06 Eylül 2014

HAZRETİ YUSUF'UN HAYATI BİRİNCİ BÖLÜM




HAZRETİ YUSUF'UN HAYATI BİRİNCİ BÖLÜM
1 HZ. YUSUF. 1 A. Yusuf (A.S.) Kıssası 1 B. Yusuf (A.S.)'ın Rüyası 3 C. Yusuf (A.S.)'ın Kuyuya Atılması Ve Ardından Köle Olarak Satılması 4 D. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Aziz'in Karısı Yüzünden Çektiği Sıkıntı 7 E. Olayın Mısır Sosyetesi Arasında Duyulması 10 F. Zindan Hayatı 12 G. Kralın Rüyası 14 H. Zindandan Çıkarılması-Mısır'da Vezirlik Veya Maliye Bakanlığına Getirilmesi 15 I. Kardeşleri Yusuf'un Huzurunda. 17 İ. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Kardeşleri Babalarının Huzurunda. 18 K. Kardeşleri İkinci Defa Yusuf'un Huzurunda. 20 L. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Kardeşleri Babaları Hz. Yakub (A.S.)'In Huzurunda. 22 M. Kardeşleri Üçüncü Defa Hz. Yusuf (A.S.)'ın Huzurunda. 23 N. Hz. Yakub (A.S.), Oğlu Hz. Yusuf (A.S.)'ın Sağ Olduğunu Öğreniyor. 24 O. Büyük Buluşma Ve Hz. Yusuf (A.S,)'ın Rüyasının Gerçekleşmesi 24 Ö. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Evliliği Ve Çocukları 26 P. Yusuf (A.S.) Kıssasından Bazı Mesajlar. 26 1. İman Ve Tevekkül 26 2. İffet Ve Sabır. 27 3. Güçlü İken Affetme. 27 R. Yusuf Sûresinin Sonunda Rasülullah (S.A.V.)'e Mesajlar. 27       ONIKINCI BOLÜM   HZ. YUSUF   A. Yusuf (A.S.) Kıssası   Kur'ân-ı Kerim'de diğer peygamberlerin kıssaları, muhtelif sûrelerde, özünde bir, ancak bâzı farklılıklarla kısa kısa anlatıl­mış ve öğüt alınması için bir kaç yerde tekrar edilmiş bulunmak-'tadır. Buna karşılık, Yusuf (a.s.) kıssası, 111 âyetten müteşekkil Yusuf sûresinin baştan 101 âyetinde tek kıssa halinde, baştan-sona ve ayrıntılı bir biçimde anlatılmış ve başka bir sûrede tek­rar edilmemiştir. Adını bu kıssadan alan Yusuf sûresi, İslâm davetinin Mek­ke döneminde,  Mekke müşriklerinin Peygamberimiz (s.a.v.) ve ashabına karşı yürüttükleri eziyet ve işkence faaliyetinin had safhaya ulaştığı bir sırada nazil olmuştur. Bu sûrenin, Hz. Hati­ce ile Ebu Talib'in vefatlarının ardından indiği zikredilir.[1] Bilin­diği gibi bu günlerde müşrikler işi iyice azıtarak şiddete başvur­muşlar, hatta bir kaç defa Peygamberimiz (s.a.v.)'i öldürme te­şebbüsünde bulunmuşlardı. Bu zor şartların yaşandığı günlerde inen sûrede Hz. Yusuf (a.s.)'m karşılaşmış olduğu sıkıntılar ve bu sıkıntılara sabretmesi ve sonunda ulaştığı zafer anlatılarak Peygamberimiz (s.a.v.) ve arkadaşları teselli edilmiştir. Sûrenin kıssanın bitiminden sonraki son yedi âyeti de, peygamberlerin karşılaştığı sıkıntılar ve sonunda ulaşılan mutlu son hakkında Önemli bir mesaj Özelliği taşımaktadır. Bilindiği gibi, Mekke döneminde nazil olan sûre ve âyetler-deki ağırlıklı konulardan biri, Peygamberimiz (s.a.v.) ve arkadaş­larını teselli maksadıyla indirilmiş olan peygamber kıssalarıydı. Bu kıssalarda, önceki peygamberlerin de büyük sıkıntılarla kar­şılaştıkları, müşriklerin büyük kötülüklerine mâruz kaldıkları, buna rağmen mücâdeleyi bırakmayıp görevlerini sürdürdükleri ve neticede zafere ulaştıkları anlatılıyor, başlangıçta topluma hâ­kim olan küfür ehlinin ise sonunda hep mağlup ve perişan düş­tüğü vurgulanıyordu. Dolayısıyla bu kıssalar, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabı için önemli bir moral kaynağı teşkil ediyordu. İbn îshak'tan nakledildiğine göre, Yusuf sûresinin iniş sebebi de, Rasülullah (s.a.v.)'in teselli edilmesi idi. Allah Teâlâ, Yusuf (a.s.)' m karşılaştığı sıkıntıları ve sonunda ona bahşettiği ikram ve ih­sanını anlatarak, Rasülullah (s.a.v.)'i teselli etmek istemişti.[2] Hz. Yusuf (a.s.) kıssası, az önce belirttiğimiz gibi, araya ko­pukluk girmeden birbirini takip eden olaylar halinde anlatılmış­tır. Bu münasebetle gerek muhtevası, gerekse üslûbu bakımın­dan ruhları son derece etkileyen bir kıssadır. Kıssada anlatılan Hz. Yusuf (a.s.), karşımıza iffet ve imanın en canlı bir sembol ve âbidesi olarak çıkmaktadır. Onun hayatı ve başından geçenler, teferruatlı bir şekilde bütün insanlığın ibret nazarlarına sunul­muştur. Sûrede tefsir ve açıklamayı gerektiren, anlaşılması zor bir kapalılık yok gibidir. Olaylar, açık bir tarzda anlatıldığından, ilâve bilgilere neredeyse hiç gerek kalmamıştır. Bu yüzden olma­lıdır ki, kıssa hakkında Peygamberimiz (s.a.v.)'den nakledilen rivayetler de yok denecek kadar azdır. Ne var ki, bütün bu açık­lığa rağmen, kısas-ı enbiyâ, tarih ve tefsir kitaplarında, bu kıs­sayla ilgili olarak, Kur'ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde bulunma­yan pek çok rivayet yer almaktadır. Bu rivayetlerin büyük bölü­münün aslı ve esası yoktur. Önemli kısmıyla Allah'ın has kulla­rına ve bilhassa peygamberlere İsnad edilmesi mümkün olmayan bu rivayetler, Tevrat ve Ehl-i Kitab'm elindeki diğer dînî metin­lerden alınmıştır.