HAZRETİ YUSUF'UN HAYATI BİRİNCİ BÖLÜM
1 HZ. YUSUF. 1 A. Yusuf (A.S.) Kıssası 1 B. Yusuf (A.S.)'ın Rüyası 3 C. Yusuf (A.S.)'ın Kuyuya Atılması Ve Ardından Köle Olarak Satılması 4 D. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Aziz'in Karısı Yüzünden Çektiği Sıkıntı 7 E. Olayın Mısır Sosyetesi Arasında Duyulması 10 F. Zindan Hayatı 12 G. Kralın Rüyası 14 H. Zindandan Çıkarılması-Mısır'da Vezirlik Veya Maliye Bakanlığına Getirilmesi 15 I. Kardeşleri Yusuf'un Huzurunda. 17 İ. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Kardeşleri Babalarının Huzurunda. 18 K. Kardeşleri İkinci Defa Yusuf'un Huzurunda. 20 L. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Kardeşleri Babaları Hz. Yakub (A.S.)'In Huzurunda. 22 M. Kardeşleri Üçüncü Defa Hz. Yusuf (A.S.)'ın Huzurunda. 23 N. Hz. Yakub (A.S.), Oğlu Hz. Yusuf (A.S.)'ın Sağ Olduğunu Öğreniyor. 24 O. Büyük Buluşma Ve Hz. Yusuf (A.S,)'ın Rüyasının Gerçekleşmesi 24 Ö. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Evliliği Ve Çocukları 26 P. Yusuf (A.S.) Kıssasından Bazı Mesajlar. 26 1. İman Ve Tevekkül 26 2. İffet Ve Sabır. 27 3. Güçlü İken Affetme. 27 R. Yusuf Sûresinin Sonunda Rasülullah (S.A.V.)'e Mesajlar. 27 ONIKINCI BOLÜM HZ. YUSUF A. Yusuf (A.S.) Kıssası Kur'ân-ı Kerim'de diğer peygamberlerin kıssaları, muhtelif sûrelerde, özünde bir, ancak bâzı farklılıklarla kısa kısa anlatılmış ve öğüt alınması için bir kaç yerde tekrar edilmiş bulunmak-'tadır. Buna karşılık, Yusuf (a.s.) kıssası, 111 âyetten müteşekkil Yusuf sûresinin baştan 101 âyetinde tek kıssa halinde, baştan-sona ve ayrıntılı bir biçimde anlatılmış ve başka bir sûrede tekrar edilmemiştir. Adını bu kıssadan alan Yusuf sûresi, İslâm davetinin Mekke döneminde, Mekke müşriklerinin Peygamberimiz (s.a.v.) ve ashabına karşı yürüttükleri eziyet ve işkence faaliyetinin had safhaya ulaştığı bir sırada nazil olmuştur. Bu sûrenin, Hz. Hatice ile Ebu Talib'in vefatlarının ardından indiği zikredilir.[1] Bilindiği gibi bu günlerde müşrikler işi iyice azıtarak şiddete başvurmuşlar, hatta bir kaç defa Peygamberimiz (s.a.v.)'i öldürme teşebbüsünde bulunmuşlardı. Bu zor şartların yaşandığı günlerde inen sûrede Hz. Yusuf (a.s.)'m karşılaşmış olduğu sıkıntılar ve bu sıkıntılara sabretmesi ve sonunda ulaştığı zafer anlatılarak Peygamberimiz (s.a.v.) ve arkadaşları teselli edilmiştir. Sûrenin kıssanın bitiminden sonraki son yedi âyeti de, peygamberlerin karşılaştığı sıkıntılar ve sonunda ulaşılan mutlu son hakkında Önemli bir mesaj Özelliği taşımaktadır. Bilindiği gibi, Mekke döneminde nazil olan sûre ve âyetler-deki ağırlıklı konulardan biri, Peygamberimiz (s.a.v.) ve arkadaşlarını teselli maksadıyla indirilmiş olan peygamber kıssalarıydı. Bu kıssalarda, önceki peygamberlerin de büyük sıkıntılarla karşılaştıkları, müşriklerin büyük kötülüklerine mâruz kaldıkları, buna rağmen mücâdeleyi bırakmayıp görevlerini sürdürdükleri ve neticede zafere ulaştıkları anlatılıyor, başlangıçta topluma hâkim olan küfür ehlinin ise sonunda hep mağlup ve perişan düştüğü vurgulanıyordu. Dolayısıyla bu kıssalar, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabı için önemli bir moral kaynağı teşkil ediyordu. İbn îshak'tan nakledildiğine göre, Yusuf sûresinin iniş sebebi de, Rasülullah (s.a.v.)'in teselli edilmesi idi. Allah Teâlâ, Yusuf (a.s.)' m karşılaştığı sıkıntıları ve sonunda ona bahşettiği ikram ve ihsanını anlatarak, Rasülullah (s.a.v.)'i teselli etmek istemişti.[2] Hz. Yusuf (a.s.) kıssası, az önce belirttiğimiz gibi, araya kopukluk girmeden birbirini takip eden olaylar halinde anlatılmıştır. Bu münasebetle gerek muhtevası, gerekse üslûbu bakımından ruhları son derece etkileyen bir kıssadır. Kıssada anlatılan Hz. Yusuf (a.s.), karşımıza iffet ve imanın en canlı bir sembol ve âbidesi olarak çıkmaktadır. Onun hayatı ve başından geçenler, teferruatlı bir şekilde bütün insanlığın ibret nazarlarına sunulmuştur. Sûrede tefsir ve açıklamayı gerektiren, anlaşılması zor bir kapalılık yok gibidir. Olaylar, açık bir tarzda anlatıldığından, ilâve bilgilere neredeyse hiç gerek kalmamıştır. Bu yüzden olmalıdır ki, kıssa hakkında Peygamberimiz (s.a.v.)'den nakledilen rivayetler de yok denecek kadar azdır. Ne var ki, bütün bu açıklığa rağmen, kısas-ı enbiyâ, tarih ve tefsir kitaplarında, bu kıssayla ilgili olarak, Kur'ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde bulunmayan pek çok rivayet yer almaktadır. Bu rivayetlerin büyük bölümünün aslı ve esası yoktur. Önemli kısmıyla Allah'ın has kullarına ve bilhassa peygamberlere İsnad edilmesi mümkün olmayan bu rivayetler, Tevrat ve Ehl-i Kitab'm elindeki diğer dînî metinlerden alınmıştır.