17 Şubat 2019

METASTAZ İKİİNCİ CİLT




METASTAZ İKİİNCİ CİLT
barış terkoğlu kitapları scribd ile ilgili görsel sonucu
201 giren TSK' daki Cemaatçiler' e dair haberler, "algı operasyonu, itibarsızlaştırma, nifak" olarak tanımlanıyordu. Öyle ki, TSK' daki Cemaatçi yapılanma iddialarının, Ergenekon ve Balyoz gibi kumpaslada aynı türden bir operasyon olduğu dahi öne sürülüyordu.102 Oysa, Cemaat' e karşı henüz bir kişiyi bile tasfiye etmeyen Genelkurmay, Balyoz ve Ergenekon sanıkiarına hiç acımadı. Soner Yalçın bu çelişki ye, Sözcü gazetesindeki köşesinde şöyle dikkat çekmişti: "Orgeneral Özel'in 'kırmızı çizgisi' ile Cemaat/Paralel Yapı'nın 'kırmızı çizgisi' farklı mı? Bu da soru mu demeyiniz? Benim kafam böyle çalışıyor! Açıklayayım... Biliyorum ki.... Genelkurmay' a bizzat Cemaat soruşturmasını yürüten askeri savcılar tarafından listeler verildi. Keza: - Cemaat liderinin bir dönem kullandığı İstanbul Altunİzade' deki binanın 5. katında alternatif mezuniyet törenleri yaptığı ve Harp Okulu mezunu hangi müritlerin bu 'Işık Orduları' törenine katıldığı belli değil mi? - Cemaat liderinin 'işte bizim Işık Ordularımızın komutanı' diye kime hitap ettiği belli değil mi? - Pensilvanya'ya mezuniyet kılıcını götürüp hediye edenler belli değil mi? - Evindeki kütüphanesinde Cemaat liderinin övgü dolu imzalı kitaplarını kutsal bir eser gibi saklayanlar belli değil mi? -Kayseri Işık Evleri soruşturmasıyla ortaya çıkarılan askerlerin kimlerle bağlantılı oldukları belli değil mi? Liste uz ayıp gider... Emniyet' ten, MİT' ten bilgi gelmemiş. Kim kimi kandırıyor? Erdoğan'ın emriyle devletin en küçük kurumundan bile Cemaatçiler tasfiye edilirken, TSK' da neden bir tek ihraç yok? Aksine Genelkurmay, Ergenekon-Balyoz mağduru olup TSK'ya dönen subayları istifaya zorluyor. Ayrıntı önemlidir: TSK' daki Cemaat yapılanmasına karşı mücadele veren Deniz Harp Okulu eski komutanı emekli Amiral Türker Ertürk'ün, ilk kez bu yıl Deniz Harp Okulu'nun mezuniyet törenine davet edilmemesini nasıl yorumlamak gerekiyor? 102 www.odatv.com /n.php?n=kumpas-varmis-ama-cemaat-yokmus-1411141200 201

202 Genelkurmay, Balyoz-Erdoğan kavgasında taraf izlerrimi vermeye devam ediyor. Oysa Erdoğan, Ergenekon-Balyoz defterini çoktan kapatmadı mı? Hedefinde sadece Paralel Yapı olduğu görülmüyor mu? Erdoğan'ın var ama Genelkurmay'ın gündeminde Paralel Yapı yok."l03 Evet... Yasemin Çongar bile TSK' daki Cemaat örgütlenmesine dair ABD Başkonsolosluğu'nda hikayeler anlahrken Necdet Özel'in konudan habersiz olması anlaşılabilir mi? Neyse, biz kriptoya geri dönelim... Gülen öldüğünde ne olacak? Belgenin devamında kendini "Fethullah Gülen Cemaati'nin bir üyesiyim, yani tarafsız biri değilim/' diyerek tanıtan Kerim Balcı, Gülen' in, siyaseti ve siyasi bir partiyle bağlanhsı olan kişileri reddettiğini öne sürüyordu. Balcı bu konuda ABD'li diplamata bir örnek de veriyordu: (...) Kerim Balcı, Gülen hareketinden birine muhtemel bir Ta n su Çiller hükümetinde bakanlık önerildiğini anlattı. Olayın sonunda, bu kişi Hareket'ten atıldı, ki bu Balcı'ya göre zor ama gerekli bir adımdı. Gülen, katı bir şekilde felsefesinin saf kalmasını, siyasetle yozlaşmamasını istiyordu (...) Bu ifadelerin doğru olmadığını, yaşanan gelişmeler gösteriyor. Zira Erdoğan-Gülen savaşının ardından AKP' den istifa eden Cemaat'e yakın vekiller bir yana, Gülen'in bu isirolerin istifalarıyla ilgili telefon tapeleri de internete sızdırıldı. Kerim Balcı, Fethullah Gülen'in Türkiye'ye dönmeme gerekçesini Başkonsol os Wiener' e şu ifadelerle aktarıyordu: "B alcı, Gülen'in şimdilik Türkiye'ye dönme girişiminde bulunmayacağını, zira bunun kurumsal bir din kurma hamlesi olarak yorumlanacağını söyledi. Ancak ölümünden hemen önce Türkiye'ye dönebilir ve sevdiği ülkeyi bir kez daha görebilir." Gülen'in ölümünün ardından yaşanacak süreç için ise öyle bir öngörüde bulunuyor ki Balcı: 103 http: 1 1 sozcu.com.tr 12014/ yazarlar/ soner-yalcin/ ozelin-erdogana-golu-591640 /. 202

203 (...) Gülen, harekette yerine geçecek bir lider atamayacak, zira bu, uzak durmayı istediği türde bir kurum yaratır. Ancak Balcı, Gülen'in ölümünden sonra yerine birinin geleceğini ve böylece liderin hareket için yarattığı vizyonun bozulacağını düşünüyor (...) Kerim Balcı'nın Gülen sonrası döneme dair tahmini böyle. Öyle anlaşılıyor h Gülen'in ardından ne olacağını aslında Balcı da bilmiyor. Cemaat'in siyasetle ilişkisi konusunda Cengiz Çandar, B alcı' dan daha farklı şeyler söylüyor. ABD'li diplomat, Çandar'ın görüşlerini şu şekilde Washington' a geçiyor: (...) Çandar, Gülen hareketinin 2007 genel seçimlerinde AKP'yi destekleyerek ve partinin mutlak zaferine katkıda bulunarak, tarihte ilk kez kaderini bir siyasi partiyle birleştirdiğini söyledi. Geleneksel olarak Gülen hareketi bu türden ittifakları reddetmişti, zira imanın bir siyasi parti tarafından temsil edilmesi - ve böylece küçültülmesi - dine uygun değildi. Hareket, siyasi yelpazede bir dizi partiyi desteklemişti, ancak bu kez AKP dışındaki tüm partilerden vazgeçti (...) Cemaat'in sonunu hazırlayan belki de bu tercih oldu. Zira Cemaat açık bir şekilde AKP ile koalisyon kurdu ve muhalefete saldırdı. AKP ile savaşa girdiğinde ise dönüp yardım isteyebileceği, eski dönemde mağdur ettiklerinden başka pek de kimse kalmamışh. Zaman yazarı, gazetesinde sigara içen kadınlardan rahatsız Ele aldığımız kripto birçok konuyu içeriyor. Örneğin tür b an... Türharun AKP döneminde gözle görülür biçimde artmasına Yasemin Çongar şu yorumu getiriyordu: (... ) Birçok Kemalist, istanbul çevresinde türbanın giderek yaygınlaşmasından endişeli, ancak Çongar bunun, dindarlığın artmasının bir sonucu olduğunu düşünmüyor. Çongar'a göre bu kadınlar geçmişte de hep vardı; ancak evlere tıkılmışlardı ve "benim gibi insanlar" tarafından görülmüyordu (... ) 203

204 Türbarun ortaokula girdiği, dokuz yaşındaki çocuklara okullarda türban izni verildiği, yüzlerce okulun kapahlarak yerlerine İmam Hatip açıldığı bugünler için Çongar ne diyor bilinmez. Cemaatçi Kerim Balcı ise türbanlı kadınlardan şikayetçiydi: (...) Balcı da, örtülü kad ınların giderek evlerinden dışarı çıkması ve alışveriş merkezleri gibi önceden laik olan alanlara girmesi yönünde bir hareket olduğuna katılıyor, ancak bu dindar kadınların ana akım topluma karışmasında karanlık bir taraf görüyor. Balcı, beş yıl önce, türbanlı kadınların diğer islami gelenekleri de özenle takip ettiğini ancak artık türbanın sadece siyasi bir simge olarak kullanıldığını söyledi. Bu kadınlar genellikle kuralların bütününe uymuyor, bu da örtünmenin dini anlamının içini boşaltıyer (...) Kriptonun başında eşinin gardırobu nedeniyle Başkonsolos Wiener' e serzenişte bulunan Kerim Balcı, bu kez de kendi gazetesi Zaman'ın çalışanlarını şikayet ediyordu ABD'li diplomata. Başkonsolos Wiener not ediyordu: "Balcı, gazetesinde çalışan türbanlı kadınların öğle tatili sırasında sigara içmesini eleştirdi." Cemaat'in kalemlerinden Balcı'run erkeklerin öğle tatili sırasında içtiği sigarayla bir sorununun olmadığı anlaşılıyor. Kadının türbam ile elindeki sigara arasında bir çelişki olduğunu düşünüyor! Başkonsolos'un yorumları Kripto, ilahiyatçı akademisyen Hülya Alper'in türban üzerine tespitleriyle sürüyor. Türharun dindarlığın ölçüsü olmadığını söyleyen Alper, o dönem türban yasağı nedeniyle yaşadığı zorlukları Başkonsolos ile paylaşıyordu. Öğrencilerin bu yasağı nasıl aşhğıru ise Wiener şöyle aktarıyordu: (...)Alper, üniversitesinde türban yasağının saçmalığına dikkat çekti. ilahiyat Fakültesi'ndeki bazı öğrencilerinin, yasaklı türbanlarının üzerine iri şapkalar taktıklarını anlattı. (NOT: Bu tür şapkaları takan öğrencileri biz de gördük - bunlar, üniversitenin, yasağın üzerinden atiayan kadınları sözde görmezden gelmesini sağlayan, tuhaf görünümlü bir "uydurma". (...) Türkiye' de akademik çalışmaları için bulunan doktora öğrencisi James Gibbon'un görüşleriyle devarn eden kripto, 204

205 Başkonsolos'un laikler ile İslamcılar arasında varolan gerilime dair şu yorumuyla bitiyordu: (... )Türkiye'de Islam, Türklüğün kutsal görülen ve yaygın olarak ihtilaf konusu olan bir unsuru. Laik Türkler de, dindar Türkler de, islam'ı, kimliklerinin önemli bir unsuru olarak görüyor. Muhataplarımız genel olarak Türkiye'de lslam'ın, radikalizmden her zaman daha az etkilendiğini vurguladı. Yukarıdaki irtibatlarımızın hepsi de, Türkiye'nin bir Islam cumhuriyeti olma yolunda ileriediği fikrini reddetti. ironik bir şekilde, "laikliği korumak" için kullanılan mekanizmalar, Gülen hareketi gibi etkili sivil örgütlenmeleri gizliliğe itiyor. Devletin dinci örgütlenmeleri ve öğretileri etkileme girişimi (Diyanet), daha gizli grupları kontrol edemiyor gibi görünüyor. Bu grupların ihtiyaç duyulan sosyal hizmetleri sağlarken genellikle şeffaf olmamaları ve bazen tek bir dini şahıs çevresinde aşırı bağlılık geliştirmeleri, laiklerde şüphe uyandırıyor. Islam da Türkiye'de bölücü bir rol oynuyor. imtiyazlı konumundan kovulan Kemalist düzen, daha dindar Türkleri laik cumhuriyete yönelik bir tehdit olarak görüyor. Ancak, dindar Türkler yekpare bir bütün değil ve genellikle birbirleriyle ve AKP ile ihtilaflara düşüyor. (... ) Görülüyor ki, kendi deyimleriyle "kullanışlı aptal" olanlar, görevlerini yerine getirmişlerdi. 20:

206 GÜL'ÜN "İYİ ARKADAŞI" BABAHAN'IN itiraflari Hikaye o ya... Adamın biri, "Herkesin bir fiyatı vardır, ben herkesi satın alının hatta İngiltere Kraliçesi de buna dahil," diye sağda solda atıp tutunca, soluğu Kraliçe'nin huzurunda almış. Adam, "Kraliçem sinirlenmeyin bir milyar altın vereyim, iki milyar altın vereyim," dedikçe Kraliçe daha da sinirlenmiş. "Götürün atın bunu zindana," diye bağırdığında, zavallı adam nöbetçilerin kolları arasından "Şu Buckingham Sarayı'nın aynısım altından yaptırsam," diye son çare bağırmış. Kraliçe şaşkınlıkla, "Sende o kadar para var mı?" diye sormuş. Adam mahcup mahcup nöbetçilere dönüp, "Fiyatı bulduk, şimdi iş parayı bulmaya kaldı," demiş. Kuşkusuz, zavallı adam Ergun Babahan'ların hep kral oldukları bir ülkede yaşasaydı kellesini ucuza kurtaracaktı. Ergun Babahan 28 Şubat'ta "Andıç manşetleri"nin takipçisiydi. Dönemin ruhu gereği askerle yatıp askerle kalkıyordu. Devir değişti. Babahan, uzun bir dönem AKP'nin reformlarının ateşli takipçisi oldu. Hatırlayalım... Tarih: 1 Nisan 2007. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Sabah gazetesine el koydu. Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı görevden alındı. Yıllar sonra Habertürk'e yapılan iktidar müdahaleleriyle gündeme gelen aynı Altaylı, o gün "gazeteye müdahale edildiğini, manşetierin değiştirildiğini ve son olarak üç köşe yazarının görevden alınmasının istenildiğini" söylüyordu. Fatih Altaylı, Sabah yazarları Nazlı Ilıcak ve Ergun Babahan'ın kendisinin görevden alınması için Ankara' da kulis yaptığını da iddia etti. Sonunda: Babahan Sabah'ın başında memuriyet görevini icra etti. AKP'nin demeyelim... Zira, Gül'ün adamıydı. 206

207 Söylemesek olmaz; Babahan AKP döneminin en çok kazanan gazetecilerinden oldu. Devlet televizyonlarında program, yandaş gazete S tar' da yazarlık yaptı... Bilgi Üniversitesi'nin otopark işini bile o aldı. Türkiye, tutuklu gazeteciler cehennemiyken, yandaş Medya Derneği'yle gittiği Washington' da Türk medyasının ne kadar "özgür" olduğunu anlatıyordu. Yanında majestelerinin karikatüristi Salih Memecan da vardı. (Öyle kaynaşmışlardı ki, eşleri Nursuna Memecan ve Sunay Babahan bir dönem iş ortaklığı dahi yaptı. Sahi, AKP-Cemaat savaşı bu ilişkiyi nerelere savurdu; kimbilir!) Neyse... Konumuza dönelim. Ergun Babahan her yerde tutuklu gazetecilere sövdü, durdu. Silivri' deki gazetecilere yazı yazdırılınaması gerektiğini dahi söyledi. Televizyon kanalı sahibi olmaya çalışan Soner Yalçın'ı "Gazeteci bir TV almaya çalışır mı?" diye eleştirdi. Tabii hayatını patronun, askerin ve yani güç odaklarının eteğinde "gazetecilikle" geçiren Babahan; kendi medya organlarına sahip olan Yunus Nadi'yi, Sedat Simavi'yi, Ahmet Emin Yalman'ı, Zekeriya Sertel'i nereden bilsin! Babahan'ın kafasında boneyle, meslektaşlarının tutuklu olduğu Silivri'ye Adalet Bakanı'nın peşinden koşarak girmesi hala gözümüzün önünde. "Amerika'ya girsin!" dediği kupanın adres değiştirmesi Ergun Babahan'ın Gül kontenjanından süren bu saadeti, Fenerbahçe'nin şike operasyonuna uğramasının ardından attığı bir tweetle söndü. Cemaat'in açıkça sahiplendiği operasyonun ardından, Fenerbahçe 12 Mayıs 2012' de son maçta Kadıköy' de Galatasaray'la berabere kalarak şampiyonluğu kaybetmiş, stadyum savaş alanına dönmüştü. Babahan herhalde kanındaki glikozun tesiriyle olacak, "Bu kupa Amerika'ya girsin" yazınca dünyası başına yıkıldı. Herkes biliyordu; "kupa girsin" dediğiamerika'yla, Fethullah Gülen'in yaşadığı Pensilvanya'yı kastetmişti. Keza o gece önce Cemaat'in Today's Zaman'ından kovuldu. Ardından Gül kontenjanıyla yazdığı S tar Gazetesi' nden... Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, "Sevgili 207

208 arkadaşlar Babahan'ın Today's Zaman'da haftada iki yazısı yayımlamyordu. Artık Today's Zaman tarihinde kötü bir hatıra olarak kalacağını dekiare ediyorum," ifadeleriyle duyuruyordu Babahan'ın kovulduğunu. Zaman'ın Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ise daha sertti: "Twitter bazı örgütlerin kara propaganda platformuna ve çapsız tarhşmaların arenasma dönüştürülmüştür (... ) Karamsar olmaya gerek yok! Türkiye normalleştikçe sanal ortam da normalleşecek (... ) Ergun Babahan da geçenlerde korkunç bir hata ya ph, ayıp etti; hem kendini zora soktu, hem çalıştığı kurumları. Bu tür sıkıntıların daha bir süre devam edeceği anlaşılıyor." TRT ve Kanal 24'teki programına da son verilen Babahan, Gülen' den özür üstüne özür diledi. Cemaat'i kendisine küstürdüğünden beri yazı yazabiieceği bir yer bulamayan Babahan, kişisel bloguna yazdığı "Hoca Efendi' den Özür" isimli "başyapıhm" tam 21 kez sosyal medyada paylaştı. Sonunda beklenen oldu. Babahan'ın özür metni Fethullah Gülen'in resmi twitter sayfasından duyuruldu. Bunun, Babahan'ın dilediği özrün Fethullah Gülen tarafından kabul gördüğü anlamına geldiğini Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Faruk Mercan twitter sayfasından ilan etti. Yetmedi... Gülen, Babahan' a bir mektup da yazdı. "Kat'iyen kırgın değilim. Sizin ineinip üzülmenizi de istemem. Sizi medyada yazılıp çizilen şeylerle değil beraber çay içtiğimiz ve iyi dilekler teatisinde bulunduğumuz bir arkadaş olarak hatırlayacağım," ifadelerini kullanarak Babahan'ı rahatlattı. Bu kabul Cemaat-Hükümet ortaklığındaki kadar olmasa da Babahan' a yeni iş kapılarımn açılmasına neden oldu. Babahan kendisini Hükümet-Cemaat savaşında Cemaat tarafına ath. Cemaat'in yeni gazetesi Millet'te yazarlığa başladı. Babahan: Gül, Babacan'ı başbakan yapacak Ergun Babahan'ın kısa portresini çıkardıktan soma gelelim Wikileaks belgelerine... Tarih: 7 Mayıs 2008. ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener o dönem Sabah'ın 208

209 Genel Yayın Yönetmeni olan Babahan'la özel bir görüşme yapiyordu. Görüşmeye dair notlarını "Genel Yayın Yönetmeni, Gazete Sahipliği Tartışmasında Açık Yüreklilikle Konuşuyor" başlığıyla Washington' a geçti. 104 Başkonsolos Wiener, Babahan'ın dilinin nasıl çözüldüğünü şöyle özetliyordu: (...) Günlük Sabah gazetesinin genel yayın yönetmeni Ergun Babahan, Türkiye'nin en çok satan üçüncü gazetesinin yeni sahibi Çalı k Holding tarafından tartışmalı bir finansmanla satın alınmasının açığa çıkışından bir gün sonra Başkonsolos'a şaşırtıcı derecede açık yürekli bir tablo çizdi. Babahan gazetenin el değiştirmesi, ABD-Türkiye ilişkileri ve Türkiye'nin iç siyasi başlıkları hakkında dürüst konuştu (...) AKP'nin kapatılma davasının konuşulduğu günlerdi... Anayasa Mahkemesi AKP hakkındaki iddianarneyi kabul etmişti ve dava henüz sürüyordu. Ergun Babahan, davayla ilgili "çok isabetli" öngörülerini Başkonsolos'a şöyle aktarıyordu: (...) Babahan AKP'nin, hakkında açılan kapatma davasını önünde sonunda kaybedeceğini; ancak destekçilerinin, muhtemelen iki yıllık bir gecikmeyle de olsa, nihayetinde ülkenin demokratikleşme sürecini ileriye taşıdığı parçalanmış bir hareket olarak yoluna devam edeceğini iddia etti. Cumhurbaşkanı Gül'le yakın arkadaş oldukları iddiasındaki Babahan, Başbakan Erdoğan'ın geri adım atmaya zorlanacağı, Gül'ün cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanarak şu anki Dışişleri Bakanı Babacan'ı yeni başbakan olarak atayacağı öngörüsünde bulundu. Belki de en çarpıcı olanı, Babahan, şayet hükümet vatandaşlarının önemli bir kesiminin taleplerine kulak vermezse Türkiye'nin Kürt sorunu nedeniyle parçalanacağını ileri sürdü (...) Babahan'ın Başkonsolos Wiener'e "Gül'le yakın arkadaş olduğunu" söylemesi bir yana; henüz AKP içindeki kavga kızışmadan, Erdoğan'ın tasfiye olduğu bir Gül'lü Babacan'lı proje öngörmesi dikkat çekiciydi. 104 http:/ 1 wikileaks.org/ cable /2008 /05 /08ISTANBUL225.html. 209

210 Babahan'ın ziyareti Atv-Sabah'ın TMSF' den Ahmet Çalık'ın sahip olduğu Çalık Grubu'na geçtiği bir döneme denk geliyordu. Satış Cumhuriyet tarihinde en tartışmalı medya el değiştirmesiydi. Hükümet'i kim eleştiriyor ki, biz eleştirelim! Zira Çalık Grubu ihaleye tek başına giriyor, yabancı ortak buluyor ve ihale bedelinin büyük bir bölümünü kamu bankalarının açtığı kredilerle ödüyordu. Küresel krizin tüm finans kuruluşlarını olumsuz etkilernesi yüzünden kredi bulmakta zorlanan Çalık Grubu'nun ödeme süresi olabildiğince uzahlıyor; RTÜK onayı iki ayda çıkıyor; TMSF ödeme yapması için Çalık'a iki ay süre veriyordu. Çalık'a yabancı ortak bulmak için Katar'ı beş ayda Cumhurbaşkanı, Başbakan ve sekiz bakan ziyaret ediyordu. Tüm bu devlet destekli lobiler sonucunda... Turkuvaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık A.Ş' ye (yani Çalık' a) Katar kökenli Al W asaeel International Media Company ortak oldu ve Sabah satın alındı. Ödemenin büyük bölümü kamuya ait Halkbank ve Vakıflar Bankası'ndan karşılanırken Başbakan Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın Çalık Grubu'nda genel müdür olması, Berat Albayrak'ın ağabeyi Serhat Albayrak'ın Atv-Sabah ihalesini kazanan Turkuvaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık A.Ş'nin Genel Müdürü ve ortağı olması dikkat çekiyordu. Sadece bu kadar da değil... Cemaat'in Zaman gazetesinin o dönemki imtiyaz sahibi Ali Akbulut, Ahmet Çalık'ın teyze oğluydu. Hatta... Ahmet Çalık'ın kız kardeşi Şükran, Ali Akbulut'la evliydi. Yani Zaman'ın sahibi Sabah'ın sahibinin eniştesiydi! Hem Akbulut hem Çalık Bank Asya' da da ortaktılar. Sözün özü... ihale her açıdan kötü kokuyordu. Başkonsolos Wiener'in bu gelişmelerin ortasında Sabah'ın genel yayın yönetmeniyle satışı konuşmaması garip olurdu. Kriptoya bu konuşma şöyle yansıyordu: (... ) Sabah'ın genel yayın yönetmeni Ergun Babahan, kendisi- 210

211 ni, satın almanın fınansmanına ilişkin detayların ortaya çıkmasından sonraki gün tesadüfen görüşmeye çağıran Başkonsolos'la 24 Nisan tarihinde gerçekleşen görüşmede, gelişmelerden pek etkilenmemişe benziyordu. Babahan, Başkonsolos'la gazetesinin Çalık Holding tarafından tartışmalı bir biçimde satın alınması ve Türkiye'deki iç siyasi gelişmeler hakkında konuştu. Çalık Grubu'nun iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'yle olan bağlarının gazetenin kamuoyundaki algısında güçlükler yaratacağının farkında olan Babahan, kısa vadede sorun yaşanacağını düşünüyor. "Yeni yönetimin tabanı, okur tabanıyla örtüşmüyor," açıklamasında bulunan Babahan okur tabanını genel itibariyle kentli, orta sınıf, laik ve AKP'den ve onun politikalarından korkan bir kesim olarak tarifliyor. Yine de ticari çıkarların uzun vadede siyasi bağlara baskın çıkacağını düşünen Babahan yeni yönetimin gazetenin kadrosunda veya editoryal politikalarında değişikliğe gitmesini beklemiyor. Körfez ülkelerinin, Çalık Holding'in ihaleyi kazanmasından çok daha önce Sabah-Atv yatırımıyla ilgilendiklerine işaret eden Babahan, satış finansmanında Katar'ın rolünü öğrendiğinde şaşırmamış (...) Babahan'ın bu söylediklerinin de hiçbirinin doğru çıkmadığını söyleyebiliriz. Zira Çalık, Atv-Sabah'ı aldıktan sonra, onları yandaş medyanın bir şubesine dönüştürdü. Öyle ki Ergun Babahan bile bir süre sonra kapı önüne kondu. Babahan'ın Katar' dan ortak aranmasım küçümsernesi ise Amerikalıları da şaşırtmış olmalı. Öyle ya Katar' dan ortak bulmak için hükümetin çabaları, Cumhurbaşkanı'ndan Başbakan'a ve bakanlara kadar Katar yolculukları, Erdoğan hakkında gensoru verilmesine neden olmuştu. Ergun Babahan, önce TMSF'nin el koyarak evcilleştirdiği, ardından Çalık Grubu'nun Erdoğan'ın damadıyla yönettiği Sabah'ın yayın politikasına ilişkin "yandaş" eleştirisini kendisine yakışır şekilde yanıtlıyordu: (...) Gazetenin henüz Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kontrolündeyken hükümet yanlısı bir çizgi takip etmeye başladığı yönündeki itharnları reddeden Babahan, editoryal politikalarında hiçbir baskı hissetmediğini öne sürdü. Bir köşe yazarı olarak 211

212 geçmişinin, kendisinin her zaman için türban özgürlüklerini desteklediğini gösterdiğini ve AKP değil demokrasi yanlısı ve asker egemenliği karşıtı olduğunu sözlerine ekledi. Sabah'ın ana akım bir gazete olduğuna dair delilleri savuran Babahan, Nisan 2007'deki "e-muhtıra"dan sonra bir askeri darbeye "hayır" deme cesareti gösterdiklerine gururla işaret etti. Gazetenin Hükümefi fazla eleştirmediğinin bilincindeki Babahan, bunu rakiplerinin de yapmadığını savundu. Sabah'ın Doğan grubundaki rakipleriyle ilişkisini karakterize eden aşırı ve acı rekabeti ima eden Babahan, Doğan medya grubunun türban karşıtı tutumunu, AKP hakkındaki kapatma davasını kastederek "neyin geleceğini biliyor" olmalarına bağladı (... ) Babahan, AKP'nin kanatlarının altında "demokratçılık" oyununa devam ederken, devletin el koyduğu bir gazetede "hiçbir baskı hissetmediğini" söylüyordu. Bunu söylerken, işsiz kalması için sadece bir aksi tweet atması gerektiğini nereden bilecektil Hükümet'i eleştirmemelerine "rakipler de yapmıyor" diyerek Başkonsolos'u şaşırtan bir yanıt veren Babahan, Başkansalos Wiener'e bile Doğan Grubu'nu şikayet etmekten geri durmamıştı. Sahi... Ergun Babahan'ın Aydın Doğan'la bir sorunu mu vardı? Aydın Doğan bu sorunun yanıtını dönemin Akşam yazarı N agehan Alçı'ya şöyle veriyordu: "Aydın Doğan'ın anlattığı öyle şeyler var ki... Ahmet Çalık, Sabah-Atv grubunu aldığı sıralarda Babahan, Mehmet Ali Yalçındağ'ı arayıp, Aydın Bey'le görüşmek için ısrarcı oluyor. Yalçındağ'ın evinde bir araya geliyorlar. Ergun doğrudan konuya giriyor: 'Bizim gazeteyi tarikatçılar ele geçirdi, ben 15 kadar arkadaşımla size geçmek istiyorum.' Adeta çalıştığı Sabah gazetesinin de içini boşaltma gayretinde. Aydın Doğan bu teklifi kabul etse, Ahmet Çalık'ın sahibi olduğu, Serhat Albayrak'ın yönetimini devraldığı medya grubu daha en başından krize girecek! Bu arada dönemi de hatırlamak lazım: Ak Parti'yi kapatma davası süreci başlamış, yargı eliyle darbe girişimi adım adım ilerliyor... Görünürde "demokrat" bir tutum alan Ergun Babahan, arka planda başka işler karıştınyar yani... Bu kadar da 212

213 değil. Aydın Doğan' dan iş isteyip, geri çevrildikten 15 gün sonra Ahmet Çalık'la anlaşıp bu defa da Doğan' a çakmaya başlıyor! Bunun üzerine de Aydın Bey, Ahmet Çalık'ı arıyor ve durumu anlatıyor. Ergun'un foyası meydana çıkıyor. Sonraki süreci biliyorsunuz. Sabah gazetesinden gönderiliyor."105 Babahan'ın gözünden Gülen - Erdoğan farkı Ergun Babahan'ın Fethullah Gülen ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki kavgaya yönelik içerden tespitleri de kriptoda yer alıyor. Başkonsolos Wiener, Washington' a gönderdiği kriptoda, Babahan'ın sözlerini şöyle not ediyordu: (...) Babahan AKP'nin, kimi köşe yazarlarının iddia ettiklerinin aksine kapatma davasına karşılık erken seçime gitmesini beklemiyar. Eğer planları bu olsaydı derhal seçime giderlerdi, ancak AKP'yi türban reformu henüz olgunlaşmadan gündeme getirmeye zorlamak suretiyle laikleri kutuplaştırmakla suçlayan (Fethullah) Gülenci tabanlarını kaybediyor olduklarını biliyorlar. Gülen, etkisini "iktidarı tekelleştirmek isteyen" bir başbakandansa daha küçük partiler aracılığıyla yaymayı daha kolay bulabilir. Erdoğan' ı artık bir islamcı değil bir "muhafazakar inanan" olarak tanımlayan Babahan, daha islami bir toplum arzulayan Gülen ile Erdoğan'ın siyaset konusunda farklılaştığını düşünüyor. Babahan düşüncelerini şöyle toparlıyor: "Eğer Kuran'a (harfi harfine yorumuna) inanıyorsan ız, nihai hedefiniz Islam devletidir." (...) "İyi arkadaş" Gül'e övgüler Wikileaks tarafından yayınlanan kriptonun en çarpıcı kısmı ise sonundaydı. ABD'li diplomat Wiener, Babahan' a dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Gülen'le ilişkisini sorunca, Babahan'dan bir dizi Gül övgüsü işitiyordu: (...) Cumhurbaşkanı'nın, Gülen'in Islamcı görüşlerine Başbakan'dan daha yakın olup olmadığı sorulduğunda, Babahan "iyi arkadaşı" Gül'ün laik delillerini sayıp döküyor: Türkiye'deki en "i ran karşıtı" siyasi kişilik; AB ve IMF politikaları için bastırdı; 105 N agehan Alçı, Akşam gazetesi, 2 Şubat 2012. 213

214 medrese eğitimine karşı olmasıyla tanınıyor. Aynı zamanda Islami "Milli Görüş" hareketinin bir ürünü, diyor Babahan ve ekliyor, "Bazen gençken inandığınız şeyler, sonrasında inanacaklarınızı etkiler." (...) Evet... Babahan "iyi arkadaşı" Gül'ü ABD Başkonsolosluğu'na İran düşmanı, AB ve IMF dostu olarak tanıhyordu. Babahan'ın Gül hassasiyeti sanılandan daha yüksekti. Özünde... Aktardığımız bu belge, Ergun Babahan'ın portresinin ve zikzaklarının bir kez de ABD'liler tarafından tescili anlamına geliyordu. 214

215 SARIGÜL ABD'DE TACİZLE SUÇLANlYOR Türkiye siyasetinde gölge isimlerden biri Mustafa SarıgüL Gölge diyoruz, çünkü yokken de var. Uzun süre CHP' den Şişli Belediye Başkanlığı yapan Sarıgül'ün aklında hep partinin genel başkanlığı vardı. Ancak Deniz Baykal' a karşı CHP' de iktidar savaşını kaybeden Sarı gül, hakkındaki yolsuzluk iddiaları gerekçe gösterilerek partiden atıldı. Aradan sekiz yıl geçti... Mustafa Sarıgül, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde yeniden CHP'ye döndü. 2014 yılının Mart ayında yapılan yerel seçimlerde partinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayıydı. Kuşku yok ki, aklında Erdoğan'ın izlediği yol vardı: İstanbul, Ankara'ya merdiven olacaktı. Ancak seçimi kaybetti. Kaybetti kaybetmesine de, işte tam da burada, "var ama yok" durumu yaşanıyor. Zira İstanbul'un bazı ilçeleri, Sarıgül'ün istediği ekip tarafından yönetiliyor. Her an parti içinde genel başkan alternatifi olarak bekliyor. Aslında... Sarıgül'ün en tartışılan tarafı CHP içinde verdiği kavga değil. Sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partide uzun yıllar siyaset yapmasına rağmen, Sarıgül'ün içinde olduğu ilişkiler, söylemi ve siyaset tarzı, ayrı dünyaların insaniarına ait gibi... Dile kolay; AKP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı hangi AKP'li arkasından yaklaşıp kulak memesinden öpebilir? Hangi CHP'li, kendi partisinin belediye başkanı Hayri İnönü'yü, "750 bin dolara New York'ta kiralık mafya tuttum. Senin, eşinin, çocuklarının ve yakınlarının kemiklerini kimse bulamayacak!" diye tehdit edebilir? Evet, şu tespiti yapmak yanlış olmaz: Sarıgül'ün soldan çok sağ ile geçinen tarzı ona merkez sağ siyasetçisi profili kazandırdı. 215

216 Ancak... Sarıgül'ün iyi geçindiği kesim sadece "sağ" kavramıyla da açıklanamaz. Zira Gülen Cemaati ile Sarıgül arasındaki yakın ilişki herkesin bildiği bir sırdı. CHP'lilerden önce Gülen'in haberi oldu Hahrlayalım... Bugün üstü kapahlan 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları sonrası, deyim yerindeyse tape savaşları yaşanıyordu. Hem AKP hem de Cemaat tarafı, sızdırdıkları ses kayıtlarıyla birbirlerinin sırlarını kamuoyuyla paylaşıyordu. Örneğin... Tarih: 27 Ekim 2013. iddiaya göre, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca106 o tarihte Fethullah Gülen' i aradı. Cemaat'in medya yöneticisi Karaca, Gülen'e şunları söylüyordu: "Aydın Ayaydın geldi. O, genel başkan yardımcısı CHP' de. Selam ve hürmetlerini iletti. Geçmiş olsun dileklerini iletti. Ve ayrıca Mustafa Sarıgül'ün adaylığıyla alakah 'Sarıgül başvurusunu yaph, Genel Başkan'ın cebinde/ dedi. 'Ayın 3'ünde de adaylığı parti meclisine gelecek, kabul edilecek. Adaylığı kesin,' dedi. 'Gürsel Tekin değil,' dedi. 'Öyle ortalıkta dolaşan iddialar doğru değil,' dedi. 'Kesinlikle Mustafa Sarıgül İstanbul adayı olacak," dedi. 'Bir problem yok/ dedi. Böyle bir bilgi söyledi konuşurken," Evet... Sarıgül'ün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı, Cemaat'i "sivil toplum örgütü" olarak tanımlayan CHP'li Aydın Ayaydın'ın aktardığı bilgilerle, önceden Fethullah Gülen' e haber veriliyordu. Yani, CHP'li seçmenlerden önce Gülen biliyordu Sarıgül'ün aday gösterileceğini. Doğal aslında! Öyle ya, AKP-Cemaat savaşında Mustafa Sarıgül de "Gülen Cemaati'ne büyük bir zulüm yapıldığı kanısındayım," sözleriyle tarafını seçiyordu. Keza yıllar önce, "Bana Gülen hakkında kötü bir şey söyletemezsiniz," diyen de Sarıgül değil miydi? 106 Hidayet Karaca, 14 Aralık 2014 tarihinde Cemaat'e yönelik yapılan operasyon sonucunda "terör örgütü yöneticiliği" suçlamasıyla tutuklandı. 216

217 Yolsuzluk iddiaları Washington' da Ve gelelim Sarıgül belgelerine... Wikileaks kriptolarında Mustafa Sarıgül'ü ilgilendiren 54 belge var. Biz özellikle Cemaat'le ilgili olanlara ışık tutacağız. Ancak öncelikle... Amerikalı diplamatların gözünde nasıl bir Sarıgül portresi olduğunu anlamak için, ilginç bulduğumuz bazı ayrıntılar verelim. Tarih: 23 Nisan 2004 ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman'ın Washington'a geçtiği kriptoda şu satırlar yer alıyor: Baykal genel başkanlığa sımsıkı tutunurken, CHP içindeki ve dışındaki kökten "laik" muhalifler, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ü hem Baykal'a hem de AKP'ye karşıt Ankara elitlerine kabul ettirmeye çalışıyor. Aralarında eski başbakan Ecevit'in yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın da bulunduğu kontaklarımız, istanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu ve şu anda Kara Kuvvetleri Kumandanı olan Aytaç Yalman'ın, Sarıgül'ü destekleyenler arasında olduğunu söylüyorlar. Özkan, Sarıgül'e ilgisinin gittikçe azaldığının sinyallerini verdi. Uzun zamandır temasta olduğumuz fınans sektöründen bir kontağımız, Sarıgül'ün geçmişindeki büyük bir yolsuzluğun ayrıntılarını anlattı. Sarıgül, Cevahir mafya grubunu kullanarak bir iş konsorsiyumunu epey 1 07 bir "silkelemiş". Bugün geldiğimiz noktada... Kriptoda yazanın aksine, Büsarnettin Özkan'ın Mustafa Sarıgül'e olan ilgisinin zaman içinde tekrar arttığını söyleyebiliriz. Bunu CHP lideri Kılıçdaroğlu da biliyor olacak ki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi adaylığı sürecinde Sarıgül'le iletişimindeki aracı isim Özkan' dan başkası değildi! Kuşku yok ki bu kriptoda, dönernin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalınan'ın "Sarıgül'ü destekleyenler arasında" sayılması çarpıcıydı. Ama daha çarpıcısı, Sarıgül'ün yolsuzluk iddialarının Washington' a kadar ulaşrnasıydı... Öyle ki, bu iddialar tek bir kriptoyla da sınırlı değildi. 107 http:/ 1 wikileaks.org/ cable/2004/04/04ankara2327.html. 217

218 Zira, ABD Ankara Büyükelçisi Edelman 8 Haziran 2004 tarihli kriptosunda bu konuyu Washington' a bildirmeye devam ediyordu: (... ) Bir grup Kemalist tarafından öne çıkarılan Sarıgül'ü, sol görüşlü kontaklarımız temelden ' defolu görüyor. Kendini sosyal demokrat bir antelektüel olarak tanımlayan Sabah yazarı Sali Özel, Sarıgül'ün Türkiye'nin yolsuzlukta zirvade olan politikacılarından biri olduğunu söyledi ve "Eğer CHP Sarıgül'ü seçerse parti bitmiştir," dedi (... )108 Bu kriptonun üzerinden on yıl geçtikten sonra... CHP Sarıgül'ü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı için seçti. Soli Özel'in dediği gibi "CHP bitti" mi bu seçiminden dolayı, zaman gösterir. Ancak 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla kanadı kırılan AKP'ye rağmen, Sarıgül'ün kaybettiği kesin. Devam edelim... O tarihlerde sadece Edelman'ın, yani Büyükelçiliğin değil, ABD İstanbul Başkonsolosluğu'nun da gündeminde Sarıgül vardı. Bakın bu durum, 19 Kasım 2004 tarihli kriptoda Başkonsolos Vekili Stuart Smith'in sahrlarına nasıl yansıyor: (... ) 16 Kasım'da CHP Genel Sekreteri, parti içi soruşturmalarda Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül hakkında yolsuzluk iddiaları ortaya çıktığını belirtti. Hazırlanan raporun iddiasına göre Sarıgül, yıllar önce, Şişli'deki kaçak inşaatlara izin vermek için 300 bin dolar rüşvet aldı ve sonuç olarak partisinden atılması öneriliyor. (... ) Hem Istanbul Konsolosluğu'na hem de Ankara'da Büyükelçiliğe Sarıgül'ün yolsuzlukları ve pis kokan iş ilişkileri hakkında istihbarat geldi. Burada şüpheli inşaat ruhsatları verilmesi, belediye başkanlarının makamlarını şahsi kazanca çevirme yollarından biri. Öte yandan 300 bin dolar Sarıgül'ün yolsuzluğunun üst sınırı ise, bu onu Istanbul'un en temiz belediye başkanlarından biri yapar (...)1oe 108 http: / / wikileaks.org / cable /2004 /06/ 04ANKARA3158.htmL 109 http:/ /wikileaks.org/ cable/2004/11 /04ISTANBUL1729.htmL 218

219 "ABD Baykal'ın yerine başkasını getirmeye çalışıyor" 28 Ocak 2005 tarihli, ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Robert Deutsch imzalı kriptoda ise CHP içindeki o dönemki kavga yeterince açık anlatılıyordu: (... ) CHP içinden haber veren birçok kaynağımız Baykal'ın otoriter liderliği ni beğenmiyor ve bunun partiye zarar verdiği kanıs ında. Fakat yolsuzluklara karışmış, eğitimsiz ve otoriter gördükleri Sarıgül'e de güvenleri yok. Baykal ve parti içindeki müttefikleri açıkça, ABD Ordusu'nun Türkiye üzerinden lrak'a girmesine izin verecek 1 Mart 2003'deki meclis tezkeresine CHP'nin karşı çıkmasına ceza olarak, Amerika'yı Baykal'ın yerine başka birini getirmeye çalışmakla suçluyor. (... )110 Büyükelçi Edelman imzalı 1 Şubat 2005 tarihli kriptoda ise, Sarıgül'ün Baykal'ın rakibi olduğu CHP kurultayı şöyle değerlendiriliyordu: (... ) Sarıgül kongrede bir buçuk saat kadar konuştu; ama biz de medya yarumcuları ve Elçiliğin kontaklarının onu tanımladığı gibi, etkisiz ve Baykal tarafından yenilmiş olduğu konusunda hemfikiriz (... )111 İlginçtir... Bu kriptolardan beş yıl sonra... Deniz Baykal, bir kaset komplosuyla CHP liderliğini bırakmak zorunda kaldı. Ve ABD'nin "etkisiz" bulduğu Mustafa Sarıgül henüz gelemedi CHP'nin başına, ama muhalifleri, Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkan olmasında yine bir "Amerika parmağı" ar adı/ arıyor. "Ben Başbakan olayım, Erdoğan Cumhurbaşkanı olsun" Tarih: 19 Aralık 2006. Türkiye bir yıl sonra genel seçime gidecekti. ABD İstanbul Başkonsolosu Deborah K. Jones, Sarıgül'le sekiz gün önce yaptığı görüşmeyi kripto haline getirip, Washington' a iletti.112 110 http: / / wikileaks.org / cable /2005 / Ol / OSANKARASOl.html. 111 http://wikileaks.org/cable /2005 /02/05ANKARA58l.html. 112 http: //wikileaks.org/cable/2006/12/06istanbul2169.html. 219

220 Sarıgül olgusunun çarpıcı bir fotoğrafını çeken bu görüşme notlarının özet bölümünde, Başkansalos bakın neler yazdı: (... ) Türkiye'de bir avuç CHP'li belediye başkanlarından biri olan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, kendinden emin olarak, gelecek seçimlerde AKP'nin kazanacağını, CHP lideri Baykal'ın liderlikten düşeceğini ve kendisinin parti lideri (CHP) olup seçimleri kazanarak 2011'de başbakan olacağını öngördü. Sarıgül ABD ile yakın ilişkileri, Güneydoğu'da Kürtlerin yaşam şartlarının iyileştirilmesini ve Türkiye'de parti ve seçim kanunlarında reformları destekliyor. Hevesli bir politikacı ancak iç ve dış politika deneyimi çok kısıtlı (... ) Sarıgül, Başkonsolos Jones ile ll Aralık 2006 tarihinde görüşmüş ve o görüşmede Türkiye'ye dair şöyle bir siyasi gelecek biçmişti: (... ) Sarıgül, kendisinin başbakan olarak seçimi ile dengelendiği sürece, Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı ile bir sorunu olmayacağını söyledi (... ) "Sarıgül'ün kendisine dair olmasa da, Erdoğan'a dair 'sorun görmediği' öngörüsü tuttu" deyip devam edelim aynı kriptodan ve başına geçmeyi hayal ettiği CHP'ye neden kızdığını öğrenelim: (... ) Sarıgül, Kürt sorunundan dışişlerine kadar her konuda cesur reformlara ihtiyaç olduğunu söyledi. Çok daha güçlü Türkiye-ABD ittifakını Atatürk'ün en önemli rüyası olarak adlandırarak, ABD'yi eleştiren CHP ve diğer politikacılara kızdı (... ) ABD'yi eleştireniere kızan Sarıgül, "Başbakan olmasını engellediğini" iddia ettiği faktöre dair de ilginç bir çıkış yapıyor Başkonsol os' a: (... ) Sarıgül açıkça şunları söyledi: Eğer bu konuşmayı ABD'ye uluslararası ziyaretçi vizesini almasından birkaç yıl önce yapmış olsa idi, "bugün başbakandı". Dediğine göre, ziyareti esnasında, ABD dışişlerinden bir tercüman, Sarıgül aleyhinde şikayette bulundu ve CHP başkanlığını 100 oyla kaybetti." Bu "şikayet" meselesine birazdan geleceğiz. 220

221 Ama önce... "Sarıgül'süz cenaze töreni olmaz" dedirten durumun, ABD'li diplamatın da gözünden kaçmadığıru not edelim: (...) Sarıgül'ün egosu ve enerjisi yüksek. Konuşma sırasında anlattığını pekiştirrnek için iki defa sıçrayarak ayağa kalktı. 18 yaşında politikaya atılmaya karar verdikten sonra ulusal bir rol oynamaya kararlı ve büyük halk etkinliklerinde kendini mümkün olduğu kadar görünür kılıyor: Aralık'ta, Papa'nın ayinine ön sırada katıldı (kayınvalidesi Alman Hıristiyan) ve Atiantik Plak Şirketi'nin sahibi Ahmet Ertegün'ün cenazesinde tabutu omuzlayanlardandi (...) Emine Erdoğan'ın Sarıgül'e vefası Aynı kriptoda ilginç bir kulis bilgisini de Washington'a geçiyor Başkonsolos Jones. Emine Erdoğan'ın Mustafa Sarıgül hakkında ne düşündüğünü merak ediyor musunuz? ABD'li diplomattan öğreniyoruz: (...)Yanlış adımları saymazsak, istanbul'un altınlarından biri sayılan Şişli'de başarısı kanıtlanmış, göze çarpan ve hatta popüler bir belediye başkanı. Başarı sırlarından biri, Başbakan'ın yakın danışmanlarından birinin Başkonsolos'a anlattığı olay. Tayyip Erdoğan ve eşi Emine'yle birlikte olduğu bir uçak yolculuğunda danışman, Sarıgül'ün hırsiarı hakkında uygunsuz bir yorum yapıyor. Başbakan'ın danışmanlarının sözleri karşısında çoğu zaman sessiz kalan Bayan (Emine) Erdoğan sözünü kesip danışmandan Sarıgül'ü eleştirmemesini istedi. Nedeni sorulduğunda, 1990'1ı yılların sonunda Erdoğan hapisteyken Sarıgül'ün arayıp ailenin bir ihtiyacı varsa yardım teklif ettiğini söyledi. Danışman, alaylı bir üslupla, "Elbette arayacak, o bir politikacı," dedi. Başbakan'ın eşi bu söze, "En azından arayarak teklif etti; arkadaşlarımızın çoğunun yaptığından daha fazlaydı," yanıtını verdi (...) Çarpıcı değil mi? Keza Sarıgül de hiç yalanlamadı: Zaman zaman Emine Erdoğan'ı arayarak hal ve hatır soruyordu. Emine Erdoğan'ın ona vefası bu yüzdendi. Oldukça dikkat çekici bilgiler içeren bu kripto, ABD İstanbul Başkonsolosu'nun Sarıgül'ü hayal kırıklığına uğrattığını öğrenmemizle son buluyordu. 221

222 Sarıgül'ün "Beni Başbakan yapın" demeye getirmesine, ABD'li diplomat bakın nasıl yanıt veriyordu: (... ) Sarıgül'ün 2005'te CHP parti genel başkanlığı seçimlerini kaybetmesini, 2004'teki Uluslararası Ziyaretçi Programı esnasındaki olayla -her ne ise bu olay- bağlantılı görmesi, kendisinin ABD ile ilişkilerinin önemine ve CHP'nin demokratik olmayan iç politikasındaki kıskacın kırılması için dışarıdan müdahale gerekeceğine inancını güçlendiriyor. Hevesle istediklerini daha ileriye götürebilmak için devamlı ABD'den olumlu bir işaret bekleyen Sarıgül, yalnızca Türkiye'de dinamik çoğulcu bir siyaseti teşvik ederek siyasi beklentilerine destek olmayı reddettiğimizde kuşkusuz hayal kırıklığına uğradı (... ) "Tercümanı taciz etti" iddiası Kuşku yok ki, çok şey söylenebilir Mustafa Sarıgül'ün ABD'li diplomatla görüşmesinin içeriğine dair. Hani başkası adına utanırsınız ya, öyle bir ruh hali bırakıyor oku yanda. Neyse... Şu "şikayet" meselesine gelelim... Evet, kriptoda Sarıgül'ün 2004 yılında yaptığı ABD ziyaretinde başına gelen "talihsiz bir olay" dan bahsediliyordu. Ne miydi o olay? Bir tercüman, kendisini Dışişleri Bakanlığı'na şikayet etmişti. Neden acaba? Sarıgül bir kadın tercümanı neden rahatsız etmiş olabilirdi? Hem de "çok bel bağladığı" ABD gezisinde! Anlatalım... Washington'da yaşayan gazeteci Yılmaz Polat Washington'da Akrobasi113 adlı kitabında, yine Washington' da yaşayan gazeteci Savaş Süzal kaleme aldığı yazılarda bu konuya dair önemli bilgiler verdi. Her ikisi de, tercümanın Dışişleri'ne "Sarıgül'ün kendisini taciz ettiğine" dair şikayette bulunduğunu yazdı. Gazeteci Süzal' dan aynen ak tar alım: "Ben kendisini ilk Amerika ziyareti sırasında tanıdım. 2004 yılında Washington'a o zamanlar ABD Dışişleri'nden ayrı olan Amerikan Haberler Merkezi USIA davetiyle gelmişti. ABD'nin yoğun gündemi içinde Şişli Belediye Başkanı haber olamayacağı 113 Yılmaz Polat, Washington'da Akrobasi, Ulus Dağı Yay., 2005. 222

223 için ben ve birçok Türk gazeteci kendisiyle ilgilenmemiştik. O zamanlar Vatan gazetesinin başında bulunan Zafer Mutlu'nun talimatıyla kendisiyle görüşmek için Ritz Cariton oteline gittim. Görüşmeleri konusunda anlattıkları hiç hoşuma gitmemişti. İçi boştu hatta haber olacak hiçbir şey yoktu, ama onun bana söylediği bir şey ABD'ye gelme amacını açıklıyordu: 'Amerikalı yetkililer beni CHP Genel Başkanı olarak görmek istiyor.' Dikkatinizi çekerim yılın 2004 olması konusunda. Bana çok sayıda Amerikalı yetkili ile görüştüğünü söylemişti ama gerçekte böyle bir şey olmamıştı. Genelde USIA tarafından düzenlenen bu tür geziler üç hafta sürmesine rağmen bu kişinin gezisi kısa kesildi ve gezi iptal edildi. Sonradan duyduğumuz, Sarıgül'ün kendisine ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından tahsis edilen ve Türk olan bayan tercümana cinsel taeizde bulunduğu ve bu nedenle gezinin öteki ayaklarının iptal edildiği yolundaydı. Amerika' da cinsel taciz ciddi bir suç. Bu yüzden ne milletvekilleri, senatörler, valiler, yerlerinden oldu bilemezsiniz. O zamanki söylemiere göre bayan tercüman resmen şikayette bulunmuş."1 1 4 Evet, kriptolara Sarıgül hakkında yansıyan olay, anlaşılıyor ki bir taciz vakasıydı. Washington' da yaşayan gazeteci Yılmaz Polat ise, tacize uğradığı iddia edilen tercüman E.B. ile görüşmesini şöyle yazdı: "Olayı ne doğruluyor ne de yalanlıyor, sadece bu konuda konuşmak istemediğini söylemekle yetindi." "İlginç" deyip, devam edelim... "Pro-İsrail" Sarıgül, Obama'yı ziyaret etmek istiyor 23 Mart 2009 tarihli kriptoda Sarıgül'ün kendisini kimle kıyasladığını ve ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener'ın buna dair yorumunu öğreniyoruz:115 (... ) Görüşmemiz esnasında, Sarıgül tekrar tekrar kendini ABD Başkanı Obama ile kıyasladı fakat o daha çok yerine geçmeyi umut ettiği Başbakan Erdoğan'a benziyor (... ) Yaz yaz bitmiyor! Aynı kriptoda şu çarpıcı ifadeler de yer alıyordu: 114 Savaş Süzal, Haber Gazete, 21 Ocak 2010. 115 https: 1 1 wikileaks.org / cable /2009 1031 09ISTANBUL118.html. 223

224 (...) Sarıgül pro-lsrail. Dokuz ay önce görüştüğü!srail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'ten çok etkilenmiş. Erdoğan'ın Davos'taki davranışını açıkça eleştiriyor. Davos krizinden sonra bu mesajını şahsen!srail Başkonsolosu'na iletmek için!srail Konsolosluğu'nu ziyaret etmiş (...) Sarıgül'ün öngörüsü doğru çıkmamış; 2007 seçimlerini kaybeden CHP lideri Deniz Baykal henüz istifa ehnemişti. Bunun üzerine arhk yeni parti kurma çalışmalarına başladı. Alışılageldiği üzere soluğu yine ABD'li diplamatların yanında aldı. Başkansalos Wiener'ın kaleme aldığı 4 Mayıs 2009 tarihli kriptodan bu konuya dair satırbaşları şöyleydi:116 - Sarıgül bize, yakında Başbakan Erdoğan'ı koltuğundan edecek bir yeni siyasi parti kuracağını söyledi. - Koç, Şahenk ve Eczacıbaşı gibi Türkiye'nin en zengin ailelerinden bazılarının kendisine desteklerini sözlerine ekledi. - Sarıgül, önümüzdeki birkaç ay içinde Washington'a gideceğini ve Başkan'ı Beyaz Saray'da ziyaret etmeyi planladığını söyledi. - Sarıgül, KKTC'de 19 Nisan seçimlerinde, Derviş Eroğlu'nun seçim kampanyası masraflarının tümünü cebinden ödediğini söyledi. - AKP'nin içinden bir siyasi strateji uzmanı bize, "Sarıgül'ü hafife almamak gerektiğini, onun politikadan iyi anladığını," söyledi. Sarıgül'ün dış politika kıstasları ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener'ın 19 Kasım 2009 tarihinde Washington' a gönderdiği kriptoda, yardımcıları sayesinde Sarıgül'ün dış politikasını öğreniyoruz: (...) Büyükelçiliğin siyasi danışmanına, düsturunun "her kapıyı çalmak, her eli sıkmak" olduğunu söyleyen, seçimlerde destek toplamak için bütün memleketi dolaşan Sarıgül -1 4 Kasım'da Batman'a gitti- ülke çapında kendisine desteğin yüzde 30 üzerinde olduğunu gösteren son zamanlarda yapılmış bir Genar kamuoyu yoklamasına dikkat çekiyor. (Yorum: Genar Araştırma'nın sahibi, 116 https: / /wikileaks.org/ cable/2009 /05 /09ISTANBUL151.html. 224

225 iktidar partisiyle ilişkileri bilinen, Başbakan Erdoğan'ın akrabalarından biri. Bu tür kamuoyu yoklaması, Sarıgül'e desteği olandan fazla göstererek CHP'yi zor durumda bırakma maksatlı olabilir.) (... ) TDH (Türkiye Değişim Hareketi) Dış ilişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Zeynep Dereli, Sarıgül'ün 20 Kasım'da Ankara'ya giderek AB ülkeleri büyükelçileri ile kahvaltıya katılacağını söyledi. (12 Kasım'da AB ülkeleri ve diğer ülkelerin istanbul başkonsoloslarına her yıl tekrarladığı öğle yemeğine ev sahipliği yapmıştı.) Dereli aynı zamanda, Aralık başlarında iki yeni TDH başkan yardımcısı, eski dışişleri bakanı Hikmet Çetin ve eski ABD büyükelçisi Faruk Loloğlu'nun da katılacağı bir Washington ziyareti -Erdoğan'ın 7 Aralık ziyareti ile çakışacak- organize ediyor (... ) (... ) Dereli, TDH'ın örnek aldığı üç dış politika kıstasını şöyle belirtti: NATO, AB'ye katılım ve israil'le ilişkiler. Sonuncusu Sarıgül'ün bize yaptığı sunumun konusu idi (... )117 AKP'nin elinde yolsuzluk ve zamparalık dosyası var Evet Başkonsolosluğa göre AKP Sarıgül' e oynayarak CHP'yi kırmaya çalışıyordu. Peki sonra ne olacaktı? Bu sorunun yanıtı ABD İstanbul Başkonsolosluğu'nda görevli Win Dayton'ın kaleme aldığı 21 Ocak 2010 tarihli kriptoda vardı. Söz konusu kriptoda Sarıgül hakkında konuşan bu kez AKP'li bir isimdi: (...) Yakın geçmişte bir görüşmemizde AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu Üyesi Nebati, Sarıgül bir tehdit haline gelirse, ellerinde yolsuzluk ve zamparalıklarına kanıt olacak "koca bir" dosya olduğunu fısıldadı (...)118 Anlaşılan AKP, Sarıgül hakkında elindeki arşive güveniyor, Sarıgül'ü bertaraf ehnek için belaltı vuruşlar yapmamn da planiarım kuruyordu. Kısacası... Wikileaks belgeleri Mustafa Sarıgül açısından bayağı zengindi. 117 https:/ /wik.ileaks.org/ cable/2009/11/ 09ISTANBUL429.hbnl. 118 http:/ /wikileaks.org/ cable/2010/01 /10ISTANBUL30.html. 225

226 Cemaat içinden destekçisi var Sanırız; ABD'li diplomatlar ve onların bilgilendirdiği ABD hükümeti nazarında nasıl bir Sarıgül portresi olduğunu anlatabildik Şimdi kitabımızın ana konusu olan Cemaat'i ve Sarıgül'ü ilgilendiren belgeye dönelim... Tarih 12 Ocak 2005. ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, Washington' a "Ana muhalefet partisi CHP' de liderlik mücadelesi - CHP Genel Başkanı Baykal'ın işi bitti mi?" başlıklı bir kripto geçiyordu.119 Kripto CHP' de Sarıgül-Baykal kavgasını ele alıyor, Büyükelçi Edelman kriptonun özet bölümünde şunları söylüyordu: (...) istanbul Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Deniz Baykal'a meydan okuması, son yıllarda Baykal'ın liderliğine karşı yapılan en ciddi meydan okuma. Zira Sarıgül'ün çıkışı, Türkiye'nin en büyük ikinci siyasi partisinin kontrolü için iki kişi arasında geçen bir mücadeleden çok daha büyük bir anlam taşıyor. Bu aynı zamanda Türk tipi "sosyal demokrasi" anlayışıyla, Türk "laikliği" arasındaki bir mücadele. Her iki durumda da, CHP muhalefette kalmaya devam ettiği sürece, partinin paranoyakça Amerikan karşıtı reteriğinde bir değişim görüleceğini düşünmüyoruz (...) Sarıgül ABD'ye kendisini ne kadar alternatif olarak sunsa da, ABD'nin onu pek de öyle görmediği Eric Edelman'ın satırlarından anlaşılıyordu. Ancak Sarıgül'ün "Türk tipi laikliğe" karşı bir alternatif olduğunun altı çiziliyordu. Sarıgül'ün duruşunu ve Cemaat'le ilişkisini, Büyükelçi Edelman kriptoya şöyle not ediyordu: (...) Sarıgül açıkça cuma namaziarına katılıyor. Yine açıkça kendi belediye sınırlarındaki Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan ibadethanelerinin onarımı için belediye bütçesinden fon ayırıyor. Ayrıca dini grupları Edirne ve Konya'daki Islami bölgelere götürmek için belediye fonlarını kullanıyor. (CHP Istanbul milletvekili) Hasan Ayd ın -ayrıntılara girmeden- Sarıgül'ün Türkiye'deki başlıca iki dini grup olan Nakşibendi tarikatı ve Fethullah Gülen Cemaati içinde destekçisi bulunduğunu iddia ediyor. Sarıgül'ün 119 http:/ / wikileaks.org/ cable /2005/ Ol / 05ANKARA198.html. 226

227 destekçileri onu CHP'nin Başbakan Erdoğan'a karşı çıkardığı, dinine bağlı ancak "seküler" rakip olarak görüyor. Ancak kendisini eleştirenler onun küstah, yeteneksiz, yolsuzluğa bulaşmış ve aşırı otoriter olduğunu iddia ediyorlar (...) Erdoğan-Gülen-Sarıgül üçgeni Cemaat' i ve Sarıgül' ü ilgilendiren bir diğer belge ise 23 Ekim 2009 tarihliydi. ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener'ın yazdığı belge "Ekümenik Patrik: Erdoğan Olabilecek En İyi Seçenek, Fethullah Gülen de Kötü Değil" başlığını taşıyordu. 120 Belge, Patrik Bartholomeos ile Başkansalos Wiener'in görüşmesini konu alıyordu. Wiener, o buluşmayı Washington' a şöyle özetliyordu: (...) Ekümenik PatrikABD'ye yapacağı ziyaretten beş gün önce, 15 Ekim tarihinde akşam yemeğinde Büyükelçi ve Başkonsolos'un konuğu oldu. Daha önceki buluşmalarda olduğu gibi; Patrik, Başbakan Erdoğan' ı Türkiye'deki azınlıklar için olabilecek en iyi seçenek olduğunu söyleyerek övdü. AKP döneminde, özellikle "vakıf mallarının" mülkiyeti olmak üzere çeşitli başlıklardaki gelişmelerden bahsetti. Patrik ayrıca, kendisinin Şişli Belediye Başkanı Sarıgül'ün yeni bir muhalefet partisi kurma girişimini desteklediğini de paylaştı; sadece siyasi muhalefet olarak Sarıgül'ü, CHP lideri olarak Deniz Baykal'a tercih ettiğinden... Patrik, 2006'daki ABD ziyareti sırasında görüştüğü ve bu ziyaretinde de görmeyi umut ettiği ABD'de sürgün hayatı yaşamayı tercih eden Müslüman düşün ür ve şahsiyet Fethullah Gülen'den iyi sözlerle bahsetti (...) 2009 yılı düşünüldüğünde Patrik için siyaset seçeneğinin Erdoğan-Gülen-Sarıgül üçgeninde şekillendiği görülüyordu. Belgede Patrik'in Erdoğan'a övgüsü, Erdoğan'ı Özal'a benzetmesi, diğer Türk politikacılarından daha gelişmiş bir akla sahip olduğunu söylemesi de dikkat çekiyordu. Başbakanlık için Patrik'ten de destek istedi Patrik Bartholomeos'un Sarıgül'le ilgili tuhaf bir anısı da kriptoda yer alıyor: 120 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 120091101 09ISTANBUL405.html. 227

228 (...) Patrik, yıllar önce Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün kendisini ziyaret ettiğini; kendisinden ABD'de yaşayan tanıdığı Rumlara, başbakanlık yolundaki niyetine destek olacak şekilde Sarıgül'ün güvenilir biri olduğunu söylemesini istediğini söyledi. Patrik, bunun Türk siyasetinde sıra dışı bir şey olduğunu -fakat kendisinin hoş karşıladığını- ve ABD'deki dostlarına Sarıgül'ü olumlu şekilde tanıttığını ancak bundan öteye gitmediğini anlattı. Patrik, Sarıgül'ü "Baykal' ın düşmanı" olarak adiandırıyor ve AKP'ye muhalefet konusunda Sarıgül'ü Baykal'a tercih ettiğini ekledi (...) Ortodoks kiliselerin rekabetinde Gülen'in rolü Kriptonun devamı Fethullah Gülen ile Patrik ilişkisini konu alıyordu. Başkansalos Wiener'in "Yakın Arkadaşlar: Fethullah Gülen ve Ekümenik Patrik" ara başlığıyla verdiği bölümde; Patrik'in ABD ziyaretinde Gülen'in yanına gittiği ve yapacağı ziyarette de bir kez daha gitmeyi planladığı bilgisi şöyle aktarılıyordu: (...) Ekümenik Patrik, ABD'ye yaptığı son ziyaretinde (Ocak 2006) Müslüman düşünür ve şahsiyet Fethullah Gülen'le görüşmüştü ve şimdi 20 Ekim-6 Kasım arasında bulunacağı ABD'de kendisiyle yeniden görüşebilmeyi umut ediyor. (Not: Patrik'in Gülen'le buluşacağı iddiasını onaylarnamasına karşın, yolculuk güzergahında 27 Ekim'de New York bölgesi dini liderleriyle Amerikalı Başpiskopos Demetrios'un ev sahipliğinde gerçekleştireceği bir yemek daveti bulunuyor.) Sharon A. Wiener, Patrik'in Gülen okullarım övmesini, "Patrik, Gülen'in kolunun ve diplomatik çabalarımn dünyamn dört bir yanına uzandığım gözleml emiş. Kazakistan' da eski başbakanlardan Süleyman Demirel'in adım taşıyan bir Fethullah Gülen üniversitesini ziyaret etmiş ve Filipinler' de ilk kez bir Rum Ortodoks Kilisesi' nin açılışı için Manila'da bulunduğu sırada bir oğlan kendisine Manila'daki Fethullah Gülen okulu adına bir buket çiçek sunmuş," ifadeleriyle not ettikten sonra önemli bir iddiada bulunuyordu. "Patrik, Fethullah Gülen'in 'her yerde, özellikle de Rusya' da' faaliyet gösterdiğini belirtti," notunu düşen Başkansalos Wiener, bu duruma ilişkin şu yorumda bulunuyor: 228

229 (... ) Ekümenik Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin Rus Ortodoks Kilisesi'yle çekişmeli geçmişi -yakın geçmişte Ukrayna, Estonya ve Türkiye'de- hesaba katılacak olursa Patrik'in iki Ortodoks kilisesinin arasında daha güçlü ilişkiler kurulması için, Gülen'in sözü geçen faaliyetlerine kadirşinas yaklaşması mümkün (... ) Yani Wiener, ABD-Rusya çatışmasında Gülen okullarının ABD'ye yakın tutum almasına benzer bir yararcılığın, kiliseler için de geçerli olduğunu söylüyordu. Tespite göre, Rus Ortodoks Kilisesi'yle rekabet eden Rum Ortodoks Kilisesi, Rusya' da Gülen'in faaliyetlerini kendine yakın sayıyordu. Haliyle... Rusya-Rus Ortodoks Kilisesi'ne karşı Rum Ortodoks Kilisesi-ABD-Gülen arasında bir başka blok olduğu söylenebilirdi. Dar alanda kısa paslaşmalar... Baykal'a "zavallı", Sarıgül'e "hödük" Son bir belgeden daha söz edip bölümü kapatalım. Tarih: 17 Şubat 2005. Wikileaks belgelerinde açık sözlülüğü göze çarpan Büyükelçi Eric Edelman, "Türk Kabinesinde İstifalar: Başbakan Erdoğan' a Gerçek Bir Alternatif Nasıl ve Ne Zaman Doğacak?" başlıklı kriptosunda, o günlerde Türk siyasetinin fotoğrafını ABD için çekiyordu.121 Fotoğrafta CHP de vardı ve Edelman şu tespiti yapıyordu: (... ) Merkez sol CHP'nin genel başkanı Baykal bir zavallı. Baykal'ın rakibi Sarıgül de rüşvetçi bir hödük olduğunu gösterdi. Baykal'ın Hamletvari yarı rakibi Kemal Derviş ise ancak bir avuç elitiste hoş görünüyor (... )122 Kısacası: Deniz Baykal siyasi duruşu nedeniyle ABD'lilerin ne kadar nefret ettiği bir isimse... Yine ABD'lilere göre; Sarıgül de yolsuzluk iddialarıyla, 2004 yılında hakkındaki taciz suçlamasıyla, siyasi nezaketin dışına çıkan ifadeleriyle bir "hödüktü." Sözün özü, Sarıgül'ün kumaşı ABD'li diplomatlar tarafından pek kaliteli bulunmuyordu. 121 http:/ /wikileaks.org/cable/2005/02/05ankara911.htrnl. 122 "(... ) Left-of-center CHP chairman Baykal is a loser. Baykal riva! Mustafa Sarigul has showed himself to be a corrupt!out. Baykal' s Hamlet-like half-riva! Kemal Dervis appeals only to an elitist set. (... )" 229

230 YAHUDi CEMAATİ'YLE "FAYDALI" İLİŞKİ Gülen Cemaati dikkat çekici bir şekilde azınlık cemaatleriyle iyi ilişkiler kurmaya çalışh. Öyle ki Zaman yazarı Ali Bulaç, Aksiyon dergisine Gülen Cemaati'nin diğer İslami cemaatlere tavrındaki sorunu şöyle anlahyordu: "Geçen on sene içerisinde Cemaat diğer gruplara karşı çok sıcak davranmadı. 'Ben onlardan farklıyım'ı hissettirmek için uzak durdu. Hıristiyanlara, Yahudilere, Hindulara, laiklere yaphğı diyalog çağrısını ve gösterdiği sıcaklığı bunlara pek göstermedi ya da az gösterdi. Bütün bu sebepler, dini grup ve cemaatlerin Gülen Cemaati'ni yalnız bırakmasına yol açh."123 Bunun sebebi Gülen'in azınlıklara daha fazla değer vermesi miydi? Pek öyle görünmüyor. Zira Gülen'in 1995 yılında hazırladığı Fasıldan Fasıla kitabındaki tespitleri şöyleydi: "N asıl Allah atmaca yı serçenin üzerine salmakla, serçenin uçma kabiliyetini inkişaf ettiriyor, öyle de, Yahudilerle de, insanları uyanık ve gerilim içinde tutuyor. Bir diğer açıdan Yahudilere, insanlığın nefs-i emmaresi nazarıyla bakılabilir. Yahudiler, kıyamete kadar varlıklarını koruyacaklardır. Kıyametin kopmasına yakın zamanda ise, insanlığın terallisi için zemberek olma vazifeleri sona erecek ve kendi elleriyle kendi sonlarını hazırlayacaklar." Kuşkusuz Gülen'in asıl derdi, söz konusu cemaatlerin uluslararası bağlanhlarının kendisine sağladığı avantajdı. İkinci olarak ise, azınlıklada kurduğu ilişkiler Gülen'in uluslararası arenada radikal İslam' dan ayrılan imajını parlatıyordu. Kısacası, Gülen bu cemaatlerle kurduğu ilişkileri uluslararası faydaya dönüştürüyordu. Buna ilişkin önemli bir örneği Gülen'in ABD vizesi alma sürecinde görüyorduk. 123 http: 1 1 www.aksiyon.corn.tr 1 aksiyon/haber-38148-26-yuz-yillik--birikirn-hebaediliyor.html. 230

231 Zira Cemaat, Gülen' e ABD' de kalıcı ohırma izni alabilmek için Türkiye' deki azınlık temsilcilerinden referans istiyor, onların ABD' deki uzanblarını kullanmaya çalışıyordu. İkinci örnek ise, Gülen'in Papa'yla görüşme talebi için Türkiye'deki azınlık temsilcilerini aracı yapmasıydı. ADL ziyaretinin kodları Şimdi gelin, Wikileaks belgelerinde Gülen'in azınlıklada görüşmelerini irdeleyen örneklere bakalım... Tarih: 21 Temmuz 2008. ABD İstanbul Başkonsolos Vekili Sandra S. Oudkirk, "Türk Musevi Cemaati Ermenistan'ı, Antisemitizmi ve Fethullah Gülen'i Tarbşıyor" başlıklı kriptoyu Washington'a gönderdi.124 Belgenin içeriğinde neler olduğunu ABD'li diplomat Oudkirk'ten aktaralım: (...) Istanbul Başhahamlığı'ndaki Türk Musevi Cemaati liderliği 14 Temmuz tarihinde, aynı ayın başlarında Iftira ve Karalama ile Mücadele Birliği (ADL) temsilcilerinin, ADL'nin Ermeni soykırımı konusundaki tutumunu anlatmak için gerçekleştirdiği ziyaret hakkındaki olumlu görüşlerini bizimle paylaştı. Aynı zamanda yükselen antisemitizmi ve cemaatin Gülen hareketiyle olan 12 yıllık "faydalı" ilişkisini de konuştuk (...) Anti-Defamatian League nin (ADL) Gülen'le bağlantısından bir başka bölümde söz ettik. 1913 yılında ABD'de kurulan örgüt, kuruluş gerekçesini "Yahudi toplumuna karşı yapılan karalamaları durdurmak, karalama sebeplerine ve inanışiarına itiraz etmek ve gerekiyorsa karalamala eylemlerini kanun önüne getirmektir," sözleriyle ifade ediyor. Dünya üzerindeki en etkili Yahudi kuruluşlarından birinden bahsediyoruz. Habrlatalım: Erdoğan' a verdiği cesaret ma dalyası nedeniyle uzun süre Türkiye gündeminde olan örgüt, Gülen'in bir kitabını da İngilizceye çevirerek ABD' de bastırdı. O günden sonra ADL ile Gülen arasında sıcak ilişkiler başladı. Zira Gülen için de ADL ile temas uluslararası prestij açısından 124 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 120081071 08ISTANBUL387.htrnl. 231

232 bulunmaz fırsattı. Gülen'in dinlerarası diyalog projesinin dünya Yahudiliği ayağırn ADL ile kurulan ilişkiler oluşhırdu. Ama bir dakika... Gülen Cemaati henüz küreselleşmeden önce ADL'ye hep böyle sevgi dolu muydu? Hayır. Cemaat'in gazetesi Zaman'ın 90'lı yılların başındaki arşivlerine bakarsarnz, ADL Cemaat için o dönem "suç örgütü" gibiydi. Başkonsolos Vekili Oudkirk'in söylediği gibi; 2008 Temmuzu' nun başında üst düzey iki ADL yöneticisi, Gl en S. Lewy ile Abraham Faxman Ermeni meselesiyle ilgili olarak Türkiye'ye geldi. Cumhurbaşkarn Abdullah Güt Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal ile o dönem Genelkurmay İkinci Başkarn olan Ergin Saygun'la görüştüler. ADL temsilcileri öyle yoğun bir programla Türkiye' deydi ki Dışişleri Bakarn, İçişleri Bakarn, Adalet Bakarn ve Milli Eğitim Bakarn'yla bile buluşhılar. Bu ziyaretin kodlarırn çözeceğiz, ama önce bir hatırlatma yapalım: Aslında ADL'nin de aralarında olduğu ABD Yahudi örgütleri Ermeni meselesinde uzun yıllar Türkiye'yle birlikte hareket etti. Türk-İsrail ilişkilerinin olumlu seyri bunda baş etkendi. Türkiye Ortadoğu' da İsrail ile birlikte omuz omuzayken, ABD' deki Ermeni soykırımı önergeleri Yahudi lobisinin desteğiyle reddediliyordu. Yani tam bir "kazan-kazan" durumuydu yaşanan. Ancak aradaki ip, Erdoğan'ın "One Minute" demesiyle kophı... O günden sonra Yahudi Cemaati'nin desteğini tam anlamıyla kaybeden Türkiye, uluslararası alanda eskisinden daha fazla Ermeni meselesiyle karşı karşıya kaldı. Söz konusu Wikileaks belgesi bu kopuşun arifesine dayarnyordu. Zira, Erdoğan bu kriptodan altı ay sonra "One Minute" çıkışını gerçekleştirecekti. Kriptonun ayrıntılarına geleceğiz. Ancak önce yarnt bulmamız gereken bir soru var: ADL neden Türkiye'ye geldi? Şöyle anlatalım... ABD ve İsrail, 2005'ten itibaren Ermenistan'a olan yaklaşım- 232

233 larında son derece kökten değişikliklere gittiler. Değişikliğin amacı, Ermenistan'ı geleneksel olarak benimsediği Rusya-İran ittifakından çıkarmaktı. İsrail lehine İran'ı yalıtınaya yönelik Ortadoğu siyaseti bu değişikliği gerekli kılmıştı. Bu dönüşümün sürprizlerinden biri ADL' nin 21 Ağustos 2007 tarihli açıklamasıydı. Açıklamada ADL, 1915-18 yılları arasında, Osmanlı'nın Ermenilere yaptıklarının "tantamount to genocide," yani soykırıma denk olduğunu ilan etti. Amerikan basını, bu açıklamayı, "Yahudi Ermeni ilişkilerinde tarihsel bir dönüm noktası" saydı. İşte o ADL'nin temsilcileri Türkiye çıkarmasında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü "Türkiye' deki anti-semitizme karşı açıklamalarından dolayı tebrik ettikten" sonra şunları söyledi: "Türkiye'nin Ermenistan'la ilişkileri geliştirmede yaratıcı ve etkin olmasını öneriyoruz. Atmosferi değiştirme yolunda çeşitli işbirliği yolları bulunmasını önerdik, çünkü bugün Ermenistan'ın selametiyle yakından ilgileniyoruz." ADL resmi internet sitesinin aktardığına göre temsilciler Türk yöneticilerine Ermeni açılımıyla birlikte "tarihsel sorunların çözümünü de" önerdi. Hatırlayalım... Abdullah Gül'ün bu görüşmeden bir ay sonra Ermenistan'a giderek, iki ülke arasındaki milli maçı izlemesi tesadüf olmasa gerek. Bu kadar da değil... İsrail Parlamentosu Knesset, Ermeni soykırımı tezini parlamento komisyonlarından birinde görüşmek üzere 2008 yazında gündemine aldı. Bu Ermeni lobisinin Knesset'teki ilk zaferiydi. Tasarıyı gündeme getiren politikacı Haim Oron, "Bunun Türkiye ve Azerbaycan'la ilişkilerimizde güçlükler çıkaracağını biliyorum, ama Ermeni soykırımını tartışmak bizim ahlaki yükümlülüğümüzdür," dedi.125 Sadece İsrail değil, ABD' nin adımları da bu yöndeydi. Novosti-Armenii sitesinin haberine göre; ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın danışmanı ve Amerikan Yahudi lobisinin önemli isimlerinden Peter Rosenblatt, 30 Mayıs 2008 tarihinde Erivan' a yaptığı ziyarette, Ermenistan Başbakanı Tigran Sarkisyan' a, "İsrail'le Ermenistan' ı birbirine bağlayacağı" güvencesini verdi. 125 http: 1 1 www.odatv.com 1 n. php?n=israilin-ermenilerden-ozur-kampanyasiylane-ilgisi-var-2412081200. 233

