Ehl-i Kitab’ın Vehimleri:
Bir taraftan şirk koşmaksızın bir tek Allah’a inandıklarını iddiâ ediyorlar, diğer taraftan ise Tevrat’ın üzerinde çok durduğu ve hep kötülediği putperestlik ve şirk içerisinde bulunan müşriklerin müslümanlardan daha doğru bir yola inandıklarını ilân ediyorlardı.
Bu hususta nâzil olan Âyet-i kerime’de şöyle buyuruldu:
“Kendilerine kitap verilmiş olanları görmedin mi? Tâğuta ve bâtıl ilâhlara inanıyorlar. Sonra da kâfirler için ‘Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır.’ diyorlar.” (Nisâ: 51)
Allah-u Teâlâ diğer Âyet-i kerime’sinde onların sapıklıklarını bildirerek şöyle buyurdu:
“Bunlar Allah’ın lânetlediği kimselerdir. Allah’ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın.” (Nisâ: 52)
Bu lânet, mevcut ve tahakkuk eden lânettir, âhiretteki lânet ise hiç şüphesiz ki daha büyüktür.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde ehl-i kitabın Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den ve daha önce de Musa Aleyhisselâm’dan ne kadar çirkin isteklerde bulunduklarını ve bu yüzden başlarına gelen felâketlere uğradıklarını beyan buyurmaktadır:
“Resulüm! Ehl-i kitap, senin kendilerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Onlar Musa’dan bunun daha büyüğünü istemişler ve: ‘Bize Allah’ı apaçık göster!’ demişlerdi. Bu zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Kendilerine bunca açık deliller geldikten sonra da buzağıya taptılar. Biz bunu da bağışlamıştık ve Musa’ya apaçık bir delil (hâkimiyet) vermiştik.
Söz vermeleri sebebiyle Tur dağını üzerlerine kaldırmış ve kendilerine: ‘Kapıdan secde ederek girin.’ demiştik. ‘Cumartesi gününde aşırı gitmeyin!’ diyerek, kendilerinden ağır bir söz almıştık.
Sözlerini bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve: ‘Kalplerimiz perdelidir.’ demeleri sebebiyle (lânete uğramışlardır.) Hayır! Tam aksine, küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur. Pek azı hariç, artık onlar iman etmezler.” (Nisâ: 153-154-155)
Çünkü onlar küfre ihtirasla sarılıyorlar, ısrarla nifaklarına devam ediyorlardı. Maksatları dâvete icâbet etmemek olduğu gibi, ilâhi dâvete kulak vermemekle iftihar etmekti.
Allah-u Teâlâ bu gibi kişilerin içyüzlerini bu şekilde ortaya koymakla, kıyamete kadar gelecek nesillere ihtarda bulunmaktadır.
“Kitap ehlinden birçokları hak gözlerinin önüne serildiği halde içlerindeki çekememezlikten ötürü, imanınızdan sonra sizi tekrar küfre döndürmek isterler. Allah’ın (açıklayıcı) emri gelinceye kadar onları affedin, geçin. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.” (Bakara: 109)
Elbette bir gün gelecek belâlarını bulacaklardır. Zamanı gelince başlarına gelecek felâketlerini gözlerinizle görürsünüz.•
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ehl-i kitabı, sadece müslümanlara olan düşmanlıkları sebebiyle değil, onların yanlış inançları sebebiyle müslüman topraklarından çıkarıp sürmüştür.
Bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Allah yahudi ve hıristiyanlara lânet etsin. Onlar peygamberlerin kabirlerini mescid edindiler. Arap topraklarında iki din birlikte yaşamayacaktır.” (Buhari-Müslim)
Diğer bir Hadis-i şerif’lerinde ise şöyle buyuruyorlar:
“Ehl-i kitaba (din hususunda) bir şey sormayınız. Çünkü kendileri sapıklığa düşmüş iken elbette size doğru yolu göstermezler.
Şüphe yok ki, bu durumda siz (onlara bir şey sorduğunuz) takdirde ya bâtıl şeyi tasdik eder, ya da doğru olan şeyi yalanlarsınız.
Allah’a yemin ederim ki Musa hayatta olup aranızda bulunsaydı bana tâbi olmaktan başka bir yol aslâ helâl olmazdı.” (Kenzül-ummal: 1.52)