26 Eylül 2013

Gizli Azaba Sürükleyen Tavır Bozuklukları



Gizli Azaba Sürükleyen Tavır Bozuklukları


Allah’ın Kuran’da, “Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla. Allah kimi saptırırsa, artık sen ona yol bulamazsın.” (Nisa Suresi, 143) ayetiyle bildirdiği üzere, bazı kimseler vicdanen her şeyi bilmelerine rağmen, Kuran ahlakını tam anlamıyla yaşama konusunda bocalamaktadırlar. Ancak bu kararsızlığı sürdürmeleri, gizli azaplar çekerek bir ömür geçirmelerine neden olabilir. Çoğu insan ise yaşadığı bu sıkıntı ve azabın, Kuran ahlakını yaşamamanın sonucunda bir karşılık olarak yaratıldığının farkında değildir. Onlar tüm bunların ‘hayatın gerçekleri’ olarak nitelendirilen ve az çok her insanın yaşamak zorunda kaldığı yaşamın birer parçası olduğunu sanırlar. 


Oysa kendileri için birer azaba dönüşen bu tavırların hiçbiri hayatın değişmez bir gerçeği değildir. Bu tip insanlar, Allah’ın “Elif, Lam, Ra. Bu bir Kitap’tır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.” (İbrahim Suresi, 1) ayetiyle bildirdiği, insanları ‘karanlıklardan’ kurtaracak olan din ahlakını gereği gibi yaşamadıkları için sıkıntı ve azabı yaşamaktadırlar. 



Kuran Ahlakına Engel Olan Tavır Bozuklukları


Allah’a Şükretmede Gösterilen Eksiklik



Yüce Allah Kuran’da, “... Gerçek şu ki, Biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan bir nankör kesiliverir” (Şura Suresi, 48) ayetiyle, birçok insanın sahip olduğu kötü bir ahlak özelliğini bildirmektedir. Gerçekten de bazı insanlar, içerisinde yaşadıkları sayısız nimete rağmen, Allah’a şükretme gibi çok önemli bir ibadeti yerine getirmeyebilmektedirler. Oysa belki hiç düşünmemiş olabilirler ama mutsuz bir hayat yaşamalarının başlıca nedenlerinden biri Allah’ın Şanını gerektiği gibi tanıyıp takdir edememektir. Çünkü Allah, “Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.” (Bakara Suresi, 152) ayetiyle, insanlara nankörlükten kaçınmalarını bildirmektedir. İman ettikleri halde Allah’ın rahmetini ve kendilerine verilen onca güzelliği takdir edememeleri, yaşadıkları gizli azapların en büyük nedenlerinden biridir. 



Bu kimseler ayrıca nimeti verenin de, alanın da, azaltanın da, artıranın da Allah olduğunu unuturlar. Bundan dolayı da nimet kaybına uğradıklarında büyük bir hayal kırıklığına kapılırlar. Oysa bu Allah’ın bir denemesidir ve insanın elindeki nimetlerin kıymetini anlaması için önemli bir eğitim fırsatıdır. 



İnsanın asıl yapması gereken, karşısına çıkan bu fırsatları değerlendirerek, şükredici bir ahlakla Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmak olmalıdır. Aksi takdirde, Allah Kuran’da nimet içerisinde iken Kendisi’ne karşı nankörlük eden insanların nimet kaybı ile karşılık görebileceklerini bildirmektedir. (Nahl Suresi, 112)



İman edenler ise tüm hayatları boyunca şükredici bir ahlak göstererek bu ahlakın getirdiği huzur ve mutluluğu yaşarlar. Her şeye iman ve hikmet gözüyle baktıkları için çevrelerindeki nimetleri, güzellikleri ve incelikleri hemen fark edebilirler. Dünya nimetlerine hırsla yaklaşmadıkları için ellerindekilerle yetinmeyi bilirler. En zor şartlarda, en sıkıntılı ortamlarda bile bu ahlaklarını sürdürürler. Olayların olumsuz yönlerini görüp bunlarla mutsuz olmaktansa, her zaman güzel yönlerini görüp bunlardan sevinç duymasını bilirler. Allah, samimi müminlerin gösterdikleri bu güzel ahlaka karşılık olarak Kuran’da, “Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim Suresi, 7) ayetiyle bildirdiği gibi, bu güzel ahlakı gösteren kimselerin üzerindeki nimetlerini daha da artırmaktadır.



