran okumalarını aybaşı durumunda engelledikleri gibi kadın-erkek ayrımı yapılmadan farz kılınan Cuma namazına gitmelerini de engelleyerek, dini uygulamalarda eksiltmeler de yapmışlardır. Oysa Kuran ın dininde ilave gibi eksiltme de hoş karşılanamaz. Kadın bu kadar kötülendikten sonra hiçbir fikrine değer verilmeyen bir varlığa çevrilmiş ve Ka dınlara itaat eden helak olur şeklinde Kuran dan onay alamayacak uydurma hadisler, Kuran ın ahlakıyla ahlaklanmış olan Peygamberimiz e atfen uydurulmuştur. 225
226 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Kadınlara danışmayın, onlara muhalefet edin. Kadınlara muha lefet edin, zira kadınlara muhalefet berekettir. Kadınlara Dîni Bilgiler; Suyuti, Lealil Masnua 2; İbn Arrak, Tenzihüş Şeria 2 Kim ki karısına itaat ederse Allah onu yüzüstü Cehenneme atar. İbn Arrak 2 KADIN İMAM DA OLUR, MÜEZZİN DE, DEVLET BAŞKANI DA Kuran kadınların hiçbir göreve talip olmasını engellemez. Ka dın cumhurbaşkanı da, halife de, kadı da, yargıç da, imam da, mü ezzin de olabilir. Çünkü Kuran da yasaklanmayan her şey serbest tir. Serbestlik asıl olan, yasak ise istisnadır. Yasak için vahye yani Kuran ayetine ihtiyaç vardır. Böyle bir yasak olmadığına göre kadın topluma namaz kıldırıp imam da olur, tüm milleti yönetecek cum hurbaşkanı veya başbakan da olur... Gerek Müslüman memleket lerde, gerek diğer ülkelerde kadınların neden devlet yönetiminde ikinci sırada kaldığı tartışılması uzun bir konudur. Fakat şurası açık tır ki Kuran ın anlattığı dinde buna hiçbir engel yoktur. Başlarına bir kadını geçiren bir kavim asla iflah olmaz. Hanbel, Müsned 5; Tirmizi, Fiten 75; Nesai, Kudat 8; Buhari, Fiten 18 Birçok hadis kitabına girmiş yukarıdaki uydurma, Kuran ın ge tirmediği hükümleri kadın aleyhine uyduran gelenekçiler tarafın dan dinimizin içine sokulmuştur. Tahminimiz odur ki, bu uydurma, Hz. Aişe nin Cemel olayında orduya kumanda etmesi üzerine karşı tarafta yer alanların uydurduğu siyasi kaygıdan kaynaklanmış bir uydurmadır. Bunu gören Süleyman Ateş şu açıklamayı yapar: Şimdi bu hadiste taşla nan Hz. Aişe dir. Peygamber Aleyhisselam gerçekten öyle söylemiş olsaydı, Hz. Aişe nin Cemel olayına katılmaması, Talha ve Zübeyr in de onu başlarına geçirmemeleri gerekirdi. Kuran a ters, olaylara aykırı olan bu hadisin doğruluğu şüphelidir. Diğer 226
227 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN sahabilerin bilmediği ve uygulamadığı bir hadis, nasıl din hükmü olur? (Süleyman Ateş, Kuran Tefsiri, 6/399-400) Siyasi kaygılarla bu tip hadisler uydurup Allah ın dinine kendi görüşlerini katanlar, Kuran ın Saba melikesini tarifini de gözardı ederler. Neml suresi 22. ve 44. ayetler arasında Saba kavminden ve onlara hükmeden kraliçelerinden bahsedilir. Ayetle rin açıklamalarında Saba melikesinin zekasını, topluma doğruyu buldurmadaki becerisini, kavmini tehlikeye atmayışını, tedbirli yak laşımlarını görürüz. Kadınların yönetici olamayacağına, kadınlara muhalefetin iyi olduğuna dair yüzlerce gelenekçi hüküm ve uydur maya karşın Kuran da bu manada tek bir ifadeye da hi rastlanmaz. Kadınlara yazıyı öğretmeyin. Dikişi ve Nur Suresi ni öğretin. İbnü l Cevzi, Mevzuat 2 Günümüzde geleneksel Ehli Sünnet yaklaşımı benimseyenlerin büyük bir çoğunluğu, kızlarının iyi eğitim almasını arzu etmekte, başörtülü kızların okutulmaması gibi zulümlere karşı direnmekte, bu yaklaşımlara haklı olarak tepki göstermektedirler. Bu elbette sevindirici bir gelişmedir. Fakat Ehli Sünnet adına yukarıda alıntıladığımız tipteki hadislerin uydurulduğu ve Kuran dışı İslam zihniyetine bu yaklaşımların içkin olduğu da unutulmamalıdır. Kuran ın anlattığı din ile uydurmaların anlattığı din arasında ayrımı gereği gibi yapmadan, tutarlı bir şekilde, kadınların önüne din adına çıkarılmış engeller kaldırılamaz. Dindarları kamusal alandan dışlamaya çalışan kişilerle mücadele gerekli olsa da; bizce, bu dış etkilerle mücadeleden daha önemlisi İslam ın içine sokulmuş uydurmalarla yapılacak iç mücadeledir. Bu iç mücadelede, Kuran ın karşısına din adına dikilenler vardır; fakat bu din diye nitelenenin önemli bir bölümü uydurma hadisler, önemli bir bölümü ise geleneklerden oluşmaktadır. CİNSELLİĞİ SAĞLAMA ALMAK İÇİN HADİS UYDURMA Kişi kadınını yatağa davet eder de kadın kaçarak eşi sinirli bir şekilde gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet eder. Buhari 9/36 227
228 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Karısının cinsel ilişki teklifini reddedeceğinden korkanlar bu uydurmayı Peygamber e fatura ederek karılarına; Bak, Peygamber böyle demiş, sakın bana karşı gelme diyerek, kadınları bu konuda da uydurma dinleriyle terbiye etmektedirler. Ezilen kadının boşan ma hakkı da elinden alındığı için tüm zulümlere karşı kadının hiç bir sığınağı kalmaz. Bir kadın kocasından boşanırsa, o kadına cennet kokusu haram olur. Kadınlara Dini Bilgiler Oysa Kuran da geçen boşanmış kadınlar tipi ifadeler (2-Bakara Suresi 228, 241) hem kadının erkeği, hem erkeğin kadını bo şaması manasına gelebilir. Kuran da, Bir tek erkek boşayabilir tarzında, açık bir ifade kullanılmadığına göre, demek ki kadın da erkek gibi bu haktan aynen faydalana bilir. Bir hadiste şöyle denilir: Camiye gelirken kokulanan kadın, evine dönüp de cünüplükten ötürü boy abdesti alır gibi yıkanmadıkça, Al lah katında onun namazı kabul olmaz. Avnül mabül 11/230 Erkeklerin güzel koku sürmesinde sevap bulanlar, aynı şeyi ka dın yapıp koku sürünce, hemen günah diye damgalarlar. Erkek gü zel kokudan tahrik olur diye de açıklama yaparlar. Peki, ka dın erkeğin sürdüğü güzel kokuyu koklayıp tahrik olamaz mı? Ma dem böyle tahrik sorunu var, neden Allah bu konuyla da ilgili bir ayet indirip, kadının koku sürmesini yasaklamadı? Cevabı aslında basit; çünkü Allah bunu yasaklamak istemedi. Kadının yeri soğumadıkça erkek, kadının oturduğu yere otur mamalıdır. Kadınlara Dîni Bilgiler Bazen, otobüs ve minibüslerde gelenekçi din anlayışının uygula yıcılarının, bu hadisten kaynaklanan endişelerle sergiledikleri manzaralara şahit olabilirsiniz. Bu da Kuran dışı olup, din etiketiyle sunulan uygulamaların sayısız örneklerinden bir tanesidir. 228
229 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN KADINLARLA İLGİLİ KONULARDA KURAN LA İLGİLİ BAZI YANLIŞ ANLAMALAR Kuran ın kadınla ilgili açıklamalarındaki yanlış anlaşılan bilgiler ilk insanlar Adem ve Havva ile ilgili konulardan başlar. Kuran ın hiçbir yerinde Havva nın Adem i kandırdığı ve günaha soktuğu şek linde bir izah yoktur. Araf Suresi 11. ve 28. ayetlerin arasını okur sak; Adem ile Havva nın her ikisini birden kandıranın şeytan oldu ğunu görürüz. Bu arada kadının, erkeğin kaburga kemiğinden yara tıldığına dair izah da Kuran da yer almaz. Kuran la ilgili yanlış iddialardan biri Kuran ın erkeklere hitap ettiğidir. Kuran ayetlerinin % 90 dan fazlası genele; yani erkek ve kadın karışık olarak tüm insanlara veya inananlara hitap eder. Bu nun yanında sadece Peygamberimiz e, sadece kadınlara, sadece er keklere hitap eden ayetler de vardır. Kuran ı insanlara ulaştıran Peygamberimiz erkektir ve erkekler topluluğunun bir alt kümesi dir. Erkeklere hitap eden bazı ayetlerdeki üslup, bu nokta gözönünde bulundurularak okunursa daha iyi anlaşılır. Kuran ı eline alıp okuyan herhangi bir kişi, Kuran ın genele hitabını, sadece bir cinse hitap etmediğini rahatça anlar. Kuran ı şarkı kitabı gibi okuyan ve ya hiç okumayanların bu tip iddiaları, hiç şüphesiz cehaletlerinin bir ürünüdür. Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü-sözü doğru erkekler, özü-sözü doğru kadınlar, sabre den erkekler, sabreden kadınlar, korunup sakınan erkek ler, korunup sakınan kadınlar, sadaka veren erkekler, sada ka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Al lah ı çokça hatırlayan erkekler ve Allah ı çokça hatırlayan kadınlar; bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ödül hazırlamıştır. 33-Ahzab Suresi 35 229
230 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Kuran ın büyük bölümü genele hitap olsa da, bu ayette olduğu gibi Allah ın kadın ve erkeği ayrı ayrı vurguladığı ayetler de mev cuttur. TARİHTE ÇOKEŞLİLİK Kuran la ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konu ise erkeklerin çokeşli evliliğidir. Öncelikle şunun bilinmesi gerekir ki İslamiyet çok büyük bir zaman dilimine, geniş bir coğrafyaya, çok farklı iklimle re, ufak bir kabileye olduğu gibi büyük bir imparatorluğa, hem ta rım hem de endüstri toplumuna, hem savaş hem de barış ortamla rına, apayrı alışkanlık ve kültürlerin olduğu insanlara gelmiştir. Ku ran ın bu her türlü devir, şart, ortam ve kültüre uyumu ise Kuran ın serbestiyet dairesinin geniş olmasıyla sağlanır. Buraya kadar bu ge niş helal dairesinin, geleneksel İslam anlayışıyla sınırlanıp, bir Arap İslam ı yaratılmaya çalışıldığını gördük. Örneğin belli yörenin kıya feti olan sarığın, cübbenin, sakal bırakma alışkanlığının dinselleşti rilip; böylece İslam ın her yöreye, şarta, kültüre uyumunun engel lendiğini gördük. Oysa Kuran ın verdiği serbestiyetlikle herkes kendi kimonosunu, ceketini, kravatını, entarisini giyebilir. Kuran ın bu noktadaki özgürlüğü Kuran ın anlattığı İslam ın her bölgeye, her kül türe uyumunu sağlar. Çokeşlilik de aynen böyledir. Çokeşlilik, İs lam ın yasaklamadığı bir uygulamadır, yoksa İslam ın emrettiği veya tavsiye ettiği bir uygulama değildir. Çokeşlilik birçok kültürde, zaman diliminde, özellikle erkeklerin savaşta ölüp, kadın-erkek oranının bozulduğu zamanlarda kadınların da talebi olmuştur. Tarım toplumlarının birçoğunda çok çocuklu ai le, gücün simgesi olduğu için bu toplumlarda, kadınların çocuk ve ev işlerindeki yüklerinin hafiflemesi için kocalarını evlenmeye teşvik ettiği bile görülmüştür. Unutulmamalıdır ki çokeşliliği yaşayan tek bir erkekken, kadınlar en az iki kişidir. Evlilik müessesesi de ortak bir istek veya çıkara dayandığına göre çokeşliliği bir erkek isterken en az iki kadın da bunu istemiş, kabullenmiş veya bir çıkar ummuş de mektir. Yani çokeşliliğin kimi ortamlarda yasaklanmasına bir erkeğe karşı en az iki kadın karşı çıkacak demektir. Bazıları kadınların iste ği olmadan aile baskısıyla evlendirildiklerini veya daha sonra boşan ma 230
231 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN hakları ellerinden alındığı için isteseler de ayrılamadıklarını, gerçekten böyle birçok durum olması sebebiyle söy leyebilir. Bu zulümler bizim konumuz değildir, çünkü bunlar İs lam ın değil, erkek egemen toplumun sonucudurlar. Dinimize göre evliliğe kadın da karar verir, kadının boşanma hakkı da vardır. Yani kadın, kocası çokeşlilik yaparsa veya evliliğinde yolunda gitmeyen bir şey olursa kendisi de boşanabilir. Kadının boşanmasının yasaklanması ve kadının evliliğindeki söz hakkının ailesine verilmesi gibi uygulamalar geleneğin sonucudur, Kuran ın dininin değil. KÖPEK ETİ YEMEK VE ÇOKEŞLİLİK Daha evvel de dediğimiz gibi çokeşlilik bir serbestliktir, mec buriyet değil. Serbestlik alanı ile dini mecburiyet veya tavsiyeler tamamen farklı kategorilerdir. Dinin yasaklamamak suretiyle serbest bıraktıklarını dinin emir veya tavsiyeleri gibi dinsel alanın içinde görmek önemli bir yanlıştır ve çokeşlilik meselesinde bu hata sıkça yapılmaktadır. Bunu şöyle bir örnek üzerinden daha iyi anlayabilriz: Kuran da yalnız leş, kan, domuz eti ve Allah tan başkası adına kesilen hayvanların yasaklandığını görüyoruz. Bunun dışında her yiyecek helaldir. Çoğumuzun sevmediğimiz birçok yi yecek, örneğin köpek eti helaldir. Fakat çoğumuzun sevmediği köpek eti, Çin de sevilen bir yemek türünü oluşturur. Aynı çokeşlilik gibi, birçok kişiye çirkin gelen köpek eti yemek; bir başka yerde ve kültürde insanların kabulü olabilmiştir. Dinimizin yasaklamadığı her şey helal olduğu için bize çok garip gelebilecek birçok helal olabilir. Helal dinen ya pılmasında günah olmayan davranışları ifade eder. Yoksa helal di nen makbul olan bir davranışı ifade etmez. Bu çok önemli noktayı anlamayanlar dini, yasaklamadığı bazı şeyler için, kendi kültürleri ne göre eleştirmeye kalkmış ve böylece değişik kültürlerde ve değişik zamanlarda geniş kesimce benimsenen serbestlikleri anlayamadıklarını göstermişlerdir. Dinimize göre saçımızı yeşile boyatırsak, bir dave te futbol şortuyla gidersek, bir toplulukta sesli bir şekilde yellenir veya geğirirsek bir günah işlemiş olmayız. Bu fiillerin günah olma masının sebebi, Kuran ın hiçbir ayetinin bunları yasaklamamasın dan kaynaklanır. 231
232 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Dünyanın bir yerindeki bir sahil kasabasında şort giyerek düğüne gitmek, kızılderili kabilelerinde yeşil gibi renklerle kafayı boyamak, kimi kültürlerde geğirmek, kiminde yellenmek normal karşılanabilir. Kuran ın bu fi illeri günah olarak belirtmemesi sayesinde tüm bu ayrı kültürlerde Müslüman olanlar, kendi kültürleriyle bu noktalarda zıt düşmeden dinlerini yaşayabilirler. Kuran bu fiillere sahip de çıkmaz, bu fiille ri tavsiye de etmez. Yani Din köpek eti yiyin diyor, Din düğün lere şortla gidin diyor, Saçınızı yeşile boyayın diyor, Yellenin, geğirin diyor şeklindeki açıklamalar ne kadar hatalıysa; Çokeşlilik dinin gereğidir şeklinde dine karşı yapılan bir eleştiri, o kadar hatalı dır. Dinin emri ve tavsiyesi ayrıdır; din yasaklamadığı için serbest olan fiil ayrıdır. Doğal şartlarda, savaş olmadığı zamanlarda, insan nüfusunun bi re bir eşlemeye yakın şekilde kadın ve erkeklerden oluştuğunu gö rüyoruz. Bu da tekeşliliğin insanların genelinin tercihi olacağını, çokeşliliğin bir istisna olacağını tabiat kanunu olarak göstermekte dir. Kuran da Allah, kadınlar arasında adalet yapılamazsa tek bir eş le evlenilmesini söyler (4-Nisa Suresi 3). Böylece kadınlardan birini ön plana alacak, diğer kadınları sömürecek evlilik modeline yasak getirilir. Bazı durumlarda ailesi ölen kız çocuklarına miras ka lır ve bazı erkekler evlilik yoluyla bu maddi serveti ele geçirip, yetim kızın mallarını çarçur edebilir. Kuran buna benzer durumları en gellemek için Nisa suresinin aynı 3. ayetinde Yetimler konusun da adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız; bu du rumda size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. der. Yani Kuran, gerekirse çokeşlilik yapılmasını, başka ka dınlarla evlenilmesini; fakat hiçbir durumda yetim kızların hakkına tecavüz edilmemesini söyler. Bu ayet, gördüğümüz gibi, yetim kız çocuklarıyla ve onların mal varlıklarının sömürülmesiyle ilgilidir. Çokeşlilik, Kuran ın geniş serbestiyet çemberinde yer alır, Ku ran ın tavsiye veya yasaklarından biri değildir. Çokeşliliği sevmeyen sevmez, yapmayan yapmaz. Kuran, yazımızın başında dediğimiz gi bi ayrı kültürlerin, ayrı zaman dilimlerinin, hem savaş hem de barış ortamının, hem tarım hem de endüstri toplumunun, hem büyük devletlerin hem de küçük ada halklarının 232
233 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN dinidir. Kuran ın anlattığı İslam tek bir medeniyetin, bir tek endüstri toplumunun, bir tek barış or tamının dini değildir. Nasıl Emevi ve Abbasi uydurmacıları Kuran dışı ilavelerle dinimizi kendi kabile ve yüzyıllarına göre dondurup sakalı, cübbeyi, sarığı dine soktularsa; bazıları da günümüzün gö rüşlerini dine sokma arzusundadırlar. Oysa Emevi ve Abbasiler kendi dönemlerinde sakal bırakıp, cübbe ve sarık giyip, çokeşli bir şe kilde yaşayabiliyorlardı. Günümüzde de sakal traşı olunup, pantolon, ceket, kravat giyilip, tek eşle evlenilebilir. Her iki ayrı uygulama da İslam a aykırı değildir ve yine her iki ayrı uygulama da İslam değil dir. Bu şahsi tercihlerin hiçbiri İslam ın zaman üstü değer ve kurallar sis temiyle ilintili değildir. Oysa Allah ı tek bilmek, fakirlere yardım etmek, oruç tutmak; Kuran ın emirleri olduğu için hem Emeviler i, hem Abbasiler i, hem günümüzü, hem de bizden sonrakileri yü kümlü kılar. PEYGAMBERİMİZİN EVLİLİKLERİ Peygamberimiz in birçok hanımla evlenmesine ve bunlarla ilgili anlatılan çeşitli hikayelere gelince; Kuran da Peygamberimiz in hiçbir ha nımının ismi geçmez. Peygamber in 9 yaşında bir kızla evlendiği de Kuran da değil, uydurmalarla dolu hadislerde geçer (bu konudaki hadisler kendi içlerinde de çelişkilidir). Peygamberimiz in hanımlarıyla ilgili anlatılanların % 99 u hadis kaynaklıdır. Ya ni bu hikayeler güvenilir değildir. Peygamberimiz in uygunsuz bir şey yapmayacağı apaçık ortadadır. Kuran da Peygamberimiz için Bundan sonra güzellikleri ne ka dar hoşuna gitse de evlenmen sana helal olmaz. (33-Ahzab Su resi 52) diye yasak getiren ayet bulunmaktadır. Bu ayet inmeden ön ce diğer inananlar için helal olan her şey, Peygamber için de helal di. Bu ayetle diğer insanlara getirilmeyen bir kısıtlama Peygamber e getirilmiştir. Ahzab suresi 28. ayette ise Peygamber in bir hanımı şa yet ondan boşanmak isterse, boşanmanın maddi bedelini karşılayıp boşaması söylenir. Yani diğer hanımlar gibi, Peygamber in hanımla rı da kendi gönül rızalarıyla evlenmişlerdir ve istedikleri an nafaka alıp boşanabilmektedirler. Kendi döneminin şartları, kendi kısmeti ölçüsünde, Kuran a ters düşmeden, 233
234 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Peygamber de evlilik yapabilir ve yapmıştır. Bizi alakadar eden her bilgi Kuran da mevcuttur. Bu nun dışındakilerle din adına uğraşmak abesle iştigaldir. Peygambe rimiz in elçi sıfatıyla bize getirdiği Kuran, dinimizi oluşturur. Uy durma hadislerin de karıştığı kesin olan Peygamberimiz in özel hayatıysa; ancak o dönemde ve o dönemin şartlarında yaşayarak değer lendirilebilir. Peygamberimiz, Kuran ın serbest bıraktığı konularda, kendi kültürü, içinde bulunduğu dönem ve şartlara göre, yani tarihsel olan, insanlara evrensel örnekler sunmayan tercihler yapmıştır. Peygamberimiz in yaşadığı hayatın Kuran dışı detaylarını sünnet başlığıyla sunmuş olanlar; sünnet in dinin evrensel bir bölümü gibi algılanmasına sebep oldular, bu yaklaşım ise döneme ve şartlara bağlı tarihsel olguların algılanamamasına yol açtı. Bu algılama bozukluğu ise Peygamberimiz in evlilikleri gibi konuların hatalı bir bakış açısıyla değerlendirilmesine sebep oldu. Günümüzde hangisinin doğru, hangisinin yanlış oldu ğu belli olmayan hadislerle Peygamber in özel hayatı hakkında tar tışmaya imkan yoktur ve tarihsel olan bu alanı tartışmamıza gerek de yoktur. Hadis uydurmacılığının ve evrensel sünnet anlayışı nın bıraktığı kötü miras lardan biri de bu gereksiz tartışmadır. Kuran a dönüş, diğer hastalık ları tedavi ettiği gibi bu yarayı da kapatacaktır. KADINLARIN ŞAHİTLİĞİ Kuran la ilgili mezhepçi anlayış tarafından çarpıtılmış konulardan diğer bir tanesi kadı nların şahitliğidir. Kuran, kadın ile erkeğin şahitliğini bir tutar, hiçbir yerde bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir diye geçmez. Örneğin zinanın tespitinde 4 şahit gerekir ve Kuran da bu şahitler 4 kadın veya 2 erkek, 4 erkek veya 8 kadın gibi ifadeler kullanılma dan 4 şahit diye belirtilir. Yani herhangi 4 şahit işlevi görür, kadın erkek ayrımı yapılmaz. Kadınla kocasının şahitliklerinin birbirleriyle çeliştiği, kadınlara zina isnadıyla ilgili durumda da; kocanın şahitliği karısınınkine eşittir, hatta iki şahitliğin çeliştiği bu durumda kadın, kendi şahitliğine uygun olarak masum kabul edilir (Bakınız: 24-Nur Suresi 6-9). 234
235 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN İstisnai, yanlış anlaşılan konu ise Bakara su resi 282. ayette, vadeli borçlanmalarla ilgili konuda geçer. Bu ayet te, borçların yazılması ve yazıcı ile şahitlerin bu görevden kaçmama ları söylenir. Ayrıca ayetin sonunda yazıcıya ve şahitlere zarar verilme mesi gerektiği geçer. Görüldüğü gibi maddi menfaatlerin söz konu su olduğu bu konuda, şahitlik insanların kaçındığı, yapmak istemedikleri bir sorumluluktur. Al lah ise bu kaçınılan görevi erkeklere yükleyip, iki erkek şahit bulun masını ister. Dikkat edin ayette, iki erkek veya dört kadın şahit bu lun ifadesi geçmez, doğrudan iki erkek şahit bulunması istenir. Böylece ticaretle daha az uğraşan ve baskılara karşı daha hassas olan kadın, bu kaçınılan vazifeden korunur. Eğer iki erkek bulunamaz ve bir er kek bulunursa, o zaman bir erkek ve iki kadın bulunması gerekir. Böylece hem şahit sorunu çözülür, hem olumsuz bir durumun or taya çıkışı ihtimalinde bir erkekle bir kadının karşı karşıya kalması önlenip kadın korunur. Ortaya borcun miktarı konusunda bir yan lış anlama çıktığını düşünelim. İki şahidin farklı şahitliği durumun da kadın, erkekle karşı karşıya kalacak ve iki taraftan birinin yalan cı olduğunun kesin olduğu bir ortamda, yoğun stres ve baskı altın da kalacaktır. Oysa bir erkek ve iki kadın şahitle, şahit sayısı üçe çıkın ca mesuliyet dağılacağı için şahitlikteki stres azalacak ve baskı yap mak isteyen art niyetli kimselerin bu sefer iki kişiden birini değil, üç kişiden ikisini kandırmaları gerektiği için işleri zorlaşacaktır. Ka dınların baskılardan korunmasını sağlayan bu uygulamanın hikmetlerini idrak edemeyenler; kadını baskılardan koruyup, kaçınıldığı belirtilen bir mesu liyeti erkeğe yükleyen bu ayeti anlamayarak, bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir diyerek, Kuran ı çarpıtmışlar ve evvelki uydurma izahlarından kaynaklanan bakış açılarını bu alana da sok muşlardır. Oysa bu ayet dışında Kuran da geçen diğer şahitliklerde kadın, erkek ayrımı yoktur. Eğer böyle bir ayrım olsa, Allah bunu ya her şahitlikle ilgili ayette belirtir ya da bir erkeğin şahitliği iki ka dının şahitliğine eşittir diye genel bir hüküm koyardı. Böyle bir hükmün olmaması, böyle bir durumun da olmadığını gösterir. Ti caretle tarihin her döneminde daha az alakalı olan kadın, ticaretle alakasının azlığı veya baskıya uğraması sonucu doğru şahitlikten sa parsa diğer kadının hatırlatması sonucu, bu zorluğu aşabilir ve me suliyeti 235