234 Bundan dolayı Nisan 2008' de, Ermenistan'ın Tel Aviv Büyükelçisi Edvard Nalbantyan'ın Devlet Başkaru Sarkisyan tarafından Dışişleri Bakanlığı'na atanması hiç de sürpriz değildi. İsrail basım o günlerde Ermenistan'ın İsrail'le ilişkileri geliştirme niyetini yazıyordu. Sözün özü... ADL'nin Türkiye ziyareti, İsrail-ABD-Ermenistan üçgeninde yaşanan bir dizi gelişme içerisinde anlaşılabilir. Bu gelişmeler, Türkiye'yi o dönemde -sonucu başarısız da olsa- bir Ermeni açılırnma itti. Yahudi Cemaati ise Türkiye' de tepki uyandıracak bir Ermeni baharı yaşıyordu. İşte o dönemi bu gözle okumak gerekiyor. Antisemitizmin nedenleri Tekrar kriptoya dönelim... ABD'li diplomat, Türk Musevi Cemaati Başkam Silvio Ovadya, yardımcıları Lina Filiba ve Sami Herman'la 14 Temmuz 2008' de buluşuyor. O görüşmede Musevi Cemaati'ne yönelik tehditler gündem maddelerinden biri oluyor. Örneğin... Başkansalos Vekili Oudkirk, El Kaide'nin sinegoglara yaptığı bombalı eylemi hatırlatarak kriptoya şu notu düştü: (... )Türk Musevi Cemaati liderliği 2003 bombalamalarının ardından ansızın terörizmin hedefi haline geldiklerinin farkına vardı. Bazı Türk siyasetçiler benzer bir şekilde cemaate yönelen tehdidin farkına varsalar da, bu tehdide katkısı bulunan dezenformasyonu engelleme konusunda pek istekli görünmüyorlardı. Filiba, Dışişleri Bakanı Babacan'ın Ermeni soykırımı yasa taslağının Amerikan Kongresi'nden geçmesi durumunda Türk hükümetinin, Türkiyeli Müslümanların Türkiyeli Yahudilere karşı verebilecekleri tepkileri kontrol etmek konusunda sorumluluk hissetmeyeceği şeklindeki sözlerini hatırlattı (... ) Öyle görünüyor ki antisemitizm, Türk politikacılar açısından bir tür politika aracı olarak görülüyor. Devam edelim... Türk Musevi Cemaati Başkan Yardımcısı Filiba'nın Türkiye' deki antisemitizme ilişkin sözlerini Başkonsol os Vekili Sandra S. Oudkirk şöyle not alıyor: 234

235 (...)Türk Musevi Cemaati liderleri Türk hükümetinin antisemitizmi beslediği ni düşünmaseler de Filiba, antisemitizmin, özellikle de genç kuşaklar arasında bireysel ölçekte alarm verici bir artışta bulunduğu kaygısını taşıyor. Filiba antisemitizmdeki bu rahatsız edici artışı destekleyen etmenler arasında şunları gösteriyor: - Mahalli siyasetçilerin kamusal alandaki açıklamalarında bulundukları "dikkatsizlikten kaynaklanan" Yahudi karşıtı yorumlar, - Gençleri etkileyen popüler kültür ürünleri: "Kurtlar Vadisi" gibi antisemitik filmler ve televizyon dizileri ve Türkiye'deki "Müslüman" laik elitleri gizli Yahudiler olarak tanımlayan, CNN Türk'ten Soner Yalçın'ın Efendi'si gibi kitaplar, - Hrant Dink'in öldürülmesi gibi önemli davaları israil'le ilişkilendiren bitmek bilmez komplo teorileri, - Istanbul Başsavcısı'nın eski bir Gülenci, şimdiyse Kanada'da yaşayan bir haham olan bir şahsı, iddia olunan Ergenekon suç örgütüyle ilişkilendiren açıklamaları (...) Karl Marks "Öz ile biçim ayru olsaydı, bilime gerek olmazdı, diyor. Filiba'run tespitlerinin ne kadar doğru olduğu tartışılır. Zira Filiba biçime, görünene bakıp tespitlerde bulunuyor. Gazeteci Soner Yalçın'ın Sabetayizrn araştırrnalarıru, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz' ün Tuncay Güney' i Ergenekon'un karakutusu yaprnasıru, Kurtlar Vadisi'ni ya da Hrant Dink cinayetine ilişkin sorgularnaları antisernitizrnin yükselişinin dayanakları arasında gösteriyor. Ve nedense ülkedeki muhafazakarlaşmayı dışarıda bırakıyor. Birkaç yıl sonra Erdoğan'ın "Yahudi dölü" diyerek Sorna' da bir işçiyi tokadayacak olmasırun kökünü açıklayarnıyor. İktidar partisi milletvekillerinin Hitler'i dahi övmesine giden süreci göremiyor. Antisemitizmin dincileşmeyle yayıldığıru fark edemiyor. Musevi Cemaati'nin yakın ama şüpheci ilişkisi İşte kriptonun Fethullah Gülen'le ilgili kısmı belki de bu sorundan kaynaklanıyor. Ne mi demek istiyoruz? Başkonsolos Vekili Oudkirk kriptonun bu bölümüne şu ilginç ara başlığı atmış: "Gülen'le Yakın Bağlar, Ama Kamuoyu 235

236 Önünde Olmasın Lütfen (Close Ties to Gulen, but Not in Public Please)". Türk Musevi Cemaati Başkanı Silvio Ovadya'nın, Musevi Cemaati ile Gülen Cemaati ilişkisine dair anlathkları kriptoya şöyle geçiyor: (...) Ovadya'ya göre Necmettin Erbakan'ın 1996 yılında başbakan seçilmesinden bu yana, Türk Musevi Cemaati, Gülen'e bağlı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) aracılığıyla Fethullah Gülen hareketiyle iyi ilişkiler geliştirdi. GYV'nin yardımıyla, Türk Musevi Cemaati yazılarında antisemitik bir eğilim gösteren gazetecilerle diyalog geliştiriyor. Her iki ayda bir gerçekleştirilen yemekte Türk Musevi Cemaati, aralarındaki diyaloğu devam ettirmek ve yıllık iftarlarını planlamak için Gülen'in onursal başkanı olduğu GYV ile buluşuyor (...) Yahudiler de Gülen'in vakfını İslamcı unsurlada diyalog için bir kapı olarak görüyor. Bunun Erbakan'ın başbakanlığı döneminde başlamasıysa Gülen'in bir tür panzehir olarak görüldüğü yorumuna neden oluyor. Sonuç olarak... Musevi Cemaati'nin Türk halkıyla ve Gülen hareketiyle ilişkisi ABD'li diplomat Oudkirk tarafından şöyle özetlenmiş: (...) Türk Musevi Cemaati'nin önemli yerlerde bulunan müttefikleri ve Türk halkını Türkiye'deki 20 bin Yahudi'nin ilgisi ve perspektifi doğrultusunda eğitme mücadelelerinde sahip oldukları güçlü bir iyimserliği var. iftira ve Karalamayla Mücadele Birliği'nin konumunu değiştirmesinin yol açtığı ters tepki ve Türklerin devam eden yıkıcı faaliyet şüpheleri veri alındığında; Türk Musevi Cemaati siyasal ve toplumsal örgütlenmelerle -hatta Gülen hareketi gibi dinlerarası diyaloğu geliştirmeyi hedefleyenlerle bile- ilişkiler geliştirirken tedbiri elden bırakmaması gerektiğini biliyor (...) ABD İstanbul Başkonsolos Vekili Sandra S. Oudkirk'in ifadesiyle, Musevi Cemaati'nin Gülen Cemaati'yle "faydalı ilişkisi" yine de bir miktar şüphecilik içeriyor. 236

237 ABD'li diptomata fısıldanan Gülen tespitleri Bir diğer kripto... Tarih: 4 Ağustos 2005. ABD İstanbul Başkonsol os Vekili Stuart Smith' in yazdığı kripto, "Hoca İçin Destek Toplamak" başlığını taşıyor.126 Kripto, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Gülen' e vize alabilmek için Hahambaşı İsak Haleva'nın önüne hazır bir metin koymasıyla yaşanan sıkıntıyı şu ifadelerle aktarıyor: (...) Başkonsolos'la öğle yemeğinde Haleva, Vakıf'ın talebinin kendisinde bir kararsızlık yarattığını vurguladı. Bir yandan, Gülen'in nihai niyetlerinden kendisi de emin olmadığı için, açık uçlu, yaygın olarak kullanılabilecek "llgilisinin dikkatine" yazılmış bir tavsive mektubu vermek istemiyordu. Hahambaşı, Gülen'in geçmişte Türkiye'deki Yahudi cemaatine verdiği destek nedeniyle bu talebi öylece geri çevirememişti (...) ABD'li diplomat Smith, Haleva'nın Gülen' e ilişkin tedirginliğini şöyle not ediyordu: (...) Haleva ile onun Ortodoks ve Ermeni meslektaşlarının temkinli yaklaşımları, Türk yetkililerininkine ve muhafazakar Türkler arasındaki islamiyet'e ve Türkiye'deki cemaat ile tarikat Iara dair derin bir bilgiye sahip olan en iyi bağlantılarımızınkilere benzese de, Gülen'in başkalarından aldığı övgülerle çelişmekte (. 00) Kim mi o övgülerde bulunup, çelişki yaratanlar? Başkonsolos Vekili Haleva şöyle aktarıyordu: (...) En dikkate değer olanı, buradaki (Istanbul) bir kahvaltı sırasında Kongre üyelerine sürpriz bir ziyarette bulunan Papalık elçisinin yalnızca Gülen'i coşkuyla övmesi değil, aynı zamanda delegasyon başkanına onun hakkında bir kitap hediye etmesiydi. (Gülen'in yıllar önce Papa ll. Jean Paul'le bir araya gelmesi Türkiye'de çok ses getirmiş, kimi rakip cemaat/tarikatlar Gülen'i ruhunu satmakla suçlarken, en iyi bağlantıları m ız arasındaki kimi dindar Türkler de bu hamleyi ikiyüzlülüğün en uç örneği olarak değerlendirmişlerdi.) 126 http: / /wikileaks.org/ cable /2005 / 08/05ISTANBUL1336.hhnl. 237

238 Papa ve ikiyüzlülük demişken, hatırlatmak lazım... Recep Tayyip Erdoğan, 2 Mart 2014 tarihinde Isparta' da düzenlenen AKP mitinginde Fethullah Gülen'i eleştirirken şöyle demişti: "Maşallah Papa'yla el ele kol kola fotoğrafları var." Halbuki... Aynı Başbakan Erdoğan, 2006 yılında Türkiye'ye gelen Papa XVI. Benedi ct' i karşılamış ve görüşme sona erdiğinde aracına kadar uğurlarnıştı. Ve yine... Tarih: 28 Kasım 2014. Erdoğan, Türkiye'ye gelen Papa Francesco'yu Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ağırlamış ve hatta ortak basın toplantısında, "Papa Francesco ile yaptığımız görüşmede farklı düşündüğümüz konu, hemen hemen hiç yok," demişti. Ne diyordu ünlü Amerikalı köşe yazarı Franklin Pierce Adams: "Bu ülkenin sorunu, halkın tümünün her zaman aldatılabileceğine, deneyimlerine dayanarak inanan çok fazla politikacının olması!" Devam edelim... Ve Gülen'i Papa'yla buluşturanın, resmi açıklamaya göre Vatikan Katolik Kilisesi temsilcisi George Marovitch olduğunu; Marovitch'in Gülen Cemaati ile yakınlığının kendisinin Müslüman olduğu iddialarına kadar uzandığını hatırlatalım. Nasıl mı? Nur Cemaati'nin tanınan isimlerinden Mehmet Fırıncı, ölümünden sonra Marovitch için şunları söylüyordu: "Bir gün Cemal Uşşak'ın evinde akşam yemeğini yedik. Hep beraber Yusufpaşa'daki Selçuk Dershanesi'ne geldik. Kalabalık bir cemaatle sohbet yapıldı. Orada cemaatin önünde Marovitch, /Bütün bu cemaatin önüde lailahe iliallah Muhammeden Resulullah diyorum' dedi." İddia doğru mudur bilinmez... Ancak Marovitch'in Gülen Cemaati'yle iç içeliğinin bir Papalık görevlisininkinden fazlası olduğu kesin. Kriptoya dönersek... Başkonsolos Vekili Smith, Cemaat'in Zaman gazetesi ve Fatih Üniversitesi gibi kuruluşlarında görev yapanların Gülen' e doğal 238

239 olarak olumlu baktığını hatırlattıktan sonra tereddütleri sıralamaya başlıyor. ABD'li diplomat, mesafeli duran isirolerin Gülen hakkında konuşmaktan korktuğunu, "Gülenciler'in Polis Teşkilatı'na ve pek çok basın kuruluşuna sızmaları ve Gülen' i eleştiren herkesin peşinden gelen kayıtlar düşünüldüğünde, Gülen'in niyetlerine kuşkuyla yaklaşan diğerleri, görüşlerini açıkça ifade etmekten kaçınıyor," ifadeleriyle not ediyor. Ancak, aynı kişiler ABD'li diplamatın kulağına Gülen tespitlerini fısıldıyor: (...)Bu kişiler özel olarak şunları söylüyor: (1) 1970'1er ve 1980'1erde ateşli bir Islamcı vaiz olan Gülen'in keskin, radikal geçmişi; (2) Kendi yakın çevresinden insanları uzaklaştırırkenki acımasızlığı (Gülenciler "hata" yapmaktan çok korktuklarını bize itiraf ettiler); (3) Gülen'in ve onun yakın çevresinin, müritlerine Islam çalışmalarını sadece Gülen'in yazdıkları üzerinden yapmaları konusundaki ısrarı; yani muhalif veya eleştirel düşüneeye hoşgörü yok; (4) Gülen ve hareketinin çeşitli katmanlarının, Gülen'in global okul ağı, medya kuruluşları ve iş derneklerinde ısrar etmesindeki tarikatvari itaat ve uyumluluk (...) Cemaat örgütlenmesi ve işadamlarına baskı kriptoda Belgenin devamında Başkansalos Vekili Smith, Gülen'in Batılılada uyumlu ilişkisini not ediyor. Ancak... Gülen ne kadar samimi? İşte bu sorgulamanın az da olsa ABD'li diplomat tarafından da yapıldığını görüyoruz: (...) Gülen'in kamuoyuna verdiği hoşgörü ve "diyalog" mesajını ve buna paralel olarak Islam' ı bilim ve moderniteyle uzlaştırma çabasını hesaba katan bazı Batılı gözlemciler, onu Müslüman bir eğitimci (ya da "hoca") olarak benimsiyar ve onu "llımlı lslam"ın sesi olarak görmeyi tercih ediyorlar. Gülen, sık sık terörizme karşı demeçler veriyor (Kuran'ın kimi tefsirleriyle islam adına uygulanan terörist şiddet arasındaki bağiantıyı irdelememek konusunda dikkatli davranmasına rağmen...) Gülen ayrıca, Yahudi Cemaati 239

240 tarafından Cemaat'in kendi varlığına destek olarak algılanan tavırlar da sergiliyor (... ) Bugünden bakıldığında... Fethullah Gülen, son dönemde de IŞİD'in uyguladığı terörü Batılı gazetelere verdiği ilanlarla eleştirdi. Erdoğan'ın IŞİD'i desteklediğine yönelik iddiaların ayyuka çıktığı bir süreçte, bu ilanlar Gülen için aynı zamanda Erdoğan'la bir mesafe tayini anlamına geliyordu. Gülen kendisini, İslam içinde daha ılımlı bir alternatif arayan Batı'ya bu şekilde sunuyordu. Devamında, Başkonsol os Vekili Gülen' e ilişkin tespitlerini daha da sertleştiriyordu: (...)Ancak Gülen hareketinin nihai niyetleri konusunda derin ve yaygın kuşkular hala geçerli. Hareketin bünyesindeki çeşitli çevrelerin aralarına aldıkları insanlar üzerinde uyguladığı baskıya ilişkin ipucu veren anekdotlara sahibiz. Işadamlarına Gülenci okulları ve diğer faaliyetleri desteklemek için para vermeyi sürdürmeleri yönünde yapılan ağır baskı buna örnek. Gülenciler'in kendi okul ağlarını (buna ABD'deki düzinelerce okul da dahil), din propagandacısı haline getirilmeye müsait buldukları öğrencileri büyük bir dikkatle seçmek için kullandıkları hakkında çok sayıda güvenilir rapora sahibiz ve bu okullardaki yatılı öğrencilerin beyinlerinin nasıl yıkandığını da defalarca işittik (...) Oldukça çarpıcı değil mi... Türkiye'nin daha yeni yeni geniş kesimler tarafından tartıştığı konular, bundan on yıl önce kriptolanıyor. ABD'li diplomat Smith, Gülen Cemaati'nin kendi çıkarları için baskı yaptığinı da, okullarını bir örgütlenme yuvası olarak kullandığım da Washington' a geçiyor. Sonuçta... İstanbul Başkansalos Vekili, Gülen Cemaati konusundaki kanaatini net olarak şöyle ifade ediyor: (... )Bu gerçekler, Gülenciler'in Türk Polis Teşkilatı dahil (istanbul'daki Hukuki Ateşe'yle yaptıkları toplantıda ortaya çıktığı gibi -Ankara ayrı bir telgrafta bu gelişmenin polisin terörizmle mücadele çabalarına etkisini ayrıca irdeleyecek-) birçok devlet kurumuna sızmalarıyla birleştiğinde, yüzeyin altında çok daha katı bir 240

241 çizginin, dünya çapında bir Islamcı yayılma propagandası misyonunun yattığına işaret ediyor. Kısacası, Gülenciler'in sahip olduğu uluslararası okullar ağıyla (Türkiye, Asya -örneğin Afganistan ve Pakistan- ve Afrika ile ayrıca ABD'de olan) gelecek nesillere şekil verme çabaları ve sadece Türk iş dünyasına değil, resmi kurumlara da sızma konusundaki belgelenmiş çabaları, Türk Islamı içinde baskın bir ses haline gelmeleri halinde, ılı ml ı tavırlarının sürüp sürmeyeceği konusunda soru işaretleri doğmasına yol açtı. Bu nedenle Haleva'nın temkinli tutumu doğru bir tavır gibi görünüyor (...) Kuşkusuz, Smith'in tespitleri Cemaat hakkında kuşkuya sahip hemen herkesin ortak görüşünü yansıtıyor. Ancak bunu ABD'nin Türkiye'deki temsilcisinden okumak ve dahası bu notların ABD'nin resmi arşivine girdiğini bilmek, yazılanları daha çarpıcı hale getiriyor. İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabı olduğu iddiası Wikileaks belgelerinde ortaya çıkınca Recep Tayyip Erdoğan çok köpürmüş, belgelere "Ne idüğü belirsizlerin iftiraları" demiş ve hatta "ispat etsinler, hemen istifa edeceğim," restini çekmişti. Peki, bugün... Acaba aynı Erdoğan Cemaat' e dair tespitleri okuyunca, Fethullah Gülen'i sınır dışı etmesini istediği Obama'nın önüne Wikileaks belgelerini de kanıt olarak koyar mı? Pragmatist bir siyasetçi Erdoğan. O nedenle bu soruya net olarak "hayır" diyemeyiz. Gülen'in önerisiyle iftar Gülen'in Yahudi Cemaati'yle ilişkilerine dair ipucu veren 2 Kasım 2006 tarihli bir başka belgeden de söz edelim.127 Kripto ABD İstanbul Başkonsolosu Deborah K. Jones'un imzasını taşıyor. Başka bir belgede bahsi geçen iftar meselesi burada da karşımıza çıkıyor. O iftar organizasyonları ki, bir tür dinlerarası diyalog çalışması olarak okunabilir. İstanbul' da Ramazan ayındaki atmosferi konu alan, Yahudi Cemaati'nin gelenekselleştirdiği iftarın Fethullah Gülen'in önerisi olduğu şöyle anlatılıyor: 127 http:/ / wikileaks.org 1 cable /2006/11 / 06ISTANBUL2015.html. 241

242 (...) Yahudi Cemaati de, yaklaşık beş altı yıl önce Fethullah Gülen'in önerisiyle başlattığı geleneğin bir parçası olarak yıllık iftar yemeğini verdi. Öte yandan Yahudi Cemaati içerisindeki pek çok kişi Gülenciler ve nihai hedefleri konusunda giderek daha şüpheci hale gelse de, istanbul'daki başlıca siyasetçi ve işadamlarının katıldığı iftar yemeği geleneği devam ediyor. lttar bir imarnın ezan okumasıyla başlıyor, ana yemeğin ardından kilisenin koro şefinin şarkısıyla devam edip Müslüman ve Yahudi dualarıyla son buluyor. 500'ü aşkın davetli içinde istanbul'un önemli ilçelerinin belediye başkanları da yer alıyor. Örneğin Beyoğlu Belediye Başkanı Demircan ve Şişli Belediye Başkanı SarıgüL Etkinliğin evrensel/kapsayıcı niteliği Ermeni, Rum Ortodoks, Roma Katalik ve Süryani Hıristiyan cemaatlerinden azınlık dini liderlerinin varlığıyla vurgulanıyor (...) Gülen Cemaati'nin diğer dinlerin temsilcileriyle ilişkilerine dair bir başka belge 4 Haziran 2007 tarihini taşıyor. Kriptonun başlığı ise "Türkiye' deki Dini Azınlık Liderleriyle Toplantılar Üzerine Kongre Çalışma Grubu".128 Başkonsolos'un azınlık cemaati temsilcileriyle ayrı ayrı görüşme notlarını içeren belge genel olarak Türkiye' de azınlıkların sorunlarını ele alıyor. Kriptonun "Dinlerarası Diyalog" ara başlıklı kısmı ise Gülen Cemaati'ni ilgilendiriyor: (...) Dinlerarası diyaloğun uzun zamandır savunucusu olan Bartholomeos, Müslüman temsilcilerle on, Musevi temsilcilerle gerçekleşen altı buluşmaya ek olarak Papa'nın geçen Kasım ayında Türkiye'yi ziyareti gibi, Hıristiyan dünyasını ilgilendiren girişimlerde Patrikhane'nin öncü rolünü hatırlattı. Türkiye'de artan dini özgürlükler konusunda imamların düşüncelerini açıkça ifade edip etmediği sorusuna, ABD'de ikamet eden Fethullah Gülen ve destekçilerini işaret ederek cevap veren Patrik Cenapları, sözünü ettiği kişilerin de dinlerarası diyaloğun güçlü destekçileri olduklarını açıkladı (...) "Festival yapacağız, vize verin" Tarih: 17 Kasım 2008. ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon Wiener'ın kaleme aldığı "Hahambaşı Türk Hükümetine Övgüler Düzdü, Ama 128 http: / / wikileaks.org 1 cable 120071061 07ISTANBUL476.html. 242

243 Antisemitizm Artan Bir Endişe Olmaya Devam Ediyor" başlıklı kripto, İshak Haleva'nın da aralarında bulunduğu Musevi Cemaati yöneticileriyle görüşmeleri içeriyordu.129 Görüşmelerde Hahambaşı Haleva hem AKP hükümetiyle iyi ilişkileriden söz ediyor, hem de Türkiye' de artan antisemitizmden yakınıyordu. Tarihin henüz 2008 olduğunu hatırlatalım. Musevi Cemaati AKP ve Gülen Cemaati'yle ilişkisini şöyle aktarıyor: (...) Musevi Cemaati Başkanı Silvio Ovadya, ABD ziyaretleri sırasında daha fazla Türk siyasetçinin "Yahudi lobisi" üyeleriyle tanışmasıyla, Musevi Cemaati'nin Türkiye'deki öneminin arttığını söyledi. Ovadya ayrıca, baskın islami kimliği nedeniyle eleştirilen AKP'nin, bundan kaçınmak için Türkiye'deki azınlıklarla daha yakın ilişkiler kurmak isteyebileceğini de öne sürdü. Ovadya, M usevi Cemaati'nin istanbul'daki Fethullah Gülen grubu ve 20 yıl öncesine göre diyaloğa daha açık kimi diğer Islami gruplarla yakın ilişkileri olduğunu açıkladı. Ovadya bu açıklığı kısmen AKP'nin diğer dini topluluklarla ilişkiye geçme çabasına bağladı. Hahambaşı Haleva da iktidar partisiyle "bu denli iyi ilişkiler geliştirmeyi ummadıklarını" belirtti (...) Türkiye' de yakın dönemde yaşanan kırılmaya kadar, Musevi Cemaati'nin hem AKP hem Cemaat ile mükemmele yakın bir ilişkisi olduğu görülüyordu. Tam da burada, "Heybeliada Ruhban Okulu - Bir Giriş" başlığıyla dönemin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'in yazdığı kriptoya da yer vermeliyiz. ı3o 25 Kasım 2009 tarihli kripto Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasıyla ilgili olarak Washington' a şu özeti geçiyordu: (...) Bu telgraf Türkiye'deki Heybeliada Ruhban Okulu'nun tarihi ve etrafında dönen tartışmalar hakkında bir giriş niteliği taşımaktadır. Nihayetinde, Ruhban Okulu'nun yeniden açılması bir siyasi irade meselesidir. iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, DemokratikAçılım girişiminde ilerleme konusunda, Ermenistan'la 129 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 120081 ll 1 08ISTANBUL573.htrnl. 130 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 12009 1 ll 1 09ANKARA1700.html. 243

244 yakıniaşmak için bir ortam yaratmada ve ayakta kalmaya çalışan ekonomiyi yüzdürrnek için verdiği çabalarla zor birdurumda bulunuyor. Bu ortamda, Ruhban Okulu'nun yeniden açılması önerilerinin gelecek seçimlerden (Temmuz 2011'de yapılması planlanan) önce -bizim zorlamamız ve "haklı" bir pazarlık olmaksızıngündeme gelmesi pek mümkün görünmüyor. Ancak, Ekümenik Patriklik ile Türk hükümeti arasında, bu telgrafta bahsedilen, söz konusu "günün" teknik başlıkları konusunda açık bir diyalog kanalının kurulmasının bu ara dönemde çok faydası dokunabilir. Biz her iki tarafı da, kalıcı bir çözümün zeminini sağlayacak çeşitli seviyelerde diyaloğun başlatılması için teşvik etmeliyiz (...) Özetle... ABD büyükelçisi AKP'yi 2011 seçimi öncesi Ruhban Okulu gündemiyle sıkışhrrnarnayı öneriyor. Ancak Patrikhane ile AKP arasında kalıcı bir diyaloğu oluşhırmak için doğrudan adım atmaktan söz ediyor. Kriptonun devarnında ise Lozan' da azınlıkların haklarını düzenleyen maddelerden itibaren Ruhban Okulu'nun geçmişi anlatılıyor. 1971 askeri darbesiyle birlikte Anayasa Mahkemesi'nin devlete ait olmayan tüm yüksek öğretim kururnlarının karnulaştırılrnası ya da kapahiması kararına değiniliyor. 1982 Anayasası'nın devlet üniversitelerinin yanısıra vakıf üniversitelerine izin verdiği, ancak dini amaçlı olanlara onay vermediği belirtiliyor. Türkiye'nin 2004 yılında AİHM' e bireysel başvuru hakkını tanırnasıyla özellikle azınlık malları davalarında Türkiye aleyhine kimi kararlar çıktığından söz ediliyor. Ruhban Okulu'nun açılmasıyla oluşacak ortamda yaşanabilecek bir başka durum kriptoda şöyle ifade ediliyor: (...) Gerek AKP ve muhalefet partisi üyeleri, gerek devlet kurumlarının bileşenleri, her ne kadar devlet müsaadesiyle de olsa, özel bir din okulunun yeniden açılmasının Islamcı köktendincilerin de aynı özgürlüğe sahip olmak istemelerine yol açacağı kaygısını taşıyorlar. iddia edildiği kadarıyla mevcut durum, devletin din eğitimini kontrol etmesine olanak sağlayarak, onu dinci aşırılıktan koruyor. Köktendinci okuların artışının yarattığı korku, değişimin yaşandığı Cumhuriyet'in ilk elli yılında şimdiki kadar güçlü değildi (...) 244

245 Kriptonun devamında ise şu not yer alıyor: "Ülkede kimileri, özellikle de laikler, Fethullah Gülen' den ilham alan örgütlenmelerin fonlarıyla kurulan vakıf liselerinin artan popülaritesinden korkuyor." Cemaat'in azınlık ajandasını içeren son bir belgeye bakalım... 10 Eylül 2008 tarihli "Gülen Hareketinin Bağlanhları Los Angeles'ta Bir Türk-Ermeni Festivali Planlıyor" başlıklı kripto ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon Wiener'in kaleminden çıktı.131 ABD'li diplomat Wiener, Cemaat'in ABD' de düzenlediği etkinlik için kendilerinden istenilen desteğin konusunu şöyle özetliyordu: (...) Gülen bağlantılı örgütlenmeler, 2-5 Nisan 2009 tarihlerinde Kaliforniya-Costa Mesa'da "Anadolu Kültürleri & Yemek Festivali 1 Türkiye'yi Keşfetmek" adıyla kültürlerarası bir etkinlik düzenlemeyi planlıyorlar. Festival, yöre halkını Anadolu kültürü ve Rum, Ermeni ve Türk toplumlarının bu kültüre katkıları hakkında bilgilendirmeyi amaçlıyor. Organizatörler Türk Cumhurbaşkanlığı'nın ve Kültür Bakanlığı'nın desteğini aldıklarını ve Ermenistan Hükümeti'nin desteğini almak istediklerini belirtiyor (...) Festivalden yedi ay önce... 9 Eylül 2008' de Kaliforniya, Los Angeles merkezli Pasifik Enstitüsü Başkan Vekili İbrahim Barlas ve kardeş örgütü olan Boğaziçi Atlantik Kültürel Dostluk ve İşbirliği Derneği (BAKİAD) Genel Sekreteri Kubilay Dikyurt ile derneğin medya damşmam Gürkan Vural, Başkansalos Wiener ile bir araya geliyordu. Festivale 100 bin kişinin geleceğini ve Anadolu kültürüne ilişkin ABD' deki en büyük sosyal etkinliklerden biri olacağım söyleyen Cemaat üyeleri için, Diplomat Wiener şu notu düşüyordu: "Organizatörler, Gülen hareketiyle ilişkili olduklarım rahatça ifade ediyorlar." İbrahim Barlas festival için yaptıkları görüşmeleri Wiener' e şöyle aktarıyordu: (...) Barlas bu toplantının, Konsolosluğu festivalden (başkonsolos ve büyükelçi de davetliler arasında) haberdar etmek ve Türkiye'den yaklaşık olarak 120 kişiden oluşan sanatçı, destek ekibi ile festival alanında çalışacak işçinin vize başvurusunda 131 http:/ /wikileaks.org/ cable/2008/09 /08ISTANBUL487.html. 245

246 bulunacağını iletmek için önayak olduğunu açıkladı. Barlas, festivalin tanıtım materyallerini (Vural tarafından hazırlanmış bir DVD ve broşür) sunmak ve Ermenistan Hükümeti'yle kurmayı planladıkları temasları hakkında yorumunu almak üzere Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile bir randevusu olduğunu söyledi. Barlas, Gül'ün Ocak ayında gerçekleştirdiği Washington ziyareti sırasında kendisiyle konuştuğunu açıkladı. Barlas'a göre, Cumhurbaşkanı Gül konuya sıcak baktı ve festival fikrini desteklediğini belirtti. Festival materyallerini Los Angeles'taki Ermeni derneklerine de sunmuş olan Barlas, bunları Los Angeles'taki Ermenistan Başkonsolosu'na da takdim etmeyi ümit ediyor (...) Öyle anlaşılıyor ki Cemaat, ABD Başkonsolosluğu'ndan kendilerine referans olmalanın istiyordu. Nitekim, Washington' a geçilen kriptoda İstanbul Başkonsolosu Wiener organizasyona şöyle "olur" veriyordu: (...) Organizatörlerin düzenlemesine soyundukları bu büyüklükteki ilk etkinlik olduğunu söylemelerine karşın, diğer taraftan benzer etkinliklerde yeterli deneyime sahip olduklarını iddia etmekteler. Tanıtım malzemeleri profesyonelce hazırlanmış ve organizatörler etkinliğin hazırlıklarına ilişkin yönelttiğimiz sorulara tatmin edici yanıtlar verdi (...) Kısacası... Cemaat Türkiye' deki azınlıklarla, kriptonun diliyle söylersek "faydalı bir ilişki" kuruyordu. Türkiye' deki azınlık temsilcilerine nefes aldırdığı iddia edilen Cemaat, bunun karşılığım ABD' de görmek istiyordu. Bu, kimi zaman vize, kimi zaman ise siyasi destek olarak vücut buluyordu. Ünlü atasözüyle özetlersek, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmiyordu. 246

247 GÜLEN OKULLARI: İRAN'I ORTA ASYA'DA YENMEK Afrika gezısıne çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 22 Ocak 2015'te gittiği Etiyopya'dan, Cemaat okulları için şöyle sesleniyordu: "Gittiğimiz ülkelerde devlet, hükümet başkanlarıyla gerek şahsım gerekse başbakanımız, bakanlarımız bunların konumunu anlatmak suretiyle buraların kapahimasım ve buralarda bunların vermekte olduğu hizmeti Milli Eğitim Bakanlığımız vasıtasıyla verebileceğimizi kendilerine söylüyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı da buna yönelik çalışmalarını şu anda tamamlamak üzere." Sahi, Erdoğan gerçekte ne olduğunu anlıyor mu? Cemaat okullarının yerine Milli Eğitim Bakanlığı okulları açılsa bile, aynı ülkelerde ayakta durabileceklerine inanıyor mu? Daha doğru soruyu soralım: Bu okulları aynı topraklarda yaşahrlar mı? Cemaat okulları sadece "okul" olsa, bu soruyu sormamıza gerek kalmazdı. Ancak mesele o kadar basit değildi. Fethullah Gülen, gazeteci Nevval Sevindi'ye 1997 yılında verdiği röportajda ABD ile ilgili görüşlerini şöyle anlatrnışh: "Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır. Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacakhr. Bu realite kabul edilmeli. Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı. Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar."132 Gülen, Sovyetler'in çözülüşü sonrası yeni dünya dengelerini çözmüş ve kendi tarafını seçmişti. Her zaman kendinden daha güçlü otoriteyle hareket eden Gülen, Soğuk Savaş' ta da antikomünizm saflarındaydı. Ancak yeni dünya ABD'ye ve müttefiklerine 132 "Amerika Dünyanın Dümeninde", Nevval Sevindi'nin Fethullah Gülen röportajı, Yeni Yüzyıl, 23 Temmuz 1997. 247

248 dolduracağı yeni bir boşluk bırakmıştı. Fethullah Gülen bu dengeler içerisinde açıkça ABD'nin hegemonya alamnda büyüdü. Okulları hep bu topraklarda boy gösterdi. Ve evet, Gülen okulları sadece "okul" değildi. Bir elçilik binasıydı, bir misyon temsilciliğiydi, bir siyasi yapılanma merkeziydi, bir işadamları ofisiydi. Tekrar soralım: Erdoğan'ın okulları bütün bunları yapabilir mi? Bakın Fethullah Gülen, yıllar önce o röportajda başka ne diyordu: "Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyamn değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığımz sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz. Amerika ile iyi geçinmezseniz işinizi bozarlar. Amerika' mn bize yarım arpa kadar, sadece bizim menfaatimize desteği yoktur. Buna rağmen şurada bulunmamıza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa, bu avantajı sağlıyor demektir."133 Gülen'in dediği gibi ABD "sadece Gülen Cemaati'nin menfaatine" destek vermiyordu. Sebep kendi politik hedefleriydi. İşte bu nedenle ABD'nin olduğu yerlerde Cemaat okulları da büyüdü. ABD'yi kovmak isteyenler Cemaat'i de kovaladı. FSB (Rusya Federal İç Güvenlik Teşkilatı) 2002' de, Gülen okullarında ABD Gizli Servisi ile bağlantılı Türk casusları olduğunu ileri sürmüş ve okullardaki bazı öğretmenierin CIA ile ilişkili olduklarım söylemişti. Bu tutumunu takip eden yıllarda da devam ettirdi ve Cemaat okullarında okuyan kişilerin devlet görevlerine son verilmeye başlandı. Orta Asya' da ABD'ye sırtım dönen Rusya'yla ittifak yapan ülkeler Cemaat okullarım kapattı. Sadece Rusya değil, İran da kendi ülkesinde Cemaat okullarına izin vermediği gibi, Irak ve Suriye' de de Cemaat okulları açılamadı. İşte ABD kriptoları Cemaat okullarımn bu sınavım ortaya koyuyordu. Zira Afganistan'dan Pakistan'a, Afrika'dan Orta Asya'ya kadar ABD'nin yeniden yapılandırma projelerinin eğitim ayağında hep bu okulların adı geçiyordu. Türk ve ABD makamları ne zaman bir araya gelse, sözü edilen bölgede bir Cemaat okulunun açılması konuşuluyordu. Bugün Cemaat okullarım kapatmayı düşünen AKP Hükümeti ise, o günlerde okulların kuruluşu için tuğlaların örülmesinde ter döktü. Bazı örnekler verelim... 133 age. 248

249 Filistin polisi ve yargısı Türk-ABD işbirliğinin elinde Dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson'ın kaleme aldığı 8 Kasım 2002 tarihli kripto, AKP'nin ilk seçim zaferinden sadece beş gün sonra yazıldı.134 "Türkiye'nin 3 Kasım'da gerçekleşen parlamento seçimleri, şimdiye kadar AB üyeliğine vurgu yaparak mantıklı bir yol tutturmuş olan Ak Parti'nin ezici zaferiyle sonuçlandı," diyerek AKP'nin zaferini selamıayan ABD'li Pearson, Türkiye'ye ve Cemaat okuhanna karşı Orta Asya' da oluşan şüpheyi şöyle aktarıyordu: (...) Türkiye'nin geçtiğimiz on yılda Orta Asya'da başlıca bir rol üstlenme arzusu vardı, ancak 1991 'den sonraki girişimleri Orta Asya devletlerine Sovyetler'in "Büyük Birader" yaklaşımlarını anımsattı. Türk ekonomisinin düzenli olmayan büyümesi, Orta Asyallların Türkiye'yle özel ilişkiler geliştirmenin ne faydası olacağını sorgulamasına yol açtı. Kimi Orta Asya devletleri de Türklerin Fethullah Gülen himayesi altında yeni okullar açmalarının, bölgeye daha militan bir islami anlayışı sokmaya yönelik bir kama olduğu endişesini taşımaya başladılar. Sonuç olarak Türkiye, hırsiarını dizginlemek durumunda kaldı. Bölgede Türk etkisinin gelişmesi büyük ölçüde Türkiye'nin iktisadi gücüne ve ılımlı bir islami kimlik edinebilma yetisine dayanacaktır (...) Devam edelim... 24 Ocak 2006'da dönemin Büyükelçisi Ross Wilson'ın Washington'a geçtiği kripto, Türkiye'nin Filistin'deki Erez Sanayi Bölgesi'ne yönelik anlaşmasım yorumluyor.135 Dönemin Dışişleri Bakarn Abdullah Gül'ün ayın ay İsrail'i ve Filistin Yönetimi'ni ziyaret etmesi, Ramallah'ta Filistin Yönetimi ile Gazze'deki Erez Sanayi Bölgesi'nin canlandırılması ve yönetilmesi sorumluluğunu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) başkanlığındaki bir Türk konsorsiyumuna bırakan anlaşmayı imzalaması, kriptoda ayrıntısıyla ele alımyordu. "Türkiye daha sonra Dünya Bankası'mn desteğini almaya ve olası Amerikalı, Avrupalı ve Türk yatırımcıların ilgisini çekmeye çalışacak" ifadelerinin kullamldığı kriptoda, "Gül' ün Gazze ziyaretinin yaklaşan Filistin Yönetimi seçimleri öncesinde Filistin' deki 134 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 120021 ll 1 02ANKARA8110.html. 135 http: 1 1 wikileaks.org/ cable 1 2006 1 Ol 1 06ANKARA264.html. 249

250 ılımlılığı destekleme amacı taşıdığı belirtiliyor," denilerek, ziyaretin Hamas' a karşı olduğuna ahfta bulunuluyordu. Zira kriptonun yazıldığı tarihten bir gün sonra Hamas, Filistin seçimlerini kazanmış ve Filistin sorununda yeni bir süreci başlatmıştı. Sözü edilen kriptoda Filistin' de ılımlılığı desteklemek için Türkiye'nin yapacakları arasında, dönemin Filistin Ekonomik ve Sosyal İşbirliği Koordinatörü Vehbi Dinçerler'in ağzından sayılanlardan biri de Cemaat'i ilgilendiriyordu: (...) ABD'de ikamet eden Islami din adamı Fethullah Gülen'le bağlantılı özel bir Türk firması Filistin Yönetimi sınırları içerisinde Arapça, Türkçe ve Ingilizce eğitim verecek bir okul açma arayışında (...) Filistin' de yapılacaklar arasında bir ayrınh daha vardı: (...)Ayrıca Filistin polisinin, yargı ve seçim kurulu yetkililerinin eğitimi için Türkiye'de verilen eğitimler genişletilecek. Dinçerler, Türk hükümetinin bu alanlarda ABD ile ortaklığa açık olduğunu söyledi (...) Öyle görülüyor ki, Filistin polisi ve yargısının Türk-ABD işbirliğiyle yapılandırılması planlanıyordu. Cemaat'ten ABD' ye: Okullar İran' a karşı Yine Büyükelçi Wilson'ın 19 Haziran 2006 tarihinde yazdığı kripto "Dışişleri Müsteşarı Boucher Orta Asya ve Afganistan Konusunda Türkiye'yle Görüş Alışverişinde Bulunuyor" başlığım taşıyordu.136 ABD'li diplomat Wilson'ın ifadelerinden Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir mekanizmanın kurulduğu anlaşılıyor: (...) Dışişleri Bakanı Rice'ın Nisan ayında Dışişleri Bakanı Gül'e, ABD ve Türkiye arasındaki yeni stratejik diyaloğun bir parçası olarak uzman danışmaianna başlanmasına söz vermesinin ardından, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Richard Boucher 14 Haziran'da Türk yetkililerle Orta Asya ve Afganistan başlıklarında mülahazalarda bulundu (...) 136 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 12006106106ANKARA3617.html. 250

251 Müsteşar Boucher Türk-ABD ortaklığıyla bölgede yapılacakları sayarken, sıra eğitime gelince Cemaat okulları da masaya yahrılıyor: (...) Boucher'in eğitimin önemine dair düşüncesine katılan Reşit Uman,137 halen modern ve kaliteli bir eğitim sunmaya devam eden vakıflara bağlı olan ve yerel seçkinlerce arananlar da dahil (açıkça Fethullah Gülen'in Islami okullarına yapılan bir gönderme), bölgedeki Türk okullarının süregelen önemine işaret etti. Uman, Türkiye'nin bölgeye hatırı sayılır eğitim ve burs imkanları sunduğunu söyledi (...) Bölgede "eğitim şart" diyen ABD diplomasisine, Türkiye bu konuda "işin ehli" olan Cemaat okullarını önemli bir enstrüman olarak sunuyordu. 15 Mart 2007' deki ABD kriptosunda gündem bu kez doğrudan doğruya Orta Asya ve Cemaat okullarıydı. ABD İstanbul Başkonsolosu Deborah K Jones' un kaleme aldığı kriptonun başlığı "ABD Dışişleri Bakanlığı Orta Asya' dan Sorumlu Yardımcısı Feigenbaum ve Deutsch İstanbul' da: Orta Asya' da Ticaret ve Gülen Okulları"138 olacakh. ABD Dışişleri Bakanlığı Orta Asya' dan Sorumlu Yardımcısı Evan Feigenbaum ve üst düzey danışman Robert Deutsch İstanbul' day dı. 27 Şubat 2007' de işadamları ve sivil toplum örgütleriyle, Orta Asya konusunda, özeldeyse Türkmenistan odaklı toplanhlar düzenlemişlerdi. Görüştükleri isimler arasında işadamı Ahmet Çalık da vardı, Cemaat'in kurumlarından Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yöneticileri de. Cemaat'in vakfı adına ABD'li diplomatlarla görüşen isirolerin öncülüğünü Harun Tokak yapıyordu. Tokak, Cemaat okullarının amaçları konusunda oldukça açık konuşuyor ve söyledikleri ABD kriptolarına yansıyordu: (...) Orta Asya'da eğitimdeki gelişmeleri incelemek üzere Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile yaptığımız bir toplantıda, vakıf başkanı Harun Tokak ve vakıftaki meslektaşları, Fethullah Gülen'in SSCB'nin hemen sonrasında Orta Asya ülkelerinde okullar açma 137 Dönemin Rusya ve Kafkasya İkili Siyasi İşler Genel Müdürü. 138 http: / / wikileaks.org 1 cable /2007/03/ 07ISTANBUL209.html. 251

252 vizyonuna açıkça güvendiklerini söyledi. Bunun nedeni açıktı: Iran'ın öne sürdüğü sert islam versiyonundan ziyade, Türk usulü "lslam'ın gülen yüzü" ile iranlıları Orta Asya'da yenmek. Komünizmin yıkılmasından sonra, Gülen, Orta Asyalıların yeniden dine döneceğini öngörmüştü. Türkiye'nin islam markasını yaymak için iki yol belirlemişti: Ticari anlaşmalar ve eğitim. Gülen, 1985'ten bu yana faal olan Gülen okullarıyla eğitime odaklandı (...) Cemaat'in kiritik isimlerinden Tokak, açıkça Sovyetler Birliği' nin yıkılınası sonrası okulların Orta Asya' da İran' a karşı faaliyet yürüttüğünü söylüyor ve bunu Amerikalı diplamatlara dekiare ediyordu. Cezbedici bir proje olduğu açık. Bir dönem Yeni Şafak'ta yazar olan ve Cemaat'in Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın da yöneticiliğini yapan Tokak' m, bu sıralar Cemaat'in "Kimse Yok mu Derneği" nin Kudüs Temsilcisi olduğunu hahrlatalım. Harun Tokak, Cemaat okullarının eğitim sistemini ayrınhlarıyla anlatırken, okulların bulundukları ülkelerin elitleriyle kurduğu ilişkiyi ise, "Bu sicil, söz konusu ülkelerde, siyasi elitler de dahil olmak üzere, üst kademe ailelerden öğrencileri cezbetmeye başladı," diye özetliyordu. Tokak, okulların öğrencileri nasıl etkilediğine ilişkin ise şunları anlahyordu: (... )Tokak, Gülen okullarındaki öğretmenierin sadece disiplinli olmadığını, aynı zamanda, her şeyden önemlisi, hepsinin "manevi" rol modelleri olduğunu söyledi. Öğretmenler, ders dışında da öğrencilerle vakit geçiriyer ve düzenli olarak öğrencilerin ailelerini evlerinde ziyaret ediyor. Müfredatta mezhebi dersler yok, ancak kadrolar, örnek olarak Gülenci islam'ı öğretiyor (veya öğrencileri bu yönde etkiliyor). Tokak, Gülenciler'in, fikirlerini resmi "vaazlarla" değil, iyi örnekler ve yaşam tarzı üzerinden yaydığı nı söyledi. Okullar yerel toplulukta hangi müfredat gerekiyorsa onu kullanıyor, ancak matematik ve fen bilimleri için kendi ders kitaplarını basıyor, bunu da, daha düşük matbaa fiyatlarından faydalanmak için genellikle yerel olarak bastırıyor (... ) 252

253 Abdullah Gül'ün genelgesi Gizli ABD kriptolarında Cemaat okullarını incelemeye devam edelim. 16 Ocak 2008 tarihinde dönemin Büyükelçisi Ross Wilson "Türkiye Orta Asya' da Kalpleri Kazanmak İçin Yeni Tekliflerde Bulunuyor" başlıklı kriptoyu Washington'a geçiyor.139 ABD'li diplomat Wilson, AKP döneminde Orta Asya politikasının değişimine ilişkin "Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ziyaret diplomasisi aracılığıyla Türkiye-Orta Asya ilişkilerini güçlendirmek niyetindeki Türk hükümetinin yenilenmiş çabalarına öncülük ediyor. Türkiye'nin daha önceki, Sovyetler sonrası dönemdeki yaklaşımının tersine, Türkler Orta Asya'yı hamilik edecekleri bir bölge olarak değil, bir ortak olarak görüyor ve geniş bir siyasi ve ekonomik işbirliği teklifinde bulunuyorlar," tespitini yaptıktan sonra, "Türkler ve Orta Asyalılar arasındaki kültürel ve dilsel farklılıklara hassas yaklaşan Türk hükümeti, yine de 'Türklüğün' kendilerine stratejik bir avantaj ve bölgedeki ilişkileri geliştirmek için bir zemin sağladığına inanıyor," ifadelerini kullanıyor. ABD'li diplomatlar bu konuda doğru bir isimle, Sedat Laçiner'le görüşüyorlar. Laçiner, Gül dönemi rektörü olması ve Gül'le yakınlığının yanısıra, "Bir insanın Şii olması Hıristiyan olmasından kötü," sözleriyle siyasi öfkesinin adresinin neresi olduğunu gösteren bir isim. Gelelim Sedat Laçiner'in, ABD'li diplamatlara söylediklerine... Dönemin USAK (Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu) Başkanı Laçiner'in Cemaat okullarına dair sözleri kriptoya şöyle yansıyor: (...) Laçiner'e göre Orta Asya genelinde -ve artık dünyanın başka bölgelerinde de- faaliyet gösteren Fethullah Gülen okullarının geniş ağı da Türkiye-Orta Asya ilişkilerinin derinleşmesini sağlıyor. Laçiner, okulların laik bir eğitim verdiğini vurgularken, Türkçe bir iklim sunduklarını ve "Anadolu'nun islam anlayışının" taşınmasına yardımcı olduklarını söyledi. Laçiner'e göre Islam, Orta Asyalı kimliğinin önemli bir bileşeni. Kendisi bize Islam'ın Türkiye'ye Orta Asya'dan geldiğini hatırlattı. Türk islamı'nı etkileyen belli başlı islami düşünce akımları Orta Asya kökenliydi, 139 http:/ /wik.ileaks.org/ cable/2008/01/ 08ANKARA89.htrnl. 253

254 Türkler ve Orta Asyalıların dini pratiklerinde güçlü benzerlikler bulunuyor. Laçiner'e bakılırsa bu durum alternatif, ılımlı bir islam anlayışının Islam dünyasının geniş bir kesiminde yayılması için önemli bir fırsat sunuyor (...) Laçiner'in İslam ve Türk islamı'nın kökenieri üzerine söylediklerine itiraz edenler çıkacakhr, ancak Gülen okulları övgüsünü not ederek devam edelim. Gülen okulları ABD kriptolarına bir kez de AKP'nin kapatma davasında giriyor. 7 Mayıs 2008' de Büyükelçi Ross Wilson imzalı AKP' nin kapatılmaya karşı verdiği ön savunmayı konu alan kripto, "AKP'nin Ön Savunması Başsavcıyı ve Siyasileşmiş iddianarneyi Hedef Alıyor" başlığını taşıyor.140 Kriptoda ABD misyonu, AKP'nin kapalılmasına karşı olduğunu bir kez daha net bir şekilde ortaya koyarken, "Yasal Tuhaflık" diye tanımladığı bölümde şu ifadeleri kullanıyor: (...) Cumhurbaşkanı Gül'ün kapatma davasına dahil edilmesi açık bir biçimde anayasaya aykırı. Savunma makamı, Gül hakkındaki Fethullah Gülen okullarına yapılan yardımiara ilişkin bir Dışişleri Bakanlığı genelgesini onayladığına ilişkin suçlamayı, AKP'den önce, cumhurbaşkanlarının, başbakanların, bakanların hatta bir hava kuvvetleri generalinin de Gülen okullarını ziyaret ettikleri ve övdüklerini belirterek çürütüyor (...) Kriptoda sözü edilen genelge AKP iktidarının ilk yılında dönemin dışişleri bakanı Abdullah Gül tarafından yayımlanmışh. Gül, 16 Nisan 2003'te büyükelçiliklere gönderdiği genelgeyle Gülen Cemaati okullarıyla temas ve işbirliğinde bulunulmasını istemişti. Genelgede Cemaat okullarının Türkiye Cumhuriyeti kurumu olarak tanılılması istenmiş, okulları ziyaret edecek olan resmi heyetiere refakat edilmesi talimalı verilmişti. O dönem başbakan olan Tayyip Erdoğan da, "Teröre bulaşmadıktan, bir fiili eylemin içerisinde olmadıktan sonra ülke hassasiyetlerini koruyan derneklerle, vakıftarla niçin bizim büyükelçiliklerimiz iletişim içinde olmasın?" diyerek genelgeye destek vermişti. 140 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 120081051 08ANKARA885.html 254

255 Çarpıcı olan nokta: AKP'nin kapatılma davasına giren genelge, davayla iptal edilmedi. AKP tıpkı Türkiye'de olduğu gibi, yurtdışında da Cemaat' e "ne istediyse verdi." Ancak ne zaman ki AKP-Cemaat savaşı başladı, genelge iptal edildi.141 Nijerya kriptolannda Gülen okulları Gülen okullarıyla ilgili bilgiler, dünyanın her yerindeki ABD kriptolarında yer almaya devam ediyordu. Örneğin... 3 Haziran 2008 tarihinde Nijerya'nın başkenti Abuja Büyükelçiliği'nden Washington'a geçilen, Büyükelçi Robin R. Sanders imzalı kriptoda "Nijerya'daki Türk Okulları 10. yıllarını kutluyor" başlığıyla okulların öneminden bahsediliyor.142 ABD'li diplomatlar hemen hemen her kriptoda bu okulların öğretmenlerinin Türk olmasına rağmen eğitim dilinin İngilizce olmasının altını çiziyorlardı: (... ) Öğretmenierin tamamı Türk olsa da eğitim dili tüm derslerde ingilizce. Bu seçkin okullardan mezun olan öğrenciler Türk üniversitelerinde indirimli ücretlerle yüksek öğrenime devam edebiliyorlar. 80 ülkeye yayılmış küresel okullar ağının bir parçası olan Nijerya Uluslararası Türk Okulu'nun ideolojik mimarı, Türkiye'de din üzerindeki hükümet kısıtlamalarını eleştirdiği için ABD'ye sürülen Islami din adamı Fethullah Gülen. Yüksek kayıt ücretlerine ek olarak, bu okulların gelirleri Türk işadamlarından gelen bağışlardan oluşuyor (... ) Kazakistan istihbaratının tavır değişikliği 25 Temmuz 2008' de Washington' a geçilen bir kripto ise, Türkiye' deki ABD Büyükelçiliği' nin, Ankara' daki Cemaat okulu Samanyolu Lisesi çalışanlarıyla bir araya gelmesini konu alıyordu.143 "Gülen Okulları: Ya Her Yerde Ya Hiçbir Yerde" başlığıyla verilen kriptoyu Büyükelçi Ross Wilson kaleme almıştı.144 Diplomat Wilson'un Washington'a geçtiği kriptoda şu satırlara dikkat edildiğinde, okullara bakış açısı az çok anlaşılabilirdi: 141 "Cemaat genelgesine iptal", Duygu Güvenç, Cumhuriyet, 18 Mayıs 2014. 142 http://wikileaks.org/cable /2008/06/08ABUJA1023.html. 143 http: //wikileaks.org/ cable /2008/07/08ANKARA1331.htrnl. 144 http: / / wikileaks.org / cable /2008/07/ 08ANKARA1331.htrnl. 255

256 (...) Ankara'daki önde gelen bir matematik ve fen lisesinin öğrenci ve öğretmenlerine bakılırsa Gülenciler'in idaresindeki Türk okulları, Türkiye'de veya dünyanın başka bir yerinde olmalarına bakmaksızın aynı insani felsefeden ilham alıyorlar. Öğretmenler bu okulların söz konusu ülkenin eğitim sistemine bağlı olması gerektiğinin altını çizerken, öğrenciler de okullarındaki öğretmen Ierin daima kendilerine ve ailelerine zaman ayırdıklarını vurguladı. Gerek öğrenciler, gerekse de öğretmenler için yurtd ışında okuma ve çalışma fırsatı en çekici etken. Türkiye'nin belli başlı üniversitelerine ev sahipliği yapan şehirlerde, kampüslerdeki Gülen Cemaati, Fethullah Gülen'in insani "hareketinin" ilerlemesinin merkezinde duran yeni öğretmen istihdamının kilit unsuru. Okullar halihazırda Türkiye'de iyiden iyiye oturmuş, büyüme hedefinde artık ülkenin doğusu bulunuyor. Yurtdışındaki okullar Afrika, Orta Asya ve Balkanlar'da yoğunlaşmış bulunuyor ancakabd ve başka ülkelerde de onlara rastlamak mümkün. Gülenciler süreklileşmiş bir büyürneyi hedefliyorlar. Gülen'e göre insanlığa açılmak için her yerde olmak gerekiyor (...) ABD Büyükelçisi Wilson taruştığı iki öğretmenle konuşmasım ise şöyle aktarıyordu: (... ) Tanıştığımız Samanyolu Lisesi öğretmenlerinden Mehmet ve Servet, Türkiye'ye dönmeden önce sırasıyla Ukrayna ve Vietnam'da öğretmenlik yapmışlar. Okullarının ev sahibi ülkenin eğitim sistemine harfiyen uyduğunu vurguluyorlar. Pek çok ders Ingilizce veya ülkenin kendi dilinde veriliyor; Türk tarihi ve din dersleri yurtdışında verilmiyar ve Türkçe kimi ülkelerde yalnızca seçmeli ders olarak sunuluyor. Kırg ızistan ve Ukrayna'daki okulların fotoğraflarını karıştırırken, -öğretmenlerin tamamının erkek olduğu Samanyolu Lisesi'ndekinin aksine- pek çok öğretmenin yerli ve kadın-erkek karışık olduğunu fark ettik. Mehmet ve Servet de öğretmenierin çoğunun söz konusu ülkelerin vatandaşı olduğunu ve Fethullah Gülen taraftarı olmadığını belirtti. Söylediklerine bakılırsa, ortak paydaları insanlık sevgisiymiş (... ) Her iki öğretmenin de Büyükelçi Wilson'ı oldukça hoşnut eden sözleri kriptoya şöyle yansıyor: 256

257 (...) Servet, eski Sovyet cumhuriyetlerinde Türklerin, Türkiye'yi Batı'nın bir parçası olarak küçümseyen ve Türk kültürünü tehlikeli gören Sovyet mirasının neden olduğu önyargılarla karşılaşmaya devam ettiğini, ancak husumetin azalmakta olduğunu belirtti. Mehmet, Kazakistan'daki istihbarat yetkililerinin, ilk açıldığında Türk okulunun dışına otomobillerini nasıl her gün park ettikleri, ama daha sonra çocuklarını bu okula kayıt yaptırdıkları konusunda şaka yaptı (...) Hakan Fidan'ın yardımları Cemaat, ABD'li diplomat Wilson'la bazı öğrencilerini de tanıştırıyor. Salum ve Bedar ismindeki öğrenciler yurtdışındaki Gülen okullarından gelip Türkiye' de üniversite okuyorlar. Devamını kriptodan okuyalım ve Cemaat'in örgütlenme yöntemlerinden birinin satırlara nasıl döküldüğünü görelim: (...) Anadolu'dan veya yurtdışından gelen üniversite öğrencileri, istanbul, Ankara ve diğer büyük kentlerdeki üniversitelere kaydolduklarında genellikle barınma ihtiyacıyla karşı karşıya kalıyorlar. Bu şehirlerdeki kampuslerde Gülen Cemaati bulunuyor. Samanyolu Lisesi öğretmenlerine göre bu cemaatlerle kalan öğrenciler nihayetinde cemaatin birer "üyesi" oluyor, "eğitim bölümüne katılıyor" ve yurtdışında öğretmenlik yapmaya gidiyorlar (...) Öğretmen Servet, ABD Büyükelçisi Wilson' a Türkiye' de 300 okullarının bulunduğunu, okulların yıllık ücretlerinin on bin dolar olduğunu ve Türkiye'nin doğusuna doğru büyüdüklerini aktarıyordu. Araya girersek... Kriptonun tarihinin 2008 olduğunu unutmadan, o günlerde sadece Türkiye' de 300 Cemaat okulunun olduğunu vurgulayalım. iddiaya göre, bugün dünya üzerindeki 160 ülkede ise iki binden fazla Gülen okulu var. Kriptodan devam edersek... Büyükelçi'yle görüşen öğretmen, amaçlarını "her yerde olmak" diye açıklıyor. Ve fakat Wilson'ın da dikkatini, okulların Doğu Anadolu' daki azlığı çekiyor: (...) Konya, Antalya ve Istanbul gibi ticaret merkezlerinde sayısız okul varken, Van'da yalnızca bir tane bulunuyor. Öğretmenler gururla artık Türkiye'nin her ilinde bir Gülen okulu olduğunu belirtiyorlar (...) 257

258 Öğretmen Servet neden öğretmenlik yaptığım da "başöğretmeni" Gülen' e dayanarak aktarıyor: "Servet öğretmenlik yapmamn, Gülen'in takipçilerinin iyi örnekler teşkil etmesini ve onun felsefesini uygulamasını mümkün kılan, 'insanlığı merkezine koyan bir etkinlik' olduğunu ekledi." Cemaat'in okullara devlet desteği konusundaki şikayetlerinin o günden başladığı da anlaşılıyor. Demek ki Abdullah Gül'ün genelgesi yetersiz kalmış. Öğretmenierin ABD'li Wilson' a şikayetini okuyalım: (...) Öğretmenler yurtd ışındaki okullarla, bu ülkelerdeki Türk büyükelçilikleri veya Türk Işbirliği ve Koordinasyon Aj ansı Başkanlığı (TIKA) gibi Türk Hükümeti'ne bağlı diğer kurumlar arasında resmi bağların eksikliğinden bahsettiler. Türk başkonsoloslar genelde okul ve mezuniyet törenlerine katılım gösterseler de, ilişkilerin boyutu bununla sınırlı kalıyor. Aslına bakılırsa, Afganistan gibi Gülenci okulların faaliyet gösterdiği ülkelerin birçoğunda Türk Milli Eğitimi'nin de yönettiği resmi bir Türk devlet okulu bulunuyor. Mehmet, geçen yıl ilk defaya mahsus olmak üzere, tüm dünyadan Türkçe öğrenen öğrencileri Türkiye'ye getiren altı yıllık "Türkçe Olimpiyatları"nı TIKA ile ortaklaşa düzenlediklerini belirtti. Bu durum, Türk Hükümeti'nin, başlıca hedeflerinden biri olmasa da, söz konusu okulların Türk kültürünün yaygınlaştırılmasına yardım etme kapasitesinin farkına vardığını gösteriyor (...) Bir parantez açalım... Samanyolu Lisesi öğretmeni Mehmet'in ABD Büyükelçisi Wilson' a aktardığı Türkçe Olimpiyatları hatırlatması çarpıcı. Zira... Kriptoda bahsedildiği gibi, Cemaat'in en önemli organizasyonlarından Türkçe Olimpiyatları'mn 2007 yılındaki tertip heyetinde, TİKA Başkam da yer almıştı. Peki, kirndi TİKA'nın o dönemki başkam? Hakan Fidan! Kriptodaki şikayete dönersek... Büyükelçi Wilson'ın, Cemaat'in şikayetlerinin ardından parantez içinde düştüğü, "Türk Hükümeti başka ülkelere verdiği desteğin arttığım gösterirken, 'Türk sivil toplum okulları' örtmecesini kullanarak, dalaylı biçimde Gülenci okullara referans verecektir," notu dikkat çekiyor. Not, AKP'nin elini, bir nebze de 258

259 olsa Türkiye' deki laiklerin tuttuğunun görüldüğüne işaret ediyordu. Barzani ve Talabani'nin torunları Cemaat okullarında Durumun bir istisnası da var: Kuzey Irak. Bu istisnanın sebebinin, askerin de Hükümet'in de Cemaat'in de zaman içinde Barzani ve Talabani'yi PKK'ya tercih eden tutumu olduğunu düşünebiliriz. Büyükelçi Wilson şöyle aktarıyor: (...) Mehmet'e göre yurtdışındaki bu okulların resmi olmayan doğasina bir istisna Kuzey Irak'ta yaşanıyor. Burada, Türk hükümeti Gülen okullarıyla daha yakın bir ilişki geliştirmeyi denemiş. Mehmet, Barzani ve Talabani'nin tüm torunlarının, Arap, Türkmen ve diğer Kürt öğrencilerle birlikte, Gülen okullarına gittiğini söyledi (...) Evet, kriptoya göre Barzani ve Talabani'nin torunları Gülen okullarında okuyordu. Kuzey Irak'ta Cemaat okulunun açılmasının perde arkasına dair Fethullah Gülen'in de çarpıcı açıklamaları olacaktı: "Kuzey Irak'ta Etrak (Türkler) olduğu için orada Türkler için de bir okul açalım dedik... Bu mevzuda devletin mülahazaları nedir, sonra değişik yorumlara sebebiyet verilmesin diye Sayın Cumhurbaşkanı'na sordurdum bu meseleyi. Dedim burada böyle bir şey yapmazsak başkaları yapar bunu... O insanların içine Amerikalı ve başka ülke ajanları sokuluyor, o millet birbirine düşürülüyor. Biz oraya gidersek denge oluruz... Kuzey Irak bizim komşumuzdur. Problem olmaması için bizim oraya girmemiz lazım. Kendi kültürümüzle, kendi anlayışımızia girmemiz lazım. Geleceğe ikisi birbirine yabancı dünyalar olarak gitmeyelim. Onlar bizi tanı s ın, biz onları tanıyalım. Sayın Cumhurbaşkanı... siz okul açabilirsiniz demişti. Biz de Erbil' de bir okul açtık. Onlar ikincisini teklif ettiler, açın dediler. Ne Barzani' den ne Talabani' den ciddi bir itiraz da gelmedi. Ama İran o konuda fırsat vermedi bize."145 Kriptoda geçen ve Fethullah Gülen'in de bahsettiği Erbil' deki 145 Prof. Dr. Doğu Ergi!, 100 soruda Fethullah Gülen ve Hareketi, Tirnaş Yayınları, İstanbul, 2010, s. 339. 259

260 ilk Cemaat okulu, 14 Aralık 1994'te eğitim hayahna başladı. Gülen'in açıklamasından anlıyoruz ki, dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in "oluruyla", Cemaat Kuzey Irak çıkarmasını yapmıştı. Bugüne gelindiğinde ise, sadece Kuzey Irak'ta 18 Cemaat okulu olduğunu biliyoruz. Kriptoya dönersek, öğretmen Mehmet, Cemaat'i "bir siyasi hareket değil, bir yaşam biçimi" diye tarif ederken, "Gülen hareketinin felsefesinin radikalizm veya köktendincilikle ters düştüğü" açıklamasıyla Büyükelçi Wilson'ı cezbediyor: (... ) örneğin hareketin Suriye ve Iran'da okul açmasına, bu ülkelerin yönetimleri tarafından izin verilmiyor. Hareketin insani yanını vurgularken, Gülen'in takipçilerinin dini öğretiyi vaaz etmediklerini, kendi yaşam biçimleri üzerinden bir örnek oluşturmaya çalıştıklarını söyledi (... ) AKP kapatılabilir ama... Ve hemen ardından, ABD'li diplomat Wilson Türkiye' de yapılan kapahlma tartışmaianna da kaynak oluşturabilecek şu notu kriptoya düşüyor: (... ) Okullarla ilgili şüphelere cevaben Gülen, eğitime devam edildiği sürece, devletin okulların fınansmanını devralmasına ve/ veya (kendi hareketinin) eğitim faaliyetlerini doğrudan üstlenmesine karşı çıkmayacağını söylemiş (... ) 2008 yılı... Türkiye' de Cumhuriyet tartışması dorukta. AKP'nin kapatılıp kapalılmayacağı konuşuluyor. Öğretmen Servet ise umutlu, "Bir siyasi parti (örneğin AKP) kapatılabilir, ama ekonomik büyürneyi takip eden daha güzel günler ufukta," diyor. Kuşkusuz bu umut, Cemaat'in geleceğinin AKP'nin geleceğinden ayrı olduğunun farkındalığını da yansıtıyor. Öğretmen Mehmet ise AKP'yi Büyükelçi Wilson'a şöyle eleştiriyor: "Eğer AB süreci aktif olarak devam etseydi Türkiye bunu daha erken kazanırdı, diyor. Hükümet, AB sürecini yavaşlattı; eğer yavaşlatmasaydı, Türkiye bugün yüz yüze olduğu sorunları yaşamayacaktı, yorumunda bulunuyor Mehmet." Her iki öğretmenin Büyükelçi Wilson'ın gözüne girdiği bir başka ortak özellik, kriptoya şöyle yansıyordu: 260

261 (...) Her iki öğretmen de Amerikan siyasi sistemine belli bir hayranlıkla yaklaşıyor. Hangi parti seçilirse seçilsin, ülkenin ilke ve değerlerini konusunda ABD'de temel bir uzlaşı olduğunun farkındalar (...) "Sadece tek bir kitap okuyana güvenme" ABD'li diplomat Wilson, övgülerle dolu uzun bir bölümden sonra okullara ilişkin şüpheleri de kriptoya aktarıyor: (...) Söz konusu okulların veya bu okulların öncülüğünü yürüten Gülen hareketinin Türkiye'nin demokratik laik düzenine bir tehdit oluşturduğunu söylemek zor. Ancak hareketin dışındaki Türkler arasında, hatta laikliğe karşı bir önyargısı olanlar arasında bile derinden derine bir şüphe var. Yakın zamanda konuştuğumuz, Orta Asya'daki Gülen okullarının çalışmalarına aşina olan Uygur kökenli bir Ankara Üniversitesi profesörü, eski bir Çin atasözünü hatırlatıyor: "Sadece tek bir kitap okuyan adama güvenme." Gülen okullarının öğrencilerinin, özellikle de evlerinden uzakta yatılı olanların, okudukları ve izledikleri şeyler sıkı sıkıya kontrol ediliyor, dedi. Oğlunu Gülen okuluna gönderen bir meslektaşını anımsattı. Arkadaşının oğlu fizik alanında oldukça sivrilmiş ama artık, babasının akşamları rakı içmesini (Türkler için ulusal bir eğlence) eleştirmeye başlamış. Babası da oğlunu kaybettiğinden yakınıyormuş. Profesöre göre Gülen ve Humeyni arasında kurulan benzerlikler yanlış. Gülenciler, Türkiye'deki laik düzeni bir çırpıda ve sarsıcı biçimde değiştirmeyi hedeflemiyorlar, onlar toplumu içeriden dönüştürme peşindeler (...) Laik olmayanların bile Gülen' e ilişkin ön yargıları ve toplumu içeriden dönüştürme niyeti, sanırız bugün daha geniş bir kesim tarafından paylaşılıyor. Cemaat'i eleştiren Türk büyükelçi ve sonu Türkiye' den biraz uzaklaşıp, dünyaya dönersek... 10 Eylül 2008' de Kırgızistan'ın başkenti Bişkek Büyükelçiliği'nden Washington'a geçilen kriptonun gündeminde de Gülen okulları vardı.146 ABD'nin Bişkek Büyükelçisi Tatiana C. Gfoeller'in 8 Eylül tarihinde Türk mevkidaşı Serpil Alpman'la 146 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 12008 1091 08BISHKEK911.html. 261

262 tamşma toplanhsımn notları kriptonun içeriğini oluşturuyor. Bu kriptodan, Türk büyükelçilerin Abdullah Gül'ün genelgesine rağmen Gülen okullarına neden mesafeli oldukları anlaşılıyor. ABD'li diplomat Gfoeller, durumu şöyle not ediyor: (...) Alpman, Kırgızistan'daki Fethullah Gülen destekli lise! erin artan bilinirliğinden duyduğu endişeyi belirtti (Büyükelçi, Gülen'in geçmişte yoğun dini görüşleri nedeniyle Türk Hükümeti'yle ters düşmüş, mütedeyyin bir Türk olduğunu sözlerine ekledi). Alpman bu özel liseterin popülaritesinin giderek arttığını, zira eğitim dilinin ingilizce olduğunu, ancak söz konusu okullarda verilen aşırı muhafazakar mesajların Kırgız gençliği üzerinde olumsuz bir etkisi olabileceğini söyledi (...) Eee... ABD'ye Gülen Cemaati'ni şikayet eden Büyükelçi Serpil Alpman'ı orada tutarlar mı? Alpman gibi büyükelçilerin tutumuyla, AKP'nin politikaları arasında açık bir fark vardı. AKP-Cemaat evliliği bu uyuşmazlığı kaldıramazdı. Gereği yapıldı! Türkiye'nin Orta Asya'ya göndermiş olduğu ilk kadın Büyükelçi Alpman, bu kriptodan bir yıl sonra görevden alındı ve merkeze çekildi. Yerine Nejat Akçal Bişkek Büyükelçisi olarak atandı. Atamr atanmaz da... Kırgızistan' da göreve başladığı gün Cemaat'in yayın orgam Cihan Haber Ajansı'na konuştu ve Cemaat okullarına övgüler dizdi: "Büyükelçi, Sebat Eğitim Kurumları şemsiyesi altında tüm Kırgız elinin en ücra köşelerine kadar eğitim imkanlarını yaymış bulunan gönüllü Türk vakıf okullarımn da son derece önemli bir işlevi ifa ettiğini belirtti."147 Babacan'ın ziyaretleri ve etkilenmesi 5 Kasım 2008' de Ross Wilson imzalı belge, Dışişleri Bakarn Baba can' ın 26-27 Ekim tarihlerinde Kabil, Vardak ve Afganistan' ın kuzeyini kapsayan ziyaretine ilişkin ayrınhları ele alıyor.148 "Türkler imar ve eğitim projelerinde ilerleme kaydetmek için bashrıyorlar, ancak gerek yerel gerekse de Kabil' deki ulusal 147 http: 1 /biskek.be.mfa.gov.tr 1 Show Announcement.aspx?ID=116741. 148 http:/ /wikileaks.org/ cable/2008/11 /08ANKARA1917.html. 262

263 yetkililerden kaynaklanan engellerle karşılaşıyorlar," diyen Büyükelçi Wilson, Babacan'ın Afganistan programına ilişkin şu ayrıntıları not ediyordu: (... ) Babacan, Cüzcan eyaletinde biri Şebergan'da TiKA tarafından yapılan ve Afganistan Eğitim Bakanlığı'na devredilen, diğeri -Akça'da bir kız okulu- Türk-Afgan kökenli bir yurttaş ve Fethullah Gülen tarafından ortaklaşa yaptırılan iki okulda tören Iere katıldı. (NOT: Gülen, takipçilerinin Türkiye ve Afganistan, Pakistan ve Hindistan dahil olmak üzere yurtdışında yaygın bir eğitim ağı kurduğu, dinlerarası diyaloğu teşvik eden Türk kökenli islami bir liderdir. Notun Sonu.) Babacan ayrıca Mezar-ı Şerif'te Gülenciler'in erkek öğrenciler için açtığı bir okulu daha ziyaret etti. Hızlan'ın149 hatırlattığı gibi; Gülenciler laik Türkiye'de tartışmalı olabilirler ama Hızlan, özellikle Akça'nın ücra bölgesinde genç kızlara eğitim vermek için gönüllü olan on Türk kadınını örnek göstererek adanmışlıklarını takdir ettiğini belirtiyor. Hızlan'a göre, kız öğrenciler ingilizce ve Türkçe'nin yanı sıra, Dari dilinde de yüksek nitelikli bir eğitim alıyor. Söylenene göre; Babacan öğrencilerin Türkçe bilgisinden ve kendisi ile eşine gösterdikleri yakınlıktan etkilendi (... ) Bir kez daha görülüyor ki, AKP hükümeti yurtdışında Gülen'in okullarını açıyor, destekliyor ve kutsuyor. Bugün ise kapatılması için çalışıyor. 5 Mart 2009 tarihli kripto yine Afganistan'la ilgili. "Afganistan Büyükelçisi Afganistan' da Daha Fazla Türk Varlığı İçin Ricacı Oluyor" başlıklı kriptoyu James Jeffrey kaleme almış.150 Büyükelçiler arası Cemaat sohbeti ABD Ankara Büyükelçisi Jeffrey, Afganistan'ın Ankara Büyükelçisi Mesud Halili'yle görüşmesini şöyle not ediyor: (... ) Ankara'daki Afganistan Büyükelçisi, Müslüman bir ülke olarak Türkiye'nin Afganistan'a diğer NATO üyelerinden daha etkin ve yerel halkça kabul edilebilir bir destek sunacağına 149 Dönemin, Dışişleri Bakanlığı Güney Asya Ülkeleri ile İlişkiler Genel Müdür Yardıması Babür Hızlan. 150 http: / /wikileaks.org / cable/2009/03/09ankara349.htrnl. 263

264 inanıyor. Askeri personel ve polis eğitimi, eğitim, imar, dini mesajlar verebilmesi Türkiye'nin görece güçlü olduğu başlıklar. Afganistan Büyükelçisi, ABD ve kendi ülkesinin, Türkiye'nin bu alanlardaki desteğini artırmak için birlikte çalışması gerektiğini düşünüyor (...) Konu Türkiye'nin eğitim desteğine gelince, Afganistan Büyükelçisi ABD'lilere hem Milli Eğitim okullarıru hem Gülen okullarını şöyle övüyordu: (...)Şu an için Türk üniversitelerinde 800 Afgan öğrenci eğitim görüyor, bu sayı yılda 5000'in üzerine çıkmalı. Türkiye ayrıca ilk ve ortaokul inşaatlarını artırmalı (ki kimi bölgelerde bunu yapmakta) ve daha fazla sayıda Türk öğretmen göndermeli. Büyükelçi Kuzey Afganistan'daki 35 Türk kadın öğretmenin görev yaptığı, Türkiye'nin finanse ettiği kız okulunun Türkiye'nin Afganistan'a verdiği desteğin önemli bir sembolü olduğunu ve en azından birkaç Afgan kızına kadınların eşitliği konusunda güçlü rol modelleri sağladığını belirtiyor. Büyükelçi, Sufi Fethullah Gülen hareketince Afganistan'da işletilen okullardan da övgüyle bahsediyor. Başta hareketin dini kökenierine kuşkuyla yaklaşmış olsa da, okullara devam eden 'akraba çocuklarının' din propagandası yapılmadığını söylediklerini ve okulların yüksek eğitim kalitesinden bahsettiklerini aktarıyor. (...) "Hükümetten bağımsız ama desteklenen... " Afganistan ve Pakistan'ın yeniden yapılandırılmasında Cemaat o kullarına yapılan atıflar sürüyor. "Afganistan ve Pakistan Özel Temsilcisi Holbrooke'un İkili İstişareleri" başlıklı 2 Haziran 2009 tarihli kriptoda, "Türkiye ne kadar çok şey yaparsa o kadar iyi" ifadeleri kullanılıyor.151 Kriptoyu yazan, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği Masiahatgüzarı Douglas Silliman. Belgede ABD'nin Türkiye'ye basıncı şöyle not edilmiş: (... ) 18 Mayıs'ta Istanbul'daki bir toplantıda Afganistan ve Pakistan Özel Temsilcisi Holbrooke, Türk Dışişleri'ndeki mevkidaşma Türkiye'nin Afganistan ve Pakistan'da ABD ile yakın ilişki 151 http s: 1! wikileaks.org/ cable 1 2009 1061 09ANKARA774.htrnl. 264

