07 Mart 2015

SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA SEKİZİNCİ BÖLÜM



SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA
SEKİZİNCİ BÖLÜM

Örgütün uluslararası merkezi Havai'nin KailuaKona kentindedir. Örgüt, Hong Kong'daki merkezinden Asya ülkelerine misyonerler yollamaktadır.[614] İlki Lozan'da olmak üzere, 50 ülkede daha eğitim merkezi kuruldu. YWAM dünyaya yardım örgütü olarak açıldı ama dinsel eğitim örgütledi. Eylemleri, YWAM önderlerinin hazırlamış olduğu Christian Magna Carta adı verilen İncilci belgeye göre uygulanmaktadır.[615] YWAM, 100 ülkede yerleşik 7000'e yakın misyoneriyle çalışmaktadır. Ayrıca 30.000'e yakın gönüllü de çalışmalara katılmaktadır. 1985'e dek, 1741 misyoner alan çalışması yapmıştır. Amerika'da 30 merkeze sahip olan YWAM, 64 ülkede yoğun etkinlik göstermektedir.[616] YWAM' in bir sızma örgütü olarak en büyük işlev gördüğü bölge Orta ve Güney Amerika olmuştur. 'Amerikan Demokrasisi' ilkesini anlamak bakımından Guatemala diktatörü ile kurulan ilişkilerin sonucuna bakmak yeterlidir. Diktatör Efrain Rios Mont, 1982'de OAS Büyükelçisi Middendorf la Amerika'da görüşmelerde bulunmuştur. 

Hıristiyan misyoner örgütleri Orta Amerika'da önemli etkinliklerde bulunmuşlardır. Diktatörlerin ordularına yerinde konferanslar vermiş ve onların tanrı adına savaştıklarını bildirmişlerdir. Bu ülkelerden Guetamala'da demokratik seçimlerle göreve gelen hükümetin 1954'de darbeyle yıkılmasından sonra uygulan şiddet sonucunda 200.000 kişi öldürülmüştür. Guetamala'da ABD destekli diktatör Mont'un iktidar döneminde CIA tarafından eğitilen 'Ölüm Çeteleri' 7000 yerliyi palalarıyla kesip biçmişlerdir.[617/ 618] Bazılarının derin ilişkilerine değindiğimiz bu demokrasi ihracatçısı IRI'nin bir avuç ünlü seçkini, operasyonun son 614 Michael O'Brien, The Christian Underground (Hıristiyan Yer altı), CAQ, 1987-27,s.35'de örgütün yayını World Christianity, Jan. 1996, ss. f 9'dan alıntılanıyor.

 615 "Hearts & Hands to Help!," YWAM brochure, tarihsiz"den Int.Hemispheric Inf.Source 616 YWAM' in etkin olduğu ülkelerin başlıcaları: American Samoa, AR, AS, AU, BA, BG, BE, BO, BR, BZ, CH.CI, CM, CN. CO, CY, Fiji, Fİ, FR, GE, GH, Greenland, GT, HK, İN, IS, JA, JM, KE, KO, ME, MZ, Namibia, NE, ND, New Caledonia, NZ, NO, PA, Papua New Guinea, PE, PH, PT, PU, Saipan, Samoa. Scotland, SF, SG, Solomon Islands, SP, Spanish North Africa, SR, SW. SZ, TH, TO, Tonga, TW, UK, US, VE, ZB. (YVVAM Information Packet, received Feb 5, 1991) 617 Edvvard S. Herman, The Real Terror Netvvork; Terrorism in Fact and Propaganda, s. 116, 206, 219 618 1980'de Maya köyündeki insanların sıraya dizilip birer birer öldürülmesine, genç kızların ırzlarına geçilmesine ve çocukların başlarının kesilmesine tanık olan Pasqual Hemandez, zamanın askeri diktatörü, şimdinin kongre başkanı Efrain Rios Montt ve adamları hakkında soykırım davası açtı. Catherine Elton, "Guatemalan massacre survivors seek former president's trial" CS Monitör 14 June 2001.dönemindeki dış görünümleriyle karşımıza temiz adamlar ve temiz kadınlar olarak çıkmaktalar. 

Bu son derece olağan karşılanmalı. Çünkü açıkta gezinenlerin kirleri kolay kolay görünmez. Ne ki, yıllar geçtikçe eski dönemin deneyimli operatörleriyle yeni dönemin örgütçülerinin buluştuğu yönetimler oluşuyor. CDM, CfD, APRI, AFLCIO, gibi eski dönem yarı örtülü yarı-resmi örgütlerdeki yöneticilerin yerini, yeni tür resmi görevliler, vakıfçılar ve 'kanaat önderi' denilen propagandacılar alıyor. Bu durum yanıltıcı olmamalı. İster "sivil," ister "Non Governmental," hiçbir siyasal ya da ticari örgütlenme ABD Milli Güvenlik Komitesi kararlarını gözetmeden gerçekleştirilemez. ABD'nin bırakalım askeri güvenliğine, ticari çıkarlarına gelebilecek en küçük zararın karşılığı yine ABD başkanının dediği gibi, yarı örtülü operasyonla verilir. "Demokrasi" ve "özgürlük" losyonuyla temizlenmiş görünen eski kirli ellerin, yarın hangi işi tetikleyeceğini anlamak için son on yılın Doğu Avrupa, Ortadoğu, Afrika çatışmalarına yeniden bakmak gerekir. Türkiye'de gençliği örgütleyen, siyasal partilere kadro yetiştiren, "yerel yönetimleri güçlendirilme" adı altında desantralizasyon yani merkezi devletin dağıtılması işlerini destekleyen, Türkiye'de devletin ve toplumun ahlaksızlığa ya da yolsuzluğa battığını kanıtlamaya çalışan çalışmaları yönlendiren IRI örgütünü işte böylesine resmi ve Amerikan devletiyle içlidışlı elemanlar yönetmektedir. Şimdi kitabın ilk bölümlerine dönerek, bunca ünlü ve etkin kişinin yönettiği IRI'nin bazen parasal olarak, bazen hem parasal hem de uzman desteği sunduğu 'sivil' toplumcuların, gençlik örgütleyicilerinin, siyasal partilerin, belediyelerin 'proje' özetlerinde belirtilen çalışmalarını yeniden gözden geçirmek yararlı olabilir. "Yerel yönetimlerin otonomlaştırılması", "gençliğin politikaya çekilmesi", partilere .'teknik' yardım adı altında eğitim verilmesi, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nde ilişkiler kurulması vb. başlıklar altında toplanabilecek etkinlikler için ayrıca bir yorum gerekmiyor. Ne ki, "project democracy" operasyonun en önemli yanının geleceği yaratmak olduğunu ve bunun yolunun da akademik dünyada elemanlaştırmaktan geçtiğini görmek gerekiyor.