[3] Hz. Yusuf (a.s.) kıssası, Tevrat'ın Tekvin kitabının 37-45. babları arasında da geniş bir şekilde anlatılmıştır. Tevrat'taki bu bilgiler, büyük ölçüde Kur'ân-ı Kerim'de verilen bilgilere mutabıktır. Ancak aralarında küçük görünmekle birlikte neticeyi değiştirici önemli farklar bulunmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Tevrat kıssayı romantik bir hikâye tarzında anlatırken, Kur'ân-ı Kerim, "Hoşunuza gitmeyen bir şey, belki de sizin için bir hayır; hoşlandığınız şey de sizin için bir serdir. Onu Allah bilir siz bilemezsiniz.[4] âyetinde vurgulanan hakikate bir Örnek olarak, üzerinde hiç bir değişiklik yapmadan yaşandığı şekliyle takdim etmektedir.[5]Bu farklılıklar, Kur'ân-ı Kerim'in korunmuş lugunu, buna karşılık Tevrat'taki tahrifatı açıkça ortaya kov maktadır. Yeri geldikçe Kur'ân-ı Kerim ile Tevrat'm verdiği bilgi ler arasındaki bu farklılıklara işaret etmeye çalışacağız. Yusuf sûresinin ilk üç âyeti kıssaya giriş mahiyetindedir Uçuncu ayette kıssa, "en güzel kissa/ahsenü'l-kasas" olarak nitelendirilmiştir.[6] Bu üç âyetin meali şöyledir: "Elif, Ldm, Râ. Bunlar apaçık kitabın âyetleridir. Biz, muhakkak bu kitabı okuyup anlamanız için Arapça bir Kur'ân olarak indirdik. Ey peygamber! Biz, bu Kur'ân'ı indirmek suretiyle, sana ahsenü'l-kasas'ı/kıssaların en güzelim nakletmiş oluyoruz. Halbuki, daha önce senin bunlardan haberin yoktu." [7] B. Yusuf (A.S.)'ın Rüyası Yusuf sûresinde dördüncü âyetten itibaren Hz. Yusuf (a.s.)' m gördüğü bir rüya ile kıssanın anlatımına başlanmaktadır. Burada bildirildiğine göre Hz. Yusuf (a.s.), rüyasında onbir yıldız ile güneş ve aym kendisine secde ettiklerini görmüş, bu düşünü babası Hz. Yakub (a.s.)'a anlatmıştı. Hz. Yakub (a.s.), bu rüyayı Allah'ın; oğlu Hz. Yusuf (a.s.)'ı seçkin bir kul yapacağı, ona rüya tâbiri ilmini öğreteceği, hayatın problemlerini anlama ve onlara çözüm bulma kabiliyetini lütfedip onu yüksek makamlara çıkaracağı ve sonunda peygamber olarak görevlendireceği, ayrıca onun soyuna da büyük nimetler vereceği şeklinde yorumladı. Bunun farkına varmalarından ve şeytanın tahrik ve kışkırtmasıyla ona bir kötülük yapmalarından korkarak rüyasını kardeşlerine anlatmamasını tembihledi. Sûrede Hz. Yusuf (a.s.)'m rüyası, babasının bu yorum ve tavsiyesi şöyle anlatılmaktadır: "Hani bir zaman Yusuf, babasına, 'Babacığım, ben rüyamda, onbir yıldız, güneş ve ayın, bana secde ettiklerini gördüm.' demişti. (Yakub), 'Yavrum, düşünü kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan apaçık bir düşmandır! Böylece Rabbin seni seçecek ve sana rüyaların yorumundan bir parça öğretecek, sana ve Yakub soyuna nimetini tamamlayacaktır. Nasıl ki, daha önce ataların İbrahim'e ve İshak'a da nimetini tamamlamıştı. Şüphesiz Rabbin, bilendir, hikmet sahibidir.' dedi.[8] Tarih kaynaklarında Hz. Yusuf (a.s.)'m bu rüyayı 12 veya 17 yaşında iken gördüğü zikredilir. Daha sonra geleceği gibi, rüyasında kendisine secde ederken gördüğü onbir yıldız kardeşleri, güneş ve ay ise babasıyla annesi olarak tezahür etmiş ve onlar Mısır'a yanına geldiklerinde onun önünde saygılarını sunmak için şükür secdesine kapanmışlardır. Hz. Yakub (a.s.)'m sözleri, kardeşlerinin Hz. Yusuf (a.s.)'ı daha önceden de kıskandıkları İzlenimini vermektedir. Önce geçtiği gibi, Hz. Yakub (a.s.)' in dört ayrı hanımından 12 oğlu olmuştu. Bunların en küçükleri olan Hz. Yusuf (a.s.) ile Bünyâmin aynı anadan, yani Rahel'den doğmuşlardı. Bünyâmin, Hz. Yusuf (a.s.)'dan küçüktü ve anneleri onu doğururken ölmüştü. Hz. Yakub (a.s.), diğer on oğlunun karakterlerine pek güvenemiyor, küçük kardeşleri Hz. Yusuf (a.s.) ve Bünyamin'i kıskanmaları dolayısıyla onlardan o ikisi için endişe duyuyordu. Hz. Yusuf (a.s.) ile Bünyamin'in babaları tarafından daha fazla sevildiğine inanan ve bunu bir türlü içlerine sindiremeyen kardeşleri, özellikle çok güzel bir çocuk olan Hz. Yusuf (a.s.)'ı kıskanıyorlardı. Tevrat'ta da, Hz. Yakub (a.s.)'ın Hz. Yusuf (a.s.}'ı diğer oğullarından fazla sevmesi, bu yüzden kardeşlerinin onu kıskanması ve Hz. Yusuf (a.s.)'m rüyası hakkında bilgi verilir. Ancak orada bir değil iki rüyadan, Hz. Yusuf (a.s.)'m rüyalarını kardeşlerine de anlattığından ve onların rüyaları aynen babalan gibi yorumladığından söz edilir. Bunun yanında Hz. Yakub (a.s.)'m tepkisi, Kur'ân-ı Kerim'de bildirildiğinden çok farklı gösterilmiştir. O, oğlu Hz. Yusuf (a.s.)'ı tebrik etmemiş; aksine annesi, babası ve kardeşlerinin, kendisinin önünde eğilerek diz çöktüklerini görmesi yüzünden onu şiddetle azarlamıştır.[9] Görüldüğü gibi, Hz. Yakub (a.s.)'