236 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN paylaşıp mesuliyetini azaltır. Ayette Yazana da, şahitlik edene de zarar vermeyin. Yapacak olursanız doğru yoldan sap mış olursunuz. şeklindeki ifadeyi, şahide ve yazıcıya yapılan bas kıyı ve bu bağlamda ayetin mantığını anlamak için gözönünde bu lundurmamız gerekmektedir. KADINLARI DÖVME MESELESİ Kuran da geçen kadınlarla ilgili en çok tartışma konusu olmuş ayetlerden biri Nisa Suresi 34. ayettir. Bu ayeti iki yazardan alıntılarla in celeyelim. Prof. Yaşar Nuri Öztürk şöyle demektedir: Bu ayet er keklerin mutlak anlamda üstünlüklerinden değil, varlık yapılarında ki bir farklılıktan bahsediyor. O da erkeklerin kadına kavvam yani koruyucu, kollayıcı, gözetici olmalarıdır. Ne var ki Kuran ayetlerini, kadını horlamak için pervasızca tevil eden ve sürekli anlam kaydır maları yapan çoğu müfessirler bu kavvam kelimesini hakim, yöneti ci gibi Kuran daki kullanımına uymayan anlamlar vererek erkek des potizmine gerekçe yapmışlardır. Aynı ayetteki fadribu kelimesi, Kuran da kullanılan anlamlarından yalnız bir tanesiyle kayıtlanmış ve emirden hep dövmek çıkartılmıştır. Bütün tevillerini ve yorumla rını kadın aleyhine yapan yaklaşımlardan zaten başka bir şey bekle nemezdi. Oysa, kelimenin diğer anlamları ayetin amacını ve dü zenlenen konunun maksadını çok daha doyurucu biçimde önümüze koymaktadır. İşin esası şu ki, Kuran birçok yerde sergilediği kelam mucizesini burada da sergileyerek, bir tek kelimeyle birkaç alterna tifi birden vermiştir. Biraz teknik detay verirsek şunları söyleyeceğiz: Fadribu emrinin kökü olan darb kelimesinin 30 a yakın anla mından en önemlileri vurmak, dövmek, huruc (çıkmak), zehab (gitmek) ve dolaşmaktır (Bakınız: İbn Mansur, Lisanul Arab, Darb Maddesi). Durum bu olunca konumuz olan ayetteki emri bu anlamların muhtemel olan her biriyle değerlendirmek gerekmektedir. Buna gö re emri aynı zamanda ifal kalıbından da anladığımızda ifade ettiği manalar şunlar olur: 1- Onları evden çıkarın, 2- Onları bulunduk ları yerin dışına gitmek zorunda bırakın, 3- Onları dövün. Kuran böylece içinde bulunulan duruma ve karşılaşılan şartlara göre bu üç seçenekten birinin kullanılmasını istemektedir. 236
237 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN Ve dikkat edilirse ilk iki seçenek düzenlenen konuda, sonuç almak bakımından hem insan psikolojisine hem de hukuk mantığına daha uygundur. (Yaşar Nu ri Öztürk, Kuran daki İslam, sayfa: 552-554) Dr. Edip Yüksel ise aynı ayetle ilgili şu izahları yapar: Ayette geçen (erricalü kavvamune alennisai) ifade sinin erkekler kadınları gözetir, yahut kadınların geçiminden so rumludur biçiminde çevrilmesi gerekirken, gördüğüm tüm Türkçe mealler buradan erkeğin kadınlar üzerinde otoriter olduğu anlamı nı çıkarmışlardır. Nisa 135 te geçen kavvam kelimesine gözeten, tam yerine getiren, ayakta tutan gibi anlamlar veren meallerimiz, neden Nisa 34 te geçen aynı kelimeye hakim, yönetici gibi farklı anlamlar vermektedirler? 5-Maide Suresi 8. ayette geçen kavvam kelimesine de aynı şekilde gözeten, ayakta tutan anlamını veren meal yazarlarımız, neden kadınlar söz konusu olunca kelimenin an lamını değiştirip sertleştirme ihtiyacı hissetmişlerdir? Kavvam kelimesi kvm kökünden türer. Bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetleri incelerseniz, hiçbir yerde yönetici hakim anlamını bulama yacaksınız. Aynı ayetteki badehum kelimesindeki hum zamiri ni, sadece erkeklere gönderdiğinizde anlam şöyle olur: Allah, er keklerin bazısını bazılarına üstün kılmıştır. Bu anlam kuşkusuz ayetin içinde bulunduğu metinle uyuşmamaktadır. Ancak badehum kelimesindeki hum zamirini, erkek ve kadınlardan oluşan karma bir topluluğa gönderdiğinizde anlam şöyle olur: Allah, er keklerin ve kadınların bazısını bazılarına üstün kılmıştır. Türk çe ye en uygun çeviri şöyle olabilir: Allah, her birine farklı yete nekler ve özellikler vermiştir. Nisa 34 ayetindeki idribuhunne kelimesi o kadınları dövün diye çevrilmiş. Bu kelime üzerinde in celemeye geçmeden önce karı koca ilişkisi üstüne Kuran ın bir değerlendirmesini hatırlatmak isterim. 30- Rum Suresi 21. ayette şöy le geçer: Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O nun ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır. Görüldüğü gibi evliliğin amacı sevgi ve merhamete dayalı huzurdur. Herhangi Arapça bir sözlüğe bakarsa nız, bu kelimenin altında uzun bir anlamlar listesini bulacaksınız. Denilebilir ki daraba kelimesi, Arapça da en zengin anlama sahip 237
238 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN kelimedir. Arapça da parayı daraba yaparsın yani basarsın. Nitekim darphane Arapça, Farsça bileşimi bir kelimedir. Arapça da greve gitmek drab tır. Türkçemizde de vurmak kelimesi aynı şekilde değişik anlamlarda kullanılır. Tutmak ve çalmak da öyle. Radyoyu çaldım diyen birisi, bu ifadeyle ya hırsızlığını itiraf eder, ya da rad yoyu kullandığını bildirir. Nitekim idrib kelimesi de çık dışarı anlamına gelir. Kuzey Afrika da Arapça konuşanlar hâlâ daraba fiilinin emir kipini bu anlamda kullanmaktadırlar. Çok anlamlı bir kelimeyle karşılaştığımızda uygun olan anlamını metnin içeriğini, kullanış biçimini ve sağduyuyu dikkate alarak seçeriz. Örneğin 13- Rad suresi 17. ayetindeki daraba kelimesini açıklamak yerine dövmek olarak anlasaydık saçma bir sonuçla karşılaşırdık: İşte Al lah hakkı ve batılı böyle döver. Nisa 34 teki nuşuz kelimesi de meallerde şirretlik, itaatsizlik olarak çevrilmiş. Halbuki bu kelime flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan sadakat sizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. Nitekim Nisa 34 ayetini dik katle incelediğimizde, bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun olduğunu görüyoruz. Nisa 34 ayeti, sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. Eğer kadın başkasıyla flörte de vam ederse kocası yatakları ayırmalı. Eğer bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse, o zaman kocası onu evden çıkar malı. Erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadı nı dövmek, nihai bir çözüm olamaz. Ancak ondan ayrılmak ameliyat gibi sıkıntılı da olsa bir çözümdür. (Dr. Edip Yüksel, Türkçe Ku ran Çevirilerindeki Hatalar, sayfa 13-20) Nitekim darabe ifadesi, tartışma konusu olan ayetin dışında aynı surenin (Nisa) 94. ayetinde de geçmekte ve burada çıkmak anlamında çevrilmektedir. Yaşar Nuri Öztürk, bahsedilen ayeti şu şekilde çevirmiştir: Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkek ler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadın lar saygılıdırlar. Allah ın kendilerini koruduğu gibi gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, 238
239 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN sonra onları yatak larında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bu lundukları yerden başka yere gönderin. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa onlar aleyhine başka bir yol arama yın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür. 4-Nisa Suresi 34: Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Çevirisi Edip Yüksel ise yukarıda alıntıladığımız açıklamalarından sonra ayeti şöyle çevirir: Erkekler kadınları gözetmekle yükümlüdür. Zira Allah, herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar (Allah ın yasasına) boyun eğer ve Allah ın korumasını em rettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsa korurlar. Onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz kadın lara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları çıkarın. Ancak sizi dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür. 4-Nisa Suresi 34: Dr. Edip Yüksel Çevirisi KADIN VE MİRAS Kuran ı bütünsel olarak değerlendirmemek yüzünden kadınlar la ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konuysa miras meselesidir. İlk an laşılması gereken mesele, Kuran a göre mal, para v.b. nin paylaşı mında önceliğin vasiyette olduğudur. Kuran ın bu açık hükmünü mezhepçi İslamcılar, Varise vasiyet yoktur şeklinde uydurma bir hadisle ortadan kaldırma cüretini göstermişlerdir; böylece hadisle dine ilave yapmanın ötesinde hadisle Kuran ayeti bile iptal edilmeye kalkılmıştır. Kuran a göre önce vasiyet ve borçlar halledilir. 5-Maide suresi 106. ayette ve 2-Bakara Suresi 180. ayette vasiyet yapılmasının söylendiğini görebiliriz. 4-Nisa Suresi 11. ve 12. ayette, tavsiye edilen paylaşma an latılırken, bu paylaşmanın vasiyet ve borçların halledilmesinden son ra olduğu söylenir. Kadın ve erkek mirasını incelerken, Kuran ın tüm sistemi içinde para akışını ve maddi ilişkileri anlarsak mirastaki paylaşmayı 239
240 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN daha iyi anlarız. Kuran a göre erkek, evlenirken kadına mehir verir. (Mehir kadına verilir, kadının ailesine değil.) Kuran, mehirin miktarını belirtmediği için örneğin maddi ihtiyaç halinde olan, evini yurdunu terkedip evlenecek olan kadın mehir olarak ev, araba v.b. isteyebilir. Koca adayıyla bu mehirde anlaşırsa evlilik olur. Yok kadın böyle bir mehir talebinde bulunmazsa mehir bir yüzük, bir hediye, bir takı v.b. de olabilir. Kuran mehirin uygun bir tarzda verilmesini ister, miktarını belirlemeyerek, birçok konuda oluşturduğu esnek ortamı burada da oluşturur. Mehir iki tarafın üzerinde anlaştığı bir miktardır. Fakat her durum da erkekten kadına bir maddiyat transferi mehirle gerçekleşir. Ay rıca Kuran a göre erkek, kadının ve çocukların geçimini üstlenir. Eğer boşanma olursa; çocukların masrafları, anne çocuğu emziriyorsa annenin de masrafları, Kuran a göre erkeğin yükümlülüğündedir. Yani Kuran a göre erkek hem mehirle hem de karısının ve çocuklarının masraflarını karşılamakla kadına yüklenmeyen bu harcamalardan sorumlu tutulur. Dul kalan kadınların ise aldıkları mehir ve diğer varlıkları geçinmelerine yeterli değilse, ihtiyaçları varsa uygun tarzda geçindirilmeleri, tüm Müslümanlar ın vazifesidir (2-Bakara Suresi 241). Görüldüğü gibi erkeğin parası ve maddi varlığı sürekli bölünür ve üzerinde birçok sorumluluk vardır. Buna karşı Allah, erkek çocuğa, kız çocuğunun iki katı miras önerir (4-Nisa suresi 11). Miras ile ilgili teferruatlar Nisa suresi 11, 12 ve 176. ayette okunabilir. Mirasçı olan anne, baba ise mirastan ikisi de altıda bir olarak eşit hisse alırlar. Görüldüğü gibi Allah erkeğin ma lını böleceği, iş kurmak için sermaye gerekeceği yaşlarda erkeğe kız karde şinin iki katı miras önermektedir. Fakat çocuğu ölen anne ve babalarda böyle endişelerin olması pek muhtemel değilken, önerilen miras her birine, hem babaya hem de anaya altıda birdir. Kimi insanların şu anda devir böyle, artık kadınlar da çalışıyor veya oğlumun hanımı da kendi de zengin, kızımın kocası da kendisi de fakir gibi farklı özel şartlarını ifade eden durumları oluşabilir. Da ha evvel de dediğimiz gibi Kuran da esas olan vasiyettir; tüm bu mi ras dağıtımları, vasiyet ve borçlardan geri kalan içindir. Kişilerin özel durumları, özel istekleri varsa vefat etmeden kızlarına bı rakacakları vasiyetle, oğullarıyla mirası 240
241 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN dengeleyebilir ve Kuran ın izin verdiği bu esneklikten yararlanabilirler. Bu konuda da gördü ğümüz gibi sorun Kuran a önyargılı yaklaşımlarda ve Kuran ı bütün olarak kavramaya çalışmamaktadır. Yoksa Kuran, her konunun en mükemmel şekilde çözümünü sunmaktadır. BİRBİRİMİZİN GİYSİLERİYİZ Kuran ın kadın-erkek ilişkisi hakkındaki hükümlerinde bir yan lış anlama da cinsel ilişkinin tarlaya tohum ekmeye benzetilmesini anlamama yüzünden olmuştur. 2-Bakara Suresi 223. ayette Ka dınlar sizin tarlanızdır, tarlanıza dilediğiniz şekilde varın şek lindeki açıklamayla, cinsel ilişkinin her şekilde yapılabileceği, bu konuda hiçbir kısıtlama olmadığı anlaşılır. Bu ayet her şeyi kısıtla maya meraklı gelenekçilerin, cinsellik alanını da kısıtlamaya çalış ması önünde set olmuş bir ayettir. Bu ayete rağmen Erzurumlu İb rahim Hakkı gibi bazı gelenekçiler (27. bölümde göreceğiz), yine de cinsel lik alanında hangi gün cinsel ilişki yapılabileceğine kadar teferruatlar ve yasaklamalar ile insanların cinsel hayatlarına da burunlarını sokmuşlardır. Oysa ayet cinselliği sınırlayıcı görüşleri yıkar. Tar la kelimesinin Türkçe de kulağa kaba gelmesi bizi aldatmamalıdır. Eğer tarla sözcüğü kulağınıza kaba geliyorsa ürün alma alanı gibi bir tamlamayı ayette aynı yere koyun: Kadınlarınız sizin ürün alma alanınızdır. O halde ürün alma alanınıza dilediğiniz şekilde varın. Bu deyim uzun anlatımlı olsa da ayetin Arapçasının aynı manasını verir. Toprağa tohum bırakılınca canlı olan fidanı meydana gelir, hanı mın içine eşinin spermlerini bırakmasıyla evliliğin fidanı olan çocuk ortaya çıkar. Bu yüzden bu benzetme, insanları düşünmeye sevkeden ve gereksiz yasaklara set çeken çok güzel bir benzetmedir. Kuran da bu tip düşündürücü güzel benzetmeler sıkça yapılır. Başka bir ayette de kadınla erkek birbirlerinin giysileri olarak tanıtılırlar: Onlar sizin giysileriniz, siz de onların giysilerisiniz. 2-Bakara Suresi 187 241
242 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN KURAN IN İSLAMI NA GÖRE KADININ YERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Bu bölümün başında, uydurma hadisler ve mezhepler aracılığıy la bedeviliğin kadına bakışının nasıl dine sokulup, kadının seyahat edemez, evde oturmaya mahkum, hiçbir yönetici sıfatı olmayan, erkeğe itaati farzlaştırılan, sesini bile erkeğe duyurmaması gereken, kalktığı yere bile soğumadan oturulamayan, vb. bir konuma getirildiğini gördük. Bu zihniyetin oluşturduğu kafa yapısının, Kuran ın izahlarını çekiştirmesi ve uydurma hadislerle karıştırması sonucu oluşan yanlış anlamaları bunun ardından inceledik. Böylece mezheplerin, geleneklerin uydurmalarla dolu İslam ından, zihnimizi arındırmanın, Kuran ı tam ve sağlıklı anlamak için en önemli şart olduğunu kavradık. Sadece ve sadece Kuran a giderek kadının yerini anlamaya çalıştığımızda sağlıklı sonuçlara varacağımızdan eminiz. Allah ın bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldığı şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. 4-Nisa Suresi 32 Ayetten de anlayacağımız gibi kadının erkeğe, erkeğin de kadı na üstün olduğu alanlar vardır. Bir cinsin diğerine her alanda üs tünlüğünü savunmak veya her iki cinsin her alanda eşitliğini iddia etmek yaratılışın kanunlarıyla, aklın gerekleriyle çelişen iddialardır. Eşitlik sloganlarıyla erkeğe çocuk doğurtmaya, kadına savaşta er keklerle aynı vazifeleri yüklemeye kalkıp her iki cinsin farklılıkları nı iyi değerlendiremezseniz her iki cinse de zulmetmiş olursunuz. Her iki cinsi de yaratan Allah, her iki cinsin farklılıklarını ve bu farklılıklara rağmen (aynı zamanda farklılıklar sayesinde) nasıl ahenkle bir arada olacaklarını (2-Bakara Suresi 187. ayetin belirtti ği gibi nasıl birbirlerinin elbiseleri gibi olacaklarını) en iyi şekilde bilir. Yine Kuran ın mucizevi anlatımıyla sorarsak: Yaratan yarat tığını bilmez mi? Elbette Yaratan, yarattığını bilir ve her şeyi bilen Yaratıcı, mesajı Kuran da, kadın-erkek ilişkilerini de her şeyi olduğu gibi en mükemmel şekilde düzenlemiştir. Bu 242
243 KURAN IN DİNİNDE KADIN - UYDURULAN DİNDE KADIN düzenlemeler deki mükemmeliyet kimi zaman bir hüküm getirilerek, kimi zaman ise hüküm getirilmeyerek olmuştur. Kuran ın her döneme, kültüre, zamana ve topluma uyumu böylece sağlanmıştır. Kuran ın hüküm getirmesi gibi, gerekmeyen konularda hüküm getirmemesinin hikmetini kavrayamayan gelenekçi, mezhepçi zihniyet, bugün gördüğümüz dejenerasyonu ne ya zık ki İslam adına ortaya çıkarmış ve geniş kitlelere İslam budur diye yutturmuştur. ÜSTÜNLÜK CİNSİYETTE DEĞİL, İYİ FİİLLER GERÇEKLEŞTİRMEDE Her izahın geçerliliğini Kuran a giderek siz de araştırabilirsiniz. Örneğin Müslim in meşhur hadis kitabındaki; namazı kadının, kara köpeğin ve domuzun bozduğuna dair izahı ele alalım. Böyle bir izahı duyduğumuzda (Kuran ın temel zihniyetine aykırı olduğunu bilmemize rağmen, iyice tetkik edip tam bir malumata sa hip olmak için) Kuran da böyle bir izahın olup olmadığını araştırı rız. Kuran çevirilerinin arkasındaki fihristlerde abdest, kadın, köpek, domuz gibi kelimeleri taramamız işimizi kolaylaştırır. Kuran da bu izahı bulmamamız, bu izahın uydurma olduğunu ilan edebilece ğimiz manasına gelir. Üstelik Kuran dan abdestin sadece tuvalete gi tikten sonra almamız gerektiğine dair izahı buluşumuz ve Kuran ın her detayı verdiğine dair ayetleri hatırla mamız, bu kanaatimizi şüphesiz kılar. Kuran da, Allah tan olmayan bir hükmü Allah ın hükmü gibi gösterenlerin zalim olduğu söylenir. Şimdi mezhepçi yaklaşımı benimseyenlere sorularımıza devam edelim: Sizce, abdesti kadın, köpek, domuz bozar izahının yapılması bir zulüm değil midir? Eğer bunu kabul etmiyorsanız, bu izahın doğ ru olduğunu mu kabul ediyorsunuz? Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim iyi fiiller ger çekleştirirse onlar cennete girecek ve onlar bir çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar bile haksızlığa uğramayacaklar dır. 4-Nisa Suresi 124 243
244 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Erkek olsun, kadın olsun, her kim inanmış olarak iyi fiiller gerçekleştirirse onu mutlaka güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle mutlaka veririz. 16-Nahl Suresi 97 İslam a göre asıl hayat ahiret hayatıdır. Dünya hayatı kısa bir yolculuk, ahiret ise asıl varılacak yerdir. Gerek yukarıdaki ayetler gerek diğer ayetlerde, erkek veya kadın olmanın değil, iyi fiiller ger çekleştirmenin üstünlük sebebi olduğunu görüyoruz. Kadının do ğuştan dezavantajlı olduğunu, cehennemin çoğunluğunu oluştur duğunu iddia eden zihniyet, tüm bu ayetlerle, yani Kuran la, yani Allah ın diniyle çelişmektedir. 244
245 22. BÖLÜM başörtüsü ve k apanma Peygamberimiz in vefatından sonra din adına yapılan saptırma ve ilavelerde, kadınlarla ilgili konuların özel bir yeri olduğunu bir önceki bölümde gördük. Kadınların kapanması ise kadınlarla il gili uydurulanlar içinde özel bir yere sahiptir. Bu yüzden kitabımız da bu konuyu ayrı bir başlık altında inceliyoruz. İnsan, memeli can lılar içinde tek çıplak doğup giyinendir. 7-Araf Suresi 22. ayetten, insanların giyinmesinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu öğreniyoruz. Kıyafet zamana, toplumun geleneklerine, iklimin şartlarına, meslek gruplarına, makama, mevkiye, yaşa ve birçok fak töre göre hem toplumlar arası hem de toplum içi çeşitlilik göster miştir. Bazı toplumlar, Hint-Avrupa ırkında olduğu gibi tarih bo yunca kıyafetlerinde birçok kere değişiklikler yapmışlardır. Bazı toplumlar ise, Asya toplumlarında olduğu gibi tarih boyunca kıya fetlerinde çok daha az değişiklik yapmışlardır. Toplum içi kıya fet farklılıklarınınsa en iyi örneklerinden birisi Osmanlı dır. Osmanlı da padişah üç sorguçlu sarık takarken, veziri azam iki sorguçlu, halk ise tek sorguçlu takabilirdi. İki veya üç sorguç halka yasak tı. Saraylının, esnafın, tekkecinin, ayrı din mensubu kadın ve erkek lerin başlıkları, kıyafetleri, renkleri Osmanlı da hep farklıydı ve bu kı yafetlerin farklılığı kanunlar ile korunurdu. Görüldüğü gibi hem toplumlar arası hem toplum içi kıyafetlerin farklılığı, gelenek ve şartların bu kıyafetleri oluşturması, zengin malzemeli bir tarih ve sosyoloji konusudur. 245
246 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞTİRİLMESİDİR Daha önce değindiğimiz gibi din adına uydurulanları inceler sek, bir toplumun belli bir dönemdeki bakış açısının ve gelenekleri nin dinselleştirilmesinin, bahsedilen uydurmalarda önemli bir yeri olduğunu görü rüz. Kapanma konusunda, bu gelenekleri dinden ayırmanın yolu, Kuran dan anlaşılan kapanmanın din olduğunu, Kuran dan çıkmayan kapanma şekilleri nin ve izahların, din adına uydurma ve geleneklerin dine sokulması ol duğunu bilmektir. Şunu bir daha belirtelim ki geleneklerin bir kı yafet oluşturmasının bir mahsuru yoktur. Yanlış olan, tarihin belli bir anının ihtiyaçlarından doğan ve o toplumu ilgilendiren tarihsel kıyafet lerin, evrensel olan ve binlerce yıllık zaman dilimine inmiş olan di ne maledilmesidir. Örneğin, sarığı, belli bir dönemde, erkeklerin kı yafetini tamamlayan bir aksesuar, sıcaktan koruyan bir başlık olarak erkeklerin giymesi yanlış değildir. Yanlış olan, sarığın dinen kutsal bir giyecek gibi giyilmesi, başkalarına dini kı yafet diye empoze edilmesi ve Kuran da hiç bahsedilmeyen bir uy gulamanın sevap diye dine sokulmasıdır. Görüldüğü gibi sorun bel li bir toplumun geleneği sonucu sarığın takılması değil, o geleneğin din olarak takdimidir. Bu temel mantığı iyice kavramamız çarşaf, peçe ve başörtüsünün nasıl dinselleştirildiğini anlamamızda ve bu kı yafet şekillerini gereği gibi değerlendirmemizde faydalı olacaktır. İlk önce yapmamız gerekeni yapalım ve Kuran da kapanmayla ilgi li geçen tüm ayetleri inceleyip Kuran ın, yani dinin istediği ölçüyü bulalım. Ey ademoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik. 7- Araf Suresi 26 Araf 26 dan ve Araf 22 den, avret yerlerini örtmenin ilk insan dan beri hem erkek, hem kadın için örtünmenin minimumu oldu ğunu anlarız. Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuran da üç ayet vardır. Bu üç ayeti incelemek, kadının kıyafetinin nasıl olması gerek tiğini, İslam ın neyi söyleyip neyi söylemediğini anlamamızı sağlar. 246
247 başörtüsü ve kapanma KURAN DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen ler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeş lerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin al tında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş er keklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut ka dınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allah a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz. 24- Nur Suresi 31 Kadını, kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çar pıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki hımar kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazıla rına bakılırsa hımar ın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtü sü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Eğer hımar keli mesi ile başın örtülmesi istenseydi hımar ür-res gibi bir vurgula ma ile başörtüsü denebilirdi. Böylece res kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve hımar ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söylenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı res ile vur gulanır. Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımar ın başı kapatması değil, yaka dekoltesi ni örtme si istenir. ( Yaka açığı manasına gelen cuub kelimesi hem bu ayet te kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem de Hz. Musa nın yaka açı ğına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) Hımar kelimesi sırf başörtüsü manasına gelseydi bile bu ayetten başı örtmek değil, yi ne yaka dekoltesi ni kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak; felyedribne fiilini salsınlar diye tercüme etmektedir. Böyle ce ayet, 247