AKADEMİK DÜNYADA ELEMANLAŞTIRMA 
"Parayı veren: NED Bağış Alıcı: Freedom House Alt Bağış Aha: Erbil Üniversitesi Proje: Federal belgeler de dahil, demokrasi sorunları, tercüme ve demokrasiyle ilgili temel işlerle ilgili olarak bir Kuzey Irak'taki Erbil Üniversitesi'ne bağlı olarak halk siyasi enstitüsü kurmak ve Kürtlere yasama ve kişi haklarını koruyacak bir anayasa oluşturma konusunda öneriler yapmak üzere üç anayasacı öğretim üyesinin gezisini desteklemek." NED Democracy Projects Database. ABD yönetimleri skandallarıyla ünlüdür. Vietnam savaşındaki operasyonların kirli yüzünün ortaya çıkmasının ve muhaliflerin siyasi bürolarının CIA katkısıyla dinlenmesi olayı ile ilgili Watergate skandalının ardından ortalık karışır. ABD Senatosu İstihbarat Komisyonu, ClA'nın operasyonlarını soruşturur. 1976 yılında, "Dış (İstihbarat) ve Askeri İstihbarat (ve) İstihbarat Etkinliklerinin Hükümet Operasyonları ile Bağlantısını inceleme Komisyonu Nihai Raporu" ya da Komisyon Başkanı Frank Church'un adına bağlanarak, "Church Komitesi Raporu" hazırlanır. 

Raporun önemli bölümlerinden biri de CIA'in akademik kurumlardaki çalışmalarını içermektedir. Rapor, CIA'in incelemesinden sonra ABD'nin milli güvenlik çıkarları nedeniyle yumuşatılır ve genellemelerle yayımlanır. İstihbarat örgütünün etkinliklerinin üniversitelerdeki kapalı olarak geçilir. Komisyon üyeleri ile CIA çevresi arasındaki sevimli ilişkilerden sonra açıklıktan kapalılığa geçişin ayrıntıları kitaplara konu olur.[619] CIA, yüzden fazla Amerikan üniversitesi ve kolejinde, çok sayıda profesör ve yöneticiyle işbirliği yapmıştır. CIA'ya rapor hazırlamaktan, eleman kazandırmaya dek geniş bir alanı kapsar bu etkinlik. Projelerde çalışan öğrencilerin - doğrudan ajanlaştırılmış olanlar dışında- bu ilişkilerden haberi yoktur. Projelerin dışında en önemli etkinlik, CIA'ya eleman kazandırılmasıdır. Gerçi ClA'nın memur devşirme hakkı yasaldır, ama yabancı öğrencilerin elemanlaştırılması yasa dışıdır ve gizliden yürütülür. 

Bu profesörler, büyük çoğunluğu geri kalmış ülkelerden 619 Kathryn S Jlmsted, "Chalenging the Secret Government" (Gizli devletle mücadele), The University of North Carolina Press, 1996. burslarla devşirilmiş öğrencileri akademik yaşam içinde eğitip CIA'ya yönlendirmektedir. Kimi zamanda, dış ülkelerden gelip üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalışmalarını sürdürmekte olan Afrikalı, Asyalı, Ortadoğulu bilimciler doğrudan CIA'ya alınırlar. Frank Church Raporu'na göre CIA'in üniversitelerdeki etkinliklerinde, Harvard Üniversitesi'nin yeri büyüktür. Bu büyüklüğün ayrıntıları, komisyonda Curch Raporu'ndan çıkarılmıştır. Harvard Üniversitesi'nden bir grup öğretim üyesi, kendileri bir komite (Harvard Committee) kurarak, CIA- Akademik Dünya ilişkilerini araştırırlar. Komite, tüm engellemelere karşın, bilimsel bir araştırma yapmaya çalışır. Ne ki, bilimsel çalışmanın tamamlanması için gereken bilgi CIA'den alınamaz. Komite, Harvard'da ve öteki üniversitelerdeki CIA-Akademisyen ilişkilerinde ilginç sonuçlara ulaşır. 

Yabancı öğrenci ve akademisyenlerin ClA'nın ağına alınmasında şu üç temel amaç güdülmektedir:
 (1) ABD'nin çıkarlarına uygun yürütülen projelere, ilgili ülke ya da bölgelerden getirilmiş iyi eğitimli ve yetenekli kişiler aracılığıyla, akademik çalışma adı altında birinci elden bilgi devşirmek ve operasyonlara beyin gücü sağlamak. 
(2) Örgütün bazı sinsi operasyonlarına maliyeti düşük, akademik görünüşlü bir örtü yaratmak. 
(3) Üçüncü dünya ülkelerinden devşirilmiş yetenekli öğrencilerden bazılarının "yarının liderleri" olacağı varsayılarak, CIA yarının liderlerini peşinen devşirmiş oluyor. İstihbarat dünyasının uzmanı olarak bilinen, gazeteci Ernest Volkman, Penthouse Ekim 1979'da yayımlanan "Spies on Campus" başlıklı yazısında bu amacı şöyle özetliyor: "CIA, (geleceğin) bu liderlerini şimdiden örgütleyebilirse, bu kişiler daha sonra karşılıksız (bedava) "yerinde ajan" olacaklardır. Elbette bunların hepsi casuslaşmayacaktır; fakat bunların yüzde biri bile, süreç içinde, örneğin ekonomi bakanı olsa, öğrencilerin örgütlenmesine ayrılan zaman ve çabaya haydi haydi değer." Walkman’ın yabancı öğrencilerin ileride üstlenmesi olası iktisat bakanlığı göreviyle verdiği örneği, daha değişik ya da daha yüksek makamlarla ya da stratejik öneme sahip, örneğin güvenlik, savunma ve istihbarat kurum ve kuruluşlarıyla zenginleştirmek, durumun boyutunu görmek için yeterli olacaktır. 

Bu arada hemen belirtelim ki, ABD, üçüncü dünya ülkelerinin gençlerini kendi ülkesine (ABD'ye), kendi ortamına (Amerikan) çekerek, kendine "mürit" (eleman) yetiştiriyor. Bu işin yöntemi de budur. Oysa Türkiye'den bir örgütlü topluluk da başka ülkelerde okul açıp, oradaki çocuklara, kendi ortamlarında eğitim veriyor ve bunu Türkiye'ye bağlı liderler yetiştirmek olarak sunuyor. Kimsenin CIA gibi çirkin ve erdem dışı davranma zorunluluğu yok, ama ticari ve dinsel ilişki ağını böylesine çarpıtarak halkı yanıltması da bir gerçektir. Başka ülkelerde, Türkiye'nin yöneticileri geldiğinde, T.C bayrağı sallayan okul çocuklarının kazanıldığını ileri sürmek ise, tartışmasız bir erdemsizliğin ötesinde, safsatadır. ABD'de 1950'lerin başında devşirilmeye başlanılan yabancı öğrenciler, kendi ülkelerine döndüklerinde "agent in place (yerinde ajan)" olmuşlardır. Bu devşirilme işinin başlangıcı, 1930-1940'lara dek gider. 

Özellikle ABD dostu ülkelerden, öğrenciler askeri okullara çağrılırlar. ABD, ileride kendi ülkelerinde seçkin konumlar elde edecek olan bu kişilerden, iç politikanın yönlendirilmesinde ya da devletlerden iç bilgi sızdırılmasında yaralanmayı planlamıştır. [620] Ernest Walkman, "1970lerde CIA adına öğrenci tanıma ve örgütleme işleriyle görevlendirilmiş 5000 akademisyen, her yıl eğitim için ABD'ye gelen 250.000 öğrenci arasından gelecekte operasyon yürütecek 200-300 elemanın seçtiğini" belirtiyor. Öğretim elemanları ve memurların en azından % 60'i yaptıkları işle ilgili tüm gerçekleri bilmekteydiler.[621] Uluslararası politika için bunca elemanlaştırmayı göze alanların arkasında elbette önemli şirketler bulunacaktır. 