ın, Hz. Yusuf (a.s.)'in rüyasına gösterdiği tepki hususunda, Kur'ân ve Tevrat'ta verilen bilgiler taban tabana zıttır. Kur'ân'da açıklanan tepkinin, Hz. Yakub (a.s.J'a, yani yüce bir peygamber ve asil bir babaya yakışır bir davranış olduğu açıktır. Ancak Tevrat'ta bahsedilen tepki, değil bir peygambere, aklı başında herhangi bir adama dahi yakışmayan bir davranıştır. Tevrat'ta zikredilen bu tavrın asla doğru olamayacağı ortadadır. Bu fark üzerinde hassasiyetle duran Mevdüdî, sözlerini şöyle bitirmektedir: "Kaldı ki, Hz. Yusuf (a.s.), herhangi bir şahsî hırsa kapılmamış, yalnızca rüyasını anlatmıştı. Eğer rüya sâdık bir rüya idiyse, şüphesiz ki, Hz. Yakub (a.s.), doğruluğuna inanarak onu yorumlayacaktı. Dolayısıyla oğlunu azarlaması İçin hiçbir sebep yoktu. Zira besbelli ki rüya, oğlunun bir gün gelip yükseleceği yolundaki bir tutkusunu değil, doğrudan Allah'ın isteğim dile getiriyordu."[10] [11] C. Yusuf (A.S.)'ın Kuyuya Atılması Ve Ardından Köle Olarak Satılması Yusuf sûresinde, Hz. Yusuf (a.s.)'m meşhur rüyası ve onu babasına anlatmasının ardından, Hz. Yusuf (a.s.) ile kardeşlerinin hikâyesinin ibretlerle dolu olduğuna işaret edilmiş, daha sonra, hikâyeye devam edilmiştir. Buna göre, babalarının Hz. Yusuf (a.s.)'ı ve onun ana-baba bir kardeşi Bünyamin'i kendilerinden daha fazla sevdiğine inanan ve bu yüzden o ikisini kıskanan ve babalarına kızgınlık besleyen diğer kardeşler, şeytanın iğvasma kapılarak Hz. Yusuf (a.s.)'a bir komplo kurmaya karar verdiler. Yaptıkları toplantıda babalarının Hz. Yusuf (a.s.)'ı daha fazla sevmekle yanlışlık yaptığını dile getirerek onun sevgisini kazanabilmek için Hz. Yusuf (a.s.)'ı devreden çıkarmanın şart olduğunda görüş birliğine vardılar. Kardeşlerinden bâzıları onu öldürmeyi teklif etmişlerdi; ancak içlerinden biri, onu öldürme-yip bir kuyuya atmalarının daha doğru olacağını ileri sürdü. Bu teklifin sahibi kuyuya uğrayan bir kervanın onu alıp gideceğini ve böylece kardeş katili olmadan da Hz. Yusuf (a.s.)'dan kurtulabileceklerini söyledi. Onun teklifini uygun bulan kardeşler, Hz. Yusuf (a.s.)Ji bir kuyuya atmayı kararlaştırdılar ve onun kaybolmasından sonra babalarının sevgisini kazanacaklarını söyleyerek bu olayın ardından iyi birer insan olmaya çalışacaklarına söz verdiler. Kardeşler, hazırladıkları senaryoyu uygulamak için önce babalarına gittiler ve ondan Hz. Yusuf (a.s.)'ı kendileriyle birlikte koyun otlatmaya göndermesini istediler. Onun Hz. Yusuf (a.s.)'ı kendilerine emânet etmekten çekindiğini farkedince, onu ikna edebilmek için Hz. Yusuf (a.s.)'a iyi bakacaklarına ve her hususta ona yardımcı olacaklarına söz verdiler. Babaları, buna rağmen Hz. Yusuf (a.s.)'a bir kötülük gelmesinden ve onu kurtlara kaptırmalarından korktuğunu söyleyince, gidip dönene kadar ona göz-kulak olacaklarına yemin ettiler. Neticede Hz. Yakub (a.s.), kardeşlerinin Hz. Yusuf (a.s.)'ı götürmelerine izin verdi.[12] Kardeşler, yanlarında koyun otlatmaya götürdükleri Hz. Yusuf (a.s.)'ı plânladıkları şekilde bir kuyuya attılar. Ancak Yüce Allah, o sıkıntılı anda onun yardımına yetişti ve kalbine bir kuvvet vererek gönlünü hoş tutup üzülmemesini ve bu durumdan rahat bir şekilde kurtulacağını müjdeledi. Ayrıca ona daha sonraları kardeşlerine karşı kendisinin derecesini yükselteceğini ve bir gün gelip kardeşlerinin yaptığı bu kötülüğü onların yüzüne söyleme imkânını bahşedeceğini haber verdi.[13] Hz. Yusuf (a.s.)'ı kuyuya atan kardeşleri, babalarını kandı-rabilmek için akşamleyin ağlaşarak eve geldiler ve bir yalan uydurup aralarında düzenledikleri bir yarış sırasında eşyalarının başında bıraktıkları Hz. Yusuf (a.s.)'ı kurtların yediğini söylediler. Onu kurtların yediğine inandırmak için gömleğini kestikleri bir hayvanın kanma batırmış olarak getirmişlerdi. Hz. Yusuf (a.s.)'m rüyasının bir gün gerçekleşeceğinden emin olan ve gömleğinin yırtılmamış olduğunu da görerek oğullarının "onu kurt kaptı" şeklindeki yalanlarına inanmayan Hz. Yakub (a.s.), "Ha-yır! Herhalde nefisleriniz sizi aldatıp yanlış bir işe sürükledi." dedi ve kendisine düşenin güzelce sabretmek ve bu acıya dayanmak için Allah'tan yardım dilemek olduğunu söyledi. Kur'ân-ı Kerim, bu yaşananları şöyle aktarmıştır : "Muhakkak, Yusuf ve kardeşlerinin kıssasında bunu soranlar için birçok ibretler vardır: Bir zaman Yusufun kardeşleri, kendi aralarında şöyle konuştular. 