248 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar şeklinde okunacaktır. Oysa hiçbir şekilde darabe kökünden türeyen felyedribne fiili salsınlar manasına gelmez. Bu fiille, örtünün yaka açığına konulması yani yaka açığının kapatılması anlatılır. Kuran da salsınlar, in dirsinler manasında felyüdnine kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi felyedribne fiili yerine felyüdnine fii lini kullanmaz mıydı? Bu örnek bize, gelenekçi zihniyetin, kendi fikir lerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir. Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta süsler kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre süsler kelimesi ile özellikle göğüsler kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm nokta larla, mantıklı bir şekilde, göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatin deyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar ye re vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir (sütyenin o dönemde icat edilmediğini düşünürsek, bu daha da iyi an laşılır). Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışıl sın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanın da açılabileceği söylenir. Kuran daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyo ruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatin deyiz. Ayetteki bahsedilen ifadelere, göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunma dığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabi liriz. Süsler kelimesinden takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayet te, kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı 248
249 başörtüsü ve kapanma engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk olarak, karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilir di. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken takı ne olabilir? Araf suresi 31 de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi; ta kıların, cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi man tıksal bir elemeyle gidildiğinde; ayetin, özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır. KURAN DA TESETTÜR KELİMESİ YOK Günümüzde kadının kapanması için kullanılan tesettür ifade si de Kuran da geçmez. İslam adına etrafında bu kadar büyük fırtı nalar koparılan bir kavramın, yani tesettür ifadesinin İslam ın te mel kaynağı olan Kuran-ı Kerim de bulunmaması önemlidir. De mek ki tesettür kelimesi dini bir kavram olarak sonradan oluştu rulmuştur. Ayette geçen humur ve onun tekili olan hımar kelimesini, ka dınların başlarına örttükleri kumaşa verilen özel isim gibi değerlendirmek kelimenin anlamını sınırlamak olur. Bir şeyi örten şeye hımar yani o şeyin örtüsü denir. En ünlü Arapça sözlük olan Lisan-ı Arab tan hımar ın temel manasının örtmek oldu ğunu görebilirsiniz. Kelimenin temel manası, mezheplerin kelimeleri tah rif etmesine rağmen açıktır. Daha evvel açık ladığımız gibi ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğuna dikkat çekilir, baştan bahsedilmez. Günümüzde, Arapça da, kadınların başlarına örttükleri kumaşın özel adı hımar değil mikna ve nasıyf tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın mikna (çoğulu mekani) ve nasıyf ın ha nımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu görülecektir. KURAN DA ÜNİFORMA YOK Kadınların kapanması konusunun daha da iyi anlaşılması için ikinci olarak Ahzab suresinin 59. ayetini de inceleyelim: 249
250 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınla rına söyle cilbablarını (elbiselerini) üzerlerine giysinler. Bi linip incitilmemeleri için bu daha uygundur. 33-Ahzab Suresi 59 Bu ayetin anlaşılmasında kilit kelime cilbab dır. Cilbab Arapça da gömlek, elbise gibi üste giyilen giysileri ifade eden bir kelimedir. Fakat hiçbir şekilde cilbab, belli bir yerden belli bir yere kadar örten giysi manasına gelmez. Mezhepçi din anlayışını benimseyenlerin kimisi, kadının yüzü de dahil vücudunun tümünün örtülmesinin farz oldu ğunu, kimisi iki gözü, kimisi tek gözü dışındaki her yerini örtmesi nin farz olduğunu, en ılımlıları ise yüz, eller ve ayaklar dışında her yerini örtmesinin farz olduğunu savunurlar. Oysa kadınların kapan masıyla ilgili dinin tek kaynağı olan Kuran da açıklananlar bu iki ayetle sınırlıdır. Yani kadınların başını örtmesi, peçe giymesi ve di ğer anlatılan sınırlar; Kuran ın değil geleneklerin ve şahsi görüşlerin dine sokulmasının sonucudur. Eğer Allah böyle katı sınırlar çizmek isteseydi, bir ayette Cilbabla, yüzünüz ve elleriniz dışında her ye rinizi örtün şeklinde bir sınırla kapanmanın sınırlarını çizebilirdi. Örneğin abdest ile ilgili ayette Allah, yıkanacak yerleri tek tek say mış ve Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın gibi ifadelerle kesin sı nırları koymuştur. Eğer Allah kapanmada da kesin sınırlar koymak isteseydi, bunu en azından bir cümleyle belirtebilirdi. Geçmiş ka vimlerin başına gelenleri bile detaylarıyla anlatan Kuran, her şeyi açıkladığını kendisi söyleyen Kuran, eğer kapanmada sınırları belir lenmiş bir ölçü olacaksa ve bu bir tek cümleyle bile açıklanabilecekse niye bu cümleyi içermesin? Bu açıklamanın olmaması, bu tarzda kesin bir sınır koymak istenmemesindendir. Yukarıdaki 33-Ahzab suresi 59. ayeti ele alırsak, ayette kesin hatları olmayan esnek bir ölçünün olduğu nu görürüz. Ayetten, üzere alınan elbiseyle kadının bilinmesi gerektiğini, böylece incitilmeyeceğini anlarız. Kadın namuslu bilinirse, bilinmemeden dolayı bir incitilmeye uğramaz. Bazı insanlar namussuz, fahişe sandıkları kadınlara takılıp onları incitebilir. Ayet, kadının üzerine elbise alıp bunu önlemesini sağlıyor. 250
251 başörtüsü ve kapanma Peygamberimiz in döneminde kadınların bir kısmının çırılçıplağa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı, hatta İslam ın hakimiyetinden önce putperestlerin Kabe de haccı çıplak yaptığı söylenir (Kurtubi, el Cami-il Ahkamil Kuran 7/189). 33-Ahzab suresi 33. ayetten de İslam dan önceki cahiliye döneminde kadınların süslerini açığa vurduğunu anlayabiliriz. Kendi dönemindeki ölçüyü ve fahişe ka dınların açıklığının derecesini bilen kadınlar, elbiselerini ona gö re ayarlayıp bu tacizden kurtulurlar. Günümüzde de eğer böyle bir durum olursa; kadınlar, kendi yörelerini, geleneklerini, şartla rını gözönünde bulundurup, kendilerini fahişe tipli kadınlardan ayırıp tacizden kurtulurlar. Burada şuna dikkat edelim; kadınlar, gerekli şekilde elbise giyip, tanınmamaktan dolayı oluşan tacizden korunur. Top lumda kadın nasıl giyinirse giyinsin taciz edecek adamlar da ola bilir. Ayette namuslu bilinmemeden dolayı oluşan taciz önleniyor ve bu önlenirken daha uygundur tarzında yumuşak bir ifade kulla nılıyor. Yoksa bazı erkeklerin, beğendiği bir kadını terbiyesizce ta ciz etmesi bu ayetin konusu değildir. Ayetin esnek ve şartlara gö re ayarlanacak ifadesinden anlaşılmaktadır ki kadın cilbabını (elbi sesini) öyle giyecektir ki; çıplaklığıyla fahişe mesajı verenlerden ayrılacak, tanınacak ve böylece tacizden korunup, daha uygun bir hareket tarzında bulunacaktır. Kıyafet nasıl olmalıdır sorusu gö rüldüğü gibi ayetin içinde gizlidir; kıyafet ayetin amacına uygun olmalıdır. Eğer amaç yerine sınırlar önemli olsaydı ve bunda katılık gerekseydi, Allah ayeti ona göre indirebilirdi. Kapanmayı te mel olarak bu iki ayet tarif etmektedir. Kapanmayı tarif etmeme sine rağmen, kadınların giyimine değinen son ayetse 24- Nur Su resi 60. ayettir: Nikah arzuları kalmamış, hayızdan kesilen kadınların süs lerini göstermeye çalışmadan siyablarını (giysilerini) çıkar malarında kendilerine bir günah yoktur. İffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah İşitendir, Bilendir. 24-Nur Suresi 60 Bu ayette geçen siyab kelimesi de hiçbir şekilde belli bir yer den belli bir yere kadar olan bölgeyi kapatan bir elbise manasına gelmez. Bu ayetten, 251
252 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN belli bir yaşa gelmiş kadınların, kıyafetlerine daha az dikkat edebileceğini anlıyoruz. SICAKTA BAŞIN ÖRTÜLMESİ KÜLTÜRELDİR Görüldüğü gibi Kuran ın tarif ettiği kapanmada, İslam adına bugün uygulanan kapanma şekillerinin, peçelerin, çarşafların, ba şörtülerinin tarifi yoktur. Yani bunların temeli dinimiz değil, örfle rin ve geleneklerin dinselleştirilmesidir. Peygamberimiz in dönemin de erkek, kadın birçok kişinin gelenek olarak başını örttüğü söyle nir. Kıyafetlerin giyilişindeki temel sebeplerden birinin sıcaktan korunma olduğunu 16-Nahl Suresi 81. ayet de söylemektedir. Sıcak yörelerde başı örtmek, böylece güneşin etkilerinden, güneş çarpmalarından korunmak birçok sıcak iklimli bölgenin kültüründe var dır. Fakat ne yazık ki dinimizde kadının başının kapanması gelene ği farzlaştırılmış, erkeğin başına sarık takması da sarıklı namaz kıla nın 70 kat daha fazla sevap alacağı izahlarıyla dini bir kıyafete dö nüştürülmüştür. Oysa hem erkeğin sarığının, hem de kadının başını ört mesinin Kuran da geçmemesi, bunların dinsel bir nitelikleri olma dığının delilidir. Allah isteseydi Erkekler sarıkla namaz kılsın ve ya Kadınlar saçlarının tek teli gözükmeyecek şekilde başörtüsü taksın izahlarıyla konuya açıklık getirebilirdi. Günümüzde başörtüsü için yapılan eylemleri gören ler, Kuran da geçmeyen bu kapatma şekillerinin İslam ın en temel hükümlerin den olduğunu, Kuran da ısrarla bu konu üzerinde durulduğunu sanmak tadırlar. (Başörtülü hanımların, başörtüsüz hanımların yer alabildiği günlük yaşamın alanlarında, yer almasının yasaklanmasının çok hatalı bir uygulama olduğu kanaatindeyiz. Fakat bu, başı örtmenin dini bir mecburiyet olup olmadığı ile karıştırılmamalıdır.) Başörtüsünü ısrarla savunup eylemler yapanlara, ey lemlerinin ve zıtlaşmanın sonunda, uğrunda bu kadar zahmete katlandıkla rı şeyin din değil de gelenek olduğunu anlatmak daha da zorlaşmak tadır. Yapılan her eylem, akıllı düşünmeyi ve objektifliği kenara bırak tırmakta, akılcılık ve Kuran ı samimi değerlendirme yerine örfe sahip çık ma ve inat ön plana çıkmaktadır. 252
253 başörtüsü ve kapanma Başörtüsü yüzünden okulundan ayrılan bir kıza, Başörtüsü veya pardesülü kapanma diye bir şey dinde yok, sen din adına Arap örf ve adetlerine, Emevi ve Abbasi dö neminin uydurmalarına sahip çıkıyorsun denilince, o kız sizi ne kadar objektif değerlendirebilir? Hepimiz, din adına gelenekleri ve kendi yaklaşımlarını dinselleştirenlerle beraber kişisel hak ve özgürlükleri kısıtlayan, başörtüsü ve kıyafet yasağı gibi gereksiz uygulamalarla insanları radikal çizgilere iten yasaklamacı kafalarla da mücadele etmek zorundayız. KADINLARI POŞETE SOKMA Kuran da gerekli malzemeyi bulamayan gelenekçilik; uydurma hadislerle, uydurma yorumlarla, mezhep izahlarıyla kadınları poşete sokulmuş şekilde kapatacak malzemeyi türetmiştir. Kuran da 33-Ahzab Suresi 52. ayette; Peygamberimiz in, bu ayetin inişinden itibaren, gü zelliği hoşuna giden bir kadın dahi olsa, artık evlenmesinin helal ol madığı söylenir. Demek ki Peygamberimiz in döneminde, kadınların kıya fetleri kimin ne kadar güzel olduğunu bilmeyi engellemiyordu. Oysa mezheplerin belirttiği gibi çarşaf, peçe veya başörtüsü giyilirse hangi hanımın ne kadar güzel olduğu nasıl anlaşılabilir? Birçok konuda ol duğu gibi bu konuda da Kuran ın gözardı edildiğini görüyoruz. Her zaman olduğu gibi uydurma hadislerle dolu kitaplardan, işe gelen hadis alınmış, işe gelmeyen hadis görmezlikten gelinmiş tir. Oysa hadis külliyatında Peygamber döneminde kadın ve erkek lerin aynı kaptan abdest aldıkları da geçer (Bakınız: Buhari, Vudu 43; Ebu Davud, Taharet 39; İbni Mace, Taharet 36; Nesai, Taharet 56). Abdeste konu olan yerler ayak, dirseklere kadar eller, yüz ve baş olduğu na göre bu hadisten, kadınların erkeklerle karışık ve başı açık oldukları durumların mevcudiyeti anlaşılır. Oysa mezhepçi İslamcılık, bu hadisi yorumlayarak atar ve kendi kafasına uygun diğer malzemelere sarılır. Peki, madem ka dının sizin söylediğiniz şekilde kapanmasının açık bir hüküm oldu ğunu söylüyorsunuz, niye ayrı ayrı kapanma şekillerini savunuyor sunuz? Neden kiminiz peçe farzdır, kiminiz ise değildir diyor? Ne den kiminiz kadınların elleri gözükemez deyip yaz-kış kadınlara 253
254 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN el diven giydiriyor da, kiminiz kadınların elleri gözükebilir diyor? Ne den kiminiz çarşaf dışında hiçbir şeyle kapanılamaz diyor da, kimi niz pardesü ile de olabilir diyor? Hiç şüphesiz kesin sınırlı bir hü küm olsa, böyle ayrı ölçüler çıkmazdı. Tüm bu ayrı ölçüler ve hüküm ler; kapanma konusunda geleneklerin, örfün, Emevi, Abbasi döne minin kadına bakış açısının dinselleşmesinin neticeleridir. Her bir ayrı kapanma modeli de Allah ın isteği tam budur diye savunu lup, sanki Allah ın aynı konuda beş-on tane ayrı görüşü varmış gibi bir çelişki ortaya konulmuştur. Allah ın kadınların giyinmesi ko nusundaki hükmü, yukarıdaki üç ayette bellidir ve bunlardan anlaşı lan neyse kadının giyim tarzı öyle olmalıdır. Verilen esneklik de, tam bir sınırın olmaması da muhakkak hikmetlidir. Çünkü Kuran ı indiren hikmetli olan Allah tır ve Allah bu dini yüzlerce yıllık za man dilimlerine, apayrı kültürlere, apayrı adetlere, apayrı iklimlere in dirmiştir. Ayetlerdeki esneklikler, dinimizin her şart ve zaman dili mine uyumunu sağlayan Allah ın rahmet ve hikmetleridirler. Emeviler in ve Abbasiler in kendi görüşlerini dondurup, Allah ın görüşü nü kendi bakış açılarına hapsetmeye çalışmalarından dinimizi kur tarmak, hepimizin Allah a karşı borcudur. TEK GÖZ İZAHI Buraya kadar Kuran ın kapanma ile ilgili ayetlerini gördük. Şimdi de gelenekçilerin vardığı abartılı sonuçları görelim: Şafi ve Hanbeli mezheplerinde, kadının istisnasız tüm vücudu her zaman kapanması gereken bölgedir (yüz ve eller de dahil). Hanefi ve Ma liki mezheplerinde eller ve yüz, o da fitne olmayan ko şullarda açık olabilir (Sabuni, Tefsirul Ayatil Ahkam 2/154,155). Es Suddi: Kadın gözlerinden birini ve yüzünün açık kalan göz kısmındaki tarafını kapatır. Sadece bir göz açıkta kalır. Ebu Hayyan: Endülüs te adet böyle idi. Kadının bir gözünden başka hiçbir yeri görünmezdi (Ebu Hayyan, El Bahrul Muhit). Şafi imamları, kadı nın kesilmiş olan tırnaklarına dahi bakmayı yasaklamışlardır (İbni Hacer El Heytemi, İslam da Helal ve Haramlar 2). Yaygın izahlardan birine göre İslam ın kadı na farz kıldığı örtünme, kadının yüzünü de içine almaktadır (Fıkhus 254
255 başörtüsü ve kapanma Siyre). Bir başka kaynakta, kadının erkeğe bakışının nasıl olması gerektiği şöyle açıklanmıştır: Kadının, yabancı erkeğin göğsüne, sırtına, bacağına şehvet korkusu olmasa bile bakması caiz değildir. Yüz ise fitne açı sından ayaktan, saçtan ve bacaklardan daha ileridedir. Bu kısımlara bakmak ittifakla haram olduğuna göre, yüze bakmak da evveliyetle haram olması gereken bir fiildir (Sabuni, Revai 2/156). Mezhepçi yaklaşımlarca varılan bu tür sonuçlar saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Yukarıda gördüğümüz gibi bırakın kadının komple kapan ması gerektiğini, kadının kesilen tırnağının bile görülemeyeceği iddi alar arasındadır. Tüm bu izahları yapan mezhepçilerin, sanki dinin tek kaynağının Kuran olduğunu kabul ediyorlarmış gibi hımar ke limesini ve ayetleri çekiştirip, Kuran ı kendi kafalarındaki modele örnek gösterme çabaları şaşılacak bir tutumdur. Asıl sorun kadının kalktığı yere oturulamayacağını, hiçbir yönetici vasfının olmadığını, er keğin kölesi gibi olması gerektiğini, kadınların çoğunun cehennem lik olduğunu zanneden zihniyette olmaktır. Başörtüsü ve diğer ka panma çeşitleri kitabın 21. bölümünde gördüğümüz zihniyetin sonucudur. Günümüzde başörtüsünün özel bir yer kazanması, mevcut yasaklamaların, gösteri ve eylemlerin neticesidir. Yoksa başörtüsünün, kadı nın kalktığı yere oturulamayacağı izahından bir farkı yoktur. Başör tüsünün bu kadar tartışılması çağımıza mahsustur. Çünkü uydurma ların ortaya atıldığı ilk dönemlerde tartışma konusu Kadının hangi bölgelerinin dışındaki yerler gözükebilir? şeklindeydi. Tartışma Tek göz mü, çift göz mü, tamamen peçe ile mi? şeklindeydi. Bu dönemde kadınları kapatanların çoğu başörtüsü değil, çar şaf gibi tepeden tırnağa örtüleri kullanıyorlardı. Görüldüğü gibi ba şörtüsünü hımar kelimesiyle açıklamaya kalkmak yeni bir gayrettir. Daha eski yıllarda hımar ı peçe şeklinde tanımlama gayretleri, bugünkü başörtüsü şeklinde tanımlama gayretlerinin önündeydi. Kuran bu yaklaşımların hiçbirine geçit verecek izahları içermez. Yoksa Kuran kesilen tırnağınızı göstermeyin mi diyor? Kuran peçe ile yüzünüzü ör tün mü diyor? Kuran da saçınızın tek telini göstermeyin deniyor mu? Saçın kapanmasına dair bir açıklama var mı? Peki, başınızı ör tün diye hiçbir ifade var mı? Madem Kuran da tüm bu izahlar yok, samimi bir 255
256 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN şekilde Kuran dışı kaynakları kullanıp bu uygulamaları çıkardığınızı itiraf edin. Kuran ın kadınların giyimiyle alakalı üç aye ti de, diğer izahlar da ortadadır. Hiç olmazsa kendi fikriniz içinde sa mimi olun, Kuran ı çekiştirmeyin. Ayrıca şunu da belirtelim ki Ku ran da namaz kıyafeti diye ayrı bir kıyafet yoktur. Başörtüsü, peçe, çarşaf diye dinimizde bir kıyafet mecburiyeti olmadığına göre, elbette ki namazda da bunları giymenin bir mecburiyeti yoktur. FUTBOL OYNAYAN ERKEKLER SEYREDİLEBİLİR Mİ? Mezhepçiler kadınların kapanması ile ilgili bu izahları yapar ken, erkekler için de Kuran da olmayan birçok zorluk getirmişler dir. Erkeğin dizi ile göbek arasını örtmesinin farz olduğu, kimi mez heplerin uydurmasıdır. Gerçi Peygamber in baldırının gözüktüğü ne dair de hadis vardır ama bazı mezhep imamları, öbür hadisi be ğenip erkeğin baldırı ile dizinin arası gözükemez demişlerdir. Üs telik erkeklerin birbirinin dizi ile göbek arasına bakmasının da ha ram olduğuna kanaat getirilmiştir. Bu izaha göre futbol, basketbol gibi erkeklerin şortla oynadığı oyunları da seyretmek haram olur. Türkiye de yaygın olan Hanefi mezhebinin savunucusu televizyonlar, kendi mezheplerine göre haram olmasına rağmen fut bol, basketbol gibi sporların maçlarını hiç çekinmeden göstermek tedirler. Bu da bizce, bu grupların, kendi inançlarında ne kadar sa mimi olduklarının bir göstergesidir! Erkeklerin sarı ve kırmızı gi yemeyeceği de yine mezheplerin İslam ının uydurmalarından birisidir (Bakınız: Müslim, Libas 27 ve Mişkat 2/1247). Erkeklerin parlak olanlarının, peçe giymesi gerektiği izahı da mezhepçi eserlerdeki bir izahtır. Sakal konusunda yapılan izahlar da oldukça sorunludur. Diyebiliriz ki kadınlardaki başörtüsüne erkeklerde bir karşılık aransaydı bu sakal olurdu. Sakal bırakmak sünnet, başörtüsü farzdır izahları yapılır ama sakalı bırakmaya sünnet diyenler garip bir mantıkla kesmeye haram demişlerdir. En yaygın mezhep olan Hanefiliğe ve diğer mezhepler Maliki ye, Hanbeli ye göre sakalı kesmek haram görülmüştür (Halil Günenç, İslam da Kılık Kıyafet ve Örtünme). Tabi ki diğer uydurmalar gibi erkeklerin sakal 256
257 başörtüsü ve kapanma bırakması ge rektiğine dair bir izah da Kuran da yer almaz. Fakat mezheplerin İs lam ını savunanlar: Allah sakal çıkarıyor, sen kesiyorsun. Sonra Al lah yine sakal çıkarıyor, sen Allah la savaşıp bir daha kesiyorsun... gibi enteresan açıklamalarla sakalı kesmenin, Allah la savaşmak an lamına geldiğini halka anlatmaktadırlar. Allah a şükür ki Allah, kita bı Kuran da her türlü detayı verdi ve böylesi fıkıh ve hadis kitaplarına bizi muhtaç etmedi. Ne mutlu Kuran ın yeterliliğini anlayanlara. Ne mutlu Kuran a güvenenlere. Kendilerine okunmakta olan Kitab ı sana indirmemiz onla ra yetmiyor mu? 29-Ankebut Suresi 51 257
258 23. BÖLÜM kur an ı üfürük kitabı yapanlar Kitabımızda Kuran dışı kaynakların neden din olamayacağını anlatma gayretindeyiz. Bunu yaparken özellikle mezhepler ve hadisler aracılığıyla yapılan tahribatı belgelemeye çalışıyoruz. Bu bölümde, farklı olarak mezhep ve hadislerde bile yer almamasına rağmen, kimi cahillerce din sanılabilen hurafeleri ve bu hurafeleri dindar kılıklı adam veya yayınevlerinin sahiplenmesiyle, dinimizde yapılan tahrifatı göstermeye çalışacağız. evliyalardan medet umma Evliya diye bilinen kimselerin mezarlarında ip bağlamak, mum yakmak, tel çekmek en sık rastlanan hurafelerdendir. Bir yazar şahit ol duğu trajikomik olayı şöyle anlatır: Bir Bursa gezisinde, Osman Gazi türbesinin ve itfaiye kulesinin bulunduğu tepeye çıkmıştım. Etrafı demir korkuluklarla çepeçevre sarılı tepede bir bankın üzeri ne oturmuş, şehrin o güzelim manzarasını seyrediyordum. Bir ara korkulukların yanında kümelenmiş bir grup kadının yamaçtan yük selen ağaçların dallarına bezler ve ipler bağladığına tanık oldum. O kubbeli mubbeli türbeleri bırakıp da neden bu ağaca dadandıkları nı merak ederken, söz konusu ağacın el yetişmesi mümkün olmayan, hatta kuşların bile zor konacağı dallarının üzerinde birtakım bez parçaları bulunduğunu görünce hayretler içinde kaldım. Merakla sağa sola sordum. Bir bilen çıkmadı. Yamaçtaki ağaçların zirvesine o bezlerin nasıl 258
259 kuran ı üfürük kitabı yapanlar takıldığını kimse açıklayamadı. Sonunda o bölgenin yerlilerinden biri doğru açıklamayı yaptı. Meğer eskiden iftar ve sa hur zamanlarını bildirmek için otuz metre ötedeki itfaiye topları kullanılırmış. Bu topların ağzına sıkıştırılan bez parçalarının bir kıs mı yamaçtaki ağaçların dallarına çarpıp takılırmış. Böylece türbele ri ziyarete gelen kadınlar tarafından evliya türbesi olduğu zannedil miş ve ip bağlanmaya başlanmış. Şimdi buraya gelen kadınlar, bu rada büyük bir evliyanın yattığına ve duaların kabul edildiğine inanıyorlarmış! Ne yazık ki günümüzde böyle garip adetli, mumlu, bezli türbe ziyaretlerini yapanlar kendilerini inançlı diye adlan dırıyorlar. Halkın bir kısmı da bu tarz, İslam a zıt davranışlar sergi leyenlerin inançlı kişi olduğuna inanıyor. Oysa bu inanç, her ney se, Kuran ın sunduğu inanç değildir. Bu tarz fiilleri sergileyenler, Kuran ı üfürük kitabı gibi değerlendirirken; ıslık çalmama veya gece ayna ya bakmama tipindeki yasakları ise dini bir hüküm, dinin bir gereği san maktadırlar. Dine sokulan ve dinin bir parçası olarak gösterilen bu hurafele ri, bunları savunan kaynaklardan öğrenmek istiyorsanız size örnek olarak Pamuk yayınevinin Kuran-ı Kerim in Havas ve Esrarı kitabı ile Kudret Şandra nın derlediği Dert Sizde, Derman Bende, Şifa Reçeteleri kitabını önerebiliriz. Gerek yayınevi, gerek kitabın ismi, gerek yaza rın kimliği kitapların dini kimlik kazanmasına sebep olmaktadır. Zaten binlerce hurafe ile dinin zorlaştırıldığı yetmiyormuş gibi, dini özel bilgiler gibi takdim edilen ilave hurafeler, Kuran ın güzel di nini tanımayanların dini; saçma, mantıksız, uydurma sanmalarına sebep olmuştur ve olmaktadır. Yüzlerce hurafeyi sayamayacağımız için bu iki kitaptan yedi örnek hurafeyi yazmakla yetineceğiz. Bu hurafelerde Allah ın mübarek kelamı, rehberimiz Kuran ın surelerinin nasıl kullanıldığı ayrı bir ibret vakasıdır: 1. Örnek Hurafe: Sancıdan kıvranan bir hasta üzerine Mücade le Suresi okunursa sancısı geçer ve tatlı tatlı uykuya dalar. Gece ve gündüz bu sureyi okumaya devam eden kimse hırsızlara karşı koru nur. Surenin tamamı bir kağıt üzerine yazılıp herhangi bir mahsul üzerine atılırsa, o mahsul her türlü haşerenin tahribatından kurtu lur, bolluk ve bereket meydana gelir. 259