Bir küçük örnek alalım. 
1978'de ABD eski Hazine Bakanı William E. Simon ve yeni muhafazakârlardan Irving Kristol'un kurucu olarak göründükleri IEA (Institute for Educational Affairs) eşgüdüm sağlayacaktır. İşe 100.000 bin dolarlık hibe toplamakla başlanır. İlk aşamada muhafazakâr vakıf şebekesinin dörtlüsü olarak bilinen The John M. Olin Foundation, The Scaife Family Trusts, The JM Foundation ve Smith-Richardson Foundation destek verirler. Daha sonraları adı Madison Center for Educational Affairs (MCEA) olarak değiştirilen örgüte, Bechtel, Coca-Cola, Dow Chemical, Ford Motor Co., General Electric Co., K-Mart, Mobil ve Nestle para akıtırlar. 

Bu işlere akıtılan paranın boyutu küçümsenmeyecek ölçüdedir. Olin Foundation, yalnızca 1989'da, 200 ayrı eğitim kurumu ve "think tank"e 15 milyon dolar vermiştir. Türkiye projelerini de desteklemekte olan Smith-Richardson Foundation Siyaset Programı 4,8 milyon dolar dağıtmıştır. Scaife Foundation ise başta Heritage Foundation olmak üzere birçok kuruma yılda 8 milyon dolar vermektedir. Graham E. Fuller'in Türkiye'deki Nurculuk araştırmalarını RAND üstünden para ile destekleyen Earhart Foundation yılda 2 milyon dolar verirken, tek tek profesörlere yılda 100 biner dolar ödemektedir. 

Bu profesörler çoğunlukla iktisat, 620 William R. Corson, Armies of Ignorance (N.Y. The Dial Press, 1977), s.309'dan Robert Witanek, "Students, Scholars, and Spies: The CIA on Campus, caq 1989 (31), s.27. 621 ibid. felsefe ve siyaset bölümlerinde görevlidirler.[622] CIA, üçüncü ülke öğrencilerini, ABD'nin çıkarlarına ters politikalar izleyen ilgili ülke öğrencileri arasında muhbir olarak kullanmıştır. Örneğin Şah döneminde, Washington Üniversitesi'ndeki doktora öğrencilerinden İranlı öğrenci Ahmed Cabbari'ye, Şah karşıtı öğrenciler arasında casusluk yapması önerilmiştir. Washington Üniversitesi'nde doktora yapan Cabbari ile ilişkiye geçen CIA ajanı Mark Ellerson, konuşmanın teybe kaydedildiğinden habersizdir. Ellerson'un amaçlarını şu sözlerle açıklar: "Seninle ilgilenmemizin amacı, İran’a dönmen ve devlette ir görev edinmeni sağlamaktır. Bu nedenle çalışmalarınla ilgili olarak bize bilgi aktarmanı istiyoruz. 

Buna karşılık, elbette .. senin belirleyeceğin bir banka hesabına aylık ödeme yapacağız., sağlık harcamaları ya da her neyse her seferinde 750 dolar ödeyeceğiz. Senin en az iki yıllığına İran'a dönmeni istiyoruz... Birleşik devletlerde oturma izni almana yardım etmek istiyoruz..."[623] Ellerson daha sonra Cabbari'ye başka öğrencileri de örgütlemesi karşılığında kendisine ayrıca ödeme yapılacağını bildirir. Ne var ki, öneriyi geri çevirir.[624] Aynı biçimde Afrikalı öğrenciler Afrika'nın milliyetçi akımları içinde casus olarak kullanılmışlardır. New Times, 1980'lerin başında CIA'in ülkelerine dönerek ABD adına casusluk yapması için 30 Libyalı öğrenciyi örgütlediğini açıklar. CIA'in yabancı öğrencilerle kurduğu ilişki acılı sonuçlar da veriri. 1948-1990 arasında CIA ile ilişkiye geçen öğrencilerden kırkı, bu ilişkinin CIA tarafından açıklanacağı korkusuyla kendisini öldürmüştür.[625] 

Bu arada, Türkiye'den gidenler, kurs görenler, bu tür ilişkiler içinde olurlar ya da olamazlar diye düşünmenin bir yararı olabilir mi, bilemeyiz. Eğitimden geçmişlerin görevlendirilecekleri birimlerin, eğitim alanına uygun olması gerekmektir. Psikoloji eğitimi görmekte olanlar, psikolojik savaş ve propaganda işlerinde, kısaca "halkla ilişkiler' ve 'kamuoyu oluşturma'; sosyoloji öğrenimi görenler, ilgili ülkelerin ırkköken-dinsel yapılanma ve toplumsal tüketim kapasitelerinin analizinde; teknik elemanlar, işletmeciler ilgili ülkenin tarım, sanayi, ham madde, ticaret olanaklarını konu edinen "master" ve "doktora" çalışmalarında; uluslararası ilişkiler öğrencileri, ilgili ülkedeki dinselsiyasal-bölgesel çatışma alanlarında akademik(!) olarak çalıştırılmaktadır.

"Endovving the Right-wing Academic Agenda" Sara Diamond, caq, # 38, s.46-47. 623 Ami Chen Mills, CIA Off Campus, s.25 624 Wolkman, a.g.y 'dan Caq, a.g.y. 625 Ami Chen Mills, a.g.k.s.26. Bu işleri olağan karşılamak gerekiyor. Batı Avrupa'da ya da ABD'de dinsel ya da ırksal ayrıştırmayı çağrıştıracak araştırmalar yapılması beklenemez. "İletişim" ya da "digital çağ" denilerek bilgi derlemenin salt bilimsel merak olduğunu düşünmek fazla "rafine" bir ahlağın eseri olabilir. CIA, üniversitelere görevlilerini yerleştirmektedir. 

Bu görevliler bir yandan eleman örgütlerken, bir yandan da CIA ile akademisyenler arasında eşgüdüm sağlamaktadır. Bu tür üniversiteler arasında en çok değer verilenlerin başında gelen Harvard'ın en önemli etkinliği, Türkiye'deki siyasal bilgiler fakültelerinin benzeri olan "School of Government" da gerçekleştirilir. Devamlı öğrencilerin yanı sıra üçüncü ülkelerden getirilen görevlilere, medyacılara, idarecilere kurslar da verilir. CIA ile işbirliği yapan bu okulda görev almış olan ünlülerden üçü, konunun önemini gösterecektir: Henry Kissinger: Nixon döneminin hemen hemen tüm örtülü işlerden sorumlu güvenlik danışmanı. [626]

 Mc George Bundy: Harvard'da Dekan, John Kennedy ve Lyndon Johnson'un güvenlik danışmanıydı. Samuel Huntington: Carter’in Milli Güvenlik Kurulu üyesi, ABD Milli Güvenlik Komitesi'nin dünya operasyonlarında yaslandığı "medeniyetler arası çatışma" senaryosunun yazarı. Bu ünlülerin Harvard ve öteki üniversitelerde ders ya da kurs verdiği yabancıların ABD çıkarlarına yaptıkları katkılara bir Örnek olması bakımından, David Ransom'un "Ford Country: Building an Elite for Indonesia / Ford'un Ülkesi: Endonezya için bir Seçkin (grup) İnşası" başlığını taşıyan yazısından özetleyelim.[627] Endonezyalı Sumitro, Ford ve Rockefeller tarafından parasal destek gören MİT’in Cambridge'deki toplantılarına katıldıktan sonra, bazı öğrencileriyle birlikte, CIA tarafından finanse edilen Harvard'daki yıllık yaz kursuna katılır. 