[3] Hz. Yusuf (a.s.) kıssası, Tevrat'ın Tekvin kitabının 37-45. babları arasında da geniş bir şekilde anlatılmıştır. Tevrat'taki bu bilgiler, büyük ölçüde Kur'ân-ı Kerim'de verilen bilgilere mu­tabıktır. Ancak aralarında küçük görünmekle birlikte neticeyi değiştirici önemli farklar bulunmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Tevrat kıssayı romantik bir hikâye tarzında anlatır­ken, Kur'ân-ı Kerim, "Hoşunuza gitmeyen bir şey, belki de sizin için bir hayır; hoşlandığınız şey de sizin için bir serdir. Onu Allah bilir siz bilemezsiniz.[4] âyetinde vurgulanan hakikate bir Örnek olarak, üzerinde hiç bir değişiklik yapmadan yaşandığı şekliyle takdim etmektedir.[5]Bu farklılıklar, Kur'ân-ı Kerim'in korunmuş lugunu, buna karşılık Tevrat'taki tahrifatı açıkça ortaya kov maktadır. Yeri geldikçe Kur'ân-ı Kerim ile Tevrat'm verdiği bilgi ler arasındaki bu farklılıklara işaret etmeye çalışacağız. Yusuf sûresinin ilk üç âyeti kıssaya giriş mahiyetindedir Uçuncu ayette kıssa, "en güzel kissa/ahsenü'l-kasas" olarak nitelendirilmiştir.[6] Bu üç âyetin meali şöyledir: "Elif, Ldm, Râ. Bunlar apaçık kitabın âyetleridir. Biz, muhakkak bu kitabı okuyup anlamanız için Arapça bir Kur'ân olarak indir­dik. Ey peygamber! Biz, bu Kur'ân'ı indirmek suretiyle, sana ahsenü'l-kasas'ı/kıssaların en güzelim nakletmiş oluyoruz. Hal­buki, daha önce senin bunlardan haberin yoktu." [7]   B. Yusuf (A.S.)'ın Rüyası   Yusuf sûresinde dördüncü âyetten itibaren Hz. Yusuf (a.s.)' m gördüğü bir rüya ile kıssanın anlatımına başlanmaktadır. Bu­rada bildirildiğine göre Hz. Yusuf (a.s.), rüyasında onbir yıldız ile güneş ve aym kendisine secde ettiklerini görmüş, bu düşünü babası Hz. Yakub (a.s.)'a anlatmıştı. Hz. Yakub (a.s.), bu rüyayı Allah'ın; oğlu Hz. Yusuf (a.s.)'ı seçkin bir kul yapacağı, ona rüya tâbiri ilmini öğreteceği, hayatın problemlerini anlama ve onlara çözüm bulma kabiliyetini lütfedip onu yüksek makamlara çıka­racağı ve sonunda peygamber olarak görevlendireceği, ayrıca onun soyuna da büyük nimetler vereceği şeklinde yorumladı. Bunun farkına varmalarından ve şeytanın tahrik ve kışkırtma­sıyla ona bir kötülük yapmalarından korkarak rüyasını kardeş­lerine anlatmamasını tembihledi. Sûrede Hz. Yusuf (a.s.)'m rü­yası, babasının bu yorum ve tavsiyesi şöyle anlatılmaktadır: "Hani bir zaman Yusuf, babasına, 'Babacığım, ben rüyam­da, onbir yıldız, güneş ve ayın, bana secde ettiklerini gördüm.' demişti. (Yakub), 'Yavrum, düşünü kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan apaçık bir düşmandır! Böylece Rabbin seni seçecek ve sana rüyaların yorumundan bir parça öğretecek, sana ve Yakub soyuna nimetini tamamlayacaktır. Nasıl ki, daha önce ataların İbrahim'e ve İshak'a da nimetini tamamla­mıştı. Şüphesiz Rabbin, bilendir, hikmet sahibidir.' dedi.[8] Tarih kaynaklarında Hz. Yusuf (a.s.)'m bu rüyayı 12 veya 17 yaşında iken gördüğü zikredilir. Daha sonra geleceği gibi, rüyasında kendisine secde ederken gördüğü onbir yıldız kardeşleri, güneş ve ay ise babasıyla annesi olarak tezahür etmiş ve onlar Mısır'a yanına geldiklerinde onun önünde saygılarını sun­mak için şükür secdesine kapanmışlardır. Hz. Yakub (a.s.)'m sözleri, kardeşlerinin Hz. Yusuf (a.s.)'ı daha önceden de kıskan­dıkları İzlenimini vermektedir. Önce geçtiği gibi, Hz. Yakub (a.s.)' in dört ayrı hanımından 12 oğlu olmuştu. Bunların en küçükleri olan Hz. Yusuf (a.s.) ile Bünyâmin aynı anadan, yani Rahel'den doğmuşlardı. Bünyâmin, Hz. Yusuf (a.s.)'dan küçüktü ve anne­leri onu doğururken ölmüştü. Hz. Yakub (a.s.), diğer on oğlunun karakterlerine pek güvenemiyor, küçük kardeşleri Hz. Yusuf (a.s.) ve Bünyamin'i kıskanmaları dolayısıyla onlardan o ikisi için endişe duyuyordu. Hz. Yusuf (a.s.) ile Bünyamin'in babaları tarafından daha fazla sevildiğine inanan ve bunu bir türlü içle­rine sindiremeyen kardeşleri, özellikle çok güzel bir çocuk olan Hz. Yusuf (a.s.)'ı kıskanıyorlardı. Tevrat'ta da, Hz. Yakub (a.s.)'ın Hz. Yusuf (a.s.}'ı diğer oğul­larından fazla sevmesi, bu yüzden kardeşlerinin onu kıskanması ve Hz. Yusuf (a.s.)'m rüyası hakkında bilgi verilir. Ancak orada bir değil iki rüyadan, Hz. Yusuf (a.s.)'m rüyalarını kardeşlerine de anlattığından ve onların rüyaları aynen babalan gibi yorum­ladığından söz edilir. Bunun yanında Hz. Yakub (a.s.)'m tepkisi, Kur'ân-ı Kerim'de bildirildiğinden çok farklı gösterilmiştir. O, oğlu Hz. Yusuf (a.s.)'ı tebrik etmemiş; aksine annesi, babası ve kardeşlerinin, kendisinin önünde eğilerek diz çöktüklerini gör­mesi yüzünden onu şiddetle azarlamıştır.[9] Görüldüğü gibi, Hz. Yakub (a.s.)'