İnsanı Yoran ve Huzursuz Eden Bir Özellik: 

Yapmacıklık 



Bazı insanları yapmacık tavırlara sürükleyen şey, kalplerinde gizli tuttukları birtakım düşünceler barındırmalarıdır. İçleri ile dışları bir olmadığı için, içlerinden geldiği gibi doğal ve samimi davranamazlar. Her zaman birşeyleri kamufle etme, birşeylerin taklidini yapma ve insanları birşeylere ikna etme çabası içindedirler. Bu nedenle de yüzleri hiçbir zaman kendi gerçek yüzleri, sesleri kendi doğal sesleri olmaz ve konuşmaları kendi samimi düşüncelerini yansıtmaz. Yapmacık tavırları nedeniyle bu insanlarla birebir bağlantı kurmak mümkün değildir. Gerçek kişiliklerini örterler; insanlar hakkındaki gerçek düşüncelerini, olaylar hakkındaki gerçek yorumlarını, zaaflarını, istek ve taleplerini hep saklamaya çalışırlar. Kendilerine içerisinde bulundukları durum anlatıldığında ya da yapmacık tavırları tarif edilip samimiyete davet edildiklerinde bile yine aynı suni tepkilerle karşılık verirler. Dolayısıyla bu insanların gerçek karakterlerini anlayabilmek, gerçek düşüncelerini öğrenebilmek hiçbir zaman için mümkün olmaz. Bundan dolayı, bu insanların yanında hiçbir zaman rahat edilemez. Çünkü gerçek yüzünü perdeleyen bir kimsenin, her zaman umulmadık davranışlarda bulunma, Kuran ahlakına uygun olmayan tavırlar gösterme ihtimali vardır.



Oysa müminin en önemli özelliklerinden biri selam sıfatına sahip olması, güvenilir bir insan olmasıdır. Ona bu güvenilirliği kazandıran; Allah’tan korkup sakınması, her ne hatası ya da eksiği olursa olsun, bunları gizlemek yerine, düzeltmek için samimi bir çaba sarf etmesidir. Aksi bir tavır, en başta Allah’a karşı samimiyetsizliği, ardından da insanlara karşı ikiyüzlülüğü getirir. 



İkiyüzlülük ise insana azap verir. 

Çünkü samimiyet ne kadar kolay ve ne kadar konforlu ise, ikiyüzlülük de o kadar zor ve sıkıntılıdır. Samimiyetsizlik, insanın hayatı boyunca bir an dahi ara vermeden “poz yapması”nı gerektirir. Poz için, gereksiz yere kesintisiz bir dikkat verilmesi, kafada sürekli plan ve hesap yapılması çok zordur. Aynı şekilde içten gelen gerçek isteklerin sürekli olarak frenlenmesi, gerçek karakterin ve doğal hayatın hiçbir zaman yaşanamaması da insanları ciddi şekilde bir azaba sürükler. İnsanların böyle bir azap içinde yaşamak yerine; kalplerindeki olumsuzlukları olumlu bir anlayışa çevirmeleri, güzel ahlak ve güzel düşünceler edinmeleri ve bunun sonucunda samimi, doğal ve rahat davranmaktan çekinmemeleri çok daha kolaydır. 



Kin ve Öfkenin İnsanlara Yaşattığı Gerilim



Birçok insanın sıkıntı ve huzursuzluk içerisine düşmelerine neden olan ahlak özellikleri arasında kin ve öfkenin yeri de oldukça büyüktür. Her insan günlük hayat içerisinde nefsinin hoşuna gitmeyen pek çok olay ya da tavırla karşı karşıya kalabilir. Bazı insanlar bu tür durumlarda hemen öfkelenir, hatta bununla da yetinmeyip öfkelerini içlerine yerleşen bir kine dönüştürürler. 



İman edenler ise nefislerinin bu telkinlerine kulak vermezler. Çünkü Allah, rızasını kazanacak ve cennetine kavuşacak kullarının özelliklerini, “Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.” (Al-i İmran Suresi, 134) ayetiyle bildirmektedir. Görüldüğü üzere, öfke ve kinden Allah’a sığınmak Kuran’da bildirilen bir mümin özelliğidir.



Bu ahlakı yaşayamayan insanlar rahatlıkla hoşgörü gösterip geçebilecekleri olayların etkisinden bir türlü kurtulamazlar. Sıradan bir olay ya da bir kimsenin basit bir hatası bu kişilerin öfkelenmesi için yeterli olur. Hatta bazen de sırf öfke gözüyle baktıkları için, insanların normal davranışlarını dahi kızılacak tavırlar olarak algılayabilirler. Öfkelerinin etkisiyle doğru düşünemez, olayları adil ve objektif bir şekilde değerlendiremezler. Allah’ın rızasının, öfkelerini yenip hoşgörülü ve bağışlayıcı bir tavır göstermekte olduğunu bildikleri halde, nefislerinin etkisiyle öfkelenmekten kendilerini alamazlar. Allah insanlara Kuran’da, “Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199) şeklinde bildirmektedir. 



Bunun yanı sıra tüm diğer ahlak bozukluklarında olduğu gibi kin ve öfke de herkesten çok kişinin kendisine zarar veren duygulardır. Öfkeyi kalplerinden atmadıkları sürece, genellikle dikkatlerini herhangi başka bir konu üzerinde toplayabilmeleri, akıllarını kullanabilmeleri, işlerini yapabilmeleri ya da insanlarla doğal bir diyaloğa geçebilmeleri mümkün olmaz. 