Bu kursun öğretmeni Henry Kissinger'dir. Öğrencilerin arasından Muhammed Salih, Ford'un profesörlerinden Pauker ile arkadaş olur. Pauker, Jakarta'ya kurslardan sonra Endonezya'ya gider ve aralarında Endonezya Ulusal Planlama Kurumu Başkanı Ali Budiarjo'nun da bulunduğu bir siyasi çalışma grubu oluşturur. Romanya doğumlu Pauker, bu tür işlerde deneyimlidir. II. Dünya Savaşı'nın hemen ardından, Budapeşte'de "Birleşik 626 Henry Kissinger'in Harvard' da iken, FBI adına, çalışma arkadaşlarıyla ilgili istihbarat yaptığı ileri sürülmektedir. 

(Compromised Campus: The Collaboration of Universities With the Intelligence Communityl'945-1'955, Sigmund Diamond, Htstorian, Colombia University, Oxford, 1992) 627 Editör Steve VVeissman'ın Pacific Studies Center ve North American Congress Latin America üyeleriyle hazırladığı "The Trojan Horse: A Radical Look at Foreign Aid (Pa/o Alto CA: Ramparts Press, 1975 revised edition, pp. 93-116" dan alan interhemispheric .com: "CIA on Campus" Devletlerin Dostları" grubunu oluşturmuştur. Sonraları Harvard'a gelen Pauker, akademik derece kazanmıştır. Endonezyalılara göre Pauker, CIA bağlantılıdır. RAND Corporation'a katıldıktan sonra, 1958'e dek CIA ilişkisini kabul etmeyen Pauker, RAND adına Pentagon'un ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın karar oluşturucu unsurları arasında yer almıştır.

 Akademi-CIA ve şirket ilişkileri iç içe gelişir. Ford, 1954'de Cornell Üniversitesi'nde oluşturulan Endonezya çalışma grubuna başlangıç olarak 224.000 dolar vermiştir. Bu çalışmalar öylesine gelişir ki, Endonezya üniversitelerindeki Endonezya siyasi tarihi öğretimi bile Cornell'de hazırlanır. Endonezya devletini yönlendirenler artık Cornell desteklidirler. Örneğin, Jakarta Sultanının sağ kolu sosyolog Selosomardjan. Ford ve Rockefeller'in parasal katkılarıyla yetişmiştir. Endonezya'nın kalburüstü ailelerinin ve yüksek devlet memurlarının çocukları, ABD güdümlü okullarda eğitilir ve onlara Amerikan liberalizmi belletilir. Daha sonra Başkan Sukarno'yu destekleyen enstitüler kurulur. Akademik ilişkiler bilimseldir, deyip geçmemeli. Bu ilişkiler Endonezya'ya mutluluk getirmez. Ülkede, "anti-komünizm" kışkırtmasıyla birkaç gün içinde 200 bin Endonezyalı katledilir. Diktatörler diktatörleri izler. Zamanın ABD Dışişleri Bakanı Kissinger'in, birkaç sözcüklü onayıyla Doğu Timor, Endonezya tarafında işgal edilir. 

Hemen ardından, Doğu Timor gerilla hareketi başlar. Ülkede bir daha huzur görülmez. Yıllar akıp geçer, "project democracy" günleri gelir çatar ve 1950'lerde CIA-Akademi-FordRockefeller ilişkisiyle başlayan süreç yine ABD'nin bu kez "NGO"larıyla etnik ve dinsel çalkantıya dönüştürüldükten sonra, Endonezya'da ABD'nin "Serbest Pazar" iktisadına inanan bir yönetim oluşturulur. Bu arada Doğu Timor adaları, ABD'nin desteğiyle Endonezya'dan ayrılır ve başa dönülür. Sonuç olarak, onlarca yıl süren kanlı çatışmalar, soygunlar Endonezya'nın yoksul halkının yanına kâr kalırken, Ford kumpanyası alacağını çoktan almıştır. Sıra elde edilen iktisadi - siyasi egemenlik alanını güvence ve güvenlik altına almaya gelmiştir. Bunun yolu da oraya asker çıkarmaktan geçecektir.

 Afganistan'da yapıldığı gibi. CIA hakkında yapılan soruşturmalardan sonra, akademik dünyada örtülü olarak yürütülen bu eylemler durdurulmuş mudur? Curch Komitesi'nin raporundan sonra getirilen kısıtlamalar ve FOIA (Freedom of Information Act / Bilgilenme Özgürlüğü Kararı)'ya inananlar, artık bu tür işlerin CIA reformları gereği olarak durdurulduğuna inanabilirler.[628] Ne var ki, işlerini zaten örtülü, yani gizli olarak sürdüren örgütün tutumun değişmeyeceğinin en iyi kanıtı, soruşturmaların ardından, CIA direktörü Stanley Tumer'ın 1977'de yaptığı şu açıklamadır: 628 David N. Gibbs, "Academics and Spies: The Silence that Roars" Los Angeles times, 28 January 2001, Sunday Opinion Section, p. M2."Bizden, her kuruluşun, her akademinin kurallarına uymamız istenirse, ülkemiz için gerekli işleri yapmamız da olanaksızlaşır. Harvard'ın bizim üstümüzde yasal denetim hakkı yoktur."[629] Özellikle son yirmi yıldır, kapalı operasyonun "demokrasi Projesi" adı altında açıktan yürütülür görünen yüzünde yer alan çalışma türünün, sözde bilim adına yapılır görülmesi, yanıltıcı propagandanın en önemli parçasıdır. 

Örneğin İstanbul'daki bir eski Amerikan kolejinde, USIP'ten ya da Hava Kuvvetleri'yle ilişkili, eski CIA ustalarının da çalıştığı RAND Şirketi'nden para alınarak, "Türkiye'nin Kürt Sorununa Yeni Bakışı" gibi adlar altında yürütülen "projeler" işin başındaki profesöre göre son derece bilimsel ve küresel olabilir. "Proje" üst ve yan ilişkilerini bilmeyen ve parlak bir gelecek düşüyle, yoğun bir çalışma yürüten öğrencilere göre, bu etkinlik daha da bilimsel olabilir. Ne var ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığıyla ilgili bir konunun ABD'den alınan para ile yürütülmesini bu denli bilimsel bulanlardan, nesnel bir analiz ve değerlendirme gerektiren, örtülü operasyonlara da bilimsel bir niyetle eğilmeleri beklemek gerekir. Bu bilimcilerden, dünya tarihinde yer alan bazı olayları bilimin gerektirdiği nesnellikle incelemeleri beklenemez. Demokratik seçimle gelmiş yönetimlerin, 1953'de İran'da, 1954'de Guatemala'da, 1961'de Zaire'de, 1965'de Endonezya'da, 1973'de Şili'de, 1980'de Türkiye'de, 2000'de Peru'da, 2002'de Venezuela'da şiddet yoluyla devrilmeleriyle ilişkili yarı açık operasyonları nesnel ve yansız bir yaklaşımla incelemeleri ve operasyonların ABD yönetimiyle bağlarını araştırarak dünya siyasetine ve barışma etkilerini değerlendirmeleri gerekir. 