ın, Hz. Yusuf (a.s.)'in rü­yasına gösterdiği tepki hususunda, Kur'ân ve Tevrat'ta verilen bilgiler taban tabana zıttır. Kur'ân'da açıklanan tepkinin, Hz. Yakub (a.s.J'a, yani yüce bir peygamber ve asil bir babaya yakışır bir davranış olduğu açıktır. Ancak Tevrat'ta bahsedilen tepki, değil bir peygambere, aklı başında herhangi bir adama dahi ya­kışmayan bir davranıştır. Tevrat'ta zikredilen bu tavrın asla doğ­ru olamayacağı ortadadır. Bu fark üzerinde hassasiyetle duran Mevdüdî, sözlerini şöyle bitirmektedir: "Kaldı ki, Hz. Yusuf (a.s.), herhangi bir şahsî hırsa kapıl­mamış, yalnızca rüyasını anlatmıştı. Eğer rüya sâdık bir rüya idiyse, şüphesiz ki, Hz. Yakub (a.s.), doğruluğuna inanarak onu yorumlayacaktı. Dolayısıyla oğlunu azarlaması İçin hiçbir sebep yoktu. Zira besbelli ki rüya, oğlunun bir gün gelip yükseleceği yo­lundaki bir tutkusunu değil, doğrudan Allah'ın isteğim dile getiri­yordu."[10]   [11]   C. Yusuf (A.S.)'ın Kuyuya Atılması Ve Ardından Köle Olarak Satılması   Yusuf sûresinde, Hz. Yusuf (a.s.)'m meşhur rüyası ve onu babasına anlatmasının ardından, Hz. Yusuf (a.s.) ile kardeşleri­nin hikâyesinin ibretlerle dolu olduğuna işaret edilmiş, daha sonra, hikâyeye devam edilmiştir. Buna göre, babalarının Hz. Yusuf (a.s.)'ı ve onun ana-baba bir kardeşi Bünyamin'i kendile­rinden daha fazla sevdiğine inanan ve bu yüzden o ikisini kıska­nan ve babalarına kızgınlık besleyen diğer kardeşler, şeytanın iğvasma kapılarak Hz. Yusuf (a.s.)'a bir komplo kurmaya karar verdiler. Yaptıkları toplantıda babalarının Hz. Yusuf (a.s.)'ı daha fazla sevmekle yanlışlık yaptığını dile getirerek onun sevgisini kazanabilmek için Hz.  Yusuf (a.s.)'ı devreden çıkarmanın şart olduğunda görüş birliğine vardılar. Kardeşlerinden bâzıları onu öldürmeyi teklif etmişlerdi; ancak içlerinden biri, onu öldürme-yip bir kuyuya atmalarının daha doğru olacağını ileri sürdü. Bu teklifin sahibi kuyuya uğrayan bir kervanın onu alıp gideceğini ve böylece kardeş katili olmadan da Hz. Yusuf (a.s.)'dan kurtu­labileceklerini söyledi. Onun teklifini uygun bulan kardeşler, Hz. Yusuf (a.s.)Ji bir kuyuya atmayı kararlaştırdılar ve onun kaybol­masından sonra babalarının sevgisini kazanacaklarını söyleye­rek bu olayın ardından iyi birer insan olmaya çalışacaklarına söz verdiler. Kardeşler,  hazırladıkları senaryoyu uygulamak için önce babalarına gittiler ve ondan Hz. Yusuf (a.s.)'ı kendileriyle birlikte koyun otlatmaya göndermesini istediler. Onun Hz. Yusuf (a.s.)'ı kendilerine emânet etmekten çekindiğini farkedince, onu ikna edebilmek için Hz. Yusuf (a.s.)'a iyi bakacaklarına ve her husus­ta ona yardımcı olacaklarına söz verdiler. Babaları, buna rağmen Hz. Yusuf (a.s.)'a bir kötülük gelmesinden ve onu kurtlara kap­tırmalarından korktuğunu söyleyince, gidip dönene kadar ona göz-kulak olacaklarına yemin ettiler. Neticede Hz. Yakub (a.s.), kardeşlerinin Hz. Yusuf (a.s.)'ı götürmelerine izin verdi.[12] Kardeşler, yanlarında koyun otlatmaya götürdükleri Hz. Yusuf (a.s.)'ı plânladıkları şekilde bir kuyuya attılar. Ancak Yüce Allah, o sıkıntılı anda onun yardımına yetişti ve kalbine bir kuvvet ve­rerek gönlünü hoş tutup üzülmemesini ve bu durumdan rahat bir şekilde kurtulacağını müjdeledi. Ayrıca ona daha sonraları kardeşlerine karşı kendisinin derecesini yükselteceğini ve bir gün gelip kardeşlerinin yaptığı bu kötülüğü onların yüzüne söy­leme imkânını bahşedeceğini haber verdi.[13] Hz. Yusuf (a.s.)'ı kuyuya atan kardeşleri, babalarını kandı-rabilmek için akşamleyin ağlaşarak eve geldiler ve bir yalan uy­durup aralarında düzenledikleri bir yarış sırasında eşyalarının başında bıraktıkları Hz. Yusuf (a.s.)'ı kurtların yediğini söyledi­ler. Onu kurtların yediğine inandırmak için gömleğini kestikleri bir hayvanın kanma batırmış olarak getirmişlerdi. Hz. Yusuf (a.s.)'m rüyasının bir gün gerçekleşeceğinden emin olan ve göm­leğinin yırtılmamış olduğunu da görerek oğullarının "onu kurt kaptı" şeklindeki yalanlarına inanmayan Hz. Yakub (a.s.), "Ha-yır! Herhalde nefisleriniz sizi aldatıp yanlış bir işe sürükledi." dedi ve kendisine düşenin güzelce sabretmek ve bu acıya da­yanmak için Allah'tan yardım dilemek olduğunu söyledi. Kur'ân-ı Kerim, bu yaşananları şöyle aktarmıştır : "Muhakkak, Yusuf ve kardeşlerinin kıssasında bunu soran­lar için birçok ibretler vardır: Bir zaman Yusufun kardeşleri, ken­di aralarında şöyle konuştular. 