265 içerisinde diplomatik, siyasi, ekonomikiimar ve askeri eğitim faaliyetlerini artırması konusunda baskı yaptı. Holbrooke, Afganistan ve Pakistan ile bilinen tarihsel bağları ve mevcut çabaları nedeniyle Türkiye'nin bölgede rolünün öneminin altını çizdi. Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sinirlioğlu, Ankara ve Washington'ın ortak bir stratejik bakış açısına sahip olduğunu gönülden kabul etti ve Türkiye'nin bölgede ABD'ye birlikte daha çok şey yapmak istediğini onayladı (...) Holbrooke-Sinirlioğlu toplantısında Türkiye'nin Afganistan ve Pakistan' da yapabilecekleri ele alınırken, Holbrooke'un ilginç bir talebi göze çarpıyor: (...) Holbrooke Türkiye'nin ayaklanma bastırma deneyimlerini hatırlattı ve bilinen güçlü Türk-Pakistan askeri bağları sayesinde, Pakistan askerlerinin ileri eğitimlerinin Türkiye tarafından verilmesi ihtimalinden söz açtı. Görüşmeyi 'ne kadar fazlasını yaparsanız o kadar iyi' sözleriyle bağladı (...) ABD, Türk ordusundan Pakistan' da olası ayaklanmaları bastırmak için hükümet aracılığıyla katkı istiyordu. "Türkiye'nin daha fazla nasıl katkı sunabileceğini görmek için, şimdiye kadar Afganistan ve Pakistan' da yaptıkları ana hatlarıyla aşağıda verilmiştir," denilerek askeri, siyasi, ekonomik bir dizi faaliyet kriptoda sıralanıyar ve bu da Washington' a gönderiliyordu. Bunların ikisinden söz edelim. İlki, sözünü ettiğimiz ayaklanma bastırma desteği. Holbrooke'un isteği kriptoya şöyle yansıyordu: (...) Türk Genelkurmayı'nı, sürmekte olan ayaklanma karşıtı operasyonlarda deneyim kazanmış yüksek rütbelileriyle birlikte Pakistan'a gidip, bu ülkenin yaşamakta olduğu ayaklanma sorunlarıyla baş etmesine yardımcı olmaları ve zaman içerisinde Türkiye'nin ülkenin güneyinde PKK'ya karşı kullandığı "temizleelinde tut-inşa et" yaklaşımını payiaşması için teşvik etmeliyiz. (... ) Evet, ABD, TSK'nın PKK'yla mücadele birikimini Pakistan'a aktarmak istiyor. 265

266 Devamında... Konu eğitime geliyor ve yine Gülen okulları ele alınıyor: (... )Türk Hükümeti'nden bağımsız, ancak açık ki içindeki kimi unsurlarla koordineli veya bu unsurlarca desteklenen, hümanist, ılımlı islamcı Fethullah Gülen hareketine bağlı sivil toplum örgütleri Afganistan'da ve giderek artan bir şekilde Pakistan'da geniş bir okul sistemini işletiyorlar. Öncelikleri kız okulları. Fen, matematik ve ingilizce eğitimine odaklanan okulların eğitim seviyesi görece yüksek (... ) "Türk hükümetinden bağımsız, ancak açık ki içindeki kimi unsurlada koordineli veya bu unsurlarca desteklenen" ifadesine dikkat çekelim. Cemaat'le TSK arasındaki soğukluk da, Gülen okullarına ABD desteği de kriptoya açıkça yansıyordu: (...) Türkiye'nin Afganistan ve Pakistan'ın eğitimine katkısı; artan okul inşaatları, okul güvenliği, MEB'e bağlı Türk okulları ve üniversiteleri, Afgan öğrencilere Türkiye'de okumaları için verilen burslarla ve Fethullah Gülen'le bağlantılı Türk sivil toplum örgütlerinin eğitim sistemindeki ciddi anlamda büyüyen -özellikle kızların eğitiminde- payı için akıllıca verilen ABD hükümeti desteğiyle zenginleşiyor. (Özellikle Türk ordusuyla ayrılığa düşen hareketin, azımsanamayacak bir gücü var.) Bitmedi... Pakistan ve Afganistan' daki okulları ilgilendiren son bir belgeden daha söz edelim. Büyükelçi James Jeffrey'in 18 Haziran 2009 tarihinde geçtiği kriptonun konusu "Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Pakistan ve Afganistan Ziyareti".152 Kriptonun "Türkiye' nin Afganistan'a Yardımları" ara başlıklı bölümünde Cemaat okulları şöyle yer alıyor: (...) Türk hükümeti tarafından yapılan ve işletilen okullara ek olarak, Afganistan'da, Fethullah Gülen hareketi tarafından Türk hükümetinden bağımsız olarak yönetilen sekiz okul daha var. Hızlan, Türkiye'de Gülen hareketi konusunda bazı şüpheler olsa da, Afganistan'da eski Taliban eğitim sistemiyle karşılaştırıldığında, 152 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 1 2009 106109ANKARA852.hbnl. 266

267 Gülen'in perspektifi devrimci sayılıyor. (NOT: Pakistan'da 16 Gülen okulu var.) Cemaat okulları konusunda neredeyse herkesin ortaklaştığı bir konu var. Birçok ülke, kendi topraklarında olunca bu okulları sorguluyor. Ancak Batı'nın egemenlik alanına dahil olan bölgelerde bulunmasını faydalı görüyor. Kısaca ABD'yi örneklersek... Topraklarında Fethullah Gülen' e bağlı ldü'den fazla okul var. Öyle ki, Arizona Eyaleti'nde olduğu gibi askeri üsse dahi okul açılmasına izin veriyor. Ancak, bir yandan da kendi içerisindeki bu okullara "mali suçlar" nedeniyle baskınlar düzenleniyor. Kendisi dışarıda bu okulları destekleyen ABD' de, FBI'ın elinde Cemaat okuhanna ilişkin kalın bir dosya oluyor. Ya da... Alman İstihbaratı anlamına gelen Anayasayı Koruma Dairesi'nin, ülkede faaliyet gösteren Gülen okulları ve dershanelerinin antidemokratik olduğu ve Alman anayasasını tehdit ettiğine dair bir rapor yazdığı ortaya çıkıyor. Keza Avrupa'nın birçok ülkesinde bu okullar mercek altına alınıyor. Ama ne zaman ki, konu Afganistan ya da Pakistan olunca "Ilımlı İslam" perspektifi ya da yukarıdaki kriptonun diliyle söylersek "Taliban' a karşı Gülen" mottosuyla bu okullar destekleniyor. "Heybeliada'yı açtığımızda ya Cemaat de isterse... " Sizi Gülen okullarıyla ilgili bir belgeye daha götürelim. 17 Temmuz 2009 tarihli "Türk Hükümeti Heybeliada Ruhban Okulunu Açma Konusunda Azimli" başlıklı kriptoyu ABD Büyükelçisi James Jeffrey kaleme aldı.153 Diplomat Jeffrey, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasıyla ilgili olarak şu yorumu yapıyor: (...) Türk Hükümeti, Heybeliada Ruhban Okulu'nu yeniden açma konusunda niyetli olduğu yönünde yeni işaretler veriyor ve bu yönde bir hamle için kamuoyunu hazırlıyor gibi görünüyor, ancak bir yandan da Ankara, tüm okullar üzerinde devlet kontrolü 153 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 12009 1 071 09 ANKARA 1029.html. 267

268 sağlayan anayasa maddelerini ihlal etmekten kaçınmak istiyor uyarısını yapıyor (... ) ABD Büyükelçisi Jeffrey'in ne demek istediği, kriptonun devamında, daha sonra milli eğitim bakanı olan N abi Avcı tarafından açıklanıyor: (...) 14 Temmuz'da düzenlenen bir toplantıda, Başbakan'ın danışmanı Nabi Avcı, Türk Hükümeti'nin Heybeliada'yı yakında açmaya kararlı olduğunu ve bugünlerde bunun nasıl yapılacağı konusunda yöntemleri araştırd ığını söyledi. Avcı, Türk Hükümeti'nin artık Trakya'daki etnik Türklerin durumu konusunda ilerleme sağlamak için siyasi "ticarete" odaklanmadığını (Dışişleri Bakanlığı aksini anlattı), ancak bunun yerine Ankara'nın Heybeliada konusunda tek taraflı adımlar atması gerektiğini düşündüğünü söyledi. Avcı, bu hususta temel hukuki kısıtlamalar olduğunu, ancak bunların, ona göre, aşılamaz olmadığını söyledi. Avcı, her şeyden önce, Türk Hükümeti'nin, Heybeliada'nın yeniden açılmasının, Fethullah Gülen hareketi gibi diğer dini topluluklardan kendi eğitim kurumlarını açma yönünde bir talep dalgası yaratmamasını sağlamak zorunda olduğunu söyledi. Bu, tarif edilemez sorunlar yaratır (...) Nabi Avcı özetle şunu söylüyor: Heybeliada'yı açarız. Bunun için, Yunanistan'ın kendi içindeki Türklerle ilgili adım atmasının pazarlığını yapmayız. Ama Heybeliada'yı açmak için yaphğımız düzenlemeler, Fethullah Gülen başta olmak üzere dini yapılanmaların kendi dini okullarını açmasına neden olur diye korkuyoruz. Yani... 2009 yılında AKP-Cemaat ortaklığı sürerken, dışarıdaki desteğine rağmen, AKP'nin içerideki okullara dair kontrol korkusu da var. "Boğaziçi Sosyoloji" kokan tespitler Gülen okullarını dalaylı ilgilendiren bir belge ise ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon Wiener imzasını ve 17 Ekim 2008 tarihini taşıyor.154 Kriptonun içeriğinde Boğaziçi Üniversitesi'nde türban yasağını uygulayan Rektör Kadri Özçaldıran ile Başkonsolos'un görüşmesi var. 154 http:/ /wikileaks.org/cable/2008 /10/08ISTANBUL535.html. 268

269 Aslında "türban yasağını uygulayan" demek de tam doğru değil. Zira olayın içeriği daha başkaydı... O süreçte halihazırdaki yasalara göre üniversitelerde türban yasaklı. Ancak rektörler bu sorunu yasaları uygulamayıp, türbanlı öğrencilere göz yumarak çözüyordu. Rektör Özçaldıran bunun yerine başka bir yol izledi. Türbanlı öğrencilere "yasalara rağmen kampuse türbanla girmemin doğurabileceği hukuki sonuçları önceden kabul ediyorum" yazılı bir kağıt imzalatmaya çalışıyor, hukuki sorumluluğu yönlendiriyordu. Türban dışında saçını başka şekilde örteniere bir yaptırım yoktu. Ancak fişleme iddialarına neden olan bu uygulama Boğaziçi Üniversitesi İslamcıları, liberalleri ve liberal sokulan tarafından tepkiyle karşılandı. Liberaller ve liberal solcular, İslamcı kardeşleriyle düzenledikleri eylemler sonucunda rektörü uygulamadan geri adım atbrdılar. Bu süreçte Boğaziçili erkekler bile türhan takarak yasağı etkisiz hale getirdi. Kriptoda Başkonsolos Wiener, Özçaldıran'ın anlahmlarını not ediyordu. Wiener'e göre Rektör Özçaldıran oldukça karamsar bir tablo çiziyordu. Özçaldıran, türhan yasağına ilişkin açıklamalarınin yaru sıra ilginç bir şikayette de bulunuyordu: (Özçaldıran) YÖK'ün gerek Boğaziçi Üniversitesi gerekse de Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nin karakteri üzerindeki zararlı etkisine; ABD'ye karşı olumsuz fikirler besleyen ve bu nedenle mezuniyet sonrası akademik çalışmalarına ABD'de devam etmeyi tercih etmeyen az sayıda ama kayda değer bir dizi öğrenci olduğuna değindi (...) Özçaldıran türban yasağına ilişkin tutumunu yukarıda açıkladığımız haliyle Başkonsol os' a anlatmaya çalışıyordu: (...) Boğaziçi'nin liberal geçmişine atıfla, özçaldıran Eylül ayı başlarında öğrenci ve akademisyenlere türbana ilişkin mevcut düzeniemelerin ayırdında olduklarını gösteren bir açıklamaya imza atma fırsatı getiriyor. Bu açıklamayı imzalayan kişilerin, sorumlulukların ın farkında oldukları için, türban takmalarına izin veriliyor. Bir rektör olarak "kişi gelebilecek tepkileri anladığı sürece onların sembolleriyle üniversiteye girmelerine izin veririm" açıklamasında bulunuyor. özçaldıran'a göre türbana ilişkin yasayı 269

270 Anayasa Mahkemesi düzenliyor ve kendisi de böylesi bir yasanın meşruluğunu sorgulama yetkisine sahip olmadığını, yalnızca yasaya saygı duyabileceğini ileri sürüyor. Kişisel olarak, "Daha ötesine karışamam. Eğer 18 yaşını geçmişse, istediğini yapabilir," diye ekliyor. Bugün, bu yaklaşımının Türkiye'nin hassas siyasi atmosferi ışığında anlaşılacağına ve siyasileştirilmeyeceğine inanmakla hata ettiğinin farkında (... ) Başkonsolos Özçaldıran' a üniversitede kaç türbanlı öğrenci olduğunu sorunca ise, bir akıl yürütmeli yanıt alıyor. Rektör Özçaldıran'ın mantığına göre türbanlı kadınlar Anadolu' dan okumaya gelenler. Özçaldıran' ın türbanın Anadolu' dan İstanbul' a değil de İstanbul' dan Anadolu'ya yayılan bir akım olduğunun farkında olmadığını görüyoruz. Ancak verdiği rakamlar ilginç: (... ) Özçaldıran, Boğaziçi'nde başını örten veya örtebilecek öğrencileri hakkında net bir sayı veremeyeceğini kabul etti. Bir tahmin yürütmek adına her fakültedeki Anadolu'dan gelen öğrencilerin büyük kentlerden gelenlere oranını gösteren bir tablo ve grafikler sundu. Kabaca bir hesapla Anadolu'dan gelen kız öğrencilerin türban takan öğrencilerin sayısına eşit olduğu çıkarsamasında bulundu. Bu öğrencilerin Anadolu'dan geldiklerinden hareketle eğitim fakültesindeki kadın öğrencilerin yüzde 70'inin türban takabileceğini varsaydı. Mühendislik fakültesindeki kadın öğrencilerin yüzde 50'sinin türban takabileceğini ve pek çok mühendislik öğrencisinin "Gülen hareketine" ait liselerinden geldiğini ekledi. Buna karşılık, doğal ve beşeri bilimlerdeki kadın öğrencilerde bu oranın yalnızca yüzde beş ya da altıda kalmasının nedenini, bu öğrencilerin daha varlıklı ailelerden ve kent merkezlerinden gelmelerine bağladı. Coğrafi ve felsefi farklılıklara rağmen, tüm öğrencilerin sosyal olarak iyi kaynaştıklarını savundu (... ) Kadri Özçaldıran'ın anlattığına göre Boğaziçi Üniversitesi'nde İslamcı eğilim oldukça güçlü. Eğitim fakültesindeki kadınların yüzde 70' i, mühendisliklerdeki kadınların yarısı türbanlı. Mühendislik fakültesindeki çoğu öğrenci de Gülen okullarından geliyor. Tespitierin biraz "Boğaziçi Sosyoloji" koktuğunu söylememiz lazım. Kaygılı Özçaldıran için bir kurtuluş yolu var: 270

271 (...) Özçaldıran'a göre üniversiteyi "kurtarmanın" tek yolu, ona özel bir statü tanınmasından geçiyor. 1959'da Amerikan eğitim yöntemlerini Türkiye'ye getirmek için kurulan ODTÜ ile Boğaziçi'nin yakın işbirliği geliştirmesini önerdi. Özçaldıran bu iki üniversitenin, diğer kamu üniversitelerine koşulan şartlardan muaf olacakları özel bir statüye sahip olmaları arzusunu dile getirdi (...) Özçaldıran, Boğaziçi ve ODTÜ'ye diğer üniversitelerden ayrı bir statü istiyordu. Konuyu bitirirken son sözümüzü söyleyelim... Erdoğan'ın hayali pek mümkün değil Belgelerin bütününe bakılınca görülüyor ki, Gülen okullarına "Türk okulları" tanımı yapmak pek de uygun değil. Zira hem Türkçeden çok İngilizceyi yaygınlaştırıyor, hem de ABD ile ilişkileri Türkiye' den daha iyi. Türkiye' den daha çok ABD, Gülen okullarını yeniden yapılandırdığı alanlarda bir araç olarak görüyor. Örneğin, özellikle Orta Asya ve Afrika' da, bu okullar aracılığıyla bir tür ılımlı dini modernleşme progranu uyguluyor. İran gibi ABD muhalifi ülkelerin anlayışlarının karşısına, bu okulların perspektifini koyuyor. Bu durum çarpıcı bir şekilde Cemaat tarafından da kabulleniliyor. Cemaat okulları sadece eğitim faaliyeti yürütmüyor, yani salt bir "okul" görevi görmüyor. İşte tam da bu özelliklerinden ötürü... Recep Tayyip Erdoğan'ın hayali olan, bu okulların görevlerini AKP hükümetinin kuracağı yeni okulların üstlenmesi, pek de mümkün görünmüyor. 271

272 PUTİN, ZAMAN'IN HABERLERİNİ BELiRLiYOR 2014 yılının son ayının ilk günü. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ankara'yı ziyaret ediyor ve hiç olmadığı kadar sıcak karşılanıyordu. Nasıl olmasın? Hem Putin hem Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı günlerde Batı tarafından çok sert eleştiriliyordu. Putin, Ukrayna' da AB ve ABD'ye karşı bir vesayet savaşı yürüterek izole edilirken, Türkiye aynı günlerde AB ve ABD' den hızla uzaklaşmakla ya da "değerli yalnızlıkla" suçlanıyordu. Öyle ki Rusya' da yayınlanan İzvestiya gazetesine göre; ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Rusya'ya karşı yaptırırnlara katılma ve Putin'i kabul etmeme teklifinde bulundu ama Erdoğan bunu reddetti. Joe Biden, Kasım 2014'te Türkiye'ye yaptığı ziyarette de Putin'i hedef almıştı. Kuşkusuz, Erdoğan-Putin buluşmasının her defa olduğu gibi görünür gündemi gazdı. Rusya en önemli müşterisi Türkiye'ye böyle bir dönemde avantajlar sağlamış, Erdoğan da bu avantajı bir fırsat olarak kullanmıştı. Aralık 2014'teki görüşmeyi farklılaştıran bir ayrıntı daha vardı. Bu kez Putin ile Erdoğan, Fethullah Gülen konusunda aynı yerde duruyordu. Zira Sovyetler Birliği'nin çözülüşü sonrası Rusya'nın etkinlik alanında okullarıyla, örgütleriyle, sermayesiyle büyüyen Cemaat, Rusya'nın Putin'le dünya siyasetine dönüşü sonrası ülkedeki etkinlik alanından yavaş yavaş kovuluyordu. Öyle ki, (Gülen Cemaati dahil) Nur Cemaati'ne yönelen baskılar soruşturmalara, davalara, hatta Risale-i Nur'u yasaklamaya kadar gitti. Prof. Dr. Vitaly Naumkin... Rusya Bilimler Akademisi'ne bağlı Doğu Bilimleri Enstitüsü'nün yöneticisi. Aynı zamanda Moskova Devlet Üniversitesi Dünya Siyaseti Fakültesi ile Moskova merkezli Stratejik ve Siyasi Çalışmalar Merkezi'nin başkanı. 272

273 Bakın Prof. Naumkin bugün gelinen noktayı nasıl özetliyordu: "Paradoksal olarak bugün Rusya-Türkiye yakınlaşmasım teşvik eden unsur, Moskova'mn Fethullah Gülen'in fikir ve faaliyetlerine karşı takındığı son derece olumsuz tavırdır. Dünyamn birçok ülkesinde kök salan ve Türkiye' de güvenlik ve yargı başta olmak üzere birçok önemli mevkideki yetkiliyi de kapsayan büyük bir kitlesi olan bu İslami cemaatin lideri, önceleri Türk Başbakarn Recep Tayyip Erdoğan ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) müttefikiydi. O günlerde Moskova'mn olumsuz tavrı, Ankara'yı rahatsız ediyordu. Ancak ABD' de yaşayan Gülen ile Erdoğan arasında alevlenen Soğuk Savaş'ın ardından Moskova'mn tutumu, Gülen'in etkinliğini kırmaya dönük ortak hareket etme imkarn tamyor."155 Evet, hatırlatmasak olmaz... Bugün Gülen konusunda Putin'in çizgisine yanaşan Erdoğan, dün ne yapıyordu? Cemaat' e bağlı okulların Rusya' da kapatılmasım dönemin başbakarn olarak bizzat önlüyordu. Dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı olan Hüseyin Çelik, Erdoğan'ın Cemaat okullarımn kapatılmasına karşı nasıl göğüs gerdiğini, çok eski değil, 2013'te şu sözlerle anlatmıştı: "Bu okullara yönelik olarak Rusya Federasyonu ciddi tedbirler aldı. Bazı yerlerde kapatmaya gitti. Bakanlığım döneminde Rusya'ya gittiğirnde onların milli eğitim bakaniarına söyledim. Sayın Başbakan bizatihi Putin'i arayarak bu konuya verdiği önemi bizzat kendisi Sayın Putin' e anlattı. En önemli taraf da Sayın Cumhurbaşkammız, Sayın Başbakammız ve tüm bakanlarımız gittikleri ülkelerde o ülkelerin hükümet başkanlarıyla veya bakanlarıyla gidip bu okulları ziyaret ettiler. Dolayısıyla bu okulların ülkelerdeki konumu ve kredibilitesi açısından önemli bir manevi katkı oldu bu. Bunu aslında oradaki insanlar da bilir. Şu anda Cemaat'in önde gelen isimleri de bunun böyle olduğunu bilir. Talep, bu okulları açan, orada bu işletmeciliği yapan Cemaat'in ileri gelenlerinden oldu."156 Nasıl itiraf etmişti Erdoğan, Cemaat'le olan evliliklerini: "Ne istedilerse verdik!" 155 http: / / www.al-rnonitor.com/ pulse 1 tr 1 originals /2014/06/ russia-turkey-davutoglu-syria-crisis-ukraine-tatar.htrnl. 156 http: / /haber.stargazete.corn 1 politika 1 putine-okul-resti-cektil haber-813618. 273

274 Ve evet şimdi, aralarındaki boşanmayla birlikte "ne verdikse alalım" pozisyonuna gelmiş durumdaydı. Edelman' dan sert sözler Aralık 2014'teki görüşmeden on yıl öneeye gidelim. Yine bir Aralık günü ve yine Putin Türkiye' d ey di ve 5 Aralık 2004'te Türkiye'ye gerçekleşen ziyareti ABD kriptolarındaydı. 1 O Aralık 2004' te Büyükelçi Eric Edelman' ın "Putin' in Türki ye Ziyareti: Rusya Türkiye' yi Batı' dan D öndürmeye Çalışıyor; Türkler Seçenekleri Masada Tutuyor" başlıklı kriptosu ABD'nin ziyaretten hiç de memnun olmadığını gösteriyordu.157 Edelman'ın kriptonun özet bölümünde kullandığı hakaretler durumu yeterince açıklıyordu: (...) Putin'in ziyareti, hem Rusya'nın Türkiye'nin oyunda olduğuna dair değerlendirmesini hem de Türklerin gönlünde yatan aslanı, barbariara özgü yaklaşımlarını ve ilgi (kar getirecek) düşkünlüklerini gösteriyor. Şimdilik, kimi Türklerin sunmaya çalıştıklarının aksine, ziyaretin Ruslar açısından büyük bir ilerleme anlamı taşımadığı görülüyor (...) ABD'li diplomat Edelman, biraz daha ileri gitse "ilgi düşkünü" ya da "barbar" şeklinde nitelediği Türklere, "nankörler" de diyecekmiş gibiydi. Kriptoda Putin'in ziyaretinin uzun zamandır devlet başkanları düzeyinde yapılan ilk ziyaret olmasına dikkat çekilirken, ziyaretin gecikmesi şu ifadelerle aktarılıyordu: (...) Eylül'de gerçekleşmesi planlanan ziyaret, ABD'nin Felluce operasyonuna Türkiye'den yükselen sert tepkilerin yaşandığı bir ortamda, Türk hükümetinin AB'nin üyelik müzakerelerinin başlamasına karar vermesinin huzursuzluğunda ve Türkiye'deki kimi çevrelerin "Avrasya"yı bir alternatif olarak pompaladıkları dönemde, Rusya'da yaşanan Beslan saldırısı nedeniyle ertelendi (...) Öyle anlaşılıyor ki Büyükelçi Edelman, o günlerde Irak savaşı üzerinden Türkiye' de yükselen anti-amerikanizmin fazla- 157 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 120041121 04ANKARA6887.html. 274

275 sıyla farkındaydı. Buna karşı hızla yaygınlaşan ulusalcı dalganın Avrasya'yı alternatif olarak öne sürdüğünün de. Fethullah Gülen'in bu kriptodan aylar sonra Aktüel dergisine "ulusalcı dalganın aşılacağına" dair neler söylediğini anımsatalım.158 ABD'li diplomatın Türk gazeteciden talebi Edelman kriptonun başlığında Rusya'nın Türkiye'yi Avrupa'dan caydırmaya çalıştığını açıkça söylüyordu. 17 Aralık 2004 tarihinde, yani ziyaretten 12 gün sonra Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye müzakerelere başlama tarihi verdiği hatırlanırsa, Putin'in ziyaretinin zamanlamasının manidar olduğu açıktı. Nitekim ABD'li Büyükelçi Edelman durumu Yeni Şafak'ın diplomasi muhabirinin ağzından şöyle aktarıyordu: (...) Genellikle iktidardaki AKP'yi destekleyen Islamcı Yeni Şafak gazetesinin dış politika muhabirinin bize söylediğine göre; Türk hükümeti ziyaretin 2005 başlarında gerçekleşmesini istediyse de, Ruslar 2004 yılı bitmeden, yani AB zirvesinden önce yapılması konusunda ısrarcı olmuşlar (...) Kriptoya göre gazeteciler ABD Büyükelçiliği'ne bilgi vermeye devam ediyordu. Bu kez durum daha da çarpıcıydı. Edelman'ın notlarından aktaralım: (... ) Ziyaret Putin'in Sezer ve Erdoğan'la gerçekleştirdiği buluşmaların etrafında döndü. Bizim Akşam gazetesi dış haberler muhabirinden isteğimiz üzerine, Türk çevirmenlerden Habil To paloğlu'dan ziyareti değerlendirmesi istendiğinde, bunca yıllık meslek hayatı boyunca Sezer'in ağzından "protokol kurallarını aşan" bu kadar coşkulu dostluk ifadelerini hiç duymadığını söylemiş. Topaloğlu, Erdoğan'ın Putin'e karşı tavrını da Sezer'inki kadar olmasa da sıcak diye nitelendirmiş. 1 O Aralık'ta yaptığımız görüşmede Rus Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı ve Putin'e birebir görüşmelerinde çevirmenlik yapan Kunakov bize, Erdoğan'ın Putin'i çok sıcak karşıladığını söyledi (... ) İkili siyasi görüşmeleri çevirenlerin, goruşmenin içerıgıne dair bu kadar bilgi vermesi Türkiye' deki sızın h kaynaklarının 158 http: 1 1 tr.fgulen.corn/ content/ view /9214/37/. 275

276 nerelere uzandığırun da göstergesiydi. Zira, devlet adına çeviri yapanların, görüşmeleri bir diplomatik sır olarak tutması gerekiyordu. Öyle anlaşılıyor ki, bu kurala pek de uyulmamıştı. ABD ile her zaman mesafeli olan dönemin Cumhurbaşkaru Ahmet Necdet Sezer'in Putin'le yakınlaştığı iddiasırun ABD'yi hoşnut etmediği açıktı. Tabii Sezer kadar olmasa da Erdoğan da bu hoşnutsuzluktan payına düşeni almış görünüyordu. Bununla birlikte... Bir Türk gazetecinin, ABD'nin Türkiye' deki en üst düzey temsilcisinin, yani Büyükelçi'nin isteğiyle "muhabirlik" yapması gazetecilik açısından ayrı fecaatti. Putin' den Erdoğan' a gözdağı "Gazeteciden al haberi" dersek, Büyükelçi Edelman bu konuda oldukça başarılıydı! Keza, karşımıza yine bir gazeteciyle çıkıyor ve "tanıdığımız gazeteciler arasında AKP kabinesinde en derin ve kapsamlı bağlannlara sahip kişi olan Akşam gazetesi Ankara temsilcisi Nuray Başaran'ın AKP içindeki kaynaklarına dayanarak 8 ve 9 Aralık'ta bize aktardığına göre; Putin, Sezer ve Erdoğan' a şu mesajları iletmiş," ifadelerini kullanıyordu. Ne miydi o mesajlar? Gazeteci Başaran'ın AKP içinden alarak Büyükelçi Edelman' a taşıdıklarını birer birer aktaralım: (...) AB: Türkler "AB düşlerini" unutmalıdır, AB'ye girer ve Schengen kriterlerini uygularlarsa, Rusya ticaret hacmini ve Türkiye'ye yapılan ziyaretleri (turistler dahil) sınırlandıracaktır. Türkiye AB'ye boynunu uzatmaktad ır. Bunu yapmasına gerek yok. Putin Türkiye'nin arkasında duruyor, bu sayede Türkiye AB'ye kafa tutabilir. (Not: Başaran, Erdoğan'ın kimi danışmanlarının AB'ye meydan okumak için açıkça Putin'in sözlerini kullanmaları için baskı yaptığını, Erdoğan'ın bunu kabul etmediğini söyledi.) Görünen o ki Putin, Türkiye'ye açık bir öneride bulunuyordu. AB yerine Avrasya seçeneğinden yana tutum almayı teklif ediyordu. AB'ye mesafeli bir Türkiye'nin arkasında duracağım taahhüt ediyordu. İlginçtir, bu teklifi AB'ye bir blöf olarak kullanmayı Erdoğan kabul etmiyordu. Sarurız, Avrasyacılığın bir şaka olmadığının farkındaydı. 276

277 Akşam temsilcisi Başaran'ın ABD temsilcisi Edelman'a aktardığına göre, Putin'in sepetinde bir gözdağı da vardı. Buna göre Putin, enerji bağımlı Türkiye'ye pahalı enerji kartını gösteriyordu: (...) Enerji ve ticaret: Türkiye AB'ye üye olursa, Rusya bu kadar ucuz doğalgaz sağlamaya devam etmeyecektir. Petrol kaynakları pek de uzak olmayan bir gelecekte tükanecek ve doğalgaz önümüzdeki 500 yıl boyunca temel enerji kaynağı olmaya devam edecek. Bu açıdan bakıldığında sözü edilebilecek iki tedarikçi bulunuyor: Rusya ve iran. Rusya yanı başınızda beliriyor. Rusya ve Türkiye'nin pek çok konuda işbirliği yapma fırsatı var: Kafkaslar, ticaret, petrol ve enerji (...) FSB-MiT buluşması Kritik bir mesele daha söz konusuydu. Putin-Erdoğan görüşmesinin önemli gündem maddelerinden biri de Fethullah Gülen' di. Daha önce anlattık Tarihin 2004 olduğu düşünülürse, iki lider bu konuda 180 derece ayrı yerlerde duruyordu. Evet, 2004 MGK'sında Gülen tehlikesinin altına imza yı AKP hükümeti zoraki olarak atıyordu. Hükümete yakın gazeteci Abdulkadir Selvi' nin, "2004'ten önce kaç valiniz, milletvekiliniz, bakanınız, üniversiteniz vardı, 2004'ten bu yana kaç tane oldu?" sözleri durumu özetliyordu.159 Cemaat, 2004'ten sonra yaptığı operasyonlarla daha da büyüyordu. Bilemiyoruz, Erdoğan o gün Putin'i dinlemediği için belki de pişmandır! Edelman'ın kaleme aldığı kriptoda Cemaat, "Türk devletinin temel kurumlarının korktuğu, Türkiye' deki en güçlü İslamcı grup. Gülen Cemaati belli başlı şirketleri, ticareti ve yayıncılık faaliyetlerini kontrol ediyor. Siyaset alanına -AKP içinde yüksek mevkiler dahil- ve Türk Polis Teşkilatı'na iyice nüfuz etmiş; dünya çapında, ABD ve Rusya da dahil olmak üzere, Putin'in bir zamanlar açılmasına kolaylık getirdiği okullardan oluşan geniş bir ağa sahip" ifadeleriyle tanıtıldıktan sonra, şu notun düşüldüğü görülüyordu: "Rusya, Gülen Cemaati'nin sinsi İslami ajandası olarak gördüklerinden kaygılı." 159 http: // www.yenisafak.com.tr 1 yazarlar 1 AbdulkadirSelvi 1 cemaat-vedershaneler /42833. 277

278 Edelman, bu noktada daha ilginç bir bilgi veriyordu. Buna göre Erdoğan'la Putin'in buluşması sırasında iki ülkenin istihbarat teşkilatları, yani MiT ile FSB de bir araya geliyordu. Rus Gizli Servisi FSB, MiT'le Cemaat'i konuşuyordu. Edelman durumu kriptoya, "Rusya Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı Kunakov konuşmaktan kaçınıp zikzak yapsa da, meselenin gündeme geldiğini biliyor, yine de konunun istihbarat servislerinin toplantısında Rus Gizli Servisi FSB temsilcisi tarafından açıldığını öne sürdü," ifadeleriyle aktarıyordu. MiT'in ne tepki verdiğini bilmiyoruz. Ve nasıl oluyorsa, Cemaat söz konusu görüşmenin içeriğinden haberdar oluyordu! Büyükelçi Edelman'a da bildiklerini şöyle anlatıyorlardı: (...) Türkiye'de en çok satan günlük gazetelerden biri olan Gülenci Zaman'ın genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Ankara muhabiri Mustafa Ünal, 9 Aralık'ta ayrı ayrı -ama son derece gönülsüzce-, Putin'in gerçekten de Gülen'in Rusya'daki faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdiğini kabul etmek zorunda kaldılar (...) Ruslada beş yıldızlı oyun Öyle anlaşılıyor ki Putin, Rusya'ya "tehlike" olarak gördüğü Cemaat' e baskıya hazırlanıyordu. Peki, Cemaat bu durumda ne yapıyordu? Cemaat'in Türkiye' deki tarihçesini hatırlayanlar, bu sorunun cevabını çok kolay bulabilir: Elbette rejimle uzlaşmaya çalışıyordu. Büyükelçi Edelman'la konuşan Cemaat'in medyadaki seslerinden Erkarn Tufan Aytav, bu uzlaşma çabasını şöyle anlatıyordu: (...) Gülenci "Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı" yöneticisi Erkam Aytav, okulların Rus yetkililerin baskısına maruz kaldığını ve okulların Gülen'in Rusya "misyonunun", yani Rusya'nın adım adım Gülen'in Islam anlayışına dönüştürülmesinin tam kalbinde yer alması nedeniyle, Gülen Cemaati'nin rejimle anlaşmanın bir yolunu aradığı konusunda geçen aylarda bizi üç defa isteksizce bilgilendirdi. Aytav ayrıca, Rusya'nın Türkiye'deki çıkarları için, okulları kapatma tehdidini kullanarak Gülenci lobi gücünü manivela yapma olasılığının da farkında (...) 278

279 Tam da bu noktada... Kitabın ileriki bölümlerinde ayrıntılarını yazacağımız bir MİT raporuna değinelim. Tarih: 24 Haziran 2004. Yani, Cemaat'in "Rusya rejimiyle anlaşmanın bir yolunu aradığına" dair itirafının ABD kriptosuna yansıdığı zamanlar... O günkü Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısına, Milli istihbarat Teşkilatı (MİT) bir rapor sundu. "Fethullah Gülen Grubu'nun Yurtdışı Faaliyetleri" adlı raporda Cemaat'in, Kursk faciasında hayatını kaybeden Rus denizcilerin ailelerini Antalya' da beş yıldızlı bir otelde ağıdadığı yazıyordu. MİT, o çarpıcı bilgiyi MGK'ya şöyle sunuyordu: "Grup mensuplarınca, RF'de Cemaat aleyhinde oluşan ortamı yumuşatmak için çok çeşitli girişimlerde bulunulmaktadır. Buna en çarpıcı örnek olarak, Mayıs 2001 ayı içerisinde grubun denetimindeki Moskova merkezli Tolerans Vakfı'nın organizesiyle, 'Kursk Denizaltısı'nda hayatını kaybeden Rus denizcilerin eşleri ve çocuklarından oluşan 40 kişinin Antalya' da beş yıldızlı bir otelde ağırlanması ve bu olayın medya organlarında propaganda malzemesi olarak kullanılması gösterilebilecektir." Ne büyük organizasyon ve lobi faaliyeti değil mi? Putin Zaman' ı uysallaştırdı Bir de... Uzlaşmak/ anlaşmak derken, aklımıza geldi... Bu politika Cemaat medyasına nasıl yansıyordu acaba? Ekrem Dumanlı gibi bir "basın özgürlüğü kahramanı" Putin'in ağzının payını verir, diyenler olabilir. Ekrem Dumanlı'nın her zaman ifade ettiği gibi, Zaman bağımsız bir gazete, Cemaat'in çıkarlarına göre değil hakikate göre yazar, diyenler de çıkar belki. Ancak durum pek de öyle değil. Büyükelçi Edelman, iki Cemaatçi'nin ağzından durumu şöyle özetliyordu: "Aytav ve Dumanlı, Zaman'ın Rusya haberlerinin Putin rejimini yatıştırmak amacıyla yumuşatıldığını bize ayrı ayrı itiraf ettiler." Tüzmen' e karlı işler Kriptonun devamında Büyükelçi Edelman, Putin'in politikasını özetliyordu. Buna göre; Putin birinci olarak Türklerle karlı iş anlaşmaları yapmak, ikinci olarak Türkiye'nin Rusya'ya olan enerji bağımlılığının altını çizmek, üçüncü olarak Türkiye'nin 279

280 sırtını Batı'ya dönmesini sağlamak, dördüncü olarak Rusya'mn Türkiye' deki etki ağım genişletecek aracılar bulmak için çalışıyordu. "Rusya'mn etki ağını genişletecek aracılar nelerdir?" diye haklı bir soru akla geliyordu. ABD'li diplomat Edelman kriptoda bu soruya da yamt veriyordu: (...) Bu son açıdan (Rusya'nın Türkiye'deki etki ağını genişletecek aracılar bulmak) bakıldığında, Türkiye'nin en iyi dış ticaret ortağının Rusya olduğu fikrini yaymaya çalışan Dış Ticaret Bakanı Tüzmen'le ilgili güçlü dedikodular var. Yakın zamanda Moskova'ya yaptığı bir resmi ziyarette Rusların kendisine karlı kişisel işler verdiği söyleniyor (...) Evet, Büyükelçi Edelman AKP'li Bakan Kürşat Tüzmen'in rüşvet karşılığı Rusya'yla ticareti genişletmeye çalıştığım ileri sürüyordu. Ağır bir itharn olduğu açıktı. Öyle anlaşılıyor ki, Edelman'ın kafasına Rusya'mn etkinlik ağı denilince ilk olarak rüşvetle safiara kahlanlar geliyordu. Çarpıcı iddialar bunlarla sımrlı değildi... Putin, Dugin'i Tuncer Kılınç'a gönderdi İkinci aşamada, siyaseten Rusya'yla yakınlaşma yı savunanlar vardı. Edelman bu noktada çok ilginç bir bilgi veriyordu: (... ) Emekli MGK Genel Sekreteri ve "Avrasya" destekçisi General Kılınç'a yakın bir kaynağımızdan duyduğumuza göre Putin, "Avrasya" bloğunu Türklerle sağlamlaştırmak için ziyaretinden önce "Avrasya" projesinin mimarı Alexander Dugin'i General Kılınç'a göndermiş (... )"1so Herhalde bu açıklamaların daha iyi anlaşılması için, sizi kriptonun yazıldığı tarihten daha öneeye götürmemiz lazım. Tarih: 8 Mart 2002. Yer: Harp Akademileri Komutanlığı. "Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur" konulu sempozyumda AB-Türkiye ilişkileri değerlendiriliyor- 160 Alexander Dugin, Putin'in ziyaretinde de Rus delegasyonunda yer alıyordu. 280

281 du. Konuşma yapan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Erol Manisalı, AB içindeki kavgalara rağmen Avrupa Birleşik Devletleri'nin kurulacağını ancak Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya ile birlikte Türkiye'nin bunun dışında tutulacağını ileri sürdü. Manisalı, "Hoşlanalım, hoşlanmayalım, AB kesinlikle Hırıstiyan kulübüdür," dedi. AB'nin girişimlerini modern sömürgecilik olarak niteleyen Manisalı, sözlerine şöyle devam etti: "AB bizim yararımızadır, ancak pazarı ele geçirecekse, ulusal sanayiyi bitirecekse, bürokrasiyi Brüksel' den yönetecekse, Kıbrıs, Avrupa ordusu, PKK ve Ermeni konularında Türkiye'ye taban tabana zıt koşullar öne sürüp ' Aksi halde olmaz' diyecekse, 'Beni bölmek istiyor, içine almamak için bütün koşulları öne sürüyor' derim ama, İspanya, Yunanistan, Portekiz gibi olsak tabii ki Türkiye'nin lehinedir. Ama beni bölerek, tek yanlı bağlayarak, oyalayarak davranırsa, ilelebet beni birliğe alacakmış gibi bir perspektifle bakamam. Bu devam ettiği sürece, TSK dahi 15 yıl sonra parmağını oynatamayacaktır." Erol Manisalı'run sözleri "kendi fikri" diye geçiştirilebilirdi. Ancak dönemin MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, "Manisalı'run her sözüne tamamen katılıyorum," dedikten sonra Amerikalıların kanını donduran o ifadeleri kullandı: "Türkiye'nin yeni birtakım arayışlar içinde olması kesinkes ihtiyaç. Bunun da en doğru yöntemi zannediyorum, Rusya Federasyonu ile birlikte, ABD'yi göz ardı etmeksizin mümkünse İran' ı da içerecek şekilde arayış içinde olunması." Orgeneral Kılınç'ın sözlerine, o dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'ten eski cumhurbaşkanları Süleyman Demirel ve Kenan Evren' e kadar herkes itiraz etti. Ancak herkes Kılınç'ın söylediklerinin, Türkiye' de o sırada gelişmekte olan Avrasyacı eğilimin dışavurmuş hali olduğunu biliyordu. Alexander Dugin de Avrasyacılık doktrininin teorisyeniydi. Ve eğer ABD Büyükelçisi Edelman'ın İstihbaratı doğruysa, Avrasyacılar arasında köprü bu şekilde kurulmuş oluyordu. ABD'nin bunu büyük bir tehdit saydığım düşünmek yanlış olmazdı. Tesadüf olmasa gerek... Aktardığımız kriptodan birkaç yıl sonra, hem Erol Manisalı hem Tuncer Kılınç Ergenekon davasından yargılandı ve sonunda 281

282 ağır cezalar aldılar. Tabiri caizse, Alexander Dugin' dokunan yanıyordu. Keza, Dugin'in adı da Ergenekon dosyalarına girdi. Operasyonu yapan polis, savcı ve hakimlerin, Putin'in Erdoğan'a şikayet ettiği Cemaat'in üyeleri olduğuysa herkesin bildiği bir başka sırdı. Dugin bir başka Aralık ayında, 2012 yılında, Putin'in bir kez daha Türkiye'yi ziyaret etmesinin ardından durumu şöyle tanımlayacakh: "Türkiye' nin tamamen ABD'nin rotasına girdiğini gösteren gelişmeler var. Bunlardan biri, Ergenekon ve Balyoz davaları. Burada tutuklarran ve sindirilen askerler, siyasetçiler ve aydınların hemen hepsi, ABD'ye mesafeli olan ve Türkiye'nin Rusya ve diğer Avrasya ülkeleriyle yakınlaşmasını savunan kişiler. Türkiye' deki Ergenekon ve Balyoz davaları aracılığıyla yürütülen süreç, Moskova' da, ABD tarafından planlanan ve Rusya'yı da hedef alan bir süreç olarak görülüyor ve Kremlin' de tedirginlik yaratıyor."161 Ruslar, Star TV'yi almak istiyor Devam edelim... Üçüncü aşamada, Rusya'nın etki ağını Büyükelçi Edelman şöyle tarif ediyordu: (...) Güvenilir kaynaklardan, Rusların şu an için devletin elinde bulunan, çok izlenen Star TV'yi almak için bastırdıklarını duyduk. Rusların geleneksel kentsel kurumlar (örneğin daha muhafazakar bölgeleri temsil eden Türkmen örgütleri) ile dini cemaat ve tarikatiara mali destek sağlayarak ulaşma konusunda planlı bir çaba içerisinde olduklarını görüyoruz (...) Rusların Star TV'yi alma ihtimalinin ABD'yi ürküttüğü açıktı. Zira kuşkusuz, Rusların elinde Türkiye' nin en çok izlenen kanallarından birinin olması kritik öneme sahipti. Rahat bir nefes almışlardır: Televizyon kanalı önce Doğan Grubu'na, ardından Doğuş Grubu'na satıldı. Herkes ABD'ye karşı birleşmiş Büyükelçi Eric Edelman'ın notlarında bir ayrıntı daha vardı. O da Rusya'nın bazı tarikatlada yakınlaşma politikasıydı. 161 http:/ / www.dw.de 1 türk-rus-savaşı-çıkabilir 1 a-16434878. 282

283 Kastedilen tarikatın Haydar Baş'ın öncülüğünü yaptığı Kadiri tarikatı olduğu malumdu. Zira Haydar Baş, 2005 yılında Milli Ekonomi Modeli (MEM) Kongresi'ni düzenlemiş ve Avrasyacı fikirleri savunmuştu. Kongreye Ruslardan da katılım olmuş, Haydar Baş daha sonra Rusya Duma Meclisi'ne giderek konuşma yapmış, bazı partilerle siyasi mutabakat imzalamıştı. Bu açıdan bakıldığında Haydar Baş'ın adının hem Balyoz hem Ergenekon davasında sıkça anılması tesadüf müydü? Büyükelçi Edelman Türkiye' de Avrasyacılık zeminini öyle büyütüyordu ki, Abdullah Gül' den Ahmet Davutoğlu'na kadar saydığı isimlerle Türkiye'nin her an Batı' dan kopabileceğine dair bir fotoğraf çekiyordu: (...) Resmi Türk tarafına baktığımızda Rusya'nın niyet ve stratejilerini kavrama konusunda elle tutulur, geniş kapsamlı bir analiz kabiliyeti yoksuniuğu görüyoruz. Buna ilaveten, -AB ve ABD'nin ihanet olarak görülen tavırlarına karşı düşüncesizce ve duygusal tepkide- birbirine benzemeyen, akılsız ama sesini çıkaran bir kesimin sırtlarını Batı'ya dönme ve en azından AB ile ABD'ye göğüs gerecek alternatif bir tercih olarak yeni bir şeyler deneme arzusunu gözlemliyoruz. Kimi siyasetçi ve akademisyenleri (örneğin, Dışişleri Bakanı Gül ve Dış Politika Danışmanı Davutoğlu), hatırı sayılır bir dizi gazeteciyi (solcu ve Islamcı), Türk dışişlerindeki kimi isimleri, bazı muvazzaf ve emekli subayları kapsayan bu grup şu an için parçalı, ama ABD Irak'ta olduğu müddetçe ve AB'yle müzakereleri n dalgalı seyri sürdükçe, Rusya çıkar sağlayacağı verimli bir zemin bulacaktır (...) Yani, ABD özetle diyordu ki: Herkes bize karşı birleşti; Rusya da bu atmosferden faydalanıyor! Çıkarları Türklere her şeyi unutturdu ABD'nin Vladimir Putin korkusunu ilgilendiren bir başka kriptodan daha söz edip bu bölümü bitirelim. 12 Ağustos 2005 tarihli ve "Türk-Rus Yakınlaşması: Soçi' de Yedi Saatlik Erdoğan Putin Görüşmesi" başlıklı kriptoyu ABD' nin Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Nancy McEldowney kaleme almıştı.162 162 http: // wik.ileaks.org 1 cable / 2005/08/ OSANKARA4751.html. 283

284 Adından da anlaşılabileceği gibi kripto, Erdoğan'ın 2005 yılında Rusya'nın Antalya'sı olan Soçi'deki Putin'in yazlığına giderek yaptığı uzun görüşmeyi ele alıyordu. İki liderin bu görüşmede yaptığı uzun yürüyüşü, birlikte dinledikleri konseri ve sabah kahvaltısım hatırlatırsak, bu samimi görüntünün yarattığı rahatsızlığı anlatmak daha kolay olurdu. McEldowney kriptonun özet bölümünde durumu şöyle aktarıyordu: (...) Rusya'yla ticaretin büyük bir gelişme kaydettiği (özellikle Rusya yararına) ve Türklerle Ruslar arasındaki giderek artan bir duygusal yakınlaşmanın yaşandığı bir ortamda, Başbakan Erdoğan, Putin'le eşit koşullarda bir ortaklık inşa etmekte olduğunu düşünüyor. Türkiye tarafında, Rusya'nın Türkiye'ye yönelik amaçları veya doğalgaz tedariğinde Rusya hakimiyeti konusunda akılcı bir analiz eksikliği göze çarpıyor (...) Kriptoda gezinin özellikle Yeni Şafak gibi AKP'ye yakın basında nasıl resmedildiği anlatılıyordu. Putin ile Erdoğan'ın iki eşit, iki arkadaş gibi poz vermeleri ve basımn daha önceki Bush Erdoğan görüşmesinde oturur vaziyete fotoğraf çektirmelerine dair dokundurmaları Washington' a aktarılıyordu. Erdoğan' ın Putin'le görüşmesinde Dışişleri Bakanlığı yetkilerini yamnda istememesi ve resmi olarak not turulmaması alışkanlığım sürdürmesi de, öyle anlaşılıyor ki Amerikalıları rahatsız ediyordu. "Yeni Şafak, bu dalkavukça başsayfasına karşın görüşmenin ana başlıklarına dair ipuçları da sunuyor," dedikten sonra iki ülke arasındaki ticari ilişkiler, özellikle Rusya' mn enerji satışı anlatılıyor. Ve ABD'li diplomat McEldowney, Türk işadamlarımn omurgasızlığı üzerine bir tasvirde bulunuyor: (...) AKP liderliği ve birçok Türk işadamı için Rusya'yla ilişkilerin genişlemesi daha fazla para kazanma anlamına geliyor. Benzer bir şekilde rüşvet ve avanta da Türkiye'de iş yapmanın bir parçası olarak görüldüğünden, Türk işadamları Rusya'daki koşulları normal karşılıyorlar. Yenilik ve kazanç ihtimali Türkleri kendine çekiyor ve başka zaman üzerinde duracakları konulardaki kötü hatıralarını unutturuyor. Rusya'yla ilişkiler yeni ve pek çok önemli alanda kar potansiyeli var, bu nedenle Türkler, Rusların 284

285 Tatariara 1552'den beri neler çektirdikleri, Putin'in Müslümanlara karşı tavrı, Rusların Çeçenistan'da yaptıkları üzerinde düşünmeye gerek duymuyor (... ) McEldowney yalan söylüyor diyemeyiz; zira konu kar etmek olunca işadamları Rusya'yla veya başka ülkelerle her türlü sorunu unutuyor. McEldowney Erdoğan' a da, "İşin bir de duygusal yam var. Türkler Rusları Kafkaslar ve Orta Asya'yı kontrol etme hakkı olan büyük ve güçlü bir ulus olarak görüyorlar. Kendilerinin de bir zamanlar büyük bir imparatorluk olduğunu, ama şimdi Batı'mn kendilerine saygı göstermediğini (Rapallo sendromu163) düşünüyorlar," dedikten sonra dokunduruyor: "Erdoğan kendisini dünya çapında bir devlet adamı olarak görüyor ve Putin'in kalın kırmızı halısından etkilenmişe benziyor." ABD'li diplomat M eeldowney Türkiye' deki çevrelerin Rusya'ya karşı saldırganlığı terk eden üslubundan oldukça rahatsız görünüyordu. Doğan Grubu'ndan Çukurova Grubu'na kadar herkesi bu nedenle eleştiriyordu: (...) Gerek AKP cenahı gerekse de (kimi istisnalar hariç) Türk medyası, akademi çevreleri ve düşünce kuruluşları, Rusya'nın Türkiye'ye ve onun iç sorunlarına yönelik amaçları konusunda herhangi bir akılcı analizden yoksunlar. Erdoğan, Rusya'nın doğalgaz tedariğindeki hakim pozisyonunun ve dağıtım ağlarını satın alma istekliliğinin siyasi sonuçlarına karşı kayıtsız görünüyor. Basın ve akademi çevreleri, Marksist ikinci ve üçüncü dünyacı görüşlerinden kopmak istemeyen solcularla dolu. Dahası Türkiye'nin en büyük medya holdingi olan Doğan Grubu Rusya'da bir televizyon kanalı açmak için ihaledeki yerini korumak istiyor; islamcı Fethullah Gülen hareketinin gazetesi Zaman, televizyon kanalı Samanyolu ve meslek örgütü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Gülen'in Rusya'daki okullar zincirini ve Gülen'in Rusya'yı lslam'a döndürme "misyonu"nu korumak istiyor (her üçü de akıllarındaki bu amaç nedeniyle Rusya konusunda sözlerini 163 Rapallo sendromu; Türkiye ve Rusya'run yalruz olduğu, saldırgan bir Bab'nın kötü muamelesinin ve saygı yoksunluğunun eşit mağdurları olduğu duygusunu ifade ediyor. Adım Birinci Dünya Savaşı'run ardından Bab tarafından dışlanan Almanya ve Sovyetler Birliği'nin Rapallo' da 1922 yılında imzaladığı anlaşmadan alıyor. 285

286 sakındıkların ı bize itiraf ettiler); Akşam, Tercüman ve SkyTürk televizyonunun sahibi Çukurova grubu, GSM şirketi Turkcell'deki çıkarlarını korumak istiyor. Kimi istisnalar hariç düşünce kuruluşları paranoyakça Batı karşıtı duygusallıklar (1920 Sevr Antiaşması sendromu) ile kuşatılmış ve Batı'ya karşı "Avrasya alternatifinin" çekiciliğine kapılmış durumdalar (...) Kısacası... Görülüyor ki, herkesin Rusya'yla bir hesabı vardı. 286

287 ERDOGAN, CEMAAT'İ ALİYEV'İN ELiNDEN ALDI Cemaat' e karşı operasyon yapan ülkelerin arasında yalnız Türkiye yok. Azerbaycan yönetimi de kendi ülkesinde Cemaat tehlikesi sebebiyle bir dizi operasyon gerçekleştirdi. 2014 yılının Nisan ayında Recep Tayyip Erdoğan'ın Azerbaycan'a gerçekleştirdiği ziyarette gündemlerden biriydi Cemaat yapılanması. Zira, görüşmede Erdoğan'ın Cemaat'i gündeme getirip getirmediği sorulduğunda Cumhurbaşkanı ilham Aliyev, "Biz mütteğiz, dostuz, kardeşiz. Bizim aramızda olan sohbetler geniş alanı kapsar. Dost gibi müzakere etmediğimiz mesele yoktur. Bizim ilişkilerimize zerre kadar zarar verecek herhangi bir adıma imkan vermeyeceğiz," diyerek "Evet" demiş oluyordu. 164 Aslında sorunun yanıtını herkes aşağı yukarı biliyordu. 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası Cemaat' e karşı acımasız bir savaşa girişen Erdoğan'ın aklında bundan başka bir şey yoktu. Ülkenin en çok satan gazetesi Yeni Musavat, Erdoğan'ın ziyaretini "Erdoğan Bakü'ye yeni dosya ile geliyor" başlığıyla veriyor, Erdoğan'ın Azerbaycan'da Gülen Cemaati'ne yönelik operasyonu konuşmak için günübirlik Bakü'ye gittiğini yazıyordu. Yeni Musavat'ın haberine göre; Ankara 17 Aralık operasyonunun ardından Cemaat' e karşı düğmeye bastığında, Azeri devletinin içinde yer alan Gülen Cemaati mensubu kişiler araştırıldı ve rapor halinde Erdoğan'a sunuldu. Erdoğan da 7 Şubat 2014'te Rusya'nın Soçi kentinde düzenlenen Kış Olimpiyatları'nın açılışı için katıldığı törende Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev' e Cemaat'le ilgili ilk dosyayı bizzat sundu. Azeri İstihbaratı da çok geniş çaplı bir inceleme ve takip başlattı. Ankara'nın talebi doğrultusunda Mart ayında, yani Erdoğan ile Aliyev görüşmesinden yaklaşık bir ay sonra, Bakü, ülkede kurulu Gülen okul ve dershanelerine karşı düğmeye bastı. ll okul ve 13 dershane hükümet kararıyla kamulaştırıldı. Aralarında Bakü' deki Çağ-Kafkas Üniversitesi'nin de bulunduğu kurumlar, Azerbaycan Petrol ve Gaz Şirketi SOCAR' a bağlandı. 164 http: / 1 www.aa.corn.tr 1 tr 1 s/ 309865--bir-sikinti-varsa-ararnizda-degerlendiririz 287

288 Yeni Musavat'a göre; Erdoğan Nisan 2014'teki ziyaretinde Aliyev'e Cemaat'in Azerbaycan kolu hakkında daha detaylı bir dosyayı sundu. Gelin görün ki; ziyaretinden sonra Aliyev'le birlikte basın toplantısı düzenleyen Erdoğan, bir Azeri gazetecinin, "Sizin partinizin Nurcular'la bir bağlantısı olduğu söyleniyor, böyle bir ilişkiniz var mı?" şeklindeki sorusuna maruz kalacaktı. Erdoğan'ın bu "zor" soruya yanıtı, "Şimdi, bu bana çok garip geldi. Bizim böyle bir bağlantımız söz konusu değil, bizim tek bağlantımız milletle," diye olacaktı. Ah işte, şu gazeteciler yok mu, hepsi yandaş alamıyor! Öyle ya, Cemaat konusunda kendisine en yakın düşünen isimlerden biri olan Aliyev'i ziyaret eden Erdoğan'ın amacı, Türki cumhuriyetlerde Gülen hareketinin "elini kolunu bağlamak"tı. Erdoğan'ın Azerbaycan' dan ayrılmasından bir hafta sonra operasyonlar başladı. Azerbaycan yönetimi, aralarında Gülen Cemaati mensuplarının da olduğu Nurcular' a yönelik eşzamanlı operasyon düzenledi. İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasına göre operasyonlarda 40'dan fazla kişi tutuklandı. Şüphelilerden 17'si Azerbaycan devlet memuruydu. Hatta Azerbaycan'ın Cemaat'le mücadelesi Risale-i Nur'u yasaklamaya kadar varmıştı. Ziyaretin ardından üç ay geçmişti ki... Gülen okullarını kısa süre önce bünyesine alan Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR flaş bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamada, "maliyet yükü" gerekçesiyle Cemaat'in eğitim kurumlarının feshedildiği, yani kapatıldığı bildirildi.165 Azerbaycan' dan STV önlemi Şimdi biraz geçmişe dönelim ve gelelim Wikileaks' teki "Cemaat-Azerbaycan" konulu belgelere... Tarih 19 Eylül 2006. ABD'nin Bakü Büyükelçisi Anne Derse Washington' a "İslami Sofuluğun Azerbaycan' da Değişen Rolü" başlıklı kriptoyu geçiyor.166 Büyükelçi Derse Azerbaycan' daki durumu belgenin özet bölümünde şöyle aktarıyordu: 165 http:/ 1 www.hurriyet.corn.tr /d un ya / 26638932.asp. 166 http s: 1 1 wikileaks.org 1 plusd/ cables 1 06BAKU1367 _a.htrnl. 288

289 (... ) Bağımsızlığın üzerinden geçen 15 yıldan sonra, Islami sofuluk yaygın olmaktan uzak da olsa, Azerbaycan'da yükselişte. Dini tarikatların bu yavaş ama istikrarlı gelişimi iki etmene dayanıyor: Azerbaycan'ın dini mirasının yeniden keşfi ve Türk, iranlı, Arap grupların aktif dini propagandaları. Azerbaycan hükümetinin desteğini alarak Azerbaycan'da okullar ve camiler ağı kuran Türk Sünni islam anlayışı, devlet çıkarlarına daha yatkın görülse de, bir dini gelenek oluşturmaktan uzak görünüyor. Buna karşılık, Selefi Sünni cemaati, halen küçük olmasına karşın son yıllarda istikrarl ı bir büyüme sergiliyor ve Bakü'nün en önemli Sünni camisiyle birlikte birkaç bin insanı camilere çekebildiği belirtiliyor. Azerbaycan Şii ağırlığının olduğu bir ülke olarak kalsa da, iran'ın buradaki Şiiler üzerindeki etkisi, Azerbaycan hükümetinin Şii kurumları üzerindeki Kafkas Müslümanları Komisyonu ve Devlet Dini Kurumlarla Çalışma Komitesi aracılığıyla uyguladığı sıkı kontralle dengeleniyor. iran'ın etkisi kendisini en çok, en gözle görülür şekilde Bakü'deki Cuma Camii cemaati ve onun iyi bilinen ve pek çoklarınca Iran'dan mali destek aldığına inanılan imamı llgar ibrahimoğlu aracılığıyla, ülke çapındaki onaylanmamış yeraltı camileri ağıyla hissettiriyor. Uzun vadede, siyasal ve toplumsal bir güç olarak islam'ın Azerbaycan'daki rolü, hükümetin eşitlikçi, demokratik, serbest pazar toplumu yaratma sözünü ne ölçüde tutacağına bağlı. Bunun haricindeki telgraflar siyasal islam'ın Azerbaycan'daki rolünü ve ABD çıkarları için olası etkilerini irdeleyecek (... ) Azerbaycan' daki dini akımların ayrıntılarıyla irdelendiği belgede sıra Gülen Cemaati'ne gelince ABD'li diplomat Derse şu notları düşüyor: (... ) 1990'1arda Türkiye'den Fethullah Gülen hareketi, Çağ Öğretim Işletmeleri -Olağanüstü Haller Bakanı Kemaleddin Heydarov'la bağlantılı olduğu söylenen özel bir Türk şirketiçatısı altında Azerbaycan'da çok sayıda okul açtı. Azerbaycan hükümetinin onayıyla Gülen hareketi 15 ila 20 özel lise ile birlikte tanınmış Kafkas Üniversitesi'ni kurdu. Din adamlarının bize söylediklerine göre, Azerbaycan Hükümeti Türk Islamı'nın etkisini Sünni Selefiliğe ve muhafazakar Şiiliğe karşı bir denge unsuru olarak görüyor. Her ne kadar konuya ilişkin istatistik bulmak 289

290 zor da olsa, din adamlarının ortak kanısı Türk Sünni islam cemaatinin dengeli, açık olduğu, aynı zamanda Selefi ve Şii cemaatlere kıyasla büyüme eğilimi göstermediği yönünde (... ) 24 Ocak 2007 tarihinde Bakü Büyükelçisi Anne Derse'nin Washington' a geçtiği kripto ise; 19 Aralık 2006 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı Demokrasi, İnsan Hakları ve Emek Bürosu Müsteşarı Barry Lowenkron ve Büyükelçi'nin "Din Uzmanlarıyla Öğle Yemeği"ni konu alıyor.167 Toplanhya dört yerel din uzmaru kahlıyor: Dr. Neriman Gasimoğlu, Azerbaycan Din ve Demokrasi Merkezi. Dr. Arif Yunusov, Barış ve Demokrasi Enstitüsü. Dr. Altay Geyushev, Türkçe Konuşan Halklar ve Kafkaslar Tarihi Profesörü, Bakü Devlet Üniversitesi. Dr. Naile Süleymanova, Azerbaycan Ulusal Bilimler Akademisi Elyazmaları Enstitüsü. Buluşmada, Azerbaycan' daki İslamcı akımların yayılması ele alımyor. Ve gündemdeki konulardan biri de Gülen Cemaati. Konu üzerine söz alan Dr. Yunusov'un sözleri kriptoya şöyle giriyor: (...) Nurcular'ın Azerbaycan toplumu içindeki en önemli Türk kökenli Islami güç olduklarını söyledi. Azerbaycan toplumundaki Türk-islam etkisinden örnekler veren Yunusov, Nurcu teolojinin Bakü'deki Kafkas Üniversitesi'nde ve Fethullah Gülen hareketinin uydu yayını üzerinden izlenebilen Samanyolu Televizyonu'nda etkili olduğunu söyledi (...) Tam da burada araya giren Büyükelçi Derse'nin kriptoya düştüğü şu not oldukça çarpıcı: "Yorum: Azerbaycan hükümeti kısa süre önce Samanyolu'ndan kurtulmak için önlemler aldı." Öyle anlaşılıyor ki Azerbaycan, özellikle 2007 yılından itibaren Cemaat' e yönelik tavrında daha dikkatli olurken, Samanyolu TV' nin izlenmemesi için çarpıcı bir şekilde önlem aldı. Hoş, Cemaat boş durur mu, Ekim 2007' de Hazar TV adlı yeni bir kanalı Azerbaycan' da yayma koydu. 167 http: / / wik.ileaks.org/ cable/ 2007/ Ol/ 07BAKU106.html. 290

291 Hükümet tetikte ama... Kriptolardan devam edelim... 5 Ağustos 2008 tarihli ve yine Büyükelçi Derse imzalı kripto bu kez doğrudan Gülen Cemaati'nin Azerbaycan' daki yapılanmasını irdeliyor.168 "Azerbaycan' da Fethullah Gülen Ağının Varlığı" başlıklı belgenin özet bölümü şöyle: (...) Fethullah Gülen ağı Azerbaycan'ın Islami sahnesinin bir bileşeni konumunda. Ağ ın Türk kökenli olması ve kaliteli eğitim kurumları açmaya yaptığı vurgu Azerbaycan'daki varlığını mümkün kılmış. "Çağ Öğretim" -Bakü'deki özel bir Türk şirketi Azerbaycan'da bir üniversite (Hazar Üniversitesi) ve en az on iki liseyi yönetiyor. Gülenci ağ ayrıca pek çok Azeri medya kuruluşu ve yerel bir Türk işadamları derneğiyle de ilişkiler kurdu. Azerbaycan Hükümeti genellikle yabancı islami etkilere karşı düşmanca yaklaşırken, Fethullah Gülen'in temsilcileri Azerbaycan Hükümeti mensuplarıyla Türkiye ve Azerbaycan arasındaki daha geniş bir ikili ilişkiler ağı çerçevesinde ve Çağ Öğretim'in yüksek kaliteli eğitim sağlama becerisi sayesinde iyi bir ilişki tesis ettiler. Azerbaycan Hükümeti grubun faaliyetleri hakkında tetikte görünse de, özellikle laik seçkinler örgütlü islam'ın Azerbaycan'daki etkisi konusunda ihtiyatlı olmaya devam ediyorlar (...) Kriptoya bakılırsa, Cemaat 2008 yılında da Azerbaycan' da etkin ama bir yandan da şüpheyle karşılanıyor. Büyükelçi Derse, Fethullah Gülen ve Cemaati'ne ilişkin ayrıntılar verdiği kriptoda Azerbaycan' da birçok Nurcu yapılanma olduğundan hareketle şu tespiti yapıyor: (...) Kimi yorumcular, Gülen ve Nursi arasındaki bağiantıyı göz önüne alarak, Gülen takipçilerine "Nurcular" ismini veriyor. Gülen ve Nursi'nin öğretileri arasında kimi teolojik farklılıklar olması nedeniyle, Gülenciler kendilerini Nurcular olarak adlandırmıyor (...) Aslına bakılırsa... Her ne kadar ortak geçmişleri olsa da, gerçekten de Nurcular ile Gülen Cemaati arasındaki açı Türkiye' de de fazla. Ve gittikçe derinleşen bu ayrım bugün gelinen noktada daha net görülüyor. 168 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 120081081 08BAKU731.htrnl 291

292 Gülen okuhanna ilişkin anlatım belgede yer alırken şu ifadeler kullarulıyor: (...) Okullarda özellikle matematik ve fen bilgisine ağırlık veriliyor. Müfredat etik ve/veya felsefe dersleri içerse de, din derslerine yer verilmiyor. Azeri öğrencilerin büyük bir çoğunluğu, bu okullara dini gerekçelerden ötürü değil, söz konusu okulların pek çok devlet okulundan daha iyi bir eğitim kalitesine sahip olması nedeniyle devam ediyor. Büyükelçiliğin vize görüşmeleri ve yerel bağlantılarla yapılan konuşmalara göre; bu okullara devam eden öğrencilerin demografik yapısı seküler, yönetici seçkinlerin çocuklarından, iyi bir eğitim arayışındaki üst-orta sınıf çocuklarına kadar uzanıyor (...) Okulların dışında da Azerbaycan' da Cemaat kuruluşları var. Büyükelçi Derse bunların bakiyesini şöyle aktarıyor: (...) Eski bir Dini Kurumlarla Çalışma Komitesi (SCWRA) çalışanı olan Agil Hacıyev ve yerel bir din alimi Elshad Miri'ye göre; eğitim kurumlarının yanı sıra, aralarında Hazar Televizyonu, Hazar Radyo, Zaman gazetesi ve Burc FM radyo istasyonu gibi pek çok Azeri medya kuruluşunun Gülenci bağlantıları bulunuyor. Miri'nin Büyükelçiliğe aktardıklarına bakılırsa, Gülenciler ayrıca Azerbaycan'daki Türk firmalarını artırrı1ak için çalışan Azerbaycan Türk Sanayici ve işadamları Beynelhalk Gerniyeti'yle (TU SIAB) yakın işbirliği içerisinde çalışıyorlar. Ancak sözü geçen bu Gülenci bağlantıların tam işleyişi belirsizliğini koruyor. Yerel bağlantılarımız ve Gülenciler hakkındaki akademik çalışmalar gösteriyor ki, ayrıntıları bilinmese de Türk işadamları hareketin önemli destekçileri konumundalar (...) İlişkileri iyi tutmak için rüşvet Azerbaycan yönetiminin bugün olmasa da, o gün neden Gülen Cemaati'ne yol verdiği belgede şöyle anlatılıyor: (...) Genel itibariyle Azerbaycan Hükümeti ülke içinde dış kaynaklı Islami misyonerierin faaliyetlerini, özellikle de Suudi Arabistan Vahabileri ve lranlı Şiiler gibi Körfez ülkelerinden gelen Selefi aktivistleri engellemenin yollarını arıyor. Bakü Devlet Üniversitesi 292

293 profesörü ve islam bilgini Altay Geyushev'e göre; 1990'1arın kaotik siyasi atmosferinde Azerbaycan Hükümeti'nin yabancı misyonerler üzerinde neredeyse hiç kontrolü yoktu ve hükümet üyeleri Körfez ülkeleri ve iran kaynaklı misyoneriere karşı bir ağırlık oluşturmaları için Türk misyonerierin varlığını tercih etmişlerdi. Bu bağlamda ve Azerbaycan ile Türkiye'nin yakın ikili ilişkileri zemininde bakıldığında, Fethullah Gülen ağı Azerbaycan'da kendine bir yer edindi. Gülenciler, Azerbaycan'da faaliyet gösterme imkanı bulan tek Türk kökenli grup değildi, ancak içlerinden en örgütlü olanlardan biriydi (...) Suudi Vahhabi ve İranlı Şiilere karşı bir denge unsuru olarak Türk Sünni islamı o günlerde Azerbaycan Hükümeti tarafından destekleniyordu. ABD'li diplomat Derse, Cemaat'in Azerbaycan'daki düzene nasıl ayak uydurduğunu ve rüşvet çarkına nasıl girdiğini ise şöyle aktarıyordu: (...) Geyushev ve diğer yerel bağlantılarımız, Çağ Öğretim'in ilişkileri iyi bir zeminde tutmak için Azerbaycan Hükümeti üyelerine, muhtemelen, resmi olmayan "işletme ücreti" ödemiş olduğunu veya ödemeye devam ettiğini düşünüyorlar (...) Büyükelçi Derse, bu rüşvet çarkım ifşa ettikten sonra Azerbaycan Hükümeti'nde Cemaat'le yakın ilişkileri olan isimlere değiniyor: (... ) Hükümet unsurlarının çocuklarını Çağ Öğretim okullarına göndermeye istekli olmaları, Azerbaycan Hükümeti'yle iyi ilişkiler kurma ve devam ettirme yönündeki Gülenci yetenekierin kilit bir göstergesi. Miri'ye göre Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı idaresi Başkanı Ramiz Mehdiyev'in torunları, aynı kurumdan birçok yetkilinin çocuklarıyla birlikte bir Çağ Öğretim okuluna gidiyor. Gülenciler ve Azerbaycan hükümeti yetkilileri arasındaki ilişkiler üzerine yapılan konuşmalarda adı sıkça geçen diğer bir isim de, Cumhurbaşkanlığı idaresi Başkanlığı Siyasal Analiz Departmanı'nın başında bulunan Elnur Aslanov. Aslanov yıldızı parlayan ve doğrudan doğruya Mehdiyev'e bağlı çalışan, Apparat'taki [Cumhurbaşkanlığı] görece genç bir yüz. Bakış açıları 293

294 aşırı laik olma eğilimi taşıyan üst düzey hükümet yetkililerinin çocuklarını bu okullara göndermeleri, Azerbaycan Hükümeti'nin Fethullah Gülen okullarını Azeri gençliğinin Islamileştirilmesi konusunda bir Truva atı olmasından korkmadığı izlenimi uyandırıyor. Eski SCWRA çalışanı Agil Hacıyev'in bize söylediğine göre, şimdiki SCWRA şefi Hidayet Orucov'un Çağ Öğretim yetkilileriyle çok yakın kişisel ilişkileri bulunuyor (...) Diyanet'e de artan kuşkuyla bakılıyor Bir ayrıntıdan söz edelim. 1992-93 öğretim yılında Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı, Bakü Devlet Üniversitesi ve Türkiye Diyanet Vakfı arasında imzalanan anlaşma uyarınca Bakü Devlet Üniversitesi'nde ilahiyat bölümü kurulmuştu. Bu bölüm, Türk Diyaneti'nin kontrolündeydi ve devletle oldukça iyi geçiniyordu. Zira arkasında bir Cemaat ya da tarikat oluşumu değil, doğrudan devletin dini görevlileri vardı. Büyükelçi Derse, Azerbaycan Devleti'nin 2001-2002 yılında Cemaat'in Kafkas Üniversitesi'nde ilahiyat bölümünün kapatılıp, Bakü Devlet Üniversitesi'nde açık kalmasına dikkat çekiyor. Bu da Cemaat'e karşı Azerbaycan'ın tetikteki halini simgeliyordu: (... )Azerbaycan seçkinleri Çağ Öğretim'in laik eğitim çabalarından memnun görünseler de, hükümet hareketin ülkedeki faaliyet ve hedefleri konusunda dikkatli bir tutum izliyor. Örneğin Kafkas Üniversitesi'nin ilahiyat bölümü 2001-2002 döneminde kapatılmıştı. Azeri yetkililer söz konusu dönemde, Bakü Devlet Üniversitesi'nin ilahiyat bölümünün ise faaliyetlerinin devamına izin verdiler. Geyushev'e göre Kafkas Üniversitesi'ndeki ilahiyat bölümünün kapatılıp Bakü Devlet Üniversitesi'ndekinin kapatılmaması, Azerbaycan Hükümeti'nin resmi Türk Diyaneti ile Gülenci ağın faaliyetlerine dönük daha geniş bir bir ayrıma gitmesini yansıtıyor. Geyushev'in belirttiğine göre, AKP'nin 2002'de iktidara gelişinden önce Azerbaycan Hükümeti Gülen hareketi ve Diyanet arasında daha ciddi bir ayrım gözetiyordu. Bakü, Diyanet'le olan ilişkilerinden daha hoşnuttu. Azerbaycan Hükümeti halen Gülenciler ve Diyanet (Din Işleri Başkanlığı) arasında bir ayrım gözetse de, kimi hükümet üyeleri Gülenciler'e ve Gülen'in Diyanet içinde etkisinin daha da belirleyici olmaya başladığı algısı nedeniyle, 294

295 Diyanet'e de artan bir kuşkuyla bakıyorlar. (Hacıvey'in verdiği bilgiye göre, Azerbaycan'daki on caminin imamı Diyanet'ten ödünç alınmış durumda ve Bakü Devlet Üniversitesi'nin ilahiyat bölümünün literatürünün büyük kısmı Türk Hükümeti'nin izniyle getirilmiş.) Aliyev'in Cemaat operasyonunu Erdoğan engelledi Ve elbette, Gülen Cemaati'ne yönelik bir Azerbaycan yaptırımını o günlerde engelleyen kişi dönemin başbakanı Erdoğan' dan başkası değildi. Erdoğan, o süreçte operasyona karşı devreye giriyor ve Cemaat'i kurtarıyordu. Bu tarihi olayı Büyükelçi Derse Washington'a şöyle aktarıyordu: (...) Yerel bağlantılarımızın belirttiğine göre, AKP'nin Türkiye'de iktidara gelmesinden bu yana, kimi Azeri hükümet yetkilileri Gülen'in faaliyetleri konusunda artan bir ihtiyatlılık sergiliyorlar. Geyushev'in bize aktardığına göre 2006 yılının sonlarında Azerbaycan hükümeti içerisinde, Fethullah Gülen ağının üzerine gidip gitmemek konusunda bir politika belirleme tartışması yürütülmüş. Azerbaycan seçkinlerinden -aralarında Şeyh Allahşükür Paşazade ve Ulusal Güvenlik Bakanı'nın da bulunduğu- kimi önemli isimler daha geniş bir Sünnilik karşıtı kampanyanın bir ayağı olarak Fethullah Gülen hareketinin üzerine gidilmesini savunmuşlar. Ancak Türkiye Başbakanı Erdoğan, Devlet Başkanı Aliyev'le yaptığı bir görüşmede Çağ Öğretim adına araya girmiş. Geyushev, Çağ Öğretim okullarının faaliyet göstermeye devam edebilmesinin, Türkiye'nin iç siyasetiyle, adlı adınca AKP'nin iktidarda kalma becerisiyle yakından ilgili olduğunu ileri sürüyor. Aynı zamanda Türk misyonerler olduğu iddia edilen kişilere yönelik periyodik tutuklamalar da yaşanıyor, ne var ki Büyükelçilik bu kişilerin Fethullah Gülen ağıyla bağlantılı olup olmadıklarını bilmiyor (...) Yani neymiş... Erdoğan bir dönem siper olmuş, eski ortağı Cemaat'in okullarına. Aliyev 2006 yılında Cemaat'in üzerine yürümek istediğinde elini Erdoğan tutmuş. "Dur, yapma" demiş. 295