'Yusuf ve ana-baba bir kardeşi, babamızın yanında bizden daha çok sevgilidir. Halbuki biz, güçlü bir topluluğuz. Şüphesiz ki babamız, bu davranışıyla açık bir haksızlığa düşüyor. Yusufu öldürün veya onu uzak bir yere atın da, babanız size kalsın. Bundan sonra yine sâlih kimselerden olursunuz.' içlerinden biri de şöyle dedi: 'Yusuf'u Öldürmeyin. Issız bir kuyunun derinliklerine atın. Oradan geçen bir yolcu kafilesi, onu bulsun. Eğer yapacaksanız böyle yapın,' Yusufu uzaklaştırmayı kararlaştırınca, babalarına gelip şöyle dediler: 'Ey babamız! Sana ne oluyor da, Yusuf'u bize emânet etmiyorsun? Halbuki biz, Yusuf'un iyiliğini diler, ona Öğüt veririz. Yarın onu bizimle birlikte kıra gönder de yesin, içsin ve oynasın. Mutlaka biz onu koruruz.' Yakub, 'onu alıp götürmeniz beni üzer. Korkarım ki, siz gafletteyken kurt onu kapar!' dedi. Yusuf'un kardeşleri, 'Yemin ederiz ki, biz kuvvetli bir topluluk olduğumuz halde onu kurt kaparsa O takdirde biz hüsrana uğrayanlardan oluruz.' dediler. Yusuf u alıp götürdüklerinde, onu kuyunun dibine atmaya karar verdiler. Biz de, Yusuf a, 'Kardeşlerin hiç farkında olmadan, sen onlara, sana yaptıklarını haber vereceksin. ' diye vahyettik. Akşamleyin ağlayıp sızlanarak babalarına geldiler. Babalarına, 'Ey babamız! Biz aramızda yanş yapıyorduk, Yusuf u da beklemesi için eşyalarımızın başında bırakmıştık. Onu kurt yemiş. Ne kadar doğru olsak da, sen bize inanmazsın. ' dediler. Üzerine başka bir canlının kanını bulaştırdıkları Yusuf'un, gömleğini, ona gösterdiler. Yakub, 'Hayır, herhalde nefisleriniz sizi aldatıp yanlış bir işe sürükledi. Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Dediğiniz karşısında ancak Allah'tan yardım istenir.' dedi"[14] Hz, Yakub (a.s.)'m evinde bunlar yaşanırken, diğer tarafta ise, kuyuya atılmış olmakla birlikte Allah'tan gelen müjde ile gönlü rahat olan Hz. Yusuf (a.s.), bir veya iki gün sonra Med-yen'den Mısır'a gitmekte olan bir kervanın sucusu tarafından ıfark edildi. Su çekmek için kuyuya gelen bu şahsın sarkıttığı ikovanm ipine yapışıp kuyudan çıktı. Bu arada, Hz. Yusuf (a.s.)'ı jkuyuya attıktan sonra onun başına gelecekleri takip etmek iste-jyen kardeşleri, aralarından birini kuyuyu gözetlemek için göndermişlerdi. Bu gözcü kardeş, Hz. Yusuf (a.s.)'m Kervancılar tarafından kuyudan çıkarıldığını görünce durumu diğerlerine bildirdi. Bunun üzerine hemen oraya giden kardeşler, kuyudan çıkarılan çocuğun kendilerine ait bir köle olduğunu ve bir kaç gün önce kaçtığını, bu yüzden de onu satmak istediklerini söylediler. Öldürmelerinden korktuğu için, kendisinin onların kardeşi lduğunu söyleyemeyen Hz. Yusuf (a.s.)'ı ucuz bir fiyata kervancılara sattılar.[15] Onu Mısır'a götüren kervancılar, köle pazarına çıkararak önemli bir devlet adamına sattılar. Sürede Hz. Yusuf (a.s.)'ın kuyudan çıkarılışı ve köle olarak satılışı hakkında şöyle denilmektedir: "O sırada bir kervan geldi ve kervancılar sucularım kuyuya gönderdiler. Sucu kovasını kuyuya sarkıttı. O anda Yusuf'u gö-rün-ce, 'Müjdeler olsun! İşte bir oğlan çocuğu!' diye bağırdı. Yusuf u bir ticaret malı gibi gizlediler. Halbuki Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir. Nihayet onu düşük bir fiyatla bir kaç paraya sattılar. Onlar Yusuf'u önemsemiyorlardı."[16] Mısır'da Yusufu satın alan şahıs, Tevrat'ta bildirildiğine göre, kralın veziri Potifar'dır. Ancak Kur'ân-ı Kerim, ondan sadece "el-Aziz" diye bahseder. Bu şahıs, kralın veziri, muhafız birliklerinin komutanı veya kraliyet hazinelerinin başkanı olarak tanıtılmıştır. Keskin ferâsetiyle ünlenen bu Aziz, köle pazarında karşılaştığı, o sırada henüz 12 veya 17 yaşlarında olan Hz. Yusuf (a.s.)'in iyi bir insan olduğunu anlamış ve ondaki kabiliyeti fark etmiştir. İlk günlerde kölesi hakkında hanımına söylemiş olduğu sözler, bunu açıkça göstermektedir: "Ona iyi davran, ikram et ki, bizimle oturmaktan hoşlansın. Belki bize faydası-dokunur, ya da onu evlat ediniriz." Nitekim o, Hz. Yusuf (a.s.)'daki kabiliyeti fark etmesiyle, ferasette misal olarak dilden dile dolaşan üç kişiden biri sayılmıştır. Bu darbımeselde zikredilen keskin feraset sahibi diğer iki şahıs ise, Hz. Musa (a.s.)'ı keşfetmesi bakımından Hz. Şuayb {a.s.J'ın kızı ve Hz. Ömer'deki devlet başkanlığı kabiliyetini önceden görmesi bakımından Hz. Ebu Bekir'dir.[17] Allah Teâlâ, vezirin evinde Hz. Yusuf (a.s.)'a iyi bir mevki vermiş, önemli bir devlet adamının eğitiminden geçmesini sağlamıştı. Böylece Hz. Yusuf (a.s.), zamanın'en önemli ve en medenî ülkesinde, hem de vezir veya Maliye vekilinin gözetiminde olarak devlet işlerinde iyi bir şekilde yetişti, ülke yönetimi hakkında yeterli bilgi sahibi oldu. Hatta efendisi, ona mallarında tam tasarruf yetkisi dahi vermişti. Allah Teâlâ, ileride peygamber olarak görevlendireceği Hz. Yusuf (a.s.)'a, ülke yönetimi hususundaki bu kabiliyeti yanında rüya tâbiri ilmini de öğretti. Sonunda onu peygamber olarak görevlendirdi. Hz. Yusuf (a.s.)'m vezir tarafından satın alınıp yetiştirilmesi ve ona Allah tarafından lütfedilen kabiliyetler ve peygamberlik görevi hakkında sürede şöyle denilmektedir: "Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki, bize faydası olur. Ya da onu evlat ediniriz. İşte böylece olayların yorumunu Öğretmemiz için Yusuf'u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Yusuf kemal çağına ulaştığında, ona hüküm ve ilim verdik.