ABD'ye bağlı kuruluşlardan para alarak, "bilimsel çalışma" yapanlardan bu gerekleri yerine getirmelerini beklemek bir düştür. ABD'nin bölgesel çıkarları için yürüttüğü açık ve kapalı operasyonları göz ardı ederek, bilimsel bir çalışma yapmanın ya da yapılmakta olan çalışmalara bilimsel demenin bir anlamı olamaz. Olabilir savını ileri sürecek olanlara, FOIA (Freedom of Information Act / Bilgilenme Özgürlüğü Yasası) adına CIA'in Langley'deki arşivlerini özgürce kullanma olanağının da tanınması gerekir. Bu yapılmadıkça, 'akademik' çalışmalar da ancak o denli bilimsel olabilir. Türkiye'nin "Kürt Sorunu"na bakanlar, 1990'larda RAND Corporation ve Freedom House bağlantılı "Türkiye'de Din Hürriyeti" raporlarını hazırlayanları nesnel olarak irdelemezlerse, ABD kongresinin "Lozan Anlaşmasında Din Hürriyeti" açısından yasallığını değerlendiren ve ABD tarafından kabul edilmemiş bu antlaşmanın geçersizliğini ileri süren 2000 yılın raporunun, ABD Dışişlerine bağlı Din Hürriyeti Bürosu'nun raporlarının istihbarat ile 629 Ernest Volkman, "Spies on Campus" Penthouse, October 1979 .ilişkisini ele almazlarsa, yapılan çalışmalar da o denli bilimsel olur. 

YANITINI ARAYAN SORULAR 
ABD'deki Türk öğrenci sayısı şimdilerde yaklaşık 15.000 oldu. Geçmiş elli yılda kaç öğrenci gidip geldi? Bunlar daha sonraları ülkenin kaderini etkileyen hangi görevlerde bulundular? ABD'de geçici kurslardan geçenler, hangi konumlara geldiler? Özellikle CIA'in büyük etkinlik göstermiş olduğu, Harvard'da, Berkeley'de, Georgetown'da eğitim gören ve çalışma yapanlar, hangi politik konuma yükseldiler? Bu sorulara daha derinlikli sorular eklemek de olası. Örneğin: Son on, onbeş yılda, ABD üniversitelerinde Türkiye'nin 'Kurdish Conflict (sorunu), Türkiye'de Din Hürriyeti, İslam ve Demokrasi, Din ve Kadın, kadınların örtünme hakları, TürkiyeOrtadoğu, Türkiye-Balkanlar konularında doktora yapanlar, şimdilerde hangi yerli ya da Amerikan üniversitelerinde ne öğretiyorlar? Bunlar hangi "workshop (atölye)" çalışmalarını sürdürüyorlar? Kursiyerlerden hangileri, hangi "sivil" toplum örgütlerinde, vakıflarda, yolsuzluk, demokrasi, özgürlük, çevrecilik, kadın hakları, çok kültürlülük vb. üstüne çalışmalar yapıyorlar? Bu soruların yanıtlarını bulmadan, başımıza gelen işleri anlamamız olanaksızdır. 

Bu işler, kimi zaman "ekonomik kriz" denilerek örtülen parasal batış, kimi zaman bir bilim adamına, bir gazeteciye, bir öğrenciye, bir güvenlik görevlisine sonuç olarak, egemenlik ve toprak bütünlüğüne karşı gerçekleştirilen suikast ile önümüze konulan faturadır. Bu faturanın alt dosyası açılmazsa, "Duyarsızlaşan gençlik" ya da "Dinsel giyim-kuşam bunalımı" ya da "Din ve ibadet hürriyeti" ya da "etnik ayrılıkçılık" gibi başlıklar altına saklanan yakınmaların kaynağındaki gerçekleri ortaya çıkarmak da olanaklı olamayacaktır. Bu durumda en kestirme yol, "bilimsel çalışma" ve "demokrasi projesi" denilen etkinliklerin şöyle esaslı bir bilimsel çalışmaya konu edilmesi olmalı. İşin kolayına kaçmadan, bir bilimsel çalışma! Bugün Türkiye'nin bağımsızlığını, egemenliğini gerekçe yaparak, siyasal yaşamı yönlendirmeye çalışanların önünde duran en önemli görev, bu çalışmaları yapacak toplumbilim bölümlerine destek olmaktır. Elbette bu yeterli değildir. Çünkü başka ülkelerin topraklarında, doğal kaynaklarında gözü olmayan bir ülkenin gerçek gücü, kaynağını bilimsel gerçeklerden alır. Öyleyse bilimsel çalışmaların özgürce, her türlü baskı ve örtülü kullanımdan, dış ya da iç yönlendirmelerden uzak olarak yapılabileceği üniversitelerin, araştırma enstitülerin kurulması, kurulu olanlarda yenileştirmeler yapılması zorunludur. Bilimsel ve teknolojik ilerlemenin dümeni elinde bulundurmak bir güvenlik ve varoluş gereği olduğu denli, insanlık görevidir de. Yoksa yabancı devletlerin güdümündeki sözde bilim ve araştırma yuvalarının kurduğu ağın içinde debelenmek ve yabancının emellerine uygun işleyen "sivil" örgütlerin yönlendirilmesinde dış ve iç politikalar oluşturulması kaçınılmaz oluyor. Bu yönlendirme ve yabancıya hizmet konusunda bir açık örneğe kısaca değinmekte yarar var.

 USLP'İN DOLARLI TÜRKİYE PROJELERİ 
"Ekonomik amaç, bilim ve insanlık görüntüsü ile yurdumuza gelip, ilerde istila hazırlamak için, etnik toplulukları gerek hükümete, gerek birbirlerine karşı kışkırtmak. Bu gibiler hem genel savaşın hem ülkemizdeki korkunç cinayetlerin düzenleyicileridir." BMM başkanı Mustafa Kemal, daha 1922' nin başlarında Batı'dan doğuya doğru yayılmak için yüzlerce yıldır çaba gösteren kolonicilerin en eski yöntemini bu sözlerle vurguluyordu. ABD'deki akademik dünyada geçmişte yaşananlar Mustafa Kemal'in seksen yıl önceki değerlendirmesinin bir kanıtı gibidir. Günümüzde de CIA ve ilişkili kurumlar sözü edilen akademik etkinliklerini doğrudan ya da dolaylı olarak sürdürüyor olabilir. Özellikle "project democracy" döneminde her şey bilimsel araştırma ve konferans ilişkileri içinde daha bir "global" olmuş durumdadır. Şimdi USIP'i biraz anımsayalım. USIP (United States Institute for Peace) devlet tarafından kurulmuş, barışçı bir örgüttür.