Ayrıca öfkenin insanlar üzerinde fiziksel anlamda oluşturduğu tahribat küçümsenemeyecek boyutlardadır; iç huzursuzlukları, baş ağrısı, mide ağrısı, uykusuzluk gibi hastalıkların temelinde genellikle bu tür ahlak bozuklukları bulunmaktadır. 



Kuran’da, “Oraya esenlikle ve güvenlikle girin. Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.” (Hicr Suresi, 46-47) ayetleriyle bildirildiği gibi, cennet ehlinin ahlakında kin ve öfkenin yeri yoktur. Dolayısıyla cenneti hedefleyen bir müminin de dünyada bu ahlak bozukluğundan arınması gerekmektedir.



Kibir
Kibir Allah’ın beğenmediği bir ahlak özelliğidir. Kibirli insan büyüklenme hastalığına tutulmuş demektir. Büyüklenmenin nedeni ise, kişinin kendisine müstakil bir benlik vermesi, hem kendini hem de çevresindekileri Allah’tan bağımsız varlıklar olarak görmesidir. (Allah’ı tenzih ederiz.) 



Her şeyden önce kibirli insanlar, müminlerin yaşadığı pek çok güzelliğin tadını hiçbir zaman için alamazlar. Örneğin hiçbir zaman gerçek sevgiyi yaşayamazlar. Hayatta herkesten ve her şeyden çok kendilerini sevdikleri için, başkalarını gereği gibi sevemezler. Bu güzellikleri yaşayamamak ise bu kimselerde gizliden gizliye büyük bir azaba dönüşür. Çünkü ruhlarında sevmeyi, sevilmeyi, dostluğu, insanlarla karşılıklı olarak güzel ahlakı yaşamayı fazlasıyla istedikleri ve buna karşı büyük bir ihtiyaç duydukları halde, sadece gururları ve kibirleri nedeniyle bunlardan mahrum kalmaktadırlar. İçin için bunlara özlem duyup, bir türlü elde edememek de onların sürekli gizli bir azap çekmelerine neden olur. 



Kibirin neden olduğu bir başka azap şekli de, bu tip insanların ‘hata yapma korkuları’dır. Üstünlük ve büyüklük tasladıkları için, hatasızlık iddiasındadırlar. Bu nedenle hata yaptıklarında büyük bir sıkıntı çekerler. Allah’ın rızasını kazanmak yerine, insanların gözündeki prestijlerini korumayı amaçlarlar. 



İşte bu insanlar ortaya koydukları bu ahlaktan dolayı yalnız ve soğuk bir dünyada enaniyetleriyle baş başa bir hayat yaşamak zorunda kalırlar. Oysaki bunun yerine mütevazı, Allah’a ve müminlere karşı samimi bir karakter göstermiş olsalar tüm bu sıkıntıları Allah’ın izniyle sona erecektir.



Kuran Ahlakının Mükemmelliğinin 

Tam Olarak Kavranamaması



Bazı insanların iman ettiklerini söyledikleri halde, halen gizliden gizliye bu tür azapları çekmelerinin başlıca nedeni, Kuran’da bildirilen ahlaka tam olarak uymamalarıdır. Yüce Allah Kuran’da, iman edenleri dünyada da ‘güzel bir hayatla’ müjdelemiştir. Fakat bunun için insanların Allah’ın bildirdiği ahlaka hiçbir konuda taviz vermeden uymaları, bu ahlakı eksiksiz şekilde yaşamaları gerekmektedir. Kişi bir yandan din ahlakını yaşarken, bir yandan da bir parça olsun nefsinin olumsuz etkisiyle hareket ediyorsa, bu durumda Kuran’da bildirilen güzel hayat tam anlamıyla oluşmaz. İnsanların dünya hayatını Kuran’da vaat edildiği şekilde yaşayabilmeleri için, öncelikle Kuran ahlakı dışında insanın fıtratına uygun bir başka yaşam şekli olmadığını anlamaları gerekmektedir. 



Allah insanları kolay olana çağırmaktadır ve mutlu olmanın yolu da çok kolaydır. Bunun için hiç kimse geç kalmış değildir. Allah, “Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık o gerçekten kopmayan bir kulba yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.” (Lokman Suresi, 22) hükmüyle çözümü insanlara göstermektedir. Bir başka ayette ise Allah insanlardan hüznü, kederi ve korkuları giderecek olan çözüm yolunu şu şekilde bildirmektedir:



Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) “Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin.” (Fussilet Suresi, 30)



Her insanın sorumluluğu Allah’ın bildirdiği bu yola uymaktır. Kuran’da bildirildiği üzere, Allah bu ahlakı gösteren kimselere dünya hayatında da ahirette de mutluluğun, neşenin sevincin en güzelini yaşatacak, onları sonsuz rahmetine kavuşturacaktır. Kalplerinde hüzünden, sıkıntıdan, azaptan yana her ne varsa bunları çekip alacak, yerine gerçek imanın getirdiği huzur ve güven duygularını yerleştirecektir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...