[18] İşte, güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız."[19] D. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Aziz'in Karısı Yüzünden Çektiği Sıkıntı Kuyudan çıkarılmak, Aziz Potifar tarafından satın alınması ve onun yanında iyi bir şekilde yetiştirilmesiyle büyük lütuflara mazhar olan Hz. Yusuf (a.s.), efendisi olan bu şahsın karısı yüzünden büyük bir imtihan ile karşı-karşıya kaldı. Rivayete göre, Allah Teâlâ, ona çarpıcı bir güzellik vermişti. Ahlâk ve karakteri gibi bedenen de mükemmeldi.[20] Onun bu çarpıcı güzelliği, kendisi için bir imtihan vesilesi oldu. Azizin hanımı, onun güzelliğine hayran kalmış, şiddetli bir şekilde ona tutulmuştu. Bu ka-ra sevda, genç ve güzel bir kadın olan Züleyha'yı yakıp kül ediyordu. Uzun bir süre duygularına hâkim olan bu kadın, köşkte köle Hz. Yusuf (a.s.) ile baş başa kaldığı bir gün duygularını ona açtı. Kapıyı üstüne kilitledikten sonra, onu tahrik için elinden geleni yaparak onu kendisiyle birlikte olmaya çağırdı. Ancak Hz. Yusuf (a.s.), bu şiddetli fitne karşısında, iffetini korudu ve efendisinin hanımını bu çirkin teklifinden dolayı öfkeyle azarladı. Yaptığı işin son derece kötü olduğunu ve kendisinin böyle bir günahı işlemekten Allah'a sığındığını söyledi. Onu bu işten vaz-geçirebilmek için, güzel bir üslup ile efendisi olan kocasının kendisine büyük itinâ gösterdiğini ve önemli ikramlarda bulunduğunu hatırlattı. İyiliğe karşı kötülük yaparak onun haremine göz koymanın ancak zâlimlerin işi olduğunu, zalimlerin ise asla felah bulmayacağını söyledi. Bütün bu ikazlara rağmen kadın üzerine gelmeye devam edince, Hz Yusuf (a.s.), ondan kurtulmak niyetiyle kapıya doğru koştu. Peşinden gelen kadın ona yetişip eliyle gömleğinden yakalayınca gömlek arka tarafından yırtıldı. Bu sırada ikisi kapının önüne varmışlardı ki, tam o anda kadının kocasıyla karşılaştılar. Bu durum karşısında kadın, kocasının kıskançlık ve intikamından kurtulmak için yalan ve iftiraya başvurdu. Hz. Yusuf (a.s.)'m kendisine tecavüz etmek istediğini, kendisinin ise ona engel olmaya çalıştığını söyledi. Onun hapse atılmasını ve ayrıca ona işkence yapılmasını istedi. Hz. Yusuf (a.s.) ise, onun söylediklerinin yalan olduğunu belirterek, aksine kadının kendisiyle birlikte olmak için yaptığı teklifi reddettiğini, bunun için ondan kaçtığını ve kovalamacamn bundan çıktığını söyledi. Bu yüzleşme esnasında kadının akrabalarından biri de oraya gelmiş, konuşulanları duymuştu. Kur'ân-ı Kerim'de kadının yakınlarından biri olduğu belirtilen bu kimse, kadının kocasına dönerek, Hz. Yusuf (a.s.)'m yırtılan gömleğinin suçluyu ele vereceğini söyledi. Ona göre, gömlek ön tarafından yırtılmışsa kadının söyledikleri doğru olmalıydı. Çünkü saldırgan Hz. Yusuf (a.s.) olduğu takdirde, O' nun karşısında olan ve ona karşı koymaya çalışan kadın, onun gömleğini ön tarafından yırtacaktı. Bunun aksine gömlek arka taraftan yırtılmış ise, Hz. Yusuf (a.s.)'m söyledikleri doğruydu. Çünkü bu durumda, sarkıntılık ederek kendisinden kaçan Hz. Yusuf (a.s.)'m peşinden koşup onu yakalayan kadın, onun gömleğini arka tarafından çekip yırtmış olacaktı. Aziz Potifar, bu teklifi yerinde bulunca gömlek kontrol edildi ve arka taraftan yırtılmış olduğu görüldü. Bunun üzerine o, hanımının yalan söylediğini anladı ve Hz. Yusuf (a.s.)'m suçsuz olduğunu kabul etti. Hanımını azarlayarak, bu işin onun tuzağı olduğunu, bu yüzden büyük bir günaha girdiğini söyledi ve ona günahı için Allah'tan af dilemesini tavsiye etti. Bu rezaleti örtmek için de, Hz. Yusuf (a.s.)'a bu olayı gizli tutmasını ve kimseye anlatmamasını emretti. Kur'ân-ı Kerim, Hz. Yusuf (a.s.)'m başından geçen bu önemli imtihanı şöyle anlatmaktadır: "Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murad almak istedi, evin kapılarını iyice kapattı ve, 'Haydi gel, beraber olalım!' dedi. O ise, 'Bundan Allah'a sığınırım! Hem kocanız olan efendim, banagüzel davrandı.[21] Doğrusu, zalimler asla felah bulmaz' dedi. Andoîsun ki, kadın ona meyletti? Eğer Rabbinin burhanını görmeseydi, o da kadına meyledecekti. İşte, böylece biz, kötülük ve fuhşu Yusuf'tan uzaklaştırmak için delillerimizi gösterdik. Şüphesiz o, ihlâsa erdirilmiş kullarumzdandı. İkisi de kapıya koştular? Kadın onun gömleğini arkadan tutup yırttı. Kapının yanında kadının kocasına rastladılar. Kadın dedi ki: 'Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan ya da acıklı bir işkenceden başka ne olabilir?' Yusuf, 'Asıl kendisi benim nefsimden murad almak istedi.' dedi Kadının akrabalarından biri, şöyle hakemlik etti: 'Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa kadının sözleri doğrudur, o ise yalancılardandır. Eğer gömleği arkadan yırtıldıysa, kadın yalan söylüyor, Yusuf ise doğru söylüyor, demektir.' Efendisi, Yusuf'un gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce, karısına, 'Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağından başka bir şey değildir. Doğrusu sizin tuzağınız büyük olur. Ey Yusuf. Sen bu işi gizle! Ey kadın! Sen de günahının affını dile! Çünkü sen günahkarlardan oldun!' dedi."