296 Sanırız, Erdoğan bugün Cemaat okuhanna operasyon isteyince Aliyev de şaşırmıştır. Nişanlısıyla evlenmesine engel olunan Azeri Kripto okunduğunda Türkiye' dekine benzer tartışmaların, Azerbaycan' da da yapıldığı gözlemleni yar: (...) Gülen hareketinin laik hükümetlere yönelik bir tehdit oluşturup oluşturmadığına dair mühim bir tartışma yürüyor. Bu kuşkuyu taşıyanlar Gülenciler'in ülke yönetiminde ve iş çevrelerinde kendilerine sempatiyle bakan bir seçkinler grubu oluşturmak suretiyle, toplumları içeriden dönüştürmeyi amaçladıklarını iddia ediyorlar. Hareketin yandaşları ise kanıt olarak Gülen'in din ile bilimi birleştiren ve dinlerarası diyalog öğretilerine işaret ederek, Fethullah Gülen hareketinin ılımlı, ana akım bir olgu olduğunu savunuyorlar (...) ABD kriptosuna yansıyan bu cümleler çok tanıdık değil mi? Evet, Cemaat'in örgütlenme modeli Azerbaycan'ın da gizli gündeminde yer alıyor. Sadece bu kadar da değil. Büyükelçi Derse, kendilerinin doğrudan doğruya Cemaat'in amaçlarıyla ilgili itibar zedeleyici somut bir bilgiye sahip olmadıklarını söyledikten sonra, Cemaat'in gizli çalışmasıyla ilgili olarak karşılaştıkları durumu şöyle aktarıyor: (...) Büyükelçiliğe vize başvurusunda bulunan Gülenciler dini görüşleri ve ABD'deki işleriyle bağlantılı yükümlülükleri konusunda genellikle kaçamak cevaplar veriyorlar. (NOT: Büyükelçiliğe yapılan vize başvurularının çoğu ABD'deki Gülen bağlantılı okullarda çalışmaya yönelik.) Gülenciler aynı zamanda Bakü'deki üniversite öğrencilerine düşük maliyetli konaklama imkanı sağlayan "Işık Evleri"ni açıyorlar. Bakü'deki bu Işık Evleri'nde kalmış ve sonunda evi temin edenlerin, müstakbel nişanlısıyla evlenmesini yasaklarnalarına dek varan özel hayatını kontrol altına alma çabaları nedeniyle buradan ayrılmış bir Azeri ile tanıştık (...) 296

297 Erdoğan Azerbaycan ordusundaki Cemaatçiler için de devrede Gelelim bir başka kriptoya... 13 Mart 2009 tarihli ve yine Bakü Büyükelçisi Anne Derse imzalı belge, "Azerbaycan-Türkiye: Hala Tek Millet, İki Devlet mi" başlığıyla bir sorgulamada bulunuyor. 169 Kriptoda Gülen Cemaati de bir yer tutuyor. Azerbaycan Hükümeti'nin dış kaynaklı İslami etkilere karşı düşmanca bir yaklaşım geliştirse de, Gülen Cemaati'ne gösterdiği müsamahanın sebebinin Türkiye ile ilişkileri olduğu söyleniyor. Ancak, "Azeri Hükümeti grubun faaliyetlerini yakından izliyor," denildikten sonra, yine 2006 yılındaki Cemaat operasyonunu Erdoğan'ın durdurduğundan söz ediliyor. Fakat bu kez Erdoğan'ın kurtaramadığı bir ekip hakkında da bilgi veriliyor: (...) Türkiye Başbakanı Erdoğan, Devlet Başkanı Aliyev'le yaptığı bir görüşmede Çağ Öğretim adına araya girmiş. Erdoğan, Aliyev'den Azerbaycan Ordusu içerisinde gizli kapaklı toplantılar düzenleyen, Türkiye'den ilham almış dinci bir kliğin bazı üyelerinin serbest bırakılmasını istediğinde aynı başarıyı gösterernemiş (... ) Evet, Erdoğan 2006 yılında Cemaat adına devreye girerek okullarını kurtarıyor. Ancak Azerbaycan Ordusu içindeki Cemaat yapılanmasınının hapiste olan üyelerini kurtarmaya gücü yetmiyor. Nereden nereye! Türbanlı kadın görüntüleri yayından kaldırıldı Erdoğan' ın İslamiaşma eğiliminin artmasının ilham Aliyev' de yol açtığı rahatsızlıksa oldukça ilginç ifadelerle kriptoya giriyor: (...) Azerbaycan-Türkiye ilişkilerindeki değişimin izleyeceği seyrin, Azerbaycan'daki bu gibi ağları nasıl etkileyeceği zaman içinde görülecek ama olumsuz işaretler şimdiden görülebiliyor: Türkçe programların Azericeye çevrilmesi zorunluluğu, türbanlı kadın görüntülerinin yayından kaldırılması ve Cumhurbaşkanı Aliyev'in, Gül ve Erdoğan'ın eşlerinin türbanlı olmalarından 169 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 12009 1031 09BAKU20l.htm!. 297

298 duyduğu, iyi bilinen rahatsızlık. Cumhurbaşkanı Aliyev bir müddet için Türkiye'yi, iran, Suudi Arabistan ve kimi Körfez ülkeleri gibi Azerbaycan'a yönelik Islami tehdit listesine almıştı (... ) Görülüyor ki AKP, 2009 yılında Türkiye'yi Azerbaycan için bir dış tehdit haline getiriyor. Devamında durum daha da sertleşiyor. Öyle ki Bakü Büyükelçisi Derse, olası Türkiye-Ermenistan uzlaşmasına Azerbaycan'ın vereceği tepkileri 2 Nisan 2009 tarihli kriptoda sıralıyor.170 "Türkiye ve Ermenistan tarihi bir uzlaşıya doğru ilerlerken, Bakü en yakın kültürel ve siyasi ortağı olarak görüdüğü Türkiye'nin olası terk edişinin şoku içerisinde" diye başlayan belgede yaptırımlar arasında Gülen Cemaati'ni ilgilendirenler de var: (...) Azerbaycan'ın içerideki tepkisi yeni Türk sermayesini ve yatirımlarını Azerbaycan pazarından dışlamak ve belli başlı Türk yatırımcı ve şirketlerine karşı Rus usulü hukuki bir saldırı başlatmak olabilir. Aliyev ayrıca, zaten olumsuz gözle baktığı ve şimdiye kadar yalnızca Erdoğan'a kişisel bir imtiyaz tanımak suretiyle göz yumduğu, Türkiye'den yayılan dini etkiye karşı daha aktif bir biçimde kısıtlamalar getirebilir. Türkçe yayınlar, özellikle de Müslüman kadınları türbanla gösteren programlar daha da dışlanabi.lir. Ve Azerbaycan hükümeti, itibari ı destekçilerinin varlığına rağmen Fethullah Gülen hareketinin misyonerlik ve eğitim faaliyetlerine daha sert kısıtlamalar getirebilir (...) Azerbaycan, AKP ile ilişkileri nedeniyle göz yumduğu Cemaat'i ilişkiler gerilince gözden çıkarıyor. İlginçtir, gözden çıkanlardan biri de televizyondaki türbanlı kadınlar oluyor. Aliyev Erdoğan'a, AKP'ye ve Gülen' e güvenmiyor Bukriptoya yakın zamanlarda... ABD Ankara Büyükelçiliği'nin gündeminde de aynı konu vardı. 23 Ekim 2009 tarihli, Büyükelçi James Jeffrey imzalı "Zora Düşüren Bağlar: Türkiye Üzerindeki Azeri Etkisi" başlıklı belge Türkiye-Ermenistan protokollerinin Türk parlamentosundan 170 http:/ /wik.ileaks.org/ cable/2009 /04/09BAKU252.htrnl. 298

299 geçmeye başlamasıyla birlikte Azerbaycan'ın gösterdiği tepkiyi ele alıyordu.171 ABD'li diplomat Jeffrey kriptoda, "Birçok Türk, Bakü'nün bir şehitler abidesinden Türk bayrağını kaldırma kararından rencide olmuşa benziyor, bu adım Başbakan Erdoğan' dan bir fırça yedi, hatta MHP lideri Bahçeli'nin bile sitemine maruz kaldı," diyerek gerilen ilişkileri aktarırken, Aliyev'in Erdoğan ve Gülen' e bakışını Washington' a şöyle geçiyordu: "Aliyev rejimi resmen ve şiddetle laik olmasının yanı sıra, Başbakan Erdoğan' a, onun partisine ve onun bazen 'müttefiki' olan Fethullah Gülen'in Azerbaycan üzerindeki planiarına güvenmiyor." Ermenistan'la protokollerin unutulmasıyla, Türkiye Azerbaycan ilişkileri bugün yeniden doğal seyrine girmiş görünüyor. 1990'lı yıllardaki Sovyet çözülüşünün ardından Azerbaycan' da hızla örgütlenen Cemaat' e yönelik Azerbaycan yönetiminin şüphesinin somut adımlara dönüşmesini engelleyen bizzat AKP'ydi. Öyle ki Erdoğan Cemaat'e yönelik operasyonlarda devreye girerek, bazı Cemaatçileri kurtarıyordu. Ancak AKP-Cemaat savaşı Cemaat'in Azerbaycan' daki kaderini de değiştirdi. Bugün Azerbaycan yönetimi zaten kurtulmak istediği Cemaat' e yönelik daha sıkı takibi başlatmış durumda. Bunu yaparken de, aslında güvenınediği Erdoğan ile "ortak düşmanda" buluşuyor. Cemaat ise Azerbaycan' da, komşunun sokağa attığı çocuk muamelesi görüyor. Amerikan kriptoları işte bu ortaklığın ve gelgitlerin tanığı gibi. 171 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 120091 lo 1 09ANKARA1537.html. 299

300 İLK FALSO YAŞANILAN YERDE SlKI TAKİP Cemaat' e en sert tepki veren ülkelerden biri kuşkusuz Özbekistan' dı. Yıllardır Cemaat evlerine bile operasyonlar düzenleyen Özbekler, Cemaat'e ve genel olarak Nurcular'a göz açtırmıyor. Sadece 2011 yılında, ülkede bulunan 50'nin üzerindeki Türk kökenli şirkete baskın düzenlendi, mailarına el konuldu, Cem aat' e yakın onlarca iş adamı tutuklanıp sınır dışı edildi. Taşkent yönetimi AKP aracılığıyla daha hızlı yayılan Cemaat yapılanmasına karşı öyle önlemler aldı ki, bir ara Türk yapımı sitcom dizilerin dahi yasaklandığı gündeme geldi. Özbekistan aynı zamanda Orta Asya ve Kafkaslar'da Gülen okullarını ilk kapatmaya başlayan ülkeydi. Özbek yönetiminin iddiasına göre, Gülen Okulları ABD için. çalışıyordu. Devlet Başkanı İslam Kerimov, 1999 yılında Taşkent'te gerçekleşen bombalı saldırıların ardından, başta Gülen Cemaati olmak üzere dini yapılanmaları yasakladı.172 Öyle ki, 2003 yılına gelindiğinde, Cemaat'in Özbekistan' daki varlığı artık yok denecek kadar azdı. İşte ABD kriptoları arasında Özbekistan kaynaklı belgeler Cemaat' e yönelik bu baskının izleriyle doluydu. 7 Eylül 2006 tarihinde, Özbekistan' da bulunan ABD Taşkent Büyükelçiliği'nden geçilen Büyükelçi Jon Robert Purnell imzalı kriptonun konusu "Artan İslamcı Aşırılık Korkusu" idi.173 Kriptonun özet bölümü, korkunun da bir özeti gibi: (... ) Özbekistan hükümeti halkı islami eğilimlerden caydırmak 172 16 Şubat 1999' da Taşkent'in merkezinde arka arkaya araçlar patladı; amaç İslam Kerirnov' a suikast düzenlernekti. Saldırıların arkasında Özbek İslam Hareketi vardı. Kerirnov, kendisine suikast girişimiyle Türkiye'nin ilişkili olduğunu iddia ederek, ülkedeki Cemaat okullarını ka path. İlginçtir: Hahrlarursa, Cemaat'in Emniyet İmaını Osman Hilmi Özdil, ABD kriptosunda Özbekistan kökenli "İslami Cihat Birliği" üyesi olmakla suçlanrnıştı. Özdil'in suçlandığı İslami Cihat Birliği, Kerirnov' a suikast girişiminde bulunan ve onu devirmeye çalışan Özbek İslami Hareketi'nden ayrılan bir örgüttü! 173 http: ll wikileaks.org 1 cable 120061091 06TASHKENT1707.htrnl. 300

301 adına ciddi adımlar atmaları için Taşkent'teki cemaat önderlerini sıkıştırıyor. Hükümetle güçlü ilişkileri olan bir büyükelçilik bağlantısı, yetkililerin islamcıların 2007'de yapılacak olan devlet başkanlığı seçimlerinde karışıklık çıkarabileceklerinden duydukları korkuyu ifade ettiklerini söyledi. Radikal Islamcıların işadamı gibi davranarak halkın içine sızdığını iddia eden yetkililer, yerel önderleri tetikte olmaları konusunda uyarmış. islami evliliklerin artan popülaritesinden duydukları endişeyi de dile getiren hükümet yetkilileri, Türk kökenli Fethullah Gülen'in okullarından mezun olanların da yakın takibe alınmasını önermişler. Yakınlarda basında çıkan yazılar da vatandaşları dini kıyafetler yerine "milli" kıyafetler giyilmesi yönünde teşvik ediyor. Özbekistan hükümeti islam'ın artan popülaritesi karşısında alarma geçmiş gibi görünüyor ve 1999 Şubat'ındaki bombalamayı takiben şüpheli islamcılar üzerindeki baskıyı anımsatan bir tarzda karşılık veriyor (... ) Cemaat okullarından mezunlar takipte Özet bölümünden neden işadamlarına operasyon yapıldığı anlaşılıyor. Zira Özbekistan, Cemaat'in işadamlarının sadece ticari faaliyet yapmadığını düşünüyor. Cemaat'e yönelik öfke, bir dönem Gülen'in okullarından mezun olanların takibine kadar varıyor. Büyükelçi Purnell bu takip durumuna kriptoda şöyle yer veriyor: (...) Yetkililerin ayrıca Türk kökenli Fethullah Gülen'in okullarından mezun olanların oluşturduğu tehdit hakkında da uyarılarda bulunduğu bildirildi. Bu mezunların "yüksek zeka, birlikte hareket edebilme kabiliyeti ve yurtdışında çalışma deneyimleri" nedeniyle özellikle tehlikeli oldukları belirtildi. Ayrıca Özbekistan hükümetinin "Gülen" mezunlarının eksiksiz bir listesini çıkardığını da eklediler. (Not: Bir Türk diplomat, Poloff'a174 Özbek Hükümeti'nin Türk-Özbek ilişkilerinin bir dönem kötüye gitmesinin ardından 2003 yılında ülkedeki tüm Fethullah Gülen okullarını -26 okul- kapattığını söyledi. Gülen okullarına yüksek eğitim kalitesi nedeniyle saygı duyulsa da, Özbek Hükümeti müfredatın yasadışı dini içeriğe sahip olduğundan kuşkulanmış.) "Gülen" mezunlarından duyulan korku, özellikle Batı tarzı, yabancı 174 U.S. Embassy Political Officer: ABD Büyükelçiliği Siyasi Yetkilisi. 301

302 etkisindeki eğitim programlarından yararianmış olan öğrenci ve meslek erbaplarına yönelik genel kaygının bir yansıması da olabilir. Özbek Hükümeti yurtdışı eğitimine, özellikle de ABD'de eğitime karşı ülke gençliğinin gelecekteki eğilimleri üzerindeki kontrolünü kaybetme korkusuyla sıkı önlemler alıyor (...) Batı destekli bir ayaklanma korkusu yaşayan Özbek yönetiminin hedefincieki grup, kriptolarda görüldüğü gibi açıkça Gülen Cemaati. Nurcular'a ABD ile işbirliği suçlaması 2009 yılında Washington'la Taşkent arasında bu konu üzerine o kadar sık yazışma var ki... Örneğin... 13 Şubat 2009 tarihinde yine Özbekistan Büyükelçisi Richard Norland "Dinci Grup 'Nur' a Yönelik Baskı" konulu kriptoyu Washington' a gönderiyory5 Belgenin özet bölümünde Cemaat' e yönelik baskının artırıldığı şöyle aktarılıyor: (...) Özbek yetkililer, Türk din adamı Fethullah Gülen'in muhafazakar (ama aşırı dinci olmayan) dini öğretileriyle ve Pantürkist ideolojisiyle ilişkilendirilen yasaklı Nur (veya "Nurcular") dinci örgütünün üyesi olduğundan şüphelenilen kişilere yönelik baskıyı arttırıyor. lrmoq [lrmak] dergisinin editörü FSN'Ierimizden176 birine, beş meslektaşının Eylül 2008'de tutuklandıktan sonra, tutukevinde işkence gördüğünü ve halihazırda Nur üyeliğinden yargılandığını bildirdi. Başka bir yayında çalışan üç gazetecinin de tutuklandığı ve şu anda tutuklu olarak davayı bekledikleri bildirildi. Ulusal Güvenlik Birimi yetkilileri, sorgusu sırasında editörü (ki kendisinin cezası kesinleşmemiş durumda), Büyükelçiliğin eski basın danışmanının telefonianna cevap verdiği için ihanetle suçladıklarını bildirdi. Ayrıca, diğer bir Büyükelçilik FSN'si bize, eski bir ABD değişim programı öğrencisinin Nur üyeliğiyle yargılandığını söyledi, ancak davaların bağlantılı olup olmadığı belli değildi. Bu haberler, gazetecilerin, zararsız olan ve hükümetin sansür denetçileri tarafından onaylanmış olan yazıları 175 http: 1 /wikileaks.org/ cable /2009 1 02 /09TASHKENT177.html. 176 Foreign Service National: ABD' nin, istihbarat kaynağı olarak kullandığı söz konusu ülkenin yeriisi olan kişilere verdiği ad. Yabancı istihbarat Elemanı, YİE. 302

303 yüzünden değil, Nur üyeliği şüphesi gerekçesiyle hedef alındığına işaret ediyor (... ) Kriptodan anlaşıldığı gibi Nurcular, Özbek yönetimi tarafından ABD işbirliği ile suçlanıyor. Nurcular'ın Irmak dergisi editörü, gözaltında görülen işkenceyi ABD'nin istihbarat elemanı aracılığıyla elçiliğe iletiyor. Büyükelçinin "yazıları yüzünden değil Nur üyeliği gerekçesiyle" diyerek tuhıklanmanın gerekçesini açıklaması, Savcı Zekeriya Öz' ün hıtukladığı gazeteciler için kullandığı "sebep gazetecilik faaliyeti değil" açıklamasını hatırlatıyor. A janlık teklifi Tutuklamalara ilişkin bir bilgi karmaşası da var. Büyükelçi Norland kriptoya durumu şöyle not ediyor: (...) Radio Free Europe, Özbek Başsavcılığı'nın, Irmoq dergisinden beş gazetecinin yakın zamanda Özbekistan'da tutuklandığı haberlerini yalanladığını 29 Ocak'ta bildirdi. 26 Ocak'ta ise bağımsız insan hakları grubu Ezgulik, dergide çalışan ve aralarında Shuhrat Mustafoev'in de bulunduğu beş gazetecinin, Eylül 2008'de polis tarafından tutuklandığını ve yasaklı Türk islami grup "Nur''un fikirlerini yaymakla suçlandıklarını bildirdi (...) Said-i Nursi ve Gülen'in kısa tarihinin anlatımının ardından, kriptoda Gülen Cemaati'nin Özbekistan macerasına şöyle değiniliyor: (... ) Orta Asya devletleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra Gülen, Özbekistan da dahil olmak üzere tüm bölgede, Türk okullarının açılmasını destekledi. Nur yayınları da o zaman Özbekistan'da serbestti. Bölgedeki diğer yerlerde okulların faaliyetleri sürse de, 1999'da Taşkent'te Islamcı militanların suçlandığı bir dizi bombalama olayından sonra Özbek-Türk okulları kapanmaya zorlandı. Özbek hükümeti aynı zamanda, bağımsız islami faaliyetlere yönelik genel bir baskının parçası olarak Nur üyelerine ve yayıniarına baskı uygulamaya başladı. Bugün Nur, Özbek Din Işleri Komitesi tarafından yasaklı dinci örgütler listesinde yer alıyor. Özbekistan dışında, Nur ideolojisi geniş bir 303

304 şekilde muhafazakar olarak görülüyor ancak aşırı dinci olarak algılanmıyor. Özbekistan'da "Nur" yandaşlarının sayısı konusunda kesin bir veri bulunmuyor (... ) Büyükelçilik yetkilileri istihbarat elemanları aracılığıyla Nurcu Irmak Dergisi'nin eski editörüyle buluşuyorlar. Görüşmeye dair notlarını Büyükelçi şöyle aktarıyor: (...) 6 Şubat'ta Büyükelçiliğin Basın Danışmanı, lrmoq un eski editörü olan ve Özbekistan'da nispeten tanınmış bir televizyon gazetecisi olan Hamza Cumayev ile bir araya geldi. Cumayev FSN'mize, üç gazeteci ve gazetenin mali işleriyle ilgilenen iki kişi olmak üzere lrmoq'tan beş meslektaşının Eylül 2008'de Özbek yetkililer tarafından tutuklandığını ve şu anda Taşkent'te yargılandığını söyledi. Cumayev ayrıca, lrmoq'un kardeş yayını Yeti lqlim'den (Yedi Iklim) üç gazetecinin daha tutuklandığını ve tutuklu olarak davayı beklediklerini bildirdi. Cumayev'e göre bu kişilerin tümü, kamu düzenini tehdit eden materyaller üretmek ve yaymakla suçlanıyor (Ceza Kanunu Madde 244, bölüm 1) ve bunun için beş ila sekiz yıl hapis cezası alma ihtimali bulunuyor (...) Özbek yetkililer Cumayev'e Cemaat mensuplarını açığa çıkarmak için ajanlık teklif ediyorlar. Kriptodaki ifadelere göre Jumayev bu teklifi reddediyor: (...) Cumayev'in kendisi henüz herhangi bir suçlamayla karşılaşmamış ancak Ulusal Güvenlik Birimi (UGB) yetkilileri, Ağustos 2008'de pasaportuna el koymuş ve o zamandan bu yana onu birkaç kez sorgulamış. UGB yetkilileri ona yönelik fiziksel istismarda bulunmasa da, Cumayev, yetkililerin kendisini, Nurcular'ı teşhis etmeye zorladığını (telefon kayıtlarının çıkışlarını almak ve kimlerin Nurcu olduğunu göstermesini isternek de dahil) ve kendisinin bunu reddettiğini bildirdi. Cumayev ayrıca, lrmoq ve Yeti lqlim'in yetkililerce resmen kapatılmadığını ancak Ağustos 2008'de yayını durdurduklarını söyledi (...) Özbek istihbaratından Nurcular'a işkence Irmoq dergisi, Cemaat'in Türkiye' deki yayın organlarından Sızıntı dergisine benziyor. Görüntüsü bilim dergisi. Gülen oku- 304

305 lundan mezun olan ve Nurcular'ın dergisinde çalışan Cumayev, birçok Cemaat kurumlarında görev yapanlar gibi hem derginin hem kendisinin Cemaatçi olmadığını söylüyor: (...) Cumayev, FSN'mize, /rmoq'un veya meslektaşlarının aşırı dinciliği veya Nur'u desteklediği iddialarını yalanladı. On yedi sayısının ilkini Mart 2007'de çıkaran /rmoq'un, bir popüler bilim dergisi olduğunu (Scientific American dergisinin Özbek versiyonu gibi) ve çok nadiren din hakkında makale yayınladığını söyledi. FSN'ye /rmoq'un yayımlarından bir derleme verdi, bunlar daha sonra FSN ve siyasi yetkili tarafından incelendi ve Cumayev'in dergiye ilişkin betimlemesi doğrulandı. Cumayev, derginin Özbek yetkililer tarafından resmi olarak tescil edildiğini ve tüm sayılarının yayımianmadan önce cumhurbaşkanlığındaki bir sansür kurulundan geçtiğini ekledi. Cumayev, derginin finansörlerinden birinin Nur ile ilişkili olabileceğini düşündüğünü söyledi ancak kendisinin veya diğer meslektaşlarının örgütle bir bağlantısı olduğu iddialarını reddetti. Ancak, Cumayev dindar bir Müslüman olduğunu ve bir Özbek-Türk okulundan mezun olduğunu belirtti (...) Cumayev, Özbek istihbaratının Nurcular' a işkence yaptığını _ABD Büyükelçiliği istihbarat elemanına şöyle anlatıyor: (...) Meslektaşlarının davasına tanık olarak çağrılan Jumayev, FSN'mize, meslektaşlarının dava öncesi tutukluluk sırasında Özbek Ulusal Güvenlik Birimi yetkilileri tarafından işkenceye uğradıklarını mahkemede açıkça söylediklerini belirtti. Ulusal Güvenlik Birimi yetkililerinin onları, Nur üyesi olduklarını itiraf etmeye zorlamak amacıyla dövdüğü ve tırnaklarının altlarına iğne soktuğu, ancak davalıların itirafı reddettiği iddia edildi. Cumayev, meslektaşlarından hiçbirinin Nur ile veya aşırı dincilikle alakası olmadığını söyledi. 6 Şubat itibariyle dava devam ediyordu (...) ABD'li yetkililer de takipte Elçiliğin basın danışmanı ve yabancı istihbarat elemanı Cumayev ile görüştükten sonra ilginç bir şey oluyor. Basın Danışmanı'nın evinin kapısı Özbek güvenlik görevlileri tarafından çalınıyar ve böylece takip edildikleri anlaşılıyor: 305

306 (... ) Cumayev ile toplantıdan bir gün sonra, Halkla Ilişkiler Bölümü Basın Danışmanı'nın evi, binada kimlerin yasal olarak kayıtlı bulunduğunu kontrol ettiğini öne süren bir Ulusal Güvenlik Birimi memuru tarafından ziyaret edildi. Sadece çalışanın kayınvalidesi ile konuşan Ulusal Güvenlik Birimi görevlisi, gayet bilgi sahibiydi. Orada gerçekte kimlerin oturduğunu biliyordu, zira aile üyelerinden bazıları yasal olarak o adreste kayıtlı değildi (... ) Nurcular'ın dergisinde editörlük yapan Cumayev' e, sorgusu sırasında Elçiliğin eski basın danışmanından gelen telefonlar da soruluyor. Cumayev ile ABD'lilerin ilişkilerinin sorgulandığı anlaşılıyor: (...) Cumayev, sorgusu sırasında Ulusal Güvenlik Birimi yetkililerinin kendisini, o tarihten bu yana Büyükelçiliği terk etmiş bulunan eski Büyükelçilik Basın Danışmanı'ndan gelen teletonlarla ilgili sorguladığını da söyledi. Bu telefonlar Cumayev'i Elçilik'teki etkinliklere davet etmek içindi. Sorgulamaları sırasında, Ulusal Güvenlik Birimi yetkilileri Cumayev'i, Elçilik çalışanından gelen telefonlar yüzünden hainlikle suçladıklarını bildirdi ve aralarında eski Basın Danışmanı'nın cep telefonu numarası da olan gelen aramaların bir kaydını kendisine gösterdi (...) Cemaat okulundan yetiştiler Kriptoda başka yargılama vakaları da göze çarpıyor. Özbeklerin yargıladığı isimlerden biri de ABD değişim programı sayesinde üniversite okuyan ve Gülen okullarından mezun olan Abdulaziz Dadahanov. Kriptodan devam edelim: (... ) 20 Ocak'ta başka bir yerel Elçilik çalışanı, siyasi yetkiliye, Özbek makamlarının eski sınıf arkadaşı ve aynı zamanda eski bir UGRAD (ABD'nin üniversite düzeyinde değişim programı) öğrencisi olan Abdulaziz Dadahanov'u Nur üyeliğinden yargılamaya başladıklarını bildirdi. Elçilik çalışanı olayı, Dadahanov'un karısı olan ve davadaki yargıcın, kocasına daha hafif bir ceza verme karşılığında (dava daha başlamadan) 2.000 dolar rüşvet istediğini iddia eden Aziza'dan duymuştu. Aziza, kocasının davasının Taşkent vilayetindeki bir mahkemede devam ettiğini 6 Şubat'ta siyasi yetkiliye doğruladı. Aziza FSN'mize, Dadahanov'un Nur'un 306

307 faal bir üyesi olduğunu anlattı. Dadahanov ile birlikte Türk-Özbek okulundan mezun olan Elçilik çalışanı, okulun kütüphanesinde Nur edebiyatının depolandığını ve Türkiye'den gelen birçok öğretmeninin faal Nur üyeleri olduğunu gözlemlemişti. Dadahanov, Elçiliğin mezunlar veri tabanında, Connecticut'taki Fairfield Üniversitesi'nde finans ve uluslararası çalışmalar eğitimi almış olan 2001-2002 dönemine ait bir UGRAD katılımcısı olarak kayıtlı (... ) Dadahanov'un gerçekten de Cemaat üyesi olduğu anlaşılıyor. ABD Elçiliği'nde UGRAD kahlımcısı olarak kaydının olması, öyle anlaşılıyor ki durumu daha da ağırlaştırıyor. Dadahanov aynı zamanda yerel elçilik çalışanlarından birinin de sınıf arkadaşı. Birlikte Gülen okullarında okudukları görülüyor. Ve sanırız bu bağlantılar Özbek yönetiminin Gülen okullarında okuyan herkesi fişiernesine neden oluyor: (... ) 9 Şubat'ta Büyükelçi ve siyasi yetkili ile düzenlenen bir toplantıda, Buhara merkezli bir insan hakları aktivisti olan Shuhrat Ganiev, Buhara'daki eski Türk-Özbek okulundan mezun olan 32 kişinin kısa süre önce yerel yetkililer tarafından çağrılarak sorgulandığını bildirdi. Ganiev daha önce siyasiye yetkiliye, Özbek Türk okulundan mezun üç öğrencinin 1999'da Nur üyeliği şüphesiyle hapse atıldığını aniatmıştı (... ) Norland, Nur üyelerinin Özbekistan'da gördüğü baskıyı anlattıktan soma kendileri için önceliğin ne olduğunu Washington' a şöyle aktarıyor: (...) Başlıca önceliğimiz, Büyükelçiliğin yerel çalışanlarının korunması. Bölgesel güvenlik birimi RSO durumla ilgili olarak uyarıldı ve Basın Danışmanı FSN'ye, tekrar Ulusal Güvenlik Birimi tarafından ziyaret edilmesi durumunda bizi bilgilendirmesi talimatını verdik (...) Yargılama safhasında neler yaşandı? Bir ay soma... ABD'li diplomat Norland'ın gündeminde yine Gülen Cemaati var. ABD Taşkent Büyükelçiliği tehlikeyi de göze alarak Cemaat' e 307

308 yönelik baskıyla özel olarak ilgileniyor. "Özbekistan: Dinci Grup 'Nur'a Baskı Sürüyor" başlığıyla Taşkent'ten Washington'a geçilen kriptonun tarihi 13 Mart 2009.177 Kriptonun özet bölümü şöyle: (... )Yetkililer, Türk alimi Fethullah Gülen ile ilişkilandirilen yasaklı muhafazakar (aşırı değil) dinci örgüt "Nur''un üyesi olduğundan şüphelanilen kişilere yönelik geniş çaplı baskıyı sürdürüyor. Bağımsız medyanın ve devlet medyasının haberlerine göre, son dönemde Özbekistan çapında en az 16 kişi Nur üyeliği gerekçesiyle hapse atıldı ve 29 kişi tutuklandı. lrmoq dergisiyle ilişkili ve Nur üyesi olduğundan şüphelanilen - aralarında eski bir ABD değişim programı öğrencisi olan Abdulaziz Dadahanov'un da bulunduğu - beş kişinin hapse atılması, uluslararası medya organlarının büyük oranda dikkatini çekti. Tutuklananların çoğu, Özbekistan'da Gülen tarafından desteklenen ve 1999'da zorla kapatılan Türk-Özbek okullarında okumuştu. Devlet televizyonunda yayınlanan bir belgeselde, yetkililer Nur'un Özbekistan'daki faaliyetlerini 2006'da yeniden başiattığını ve etkin bir şekilde Türk Özbek okullarının mezunlarını aralarına kattığını öne sürdü (... ) Kriptodan devam edersek... Belgenin devamında 26 Şubat'ta Taşkent Şehir Ceza Mahkemesi'nin Irmoq dergisiyle ilişkili beş kişiyi (Bahrom Ibragimov, Davron Kabilov, Ravshanbek VafoyeV; Abdulaziz Dadahanov ve Botirbek Eshkuziyev ) Nur üyeliği gerekçesiyle sekiz ila on iki yıl hapis cezalarına çarphrması ele alınıyor. Sanıklar örgüt üyeliğinden ve kamu güvenliğini tehdit eden yayınlar dağılınaktan ceza alıyorlar. Kriptoya giren bilgiye göre, ABD Büyükelçiliği'nin daha önce görüşme yaptığı Cumayev mahkemede, arkadaşlarını zor durumda bırakacak bir ifade veriyor: (...) 27 Şubat tarihinde bağımsız Ferghana.ru web sitesinde yayınlanan bir makaleye göre, /rmoq'un eski editörü Hamza Cumayev, /rmoq'un ve kardeş yayını Ye ti /q/im'in, Kazakistan'ın Çimkent kentinde bulunan Nur liderlerinden mali destek aldığını ifadesinde söyledi. (... )" 177 http: 1 1 wikileaks.org/ cable 12009/03109TASHKENT277.html. 308

309 Sanıkların Nur üyesi olduklarını reddettikleri, bazı internet sitelerine dayanarak kriptoda anlahlırken, mahkeme belgelerine göre durumun farklı olduğu aktarılıyor: (...) lrmoq davasını takip eden bağımsız insan hakları aktivisti lsmoil Adilov, siyasi yetkiliye, beş adam hakkındaki iddianamenin bir kopyasını 20 Şubat'ta verdi. 23 Aralık 2008 tarihli mahkeme belgesinde, beş adamın da yazılı ifadelerinde dinci örgüt "Nur" üyesi olduklarını söyledikleri ve ayrıca "pişmanlık mektupları" yazdıkları belirtiliyordu. iddianameye göre, bir soruşturmada Bahrom lbragimov'un, "Fatkh" adlı Türk-Özbek okulundan sınıf arkadaşlarıyla yeniden irtibat kurarak Nur'a yeni üye topladığı ortaya çıkarılmıştı. iddiaya göre grup her ayın son pazar günü toplanıyor, diğer Nur üyelerinden mali destek alıyor ve "aşırı dinci materyaller'' dağıtıyordu. iddianame, NSS Soruşturma Görevlisi Yüzbaşı R.M. Mamatkulov tarafından imzalanmış ve NSS Özbekistan Soruşturma Dairesi Başkanı Yarbay R.R. Nurmatov tarafından onaylanmıştı (...) "İşbirliği yap, affedelim" Daha önceki kriptoda da sözü edilen ve ABD' de (Connecticut) okumuş olan UGRAD öğrencisi olan Dadahanov da sekiz yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Büyükelçilik, Dadahanov'u ABD' de eğitim görmesi dolayısıyla daha yakından takip ediyor. Kriptoya Dadahanov'un durumu şöyle yansıyor: (... ) Ortak tanıdık, bir Halkla Ilişkiler Ofisi Yabancı istihbarat Elemanı'na Ulusal Güvenlik Servisi (NSS) yetkililerinin sürekli olarak Dadahanov'un karısı Aziza ile irtibat kurduğunu ve onu, CNN'den de dahil olmak üzere hiçbir muhabirle konuşmaması için tehdit ettiklerini bildirdi. Ayrıca bu yetkililerin, kadına, kendileriyle işbirliği yapmaması halinde Dadahanov'u Özbekistan'ın Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti'ndeki Jaslyk hapishanesine nakletme tehdidinde bulundukları bildirildi (Not: Ülkenin en çorak ve tecrit edilmiş bölgelerinden birinde bulunan Jaslyk, Özbekistan'ın en kötü hapishanesi olarak biliniyor.) NSS yetkililerinin işbirliği karşılığında, Dadahanov'u koşulları daha iyi bir hapishaneye nakletmeyi ve hatta sonunda onun affedilerek serbest bırakılmasını sağlamayı teklif ettikleri bildirildi (... ) 309

310 Büyükelçilik bu çarpıcı bilgiden sonra, söz konusu ortak tanıdıktan Dadahanov'un ilişkileri konusunda da istihbarat alıyor: (...) Ortak tanıdık, Halkla ilişkiler Ofisi Yabancı Istihbarat Elemanımıza, Özbekistan çapında, Türk-Özbek okullarında okumuş kişilerle bağlantısı olan yaklaşık 20 Ingilizce dil merkezinin zorla kapatıldığını bildirdi. Dadahanov'un, Taşkent'te, 30 öğretmenin çalıştığı ve aşağı yukarı 600 öğrencisi bulunan böyle bir merkezle ilişkisi vardı. Ortak tanıdık da, Nur üyeliğiyle suçlanmamış olsa da, kendi Ingilizce merkezini kapatmaya zorlanmıştı. Ta nıdık, Nur üyesi olduğunu reddetse de, Dadahanov'un, Türk-Özbek okullarının diğer mezunları tarafından Nur toplantılarına çağrıldığını ve Said Nursi (Nur'un kurucusu) ile Gülen'in kitaplarını bulundurduğunu bildirdi (...) Özbekistan' ın, Cemaat'in İngilizce dil eğitim merkezlerini bile kapattığı anlaşılıyor. Kriptoda yargılanan başka Cemaatçiler'in davalarından da bahsediliyor. Devlet kanalında Cemaat belgeseli Ayrıca Özbekistan Devlet Televizyonu'nda Cemaat'e dair yayınlanan bir belgesel de Washington' a bildiriliyor: (...) Devlete ait Özbek televizyonu, Nur hakkında, "Karanlığa Götüren Işık" adını taşıyan ve örgütü, Gülen'in öncülük ettiği, Avrasya'da Pantürk devleti kurmayı amaçlayan aşırı dinci tarikat olarak lanse eden bir belgeseli kısa süre önce yayınladı. Belgeselde, Özbekistan'daki Özbek-Türk okullarının 1990'1arda kapatıldığı, zira bunların iddiaya göre Nur propagandası yaptığı öne sürüldü. Program, "din uzmanı" Uygun Gofurov'dan alıntılarla, okulların yatılı kurumlar olarak kurulduğunu; böylece Nur üyelerinin öğrencilerin beyinlerini, ailelerinden ve akrabalarından uzakta yıkayabildiklerini bildirdi. Diğer bir "islam uzmanı" Nuriymom Abdulhasan'ın, bu okulların Pan-Türkçülüğü yaydığı, böylece "Nur'un ücretsiz yardım kisvesi altındaki eylemlerinin, yüzlerce yıllık ulusal değerlerimizi baltaladığı ve bilgili, yetenekli genç Özbek halkının gelecek yaşamına zarar verdiğini" söylediği aktarıldı. Belgeselde, 1999 yılında (Nur'un) cömertliğinin arkasındaki hain ernellerin ortaya çıkarıldığı', bunun sonucunda da 310

311 Özbek üniversitelerinde okuyan bazı tarikat üyelerine ve "üç Türk üyeye" yönelik ceza davalarının açıldığı öne sürüldü. Belgeselin iddiasına göre, 2006'dan itibaren, Nur Özbekistan'daki faaliyetlerini yeniden başiatmıştı ve geçmişte aşırı dinci, köktenci ve Pan Türkçü görüşleri yaymaları nedeniyle Özbekistan'dan sınır dışı edilen Türk vatandaşları, ülkeye girmeye başlamıştı. Ve tarikatın görüşlerini yaymak için yeni taktikler kullanılıyordu; bu taktik, Özbekleri, bizzat Özbeklerin kontrolü altına alma şeklindeydi. Türk vatandaşları, eski öğrencilerini, Nur üyelerini buluyor, onlara talimat ve emirler veriyordu. Eğitim ve dil merkezleri açılıyor, gazete ve dergiler yayınlanıyordu (... ) Devlet televizyonundaki belgeselden Nurcular'a yönelik operasyonların durmadan devam ettiği anlaşılıyordu: (...) Belgeselde ayrıca, 16 Şubat'da bir Özbek mahkemesinin sekiz kişiyi - Eldor Shermatov, Anvar Sharipov, Jamshid Rasulov, Oktam Bekiyev, Olimjon Musayev, Muzaffar Karimov, Sharofiddin Gofurov ve Baxt Abdugaffarov - Nur üyeliğinden altı buçuk ila sekiz yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırdığı bildirildi. ilaveten, Özbek kolluk kuvvetleri, yakın zamanda Buhara'da lkrom Merajov'un yönettiği bir Nur tarikatı ortaya çıkardı, ve Merajov'un evinde Türk Nur liderlerinin kitapları ve onlarla yapılmış yazışmaları buldu. Belgeselde ayrıca, Andican vilayeti, Asaka kasabasındaki kolluk kuvvetlerinin, bir grup kadın Nur liderini ortaya çıkardığı ve evlerinde kitaplar, video kasetler ve CD'Ier bulunduğu bildirildi (...) Suçlama: Kızıl Elmacılık! Kripto madde madde Nurcular' a yapılan polis operasyonlanın anlatıyor. Sayılan operasyonlardan çok sayıda ismin Cemaat bağlanhsıyla hıhıklandığı anlaşılıyor: (...) Nur üyeliğinden tutuklanan kişilerin hepsinin ortak özelliği, Türk-Özbek okullarından mezun olmaları. Bu kişilere karşı kullanılan kanıtların en azından bir kısmı uydurma görünse de, tutuklanan kişilerden bazıları gerçekten Nur üyesi gibi görünüyor. Yetkililerin neden Nur'a karşı bu zamanda böyle geniş bir baskı uygulamaya başladığı bilinmiyor. Bir yanda, bu sadece, bağımsız 311

312 Müslüman gruplara yönelik 1990'1arın sonundan beri devam eden genel baskının bir parçası olabilir. Türkiye ile, en azından Taşkent'teki Türk Büyükelçiliği söz konusu olduğunda, pek bir bağlantı görünmüyor (yine de Türk Büyükelçisi bu günlerdeki ikili ilişkileri zayıf ve verimsiz olarak niteliyor). Yine de, Nur, Özbek hükümeti tarafından çifte bir ideolojik tehdit olarak görülebilir. Zira sadece islam'ın muhafazakar bir yorumunu desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda Pan-Türkçülüğü ve Avrasya'da tek bir Türk devleti kurulmasını savunuyor. Diğer yandan, bu tutuklamaların ve mahkumiyatierin çoğu, sadece kendi göreli olarak kabarık bütçelerini üstlerine gerekçelendirmeye çalışan kolluk kuvvetlerinin düzmecesi de olabilir (...) İlginçtir, Türkiye' de "Kızıl Elmacılık"ı tehdit sayan ve polis operasyonlarıyla bu akımı bi tirdiğini iddia eden Cemaat ve daha genelde Nurcular, Özbekistan' da "Kızıl Elmacılık"la suçlanarak tutuklanıyor. Örgüt, darbe, düzmece delil iddiaları da havalarda uçuşuyor. Fethullah Gülen notu Bitmedi... Bir ay sonra, Özbekistan' da gündem yine Cemaat operasyonları. 13 Nisan 2009 tarihli, ABD'nin Taşkent Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Duane C. Butcher imzalı kripto "Son Dönemdeki Aşırı Dincilik ve Terör Mahkumiyetleri" başlığını taşıyor.178 Bu arada Butcher'ın diplomat babası nedeniyle Ankara'da doğduğunu ve eşinin de Azeri olduğunu hatırlatalım. Kısacası ABD'li Butcher, konuya diğer diplamatlardan daha aşina. Kripto, Özbekistan' da Hizbu' t-tahrir (HT), Özbekistan İslami Hareketi (IMU) ve Nur gibi dinci yapılanmalara üyelik gerekçesiyle hapse atılanları irdeliyor. Bu davalada ilgili ayrıntılar kriptoda geniş yer tutuyor. Dikkat çeken bir ayrıntı, kriptolarda Fethullah Gülen' den söz ederken mutlaka "aşırı dinci değil" notun un düşülmesi oluyor.179 178 http: / / wikileaks.org /cable / 2009 /04/ 09TASHKENT497.html. 179 A government crackdown continues against suspected members of "Nur," a barmed conservative (but not extremist) religious organization associated with Turkish scholar Fethullah Gullen. (Türk din adamı Fethullah Gülen'le ilişkilendirilen, yasaklı muhafazakar (aşırı dinci değil) dini örgüt "Nur"a üye olduklarından şüphelenilen kişilere yönelik hükümet baskısı sürüyor.) 312

313 Kriptonun sonunda şu yorum yapılıyor: (...) Nur üyeliğinden şüphelenilen kişilerin davalarında, yetkililerin muhafazakar - ama aşırı dinci olmayan - bir dini örgütün üyesi olduğundan şüphelendiği kişileri hapse atmasından kaygı duyuyoruz. Dini örgüt şüphesiyle çok sayıda mahkomun hala tutulduğu Özbek cezaevlerinin aşırı dincilik için üreme alanları olabileceği konusunda hala endişeliyiz.(...) KısacasıABD'li diplomat Butcher, cezaevine giren Nurcular'ın radikalleşmesinden endişe ediyor. Büyükelçilik yetkilisine tuzak Bu belgeden bir hafta önce Washington' a geçilen ve kapsamı biraz daha farklı olan bir başka kriptodan söz edelim. Tarih: 6 Nisan 2009. ABD Taşkent Büyükelçisi Richard Norland imzalı gizli kriptonun konusu "Güvenlik Birimleri İnsan Hakları Yetkilisini Tuzağa Düşürmeye Çalışıyor" adını taşıyor.180 Kriptoda, kurulduğu iddia edilen tuzak şöyle özetleniyor: (... ) Görünüşe bakılırsa Özbek Ulusal Güvenlik Birimi (UGB), Büyükelçiliğin insan Hakları Yetkilisi'ni kendileriyle Elçilik dışında buluşmaya ikna edip, ardından hassas konularda konuşturarak bunları kayda almaya çalışıyor. Geçtiğimiz aylarda yaşanan üç ayrı olayda; Ulusal Güvenlik Birimi yetkililerinin, Elçiliğin siyasi yetkilisi ile şüpheli köktendinciler ve bağımsız (ve illegal) islami topluluklarla bağlantısı olan kişiler arasındaki buluşmaları kolaylaştırmaya çalıştıkianna dair güçlü bir kanıya sahibiz. Büyük olasılıkla bu çabalar, yakında görevinden ayrılacak olan, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın yıllık insan hakları raporları aracılığıyla Özbekistan'daki insan hakları ihlallerini (Ulusal Güvenlik Birimi yetkililerince işlenmiş) açığa çıkarmış olan siyasi yetkiliyi, ülke liderliği nezdinde gözden düşürmeyi amaçlıyor. Böylesi girişimlerin ABD ile Özbekistan arasında gelişen ilişkilerin önünü kesmeyi amaçlayan, güvenlik örgütleri içindeki kimi unsurlarca gerçekleştirilmesi de olasıdır (... ) 180 http s: 1 1 www.wikileaks.org 1 cable 12009104/ 09TASHKENT449.htrnl. 313

314 İlginç değil mi... Devam edelim, bakın olayların gelişimi kriptoda nasıl aktarılıyor: (... ) Siyasi yetkili, 2007 yılında göstermelik olarak bütçe kesintileri bahanesiyle, ama as le n Elçilik Yetkilileri ve diğer Yabancı istihbarat Elemanları'nın (FSN), kendisinin Özbekistan'ın Ulusal Güvenlik Birimi hesabına çalıştığından şüphelenmeleri üzerine ilişiği kesilen eski Savunma Ataşeliği Ofisi (SAO) Yabancı istihbarat Elemanı'yla irtibata geçti (... ) Eski istilibarat elemanı ile ABD Büyükelçiliği Siyasi Yetkilisi'nin Özbekistan'da İslamcılara yönelik baskılar üzerine konuşmalarının içeriği kriptoda not ediliyor. Özbekistan güvenliğine çalıştığından şüphelenilen eski ABD istihbarat elemanı, Elçilik'teki görevine son verildikten sonra Özbekistan güvenliği tarafından gözaltına alındığını ve sorgulandığını anlatıyor. Sohbetin sonunda yaşananlar kriptoya şöyle geçiyor: (... ) Buluşmanın sonuna doğru, eski yabancı istihbarat elemanı konuşmalarını sürdürmek için siyasi yetkilinin kendisiyle Elçilik binası dışında düzenli olarak buluşmak isteyip istemeyeceğini sordu. Ayrıca siyasi yetkiliye kendisini aralarında "kara imamların" (Özbek yetkililerin onay verdiği "beyaz imamlar"a karşı olan sufi imamlar) da bulunduğu Islami liderlerle tanıştırma teklifinde bulundu. Karşılığında, Batı'daki profesörler ve araştırma enstitüleriyle temasa geçmesine siyasi yetkilinin yardımcı olmasını istedi. Özbekistan'da kalmak istemediğini ve doktora çalışmalarını yurtdışında tamamlamayı düşündüğünü de sözlerine ekledi. Siyasi yetkili çalışma ve görüşlerini paylaştığı için eski Yabancı Istihbarat Elemanı'na teşekkür etti, ancak onunla yeniden buluşacağına dair bir söz vermedi (... ) Bu teklif ABD Büyükelçiliği tarafından iyi niyetli bulunmuyordu. Teklifi nasıl değerlendirdikleri kriptoda şöyle yer aldı: (... )Yukarıda özetlenen diğer vakalarla birlikte düşünüldüğünde, eski Yabancı Istihbarat Elemanı'nın siyasi yetkili için bağım- 314

315 sız (ve yasadışı) Müslüman cemaatleriyle Elçilik dışında toplantılar ayarlamaya ve ardından ABD Hükümeti'nin "Özbekistan'ın iç işlerine burnunu sokmasın ın" bir kanıtı olarak daha üst mevkilerdeki yetkililere sunulmak üzere bunları kayda almaya çalıştığına inanıyoruz. Eski Yabancı istihbarat Elemanı'yla bir daha buluşmaya hiç niyetimiz yok. Siyasi yetkilinin daha öncesinde aşağıda tarif edilen kişilerle buluşmayı kabul etmemesinin ardından, Ulusal Güvenlik Birimi'nin siyasi yetkiliyi bu tür buluşmalara çekmek için eski Yabancı istihbarat Elemanı'nı kullanmaya çalışması da olası (...) Öyle anlaşılıyor ki, ABD Büyükelçilikleri ülkelerdeki İstihbaratı bazen yerel istihbarat elemanlarıyla topluyorlardı. Bu yolla, kestaneleri ateşten elleriyle almıyorlardı. Ancak bu kişilerle ilişkilerinde zaman zaman yukarıda görüldüğü gibi sorunlarla karşılaşabiliyorlardı. Kriptoda yukarıda sözü edilen olayın dışında, tuzak olduğu ileri sürülen ve farklı kanallardan gelen iki buluşma teklifi daha ayrıntılarıyla anlatılıyor. Büyükelçiliğin tuzak olduğuna kanaat getirdiği tekliflerden birinin de, Cemaat mensubu olduğu gerekçesiyle ceza alan ve daha önce hikayesini aktardığımız Dadahanov'un eşi Azize üzerinden planlandığı belirtiliyor. Gülen: İlk falso yaşadığımız yer Özbekistan ABD Taşkent Büyükelçisi konuya ilişkin analizler yaptıktan sonra bir hatırlatınada bulunuyor: (...) Siyasi yetkili ve selefieri uzun zamandır aralarında Devlet Başkanı Kerimov'un da bulunduğu Özbek yetkililerin eleştirilerine hedef oluyorlar. Kerimov, Büyükelçilik yetkililerinin, Büyükelçilik dışında insan hakları savunucusu ve dinci bağlantılarla gerçekleştirdiği görüşmelerin kaydedildiği iddiasıyla, periyodik olarak diplamatların sınırdışı edilebileceği imalarında bulunuyor (...) Belgeler, Cemaat'in en çok baskıya uğradığı ülkenin Özbekistan olduğunu gösteriyor. Cemaat üyeleri Özbekistan' da sıkı takip altında tutuluyor. Aynı zamanda Cemaat, burada açıkça ABD uzantılı olmakla suçlanıyor. Büyükelçiliğe göre, Özbekistan yönetimi bu bağlantlyı somutlamak için Elçilik 315

316 çalışanlarına tuzak bile kuruyor. Ve yine kriptolardan da görüldüğü gibi, ABD Büyükelçiliği de Cemaat üyelerinin davalarını yakından takip ediyor. Bu bölümün son sozunu, Özbekistan'da "dara düşen" Fethullah Gülen söylesin: "Orta Asya' da ilk falso yaşadığımız yer Özbekistan olmuştu. Halbuki en sıcak yerlerden birisi orasıydı; devlet başkanı mektup yazmış, Emir Timur'un altın kartını, Uluğ Bey'in altın kartını göndermişti bana. Fakat, şu anda aklımda değil, kim bilir belki aklımın köşesinden geçti, belki mel'un bir rüyada gördüm; belki hayalimi kirlettim; belki enaniyet itibariyle belki de aidiyet mülahazasıyla, 'Yahu meğer neymiş bu arkadaşlar, Allah'ın izniyle girdikleri yeri nura gark ediyorlar' dedim. Allah da suratıma çarptı, 'al ağzının payını, senin enaniyetine, aidiyet mülahazana düşen şey budur!' Bu mülahazalarla belki elli defa ağladım; 'Ya Rabbi, böyle bir şey düşündüm ve dedimse, ben hata ettim!"'181 181 http: 1 1 fgulen.com/ tr/ abd-sohbetleri/herkul-nagme/ 21092-ey-nefis-sebebisensin-kusurlar-senin. 316

317 CEMAAT'E İLK KEZ "PARALEL" DİYEN ABD'Lİ Türkiye'nin diline son dönemde pelesenk olmuş bir kavram var: Paralel. Fethullah Gülen Cemaati kendisini bugüne kadar bir dizi adla tanımladı: Hizmet Hareketi, Gönüllüler Hareketi, Camia. Cemaat'in karşıtları da ona değişik isimler takh: Gülen Örgütü, F Tipi Çete, Gladyo. Ancak Recep Tayyip Erdoğan Cemaat'le savaşında başka bir kelimeyi tercih etti: Paralel. O gün bugündür "Paralel Yapı"yı konuşuyoruz. Paralel polisler, paralel savcılar, paralel hakimler derken "paralel" kavramı dilimize yerleşti. Öyle ki, İslamcı Grup Yürüyüş'ün telefon dinleme skandalı hakkında hazırladığı şarkısının adı bile "Paralel Şarkı"ydı. Fethullah Gülen ise kendi cemaatine "paralel" diyenierin cennete gidemeyeceğini şöyle iddia etti: "Mesela, Hareket için tahminlere göre, bütün dünyada 15-20 milyon kadar sempatizam var. Bunların bütününe birden paralel dediğiniz zaman, sülük dediğiniz zaman, bu küfre denk bir günahtır. Onca insandan 'Hakkını helal et' deyip ruberu haklarını helal ettirmedikçe, o insanın cennete gitmesi mümkün değildir; elli tane İstanbul fethetse dahi mümkün değildir."182 Bu "paralel" tanımını ilk kim kullandı? Elimizdeki verilerde görüyoruz ki... "Paralel devlet" kavramını, ilk olarak Cemaat'in bizzat kendisinin kullanıma sokhığunu söylemek yanlış olmaz. Ama bir farkla... Söz konusu kavram Cemaat'in "düşmanlarını" tanırularken kullanılıyordu. Zira Ergenekon' dan KCK'ya kadar yapılan siyasi operasyonlarda, soruşturulanın "paralel devlet" olduğunu 2007' den itibaren Cemaat medyası yazdı. Bilinen bir istihbarat tekniğidir: Suçunu gizlemek istiyorsan, suçunu deşifre edebilecekleri o suçla itharn et! 182 http: 1 / www.herkul.org /bam teli/ dinin-afeti-uc-zumre 1. 317

318 Peki ya Cemaat'in kendisinin "paralel" olarak adlandırılması? CHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, "Ben 2008' de ilk defa 'paralel yapı' kavramım kullanan insamm. O zaman AKP'liler bana hücum etmişti," sözleriyle kavramın mucidi olduğunu söyledi.183 Bununla birlikte Sabah gazetesi yazarı Ferhat Ünlü'nün 7 Şubat MİT krizinin hemen ardından (12 Şubat 2012) kaleme aldığı "Devlet, 'paralel devlet' e karşı" başlıklı analizi önem taşıyordu.184 Ve Hakan Fidan... Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin, 13 Şubat 2012' deki "Hakan Fidan'ın ana görevi" başlıklı yazısını bakın nasıl bitiriyordu: "Hakan Fidan, MİT Müsteşarı olunca ziyaret ettiği önemli bir ismin, 'Gülen Cemaati devlette örgütleniyor iddiaları var' sözüne şu kısa yamtı vermiş: 'Paralel bir örgütlenmeye devlet içinde izin vermemek ana görevimii."'185 "Paralel toplum yarattılar" Uzatmayalım... Cemaat için "paralel" tammı, Wikileaks belgelerinde de ilginç bir şekilde karşımıza çıkıyordu. Sizi Avusturya çıkışlı kriptolara, bu tartışmayı hatırlatarak götürelim. ABD'nin Viyana Büyükelçisi Scott Kilner'in kaleme aldığı "Gülen Hareketi Avusturya' da Müslümarıların Entegrasyonu Konusunda Çatışmalardan Kaçımyor, Anayurda Odaklamyor" başlıklı belge 30 Mart 2009 tarihini taşıyordu.186 Büyükelçi Kilner, "Türk İslamcı din adamı Fethullah Gülen'in uluslararası hareketi, Avusturya' da, bir kültür vakfı, bir lise ve bir gazete tarafından temsil ediliyor. Avusturya' daki Gülenciler laik Türk devletini açıkça eleştirse de, Avusturya' da Müslümanların entegrasyonu konusunda çatışmalardan kaçımyor. Bunlar genellikle iyi eğitim almış kişiler ve diğer göçmenlere nazaran Avusturya toplumuna daha kolay entegre oluyorlar," ifadeleriyle Cemaat'i övdükten sonra şu çarpıcı tespiti yapıyor: "Aym zamanda, üyeleri için bir tür paralel toplum yaratmış durumdalar." 183 Cumhuriyet, 20 Ekim 2014. 184 http: 1 ( www.sabah.corn.tr 1 pazar ( 20121 02( 12/ devlet-paralel-devlete-karsi. 185 http: 1 1 www.hurriyet.corn.tr (yazarlar 1 1990489l.asp. 186 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 12009 1031 09VIENNA381.htrnl. 318

319 Gülen'in ılımlı İslam eğiliminin anialıldığı belgede "Avusturya' da Gülenci Kurumlar" başlığıyla bir döküm çıkarılıyordu: (...) Avusturya'da Gülenciler'in varlığı, Friede Diyalog Enstitüsü (sempozyum, ders ve seyahat programlarını destekleyen bir kültür vakfı), Phoenix Gymnasium (bir lise) ve Türkiye'de yayımlanan Zaman gazetesinin Avusturya baskısı çevresinde toplanan bir medya grubundan oluşuyor (...) Avusturya' daki söz konusu kurumlar arasındaki organize ilişki ise Kilner tarafından "Bu kurumlar arasında resmi bir bağlanh bulunmuyor, ancak ortak bir bakış açısıyla ve üyeleri arasındaki kişisel bağlanhlarla bir bütün oldukları açıkça görülüyor," şeklinde not ediliyordu. Hareket yerine eğilim ABD'nin Viyana Büyükelçisi Kilner yazdığı kriptoda Cemaat'in Avusturya' daki gücünün niceliğini de ölçmeye çalışıyor, ancak yine bir isim ve rakam kriziyle karşılaşıyordu: (...) Avusturya'da kaç tane Gülenci olduğunu söylemek zor. Zira harekete üyelik için resmi bir kriter bulunmuyor (Friede Enstitüsü ve Zaman gazetesindeki irtibatlarımız, "hareket" ifadesinden ziyade "eğilim"i kullanıyor). Zaman'ın Avusturya'da 5000 abonesi var ve toplam tirajının 20.000 olduğu iddia ediliyor. Bu rakamlar hareketin Avusturya'daki etkisinin ölçüsü konusunda biraz fikir veriyor (...) Cemaat'in kendisine organize bir görüntü veren "hareket" ifadesi yerine "eğilim"i tercih etmesi kendi realitesiyle örtüşüyordu. Zira, Cemaat her durumda kendisinin örgütlü halini saklamaya çalışıyordu. Büyükelçi, Gülen yayın organlarını takip ederek bir başka tespitte de bulunuyordu: "(...) Viyana'daki Zaman Medya Grubu, eğitimli, çokdilli bir personel ile, kentin zengin bölümünde bir ofis gibi, modern, gelişmiş bir haber ajansının tüm imk2ınlarına sahip. Avusturya'da Zaman ağırlıklı olarak Türkçe basılıyor, birkaç sayfası Almanca oluyor. 319

320 Ancak gazetenin editörleri, gerçekten "Avusturyalı" bir gazete olmak için tamamen Almanca bir forma geçmeyi planladıklarını söylüyor. Gazete, Gülen hareketiyle olan ilişkisini en belirgin şekilde din sayfasında ifşa ediyor. Burada Friede Enstitüsü'nün yayınları ile Fethullah Gülen'in kendi yazıları yer alıyor (...) Zaman'ın yayın taktiği Cemaat mensupları Büyükelçi'yle görüşmelerinde Türkiye'yi şikayet ediyor, AKP'nin yaptığı reformları ise övüyordu. Yılın 2009 olduğunu hatırlatalım. Zira... Büyükelçi Kilner'in kriptoya düştüğü, "Avusturya' daki Gülenciler, örneğin Türk üniversitelerinde türharun yasaklanması da dahil olmak üzere, Türk devletinin laikliğini açıkça eleştiriyar. Gazetenin Avusturya doğumlu editörü Aynur Kırcı, bugün Türkiye' de, iktidardaki İslami temelli AKP' nin gerçekleştirdiği değişikliklerin, Atatürk'ün reformları kadar önemli olduğunu öne sürdü," ifadelerinin ardından, "Türkiye'nin katı laik ordusunu sert biçimde eleştiren Kırcı, 'Ordu siyasetten temizlendikten sonra Türkiye farklı bir ülke olacak' dedi/' notlarını bugün açıklamakta zorlanabiliriz. Gülen Cemaatt ABD'yi ürküten radikal İslam'la arasına mesafeyi Avusturya' da da koyuyordu. Keza, ABD'nin Cemaat ile yurtdışında daha iyi ilişki kurmasının sebeplerinden biri de buydu. Büyükelçi Kilner, Cemaat'in bu duruşunu şöyle tarif ediyordu: (... ) Avusturya'da Gülenciler genellikle gergin geçen Müslümanların entegrasyonu tartışmalarından uzak duruyor. Avusturya'daki Müslümanların resmi temsilcisi olan, Arap ağ ırlıklı islami Inanç Topluluğu (lslamic Faith Community-IFC) sık sık aşırı dinciliği desteklemek ve Avusturya'da açık ara en büyük Müslüman grup olan Türk toplumunun etkisini azaltmakla suçlanıyor. Yakın zamandaki bir araştırma, Avusturya'da IFC'nin işe aldığı islamcı eğitmenlerin önemli bir yüzdesinin anti-demokratik görüşlere sahip olduğunu gösteriyor. IFC genellikle, Türkiye'deki devletin dayattığı islam'ı temsil eden Türk Diyanet işleri Başkanlığı'nın Avusturya şubesi ATIB ile anlaşmazlık yaşıyor. Gülenciler, göze batmamaya çalışıyor ve diğer Müslüman örgütleri eleştirmekten veya onlarla aynı safta yer almaktan kaçınıyar (... ) 320

321 Ancak ABD'li diplomat Kilner'in gözünden, Zaman'ın politikasındaki bir ayrıntı kaçmıyordu. Büyükelçi'ye göre Zaman gazetesi Avusturya' daki entegrasyon meselesini ısrarla sorun olarak tanımlamıyordu. Kuşkusuz buradaki korku, Türkiye deneyiminden ötürü. Cemaat Avrupa' da İslamcı örgütlerin yarattığı çatışma alanlarının kendi zeminini yok etmesinden endişe ediyordu. Tıpkı Türkiye' de 28 Şubat sürecinde olduğu gibi. Büyükelçi bu ayrıntıyı kriptoda şöyle not ediyordu: (... ) Avusturya'daki Zaman, Türkiye'deki gelişmelere oldukça kapsamlı ve "gerçek zamanlı" olarak yer verirken, Avusturya'da entegrasyon ile ilgili sorunları sadece üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra haber yapıyor. Kırcı, bunun, dengeli, nesnel bir analiz sağlamak için yapıldığını söyledi. Gülenciler medyayı ve siyasetçileri, Avrupa'daki Müslümanların entegrasyonu konusundaki sorunları abartmakla suçluyor. Kırcı, Avusturya medyasının, temelsiz bir islam korkusu nedeniyle bu konuyu sapiantı haline getirdiğini iddia ediyor. Kırcı, Doğu Avrupa'daki Hıristiyan ülkelerden gelen göçmenler, Müslüman göçmenlerle çoğu zaman aynı sosyal ve ekonomik sorunları yaşasalar bile, bunların asla "entegrasyon sorunu" olarak görülmediğini öne sürdü (... ) "Gizli ajandaları var, ancak... " ABD'li Büyükelçi, Cemaat'in sosyolojisine ilişkin analizinde ise bölümün başında değindiğimiz ifadeyi kullanıyordu: Paralel Toplum (Par all el Society ). Diplomat Kilner, durumu şöyle tarif ediyordu: (...) Gülenciler genellikle eğitimli orta ve üst sınıflardan geliyor ve bu nedenle diğer göçmenlere nazaran Avusturya toplumuna daha kolay entegre oluyor. Ancak aynı zamanda, bir tür paralel toplum yaratmış durumdalar. Gülenciler Müslüman veya göçmen mahallelerde toplanmış halde değil; ancak kendi okullarını ve gazetelerini muhafaza ediyorlar. Hareketin Avusturya'daki ve Avrupa çapındaki ciddi takipçileri için Gülen'e bağlı bir lisede eğitim almak, Gülen'e bağlı bir üniversiteden mezun olmak ye Gülen'e bağlı medyada işe girmek mümkün. Kırcı, gazetecilikten öğretmenliğe geçiş yapmak istediğini söyledi ve bunun büyük olasılıkla Polanya'daki yeni bir Gülen üniversitesinde veya harekete ait 321

322 birçok orta öğretim kurumundan birinde bir pozisyon anlamına geleceğini belirtti. Tüm bu kurumlar dünyaya Gülenci bir açıdan bakıyor ve diğer perspektifleri dışlıyor; aslında amaçları da bu (... ) Peki Cemaat'in gizli hedefleri var mıydı? ABD'nin Viyana Büyükelçisi Kilner buna ilişkin de bir sorgulama yapıyordu. Avusturyalı İslam uzmanı Valeria Heuberger'e, Gülenciler'in gizli bir ajandası olup olmadığını soran Büyükelçi aldığı cevabı kriptoya şöyle not ediyordu: (...)Yanıtı, "Evet, gizli bir ajandaları var ancak ben bunun radikal bir ajanda olduğunu sanmıyorum. Onların ajandası sadece herhangi bir tarikatta olduğu gibi, liderlerinin egosunu artırmak," şeklinde oldu. Heuberger'e göre, Avrupa'daki Gülenciler, kültürlerarası diyaloğu destekliyor ama bunun nedeni, bu diyaloğu Avrupa toplumuyla entegrasyona yönelik bir adım olarak görmeleri değil, bunun Fethullah Gülen'in öğretilerinin ve dünya görüşünün bir parçası olması (...) Etnik ve dini çatışmalar üzerine çalışmalar yapan Avusturya Bilimler Akademisi araştırmacısı Valeria Heuberger, Cemaat'in düzenlediği toplantılara da zaman zaman katılıp konuşmacı olmasıyla da tanımyordu. Doğal olarak, kriptoya yansıyan gözleminin kısmen içeriden olduğu da söylenebilirdi. Heuberger, Cemaat mensuplarımn savunduğu değerler konusunda samirniyetini pek de inandırıcı bulmuyordu. Ona göre, bu diyalog tutumuna inancın nedeni bütünleşrnek değil, müritlerin şeyhi uçurmak istemesiydi! Cemaat' e ilişkin bir ABD kriptosunda ilk kez "paralel" ifadesini kullanan Kilner, belgenin sonunu şöyle getiriyordu: (... ) Avusturya'daki Gülenciler, Türkiye'deki siyasi tartışmalara odaklanmış görünüyor. Avusturya'da radikal islam'ı yaymak veya entegrasyonu zorlaştırmak şeklinde tanımlanabilecek hiçbir adım atmıyorlar. Hareketin Avusturya'daki ağı, üyelerini ana akım toplumdan ayırma pahasına da olsa, eğitim ve ilerleme fırsatları sağlıyor (... ) 322

323 EGİTİMCİLER Mİ, YOKSA DAHA FAZLASI MI? Cemaat okullarının yaygın olduğu ülkelerden biri olan Türkmenistan kaynaklı bir belgeyi ABD Aşkabat Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Richard Miles kaleme aldı. 17 Nisan 2009 tarihli kripto "Türkmenistan' daki Türk Kökenli Gülen Hareketi: Eğitimciler mi, Daha Fazlası mı?"başlığını taşıyor.187 Cemaat okuhanna ilişkin övgülerle dolu kriptoda, "Söz konusu okullada ortaklık kurmanın yollarını aramak, Türkmenistan'ın gelecekteki liderlerine ulaşınaya yarayabilir," ifadesi dikkat çekiyordu. ABD kriptosunda, "Gülen bağlanhlı Türk eğitim kurumları tüm Türkmenistan' a yayılmış durumda. Başkent Dil ve Bilgisayar Merkezi'nin şimdiden sekiz farklı şehirde şubesi, ileriye yönelik olarak sadece İngilizce kurslarında 3000'i aşkın öğrenciye ulaşacak büyüme planları bulunuyor," denildikten sonra, Türkmenistan' da Cemaat'in kaderini değiştiren olay şöyle aktarılıyordu: (...)Bu okullar Türkmenistan'da 1993 yılından, yani kendisini Fethullah Gülen'in yakın dostu olarak tanımlayan Türk vatandaşı Muammer Türkyılmaz'ın Türkmenistan'a gelişinden bu yana faaliyet gösteriyor. Türkyılmaz, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Niyazov döneminde Eğitim Bakanı Yardımcısı oldu ve şu anki Cumhurbaşkanı Berdimuhammedov döneminde Türkmenistan'daki çabalarına takdiren yeniden aynı göreve atandı. Türkyılmaz eğitsel faaliyetler için en üst düzeyde teminat sağlıyor gibi görünüyor ve okullar kolektifıyle Türkmenistan Hükümeti arasındaki yaşamsal insani arayüzü teşkil ediyor. Okulların Niyazov döneminde ömrü, onsuz pek de uzun soluklu olamazdı (...) Cemaat'in Türkmenistan' daki okullarını kuran isim olan Muammer Türkyılmaz, 2007 yılında Türkmenistan Eğitim Bakanı Yardımcılığı görevine atanmışh. Cemaat'in Türkmenistan' daki 187 http:/ /wikileaks.org/ cable/2009 /04/09ASHGABAT491.html. 323

324 çah örgütü Başkent Eğitim Kurumları'nın kurucusu Türkyılmaz'ın adı, son dönemde AKP medyasında Cemaat'in imamları arasında telaffuz edildi. Vize başvurularında dikkat çekenler ABD'li diplamatın övgülerine rağmen, okullada ilgili yaşarulan olumsuz deneyimler de vardı. Öyle anlaşılıyor ki Cemaat'in öğrencilerinin ABD'ye gidiş için bulduğu gerekçeler ABD'li diplomatları ikna edemiyordu. Bu "çok başarılı" okulların öğrencilerinin Türkmenistan' da vizeyle imtiharu kriptoya şöyle yansıyordu: (...) Vize başvurularından hareketle, Başkent dil merkezlerinin dördüncü veya beşinci seviyeyi tamamlamış olmak şartıyla, yetkin Ingilizce konuşan kişiler yetiştirdiği söylenebilir. Ancak vize başvurusunda bulunanlar arasında sık sık üçüncü seviyede takılıp kalmış ve internet üzerinden kabul yapan bir dizi Ingilizce eğitim merkezinde ingilizce öğrenmeye gitmek isteyen kişiler görüyoruz. Bu türden başvuru sahiplerinin çoğu, gidecekleri okulu seçme nedeni olarak, Başkent'te birlikte okuduğu bir arkadaşının söz konusu okulda okuduğunu ve iyi bir Ingilizce eğitimi verdiğini söylüyor. ingilizce öğrenmenin neden faydalı olacağı konusunda uzun vadeli bir planı olmayan bu tür başvuruların çoğu, belirsiz niyetleri nedeniyle reddediliyor (...) Sadece bu kadar değildi. Bu kez Gülen'in "başarılı öğretmenleri" ABD Büyükelçiliği'ne vize için başvurduğunda reddediliyorlardı: (...) Diğer taraftan, 2008 yaz/sonbahar döneminde konsolosluğun ilgili birimine, ABD'deki sözleşmali okullarda öğretmenlik yapmak üzere, bir dizi "uzmanlık isteyen konularda geçici çalışma vizesi" (H1 B) başvurusu yapıldı. Tüm başvuruların ortak paydası, Türkiye veya Türkmenistan'daki bir Gülen okuluyla bağlantılarının olmasıydı. Sahip oldukları nitelikler, en iyilerinde bile düzensizdi. Bazıları gerçekten de birkaç yıllık deneyimi olan öğretmenlerdi. Diğerleri Türkmenistan'daki bir Gülen okulunda asistanlık, gönüllülük veya ikame etme suretiyle öğretmenlik deneyimi kazandıklarını iddia ediyordu. En düşük nitelikli başvuru sahipleri için daha 324

325 detaylı bir araştırma gerekince, ABD'deki sözleşmali okulun da Gülenci ağın bir parçası olduğu ortaya çıktı. En düşük nitelikli başvuru sahiplerinin dilekçeleri; Ingilizce konuşamama, öğretmenlik yapacakları alanlarla ilişkisi olmayan başlıklarda diplomalara sahip olma, temel matematiksel kavramları kavrayamama (matematik ve fen bilimleri öğretmenliği yapmak üzere gideceklerken) gibi yetersiz niteliklere sahip olmaları nedeniyle fesih işlemleri için Ulusal Güvenlik Bakanlığı'na iade edildi (...) Maslahatgüzar Miles, Gülen okullarını överken, öğretmenlerle birebir karşılaştığında ne kadar yetersiz olduklarını görüyordu. İngilizce bilmiyorlar, aldıkları diplomaların genellikle öğretmenlik yaptıkları alanlarla ilgisi yok, alanlarında da yetersizler. ABD'li diplomat Miles, bu yüzden vize taleplerini geri çevirdiklerini anlatıyordu. Nedense Türkmenistan' da çok başarılı bulunan öğretmenler ABD için kabiliyetsizdi. Önce kaçamak yanıt, sonra çözülme Kriptodan Türkmenistan' daki okulların harem-selamlık olduğunu da öğreniyoruz: "Tipik Türkmen modelinin aksine, Gülenci hareketin okulları İslam'ın daha muhafazakar yorumuna uygun olarak kız ve erkek ayrı eğitim veriyor." Diplomat Miles, mensuplarından Gülen hakkında bilgi edinmenin zorluğuna dair ilginç bir tespitte de bulunuyordu: (...) Fethullah Gülen ve felsefesi hakkında bir şey sorulduğunda evrensel tepki, ilkin derin bir iç çekişi takip eden kaçamak bir cevap oluyor. Elçilik yetkilisinin tamamen bilgi edinme amaçlı.olduğundan ve hiçbir peşin hükmü bulunmadığından emin olduktan sonra, görüşmecilerin dili çözülüyor (...) Sadece mensupları değil, Türk diplomatlar da ketum davranıyordu. ABD'nin Aşkabat'taki Maslahatgüzarı Miles, Türk mevkidaşma Gülen' i sorduğunda aldığı yanıtı şöyle not ediyordu: (... ) Türk Maslahatgüzar Hakan Cengiz ilginç bir biçimde Aşkabat'taki Türk okulları konusunun etrafından dolandı. Elçiliğin 325

326 okullardan mezun öğrenciler için üniversiteye giriş sınavı düzenlemesine karşın, Türk Büyükelçiliği ile Türk okulları arasında hiçbir resmi ilişki bulunmadığını belirtti. Özel olarak eğitimle ilişkili başlıklarda Fethullah Gülen ve düşünce sistemine dair kendisine yöneltilen sorulara, oldukça diplomatik sayılabilecek "tartışmalı bir figür" yanıtını verdi (...) 326

327 GÜLEN, ERDOGAN'LA GÖRÜŞMEK istemedi Zeynel Abidin Erdem... Türk Amerikan İşadamları Derneği Onursal Başkanı. İşadamlığ nı sağ siyasi gelenekle yıllarca süslemiş bir isim. 12 Eylül Darbesi'nden sonra Turgut Sunalp'in MDP'sinde il başkanlığı da yaptı. Özal'ın ve Erdoğan'ın yakınında da bulundu. Ülkü Ocakları'nda da, Adalet Partisi Gençlik Kolları'nda da çalış h. Sadece bu kadar değil. Kendisinin İstanbul' a iş için gelişini şöyle anlahyor: "1965'de Mardin'den İstanbul'a iş yapmak için geldiğim zaman babam belli bir sermaye verdi. Babama, 'Biz seyyid bir aileden geliyoruz, peygamber soyundan geliyoruz. Ne emrediyorsunuz?' dedim. Babamın cevabı şu oldu: 'Bugüne kadar harama karışmadık, faize de bulaşmadık, bu ikisinden uzak dur yeter."' Peygamber soyundan geldiğini söyleyen Erdem, son yıllarda hem Gülen'in hem Erdoğan'ın sofralarında başköşede oturuyordu. Cemaat'in neferiydi... "Büyük insan, değerli fikir adamı muhterem Hoca efendi" sinin emirlerini beklediğini söylüyordu.188 Hükümete sevdalıydı... Gezi Parkı direnişi sırasında, "Bir arkadaşım dedi ki, Taksim' e gece gittim, geç saatte 600 tane pizza geldi. Sordum; 600 pizzayı kim ödedi?.. Adam dedi ki, efendim Meksika' dan bir kredi karhyla ödendi," sözleriyle Hükümet medyasının yıldızı oldu. Kuşkusuz Hükümet-Cemaat savaşı Zeynel Abidin Erdem için "anneni mi babanı mı daha çok seviyorsun" sorusuna yanıt vermek gibiydi. İktidarların eteğinde zenginleşen her işadamı gibi "kazanana" oynayacakh. Keza, savaştan sonra daha çok Erdoğan'ın yanında görünmeyi tercih etti. 188 http://www.youtube.com/watch?v=ptm4jdoikmq. 327