 Ama bu örgütün en önemli özelliği ABD'deki ayrıcalığıdır. USlP'in CIA arşivine girme hakkı bulunmaktadır. USIP, önceki yıllarda soğuk savaş ideologlarının projelerine para veriyordu. Sonraları SSCB ve Doğu Avrupa'da "Düşük Yoğunluklu Çatışma" ile ilgili çalışmaları destekleyen örgütün yoğun desteğini alan kuruluşların başında, CIA ve Amerikan Diplomasisi'ne eleman kazandıran Fletcher School, Dış Politika Analiz Enstitüsü (Tufts Univ.), İleri Uluslararası Araştırmalar Okulu (John Hopkins Üniv.) geliyor. USIP parayı Amerikan hazinesinden alıyor. Son on yıldır "Democracy Building" yani demokrasi inşasını, "Project Democracy" yani demokrasi kurma operasyonlarını destekleyen USIP, "Düşük Yoğunluklu Çatışma" stratejisinden miras kalan araştırmalara para veriyor. USIP, ülkemizde de biraz tanınan NED (National Endowment for Democracy) gibi, istihbarat ajanslarının eski işlerini açık araştırmalarla ve bilemediğimiz kişisel ilişkilerle sürdürüyor. USIP kuruluş yasasına göre; Birleşik Devletlerin, Dışişleri, Savunma, Silahlanma Denetim Ajansı ve değerlendirilmiş istihbarat belgeleri gibi kaynaklarına ulaşması sağlanmaktadır. Ayrıca, CIA yönetimi USIP'te yeterli gördüğü sayıda eleman bulundurma yetkisine sahiptir. USIP, "İnsan Haklan" başlığı altında dünyanın dört bir yanıyla ilgili araştırmaları parayla desteklemektedir. Araştırmalar, bir tür 'research in place' yani 'yerinde araştırma' niteliğindedir. 

Türkiye araştırmalarının kısa bir listesini "proje" özetleriyle USIP raporundan görelim:Boğaziçi University, İstanbul, Project Director(s): Kemal Kirişçi: Türkiye'nin Kürt sorununu çözme çabaları üstüne çalışma. Proje, bu çatışmanın uluslararası doğasına dikkat çektikten sonra, Türk politikasının Kürtlere karşı geleneksel politikasını gözden geçirmekte ve Türkiye'de soruna yaklaşımındaki son değişiklikleri değerlendirmektedir. Anahtar (önemdeki) Kürt gruplarının durumu değerlendirilmekte ve politikalar önerilmektedir. 

(SG-42-93) $24,500." "George Mason University, Fairfax, VA, Project Director(s): Dennis J., D. Sandole: George Mason Üniversitesi Çatışma Analiz ve Çözüm Enstitüsü ile Erivan Devlet Üniversitesi (Ermenistan), Baku Devlet Üniversitesi (Azerbaycan), Tiflis Devlet Üniversitesi (Gürcistan), Bilkent Üniversitesi (Türkiye) arsında ilişki geliştirmek için iki yıllık program. Çatışma çözmede lisans programları geliştirilecek, giderek 5 üniversiteden öğretim üyeleriyle ortak araştırma projeleri bu programa bağlanacak. (USIP-070-93F) $70,000" "George Washington University, Washington, DC, Project Director(s): Sabri Sayarı: Türkiye'nin Kürt özerklik ve bağımsızlık savaşımına karşı değişen tutumunu incelemek üzere bağış. Çalışma Türkiye'nin Türkiye Kürtlerine, bölgedeki Kürt milli hareketlerine ve ABD dış politikasına karşı yeni politikasının görünümü incelenecektir. (USIP-161-91S) $27,500" "Hebrerv University, Jerusalem (Kudüs), Israel. Project Director(s): Raymond Cohen: Mısır, İran, İsrail ve Türkiye gibi ülkelerde ulusal görüşme stillerine ilişkin çalışmanın desteklenmesi için bağış. (SG-21-96) $43,404" Instıtute For Multt-Track Diplomacy, Washington, DC (Project Director(s): Louise Diamond): Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerin çatışma çözme yeteneklerini geliştirmek üzere eğitilmeleri ve Kıbrıs sorununun çözümüne çok yönlü diplomasi yaklaşımının proje tasarımı ve uygulamaya katılma. Proje teklifine eğitim, gözetim ve her iki toplumdan 20 öğrenciye danışmanlık yapılması, halkın sorun giderme ve gruplar arası ilişkiler konusunda eğitimi dahildir. Yeni model için eğitim malzemeleri sağlanacaktır.(SG-51-93) $60,000" "Washington Instıtute For Near East Policy, Washington, DC (Project Director(s): Laurie Mylroie): Irak Kürdistanı'ndaki gelişmeler ve bu gelişmelerin Irak'ın politik geleceğine ve Türkiye'nin istikrarına etkileri incelenecektir. Kuzey Irak'taki demokratik yönetim ile Bağdat'taki Saddam diktatörlüğü uyumsuzluktan kaynaklanan ikilem ele alınmaktadır. Bu ikilem Irak Kürtlerinin yönetimindeki ve Irak'taki Kürt-Arap ilişkilerinin, Irak Kürtleri ile Türkiye arasındaki ilişkilerin evrimi yönünden ele alınmaktadır. (SG-104-93) $25,000""University Of Hatfa, Haifa, Israel (Project Director(s): Amatzia Baram): BAAS'çı Irak'ta 1968'den günümüze iç kavga ve bölgesel çatışmanın incelenmesi. Kitap, iç kavgayı ve Sünni Arap rejimleri, Irak Şiileri ve Kürtleri arasındaki gerilimi, Iran, Körfez Arap Devletleri, Ürdün, Suriye, Türkiye ve Mısır arasındaki sorunları, Arap-İsrail çatışmasında Irak'ın katılımını ve Irak ile süper güçler arasındaki ilişkileri ortaya çıkaracaktır. 

Özel olarak (Irak'taki) iç gerilimler ve dış sorunlar arasındaki iç bağlantılara dikkat çekilecektir. (USIP-167-92S) $20,000" "University Of Maryland, College Park, MD (Project Director(s): Katherine A. Wilkens): Türkiye hükümeti ile ülkedeki Kürt nüfus arasındaki askersel ve siyasi savaşımın incelendiği bir projedir. Çalışma, ABD'nin bu soruna ilişkin rolüne ve sorunun süreğenliğinin göstergelerine eğilecektir. Aynı zamanda, ABD'nin politik seçenekleri açılımlanacak ve sorunun çözümüne yönelik öneriler "formülü" oluşturulacaktır. (ÖSIP-144-95S) $10,000" "lraq Foundation, Washington, DC (Project Director(s): Graham Fuller & Rend Francke : Özellikle Irak, Bahreyn, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri üstünde yoğunlaşılarak, Körfez devletlerindeki, çeşitli Şii Müslüman toplulukların gelecekteki siyasi rollerini değerlendirecek bir araştırma. Çalışmada Şiilerin mutsuzluğunun nedenleri, doğası ve dışavurumuna ve bölge hükümetlerinin (Şiilerin) istekleri karşısındaki tutumları değerlendirilecektir. Araştırma aynı zamanda, bölgedeki ayarlamalar ve uluslararası toplulukta Şiilerin bölge yönetimlerine daha büyük oranda katılımlarının etkilerini değerlendirecektir. (USIP-1I0-96S) $50,000" "Lehigh University, Bethlehem, PA (Project Director(s): Hertri J. Barkey Türkiye'yi giderek Ortadoğu'ya çekecek iç etkenler ve bölgesel-uluslararası değişimleri ortaya çıkaracaktır. Bu tür gelişmeler, iktisadi genişleme, Arap-İsrail sorununun çözümüne bir katkı ve bölgesel güvenlik düzenlemelerini ortaya serecektir. 