'Yusuf ve ana-baba bir kardeşi, babamızın yanında bizden daha çok sevgilidir. Halbuki biz, güçlü bir topluluğuz. Şüphesiz ki babamız, bu davranışıyla açık bir hak­sızlığa düşüyor. Yusufu öldürün veya onu uzak bir yere atın da, babanız size kalsın. Bundan sonra yine sâlih kimselerden olursu­nuz.' içlerinden biri de şöyle dedi: 'Yusuf'u Öldürmeyin. Issız bir kuyunun derinliklerine atın. Oradan geçen bir yolcu kafilesi, onu bulsun. Eğer yapacaksanız böyle yapın,' Yusufu uzaklaştırmayı kararlaştırınca, babalarına gelip şöyle dediler: 'Ey babamız! Sana ne oluyor da, Yusuf'u bize emânet etmiyorsun? Halbuki biz, Yu­suf'un iyiliğini diler, ona Öğüt veririz. Yarın onu bizimle birlikte kıra gönder de yesin, içsin ve oynasın. Mutlaka biz onu koruruz.' Yakub, 'onu alıp götürmeniz beni üzer. Korkarım ki, siz gaf­letteyken kurt onu kapar!' dedi. Yusuf'un kardeşleri, 'Yemin ederiz ki, biz kuvvetli bir toplu­luk olduğumuz halde onu kurt kaparsa O takdirde biz hüsrana uğrayanlardan oluruz.' dediler. Yusuf u alıp götürdüklerinde, onu kuyunun dibine atmaya karar verdiler. Biz de, Yusuf a, 'Kardeşle­rin hiç farkında olmadan, sen onlara, sana yaptıklarını haber ve­receksin. ' diye vahyettik. Akşamleyin ağlayıp sızlanarak babala­rına geldiler. Babalarına, 'Ey babamız! Biz aramızda yanş yapı­yorduk, Yusuf u da beklemesi için eşyalarımızın başında bırak­mıştık. Onu kurt yemiş. Ne kadar doğru olsak da, sen bize inan­mazsın. ' dediler. Üzerine başka bir canlının kanını bulaştırdıkları Yusuf'un, gömleğini, ona gösterdiler. Yakub, 'Hayır, herhalde nefisleriniz sizi aldatıp yanlış bir işe sürükledi. Artık bana düşen güzelce sab­retmektir. Dediğiniz karşısında ancak Allah'tan yardım istenir.' dedi"[14] Hz, Yakub (a.s.)'m evinde bunlar yaşanırken, diğer tarafta ise, kuyuya atılmış olmakla birlikte Allah'tan gelen müjde ile gönlü rahat olan Hz. Yusuf (a.s.), bir veya iki gün sonra Med-yen'den Mısır'a gitmekte olan bir kervanın sucusu tarafından ıfark edildi. Su çekmek için kuyuya gelen bu şahsın sarkıttığı ikovanm ipine yapışıp kuyudan çıktı. Bu arada, Hz. Yusuf (a.s.)'ı jkuyuya attıktan sonra onun başına gelecekleri takip etmek iste-jyen kardeşleri, aralarından birini kuyuyu gözetlemek için gön­dermişlerdi. Bu gözcü kardeş, Hz. Yusuf (a.s.)'m Kervancılar ta­rafından kuyudan çıkarıldığını görünce durumu diğerlerine bil­dirdi.  Bunun üzerine hemen oraya giden kardeşler, kuyudan çıkarılan çocuğun kendilerine ait bir köle olduğunu ve bir kaç gün önce kaçtığını, bu yüzden de onu satmak istediklerini söyle­diler. Öldürmelerinden korktuğu için, kendisinin onların kardeşi lduğunu söyleyemeyen Hz. Yusuf (a.s.)'ı ucuz bir fiyata kervan­cılara sattılar.[15] Onu Mısır'a götüren kervancılar, köle pazarına çıkararak önemli bir devlet adamına sattılar. Sürede Hz. Yusuf (a.s.)'ın kuyudan çıkarılışı ve köle olarak satılışı hakkında şöyle denilmektedir: "O sırada bir kervan geldi ve kervancılar sucularım kuyuya gönderdiler. Sucu kovasını kuyuya sarkıttı. O anda Yusuf'u gö-rün-ce, 'Müjdeler olsun! İşte bir oğlan çocuğu!' diye bağırdı. Yu­suf u bir ticaret malı gibi gizlediler. Halbuki Allah onların yaptıkla­rını çok iyi bilir. Nihayet onu düşük bir fiyatla bir kaç paraya sat­tılar. Onlar Yusuf'u önemsemiyorlardı."[16] Mısır'da Yusufu satın alan şahıs, Tevrat'ta    bildirildiğine göre, kralın veziri Potifar'dır. Ancak Kur'ân-ı Kerim, ondan sade­ce "el-Aziz" diye bahseder. Bu şahıs, kralın veziri, muhafız birlik­lerinin komutanı veya kraliyet hazinelerinin başkanı olarak tanı­tılmıştır. Keskin ferâsetiyle ünlenen bu Aziz, köle pazarında kar­şılaştığı, o sırada henüz 12 veya 17 yaşlarında olan Hz. Yusuf (a.s.)'in iyi bir insan olduğunu anlamış ve ondaki kabiliyeti fark etmiştir. İlk günlerde kölesi hakkında hanımına söylemiş olduğu sözler, bunu açıkça göstermektedir: "Ona iyi davran, ikram et ki, bizimle oturmaktan hoşlansın. Belki bize faydası-dokunur, ya da onu evlat ediniriz." Nitekim o, Hz. Yusuf (a.s.)'daki kabiliyeti fark etmesiyle, ferasette misal olarak dilden dile dolaşan üç kişiden biri sayılmıştır. Bu darbımeselde zikredilen keskin feraset sahibi diğer iki şahıs ise, Hz. Musa (a.s.)'ı keşfetmesi bakımından Hz. Şuayb {a.s.J'ın kızı ve Hz. Ömer'deki devlet başkanlığı kabiliyetini önceden görmesi bakımından Hz. Ebu Bekir'dir.[17] Allah Teâlâ, vezirin evinde Hz. Yusuf (a.s.)'a iyi bir mevki vermiş, önemli bir devlet adamının eğitiminden geçmesini sağ­lamıştı. Böylece Hz. Yusuf (a.s.), zamanın'en önemli ve en mede­nî ülkesinde, hem de vezir veya Maliye vekilinin gözetiminde ola­rak devlet işlerinde iyi bir şekilde yetişti, ülke yönetimi hakkında yeterli bilgi sahibi oldu. Hatta efendisi, ona mallarında tam ta­sarruf yetkisi dahi vermişti. Allah Teâlâ, ileride peygamber ola­rak görevlendireceği Hz. Yusuf (a.s.)'a, ülke yönetimi hususun­daki bu kabiliyeti yanında rüya tâbiri ilmini de öğretti. Sonunda onu peygamber olarak görevlendirdi. Hz. Yusuf (a.s.)'m vezir ta­rafından satın alınıp yetiştirilmesi ve ona Allah tarafından lütfe­dilen kabiliyetler ve peygamberlik görevi hakkında sürede şöyle denilmektedir: "Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki, bize faydası olur. Ya da onu evlat ediniriz. İşte böylece olayların yorumunu Öğretmemiz için Yusuf'u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu bilmezler.  Yusuf kemal çağına ulaştığında, ona hüküm ve ilim verdik.