[22] Yirmi dördüncü âyette, kadın teklifte bulununca, H2. Yusuf (a,s.)'m beşer tabiatı icâbı, azim ve kasıt olmaksızın kadını aklından geçirdiği, eğer Rabbinin kendisine lütfettiği selim akıl ve peygamberlik nuru olmasaydı, o kadına yaklaşmaya niyet edeceği, ancak bu ışık sayesinde kendisinde böyle bir niyetin meydana gelmediği ve bu teklife şiddetle karşı çıktığı bildirilmiştir. Ne var ki, buna rağmen bazı insanlar tarafından bir peygambere nisbeti asla düşünülemeyecek yakışıksız hikâyeler uydurulmuş ve Hz. Yusuf (a.s.) hakkında hoş olmayan sözler söylenmiştir. Ebu's-Suud, bu tür hikayeleri uyduranlar veya bu hikayelerde anlatılanların doğru olabileceği ihtimalini düşünenler hakkında şöyle demiştir: "Yusuf'un o kadına yaklaşma niyeti, insanın yaratılışı gereği ona tabîî bir meyil manasınadır. Yoksa Hz. Yusuf, serbest İradesiyle kadınla birlikte olmaya niyet etmiş değildir. Onun daha önce geçen, bu işe karşı tam isteksizliğini ve nefretini gösteren ve zâlimlerin iflah bulmayacağına dair hükmünü ifade eden Allah'a sı-ğınmasına baksanıza! Onun bu ifadesi, böyle bir niyetinin mümkün olmadığını gösteren sağlam bir delilden başka bir şey değildir. "[23] İbn Kesir ise, Hz. Yusuf (a.s.)'in bu hâlinin, Rasülullah (s.a.v)'in müjdelediği, Allah'ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde bu gölgede barındırılacak yedi sınıftan birinin durumuna örnek olduğuna işaretle, bu âyeti tefsir ederken şu hadisi nakletmiştir: "Yedi sınıf vardır ki, Allah Tedlâ, kendi gölgesinden başka bir gölge olmayacak günde, onlan kendi gölgesinde banndıracak-tır: 1. Adil devlet başkanı, 2. Allah'a ibâdet ederek yetişen delikanlı, 3. Gönlü mescid ve camilere bağlı olan kimse, 4. Birbirlerini Allah nzası için seven ve bunun üzerine toplanan ve ayrılan iki kimse, 5. Şeref ve makam sahibi bir kadın kendisine birlikte olmak teklifinde bulunduğu halde, 'Allah'tan korkarım' diyerek bu teklifi reddeden kimse, 6. Sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka veren kimse, 7. Kimsenin bulunmadığı yerde Allah'ı hatırlayıp da gözleri yaşla dolup taşan kimse. "[24] Zemahşerî de, bu konu dolayısıyla, iffetli ve erdemli olmanın gerçek anlamının, insanın içinde kötü arzuların hiç uyanmaması değil, fakat kişinin uyanan bu arzulara yenik düşmemesi olduğunu, ifade etmiştir. Bu durum, kötü bir işe niyetlenip onu terk etmekten bahseden Buharı hadisinde anlatılan durumdur: "Allah, iyiliklerin ve kötülüklerin yazılmasını emretti sonra şunları açıkladı: Bir kimse, bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamazsa, Allah kendi nezdinde o kimse için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir, hem de o iyiliği yaparsa, on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüze ve daha fazlasına kadar çıkarır. Ve eğer bir kimse bir kötülük yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah, onun için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer kötü işe hem niyetlenir, hem de onu yaparsa, Allah o kimse için bir günah yazar. "[25] Hz. Yusuf (a.s.)'m kadına karşı meylinin, "nefsin kişiye hatırlattığı şeylerden ibaret olduğu"nu müdekkik alimlerden aktardığını söyleyen BegavI de, aynı hadisi nakletmiştir.[26] Âyetin devamında, "İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delillerimizi gösterdik). Şüphesiz o, ihlûsa erdirilmiş kullanmızdandı." buyurulmasi da, Hz. Yusuf (a.s.)'ın böyle bir günâha niyet etmediğini kesin bir şekilde ortaya koymaktadır. Çünkü şeytanın, Allah'ın elçilik için seçtiği sâlih kullarını aldatması ve onlar üzerinde hükümran olması mümkün değildir. Allah, onları her türlü kötülük ve çirkinliklerden korumuştur. [27] E. Olayın Mısır Sosyetesi Arasında Duyulması Aziz Potifar'm işi örtbas etmek istemesine rağmen, olay sosyete arasında duyulmuştu. Üst tabaka kadınları, onun karısının bir köleye tutulmasını dillerine dolamışlardı. Arkadaşlarının diline düşen ve onların dedikodularından bir türlü kurtulamayan kadın, bir gün onlar için bir parti düzenledi. Rahat bir şekilde yaslanıp oturacakları koltuklar hazırlattı, masaların üzerine çeşitli meyveler ve meyveleri soymaları için bıçaklar koydurdu. Ziyafete çağırdığı kadınlar koltuklara yaslanmış bir halde meyvelerini soymaya başladıklarında, dillerinden düşmeyen kölesi Hz. Yusuf (a.s.)'