Özellikle, Türkiye'nin su kaynaklarının Ortadoğu ilişkilerinde yapıcı potansiyeline önem verilecektir. (SG-66-92) $40,000" "Mediation Way, Inc., Acton, MA (Project Director(s): Gonca Sönmez-Poole': Türkiye'deki Kürt konusunu, o ülkede demokrasinin iyileştirilmesi için gerekli olan aşamaları ve gelişmekte olan demokrasilerin egemenlik ve kendi kaderini tayin etme haklarıyla ilgili sık (rastlanan) sorunları nasıl içerdiği değerlendirecektir. (035-98F) $20,000"[630] 630 Funded Projects: Human Rights and Humanitarian Issues, Görüldüğü gibi USIP, adına uygun bir biçimde, Kürt sorununu çözmeye çalışıyor. Fuller gibi eski CIA ustalarıyla, Henry J. Barkey gibi İstanbul'dan göçme yeni CIA memurları, Ortadoğu'ya düzen verecek ABD ve AB girişimlerinin altyapısını oluşturacak projeler üstünde çalışıyorlar. Bu araştırma ve değerlendirme ustaları, bölgede mezheplerin demokrasiye katkılarını geliştirecek teoriler üretiyorlar. Özellikle Arap ülkelerinde ve Türkiye'de çatışmaların kaynakları araştırılıyor, ama ne yazık ki, İsrail devletinin sorunlara kattığı ne iç, ne de dış değerler üstüne bir proje var. USIP parasıyla yapılan araştırmaların ABD'nin çıkarlarına uyumsuz olması düşünülemez. USIP, 1984'de ABD kongresince kuruldu ve 1985'de 'ABD Savunma Yetki Yasası' ile kurumsallaştırıldı. 

Yönetimi ABD başkanınca atanan, CIA arşivini erişme ayrıcalığı bulunan bir örgütün barışçılığı da bilimciliği de dolarla sınırlıdır. USIP bütçesi doğrudan doğruya ABD kongresince bağlanmaktadır. USIP'in yıllık bütçesi 1988-1991 arasında 10 milyon dolar, 1992-1993' de 15 milyon dolardır. USIP aldığı dolarları işletir ve faizlerle de bilimsel raporları destekler, adam eğitir ve yetiştirir. USIP çalışmaları, ABD dış politikasının oluşturulmasına ve bu politikaların medyada yayılmasına yöneliktir. Türkiye kökenlilerin para karşılığı hazırladıkları raporların konuları da bu politikayı açıklamaya yeter de artar bile. Ne ki bu projeleri yürütenlerin CIA arşivlerinden yararlanma hakları olup olmadığı ya da ne ölçüde yaralandıkları ayrı bir araştırma gerektirir. Bir yabancı devlet kurumu tarafından parası ödenen raporlar hazırlanmasını küreselleşmenin ve yeni bin yılın şafağındaki dinler çağının gereği sayanlar olabilir. Buna karşılık "Bu yabancı devlet, dost ABD'den başka bir ülke olsaydı durum değişir miydi?" diye soranlar da bulunabilir. Ancak bu tür gereksiz soruları akıllarına takanların, sivil toplum kuruluşlarınca gerçekleştirilen yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, 

Türkiye'de Müslüman Kadınların Durumu, Mecliste Siyasi Ahlak ve benzeri "Atölye Projeleri" nin hangi Amerikan kuruluşunca desteklendiğini de merak etmeleri yararlı olabilir. Georgetown Üniversitesi'nde kurdurttuğu Turkish Institute'de değerli hizmetler veren Sabri Sayarı olmasaydı; Arap Ayırımcılığına Karşı Araştırma Enstitüsü Direktörü ve İslam'da kadın uzmanı Barbara Stowasser, Saidi Nursi Hazretleri İstanbul konferanslarına gelir miydi? Gelmeseydi siyaset dünyasının ve bu tür konferansların düzenleyicileri, Barbara Stowasser'i tanıyarak Amerikan "Rölasyonu" elde etme olanağına sahip olup olmadıklarını kendileri bilebilir. Harvard'dan USIP'e uzanan bilim dünyasında Türkiye ve ABD'den 'akademiklerin' barışa katkılarından birkaç örneğe daha değinmekte yarar olabilir. 

Yan yana düşürülmüş tez üreticilerinin usip.org/grants.htmloluşturduğu gruplara "think tank" adını bağışlayan, CIA ustalarının şirketi RAND'a sunulan raporlardan en ilginci kuşkusuz, RAND'a 1985-1993 arasında danışmanlık yapan Sabri Sayarı'nın hazırladığı ileri sürülen rapordur. Bu rapor, Türkiye'de dinsel toplulukları ve mezhep çatışmalarını ABD'nin stratejik çıkarları açısından ele alan ve gerçekten de özellikle irtica-din hürriyeti-mezhep çatışması-Kürt milliyetçiliği sarmalında gelişen olayları öngörmekteydi ve 1990 yılında açıklanmıştı. [631] Raporun ayrıntılarına ve sonuçlarına "Din Hürriyeti" bölümünde genişçe yer verilmişti. Şimdilik şu kadarını yineleyelim ki, raporun önemi, "Alevi" yurttaşlara yönelik şiddet olaylarını, PKK ile İslamcı Kürt örgütleri arasında kurulacak ortak cephenin Türkiye-İran çatışması yaratacağını, ABD'nin İslamcı hareketleri yönlendirecek politikalar oluşturacağını ve irticanın birinci tehdit olarak görüleceğini önceden bildirmesindedir. 

RAND'IN AKADEMİK DÜNYA İLİŞKİLERİ 
RAND'ın Türkiye'ye katkısı değerli raporlarla sınırlı değil elbette. RAND yabancı ülkelere ve dünyaya akademik katkılarda da bulunuyor. RAND okulunda akademik gelişmeler sağlayanlar, kendi ülkelerine döndüklerinde demokrasi projesine ve bilim dünyasına önemli değerler katıyorlar. RAND'ın RGS (RAND Graduate School) adında bir okulu bulunmaktadır. TESEV yönetim kurulu üyeleri ve akademik dünyadan RAND'ın RGS adlı okulunda doktora yapanlar kuşkusuz demokrasimize katkıda bulunurlarken bu tür şirketlerin ABD'de etkinliklerinden ve ABD'nin dünya egemenliği operasyonuna yardımından da toplumu ve öğrencilerini bilgilendireceklerdir. Bu arada Türkiyeli bilim adamlarının önemini azımsamamak gerekiyor. Özellikle Boğaziçi Üniversitesi öğreticilerinin demokrasi projelerine, din hürriyetine katkıları yakın gelecekte çok daha iyi anlaşılacağına ve hak ettikleri değeri bulacağına kuşku yok. Bunlardan birkaç örneğe değinelim. USIP'in Kürt sorunu araştırma projelerinde adı geçen Kemal Kirişçi en üretken bilim adamı olmaya aday. 