[18] İşte, güzel davrananları biz böyle mükâ­fatlandırırız."[19]     D. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Aziz'in Karısı Yüzünden Çektiği Sıkıntı   Kuyudan çıkarılmak, Aziz Potifar tarafından satın alınması ve onun yanında iyi bir şekilde yetiştirilmesiyle büyük lütuflara mazhar olan Hz. Yusuf (a.s.), efendisi olan bu şahsın karısı yü­zünden büyük bir imtihan ile karşı-karşıya kaldı. Rivayete göre, Allah Teâlâ, ona çarpıcı bir güzellik vermişti. Ahlâk ve karakteri gibi bedenen de mükemmeldi.[20] Onun bu çarpıcı güzelliği, ken­disi için bir imtihan vesilesi oldu. Azizin hanımı, onun güzelliği­ne hayran kalmış, şiddetli bir şekilde ona tutulmuştu. Bu ka-ra sevda, genç ve güzel bir kadın olan Züleyha'yı yakıp kül ediyor­du. Uzun bir süre duygularına hâkim olan bu kadın, köşkte köle Hz. Yusuf (a.s.) ile baş başa kaldığı bir gün duygularını ona açtı. Kapıyı üstüne kilitledikten sonra, onu tahrik için elinden geleni yaparak onu kendisiyle birlikte olmaya çağırdı. Ancak Hz. Yusuf (a.s.), bu şiddetli fitne karşısında, iffetini korudu ve efen­disinin hanımını bu çirkin teklifinden dolayı öfkeyle azarladı. Yaptığı işin son derece kötü olduğunu ve kendisinin böyle bir günahı işlemekten Allah'a sığındığını söyledi. Onu bu işten vaz-geçirebilmek için, güzel bir üslup ile efendisi olan kocasının kendisine büyük itinâ gösterdiğini ve önemli ikramlarda bulun­duğunu hatırlattı. İyiliğe karşı kötülük yaparak onun haremine göz koymanın ancak zâlimlerin işi olduğunu, zalimlerin ise asla felah bulmayacağını söyledi. Bütün bu ikazlara rağmen kadın üzerine gelmeye devam edince, Hz Yusuf (a.s.), ondan kurtulmak niyetiyle kapıya doğru koştu. Peşinden gelen kadın ona yetişip eliyle gömleğinden yaka­layınca gömlek arka tarafından yırtıldı. Bu sırada ikisi kapının önüne varmışlardı ki, tam o anda kadının kocasıyla karşılaştılar. Bu durum karşısında kadın, kocasının kıskançlık ve intikamın­dan kurtulmak için yalan ve iftiraya başvurdu. Hz. Yusuf (a.s.)'m kendisine tecavüz etmek istediğini, kendisinin ise ona engel ol­maya çalıştığını söyledi. Onun hapse atılmasını ve ayrıca ona işkence yapılmasını istedi. Hz. Yusuf (a.s.) ise, onun söyledikle­rinin yalan olduğunu belirterek, aksine kadının kendisiyle birlik­te olmak için yaptığı teklifi reddettiğini, bunun için ondan kaçtı­ğını ve kovalamacamn bundan çıktığını söyledi.  Bu yüzleşme esnasında kadının akrabalarından biri de oraya gelmiş, konuşu­lanları duymuştu. Kur'ân-ı Kerim'de kadının yakınlarından biri olduğu belirtilen bu kimse, kadının kocasına dönerek, Hz. Yusuf (a.s.)'m yırtılan gömleğinin suçluyu ele vereceğini söyledi. Ona göre, gömlek ön tarafından yırtılmışsa kadının söyledikleri doğru olmalıydı. Çünkü saldırgan   Hz. Yusuf (a.s.) olduğu takdirde, O' nun karşısında olan ve ona karşı koymaya çalışan kadın, onun gömleğini ön tarafından yırtacaktı. Bunun aksine gömlek arka taraftan yırtılmış ise, Hz. Yusuf (a.s.)'m söyledikleri doğruydu. Çünkü bu durumda, sarkıntılık ederek kendisinden kaçan Hz. Yusuf (a.s.)'m peşinden koşup onu yakalayan kadın, onun göm­leğini arka tarafından çekip yırtmış olacaktı. Aziz Potifar, bu tek­lifi yerinde bulunca gömlek kontrol edildi ve arka taraftan yırtıl­mış olduğu görüldü. Bunun üzerine o, hanımının yalan söyledi­ğini anladı ve Hz. Yusuf (a.s.)'m suçsuz olduğunu kabul etti. Hanımını azarlayarak, bu işin onun tuzağı olduğunu, bu yüzden büyük bir günaha girdiğini söyledi ve ona günahı için Allah'tan af dilemesini tavsiye etti. Bu rezaleti örtmek için de, Hz. Yusuf (a.s.)'a bu olayı gizli tutmasını ve kimseye anlatmamasını emret­ti. Kur'ân-ı Kerim, Hz. Yusuf (a.s.)'m başından geçen bu önemli imtihanı şöyle anlatmaktadır: "Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murad almak is­tedi, evin kapılarını iyice kapattı ve, 'Haydi gel, beraber olalım!' dedi. O ise, 'Bundan Allah'a sığınırım! Hem kocanız olan efendim, banagüzel davrandı.[21] Doğrusu, zalimler asla felah bulmaz' dedi. Andoîsun ki, kadın ona meyletti? Eğer Rabbinin burhanını görmeseydi, o da kadına meyledecekti. İşte, böylece biz, kötülük ve fuhşu Yusuf'tan uzaklaştırmak için delillerimizi gösterdik. Şüp­hesiz o, ihlâsa erdirilmiş kullarumzdandı. İkisi de kapıya koştu­lar? Kadın onun gömleğini arkadan tutup yırttı. Kapının yanında kadının kocasına rastladılar. Kadın dedi ki: 'Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan ya da acıklı bir işken­ceden başka ne olabilir?' Yusuf, 'Asıl kendisi benim nefsimden murad almak istedi.' dedi Kadının akrabalarından biri, şöyle hakemlik etti: 'Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa kadının sözleri doğrudur, o ise yalancı­lardandır. Eğer gömleği arkadan yırtıldıysa, kadın yalan söylüyor, Yusuf ise doğru söylüyor, demektir.' Efendisi,   Yusuf'un gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce, karısına, 'Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağından başka bir şey değildir. Doğrusu sizin tuzağınız büyük olur. Ey Yusuf. Sen bu işi gizle! Ey kadın! Sen de günahının affını dile! Çünkü sen günahkarlardan oldun!' dedi."