ı içeriye çağırdı. Salona giren Hz. Yusuf (a.s.)' ı görür görmez âdeta çarpılan kadınlar, şaşkınlıklarından ellerindeki bıçaklarla meyveler yerine ellerini kestiler ve büyük bir hayranlık içinde bir ağızdan, "Bu bir insan değil, bir melektir!" dediler. Aziz Potifar'm hanımı kendince maksadına ulaşmış, ona aşık olup onunla birlikte olmayı istemekte ne kadar haklı olduğunu arkadaşlarına ispat etmişti. Zafer kazanmış bir kahraman edasıyla, o yakışıklı köle ile birlikte olmayı tekrar deneyeceğini ve isteğini yine reddettiği takdirde onu zindana attıracağını söyledi. Ancak Hz. Yusuf (a.s.), bu konuda kendisine yapılan teklifi yine şiddetle reddederek zindana atılmayı, bu kadınların çağırdığı çirkin işe tercih etti. Allah'a sığınarak kendisini bu kötülüğe düşmekten korumasını istedi. Yüce Allah, onun duasını kabul etti ve onu kadınların tuzağına düşmekten korudu. Bu olayın ardından o, suçsuz olduğu kesinlikle bilindiği halde kadının ısrarları sonucu zindana atıldı. Yusuf sûresi, bu sahneyi şöyle anlatmaktadır: "Şehirdeki bâzı kadınlar dediler ki: 'Azizin karısı, kölesinin nefsinden murad almak istiyormuş; Yusuf un sevdası onun kalbine işlemişi Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.' Kadın, onların dedikodusunu duyunca, onlara dâvetçi gönderdi, onlar için dayanacak yastıklar hazırladı. Her birinin eline bir bıçak verdi. Yusuf'a, 'Çık karşılarına!' dedi. kadınlar onu görünce, ellerini kestiler ve dediler ki: 'Hâşâ! Bu bir insan değil! Bu ancak değerli bir melektir!' Kadın dedi ki: 'İşte, hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben, onun nefsinden murad almak istedim. Fakat o, şiddetle sakındı. Andolsun, eğer o kendisine emredeceğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve elbette zelillerden olacaktır.' Yusuf, 'Ey Rabbim! Benim için zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer sen, onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum!' dedi. Rabbi onun duasını kabul etti ve onların hilesini uzaklaştırdı. O, çok iyi işiten, pek iyi bilendir. Neticede kesin delilleri gördükten sonra onu bir zamana kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun görüldü.[28] Zamanın yüksek sosyetesini temsil eden bu kadınlar, anlaşıldığına göre, hoşlarına giden yabancı bir erkeğe sahip olma arzularını saklama ihtiyacını dahi duymuyorlardı. Müfessirler, bu ahlâkî düşüklüğün, doğru yoldan çıkmış bütün toplumlardaki sosyete sınıfı arasında yaygın bir Özellik olduğunu söylemişlerdir. Mevdûdî, bu hususa işaret ederken şöyle demektedir: "Kadının şehevî ihtirasını açıkça ilan edip, gayr-i ahlâkî niyetini rahatça açığa vurması, zamanın Mısır yüksek sosyete sını-. finin ahlaken en aşağı dereceye düştüğünü gösterir. Besbelli ki, kadının davet ettiği bayanlar da, bu yüksek sosyeteye mensup olmalıdır. Aşkına müptela olduğu kimsenin ne kadar genç ve yakışıklı olduğunu göstermek amacıyla, tutulduğu genci hiç çekin-meden misafirlerinin huzuruna çıkarması, bu gösteride iştirak edilmeyen hiçbir şeyin olmadığını gösterir. Hoş, davetli bayanlar, kadını tekdir etmemişlerdir; öyle görünüyor ki, kadının yerinde kendileri de olsa aynı şeyi yapacaklarmış! Hepsinden öte, ev sahibesinin açıkça, 'Kuşkusuz, onu kendime râm etmek istedim a-ma o benden kurtulmayı başardı. Fakat ondan vazgeçecek değilim. Eğer istediğim şeyi yapmazsa, onu zindana attıracağım ve küçük düşenlerden olacak!' şeklindeki sözlerinin hayâsızlık ifâde ettiğini hissetmemişlerdi bile! Aynca hu, Modern Batı toplumunun ve onun Batılılaşmış doğulu takipçilerinin, kadına 'özgürlük' vermekle övünmelerini de haksız çıkarmaktadır. Çünkü bu 'ilerleme' yeni bir hadise değildir. Çünkü bu moda, bundan binlerce yıl önce, Mısır'da tüm haşmetiyle yürürlükteydi. "[29] Seyyid Kutup da, kadının kocası Aziz Potifar'ın tutumu hakkında şöyle der: "Burada, Cahili toplumdaki yüksek tabakanın bir durumu ortaya çıkmaktadır. Bu durum, cinsel rezillikler karşısında gevşeklik göstererek onu toplumdan gizleme eğilimidir. Çünkü Aziz, suçsuz Yusuf'a dönerek, ona olayı gizlemesini ve kimseye açmamasını emrediyor. Sonra da kendisine ihanet eden eşine, damar-lordaki kam harekete geçirecek bu olay karşısında yumuşak bir üslupla hitap ediyor ve/Bu günahın için tevbe et, affını dile!' demekle iktifa ediyor. Sanki, zahiri kurtarmak için önemli olan bu imiş gibi, böyle hareket ediyor. "[30] Bu olay, diğer yönüyle de, Hz. Yusuf (a.s.)'m ne büyük bir imtihana tâbi tutulduğunu gösterir. Çünkü o, 20 yaşlarında bir delikanlı iken, köle olarak bulunduğu evin güzelliğiyle meşhur genç hanımının birlikte olma teklifiyle karşılaşmıştır. Üstelik, gayr-i meşru cinsel ilişkilerin çığırından çıktığı, bu tür ilişkilerin neredeyse normal ilişkiler haline geldiği bir toplumda yaşamaktadır. Ayrıca onun yakışıklılığı, tüm şehirde duyulmuş, kadınların hayranlığının da