328 80'li yılların ortasında Turgut Özal'ın "emriyle" başlayan Gülen' e verdiği destek ise şimdilik arşivlerde kaldı. "Amerika'nın avukatıyım" Peki... O arşivlerdeki Gülen ilişkisi ABD'nin gizli kriptolarına nasıl yansıdı? Tarih: 4 Haziran 2007. ABD İstanbul Başkonsolosu Deborah K. Jones'un kaleme aldığı kripto "Zeynel Erdem Gülenci Okulları Ele Alıyor" başlığını taşıyordu.189 Erdem'in kendisini nasıl tanımladığını Başkonsolos Jones Washington'a aynen şöyle aktarıyordu: "Zeynel Erdem, zengin bir yerel işadamı ve kendisini ' Amerika'nın avukatı' (lütfen koruyun) olarak tanımlayan biri." Zavallıca! Neyse... Kendi ifadesiyle "Amerika'nın avukatı" olan Erdem'le görüşmelerinin içeriğini ise Başkonsolos Jones şu satırlarla özetliyordu: (...) 31 Mayıs'ta Başkonsolos'la olan buluşmasında; yakın zamanda ABD'ye girmeleri yasaklanan Fethullah Gülen (FG) yandaşlarıyla ilgili iki vakayı gündeme getirdi. FG örgütlenmesi ve Gülen'in okullar ağıyla olan deneyimlerini tarif eden Erdem, Gülen'i Mayıs ayının ortalarında Pensilvanya'da ziyaret ettiğini söyledi ve sağlık durumunun iyi göründüğünü belirtti. Erdem, Fethullah Gülen'in mevcut vize durumunun sorunlu olduğunun farkında. Erdem Başkonsolos'a, ABD Hükümeti'nin en üst düzeydeki yetkililerinin de bu durumun farkında olduklarını ve nihai bir karar verilirken Gülen'in göçmen statüsü için olumlu bir karar verilebileceğini söyledi (...) Öyle anlaşılıyor ki, Gülen' i Pensilvanya' da ziyaret eden Erdem, onun vize durumu için kulis yapmaya çalışıyordu. Bu açıdan kendisine " Gülen'in avukatı" da demek mümkündü! Cemaat bağışiara makbuz kesmiyor Aslen Mardinli olduğunu kriptoda da vurgulayan Erdem, Gülen Cemaati'nin Güneydoğu'daki okullarına düzenli bağış 189 http: 1 1 wikileaks.org/ cable 120071061 07ISTANBUL475.html. 328

329 yaptığım söylerken, Cemaat'in bağış toplarken imza attığı usulsüzlüklere dair ilginç bir itirafta da bulunuyordu: (...) Erdem FG örgütlenmesinin, Erdem'in aile kökenierinin bulunduğu Türkiye'nin güneydoğusunda ilk ve orta dereceli 18 okul işlettiğini ekledi. Erdem'in aile vakfı, söz konusu bölgede faaliyet gösteren Gülen okullarına düzenli olarak on binlerce dolar mali destek sağlıyor. Erdem, her seferinde yaptığı ödemeler için makbuz talep ettiğini ve aldığını söylese de; pek çok bağışçının bunu yapmadığını ve FG okullarının düzenli olarak makbuz kesmediğini belirtiyor (...) Makbuzsuz bağış! Erdoğan'ın TÜRGEV üzerinden aldığı rüşvetleri haklı olarak eleştirip, "Haram lokma yemedik!" diyen Cemaat'in kendisi ne kadar şeffaf öyle değil mi! Yok birbirinizden farkımz. Başkansalos Jones bu çarpıcı itiraftan hareketle, Gülen Cemaati'yle ilişkili kuruluşlara çarpıcı bir şekilde tavsiyede bulunuyordu: (...) FG okulları doğrudan doğruya yerel zenginlerden fon talebinde bulunuyor. Bu, merkezi bir hayırseverlik mekanizmasıyla destekieniyor olabilir. Hayırseverlik deneyimlerinin, özellikle de giren ve çıkan mali bağışların, son yıllarda ciddi bir incelemeye tabi tutulduğu konusunda uyarıldık. Görevi suiistimal algısından kaçınmak için, FG ile ilişkili yardım kuruluşlarının çalışmalarını güçlendirmeleri ve daha şeffaf hale gelmeleri akıllıca olacaktır (...) Eğer Gülen'i kovarsanız... Zeynel Abidin Erdem de diğer Gülenciler gibi "Cemaat'ten değilim" demeyi tercih ederken, Gülen Cemaati'yle ilgili Başkonsolos' a yer yer tehdit kokan ve abartılı olduğu tartışmasız şu bilgileri veriyordu: (... ) Erdem kendisini bir FG "müriti" olarak adlandırmasa da (yani Fethullah Gülen'i kendi dini önderi olarak görmüyor), Türkiye genelinde beş milyondan fazla FG müridi olduğuna inanıyor. 329

330 Ona göre Türk bağışçılarının sayısı ise bunun birkaç katı kadar. FG müritleri ABD'ye ve ABD hükümetine iyi niyetli yaklaşıyorlar. Bunun başlıca sebebi; Fethullah Gülen'in şu anda ABD'de yaşaması ve FG örgütlenmesinin ABD'de "?O'in üzerinde" okul açma başarısı göstermiş olması. Erdem'e göre, ABD Hükümeti'nin Fethullah Gülen'i sınırdışı etmesi veya ülke dışına çıkmaya zorlaması halinde bu iyi niyet rezervi hızla buharlaşacak (... ) Kuşkusuz, "Amerika'nın avukah" Cemaatçi Erdem'in ABD'ye "Gülen'i sınırdışı ederseniz, milyonlarca müridimizin size bakışı değişir" tehditi, bugünden bakıldığında ilginç bir tablo ortaya çıkarıyordu. Öyle ya... Bu kriptodan yedi yıl sonra, yani 2014'te... Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'den "Gülen'in sınırdışı edilmesini" istediğini dekiare etti. Ancak Başkan Obama pek önemsememiş olacak ki... Beyaz Saray 2014'ün Kurban Bayramı'nın kutlanmasına evsahipliği yaph ve bu kutlamanın organizasyonunu da, Fethullah Gülen'in onursal başkanı olduğu Washington merkezli Rumi Forum' a verdi! Zeynel Abidin Erdem'in tehditinden mi korktu acaba Amerika! Şaka bir yana... Gülen'in Erdoğan terslernesi Washington' a çekilen kriptoya dönelim. Ve belgedeki en dikkat çeken noktanın, Erdoğan-Gülen ilişkisine dair Erdem'in anlatlıkları olduğunu söyleyelim. Zira anlıyoruz ki, ikili arasındaki gerilim, dahası birbirini sevmemezlik çok eskilere dayanıyordu... İş adamı Erdem gibi arabulucular, özellikle Fethullah Gülen'i pek de mutlu edemiyordu. Hatta Gülen'in Erdem'i azarladığı anlaşılıyordu. Daha fazla merak ettirmeden, Başkonsolos Jones'un notlarından aktaralım: (... ) Erdem, Başbakan Erdoğan'la Fethullah Gülen arasındaki ilişkinin şu anki durumundan haberdar olmadığına dikkat çekti. 330

331 Ancak aralarında çok yakın bir ilişki bulunmadığına inandığını belirtti. Birkaç yıl önce, ikili arasında bir telefon görüşmesine aracılık etmeye yeltenmiş, ancak Gülen tarafından terslenmiş. Görüşüne bakılırsa, Dışişleri Bakanı Gül'ün ve içişleri eski Bakanı Abdülkadir Aksu'nun Gülen'le çok daha yakın ilişkileri var (...) Herkes gibi "Amerika'nın avukah" Zeynel Abidin Erdem'e göre de, Gül ve Aksu, Gülen' e Erdoğan' dan çok daha yakındı. Saray' daki taht kavgası dışarı taşmadan önce içeride oldukça kaynama olmuştu. Amerikan kriptosu bunu gösteriyordu. 331

332 GÜL'DEN ZANA'YA: ALLAH RIZASI İÇİN... Cemaat'in Kürt siyasi hareketleriyle ikili bir ilişkisi var. Güneydoğu' da PKK ile açık bir iktidar kavgası veren Fethullah Gülen, hem Türkiye'de muhafazakar Kürt siyasetçileriyle hem de Kuzey Irak' ta Barzani yönetimiyle uyumlu bir profil çizdi. Bunun birçok nedeni vardı. Birincisi kuşkusuz, Cemaat'in uzun yıllardır devletin güvenlik sistemi içinde yerleşmesi ve bu sayede Güneydoğu' da PKK ile karşı karşıya gelmesiydi. Cemaat batıda olduğu gibi, doğuda da kendisine karşı olan muhalefeti tasfiye için bu gücü kullandı. KCK operasyonları bunun en belirgin örneği oldu. PKK yöneticilerinden Murat Karayılan bu konuya dair, "1970'lerde Ülkü Ocakları adeta kendilerini polis yerine koyarak, 'Biz Türkiye'yi koruyoruz' diye öne çıkmıştı. Şimdi de Gülen Cemaati kendisini adeta devlet güçlerinin yerine koyarak halkımıza karşı mücadele yürütmektedir. Buna karşı ideolojik ve siyasal cephede bir mücadelenin verilmesi gerektiğini düşünüyoruz," ifadelerini kullanıyordu. İkinci neden ise daha sosyaldi. Cemaat'in Kemalistler'le kavgalı da olsa İslamcılığın Türk formunu taşıması ve sağ milliyetçi söylemi kullanması, Cemaat ile PKK gerilimini besledi. Bu nedenle PKK, Cemaat'i asimilasyonla suçladı. PKK'nın liderlerinden Fehman Hüseyin, "Gülen dershanelerinde Kürt çocuklarını devşiriyorlar. Kürt çocuklarını tarihlerinden, kimliklerinden koparma, Kürtlüğü öldürme gibi uzun vadeli hedefleri var," diyerek Cemaat'i açıkça hedef aldı. Gerekçeler uzatılabilir... Ancak PKK ile bu kadar çekişen Cemaat hem Türkiye' deki muhafazakar Kürt siyasetçileriyle, hem de Kuzey Irak'ta Barzani ile iyi ilişkiler kurdu. Kuzey Irak'ta okullar açan Cemaat'e tepki gösterrnek bir yana, Barzani torunlarını bu okullara gönderdi. Barzani' nin rüzgarını alan Türkiye' deki Kürt siyasetçileri, belki de bu nedenle Gülen' e düşmanca davranmadı. 332

333 Dindar Kürtler Gülen' e özel ilgi duyuyor Konuya ilişkin bir kripto "Güneydoğu' daki Bağlanhlarımız Türkiye-Irak İlişkileri Konusunda Umutlu, İç Politika Başlıklarında ise Kötümserler" başlığım taşıyordu. Büyükelçi George Wilson imzasım taşıyan kriptonun tarihi 13 Mayıs 2008' di.190 Söz konusu günlerde PKK'yla çatışmalar şiddetlenmiş, kriptonun yazıldığı tarihten dört gün önce PKK'mn Hakkari'de bir karakola saldırısıyla altı asker hayatım kaybetmişti. AKP'nin Kuzey Irak'la yakın ilişkiler kurduğu, ancak içerde halen PKK ile kavga ettiği dönemde yazılan kriptonun özet bölümünde durum Washington'a şöyle aktarılıyordu: Türkiye'nin güneydoğusundaki Kürt liderler Ankara'nın Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) ile resmi temaslarda bulunmaya başlamasından memnunlar. Bu durum Türk tarafının daha pragmatik bir yaklaşım benimsediğinin ve Irak'ta ortaya çıkmakta olan çokkültürlü, adem-i merkezileşmiş bir modelin onaylandığının göstergesi. Diplomatik alandaki ileriemelere karşın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) güneydoğuda cazibesini yitiriyor. Pek çok Kürt, Başbakan Erdoğan'ın askeri çözüme bel bağladığını ve kültürel ve dilsel haklarla ilgili reformlara direndiğini düşünüyor. Bunun sonucu olarak, kimi dindar Kürtler, AKP dışındaki seçeneklere yöneliyorlar, bunlar arasında da bölgede hareketinin etkisi giderek artan Fethullah Gülen takipçilerine özel bir ilgi söz konusu (...) İlginçtir, Gülen AKP dışında bir güç olarak konumlandırılıyor. Bölgede AKP'nin boşalttığı alanda dindar Kürtleri örgütlediğinden söz ediliyor. AKP ve Erdoğan' a destek için acele ettiler Kriptoya göre, AKP'yi TSK'ya karşı mücadelesinde destekleyen Kürt siyasetçiler hayal kırıklığına uğradı. Zira destekledikleri AKP, söz konusu tarihte Kürt sorununa bir yenilik getirmemişti. Sonraki yıllarda PKK liderleriyle müzakere dahil her yoldan açılım yapan parti, o günlerde daha çatışmacı bir dil kullamyordu. 190 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 120081051 08ANKARA920.html. 333

334 Durum kriptoya şöyle yansıyordu: (... ) Kürtlerin tutumunda geçtiğimiz yıl boyunca yaşanan dönüşüm son derece çarpıcı: Güneydoğu'daki Kürt liderler ordunun saldırılarına (Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek için hükümete karşı verilen "e-muhtıra") karşı, AKP'nin demokratikleşme gündemine ve partinin Kürt meselesine dair ileriye yönelik yaklaşımına duydukları inançtan ötürü AKP'ye ve Erdoğan'a destek sunmak için aceleci davrandılar. Artık kimse AKP'nin kapatılmasını savunmuyor olsa da, Kürtler Erdoğan'ın demokratik reformlar konusunda tereddütlü olduğunu ve PKK'ya karşı uzun erimli bir askeri saldırıya yeşil ışık yaktığını düşünüyorlar (... ) Baydemir çok az tepki gelmesinden memnun ABD kriptosu Kürt siyasetçilerle bir dizi görüşmeyi konu alıyordu. 5-7 Mayıs 2008 tarihlerinde Diyarbakır, Mardin ve Urfa'ya ziyaretler gerçekleştiren diplomatlar görüşmelerinin ayrıntılarım Washington' a geçiyordu. Görüştükleri ilk isim dönemin Diyarbakır Belediye Başkam Osman Baydemir' di. PKK'ya yakın olmasına rağmen Barzani yönetimiyle de oldukça yakın ilişkisi olan Baydemir, AKP'nin Barzani yönetimiyle yakınlaşmasım oldukça sevindirici buluyordu. Durum kriptoya şöyle yansıdı: (...) Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir Türk Hükümeti ve Bölgesel Kürt Yönetimi (BKY) arasında başlayan resmi temasları memnuniyetle karşıladı ve Türkiye'nin Irak'ta ve Ortadoğu'nun herhangi başka bir bölgesinde yapıcı bir rol oynama tutkularının Kuzey Irak'taki Kürt yönetimini resmi olarak tanımaktan geçtiğini belirtti. Baydemir buluşmanın, nihayet gerçekleştiğinde, Irak Savaşı'nın başlangıcından bu yana BKY ile her türlü temasa karşı çıkan kurulu düzen temsilcileri arasında çok az tepki uyandırmış olmasından memnundu (...) Kriptoda Baydemir'in Kuzey Irak'taki bölgesel yönetime ilişkin övgüleri de geniş yer tutuyor. "Baydemir bu yılın başlarında Kuzey Irak' a gerçekleştirdiği ziyaretin kendisini derinden etkilediğini söyledi. BKY parlamentosu bileşimindeki on farklı grup ve mezheple gerçek anlamda çokkültürlü bir yönetim. Baydemir'in 334

335 kendisinin de katıldığı bir oturumda parlamentoya Türkçe seslenen bir Türkmen'in konuşmaları sonrasında Kürtçeye çevrilmiş. Baydemir bunun bölgenin geri kalanı için de çok iyi bir model olduğu görüşünde" ifadeleriyle Osman Baydemir, Kuzey Irak'taki yapılanınayı tüm Ortadoğu'ya öneriyordu. Tan: AKP Diyarbakır'ı kazanabilir ABD'li diplamatların görüştükleri diğer isim bugün HOP Milletvekili olan Altan Tan' dı. İslamcı kökenden gelen, bir dönem Refah Partisi'ni Güneydoğu'da örgütleyen isimlerden olan Tan, ABD'li diplamatlara hem PKK'yı hem AKP'yi şöyle eleştiriyordu: (...)Yerel bir gazeteci olan Altan Tan, hiçbir siyasi partinin dindar, güçlü bir etnik kimlik aidiyet duygusuna sahip ve refah içinde yaşamak isteyen Kürtlerin çoğunluğunu tam anlamıyla temsil etmediğini ileri sürdü. PKK/DTP Kürtlerin etnik çıkarlarını savunuyorlar ancak onların dini duygularına hitap etmekten uzaklar. AKP, Kürtlerin muhafazakar, dini değerleriyle uyum içerisinde fakat demokratik söylemine karşın Kürtlerin etnik kimliklerinin daha geniş ölçekte tanınması arzularını görmezden geliyor. Ta n, AKP'nin Kürt sorununun siyasi yönüne dair verdiği sözleri yerine getirmesi halinde bölgedeki egemen siyasi fıgür olabileceğini, çok büyük bir sembolik değeri olan Diyarbakır Belediyesi'ni bile kazanabileceğini söyledi (...) Tan, AKP'nin açılım yapması durumunda Diyarbakır Belediyesi'ni dahi kazanabileceğinden söz ediyordu. Bugünkü partisinin çizgisiyle ters düştüğü muhakkak. Elbette Tan'ı tanıyanlar bu çizgi farkını uzun zamandır gözlemliyorlardı. Öyle ya... İslamcı Tan, kendi partisint "Bazı arkadaşlarımız HOP kurulurken maalesef sol, sosyalist gruplar ağırlıklı hatta neredeyse yüzde 90-95'i bunlardan oluşan bir HOP ortaya koydular/' diyerek karşılığı olmayan bir solculukla eleştirirken, kendi partisinin belediyeciliği sorulduğunda "Başarılı bulmuyorum/' ifadelerini kullandı. Hatip Dicle'nin televizyona çıkıp Güneydoğu' daki olaylarda 335

336 Cemaat provokasyonu olduğunu söylediği günlerde ise Tan, "Gökten bir taş düşse 'Bu paralel bir taş, bunu paralel yapı attı' denilmeye başlandı. (... ) Birileri Hükümet' e yakın gözükmek ya da Hükümet'in hoşuna gitmek için bu cümleleri kullam yar," ifadeleriyle kendi partisini karşısına aldı.191 Tan'ın Kabani olaylarındaki tavrı HDP' de o kadar eleştireldi ki, PKK yöneticisi Mustafa Karasu Özgür Gündem gazetesinde, "HDP Milletvekili Sayın Altan Tan da bir açıklama yaparak psikolojik harekatın yarattığı algıyı güçlendirmiştir," ifadelerini kullanacaktı. Kısacası Altan Tan, her ne kadar sol eğilimli HDP içinde kalsa da nereden geldiğini hiç unutmadı. Partisiyle arasına bir çizgi çizdi. Bir AKP'linin şikayet ve itirafları Kriptoda Osman Baydemir'in devletin politikalarına yönelik eleştirileri yer alırken, bir AKP'li daha AKP'yi ABD'li diploınatlara şöyle şikayet ediyordu: "Aralarında işadamı Mücahit Can'ın da (2004 seçimlerinde Diyarbakır Belediye Başkanlığı için AKP' den aday olan) bulunduğu AKP sempatizanları bile Erdoğan' ı Kürtlere verdiği sözleri tutmamakla suçluyor." Can' ın sözleri bu kadar değildi. Erdoğan' a da ders olabilecek ifadeleri kriptoya şöyle yansıyordu: (...) Can, 2004 yılında televizyonda gerçekleşen bir seçim tartışmasında görece daha deneyimsiz olan Baydemir'in sükunetini korumayı başardığını, buna karşın Kürt toplumuyla olan yakın bağlarını ve bir işadamı olarak sunduğu doğrudan katkıları vurgulayan kendisinin bunu başaramadığını sözlerine ekledi. Bugünden dönüp bakılınca, Can gürültücü yaklaşımın kendisine yaramadığının farkına varmış, dahası programın kaydını izlediğinde Baydemir'in kendisini yenilgiye uğrattığını kabul etmiş. Başbakan'ın da bu dersi içselleştirmesi gerektiğini söyleyerek sözlerini tamamladı (...) 191 http: 1 1 www. oda tv. com 1 n. ph p? n= cem aat-kurt-siyasetini-ikiyeboldu-3112141200. 336

337 Gül, Özal'a öykünüyor, Erdoğan onu engelliyor Kriptoda, "Baydemir'i ve genel olarak DTP'yi hangi taraftan gelirse gelsin, şiddeti kesin bir dille kınamaları yoluyla çözüme katkı sunmaları konusunda teşvik ettik," ifadeleri dikkat çekerken, PKK ile hükümet arasında müzakere sürecinin ilerlemeyişi "PKK'nın tutarlı bir strateji izlemiyar oluşu"na bağlanıyordu. ABD'li diplomatlarla bu konuda aynı fikirde olan Altan Tan'ın görüşleri ise kriptoya "Tan' a göre PKK lider kadrosu hangi yöne gidileceği konusunda artan bir bölünme içerisinde. Bunun bir sonucu olarak, Kürt liderler ve analizciler bir değişim için gözlerini yalnızca Türk Hükümeti'ne çevirmiş durumdalar," ifadeleriyle yansıyordu. ABD Ankara Büyükelçisi Wilson'ın notlarını içeren kriptodan, Kürt siyasetçilerin Özal hayranlığı bir kez daha anlaşılıyordu. Neredeyse hepsi Özal' ı övüyor, Erdoğan' ı yeterince Özal gibi olmadığı için eleştiriyordu. Altan Tan' a göre ise Abdullah Gül ne kadar Özal' a benziyorsa, Erdoğan da Özal' dan o kadar uzak bir profil çiziyordu: (...) Temaslarda bulunduğumuz bağlantılarımızdan üçü, birbirlerinden ayrı olarak, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın 1990'1arın başındaki çabalarının bugün ihtiyaç duyulan model olduğunu söyledi. Bu kişiler Özal'ı, bir çözüm arayışında tüm taraflarla iletişime geçen ve aynı zamanda Kürt sorununun tüm yönlerini kavramış biri olarak görüyorlar. Tan, Cumhurbaşkanı Gül'ün Kürt meselesine özgürlükçü ve yapıcı bir yaklaşımı olduğunu ve ölümünden hemen önce bölgede bir atılımın eşiğinde olduğu rivayet edilen Özal'a öykündüğünü ileri sürdü. Ta n, Başbakan Erdoğan'ın Gül'ü bu yolda ilerlemekten alıkoyduğunu iddia etti. Ta n'ın sözlerine göre, Erdoğan Irak'ın kuzeyindeki otonom veya bağımsız bir Kürt varlığının, Türkiye'deki Kürtler arasında ayrrlıkçılığı körükleyeceği yönündeki geleneksel Türk paranoyasına kapıldı. Bu nedenle Kürt sorunuyla ilgili cesur adımlar atmaktan çekiniyor. Baydemir, Özal'ın cesaretini takdir ediyor, ancak Gül'ün ya da herhangi başka bir Türk lideri n özal örneğini gerçekleştirebileceğinden şüphe duyduğunu dile getirdi. Can da, Özal'ın açtığı yoldan yürümenin bile başlı başına büyük bir adım olacağını, aynı zamanda özel bir yaratıcılık gerektirmeyeceğini 337

338 ve meşru görüleceğini belirterek, bugünün liderlerinin Özal örneğini çalışmaları gerektiğini ileri sürdü (... ) Altan Tan'ın Cemaat'e bakışı İşte bu noktada görüşmeyi gerçekleştiren ABD'li diplomatlar, Kürt sorununa Gülen çözümü bahsini açıyordu. Altan Tan, Gülen Cemaati'nin Erdoğan'ın şüphelerini aşacak ve Kürt sorununu çözecek bir doktrine sahip olduğunu düşünüyordu. Tan'ın Gülenciler'le flörtü kriptoya şöyle yansıyordu: (...) Tan'a göre, Fethullah Gülen'in takipçileri bu dönüşümden taydalanma potansiyeli taşıyan yarı-siyasi bir gücü temsil ediyor. Yakın zaman önce Gülenciler, Kürt sorununu yalnızca ekonomik geri kalmışlıktan kaynaklanan bir sorun olarak gören (Türk devletinin milliyetçi duyarlılıklarını çağrıştıran) konumlarını terk edip, Kürtlerin genişletilmiş dil hakları ve anadilde eğitim gibi talepleriyle yakınlaşan bir yaklaşımı benimsemişler. (Yakınlığa neden olan bir diğer başlık da Gülen'in ideolojisinin 1960'ta ölen Kürt din bilgini Said Nursi'nin öğretilerine dayanması.) Gülenciler'in geçirdiği evrimin bir işareti, hareketin sekiz lise açtığı ve bir üniversite kurmayı planladığı Kuzey lrak'a olan müthiş ilgileri (...) ABD'li diplamatlara Kürt meselesi ve Gülen konusunda malumat veren isimlerden biri de eski Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Şeyhmus Ülek'ti. 2015 seçimi için AKP'den siyasete giren Ülek, o günlerde Gülen hareketiyle ilgili olarak ABD'li diplamatlara şunları söylüyordu: "(... ) Ülek, kendi hesabına, Kürt Gülenciler'inAKP'ye sadık kaldıklarına ve Kürtleri iktidar partisinden koparacak ve dahası milli birliği zedeleyecek merkezkaç kuvvetleri engellemek için çalıştıklarına inanıyor." Ülek, Gülenciler'in bir siyasi oluşuma gitmesi durumunda Güneydoğu' da başarılı olacağı görüşündeydi. Büyükelçi Wilson'ın kriptosunda bu yaklaşım, "Ülek, Güneydoğu' da doğmakta olan Gülenci yaklaşımı ifade edecek bir siyasi araç ortaya çıktığı takdirde, hareketin etkili olabileceğini söyledi," ifadeleriyle yer buluyordu. Kriptodan anlaşılıyor ki, İslamcı Kürt eğilimi Cemaat'in Güneydoğu' daki varlığını destekliyordu. Hatta Gülenciler'in siyasi eğilimini Erdoğan'a tercih ediyordu. 338

339 Mehmet Ağar-Sezgin Tanrıkulu buluşması Tam da bu noktada bahsetmesek olmaz... Altan Tan, Taraf gazetesinde Mehmet Baransu'nun kendisini hedef alan yazısına 28 Eylül 2011' de verdiği yamtta, geçmişte Gülenciler'in desteklediği ilginç bir siyasi oluşumdan söz ediyordu.192 2006 Ekim... Ramazan ayıydı... Dönemin DYP Genel Başkam Mehmet Ağar'ın, PKK ıçın "Dağda silah tutacağına düz ovada siyaset yapsın," demesinden önceki gece... Ağar'ın Diyarbakır' a gelerek kendisi ve Sezgin Tanrıkulu'nun da olduğu isimlerle görüştüğünü anlatan Altan Tan,193 bu oluşumun arkasındaki gücü ve amacım Taraf gazetesinde şöyle tarif ediyordu: "Türkiye'nin en büyük ve en güçlü cemaati 2007 seçimlerine kadar dört yıl boyunca Mehmet Ağar' a ciddi bir yatırım yaptı. Dört yıl boyunca bu ilişkileri ve görüşmeleri sürdürenierin tamamı hayatta. Sebebine gelince; Türkiye'nin değişim ve dönüşümü için 'Derinleri, Derinlerle ikna, veya tasfiye etme, istenen seviyede dizginlenemeyen (kontrol edilemeyen de diyebilirsiniz) Başbakan'ı dengeleyecek bir koalisyon ortağı oluşhırma amacı gibi ayrıntı ve yorumlara girmek istemiyorum, bu kadar ipucundan sonra gerisini meraktan bile olsa öğrenirsin nasıl olsa." Öyle görülüyor ki... Cemaat'in Erdoğan'ı dizginleme ya da AKP'ye yedek bir at oluşturma çalışmaları eskiye dayamyord u. Güneydoğu' da Kürt sorunu da bu politika içinde fethedilecek kalelerden biri oluyordu. İşte Cemaat'in desteklediği Mehmet Ağar'la, Diyarbakır' da salıura kadar süren gece toplantısında buluşan isimlerden birinin de bugünün CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu olduğunu yazdık. İlginçtir... 192 http: / / arsiv.taraf.com.tr /haber-sevgili-mehmet-baransu-kardesim-78877 /. 193 Altan Tan, Mehmet Baransu'ya yanıbncia o toplanhyı şöyle anlahyordu: "O gece, o toplantıda bulunanlardan Sezgin Tannkulu halen CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul milletvekili, Galip Ensarioğlu AKP Diyarbakır milletvekili, Kutbettin Arzu geçen dönem Diyarbakır milletvekili ve halen Tarım Bakan Yardımcısı, ben de BDP milletvekiliyim. 'Yahu ne gece ve ne toplantıyrruş. O geceye katılanların kısmetleri açılmış, keşke ben de orada olsaydım' diyebilirsin. Bir şey olmaz üzülme, Allah'ın geceleri bitmez!" 339

340 O buluşmadan hemen sonra... Sezgin Tanrıkulu Nurcular'ın gazetesi Yeni Asya'ya konuşmuş, Ağar'ı "sağduyulu" ve "samimi" gördüğünü belirtmişti: "Sağduyulu bir biçimde olaya yaklaşhğını düşünüyorum. Sayın Ağar'ın geçmişte devlette aldığı görev itibariyle bu tür sözleri söylemesi şaşırhcı gelebilir. Ama artık Türkiye'nin başbakanlığına aday olduğunu ifade eden bir politikacının bir vali ya da emniyet genel müdürü gibi davranması doğru olmaz. Bir de iki buçuk yıllık genel başkanlığı döneminde sayın Mehmet Ağar bütün Türkiye'yi gezmiştir. Toplumun inancının hangi yönde olduğu noktasında da bir kanaat sahibidir. Kendisindeki düşüncenin arkasında yatan sebebin de bu olduğunu düşünüyorum. Ağar'ın geçmişteki tutumunu referans gösterip samirniyetini sorgulamak doğru değildir."194 Kuşkusuz... Bu kadar sıcak yaklaşırnma rağmen, Sezgin Tanrıkulu Mehmet Ağar' dan, "Bir tuğla çekersek duvar yıkılır," sözünü açmasını istemiştir! Tıpkı Ergenekon davasında müdahil olduğu gibi, Diyarbakır' da gece toplantıları yaparken Ağar' dan Susurluk'un hesabını sormuştur! Aksi düşünülür mü hiç! Hükümete kalsa Zana çoktan tahliye edilirdi Kriptodan devam edersek... Kürt siyasi hareketinden başka hangi isimler vardı? ABD'nin legal alanda siyaset yapan Kürt politikacılara dair özel bir ilgisi vardı. Kriptolar arasında, Leyla Zana ve onunla birlikte PKK üyeliği suçlamasıyla 8 Aralık 1994'te tutuklanan Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan'ın hukuki durumunu takip eden belgeler dikkat çekiyordu. AİHM'nin 1994'te verilen kararı hukuka aykırı bulmasıyla, DEP'li vekiller 28 Mart 2003'te Ankara DGM' de yeniden yargılanmaya başladı. 9 Haziran 2004'te dört eski vekil suçlu bulunsalar da, hapiste kaldıkları süre göz önünde bulundurularak tahliye edildiler. Belgelerin bütününe bakıldığında üç nokta dikkat çekiyordu. İlki, hem ABD'li, hem Avrupalı diplomatlar Türk hüküme- 194 http: 1 1 www.yeniasya.com.tr /2006/10112/ roportaj / default.htrn. 340

341 tine vekillerin serbest kalması için sistemli baskı yapıyorlardı. Avrupalı diplomatlar, bu durumun Türkiye'nin AB üyeliği müzakeresinin başlamasına da etki edeceğini söyleyerek, hükümete yol da gösteriyorlardı. İkinci dikkat çekici nokta ise, vekillerin tahliye edilmelerinin ardından diplamatların yaşadıkları hayal kırıklığıydı. Batılı diplomatlar, belli ki, DEP'li vekillerin serbest kaldıktan sonra PKK'ya mesafeli ve legal alanda işleyeri bir Kürt siyasetinin takipçisi olacaklarını bekliyorlardı. Ancak bunun gerçekleşmemesi onları rahatsız ediyordu. Üçüncü dikkat çekici nokta ise daha da ilginçti. Silivri davalarında tutuklu gazeteciler her gündeme geldiğinde, "Onlar gazetecilikten değil, terörizmden yargılanıyor lar," ya da "Bağımsız yargıya karışamayız," diyen hükümet, söz konusu DEP'liler olunca pek bu retoriği kullanmıyordu. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ABD'li diplomatlara, vekillerin serbest bırakılması için, yalvarmak dahil, her şeyi yaptıklarını anlatıyordu. Belgeler oldukça kabarıktı. 28 Mart 2003'te başlayan yeniden yargılamanın ilk duruşma notlarından vekillerin serbest kalmalarının ardından yapılan görüşmelere kadar pek çok not vardı. Çoğunluğu da süreci ABD'ye rapor ediyordu. Biz yine de önemli ayrıntılar üzerinde duralım. 28 Mart 2003 tarihli, Ankara Büyükelçisi Robert Pearson imzalı kriptoda, ilk duruşmadaki hava Washington' a rapor edilirken şu satır dikkat çekiyordu: "Özellikle Türk hükümetinin insan hakları reformlarının samirniyetini sınamak isteyen AB gözlemcileri tarafından bu dava yakından takip edilecek."195 Türkiye'nin tam üyelik müzakere sürecinin bir buçuk yıl sonra başlayacağı hatırlanırsa, bu değerlendirmenin önemi daha iyi anlaşılabilir. 15 Ağustos 2003 tarihinde Büyükelçi Eric Edelman, mahkemenin hakimlerinin sanıkiara önyargılı davrandığı eleştirisini Washington'a iletiyordu. Kriptoda şöyle söyleniyordu: "Avrupalılar gibi biz de bu görüşe katılıyoruz. Mahkemenin bu davadaki önyargılı davranışı savcılık makamını kayırmak üzere tasarlanmış bir yargılama sistemini yansıtıyor. Gözlemlerimize 195 http: ll wikileaks.org 1 cable 12003 1031 03ANKARA2056.html 341

342 göre, mahkeme bu davada savunmaya düşmanca davranıyor."196 7 Nisan 2004 tarihli belgede ABD Dışişleri M üsteşar Yardımcısı Charlie Ries'in, dönemin Türk Dışişleri Müsteşar Yardımcısı, bugünün AKP milletvekili Volkan Bozkır ile görüşmesi vardı. Bozkır ABD'li diplomata, "Türk Hükümeti'ne kalsa, Zana çok uzun zaman önce tahliye edilmiş olurdu," diyordu.197 AKP'nin bu konudaki niyetini Bozkır ortaya koyuyordu. AKP, Zana ve arkadaşlarını tahliye etmeye güçlerinin yetmediğini ima ediyordu. Elbette sorumlu belliydi: Eski Türkiye! Abdullah Gül: Allah rızası için hakimiere hakaret etmeyin 3 Mayıs 2004 tarihinde ABD Büyükelçisi Eric Edelman'ın kaleme aldığı kriptoda, Edelman ve İngiltere Büyükelçisi Peter Westmacott'un, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile görüşmelerinin notları vardı.198 Westmacott, Zana'nın tahliyesinin gerçekleşmesinin, Aralık ayında AB müzakerelerinin başlaması kararını olumlu etkileyeceğini söylerken, Abdullah Gül şöyle cevap veriyordu: "Biz de bunu çözmek istiyoruz. Bu bizim için büyük bir baş ağrısı. Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını tersine çevirmesi için ne kadar çok çalıştığımıza inanamazsınız ama mümkün olmadı." Bakan Gül, konuşmasının devamında Leyla Zana'nın Nobel ödülü alması durumunda Türkiye'nin Nobel ödüllü bir siyasetçiyi hapsetmiş olma sıkıntısını yaşayacağını şu cümlelerle anlatıyordu: "Ben kişisel olarak bu davadan çok endişe duyuyorum. Leyla Zana Nobel Barış Ödülü'nü kazanan ilk Türk olursa ne yaparız? Bu durum nasıl görünür?" Abdullah Gül yabancı diplomatlara, Zana ve diğer DEP'li vekillerin, suçlu bulunsalar dahi, "iyi hal" gerekçesiyle serbest kalmalarını umduğunu söylüyor ve şu inanılmaz cümleyi kuruyordu: (... ) Onlara ve avukatlarına gittik ve dedik ki, "Allah rızası için lütfen hakimiere hakaret etmeyi bırakın da, sizi dışarı çıkarabilelim." Ama reddettiler (... ) 196 http: 1 /wikileaks.org/ cable /2003 /08/03ANKARA5217.htrnl. 197 http: 1 1 wikileaks.org/ cable 120041041 04ANKARA2013.html. ı98 http: 1 / wikileaks.org / cable 12004 1051 04ANKARA2457.html. 342

343 Halk arasında "Allah rızası" ile başlayan bu cümlenin bir nevi "yalvarma" olarak tanımlanacağı aşikardı. Türk Dışişleri Bakanı'nın Zana ve avukatlarına "yalvardığını" söylemesi ise oldukça şaşırtıcıydı. Abdullah Gül büyükelçilere, DGM'leri kaldırarak vekiliere özgürlük yolunu açacaklarını da söylüyordu. Evet, DGM'ler hukuksuzlukların kol gezdiği yerlerdi. Evet, DEP davası içinde birçok hukuksuzluk barındıran siyasi bir davaydı. Ama kriptoya yansıyan ifadelerin, bugün "Bağımsız yargıya müdahale edemeyiz," diyenlerin, dahası DGM'nin benzeri özel yetkili mahkemeler açanların çelişkilerini gösterdiği de açıktı. Diplomatların hayal kırıklığı 9 Haziran 2004 tarihinde eski DEP'li vekiller tahliye oldu. Bunun üzerine... Ankara Büyükelçisi Eric Edelman sı cağı sıcağına Washington' a şunları yazdı: "Türk Hükümeti bu konuda AB' den yoğun baskı altında ve bu baskıdan kurtulmanın en hızlı yolu sanıkların tahliye edilmesi. Yasal süreç devam etse de, Zana ve diğerleri parmaklıkların ardından bir kez kurtulduktan sonra Avrupa'nın konuya ilgisi azalacak."199 6 Temmuz 2004 tarihli belge ABD Ankara Büyükelçiliği Başmüsteşarı Robert Deutsch tarafından kaleme alındı.200 Belgede, Leyla Zana ve tahliye olan DEP'lilerin AB ve ABD diplomatlarına verdikleri öğle yemeğinin notları vardı. Yemeğe Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de davet edilmesine rağmen katılmamışh. Toplantıya katılan diplamatların eski DEP'lilere, PKK'yı kınamaları için ısrar etmelerine rağmen, vekillerin bunu yapmaktan kaçındığı görüşme notlarından açıkça anlaşılıyordu. Eski vekilierden Orhan Doğan, Öcalan ve PKK ile yollarını ayırabilecek bir siyasi ağırlıklarının olmadığını söylerken; Selim Sa dak, PKK'yı terörist. kabul edip etmedikleri sorusuna, "İnsanlara sorun," cevabını veriyordu. Belgenin yorum bölümü ise diplamatların hayal kırıklığını ortaya koyuyordu: "Zana ve diğerleri öğle yemeğinde Güneydoğu ile ilgili hiçbir yeni fikir ortaya atmadılar. Birleşik 199 http:/ /wikileaks.org/cable /2004/06/04ANKARA3206.htınl. 200 http:/ /wikileaks.org/ cable /2004/07 /04ANKARA3753.html. 343

344 Krallık, İrlandalılar, Danimarkalılar ve Avustralyalılar dahil birçok AB diplomah, Zana'nın tahliyesinden memnun olmakla birlikte, onun PKK'yı kınayamaması nedeniyle öğle yemeğinden hayal kırıklığı içinde ayrıldılar." Mehmed Uzun'un ABD'li diplomatla görüşmesi Son olarak, yine Kürt sorununu ilgilendiren bir kriptoya daha değinerek konuyu bitirelim. Ancak bir şey söylememize izin verin. Türkiye' de kökeni ne olursa olsun bazı aydınların ilginç bir çelişkisi var. Kendi ülkelerinin ordusunu eleştiride sınır tanımazken, onun adım anarak politik söylem geliştirenleri militarizmle suçlarken, büyük devletlerin askeri seferlerine övgüler d üze biliyorlar. Hatta o devletlerin askeri çözümlerinin kendi topraklarında kalıcılaşması için çaba sarf edebiliyorlar. Elbette Türk ordusu, onun tarihi, eylemleri, açıklamaları eleştirilebilir, mutlaka da eleştirilmeli. Nihayetinde Marks'ın dediği gibi; var olan her şey eleştiriyi hak eder. Ancak Türk Ordusu, tarihin kendisine şeytan rolünü verdiği bir oyuncu değil. Her devletin ordusunun sahip olduğu güdülere sahip. Dikkat çekmeye çalıştığımızsa, kendi ordusunu peşin hükümle mahkum edenlerin, başka orduları birer çözüm merkezi olarak görmesi. Bunları niye anlattığımızı söyleyelim... ABD Adana Konsolosluğu Siyasi Memuru Eric Green'in, 15 Haziran 2007' de Kürt edebiyatının önemli ismi Mehmed Uzun ile yaptığı görüşmenin notlarını içeren 19 Haziran 2007 tarihli belge nedeniyle... 201 Görüşme, Uzun ölmeden dört ay önce gerçekleştiği için de ayrıca önem taşıyordu. Yazar Uzun'un bu dünyadan ayrılırken sahip olduğu görüşleri açıklıkla görmemize neden oluyordu. Mehmed Uzun, Türkiye'yi demokratikleştirmek, modernleştirmek, Avrupalılaştırmak isteyen güçler ile Ankara'nın askeribürokratik eliti arasında bir satranç oyunu olduğunu Amerikalı diplamata anlatıyordu. PKK'ya karşı ordunun Kuzey Irak'a girme stratejisinin, Türkiye'nin iç politikasında yaşanan bu çatışmanın parçası olduğunu iddia ediyordu. Belgede aktarılanlara göre Uzun, PKK ile Türk Ordusu'nu yönetenlerin savaşı uzat- 201 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 12007106107 ANKARA1560.html. 344

345 mak için birlikte çalıştıklarını iddia ediyordu. Bu nedenle Uzun, hem devleti hem de PKK'yı eleştiriyordu. Kuzey Irak' ta yaşanan gelişmelerle birlikte, PKK' nın Kürtlerin özlemlerinin gerçekleşmesini engelleyen bir unsur olduğunu anlatan Uzun, Barzani'nin de bu durumun farkında olduğunu ve bu sebeple Barzani'nin AKP Hükümeti'yle çalışmak istediğini anlatıyordu. Mehmed Uzun'a göre, Erdoğan da Kuzey Irak'taki bölgesel yönetim ile çalışmak istiyor, ancak ordu buna engel oluyordu. Uzun, ordunun işini kolaylaştırdığı gerekçesiyle PKK'nın silah bırakması, yalnız siyaset alanında şiddete bulaşmadan yoluna devam etmesi gerektiğini söylüyordu. Uzun'un pek çok kişi tarafından kabul edilebilecek görüşüne göre, Kürt sorununun gerçek nedeni Türkiye' deki demokrasinin noksanlığıydı. Türkiye modernleştikçe, demokratikleştikçe, pek çok sorunla beraber, Kürt sorunu da çözülecekti. Ancak ona göre, Türkiye' de derin devlet bu gelişmeye engel oluyordu. Belgede derin devlet için, "Benim vücudumdaki tümörden daha kötü bir kanser," ifadesini kullanan Uzun, gelecek konusunda ise şu iyimserlikle konuşuyordu: "Modernleşme ve Batılılaşma sürmelidir ve sürecektir. Bizim geleceğimiz Batı'yla birlikte, Avrupa'yla da birlikte olmak." Görüldüğü gibi Mehmed U zun, Türkiye' de bir kırılmanın yaşandığı 2007 yılında AKP'yi destekleyen tezler öne sürüyordu. Uzun'un görüşleri, AKP'nin Cemaat kavgası öncesi döneminde liberaller arasında da kabul gören tezlerden oluşuyordu. Belgede de Uzun'un görüşlerinin genel olarak Kürt liberallerinin görüşlerini yansıttığı değerlendirmesi yer alıyordu. Uzun: ABD Kuzey Irak'ta kalsın Mehmed Uzun'un görüşlerinde asıl kritik olan ve Amerikalıların ilgisini çeken bölümler ise, ABD'nin Ortadoğu'daki varlığına ilişkin değerlendirmeleriydi. Uzun'un, bölgenin demokratikleşmesi açısından çok önemli bulduğu Kuzey Irak'ı bir tehlikenin beklediği yollu analizi şöyleydi: "Kuzey Irak' a yönelik en büyük tehditierin Irak'ın diğer bölgelerinden değil, Türkiye' den ve İran' dan geldiğini söyledi." Mehmed Uzun'un görüşlerini ABD'li diplamatın notlarına sa.dık kalarak aktarmaya devam edelim. Uzun'un, bu tehlikeye çözüm önerisi ise şuydu: 345

346 (...) Kuzey Irak'taki Kürdistan Bölgesel Hükümeti'nin, bölgenin diğer yerlerinde de liberalleşmenin yolunu açacağına inandığı demokratik kazanımlarını korumak amacıyla, ABD'nin kalıcı bir askeri varlık oluşturması konusunda ısrarcı oldu (...) ABD'nin veya NATO'nun, bu kazanımları korumak ve dış güçlerin Kürdistan bölgesel hükümetini tehdit etmesini önlemek için bölgede kalıcı bir varlık oluşturmasını istedi (...) Mehmed Uzun, ABD'li diplomatlardan, Türkiye ve İran'a karşı Amerikan Ordusu'nun Kuzey Irak'ta kalmasını istiyordu. Bölgenin geneline Kuzey Irak'tan yayılabilecek liberalleşme dalgası için de bunun gerekli olduğunun altını çiziyordu. Kısacası Uzun, tehdit gördüğü Türk ya da İran'ın askeri gücü yerine, bölge dışından daha kompleks ve kalıcı bir askeri varlık istiyordu. Üstelik bu güce tüm bölgeyi etkileme çağrısı yapıyordu. Mehmed Uzun'un görüşlerinin herhangi bir Türk milliyetçisinden çok daha militarist olduğu söylenemez mi? Uzun'un ABD'ye yaphğı övgü diplamatları da şaşırhyordu. Bu durum belgeye şöyle yansıyordu: "Uzun, Irak'ı kurtardığı için ABD'yi övgüye boğdu ve bölgedeki demokratikleşme ihtiyacına dikkat çekti." Mehmed Uzun'un fikirlerinin pek de Avrupacı olmadığını, hatta Amerikan Demokratları için bile fazla olduğunu söyleyebiliriz. Zira "Irak'ı kurtarma" retoriği teorik anlamda Avrupacılar ve Amerikan demokratları tarafından bile eleştirel karşılanı yor. ABD'li diplomat Green, belgenin yorum bölümünde şu tespiti yapıyordu: "Kürt entelektüelleri, Kuzey Irak'taki kardeşlerini kurtardığı ve Türkiye' de liberalleşmeyi savunduğu için itibar lı gördükleri ABD' ye, Türkiye' de hala olumlu bakan belki de tek toplumsal grup." ABD'nin Irak'a yerleşmesinin ardından Kürt entelektüelleri arasında da bir ayrışmanın olduğunu söyleyebiliriz. Bir kısmı, Türkiye içinde bir mücadeleyle ilerleyebileceklerini iddia ediyor. Türkiye' deki Kürt siyasetinde bu eğilimin halen bir ağırlığı olduğu söylenebilir. Bir diğer kesim ise, Kuzey Irak'tan Kürtlerin diğer yaşam alanlarına yayılan bir demokratikleşme çizgisi öneriyor. Bu yayılmanın ABD'nin de desteğini alacağını düşünüyor. Daha aşiretçi, daha gelenekçi, daha milliyetçi ve bir o kadar da 346

347 uluslararası güçler ile işbirliğine eğilimli bu ikinci kesim, Kürtler arasında "Barzanici" olarak adlandırılıyor. Barzaniciler, Kuzey Irak merkezli bu yayılma siyasetinin meşruiyetini zedelediklerini düşündükleri PKK ile bile gerilim yaşarken, bu politikayla hem dinsel, hem küresel, hem de TSK karşıtlığında ortaklaştıkları AKP ya da Cemaat ile çok daha sağlıklı ilişkiler kurabiliyor. ABD de kimi zaman Gülenciler'le, kimi zaman kendilerine yakın gördüğü başka muhafazakar Kürt siyasetçilerle bu eğilimi yokluyor. Zira belgelerin ortaya koyduğu gibi, her gün her şeyin değiştiği Türkiye' de ABD'ye en sadık grup bu kesim. 34/

348 HAKAN FİDAN'IN İRAN BAGLANTISI Tarih: 29 Nisan 2010. Görev süresi dolan MİT müsteşarı Emre Taner'in yerine Milli istihbarat'ın başına kimin getirileceğinin karar verileceği gün... MİT Kanunu'na göre, müsteşarın kim olacağı önce Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) görüşülüyordu. Bir isim üzerine uzlaşma sağlandığında başbakanın inhası (tebliği) ve cumhurbaşkanının onayı ile atama gerçekleştiriliyordu. Evet, yeni MİT Müsteşarı kim olacaktı? MGK toplantısının bir numaralı gündemi işte bu sorunun yanıtını vermekti. Bugün kimse hatırlamıyor: O gün çarpıcı bir belge sızdırıldı. Dönemin AKP-Cemaat koalisyonunun seslerinden Vakit gazetesi, MİT' e ait olduğunu iddia ettiği iki belge yayımladı.202 Bu belgelerden biri 2009, diğeri 2010 yılına dair "Yıkıcı Dini Örgütler" in listesiydi. İki liste arasında önemli bir fark vardı. Fethullah Gülen Cemaati 2009 yılındaki listede yok iken, 2010 yılındakine dahil olmuştu. Bu belgeleri kim sızdırmıştı acaba? Bt.ı sorunun yanıtıyla birlikte gözden kaçmaması gereken nokta, iki belge arasındaki farkın dikkat çekiciliği ve MGK'ya, dahası MİT' e verilmek istenen mesaj dı. "Ensenizdeyiz ve ne yaptığınızı biliyoruz" mu denilmek istendi? Sonunda... Hakan Fidan MİT Müsteşarı oldu. Ve o belgenin "gereğinin bir kısmı" konjonktür değişimi sonrasında yürürlüğe konuldu. Hakan Fidan, Recep Tayyip Erdoğan'ın Cemaat'e karşı operasyonlarına öncülük eden isim olacaktı. 202 http: 1 1 www.habervaktirn.com 1 haber 1 1198271 mitten-sasirtan-rapor-belge-haber.html. 348

349 Fidan Türkçe Olimpiyatları'nın tertip heyetinde 7 Şubat 2012' de savcılar tarafından ifadeye çağrılar ak, Cemaat ile Hükümet arasındaki açık savaşın konusu olan Hakan Fidan, aslında asker kökenli biri. 2003'te dönemin Devlet Bakanı Beşir Atalay tarafından TİKA (Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) Başkanlığı'na getirilerek bürokrasiye adımını attı. Bu süreçte dönemin dışişleri bakanı Abdullah Gül ve şimdinin başbakanı Ahmet Davutoğlu'yla yakın çalışarak, Türkiye'nin Balkanlar, Uzak Doğu ve Afrika'daki açılımiarına zemin hazırladı. Öyle ki... Cemaat'in en önemli organizasyonlarından Türkçe Olimpiyatları'nın 2007 yılındaki tertip heyetinde, TİKA Başkanı Hakan Fidan olarak yer aldı.203 O günlerde AKP-Cemaat arasında bahar sıcaklığı vardı. Karşılıklı "kazan-kazan" durumu hakimdi. Hakan Fidan 2007' den sonra ise Recep Tayyip Erdoğan'ın kurmay kadrosunda yer aldı. Gerektiğinde Erdoğan'ın özel temsilcisi olarak ATA uçağıyla PKK'lılada müzakere görevine giden isimlerden biri oldu. Haliyle MİT Müsteşarlığı'na getirilmesi sürpriz değildi. Hükümet Türkiye' de değilken sızıntı Ne dedik: Hakan Fidan, PKK ile yürüttüğü müzakereler gerekçe gösterilerek KCK şüphelisi olarak ifadeye çağrılınca, AKP Cemaat arasındaki açık savaşın konusu oldu. Ancak, Fidan'a yapılan ilk operasyon bu değildi. 7 Şubat 2012 belki bir milattı ama o yola döşenen taşlar daha yaşlıydı. Tarih: 13 Eylül 2011. Saat: 09.37 Bugün pek hahrlanmıyor: Başbakan Erdoğan, aralarında Ahmet Davutoğlu'ndan Bekir Bozdağ'a, Zafer Çağlayan'dan İsmet Yılmaz' a kadar bakanların da olduğu geniş bir heyetle Kuzey Afrika ziyaretindeydi. Yani ülkenin vekaletle yönetildiği bir gündü... İşte o gün, bomba etkisi yaratacak bir ses kaydı internete sızdırıldı. Kayıtta, "Erdoğan'ın özel temsilcisi" Hakan Fidan ve MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in, PKK yöneticileriyle 203 http: 1 1 www.odatv.com 1 n.php?n=hakan-fidanin-unutmak-istedigi-fotografisizdirdilar-2001151200. 349

350 toplantısı yer alıyordu. Ses kaydına göre Fidan ve Güneş, İmralı' da Abdullah Öcalan'la hükümetin açılım politikasını da tartışmış, birçok kez de PKK'lılarla yurtdışında müzakere yapmıştı. Kayıt sadece Oslo'ya mı ait? Tam da burada bir parantez açalım ve soralım: Sızdırılan görüşmeler, hep yazıldığı gibi gerçekten Norveç'in başkenti Oslo' da mı kaydedildi? Ya da şöyle soralım: Sadece Oslo'ya mı ait o ses kaydı? "Nasıl bir soru bu, Oslo' da olduğu biliniyor," demeyin. O günlere gidelim... Eski PKK'lı, bugünün AKP destekçisi Kurtuluş Tayiz'in Taraftaki yazısını hatırlayalım. Dönemin Taraf yazarı Tayiz, ses kaydının sızdırılmasından üç gün soma köşesinde bakın ne yazmıştı: "PKK-MİT görüşmelerinin internete sızdırılmasının ardından bu buluşmanın yeri ve tarihi merak konusu oldu. Oslo buluşmalarının devamı olduğu için, bu randevunun da Norveç'in başkenti Oslo' da gerçekleştiği varsayılıyor. Ancak Avrupa' daki bazı kaynaklardan aldığım, Kuzey Irak'taki kaynakların da teyit ettiği bilgiye göre MİT-PKK görüşmesi Oslo' da değil Erbil'in 30 kilometre dışındaki Selahaddin' de gerçekleşti. Selahaddin KOP (Kürdistan Demokrat Partisi)'nin üssü ve Mesut Barzani'nin karargahının olduğu bölge. Kürt istihbaratının merkezinin olduğu bu bölgede Türk İstihbaratı da üstlenmiş durumda. Net diğer bir bilgi de görüşmenin tam altı saat sürdüğü yönünde. Buluşmanın 2010 yılının son aylarında gerçekleştiği bilgisi veriliyor; ama bilginin tarihle ilgili bu kısmını tam olarak teyit edemedim."20 4 Kurtuluş Tayiz, Oslo' da görüşmelerin olduğunu kabul ediyor ama sızdırılanın Selahaddin' deki görüşme olduğunu söylüyor. Devam edelim... Bir iddia da, Hürriyet'in eski Ankara Temsilcisi Metehan Demir'in haberinden. Metehan Demir de sadece Oslo değil diyor ve görüşme yeri olarak Brüksel' i işaret ediyor: "Bir diğer önemli ve yanlış bilinen nokta da görüşmelerin 204 http: // arsiv.taraf.com.tr / yazilar /kurtulus-tayiz/ mit-pkk-oslo-da-degilselahaddin-de-gorustu/17741 1. 350

351 sadece Oslo' da yapıldığı. Aslında Avrupa'nın çeşitli şehirleri de seçildi. İlginç bir şekilde uzmanlar, kayıtları sızan bu görüşmenin Oslo' da değil Mayıs başı 2010' da Brüksel' de yapılmış olabileceğine işaret ediyor."20s Ve KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan... Gazeteci Ruşen Çakır' a yaptığı açıklamalarda, Karayılan da soromuza ilişkin yanıtı, ses kaydının sızdırılmasından iki yıl sonra verecekti: "Söylemeyeyim ama Oslo' dan sonra da başka bir yerde görüşme oldu. Onu kim sızdırdıysa o dediğim başka yerdeki görüşmeden de sızdırmış. Tek görüşme değil. Farklı görüşmeleri bir araya getirmişler. Daha çok da Hakan Fidan' ı zorlayacak şeyleri koymuşlar."206 Sözün özü: Sızdırılan görüşmelerde; PKK yöneticilerinden Mustafa Karasu'nun "Şimdi biz buraya, gerçekten beşinci Oslo'ya, müzakere için geldik," şeklindeki sözü, kaydın içinde Oslo görüşmesinin de olduğunu doğruluyor. Ancak bununla birlikte, kayıt dinlenildiğinde kolayca anlaşılacağı gibi, konuşmaların farklı zamanlarda -belki de farklı yerlerde- yapıldığı ve birleştirildiği izlenimi veren montaj faktörü de göze çarpıyor.207 Sızıntıda "One Minute" mesajı Bu tespitten sonra devam edelim. MİT ile PKK arasındaki müzakerelerin ses kaydı "Görüşmelerin İçyüzü Erdoğan'ı Yakacak" başlığıyla yayımlanmıştı. Sızan kayıtlarda masanın diğer tarafında KCK Yürütme Konseyi üyeleri Mustafa Karasu, Zübeyir Aydar, Sabri Ok, Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) yöneticisi Adem Uzun ve "koordinatör ülke temsilcileri" yer alıyordu. Hakan Fidan ses kayıtlarındaki diyaloglarda PKK lideri için "Sayın Öcalan" ifadesini kullanıyordu. Ses kaydına göre Fidan müzakere heyetindeyken Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı 205 http: 1 1 www.hurriyet.com. tr 1 gundem/ 1880558l.asp. 206 http: / / www.gazetevatan.com / rusen-cak.ir-53341 0-yazar-yazisi-ocalan-cekilmedaha-erken-bitsin-diyor /. 207 Sızıntı / Wikileaks'te Ünlü Türkler adlı k.itabınuzda bahsetmiştik: 29 Aralık 2007 ve 14 Ocak 2008 tarihlerinde Bağdat Büyükelçiliği'nden Washington'a gönderilen kriptolarda da MiT-PKK görüşmeleri vardı. Buna göre, dönemin MiT Müsteşan Emre Taner ile PKK yöneticileri Brüksel'de ve Irak'ta "verimli" dedikleri müzakereler gerçekleştirdi. Bu görüşmelerin organizatörü ise Talabani ve Barzani'ydi. 351

352 görevindeydi. Ve daha önce de İmralı' da görüştüğü Öcalan' a iletilrnek üzere, PKK'mn heyetinden yazılı bir metin teslim alıyordu. Görüşme, bazı basit taleplerden anayasa değişikliğine ve hatta Öcalan'ın serbest bırakılınasına kadar çok geniş bir skalayı içeriyordu. Ses kaydındaki konuşmalarda, Sabri Ok'un PKK'mn her yerde olduğunu söylemesi üzerine, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, "Metropolleri patlayıcılada doldurdunuz. Hepsini biliyoruz," yamtını veriyordu. Şimdi, yakın tarihimizde çokça gündeme gelen o soruyu yineleyelim: Bu ses kaydım kim, neden sızdırdı? Ve hikayeyi şöyle anlatalım... Ses kayıtları ilk önce Vimeo adlı web sitesinde "Oneminute"208 rumuzlu bir hesap tarafından yayınlandı. Daha sonra, PKK'ya yakınlığıyla bilinen Dicle Haber Ajansı tarafından abonelerine servis edildi. Ajans çok zaman geçmeden yaptığı açıklamada, söz konusu kaydın bilgisayar korsanlığı sonucu sitelerine yüklendiğini belirtti. Haberi geri çekerek, özür diledi. Önemli bir ayrıntı vardı. Ses kaydına görsel olarak PKK bayrağı da eklenrnişti. Sonunda ise yine PKK bayrağımn üstünde şu cümle yazılıydı: "Savaş yolunu seçen ve güç gösterisine soyunan bedelini öder!" Her şey, kaydın sızdırılmasında PKK parmağı olduğu izlerıimini veriyordu! Haliyle, gözler PKK'ya çevrildi. Zira Cemaat ve Öcalan'ın itirafçı avukatı İrfan Dündar, sızdırmayı PKK'mn ve daha özelde heyette bulunan Mustafa Karasu'nun yaptığım öne sürdü. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün Cemaat'e yakınlığıyla bilinen eski istihbarat Daire Başkam Ömer Altıparmak da "Oslo'da yapılan tüm görüşmeleri terör örgütü PKK'mn Adem 208 Sızdırarun rum uz olarak "Onemin u te" sözünü kullanması, kuşkusuz 2009 yılında Davos'ta meydana gelen ünlü "One rninute" krizini akla getirdi. Başbakan Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in de kahldığı panelin moderatörüne, sözünü kestiği gerekçesiyle "One minute (Bir dakika)" diyerek kızmıştı. "Davos benim için bitmiştir, daha da gelmem," diyen Erdoğan'ın terk ettiği o panel "Gazze: Ortadoğu'da Barış Modeli" başlığını taşıyordu. Bu açıdan bakıldığında, yine "barış" iddiasıyla yapılan MİT-PKK müzakerelerinin ses kaydı, o meşhur "Oneminute" sözü kullanılarak sızdırılıyordu. Bir ayrınh daha: Ses kaydını sızdıran "Oneminute" adlı hesap hala Vimeo sitesinde açık. Sızdırdığı ses kaydı ise bugün birçok video sitesinde mevcut, ama ilk yayıniayan "Onemin u te" adlı hesaptan silinmiş. 352

353 Uzun denilen adamı üstündeki dinleme cihazıyla birebir kaydetti ve bunu terör örgütünün internet sitelerinde yayınladı," dedi. Ancak tam da burada şu soru akla geldi: Eger sızdırmanın arkasında PKK varsa, neden sahip çıkmadılar? Neden hemen özür dilediler? Tam da bu noktada, PKK yöneticilerinden Murat Karayılan'ın iddiası gündeme geliyor. Milliyet'ten Aslı Aydıntaşbaş'a konuşan Karayılan, "Kasetleri sizce kim sızdırdı," sorusuna şu yanıtı veriyor: "Bence Cemaat'tir. Yazabilirsiniz. Gerçi şimdi onlarla ilişkileri iyileştirmek istiyoruz ama yazın isterseniz."209 Karayılan'ın 2013'te söylediği, "Cemaat'le ilişkileri iyileştirmek istiyoruz," şeklindeki bu sözünün altını çizip, devam edelim. Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur da MİT-PKK görüşmelerini kaydeden kişinin PKK'lı Adem Uzun olduğunu belirtti. 2 10 Ve şu iddiayı ortaya attı: "4 Mart 2010 günü Belçika polisi Adem Uzun' u gözaltına alırken bu ses kaydına da el koydu. Daha sonra Belçika polisi, bu ses kaydını Türk polisine ulaştırdı. Daha önce Sabah gazetesinde çıkan bir habere göre bir polis ya da istihbaratçı bizzat Türkiye'ye gelerek bu kaydı teslim etti. Bunu neden yaptığı sorusunun cevabı meçhul. Ankara'ya göre bu kaydı internete sızdıran da polis yani Cemaat." Aslında... MHP'ye yapılan operasyonda kullanılan seks videolarının "Farklı Ülkücülük" adı altında internete sızdırıldığı hatırlanırsa, tablo pek de yabancı değildi. Bu, gizli kamera çekimlerinin MHP içindeki bir çekişmenin ürünü olarak algılanmasının, yani hedef şaşırtmanın yöntemiydi. Sızdırılan kayıtlara PKK bayrağı koyup, PKK'ya yakın siteler üzerinden yayınlamak da böyle bir amaca hizmet ediyordu. O halde bir başka açıdan daha soralım: MİT-PKK dinlemesi nasıl sızdırılabilir? Kuşkusuz, ancak profesyonelleşmiş istihbarat örgütleri tarafından. Çünkü, hem sızdıracak hem de yakalanmayacaktı. Bu da 209 http: 1 1 cadde.milliyet.com.tr 1 20131 Ol 102/ YazarDetay 116991771 geri_cekilme_ sonbaharda_ biter. 210 http: 1 /www.turkiyegazetesi.com.tr 1 yazarlar 1 yildiray-ogur 1 584624.aspx. 353

354 kuşkusuz daha önceki ortam dinlemelerini ve sızıntıları akla getiriyor. Yani yaşanam tekil olarak düşünemeyiz, öncesi var. Zira Genelkurmay eski başkam İlker Başbuğ ve Işık Koşaner başta olmak üzere, devletin "sinir uçları", hatta yurtdışında yaptığı istihbarat konuşmaları dahi internete sızdırıldı. Sonrası yok mu: 2014 yerel seçimlerinin hemen öncesinde internette dolaşıma sokulan ses kaydım hatırlayalım. 13 Mart 2014'te Dışişleri Bakanlığı'nda yapılan gizli zirvede, o dönemdeki görevleriyle Dışişleri Bakarn Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasında Suriye ile yapılması planlanan savaş için gerekçeler tartışılıyor, hatta gerekçe yaratılmasından söz ediliyordu. Ve işte uluslararası hukukta "savaş suçu" oluşturabilecek bu zirvenin ses kaydında, Hakan Fidan'ın ağzından, "Gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim. Türkiye'ye sekiz füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi'ne de saldırtırız," sözlerini duyduk. Kuşkusuz bu kaydın sızdırılmasında da, devlet içindeki Cemaatçi çetenin olduğu kadar, tıpkı MİT-PKK görüşmelerinin deşifresindeki gibi uluslararası bir aklın/ oyun kurucusunun da parmağı vardı. Zira, konumuza bağlarsa k... MİT-PKK görüşmelerini kim sızdırdıysa, amacı olası bir uzlaşmayı tartışmasız yok etmekti. Sızdırmaktaki amaç, bu görüşmelerin önünü kesmekti. Türkiye özelinde bakarsak, o günden bugüne söz konusu sürece karşı olan üç ana kesim vardı: Milliyetçiler, ulusalcılar ve Cemaat Ne milliyetçi kesimin ne de milliyetçiliğin ulusalcı yorumunu yapanların söz konusu dönemde böyle bir gücü, bağlantısı kalmıştı. Öyle anlaşılıyordu ki Hakan Fidan'ın PKK yöneticilerine, "Ben Başbakan'ın özel temsilcisiyim, onun adına geliyorum," dediği görüşmenin sızdırılmasımn hedefinde, aktör olarak da dönernin başbakanı Erdoğan ve müsteşarı Fidan vardı. Bu sızıntırun ardından Cemaat medyası süreci itinayla yönetti. Hakan Fidan aleyhinde kamuoyunu yönlendirme çalışması 354

355 başladı. Türkiye' de MİT'in başındaki isme, ayrılıkçı bir örgütle işbirliği suçlaması yöneltiliyordu. Öyle ki Cemaatçi eski komiser Emrullah (Emre) Uslu sözde barış güvercini Ahmet Altan'ın genel yayın yönetmeni olduğu Tarafta şunları yazacaktı: "PKK görüşmesini yapan devlet yetkililerinin de ideolojik akrabalık nedeniyle özellikle şahin kanada yakın kişileri tercih ettiği ifade ediliyor."211 Uslu'nun Hakan Fidan'ı PKK' mn şahin kanadına ideolojik olarak akraba olmakla suçlaması meselenin nereye gittiğinin habercisi gibiydi. Ses kayıtlarından sonra düzenlenen KCK operasyonlarında Öcalan'ın avukatlarının da aralarında olduğu çok sayıda kişi tutuklanmıştı. Operasyonu yapan isimler Cemaat' e yakınlığıyla bilinen polis ve savcılardı. Sorguladıkları isimler PKK' dan KCK'ya yaşanan dönüşümün MiT'le yapılan mutabakatla gerçekleştiğini anlahyorlardı. Bunun ötesinde, gözaltına alınan bazı isimler, PKK içinde doğrudan MİT' e çalışan isimlerdi. Bunların ötesinde polis BDP'nin Diyarbakır teşkilatında müzakerelere ilişkin tutanak bulduğunu iddia etti. Buna göre Erdoğan adına Hakan Fidan'ın katıldığı görüşmelerin sonucunda bir protokol imzalanmış ve KCK yapılanmasına bu protokol sayesinde müsaade edilmişti. Hakan Fidan'ın İran "bağlantısı" İşte bu sürecin sonucunda... Cemaat'in savcıları beklenen hamleyi yaph. 7 Şubat 2012'de dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan ifadeye çağrıldı. Tam anlamıyla bir devlet krizine dönüşen süreçte, Erdoğan adamını yedirmedi. Fidan'ın yerine Cemaat'in savcıları gönderildi. Ancak durum Cemaat ile Hakan Fidan arasındaki savaşı daha da belirgin hale getirdi. Aslı na bakılırsa... Hakan Fidan "PKK'lı" olmadan önce, iddianarnelere göre "PKK' yı da yöneten" Ergenekon'la ilişkili de ilan edilmişti. Zira Odatv davasında tutuklarran MİT Asya Bölgesi Başmüşaviri Kaşif Kozinoğlu, Savcı Zekeriya Öz' e 10 Mart 2011 günü verdiği ifadesinde şunları söyleyecekti: "Eylül 2010 yılında yeni müsteşarımız Sayın Dr. Hakan Fidan'ın talimahyla başmüşavir olarak Asya Bölgesi'ne atandım." 211 Emre Uslu, "PKK' daki çatlak tasfiyeye dönüşüyor," Taraf, 21 Aralık 2011. 355

356 Kozinoğlu, Hakan Fidan'ın MİT'e gelişiyle birlikte İstifayı düşünmüş ancak Fidan'ın isteğiyle kurumda kalmıştı. Kozinoğlu'nun tutuklanmasının ardından Cemaat "MİT'teki Ergenekon" temasını sıkça işlemiş, yollarını yine Fidan' a çıkarmıştı. Bir taşla birkaç kuş! Odatv davasında Cemaat'in kafasındaki Ergenekon-PKK MİT üçgeni tamamlanıyordu. Türkiye' de bir kişinin aynı anda birkaç örgüte üyelikle suçlanmasının bir örneğini Hakan Fidan da yaşadı. Bugün biliyoruz ki, Suriye' deki terör örgütlerine silah yardımının perde arkasındaki isimlerden biri de Fidan' dı. Ancak "örgüt" suçlamasına baktığımızda... "Tevhid Selam Örgütü üyeliği" iddiası çarpıcı bir örnek oluşturuyor. Cemaat' e yapılan operasyonlarla ortaya saçılan belgelerde, Hakan Fidan'ın Tevhid Selam Örgütü soruşturmasından dinlendiği ortaya çıktı. Ama bir dakika... Cemaat'in Fidan'a yönelik "PKK'lı" ya da "Ergenekoncu" suçlaması gülünüp geçilebilecek bir suçlama olabilir. Ancak Tevhid Selam' dan Fidan' ı dinlemenin bir başka maksadı var. Mesele daha stratejik. Şöyle anlatalım: Tevhid Selam Örgütü'nün İranlı siyasetçi Musa El Sadr'ın fikirleri temelinde kurulmuş bir İslamcı örgüt olduğunu hatırlatalım. Emniyet raporlarına göre İran İstihbaralı tarafından yönlendirildiği iddiasını da. Peki, Hakan Fidan' ı İran İstihbarah'yla ilişkilendirmek neden mi çok stratejik? Sorunun yanıhnı bulmak için hafızamızı tazeleyelim... Hakan Fidan MİT Müsteşarı olunca ilk tepki gösteren ülke İsrail' di. Fidan'ın MİT Müsteşarı olma ihtimali belirdiğinde İsrail basını Fidan' ı hedefe koyarken, Fidan MİT Müsteşarı koltuğuna oturduktan sonra dönemin İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Hakan Fidan'ı İran yanlısı olmakla suçlamış ve başkent Tahran'ın İsrail sırlarına ulaşmasından endişe duyduğunu dile getirmişti. Kısacası İsrail'e göre Fidan, İran için çalışıyordu. Aslında tartışmanın özeti şuydu: Hakan Fidan'ın uzmanlık 356

357 alanı nükleer silahlanrnaydı. İran'ın nükleer programıyla ilgili görüşmelerde Hakan Fidan Türkiye'yi temsil etmişti. İsrail, İran' ı nükleer bomba yapmakla itharn ediyordu. Hakan Fidan'ın İran'ı engellemeyeceğini düşünüyordu. İşte Fidan'ın son olarak Tevhid Selam gibi İran yanlısı bir örgütle ilişkilendirilmesi bu açıdan son derece stratejikti. 17 Aralık 2013'teki operasyonun ardından Cemaat'in servis ettiği ses kayıtları ve belgelerin bir kısmı yolsuzluk ve rüşvetle ilgiliyken, bir diğer kısmı Tevhid Selam soruşturmasındandı. Bu kayıtların tamamında Hükümet' e "İran' la işbirliği" itharnında bulunuluyor, AKP' den "Acem Uşakları" diye söz ediliyordu. Hakan Fidan da Cemaat'e göre bu "Acem Uşakları"nın arasındaydı ve hatta önde gidenlerindendi. Öyle ki Cemaat' e yakın sosyal medya hesaplarından İran Devrimi lideri Ayetullah Humeyni'nin yanındaki bir çocuğun fotoğrafı paylaşılıyor, çocuğun Hakan Fidan olduğu ve devrimden sonra Türkiye'ye gönderildiği iddia ediliyordu. Yetmedi, 2000 yılında Hizbullah'ın İlim Grubu'na yapılan operasyonda o dönem TSK'da subay olan Fidan'ın adının bulunduğunu iddia eden bir belge de yine benzer hesaplardan paylaşıldı. Belge aracılığıyla Fidan'ın İran ajanı olduğu iddia ediliyordu. Süreç boyunca sızdırılan kayıtlarla, yazılan haberlerle AKP'lilerin "Muta nikahı" yaptığı iddiaları da kuşkusuztesadüf değildi. Cemaat Mu ta nikahının Şii inancında olduğunu söyleyerek İran ile iktidar arasında belden aşağı bir bağlanb kuruyordu. Aslında sürpriz değil. Zira Cemaat medyasında sistematik olarak Şiilik ve İran aleyhinde yayın yapılması herkesin dikkatini çeken bir ayrıntı. Tesadüf mü; Cemaat'in enternasyonal yayını Today's Zaman'ın Genel Yayın Yönetıneni Bülent Keneş kendisini bir "İran uzmanı" olarak tanıhyordu. Yazdığı İran Tehdit mi, Fırsat mı?212 adlı kitabında İran'ın hiçbir zaman dostumuz olmadığını savunuyordu. Cemaat'in medyadaki önemli kalemlerinden Keneş, "Türkiye, bence İran'ın militan dış politikasının hamiliğine soyunmaktan veya uluslararası toplumla yer yer ters düşecek şekilde İran' a destek veren bir ülke olmaktan hızla çıkmalı," diyerek iktidara da "İran' ın hamisi" eleştirisinde bulunuyordu.213 212 Bülent Keneş, İran Tehdit mi, Fırsat mı?, Tirnaş Yayınlan, 2012. 213 http:/ /www.aksiyon.corn.tr /dosyalar/ iran-hic-dost-olrnadi-ki_532219. 357

358 Cemaat'in bir başka "İran uzmaru" eski komiser Emrullah (Emre) Uslu idi. Taraftaki birkaç yazısından aktaralım: 18 Haziran 2013: "Hakan Fidan 2010 yılında MİT'e geldikten sonra (... ) MİT, CIA' den aldığı bilgileri İran ile paylaştığı için Türk-ABD istihbarat anlaşması bile riske edildi." 5 Eylül 2013: "Hakan Fidan Mursi'ye 'ilk ziyaretini İran'a yap' dedi (... ) Nedir bu İran sevgisi? İran bir süper güç değil, üstelik bölgede izole edilmiş, üstünde uluslararası ambargo olan bir ülke. Batı müttefiki Türkiye'nin istihbarat başkarorun başka ülkeleri İran' a yönlendirmesi gerçekten mantıkla açıklanabilecek bir tutum değil." 23 Ekim 2013: "Son birkaç yıldır Türkiye, İran istihbaratımn operasyon alaruna dönmüştür. Örneğin İran'ın nükleer silah programı ihtiyaçlarımn Türkiye üzerinden İran' a transfer edildiği kamsı ciddi bir kamdır. Hüseyin Tanideh adlı İran ajam nükleer kaçakçılıktan aramrken Türkiye' de yakalanmış, Almanya' mn iade istemesine rağmen Hakan Fidan'ın devreye girmesiyle iade işlemleri durdurulmuştur." Bu arada... Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde, eski MGK Genel Sekreteri ve Ergenekon samğı Tuncer Kılınç'ın, "Türkiye' nin yeni birtakım arayışlar içinde olması kesinkes ihtiyaç. Bunun da en doğru yöntemi zannediyorum, Rusya Federasyonu ile birlikte, ABD'yi göz ardı etmeksizin mümkünse İran' ı da içerecek şekilde arayış içinde olunması," sözleri sıkça hatırlatılmamış rruydı? Konumuza dönersek... Cemaat'ten Hakan Fidan' a yönelik "İran bağlantılı" iddiaları, Türk istihbaratına ve AKP iktidarına bu iddiaların İsrail kaynaklı olduğunu düşündürüyordu. Erdoğan'ın Cemaat için "Güneydeki sevdikleri ülke yönetimi bunları bir maşa olarak kullandı," sözleri açıkça Cemaat'in İran alerjisinin kaynağını İsrail'e bağlama niyetindeydi. Keza "Paralel yapımn tabarnndaki samimi insanlar, bu yapırun kimlerle işbirliğini yaptığım görsünler ve sorgulasınlar. Bu yapının MOSSAD ile işbirliği tuttuğunu göremiyariarsa yazıklar olsun," çıkışı da Cemaat-İsrail ilişkisine açık bir göndermeydi. Sadece İsrail değil, ABD' de de İsrail' e yakın görüşleri savunan yazarlar benzer yayınları sürdürdü. Örneğin Erdoğan'ın Davos'ta "one minute" dediği Washington Post gazetesi yazarı 358

359 David Ignatius, "Türk Hükümeti'nin MOSSAD için çalışan 10 kadar İranlı ajamn kimliğini Tahran İstihbaratma ihbar ettiğini" elbette İsrailli kaynaklara dayanarak yazdı.214 Milli Görüşçüler'in 28 Şubat döneminde hedefinde olan Washington' daki Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nün Türkiye uzmanı Alan Makovsky, "Ehud Barak savunma bakanı olduğu dönemde söylediğini reddetmediği bir şey var; o da Hakan Fidan'ın İran yanlısı olduğu. Evet hiçbirimiz ne olduğunu bilmiyoruz belki ama dedikodular sürüyor. Gazze'ye silah taşıdığı gerekçesiyle geçen hafta İsrail tarafından el konulan ve İran' a ait olduğunu iddia ettiği geminin kaptam bir Türk' tü. Bence bunu sadece bir tesadüf olarak göremeyiz," diyordu.215 PKK müzakeresinde İran göndermesi Doğal olarak, Hakan Fidan'ın İran yanlısı olduğu yönünde uluslararası kabulü düşününce, içerideki "İran bağlantılı" suçlaması daha da anlam kazamyordu. Şimdi... Gözlerden kaçan çok kritik bir noktayı daha anlatalım. internete yaklaşık 47 dakikalık ses kaydı sızdırılan MİT-PKK görüşmelerinde, o günlerde pek üzerinde durolmayan bir bölüm vardı. Buna göre, Hakan Fidan'ın, Abdullah Öcalan ile İmralı'da yaptığı görüşmesine dair izienimlerini PKK'lı yöneticilere anlattığı sırada... Kaydın 15. dakika 50. saniyesinde, müzakerelerde gelinen noktayı başka bir müzakereyle de benzeştiriyordu. Fidan masanın karşı tarafında bulunan PKK'lılara o benzerliği şöyle aktarıyordu: "Tabii, yazık olan ne oluyor? Şimdi bu irade ve düşünsel hava varken, modalitede ciddi sıkıntı yaşamyor. Bunun bir özel benzerini, biz, Amerika'yla İran arasındaki nükleer kriz var, biliyorsunuz. İşte burada, İran tabii bize güveniyor. Amerika da bir ölçüde güveniyor. Her iki taraf da, biz nükleer değişime hazırız, diyor. Fakat modalitede hiç kimse harekete geçemiyor. İran'la en 214 http:// www.washingtonpost.com/ opinions / david-ignatius-turkey-blowsisraels-cover-for-iranian-spy-ring/ 20131101161 7d9cleb2-3686-lle3-be86-6aeaa439845b_story.html. 215 http: / / www.amerikaninsesi.com / content /hakan-filan-iran-yanlisi-iddiasi/1885828.html. 359