260 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 2. Örnek Hurafe: Bir kimse Maun Suresi ni ev eşyası üzerine okuyup üfürse, o eşya kırılmaktan ve kaybolmaktan kurtarılmış olur. Bu surenin okunmasını alışkanlık haline getiren kimsenin sözü her yer de geçerli olur. Hiç kimse bir dediğini iki edemez. 3. Örnek Hurafe: Sık sık hamamcı olan kimseler, bir şap üzeri ne Tarık Suresi ni okuyup, yastığın altına kor ve bu şekilde uyudu ğu takdirde hamamcı olmaktan kurtulur. 4. Örnek Hurafe: Basur hastalığına yakalanan kimse, namazla rın sonunda Ala Suresi ni yedişer defa okursa hastalığı geçer. Cuma ezanında yazdırıp üzerine alan kıskançlık, nazar ve sihre karşı ken dini korur. 5. Örnek Hurafe: Bir çirişe 7 ilmik atılır. Birinci ilmiğe ve yedinci ilmiğe Sure-i Kevser okunur. Her düğümde şöyle denir: Yarabbi filanın şehvetini, cinsel organını, aklını fikrini 360 beden azası ile 72 endamı ile bağladım ve düğümledim. Bu çiriş rüzgara karşı asılır. İcap ettiğinde çözmek için kaybolmaması da şarttır. 6. Örnek Hurafe: İçinde 17 Mim harfi bulunan Ayetel Kürsi yi yine bir çiriş alıp bakire bir kıza 17 kez düğümlenecek şekilde ilmik attırılır. Her ilmiğe 10 adet Ayetel Kürsi okunur... Kimin için niyetleniyor, ne için isteniyorsa; Ya Rabbi falanın şehvetini, dilini ya da yolunu bağlıyorum. Ayetel Kürsi deki İsmi Azamın ve esma-i İlahiyenin yüzü hürmetine düğümledim diyerek, bakire kıza bir düğüm attırılıp, işaretle hiç konuşmadan 17 ilmik böylece düğümlenir ve 170 adet Ayetel Kürsi okunmuş olur. Bu okunmuş çiriş karanlık bir yerde ağır bir taş altına konarak muhafaza edilir. 7. Örnek Hurafe: Erkekliği bağlı bir şahsın çözülmesi için; temiz bir kağıda Ayetel Kürsi, diğer bir kağıda da Sure-i Haşr ın son dört ayeti ile Amener Resuli ayeti kelime olarak ayrı harf harf yazılır. Ayetel Kürsi sağ kola, diğer yazılı Amener Resuli ve Haşır Suresi sol kola bağlanır. Sonra hiç kullanılmamış bir baltanın deliğinden bağlı erkeklik uzvunu geçirip küçük tuvaletini yapar. 260
261 kuran ı üfürük kitabı yapanlar KURAN ÜFÜRÜK KİTABI DEĞİLDİR Kuran ın bu istismar edilişini Edip Yüksel İlginç Sorular kita bında benzer örneklerle anlatır ve devamında Kuran ın şu sıfatlarına dikkat çeker: Kuran Bizleri doğruya ulaştıran bir rehber (Huda) Yolumuzu aydınlatıcı bir ışık (Nur) Doğruyu yanlıştan ayıran bir ölçü (Furkan) İhtilaf içinde bocalayanlara bir delil (İlim) Tüm beşeriyet için bir mucize (Ayet) Kalplerinde manevi hastalık bulunanlara bir ilaç (Şifa) Sıkıntıdaki müminlere bir müjde (Büşra) Tüm insanlara bir öğüt ve hatırlatma (Zikr) Her şeyi detaylı olarak açıklayan bir yasa (Mufassal) Düşünenlere bir bilgelik kaynağı (Hikmet) Her şeyi açıklayan bir kitap (Tıbyan) Haklıyı belirleyen bir kanıt (Beyyine) Müminler için bir bağış (Rahmet) Geride kalmayıp ilerlemek isteyenler için bir uyarı (Zikra) Akleden müminler için apaçık bir kitap (Kitabul Mümin) Adalet arayan toplumlar için evrensel bir yasa (Hüküm) Peygamber in risaletini devam ettiren ölümsüz bir elçi (Resul) Birbirine düşmüş insanları birleştirici bir ip (Hablullah) Müslümanlar için kıyamete dek yaşayan bir önder (İmam) Dirileri uyarsın diye gönderilen bir kitaptır. (Kuranun Mübin) İşte böyle niteliklere sahip olan Kuran ın tüm bu niteliklerini gizlemek ve onu amacı dışında kullanmak için insanlardan ve cinlerden olan şey tanlar elele vermişler ve ne yazık ki bu şeytani tuzaklarına insanla rın çoğunu düşürmüşlerdir. İnsanları ortak koşuculuğun ve zulmün karanlığından Allah a 261
262 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN imana ve adaletin aydınlığına çıkaracak bir rehber olan Allah ın Kitabı nı, yüzyıllardır sahtekarlar ve cahiller bir aspirin veya bir merhem gibi değerlendirmiş ve mikroplu üfürükleriyle istismar etmişlerdir. Allah ın yüce kelamını basur, ishal, kabız lık gibi hastalıkları iyileştirmede büyüvari yöntemlerle kullanarak Kuran a ihanet eden ve uydurdukları yalanları Allah adına halka yutturan üfürükçüler ve muskacılar, toplumumuza çok büyük zararlar vermişlerdir. 1- De ki: Sabahın Rabbine sığınırım. 2- Yarattıklarının kötülüğünden 3- Çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden 4- Düğümlere üfürenlerin kötülüğünden 5- Ve kıskandığı zaman kıskananın kötülüğünden. 113-Felak Suresi 1-5 Allah düğümlere üfürenlerin kötülüğünden, bu tip büyüvari ha reketlerin kötülüğünden kendisine sığınmamızı Kuran da söyler ken; Kuran ı üfürme, düğümlere üfleme gibi yollarda kullanmak ne büyük bir çelişkidir! Surelerin Arapça harfler kullanılarak yazıldığı muskalara, tılsımlara, efsunlara; kudsi, mübarek, dini bir hava verilmiş ve din namına özellikle halkın cahil kesimle ri yüzyıllardır kandırılmıştır. Kuran ın musikisi yerine manası, üfürülmesi yerine okunması, ölülere hitabı yerine canlılara hitabı asıl olmadıkça; bu kaos, bu rezalet ne yazık ki devam edecektir. EVLİYA ALDATMACASI 2- Bu kitap onunla uyarman için ve inananlara hatırlatıcı olarak indirildi. Öyleyse bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. 3- Rabbinizden size indirilene uyun. O ndan başka evliyaya (dostlara) uymayın. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz? 7-Araf Suresi 2-3 262
263 kuran ı üfürük kitabı yapanlar Allah Kuran a uymamızı ister. O ndan başka evliyaya uymama mızı söyler. Oysa günümüzde hurafelerle dolu birçok kitabın yaza rı, Kuran da kullanılan evliya kelimesiyle isimlendirilip kitapları tasavvuf kitabı diye, ilmihal kita bı diye, hadis, tefsir, mezhep kitabı diye satılmaktadır. Kuran ın, in sanların uyduğu yanlış adres olarak evliya yı göstermesi ve günü müzde Kuran yerine bazı insanlara uyanların, bu insanları Kuran da geçen aynı kelimeyle isimlendirmeleri ilginçtir. ( Evliya Arapça daki veli kelimesinin çoğulu olup dostlar de mektir.) Mezhepçi ve tarikatçı zihniyetteki birçok kişi, kendi mezhep ve tarikat büyüklerinin evliyalık delillerini göstererek onların eserlerinin ve sözlerinin de dinin kaynağı olduğunu ispatlamaya gayret eder. (Kuran ın bu tarz kullanımına karşın mezhepçi literatür de evliya kelimesi insanüstü, adeta süpermen kişi manasında kulla nılır.) Para için önüne geleni basan yayınevleri, aklından her geçeni yazan yazarlar, bunları rekortmen yapan cahil alıcılar, Kuran ı reh ber yerine üfürük uygulamalarında araç yapanlar oldukça; halimiz bakalım ne olacak! Hele bir de bu üfürükçüleri din adamı, hoca sananlar yok mu! Bu üfürükçülere gidip muskasına, bazen de göbeğine efsunlu dualardan yazdırıp medet umanlar... Bunlara paraları verip şifa isteyenler, fa kat Allah yolunda zekata geldi mi üfürüğe harcadığının yarısını harcamayanlar... Bu tip insanlara gitmeye üşenmeyip, namaz söz konusu ol duğunda üşenenler... Kuran ı 40 bohça içinde duvarda tutan, fakat eline alıp manasını anlamak ve hayatın rehberi yapmak için okumayanlar... 263
264 24. BÖLÜM marifetname ve bilimsel geriliğin kökeni Kuran evde bohçalar içinde sarılı ve okunmadan dururken, dini ya yınlar adı altında öyle kitaplar satılmakta ve okunmaktadır ki buna akıl erdirmek hiç mümkün değildir. Bu bölümde 250 yılı aş kın bir süredir rekor düzeyde satan, hâlâ sadeleştirilip farklı yayı nevleri tarafından tekrar tekrar basılan Erzurumlu İbrahim Hakkı nın Marifetnamesi ni inceleyeceğiz. İLİM, İRFAN OKYANUSU NUN KİTABI Erzurumlu İbrahim Hakkı, gelenekçi dini savunanlar tarafından büyük alim, ilim ve irfan okyanusu olarak takdim edilir. İbrahim Hakkı nın Marifetname deki izahlarına geçmeden, bu kitabı öven açıklamalara bir iki örnek vereceğiz. Bu övücü açıklamaları aklınız da iyi tutarsanız İbrahim Hakkı nın açıklamalarını oku duğunuzda, daha iyi değerlendirebilirsiniz. Kitsan tarafından 1984 yılında basılan Marifetname nin girişinde, İstanbul Müftüsü Selahattin Kaya nın takdimi şöyledir: Yazıldığı asırlara ışık tutan, gü nümüze kadar değerinden bir şey kaybetmeksizin dini eserler ara sında müstesna bir yer işgal eden Marifetname nin tekrar irfan ha yatımızda yer alması sevindirici bir olaydır. Bedir Yayınevi ise Erzurumlu İbrahim Hakkı yı tanıtırken, bi zim gibi mezhepleri eleştirenleri ve sonuç olarak da Marifetname yi de eleştirenleri 264
265 marifetname ve bilimsel geriliğin kökeni kınayarak ve İbrahim Hakkı yı överek okuyucuları nı esere hazırlar: Bu kitabın müellifi Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, zahir batın ilimlerinde son derece yüksek bir mevkiye sahip olup, hem ulema-i amilinden, hem de meşayihi kiramdan bir zat-ı celil-ül kadirdir. Kendisini rahmetle anar, onun ve diğer piranın ruhaniyetlerinin bizimle beraber olmasını Hak Teala dan niyaz ederiz. Müellif hazretleri Ehl-i Sünnet Vel Cemaat mezhebindedir. Zaten hem itikad ve hem amelde tek yol Sunnilik tir. Zamanımızda İslam dünyasında ve bu arada memleketimizde türeyen bazı gafil ve cahiller, Ehl-i Sünnet yolundan saparak yüce dinimizin safiyetini bozmak istemektedirler. Reformcular, Vehhabiler, Selefiye cereyanı salikleri, mezhepleri inkar edenler, mezhep leri birbirine karıştırmak isteyenler, İran Rafizilerinin peşine düşenler, din perdesi altında hizipçilik, anarşi ve terör kundakçılığı ya panlar ortalığı ifsad etmektedirler. Tüm mümin kardeşlerimizin bu zararlı bidat cereyanlarına karşı son derece uyanık bulunmaları, onların aldatıcı propagandalarına kanmamaları ve Ehl-i Sünnet mezhebine sımsıkı sarılmaları lazımdır. Ta ki dinimiz yücelsin, üm metimiz selamet bulsun. Marifetname nin bu baskısı büyük emek lerle hazırlanmış, gerektiği zaman selahiyet sahiplerine danışılmış ve elden geldiği kadar eksiksiz bir eser vermek için gayret sarf edilmiş tir. Türkiye mizin yetiştirmiş olduğu büyük İslam alimi ve arifi olan Şeyh İbrahim Hakkı Erzurumi hazretlerinin Marifetname si eski tabirle bir muhital maariftir yani bir ilim ve irfan okyanusudur. Baş tan sona kadar inceliklerle, hikmetlerle dolu bir hazinedir. Böyle bir eseri milletimize sunmaktan bahtiyarlık duyuyoruz ve bizi buna muvaffak kıldığı için Halıkımıza hamdu senalar ediyoruz. Birazdan vereceğimiz örnekleri incelemeniz, Ehli Sünnet alimi diye takdim edilen rol modelleri görmemizi, dini yücelttiklerini sa nanların neler yapabildiklerini; bunun yanında, bunları öven mezhepçi zihniyeti eleştirmekte isabetli veya isabetsiz olduğumuzu belirleme nizi sağlayacaktır. (Eğer bu kitabı almak isterseniz İbrahim Hakkı nın yaptığı Cennet haritasını da kapsayan bir versiyonu alın. Marifetname nin bazı baskılarında bu harita, ki taptan çıkarılmıştır.) Değerlendirmelerinizi daha rahat yapabilmeniz için Marifetname den (başlıklar bize aittir) örneklere geçiyoruz: 265
266 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN MELEKLERİ KORKUTAN YAKUT GÖZLÜ YILAN VE DİĞERLERİ Bütün bu saf saf olan meleklerin ötesinde bir büyük yılan var dır. Arşı azamı başı kuyruğunun üzerine gelmek üzere çevrelemiş tir. Başı beyaz inciden, bedeni sarı altından ve gözleri kırmızı ya kuttan yaratılmıştır. Her bir tüyünün dibinde bir meleğin tespih et tiği yüz bin kanadı vardır. Bu sarı yılanın tespihinin sesi diğer bü tün meleklerin tespih seslerini bastırarak onlara korku verir. Ağzı nı açtığı zaman gökleri ve yeri bir lokma etmesi mümkündür. Eğer o büyük yılana ilham olunmasa idi, onun sesinin heybetinden bü tün mahluklar helak olurdu......bunun altında dördüncü gök vardır ki beyaz gümüştendir. Bunun ismi Erkalun dur. Buranın melekleri at suretindedir. Reislerinin ismi Kabail dir. Bu dördüncü göğün bekçisidir. Bunun altın da üçüncü gök vardır ki sarı yakuttandır. Bunun ismi Maun dur. Buranın melekleri kartal suretindedir. Reislerinin ismi Saftail dir. Bu üçüncü göğün bekçisidir. Allah, sözü edilen derya içinde Güneş için üç yüz altmış kulplu elmastan bir araba yaratıp, üzerine Güneş koymuştur. Güneş i ara bası ile doğudan batıya doğru çekip götürmeleri için her kulpundan tutacak bir melek tayin etmiştir. Ay için de Hak Teala üç yüz kulplu sarı yakuttan bir araba yaratarak, üzerine Ay ı yerleştirmiştir. Ay ı arabası ile doğudan batıya çekip götürmeleri için her kulpu tutacak bir melek tayin edilmiştir. Ayrıca Ay için cevherden altmış kulplu bir kılıf yaratmış, her kulptan tutacak altmış melek tayin etmiştir. Ay ın arabasını götüren melekler onu her gün Güneş ten uzaklaştırdıkça, kılıfını tutan melekler de kılıfı her gün Ay dan biraz daha sıyırarak Güneş ile Ay karşı karşıya geldiğinde kılıfından tamamen çıkıp do lunay halinde görülür. Sonra Ay ı Güneş e melekler yavaş yavaş yak laştırdıkça kılıfını da diğer taraftan her gün biraz daha yaklaştırıp, Ay Güneş e iyice yaklaştığında kılıfını Ay a tamamen giydirirler. Kıya mete kadar bu şekilde 266
267 marifetname ve bilimsel geriliğin kökeni devam eder. Bu sebepten Ay bazen hilal, ba zen yarım ay, bazen dolunay şeklinde görülür. Hak Teala yedi göğün her birisini balıklar gibi binlerce çeşit ya ratıkla dopdolu etmiştir. Yedi göğün duvarı olan Kaf Dağı nın öte sinde bir büyük yılan yaratmıştır. Yılan büyük dağı halka gibi kuşa tıp başını kuyruğu üzerine koymuştur. Kıyamete kadar Hak Teala yı yüksek şanıyla tespih eder. Bu denizler ortasında yedi yer bir gemi gibi hareketli ve huzursuz iken, Hak Teala bir büyük melek tayin etmiştir ki; yerlerin etrafını kavrayıp, bir omuzu üzerinde sa kin kılmıştır. Sonra Hak Teala, o meleğin ayağı sağlam dursun di ye yeşil yakuttan büyük bir kare biçiminde kaya yaratmıştır ki, onun en üst düzeyinde bin vadi yaratıp, her birini bir deniz ile ve her de nizi binlerce çeşit yaratıkla doldurmuştur. Daha sonra Hak Teala o kayayı sabit tutmak için bir büyük kırmızı öküz yaratmıştır ki onun kırk bin başı, kırk bin boynuzu, kırk bin ayağı vardır. Her iki ayağı arası bir yıllık yoldur. Kayayı boynuzları ve sırtı üzerine yerleştir miştir. Bu öküzün adı Liyunan dır. Sonra Hak Teala onun ayakla rını sabitleştirmek için bir büyük balık yaratmıştır ki yedi deniz onun ağzında bir damla gibidir. Sonra Hak Teala o balığın altında bir büyük deniz yaratmıştır ki bu büyük balık, bu büyük denizde sukun ve karar etmiştir. Sonra Hak Teala o denizin altında yedi taba ka cehennem yaratmıştır. O büyük deniz cehennem üzerinde sakin olmuştur. Sonra Hak Teala yedi cehennemin altında sert rüzgar ya ratmıştır ki cehennemin iki tabakası onun üzerinde karar kılmıştır... HANIMLAR İÇİN ÖNERİLER Hanımını insanların kalabalık olduğu yerlere bakan eyvanlarda oturtmamak. Ta ki namahreme bakıp, halka meyli akmasın. Hanı mına değerli ve süslü elbise giydirmemektir. Ta ki ziynet satmak için dışarı çıkmayıp evine bağlı olsun. 267
268 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN FAKİRLİĞİN VE UNUTMANIN SEBEPLERİ Fakirliğin sebepleri: 1. Günah işlemek 2. Yalan söylemek 3. Sabah vakti uyumak 4. Bir gün bir gecede sekiz saatten çok uyumak 5. Soyunup çıplak yatmak 6. Çıplak iken abdest bozmak 7. Bir yanı üzerine yaslanıp ekmek yemek 8. Ekmek kırıntılarını yere dökmek 9. Cenabet iken ağzını yıkamadan yemek 10. Soğan ve sarımsak kabuklarını yakmak 11. Geceleyin evi süpürmek 12. Çöpleri evin içinde biriktirmek 13. Yaşından büyüklerin önünde yürümek 14. Anne ve babasını isimleri ile çağırmak 15. Eline geçen çer çöple dişlerini kurcalamak 16. Toprak ve çamur ile ellerini ovalamak 17. Eşik üzerinde oturmak 18. Kapının bir kanadına dayanmak 19. Helada abdest almak 20. Elbisesini üzerinde dikmek 21. Yüzünü yıkayınca yeniyle ya da eteği ile silmek 22. Evde örümcek yuvasını saklamak 23. Namazı kılmada gevşek davranmak 24. Sabah namazını kıldıktan sonra camiden erken çıkmak 25. Her sabah çarşıya erken gitmek 268
269 marifetname ve bilimsel geriliğin kökeni 26. Çarşıdan eve geç dönmek 27. Dilencilerden ekmek kırıntılarını satın almak 28. Kendi evladına beddua etmek 29. Biti ateşe atmak 30. Gece kapların ağzını açık bırakmak 31. Mumu ve kandili nefesle söndürmek 32. Boğumlu kalemle yazmak 33. Dişi kırık tarakla taranmak 34. Anne, baba ve üstadına duayı unutmak 35. Sarığını otururken sarmak 36. Ayak donunu ayakta giymek 37. Dilenciye kızıp boş çevirmek 38. Kısıp ihtiyacından az harcamak 39. İsraf edip haddinden çok harcamak 40. Geçim işlerinde gevşek davranmak 41. Kapısız evde yalnız yatmaktır. Unutmanın sebepleri: 1. Çok günah işlemek 2. Çok düşünmek ve üzülmek 3. İş ve meşguliyeti çok ve dağınık olmak 4. Taze çeşniş yemek 5. Ekşi elma yemek 6. Ense çukurundan kan aldırmak 7. Deve katarı arasından geçip gitmek 8. Mezar taşındaki yazıları okumak 9. Asılan adamın yüzüne bakmak 10. Canlı biti yere atmak. 269
270 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN EHLİ SÜNNET VE SATIŞ REKORU KIRAN KİTAP Verdiğimiz bu örnekler, mezhepçi İslam ın savunucula rından olan ve mezhepçilerin hararetli takdirlerini, övgülerini kaza nan Erzurumlu İbrahim Hakkı nın iki yüz elli yılı aşkın bir süredir rekor sayıda satan kitabından alıntılardır. Bu kitapta yazılanlar, dini bilgi gibi sunulmuş ve bu kitap İslami kitaplardan biri sayılmıştır. Kuran ın takipçisi Müslümanlar ile kendilerini Ehl-i Sünnet olarak niteleyen birçok kişi arasındaki fark, bu kitapta da ortaya çıkmaktadır. Kuran ı tek kaynak görenler bu kita bı şiddetle yererken, Ehl-i Sünnetim diyenler, ısrarla kitabı temi ze çıkarmaya çalışmaktadırlar. Bu kitaptaki, Kuran ve akılla uzlaştırılması imkansız izahlar; Kuran a, akla ve bilime ters olmasına rağmen savunulmuş, üstelik müftüler ve İslami yayınevleri bu izahları yapan kitaba ve yazarına övgüler yağdırmışlardır. Bu açıklamaları yapan İbrahim Hakkı ise tüm bu izahların tecrübe ile sabit izahlar olduğunu, yine Marifetname de söylemektedir. Bu izahların nasıl bir tecrübe ile sabit olabileceğinin yorumunu siz okuyucularımıza bırakıyoruz. İBRAHİM HAKKI VE TABERİ İbrahim Hakkı izahlarının birçoğunu, uydurma hadislere da yandırır ve kendisinden önceki Sunni alimleri kaynak olarak kulla nır. İbrahim Hakkı dan 900 yıl kadar önce yaşamış Taberi de İbra him Hakkı nın kaynaklarından biridir. Birçok Sunniye göre büyük alim olan Taberi nin kitaplarını okuyanlar; Cebrail in kanadı ile Ay ın ateşini söndürdüğünü, Güneş ve Ay ın kulplu arabalarda seyahati ni, Güneş ve Ay ın gökteki bir denizde yüzdüklerini, meleklerin ka natlarını kapatmalarıyla gece olduğunu, Ay ın ve Güneş in çekilerek batıya getirildiğini, meleklerin arabadan düşen Güneş i yerine koyduklarını açıklayan izahlara tanıklık edebilirler. Taberi de İbrahim Hakkı gibi dinsel motiflerle süslü bilimsel izahlarını, din dersi havasında uzun uzadıya anlatır. Bazı insanlar Kuran ın bilimsel mucizelerine, akılla ve bi limle çelişmeyen, aklı kullanmayı, bilimin temeli olan araştırmacılığı teşvik eden izahlarına rağmen Müslümanlar ın özellikle son yedi yüz yılda nasıl bilim 270
271 marifetname ve bilimsel geriliğin kökeni platformunda geri kaldıklarını merak etmektedirler. Ne yazık ki İslam âlemi, Kuran ı, gereği gibi rehber yapmamıştır. Kuran, ölü lerin arkasından okunan okuma kitabı olarak değerlendirilmiş, birçok dini kitaptan birine indirgenmiştir. Kuran, tercümesi yasakla nan kitaptır. Kuran rehberlikte kenara konmuş; Taberiler, Erzu rumlu İbrahim Hakkı nın Marifetnameleri gibi kitaplar rehber olmuştur. Reh berleri yukarıdaki izahlarla dolu kitaplar olanların, bilimsel alanda i lerlemesi ve toplumun refahı ile mutluluğuna katkı yapmaları ne kadar mümkün olabilir? Kanaatimizce, dinsizlik adına yapılan saldırılar bile bu tarz kitap lar kadar dine zarar vermemiştir. Bu tarz kitaplar; ya dinsizlerin sal dırmaları için malzeme oluşturmuşlardır ya da Kuran ın yeterliliğini bil meden dini kaynak diye bu kitapları okuyanların aklını karıştırmışlardır. Dini; bir mitoloji, mantığa aykırı izahların kabulü, bilimin reddi gi bi gösterecek olan bu kitapları basan, yazan, savunanlar ne yazık ki İslam a hizmet ettiklerini sanmaktadırlar. BİLİMDE GERİ KALINMIŞLIĞIN KÖKENİ Peygamberimiz in vefatından sonraki ilk birkaç yüzyılda hura feler ve uydurmalar çıkmış olsa da Sunniliğin, Şiiliğin, hadisçi İslam öğretisinin bu yüzyıllarda tam bir hakimiyetini göremiyoruz. Ha dis merkezli din anlayışına ve aklın bir kenara bırakıl masına karşı çıkan Mutezile gibi ekollerin bu yüzyıllardaki varlığı, hatta Abbasi halifelerinin kimisinin Mutezile ekolünü benimseme si bunun delilidir. İşte İslam ın bu ilk asırlarında dünyanın en ileri ve en medeni top lumu İslam toplumuydu. Birçok ünlü bilim tarihi kitabı, bugün kü Avrupa medeniyetinin temellerinden olan sanayi devriminin ve bununla ilintili olarak bilimsel ilerlemesinin kökenin de İslam ülkelerinden alınan düşünsel ve bilimsel mirasa dikkat çeker. Hıristiyan toplumların doğru dürüst kitaplığının olmadığı dönemde İspanya ya yerleşmiş Müslümanlar, İspanya da yetmiş büyük halk ki taplığı yapmışlardı ve sırf Kurtuba daki kütüphanede 600.000 lere ulaşan kitap sayısıyla düşünce hayatı aydınlatılıyordu. Astronomi, kimya, tıp, 271
272 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN botanik, matematik ilimlerinde büyük atılımlar hep Müs lüman bilim adamlarınca yapılıyordu. Müslümanlar ın, çevirileriyle de bu yüzyıllarda büyük katkıları oldu. Çevirisi yapılan kitaplar la geçmişteki bilgi birikimi kullanılıyor ve mevcut bilgilerle birleşti rilip atılımlar yapılıyordu. Hatta Avrupa, kendi medeniyetinin tarih sel kökeni diye övündüğü Eski Yunan ın ünlü düşünürleri Aristoteles, Platon ve diğerleriyle de Müslümanlar ın yaptığı çeviriler sayesinde tanıştı. İşte ilk yüzyıllarında İslam toplumunda, böylesi bir bilimsel merak ve bunun sonucu olan ilerleme vardı. Müslümanlar çok kısa sürede topraklarını İspanya ya kadar genişletmekle kalmamış; bilim sel, düşünsel birikimler oluşturup, bu birikimlerini de bu topraklara yayıp insanlığın hizmetine sunmuşlardır. İNSANLAR KENDİLERİNİ BOZMADIĞI SÜRECE TOPLULUKLAR BOZULMAZ Peki, ilk yüzyıllarında dünyanın en ileri medeniyeti olduğu ka bul edilen İslam medeniyeti, sonradan ne olmuştur da bugünkü durumuna düşmüştür. Aşağıdaki ayetten alacağımız önemli dersler olduğu kanaatindeyiz: Gerçek şu ki Allah kendi benliklerinde olanı değiştirme dikçe bir toplulukta olanı değiştirmez. Allah bir topluma perişanlık dileyince de artık onu geri çevirebilecek bir güç yoktur. 13-Rad Suresi 11 Allah eğer İslam ülkelerine verdiği bilimsel üstünlük gibi bir ni meti değiştirmişse; biz, Müslümanlar ı incelemeli, onlarda ne şekil de değişiklikler olduğunu anlamalıyız ki bugünkü duruma niye dü şüldüğünü kavrayalım. İlk yüzyıllarda insanların zihniyetini şekil lendirmede Kuran ın rolü yüksekti. Aklı işletmeyi, araştırmayı, delil üzerinde olma yı öğütleyen Kuran ın şekillendirdiği zihinler, bilimsel düşünmeye ve bilim yapmaya da uygundular. Fakat daha sonra mezheplerin ve tarikatların İslam ı hakim olunca, tarikatçılık ve mezhepçilik yayılınca; taklitçilik ve akılcı düşünce düşmanlığı da egemen oldu. Çünkü kitabın bu ve daha evvelki bölümlerinde gö rüldüğü 272