[22] Yirmi dördüncü âyette, kadın teklifte bulununca, H2. Yusuf (a,s.)'m beşer tabiatı icâbı, azim ve kasıt olmaksızın kadını ak­lından geçirdiği, eğer Rabbinin kendisine lütfettiği selim akıl ve peygamberlik nuru olmasaydı, o kadına yaklaşmaya niyet edece­ği, ancak bu ışık sayesinde kendisinde böyle bir niyetin meyda­na gelmediği ve bu teklife şiddetle karşı çıktığı bildirilmiştir. Ne var ki, buna rağmen bazı insanlar tarafından bir peygambere nisbeti asla düşünülemeyecek yakışıksız hikâyeler uydurulmuş ve Hz. Yusuf (a.s.) hakkında hoş olmayan sözler söylenmiştir. Ebu's-Suud, bu tür hikayeleri uyduranlar veya bu hikayelerde anlatılanların doğru olabileceği ihtimalini düşünenler hakkında şöyle demiştir: "Yusuf'un o kadına yaklaşma niyeti, insanın yaratılışı gere­ği ona tabîî bir meyil manasınadır. Yoksa Hz. Yusuf, serbest İradesiyle kadınla birlikte olmaya niyet etmiş değildir. Onun daha önce geçen, bu işe karşı tam isteksizliğini ve nefretini gösteren ve zâlimlerin iflah bulmayacağına dair hükmünü ifade eden Allah'a sı-ğınmasına baksanıza! Onun bu ifadesi, böyle bir niyetinin mümkün olmadığını gösteren sağlam bir delilden başka bir şey değildir. "[23] İbn Kesir ise, Hz. Yusuf (a.s.)'in bu hâlinin, Rasülullah (s.a.v)'in müjdelediği, Allah'ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde bu gölgede barındırılacak yedi sınıftan birinin durumuna örnek olduğuna işaretle, bu âyeti tefsir eder­ken şu hadisi nakletmiştir: "Yedi sınıf vardır ki, Allah Tedlâ, kendi gölgesinden başka bir gölge olmayacak günde, onlan kendi gölgesinde banndıracak-tır: 1. Adil devlet başkanı, 2. Allah'a ibâdet ederek yetişen delikanlı, 3. Gönlü mescid ve camilere bağlı olan kimse, 4. Birbirlerini Allah nzası için seven ve bunun üzerine topla­nan ve ayrılan iki kimse, 5. Şeref ve makam sahibi bir kadın kendisine birlikte olmak teklifinde bulunduğu halde, 'Allah'tan korkarım' diyerek bu teklifi reddeden kimse, 6. Sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak şekilde gizli sa­daka veren kimse, 7. Kimsenin bulunmadığı yerde Allah'ı hatırlayıp da gözleri yaşla dolup taşan kimse. "[24] Zemahşerî de, bu konu dolayısıyla, iffetli ve erdemli olma­nın gerçek anlamının, insanın içinde kötü arzuların hiç uyanma­ması değil, fakat kişinin uyanan bu arzulara yenik düşmemesi olduğunu, ifade etmiştir. Bu durum, kötü bir işe niyetlenip onu terk etmekten bahseden Buharı hadisinde anlatılan durumdur: "Allah, iyiliklerin ve kötülüklerin yazılmasını emretti sonra şunları açıkladı: Bir kimse, bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamazsa, Allah kendi nezdinde o kimse için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir, hem de o iyiliği yaparsa, on iyilik se­vabı yazar ve bu sevabı yedi yüze ve daha fazlasına kadar çıka­rır. Ve eğer bir kimse bir kötülük yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah, onun için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer kötü işe hem niyetlenir, hem de onu yaparsa, Allah o kimse için bir günah yazar. "[25] Hz. Yusuf (a.s.)'m kadına karşı meylinin, "nefsin kişiye ha­tırlattığı şeylerden ibaret olduğu"nu müdekkik alimlerden aktar­dığını söyleyen BegavI de, aynı hadisi nakletmiştir.[26] Âyetin devamında, "İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu on­dan uzaklaştırmak için (delillerimizi gösterdik). Şüphesiz o, ihlûsa erdirilmiş kullanmızdandı." buyurulmasi da, Hz. Yusuf (a.s.)'ın böyle bir günâha niyet etmediğini kesin bir şekilde ortaya koy­maktadır. Çünkü şeytanın, Allah'ın elçilik için seçtiği sâlih kul­larını aldatması ve onlar üzerinde hükümran olması mümkün değildir. Allah, onları her türlü kötülük ve çirkinliklerden koru­muştur. [27]   E. Olayın Mısır Sosyetesi Arasında Duyulması   Aziz Potifar'm işi örtbas etmek istemesine rağmen, olay sosyete arasında duyulmuştu. Üst tabaka kadınları, onun karı­sının bir köleye tutulmasını dillerine dolamışlardı. Arkadaşları­nın diline düşen ve onların dedikodularından bir türlü kurtula­mayan kadın, bir gün onlar için bir parti düzenledi. Rahat bir şekilde yaslanıp oturacakları koltuklar hazırlattı, masaların üze­rine çeşitli meyveler ve meyveleri soymaları için bıçaklar koydur­du. Ziyafete çağırdığı kadınlar koltuklara yaslanmış bir halde meyvelerini soymaya başladıklarında, dillerinden düşmeyen kö­lesi Hz. Yusuf (a.s.)'