360 yüksek düzeyde konuşuyoruz "biz hazırız" diyor. Amerikalılada en yüksek düzeyde konuşuyoruz "biz hazırız" diyor. Hadi gelin değişin dediğimiz zaman o diyor ki, işte o toprakta olsun, bu toprakta olsun; modaliteyi bir şeye getiremiyoruz" Evet... Davos'ta İsrail'le yaşanan krize gönderme yapacak şekilde "Oneminute" rumuzuyla sızıntı yaphran üst akıl, PKK ve İran müzakerelerinin benzeştiğine dair Hakan Fidan'ın yorumunun duyulmasım istiyordu. Yani... Yanisi Wikileaks kriptolarında saklı. Türkiye'ye İncirlik yutturması ABD kriptolarında Hakan Fidan'ın izini sürünce tam da bu konuya dair ilginç ipuçlarıyla karşılaşhk. Hakan Fidan hakkında ABD'nin kriptoları İran'ın merkezinde olduğu bir dizi görüşmeyi konu alıyor. Ve öyle görülüyor ki, Fidan hakkındaki Cemaat operasyonu bu zeminin üzerinde yükseliyor. Tarih 9 Kasım 2009. ABD Büyükelçisi James Franklin Jeffrey, Türkiye'yi ziyaret edecek Dışişleri Müsteşarı Ellen Tauscher' e bilgilendirme notu geçiyor.216 "Sizi karşılamayı dört gözle bekliyorum. Füze Kalkaru, Türkiye'yle olan yoğun gündemimizin en önemli maddesi," diyen Jeffrey, "Türkleri, Füze Kalkarn tekliflerimizin yaruna çekmeye odaklandığımz takdirde ziyaretinizin son derece verimli geçeceği kanaatindeyim," ifadelerini kullamyor. ABD'li diplomat Jeffrey belgede, "Türklerin sizin tarafınızdan gündeme getirilmesini bekledikleri kritik başlıklar" diyerek füze kalkaruna ilişkin bir dizi kritik başlık sıralıyor. Bunlar arasında "Türkiye'nin sivil ve askeri liderleri arasındaki zorlu, değişken ilişki" ve "NATO ve uluslararası toplumun bir üyesi olmanın getirdiği yükümlülükler ile enerji açısından Rusya ve İran'a bağlılığım dengeleme ihtiyacı " gibi hem iç politikayı hem dış politikayı zorlayan sorunlar da yer alıyor. Belgede "Türkler Füze Kalkarn Tetiklerinde NATO Parmağı Görmek istiyor" başlığı altında Türkiye'nin NATO ısrarımn gerekçesi şöyle anlatılıyor: 216 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 12009 1 ll 1 09 ANKARA1608.html. 360

361 (...) Türkiye'nin etkin bir rol alması konusunda Türklerin desteğini almanın yegane yolu PAA'nın (Avrupa Aşamalı Uyarlanabilir Füze Savunması Yaklaşımı) NATO kamutası ve kontrolünde olacağı garantisini vermektir. Bu sayede Türkiye'nin kendi toprakları üzerinde sistem ateşlernesi veya engellenmesi konusunda oy hakkı olacaktır. Türkler bize Iran'dan gelebilecek olası bir balistik füze saldırısının, ya Doğu Avrupa'daki bir müttefik ülkeden veya Doğu Akdeniz'deki Aegis platformundan ateşlenen bir füze ile durdurulmasının büyük ihtimalle Türk toprakları üzerinde gerçekleşeceğini hatırlatacaktır. Türkiye'nin doğrudan katılımı olmaksızın kendi topraklarında sivil zaiyata yol açabilecek bir karara izin vermesi zor olacaktır. NATO kamutası ve kontrolü, aynı zamanda Türkiye'nin komşularından gelen eleştirileri de hafifletecektir. Son olarak ABD'nin doğrudan veya Türkiye'yi de etkileyen tek taraflı askeri adımlarının -Jüpiter füzeleri sorunu, silah ambargosu, 2003 Kuzey Irak cephesi- uzun ve nevraljik bir geçmişi bulunuyor. Ve bu durum ABD'nin başlıca tek taraflı askeri faaliyetlerinin alıcı bulmasını güçleştiriyor. ABD'nin NATO'nun genel savunmasına yaptığı bu ulusal katkının ve diğer ulusal savunma sistemleri ile NATO sistemlerinin bu ağa nasıl entegre olacağının açıklanması gerekli ilk adımı oluşturacaktır. Ancak Türkler evet demeden önce ayrıntılı taktik komuta ve kontrol sorularına cevap almak isteyecek (...) ABD Büyükelçisi Jeffrey, füze kalkanı konusunda nasıl pazarlık yapılacağını ise kriptoda şöyle aktarıyor: (...) Türkler diğer ülkelerin PAA:ya nasıl katkı sunacağını sordular. Şu ana kadarki cevaplarımız, şartlar gereği hep muğlaktı. Diğer müttefiklerin de aktif bir rol oynadığını Türklere gösterebildiğimiz ölçüde, Türkiye'nin, ilişkilerini ve nüfuzunu artırmaya çalıştığı komşuları tarafından düşmanca bir yaklaşım olarak görülen bu sistemin taşıdığı bölgesel siyasi riski -ve özellikle de ülke içi muhalefeti- azaltabiliriz. Şimdiye dek Türklerin bu meseleyi bir halı pazarlığına çevirme isteklerine dair bir işarete rastlamadık. Şayet Türkler bu projenin kendi katılımları olmaksızın başarısızlığa mahkum olduğunu anlarlarsa, çekişmeli bir pazarlığa oturacaklardır. Türkiye mütemadiyen, müttefiklerin Avrupa balistik füze savunma sisteminin faydalarını, risk ve yüklerini eşit olarak 361

362 payiaşması gerektiğini söyledi. Diğer müttefiklerin sistemin yükünü nasıl paylaştığını bilmek isteyeceklerdir. Biz de Türklerin NATO füze savunma sisteminde kilit önem taşıdıklarını ama vazgeçilmez olmadıklarını bilmelerini istiyoruz (...) Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un, dönemin ABD Savunma Bakan Yardımcısı/Müsteşarı Alexander Vershbow' a s ord uğu "keskin sorular" dan bahsettikten sonra, Büyükelçi Jeffrey Türkiye'nin tabiri caizse nasıl kandırılacağıru kriptoda şöyle anlahyor: (...) THAAD (Terminal Safhası Yüksek irtifa Hava Savunması) ateşleme ünitelerinin ABD birliklerini korumak için gerekli olduğu argümanı ABD içinde güçlü olsa da, Türkiye'de bize yardımcı olmayabilir. Bunun yerine size, THAAD ateşleme ünitelerinin muhtemel yerleşim bölgelerini, aralarında hayati önem taşıyan Mersin ve Ceyhan limanlarının da bulunduğu Türkiye'nin önemli altyapısını korumaya yardımcı olabileceğine işaret etmenizi öneririz. THAAD'ın kurulumu radar anlaşmasına göre daha zor olacak. Türkler radarın gerekliliğini ve Türkiye'ye yerleştirilmesi zorunluluğunu anlayacaktır. THAAD bir "silah sistemi" olduğundan, bizim daha önce sadece Türkiye'ye yerleştirmeyi planladığımız SM-3'ten farklı olarak çok daha karmaşık. Türkler bu işin mantığını da sorgulayabilirler. Radarı korumak anlam taşıyabilir, ancak lncirlik'i korumak yutturması güç bir gerekçe olacaktır. Türkler, lran'a, herhalde Füze Savunma koruması olmayan incirlik'ten daha yakın olan Irak ve Afganistan'da yüzbinlerce asker bulundurduğumuzun farkındalar. lncirlik'i koruma arayışı, ABD'nin Incirlik'ten bir saldırı düzenleyeceğine dair alçakça planları olduğu yönündeki hiç bitmeyen vesveseleri de yeniden gündeme getirecektir (...) Fidan ayak sürüyor, Türkiye duyulsun istemiyor ABD'nin füze savunma sistemlerini kendi birliklerini korumak için de istediği açık. Ancak öyle anlaşılıyor ki bunu Türkiye'ye, daha da önemlisi TSK'ya, "Türkiye'nin güvenliği için de" diyerek sunuyor. O dönem komşu ülkelerle ilişkilerimiz düşünüldüğünde, ortaya çelişkili bir tablo çıkıyor. Bunun farkında olan yalnızca TSK ya da İlker Başbuğ değil. Zira, görüşmelere 362

363 Erdoğan adına katılan Hakan Fidan' dan söz edilen bölümün başlığı şöyle: "İran' dan Gelen Tehdidi Tanımlayın, Ancak Bunu Sessizce Yapın Lütfen". Görüşmelere Erdoğan adına katılan Hakan Fidan' dan kriptoda şöyle söz ediliyor: (...) Türkiye'nin siyasi liderleri kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda lran'ı dostça ilişkiler kurmaya çalıştıkları yakın bir komşu olarak göstermeye devam etseler de, kapalı kapılar ardında, bu liderlerin daha pragmatik olanları Iran'ın nükleer programının Türkiye'nin topraklarına ve Türkiye'nin önde gelen bölgesel güç statüsüne karşı bir tehdit oluşturduğunun farkındalar. Başbakan Erdoğan'ın kıdemli dış politika danışmanı Hakan Fidan, PAA hakkındaki ilk brifingimizden sonra Iran'dan gelen balistik füze tehdidine karşı bizden spesifik bilgi almak istedi. Türkiye'nin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Yönetim Kurulu Üyesi de olan Fidan, söz konusu programın nasıl gelişeceği yönündeki beklentilerimizi öğrenmek istedi. Sizin delegasyonunuzun bu sorulara cevap verebilecek ve konuyla ilgili bir sunuş yapabilecek bir istihbarat temsilcisi içermesini umuyoruz (...) Dönemin dış politikasının Başbakan Erdoğan ve başta Dışişleri Bakanı Davutoğlu ekibi tarafından oluşturulduğunu hatırlatalım. O dönem (2009) Türkiye, sonraki yıllarda olduğu gibi bütün bölgeyle kavgalı değildi. Davutoğlu'nun "komşularla sıfır sorun" politikası tarhşılıyordu. Suriye yönetimiyle bile ilişkiler bahar havasındaydı. Peki, Davutoğlu'nun proaktif dış politikası için ABD'liler ne düşünüyordu? Kriptodan aktaralım: (...)Türkiye, özellikle de Başbakan'ın etrafındaki grup, kendisini bir bölgesel güç olarak gösterme arayışında. Bu savı desteklercasine Türkiye'nin dış politikası olağandışı biçimde hareketlendi. ABD'nin politika hedefleri genel itibariyle bu hareketlilikten fayda sağlıyor: Türkiye'nin Afganistan'daki rolü, Ermenistan'la yakıniaşması (Azerbaycan'ın duruşuna karşı cesurca bir hamle) ve Irak'la olumlu anlamda çalışma istekliliği bu durumun açık örnekleri (...) 363

364 Ya bu dış politikada, Türkiye'nin ABD ve İsrail'in can düşmanları İran ve Suriye ile yakın ilişki kurması nasıl değerlendiriliyordu? ABD kriptosundan devam edelim: (...)Ancak Türkiye'nin Iran ve Suriye ile -her ikisi de komşusu ve önemli ticaret ortakları- olan son yakınlaşmaları daha sorunlu. Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Başbakan Erdoğan'ın içgüdüsünün Türkiye'nin Islam ülkeleri nezdindeki kısa vadeli popülist çekiciliğini artırmak ve bu sayede Türkiye'nin israil ve ABD ile girdiği stratejik ortaklığın yol açtığı fırtınayı atiatmak olduğu görülüyor. Türkiye ile Füze Savunma konusunda yaptığımız görüşmelerin amaçları -ve programın Başbakan Erdoğan tarafından siyasi olarak kabul edilebilirliği- açısından buradaki kamuya açık görüşmelerde Füze Savunma sisteminin yalnızca iran'dan gelen tehditlere karşı geliştiriidiğini belirtmememiz önem taşıyor (...) Daha önce yayımlanan Sızıntı... kitabımızda ayrıntıyla işlediğimiz gibi; ABD, Türkiye'nin İran ve Suriye ile yakınlaşmasına her zaman şüpheyle baksa da, bunu Türkiye'nin realitesi içinde değerlendiriyor. Filmi geriye saralım. Sözünü ettiğimiz kriptodan günler önce... Ankara Büyükelçiliği kaynaklı, 22 Ekim 2009 tarihli ve yine Diplomat Jeffrey'in imzasını taşıyan kripto "Savunma Bakanı Yardımcısı Vershbow Türkleri Füze Savunması Konusunda Bilgilendirdi: NATO Bağlamında Olmak Koşuluyla Olumlu Karşılandı" başlığını taşıyor.217 Kriptonun içeriğini, "Savunma Bakanı Yardımcısı Vershbow, ABD'nin önerdiği Avrupa Aşamalı Uyarlanabilir Füze Savunması Yaklaşımı'nın (PAA) detayları hakkında Türk Dışişleri ve Genelkurmayı'nın üst düzey yetkililerine bilgi verdi ve Türkiye' den topraklarına bir radar ve belki de başka birimlerin yerleşimine izin vermek suretiyle, NATO bölgesinin korunma çabalarına katkıda bulunması isteğini sundu. Türk yetkililer ABD'nin istişari yaklaşımını hoş karşıladılar ve öneriyi değerlendirip kendi kurumlarına damştıktan sonra en kısa sürede yamtlayacaklarına dair söz verdiler," ifadeleriyle aktarabiliriz. Söz konusu kriptonun yazılmasından üç gün önce, yani 19 Ekim' de Türkiye'ye gelen ABD Savunma Bakanlığı Uluslararası 2ı7 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 1 2009 1 lo 1 09ANKARA1528.htmL 364

365 Güvenlik İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Alexander Vershbow Füze Kalkanı konusunda görüşmeler yapmıştı. Kriptodan Vershbow'un görüşmelerinde füzenin NATO kontrolünde olacağının ve Türk topraklarını da koruyacağının altını çizdiği anlaşılıyor. Ve olumlu karşılık bulduğu da... Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu'ndan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ' a kadar bir dizi isimle görüşmüş tü Vershbow. Ve bu çabaları, ABD Büyükelçisi James Jeffrey ve Maslahatgüzar'ın ertesi gün (20 Ekim) dönemin Başbakanı Erdoğan'ın en üst dış politika danışmanları Hakan Fidan ve İbrahim Kalın'la ayrı ayrı gerçekleştirdikleri toplantılar takip etti. Söz konusu toplantıya dair Diplomat Jeffrey'in not ettiği en çarpıcı noktalardan biri Hakan Fidan'ın itirazları. Jeffrey 20 Ekim 2009' daki görüşmeyi kriptoda şöyle aktarıyor: (... ) Hakan Fidan Maslahatgüzar'a Iran'daki hedeflerin vurulmasındansa füze tehdidini caydırma yoluna gitmenin daha mantıklı göründüğünü söyledi. Fidan Iran'ın füze kapasitesi hakkında, özellikle menzil, isabetlilik, envanter ve nükleer silaha çevrilebilirliği başlıklarında daha ayrıntılı bilgi almak istedi. Siyasi yükünü yalnızca Türkiye'nin üstlenmek durumunda kalmayacağı NATO bünyesindeki bir sistemin, başanya ulaşması en muhtemel çözüm olduğunu belirtti. ibrahim Kalın, Büyükelçi'ye aktardığı görüşünde, plan üzerinde çalışmak için zamana gerek olsa da, Müttefik topraklarını caydırıcılık kapasitesiyle koruyacak bir yaklaşımın Başbakan Erdoğan'ın desteğini kazanabileceğini söyledi. (... )" Görülüyor ki... Hakan Fidan ile ABD dış politikası bir ayak sürüme vakasıyla karşı karşıya geliyor. Bu arada, aynı kriptodan bir ayrıntı daha verelim. Füze Kalkanı Projesi dünya gündemindeyken Türkiye'ye gelenlerin ser verip sır vermemesinin nedeninin de Türk bürokrasisi olduğu anlaşılıyor. Büyükelçi Jeffrey, Vershbow'un ziyaretinden şu ayrıntıyı not ediyor: (... )ABD, NATO'daki müttefikleri Türkiye ile gerçekleşen temaslar konusunda bilgilendirebilecekken, Sinirlioğlu, TPY-2 365

366 radarının Türkiye'ye yerleştirilmesi talebimizin hassas tabiatı dolayısıyla konunun gündeme getirilmemesi hususunda ısrarcı oldu. Vershbow füze savunmasına dair Ankara'da yaptığı görüşmelerinden basına bahsetmeme konusunda anlaştı (... ) Büyükelçi Jeffrey, Türkiye'nin yaşananları tüm dünyadan saklama isteğini kriptoya "Türkiye: Şimdilik Bunu Duyurmayalım" ara başlığıyla geçiyor. ABD' den Fidan' a: Esefle karşılıyoruz Yine geriye doğru gidelim... Hakan Fidan ve İran belgelerde görünmeye devam ediyor. Örneğin, 23 Haziran 2009 tarihinde yine James Jeffrey'in yazdığı belge. Büyükelçi Jeffrey durumdan şikayetçi olduğunu, "İran'la ilgili yaptığı etkisiz UAEK (Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu)218 demecine dair, Türkiye'nin izahı yetersiz" adım taşıyan kriptoyla gösteriyor.219 Kriptonun tarihi öneminin anlaşılması için sizi o günlere götürelim. Tarih 17 Haziran 2009, yani kriptodan altı gün öncesi... UAEK yönetim kurulu olağan toplantısı oturumunda İran ve Suriye'nin nükleer programı tartışılıyor. AB adına yapılan sert açıklamada, "İran'ın BM Güvenlik Konseyi kararları uyarınca uranyum zenginleştirme ve ağır su reaktörünün inşaat faaliyetini derhal durdurması" isteniyor, İran' dan Nükleer Silahların Yayılmasımn Önlenmesi Antlaşması'mn (NPT) ani denetimleri öngören ek protokolünü de onaylaması talep ediliyor. Salonda Türk heyetinin başındaki isim olarak Hakan Fidan da var. Fidan toplantıda söz alarak "AB'nin açıklamasına katılmadıklarım" anlatıyor. "İran'ın taraf olduğu Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'mn kendisine tamdığı nükleer enerjiyi barışçıl amaçla kullanma hakkına sahip olduğunu" söyleyerek konuşmasına devam ediyor. Fidan, İran'ın komşusu olarak Türkiye' nin, "İran ile uluslararası kamuoyu arasında sür- 218 1957 yılından beri Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren UAEK (Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu), nükleer bilim ve teknolojinin barışçıl amaçlarla kullanılması ve planlanmasında üye ülkelere destek sağlıyor, denetim rnekanizması ile ülkelerin taahhütlerini yerine getirmesini kontrol ediyor. 219 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable 1 20091 06 109 ANKARA882.htrnl. 366

367 mekte olan güven krizinin barışçıl ve diplomatik yollarla aşılmasında katkı yapmaya hazır olduğunu" anlatıyor. İlginçtir, Fidan Batı ile bir başka nükleer gerilim yaşayan Suriye konusunda daha çekimser davranıyor, "sorunun çözümü için Suriye'nin daha fazla işbirliği yapmasını temenni ettiğini" söylüyor. Kuşkusuz, Hakan Fidan'ın İran konusunda Batı'ya eleştirel tavrı, hem İsrail' den hem de İran' ı karşısına alan başta ABD olmak üzere Batılı devletlerden tepki görüyor. Filmin sonunu merak edenlere kriptoya geri dönmeden önce hatırla talım. Türkiye, İran ve Brezilya devlet başkanları 16 Mayıs 2010' da Tahran' da gerçekleşen yaklaşık 18 saatlik müzakereler sonunda, İran'ın "düşük düzeyde zenginleştirilmiş 1200 kg uranyumunun Türkiye' de muhafaza edilmesi ve karşılığında İran' a 120 kg nükleer yakıt iletmesi" konusunda anlaşmaya varmıştı. Anlaşma Batı tarafından kabul edilmedi. Nitekim 9 Haziran 2010 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), İran' a nükleer faaliyetleri nedeniyle yaptırım öngören paketi kabul etti. Yapılan oylamada 12 evet oyu kullanılırken, Lübnan çekimser kaldı. Hayır diyen sadece iki ülke vardı: Tahran' da İran'la aniaşan Brezilya ve Türkiye. Öyle görülüyor ki, İran konusunda Hakan Fidan'ın merkezinde olduğu bir gerilim o tarihlerde sürüyordu. Dönelim kriptoya... Neydi Washington'a gönderildiği tarih: 23 Haziran 2009. James Jeffrey, Hakan Fidan ile ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı'nın buluşmasının gerekçesini şöyle aktarıyor: (...) Maslahatgüzar, Başbakan Erdoğan'ın Dış Politika Danışmanı ve Türkiye'nin UAEK yöneticisi Hakan Fidan'la Türkiye'nin iran hakkındaki ulusal demecini konuşmak üzere 22 Haziran'da buluştu. Maslahatgüzar Türkiye'nin açıklamasının lran'ı şeffaflığa ve UAEK'nin denetimine çağırmamasını, Ek Protokolü ve ilgili BMGK (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi) ve UAEK Kurulu kararlarını uygulamaya çağırmamasını esefle karşıladıklarını belirtti. Maslahatgüzar Türkiye'nin, UAEK'nin incelemeleri için Suriye'yi tam işbirliğine çağırmasını ise memnuniyetle karşıladı (...) 367

368 Sözün özü, ABD'li diplomat İran' a karşı yumuşak tavrından ötürü Hakan Fidan'a sert çıkıyor. Fidan'ın bu duruma dair izahını ise Büyükelçi Jeffrey kriptoya şöyle not ediyor: (... ) Fidan, ABD'nin Türkiye'nin iran'la ilgili açıklamasından dolayı hayal kırıklığına uğrayacağını tahmin etmiş olduğunu ve Iran ile Suriye açıklamalarının birbiriyle çelişir göründüğünün farkında olduğunu söyledi. Fidan konuya bir açıklama getirmeye çalıştı: Türkiye'nin kendi konumunu ABD ve AB'den ayrı tutacak şekilde bilinçli bir karar aldığını söyledi. Türkiye Iran'ın uzlaşmaz tavrından endişe duymaya devam etse de, lran'a keskin bir tonla seslenmenin ters tepici bir etkisi olacağını düşünüyor. "lran'ın Batı'yla hiç değilse bir yakılmamış köprüsü kalsın istedik," dedi Fidan. Ne var ki Suriye konusunda Türkiye'nin mesajı kasıtlı olarak sertmiş: "Batı"yla temasa geçmeye çalıştığınızı söylüyorsunuz ama eylemleriniz bu iddiaları destekler nitelikte değil (... ) Kriptonun ruhundan anlıyoruz ki, ABD'li diplomatlar Türk Hükümeti'nin daha özelde Hakan Fidan'ın İran'a zaafı olduğunu düşünüyor. Hatta aynı konuda Suriye'ye sert, İran'a yumuşak olmasına dikkat çekiyor. Fidan ise bu pozisyonu başka bir şekilde empoze ediyor: Batı'yla köprüsü olmayan İran için köprü olmak. ABD için Hakan Fidan'ın "İran köprüsü" olması ne kadar tatmin edici bilemeyiz. Ancak Fidan'ın Suriye'ye sertleşmesini, zaten Batı'yla temasta olan Suriye yönetimini sıkıştırmak için yaptığını söylemesi en az İran meselesi kadar çekici. Zira Türkiye, bu kriptodan kısa süre sonra başlayacak Suriye iç savaşında silahlı muhaliflerin hem üssü, hem lojistik destekçisi, hem de siyasi müttefiki oldu. Öyle anlaşılıyor ki, Suriye'ye karşı Batı destekli bir savaş yürütme fikri eskiye dayanıyor. Büyükelçi Jeffrey, yaptığı şu yorumla kriptosunu tamamlıyor: (...) Türkiye, kamuoyu karşısında yaptığı açıklamaları belli belirsiz olumlu kılan ve -bu örnekte olduğu üzere- ABD yönetiminin tepkisini çekmek pahasına giriştiği eylemlerinin, iran'a yönelik sert çıkışları özel görüşmelere saklamaya yaradığın ı sürekli olarak söylüyor (...) 368

369 Yani Türkiye adına Hakan Fidan, "İran' a dışarıda iyi, baş başa sertiz" diyor. ABD'ye "İran'la görüş" önerisi Biraz daha geri gidelim... Büyükelçi Jeffrey'in yazdığı belgenin tarihi 23 Şubat 2009. Konu yine aynı. Kripto "Türkiye'nin UAEK Yöneticiler Kurulunda İran ve Suriye Meselesi Hakkındaki Görüşleri" başlığını taşıyor.220 Belge yine kritik bir döneme denk geliyor. Zira UAEK, İran'ın nükleer enerji faaliyetleriyle ilgili olarak raporunu 19 Şubat'ta açıklamıştı. UAEK Başkanı Muhammed El Baradey, "Hem UAEK hem de BM Güvenlik Konseyi'nin çağrılarına karşın İran yönetiminin nükleer tesislerinde ani denetimleri öngören ek protokolü uygulamamakta ısrar ettiğini" ifade etmişti. İran'ın, UAEK'nin çağrılarına karşın "şeffaflık gereği olan bilgiyi vermeyi reddettiğini" söyleyen El Baradey, "İran'ın, şeffaf işbirliğini reddetmesinin, nükleer programının askeri amaçlı olduğu yolundaki kaygıları gidermeye yetmediğini" belirtmişti. ABD ise Beyaz Saray Sözcüsü Robert Gibbs'in ağzından, yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmemesi nedeniyle uluslararası toplumun, İran'ın nükleer programının barışçıl bir yapıya sahip olduğuna inanmayacağını söylemişti. Raporun ardından UAEK, 2 Mart'ta Viyana'da genel kurul toplantısını gerçekleştirmiş ve toplantıda Türkiye'yi yine Hakan Fidan temsil etmişti. İşte şimdi ele aldığımız kripto UAEK raporundan sonra, Viyana' daki toplantıdan önce yazıldı. ABD Türkiye'yle, İran konusunda ağız birliği oluşturmak istiyordu. Kriptonun yazılış gerekçesini Büyükelçi Jeffrey şöyle anlatıyordu: (... ) Türkiye'deki konsolosluk yetkililerinin eşliğindeki UN VIE221 Başdanışmanı Andrea Hall, yaklaşmakta olan UAEK Genel Kurulu'nda Türkiye'nin Iran ve Suriye'ye ilişkin güçlü demeçlerini desteklemek için, UAEK Türkiye Yöneticisi Hakan Fidan 220 http:/ /wikileaks.org/ cable/2009 /02/09ANKARA284.htrnl. 221 Toplanhnın yapılacağı Viyana' daki Uluslararası Organizasyonlar için ABD Misyonu. 369

370 ve Türk Dışişleri'nin Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme ve Silahsızlanmadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Gün başkanlığındaki Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Görev Gücü ile 17 Şubat tarihinde Ankara'da ayrı ayrı temaslarda bulundu. Fidan ve Gün, Türkiye'nin Iran'ın nükleer silah programına karşı olduğunun altını çizdiler. Türkiye'nin özel görüşmelerde Iran yönetimine dolaysız, açık mesajlar verdiğinde ısrar ettiler. ABD yönetiminin Iran'la doğrudan diyaloğa geçmesi önerisinde bulundular (...) Anlaşılıyor ki, ABD'nin gündeminde Türkiye'ye karşı sürekli bir İran güvensizliği var. "Hemfikiriz" minvalinde teyit istiyorlar ve bunu duyduklarında Washington'a mutlaka bildiriyorlar. Hakan Fidan ise İran konusunda ABD'yi iknaya çalışıyor. Kendisinin özel görüşmelerde daha sert konuştuğunu söylemekle birlikte, İran'la diyaloğu savunuyor. Ayrıntılandırırsak... Kriptonun devamında Diplomat Jeffrey'in "Fidan'dan İran üzerine: Türkiye sağlam duracak ancak ABD İran'la temasa geçmeli" ara başlığıyla anlattıkları sürüyor: (...) Başdanışman Hall, Hakan Fidan'a ABD yönetiminin önümüzdeki Mart ayında gerçekleşecek toplantıda, Iran'daki nükleer güvenlik konularındaki sürmekte olan UAEK incelemelerinin desteklenmesini sağlayacak açıklamalarda bulunmaları için Türkiye ve diğer UAEK Yönetim Kurulu üyeleriyle yakın bir işbirliği içinde olmak istediğini söyledi. ABD yönetimi, kurul üyelerinin iran'a UAEK ve BM Güvenlik Konseyi yükümlülüklerine uygun olarak, UAEK ile tam bir işbirliği içinde çalışma ve nükleer silahların yayılmasında hassasiyet taşıyan tüm faaliyetlerini askıya alma çağrısında bulunması doğrultusunda önemli açıklamalar yapacaklarını umut ediyor. Hall, Başkan El Baraday'in son iran raporunun (19 Şubat'ta kurul üyelerine sunulan), şu başlıkları teyit eder nitelikte olduğunu belirtti: Iran, UAEK'nin işbirliği çağrılarını görmezden gelmeye devam etmiş, Natanz zenginleştirme tesisinde uranyum zenginleştirmeyi sürdürmüş ve nükleer silah elde etmek için gerekli fisil maddeyi sağlamak için gerekli düşük oranda zenginleştirilmiş uranyum gazından yeterli miktarda üretmeye yaklaşmış olabilir (...) 370

371 Kısacası ABD, İran'ın tavrına ikna olmadığını, UAEK raporunu işaret ederek açıkça söylüyor. İran'a karşı daha sert söylemi savunuyor. Türkiye'nin de bu konuda aynı söylemi kullanmasını istiyor. Hakan Fidan ise Türkiye'nin pozisyonunu kriptoda şöyle özetliyor: (...) Fidan Iran konusunda ABD yönetimiyle sürdürülen istişareleri memnuniyetle karşıladı ve Türkiye'nin Iran'ın nükleer programı konusundaki görüşlerinin çerçevesini çizdi: Türkiye nükleer silah kapasitesi olan bir lran'a şiddetle karşı çıkıyor ve BMGK'nin Iran kararlarını tamamen destekliyor ve uyguluyor. Türkiye nükleer bir Iran'ın hem Türkiye ve bölge için, hem de küresel nükleer silahların yayılmasını önleme çabaları için bir tehdit olduğunun farkında. Kasım 2008'deki Yönetim Kurulu toplantısında Fidan, Türkiye'nin tutumunun lran'ı UAEK ile tam işbirliğine çağırdığını söyledi. Fidan'ın iddiasına göre Türkiye özel ve en üst düzey görüşmelerde lran'a daha açık mesajlar iletiyor, nükleer silah kapasitesi kazanması durumunda bunun iran'ın kendisi ve bölge için bir "felaket" anlamına geleceğini iran'a söylüyor. i ran her zamanki gibi nükleer programının barışçıl amaçlı olduğu ve geçmişteki fetvaların iran'ı nükleer silah elde etmekten alıkoyduğu yanıtını veriyor (...) Hakan Fidan İran'ın nükleer silahlanınasma karşı olduklarını söyledikten sonra, "ama" diyor... Büyükelçi Jeffrey'in kriptoya geçtiği notlarından aktaralım: (...) Türkiye Iran'ın nükleer programının durdurulması için güç kullanımına şiddetle karşı çıkıyor ve Fidan'ın belirttiğine göre konunun yalnızca diplomatik yollardan çözüme ulaştırılabileceğine inanıyor. Türkiye'nin öncelikli hedefi barışçıl, istikrarlı bir Ortadoğu'yu desteklemek. Fidan, Kasım ayında UAEK Başkanı El Baraday'in hem uluslararası hem de Iran'la ilgili başlıklara dair bir çözüm bulmanın, yalnızca UAEK'nin değil aynı zamanda tek tek ülkelerin de sorumluluğunda olduğunda ısrarcı davrandığına dair bir tartışmayı aktardı. Türkiye, lran'ı yakıt çevrim programlarını askıya almaya ve UAEK ile işbirliğine ikna etmenin tek yolunun, söz konusu hedefleri ABD ve uluslararası toplumla 371

372 gerçekleştirilecek kapsamlı bir anlaşmanın parçası haline getirmek olduğunu düşünüyor ve buna inanıyor. Fidan, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ile gerçekleştirilen altılı görüşmeleri, diplomasinin zor başlıklarda işe yarayabileceğini göstermesi açısından bir ayraç olarak görüyor. Fidan böylesi kapsamlı bir anlaşmanın ABD'nin iran'la doğrudan teması olmaksızın mümkün olamayacağı kanısında. Türkiye böylesi bir teması sonuna kadar destekleyecek ve gerektiği takdirde arabulucuk yapabilecek. "Biz her zaman arabuluculuk yapmaya veya her türlü mesajı iletmeye hazırız." Maslahatgüzar Türkiye'nin P5+1222 ülkeleriyle ve AB Konseyi Genel Sekreteri Solana ile çalışmaya devam etmesini destekledi (...) Sözün özü Hakan Fidan, ABD'yi İran' a karşı yumuşatma profilinin ötesine geçip, İran'la doğrudan görüşme yapması için arabuluculuk öneriyor. Devam etmeden önce bir önemli ayrıntıdan bahsedelim. Kripto yazıldığında, ABD'nin çiçeği burnunda Demokrat Başkam Barack Obama yeni (20 Ocak 2009) göreve gelmişti. Henüz bir aylık yeni yönetimin Cumhuriyetçiler'den farklı bir İran politikası izleme olasılığımn belgeye yansımasım buradan sonra görüyoruz. Zira ABD temsilcisi Andrea Hall, Fidan'abunu açıkça şöyle ifade ediyor: (...) Hall, ABD'nin Iran politikasını gözden geçirmekte olduğunu ve bunun en azından birkaç hafta daha alacağını açıkladı. Ancak mevcut yönetim, iran'ın nükleer programı ve terörizme destekle ilgili başlıklara odaklanmayı, P5+1 ülkeleri ve diğer ortaklarıyla birlikte çalışma kararlılığını sürdürüyor. ABD yönetiminin politikalarını gözden geçirme süreci devam etse de, UAEK Yönetim Kurulu üyelerinin Mart ayında lran'ı BMGK kararlarına uyması ve UAEK ile tam bir işbirliğine gitmesi yönünde teşviğe devam edeceklerinden emin olmak istiyoruz (...) Bir tür belirsizlik halini Hakan Fidan'ın da kullandığı aşikar. Zira Mart ayında yapılacak toplantıda Türkiye'nin ne söyleyece- 222 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ABD, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa ve İngiltere ile Konsey'in üyesi olmayan Almanya kastediliyor. Söz konusu al h ülke İran'la nükleer müzakereler yürüttü. 14 Nisan 2012 tarihindeki görüşme ise İstanbul'da gerçekleşti. 372

373 ğini şöyle aktarıyor: "Fidan Türkiye'nin UAEK Yönetim Kurulu açıklamasının henüz hazırlanrnadığını ancak El Baradey'in raporundaki bulguları içereceğini söyledi." Andrea Hall, yine de Fidan'ı ikna çalışmasına devam ediyor. Hall, Fidan'ın UAEK raporuna dayanarak yaklaşım oluşturmasının tehlikesini görüyor. Fidan'ı UAEK'nin rapora yazmadığı ayrınhları paylaşacağı brifinge çağırıyor. Büyükelçi Jeffrey'in kaleminden devarn edelim: (...) Hall, Fidan'ın ve kuruldaki Türk delegasyonun, UAEK Başkanı'nın raporunda mutlaka yer alması gerekmeyen kimi faydalı bilgileri sağlayabileceğinden, UAEK Sekreterliği'nin iran'daki incelemeler konusunda vermeyi planladığı teknik brifınge katılması konusunda ısrarcı oldu. (...) ABD temsilcileriyle Hakan Fidan arasındaki müzakerenin ayrıntıları kriptoda sürüyor. ABD'nin İran konusundaki kötümserliği Fidan'a şöyle aktarılıyor: (...) Maslahatgüzar uluslararası toplumun, Haziran 2006'da iran'la temasa geçme konusunda, lran'ı BMGK yükümlülüklerine uyması halinde geniş bir skalaya yayılan teşvikler ve işbirliğiyle ödüllendirme teklifi sundukları dönemde iyi niyet göstergesinde bulunduğuna işaret etti. iran bu teklife hiçbir zaman, hatta Dışişleri Müsteşarı Burns Temmuz 2008'de Cenevre'de P5+1 ülkelerinden meslektaşlarıyla iranlı müzakerecilerle doğrudan temasa geçtiğinde bile yapıcı bir şekilde yanıt vermedi (... ) Fidan'dan ABD'ye: "İran'ın orta sınıfını güçlendirin" Gelin görün ki... Bu sözler üzerine Hakan Fidan, ABD'li diplomatlada pek aynı fikirde olmadığını hissettiriyor. Daha doğrusu, tartışmayı alt mehı.inde karşı çıkış olan bir üslupla sürdürüyor. Duyduğu İran şikayetine yanıtı, Büyükelçi Jeffrey'in kaleminden kriptoya şöyle giriyor: (...) Fidan ABD yönetiminin Irak'tan çekilmesi ve Afganistan'a yoğunlaşmasıyla Iran'ın artık kendisini daha güvende hissettiğini ileri sürdü. Ayrıca iran, ABD yönetiminin askeri seçeneği gündemde tutmadığına inanıyor. Fidan, Iran üzerinde kurulacak 373

374 daha büyük bir uluslararası baskının Iran' ı olası temas ve müzakerelere daha yapıcı bir biçimde katılmaya mecbur bırakabilece- ğini belirtti. ABD'nin ve uluslararası toplumun, Iran'ın dış politikasında etkin olan ordu ve ruhban sınıfındaki şahiniere karşı daha etkinleşmesi için, "iran'ın orta sınıfını güçlendirmek" yolunda daha fazla şey yapması gerektiğini ileri sürdü (... ) ABD'lilerin kafası karışmış olmalı. Zira nükleer krizi görüşürken, Hakan Fidan kendilerine İran' da orta sırufı güçlendirme ve böylece şahinleri zayıflatma önerisinde bulunuyor. İran' a sert yaptırımlar ya da olası askeri müdahaleler yerine, sosyal dokuyu değiştirerek yeni bir İran yaratmaktan bahsediyor. Kuşkusuz, bu açıklığın altında ABD' deki yeni yönetimin Cumhuriyetçiler'den farklı bir çizgi izleyeceğine dair inanç var. Bir parantez açalım: İran'la yapılan nükleer müzakereleri bugün hala devam ediyor. Ancak bugünden bakıldığında, aktardığımız kriptoların değişen uluslararası ilişkilerde ilginç bir karşılığı da var. Zira, bu kriptolardan yıllar sonra... Tarih: 27 Eylül 2013. ABD Başkanı Barack Obama, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'yle telefon görüşmesi yaptı. Görüşme, 34 yıldır diplomatik ilişkileri olmayan ABD ve İran arasında bir ilk oldu. İki ülkenin, İran'ın nükleer programından kaynaklanan krize kapsamlı bir çözüm bulabileceğine inandığım söyleyen Obama, telefon görüşmesinin bu olasılığı artırdığını kaydetti. Çarpıcı olan... Beyaz Saray'ın bu tarihi telefon görüşmesine dair yayınladığı fotoğraf, akıllara 30 Temmuz 2012' de yapılan Erdoğan - O b ama görüşmesini hatırlattı. Hatırlayalım; dönemin Başbakarn Erdoğan'la yaptığı telefon görüşmesine dair fotoğrafta, Obama'nın elinde bir beysbol sopası vardı. Ruhani ile görüşme aıuna ait ise, alt metni olmayan nötr bir fotoğraf servis edildi. Yani... Dün Hakan Fidan'ın İran'a dair "itidal" ve "müzakere" çağrısında bulunduğu ABD, bugün Türkiye'nin istediği pozisyona geldi. 374

375 Öyle ki; ABD Başkanı Barack Obama -İsrail ve hatta ABD Kongresi ile ters düşme pahasına223- İran'la nükleer müzakereler devam ederken yeni yaptırımlar uygulanmasına karşı olduğunu dahi söyledi.224 Sonuçta... İran'la arasında diplomasi trafiğini güçlendiren ABD, Türkiye'ye beysbol sapasını göstermeye başladı. NSA belgesinde Fidan Konuya dair çok önemli bir başka belgeye de, Hürriyet'in Washington Temsilcisi Tolga Tanış'ın Potus ve Beyefendi kitabında rastladık.225 Eski CIA ajanı Edward Snowden'ın belge sızdırdığı üç kişiden biri olan Laura Poitras, Alman Der Spiegel dergisi için hazırladığı haberde çok önemli bir bilgi paylaşmıştı. Amerika'nın en gizli istihbarat örgütü sayılan, Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) 15 Nisan 2013 tarihli istihbarat notunda Hakan Fidan ilginç bir şekilde yer alıyordu. istihbarat belgesinde şu ifadeler kullarulıyordu: "Son yıllardaki ABD istihbarat raporları, MİT /SİB'in (Sinyal istihbarat Başkanlığı) başındaki Dr.... 'ın (burada Hakan Fidan'ın adı kapablmış) İran bağlantıianna işaret ediyor. Bu bağlantıların ABD sinyal istihbarat ilişkilerine muhtemel etkileri şu anda bilinmiyor."226 Gazeteci Taruş kitabında, söz konusu kriptonun ABD medyasında ardı ardına çıkan Hakan Fidan aleyhindeki haberleri de açıkladığım anlatıyordu. Nihayetinde... ABD İstihbaratı ve onunla bağlantılı medyası, Hakan Fidan' a bakınca İran'ı görüyordu. Cemaat'in de Fidan'ın bu Aşil topuğuna vurması manalıydı. Gülen'in, okullarına yasak koyan İran'a nefreti Tarih sondan başa yazılır, baştan sona okunur. Belki tersi de doğrudur. Biz, Fidan-İran konusundaki belgeleri sondan başa doğru sıraladık. Ve gördük ki; günümüze yaklaştıkça Hakan Fidan, 223 http:/ / www.arnerikaninsesi.com/ content/ washingtonda-diplomasi-krizi 1 2620903.htrnl. 224 http: 1 1 www.aljazeera.corn.tr 1 haber 1 irana-yeni-yaptirirn-olrnasin. 225 Tolga Tanış, Potus ve Beyefendi, Doğan Kitap, İstanbul, 2015. 226 age, sayfa 308. 375

376 İran' a yaptırımlar konusunda Recep Tayyip Erdoğan adına ayak sürüyen isim olmuş. Kendi ifadesiyle, İran' a "köprü" olmak için kimi zaman ABD'lilerin tepkilerine maruz kalmış. Ve ABD kriptolarında, konu İran olunca tabiri caizse "göze b atmış". Bu açıdan bakıldığında... İsrail, ABD'nin şahinleri ya da Cemaat tarafından daha ilk günden Hakan Fidan hakkında "İran yanlısı" yorumunu yapmak pek de zor olmamış. Cemaat'in Fidan'ı İran üzerinden vurması, belgelere bakıldığında oldukça stratejik görünüyor. Bu adımın içerde muhafazakar tabanı iknadan çok dışarıya bir mesaj niteliği taşıdığı açık. Ancak... Her zaman olduğu gibi, çıkarların ve dahası düşmanların örtüşmesi de söz konusu. Zira, Cemaat'in tüm dünyaya yayılan okullarının olmadığı sayılı ülkelerden biri de İran. Fethullah Gülen okul açmasına izin vermeyen İran için "İran hep fitneler tarihi olmuştur. İran İslam' ı zorla kabul etmiş, mukavemeti entrikada bulmuştur," demesini, Cemaat'teki İran öfkesinin vücut bulmuş hali olarak okuyabiliriz.227 Sözün özü... Hem "Erdoğancı" hem de "İrancı!" Hakan Fidan için çanların çalması kaçınılmazdı. 227 http: 1 1 tr.fgulen.com 1 content 1 view 1 2291 141 1. 376

377 GÖLGE CIA BELGELERİ Tarih: 27 Şubat 2012. Wikileaks "The Global Intelligence Files (Küresel istihbarat Dosyaları)" adı altında yeni sızınblara başladı. Sızıntının kaynağı, merkezi Teksas olan küresel istihbarat şirketi Stratfor' du. Belgeler, Temmuz 2004-Aralık 2011 tarihleri arasına ait, beş milyonun üzerinde e-posta idi. Ve söz konusu e-postalar Stratfor'un iç yazışmalarından oluşuyordu. Bu belgelerin önemini anlamak için, kısaca Stratfor' dan bahsedelim: Adı, Strategic Fareeasting (Stratejik Öngörü) sözünün kısaltılışından türetildi. 1996 yılında George Friedman tarafından kuruldu. Friedman, ABD Savunma Bakanlığı Pentagon' a danışmanlık yapmasıyla biliniyordu. SHAPE, ABD Harp Okulu, Milli Savunma Üniversitesi gibi kurumlarda milli güvenlik ve savunma dersleri veren Friedman, yazdığı strateji kitaplarıyla da tanınıyordu. Medeniyetler çatışmasına inanmayan Stratfor'un kurucusu Friedman, "Türkiye, rotasını Avrupa Birliği yerine İslam dünyası ve ABD'ye çevirmeli" tezini savunuyor ve "Türkiye tarih sahnesine imparatorluk olarak dönecek, Türkiye Birliği adında bir örgütlenmeye gidecek," diyordu.228 Stratfor'un müşterileri arasında Pentagon, ABD İç Güvenlik Bakanlığı, ABD Savunma istihbarat Departmanı ve uluslararası silah şirketleri gibi önemli kurumlar vardı. En kritik müşterisinin CIA olması ve yaptığı başarılı tahminler ise, Stratfor için "Gölge CIA" yakıştırması yapılmasını sağladı. Şirket, abonelerine üyelik düzeylerine göre anlık ya da dönemlik istihbarat sağlıyordu. Dünyanın dört bir yanındaki çalışan ve temsilcileri aracılığıyla 228 http: / / kdk. gov. tr 1 faaliyetler 1 akil-insanlar-konferanslari/ george-friedman/21. 377

378 büyük bir haberalma ağına dönüşen Stratfor'un çalışanları arasında, çok sayıda eski CIA mensubu ve değişik ülkelerde dışişleri bakanlığı başta olmak üzere çeşitli kilit kurumlarda görev yapmış kişiler vardı.229 Belgeler incelendiğinde Türkiye' den kuruma çalışan isimler içerisinde TÜSİAD'ın eski ABD temsilcisi olan Emre Doğru'nun ismi öne çıkıyordu. istihbarat ağını çalıştığı Stratfor'a tanıtan Doğru'nun bilgi kaynakları arasında askerler, bürokratlar, gazeteciler gibi çok çeşitli meslek gruplarından insanlar vardı. Stratfor'un Türkiye' de Sabah, Hürriyet Daily News, Zaman ve Today's Zaman ile ilişkileri dikkat çekiyordu. Söz konusu gazetelerde çalışan bazı isimler Stratfor'la bilgi alışverişinde bulunuyordu. Ancak Türkiye' de Stratfor söz konusu olduğunda siyaset dünyasında en çok konuşulan iki isim vardı: AKP'li İbrahim Kalın ve CHP'li Sezgin Tanrıkulu. İbrahim Kalın'ın Fethullah Gülen' e kıyağı Bugün Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü olan İbrahim Kalın, Erdoğan' a en yakın isimlerden biri. Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde hem başdanışman hem de müsteşar yardımcısı olan İbrahim Kalın'ın, kızının okul taksitini işadamı Abdullah Tivnikli'ye ödettiğine dair iddiaları, 17 Aralık operasyonu sonrası ortaya çıkan tapelerde okuduk. İbrahim Kalın kendisini resmi sitesinde şöyle tanıtıyordu: İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun oldu. Doktorasını George Washington Üniversitesi'nde Beşeri Bilimler ve Mukayeseli Felsefe alanında yaptı. College of the Holy Cross, Georgetown Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi'nde İslam düşüncesi ve İslam-Batı ilişkileri üzerine dersler verdi. 2005-2009 yılları arasında SETA Vakfı'nın kurucu başkanlığını yaptı. 2009 yılında Başbakan Başdanışrnanlığı, 2012 yılında Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevine getirildi. Bu, resmi biyografi. Peki... İbrahim Kalın' ın, yaşarn hikayesinde aniatmadığı neler vardı? Yanıt için, sızıntılara mercek tutalırn. Stratfor belgelerinden, Kalın'ın Stratfor'un Türkiye kaynak- 229 http:/ /www.hurriyet.com.tr/planet/20014179.asp. 378

379 larından biri olduğunu öğreniyoruz. Zira, Stratfor'un Türkiye uzmanı Reva Bhalla'nın 10 Mart 2010' da Başbakanlık ofisinde Kalın'la görüştüğü, Stratfor Direktörü George Friedman'ın Kalın' a, "Gülen hareketi ile aramızı d üze ltınemize yardım et" çağrısında bulunduğu ve Kalın'ın bu isteği hemen yerine getirdiği gibi onlarca bilgi ortaya çıktı. Bu kadar da değil... Tarih: 31 Mayıs 2010. Stratfor Direktörü Friedman istihbarat toplama gezısı ıçın eşiyle Türkiye'ye geldi. Çifti İstanbul' da gezdiren aracı ve şoförü kim sağladı dersiniz: Bingo, İbrahim Kalın! "Acaba, bu araç ve şoför Başbakanlık' a mı aitti" diye sorup devam edelim. Mesele araçtan ibaret değil. Kalın, Türkiye' de Stratfor lehine haber de yaphrıyor ve bunu kuruma bildiriyordu. Stratfor belgelerindeki e-postasını okuyalım: Sevgili George ve Kamran, bazı medya kuruluşlarına Stratfor'un Türkiye ve Balkanlar hakkındaki raporunu haber yapmalarını söyledim ve ürettikleri haberlerin linklerini aşağıda gönderiyorum. lbrahim. 230 Bundandır ki Friedman, 14 Eylül 2010 tarihli e-postasında "Bu adam büyük bir kaynak... Bu adamla kurduğum ilişki ve yaphğım görüşme kesinlikle gizli kalmalıdır," diye bahsediyordu İbrahim Kalın' dan. İbrahim Kalın'ın Georgetown Üniversitesi ile ilişkisini yazdık. ABD' deki bu ünlü üniversiteye Cemaat de büyük paralar akıhyordu. Keza geri dönüşünü de alıyordu. Zira, üniversitenin 2009 yılında hazırladığı "En Etkili SOO Müslüman" listesine Fethullah Gülen 13. sıradan girdi. Listeyi hazırlayan iki kişiden biri kirndi dersiniz: İbrahim Kalın. Listeye kendi adını sakınayı da ihmal etmedi tabii. Ve... Ne zaman ki Erdoğan-Gülen savaşı patladı, Kalın uzun süre 230 http:/ / wikileaks.org / gifiles/ docs/ 21/ 215681_-utf-8-q-re-_stratfor_a_nalizi_ hakk-c4-blnda_habe_rler-.html. 379

380 yazarlığını yaptığı Cemaat'in gazetesi Today's Zaman'daki köşesine son verdi. Kısacası, İbrahim Kalın birçok AKP'li gibi Cemaat ile iyi ilişkilere sahip oldu, ortak çıkarların getirdiği bahar mevsimini yaşadı. Ne zaman ki, bahar hazana dönünce oyunu AKP' den yana kullanarak yoluna devam etti. Tanrıkulu, Ebu Garib fotoğraflarından endişeli Stratfor belgelerinin sızmasıyla, Türkiye' de tartışılan diğer isim ise CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu oldu. Tanrıkulu da Stratfor'un haber kaynakları arasında yer alıyor, hatta ismi "TR705" koduyla kurum tarafından şifreleniyordu. Bu numara Tanrıkulu'nun üzerine yapıştı. Türkiye' de ulusalcılar Tanrıkulu'na uzun süre "TR705" diye hitap etti. Stratfor çalışanı Emre Doğru tarafından kodlanan Tanrıkulu ise, Doğru'ya bilgi verdiğini kabul etti. Ancak anlattığına göre bu ilişki herhangi bir gazeteciyle kurduğu ilişkiden farksızdı. Tanrıkulu, Stratfor ve Emre Doğru'yla ilişkisini şu sözlerle açıkladı: "Siyasetin aktif olarak içerisinde yer almadan önce de insan hakları, hukuk, politika gibi alanlarda, Türkiye içinden ve dışından birçok medya kuruluşu görüşlerimi almaktaydı. CHP'nin bir üyesi olarak, aktif siyasete girdikten sonra da, görüş talepleri devam etti. Beraber akademik çalışmalarda bulunduğum son derece kıymetli bir hukukçu dostum Prof. Dr. Osman Doğru'nun oğlu olan ve çocukluğundan beri tanıdığım Emre de çeşitli kereler bana, analizlerinde kullanmak için sorular yöneltmiştir. Bu sorular, diğer uluslararası haber kaynaklarının, medya kuruluşlarının yönelttiklerinden farksızdır. Kendisiyle en son aktif siyasete girmeden önce, yaklaşık bir yıl önce görüştüm. Düşüncelerimi paylaştım. Zaten kendisi daha sonra TÜSİAD'ın Washington Temsilcisi oldu"231 Tanrıkulu'nun açıklamaları yeterince tatmin edici bulunmamış olacak ki, CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz partisinin kapalı grup toplantısında, Sezgin Tanrıkulu'na "CIA ajanı" diye bağırdı. İkili arasındaki kavgayı araya giren vekiller durdururken, CHP'li Yılmaz bu sözleri nedeniyle partisinden uyarı cezası aldı. Aslına bakılırsa... Tanrıkulu hakkında bu iddiaların yayılmasına neden olan 231 http: 1 1 www.hurriyet.corn.tr 1 gundern 1 20022135.asp. 380

381 başka Wikileaks belgeleri de vardı. ABD misyon temsilcileri çeşitli konularda Tanrıkulu'nun görüşlerine başvuruyor, bu görüşleri kriptoya dönüştürüyar ve Washington'a gönderiyorlardı. S Temmuz 2006 tarihli Ankara Büyükelçiliği kaynaklı kriptoda Tanrıkul u' ndan "uzun zamandır konsolosluğumuzun kontak kişisi" diye söz ediliyordu.232 Ya da 2 Mart 2006 tarihli Ankara Büyükelçiliği kaynaklı kriptoda, ABD'li diplomat Ross Wilson Tanrıkulu'nun görüşlerini şöyle aktarıyordu: (... ) Önceki uluslararası ziyaretçi katılımcı, Robert Kennedy Ödüllü ve Diyarbakır insan Hakları Derneği Başkanı Sezgin Tanrıkulu, Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgedeki genel çabaları için müteşekkir olduğunu ama Ab u Gharib (Ebu Garib) fotoğraflarının tekrar basında yayınlanmasından endişe ettiğini belirtti. Bunun Danimarka karikatürlerinden sonra oluşan olumsuz hal ile birlikte, Amerika'nın Müslümanların nazarındaki kredibilitesine zarar verdiğini, Türk toplumundaki, ABD'nin bölgeye demokrasi getirebileceğine duyulan güveni sarstığını söyledi. ABD'nin ciddi bir imaj problemi olduğu ve bunun Türkiye ve diğer yerlerde insan hakları durumlarını iyileştirme kabiliyelimizi olumsuz etkileyeceği konusunda diğer kontaklarımızla hemfikir (... )233 Evet... Bugün CHP yöneticisi olan Sezgin Tanrıkulu, Amerikan askerlerinin Irak'taki Ebu Garib cezaevinde yaptığı işkencelerin yeni görüntülerinin yayınlanmasından rahatsızdı. "Lütfen saklayın" uyarısı Devam edersek... ADD Diyarbakır Şubesi yöneticileri 12 Haziran 2007' de Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptıkları suç duyurusunda, Mesud Barzani hakkında "terör örgütü PKK'nın işiernekte olduğu suçlara katılarak destek verdiği" iddiasıyla soruşturma başlatılarak, kamu davası açılmasını istemişlerdi. 234 232 https:/ /wikileaks.org/ cable /2006/07 /06ANKARA3899.html. 233 https:/ /wikileaks.org/ cable/2006/03/06ankara1042.html. 234 Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma başlattığı Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin lideri Mesud Barzani hakkında 2009 yılında takipsizlik kararı verdi. 381

382 İşte bu suç duyurusu 21 Haziran 2007 tarihliabd Büyükelçiliği kriptosuna konu oldu.235 Kriptoda Sezgin Tanrıkulu'nun ismi şöyle geçiyordu: (...) Iki Diyarbakır insan hakları avukatı Arif Altunkalem ve Sezgin Ta nrıkulu (lütfen saklayın) yasal dayanak olmasa da, Cumhuriyet Savcısı'nın soruşturma açmaya hazırlandığına inandıklarını 19 Haziran'da Adana Konsolosluğu'na ilettiler (...) Dikkatinizi çekelim: Büyükelçi Wilson geçtiği kriptodaki kaynaklarından Sezgin Tanrıkulu'nun isminin "saklanması", yani deşifre olmaması konusunda Washington' u uyarıyordu. Kuşkusuz... Hem Stratfor' daki, hem de kriptolardaki bu ifadeler Tanrıkulu'nun "CIA ajanı" olduğu anlamına gelmiyordu. Ancak her siyasetçinin olduğu gibi, Tanrıkulu'nun da ABD'li misyonlada bu içli dışlı ilişkisinin ahlaki içeriği tarhşılabilir. Erdoğan' a biçilen ömür Stratfor belgeleri denilince aklımıza gelen çok şey var... En çok tarhşılanlardan biri de dönemin Başbakan'ı Erdoğan'a biçilen ömürdü. Şöyle anlatalım... Stratfor'un haber kaynakları arasında bir isim daha dikkat çekiyordu: Faruk Demir. 10 Aralık 2011 tarihli belgede TR325 koduyla adı geçen Demir, Erdoğan'ın iki yıllık ömrünün kaldığını Stratfor'a bildirerek ortalığı karışhrıyordu.236 Stratfor'un Ortadoğu ve Türkiye uzmanı Reva Bhalla, "Erdoğan' ın danışmanı" diye kriptoya not ettiği Demir' den aldığı bilgiyi kriptoya şöyle not ediyordu: (... ) TR325'in iş ortağının eski bir sınıf arkadaşı, Erdoğan'ın geçirdiği son ameliyatı237 yapan ekibin başındaki cerrahmış. Bu 235 https:/ /wikileaks.org/ cable /2007 /06/07 ANKARA1591.htrnl. 236 https: 1 1 wikileaks.org 1 gifiles 1 docs 1551 5509661_fwd-alpha-insight-turkeysyria-az-us-yz-russia-taiwan.htrnl. 237 Recep Tayyip Erdoğan'ın 26 Kasım 2011'deki ilk arneliyah kastediliyor. 382

383 cerrah Erdoğan'ın kolon kanseri olduğunu, ancak metastaz238 yapıp yapmadığını görmek için gerekli olan ikinci biyopsi sonuçlarını henüz görmediklerini söyledi. Son ameliyatta, Erdoğan'ın kalın bağırsağından 20 santimetre kesmişler. Bu gerçekten önemli bir ameliyat. Erdoğan bir süre için seyahat ederneyecek ve en az iki üç ay boyunca yanında bir kolonoskopi torbası taşıması gerekecek. Ancak prognoz239 pek iyi görünmüyor. Cerrah, Erdoğan'ın iki yılı kaldığı tahmininde bulunduklarını söylemiş (...) Söz konusu iddiayı ilk yalanlayan isim, belgede kastedilen ve Erdoğan'ı ameliyat eden ekibin başında olan Prof. Dr. Dursun Buğra'ydı. "Tamamen dedikodu, ben bu konuda böyle bir mülahazada bulunmadım," diyen doktor Buğra, "külliyen yalan ifadelerdir. Bu ifadeler Başbakan'ın sağlığıyla ilgili gerçeği yansıtmamaktadır ve benim de böyle bir ifadem olmamıştır," açıklamasında bulundu.240 Tartışma burada bitmedi. O dönem başbakan olan Erdoğan kendisine ömür biçen belgelere yer veren Taraf gazetesini küstahlıkla nitelendirirken, iddiayı haber yapan Tarafı da jetonlu müzik kutusu gibi jeton atıidıkça haber yapmakla suçladı. Erdoğan, Yasemin Çongar'ı işaret ederek de şunları söyledi: "28 Şubat sürecinde Washington' da fahri askeri ateşe gibi çalışan gazeteciler bugün demokrasi havarisi olarak, darbe karşıtı olarak arz-ı endam ediyorlar. O zaman neredeydiniz? 28 Şubat sürecinde attığınız manşetler, yaptığınız haberler, altına imzanızı attığınız provokasyonlar hafızalardan silinmedi." Evet... Yasemin Çongar Tarafın kuruluşu için Türkiye'ye dönmeden önce, uzun bir süre Milliyet'in Washington temsilcisiydi. 28 Şubat sürecinde Refah-Yol hükümeti karşıtı birçok habere imza attı. Çongar, 28 Şubat sürecinde "laik" tavrı ile biliniyordu; Tarafın "darbeci / statükocu" diye yaftalayabileceği haberlere imza atıyordu. Washington'dayken birçok Türk gazeteciyi atlatarak "Dışişleri" kaynaklı özel haberlere imza attı. Bunda eşi 238 Metastaz; kanserin kaynağını aldığı organdan daha uzak bir yere yayılmış olduğunu ifade eder. Bu nedenle kanserin daha ileri bir evrede olduğunu göstermesi açısından kötü bir işaret olarak kabul edilir. 239 Prognoz; bir hastalığın süresi, seyri ve sonucunun tahmini anlamına gelir. 240 http: 1 1 arsi v. taraf.com. tr 1 haber-stratfor-erdogan-a-omur-bicmis-88054 1. 383

384 Chris Mason'un da etkisi var mıydı, bilmiyoruz. Zira Erdoğan'ın "fahri askeri ateşe" diye suçladığı Çongar'ın eşi Chris Mason, ABD Dışişleri Bakanlığı'nda görev yapmış bir isimdi. Mason ayrıca CIA'e yakınlığıyla bilinen RAND Corporation'da dersler verdi. Ve en çarpıcısı, CIA'nın Afganistan' daki "Paştun Kızıl Hücresi"nde görev yaph.241 Erdoğan'ın kendisini hedef alan ifadelerine Çongar, başka bir isim üzerinden yanıt verdi. Taraf yazarı Cihan Aktaş, Çongar'ın açıklamalarına köşesinde şöyle yer verdi: "Her ne kadar o bize çok kızsa da, benim hakikaten hala sevdiğim, saydığım, güvenmek istediğim ve bütün tereddütlü, bazen yavaş, bazen farklı fikirlere ve eleştiriye tahammülsüz ve demokrasi özürlü hallerine rağmen temeldeki iyi niyetine ve lider olarak eksikliğinin hissedileceğine inandığım Erdoğan söz konusu olunca, bizim hakkımızda/ benim hakkımda en kalp kırıcı konuştuğu gün bile sağlığı konusunda büsbütün üzülüycirum."242 Çongar, Erdoğan'ı hem "demokrasi özürlü" buluyor hem de seviyormuş, zira aslında "iyi niyetliymiş!" Son sürecin popüler ifadesiyle, "kandırıldılar" demek pek de doğru görünmüyor. Yine de Ahmet Altan'ın köşesinde Erdoğan'a verdiği cevap Çongar'a göre daha sertti. Stratfor'un Başbakan'ın yakın çevresine kadar ulaşabildiğini yazan Altan şöyle dedi: "Sen ona buna laf yetiştireceğine önce etrafına sahip ol derler adama."243 Kim bu Faruk Demir? Biz bir dönemin carreiğerleri Taraf-Erdoğan kavgasını bırakıp, konumuza dönelim ve soralım: Kriptolarda kendisini "AKP Hükümeti'ne yakın enerji uzmanı" ya da "Başbakan'ın enerji konularındaki danışmanı" olarak tanıtan ve Erdoğan'ı kızdıran bilgileri Stratfor'a veren Faruk Demir kimdi? 28 Nisan 20ll'de Emre Doğru'nun George Friedman'a yazdığı "Hey George, Faruk aylık ödemelerin iyi olacağını söylüyor. Aşağıda onun bankadaki dolar hesabı bilgisi var. Enformasyon toplamak konusunda ben onunla temastayım," notundan ya da 241 http: 1 1 www.odatv.com/ n.php?n=hizmet-boyle-olur-0402101200. 242 Cihan Aktaş, Taraf, 12 Mart 2012. 243 Ahmet Altan, Taraf, 8 Mart 2012. 384

385 12 Mayıs 2011' de Meredith Friedman' ın, Faruk Demir'in Garanti Bankası'ndaki hesap bilgilerinin ardından "Eşit aylık miktarlara bölünecek şekilde 20 bin (dolar)" yazmasından Faruk Demir'in Stratfor'un paralı istihbaratçısı olduğunu anlıyorduk. 23 Aralık 2010 tarihli "Faruk Demir'i kazanmak" başlıklı e-posta' da, Emre Doğru'nun Faruk Demir'le Stratfor ekibinin yediği yemekten sonra Demir hakkında yazdıklarıysa daha da ilginçti: (... ) Bana arada sırada ABD Büyükelçiliği ve Konsolosluğu için çalıştığını, Erdoğan'a ve anamuhalefet liderine konferanslar verdiğini vs. anlattı. Bana ayrıca geçmişte CIA ajanı olmakla itham edildiğini ve bir süre Erdoğan'la arasının bozulduğunu söyledi. Eve dönünce, açık kaynaklardan onun hakkında bir araştırma yaptım ve bazı gazete makalelerinde adının açıkça eskiden resmi bir görevi olmaksızın Başbakanlık Ofisi'nde çalışan bir CIA ajanı olarak geçtiğini gördüm (... )244 Kendi ifadelerine göre, Faruk Demir İmam Hatip mezunuydu. Sağlık Meslek Yüksekokulu'nu bitiren Demir, 1997 yılında Başbakanlık'ta görev yaptı. Wikileaks belgelerinin ortaya çıkmasının ardından, "Ben 2001 yılı Mart ayından beri Tayyip Erdoğan'ın yanında yer aldım. Daha önce de 'Türkiye'de istikrarın anahtarı Başbakan Erdoğan' dır, Abdullah Gül değildir' demiştim. Ben açıkça Erdoğan' dan yana bir tavır içindeyim," diye konuşan Demir'in, 1992-93 arasında Polis Akademisi'nde görev alması hayatının dikkat çeken bir ayrıntısıydı. Kendisini, "1992-93'te Polis Akademisi'nde öğretim elemanıydım. Sonra Başbakanlık'ta milli güvenlik konularında fikirleri analiz eden bir uzman oldum. Askerlikten sonra Yüksek Strateji Merkezi'nin başkanlığını yaptım. 2005'te bu şirketi kapattım. 2009' a dek enerji güvenliğiyle ilgili çalışmalar yaptım. 2007 Türkiye-İran gaz anlaşmasının mimarı benim. Başbakanlık 'bizde çalışmadı' dedi. İşte kimlik karhm, sicil nurnararn burada. Ak Parti döneminde Başbakanlık'ta bir çalışınam olmadı," diye tanıtan Faruk Demir'le ilgili başka ayrıntılar da vardı. 244 https: 1 1 wikileaks.org/ gifiles / docs/ 40 1 401421_gaining-faruk-demir-.html. 385

386 Elden ele sahte belgeler Sızıntı / Wikileaks'te Ünlü Türkler adlı kitabımızda da ABD misyanlarına bilgi verdiğini kriptolarla gösterdiğimiz Faruk Demir'in adı, Ergenekon davasında da ilginç bir şekilde geçti. Eski Jandarma istihbarat Daire Başkam Levent Ersöz 16 Ocak 2009 günü tutuklanması talebiyle nöbetçi mahkemenin önündeydi. Ersöz hakime, kendisini "bir araştırma şirketinin başında" olarak tamtan Faruk Demir'in dört sayfadan ibaret "darbe sunumu" olduğunu iddia ettiği bir belgeyi 2005 yılında tarafına verdiğini söyledi. Levent Ersöz bu "belgeyi" dönemin Jandarma Genel Koroutarn Şener Eruygur'a ilettiğini de mahkemede anlattı. Bir virgül koy alım... Ve bu tutuklamadan sadece bir yıl sonrasına gidelim. Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik, ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi Eric Edelman ile görüştüler. Edelman, Rodrik ve Doğan' a herkesi çok şaşırtacak açıklamalarda bulundu. Rodrik ve Doğan bu açıklamaları kendi bloglarında 3 Temmuz 2010 tarihinde kamuoyuyla paylaştı. Ne miydi o açıklamalar? Edelman'ın anlattığına göre, 2003-2005 yıllan arasında Türkiye Büyükelçisi iken, AKP yanlısı ve ABD ile sıcak ilişkileri olan bazı isimler kendisine önemli belgeler getirdi. Belgeleri ABD Büyükelçisi'ne veren eller, fotokopi belgelerin ordunun darbe hazırlık planları olduğunu iddia etti. Edelman bu belgeleri alarak ABD'li uzmanlara inceletti. Yapılan teknik çalışmalar sonucunda belgelerin sahte olduğu anlaşıldı. Edelman, bu isimlerin sahte belgeler ile orducia bir darbe hazırlığı izlenimine ABD'yi inandırmaya çalıştığım söyledi.245 Peki kirndi bu sahte belge hazırlayıp ABD Elçiliği'ne götürenler? TSK'nın içinde bir cunta olduğuna Büyükelçilik'i inandırmaya çalışanlar? Edelman merak edilen sorunun yamtını, gazeteci Aslı Aydıntaşbaş'a "Bu bir hükümet ya da AKP kaynağından gelmemişti," ifadelerini kullanarak verdi.246 245 http:/ /balyozdavasivegercekler.com/2010 /07/03 /belge-sahtekarligi-zerineeric-edelmanin-ilgin-bir-trkiye-hatirasi /. 246 Aslı Aydıntaşbaş, Milliyet, 6 Temmuz 2010. 386

387 Ve bu açıklamadan da bir yıl sonra... Büyükelçi Edelman 29 Ocak 2011 tarihinde bu kez söz konusu belgenin kaynağına işaret ediyor ve sözleri yine aynı blogta şöyle yer alıyordu: "Bu konuda Edelman bize ek bir bilgi verdi ve (gene kendi müsaadesiyle) bu bilgiyi şimdi aktarıyoruz. Kendisine sahte darbe belgelerini veren Gülen Cemaati'yle bağlantılı bir kişi imiş (Edelman'ın sözlerini çarpıtmamak için, İngilizcesini de verelim: "an individual connected to the Gülen movement")."247 Konuyu açmaya devam edelim. Şimdi de sizi Enis Berberoğlu'nun 18 Ocak 2009 tarihli Hürriyet yazısına götürelim. Bakın Berberoğlu "en yetkili ağızdan" diyerek yaşananları nasıl özetliyordu: "ABD'nin o tarihteki Ankara Büyükelçisi olan Eric Edelman'a iş dünyasını temsil eden bir dernek ziyarete geliyor. Derneğin başkanı, Büyükelçi'ye eski Deniz Kuvvetleri Komutanlarından Özden Örnek'e ait olduğu ileri sürülen günlük Ierin birkaç sayfasını takdim ediyor. 'Bu sayfalarda yazılanlar doğruysa Türk ordusu içinde Rusya yanlısı, ABD karşıtı eğilimin nasıl yükseldiğine kanıttır, bilmenizi istedik,' diyor. Büyükelçi, günlükten alındığını iddia ettiği sayfaları siyasi müsteşarı olanj.k.'ya veriyor, araştırmasını istiyor. Ama Amerikalı dip lomat, bir Türk dostunu arayarak, bu bilgiyi TSK'ya ulaştırmasını öneriyor. Türk aracı, önce o tarihte Jandarma istihbarat'tan sorumlu Levent Ersöz' e giderek günlük sayfalarını veriyor. O da komutanı Şener Eruygur' a yazıyor."248 Parçalar yavaş yavaş birleşiyor. Enis Berberoğlu'nun yazısında geçen J.K.'nın ABD'nin Ankara Büyükelçisi Siyasi Müsteşarı John Kunstadter olduğunu söyleyerek devam edelim. Son olarak... Geçen yıl yine Rodrik ve Doğan' ın çıkardığı Yargı, Cemaat ve Bir Darbe Kurgusunun İç Yüzü kitabında249 sahte belgenin kaynağı daha da açık ediliyor: "Edelman'ın verdiği ismi afişe etme 247 http: 1 /balyozdavasivegercekler.com 120111 Ol 1291 cemaat-ve-sahte-darbebelgeleri/. 248 Enis Berberoğlu, Hürriyet, 18 Ocak 2009. 249 Dani Rodrik-Pınar Doğan, Yargı, Cemaat ve Bir Darbe Kurgusunun İç Yüzü, Destek Yayınları, Şubat 2014, s. 278. 387

388 iznimiz olmadığı için buraya yazamıyonız, ancak bu kişinin Cemaat'in örgütü TUSKON mensubu olduğunu söyleyelim." Kısacası... Sahte belgeler, daha sonra adı TUSKON olan Cemaat'in işadamları örgütünün yöneticisi tarafından Edelman' a verildi. 250 Belge daha sonra Edelman'dan John Kunstadter'e, Kunstadter'den Faruk Demir' e, Demir' den TSK'ya el değiştirmiş gibi görünüyor. Bu noktada bir hatırlahna daha yapıp, sizi 2004 yılına götürelim. Fethullah Gülen'in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen Abant Platformu toplantısına davet edilen Alper Görmüş, toplantıda konuşulanları bakın nasıl aktarıyordu: "Toplantıda aramızdan biri, belki de askeri vesayeti ortadan kaldırmanın yegane yolunun, başarısız kalmış bir askeri darbe girişiminin ardından eski ve yeni darbecilerin derdest edilip yargılanmaları olduğunu savundu."2 5 1 Görmüş'ün Nokta dergisinde Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek' e ait olduğunu iddia ettiği, Örnek'in sahte olduğuna dair somut deliller sunduğu "Darbe Günlükleri"ni yayımladığını hatırlatalım... Sözün özü... Ortaya çıkan tablo şu: Cem aat' in Gazeteciler ve Yazar lar Vakfı' nda Alper Görmüş' ün ifadesiyle "askeri vesayeti ortadan kaldırmanın yegane yolunun, başarısız kalmış bir askeri darbe girişiminin ardından eski ve yeni darbecilerin derdest edilip yargılanmaları" olduğu konuşulurken, aynı günlerde Cemaat'in işadamları örgütü ABD Elçiliği'ne "kumpas belgeleri" sunuyordu. İlginç bir tesadüf mü diyelim? Stratfor'un gözünden Gülen Ve konumuza geri dönelim... Stratfor belgelerinde Cemaat hakkında neler yazdığına bakalım... 250 Burada bir not düşelim. Cemaat'in işadamlan örgütü TUSKON 2005 yılında kuruldu. Ancak oluşumu daha öneeye dayanıyor. Şöyle ki... Cemaat önce tüm illerde işadamları dernekleri kurdu. Bu dernekler 2004 yılında ANFED, ANSİ FED, DASİDEP gibi yedi federasyon altında bir araya geldi. Bu federasyonlar da 2005 yılında Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu'nu (TUSKON) kurdular. Belgenin Edelman'a verildiği tarihin bu dönemlere denk düştüğünü söyleyebiliriz. 251 Alper Görmüş, Taraf, 4 Kasım 2011. 388

389 18 Kasım 2009 tarihli yazışma "Gülen hareketi: Türkiye'nin üçüncü gücü'; adını taşıyordu.252 istihbarat notunu yazan Reva Bhalla idi. Bhalla'nın, Gülen hareketinin önemli faaliyetlerinden kısaca söz ettikten sonra "Laik Türklerin ve ordunun ciddi çekinceleri olsa da, söz konusu hareketin diğer İslamcılarla ilişkileri de son derece karmaşık" notunu düştüğü görülüyordu. Bhalla, "Gülenciler adı verilen yüksek mevkideki çok sayıda takipçisiyle yüksek eşgüdümlü ve merkezi bir hareket olan FGC'yi (Fethullah Gülen Cemaati) hesaba katmayan Türkiye'ye dair her değerlendirme eksik kalacaktır. Kimi Türkler hareketi alaycı bir şekilde 'F Tipi' veya 'Fethullahçılar' olarak anıyor/' tespitiyle notuna devam ediyordu. Bhalla, Cemaat'in gücünü ve yaygınlığını şöyle tarif ediyordu: (...) FGC üyelerine göre, Cemaat milyonlarca dolarlık bir ekonomiye ve aralarında dünya geneline yayılmış, FGC kurumlarının kılavuz gemisi işlevine sahip liseler ağının da bulunduğu çok sayıda işletmeye sahip. Buna ek olarak FGC'nin Türkiye ve diğer ülkelerde üniversiteleri, bankaları, sivil toplum kuruluşları ve televizyon ağları bulunuyor. Dahası, FGC'nin Türk Emniyet Teşkilatı ve teşkilatın güçlü iç istihbarat kanadı üzerinde de etkisi olduğu görülüyor. Insanların Cemaat'ten açık açık bahsetmekten çekindiği Türkiye'de FGC'nin siyasi gücü onu bir tabu haline getiriyor. Türklerin Gülen söz konusu olduğunda kutuplaşmış görüşleri var: Kimileri onu iranlı Ayetullah Humeyni gibi siyasi bir lider olarak değerlendirirken, kimileriysa onu islam'ın modern, şiddetten uzak, reformcu yüzü olarak görüyor. Bu durum ve FGC'nin siyasi gücü, Cemaat'in örgütsel yapısı, küresel erişim ağı, verdiği mesaj, Türkiye'deki siyasi etkisi ve geleceği hakkında daha yakından bir incelemeye tabi tutmaya değer kılıyor (...) "Hareket Türkiye'yi muhafazakar sosyal değerler üzerinden dönüştürmeyi hedefliyor," diyen Bhalla, Fethullah Gülen' den "verdiği röportajlar ve vaazlar sırasında sık sık ağlamasıyla bilinen, ruhani ve karizmatik bir vaiz olan Gülen" ifadeleriyle söz 252 https: 1 1 wikileaks.org 1 gifiles 1 do es 1151 1532300_gulen-rnovernent-turkey-sthird-power-.htrnl. 389