273 marifetname ve bilimsel geriliğin kökeni gibi uydurmaların karıştırıldığı dinde mantığın, aklın yeri olamaz dı. Tarikatçılığın temeli olan şeyhe kayıtsız, şartsız, akıl süzgecinden geçirmeksizin itaat de rasyonel düşünceyle bağdaşa mazdı (15. bölümü okuyunuz). Uydurmaların karıştığı mezhepleri benimseyenler, hadis leri inkar etmemek ve tarikatlarını temize çıkarmak için akılcı düşün cenin gerekliliğini inkar etmişler; Kuran da, defalarca, aklı çalıştırma ve Allah ın yarattıkları üzerinde düşünmek üzerine yapılan vurguların gereğini yerine getirmemişlerdir. HADİS ETİĞİ Max Weber Protestan Etiği kitabında, Protestan mezhebinin insanların zihinlerini nasıl şekillendirdiğini ve bu şekillendirmenin nasıl kapitalizm sistemini meyve verdiğini anlatır. Bir fikrin, bir inancın, bir mezhebin zihinleri şekillendirmesinin, bu zihinsel dönüşümün ise sosyal ve ekonomik değişim sürecini tetiklemisini anlatmada; bir dünya klasiği olan Protestan Etiği kitabı örnektir. Eğer benzer bir yaklaşımla hadislerin, hadisçi mezheplerin ve tarikatların oluşturduğu zihinsel yapının nelere sebep olduğu incelenirse; İslam adına bilimsel ve kültürel alandaki geri kalınmışlığın kökeninde bu zihinsel yapının olduğu sonucuna varılacağı inancındayız. Aynı şekilde, eğer İslam ın ilk asırlarında sıfırdan, çöl bedevili ğinden dünyanın en gelişmiş medeniyeti seviyesine yükselmenin kökeninde hangi sebeplerin olduğu araştırılırsa; Kuran ın verdiği akılcı, araştırıcı zihniyetin bunun baş sebebi olduğu sonucuna varılacağı kanaatindeyiz. Ku ran ın izahlarının yoğurduğu zihinler, bilimsel ilerlemeyi gerçekleş tirmeye müsait hale gelmişler ve gerçekleştirmişlerdir. DÜNYA DÖNSEYDİ NE FELAKETLER OLURDU Marifetname gibi kitaplar, Kuran ı dinin kaynağı olarak yeterli görmeyenlerin, Kuran dışı izahlarla dolu eserleridir. Bu eserler hadisçi ve mezhepçi İslam anlayışının meyvesidir. Bu meyvelerin meyvesi ise aklı kullanmadan şeyhlere teslim olan, mezhep imamlarının inisiyatifine bırakılan dini, Allah ın dini zanneden kalabalıklardır. 273
274 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Bu acı meyvelerden Suudi Arabistanlı meşhur Şeyh Abdul Aziz Bin Baz, Dünya nın Sakin, Güneş in Hareketli Olduğuna ve Geze genlere Çıkmanın İmkansızlığına Dair Akli ve Hissi Deliller isim li, resmi makamlarca basılan risalesinde şunları söylemektedir: Kim bunu iddia ederse küfür ve delalete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah ın, hem Kuran ın, hem Peygamber in reddidir. Bunu id dia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne ala! Aksi takdirde kafir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür ve malı da Müslümanlar ın hazinesine katılır... Eğer ileri sürdükleri gibi Dünya dönüyor olsaydı ülkeler, dağlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kal mazdı. İnsanlar batıdaki ülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batı ya kaydığını görürlerdi. Kıble nin yeri değişir, insanlar kıbleyi tayin edemezlerdi. Velhasıl (bunların hiçbiri görülmediğine göre), bu id dia (Dünya nın hareketli olduğu iddiası) sayması uzun sürecek birçok nedenden dolayı batıldır. Bu risaleye göre Dünya nın hareket ettiğini söyleyenlerin öldü rülmeleri gerekir. Kısacası Marifetname, Taberi, Buhari, Müslim ve diğerlerinin bilim ve akıl dışı izahları dinin bir parçası yapıldığı gibi, bunlarda yer alan kimi izahları reddedenlerin öldürülmesine de fetva verilmiştir. Şeyh Abdul Aziz Bin Baz ın risalesinin yazım tarihini size sorsalar tahmininiz ne olurdu? Bu eser bundan bin yıl önce değil, 1975 te yazılmıştır, hem de resmi makamlarca! Ne yazık ki şeriat diye insanlara yutturulan budur! Bilim dışı, akıl dışı hadis ve mezhep kökenli uydurmaların yol açtığı budur! Kişi Kuran ile yetinmeyince sonucu budur! Allah tan ve ayetlerinden sonra hangi hadise (söze) inanı yorlar. 45-Casiye Suresi 6 274
275 25. BÖLÜM dini oyuncağa çevirme: NASİH-mensuh Arapça da nesh kelimesi; silme, ortadan kaldırma anlamları taşımaktadır. Mensuh ise silineni, ortadan kalkanı ifade eder. Mezhepçi din anlayışını benimseyenler, Kuran ın içinde nasih ve mensuh olduğunu, bir kısım Kuran ayetlerinin, diğer bazı Kuran ayetlerini iptal ettikleri ni iddia etmişlerdir. Hatta hadislerin bile Kuran ın ayetlerini iptal edebileceğini söylemişlerdir. Sonuç olarak Kuran ayetlerinin bir kısmı hadisler aracılığı ile iptale kalkışılmıştır. Dine birçok ilave yapmakta kullanılan hadisleri Kuran a eş koşulmuştur diye eleştirir ken, nasih yaklaşımıyla, hadislerin Kuran ın üstüne çıkartıldığına da şahit ol maktayız. Mezhep kitapları nasih-mensuh için dört şart ileri sür müşlerdir: 1- Hükmü kaldıran nasih olmalı 2- Hükmü kaldırılan mensuh bulunmalı 3- Nasih mensuhtan sonra gelmeli 4- Her ikisi arasında açık çelişki olmalı Eldeki kaynakları incelersek; Kuran ayetlerinin hangi tarihte, hangi sırayla indiğine dair herkesin ittifak ettiği bir sıra olmadığını görürüz. Hadis rivayetinde ise; hangi hadisin, hangi ayetten önce veya sonra söylendiğini belirten bilgiler daha çok belirsizdir. Nasih-mensuh iddialarını incelediğimizde; asıl yapılanın, dinin, mezhep imamlarının insaflarına ve görüşlerine bırakılması 275
276 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN olduğunu görüyoruz. Mezhep imamı neyin nasih, neyin mensuh olduğunu belirler. Böylece nasih-mensuh sihirli değneğini eline alan mezhep imamı, Kuran ın hükmünü iptal edebilecek güce de kavuşur. Yani nasih-mensuh ile dini oyun cağa çevirmenin sonucu; mezhep imamlarının dindeki otoritesini sağlamlaştırmak ve mezhep imamlarını adeta din kurucusu konumu na yaklaştırmak olmuştur. Daha önce gördüğümüz gibi, mezhep imamları on binlerce çelişkili uydurma hadisin içinden istediğini seçerek za ten dinde istedikleri tasarrufta bulunmuşlardır. Nasih-mensuh ise mezhep imamlarının gerektiğinde Kuran ın hükmünü de aşabil melerini sağlamaktadır. Böylece mezhep imamı, Kuran ve hadisin üstünde bir yerde duran ve dilediği kaynaktan dilediğini seçme ve ya iptal ettirme yetkisini taşıyan kişi olmaktadır. Sırf Allah ın teke linde olan dine, uydurma hadislerle, sanki Peygamber de dine ilaveler ve eksiltmeler yapmış gibi bir hava verilmiştir. Fakat sonuçta on binlerce hadisten diledi ğini seçme ve nasih-mensuh sihirli değneğini istediği gibi kullanma yetkisine sahip olan mezhep imamları; Peygamber in, hatta Allah ın üstünde bir konumla dinde hüküm oluşturma yetkisini ellerine almışlardır. Bu tahrifatı yapanlar, Kuran ın şu ayetinin ma nasını kaydırarak, bu zihniyetlerini temize çıkarmaya kalkışmışlar dır. Önce ayeti görelim, sonra inceleyelim: Biz daha hayırlısını, ya da bir benzerini getirmedikçe bir ayeti (delili, belgeyi, işareti) neshetmeyiz (silmeyiz, yürür lükten kaldırmayız) veya unutturmayız. 2- Bakara Suresi 106 AYET KELİMESİNİN KURAN DAKİ MANASI Kuran da kullanılan ayet kelimesi, Allah ın varlığının ve söyle diklerinin ispatı olan, bunları destekleyen her şey için kullanılır. Türkçe çevirilerdeki belge, muci ze, delil, işaret kelimelerinin çoğunun Arapça daki karşılığı ayet kelimesidir. Kuran a göre Allah ın yarattığı her şeyde, bitkilerde, insanda, eski kavimlerin başlarına gelenlerde, ge ce ile gündüzde ayetler 276
277 dini oyuncağa çevirme: NASİH-mensuh vardır. (Türkçe de ayet kelimesinin birçok kişi tarafından sadece Kuran ayetleri manasında kullanılması yanlış anlamaya ze min hazırlayan nedenlerden biridir.) Bazı çevirilerde, Arapça sında hiç geçmemesine rağmen hüküm kelimesi de yukarıdaki ayetin çevirisine ilave edilip ayetin hükmü şeklinde çeviri yapılıp, sanki ayetlerin hükmü neshedilebiliyormuş gibi bir hava verilmeye çalışılmıştır. Oysa Kuran da geçen ayet kelimesine baktığımız vakit çok ilginç bir kullanım şekli olduğunu görüyoruz: Ayet kelimesinin çoğul şekli olan ayat kelimesi, tüm Kuran da mucize, belge, delil, işaret, Kuran ayetleri manasında kul lanılır. Fakat ayat ın tekili olan ayet kelimesi, Kuran ın hiç bir yerinde Kuran ın bölümleri olan ayet manasında kullanılmamıştır. Tekil olan ayet kelimesinin geçtiği şu ayetleri inceleyip söylediğimizi göz lemleyebilirsiniz: [2-Bakara Suresi 106, 118, 145, 211, 248, 259; 3-Ali İmran Suresi 13, 41, 49, 50; 5-Maide Suresi 114; 6-En am Suresi 4, 25, 35, 37, 109; 7-Araf Suresi 73, 106, 132, 146, 203; 10-Yunus Su resi 20, 92, 97; 11-Hud Suresi 64, 103; 12-Yusuf Suresi 105; 13-Ra d Suresi 7, 27, 38; 15-Hicr Suresi 77; 16-Nahl Suresi 11, 13, 65, 67, 69, 101; 17-İsra Suresi 12; 19-Meryem Suresi 21; 20- Taha Suresi 22, 47, 133; 21-Enbiya Suresi 5, 91; 23-Müminun Su resi 50; 25-Furkan Suresi 37; 26-Şuara Suresi 4, 8, 67, 103, 121, 128, 139, 154, 158, 174, 190, 197; 27-Neml Suresi 52; 29-Ankebut Suresi 15, 35, 44; 30-Rum Suresi 58; 34-Sebe Suresi 9, 15; 36-Yasin Suresi 33, 37, 41, 46; 37-Saffat Suresi 14; 40-Mümin Suresi 78; 43-Zuhruf Suresi 48; 51-Zariyat Suresi 37; 54-Kamer Suresi 2, 15; 79- Naziat Suresi 20]. Listeden de gördüğümüz gibi, söz konusu ifade Bakara Suresi 106. ayette ayet olarak tekil şekil de geçtiği için, bu ifadeden Kuran ın ayetlerini değil Allah ın kainattaki delilleri, belgeleri, mucizeleri, işaretleri manasındaki ayet i anlamak doğru olur. Bu anlaşıldığında, Kuran ın ayetleriyle nasih-mensuh oyuncağıyla oynama çabası suya düşer. Zaten Kuran, kendisinde hiçbir çelişki olmadığını ifade ederek bu tarzda uydur malara geçit vermemiştir. Bunu önümüzdeki satırlarda işleyeceğiz. 277
278 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN KURAN DA ÇELİŞKİ YOKTUR Kİ NASİH-MENSUH OLSUN Onlar Kuran ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişki bulacaklardı. 4-Nisa Suresi 82 Madem Kuran da hiçbir çelişki yoktur, içinde nasih mensuh da olamaz. Çünkü nasih ve mensuhun temelinde, iki çelişkili ifade nin olması ve bu ifadelerden birinin diğerini geçersiz kılması vardır. Zaten Bakara Suresi 106. ayeti anlamak için, bir önceki ayet olan Bakara Suresi 105. ayet okunursa, Bakara Suresi 106. ayette; daha evvelki ümmetlere verilen delillerin, belgelerin, işaretlerin kastedildiği anlaşılır: Ehli kitaptan kafirler ve ortak koşanlar, Rabbiniz den size bir hayır indirilmesini istemezler. Ama Allah rahmetini di lediğine özgüler. Allah büyük lutfun sahibidir. 2-Bakara Suresi 105 Kuran da ayetin yerine ayetin gelmesi, 16-Nahl Suresi 101 de de geçer: Biz bir ayeti (delili, belgeyi, işareti) bir başka ayetin (deli lin, belgenin, işaretin) yerine koyduğumuzda -ki Allah ne yi indirdiğini daha iyi bilmektedir- onlar şöyle der: Sen yalnızca iftira edicisin. Hayır, onların çoğu bilmezler. 16-Nahl Suresi 101 Bu ayete ve devamına dikkat edersek; Peygamber i, düşmanları nın, iftira edici olarak nitelemesinin sebebi, Kuran da ayetlerin ken di içinde birbirini nesh etmesi değildir. Peygamber in iftiracı olarak nitelenmesinin sebebi, Kuran ın Allah tarafından gönderildiğini söylemesi ve Kuran daki ayetlerin (belgelerin, delillerin, işaretlerin) unutulan veya hükmü kalkan ayetlerin (delil, belge, işaretlerin) yeri ni almasıdır. Nitekim aynı konuyu anlatmaya devam eden Nahl Suresi nde iki ayet sonra 103. ayette, Peygamber e, Kuran ın bir insan tarafından öğretildiği iftirasının yapıldığını görüyoruz. Bakara Su resi 106. ayeti yeniden incelersek yeni ayetin, nesh edilen ayetin ve unutulan ayetin yerine geldiğini görüyoruz. Ayette nesh in yanı 278
279 dini oyuncağa çevirme: NASİH-mensuh sıra unutma fiili de geçer. Bu nedenle, bu ayete dayanarak Ku ran da nasih-mensuh olduğunu savunanlar, Kuran da unutulmuş ayetler olabileceğini de iddia etmiş olurlar. Oysa bu iddia, Kuran ın korunduğunu söyleyen aşağıdaki ayetler ve Kuran ın değişmediğini ispat eden matematiksel mucizeler ile çelişir. (Kuran daki bu mate matiksel mucizeleri Kuran Hiç Tükenmeyen Mucize kitabımızdan okuyabilirsiniz.) Hiç şüphesiz Zikri (Hatırlatıcı yı), Biz indirdik, Biz. Onun koruyucuları da gerçekten Biz iz. 15-Hicr Suresi 8 NESH İN ARAPÇASI NEDİR? Kuran ın içinde neshin olmadığını savunan Prof. Dr. Hüseyin Atay silme, ortadan kaldırma anlamlarının nesh in ikinci dereceden an lamları olduğunu, nasih-mensuh nazariyesinden sonra bu manaya ağırlık verildiğini söyler. Hüseyin Atay a göre nesh kelimesine Türkçe de kopya etme, aynısını yazma, nüsha çıkarma manalarını vermek daha uygundur. Nitekim dilimizdeki nüsha kelimesi Arapça daki nesh kelimesinden türeyerek dilimize girmiştir. Bu mana nın asıl olduğunu söyleyen Hüseyin Atay 45-Casiye Suresi 29. ayette nesh kelimesinin Biz sizin için yaptıklarınızın kopyası nı, nüshasını alıyoruz. şeklinde kullanılmasını da delil olarak göstermektedir (Hüseyin Atay, Kuran a Göre Araştırmalar I-III). Hüseyin Atay ın bu tespiti çok önemlidir, çünkü nesh in bu şekilde manalandırılması halinde; bir Kuran ayetinin başka bir Kuran aye tinin yerini alması şeklinde manalandırma yapılamadığı için, nasih-mensuh oyuncağının dayandırılmak istendiği bu ayetten, bu sonuç hiç çıkmayacaktır. Gerçi biz, nesh in, mezhepçi yaklaşımı benimseyenlerin kabul ettiği ma nasını alıp, bu manada kullanıldığı takdirde de mezhepçilerin arzu ettikleri sonucu çıkartamayacaklarını gösterdik. NASİH-MENSUH HADİSLERDEN BİLE ÇIKMIYOR Nasih ve mensuhun Kuran ın içinde olamayacağını savunan Ab dullah Yıldız ve Şemseddin Özdemir şöyle demektedirler: Kuran-ı Kerim den 279
280 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN herhangi bir ayetin neshedilmiş olduğuna dair bir tek ha dis rivayet edilmemiştir. Sahihi Buhari yi, Sahihi Müslim i, Ebu Da vud u, Tirmizi yi, Nesei yi, İbn-i Mace yi, Darimi yi, Malik in Muvatta sını başından sonuna kadar tetkik eder ve bunlara Zeyd bin Ali Müsned ini, İbn-i Sad ın Tabakat ını, İbn-i Hanbel in Müsned ini, Tayalesi nin Müsned ini, İbn-i Hişam ın Sireti ni ve Vakidi nin Meğazsi ni ilave ederek hepsinin mufassal bir indeksini vücüda getiren değerli müsteşrik Vensisk in eserini ve bu eseri ilavelerle Arapça ya nakleden Mehmet Fuad Abdulbaki nin Meftahu Kunuzi Elsine sini tetkik ettik; tüm bu kitapların nasihten ve mensuhtan bahseden bir tek hadis rivayet etmediklerine emin olduk (Abdullah Yıldız ve Şemseddin Özdemir, Kuran ı Anlamak Farzdır, s. 92). Yani, daha evvel içlerine yüzlerce uydurma girdiği için güvenilmez olduk larını gördüğümüz hadis kitaplarında bile nasih-mensuh uydurmasını destekleyecek izah yoktur. Hadislerin kendi aralarında ve Kuran la çelişkisinden kaçanlar nasih-mensuhu bir liman olarak görmüşlerdir. Peki, iki hadis arasında veya hadis ile Kuran ayeti arasında çelişki var sa, söz konusu iptal edici ifadenin diğerinden önce söylendiği nasıl bilinecektir? Böy lece neyin diğerinin hükmünü iptal ettiği nasıl anlaşılacak tır? En doğru dediğiniz hadis kitaplarına bakmaya kalksanız, onlar bile, hangi hadisin hangi yılda söylendiğini bildiklerini iddia etmez ler. Dini böylece tamamen mezhep imamının insafına terk etmiyor musunuz? Tek sahibinin Allah olduğu dini! Dinin tek kaynağı Kuran dan böyle bir şey çıkamayacağını, bilakis nasih-mensuhun Kuran a zıt bir kavram olduğunu bu bölümde gördük. Tüm bu tezatla ra rağmen mezhepçi, gelenekçi din anlayışını benimseyenler; nasih-mensuhla dini, ken di arzu ve görüşlerine daha rahat uydurabilecekleri için, ortaya kor kunç sonuçlar çıkaran bu uydurmaya sarılmışlardır. Bu korkunç sonuçların en kötüsü; nasih-mensuh başlığı altında, hadislerin bile Kuran ın hükmünü iptal edebileceğinin savunulması olmuştur. Böylece yüz binlerce hadisi istediği gibi kullanan mezhep imamları, altı bin küsur ayetli Kuran la oyuncak gibi oynamışlardır. Örneğin Varise vasiyet yoktur [Ebu Davud Vesaye 6] hadisi ile Kuran da vasiyet bırakılmasına dair ayet iptal edilmeye kalkışılmıştır. Oysa Kuran da asıl olan vasiyettir, arta kalan mallar Kuran daki tavsiyeye göre dağı tılır. Zina edenin taşlanarak öldürülmesi 280
281 dini oyuncağa çevirme: NASİH-mensuh gerektiğine dair izah da; hadisle Kuran ın ayetinin iptal edilmeye kalkışılmasına delildir. Ki tabımızın bir sonraki bölümünde, konunun önemine binaen recm (taşlayarak öldürme) konusunu özel olarak işledik. Hadislerle, Ku ran ın hükümlerinin iptal edilmeye kalkışılması ile ortaya çıkan felake te, o bölümü okuyarak iyice tanık olabilirsiniz. O bölümü okuduğunuzda, hadislerle beraber, keçi denilen bir hayvana da Kuran ı nesh etme yetkisinin verildiğini göreceksiniz. Ondan sonra da keçinin yiyerek nesh ettiği ayetin, nesh olmasına rağmen, Kuran daki bir hükmü neshedebildiği gibi bir iddia ile karşılaşacaksınız (26. bölümü oku yunuz). İşte bunlar Allah ın ayetleridir ki onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah tan ve O nun ayetlerinden sonra hangi hadise (söze) inanıyorlar? 45-Casiye Suresi 6 Allah, Kuran dan sonra hangi hadise inanılabileceğini ayette sorar ken; hadisçiler, hadislerle Kuran ın ayetlerinin hükmünün iptal edilebildiği bir anlayışı benimsemişlerdir. Hadis, Arapça da söz demek olduğu için ayetin çevirisinde hadis yerine söz diye tercüme edilirse de doğru olur. Fakat hadis kelimesinin, ayetin Arapça sında aynen kullanılması, Kuran ın hükümlerini ortadan kaldırmaya uğraşmak için kullanılacak kaynağı mucize vi bir şekilde göstermesi açısından anlamlıdır. KURAN I PARÇA PARÇA YAPANLAR 91- Onlar ki Kuran ı parça parça yaptılar. 92- Rabbin e and olsun, onların hepsinden hesap soracağız. 93- Yapmakta oldukları şeylerden. 15-Hicr Suresi 91-93 Yoksa siz kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz? 2-Bakara Suresi 85 281
282 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Kuran a göre Kuran ı parça parça yapmak, kitabın bir bölümü nü kabul, bir kısmını göz ardı etmek olacak şey değildir. Oysa nasih-mensuh oyuncağının elinde Kuran ın ayetleri nasih ve mensuh diye ikiye bölünmekte, bir kısım ayetlerin mensuh tur diye hükmü kabul edilmemektedir. Ne var ki Kuran ın hiçbir yerinde, Allah bölücülü ğü kabul etmez. Yine Kuran da Allah, Yahudiler in kelimelerin an lamlarını kaydırarak dini tahrif etmelerinden, işlerine gelenleri ka bul, işlerine gelmeyenleri reddetmelerinden bahseder. Bakara Su resi 41. ayette anlatılan bu tablodan ne yazık ki Müslümanlar yeter li dersi alamamış; Bakara Suresi 106. ayet örneğindeki gibi, bazı kelimelerin manasını kaydırıp Kuran ı bölük bölük yapma yoluna git mişlerdir. Çözüm tüm Kuran ı tek bir ilave ve eksiltme yapmadan, nasihsiz-mensuhsuz kabul etmek, yalnız ve yalnız Kuran a tabi ol maktır. Geleneksel mezhepçi İslamcılar, her şeyde ayrıldıkları gibi nasih-mensuh konusunda da ayrıldılar. Kimilerine göre iki yüz tane nasih mensuh varken, kimine göre altmış, kimine göre beş, kimine göre üç nasih mensuh vardır. Nasih-mensuh konusuyla ilgili iddia edilen en meşhur beş örneği gösterip, nasih-mensuh iddiasının geçersizliğini bir de bu şekilde sergileye ceğiz. MEŞHUR 5 NASİH-MENSUH İDDİASI 1. Hamr: Hamr Arapça da şarap veya sarhoşluk veren mad de anlamına gelir. Bakara Suresi 219. ayette hamr ın kötülükle rinin yararlarından fazla olduğu geçer. Maide Suresi 90. ayette hamr, şeytan işi bir pislik olarak tanıtılır. Nisa Suresi 43. ayette ise sarhoş iken ne söylendiğinin farkına varılıncaya kadar namaz kılınmaması söylenir. İddiaya göre Maide Suresi 90. ayet, diğer iki ayeti nesh etmiştir. Oysa bu iddia mantıksızdır. Bakara Suresi 219. ayet te hamr ile ilgili bir özellik açıklanır; mesela şarabın kalbe fayda ları olabilir, fakat ayette geçtiği gibi kötülükleri daha fazladır. Ayet hamr ın kötülüklerine rağmen bazı faydalarını vurguluyor, fakat kötülüklerinin fazlalığını da vurguluyor. Nisa Suresi 43. ayete gelince; günümüzde de hem na maz kılan hem içki içen kişiler vardır. Demek ki bu kişiler, içki kullandıklarından dolayı namazı terk etmeyecek, yine de kılacak lardır. 282
283 dini oyuncağa çevirme: NASİH-mensuh Fakat namazı, sarhoş olup ne dediklerini bilemedikleri zaman kılmayacaklardır. Namaz kılmaya engel sarhoşluktaki ölçü de ayette verilmiştir; ne söylediğini bilinceye kadar. Maide Suresi 90. ayetten ise bunun şeytan işi bir pislik olduğu ve Müslümanlar ın bundan uzak durması gerektiği anlaşılır. Görüldüğü üzere üç ayette de çelişki yoktur ve bu ayet lerde nasih-mensuh iddiasında bulunmak gereksizdir. Tüm ayetle rin bir fonksiyonu, lazım olabileceği bir durum mevcuttur. 2. Barış ve Savaş: Kuran da asıl olan barıştır. Kuran ayetlerine göre savaş; Müslümanlar ın yurtlarından kovulmaları, kendilerine saldırılması gibi koşullarda ortaya çıkan bir zarurettir. Bu durum larda Müslüman, savaşın gereği neyse onu yapar. Kuran a bir bütün olarak bakıldığında tüm bu söylediklerimiz yerli yerine oturur. Bu yüzden savaşla ilgili ayetlerin, barışı nesh etmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Müslüman, Kuran ın genel prensipleri üzerinde barışçı olmaya çalışır, yine Müslüman, Kuran da belirtildiği gibi toplumu sal dırıya uğradığı zaman savaşır. Bunlar çelişki değildir. Bunlar farklı durumların, karşı tarafın aldığı farklı tavırların gerektirdiği sonuç lardır. 3. Savaşta Mümin-Kafir Oranı: Enfal Suresi 65. ayette Müslümanlar dan yirmi sabırlı kişinin iki yüz kafiri yeneceği, yüz kişi nin ise bin kişiyi yeneceği söylenir. Bir sonraki 66. ayette ise Al lah ın Müslümanlar ın zaafını bilip, yüklerini hafiflettiği söylenir ve ar tık sabreden yüz kişinin iki yüz kişiyi, bin kişinin ise iki bin kişiyi yeneceği söylenir. Bu iki ayet arasında da nasih-mensuhluk bir du rum veya bir çelişki yoktur. Allah, arka arkaya iki ayette çizdiği man zaralarda, Müslümanlar ın içinde ne kadar az zaaf olursa o kadar başa rılı olacaklarının dersini vermektedir. Bu ayetlerde, bir ayetin diğe rinin yerine geçmesi gereken bir durum, bir ihtiyaç olmadığı çok açıktır. Ayetler, kişilerin durumlarının farklılaşması sonucu, alacakları neticenin de değiştiği dersini verir. 66. ayette Müslümanlar daki zaaftan bahsedilmekte, Müslümanlar daki değişikliğin etki gücünü farklılaştırdığı anlaşılmaktadır. Ayetler, kişilere bir yükümlü lük, bir farz yüklememektedir ki ayetlerde bir nasih-mensuh arama ge reği doğsun. 283