ı içeriye çağırdı. Salona giren Hz. Yusuf (a.s.)' ı görür görmez âdeta çarpılan kadınlar, şaşkınlıklarından ellerindeki bıçaklarla meyveler yerine ellerini kestiler ve büyük bir hayranlık içinde bir ağızdan, "Bu bir insan değil, bir melektir!" dediler. Aziz Potifar'm hanımı kendince maksadına ulaşmış, ona aşık olup onunla birlikte olmayı istemekte ne kadar haklı oldu­ğunu arkadaşlarına ispat etmişti. Zafer kazanmış bir kahraman edasıyla, o yakışıklı köle ile birlikte olmayı tekrar deneyeceğini ve isteğini yine reddettiği takdirde onu zindana attıracağını söy­ledi. Ancak Hz. Yusuf (a.s.), bu konuda kendisine yapılan teklifi yine şiddetle reddederek zindana atılmayı, bu kadınların çağırdı­ğı çirkin işe tercih etti. Allah'a sığınarak kendisini bu kötülüğe düşmekten korumasını istedi. Yüce Allah, onun duasını kabul etti ve onu kadınların tuzağına düşmekten korudu. Bu olayın ardından o, suçsuz olduğu kesinlikle bilindiği halde kadının ıs­rarları sonucu zindana atıldı. Yusuf sûresi, bu sahneyi şöyle an­latmaktadır: "Şehirdeki bâzı kadınlar dediler ki: 'Azizin karısı, kölesinin nefsinden murad almak istiyormuş; Yusuf un sevdası onun kalbi­ne işlemişi Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.' Kadın, onların dedikodusunu duyunca, onlara dâvetçi gön­derdi, onlar için dayanacak yastıklar hazırladı. Her birinin eline bir bıçak verdi. Yusuf'a, 'Çık karşılarına!' dedi. kadınlar onu gö­rünce, ellerini kestiler ve dediler ki: 'Hâşâ! Bu bir insan değil! Bu ancak değerli bir melektir!' Kadın dedi ki: 'İşte, hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben, onun nefsinden murad almak istedim. Fakat o, şiddetle sa­kındı. Andolsun, eğer o kendisine emredeceğimi yapmazsa, mut­laka zindana atılacak ve elbette zelillerden olacaktır.' Yusuf, 'Ey Rabbim! Benim için zindan, bunların benden is­tediklerinden daha iyidir! Eğer sen, onların hilelerini benden çe­virmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum!' dedi. Rabbi onun duasını kabul etti ve onların hilesini uzaklaştırdı. O, çok iyi işiten, pek iyi bilendir. Neticede kesin delilleri gördükten sonra onu bir zamana kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uy­gun görüldü.[28] Zamanın yüksek sosyetesini temsil eden bu kadınlar, anla­şıldığına göre, hoşlarına giden yabancı bir erkeğe sahip olma ar­zularını saklama ihtiyacını dahi duymuyorlardı. Müfessirler, bu ahlâkî düşüklüğün, doğru yoldan çıkmış bütün toplumlardaki sosyete sınıfı arasında yaygın bir Özellik olduğunu söylemişler­dir. Mevdûdî, bu hususa işaret ederken şöyle demektedir: "Kadının şehevî ihtirasını açıkça ilan edip, gayr-i ahlâkî ni­yetini rahatça açığa vurması, zamanın Mısır yüksek sosyete sını-.   finin ahlaken en aşağı dereceye düştüğünü gösterir. Besbelli ki, kadının davet ettiği bayanlar da, bu yüksek sosyeteye mensup olmalıdır. Aşkına müptela olduğu kimsenin ne kadar genç ve ya­kışıklı olduğunu göstermek amacıyla, tutulduğu genci hiç çekin-meden  misafirlerinin  huzuruna çıkarması,   bu gösteride  iştirak edilmeyen hiçbir şeyin olmadığını gösterir. Hoş, davetli bayanlar, kadını tekdir etmemişlerdir; öyle görünüyor ki, kadının yerinde kendileri de olsa aynı şeyi yapacaklarmış! Hepsinden öte, ev sa­hibesinin açıkça, 'Kuşkusuz, onu kendime râm etmek istedim a-ma o benden kurtulmayı başardı. Fakat ondan vazgeçecek deği­lim. Eğer istediğim şeyi yapmazsa, onu zindana attıracağım ve küçük düşenlerden olacak!' şeklindeki sözlerinin hayâsızlık ifâde ettiğini hissetmemişlerdi bile! Aynca hu, Modern Batı toplumunun ve onun Batılılaşmış doğulu takipçilerinin, kadına 'özgürlük' ver­mekle övünmelerini de haksız çıkarmaktadır. Çünkü bu 'ilerleme' yeni bir hadise değildir. Çünkü bu moda, bundan binlerce yıl ön­ce, Mısır'da tüm haşmetiyle yürürlükteydi. "[29] Seyyid Kutup da, kadının kocası Aziz Potifar'ın tutumu hakkında şöyle der: "Burada, Cahili toplumdaki yüksek tabakanın bir durumu ortaya çıkmaktadır. Bu durum, cinsel rezillikler karşısında gev­şeklik göstererek onu toplumdan gizleme eğilimidir. Çünkü Aziz, suçsuz Yusuf'a dönerek, ona olayı gizlemesini ve kimseye açma­masını emrediyor. Sonra da kendisine ihanet eden eşine, damar-lordaki kam harekete geçirecek bu olay karşısında yumuşak bir üslupla hitap ediyor ve/Bu günahın için tevbe et, affını dile!' de­mekle iktifa ediyor. Sanki, zahiri kurtarmak için önemli olan bu imiş gibi, böyle hareket ediyor. "[30] Bu olay, diğer yönüyle de, Hz. Yusuf (a.s.)'m ne büyük bir imtihana tâbi tutulduğunu gösterir. Çünkü o, 20 yaşlarında bir delikanlı iken, köle olarak bulunduğu evin güzelliğiyle meşhur genç hanımının birlikte olma teklifiyle karşılaşmıştır. Üstelik, gayr-i meşru cinsel ilişkilerin çığırından çıktığı, bu tür ilişkilerin neredeyse normal ilişkiler haline geldiği bir toplumda yaşamak­tadır. Ayrıca onun yakışıklılığı, tüm şehirde duyulmuş, kadınla­rın hayranlığının da boy hedefi