390 ediyordu. Hareketin tarihsel arka planı anlahlırken, "Gülen başlangıçta demokrasiyi araçsallaşhran, ideal Müslüman topluma ulaşmak için 'yalan söylemek de dahil her yol ve yöntem mübahtır' yaklaşımını benimsedi. Gülen, hareketin nihai hedefine ulaşması için 'hareket saflarında verilen hizmetin ağzı sıkı ve sessiz olması gerektiğini' de sözlerine ekledi. Bu yaklaşım o zamandan beri 'hareketin kurucu felsefesini' oluşturageldi," ifadelerini kullanması dikkat çekiyordu. Gülen'in Clinton'la kurduğu ilişki Gülen'in Türkiye'de devletle yaşadığı krizi ve ABD'ye gidiş hikayesini anlatan Reva Bhalla, Gülen'in ABD'de geçirdiği dönüşüme kriptoda şöyle yer veriyordu: (...)ABD döneminde, Gülen'in verdiği mesaj önemli bir dönüşüm geçirdi. Laik devleti parçalamak konusundaki eski retoriğini reddetti, bunun yerine vurgusunu Islam'da hoşgörü, Musevilik ve Hıristiyanlıkla dinlerarası diyaloğa ve şiddetin dışlanmasına kaydırdı. Yine 90'1arın sonunda takipçilerine eşlerinin başlarını açabileceklerini söyledi. islami hukukun bir parçası da olsa başörtüsü sorununun füruat sayıldığını vaaz etti. Bu tutumu, Gülen hareketinin islamcı köktenciliğin daha kabul edilebilir bir versiyonu olduğunu düşünen liberal Türkler arasında ona duyulan ilgiyi artırdı. Gülenci kadınların çoğunluğu başörtüsü takmayı sürdürse de, bu vaazı, Gülen'in dünya genelindeki ağında okuyan öğrencilerini orta sınıf muhafazakarlar gözünde daha çekici kıldı (...) Gülenciler'in her zaman bir Cemaat olduklarını reddeden tavrı Bhalla'nın da dikkatini çekiyordu. Bhalla, "FGC'nin üye sayısı hakkında kesin bir şey söylemek zor, zira harekete mensup olanların bir kısmı üyeliklerini veya harekete olan yakınlıklarını kamu önünde reddediyor. Fethullah Gülen'in de ismini açıkça dillendirmiyor, kendisinden 'Hocaefendi' diye bahsediyorlar," notunu düşüyordu. Bhalla, Gülen'in ABD'deki varlığının ardından Cemaat'in Amerikalı politikacılarla kurduğu pragmatik ilişkiyi şöyle aktarıyordu: 390

391 (...) Gülen'in ABD'ye gelişiyle birlikte Cemaat'in birçok ABD'li politikacının seçim kampanyasını desteklediği ve sonrasında bu isimlerden Cemaat'in etkinliklerinde boy göstermelerini talep ettiği ve bu kapsamda Hillary Clinton'ın 2007 Eylül'ünde New York kentinde, Gülenci Türk Kültürü Merkezi'nce düzenlenen Ramazan kahvaltısı da dahil olmak üzere bir dizi FGC etkinliğine katıldığı biliniyor (...) Peki Gülen'in ABD'yle bu yakınlaşmasına laik kesim, özellikle askerler ne diyordu? Stratfor uzmam Bhalla'nın notlarından okuyalım: (...) FGC'nin ABD'de bulduğu bu yeni taban Türkiye içinde çoğu ordu mensubu olan kimi laik Türkler arasında Washington'a şüpheyle bakılmasına yol açtı. Bu şüphenin merkezinde söz konusu kişilerin hareketin Türkiye'deki laikliği zayıflatinak üzere Washington tarafından llımlı Islam'ın bir türevi olarak desteklandiğine dair duydukları inanç vardı. Gülen ve diğer cemaat yöneticilerinin ABD'deki bu kısıtlamalardan uzak varlığı, Türk Ordusu saflarındaki Amerikan karşıtlığının ana kaynağını oluşturuyor (...) Reva Bhalla, Gülen-ABD ilişkisinin ve Ilımlı İslam projesinin askerler üzerindeki etkisini görüyordu. ll Eylül sonrası küresel aktör Bhalla notlarında Samanyolu Koleji' nden FEM Dershanesi' ne, Kimse Yok mu Derneği'nden TUSKON'a, Zaman'dan Samanyolu'na kadar Cemaat'in kurumlarımn isimlerini vererek Cemaat'in eğitimi, sermayeyi, medyayı kullanma sürecini de analiz ediyordu. Ve Cemaat'in örgütlenme şemasım şöyle aktarıyordu: (...) FGC'nin yapısını sempatizanlar, üyeler ve çalışanlardan meydana gelen eşmerkezli üç daire şeklinde düşünmek mümkün. Dış halkada sempatizanlar, FGC evlerinde düzenlenen haftalık sohbetlere katılanlar ve FGC hizmetlerinden ve hayır faaliyetlerinden yararlananlar yer alıyor. Bir içteki halkada, sempatizanlara yönelik etkinliklerin ve en iç halkadakilerin maaşlarının ödenmesini mümkün kılan bağışları sağlayan işadamları yer 391

392 alıyor. En içteki halkada ise FGC okullarında, düşünce kuruluşlarında, lobi ve iş çevrelerinde, medya kurumlarında çalışanlar yani öğretmenler, gazeteciler, lobiciler ve yöneticiler yer alıyor. Çalışanlar genellikle Cemaat'in adanmış üyeleri oluyorlar. Bu kişilerden bazıları Cemaat'e, Gülen'in Türkiye'de vaizlik yaptığı dönemlerde 1970'1er ve 80'1erde hareketin dershaneleri, liseleri ve yatılı okulları üzerinden katılmış isimler. Altın Nesil olarak tanınan bu grup Gülen'in talebeleri olarak kabul ediliyor (...) Bhalla, Gülen Cemaati içindeki kurumların örgütlü halini ise şöyle aktarıyordu: (...) Bu üç halka birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Örneğin, FGC işletmeleri ağırlıkla FGC medyasında reklam verirken, yine FGC'nin sahip olduğu medya kuruluşları FGC sempatizanları, işletmeleri ve okulları hakkında başarı hikayeleri yayımlıyor. FGC üyeleri ve sempatizanları FGC'nin sahibi olduğu otellerde tatil yapıyor, Cemaat'in sahibi olduğu dükkaniardan alışveriş ediyor ve yine Cemaat'in finansal kurumlarına yatırım yapıyorlar. FGC işletmelerinin desteklediği FGC okullarından mezun olan öğrenciler genellikle denizaşırı ülkelerdeki FGC okullarında öğretmenlik yapıyorlar. Son olarak yine Cemaat işletmeleri tarafından fonlanan FGC medyası Fethullah Gülen'e yönelik eleştire sert tepki gösteriyor (...) Stratfor yazışmalarına göre Gülen hareketinin önemi ll Eylül saldırılarının ardından arth. Kuşkusuz bunda radikal İslam' a karşı Ilımlı İslam projesinin etkisi vardı. Yazışmaya "FGC'nin küresel bir aktör olarak önem kazanması ABD' deki ll Eylül saldırılarının sonrasına denk geliyor. Hareket, İslam anlayışınca ehli-kitap olarak kabul edilen Hıristiyanlık ve Musevilik ile dinlerarası diyaloğu ve hoşgörü yü teşvik etmekle gururlamyor," ifadeleriyle giren durum, gerçekten de Gülen'in ll Eylül sonrası hızlı yükselişi olarak yansıdı. ABD ve İngiltere'nin hoşlandığı mesajlar Din adamları arasında, diyalog ya da farklı diniere gösterilen hoşgörü herhalde tüm dinlerde kendisine taraftar bulabilecek bir fikirdi. Ancak söz konusu proje Cemaat tarafından adeta bir markaya dönüştürüldü. Cemaat'e şüpheyle bakan kesimler din- 392

393 lerarası diyalog projesini bir tür İslam' ı ABD ile uyumlulaştırma projesi olarak algılıyordu. istihbarat notlarına durum, "FGC kendi hoşgörü ve ekümenik diyalog markasını kendine bağlı olan ve olmayan prestijli kurumlarda düzenlediği konferanslada olduğu kadar, Gülen ve Musevi-Hıristiyan din adamları arasında gerçekleşen buluşmalar ve FGC medyasındaki yayınları aracılığıyla da pazarlıyor. FGC, Hıristiyanlık ve Musevilik' e yönelik İslam genelinde kendisine yer bulan karakteristik hoşgörü anlayışını harekete mahsus bir marka olarak pazar lıyor," ifadeleriyle yansırken, projenin etkileri şöyle özetleniyordu: (...) FGC'nin ekümenizm, dinlerarası diyalog ve hoşgörüden oluşan üç mesajı, Gülen'in olası bir siyasi mahkomiyetten kaçmak için Türkiye'den ayrılıp ABD'ye gelişinin ardından olgunlaştı. O zamandan bu yana hareket, Islamcı hareketlerin küresel belirleyeni olan Amerikan karşıtlığından açıkça uzak durdu. To day's Zaman gibi Ingilizce erişim kanalları aracılığıyla iletilen bu üç mesaj ABD ve Ingiltere dahil olmak üzere Batı'da hoşnutlukla karşılandı. FGC, kimi zaman şahin kanattan islamcıların tepkisini çekse de Türkiye'de de dinlerarası diyalog ve ekümenizmin propagandasını yapıyor (...) Zaman ve To day's Zaman'ın haber seçimleri Reva Bhalla'nın Gülen Cemaati'nin pragmatizmine ilişkin çok ilginç bir tespiti vardı. Buna göre Zaman ile Taday' s Zaman arasında önemli bir editoryal farklılık vardı. Today's Zaman, Zaman' da çıkan ve Cemaat'in Batı'daki müttefiklerinden tepki görebilecek Yahudilik ya da İsrail'le ilgili haberlere yer vermiyordu. Bunları editoryal bir elekten geçiriyordu. Bhalla'nın istihbarat notunda haber örnekleriyle bu durum şöyle aktarılıyordu: (...)Ancak hareketin Batı'ya yayın yapan To day's Zaman gibi Ingilizce medya kanalları ile Türkiye'de çıkan Zaman gazetesi arasında FGC'nin mesajları konusunda editoryal bir farklılık bulunuyor. Today's Zaman hareketin bu mesajiarına her zaman sadıkken, Zaman sıklıkla sapmalar gösterebiliyor. Örneğin 15 Ekim 2008 tarihinde, Zaman gazetesinde küresel ekonomik durgunluğun arkasında Lehman Kardeşler'den israil'e 40 milyar dolar 393

394 aktarılması olduğuna dair bir haber çıktı. Zaman ve Today's Zaman kardeş iki yayın olmasına karşın bu önemli iddia Today's Zaman sayfalarında kendine yer bulmadı. Bu açıdan bakıldığında, biri Batı'ya, diğeri Türkiye'ye yönelik olmak üzere iki farklı FGC sesine işaret eden sayısız örnek bulunmakta. 8 Kasım 2008 tarihinde Zaman gazetesi lslam'ı kabul eden lstanbullu bir Ya hudi ailenin haberini yaptı. Haberde ailenin aforoz edilerek Türk Yahudi cemaatinden acı bir şekilde dışlandığı iddia ediliyor, Yahudi cemaati hoşnutluk uyandırmayacak bir ışık altında resmediliyordu. Bu haber de Batı'da okunan Today's Zaman'da yer almadı (... ) Bu çarpıcı farklılık istihbarat notunda ayrıntılı şekilde yer alırken, Bhalla çarpıcı bir örnek daha veriyordu. Buna göre Today's Zaman, İsrail'in Gazze müdahalesinde şaşırtıcı bir şekilde İsrail karşıtı haberlere yer vermiyordu. Notlardan aktaralım: (... ) Benzer bir biçimde her iki gazetenin manşeti 2008-09'daki israii-gazze Savaşı'nda farklılık gösteriyor. 31 Aralık 2008'de Zaman manşetten şu haberi verdi: Çöp karıştıran çocuklar tüzelerin hedefi oldu. Bu manşet veya haberin devamı, ne söz konusu günün Today's Zaman gazetesinde ne de sonraki günlerde yayınlandı (... ) İlginçtir, Today's Zaman'a bu suçlama AKP-Cemaat savaşında da sık sık yapıldı. Today's Zaman'ın hükümeti kötülerken ya da onun Ortadoğu politikalanın aktarırken pro-israil bir dil kullandığı, AKP yanlısı kalemlerin başvurduğu bir iddiaydı. Kuşkusuz Today's Zaman'ın dikkat çekici şekilde kullandığı İran karşıtı dil de bu algıyı tamamlıyordu. Tekrar etmeyelim. Meselenin bu tarafına başka bir bölümde ayrıntılarıyla değindik Cemaat'ten AKP'ye para desteği Birçok kişi AKP ile Cemaat arasındaki ortaklığa rağmen ayrışma noktalarım yakın zamana kadar görmüyordu. Hatta bu çatıağı göstereniere "fitneci" yaftalamaları havalarda dolaşıyordu. 2009 yılındaki Stratfor yazışmalarına, aradaki çatlak o tarihte görünür bir şekilde yansıyordu: 394

395 (...) FGC geleneksel olarak birçok siyasi partiyi destekiemiş ve partizanca yaklaşımlardan uzak durmuştu. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kurulduğu 2001 yılından bu yana hareket AKP'ye tam desteğini sundu. Bu durum pek çok insanın hareketi AKP ile özdeşleştirmesine yol açtıysa da, doğru olduğu söylenemeyecek bir önerme. Gerek AKP, gerekse de FGC muhafazakar toplumsal değerleri savunuyor ve Islam'la siyaseti karıştınyar olsalar da birbirileriyle rekabet içindeler. Dahası, AKP ve FGC arasında en azından ideolojik düzlemde bir ayrışmadan bahsedilebilir. AKP kadroları FGC'nin ekümenizm ve dinlerarası diyaloğa sıkışmış vurgusunu samirniyetsiz bulurken, FGC üyeleri AKP'yi kaba saba, bayağı bir hareket olarak görüyor (...) Rev(l Bhalla'nın söz konusu analizinde iki grup arasındaki ilişki tam olarak bir "çıkar ortaklığı" olarak tarif ediliyordu: (...) Yine de, Türkiye'deki siyasi gücü ellerinde tutma hedefi FGC ve AKP'yi çıkar ortaklığı temelinde birleştiriyor. Bir çözümleme yapacak olursak şu an için AKP ve FGC'nin simbiyotik bir yaşam sürdürdükleri söylenebilir. AKP, iktidar partisi olarak FGC üyelerinin bürokrasideki kilit noktalara atanmasının kolaylaştırarak ve bir çeşit koruma kalkanı sağlayarak Cemaat'e büyük bir kazanç sağladı. Örneğin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dışişleri bakanı olduğu dönemde yurtdışındaki Türk diplomatik temsilciliklerine bulundukları ülkelerdeki FGC etkinliklerine katılmaları ve benzeri organizasyonlara yardımcı olmalarını teşvik eden bir genelge göndermişti. Diğer taraftan FGC de AKP'ye para, medya desteği ve seçmen kitlesi sağlıyor (...) Görülüyor ki, Amerikalıların Türkiye' deki iktidar koalisyonunun bileşenlerini görme yeteneği Türkiye' deki bazı yazarların ilerisindeydi. Örgütlenme ve CIA Reva Bhalla, Stratfor' a Cemaat'in ruhani bir hareket olarak görünmesine rağmen polis içinde örgütlenmesinin çelişkisini de aktarıyordu. Bhalla, polis içindeki hangi bölümlerin Cemaat'in elinde olduğunu, Cemaat'in bu güçle yaptığı operasyonları da not ediyordu. 395

396 Öte yandan... Bhalla'nın notları, Erdoğan'ın "Ne istediler de verrnedik!" sözlerini hatırlatıyordu: (...) AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, FGC üyeleri ve sempatizanları, aralarında bakanlıklar ve Türk polisindeki kilit mevkiler olmak üzere, ülke yönetimindeki bir dizi önemli konuma atandılar. Yine de Emniyet içindeki stratejik önem taşımayan düşük rütbeli pozisyonlar Cemaat mensubu olmayanlara bırakıldı. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye'de kimileri, polis teşkilatının teknolojik olarak donanımlı istihbarat ayağın ın, stratejik önem taşıyan personel ve denizaşırı ilişkiler bölümlerinin FGC kontrolünde olduğunu düşünüyor. FGC'nin Emniyet'te ve Türk iç istihbarat teşkilatının önemli bir bölümündeki etkisi tartışmalı bir başlık; ruhani bir örgüt olduğunu söyleyen hareketin iddialarını tartışmaya açıyor. AKP ve FGC'nin karşıtları ve onları eleştirenler, ki içlerinde ordunun yüksek rütbelileri de var, kendilerinin de Türk polisi üzerinden FGC tarafından izlendiğinden korkuyorlar. Bu türden iddiaların itibarını artırırcasına, Türk ordusunu hedef alan istihbarat sızıntıları Zaman gibi FGC'ye bağlı gazetelerde yayımlanmaya başladı (...) Bhalla, bu noktada CIA ile Gülen arasındaki ilişki iddialarını açıyor. Rusya'nın CIA ile adının anılmasından dolayı Gülen' e uyguladığı yaptırımları gündeme getiriyor: "Öte yandçın, kimi endişeli laik Türkler herhangi bir karota dayanmaksızın CIA'nin Orta Avrasya'da ve Türkiye'de Ilırnlı İslarn'ı güçlendirrnek için FGC'ye para aktardığını iddia ediyorlar. Bu noktada 2007 yılında Rusya'nın, 'köktenci' doğası gereği FGC'nin ülkedeki altyapısını çökertıneye başladığını belirtmekte fayda var." Cemaat nasıl ordu karşıtı olmuş? Bhalla'ya göre Türkiye' de o tarihte, yani 2009' da Gülen Cernaati'ne direnen tek kurum TSK idi. Polisi ele geçiren Gülenciler'in ordu içinde istedikleri pozisyonları elde edernemesi nedeniyle bir çözüm bulunuyordu: Ergenekon davası. Devarnını Stratfor yazışrnasından okuyalırn: (... ) FGC'nin Türk Ordusu'yla gerilimli bir ilişki var. Emniyet'teki ve Türk bürokrasisi içindeki kadrolaşmasına karşın FGC, Türk 396

397 . Silahlı Kuvvetleri içinde temsil sıkıntısı çekiyor. Bunun nedenlerinden biri Türk Ordusu'nun personelini yılda iki defa gözden geçirmesi ve Islami gruplar veya tarikatlarla, özellikle de FGC'yle ilişkisi olanları ihraç etmesi. Ordunun FGC üyelerine yönelik bu sert tutumu Cemaat'i ordu karşıtı bir çizgiye itti. Cemaat medyası 2007'den bu yana Türk Ordusu'nu topa tutuyor. Söz konusu medya kuruluşları, Emniyet kaynaklı sızıntılarla emekli ve muvazzaf subayların Ergenekon davası (halen Türk mahkemelerinde görülmeye devam eden yasadışı milliyetçi Ergenekon örgütü soruşturması) örneğinde olduğu üzere hükümete karşı bir darbe girişimi içerisine girdikleri suçlamasında bulunuyorlar. 2008 Te mmuz'unda, Emniyet'ten sızdırılan istihbarat bilgilerini kullanan Zaman ve diğer FGC medyası, ordunun iddia olunan darbe girişiminde parmağı olduğu imasıyla Ergenekon'la ilişkili haberlere geniş yer ayırdı (...) 2009' da Cemaat AKP' den ayrılacak tahmini Reva Bhalla, AKP ile Cemaat arasındaki Silivri davalarına ilişkin ayrışmayı da o günlerde not ediyordu. Zira Erdoğan orduyu önce hasta eden, ancak ölmek üzereyken kaharına alıp dirilten bir aktör gibi davrarııyordu. Cemaat ise Silivri davalarıru, sonuna kadar giderek neredeyse tüm generalleri tutuklamayı savunuyordu. Bu ayrışma daha sonra "kum pas" tarifiyle ve Silivri' de tutuklu bulunanların tahliye edilmesiyle daha da görünür oldu. Stratfor o günlerdeki ayrımı özetiernekle beraber, Gülen'in AKP'den ayrı bir aktör olarak kendi başına değerlendirilmesi gerektiğini savunuyordu: (...) AKP yanlısı gazeteler son zamanlarda orduyu açıkça eleştirmekten kaçınsalar da Cemaat medyası konuyu gündeme taşımaya devam ediyor. Bu durum da AKP ve FGC arasında Türk Ordusu'na bakışları söz konusu olduğunda farklı yaklaşımları olduğunu düşündürüyor. Her ne kadar aklıselim bize Türkiye'yi AKP'nin başını çektiği "islamcı blok" ve ordunun başını çektiği "laik blok" arasında kutuplaşmış bir ülke olarak düşünmeye itse de, ülkedeki durumu ordu, AKP ve FGC'den oluşan üç ayaklı bir düzlemde değerlendirmek faydalı olacaktır (...) Yazışmada o günler için şaşırtıcı sayılabilecek bir tahmin de vardı. Daha 2009 tarihli Stratfor belgesinde, Cemaat'in AKP ile yollarını ayıracağından söz ediliyordu: 397

398 (...) iktisadi ve siyasi gücün FGC'nin ellerinde konsolide olması, hareketin AKP ve Türk Ordusu'yla geliştirdiği sürekli evrilen ilişkisi böylesi bir analitik yaklaşımı daha ikna edici kılıyor. Kendi gelişen tabanıyla birlikte Cemaat kısa süre zarfında AKP ile yedi yıldır sürdürdüğü simbiyotik yaşamı gözden geçirmeye karar verebilir. FGC Türkiye pastasından daha büyük bir pay kapma peşindeymiş gibi görünüyor. Hareket üyelerini ve sempatizanlarını ordunun içine sokuncaya değin orduyla şiddetli karşı karşıya gelmeleri sürdürecektir (...) MİT yöneticisinin iddialarını CIA yöneticileri yorumluyor Stratfor belgelerini okumaya devam edelim... "Eski Türk istihbarat Elemanı, Gülen' in CIA' in Orta Asya' daki paravanı olduğunu söylüyor" başlıklı yazışmadaki istihbarat notları Stratfor çalışanı Sean Noonan imzasını taşıyordu.253 Yazışmacia eski CIA yöneticisi Robert Baer'in Washington Post' a yaptığı açıklamaların not edildiği görülüyordu. ABD' de CIA hakkında birçok kitabı olan Baer, 1995-97 yılları arasında CIA'in Orta Asya ve Kafkaslar operasyonlarının başındaki isimdi. Peki Stratfor yazışmasında adı geçen "eski Türk istihbarat elemanı" kimdi? O zaman başından anlatalım... Emekli MİT yöneticisi Osman Nuri Gündeş, kaleme aldığı İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı254 adlı kitabında Fethullah Gülen' e ilişkin çok konuşulacak iddialarda bulunuyordu. Gün d eş kitabında, Cemaat okullarının özellikle Orta Asya' da CIA ile yakın ilişkiler sürdürdüğünü ileri sürüyordu. Gündeş'in kitabı Washington Post'ta Jeff Stein'in 5 Ocak 2011 tcırihli makalesine şu ifadelerle konu oluyordu: "Türk istihbaratının üst düzey eski yetkililerinden birinin hatıralarında Ilımlı İslam'ı savunan Pensilvanya merkezli uluslararası bir hareketin 1990'ların ortalarından itibaren CIA için paravan işlevi gördüğü iddia ediliyor. Gündeş, Paris merkezli Intelligence Online portalında çarşamba günü yayımlanan anılarında hareketin, 1990'lar boyunca yalnızca Kırgızistan ve Özbekistan' daki okulları va- 253 http s: // wikileaks.org/ gifiles/ docs/37/379052_fw-ct-former-turk-intel-guysays-gulen-is-cia-front-in.html. 254 Kendi yayını, 2010. 398

399 sıtasıyla 130 CIA ajamm sakladığını iddia ediyor."255 Gazeteci Stein, Gündeş'in iddialarım bizzat Fethullah Gülen' e de sormak istemişti. Ancak makalesindeki "Konuya ilişkin yorumu için Gülen' e ulaşılamadı," ifadesinden başarısız olduğunu anlıyoruz. Bunun üzerine Jeff Stein, eski MİT mensubu Gündeş'in yazdıklarım iki eski CIA ajamna soruyordu. Biri CIA'nin eski yöneticisi Graham Puller, diğeri Robert Baer' di. CIA ajanlarının elbette "Gülen'le birlikteyiz" demesi beklenemezdi. Gazetecilik soru sormaktı. Stein de aldığı yarotları "Orta Asya' da uzun süre görev yapmış iki eski CIA yetkilisi Gündeş'in iddialarına şüpheyle yaklaşıyor," ifadeleriyle özetliyordu. Ancak Robert Baer, yalmzca CIA-Gülen ilişkisini inkar etmiyor, işi Orta Asya' da hiç CIA ajanı bulunmadığına kadar vardırıyordu. Gazeteci Stein de Washington Post'taki makalesinde Baer'in açıklamalarını, "1995-97 yılları arasında CIA'in Orta Asya ve Kafkaslar operasyonlarının başındaki isim olan eski teşkilat yöneticisi Robert Baer, iddiaların asılsız olduğunu ileri sürerek 'Görevim sırasında CIA'nın Orta Asya' da ajanları yoktu,' dedi" ifadeleriyle aktarıyordu. Baer'in açıklamaları şöyle sürüyordu: "CIA'in 'kendisinden sonra işlerin yönünü değiştirmiş' olabileceğini söyleyen Baer, ancak bunu sadece gizli servisin teyit edebileceğini ve CIA'in operasyon kaynakları ve yöntemleri hakkında yorumda bulunmadığını belirtti." Gülen'in ABD' de kalması için kendisine referans olan Graham Puller de, Gündeş'in iddialarını akla yatkın bulmadığını söylüyordu. "1987 yılında, yani yaklaşık 25 yıl önce CIA' den ayrıldığıını ve bu konu hakkında kişisel herhangi bir bilgiye sahip olmadığımı eklemek isterim. Ancak sezgilerim, bu iddianın büyük olasılıkla ihtimal dışı olduğunu söylüyor," diyen Puller sözlerini şöyle sürdürüyordu: "Servis (CIA) içinde böylesi bir senaryonun makul bir şekilde gündeme getirilebileceğini hayal bile edemiyorum. Nuri Gündeş'e gelirsek, ne kendisini tanıyorum ne de yazdıklarını biliyorum. Ancak Türkiye' de bu konuya yönelik çok sayıda tuhaf söylenti ortalıkta dolaşıyor ve Gülen meselesi de gerçekten hassas bir başlık." 255 http:/ / voices.washingtonpost.com/ spy-talk/ 2011 1 Ol 1 islamic_group_is_cia_ front_ex-.html. 399

400 Eski CIA uzmanı Puller'in Gülen konusunda gerçekten "hassas" olduğu anlaşılıyordu. Gazeteci Stein bu hassasiyeti makalesinde "Gülen, ABD'de oturma iznini ancak 2008 yılında, CIA'in üniversitelerdeki uzantıları olarak tanımlanan Puller ve George Fidas aracılığıyla elde edebildi," ifadeleriyle aktarıyordu. Puller'in devamında söyledikleri daha ilginçti. "Gülen'e oturma izni ya da herhangi başka bir şey konusunda tavsiyede bulunma dım," diyerek kendi Gülen' e referans olduğu iddiasını reddeden Fuller, devamında eski bir CIA ajanı olarak Gülen için FBI'a yazdığı mektubu şöyle aktarıyordu: "Benim yaptığım, 2006 yılının başlarında, düşmanları Gülen'in ABD' den sınırdışı edilip Türkiye'ye gönderilmesi yönünde baskı yaptığında FBI' a bir mektup yazmak oldu. ll Eylül sonrasında Gülen'in tehlikeli bir radikal olduğuna ilişkin söylemler yayılmaktay dı. FBI' a yazdığım mektupta Gülen'in ABD'ye yönelik herhangi bir tehdit oluşturmadığına dair görüşlerimi ifade ettim. Çağdaş İslam ile ilgilenen birçok akademisyen gibi bugün de öyle düşünüyorum." Graham Fuller, Gülen Cemaati'ni neden önerusediğini ise devamında şöyle aktarıyordu: "Gülen'i tehlikeli ya da radikal biri olarak görmüyorum. Hatta dünya genelindeki pek çok İslami harekete dair araştırma yapmış birisi olarak, Gülen hareketinin, günümüzde İslami toplumsal ve siyasi düşünüş biçimlerinin yapısının evrim geçirmesini sağlayabilecek en umut verici hareketlerden biri olduğu görüşündeyim." Puller'in tanımı özetle Ilımlı İslam içerisinde Cemaat'in işlevini özetliyordu: İslami toplumsal ve siyasi düşünüş biçimlerinin yapısının evrim geçirmesini sağlamak. Gazeteci Stein, adını sıkça andığımız George Fidas'la da görüşmek istemişti. Ancak başarısız olmakla birlikte yeni şeyler de keşfetti: "Bu arada, görüşlerini almak için Fidas' a ulaşılamadı.ğı gibi, CIA' dan Fidas ile ilgili sorulara cevap alınamadı. Fidas, George Washington Üniversitesi, Elliot Uluslararası İlişkiler Okulu'nda ziyaretçi profesör, 'Analiz ve Üretim için Merkez istihbarat Bürosu Yardımcılığı'nda direktör olarak görülüyor. Ne var ki, bilgi sahibi bir kaynağın söylediğine göre bahsi geçen bu makam, Ulusal istihbarat Direktörlüğü'nün kurulmasıyla yıllar önce kaldırılmış." İşte... 400

401 Jeff Stein'ın eski MİT'çi Gündeş'in iddialarını ele alan bu makalesi, Stratfor arşivlerine açık kaynaklardan elde edilmiş bir bilgi olarak giriyordu. Ancak makaleye Stratfor uzmanı Sean Noonan tarafından bir de not düşülmüştü. Baer'in Orta Asya'da CIA ajanı olmadığına ikna olmayan Noonan şöyle yazdı: "Bu adamın kim olduğuna dair en ufak bir fikrim yok ama hiç değilse anlatlıkları eğlenceli. Baer'in CIA'in 90'lı yıllarda Kırgızistan ve Özbekistan' da hiçbir 'ajan' çalıştırmadığını kabul etmesi de ilginç, tabii ' görevli' kelimesi yerine kasten 'ajan' kelimesini kullanmıyorsa." Odatv operasyonuyla AKP'yi sıkıştırmak Straftfor yazışmalarında Cemaat konusunda bir not da Oda tv davası tutuklamaları sırasında görülüyordu. "Türkiye - İki gazeteci daha darbe iddiasıyla cezaevinde" başlıklı yazışmanın içeriğinde Stratfor'un konuya ilişkin önemli tespitleri vardı.256 istihbarat notları Odatv operasyonlarım konu alıyordu. Operasyonların ilk dalgası 14 Şubat 2011' de yapıldı. Bu kitabın yazadarıyla birlikte, gazeteci Soner Yalçın tutuklandı. 3 Mart 2011' de ise Yalçın Küçük, Doğan Yurdakul, Müyesser Yıldız, Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi gazeteciler gözaltına alındı ve 6 Mart'ta tutuklandılar. Konuya ilişkin bilgi akışı o gün başlıyordu. Reuters'in söz konusu tutuklamaları eleştirel bir dille ele alışımn Stratfor arşivine düşmesinin ardından, George Friedman analistlere "AKP'nin bu adımı niye attığını bana açıklayın. Bu adım AKP'yi güçlendirmekten ziyade, muhalefete enerji katmış gibi görünüyor. Kafalarında ne var?" sorusunu soruyordu. Stratfor Türkiye uzmam Emre Doğru şunları aktarıyordu: (...) Bence bu hamlenin arkasında AKP değil, Gülen hareketi var. AKP, iki hafta önce bazı generaller257 ve kimi başka gazeteciler tutuklandığında muhalefetin ve ABD'nin eleştirilerine hedef oldu. Bu yüzden, pek çoklarının AKP karşıtı komploya karıştıkianna 256 http s: 1 1 wikileaks.org 1 gifiles 1 do es 1 ll 1 1128807 _update-re-g3-s3-turkey-twomore-journalists-jailed-over-coup.html. 257 ll Şubat 2011 tarihinde Balyoz davasında sanık olan askerler hakkında tutuklamalar gerçekleşmişti. 401

402 inanmadığı bu iki gazetecinin AKP tarafından tutuklanmış olması anlamlı değil ve seçimler yaklaşırken daha çok tartışmaya yol açıyor. Pragmatik bir adam olan Erdoğan seçimler öncesi AKP'ye karşı halkın korkusunu arttıracak yeni baskılara maruz kalmak istemeyecektir. Gülen hareketi bu adımları atarak AKP'yi sıkıştırmak istiyor. Soru şu: Neden? Yakınlarda Austin'i ziyaret eden Türk dostumuzla bu konu hakkında konuştum. Söylediğine göre Gülenciler Erdoğan'ı daha az sıkıştırmak karşılığında AKP'den 150 milletvekili istiyormuş. Temelde seçim sonrası pazarlıkları ilgilendiren bir durum. (...) Gerçekten de... O günlere dönersek: Soner Yalçın'ın Cemaat'i eleştiren yazılarımn yam sıra, tutuklanmadan önceki son kitabı Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor da258 Cemaat'in ABD faaliyetlerini anlattı. Hükümet'i eleştiren Odatv, Cemaat'in çalışmalarına da en çok odaklanmış yayın orgamydı. Nedim Şener, Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat259 kitabını çıkardı. Ahmet Şık, İmamın Ordusu kitabım yazıyordu. Hanefi Avcı, Haliç'te Yaşayan Simonlar kitabıyla Cemaat'in polis içindeki yapılanmalarım yazdı. Kaşif Kozinoğlu, Cemaat'in Rusya ve Özbekistan faaliyetlerine taş koymuştu. Yalçın Küçük Cemaat'in siyasi operasyonlanın sekteye uğratacak, Silivri' den milletvekili çıkarma peşindeydi. Odatv operasyonlarımn stratejistinin, uygulayıcısımn Cemaat olduğu açıktı. Cemaat medyası operasyonları açıkça üstlenen bir dil kullanıyordu. Cemaat'in operasyonlarımn siyasi destekçisi ise kuşkusuz AKP'ydi. Örneğin, Erdoğan açıkça operasyonun arkasında durdu. Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada bazı kitapların bomba kadar tehlikeli olduğunu söyleyerek tutuklamaları üstlendi. Ancak Odatv operasyonu, AKP'nin bir yalandan ibaret olan "demokrat" imajım dış dünyada iyice yerle bir etti. Stratfor uzmanı Emre Doğru'ya göre bu tesadüf değildi. 258 Soner Yalçın, Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor, Doğan Kitap, 2009. 259 Nedim Şener, Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat, Güncel Yay., 2009. 402

403 Stratfor'a istihbarat veren Doğru'nun ileri sürdüğüne göre 12 Haziran 2011 seçimleri yaklaşırken, Cemaat Odatv tutuklamalarını yaparak AKP'yi sıkıştırdı. İddia o ki, AKP'yle pazarlıklar 150 milletvekili istemeye kadar varıyordu. Stratfor' dan Kamran Bokhari'nin "Mevcut parlamentoda kaç Gülenci milletvekili var?" sorusuna ise Emre Doğru, "Gerçekten bilmiyorum ve bu sayının şu an için hesaplanabileceğim düşünmüyorum. En iyi ihtimalle bakanlar seviyesinde bir sayı verebiliriz. Örneğin, Cumhurbaşkanı Gül ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu Gülen' e yakın isimler," yanıtını veriyordu. ABD kriptolarında da sıkça Gül ve Davutoğlu'nun adlarının Gülen ile anıldığını hatırlıyoruz. Bokhari, "150 (vekil) çok büyük bir rakam. Ben bunu Gülen'in AKP'yi devirmesinin bir yolu olarak görürüm," yanıtını verince, Doğru şöyle diyordu: "Katılıyorum ama şunu unutmayın, bu seçim Gülen'in AKP'yi ele geçirmesi için son büyük fırsat. Erdoğan yeniden başbakanlığa aday olmayacak, cumhurbaşkanı olacak. AKP'nin oyları (Erdoğan'ın liderliği olmadan) sonraki seçimlerde düşme eğilimine girebilir. Ayrıca, Gülen'in bu vekilleri boşa istediğini düşünmeyin. Gülen hareketi de AKP'nin oylarını artıracak. Dolayısıyla kendi payını ve hatta biraz daha da fazlasını talep ediyor." Artık pazarlık kapısı açıldı Yazışmalar bitmiyordu. Bu kez tarih, ll Mart 2011' di. Oda tv operasyonunu gerçekleştiren ve bugünlerde Cemaat' e y apılan soruşturmalada yargı önüne çıkarılan eski İstanbul istihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılınazer henüz görevden alınmıştı. Emre Doğru, gelişmeyi Straftfor' a şöyle aktarıyordu: (... ) Istanbul'daki Emniyet lstihbaratı'nın başındaki Ali Fuat Yılmazer dün görevden alındı. Erdoğan'a çok yakın bir isimdi. Yılmazer, AKP'nin rakiplerinin hamlelerini sınırlamak için kullandığı Ergenekon gibi davalar kapsamında gazetecilerin, akademisyenlerin ve askerlerin tutuklanmasını yönetiyordu. Ne var ki daha önceki konuşmalarımızda da belirttiğimiz üzere son tutuklamalar AKP'nin otoriterleşmesi karşısında duyulan korkuyu artırıyor; zira kimse bunların sözü edilen darbe planıyla bir ilgisi olduğuna inanmıyor (... )260 260 https: / / wikileaks.org/ gifiles/ docs/ ll / 1128807 _update-re-g3-s3-turkey-twomore-journalists-jailed-over-coup.html. 403

404 Stratfor uzmam Doğru'nun, Yılınazer'in Erdoğan'a yakın olduğunu yazması bir eksikle o dönem için doğru sayılabilirdi. Cemaat'e Erdoğan'dan daha yakın olduğu bugün herkesçe kabul gören Yılmazer, yakın zamanda gazetecilere Erdoğan'la sık sık görüştüğünü, yaptığı operasyonları önceden haber verdiğini, hatta Erdoğan' dan operasyon talimatı aldığım açıkladı. "Ben o dönemde Başbakan'la görüşüyordum ve soruşturmaların başladığı dönemde tüm gelişmeleri de Başbakan' a bizzat kendim arz ediyordum. Bu normal, usule uygun bir ilişki şekli değildir," diyen Yılrnazer, "Ergenekon samkları hakkında konuşuyorum ve çok net konuşuyorum. Başbakamrnızın bilgisi olmadan, verdiği talimatların dışına çıkılarak yapılmış hiçbir uygularnarnız olmamıştır," ifadelerini kullamyordu. Odatv davasının gündernlerinde olmadığım, Başbakan Erdoğan'ın talirnatıyla çalışmaya başladıklarını söylerken, eski Genelkurmay Başkam İlker Başbuğ'un tutuklanmasını bizzat Erdoğan'ın istediğini de belirtiyordu.261 AKP-Cernaat savaşıyla, tarafların birbirleri hakkındaki itiraflarımn doğruluk orammn yüksek olduğunu düşünebiliriz. Ve şu da gerçek ki, Cernaatçi Yılınazer sürekli Erdoğan'a yakın olduğu yolunda bir profil çizdi. Bu durum, belki de Cemaat Hükümet ortaklığımn doğal bir sonucuydu. Nitekim Stratfor uzmam Doğru açıklamalarımn devarnında Yılınazer'in Cemaatçi olduğunu ve görevden alınmasımn Cernaat'e karşı bir hamle olduğunu aktarıyordu: (...) Pazar günü yöneltmiş olduğun soruna (muhalefeti güçlendiriyorsa AKP bu tutuklamalara neden izin veriyor?) cevaben şunu söyleyebilirim,. bunu yapan AKP değil, yaklaşan parlamento seçimlerinden önce Erdoğan'ı sıkıştırmak ve daha fazla milletvekili elde etmek için daha çok gazeteciyi Emniyet lstihbaratı aracılığıyla tutukiatan Gülen hareketi. Emniyet Teşkilatı ve özelde Emniyet istihbaratı Gülen hareketinin elinde. istanbul Emniyet lstihbaratı'nın başındaki isim olan Yılmazer'in Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla görevden alınması da benim tearimi doğruluyor. Bu, seçimler öncesinde Erdoğan'ın Gülen'e karşı atağa geçtiği ve onun baskısına boyun eğmeyeceğini söylemesi 261 http: 1 1 www. cihan. com. tr 1 new s 1 Ali-Fua t- Yilmazer-Basbug-untutuklanmasini-Basbakan-istedi_3035-CHMTM4MzAzNS8x. 404

405 anlamına geliyor. iki taraf da birbirini tartıyor. Artık pazarlık kapısı açıldı (... ) İktidar için at koşturan oyuncu Stratfor belgelerine devam edelim... Stratfor'un 23 Ağustos 2010' da yayımladığı "İslam, Laiklik ve Türkiye'nin Geleceği için Mücadele" başlıklı raporda da Gülen Cemaati'ne geniş bir yer ayrılıyordu.262 "Türkiye'nin İslamcı Hareketi" başlıklı bölümde Cemaat şöyle tanıtılıyordu: (...) AKP islamcı vizyonun tek unsuru değil. Gülen hareketi olarak bilinen güçlü yapılanma 40 yılı aşkın süredir Kemalist devletin zırhından içeri sızıyor. Pensilvanya'da yaşayan karizmatik imam Fethullah Gülen, uluslararası bu örgütü "akil adamlar" diye adlandırdıkları küçük bir grupla yönetiyor. Türkiye içinde, Gülen hareketi Kemalist elitin yerine geçmek ve Türkiye'yi dinsel açıdan daha muhafazakar bir topluma dönüştürmek için kararlı bir program izliyor. Türkiye dışında, Gülen kendini iş çevrelerini, dini!iderleri, siyasetçileri, gazetecileri ve sıradan vatandaşları bir araya getirmeye çalışan çok dinli bir küresel teşkilat gibi takdim ediyor. Halkla ilişkiler manevraları ne olursa olsun, Gülen hareketi esasen Türkiye'de iktidar için at koşturan oyunculardan sadece bir başkası (...) "Gölge CIA" Stratfor'un Cemaat'in gücünü tespit ettiği ve bu gücün kaynağının Cemaat'in devlet içindeki örgütlenmesinin olduğunu keşfettiği anlaşılıyor. Gülen'in stratejisinin, devlet içinde yuvalanmak ve "zamanı gelince" iktidarı ele geçirmek olduğu raporda şöyle anlatılıyordu: (...) Kemalistler Gülen hareketini uzun zamandır Türkiye Cumhuriyeti'nin laik tabiatına yönelik kritik bir tehdit olarak algılıyorlar. Fethullah Gülen 1998'de Türkiye'den ayrılıp ABD'ye geldiğinde, aleyhine hazırlanan mahkeme belgelerinde, takipçilerine "Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya dek hiç kimse varlığınızı fark 262 http: / / wikileaks.org / gifiles / atta ch /5/ 5717 _ TURKEY _ power _ STRUGGLE. pdf. 405

406 etmeden sistemin can damarlarında ilerleyin," dediği vaazlarına da yer verilmişti. Gülen ayrıca "Zaman henüz uygun değil. Bütün dünyayı omuzlayıp taşıyabileceğimiz zamana dek, tamam olacağınız ve koşulların uygun olacağı zamana dek beklemelisiniz," de demişti (...) İttifaka rağmen görüş ayrılıkları Stratfor raporu Cemaat'le ilgili önemli bir tespit daha yapıyordu. Hareketin 2007' den itibaren kullandığı ve en önemli ôrneğini Silivri davalarında gördüğümüz agresif dil rapora şöyle yansıyordu: (...) On yılı aşkın bir zaman sonra, Gülen hareketi fiilen Türkiye'nin bütün güç merkezlerinde var. Önceki yıllarında, hareket ağzını açmadan hareket eder, hissettirmeden "sistemin can damarlarına" girmeye odaklanırdı. Ancak AKP'nin yüzde 47 oy alarak iktidar olduğu 2007'den bu yana koşullar Gülen hareketinin faaliyetleri hakkında çok daha açık davranmasına imkanlı hale geldi. Gülenciler şimdi insanlarla konuşmalarında karşıya güçlü bir özgüven ve kazanım duygusu veriyorlar. Zira hareket artık kendi zamanının geldiğini ve on yıllardır Türk toplumunu dönüştürmek için gösterdiği sessiz gayretin meyvesini verdiğini biliyor (...) AKP ile Cemaat arasındaki ittifaka rağmen aradaki çizgi Stratfor raporuna da yansıyordu: (...) AKP, Gülen hareketiyle birebir uyum içinde hareket etmiyor. Gülenciler'e aşırı bağımlı bir hale gelmek de istemiyor. Parti bir dizi meselede Gülenciler'le tam olarak aynı görüşte değil. Laiklerin AKP'nin islamcı bir gündeme sahip olduğu suçlamalarından korktuğu için bilinçli olarak bu grupla arasındaki mesafeyi koruyor. Benzer şekilde, Gülenciler de sık olmasa da, yeri geldikçe AKP ile görüş ayrılıklarını dile getiriyor (...) Raporda aradaki ayrımlar örneklenirken, Mavi Marmara' da AKP ile Cemaat arasındaki tavır farkı da hahrlatılıyordu. Ayrımlara rağmen ortaklığın doğası raporda şöyle aktarılıyordu: 406

407 (...) AKP ile Gülenciler arasında gerilim olduğu açık. Ama iki tarafın da birbirine ihtiyacı ve geleneksel laik el itin yerine geçmek gibi ortak bir niyeti var. Bu hedef, laik sistemden gelen ortak tehditle birleşince, aralarındaki simbiyotik (karşılıklı çıkara dayanan) ilişkinin temelini oluşturuyor: Gülen hareketi AKP'ye toplumsal taban sağlıyor, AKP de Gülenciler'e kendi programlarını sürdürecekleri bir siyasi zemin veriyor (...) Laik rakiplerinin altını oymak Raporda Gülen hareketinin orduyla hesaplaşmak için polis içinde izlediği strateji şöyle aktarılıyordu: (... ) Türkiye'nin islamcıları, devletteki güç dengesini değiştirme şansları varsa, bunun için Silahlı Kuvvetler'in üzerine gitmeleri gerektiğini biliyorlardı. Bu süreç yavaş, sessiz ve hesaplı bir süreç olacaktı. Ama nihayetinde ordu uzun süredir sahip olduğu dokunulmaz konumunu terk edecekti. Gülen hareketi bu işi Emniyet Istihbarat birimlerinden başlattı (... ) Raporda Cemaat'in, TSK'ya göre girmenin daha kolay olduğu polis teşkilalında çoğalarak örgütlendiği aniatıldıktan sonra, şu ifadeler kullanılıyordu: (...) islamcılar artık laik rakiplerinin altını oymak için güçlü bir araca sahipti. Sadece Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunu denetleyen güvenlik ağının yaygınlığından ve güvenlik bürokrasisinin içini soruşturmaya yarayan telefon dinleme imkanlarından yararlanmadılar, aynı zamanda AKP'nin varlığında, Derin Devlet' i söküp atmak ve ordunun hükümet üzerindeki elini etkisizleştirmek isteyen kuvvetli bir mekanizma buldular (...) Stratfor' a göre Ergenekon ve Balyoz davaları işte bu amaçla kullanıldı. Ordu, polis eliyle etkisizleştirildi. Gülen, Fidan'ı övdü Ancak raporun en çarpıcı yeri, sonraki hedeflerin açıklandığı kısımdı. Rapor, "Milli istihbarat Teşkilatı'nın (MiT) içine de dikkat çekici bir şekilde girmeye başladılar," diyerek AKP ve Cemaat'in MiT içine sızdığıru aktarırken, konuyu Hakan Fidan'ın MiT Müsteşarı olmasına şöyle getiriyordu: 407

408 (... ) Fidan, kendisini ordu ve sivil hükümet açısından daha rahat kabul edilebilir kılan hem sivil hem askeri geçmişe sahip. Ancak ağırlıklı biçimde AKP'ye sempatisi var. Bu, lsrail'in de gözünden kaçmadı ve israil çeşitli medya organlarında Fidan'ı karalamak için bir kampanya başlattı. Fidan'ın Iran gibi ülkelerle istihbarat paylaşmaya yatkın olacağı iddiasını yaydı. Dikkat çekici biçimde, Fethullah Gülen Fidan'ı, yurtdışında Gülen hareketiyle yakın faaliyet yürüten Türk işbirliği ve Kalkınma Ajansı'nda (TIKA) daha önce yaptığı çalışmalardan ötürü kamuoyunun önünde övdü (... ) ABD kriptolarında Hakan Fidan'ı anlathğımız bölümde, Fidan'ın adıyla İran'ı yan yana getirmenin oldukça sistemli bir politika olduğunu aktardık. Ancak Stratfor'a göre Fidan'ı İran yanlısı gösterme projesi bir İsrail projesiydi. Stratfor raporunda Gülen'in Fidan' ı övmesi de dikkat çekici bir ayrınh olarak yer alıyordu. Eski Gülenci Hürriyet yazarı anlatıyor Stratfor belgeleriyle arnlanlardan biri de gazeteci Eyüp Can' dı. Zira belgelerde adı verilmeden anlatılan bilgi kaynağı, hemen herkese Eyüp Can' ı hatırlatıyordu. Stratfor çalışanları Reva Bhalla ile Emre Doğru, "Eski Gülenci Hürriyet köşe yazarı" olarak tamttikları kişiyle Cemaat üzerine konuşuyor ve bu görüşmeyi Stratfor'a bildiriyorlardı. O dönem "Hürriyet'te yazan eski Gülenci köşe yazarı" tamını akıllara Eyüp Can'ı getiriyordu. Konu üzerine yazanlar Eyüp Can'ı işaret ederken, Can kendisine konuya dair ağır suçlamalar yöneiten Yeni Şafak yazarı Cem Küçük'le mahkemelik oldu. Peki o yazışmaların içeriğinde ne vardı? Bhalla, 3 Şubat 2010 tarihli e-postasında konuştukları kişi hakkında bir ayrıntı daha veriyordu: (... ) Hareketin içinde yoğun bir şekilde bulunduktan sonra aslında Gülen'den kaçan bir adam. Şimdi özgürlüğün tadını çıkarıyor, fakat içeride işlerin nasıl yürüdüğü konusunda da tonlarca bilgisi var. Doğal olarak bu da onu epey paraneyak yapıyor (... )263 263 http s: // wikileaks.org / gifiles /do es /11/1103399 _insight-turkey-gulenoperations-and-nuclear-power-plant-.html. 408

409 Emre Doğru ise eski Cemaatçi yazarın anlattıklarını, 18 Ocak 2010 tarihinde şöyle not ediyordu: (... ) Cemaat bünyesinde hiyerarşinin çok katı olduğunu söylüyor. Hücre örgütlenmesi şeklinde çalışıyorlarmış. Ben beş kişiden sorumluyum. Bir başkası da, benim seviyemda beş kişiden sorumlu vs. Üst düzey Gülenciler de hepsinin "vesayeti altındakilerin" maddi durumu ve sağlığıyla ilgili bilgi alıyor. Onlara kafa tutabilecek buna benzer bir teşkilat yok. Polisin içinde çok güçlüler. Ayrıca (bu sadece kişisel bir görüş) yargı sisteminde de daha fazla Gülenci yargıç olması için çalışıyorlar (... )264 Hürriyet yazarı Cemaat'e ilişkin bütün şüpheleri haklı çıkaracak ifadeleri kullanıyordu. Anlatmaya devam ediyordu: (... ) Gülen ilk defa resmen bir siyasi partiyi destekliyor. Ancak Erdoğan onu sevmiyar (ya da nefret ediyor). Bütün ilişkileri karşılıklı çıkar üstüne kurulu. Gülen'in güçlü bir siyasi partiye ihtiyacı var, AKP'nin ise geniş bir siyasi desteğe. Ergenekon konusunda büyük kavgaları olmuş. Bir noktada, Erdoğan işlerin mahvolabileceğini düşünerek biraz geri adım atmak istemiş. Fakat Gülen davayı genişletmek konusunda ısrarcı davranmış. Eskiden Cemaat'in tüm söylemi "hoşgörü" üzerine kuruluymuş. Ama şimdi, kendilerini desteklemeyene merhamet göstermiyorlar. Hedef gösteriyorlar ve yok ediyorlar. Cemaat daha saldırgan davranıyor (... ) Eski Gülenci, Erdoğan'la Gülen arasında davaları sonuna kadar götürme konusundaki çatiağı aktarıyordu. Gerçekten de yıllar sonra Erdoğan, İlker Başbuğ gibi isimler üzerinden tereddütlerini dile getirirken, Cemaat hem tutuklamaları savundu hem de bu operasyonları daha da ileri götürmeyi önerdi. TSK'yı yiyip bilirmişler Aynı isimle görüşmeler devam ediyordu. Reva Bhalla ABD' de yaptıkları görüşmeyi, "Bana çalışınam için Gülen ile ilgili tüm bilgileri ve içeride işlerin nasıl yürüdüğünü aniatmayı kabul etti (çok heyecanlandım)," diyerek şunları not ediyordu: 264 http s: 1 1 wikileaks.org 1 gifiles 1 do es 1 1511521269 _re-insight-gulen-dogan-mediagroup-akp-.html. 409

410 (...) Konuştuğumuz en ilginç şeylerden biri islamcıların orduya nasıl sızdığıydı. Bu çok sık duyduğunuz ve askerlerin sürekli abarttığı düşünülen bir şey. Fakat göründüğü kadarıyla Gülenciler TSK'yı yiyip bitirmişler. Her şey gizli kapaklı devasa bir operasyon gibi işliyor. Bu 80'1erin sonu, 90'1arın başından beri olan bir şey. Esasen Gülen örgütçüleri, belli başlı üyelerine, açık bir şekilde dindar görünmeden hayatlarını nasıl idame ettireceklerini ve çocuklarını nasıl büyüteceklerini öğretiyor. Çocuklar büyüdüğünde ve üniversiteye gittiğinde, onların sıradan birileri olduğunu düşünüyorsunuz. Fakat, Gülen Cemaati bünyesinde, rapor vermeleri gereken özel bir görevli olarak nitelenebi lecek biri var. Genç Gülenci, genellikle çok iyi bir eğitim almış ve Türkiye'nin Harvard'ına girmeye aday bir genç. Ancak hareket, bunun yerine onu askeri akademiye gönderiyor. Askeri akademilerde genellikle en zekiler olmuyor, bu yüzden bu parlak beyinleri kendilerine çekmek istiyorlar. Sonuçta "gizli" Gülenci er ya da geç orduda yüksek rütbelere gelecek ve o zaman da Gülenciler kendi ajandalarını yürütmek için onlara güvenebilecek. Şu anda ordu kademelerinde bir nesil Gülenci var. Yüzde ile ifade etmek zor, ama kayda değer bir oran. Polis ve isiihbaratta olduğundan daha fazla (...) Türkiye' de son dönemde hemen her kurumda Cemaat tasfiyeleri yaşanırken, bu konuda en ketum kalan kurum kuşkusuz TSK'ydı. Oysa Silivri davaları, en özetle Cemaat'in ordunun içerisine yaphğı sızınhların bir sonucuydu. Öyle ki Genelkurmay Başkanı'nın kapalı bir toplanhda yaptığı bir konuşma ertesi gün önce internete sızıyor, ardından Cemaat medyasında yer buluyordu. İçinde sahte deliller olduğu anlaşılan bir hard disk, Gölcük'te Donanma nın kalbinde, döşemenin altından çıkıyordu. Komutanların özel hayatları, günlük çalışmaları bazı sosyal medya hesaplarından anbean yayınlanıyordu. Stratfor'a düştüğü haliyle "TSK'yı yiyip bitirdiler". TSK ise buna rağmen Cemaat hakkında orduda yapılacak bir dizi tasfiyeye uzak durdu. Kozmik Oda'ya giren, Gülen'i heraat ettirendi Devam edelim... "Ergenekon davasım Gülenciler yürütüyor," diyen eski Cemaatçi ismin sözlerini Stratfor uzmanı Bhalla şöyle aktarıyordu: (... ) Erdoğan'ın geri adım atmak istediği dönemler çok olmuş, fakat giderek daha etkili hale gelen Gülenciler onu bazı durum- 410

411 larda kenara itmiş; geçenlerde bir AKP yetkilisine yönelik cinayet planlama iddiasıyla suçlanan askerler vakasında gördüğümüz gibi, Türkiye'deki izienim Başbuğ'un hiç cesareti olmadığı yönünde (...) Kastedilen olay şuydu: 19 Aralık 2009'da Ankara Çukurambar'da, bölgede operasyon düzenleyen polis ekipleri bir albay ve binbaşıyı, "Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç' a suikast hazırlığı" iddiasıyla gözaltına aldı. Özel Yetkili Savcı Mustafa Bilgili'nin yürüttüğü soruşturmada Genelkurmay Başkanlığı' na bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu'ndaki Kozmik Oda'nın aranması kararı alındı. Çok az sayıda TSK personelinin özel şifrelerle girebildiği bu odanın en önemli özelliğiyse, ulusal güvenliği ilgilendiren "çok gizli" bilgi ve belgelerin saklandığı yer olmasıydı. Hakim Kadir Kayan günler süren aramanın ardından Kozmik Oda' dan ayrıldı. Gözaltındaki askerler de serbest bırakıldı. Ancak çuvallar dolusu devlet sırrı, artık dışarıdaydı... İlginç mi: Kozmik Oda'ya giren Kadir Kayan, "Anayasal Düzeni değiştirme" suçlamasıyla açılan davada 2006 yılında Fethullah Gülen' e beraat veren hakimlerden biriydi. O dönem... Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ mahkeme kararı olsa da Kozmik Oda'ya girilmesine izin verdiği için çok eleştirildl Başbuğ ise Kozmik Oda'yı açma talimatının hükümetten geldiğini söyledikten sonra, '"Hayır' deseydik, aratmasaydık, bu vahim iddia Silahlı Kuvvetler üzerinde leke gibi duracaktı. Kumpası kurarılar bunu istiyordu," ifadeleriyle suçlamalara yanıt verdi. Kuşkusuz ne söylenirse söylensin, bir kesimin kafasında "Başbuğ bu sürece direnebilir miydi?" sorusu kalmaya devam edecek. Bir parantez daha açalım: "Bülent Arınç'a suikast" gerekçesiyle Kozmik Oda'ya girilmesinden beş yıl sonra... Bülent Arınç, Habertürk TV' de şöyle diyecekti: "Ben bunun bir suikast teşebbüsü olmadığına hukukçu kimliğiyle o zaman karar vermiştim. Bazı olayların kumpas olduğu ortaya çıktığı için, içimde şüphe zamanla büyüdü. Acaba bu olay 411

412 sebebiyle benim üzerimden operasyon mu yapıldı, diye içimde şüphe büyüyor. Beş yıldır soruşturma sonuçlanmadı."265 Ordu içinden sızıntı yapan dostlar Stratfor yazışmalarında uzmanlar Reva Bhalla'nın ve Emre Doğru'nun Cemaat'in gazetecileriyle yaptığı görüşmelerin notları da vardı. Zaman gazetesi binasında Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdülhamit Bilici ve Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş ile görüşmesini ele alan 10 Mart 2010 tarihli yazışma, iki ismin Stratfor temsilcileriyle Ergenekon davası üzerine uzun bir konuşma yaptığını gösteriyordu. Bella'nın Stratfor'a geçtiği raporuna göre, her iki isim orduyu çok sert ithamlarla şikayet etti. Şu satırlarda ise ilginç bir itiraf vardı: (... ) Ergenekon konusunu da uzun uzun görüştük, bu da onlara, askerleri sorumsuz ve sivil hükümete karşı saygısız olmakla sertçe eleştirme fırsatı verdi. Bizi en çok şaşırtan ise, ordu bünyesinde kurulu düzenden memnun olmayan ve Gülenci gazeteciler ile istihbarat birimlerine darbe iddialarını destekleyen bilgileri sızdırmaya istekli üst düzey yetkililer arasında dostları olduğunu söylemeleriydi (... )266 Kamuoyunda kendini "eğitimle ilgilenen bir gönüllü camia" olarak tanıtan Cemaat, "Gölge CIA" olarak bilinen Stratfor' a, kapalı kapılar ardında TSK' dan belgeleri sızdıranların kendi dostları olduğunu söylüyordu. Stratfor'un Bülent Keneş ve Abdülhamit Silici'yle ilişkisi iki isme "kaynak kodu" vermeye kadar gidiyordu. Keneş' e TR303, Silici'ye ise TR304 kodu veriliyordu.267 Ta ki o rapora kadar... Bhalla, "Türkiye' deki İktidar Mücadelesi" başlığı altında Gülen Cemaati'yle ilgili bir rapor hazırlayınca Cemaat'in tepkisini çekiyordu. Abdülhamit Bilici Zaman' daki 1 Eylül 2010 tarihli kö- 265 http: 1 1 www.odatv.com/ n.php?n=benim-uzerimden-kozmik-odaya-operasyonyapildi-2812141200. 266 http:/ / wikileaks.org / gifiles / docs / 15/1537069 _re-insight-turkey-some-notesso-far-.html. 267 http: / / wikileaks.org / gifiles /do es / 12/ 1223659 _merging-turkey-codes-.html. 412

413 şesinde Stratfor'u "tek yanlı rapor hazırlamakla" suçluyordu.268 Bülent Keneş ise, Stratfor belgeleri açığa çıkınca meseleye ilişkin Tarafa bir açıklama yaptı. Bhalla'yı suçlayan Keneş, "Döndükten sonra öyle bir rapor yazdı ki, söylediklerimizi hiç kullanmadan, görüşmeyi raporda yazılanları meşrulaşhrmak için kullandı," şeklindeki ifadesinden sonra, kod adı için "Bize kod vermeleri ilginç, Stratfor'un bu istihbarat yönünü bilmiyordum," dedi.269 Sonuç olarak... "Gölge CIA''in Cemaat'i, AKP'yi ve karşıtıarım oldukça yakından takip ettiği, Türkiye' deki kaynaklarına kod adı verdiği ve kimi zaman ise şaşırtıcı öngörülerde bulunduğu görülüyordu. 268 http:/ / www.zaman.com. tr/ abdulhamit-bilici / stratejik-karalama_1022484.html. 269 http: 1 1 arsiv.taraf.com.tr /haber-stratfor-cemaat-e-yaklasmaya-calismis-2-87874/. 413

414 CEMAAT'İN BİLGİSAYARIMIZA KOYDUGU GİZLİ BELGELER Tarih: 14 Şubat 2011. O gün yapılan operasyon sonucunda tutuklandık Çoğunluğunu gazetecilerin oluşturduğu 14 saruklı Odatv davasında, sarukların ortak özelliği, Gülen Cemaati'ne ilişkin eleştirel haberleri, yazıları ve kitaplarıydı. 134 sayfadan oluşan Odatv iddianamesinde 361 kez "haber", 280 kez "kitap", 53 kez "yazı/köşe yazısı", 26 kez "röportaj", 5 kez "makale" ve lll kez ise "Fethullah Gülen ve Cemaat" kelimeleri geçiyordu. Suçlamaların tamamı, bilgisayarlarımızda bulunduğu iddia edilen dijital notlara ve belgelere dayanıyordu. Türkiye' deki üniversiteler, uzman bilirkişiler ve uluslararası bilim kuruluşları, söz konusu notlarm/belgelerin bilgisayarlarımıza virüs yoluyla yüklendiğini ortaya çıkardı. Tüm sanıklar zaman içinde tahliye olurken, bu kadar şanslı olmayan bir isim vardı: MiT Asya Bölgesi Başmüşaviri Kaşif Kozinoğlu. Henüz mahkemeye bile çıkmadan, yani kendini savunamadan Silivri Cezaevi'nde şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden Kozinoğlu'na yapılan suçlama, MiT ve devletin diğer kurumlarının belgelerini Odatv'ye sızdırdığı iddiasıydı. MiT, 15 Mart 2011 tarihinde hazırladığı raporda söz konusu belgelerin Kozinoğlu'ndan çıkmadığını açıkladı.270 Yani, MiT tutuklanan personeli Kozinoğlu'nu akladı. Keza, yapılan incelemelerde söz konusu belgeleri kaynak gösteren bir haber bile Odatv sayfalarında bulunamadı. Bugün artık herkes biliyor ki, Odatv'ye yapılan kumpasın organizatörü Cemaat'ti. O notları ve belgeleri Cemaat'in bizzat kendisi, komplo amacıyla bilgisayarlarımıza yüklemişti. Kozinoğlu'nun ömrü davanın sonucunu görmeye yetmedi. Ve... 270 Odatv iddianamesi 34. Delil Klasörü, s. 268. 414

415 Yaklaşık iki yıllık tutukluluğun ardından... Kozinoğlu'nu hayatında hiç görmemiş gazeteciler olarak bizim içinse, bilgisayarlarımıza sokulan o belgeler "piyango" oldu. İşte... Bu kitapta: Hayatımızdan yılları çalan... Bize "terörist" muamelesi yaptıran... Suçsuz yere hapsedilen bir kişinin hayatını kaybetmesine neden olan... O belgeleri açıklayacağız. Yani Kozinoğlu'nun bize verdiği yalaruna konu olan, aslında Cemaat'in elinde olup bilgisayanınıza koyduğu belgeleri... Murat Belge' den Hikmet Çetinkaya'ya gazetecilerin fişlenmesi Odatv iddianamesinin 71. delil klasöründe, Milli istihbarat Teşkilatı'nın (MİT) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği bir yanıt vardı. Buna göre... Odatv soruşturmasını yürüten savcılık, -sanki gerçek yanıtı bilmiyormuş gibi- "Oda tv' den çıkan bu belgeler size mi ait?" diye MİT' e sormuştu. MİT de 6 Nisan 2011' de savcılığın bu sorusuna ayrıntılı bir yanıt verdi. MiT'in verdiği yanıtlardan biri, 12 sayfalık bir dokümana dairdi. Belgenin adı: intikal Eden Bilgilere Göre Çeşitli Tarihlerde Örgütsel Bağlantıları Sebebiyle Mahkemelerce Yargılanan Basın Mensupları. Söz konusu gizli belge MİT tarafından hazırlanmıştı. MİT savcılığa yanıtında belgeye dair şu bilgiyi veriyordu: "Ele geçirilen dokümanın, Genelkurmay Başkanlığı' nın şifahi talebi doğrultusunda hazırlanarak 09/01 /2001 tarihinde istek makamına elden iletilen çalışma olduğu, tespit edilmiştir." Yani MİT diyordu ki: Genelkurmay istedi, biz de hazırlayıp verdik. Ve anlaşılan oydu h söz konusu belge AKP daha kurulmadan önce hazırlanmıştı. Soru şu: Cemaat'in eline nasıl geçti de, bilgisayarlarımıza konuldu? 415

416 MiTten mi, yoksa Genelkurmay' dan mı çalındı? Yanıt, muamma. Zira ilginç bir durum söz konusuydu. Odatv iddianamesinin 1. delil klasöründe, aynı belgenin Genelkurmay Başkanlığı'na da sorulduğunu görüyorduk. Genelkurmay'ın söz konusu belgeye dair savcılığa verdiği 20 Temmuz 2011 tarihli yanıh neydi biliyor musunuz: Kayıtlarımızda rastlanmamıştır! Devam edelim ve soralım: Peki, ne vardı o belgede? Adından da anlaşılacağı üzere, o güne kadar "örgüt mensubu" diyerek yargılanan gazetecilerin fişierne dosyasıydı. 28 gazetecinin 1960'lardan 2001'e kadar yargılandığı davalar, isim isim tarih tarih mahkeme sonuçlarına kadar yazıyordu. Biz burada sadece, MİT tarafından fişlenen ve Genelkurmay' a iletilen o 28 gazetecinin kim olduğunu, belgedeki sırasıyla yazalım: "Mehmet Murat Kadri Belge, Ali Kırca, Doğu Perinçek, Hasan Yalçın, Hikmet Çetinkaya, Mete Belovacıklı, Nuri Çolakoğlu, Kamil Tekinsürek, Ragıp Zarakoğlu, Veysi Sarısözen, Hikmet Çiçek, Bilal Çetin, Cengiz Kuşçuoğlu, Aydın Engin, Oral Çalışlar, Süalp Çekmeci, Necdet Açan, Ercan Arıklı, Aydın Çubukçu, Cengiz Çandar, Gülay Göktürk, Şahin Alpay, Burhan Kavuncu, Atasay Müftüoğlu, Nurettin Şirin, Mehmet Uğurlu, Mehmet Cevher İlhan, Alişan Satılmış." Baş-Gülen kavgası MİT belgesinde Tarih: 24 Mart 2005. MİT, Genelkurmay Başkanlığı'na iki sayfadan oluşan "Gizli" ibareli bir istihbarat notu gönderdi. Belgenin aynısı Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı' na da iletildi. Konu bölümünde; "H. Baş ve F. Gülen grupları arasındaki gerginlik" yazıyordu. İki grup arasındaki gerginlik belgede şöyle anlatılıyordu: "Son dönemlerde, F. Gülen grubunu hedef alan, ancak yayın sahibi, yayın sorumlusu ya da eser sahibine ilişkin herhangi bir ibare bulunmayan 3 CD'lik bir propaganda çalışmasının Türkiye genelinde illegal olarak dağıtımının gerçekleştirildiğine ilişkin 416

417 bilgiler intikal etmiştir. 'Hıristiyanlığın Truva Atı' isimli söz konusu çalışmanın, H. Baş Grubu Kadiri tarikatının kontrolünde İstanbul' da faaliyet gösteren Meltem Radyo tarafından Aralık 2004 ayı içerisinde hazırlanarak çoğaltıldığı öne sürülmektedir. Sözkonusu CD'lerde özetle: '- F. Gülen grubu tarafından yürütülen ve bir Vatikan Projesi olan dinlerarası diyalog çalışmalarımn asıl amacının Büyük Ortadoğu Projesi'nin hayata geçirilmesi olduğu, - F. Gülen'in 1998 yılında Papa ile Vatikan'da yaptığı görüşme sonrasında Ortadoğu' da düğmeye basıldığı, - F. Gülen'in İslam dininin temel taşlarını tahrip ederek köklerinden koparınayı hedeflediği, içi boşaltılan İslam'ın Hıristiyan altyapı ile doldurulacağı, - Avrupa Birliği'ne girişi sürecinin, İslam dininin Hıristiyanlığı kabul etmesi halinde yürüyebileceği, - F. Gülen ve grubunun, ABD ve İngiltere gizli servislerinin kontrolünde olduğu' hususları belirtilmekte olup, mezkur CD'lerin üçüncüsünde arka planda MİT Müsteşarlığı'nın amblemi olduğu halde, 1998 yılında hazırlandığı iddia edilen sözde bir MİT Raporu'ndan alıntılara da yer verilmektedir. Öte yandan, bahse konu çalışmaya ilave olarak, Mart 2005 ayı içerisinde iki adet yeni CD'nin daha dağıtılınaya başlandığı, söz konusu CD'lerden birinde F. Gülen'in hayatı ve ilişkilerinin konu edildiği, diğerinde ise ABD' nin Irak' ı işgal etmesi sonrasında çekilen görüntülerle birlikte Hükümetin iç ve dış politikadaki uygulamalarına ve ABD'nin Irak'ı işgaline Hükümetin verdiği sözde destek ve yapılan sözde gizli anlaşmalar ile ilgili iddialara yer verildiği, öğrenilmiştir." Cemaat'ten bel altı yanıt Söz konusu belgede, Haydar Baş Grubu'nun Gülen Cemaati' ni hedef almasımn ardından Cemaat'in karşı atağı şöyle özetleniyordu: "F. Gülen grubu mensuplarının aleyhlerinde sürdürülen kampanyaya bir süre sessiz kaldıkları ancak, Mart 2005 ayı itibariyle grubun denetimindeki basın yayın organlarım kullanmak suretiyle karşı propaganda çalışmalarına ağırlık verdikleri gözlenmektedir. Söz konusu çalışmalar çerçevesinde; grubun denetimindeki 417

418 'Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı' Başkanı Harun Tokak'ın Mart 2005 ayı içerisinde kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla bir basın açıklaması yapacağı ve 'söz konusu CD'lerin vakfın faaliyetlerini iftira atarak karalama amacıyla elden ele ve bilinçli bir şekilde dağıtıldığı, CD'lerin toplumsal düzeni bozma amacı taşıdığı ve bunun üstü örtülü olarak Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve MİT Müsteşarlığı'nın da isimlerinin kullanılarak yapıldığı belirtilerek, CD'leri hazırlayanlar ve dağıtanlar hakkında ilgili kurumların göreve davet edileceği' İstihbar olunmuştur." Ve belgeden, Cemaat'in intikamının bu tehditle sınırlı kalmadığı görülüyordu. Silivri davaları sürecinde sıkça gördüğümüz 11belaltı operasyonu11 bu kez Haydar Baş Grubu'na karşı işliyordu. Buradan gerisini MİT raporundan okuyalım: 11Mart 2005 ayı içerisinde ise H. Baş'ın özel hayatı ve geçmişi ile ilgili olarak www.haydarbasharemi.com adlı bir internet sitesinin faaliyete geçirildiği öğrenilmiş olup, mezkur sitede H. Baş hakkında, 'profesör' unvanını nasıl aldığı, çokeşliliği ve aile hayatı, bayan tarikat mensupianna karşı uygunsuz davranışları, ticari faaliyetleri, misyonu; önemli insanlara küfürleri (kendi sesi ve görüntüleriyle çok yakında ibaresiyle), başlıkları altında çeşitli iddialara yer verilmektedir. Ayrıca, sözkonu internet sitesinde 'Arkasında kimler var' başlığı altında, 'Kendisini birinci dereceden yönlendiren emekli askerler kimler? Yakında bu siteden öğreneceksiniz' şeklinde ifadeler de yer almaktadır." Senaryo tanıdık geldi mi? Cemaat kendisine dokunam yakarken, kaynağı 1/belirsiz" bir internet sitesi kuruyor ve ardından belaltı vuruşlara başlıyordu. Bu vuruşlarda Haydar Baş gibi düşmanları hakkında ise topladığı istihbari bilgileri kullanıyordu. Kuşkusuz bu bilgiler Emniyet istihbarat'taki 1/hizmet erleri" ile sağlanıyordu. Şüphesiz, Odatv operasyonu kapsamında Haydar Baş'ın da hedefler arasında olması şaşırtıcı değildi. MiT'in ajanlarına okuttuğu ders kitabı Konu edeceğimiz üçüncü belge, 183 sayfadan oluşuyordu. Cemaat'in Odatv bilgisayarlarına koyduğu bu belge, Ocak 1999 tarihini taşıyordu. 418

419 Söz konusu belge, MİT'in ajanlarına ya da ajan adaylarına eğitim için çıkardığı bir ders kitabıydı. MİT bünyesindeki Yıkıcı - Bölücü Faaliyetler Eğitimi Bölüm Başkanlığı tarafından hazırlanan kitabın adı irticai Faaliyetler idi. Çarpıcı olan... MİT, 6 Nisan 2011 tarihinde savcılığa verdiği yanıtta belgeye da:ir şöyle diyordu: "Ele geçirilen dokümanın, halen MİT Eğitim Merkezi Başkanlığı'nca kursiyerlerin eğitiminde kullanılan ders kitabının orijinalinin fotokopisi yoluyla çoğaltılmış nüshası olduğu, dış makamlara iletilmeyen ve 1999 yılında 85 (seksen beş) adet basılan kitabın tüm orijinal nüshalarının ilgili birimde muhafaza altında tutulduğu, tespit edilmiştir." Yani... MİT şunları diyordu: -Bu ders kitabını hala eğitim amacıyla kullanıyoruz. -Tüm nüshaları bizde, biri fotokopi çekip sızdırmış. Yani sızdıran MİT içinden... MİT ve polisin sızmasına önlem Fethullah Gülen Grubu, MİT'in ders kitabının 89. sayfasındaanlatılınaya başlanıyor. Kitapta, 1999 yılında dahi Cemaat için Afrika' dan Orta Asya'ya yayılması anlatılırken "İslamiyet' i ılımlı yorumlayışı nedeniyle bazı büyük ülkelerce radikal İslam' a alternatif olarak desteklendiğinin emaresi olarak değerlendirilmektedir," ifadeleri kullanılıyor. Henüz Gülen ABD' de yerleşik hayata geçmemişken bile, Cemaat'in arkasında ABD'nin olduğu imasının MİT tarafından yapıldığını hatırlatalım. Söz konusu kitap o dönem, henüz bilgisayar birçok yurttaşın hayatına dahi girmemişken Cemaat örgütlenmesi hakkında bakın hangi tespitlerde bulunuyordu: "Grup, son dönemde Cemaat güvenliğine yönelik olarak; yazışmaları disiplin altına alarak disketiere kaydetme, Cemaat içerisindeki haber ve bilgi akışlarını disketler halinde kuryeler vasıtasıyla gerçekleştirme ve MİT ile polisin Cemaat' e sızma teşebbüslerine karşı, bayanlar ağırlıklı olmak üzere yeni kazanılan şahıslar için tahkikat yapılması gibi tedbirler uygulamaya başlamıştır." Gülen Cemaati içerisinde 96-97 yılında İsmail Büyükçelebi'nin başını çektiği bir hizip hareketi olduğunun not edildiği }9tapta, 419

420 Alevi kesimin kazanılması için Cemaat yurtlarında yüzde 10 kontenjan ayrıldığı da anlatılıyordu. Büyükçelebi'nin bugün halen Gülen hareketi içerisinde olduğunu hatırlatalım. Kitapta Cemaat'in bölge liderleri/imamlan olarak ise şu isimler sıralanıyordu: "Orta Asya Türk Cumhuriyetleri: Naci Tosun Uzakdoğu: İsmail Büyükçelebi Afrika: Kemalettin Özdemir ABD: Lütfi Ünal şeklinde bir organizasyonun varlığı belirlenmiştir." Kuşkusuz aradan geçen yıllarda söz konusu isimler güncellendi. Ancak MİT, Cemaat'in örgütsel işleyişi konusunda önemli ipuçlarına erişmiş görünüyordu. Cemaat'in KKTC' de, öncelikle Türkiye' den gidenlerin iskan edildiği köylerde faaliyet yürüttüğünün anlatıldığı kitapta, Cemaat'in çeşitli ülkelerde çıkardığı yayınlar da yer alıyordu. Kitapta bugünkü tartışmalarda önemli bir yer tutan Cemaat'in bankası Bank Asya'ya ilişkin de ilginç tespitler de vardı. Bank Asya'nın iki trilyon sermayesiyle o günün en büyük özel finans kuruluşu olduğu anlatılırken, bankayla ilgili şu vurgular dikkat çekiyordu: "Şirketin esas amacı Avrupa' dan Orta Asya'ya kadar olan alanda Türk ve Müslüman kitleden fon toplamaktır. Şirket bütçesi, yurtiçi ve yurtdışı personel giderleri, yatırım harcamaları, yayınların ve özel eğitim kuruluşlarının bütçelerinin takviyesi, F. Gülen dahil üst istişar'e heyeti harcamaları, şeklinde pay edilmektedir." Öyle anlaşılıyor ki; Bank Asya'nın sadece banka olmadığı tespiti MİT tarafından yıllar önce yapılmıştı. MİT'in MGK'ya sunduğu rapor Ve gelelim bir diğer belgeye... 24 Haziran 2004 tarihli MGK'ya sunulan MİT raporuna... AKP hükümeti görevdeydi. O günkü MGK toplantısı, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başkanlığında yapılmıştı. Söz konusu MGK toplantısı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Başbakan Yardımcıları, Kuvvet Komutanları ve MGK Genel Sekreteri'nin katılımıyla beş buçuk saat sürdü. 420