284 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 4. Vasiyet: Kuran da hem vasiyet edilmesi geçer, hem de mira sın nasıl dağıtılacağı hususunda tavsiye vardır. Nasihçiler, mirasın nasıl dağıtılacağını anlatan ayetlerin, ayetlerin vasiyetle ilgili bölümle rini iptal ettiğini söylerler. Üstelik Varise vasiyet yoktur hadisi ile de Kuran ın bu açık hükmü iptal edilmeye çalışılmıştır. Fakat ayetleri incelediğimizde, kime ne kadar miras bırakılacağını anlatan ayetlerin sonunda birkaç kere Bunlar vasiyet ve borç ödendikten sonrası içindir ibaresini okuyoruz. Demek ki Kuran a göre önce vasiyete göre mal dağıtımı yapılır ve borç ödenir, sonra arta kalan bir şey olursa Kuran da açıklandığı gibi dağıtılır. Kuran dan çok açık bir şekilde anlaşılan bu dağıtım şeklini anlayamayanların, anla yamamasını, sadece anlamak istememelerine bağlıyoruz. 5. Kıblenin Değişmesi: Peygamberimiz, Kuran la kıblenin yönünü belirten bir ayet gelene kadar, kendisine putperestler den daha yakın olan ve ibadetlerini Kudüs e dönüp yapan Ehl-i Ki tap gibi Kudüs e dönüp namaz kılıyordu. 2- Bakara Suresi 144. ayet vahyolunca Peygamber, kıble olarak Mekke deki Mescid-i Haram a çevrilmiştir. Peygamber in Kudüs e dönmesini söyleyen bir ayet yoktur ki, çelişki olsun ya da bu hususta nasih-mensuh olsun. Peygamber in namazda nereye döneceğine dair tek bir yön, tek bir ayette geçer. O da 2-Bakara Suresi 144. ayettir. Bu ayet gelmeden önce dönülen yön, Kuran ın bir emri değil, Peygamber in ve diğer inananların şahsi tercihleriydi. Bu en meşhur nesh örneklerinden anlayacağınız gibi nasih-mensuh ile ilgili ortaya atılan iddialar dayanaksızdır. Bu konudaki en büyük tahrifat, bir sonraki bölümde göre ceğimiz recm konusunda yapılmıştır. Sana Rabbin in kitabından vahyedileni oku. O nun kelime lerini değiştirebilecek hiçbir kuvvet yoktur. 18-Kehf Suresi 27 284
285 26. BÖLÜM bir büyük uydurma: recm (taşlayar ak öldürme) Bu bölümde, mezhepçi İslam ın en haddi aşan uydurmalarından birini göreceğiz. Bu uydurma ile Kuran ın ayeti iptal edilmeye çalışılmış ve dine taşlayarak öldürme gibi bir ilave yapılmıştır. Fa kat asıl dehşetli olan şudur ki; gelenekçiler, sırf recmi, yani zina ede ni taşlayarak öldürmeyi haklı çıkartmak için, Kuran ın eksik oldu ğunu, aslında recm ayeti nin var olup, bu ayetin keçi tarafından ye nilip yok edildiğini söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir. Bu bölümü okurken lütfen şunu bir kez daha hatırlayın: Kuran a ilave olan recmi tüm mezhepler savunur. Yani midye ve kari desi yemenin haramlığını, erkeklerin altın ve ipek giymesinin kötülüğünü, ba şörtüsü ve peçe takmanın farziyetini, müzik dinlemenin ve resim yapmanın yasaklığını, namazlarda ve hacda Kuran da olmayan de taylar olduğunu savunan Ehli Sünnet mezhepler; Hanefiler, Şafiler, Malikiler, Hanbeliler ile Şii mezhepler aynı zamanda recmi, hem de istisnasız hepsi, savunurlar. Eğer recmin yanlışlığı ve uydurma hadislerin dinin kaynağı olamayacağı iyice anlaşılırsa, o zaman tüm bu mezheplerin hatalı yolda oldukları da iyice ortaya çıkar. Eğer bu mezheplerin hatası iyice anlaşılırsa; o zaman, Kuran da olmayan ipeğin ve altının yasaklığının, başörtüsünün, peçenin, haremlik-selamlık ve diğer lerinin de dinde olmadığı daha iyi anlaşılır. Çünkü Kuran da olma yan bu ilave farzlar 285
286 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN ve haramlar, hep uydurma hadislerle ve bunlarla görüşlerini temellendiren mezhepler yoluyla dinimize girmiştir. Recm konusu ise hem mezheplerin hatalı olduğunu, hem de hadis kitaplarının saçma olduğunu en güzel şekilde gösterir. Çünkü Buhari, Müslim, Ebu Davud, Hanbel, İbni Mace gibi bütün meşhur kitaplar recmi savunurlar. Üstelik bunu savunurken recmi haklı çıkartmak için Kuran ın eksik olup, recmin aslında keçi Kuran ayetini yemeden önce Kuran da olduğunu bile söyleyebilmişler dir. Her şeyden önce Kuran-ı Kerim de zinanın cezası belirtilmiş tir. Kuran da belirtilen bir konuda Kuran ın hükmü ile çelişen bir hüküm ortaya atmak; gelenekçi-mezhepçi İslam ın, güvenilmez yaklaşımlarına bir örnek daha ortaya koymaktadır. Zina eden kadın ve zina eden erkeğin ciltlerine yüz vuruş vurun. Allah a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah ın di ni konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın. Müminlerden bir grup da bunların cezalarına tanık olsun. 24-Nur Suresi 2 Ayette zinanın cezası yüz celde olarak geçer. Arapça da celde kelimesi, deriyi incitecek bir değnek manasındadır. Bu ceza için Arapça da asa, minsee (sopa, değnek) kelimelerinin geçmemesi, ayette bir grubun bu cezaya şahitlik etmesinin istenmesi, suçlunun canını acıtmaktan çok toplum önünde teşhir edilerek cezalandırıl masının hedeflendiğini gösterir. Kuran a göre zinanın ispatı için dört şahit gerekir. İslam da özel mülkiyetin dokunulmazlığının ol duğunu düşünürsek, aslında gizlice zina yapanları dört kişinin cin sel ilişki anında görmesi çok zordur. Fakat bu ceza; alenen zinayı, genelevler şeklinde yapılanmaları yok edecek bir uygulamadır. Al lah, bu uygulama için bile Allah ın di ni konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın demektedir. Peki, nasıl olur da, taşlayarak öldürme gibi çok şiddetli bir ceza, hem de bu konu nun hükmü Kuran da açıkça belirtilmişken, gerçek olabilir? Üstelik bu ayetten bir önceki 24- Nur suresi 1. ayette, 286
287 bir büyük uydurma: recm (taşlayarak öldürme) bu surenin ayetleri nin farz ve apaçık olduğu söylenir. Bu; kelime sıkıntısı çekmeyen (31-Lokman Suresi 27), en iyi yasa koyucu olan (5-Maide suresi 50), unutkan olmayan (19-Meryem Suresi 64), Kuran ı detaylı bir şe kilde indiren (11-Hud Suresi 1) Allah ın yasasıdır. Gelin şimdi de mezhepçi yaklaşımı benimseyenlerin, uydurdukları dindeki recm uygulamasını inceleyelim. KEÇİ KURAN AYETİNİ YOK EDİYOR Recmi topluma kabul ettirmeye çalışan recm savunucuları, ya lanlarını halka kabul ettirmek için bir hikaye de uydurdular. Bu hi kayeye göre recm ile ilgili Kuran ayetleri sayfalara yazılı şekilde Hz. Aişe nin evindeydi. Peygamber in vefatından sonra odaya giren aç bir keçi bu ayetleri yemiştir. Böylece keçi bu ayetleri neshetmiştir, yani hükmünü kaldırmıştır. (Nasih-mensuh konusunu bir önceki bölümde işledik. Bu konu, o bölüm için çok önemli bir delildir. Bu hikayeyi İbni Mace Nikah 36 veya Hanbel 5/131, 132, 183 ve 6/269 da bulabilirsiniz.) Peygamber in vefatından sonra; hem tamamlanmış, hem ezbere bilinen Kuran ın bir ayeti hem de keçinin yemesi suretiyle nasıl ortadan kalkar? Geleneksel İslam a göre bü yük alim olan İbni Kuteybe, konuya şu cümlesiyle giriş yaparak açıklık getirir: Keçi mübarek bir hayvandır. Devamında ise bu alim, keçinin faziletlerini açıklar ki konu iyice anlaşılsın. Sonra da şu ilginç cümlesiyle konuyu bağlar: Ad ve Semud kavim lerini ortadan kaldıran Allah, bir ayetini keçiye yedirerek kaldıra maz mı? Allah ı inkar eden bu iki kavmi Kuran ayetlerine benzeten İbni Kuteybe; böylece geleneksel, hadisçi, mezhepçi İslamcıla rın tutarsız yaklaşımlarına iyi bir örnek oluşturmaktadır. Türkçe ye Hadis Müdafası diye çevrilen, orijinal ismi Tevilu Muhteliful Hadis olan İbni Kuteybe nin kitabını okumanızı şiddetle tavsiye ediyoruz. Okuyun ki Kuran ın yeterliliğini, geleneksel İslamcıların yaklaşımlarını daha iyi anlayın. Hadis kitaplarının, bizim kanaatimize göre Hz. Ömer e iftira olan bir hadisiyse şöyledir: İleride bazı kişiler çıkacak ve recm cezasını Kuran da bulmuyo ruz diye recmi inkar edeceklerdir. İşte bu kişiler okun yaydan çıktı ğı gibi dinden 287
288 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN çıkacaklardır. Eğer halkın Ömer, Kuran a ilave yapıyor demesinden korkmasam, bu recm ayetini Kuran a yazardım. Buhari 93/21; Müslim Hudud 8/143;, Ebu Davud 41/1 Bizce bu hadis bile tek başına Buhari, Müslim ve Ebu Davud un güvenilmeyecek kitaplar olduğunun anlaşılması için yeterlidir. Böylece en sahihleri, en doğruları böyle olan hadis kitapları bile bir kenara atılıyorsa; diğer hadis kitapları ve hadislere dayanan tefsir, il mihal kitabı gibi kitapların da tereddütsüz bir kenara atılmaları ge rektiği anlaşılır. Görüldüğü gibi bu recm hadisleri hem dine, hem Peygamber e, hem Ömer e iftiralardır. Bu hadislerin mantığına gö re Hz. Ömer Allah tan çok halktan korkuyordu. Demek Hz. Ömer halktan değil de Allah tan korkmuş olsaydı; keçinin yiyerek yok et tiği recm ayeti, hadis kitapları yerine Kuran da olacaktı! (Lütfen 11. bölümü bir daha okuyun ve Hz. Ömer in Ebu Hureyre ve diğer uyduruculara karşı tavrını, Kuran a sahip çıkışını bir daha gözden geçirip Hz. Ömer e yapılan bu iftiranın yalanlığını kavrayın.) ZİNA YAPAN MAYMUNLARIN TAŞLANMASI Bu uydurmalarla yetinmeyenler, maymunların da zina eden bir maymunu yakalayarak taşladıklarını ve sahabelerden birisinin de maymunu recm etme olayına katılarak maymunu öldürdüğünü an latırlar. Recmin ne kadar mantıklı olduğu, maymunların bile bunu uyguladığı, fakat bazı insanların bunun yerindeliğini anlayamadığı mesa jını veren bu hadisi kimin naklettiğini tahmin edebilir misiniz? Evet, bu, bir hadisi ni bile inkar edenin kafir olacağı söylenen, en doğru hadis kitabının yazarı olan (diğerlerini siz düşünün) Buhari nin 63/27 de geçen ha disidir. Kurtubi nin bir izahında ise Ahzab Suresi nin sonunda recm aye tinin eksik olduğu; Hz. Osman ın döneminde bunun yazılmadığı söylenir. Bu izahta da, Kuran da mevcut olmayan, fakat bazılarınca sürdürülmek istenen recm geleneğine dayanak yaratma endişesinin, nasıl Kuran a iftiralar atmaya kadar uzanmış olduğunu gözlemliyoruz. 288
289 bir büyük uydurma: recm (taşlayarak öldürme) MEZHEPÇİLER LÜTFEN BUNU DÜŞÜNSÜNLER Görüldüğü gibi bir sürü çelişkili ve mantıksız izah, sırf recm gele neğinin yerleşmesi için uydurulmuş ve Kuran ın açık hükmü olan 24- Nur suresi 2. ayetin de hükmü kaldırılmaya (neshedilmeye) ça lışılmıştır. Bir rivayete göre Hz. Ömer döneminde Kuran da recm yoktu, öbür rivayette ise Hz. Osman döneminde Kuran a yazılmadı denir. Baş ka bir rivayette ayet keçi yüzünden ortadan kalkar. Diğer yandan maymunların recminden ve sahabelerin buna katıldığı komedisin den bahsedilir. Üstelik Kuran daki açık hüküm yok sayılır. Neresi ne el atılırsa mantıksızlık ve çelişki olan bu konu, geleneksel mezhepçi yaklaşımın kurucularının sıkışınca nasıl Kuran-ı Kerim e iftiralar attıklarını da göstermektedir. Oysa birçok mezhepçi; hem Kuran ın, hem ha dislerin doğruluğunu, hem de kelimesi kelimesine kabul ettiklerini söylemektedirler. Kuran ın hepsinin günümüze ulaştığını, aksi izahlı hadis kitaplarını tamamen doğru kabul ederken, kabul etmek gibi bir çelişkiyi fark edememektedirler. Bu kabulü yapan mezhepçilerin çoğunun, ne yazık ki kendi gelenek ve inançlarından habersiz oluşları büyük bir so rundur. Kuran a göre Kuran yeterlidir ve dinin tek kaynağıdır. En sahih hadis kitaplarına ve mezheplere göreyse Kuran eksiktir; aç ve mübarek bir keçi Kuran ı yiyip eksiltmiştir! Lütfen, mezhepleri benimseyen ve bu konudan habersiz çoğunluğun içindeyseniz, bu konuyu iyice araştırın. Çünkü ilmihal kitapları bu konuyu örtbas etmekte; şeyhler, hocalar, din bilgini diye sunulanlar milletin kafası karışır diye bu konuya hiç girmemektedirler. Eğer bu konu araştırılırsa; çok güvenilen mezheplerin, hadis kitapla rının nasıl kendilerini haklı çıkartmak için Kuran ı eksik saymak tan geri durmadıkları ve tüm bu, Kuran ın zihniyetine aykırı izahları uydurduklarını görecek siniz. Mezhepleri ve hadislerin dindeki otoritesini kabulle, hiç bilmeden, birçok kişi bu izahları da kabul etmiş olmaktadır. Çünkü bu izahlar mezheplerin ve en doğru hadis kitaplarının bir parçasıdır. Oysa Kuran, apaçık bir şekilde din adına tüm detayları vermektedir. Bizi, Fırkalara bölünmeyin diye mezhepçilikten alıkoymaktadır. Mezheplerse Recm, nohut büyüklüğünde çakıl taşları ile olur. Kadın bir çukura gömülür, erkek ise ayakta taşlanır (Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı 289
290 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 7/97), tipi Kuran a aykırı ve korkunç açıklamalarla vahşeti, yavaş yavaş öldürmeyi, Kuran la çelişkiyi telkin etmektedirler. KURAN I BOHÇADAN ÇIKARALIM Ne yazık ki yıllarca mezhepçilik övüldü. Mezheplere karşı çık mak sapıklık olarak gösterildi. Mezhepsiz kelimesi dilimize bir ha karet unsuru olarak girdi. Kuran, evimizde, bohçalar içinde ve yüksek bir yerde asılı olarak bulundu. Kuran, ölülerin arkasından okundu ama Kuran ın dirilerin hayatına yön vermesine izin verilmedi. Buna izni ver meyen mezhepçiler, dini ancak üç-beş kişinin anladığını, bizimse, onlardan ve onların kitaplarından dini öğrenmemiz gerektiğini söy lediler. Allah ın kitabından dini anlamak gibi büyük bir cürete kalkı şırsak çarpılacağımız anlatıldı. Bu çabaya ne gerek vardı ki! Mezhep imamları dini anlatmıştı! Bu mantıkla ne mühendisler, ne profesör ler bile uyutuldu. Çünkü bu anlatımda akıl yok, taklit vardı. Esas olan taklit olunca; profesörle, mühendisle, en cahil bir oldu. Çünkü akıl, ilim hiç kullanılmayacaktı ki. Onu, kullanması gerekli olan mezhep imamları, hadis imamları kullanmıştı! İnşallah, onların akıl larını ne kadar kullandıkları ve sadece Kuran a sarılmanın önemi bu recm örneği ile anlaşılmıştır. Allah pisliği aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. 10-Yunus Suresi 100 Andolsun size, içinde öğüt bulunan bir Kitap indirdik. Yi ne de akıllanmayacak mısınız? 21-Enbiya Suresi 10 290
291 27. BÖLÜM elçiye (resule, peygambere) itaat ne demektir? Kuran da anlatılan İslam a karşı delil getirme çabasında olan mezhepçi İslamcılar Allah a ve resulüne itaat edin şeklindeki ayetleri gösterip; Kuran da Allah a ve resulüne uymamız söyleniyor. Kuran a uymak Allah a uymaktır, hadislere uymak Peygamber e uy maktır demektedirler. Söz konusu ayetlerde Peygamberimiz hep resul kelimesi ile anlatılmaktadır. Kuran da geçen resul kelimesinin tam karşılığı elçi kelimesidir. ( Peygamber Farsça kökenli bir kelimedir ve Kuran da geçmez. Kuran çevirilerinde elçi manasına gelen Arapça resul ke limesi resul veya Peygamber diye de çevrilir.) Bu kelime hem Allah ın elçisi, hem de herhangi bir elçi manasında kul lanılır. Resul diye geçen kelimeyi elçi diye çevirmek tam doğru bir çeviri olmaktadır. Nitekim birçok çeviri de böyledir: Kim Allah a ve elçisine itaat ederse ve Allah tan korkup sa kınırsa işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır. Allah a ve elçisine itaat edin ki merhamet olunasınız. 24-Nur Suresi 52 3-Ali Imran Suresi 132 291
292 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN ELÇİ KELİMESİNİN KULLANILMASI HER ŞEYİ AÇIKLIYOR Belli bir yaşın üzerindeki kişilerin çoğu resul kelimesinin ma nasını ve kullanılış tarzını bilirler, fakat genç neslin resul kelimesi nin manasını bilememesi ihtimaline karşı yukarıdaki açıklamayı yaptık. (Kuran çevirilerinin yeni neslin anlayabileceği tarza adapte olması, Osmanlıca ve az anlaşılan kelimelerden arındırılması gerek tiği ayrı bir yazı konusu olduğu için bu konulara burada değinme yeceğiz.) Yukarıdaki ayetlerde resul kelimesinin elçi manasında olduğunu iyice anlamak, ayetin manasını da tam kavramayı sağlar. Biz Peygamberimiz Hz. Muhammed e niye uyarız? Çünkü o, Allah ın elçisidir. Yani Allah ın mesajını alıp da getiren kişidir. El çinin mesajı, Allah ın gönderdiği mesajdır. O mesaja uyulunca hem Allah a, hem de o mesajı getiren elçiye uyulmuş olur. Aynı zaman da mesajın kendisine (Kuran a) uyulduğunu söylersek, bu da doğru olur. Hz. Muhammed e elçi denmesinin sebebi, kendisinin olmayan mesajı taşımasıdır. Yani Allah, resul (elçi) kelimesiyle; Hz. Muhammed in, kendisinin olmayan mesajı taşıyan kişi olduğunu vurgula maktadır. İnsanlara, elçiyi devreden çıkartıp Allah a varmanız mümkün değildir, dersini vermektedir. İtaat edilmesi emredilen kişi olan elçi, kendisi namına değil, göndericisi (Allah) namına konuşmakta dır. Bu yüzden Ona (elçiye) itaat, gönderene (Allah a) itaattir mantığı, Kuran ın bu ayetleriyle verilmektedir. Allah ın elçi yolla ması, bizle irtibat kurmak için seçtiği yegane yoldur. Elçi mesajı in sanlara ileteceği, O na davet edeceği için elçiye itaat onu gönderene (Allah a) itaat olacaktır. Elçiye itaat eden Allah a itaat etmiş olur. 4-Nisa Suresi 80 İnsanlar, Allah ın mesajı Kuran ı, Hz. Muhammed in (elçinin) ağzından duydular. Kuran her insana ayrı ayrı vahiy edilmedi ki! Peygamberimiz in getirdiği mesaja uymayan birçok insan Bu insan sözüdür veya Biz bir insana mı uyacağız şeklinde Peygamberimiz e karşı çıkmış lardır. Oysa Allah Allah a ve elçisine itaat edin ayetleriyle; Hz. Muhammed e, elçiliği yüzünden, o mesajın gerçek sahibi Allah olması yüzünden uyulacağını 292
293 elçiye (resule, peygambere) İtaat ne demektir? göstermektedir. Yani Allah, Allah ve elçisi ne itaat edin ayetleriyle, gerçek anlamda uyulanın bir tek Allah olduğunu göster mektedir, bu da 4-Nisa Suresi 80. ayette bir daha anlaşılmaktadır. Yoksa, Allah Kuran ile hükümler koydu, Peygamber hadislerle ila ve hükümler getirdi, Allah ve elçiye itaatten kasıt iki tane din oluştu rucunun oluşturduklarına uymaktır; şeklinde ayetleri açıklamak, di nimizi, Allah ve Peygamber ortak yapımına çevirmek olur. Mezhepçi bir din anlayışını benimseyenlerin bu hatasını, birçok eserde görebiliriz: Pey gamberimiz dinimizde hüküm koyucudur. Haram ve helali tespit eder [Ali Osman Koçkuzu, Rivayet İlimlerinde Haberi Vahitlerin İtikat ve Teşri Yönlerinden Değeri, s. 108]. Oysa Kuran da Allah dışında hüküm ko yucu aranmaması söylenir: Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah ın dışında bir hüküm koyucu mu arayayım? 6-Enam Suresi 114 MUHAMMED İSMİNİN KURAN DA KULLANILIŞ TARZI Diğer bir ilginç nokta da Kuran da, Peygamberimiz in ismi olan Muhammed in geçtiği 4 ayetten 3 ünde de Muhammed in elçi ol duğu nun vurgulanmasıdır: Muhammed yalnızca bir elçidir. 3-Ali İmran Suresi 144 Muhammed Allah ın elçisi ve Peygamberler in sonuncusu dur. Muhammed Allah ın elçisidir. 33-Ahzab Suresi 40 49-Fetih Suresi 29 Kuran da Muhammed isminin geçip elçiliğin vurgulanmadığı tek ayette ise Muhammed e indirilene inanılması yani Kuran a ina nılması gerektiği söylenir: 293
294 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN İman edip, salih işler yapanlar ve Muhammed e indirilene -ki, O Rableri nden bir gerçektir- iman edenlerin kötülük lerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltmiştir. 47-Muhammed Suresi 2 Peygamberimiz in Muhammed ile aynı köke sahip Ahmed is miyle (veya sıfatıyla) geçtiği tek ayette ise Ahmed in elçiliği vurgu lanır: Hani Meryem oğlu İsa da Ey İsrailoğulları, ben sizin için Allah ın elçisiyim. Benden önceki Tevrat ı doğrulayıcı ve benden sonraki ismi Ahmed (övülmüş, öven) olan bir elçi nin de müjdeleyicisiyim demişti. 61-Saff Suresi 6 Daha evvel gördüğümüz gibi Kuran da hiçbir yerde Allah a ve Muhammed e itaat edin diye bir ifade bulunmaz. Kuran da sürek li Allah a ve elçisine itaat edin şeklinde bir ifadenin geçmesi; Hz. Muhammed e, ancak elçilik vazifesinden dolayı itaat edilmesi ge rektiğini hatırlatmaktadır. Muhammed isminin geçtiği tüm ayetlerde (biri hariç) elçiliğinin vurgulanması, tek istisna ayette ise Muhammed e indirilene (Kuran a) uyulması gerektiği nin söylenmesi, tüm yanlış anlamalara kapıları kapatmıştır. PEYGAMBER SADECE KURAN LA EVRENSEL HÜKÜMLER GETİRİRDİ Peygamber sadece Kuran la evrensel hükümler getirirdi. Peygamber e Kuran ayetleri gelmediğinde ise Peygamber in bir şeyler uy durmasını istediler. Oysa bunun mümkün olmadığı, Peygamber in sadece vahye uyduğu, aşağıdaki ayetlerden anlaşılır: De ki: Ben sizi yalnızca vahiy ile uyarıp korkutuyorum. 21-Enbiya Suresi 45 Onlara bir ayet getirmediğin zaman, Şuradan buradan derleseydin ya derler. De ki: Ben sadece Rabbim den ba na vahiy edilene 294
295 elçiye (resule, peygambere) İtaat ne demektir? uyuyorum. Bu, Rabbiniz den olan kavrama yeteneğidir, iman edecek bir toplum için doğruya iletilme ve rahmettir. 7-Araf Suresi 203 Allah, birçok ayette Kuran ı indirdiğini, Kuran ı vahyettiğini söyler. Aşağıdaki ayette göreceğiniz gibi Peygamber in resullük (elçilik) vazifesinin temeli Kuran ın tebliğ edilmesidir. Eğer Peygamberimiz bu nu yapmasaydı, elçilik vazifesini yapmamış olacaktı. Elçinin vazifesi Allah ın indirdiğini tebliğ etmek ise, elçiye itaat de Allah ın indirdi ğine itaat olacaktır. Ey elçi! Rabbin den sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmaya cak olursan elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. 5-Maide Suresi 67 De ki: Sizi ve kime ulaşırsa kendisiyle uyarmam için bana bu Kuran vahyedildi. 6-Enam Suresi 19 HZ. İBRAHİM İN HADİSLERİ NEREDE? Kashif Ahmed Shehzada, Allah a ve elçiye itaatten kastın; Allah ın elçisiyle gönderdiği mesaj olan Kuran a uymak olduğunu söyler ve Kuran da aktarıldığı gibi Peygamberimiz in bizim için örnek oldu ğunu, fakat Peygamberimiz e dair bilgiler için de tek geçerli ve ye terli kaynağın Kuran olduğunu söyler. Shehzada, Mümtehine Sure si 4. ayeti örnek göstererek şöyle der: Aşağıdaki ayet, Hz. İbra him in örneğini geleneklerin ve ona atfedilen sözlerin arasından se çeceğimizi mi söylüyor? Hayır, bu ayet öyle söylemiyor. Ayette anlatılmak istenen Hz. İbrahim in davranışının ve tavrının, Kuran da açıklanan şeklinin inananlar için örnek olduğu ve inananların onun örneğinde olduğu gibi hareket etmeleri gerektiğiydi. (Kashif Ah med Shehzada, Dinin Kaynağı Olarak Kuran Yeter Mi?). İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. 60-Mümtehine Suresi 4 295
296 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Eğer Peygamberimiz i örnek almaktan kastın, hadislere ve Pey gamber in kavminin geleneklerine uymak olduğu söylenirse; o za man İbrahim Peygamber i örnek almamızı söyleyen ayete göre, İb rahim Peygamber in kavminin geleneklerini öğrenmemiz ve İbra him Peygamber in hadislerini de bulmamız gerekmektedir. Oysa durum Shehzada nin dediği gibidir. Peygamberimiz in de, İbrahim Peygamber in de davranış şekilleri Kuran da anlatılır ve örnek almamız istenen bu davranışlardır. Peygamber in vahiy olan Kuran dışında Allah a karşı bir şeyler uydurması için çabalar daha Peygamber hayattayken başlamıştır. Peygamberimiz hayattayken buna engel olmuştur, fakat Peygamber in vefatından sonra, hele bir de dört halife dönemi de geçince, Peygam ber in döneminde başlayan vahiy dışında uydurmalar oluşturma ça baları ne yazık ki gördüğümüz kötü sonuçları doğurmuştur. Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden başkasını bize kar şı uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi. 17-İsra Suresi 73 KURAN AYETLERİNDE ANLATILANLARA UYMAK ELÇİYE UYMAKTIR Kuran Allah ın kitabıdır, fakat insanlar onu Hz. Muhammed in (elçinin) sözü olarak, onun ağzından duydular. Kuran ın aşağıdaki ayetlerinde ge çen ifade tarzları, bu mantığı daha iyi kavramamızı sağlamaktadırlar: Allah ve elçisinden kendileriyle antlaşma yapmış olduğu nuz müşriklere bir ültimatomdur bu. 9-Tevbe Suresi 1 Bir de Allah ve elçisinden insanlara Büyük Hac Günü bir duyuru var. 9-Tevbe Suresi 3 Görüldüğü gibi, Allah ın kendisinden ve elçisinden ültimatom olduğunu, duyuru olduğunu söyledikleri aynı zamanda Kuran ayet leridir. Aynı mantığı 296