boy hedefi olmuştur. Kısacası, şartlar, büyük bir baskıyla onu günaha teşvik etmektedir. Ancak, Yüce Allah tarafından seçilmiş ve güzel ahlâk ile donatılmış bu genç adam, onun yardım ve inâyetiyle, durumunda olanlar için en zor imtihan çeşidi olan bu imtihanı başarıyla geçmiştir. Asla şeytanın tahriklerine boyun eğmemiştir. Bu şartlar içinde, insanlık zafiyetini de unutmamış, bu tahriklerden etkilenip günah işlemekten korktuğunu ileri sürerek Cenabı Hak'tan, bu tehlikeye karşı kendisinin zindana konulmasını istemiştir. Neticede Yüce Allah, kendisine sığınan sevgili kulunu, ona pusu kuranların tuzaklarından uzaklaştırmış, sebeplerini halk ederek, ona zindan kapılarını açmıştır. Böylece, ilk imtihanını kardeşleri tarafından kuyuya atılmak, ikinci imtihanını köle olarak satılmak, üçüncü imtihanını ise kadınların tuzağına mâruz kalmakla yaşayan Hz. Yusuf (a.s.), bilinen son imtihanını zindanda geçirmiştir. [31] F. Zindan Hayatı Hz. Yusuf (a.s.)'ın geçirdiği büyük imtihanların dördüncüsü ve sonuncusu zindan hayatı oldu. Suçsuz olduğu kesin delillerle ortaya çıktığı halde, Züleyha'nm kocası Aziz Potifar tarafından süresiz olarak hapse atılmıştı, onun zindana atıldığı günlerde, Mısır sarayındaki aşçıbaşı ve sâkî kralı zehirlemek için komplo hazırladıkları ithâmıyla tevkif edilmişlerdi. Kısa sürede idareciler dahil herkesin sevip takdir ettiği bir mahkûm hâline gelen Hz. Yusuf (a.s.)'m zindan arkadaşı olan bu iki şahıs, aynı gecede birer rüya görmüşlerdi. Saki, rüyasında üzüm sıkıp şarap yaparak onu krala sunmuştu. Aşçıbaşı ise, rüyasında başının üstünde ekmek taşımış, bu esnada kuşlar bu ekmekten yemişti. Hz. Yusuf (a.s.)'m rüyaları iyi tâbir ettiğini ve tâbirlerinin doğru çıktığını öğrenmiş olan bu iki adam, ondan rüyalarını yorumlamasını istediler. Onların bu tutumundan da anlaşıldığına göre, Hz. Yusuf (a.s.), bir mahkûm olmasına rağmen zindanda da yüksek bir saygınlık kazanmış bulunuyordu. Aktarılan bâzı haberlere göre, sadece mahkûmlar değil, zindandaki müdür ve gardiyanlar da, ona büyük değer veriyorlardı. Hatta, Tevrat'ta, zindan müdürünün, bütün mahkûmları ona teslim ettiğinden bahsedilmektedir.[32] Hz. Yusuf (a.s.), rüyalarının tâbirine başlamadan önce, bu iki şahsı Allah'ın birliğini kabule çağırmak ve onları hidâyete ulaştırmak istedi. Buna zemin hazırlamak maksadıyla, Allah'ın kendisine bahşettiği bâzı mucizeleri onlara anlattı. Konuyu daha müşahhas hâle getirebilmek için örnekler göstermek maksadıyla onlara, az sonra kendilerine getirilecek olan yemeği ve bu yemeğin özelliğini, getirilmeden önce bilebileceğini söyledi. Onları hataya düşmekten kurtarmak için bu şekilde gayb hakkında bilgi vermesinin, ancak Allah'ın kendisini bilgilendirmesiyle olduğunu, dolayısıyla yaptıklarının kehânet veya müneccimlikle alâkasının bulunmadığını belirtti. Rabbinin kendisine bu lütfü, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan müşrik bir kavmin dinini bırakarak ataları Hz. İbrahim (a.s.), Hz. İshak ve Hz. Yakub peygamberlerin dinine tâbi olması dolayısıyla verdiğini açıkladı. O . sırada peygamberlikle görevlendirilmiş olduğunu gösteren bu sözlerinden sonra, peygamberler ve onlara tâbi olan mü'minler cemaatına, herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmanın yakışmayacağını söyledi. Peygamberler göndererek insanlan doğru yola çağırmanın Allah'ın büyük bir nimeti olduğunu; ancak insanların çoğunun peygamberlere inanmayıp bu nimete şükürden kaçındıklarını belirtti. Daha sonra onları, hiç bir menfaat veya zarar veremeyen ve kendilerine dua edenlerin duasını yerine getirmekten aciz olan putlarıyla, azamet ve yücelikte eşsiz Yüce Allah arasında mukayese yapmaya ve ibadet edilmeye lâyık olanı bulmak için düşünmeye çağırdı. Akıllarını erdirmek için Allah dışında taptıklarının bir takım kuru isimlerden ibaret olduğunu, o isimleri atalarının ve kendilerinin taktığını, Allah'ın bu sahte ilâhlara hiç bir güç vermediğini, hükmün ancak Allah'a ait olduğunu ve onun kendisinden başkasına tapılmamasını emrettiğini söyledi. Hz. Yusuf, davet için yaptığı bu girizgâhın ardından, iki zindan arkadaşının rüyalarını tâbire geçti. Rüyasında üzüm sıkıp şarap yaptığını gören sakinin, zindandan çıkacağını ve tekrar efendisine şarap sunacağını, diğerinin ise idam edileceğini ve kuşların onun başının etinden yiyeceğini söyledi. Ayrıca kralın hizmetine dönecek olan sakiden, efendisinin yanında kendisinden bahsetmesini ve durumunu ona anlatmasını rica etti. Hz. Yusuf (a.s.)'m yorumu aynen çıktı. Bundan kısa bir süre sonra hapisten çıkarılıp saraya götürülen bu iki şahıstan aşçıbaşı a-sılmış, saki ise saraydaki görevine yeniden başlamıştı. Ancak şeytan, ona, Hz. Yusuf (a.s.) hakkında krala bilgi vermeyi unutturdu.