olmuştur. Kısacası, şartlar, bü­yük bir baskıyla onu günaha teşvik etmektedir. Ancak, Yüce Allah tarafından seçilmiş ve güzel ahlâk ile donatılmış bu genç adam, onun yardım ve inâyetiyle, durumunda olanlar için en zor imtihan çeşidi olan bu imtihanı başarıyla geçmiştir. Asla şeyta­nın tahriklerine boyun eğmemiştir. Bu şartlar içinde, insanlık zafiyetini de unutmamış, bu tahriklerden etkilenip günah işle­mekten korktuğunu ileri sürerek Cenabı Hak'tan, bu tehlikeye karşı kendisinin zindana konulmasını istemiştir. Neticede Yüce Allah, kendisine sığınan sevgili kulunu, ona pusu kuranların tuzaklarından uzaklaştırmış, sebeplerini halk ederek, ona zin­dan kapılarını açmıştır. Böylece, ilk imtihanını kardeşleri tara­fından kuyuya atılmak, ikinci imtihanını köle olarak satılmak, üçüncü imtihanını ise kadınların tuzağına mâruz kalmakla ya­şayan Hz. Yusuf (a.s.), bilinen son imtihanını zindanda geçirmiş­tir. [31]   F. Zindan Hayatı   Hz. Yusuf (a.s.)'ın geçirdiği büyük imtihanların dördüncü­sü ve sonuncusu zindan hayatı oldu. Suçsuz olduğu kesin delil­lerle ortaya çıktığı halde, Züleyha'nm kocası Aziz Potifar tarafın­dan süresiz olarak hapse atılmıştı, onun zindana atıldığı günler­de, Mısır sarayındaki aşçıbaşı ve sâkî kralı zehirlemek için komplo hazırladıkları ithâmıyla tevkif edilmişlerdi. Kısa sürede idareciler dahil herkesin sevip takdir ettiği bir mahkûm hâline gelen Hz. Yusuf (a.s.)'m zindan arkadaşı olan bu iki şahıs, aynı gecede birer rüya görmüşlerdi. Saki, rüyasında üzüm sıkıp şarap yaparak onu krala sunmuştu. Aşçıbaşı ise, rüyasında başının üstünde ekmek taşımış, bu esnada kuşlar bu ekmekten yemişti. Hz. Yusuf (a.s.)'m rüyaları iyi tâbir ettiğini ve tâbirlerinin doğru çıktığını öğrenmiş olan bu iki adam, ondan rüyalarını yorumlamasını istediler. Onların bu tutumundan da anlaşıldığına göre, Hz. Yusuf (a.s.), bir mahkûm olmasına rağmen zindanda da yüksek bir saygınlık kazanmış bulunuyordu. Aktarılan bâzı haberlere göre, sadece mahkûmlar değil, zindandaki müdür ve gardiyanlar da, ona büyük değer veriyorlardı. Hatta, Tevrat'ta, zindan müdürünün, bütün mahkûmları ona teslim ettiğinden bahsedilmektedir.[32] Hz. Yusuf (a.s.), rüyalarının tâbirine başlamadan önce, bu iki şahsı Allah'ın birliğini kabule çağırmak ve onları hidâyete ulaştırmak istedi. Buna zemin hazırlamak maksadıyla, Allah'ın kendisine bahşettiği bâzı mucizeleri onlara anlattı. Konuyu daha müşahhas hâle getirebilmek için örnekler göstermek maksadıyla onlara, az sonra kendilerine getirilecek olan yemeği ve bu yeme­ğin özelliğini, getirilmeden önce bilebileceğini söyledi. Onları ha­taya düşmekten kurtarmak için bu şekilde gayb hakkında bilgi vermesinin, ancak Allah'ın kendisini bilgilendirmesiyle olduğu­nu, dolayısıyla yaptıklarının kehânet veya müneccimlikle alâka­sının bulunmadığını belirtti.  Rabbinin kendisine bu lütfü, Al­lah'a ve ahiret gününe inanmayan müşrik bir kavmin dinini bı­rakarak ataları Hz. İbrahim (a.s.), Hz. İshak ve Hz. Yakub pey­gamberlerin dinine tâbi olması dolayısıyla verdiğini açıkladı. O . sırada peygamberlikle  görevlendirilmiş  olduğunu  gösteren  bu sözlerinden sonra, peygamberler ve onlara tâbi olan mü'minler cemaatına, herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmanın yakışmaya­cağını söyledi.   Peygamberler göndererek insanlan  doğru yola çağırmanın Allah'ın büyük bir nimeti olduğunu; ancak insanla­rın çoğunun peygamberlere inanmayıp bu nimete şükürden ka­çındıklarını belirtti. Daha sonra onları, hiç bir menfaat veya za­rar veremeyen ve kendilerine dua edenlerin duasını yerine getirmekten aciz olan putlarıyla, azamet ve yücelikte eşsiz Yüce Allah arasında mukayese yapmaya ve ibadet edilmeye lâyık olanı bulmak için düşünmeye çağırdı. Akıllarını erdirmek için Allah dışında taptıklarının bir takım kuru isimlerden ibaret olduğunu, o isimleri atalarının ve kendilerinin taktığını, Allah'ın bu sahte ilâhlara hiç bir güç vermediğini, hükmün ancak Allah'a ait oldu­ğunu ve onun kendisinden başkasına tapılmamasını emrettiğini söyledi. Hz. Yusuf, davet için yaptığı bu girizgâhın ardından, iki zindan arkadaşının rüyalarını tâbire geçti. Rüyasında üzüm sı­kıp şarap yaptığını gören sakinin, zindandan çıkacağını ve tekrar efendisine şarap sunacağını, diğerinin ise idam edileceğini ve kuşların onun başının etinden yiyeceğini söyledi. Ayrıca kralın hizmetine dönecek olan sakiden, efendisinin yanında kendisin­den bahsetmesini ve durumunu ona anlatmasını rica etti. Hz. Yusuf (a.s.)'m yorumu aynen çıktı. Bundan kısa bir süre sonra hapisten çıkarılıp saraya götürülen bu iki şahıstan aşçıbaşı a-sılmış, saki ise saraydaki görevine yeniden başlamıştı. Ancak şeytan, ona, Hz. Yusuf (a.s.) hakkında krala bilgi vermeyi unut­turdu. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...