297 elçiye (resule, peygambere) İtaat ne demektir? Kuran ın başka yerlerinde de görebiliriz. Örne ğin; 4-Nisa Suresi 13. ayete kadar miras ile ilgili hükümler anlatı lır, 13. ve 14. ayet ise şöyledir: 13- Bunlar Allah ın sınırlandır. Kim Allah a ve elçisine ita at ederse, onu altından ırmaklar akan ebedi kalacakları cen netlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. 14- Kim Allah a ve elçisine isyan eder ve O nun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. 4-Nisa Suresi 13,14 Allah 13. ayete kadar hükümlerini anlatırken, 13. ve 14. ayetlerde bunlara uymak; Allah a ve elçisine uymak olarak gösterilmektedir. Ne yazık ki Kuran ı iyice araştırmadan, iyice düşünmeden, ayetleri sırf kendi fikirlerini doğru çıkartmak için çekiştirenler, bu ayetleri görmezlikten gelmiş ve ileri sürdükleri fikirlerle dini, Allah ve Pey gamber ortak yapımı bir şirkete; Peygamber i, Allah ın hükümlerine hü küm katan, Allah ın hükümlerini gerektiğinde nesh eden (silen) bir şahsa dönüştürmüşlerdir. İçine düştükleri bu çelişkiyi fark eden ba zı mezhepçiler açmazlarını kapamak için daha da vahim bir iddiaya kalkışmışlardır. Bu iddiaya göre Peygamber in mevcut hadis kitap larındaki hadisleri de vahiy neticesidir. Daha önceki bölümlerden hadislerin Kuran la, mantıkla, kendi aralarında, bilimle, insafla çe liştiklerini görenler bu iddianın korkunçluğunu anlarlar. Bu iddia ile Peygamber e atılan iftiralar, Allah a iftiralar atmaya dönüştürül müş olur. Yine bundan önceki bölümlerde gördüğümüz gibi Pey gamber bir tek Kuran ı yazdırmıştır. Madem Kuran dışında uyul ması gereken kaynaklar, vahiyler vardı; o zaman Peygamber onları neden yazdırmadı? Aşağıdaki ayete göre Peygamber in uyduğu va hiy Kuran dır. Din düşmanlarının değişmesini istedikleri de Kuran dır. Kuran dışında dini kaynaklar olsa Peygamber de onlara uyardı, din düşmanlarıysa onların da değişmesini isterlerdi: Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda bi zimle karşılaşmayı ummayanlar derler ki: Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir. De ki: Benim onu kendi liğimden değiştirmem 297
298 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN asla mümkün değildir. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum. Eğer Rabbim e isyan edersem büyük günün azabından korkarım. 10-Yunus Suresi 15 PEYGAMBERİN DE HATALARI OLABİLİR Peygamber Allah ın vahyi olan Kuran a uyar. Gündelik hayatta Peygamber in bazı hatalar yapması bile mümkündür. Kuran da Peygamber in hatalarının belirtilmesi, Peygamber in Kuran dışındaki her sözünü, her hareketini vahiy olarak göstermeye çalı şan iddiayı yalanlar.... İnsanlardan çekinerek Allah ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. Oysa Allah kendisinden çekinmene daha çok layıktı. 33-Ahzab Suresi 37 Allah seni affetsin, doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara beklemeden izin verdin? 9-Tevbe Suresi 43 1- Surat astı ve yüz çevirdi 2- Kendisine o kör geldi diye 3- Nereden biliyorsun belki o temizlenip arınacak 4- Veya öğüt alacaktı da, bu öğüt kendisine fayda verecek ti. 5- O kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görene gelince 6- Ki sen ona yöneliyorsun 7- Sana ne onun arınmasından 8- Ama koşarak sana gelen var ya 9- Odur içi titreyerek korkan 10- Sen ona aldırmıyorsun 11- Hayır, çünkü o bir öğüttür 80-Abese Suresi 1-11 298
299 elçiye (resule, peygambere) İtaat ne demektir? Ahzab Suresi ndeki örnekte, Peygamber in özel hayattaki bir durumda insanlardan çekinmiş olduğu ve böyle yapmaması gerek tiği anlatılır. Tevbe Suresi nde, Allah uğrunda mücadele ederken Peygamber in yanlış tutumu, yanlış taktiği gösterilir. Abese Sure si nde ise inkarcı bir kişiye dini anlatmak uğruna, Peygamber in kör bir kişiye vakit ayırmadan aynı kişiyi ikna etmek için uğraşına de vam etmesi anlatılır. Abese Suresi nde Peygamber in bu davranışı düzeltilir ve böyle davranmaması söylenir. Görüldüğü gibi bu üç örnekte; hem Peygamber in hatalı üç davranışı düzeltilmiştir, hem de Peygamber in Kuran dışındaki her sözünün vahiy olması gibi saçma bir iddianın zemini yok edilmiştir. Peygamber in sünneti başlığıyla öyle izahlar yapılmıştır ki; bu izahlara göre Peygamberimiz in Peygamberlikten önceki duru mu bile sünnete delil oluşturmaktadır. Sibai nin, Sünnet kitabı, sayfa 47 de şu izah yapılır: Peygamberimiz e dair her ne izah nakledil miş ve rivayet edilmiş ise; ister Peygamberlik ten öncesi ile ister Pey gamberlik ten sonrası ile ilgili olsun sünnet kapsamı içindedir. Oy sa Kuran da Peygamberimiz in Peygamberlikten önceki durumu şöyle anlatılır: Seni sapmış bulup da doğru yola iletmedi mi? 93-Duha Suresi 7 İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen ki tap nedir, iman nedir bilmezdin. 42-Şura Suresi 52 Ayetlerde, Peygamberimiz in daha evvel yanlış bir yolda olduğu; kitabı, imanı bilmediği açıkça söylenir. Peygamber in imanı bilmediği dönem, nasıl olur da örnek olur. Nasıl din diye insanlara takdim edilebilir? Hiç şüphesiz bu iddialar, Kuran ın yukarıda görülen ayetleri ve daha birçok ayeti ile çelişiktir. (Kitabın bir sonraki bölümünde aynı konuyla ilgili ilave izahlar bulunabilir.) Peygamber e Kuran ın bir benzerinin, mislinin verildiğine dair izahlar da Kuran a ters düşen izahlardır. İnsanların yazdıkları hadis 299
300 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN kitaplarını, Allah ın kitabı Kuran gibi dinin kaynağı olarak gösterenler, şu ayeti iyice okumalıdırlar: Kitabı kendi elleriyle yazıp sonra az bir değer karşılığında satmak için Bu Allah katındandır diyenlere yazıklar ol sun. Vay elleriyle yazdıklarından dolayı onlara, vay kazan makta olduklarına! 2-Bakara Suresi 79 KURAN IN BİR BENZERİ YOKTUR De ki: And olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kuran ın bir benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirleri ne destek de olsalar, onun bir benzerini yine de meydana ge tiremezler. 17-İsra Suresi 88 Allah, Kuran ın bir benzerinin oluşturulamayacağını söylerken; mezhepçi İslamcılar, Peygamber in hadislerinin de Kuran ın bir benzeri olduğunu söylerler. (Bakınız: Ebu Davud, Kitabı Sünen, Hadis No: 4604) Madem Peygamber de bir benzeri var, niye Peygamber onu yazdırıp insanları aydınlatmadı? Yoksa Buhari, Müslim gibi ki tapların Kuran ın bir benzeri olduğunu mu iddia edi yorsunuz? Buraya kadar Buhari ve Müslim den incelediğimiz hadis ler, bu iddianın vahimliğini ortaya koymaya yeter. Ey Peygamber! Allah ın sana helal kıldığını eşlerini mem nun etmek isteyerek neden haramlaştırıyorsun? 66-Tahrim Suresi 1 Tahrim Suresinin bu ayetine göre, Peygamber in sadece kendi sine bile bir şeyi haramlaştırması mümkün değilken, diğer insanla ra ilave haramlar yaptığını söylemek hiçbir şekilde Kuran la bağ daşmaz. Kuran ı bir bütün olarak anlamaya yanaşmayan gelenekçi-mezhepçi zihniyet, Kuran ın tek bir ayetini alır ve Kuran ın bütünlüğünü hi çe sayarak ayeti düşünmeden çekiştirir. 300
301 elçiye (resule, peygambere) İtaat ne demektir? HİKMET KURAN DADIR Nitekim Biz, size aranızdan ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, si ze kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildire cek bir elçi gönderdik. 2-Bakara Suresi 151 Kimileri de bu ayetteki hikmet kelimesi ile sünnetin, hadisle rin kastedildiğini; böylece Kuran a hadisler ile ilaveler yapılabilece ğini söylemişlerdir. Oysa hikmet kelimesinin sünnet ve hadis gibi bir manası olmadığı gibi, bu kelimeyle Kuran dışında bir kay nak oluşturulabileceğine dair bir delil de yoktur. Aksine hikmetin Kuran da olduğuna dair birçok ayet vardır: Elif, Lam, Ra. Bunlar, hikmetli kitabın ayetleridir. 10-Yunus Suresi 1 And olsun hikmetli Kuran a. 36-Yasin Suresi 2 Şüphesiz o (Kuran), bizim katımızda olan ana kitapta mev cuttur. Yüce ve hikmet doludur. 43-Zuhruf Suresi 4 Ayrıca İsra Suresinde 22. ayetten 38. ayete kadar Allah ın ha ramları ve emirleri belirtildikten sonra 39. ayette şöyle denilmektedir: Bunlar, sana Rabbin in hikmet olarak vahyettikleridir. 17-İsra Suresi 39 İsra Suresi nin 39. ayetine kadar bahsedilenler (yani Allah ın hikmet olarak vahyettikleri) şunlardır: Allah la beraber başka ilahlar edinmemek (22. ayet). Allah tan başkasına kulluk etme mek, ana babaya iyi davranmak (23. ayet). Anne babaya gerekli şekilde davranmak (24. ayet). Rabbimiz in iç dünyamızı bildiği (25. ayet). Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını vermek, israf etmemek (26. ayet)... 301
302 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Görüldüğü gibi, gerek Peygamber in sünneti adına, gerek hik met adına Kuran a müracaat etmeliyiz. Peygamber in davranış tarz ları (sünnet) için de, hikmet için de tek güvenilir kaynağımız Kuran dır. Allah ın Kuran daki sınırları; hem hikmettirler, hem de bun ları uygulamak elçiye (Peygamberimiz e) itaattir. Kuran, Peygamber in ağzından duyulmuştur. Zaten birçok Kuran ayeti de Peygamber e De ki emriyle başlar. Kuran, Allah ın elçisi Peygamberimiz Hz. Muhammed in getirdiği Allah ın mesajıdır. Peygamber in tüm çabası da bu mesajın kılavuzluğuyla insanlara rehberlik etmek olmuştur. Bu yüzden aslen Allah ın olan bu mesaja uymak; hem göndericisi Al lah a, hem getiricisi elçiye uymaktır. Allah ın dini Kuran la tamam lanmış olmuyorsa, o zaman Kuran ın fonksiyonu nedir? Allah neden Kuran ile dini yarım bırakıp, diğer kısmını belirsiz kaynaklara bırak sın? Allah ın dine ilave etmek istediği şeyler olsaydı; Kuran ı iki veya üç kat daha kalın yapıp, bu sorunu çözebilirdi. Oysa Kuran, kendisinin detaylı olduğunu söylemektedir. Geçmiş kavimlerin ba şına gelenleri tekrarla anlatan Kuran, kendi içeriğinin dışında din adına gerekli olan ilave bilgiler olsaydı, onları da içerirdi. Kuran ı in celeyenler binde bir rastlanma ihtimali olan konularda bile Kuran ın gerekli izahları yaptığını görürler. Örneğin zorda kalıp kan, leş, do muz eti ve Allah tan başkası adına kesilen hayvandan başka bir şey bulamayanların, bunları haddi aşmadan yiyebileceği açıklanır ki; bu durum binde bir kişinin başına, hayatında ancak bir kez gelebilecek bir olaydır. Peki, o zaman Kuran ın gündelik yaşamda sık sık karşımıza çıkacak, her gün uygulanacak bilgileri eksik bıraktığı nasıl düşünüle bilir? Kuran bu bilgileri açıklamamışsa, bu detaylar gerek sizdir ve dinin bir bölümü veya evrensel şartı değildir. ELÇİ VE EMİR SAHİBİ, DİNİN SAHİBİ YAPILIRSA Ey iman edenler! Allah a itaat edin, elçiye itaat edin ve siz den olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah a ve ahiret gününe inanıyorsanız; onu Al lah a ve elçiye arz edin. 4-Nisa Suresi 59 302
303 elçiye (resule, peygambere) İtaat ne demektir? İnsanlar topluluklar halinde yaşarlar. Bu toplu yaşamda; ortak ka rarı, ortak prensipleri, kimi durumlarda ortak orduyu, savaş ve barış kararı gibi kritik kararları da hayata geçirmek gerekir. Elçi (Hz. Mu hammed) kendi döneminde toplumun başı olarak birçok kritik kara rı alırdı. Bunlara da uymak gerekirdi, çünkü Hz. Muhammed o dö nemde hem elçi, hem de emir sahibi (ulul-emr) olarak toplumun başıydı. Ayrıca kendinin altında başka emir sahipleri (vali veya ordu komutanları gibi) atarsa, bunlar da yönetimde görev üstlenmiş olurlardı. Peygamber in vefatından sonra Müslümanlar ın içlerinden seçecekleri kişi veya kişiler, bu vazifeyi yerine getirebilir ve onlara da itaat gerekir. Fakat bu itaat, hiçbir zaman Allah ın hükümlerine ilave hükümler yapılması manasına gelmez, ancak düzenin sağlanması gibi fonksiyonları içerir. Çünkü Kuran dan; Kuran ın her şeyi açıkladığını, detayları verdiğini ve dinin Kuran a eşit olduğu nu anlıyoruz. Eğer elçiye itaatten ve emir sahiplerine itaatten; ilave farz veya haram yetkisi anlaşılsaydı, ortaya şu mantıksız tablo çıkardı. Yenmesi haram olanları örnek olarak ele alalım, Kuran da 1- Leş, 2- Kan, 3- Domuz eti, 4- Allah tan başkası adına kesilen hayvanlar ha ram kılınmıştır. Elçiye itaatten kasıt, elçinin ilave haramlar getirmesi olsaydı, elçi; 5- Midye, 6- Karides, 7- Eşek eti şeklinde haram listele rini genişletebilirdi. Nitekim mezhepçiler bunu iddia etmektedirler. Peki, o zaman bir dönem Sunni Müslümanlar ın halife olarak emir sa hibi kabul ettikleri Yavuz Sultan Selim; 8- Tavuk, 9- İnek eti, 10- Pa lamut balığı şeklinde bu listeyi uzatıyor olsaydı ve Elçiye itaat ayetleriyle, bunları haram kılıyorsanız, emir sahibine itaat ayetiyle de, ben bunları aynı mantıkla, aynı şekilde haram kılıyorum deseydi, ne der diniz? Elçiye itaat edin anlamındaki ayetlerle, Kuran ın hükmünün iptal yetkisinin (neshin) Peygamber e verildiği şeklindeki iddiayı hatırlayalım (25. bölümdeki nasih mensuh konusunu hatırlayın). O zaman biri çıkıp, aynı mantıkla, Emir sahibi de kendinden evvelki dini hükümleri değiş tirebilir iddiasında bulunur ve emir sahibi Zinayı, hırsızlığı helal yapıp; namazı orucu kaldırıyorum, bunlar da benim neshlerim (iptal yetki sini kullanmam) derse, ne diyeceksiniz? Bunun için emir sahiplerine itaat edin diyen ayeti çekiştirip, kendini Allah gibi dini hüküm koyucu mertebesine çıkarırsa sonuç ne olur? Eğer elçiye itaat ile 303
304 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN elçi ilave helaller, haramlar ve iptaller yapabiliyor sa; o zaman benzer ifadeye sahip ayetle emir sahiplerinin (yöneticilerin) de aynı yetkiye kavuşmaları gerekirdi! Görüldüğü gibi Kuran ı bir bütün şeklinde kabul etmeden çekiştirmeye kalkmanın sonu felakettir. ALLAH A İTAAT = KURAN A İTAAT = ELÇİ YE İTAAT Kuran ın anlattığı İslam a inanan her Müslüman, elçiye (Hz. Muhammed e) itaatin gerekliliğini bilir. Kuran ın takipçisi Müslümanlar, bu yüzden, Allah a ve elçisine itaat edilmesini söyleyen ayetlerin kendilerine karşı delil gösterilme sini çok garip karşılarlar ve bu iddiayı yapanların Kuran ı bilmediği ni veya çekiştirdiğini kavrarlar. Kuran ın takipçisi Müslümanlar a göre, el çiden bize miras kalan ve elçinin bize miras olarak bırakmaya çalıştığı yegane kaynak Kuran dır. Kuran yeterlidir, bizi ilgilendiren ye gane vahiydir ve Peygamber in başka bir kaynağı yazdırmaması da Kuran ı yegane kaynak olarak bıraktığının delilidir. Hadis kitabı di ye toplanmış kitaplar ve dini, Kuran ile Kuran dan kat kat fazla ha disin şirketsel oluşumlarının bir neticesi olarak gösteren mezhepçi kitaplar; Peygamberimiz e iftiralarla doludurlar. Kuran ı tek kaynak kabul edip tüm bu kaynakları reddetmek, din adına tek otoriteyi Kuran a (Allah ın mesajına) vermek; hem mesajın sahibi Allah a, hem mesajı getiren elçiye itaat etmek demektir. İnşallah, bu izahlar, Al lah a itaati, Kuran a itaati ve elçiye itaati ayırıp adeta din adına ayrı ayrı otoriteler varmış gibi gösterenlerin mesajın sahibini, mesajın kendi sini ve mesajı getirip duyuran elçiyi birbirlerinden ayırmalarını ön ler. Mesajın sahibi Allah la görüşemeyeceğimiz ve mesajı getiren el çi vefat ettiği için bize kalan mesajın kendisi olan Kuran dır. Mesaj la yetinmemiz ve mesaja güvenmemiz, sorunları çözmeye yetecektir. Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onla ra yetmiyor mu? 29-Ankebut Suresi 51 304
305 28. BÖLÜM peygamberin AŞIRI YÜCELTİLMESİ Kuran ın anlattığı dinden uzaklaşılmasında, dinin kutsallarının aşırı yüceltilmesi önemli bir yer tutar. Dinin övdüğü Peygamberler i aşırı yüceltmek bunun en önemli örneğidir. O, size melekleri ve Peygamberler i Rabler edinmenizi em retmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size kafir olmayı mı emredecek? 3-Ali İmran Suresi 80 Peygamberler i dinin mantığına aykırı bir şekilde yüceltenler; Yoksa sen Hz. İsa yı sevmiyor musun? Sen Hz. Muhammed i yok mu sayıyorsun? tarzındaki sorularıyla, saf dinin ortaya çıkmasına çalışanları yıldırmaya çalışırlar. Kutsala saygısı olan, Peygamberler i seven birçok saf insansa, ne yazık ki bu sorularla gerilemektedir. Zaten kutsalı aşırı yüceltmenin hedefi de bu dur: Allah dışındaki ilahların hiçbirini kabul etmeyen dindar kitle ye, kendi kutsallarını aşırı yüceltip, zayıf oldukları yerden yaklaşmak suretiyle dini bozmak. Hz. İsa gibi Allah ın sevgili bir kuluna ilahlık makamının verilmesinin Hıristiyanlık dünyasındaki sonuçları ortadadır. Peygamberimiz le ilgili uydurmalar ise (bu bölüme kadar gördüğümüz ve ilerideki bölümlerde göreceğimiz gibi), daha çok, Peygamberimiz e, Allah ın yanında ikinci bir hüküm oluşturucu sıfatının veril mesiyle olmuştur. Bu yaklaşımla mezhepçi kitleler, Allah ın vahyi olan Kuran da olmayan hükümleri, kendi uydurdukları veya yanlış yo rumladıkları hadis ve sünnet adını verdikleri, 305
306 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Peygamber e iftiralar la dolu kitaplarda toplamışlardır. Oysa Peygamberimiz e Kuran da şunlar söyletilir: De ki: Size Allah ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da (algılanamayanı da) bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben bana vahyedilenden başkası na uymam. 6-Enam Suresi 50 Görüldüğü gibi Peygamberimiz de aynı bizim gibi vahye, yani Kuran a uymakla yükümlüdür ve bu vahiy dışında başka bir şeye uymayacağına göre, bu vahiy dışında bir hüküm oluşturması da mümkün değildir. Peygamber e sünnet veya hadis gibi Kuran ın belirt mediği başlıklarla hükümler atfedenler, uydurdukları din rağbet görsün diye Peygamberimiz hakkındaki birçok ayete aykırı yargılar ortaya atmışlardır. PEYGAMBERLERİ YARIŞTIRMA O nun elçileri arasında hiçbirini ayırt etmeyiz. 2- Bakara Suresi 285 Kuran ın bu ayetine göre bizim Peygamberimiz i, Hz. İbrahim i, Hz. Musa yı, Hz. Nuh u, Hz. İsa yı yarıştırmamamız gerekir. Bizim Peygamberimiz en üstündür dememiz yasaktır. Museviler in ve Hıristiyanlar ın düştükleri bu hataya, Kuran ın bu açık aye tine rağmen ne yazık ki düşülmüştür. Peygamberimiz in sayesinde tüm insanların yaratıldığı, Peygamberimiz olmasa ne dünya, ne de başka bir mekanın yaratılacağı şeklindeki meşhur uydurma, hadis kılıfıyla insanlara yutturulmuştur. Oysa Kuran da böyle bir ifade geçmemektedir. Peygamberimiz in hammaddesinin diğer in sanlardan ayrı olup nurdan yaratıldığı, Kuran da anlatılmayan yüz lerce mucizesinin olduğu, namaz vakitleri için adeta Allah la pazar lık yaptığı şeklindeki uydurmalar hep Peygamber i aşırı yüceltme gayretinin neticesidir. Bu yaklaşım sonucunda, Peygamberimiz e utanç kaynağı olacak şekilde cinsel mucizeler yakıştırılmış, kişileri kötürüm etmek için beddualar ettiği iftiraları ileri sürülmüştür. Tüm bu iftiralar, hep uydurulmuş hadislerle halka sunulmuştur 306
307 peygamberin AŞIRI YÜCELTİLMESİ ki; kutsala karşı gelme korkusunu içinde taşıyan ve dini az bilen halk, bu uy durmaları itirazsız kabullensin. Diğer dinlerin düştüğü hataları Ku ran da okuyup, onları hem eleştirip, hem de aynı hataya düşmek ne acıdır! Diğer bir uydurma hadise göreyse tüm Peygamberler kıya met günü kendi dertlerine düşmüşken, Peygamberimiz ümmetim, ümmetim diyerek ümmetini düşünecektir. Bu uydurma, kaş yapa yım derken göz çıkarmanın çok güzel bir örneğidir. Peygamberimiz i yüceltmek isteyenler, diğer Peygamberler in bencilliği mana sına gelebilecek yukarıdaki hadisi uydurmuşlardır. Bunlar Peygamberimiz i diğer Peygamberlerle yarıştırmakla kalmamış; 1-Hz. Muhammed, 2-Hz. İbrahim, 3-Hz. Musa, 4-Hz. İsa şeklinde diğer Pey gamberler i de üstünlük sırasına göre dizerek hadlerini iyice aşmış lardır. Seni sapmış bulup da doğru yola iletmedi mi? 93-Duha Suresi 7 Bu ayete göre Peygamberimiz vahiy gelmeden önce sapmış bir haldedir. Allah ın gönderdiği vahiy ile düzelmiştir. Allah ın açıkça söylediği bu gerçeğe Şura Suresi 52. ayette de rastlıyoruz: İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen ki tap nedir, iman nedir bilmezdin. 42-Şura Suresi 52 Bazı mezhepçiler Peygamberimiz in vahiy almadan önce de hak bir dine mensup olduğunu söyleyerek ayetlerle açıkça çelişmekte dirler. Bu ayetlerin birinden Peygamberimiz in önceden sapmış ol duğu, diğerinden ise imanı, kitabı önceden bilmediğini anlıyoruz. Hak bir dine mensup olan nasıl imanı bilmez, nasıl kitabı bilmez, nasıl sapmış olur? Peygamber i Kuran da anlatıldığı gibi değil de kafalarında şekillendirdikleri gibi bulmak isteyenlerin bu çelişkilere düşmeleri hiç de sürpriz değildir. Mezhepçilerin düştükleri çelişkilerden biri de Peygamberimiz in atalarında hiç putperest olmadığı ve bunun Hz. Adem e kadar böyle gittiği iddiasıdır. Oysa Kuran dan, Hz. İbrahim in babasının putperest olduğunu anlıyoruz. Hz. İbra him in Peygamberimiz in atası olduğunu düşünürsek bu iddia da dayanaksız kalır. Gerçi gelenekçi 307
308 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN zihniyet, Hz. İbrahim in babasın dan kasıt gerçek babası değil, üvey babasıdır veya amcasıdır şeklin de saptırmalara gitmektedir. Ama Kuran da açıkça babası denmek tedir. Bu çekiştirme, gelenekçilerin dini bozucu zihniyeti için bir delil niteliğindedir. ALLAH IN PEYGAMBER E ÖVGÜLERİ Mezhepçilerin anlamadığı nokta, Peygamberimiz in tüm bu uy duruk sözde yüceltmelere ihtiyacı olmadığıdır. Kuran da Allah, Peygamberimiz i övmekte, onun üstün bir ahlak üzerinde olduğu nu söylemektedir. Allah ın kendisine elçilik görevi vermesi, kitabın da kendisini övmesinden daha büyük yüceltme ne olabilir? Vahiy almadan önceki Peygamber in durumu veya Peygamber in ataların dan birinin putperestliği Peygamber i küçültmez. Kuran dan her kesin kendi davranışlarından sorumlu olduğunu anlıyoruz. Ne Pey gamber oğlu olan yücelir, ne de kafir babası olan küçülür. Nitekim Hz. İbrahim in babası da Peygamber babasıydı, ama sapkınlığı Kuran da geçmektedir. Kişileri soyuna sopuna göre değerlendiren gelenekçi kafa, Peygamberimiz i de böyle değerlendirmeye kalkmış ve bu konuda uydurma hadisler türetmiştir. Bu uydurmalar Kuran la, gelenekçilerin bu zihniyeti İslam la çelişmektedir. Allah Peygamberimiz i seçti ve ona büyük bir iyilikte bu lundu (4- Nisa Suresi 113). Onu güzel ve büyük bir ahlak sahi bi kıldı (68-Kalem Suresi 4). Onu âlemlere rahmet yaptı (21-Enbiya Suresi 107). Ve Peygamberimiz in tüm günahlarını bağış ladı (48-Fetih Suresi 2). Görüldüğü gibi Kuran da Peygamberimiz en güzel şekilde övülmektedir. Örneğin Enbiya Suresi 107. ayette, Peygamberimiz in âlemlere rahmet olduğu söylenmektedir. Eğer tüm âlemlerin Peygamberimiz için yaratıldığı doğru olsaydı, bu da Peygamberimiz in âlemler için rahmet oluşu gibi söylenebilirdi. Çünkü bu izah, doğru ol saydı, tüm bu izahlardan daha önemli bir bilgi olurdu. Gerçek olsay dı, Kuran, bu daha da önemli olan bilgiyi, hadis gibi Kuran da belir tilmeyen bir kaynağa elbette bırakmaz, kendisi belirtirdi. 308