421 Ve MİT'in yaptığı Gülen Cemaati sunumu MGK'ya damga vurmuş tu. Cemaat'in "nihai hedef olarak dini esaslara dayalı bir devlet düzeni oluşturmak amacım" taşıdığını belirten, Şenkal Atasagun'un müsteşarlığı döneminde hazırlanan MİT raporunun "Giriş" kısmı, şöyle devam ediyordu: "Kendi İslam anlayışı çerçevesinde yurtiçi ve yurtdışında yoğun bir faaliyet içinde olan Fethullah Gülen grubu, ülkemizdeki en önemli irticai yapılanmalardandır." Cemaat'in "oluşturulan taban, teşkilatlanma, yaygın eğitim ağı, finansman, imkan ve kabiliyederi gibi yönlerden irdelendiğini" belirten MİT, Cemaat için "ana doğrultularda devlet benzeri bir yapılanma içinde olduğu görülmekte olup, yarattığı tehdidin boyutu önem arz etmektedir," dedi. MGK'ya sunulan MİT raporunda, "F. Gülen grubunun, Said Nursi'nin ölümün ardından yaşanan fikir ayrılıkları neticesinde birçok gruba ayrılan Nurculuk hareketi içinde günümüz itibariyle en büyük ve en organize grup olma özelliğini taşıdığı bilinmektedir," deniyordu. istihbarat raporunun bazı bölümlerinde "arnlan grup" diye adlandırılan Cemaat'in "büyük ölçüde işadamlarından sağlanan finansmanla", "özel eğitim-öğretim kurumları açma ve yaygınlaşhrma faaliyetlerini aralıksız sürdürdüğü" vurgulamyordu. Fethullah Gülen Grubu'nun "Doğu Bloku'nun dağılmasından sonra, Orta Asya ve Balkanlar' daki Müslüman halklar ile yeni kurulan devletler fırsatım" iyi değerlendirdiğini belirten MİT, Cemaat'in 1990 yılından itibaren dış açılımlarını hızlandırdığım söylüyordu. ll Eylül ve Cemaat MGK'ya sunulan raporda "dikkat çekici" ifadesiyle ise şu bilgi veriliyordu: "Grubun, halihazırda yurtdışında beş kıtada açtığı 276 adet eğitim-öğretim kurumu ile, farklı siyasal rejim ve ülkelere uyum sağlama kabiliyeti dikkat çekici boyuttadır." Cemaat'in "faaliyet gösterilen yerlerde, bölge ihtiyaçlarına hitap eden modern eğitim müesseseleri açtığım" söyleyen MİT şu gözlemini de paylaşıyordu: "F. Gülen grubunun, potansiyeli ve yürüttüğü strateji ile diğer dini akımlardan farklı oluşunun, 421

422 uluslararası alanda çeşitli çevrelerin ilgisini çektiği ve küreselleşme hedefleri bağlamında değerlendirildiği gözlenmektedir." Bu değerlendirmenin "ll Eylül saldırısından sonra dünyada İslam'ı temsil eden ılımlı bir dini ekol yaratmak arayışlarında gündeme alındığının" söylenebileceğini belirten MİT, raporun devamında Cemaat'i ülke ve faaliyet bazında inceliyordu. MİT'in Cemaat'in yurtdışı faaliyetlerini incelediği raporunun "Sonuç ve Değerlendirme" bölümü ise şu tespitlerle başlıyordu: "F. Gülen'in 1960'lı yıllarda, sıradan bir din görevlisi olarak başlattığı Cemaat oluşumunun, bugün uluslararası boyut kazandığı, grubun stratejisiyle, Soğuk Savaş'ın sonunda başlayan küreselleşme akımı arasında paralellik gösteren yaklaşımların mevcut olduğu görülmekte olup, gerek grubun, gerekse küreselleşme akımına öncülük eden güçlerin, birbirlerinden yararlanma arayışında oldukları söylenebilecektir." Bu durumun Cemaat'in "uluslararası ortamda gördüğü itibar ve destek ile faaliyet alanlarında etki yaratabilecek ortamları arhrdığını" belirten MİT, ABD'nin ll Eylül sonrası politikasıyla Cemaat'in kesişmesini şu sözlerle anlatıyordu: "Bu çerçevede ABD'nin, özellikle ll Eylül'den sonra gerek terörizmle mücadele gerekse ulusal çıkarları açısından hayati önem taşıyan bölgelerde 'Ortadoğu kaynaklı ve terör üretmeye meyilli İslam anlayışına' alternatif oluşumlar arama çabalarının, F. Gülen grubu tarafından çok iyi değerlendirildiği düşünülmektedir. Nitekim, F. Gülen 'Ilımlı İslam' ekolünü benimsediği fikrini çeşitli vesilelerle kamuoyuna dekiare etmiş, ll Eylül saldırılarını açıkça kınamış ve 'Dünya' da en nefret ettiğim insanlardan bir tanesi Bin Ladin' dir. Çünkü Müslümanlığın dıralışan (aydınlık) çehresini kirletmiştir,' ifadesiyle tavır almıştır." "Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'nin, Müslüman toplumlardan kaynaklanan ve uzun vadeli tehdit olabilecek dinamikleri, 'demokratikleşme' bağlarnındaki düzenlemelerle yeniden yapılandırmayı öngördüğünü" söyleyen MİT, Cemaat'in söz konusu politikaya ilişkin tutumuna dair değerlendirmesini şöyle yapıyordu: "Müslüman toplumlatın mevcut durumlarının ortaya çıkmasında, derin kökleri olan 'inanç' faktörünün önemli bir etmen olduğu bilinmekte olup, anılan projeye gelecek din kaynaklı direncin, yine 'din' ile nötralize edilebileceği teorisinin de öncelikle ABD'nin yönlendirmesi ile 'ılımlı 422

423 İslam ve dinlerarası diyalog' kavramlanın sıkça gündeme taşıyacağı beklenmektedir. Bu durumun da, F. Gülen grubunun amlan gündeme uygun tutumu ve global organizasyonuyla, Batılı platformda popülaritesini daha da yükseltmesine yol açacağı değer lendirilmektedir." MİT raporunda Cemaat'in sürekli genişlediği vurgulanarak, "yetişen kadroların" yabancı kurumlarla ilişkilerinde yarattığı etkinliğin sonucunda "yurtiçi ve yurtdışında siyasi, sosyal, kültürel vasatlarda oynayabileceği roller önem kazanmaktadır," deniyordu. Cemaat'in ileri gelenlerinin uzun vadedeki planı "Cemaat'teki gelişmeler ile değişim görüntülerinin yarattığı sonuçlatın farklı boyutlarda tartışmaları da gündeme getirdiği bilinmektedir," diyen MİT, Cemaat'in devlet içinde kadrolaşmasına dair şu tespiti ekliyordu: "Özellikle Cemaat'le ilişkili eğitimli kadroların yetiştirilmesi, kritik devlet kurumlarında kadrolaşma emareleri ve iddiaları konusunda medyamn da gayretiyle tartışmalar yaratıldığı bu durumun da Cemaat ve Fethullah GÜLEN ile ilgili 'güven' değerlendirmelerinde ciddi şüpheler oluşturduğu, ifade edilebilecektir." Gülen Cemaati'nin dış açılımlarda diğer dini grupların "göçmen işçi potansiyeline ağırlık vererek faaliyet gösterdiği Avrupa ülkelerinin dışında kalan" ülkeleri tercih ettiğini belirten MİT, şu bilgiyi de veriyordu: "Ayrıca, kayda değer bir Müslüman topluluğun yaşamadığı pek çok Afrika ve Uzakdoğu ülkesinde eğitim alanında yatırımlar yapıldığı, bunların bir çeşit 'İslami misyonerlik' faaliyeti gibi algılanabileceği ve daha çok Cemaat'in güç gösterisi ile finans temini açısından etkin propaganda malzemesi olarak kullamldığı, tespit edilmiştir." Söz konusu Cemaat okullarının finansmamna, "mahalli cemaatlerin topladığı bağışların yamsıra, yurtdışı ve içinde açılan küçük ve orta ölçekli şirketlerin de" katkı sağladığını belirten MİT, o şirketlerden bazılarını şöyle listeliyordu: "Yurtdışında öne çıkan eğitim amaçlı şirketler, Se bat A.Ş, Çağ Öğretim Şirketi, Başkent Eğitim Şirketi, Ertuğrulgazi Eğitim Ticaret A.Ş., Gülistan A.Ş. ve Sema Eğitim Şirketi olarak sıralanabilecektir." Ancak MİT, Cemaat'in ileri gelenlerinin, uzun vadedeki plam, "Yurtdışında açılan okullarımn sonsuza kadar Cemaat tarafından 423

424 finanse edilemeyeceği, asıl amacın bu okullardan yetişen öğrencilerin kendi ülkelerinde de aynı doğrultuda eğitim verecek özel okullar açmaları ve aynı düşünceyi paylaşanların çoğaltılması olduğu" sözleriyle dile getirdiğini anlatıyordu. "F. Gülen grubunun kontrolündeki okullarda öğrencilere doğrudan dini inançlara ilişkin bilgiler verildiği yönünde bugüne kadar ciddi bir tespit yapılamadığını" vurgulayan MiT, öğrencilere dini nosyonun verilme şeklini şöyle aktarıyordu: "Cemaat mensubu öğretmenierin davranış ve uygulamaları ile okul dışında öğrencilerin derslerine yardımcı olan belietmenler vasıtasıyla dalaylı olarak terbiye ve gelenek empozesi suretiyle verildiği, anlaşılmaktadır." MiT, MGK'ya sunduğu 2004 tarihli raporda, "kayıtlarımıza intikal eden bilgiler çerçevesinde" diyerek, Cemaat'in eğitim ve öğretim kurumlarına dair şu rakamları veriyordu: "F. Gülen grubunun halihazırda dünya üzerinde beş kıtada, 65 ülke ve özerk bölgede, 25 ilkokul, 157 lise, altı üniversite, yedi çeşitli üniversitelere bağlı fakülte ve bölüm, 81 bilgisayar ve dil kursu olmak üzere toplam 276 adet eğitim ve öğretim kurumu bulunmaktadır." MiT ll sayfalık raporunda sık sık vurguladığı "Cemaat'in uyum sağlama kabiliyetini" bir kez daha örneklendiriyordu: "Grubun Afganistan' da yapılan tüm haskılara rağmen okullarını, Talihan'ın denetimindeki bölgelerde dahi faal tutma gayretleri, bilahare Taliban' in yönetimden uzaklaştırılmasının hemen ardından ülkedeki okul sayısını artırması, farklı siyasal rejim ve ülkelere uyum sağlama kabiliyetinin belirgin bir örneğidir." Raporda, Cemaat kurumlarının ülkelerdeki diğer yabancı okullada karşılaştırılması ise şu ilginç bilgiyle yapılıyordu: "F. Gülen grubunun Balkan ülkelerindeki faaliyetleri çerçevesinde Arnavutluk'taki Cemaat okulları ile Yunan devletinin desteğiyle açılan eğitim kuruluşları arasında ciddi bir rekabetin yaşandığı, bu ülkedeki faaliyetleri organize eden 'Gülistan Şirketi'nin halk nezdinde sağladığı itibar sayesinde, Yunan eğitim kuruluşlarının tüm girişimlerine rağmen, yabancı kökenli okullar arasında üstünlük sağladığı, gözlenmektedir." MiT raporunda en çarpıcı detaylardan biri ise şu sözlerle anlatılıyordu: "Halihazırda dört adet kolej ve bir üniversite düzeyinde okul ile faaliyet gösterilen ABD'ye, özellikle F. Gülen'in 424

425 yerleşmesinin ardından, adı geçenin isteği doğrultusunda ciddi bir kadro transferinin gerçekleştirildiği, belirtilmektedir. Halen anılan ülkedeki üniversitelerde master ve doktora yapan öğrencilerle işadamlarından müteşekkil grup mensuplarının gelecekte, Türk, Boşnak, Arnavut kökenli ve Müslümanlığa müzahir Amerikan vatandaşlarıyla irtibat kurmak suretiyle, ABD' de etkin bir konum elde etmeleri muhtemel görülmektedir." 90 Cemaatçi Uzakdoğululada evlendi MİT, Cemaat'in Uzakdoğu' da örgütlenmek için yaptığı girişimlerden ilginç bir iddiayı da istihbarat raporuna şu sözlerle kaydediyordu: "Öte yandan, grubun son yıllarda Uzakdoğu'ya da yöneldiği, özellikle Japonya ve G. Kore' deki çalışmalarını artırdığı, bu kapsamda anılan ülkelerde mevcut dil merkezlerine ilave olarak Japonya' da bir kolejin açıldığı, ayrıca bu ülkelerde görevli Cemaat mensuplarından yaklaşık 90 kişinin yerli halkla evlendiği, bu evliliklerin yaşatılması ve artırılması için gayret gösterildiği yönünde bilgiler alınmıştır." MGK'ya sunulan MİT raporundaki bölümlerden biri de "Yurtdışı Basın-Yayın Faaliyetleri" başlığını taşıyor. Söz konusu bölümün girişinde; Cemaat'in basın yayın konusundaki etkinliğinin, yurtdışı açılımlarını kolaylaştıran bir unsur olduğu belirtiliyor ve 2004 yılına dair şu rakamlar veriliyordu: "Grubun, yurtiçine paralel bir şekilde yurtdışındaki en önemli yayın organı Zaman gazetesi dir. Halihazırda Türkiye' de ortalama 400 bin traja sahip olan anılan gazetenin yaklaşık olarak; Azerbaycan' da 8.000, Türkmenistan' da 13.000, Kazakistan' da 13.500, Kırgızistan'da 5.000, Tataristan'da 9.000, Başkırdıstan'da 5.000, Romanya' da 2.500, Makedonya' da 2.500, Bulgaristan' da 6.000, Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, İtalya, Polanya, İşviçre, İsveç, Lüksemburg, Danimarka, Norveç ve Avusturya' da toplam 16.000, ABD'de 3.000, Kanada'da 1.000, Avustralya'da 2.000 tirajla yayın faaliyetlerini sürdürdüğü bilinmektedir. Ayrıca, Samanyolu TV ve Burç FM radyosu da uydu üzerinden pek çok dünya ülkesinde yayın yapmaktadır." Eyüp Can tespiti MiT'in Fethullah Gülen Cemaati raporunda tartışma yaratacak bir diğer nokta ise, isim vermeden gazeteci Eyüp Can' a dair 425

426 yaptığı tespitti. Eyüp Can'ın 10 yıl boyunca çalıştığı Zaman gazetesinden, Doğan Grubu'nun o günlerde yayın hayatına başlattığı Referans gazetesinin başına transfer olması, MİT raporunda şöyle yorumlanıyordu: "31.05.2004 tarihinde, Doğan Medya Grubu bünyesinde yayın hayatına başlayan Referans gazetesinin başta genel yayın yönetmeni olmak üzere, kadrosunun bir kısmının Zaman gazetesinden ayrılan şahıslardan oluştuğu öğrenilmiş olup, bu durum Cemaat'in önemli bir medya grubu ile geliştirilen ilişkileri bağlamında dikkat çekici bulunmuştur." Gözaltına alınan Cemaatçiler Raporun "Dinlerarası Diyalog Faaliyetleri" başlıklı bölümünde, 19 Nisan 2004'te Washington'da yapılan Abant Platformu konu ediliyordu. Fethullah Gülen'in "İslam, Laiklik ve Demokrasi - Türk Tecrübesi" konulu toplantıya gönderdiği kutlama mesajından bahseden MİT, Gülen'in yakın çevresine yaptığı değerlendirmeyi ise şöyle anlatıyordu: "Medya organlarında, anılan toplantının, gündemdeki BOP'un dinsel altyapısını oluşturmayı amaçladığı yönünde yoğun eleştiriler yapılmış olup bunun üzerine F. Gülen'in yakın çevresine yaptığı bir değerlendirmede 'Türkiye'nin din anlayışının diğer ülkelere örnek olamayacağını, Türkiye'nin kendi şartlarından kaynaklanan nedenlerle model teşkil edemeyeceğini, her ülkenin kendi özel şartları olduğunu' ifade ettiği, öğrenilmiştir." AKP döneminde hazırlanan raporda, "F. Gülen Cemaati'nin dinlerarası diyalog kapsamındaki girişimlerinin grubun etkinliğini artırma yönünde somut sonuçlar verdiğini" değerlendiren MİT, tespitini şöyle örneklendiriyordu: "Bu çerçevede; Ol Mayıs 2004 tarihinde Belçika /Cent şehrindeki Belford Kilisesi'nde, cemaat kontrolündeki 'Belçika İslam Diyalog ve Bilgilendirme Merkezi'nin' organizesiyle 'Kutlu Doğum Haftası' nedeniyle düzenlenen 'rnevlid' prograrnında Kur' an-ı Kerim okunduğu, Protestan Kilisesi'nden bir başpapazın, 'F. Gülen'in sözlerine atıfta bulunarak Hz. Muhammed'in doğum gününü kutlayan' bir konuşma yaptığı, toplantıya ayrıca F. Gülen ve 'Vatikan Dinlerarası Diyalog Sekreteryası' Başkanı Thomas Michel'in de kutlama mesajları gönderdikleri öğrenilrniştir." MİT, Nisan 2004'te dört Cemaat mensubunun Filipinler tarafından sınırdışı edildiğini ise şu çarpıcı bilgi eşliğinde anlatı- 426

427 yordu: "Aynı zamanda Hıristiyan Cizvit tarikatının da ileri gelenlerinden olan Thomas Michel'in, Filipin güvenlik güçlerince 'Moro İslami Kurtuluş Cephesi' ile ilişkili oldukları iddiasıyla Nisan 2004 ayı içinde sınırdışı edilen dört Cemaat mensubu şahsın, Mayıs 2004 itibariyle yeniden Filipinler' e dönebilmesi için, Cizvit tarikatı kanalıyla Filipin Hükümeti nezdinde yaptığı girişimlerin başarılı olması grubun uluslararası etkinliğine örnek teşkil eden gelişrnelerdir." MİT, MGK'ya sunduğu raporun "Faaliyet Bölgelerindeki Ülkelerin Gruba Yaklaşımı" başlıklı bölümünde ise, Cemaat'in dünya çapında kabul gördüğü ve prestij kazandığını belirtiyor ama ekliyordu: "Grubun, küresel açılımında nüfuz edemediği alanlar, Suudi Arabistan, İran ve Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak'tır. Grup mensuplarının, Saddam yönetiminin devrilmesini müteakip süratle Irak' a yönelik açılım için araştırmalar yaptığı, ancak ülkedeki mevcut durum nedeniyle henüz bir sonuç alarnadığı bilinmektedir. İran ve S. Arabistan ise kendi din anlayışlarını, aynı zamanda rejimlerinin kaynağı olarak değerlendirdiklerinden, diğer dini akımlara karşı yoğun hassasiyet gösterrnektedirler." Cemaat'in Özbekistan ve Rusya Federasyoıw'ndaki dini akımlara gösterilen hassasiyetten dolayı sorunlar yaşadığını belirten MİT, tespitlerine şöyle devarn ediyordu: "Özellikle RF' nin ülkesindeki geniş Müslüman potansiyelin kontrolüne ve, Çeçenistan deneyiminden çıkan derslerle, radikal akımlardan korunmasına yönelik politikaları çerçevesinde, F. Gülen grubuna karşı tutumu dikkat çekicidir." MİT'in hazırladığı istihbarat raporuna göre, Cernaat, Rusya Federasyonu topraklarındaki okullarında "Turancılık" yapıyordu. Raporda ilgili bölüm şöyleydi: "Önceleri topraklarında Cemaat okullarının açılmasına ve genişlemesine rnüsarnaha eden RF' nin, özellikle bağlı Özerk Cumhuriyetler'deki Nurculuk başta olmak üzere dini akımları incelerneye aldığı, bilahare F. Gülen Cernaati okullarında 'Turancılık' yaptığı iddiasıyla Türkçe derslerinin kısıtlanrnasına yöneldiği, bazı okul yöneticilerini sınırdışı ettiği ve okulları tamamen kapattırrnaktan çok, okulların bağlı olduğu Cemaat şirketlerini tasfiye edip, kendi kontrolüne alma eğilimine yöneldiğine dair bilgiler mevcuttur." Rusya'nın bu tavrına karşı, Cernaat' in Diyalog Avrasya dergisinde, pek çok Rus akadernisyenin yazılarına yer verdiğini belirten 427

428 MiT, şu çarpıcı bilgiyi de MGK'ya sunuyordu: "Grup mensuplarınca, RF' de Cemaat aleyhinde oluşan ortamı yumuşatmak için çok çeşitli girişimlerde bulunulmaktadır. Buna en çarpıcı örnek olarak, Mayıs 2001 ayı içerisinde grubun denetimindeki Moskova merkezli Tolerans Vakfı'nın organizesiyle, 'Kursk Denizaltısı'nda hayatım kaybeden Rus denizcilerin eşleri ve çocuklarından oluşan 40 kişinin Antalya' da beş yıldızlı bir otelde ağırlanması ve bu olayın medya organlarında propaganda malzemesi olarak kullanması gösterile bilecektir." MiT raporunda geçen Kursk faciasının, 12 Ağustos 2000 tarihinde Rusya'nın kuzeyindeki Barents Denizi'nde gerçekleştiğini, Rus Deniz Kuvvetleri'ne bağlı Kursk nükleer denizaltısımn batması sonucunda 118 Rus denizcinin hayatım kaybettiğim hatırlatarak devam edelim... Rusya'mn Cemaat'e yönelik endişelerinin özellikle Fethullah Gülen'in ABD'ye gittiği 1999 yılından itibaren artış gösterdiğini belirten MİT, bunda Cemaat'in kendi dinamikleri dışında stratejik kuşkuların da rol oynadığım belirtiyordu. MiT, Cemaat mensuplarıilin gözaltına alındığım ve sınırdışı edildiğini ise ülke ismi vererek anlatıyordu: "Mala vi, Filipinler ve ABD' de yaşandığı üzere, zaman zaman Radikal dinci gruplarla ilişki kurdukları iddialarıyla, bazı Cemaat mensuplarına yönelik gözaltına alma ve sınırdışı etme gibi münferit uygulamalar yapıldığı yönünde de bilgiler mevcuttur." "Bazı Batılı ülkelerin Cemaat'in uzak ülkelerdeki imkanlarından, kendi kültürel ve stratejik amaçları doğrultusunda yararlanma eğiliminde olduğunu" söyleyen MİT, bu tespitini şöyle örneklendiriyordu: "Almanya' mn Kırgızistan Büyükelçiliği yetkililerinin, bu ülkede faaliyet gösteren Atatürk Alatoo Üniversitesi'nde Alman filolojisi eğitimi de yapılması için Cemaat unsurlarıyla ilişki kurduğu, ayrıca Almanya' da, Kırgızistan' daki Cemaat okullarım finanse eden 'Yadigar Vakfı'mn da, Orta Asya'ya yönelik çalışmalarında bazı Alman kurumlarıyla işbirliği yaptığı yönünde istihbari tespitler mevcuttur." Gülen'in talimatıyla ABD'ye intikal MiT 2004 yılında MGK'ya sunduğu raporda, ABD'nin Cemaat'e yönelik ilgisine dair "önemli" gördüğü şu bilgileri paylaşıyordu: "Washington' da yapılan Abant Toplantısı'na ka- 428

429 tılan şahsiyetler arasında, ABD resmi kurumları ve Akademik çevrelerinden önemli isirolerin bulunması, ayrıca 1999 yılından beri ABD' de yaşayan F. Gülen'in sağlık durumu ve mezkur ülkede ikameti konularında sağlanan kolaylıklar ile özellikle ll Eylül saldırılarını müteakip, Müslüman ülkelerden ABD'ye yapılan seyahatlere çıkartılan zorluklara rağmen F. Gülen'in, Türkiye ve diger ülkelerdeki Cemaat ileri gelenleri ile irtibat ve muhaberesinde ciddi bir sorun yaşamaması ve F. Gülen'in talimatları ile Türkiye' den ABD'ye intikal eden yüzlerce Cemaat mensubunun kolaylıkla mezkur ülkeye giriş yapabilmeleri, ABD'nin Cemaat'e yönelik ilgisini göstermesi açısından önem arz etmektedir." MİT'in 24 Haziran 2004 tarihli MGK'ya sunulan raporu şu uyarı ve tavsiyeyle bitiyordu: "Yukarıda belirtildiği üzere, yabancı vasatların ilgi alanı içerisine giren arıılan Cemaat ve kuruluşlarının, devletimizin demokratik laik yapısı ve vazgeçilmez temel ilkelerinin hedefleri istikametinde, kontrolü ve takibi önem arz etmektedir." Kayıp 5. sayfa Raporda yazanları bitirirken şunu da ekleyelim: Odatv bilgisayarlarından çıkardığımız ll sayfalık raporun 5. sayfası kayıp. MİT raporunun "İçindekiler" bölümüne göre, kayıp olan 5. sayfada Cemaat' e dair "Yabancı İrtibatları" başlıklı bölüm var. Cemaat, bu bölümün kamuoyuna ulaşmasının kendisi adına yaratacağı tehlikeden çekinerek mi oradan çıkardı? O 5. sayfayı neden Odatv bilgisayarlarına koymadı? Bilmiyoruz. Komplo teorilerine dalınadan devam edelim. Genelkurmay da rapor sundu 24 Haziran 2004 tarihli MGK' dan devam edelim... Aynı toplantıya yalnız MİT değil, TSK da Gülen Cemaati ile ilgili bir rapor sundu. "Milli Güvenlik Kurulu'nun 24 Haziran 2004 tarihli toplantısı /Nurculuk faaliyetleri ve Fethullah Gülen konulu gündem maddesi için Genelkurmay Başkanlığı'nın takdim metni" başlığını taşıyan 12 sayfalık sunum-rapor Cumhurbaşkanı Sezer' e hitaben şu ifadelerle başlıyordu: 429

430 "Sayın Cumhurbaşkanım; müsaadelerinizle Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün veciz ifadesi ile konuşmama başlamak istiyorum: 'Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz bir milletin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir.' "Devletin bekasını tehdit eden her türlü unsur"la mücadele gereğinin anlatıldığı sunumda bu unsurlar arasında Gülen Cemaati şöyle tarif ediliyordu: "Dini esaslara dayalı bir devlet düzeni kurmayı amaçlayan en etkin ve en çok taraftar kitlesine sahip olan F. Gülen irticai Grubu' dur." Sunumda Fethullah Gülen'in stratejisi şöyle anlatılıyordu: "F. Gülen irticai Grubu devletin bütün kadrolarında, özellikle de Milli Eğitim Bakanlığı, Emniyet Teşkilatı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nde kadrolaşmayı, bünyesinde bulunan vakıf, okul ve dershanelerde eğittiği gençlerden oluşan bir taban oluşturmayı ve kendisine maddi destek sağlayacak sermayeyi oluşturarak dini esaslara dayalı devlet kurmayı esas alan bir stratejiyi benimsemiştir. Söz konusu grup, bu stratejisi doğrultusunda 'Hoşgörü ve Barış' mesajları vermekte ve hiçbir kuvvet tarafından geri adım atmaya zorlanamayacağı bir duruma ulaştığında, mevcut rejimi yıkarak, yerine dini esaslara dayalı bir rejim kurma amacını ılımlı görünümü altında gizlemektedir. Ayrıca, devlete karşı savaş vererek amaçlarına ulaşmanın yıpratıcı olduğunu bilerek sistemle ters düşmek yerine, onunla barışık ama onu içten içe ele geçirici bir politikayı yeğlemektedir." Tespitler, Gülen Cemaati'ne ilişkin bugüne kadar devlet raporlarına giren genel yaklaşımı özetliyordu. Sunumun devamında söz konusu tespiti doğrulayan ve daha önce devlet raporlarına da giren Gülen'in "devleti ele geçirme" içerikli konuşmalarından alıntılar vardı. Erdoğan'ın yüzüne karşı "devlet içinde devlet" sözü Raporun "Grubun Yurtiçi Yapılanması ve Faaliyetleri" bölümünde Cemaat'in örgütlenme stratejisi şöyle anlatılıyordu: "Söz konusu grubun örgütlenme yapısı, devlete alternatif bir yapılanmadır. Bu yapılanma zirvede Fethullah Gülen olmak üzere silsile yolu ile bireye kadar iner. F. Gülen irticai Grubu'nun yurt içi teşkilatlanması yansıda görüldüğü gibi kendisini Dünya İmamı, 430

431 Türkiye içinde Ülke İmamı, Bölge, Şehir, Esnafları Organize Eden İmamlar, Semt, Ev, Birey İmamları ile ilköğretim ve lise düzeyinde öğrencilerle ilgilenen imamlar ve dershanelerden sorumlu rehberler şeklinde teşkilatlanmışhr. F. Gülen irticai Grubu ülke genelinde açmış olduğu 282 okul, 217 dershane, 250 yurt/pansiyon vasıtasıyla eğitim alanındaki faaliyetlerini sürdürmektedir. Grup örgütlenme ve faaliyetleri ile "devlet içinde devlet" özelliği göstermekte ve özellikle okulları, Milli Eğitime alternatif bir anlayışla yönetilmektedir. Söz konusu okullarda görev yapacak öğretmen ve idareciler grubun önde gelenleri tarafından seçilmekte ve tayin edilmektedir." Evet, tam anlamıyla bugünkü "paralel devlet" tarifiydi... Ve ll yıl önceki MGK' da Başbakan Erdoğan'ın yüzüne, askerler tarafından söyleniyordu. İlginçtir Erdoğan da "paralel devlet" ifadesinden önce, MİT Müsteşarı'nı Hadeye çağıran yargı için "devlet içinde devlet oldular" ifadesini kullanmıştı. Anlaşılıyor ki Erdoğan'ın tanımı o güne dayanıyordu. Unutmamışh. Himmet geliri TSK raporunda Cemaat'in askeri okullara sızma stratejisine ilişkin tespitler de dikkat çekiyordu. Cemaat'in askeriyeye sızmak için yaptığı gizlenme çalışması raporda şöyle anlatılıyordu: "Askeri okullara giren öğrenciler hakkında yapılan güvenlik soruşturmalarında gruba ait dershanelerin sakınca teşkil etmesi üzerine, grupla özdeşleşmiş dershane isimlerinin değiştirilmesine veya askeri okullara giriş için hazırlanan bu gruba mensup öğrencilerin söz konusu dershanelere kayıtsız olarak devam etmesine karar verildiği tespit edilmiştir." Raporda Cemaat'in "Legal Yan Kuruluşları" ise şöyle sıralanıyordu: "F. Gülen Nurcu Grubu'nun, başta Genç İşadamları (TUGİAD), Hür Sanayici ve İşadamları (HÜRSİAD), Aktif Sanayici ve İşadamları dernekleri olmak üzere 145 dernek, Türkiye Teknik Elemanlar, Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim, Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar, Safa Eğitim Yardımlaşma ve Dayanışma vakıfları olmak üzere 190 vakıf vasıtasıyla legal görünüm altında gerçek amaç ve stratejisine hizmet edecek şekilde faaliyetlerini sürdürdüğü tespit edilmiştir." 431

432 Cemaat'in sonraki yıllarda TUSKON'u kurarak işadamıarını burada topladığını, legal anlamda genel örgütlenmesinin ise o günkünün çok ötesine geçtiğini hatırlatalım. Cemaat'in "basın-yayın faaliyetleri"yse Genelkurmay raporunda şöyle aktarılıyordu: "Başta Zaman gazetesi, Sızıntı ve Aksiyon dergileri, Samanyolu TV, Burç FM. ve Dünya Radyo ile Cihan Haber Ajansı gibi kurum ve kuruluşları olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında grubun görüşleri doğrultusunda yayın yaptığı tespit edilebilen beş gazete, 30 dergi, 12 televizyon, 17 radyo..." TSK raporunda, o günlerde Cemaat'in 695 ticari işletmeye sahip olduğu söylenirken, bunun dışında mensuplarından topladığı "himmet" adı verilen paralada gelir oluşturduğu anlatılıyordu. Raporda Cemaat sermayesinin yoğunlaştığı sektörler konusundaysa şu tespit yapılıyordu: "Özellikle gıda ve tekstil gibi tüketimi ve sermaye geri dönüşümü hızlı olan sektörleri tercih ll e tt"ğ" ı ı... TSK da MİT gibi Gülen'in "dinlerarası diyalog" çalışmalarını farklı dinler arasında bir barış arayışından ziyade, dış işbirliği ile içeride egemenlik kurma arayışı olarak değerlendiriyordu. MGK'ya sunulan raporda şu tespitler yapılıyordu: "F. Gülen semavi dinlerin temsilcileriyle başlattığı diyalog vasıtasıyla 'Dünya Dinler Birliği' adlı bir oluşuma zemin hazırlamakta ve İslam dininin temsilcisi olmayı hedeflemektedir. Grup mensupları bu amaçları doğrultusunda, ekümeniklik iddiası ile Lozan Antıaşması'nın ruhuna aykırı tavırlar sergileyerek, ülkemiz aleyhinde faaliyet gösteren başta Fener Rum Patriki olmak üzere, diğer dinlerin temsilcileri ile çeşitli platformlarda bir araya gelip bu grupların desteğini sağlamaya çalışmaktadırlar." Cemaat'in Abant Platformu gibi oluşumlarla farklı görüşten insanları kendi amacı doğrultusunda bir araya getirdiği anlahlirken, uluslararası ilişkilerinin ABD eksenli olduğu, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Gülen'le yakınlaştığı şu tespitlerle açıklanıyordu: "Ayrıca ABD' nin, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında model arayışlarında olduğu rnalurnlarıdır. Bu kapsarnda F. Gülen'in Zaman gazetesinde yayımlanan röportajında kendisine ABD'li görevlilerce sorulan 'İşgalden sonra Irak'ta nasıl bir idare olsa makul olur,' sorusuna, 'Irak'ta öyle bir demokrasi kurun ki Türkiye' den ileri olsun, Türkiye'ye irnrenmesinler', 432

433 Müslümanlara öyle müsamahalı olun ki İran' a imrenmesinler' şeklinde cevap verdiği ve bu düşüncesinin ABD yetkililerine de iletildiği yönündeki sözlerinin dikkat çekici olduğu değerlendirilmektedir." Humeyni'nin dönüşü gibi Hem MİT' e hem Genelkurmay' a göre Gülen, ABD'nin politika araçlarından biriydi. Genelkurmay raporunun sonuç kısmı açıkça Gülen' i ABD için çalışmakla, ABD'yi ise Gülen' i kendi çıkarları için kullanınakla itharn ediyordu. Raporun sonuç kısmında şu tespitler dikkat çekiyordu: "ABD' de düzenlediği Abant Platformu benzeri organizasyonlar ile Türkiye' de kabul görmeye, ABD' de ise Büyük Ortadoğu Projesi'nde Ilımlı İslam için kendi Nurculuk hareketlerinin ideal bir örnek olduğunu göstermeye yönelik faaliyetlerini arttırarak sürdüreceği, Bu çerçevede; 1980'li yıllarla birlikte ABD tarafından 'Yeşil Kuşak' teorisi kapsamında sosyalist bloğun güneyden İslami bir kuşak ile çevrilmeye çalışıldığı, günümüzde ortaya atılan Büyük Orta Doğu Projesi'nin ise bazı Afrika ve Asya ülkelerini de kapsamakla birlikte aynı teori üzerine oturtulduğu göz önüne alındığında, Fethullah Gülen'in bu projenin amaçları doğrultusunda Ilımlı İslam için bir örnek kabul edilerek destekleneceği, Üst yönetiminin ABD' de düzenlenen Abant Toplantısı'nı başarılı bulup Ilımlı İslam kavramının destek görmesi ve kendilerine diğer radikal dini yaklaşırnlara nazaran daha sempatiyle bakılınasını fırsat bilerek bundan sonraki Abant Toplantıları'nın öncelikle Brüksel, müteakiben Moskova' da düzenlenmesi yönünde karar almak suretiyle, ABD'nin yanında Avrupa Birliği ve Rusya'nın da desteğini sağlamaya çalışacağı, Kendisiyle bağlantılı şirketlerin ekonomik açıdan mutlaka dışa açılmalarını sağlayarak, yabancı ortaklıklar kurmak suretiyle Türkiye'nin dışarıdan kuşatılmasını ve herhangi bir şekilde faaliyetlerinin engellenmesine yönelik gelişmeleri önlerneyi amaçladığı değerlendirilmektedir. Bunun yanında, özellikle son dönemde ABD ve Avrupa' da Kemalizm'in öldüğü, Türkiye' deki laiklik anlayışının işlevsiz kaldığı, Türkiye için en iyi yönetimin Ilımlı İslam olduğu yönünde gündeme getirilen fikirlere ve ABD Dışişleri Bakanı'nın 433

434 bile somadan yanlış anlaşıldığın belirtse de Türkiye'yi bir İslam devleti olarak ni telendirmesi göz önüne alındığında, Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında kilit bir yere sahip olan Türkiye açısından, İran' da şartlar hazırlandıktan soma Humeyni'nin dönüşünün sağlanmasına benzer bir rolün Fethullah GÜLEN için de planlanmış olabileceği, ABD Dışişleri Bakam'mn 'Türkiye İslam cumhuriyetidir' yönündeki ifadesinin bir ABD politikası olması durumunda Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye'ye biçilmeye çalışılan bu rol ile gündeme getirilen Ilımlı İslam anlayışının mevcut din ve devlet anlayışımızia bağdaşmayıp, büyük çelişkiler taşıdığı kıymetlendirilmektedir." Genelkurmay'ın raporu, Cemaat'in hedefleri doğrultusunda ilerlemesinin önüne geçilmesi uyarılarıyla son buluyordu. AKP hükümetinin ise MGK toplantısında anlatılanları ciddiye almadığı açıktı. Ancak öyle görülüyor ki... On yıl aradan soma bu kez İslami gözlükle benzer perspektifi bizzat AKP ideologları yapıyordu. Cemaat, Kozinoğlu'nu neden hedef aldığını itiraf etti Hayatımızcia bir kez bile görmediğimiz halde... Aym örgütten olmakla yargılandığımız Kaşif Kazİnoğlu'na mal edilerek bilgisayarlarımıza gizlice koyulan resmi belgelerin özeti böyle. Soralım: Kozinoğlu asıl hedef miydi, yoksa Cemaat'in Odatv'ye ektiği belgelerle MİT' e sıçraması için önemli bir halka mı? Ya da ikisi de mi? Şöyle anlatalım: Cemaat'in gazetesi Bugün'ün haber müdürü Erkan Acar Kod Adı: Köroğlu adlı bir kitap yazdı.271 Mayıs 2014'te yayımlanan kitap, Kaşif Kozinoğlu aleyhine operasyonel bir çalışmaydı. Ve bakın, Cemaat'in kalemlerinden Acar, kitabımn 130. sayfasında Kazİnoğlu'na dair neler yazdı: "O dönemde Afganistan' da bulunan isimlere göre Kozinoğlu, 271 Erkan Acar, MİT'in Kozmik Odası: Kaşif Kozinoğlu 1 Kod Adı: Köroğlu, Ufuk Yayınları, İstanbul, 2014, s. 130. 434

435 Türk okulları hakkında Türkiye'ye hep aleyhte rapor geçiyordu. Ancak Afganistan' daki Türk okulları, Kozinoğlu ve ekibine birçok konuda kolaylık sağlıyordu. Kozinoğlu, Afganistan'a ilk geldiğinde Raşid Dostum, ile görüşmekte zorlandı. Raşid Dostum Kozinoğlu ile görüşmekte isteksizdi. Kozinoğlu bu görüşme randevusu için Türk okulu yöneticilerinden bile yardım istedi. Ancak bu şekilde Dostum ile temas kurabildi. Ancak Kozinoğlu o dönemde Türk okullarının bu yardımlarına karşılık aleyhte raporlar yazarak cevap verdi. O dönemi yaşayanlardan bir tanık şunları anlatıyor: 'Kozinoğlu Afganistan' daki Türk okullarının faaliyetlerine tam tersine hep takoz koydu. Bu okulları hep arkadan vurdu. Bu okulların ülkedeki irtibatlarından rahatsızdı." Şimdi... Cemaat'in Kozinoğlu'nu neden Silivri Cezaevi'ne attığını daha iyi anladınız mı? MGK'ya Cemaat'in yurtdışı faaliyetlerine dair rapor sunan MİT'in o zamanki Müsteşarı Şenkal Atasagun da Cemaat'in hedeflerinden biriydi. Zira Atasagun, Ergenekon dava dosyasına giren MİT'in Ergenekon şeması raporuna dair yıllar sonra çarpıcı bir açıklama yaptı. Atasagun özetle, "Saçma sapan, ciddiye alınmayacak iddialar bulunuyordu. Ancak raporu tutmadım, tutamazdım. Vermesek şimdi bize de Ergenekoncu, Ergenekon'u korudular diyeceklerdi," demişti. Dönemin MİT Müsteşarı bu şemayı elinde tutmadı, ama kendisine "Ergenekoncu" denmesinin de önüne geçemedi. 3. Ergenekon iddianamesinin 144. sayfasına, "Yalçın Küçük'ün, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'un hocası olduğu" yazıldı. Peki sadece Kozinoğlu ve Atasagun muydu, Odatv davasında hedefe konan MİT mensupları? Hayır. Kozinoğlu'nun telefonla görüştüğü MİT Müsteşar Yardımcısı Aydın G. ile MİT Personel Şubesi Mensubu Gökhan G. de Odatv davası dosyalarına girmişlerdi. Ferruh adlı MİT Özbekistan Temsilcisi'nin telefon numarası da açıkça yazıyordu. Yani, güvenlik gereği Özbekistan' da saklı kalması gereken MİT mensubunun kimliği deşifre edilmişti. 435

436 Belli ki... İ ddianarneyi kurgulay an akıl, bir yandan da MİT' e doğru gidecek ve MİT içerisinde bazı isimleri kriminal hale getirerek tasfiye edecekti. Kozinoğlu bu zincirin önemli bir halkasıydı. Yaşayacaksın Savunmasını yapamadan cezaevinde hayahnı kaybetti. Onu cezaevine atan polis, savcı ve hakimler ise bugün "devlet içinde illegal örgüt" oldukları gerekçesiyle tasfiye oluyor. Kazİnoğlu'nun cezaevinde kaleme aldığı, belki de hayahnda ilk ve son kez yazdığı ilginç bir şiirle bitirelim: YAŞAYACAKSIN Güç Sende, Kudret Sende, SANIRSIN. Yalan Dünyada, NEREYE KADAR. Uyandığında, Gerçek Dünya'da, Bitti sanacaksın. Hatta yalvaracaksın, Biraz da Ağlayacaksın, Ta m da kurtuldum derken... Ne ektiysen onu biçeceksin. YAŞAYACAKSlN. En azından benim yaşadıklarımı, YAŞAYACAKSlN. Kaşif Kozinoğlu 19 Mart 2011 İstanbul 1 Silivri 436

437 EKLER

438 intikal EDEN BiLGiLERE GÖRE ÇEŞİTLİ TARİHLERDE ÖRGÜTSEL BAGLANTILARI SEBEBiYLE MAHKEMELERCE YARGlLANAN BASlN MENSUPLARI EK: 1.1

439 EK: 1.2 ISiM LiSTESi 1. Mehmet Murat Kadri BELGE 2. Ali KIRCA Doiiu PERiNCEK 4. Hasan Y AL CiN - 3. 5. Hikmet ÇETINKAYA 6. Mete BELOVACIKLI 7. Nuri COLAKOGLU B. Kamil TEKINSÜREK 9. Raqıo ZARAKOGLU 10. Vevsi SARISOZEN 11. HikmetÇiÇEK 12. Bilai ÇETiN 13. Cengiz KUSÇUOGLU 14. Aydın ENGiN 15. Oral CALISLAR 16. Süalo CEKMECI 17. Necdet AÇAN 18. Ercan ARlKLI 19. Avdın CUBUKCU 20. Cenqiz CANDAR 21. Gülay GOKTÜRK 22. Şahin ALPAY 23. Burhan KAVUNCU 24. Atasav MUFTUOGLU 25. Nurettin SIRIN 26. Mehmet UGURLU 27. Mehmet Cevher ilhan 28. Alişan SATILMI$

440 EK: 2.1 kimei!:n KiME. : MiT MÜSTEŞARUGI'NDAN ; GSNELKURMAY BAŞKANLIGINA KiŞiYE ÖZEL 24.03.2005 706 KONU : H.BAŞ ve F.GÜLEN Grupları Arasındaki Gerginlik Haydar BAŞ grubu Kadiri tarikatı ve Fethullah GÜLEN grubu Nürc't.(unsurlar arasında yaşanan sürtüşmeye ilişkin hususlar aşağıda sunulmuştur. 1. Son dönemlerde. F.GÜLEN grubunu hedef alan ancak. yayın sahibi. yayın sorumlusu ya da eser sahi ine ilişkin herhangi bir ibare builınmayan 3 CD'! ik bir propaganda çalışmasının Türkiye genelinde Hlegal olarak dağıtımının gerçekleştirildiğine 'ilişkin bilgiler intikal etmiştir. ''Hıristiyanlığın Truva Atı" isimli sözkonusu çalışmanın, H.BAŞ Grubu Kadiri tarikatının kontrolünde istanbul'da faaliyet gösteren Meltem Radyo tarafından Aralık 2004 ayı içerisinde hazırlanarak çoğaltıldığı öne sürülmektedir.... : : :.:-: Sözkonusu CD'Ierde?iü:: -F.GÜLEN grubu tad3fıiidan yürütülen ve bir Valikan Projesi olan dinler arası diyalog çalışmalarının, asıl amacının Büyük Ortadoğu Projesi'nin hayata geçirilmesi olduğu, -F GÜLEN'jn, '1998 yılında Papa ile Valikan 'da yaptığı görüşme sonrasında Ortadoğu'da düğmeye bası ldı o -F.GÜL fı;-1 islam Dini'nin temel taş ları n ı tahrip ederek köklerinden koparmayı hedeflediği, içi boşaltılan islam'ın Hıristiyan aıt yapı ile doldurulacağı. -Avrupa Birliği'ne girişi sürecinin, islam Dini'nin Hıristiyanliğı kabul etmesi halinde yürüyebileceği, -F.GÜLEN ve grubunun, ABD ve ingilter:e ' gizli. servislerinin kontrolünde olduğu,' hususları belirtilmekte olup, mezkur CD'Ierin üçüncüs.ünde: arka planda MiT Müsteşarlığı'nıf} amblemi olduğu halde, 1998 yıl ında hazırlandığı iddia edilen sözde bir MiT Raporu'ndan alıntılara da yer verilmektedir. ı. öte yandan, bahsekonu ç.alışmaya irıve olarak, Mart 2005 ayı içerisinde iki adet yeni CD'nin daha dağılılmaya başlandığı. sözkonusu CD'!erden birinde F.GÜLEN'in hayatı ve ilişkilerinin konu ediidiği. diğerinde 440

441 EK: 2.2 GiZLl ise ABD'nin l ra k' ı işgal etmesi s o nra s ı n d a çekilen görüntülerle birlikte Hükümetin iç ve d ı ş politikadaki uygulamalarına ve ABP'nin l rak'ı işgaline i l e ilgili Hükümetin ve rd i ğ i sözde destek ve sapı l an sözde gizli,anlaşmalar iddialara yer verildiği, öğrenilmiştir. ;it :):, : a ıe ri: ; g; l ay ü ; ı kam p; ya G Es re g: z k : f : nak, grubun de n e tim i n d eki bas ı n yayın organlar ı n ı kullanmak suretiyle karşı propaganda çalışmalarına a ğ ı rl ı k verdikleri gözlenmektedir. 1 ı denetimindeki grubun çerç!ve. inde; çalışmalar Sözkonusu "Gazeteciler ve Ya za r l ar Vakfı" Baş ali.i Harun TOKAK ' ı n Mart 2005 ayı içerisinde kamuoyunu bil git endi rmek' ": amacıyla bir basın açıklaması yapacağı ve "sözkonusu CD'Ierin vakfın faaliyetlerini iftira atarak karalama :;'amacıyla elde n ete ve bilinçli b i r şekilde dağıtıld ı ğ ı, CD'Ierin topl u msa l düzeni bozma amacı taşıdığı ve bunun üstü örtülü olarak Başbakanlık,. Genelkurmay Başkanl ı ğ ı ve MiT Müsteşarlı ğ ı 'ntn da isimlerinin kullanılarak ya p ıl d ı ğ ı belirtilerek, CD'Ieri h a z ı rlaya n la r ve dağıtanlar h a kk ı nd a i lgil i k uru m l arı n göreve davet ed i leceğ i " i stihbar olunmuştur. Mart 2005 ayı i çerisin e :ise H. BAŞ'ın özel hayatı ve geçmişi ile ilgili olarak wvvw. haydarbasharemtı;om adlı bir internet sitesinin faaliyete geçirildiği öğrenilmiş olup;unezkur sitede H. BAŞ hakkında, "profesör" unvan ı n ı nasıl aldığ ı, çok e şl i liğ i ve aile haya t ı, bayan tarikat mensuplarına ka rş ı uygunsuz d avranışları, ticari faaliyetleri, misyonu, önemli insa nlara küfürleri '{K rı,di sesi ve g örüntüleriyle çok yakında ibaresiyle), başlıkları alt ı n d a çe,ş.\!\i:j d ialara yer verilmektedir.......... '. ::: >< ; Ayrıca. sözkonu i nter n et sitesinde "Ar kas ı nd a kimler vad başlığ ı a lt ı n d a, "Kendisini birinci d ereced e n yönlendiren emekli askerler kimler? Yakında b u siteden öğ reneceksiniz:" şe k l i nd e ifadeler de yer almaktad ı r. 1, i j j 1 1 1 / 1 / 1 1 ı _j DAGITIM Cumh urbaşkanlığı Başbaka n l ı k Genelkurmay Başka nlığı içişleri Bakanlığı Dışişleri Baka n l ı ğ ı 441

442 EK: 3.1 G 1 Z l 1 T.C. BAŞBAKANLIK Milli istihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı Eğitim Merkezi Başkanlığı ANKARA YlKlCI BÖLÜCÜ FAALIYETLER EGITIM! BÖLÜM BAŞKANLIGI DERS KiTABI irticai FAAliYETLER OCAK 1999 G i Z l i 442

443 , GiZLi EK: 3.2 ". :_ ı 2:6:3.2:3:!.' Gene!Görüni:iiiıü': ". Halen, geniş taraftar kitlesine sahip oluşları, organizı:wyoııları, maddi güçleri, fikri ve siya!ji etkinlik' yaratabitme kapa;itelefi itibariyie, Nurcu ı kesimin en büyilk ve orgariize'grubud r.. ' ',...r l T Öğrenci. kesimini 'hedef alan' ve örenci vi ri ' i'! e yurtlar açmak suretiyle yavaş ancak, istikrarlı bir. harekej tarzı izlemek suretiyle günümüzdeki konumuna gelmiştir. g bun. Ö ellikle, )rurtruşinda daha ağıjlıkl!.. olmak, üzere Bu İslarri\yeli, TÜrki.şuiıru * birlikte yaymaya II)atuf bir. hareket, tarzını. beni ııediği izl_enmek.tedir.,. '. Fethuilah GÜLEN Grubu Nur,CJ.Jların -l99i yıiindl:ln)til?aren. Türk Cumhuriyetleri yanısıra, AFRİKA'da; KENYA, SENEGAL, GÜNEY AfR.tr5A CUMHURİYETİ, TANZANYA v.e.., NİlliRYA'ya,. UZAtf>OGJ.J'.da; GÜNEY KORE, ÇİN, TAYLANI), ENDONEZYA ve,a vustra(ya ',y. {1a açılım yapriıalar.;, xı.ıftiçinde.. Asya Fin<ıı1s, Işık Sigorta gi i Ço k. Şııb li :./ts! uluslar ri:\sj.. huvlyc;tli. şi:r!<.etleri.-, Jaaliye'te ' ' -. ı -. ' ',. -:'" 1.. 1 i. ' '. ' -.. g!!çifırıesı,_ Tsfaıniyeti Jlırn\ı yorumlayışı nedepiyle bazı büyük ülkelerce radijcal isliıma alternatif olarak desteklendiğinin. emares.i ola,rak değerlendirilmektedir. 'ı. 6 3.2.3.2 o'rgiltlenme Faaliyetl:ri : } Arv.la.J} grup, sahip qlduğu meı:lya kup.ıluşlarmın h_aber ihtiyacını karşılayacak,1cihan Haber Aj an ı"n n, b\jnyes!nde,./'.göruniülü Haber Servisi" oluşturmuştur. ' ' '. Ayrıca, cemaatin artan mali gücünü daha akılcı kullanmak ve denetimini sağlamak a r: ı 9! ;Yia. il ve il r, elerde "l\1 li.komite!er" teşkil edilmiş ve bu meyanda "ltimat A.Ş" isimli bir mali.müşavirlik şirketinin kuruluş. çalış alart baj\atılıw tır. Grup, - n dönemde, c a t guye ligj e yönelik larak; yazışmalan disiplin altına alarak disketiere kaydetine, cemaat içerisindeki haber ve 1,.:' Gi bi 89 443

444 EK: 4.1. MiLLi istikbara T TEŞKiLA Tl MOSTEŞARLIGI TAKDiMi. "'FETHULLAH GÜLEN GRUBU'NUN YURT DIŞI FAALiYETLERi" 24 HAZiRAN 2004 444

445 EK: 4.2 içindekiler. 1 ":'.i ""''. GiRiŞ.\H.: - =,::;:::::::b:;;: 2. YURTDlŞI FAALiYETLERİ 2.1. Yurtdışı Yapılanması -:_:: -'- ::ı?: 2.2. Yurtdışı Eğitim ve Öğretim Kurumlarr" o-,. 2.3. Yurtdışı Basın Yayın Faaliyetleri '2..4 'fabanc\ \rt\bat\an 2Ii i( Dinler Arası Diyalog Faaliyetleri 3. 2.4.2.Faaliyeti elerindeki Ülkeleritt: ruba Yaklaşımı ; : =.:-:'-:: :, --:' :--. :.:== ;-:f_::;,:- SONUÇ ve DEGERLENDiRME GiZLL :. _... i i.. ;>.;ç.. ( ;:;;j :o,- c _ :<ı: ;;1 r 'i?a 445

446 EK: 4.3 FETHULLAH GÜLEN GRUBU'NUN YURTDIŞI FAALİYETLERi,:.;.:;.';:;.:: Genelkurmay Başkanlığı ile MiT Müsteşarlığı arasında v rılan m t öakat çerçevesinde by : 9!ümde ağırlıklı olarak Fethullah GULEN grubunun yurtdışı faaliyetleril<ôijüsunda sunum yapılı;ı.p l<tır. ' ::.,ı ) ;,...., :_"":-,:- 1. GiRiŞ. :,;;:{ N ihal.. hedef olarak dini esaslara dayalı bir devlet düzeni oluşturmak : J1i'iCıyla, kendi islam anlayışı çerçevesinde yurtiçi ve., ;:;f yurtdışında yoğun bir facı,liy: t, içinde olan Fethullah GULEN gq.ıpu,. ülkemizdeki en önemli irtical}i?pılanmalardandır. ;- = ; -,. ;,,:::!: J.; Grubun, oluşturulan taban, teşkilatlanma, yaygın eğitim ağı, finansman, imkan ve kabiliyelleri gibi. yönlerden irdelendiğinde, ana doğrultularda devlet benzeri bir yapılanma içinde olduğu görülmekte olup, yarattığı tehdidin boyutu önem artetmektedir. Ayrıca, F.GÜLEN grubunun, Said NURSi'nin ölümün. ardından yaşanan fikir ayrılıklan neticesinde birçok gruba ayrılan Nurculuk hareketi içinçle günümüz itibarıyla en büyük ve en organize grup olma özelliğini taşıdığı bilinmektedir.. Anılan grup,_ büyük ölçüde işadamlarından sağladığı fına_iı$.man ile, ':genç ııesli eğitmek stratejisi doğrultusunda kitle oluşturmuş '<i@i:p;: özel. ',:{fi: ğitim-öğretim kurumları açfl:)p.,.ve yaygınlaştırma faaliyetleriril... aralıksız ""- sürdürmektedir. ;::.';ıt:j :. Doğu Bloku'nun dağıi;; ;; dan sonra, Orta Asya ve Balkanlardaki Müslüman halklar ile yeni kurulan devletler fırsatını iyi değerlendiren F.GÜLEN grubunun, 1990 yılından itibaren dış açılımlarını h ızlandırdığı bilinmektedir. Grubun, halihazırda yurtdışında 5 kıtada açtığı 276 adet eğitim öğretim kurumu ile, farklı siyasal rejim ve ülkelere uyum sağlama ka,p:\lj;y ti dikkat çekici boyuttadır. ;::; ;]::dfaaliyet gösterilen yerlerde, b919.e:_]htiyaçlarına hitap ecf'eii ifjodem eğitim--müesseseleri açan F.GÜLEtit'g}Jibunun, potansiyeli ve; :ytii'ottüğü strateji ile diğer dini akımlardan farkii}qijilşunun, uluslararası alanda çeşitli çevrelerin ilgisini çektiği ve küreselleşme hedefleri bağlamında değerfendirildiği gözlenm ktedir:, ::t1it kim, bu değerlendirmenin n Eylül saldırısından sonra dünyada lsla!,' ;:: ; msil eden ılımlr bir dini ekdt::y ratmak arayışlannda gündeme. ;:; :,; ;:_ -., - --Gizli. rj}j {4 *- :t \ 1t i. rjfi-t 1\ -. -:.f:;,.- r 446

447 EK: 5.1 GIzLi MiLLi GÜVENLIK KURULUNUN 24 HAZiRAN 2004 TARIHLi TOPLANTISI NURCULUK FAALIYETLERI VE FETHULLAH GÜLEN KONULU GÜNDEM MADDESi IÇIN GENELKURMAY BAŞKANLIGININ TAKDIM METNi G 1 Z L 1 447

448 EK: 5.2 GiZLi Takdim Planı 1. Giriş 2. F.GÜLEN Grubunun Amaç ve Stratejisi 3. Yurtiçi Faaliyetleri a. Grubun Yurtiçi Yapılanması ve Faaliyetleri b. LegaiYan Kuruluşlara c. Basın Yayın Faaliyetler ç. Finans Kaynakları 4.. önemli Yurtdışı Faaliyetleri (Dinlerarası Diyalog) 5. Sonuç ve Değerlendirme GiZLi 448

449 GiZLi EK: 5.3 NURCULUK FAALiYETLERi VE FETHULLAH GÜLEN MGK KONUŞMA N_OTU (24 HAZiRAN 2004) 1. Giriş Sayın Cumhurbaşkanım; müsaadeterinizle Ulu önder Mustafa Kemal ATATÜ RK'ün veciz ifadesi ile konuşmama başlamak istiyorum. "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz bir milletin devamına imkan yok ' alnız şurası var ki; din, Allah iıe kul arasındaki bağlıhktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir." Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik tehdit unsurları sadece terör örgütleri ile sınırlı olmayıp, Devletin bakasını tehdit eden her türlü unsurun yakından takibi ve değerlendirilmesh \ıie önem arz etmektedir. Bu çerçevede dini esaslara dayalr ir devlet düzeni kurmayı amaçlayan en etkin ve en çok taraftar kitlesine sahip olan F.Gülen Irticai Grubudur. GIZLi 1 449

451 D İZ İN A Abdulaziz Dadahanov 306, 308 Abdulkadir Selvi 99, 102, 277 Abdülhamit Bilici 179, 185, 412, 413 Abdülkadir Aksu 117, 135, 137, 331 Abdullah Gül 29, 51, 96, 97, 98, 99, 100, 102, 103, 105, 110, 112, 113, 129, 131, 134, 142, 213, 232, 233, 246, 249, 253, 254, 258, 262, 283, 337, 341, 342, 343, 349, 385, 395 Abdullah Öcalan 350, 359 Abdullah Tivnikli 378 Abdüllatif Şener 97 Abdurrahman Çelik 107, lll, 127 Abraham Faxman 169, 170, 232 Adem Uzun 351, 352, 353 Adem Yavuz Arslan 41 Afet Güneş 349, 352 Agil Hacıyev 292, 294 Ahmet Altan 355, 384 Ahmet Çavuşoğlu 102 Ahmet Çelik 38 Ahmet Davutoğlu 96, 110, 153, 283, 349, 354 Ahmet Ekici 47 Ahmet Ertegün 221 Ahmet Gün 370 Ahmet Necdet Sezer 123, 276, 420 Ahmet Nezih Kök 24 Ahmet Şahinalp 33 Ahmet Sever 99, 101 Ahmet Şık 401, 402 Ahmet Türk 100 Akif Beki 182 Alaattİn Yüksel 101 Alan Makovsky 359 Alexander Karlutsos 74 Alexander Dugin 280, 281, 282 Alexander Vershbow 362, 365 Ali Akbulut 210 Ali Bulaç 166, 230 Ali Çarkoğlu 153 Ali Coşkun 138 Ali Fuat Yılınazer 66, 403 Ali Kırca 416 Ali Özdoğan 47 Ali Serindağ 53 Alişan Sa tılmış 416 Allahşükür Paşazade 295 Alparslan Açıkgenç 166 Alparslan Arslan 70, 71 Alper Görmüş 388 Altan Tan 335, 336, 337, 338, 339 Andrea Hall 369, 372, 373 Anne Derse 288, 290, 297 Anvar Sharipov 311 Arif Ahmet Denizolgun 195, 196 Arif Altunkalem 382 Arif Yunusov 290 Aslı Aydıntaşbaş 353, 386 451

452 Atasay Müftüoğlu 416 Atilla Koç 113 Aydın Ayaydın 216 Aydın Çubukçu 416 Aydın Doğan 60, 212, 213 Aydın Engin 416 Aydın Kanat 138 Ayetullah 357, 389 Ayetullah Humeyni 357, 389 Aynur Kırcı 320 Ayşenur Arslan 182, 185 Aytaç Yalınan 217 B Babür Hızlan 263 Bahadır Şahin 47 Bahrom Ibragimov 308, 309 Barack Obama 372, 374, 375 Bartholomeos, Patrik 143, 158, 227 Barry Lowenkron 290 Baxt Abdugaffarov 311 Bej an Ma tur 184 Bekir Bozdağ 99, 349 Benedict 238 Berat Albayrak 210 Beşar Esad 119 Beşir Atalay 113, 349 Beyza Zapsu 176 Bilal Çetin 416 Botirbek Eshkuziyev 308 Bülent Arınç 97, 105, 133, 193, 194, 195, 411 Bülent Ecevit 146, 281 Bülent Keneş 179, 185, 186, 207, 357, 412, 413 Bülent Korucu 54 Burhan Kavuncu 416 c Can Boratav 182 Can Paker 187, 188 Celalettin Güvenç 20, 21 Celil Sağır 179 Cemal U ş ş ak 238 Cemil Beder 24 Cemil Çiçek 122, 123, 127 Cemil Meriç 166 Cem Küçük 408 Cengiz Çandar 176, 193, 194, 195, 197, 203, 416 Cengiz Kuşçuoğlu 416 Charlie Ries 342 Chris Mason 384 Christopher Dandeker 47 Chris W. Eskridge 47 Cihan Aktaş 384 Cindy J. Smith 47 Cüneyd Zapsu 176 Cüneyt Özdemir 184, 185 Cüneyt Ülsever 193 ç Çetin Doğan 386 Çevik Bir 170 D Dale Eickelman 74 Dani Rodrik 386, 387 David Capes 75 David Ignatius 359 David Johnson 41 David Spaulding 69 Davron Kabilov 308 Deborah K. Jones 165, 176, 219, 241 Defne Bayrak 34, 35, 36 Demetrios, Başpiskopos 228 Deniz Baykal 53, 54, 57, 161, 215, 219, 224, 226, 227, 229, 232 Derviş Eroğlu 224 452

453 Devlet Bahçeli 102 Devrim Gürkan 102 Dilek Akagün Yılmaz 380 Doğan Yurdakul 401 Doğu Perinçek 54, 416 Donald Senior 74 Douglas Silliman 34, 264 Duane C. Butcher 312 Durdu Özbolat 120 Dursun Buğra 383 Dursun Çiçek 61 226, 229, 274, 282, 341, 342, 343, 386 Eric Green 344 Erkarn Tufan Aytav 159, 278 Erkan Mumcu 113, 131, 132, 140 Erol Manisalı 281 Ersönmez Yarbay 116 Ertuğrul Yalçınhayır 139 Evan Feigenbaum 251 Eymen El Zevahiri 35 Eyüp Can 408, 425, 426 E Edip Cansever 52 Edvard Nalbantyan 234 Edward Snowden 375 Egemen Bağış 99, 150 Ehud Barak 356, 359 Ekrem Dumanlı 27, 124, 176, 177, 179, 208, 278, 279 Ellen Tauscher 360 Elnur Aslanov 293 Elshad Miri 292 Emin Arslan 5, 54, 55, 58, 59, 60 Emin Başer 74 Emine Erdoğan 125, 137, 221 Emir Timur 316 Emre Doğru 378, 380, 384, 385, 401, 402, 403, 408, 409, 412 Emre Taner 348, 351 Emrullah (Emre) Uslu 355, 358 Enis Berberoğlu 387 Enver Aysever 182, 183 Ercan Arıklı 416 Ergin Saygun 232 Ergun Babahan 176, 177, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214 Ergun Özbudun 98 Eric Edelman 104, lll, 115, 116, 122, 125, 131, 132, 217, F Faruk Çelik 99, 133 Faruk Demir 124, 139, 149, 382, 384, 385, 386, 388 Faruk İlhan 20, 24, 25 Faruk Mercan 208 Faruk Nafiz Özak 112, 135 Fatih Altaylı 206 Fatih Balcı 46, 49 Fatih Köksal 36 Fehman Hüseyin 332 Fehmi Koru 96, 166, 167, 190 Ferai Tınç 176 Ferhat Boratav 179, 182, 184 Ferhat Ünlü 318 Feridun Sinirlioğlu 354, 365 Fethullah Gülen 18, 20, 21, 22, 23, 25, 26, 29, 30, 31, 32, 39, 41, 42, 43, 49, 52, 54, 59, 61, 62, 63, 65, 66, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 76, 77, 78, 79, 81, 82, 83, 85, 86, 90, 92, 93, 95, 96, 104, 107, lll, 124, 126, 127, 132, 135, 139, 141, 142, 143, 145, 146, 148, 152, 154, 156, 159, 160, 164, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 175, 182, 184, 185, 453

454 188, 189, 197, 202, 207, 208, 213, 216, 226, 227, 228, 231, 23S, 236, 238, 240, 241, 242, 243, 24S, 247, 248, 249, 2S0, 2Sl, 2S3, 2S4, 2SS, 2S6, 2S9, 262, 263, 264, 266, 267, 268, 272, 273, 27S, 277, 279, 28S, 289, 290, 291, 293, 294, 29S, 296, 298, 299, 301, 302, 308, 312, 316, 317, 318, 320, 322, 323, 325, 326, 328, 329, 330, 332, 333, 338, 348, 376, 378, 379, 388, 389, 390, 392, 398, 399, 402, 405, 408, 411, 414, 419, 421, 42S, 426, 428, 429, 430, 433 Floyd Schoenhals 74 Francis Ricciardone 193 G Galip Demirel 13S Galip Ensarioğlu 339 Gareth Jenkins 67, 68 Gaye Zapsu 176 George Fidas 74, 400 George Friedman 377, 379, 384, 401 George Soros 187 George Wilson 140, 333 Glen S. Lewy 232 Gökmen Alp 24 Gözde Kansu 117 Graham Puller 74, 399, 400 Gülay Göktürk 416 Güldal Akşit 112, 13S Günter Verheugen 116 Gürsel Tekin 216 H Habil Topaloğlu 27S Haim Oron 233 Hakan Cengiz 32S Hakan Fidan 199, 2S7, 2S8, 318, 348, 349, 3Sl, 3S4, 3SS, 356, 3S7, 3S8, 359, 360, 363, 365, 366, 367, 368, 369, 370, 371, 372, 373, 374, 37S, 376, 407, 408 Hakkı Süha Okay 60 Halil Ebu Mulal El Belavi 3S Halil Ürün 119 Halim İltaş 47 H. Ali Yurtsever 75 Hanefi Avcı 28, 29, 30, 31, 40, 49, S2, SS, 59, 137, 183, 184, 18S, 402 Harun Tokak 166, 167, 2Sl, 2S2, 418 Hasan Aydın 226 Hasan Cemal 100, 101 Hasan Osman Çelik lll Hasan Ruhani 374 Hasan Yalçın 416 Haşim Kılıç 123, 124, 12S, 199 Hatip Dicle 33S, 340 Hayati Yazıcı 121 Haydar Baş 283, 416, 417, 418 Hayri İnönü 21S Hayrünnisa Gül 99 Hidayet Karaca 216 Hidayet Şefkatli Tuksal 156, 1S7 Hikmet Çetin 22S Hikmet Çetinkaya 41S, 416 Hikmet Çiçek 416 Hillary Clinton 141, 233, 391 Hilmi Güler 109, 110, 113 Hilmi Özkök 63, 64, 128, 420 Hrant Dink 235 Hülya Alper 204 454

455 Humeyni, Ayetullah 261, 357, 389, 433, 434 Büsarnettin Özkan 217 Hüseyin Besli 96 Hüseyin Çelik 117, 118, 119, 120, 121, 126, 139, 273 Hüseyin Cinoğlu 47 Hüseyin Gülerce 146 Hüseyin Kocabıyık 116 Hüseyin Tanideh 358 I Ikrom Merajov 311 Işık Koşaner 354 i İbrahim Barlas 245 İbrahim Halil Yavuz 37 İbrahim Kalın 365, 378, 379, 380 İbrahim Meşe 47 İbrahim Özal 119 ilham Aliyev 287, 297 İlhan Cihaner 21 İlker Başbuğ 65, 354, 362, 365, 404, 409, 411 İrfan Dündar 352 İsak Haleva 79, 237 İshak Alaton 171 İslam Kerimov 300 İsmail Büyükçelebi 419, 420 İsmail Çalışkan 55 İsmail Dinçer Güneş 47 İsmail Korkmaz 55 İsmet Yılmaz 349 J James E. Bowley 75 James Gibbon 204 James Jeffrey 60, 66, 152, 153, 154, 159, 263, 266, 267, 298, 365, 366, 367 James Kenneth Echo ls 74 James Moore 135 Jamshid Rasulov 311 Janice G. Weiner 53 Jean Paul 76, 82, 143, 168, 169, 170, 237 Jeff Stein 398, 399, 401 Jill Carroll 74 Joe Biden 272 John Esposito 75 John Kunstadter 387, 388 John Obert Voll 74 Jon Robert Purnell 300 K Kadir Altınışık 40 Kadir Kayan 411 Kadir Topbaş 215 Kadri Özçaldıran 268, 270 Kamil Tekinsürek 416 Kamran Bokhari 403 Karl Marks 235 Kaşif Kozinoğlu 355, 402, 414, 434, 436 Kemal Alemdaroğlu 217 Kemaleddin Heydarov 289 Kemalettin Gülen 71 Kemalettin Özdemir 32, 420 Kemal Kaçar 196 Kemal Kılıçdaroğlu 215, 219 Kemal Öksüz 75 Kenan Evren 281 Kerim Balcı 192, 193, 196, 197, 202, 203, 204 Korkut Boratav 182 Kubilay Dikyurt 245 Küçük Hüseyin Efendi 171 Kürşat Tüzmen 116, 138, 139, 280 Kurtuluş Tayiz 350 Kutbettin Arzu 339 455

456 L Latif Erdoğan 32 Laura Poitras 375 Lawrence T. Geraty 75 Levent Ersöz 386 Leyla Zana 340, 342, 343 Lina Filiba 234 Loye Ashton 75 Lütfi Ünal 420 Lynn Mitchell 75 M Mahmut Kılıç 166 Mary Catherine Frye 73 Mehdi Eker 112, 135 Mehmed Uzun 344, 345, 346 Mehmet Ağar 339, 340 Mehmet Ali Birand 179 Mehmet Ali Şahin 139 Mehmet Ali Yalçındağ 212 Mehmet Aydın 132, 139, 147 Mehmet Baransu 189, 339 Mehmet Bekaroğlu 318 Mehmet Beyazıt Denizolgun 196 Mehmet Cevher İlhan 416 Mehmet Fırıncı 238 Mehmet Müezzinoğlu 108 Mehmet Sağlam 74 Mehmet Uğurlu 416 Mehmet Yaşar Tapkan 38 Mesud Halili 263 Mesut Barzani 350 Mesut Yılmaz 50 Mete Belovacıklı 416 Metehan Demir 350 Michael Chertoff 73 Morton Abramovitz 74 Muammer Türkyılmaz 323 Mücahit Arslan 30 Mücahit Can 336 Müeyyet Boratav 182 Muhammed El Baradey 369 Murat Başesgioğlu 50, 138 Murat Karayılan 332, 351, 353 Murat Saraylı 74 Murat Yetkin 159 Musa El Sadr 356 Mustafa Akyol 166, 172 Mustafa Bilgili 411 Mustafa Birden 71 Mustafa Elitaş 100 Mustafa Fehmi Okay 60 Mustafa Günay 81, 104 Mustafa Karaalioğlu 156, 176, 178 Mustafa Karasu 336, 351, 352 Mustafa Sarıgül 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 225, 226, 228 Mustafa Ünal 278 Mustafa Yücel Özbilgin 71 Mutlu Ekizoğlu 66 Müyesser Yıldız 401 Muzaffar Karimov 311 N N abi Avcı 268 N agehan Alçı 212, 213 Naile Süleymanova 290 Namık Kemal 15 Nazlı Ilıcak 164, 165, 166, 206 Necdet Açan 416 Necdet Kılıç 184 N ecd et Özel 199, 202 Necmettin Erbakan 132, 142, 143, 154, 157, 236 Nedim Şener 401, 402 Nejat Akçal 262 Neriman Gasimoğlu 290 Nevval Sevindi 247 Nevzat Saygılıoğlu 116 456

457 Nihat Ali Özcan 149 Nimet Çubukçu 112, 127, 135, 137 Niyazi Öktem 166, 167, 171 Nuh Mete Yüksel 31, 32 Nurnan Kurtulmuş 96 Nuray Başaran 124, 126, 276 Nuray Mert 163 Nurettin Canikli 99 Nurettin Şirin 416 Nuri Çolakoğlu 416 Nursuna Memecan 207 o Oğuzhan Başıbüyük 47 Oktam Bekiyev 311 Olimjon Musayev 311 Oral Çalışlar 416 Orhan Doğan 340, 343 Orhan Karakuş 41 Orhan Kemal Cengiz 67, 68 Osman Baydemir 334, 335, 336 Osman Doğru 380 Osman Hilmi Özdil 28, 29, 34, 37, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 49, 51, 52, 300 Osman Nuri Gündeş 398 Osman Yıldırım 70 ö Ömer Altıparmak 352 Ömer Çelik 117, 126 Ömer Saatçioğlu 45 Önder Aytaç 41, 51 Önder Sav 53, 54 Özden Örnek 380 388 p Papa XVI 238 Patrick Meehan 73 Paul Barker 74 Pervin Buldan 100 Peter Rosenblatt 233 Peter Westmacott 342 Pınar Doğan 386, 387 R Ragıp Zarakoğlu 416 Ramazan Akyürek 70 Ramiz Mehdiyev 293 Ravshanbek Vafoyev 308 Recep Gültekin 33, 38, 39, 44, 49, 50, 51 Recep Gündoğan 69 Recep Tayyip Erdoğan 30, 96, 102, 108, 117, 125, 154, 169, 176, 194, 199, 213, 232, 238, 241, 271, 273, 287, 317, 348, 349, 376, 382, 420 Reşit Uman 251 Reva Bhalla 379, 382, 389, 390, 391, 393, 395, 397, 408, 409, 412 Richard Boucher 250 Richard Lazarus 74 Richard Miles 323 Rifat Hisarcıklıoğlu 132 Rıdvan Akar 182 Robert Baer 398, 399 Robert Deutsch 108, 219, 251, 343 Robert Gibbs 369 Robert Mueller 73 Robert Pearson 63, 103, 139, 142, 249, 341 Robert S. Deutsch 103 Ross Wilson 52, 64, 113, 147, 249, 253, 254, 255, 262, 381 Ruşen Çakır 99, 351 457

458 s Sabahattin Önkibar 118, 119 Sabri ()k 351, 352 Sabri Varan ll 9 Sadi Kündüroğlu 150 Sadullah Ergin 63 Said-i Nursi 303 Salih Memecan 207 Sami Güçlü 112, 135, 136 Sami Herman 234 Samih Teymur 5, 38, 44, 45, 46, 47, 48, 49 Sami Kohen 176 Savaş Süzal 222, 223 Sean N oonan 398, 401 Sebahattin Gültekin 47 Sedat Ergin 179 Sedat Laçiner 28, 253 Selim Sadak 340, 343 Selma Kırmızı 18, 19, 20, 25 Sencer Ayata 150 Serdar Coşkun 26 Serdar Tatıl 48 Serdar Turgut 184 Serdar Yıldız 48 Serhat Albayrak 210, 212 Serpil Alpman 261, 262 Sevilay Yükselir 102 Sezgin Tanrıkulu 339, 340, 378, 380, 381, 382 S. Gülen 5, 18, 19, 22, 23, 25, 27 Sharofiddin Gofurov 311 Sharon Wiener 55, 59, 67, 159, 163, 242, 245, 268 Sheryl E. Santos 75 Shuhrat Mustafoev 303 Silvio ()vadya 234, 236, 243 Sırrı Süreyya Önder 100 Sıtkı Güvenç 21 Soli Özel 218 Soner Yalçın 16, 183, 201, 207, 235, 401, 402 Stewart Dalzell 77 Stuart Smith 79, 218, 237 Süalp Çekmeci 416 Süleyman Demirel 158, 228, 260, 281 Süleyman Hilmi Tunahan 195, 196 ş Şahin Alpay 159, 160, 161, 162, 416 Şamil Tayyar 165 Şener Eruygur 386 Şenkal Atasagun 421, 435 Şeyhmus Ülek 338 Şimon Peres 224, 352 Şükrü Küçükşahin 318 T Taha Akyol 172 Taner Aksakal 21, 22, 23, 25 Tansu Çiller 116, 202 Tayfun Atay 148 Terry Mathis 75 Thomas Albert Gilly 47 Thomas Michel 426, 427 Tigran Sarkisyan 233 Tim Steller 83 Tina Cloutier 84 Tolga Tamş 375 Tufan Türenç 52 Tuncay Güney 235 Tuncer Kılınç 280, 281, 358 Turgut Özal 74, 180, 328, 337 Turgut Sunalp 327 Türker Ertürk 201 u Uğur Mumcu 15 Uluğ Bey 316 458

459 Usame Bin Ladin 35, 422 Uygun Gofurov 3ıO ü Ümit Meriç ı66 Ünal Erkan 50 Üzeyir Garih ı69, ı70 V Vahit Erdem ı33 Valeria Heuberger 322 Vecdi Gönül ıo5 Vedat Zamir ı88 Vehbi Dinçerler 250 Veysi Sarısözen 4ı6 Vitaly Naumkin 272 Vladimir Putin 272, 283 Volkan Bozkır 342 Zafer Mutlu 223 Zahid Akman ı 46, ı 47 Zahid Kotku ı 47 Zekeriya Öz 58, 63, ı5ı, 235, 303, 355 Zeki Ergezen 112, 119, ı35 Zeki Güven 38 Zeynel Abidin Erdem 327, 329, 330, 33ı Zeynep Dereli 225 Zübeyir Aydar 35ı w Win Dayton 225 y Yakup Özdemir 2ı Yalçın Küçük 40ı, 402, 435 Yaşar Büyükanıt 64 Yaşar Güler 354 Yaşar Okuyan ı28 Yaşar Yakış ıo4, ı39 Yasemin Çongar ı89, ı90, ı9ı, ı94, ı97, ı98, ı99, 202, 203, 383 Yasin Özdil 4ı Yıldıray Oğur ı87, ı89, 353 Yıldırım Akbulut 74 Yılmaz Polat 94, 95, 222, 223 Yusuf Özal ll 9 Yusuf Ziya Özcan 45, 46, 50, 5ı z Zafer Çağlayan 349 459

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...