309 peygamberin AŞIRI YÜCELTİLMESİ kıl tapınmacılığı Allah en güzel şekilde Peygamberimiz i övmüşken, Kuran ın onay vermeyeceği kıl tapınmacılığı görüntüleri verenler, akılları sı ra Peygamberimiz e saygı göstermektedirler. Camilerde Peygamber in sakalı diye bir sürü beze dolandırılıp sarılmış kılları, büyük bir tören havasında açıp, halka bu kılları öptürenler, bu yazılarımızı okuduklarında elbette rahatsız olacaklardır. Onlara göre bu kıl öp türme törenleri Peygamber sevgisidir, Peygamber e saygıdır. Ne yazık ki Peygamber in olduğu iddia edilen kılları, dini bir ibadet ha vasında insanlara öptürme faaliyeti hâlâ devam etmektedir. Hıristiyanlığı ikonlarından dolayı kınayanlar, benzer hurafeleri dinimize kendileri sokmuşlardır. Peygamberimiz Kuran da iki sıfatla anılır. Birincisi nebi kelimesidir ve haber getiren manasındadır. Kuran da bu kelime, aynen Farsça dan dilimize geçen Peygamber kelimesi gibi yalnız Allah tan haber getiren insanlar için kullanıl mıştır. İkincisiyse resul kelimesidir ki Türkçemiz deki elçi kelimesinin karşılığıdır ve Kuran da Peygamberler en çok bu keli meyle anlatılırlar. Bu kelime, aynı Türkçe deki gibi; hem Allah ın el çileri, hem diğer elçilikler için kullanılır. Peygamberimiz i ve diğer Peygamberler i tarif ederken kullanılan bu kelimeler Peygamber in nebi (haber getirici), resul (elçi) olduğunu gösterir. Yani Peygam ber, Allah tan aldığı mesajı insanlara ileten kişidir, Peygamber kendinden dine % 1 bile bir şey katamaz. O zaman din, Allah ve Peygamber ortak yapımı bir müessese olur. Peygamberimiz e gelen vahiy Kuran dır. Bunun dışındaki bir hadis, bir mezhep izahı, birisinin içtihadı için dinin bir hükmü veya bir bölümüdür demek; Allah ın olan dini Allah, Peygamber ortaklığına veya Allah, mezhep imamı, Peygamber ortaklı ğına çevirmek olur. Kısacası Peygamber i doğru yere oturtmak, di ni doğru kavramanın bir şartıdır. Peygamberimiz aldığı haberi (Kuran ı) insanlara iletmiştir. Din, bu haberdir. Elçilik (resullük), haber getiricilik (nebilik) bu mesajı (Kuran ı) insanlara ulaş tırmaktır. Allah ın elçisi olmak çok büyük bir onurdur. Peygambe rimiz açısından düşünürsek, bir insanın milyarlarca insana öncülük etmesidir. Ne yazık ki bazıları, Kuran dan anlaşılan bu Peygamber tarifini yaptığımızda Siz Peygamber i çok basit görüyorsunuz 309
310 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN de mektedirler. Ne yazık ki bu davranışlarıyla bundan sonra 29. bölüm de inceleyeceğimiz Hıristiyanlar a benzemektedirler. Peygam berler hakkında aşırıya gitmek, sadece bir Peygamber i Allah ın oğlu ilan etmekle olmaz. Yalnızca Allah ın olan dini hükümler oluşturma yetkisi; sün net, hadis gibi süslü ve sözde Peygambersever tavırlarla Peygamber e de veriliyorsa, o da dinde bir sapmadır. GÜDÜLEN SÜRÜ OLMAYALIM Biz Peygamber i aşırı ve Kuran a aykırı yaklaşımlarla yüceltmeyelim diye feryat ederken, ne yazık ki birçok tarikatta evliya, şeyh, ulema gibi yaftalar yapıştırılmış adamlar bile putlaştırılmaktadır. Peygamber in bile aşırı yüceltilmemesi gerekir dedikten sonra, herhalde bunlar için ilave bir açıklama ya gerek yoktur. Bakara suresi 104. ayete değinerek bu konuyu bi tirmek istiyoruz. Bakara suresi 104 te: Ey iman sahipleri raina (bizi çobanın sürüyü güttüğü gibi güt) demeyin. denmektedir. Bu ayette Peygamber e bile raina denmesi yasaklanmaktadır. Kuran toplumun sürü, bireyin ise onların güdücüsü olmasını iste memektedir. Buna karşın tarikatlardaki uygulamalar ve mezhep bağlılığında birçok zaman sürü psikolojisi hakimdir. Kuran ın insanı; düşünen, akleden, Allah ın mesajı Kuran a sıkı sıkıya sarılan, Peygamber i canından çok seven fakat Kuran a aykırı yüceltmeyen, Allah ın hüküm yetkisini hiçbir kişiye paylaştırmayan insandır. Müslümanlar ın görevi Allah ı, Kuran ı, Peygamber i tam yerli yerine oturtmaktır. Allah ın yetkisinde olan hüküm koymayı, kutsal olanı istismar ederek Peygamber e verenler, daha sonra uydurduk ları hadislerin sahibini Peygamber olarak göstermiş, böylece dini bozmuşlardır. Dini bozmada kullanılan araç Peygamber olunca, Kuran la ters düşen hadisler uydurulmuş, her şeyin Peygamberimiz için yaratıldığı şeklinde saçma iddialar, Peygamberler i yarıştırmak gibi haddini bilmezlikler olmuştur. Hiç şüpheniz olmasın ki, nasıl kendisi hakkındaki aşırı izahları görse en çok kızan Hz. İsa olacak sa, Kuran ın ruhuna aykırı şekilde kendisi hakkında uydurulan ha disleri, Allah la miraçta pazarlık ettirmeleri görse bunları uyduran ları ilk kınayan, bu hadis kitaplarını ilk yakan Peygamberimiz olur du. 310
311 29. BöLÜM hıristiyan ve museviler den ibret almak Kuran da, geçmiş toplulukların hataları ibret almamız için anla tılır. Bu topluluklardan günümüzde de varlığını sürdüren Hı ristiyanlık ve Museviliği ele alırsak, içine düşülen hatalardaki ben zerliği hemen kavrayabiliriz. Bu ortak temel hatalar; Peygamber ve din adamlarını aşırı yüceltme, Allah ın kitabı dışında kitaplar oluştur ma, Allah ın dinini mezheplere bölmektir. Papazların ve mezheplerin din adına matbaaya ve halkların ken di dillerinde ibadet etmelerine karşı çıkmaları, Hıristiyanlık ta din adına yapılan yobazlığa örnektir. Bir Hıristiyan din adamının şu sözlerinden bunu anlayabiliriz: Matbaanın bulunmasıyla kitap yayınlarının çoğaldığı ve eğitim-öğretimin geliştiği doğrudur, fakat aynı zamanda fikir ve görüş ayrılıklarının oluştuğu da bir gerçektir. Bunun sonucu olarak insanlar Kilise nin yerleştirdiği iman ve akideler konusunda düşünmeye ve sorular sormaya başlamışlardır. Din kitapla rını okuyor, anlıyor ve kendi anladıkları dilde ibadet ediyorlar. Bu ne denle kendi kendilerine din adamlarına artık gerek bulunup bulunma dığı sorusunu sormaları söz konusudur. Eğer herkes kendi bildiği dilde ve kendi anladığı şekilde Tanrı ya ibadet etmeye kalkışacak olursa... Böyle bir durum bizim mensup bulunduğumuz din adamları sınıfının çok zararına olur. Din esaslarının, din adamlarının dışında hiç kimse tarafından bilinmemesi koşul olmalıdır (Bakınız: İlhan Arsel, Top lumsal Geriliklerimizin Sorumluları: Din Adamları, s. 18). Bu alıntıyı yapan ateist yazar Arsel, bu durumla ilgili haklı tespitler yapmakta, fakat daha sonra bunları 311
312 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN haksız bir şekilde din adamı eleştirisinden çıkarıp din eleştirisine çevirmektedir. Hı ristiyanlık ta bilimsel gelişimin önünü tıkayan ve geciktiren, mez heplerin savaşlarıyla ortalığı kan gölüne çeviren papazların hegemonyası kaybolur diye matbaaya, kendi dilinde ibadete karşı çı kan, aforoz, endülüjans, engizisyon gibi kurumlarıyla halka kan kusturan, kulların affedilme yetkisinin bile kendisinde olduğunu iddia eden hep Kilise olmuştur. Dinimizin bağlıları, Hıristiyanlar ın ve Museviler in sapmalarını çok iyi tespit eder ve çok mantıklı eleştirirler. Ne yazık ki bu eleş tiriyi yapanların birçoğu, İslam dünyasındaki Allah ın gönderdiği dinden sapmaları eleştirmede aynı basireti gösterememektedirler. Allah a şükür ki inanç alanını Hıristiyanlık taki üçleme gibi uydurmalardan iyi bir şekilde koruyabildik. Fakat bu, uygulama alanında İslam olarak sunulan din in içine birçok uydurmanın sokulduğu gerçeğini görmemezlikten gelmemize sebep olmamalıdır. Enam Suresi 154, Araf Suresi 145. ayetlerde Tevrat ın da aynı Kuran gibi detaylandırıldığını görüyoruz. Oysa Yahudiler ellerinde detaylı bir şekilde Tevrat dururken mişna (hadis, söz) ve gamara (sünnet, pratik) başlıklarıyla, kutsala fatura edilmiş rivayetlerle dinlerine ilaveler yapmışlardır. Görüldüğü gibi Yahudi yobazlığı nın kendi dinlerini bozarken kullandığı başlıklar bile dinimizin mezhepçileriyle örtüşmektedir. Oysa Yahudiler e dinleri Tevrat ta detaylı olarak açıklanmıştır. Kuran ın izahına göre Yahudiler Tevrat ta, Hıristiyanlar İncil de hükümlerini bulurlar. (Bu kitapların orijinalliğini ne ölçüde koruyabildiği, önemli bir konu olsa da, bu kitapta bu konu ele alınmayacaktır.) Biz indirdik Tevrat ı, Biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var. Teslim olmuş Peygamberler, Yahudiler e onunla hükmederlerdi 5-Maide Suresi 44 İncil ehli, Allah ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Al lah ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapkınlardır. 5-Maide Suresi 47 312
313 hıristiyan ve museviler den İbret almak hıristiyanlık taki baba-oğul meselesi Hıristiyanlık taki en büyük sapma olan Hz. İsa nın Allah ın oğlu olduğu ve üçleme sapmalarını ele alalım. Bugünkü bilinen en eski İncil bile Latince dir. Hz. İsa ya indiği dilde bir İncil elde mevcut değildir. Orijinalinde ne ol duğunu bilmediğimiz kelimeler Latince ye Baba ve Oğul şek linde çevrilmiştir. Fakat bu Latince tercümelerde bile Oğul keli mesi, sadece Hz. İsa için değil, Allah ın tüm sevgili kulları için kul lanılır. Aynı şekilde Baba kelimesi de sırf Hz. İsa nın Baba sı mana sında değil, tüm kulların Baba sı manasında kullanılır: 45-Siz göklerde olan Babanız ın Oğulları olasınız. İncil-Matta 5,45 17-Benim Babam ın ve sizin Babanız ın, benim Allah ımın ve si zin Allah ınızın yanına çıkıyorum. İncil-Yuhanna 20,17 Yani mevcut İncil i şu andaki tercümesiyle eline alan bir kişi bi le şu andaki anlatımıyla Allah ın oğlu tanrı İsa yı İncil de bulamaz. Çünkü bu tabirin tüm insanlar için kullanılması, bu kavramın me caz bir kavram olduğunu gösterir. Bizim tahminimize göre İncil in orijinalinde kul manasına yakın bir kelime oğul ; Yaratıcı manası na yakın bir kelime de baba diye çevrilmiştir. Fakat her şeye rağ men İncil in her yerinde bu kelime bu tarzda çevrildiği için, kelime nin tüm insanlık için kullanılmış olmasından, ne manayı kastettiği anlaşılabilir. Günümüzdeki İncil çevirilerini incelemek bile tercü melerle Hıristiyanlık ta ne kadar tahrifat yapılabildiği hakkında fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır: 35-İsa kovulmasını haber alır almaz onu aradı ve ona sordu, İnsanoğlu na inanıyor musunuz? Yeni Amerikan İncil-Yuhanna 9,35 35-İsa kovulduğunu duydu ve onu bulunca şöyle dedi: İnsanoğlu na inanıyor musunuz? Yeni Uluslararası İncil-Yuhanna 9,35 313
314 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 35-İsa ne olduğunu duyunca adamı buldu ve ona: Mesih e inanıyor musunuz? dedi. Yaşayan İncil-Yuhanna 9,35 35-İsa kovulduğunu duydu ve onu bulunca şöyle dedi: Tanrı nın Oğlu na inanıyor musunuz? Kral James İncil i-yuhanna 9,35 Dördüncü tercümedeki Kral James İncil inde, ilk iki İncil deki insanoğlu lafzının nasıl Tanrı oğlu lafzına çevrildiğine dikkat edin. Ayrıca bu baba ve oğul lafızlarının kullanımında saptırma olduğu Matta nın şu bölümünden de anlaşılabilir: 9-Yeryüzündeki kimseyi babanız diye çağırmayın, zira Baba nız birdir, semavi Baba dır. İncil-Matta 23,9 baş sorumlu kilise Görüldüğü gibi tercümede yeryüzündeki kimseyi babanız diye çağırmayın deniyor. Oysa baba herkesin biyolojik kan bağı olan babasını çağırdığı isimdir; bu kullanımın Allah dışında kimse için -öz baba için bileyapılmamasının istenmesi, bu kullanımın günümüzdeki anlamıyla baba olmadığını göstermektedir. Daha önce belirttiğimiz gibi, burada kanaatimiz, Baba diye tercüme edilen kelimenin orijinalinin Allah a mahsus Yaratıcı veya benzeri bir kelime olduğu, fakat tercümelerle bu kelimenin günümüzdeki baba kelimesi şek linde kaldığıdır. Fakat yine de tercümeler ikinci dereceden suçlu dur. Çünkü bu kelimelerin tüm insanlar için kullanıldığını gören objektif değerlendirici, bu kelimelerin mecazi olduğu ka naatine rahatlıkla varabilirdi. (Hıristiyanlığın içindeki kimi gruplar bu kanaati paylaşmışlardır.) Bugünkü Katolik ve Ortodoks mezheplerinin yo rumcuları, bu kelimelerin tüm insanlar için mecazi manada, Hz. İsa için ise gerçek manasında kullanıldığını söylemişlerdir. Yani Hz. İsa nın oğul tanrı ilan edilmesindeki asıl suçlu Katolik lik, Ortodoksluk tipi mezheplerdir. Bu mezheplerin ve önceki konsüllerin yorumundan ibaret olan bu yaklaşımlara, dini sadece mevcut İnciller den öğrenmeye çalışan Hıristiyanlarca varılmayaca ğı 314
315 hıristiyan ve museviler den İbret almak kanısındayız. Yıllarca insanlar Hıristiyanlığı Kilise kurumunun anlatımlarıyla öğrendiler. Dinimiz Hanefi, Şafi gibi Sunni ve diğer Şii mezheplerin anlatımlarıyla nasıl dejenere olmuşsa, Hıristiyanlık da Katolik ve Ortodoks mezheplerin hegemonyasıyla dejenere ol muştur. Hıristiyanlık için durum daha zordur. Çünkü mevcut İnciller in orijinali yoktur. Oysa Kuran ın orijinali elde mevcut ol duğu için Kuran a gidip de ilaveleri ve eksiltmeleri düzeltmek; ger çek dinle, uydurulan dini ayırt etmek daha kolaydır. Tüm bu dejenerasyonlardaki metotları incelediğimizde, Hıristiyanlar ın kendi mezhepleriyle dejenerasyonunun, dinimizin mez hepler eliyle dejenerasyonuna benzerliğini saptayabiliriz. Mevcut İncil (tercümelerle saptırmalara rağmen) bir kenara bırakılmış ve Kilise kendi yorumunu İncil in üstüne çıkartmıştır. Kilise nin bura da rahipler topluluğu olduğunu unutmayalım. Hz. İsa nın öldürül mesi için karar alan da Yahudi haham toplumuydu. Dinimizdeki ilaveleri yapanlar ise dinimizin hadis imamı, mezhep imamı adlı din adamı topluluklarıdır. Biz Hz. İsa yı öldürmek isteyen hahamların sapkınlığını, Hz. İsa yı aşırı yücelten Saint Paul gibi din adamlarının sap kınlığını çok iyi anlarız. Ama söz Buhari gibi uydurma hadis topla yıcılarına veya Şafi gibi mezhep imamlarına geldi mi onları aşırı yüceltmekten bir türlü vazgeçmeyiz. Fakat yine de Hıristiyanlar ın Saint Paul den, Museviler in katliamcı hahamlarını savunmaktan neden vazgeçemediklerine çok şaşırırız! Aslında tarih, nüans farklarıyla tekrarlanmakta, geçmiş kavimlerden alınmayan ibretler felaketlerin sebebi olmakta dır. Dine en büyük zararı ise bazı istismarcı hahamlar, rahipler, imamlar diye bilinen din adamları vermektedir. DİNE EN BÜYÜK ZARARI SAHTEKAR DİN ADAMLARI VERİYOR Allah ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Me sih i Rabler edindiler. Halbuki hepsi de tek Tanrı ya kulluk etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O ndan başka Tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden yücedir. 9-Tevbe Suresi 31 315
316 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler ve Allah ın yolun dan alıkoyarlar. 9-Tevbe Suresi 34 Ne yazık ki birçok Müslüman bu ayetleri masal gibi dinlemekte dir. Allah bize geçmişteki bu kavimlerin durumunu anlatıyorsa, bu nun önemli bir sebebi bizim de aynı yanlışı tekrarlayabilecek olma mızdır çıkarımı, ne yazık ki yapılmamaktadır. Bugün görüyoruz ki benzer hatalara düşülmüştür. Nasıl Hıristiyanlar da papazlar yeni dini hükümler oluşturdularsa; İslamiyet te de imamlar fetva, içtihad, mezhep görüşü başlıklı uydurmalarla, dinde olmayan dini hükümleri icat etmişler dir. Yani din adamı zümresine, sırf Allah ın tekelinde olan hüküm koyucu yetkisi verilmiştir. Nasıl Hıristiyanlar Katolik, Protestan, Ortodoks rahiplerini, ruhanilerini her şeye rağmen temize çıkartıyor, onların evliyalık ve üstünlük hikayelerini anlatarak onların Hı ristiyanlığı dejenere etmelerini temize çıkartıyorlarsa, bizim imam larımız da aynı evliyalık, üstünlük, vs. hikayeleriyle temize çıkarılmak tadırlar. Kilise nin maddi menfaatler için dini nasıl istismar ettiğini Güney Afrika lı Nobel ödüllü rahip Desmond Tutu çok güzel anlatmaktadır: Misyonerken Güney Afrika ya geldiklerinde toprak biz de, İncil onlardaydı. Sonra bize gözlerimizi kapatalım, dua edelim dedi ler. Gözlerimizi açtığımızda gördük ki İncil bizde, toprak onlardaydı. Bazı rahipler ve hahamlar, din adına insanların paralarını haksızlıkla nasıl yiyorlarsa; bizim şeyhler, hocalar, mevlidhanlar onlardan aşağı kalmamaktadırlar. Tüm bu manzaralarda hem Museviler, hem Hıristiyanlar, hem de bizim için elbette birçok ib retler vardır. Bu üç din de tüm bu mezhepleri ve mezhep önderleri ni kenara itmeden dinlerini gerçek manasıyla kavrayamazlar. Önce likle tüm mezhep izahları ve tüm ilave Mişnalar, hadis kitapları, fa lancanın mektupları çöpe atılıp, Allah ın kitapları tek başına masa üstüne konulup çözüme başlanmalıdır. Kuran ın orijinali elimizde olduğu için biz bu konuda çok daha rahat çözüm şansına sahibiz. Fa kat Musevi ve Hıristiyanların da aynı metotla Allah ın istediği orijinal dine çok daha fazla yaklaşacakları kanaatindeyiz. Ne yazık ki şu anda din diye anlatılan ne Musevilik te Tevrat tır, ne 316
317 hıristiyan ve museviler den İbret almak Hıristiyanlık ta İncil dir, ne de bizde Kuran dır. Mezhepler ve azizlerin, hahamların kitapları ne acıdır ki Allah ın kitaplarının önüne geçmiştir. Bu üç di nin yobazlıklarının temel sebebi de aynıdır: İnsani olana kutsal kılı fı giydirilmiş ve bunlar gerçek kutsal olan Allah ın kitabının yanına, hatta önüne konmuştur. Dinlerdeki temel bir istismar mekanizması, kutsal kitaplarda yazılan açık gerçeklerin yorumla, kelimelerin manası kay dırılarak gizlenmesi veya saptırılmasıdır. Onlar kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğüt almak için çağrıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. 5-Maide Suresi 13 Bunların içlerinden bir grup vardı ki, Allah ın kelamını işi tiyor, onu kavramalarının ardından bile bile tahrif ediyor lardı. 2-Bakara Suresi 75 İNCİL VE TEVRAT TA PEYGAMBERİMİZ E İŞARETLER Hıristiyan ve Museviler in kendi dinlerindeki tahrifatlarının bir örneği Tevrat ve İncil de Peygamberimiz i tarif eden ayetleri yorum ve manipülasyonla değişik şekilde manalandırmaya çalışmalarıdır. Bugün elimizdeki Tevrat ve İncil de tespit ettiğimiz, Peygamberimiz e işaret etmesi muhtemel örnek ayetleri inceleyelim: Ve bütün milletleri sarsacağım ve bütün milletlerin (Himada sı) gelecek ve bu mabedi şanla şerefle dolduracağım der Orduların Efendisi; benimki gümüş, benimki altın der. Benim bu son evimin şöhreti, ilkinden daha yüksek olacak der İnsanların Efendisi ve bu yerde selam (şalom) vereceğim der Orduların Efendisi. Tevrat-Haggay 2,7-9 Himada kelimesi eski İbranice de hmd kökünden türemiş tir. Kuran-ı Kerim de Hz. İsa nın kavmine ismi Ahmed olan bir Peygamber geleceğini söylediği anlatılır (Bakınız: 61-Saff Suresi 6) Ahmed kelimesi 317
318 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Mu hammed ismiyle aynı kök yapısına sahiptir ve övülmüş anlamına gelmektedir. Böylece Hz. İsa nın kavmine ismi Ahmed olan bir Peygamber gelecek demesiyle, ismi övülmüş olan bir Peygamber gelecek demiş olduğu ve Peygamberimiz in adının manasını söylediği de düşünülebilir. Bu konuda Abdulahad Davud şunları söylemektedir: Ah med kelimesi Himda kelimesinin değişmeden kalmış Arapça şeklidir ve aynı manaları içermektedir. Grekçe yazılmış Yuhanna İncil inde de klasik Grek diline tamamen yabancı olan Paracletos ismi kullanılmış tır. Aslında Ahmed, Muhammed kelimelerinin karşılığı olan şanı yüksek, övülmüş, çok hamdeden manasına da gelen pekiştirilmiş şekilde ki Periclytos kelimesinin Hz. İsa tarafından vazedilen Arami lisanındaki Himda ve Hemida kelimesinin Grekçe ye tercüme edilmiş şekli olması kuvvetle muhtemeldir. Fakat her halükarda bu kelimenin mana sı Peygamberimiz in ismiyle aynı manadadır. Şalom kelimesine gelin ce, bu kelime de İslam kelimesi ile aynı kök ve manalara sahiptir. Her Sa mi dil alimi Şalom ve İslam kelimelerinin barış, teslim olma manasına gelip aynı kökten türediğini bilir (Bakınız: Prof. Abdulahad Davud, Tevrat ve İncil e Göre Hz. Muhammed) hz. isa dan sonra gelip bir tek allah a çağıran kim var? 15- Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi gözetirsiniz. 16- Ben de Baba ya yalvaracağım ve o size başka bir Paraklit gönderecektir. İncil-Yuhanna 14, 15-16 7- Bununla beraber ben size gerçeği söylüyorum. Benim git mem sizin için hayırlıdır. Çünkü ben gitmezsem Paraklit size gel mez. Fakat gidersem onu size gönderirim. 8- Ve o geldiği zaman günah, doğruluk ve hüküm konusunda dünyayı suçlu olduğuna ikna edecektir. İncil-Yuhanna 16, 7-8 318
319 hıristiyan ve museviler den İbret almak 20- Yahya nın tanıklığı şöyle oldu, açıkça konuştu, inkar etme di: Ben Mesih değilim diye açıkça konuştu. 21- Onlar da kendisine Öyleyse sen kimsin? Sen İlyas mısın? diye sordular. O da: Değilim dedi. 22- Sen o Peygamber misin? Yahya Hayır diye cevap verdi. İncil, Yuhanna 1,20-21 Görüldüğü gibi İncil de Hz. İsa dan sonra gelecek biri sürekli müjdelenir. Oysa Hz. İsa son Peygamber dir, bir daha Peygamber gelmeyecek tarzında bir ifade hiçbir yerde geçmemektedir. Yuhanna 1, 20-21 de ise insanların İlyas ve İsa dışında bir Peygamber daha bekledikleri görülüyor. Peki, Hz. İsa dan sonra gelip, insanlara Al lah ı anlatıp, tanıtan kim vardır? Tarihe baktığımız zaman Peygam berimiz dışında buna uygun tek bir etkili şahsiyet bile yoktur. Tüm bunlara karşın İncil de Hz. İsa nın kendinden sonra geleceği ni söylediği Periclytos kelimesinin manasının Peygamberimiz in isminin manası ile aynı olması tesadüf olabilir mi? Yuhanna İn cil inde geçen Periclytos un Kutsal Ruh (Cebrail) diye açıklanma ya çalışılmasını eleştiren Prof. Dr. Maurice Bucaille bu anlayışı red dederek Periclytos tan kastın Hz. İsa dan sonra gelecek Hz. İsa gibi bir Peygamber olduğunu söyler. Bucaille şöyle demektedir: Burada öne sürülen insanlara bildirme işi hiçbir surette Kutsal Ruh un işlerinden olan bir ilhamdan ibaret değildir. Aksine kendisini belirleyen Yunanca kelimedeki yayma kavramı sebebiyle, onun açıkça maddi bir niteliği vardır. Şu halde Yu nanca akouo ve laleo fiilleri bir takım maddi işleri ifade ederler ve bu fiiller ancak işitme ve konuşma organlarına sahip bir varlıkla ilgili olabilirler. Dolayısıyla bu fiilleri Kutsal Ruh a uygulamak mümkün de ğildir... Öyleyse Yuhanna nın Periclytos unda, Hz. İsa gibi işitme ve ko nuşma kabiliyetlerine sahip olan bir insan görmek, mantığın götürdüğü bir sonuç sayılmalıdır. Yunanca metin bu özellikleri kesin olarak gerek tirmektedir. Demek ki Hz. İsa kendisinden sonra Allah ın yeryüzüne bir başka insan göndereceğini ve Yuhanna ya göre onun rolünün, bir cümley le söylemek gerekirse Allah ın kelamını işiten ve O nun mesajını insanlara tebliğ eden bir Peygamber in rolü olacağını haber 319

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...