Kirişçi bir yandan, ABD seçkin şirketlerinin güdümündeki CFR benzeri TESEV e "Türkiye'de yolsuzluk" gibi raporlar hazırlarken, USIP parasıyla ve Boğaziçi'nden bir grup öğrencisiyle birlikte Kürt sorununu inceliyor. Bu arada Avrupa Birliği'nin Türkiye elçisi Karen Fogg'a gönderilmiş olan bir "el-mek" dikkat çekiyor. " haber3.com" dan olduğu gibi aldık: 631 Norma Holmes (USIA Staff Writer), "Key States Seen Changing in Post Crisis Gulf." Middle East scholars feel that important countries tike Iran and Turkey could play lead roles in a Post-war Gulf scenario. 03/02/91, Text: NEA515 //sun00781.dn.net/iran/1991/index.html"karen, I hope you got my message on the Cyprus conference. I am stili tuorking on Greek Cypriot participation and hope that even if just before the actual conference takes place I may be able to pull it ofj. Amazingly, there are some Turkish participants who are saying we wilî only participate if you can get the Greek Cypriots to comelll Attached is a good example of Kemal Kirişçi optimism on minorities in Turkey especially in the light of recent "State Garden" (DB) talk on arrests of Kurdish petitionersü! Stili you might like it, of course if you have time to read it. I concur with your recent statements that appeared in the papers. Seems like you are in good company with the "happy unyielder" (MY's name translated into Turkish literally!!!). hest, kemal"[632] Elçiye adıyla seslenilmesi, samimiyete değil, Amerikan tarzı ilişkiye bağlanabileceğinden üstünde durmaya değmez. Asıl olan mektupta Kıbrıs barışına katkının bilimselliğidir, "kemal" imzasının sahibi, elçiye Kıbrıs konusunda aracılık yapıyor: "Umarım Kıbrıs konferansıyla ilgili mesajımı almışsındır. 

Ben hala Kıbrıslı Rumların katılımı üstüne çalışmaktayım ve konferansın başlama anından hemen önce olsa bile bu işi çözümleyeceğim. (..) bazı Türk katılımcılar, sen Kıbrıslı Rumları getirirsen (biz de) katılırız diyorlar!!! Eklenti, özellikle "devlet bahçe" (DB)nin, Kürt göstericilerin tutuklanması üstüne yaptığı açıklamanın ışığında, Kemal Kirişçi'nin, Türkiye'deki azınlıklarla ilgili iyimserliğine iyi bir örnektir." İlginç sözler bunlar. Mektup sahibi, yabancı elçiye, kendi ülkesinin devlet siyasetini ilgilendiren hassas bir konuda aracılık ediyor, kendi ülkesinde yaşayan "azınlıklar" üstüne görüş bildiriyor. Ama daha da ilginci, mektup alıcısının " 'mutlu (ya da mesut) yılmaz'(MY'nin adı Türkçeye çevrilmiştir!!!)' ile iyi ilişkileri" üstüne, "!!!" imgeleriyle biten bir açıklama yapmasıdır. Bilimselliğin mektup boyutlarını değerlendirmek elbette başka bir iş. Bu arada Türkiye siyasetine damgasını vuran ya da vurmaya hazırlanan bazı ünlülerin ABD akademik dünyasıyla ilişkilerini bilmekte yarar var. 

Onca övünülesi ve okumalara gidilesi ABD'de eğitim gören ya da yıllarını geçirenler Türkiye'de, kayda 632 "Karen, Kıbrıs konferansıyla ilgili iletimi almış olduğunu umarım. Ben hala, Kıbrıslı Rumların katılımı üstünde çalışıyorum ve umuyorum ki, koferans başlamadan hemen önce, bu konuyu çözmüş olacağımı umuyorum. Çarpıcıdır ki, bazı Türk katılımcılar, Rumları getirebilirseniz katılacağız diyorlar!!! Ekli (belge) Kemal Kirişçi'nin, özellikle "Devlet Bahçe" (DB)'nin Kürt dilekçecilerin tutuklanması üstüne (yaptığı) konuşmanın ışığındaki, iyimserliğine iyi bir örnektir. Okumaya zaman bulabilirsen, hala bundan hoşalanabişlirsın. Gazetelerde çıkan son açıklamalarınla aynı görüşteyim, "mesut boyuneğmez" (Türkçe'den sözlük çevirisi olarak MY'nin adı!!!) eniyiler, kemaldeğmeyecek, kişisel beceri ve yetenek farklılıklarından kaynaklanan çok küçük ayrıntıların dışında, ülkeyi öğrendikleri gibi yönetmişler ve her geçen yıl daha da kötüye götürüp, 1918 öncesini aratır duruma getirmişlerdir. Bu durum hem iktisadi, hem de egemenlik yönünden öylesine kötüdür. Akademik ilişkilerin boyutlarına en iyi örnek NED'in Journal of Democracy dergisi yöneticisi Larry Diamond'un Büken konferansıdır. Bilimsel görünümlü bu tür toplantıların ABD yayılmacılığıma nasıl hizmet ettiğini bu konferans göstermiştir. 

LARRY DİAMOND VE ÖZEL KONFERANS NED 
ülkelerin aydınlarıyla ve sözde sivil örgütleriyle kurduğu kurumsal ilişkileri, açık iletişim organı olan Journal of Democracy dergisi aracılığıyla sağlar. Bu yayın sıradan bir yayın değildir. Yayın yönetmenleri ABD yayılmasında önemli işleve ve deneyime sahip uzmanlar arasından seçilmektedir. Bunların arasında en önemli kişilerden biri de bir zamanlar anti-komünist teori merkezi olan Hoover İnstitute (Stanford Üniversitesinde çalışan Prof. Larry Diamond'dur. Standford üniversitesi CIA araştırmalarına katkısıyla da ünlüdür. Prof. Larry Diamond, özellikle Doğu Asya'da ve Orta Afrika'da Amerikan demokrasisinin yayılması için geniş ve derin çalışmalar yapmıştır. Diamond ayrıca Ortadoğu'da İslam ve Demokrasi çalışmasını, Kore'de Demokrasi Düzlenmesi, Çin'de Demokrasi, Doğu Asya'da Demokrasi, Afrika'da Demokrasi, Komünizmden Sonra Demokrasi, İsrail Demokrasisi gibi çalışmaları yönetmiş ve kitaplaştırmıştır. Ayrıca Tayvan (1997-98) ve Kano (Nijerya 1982- 83)'da üniversitelerinde demokrasi dersleri vermiştir. 

ABD Dışişleri ve Bağdat Yönetim Konseyi'nin başta gelen danışmanlarından olan Larry Diamond, NATO'nun genişletilmesi ve Türkiye'nin atlama merkezi yapılması toplantısından bir hafta önce Türkiye'ye geldi. NED tarafından kurulan "project demokrasi" operasyonu içinde yer alan Türkiyeli sivil örgütler ağını (WEB / Örümcek Ağı) ve akademik dünya ilişkilerini Demokrasi-NATO-ABD ilişkileri çerçevesinde ve yerinde denetleme, bilgilendirme ve belki de nabız tutarak işverenlerine yani Bush Jr.'a rapor hazırlama olanağı elde etmiş oldu. 21 Haziran 2004'de Ankara'ya gelen Larry Diamond'un basına duyurulmayan dar katılımlı Bilkent toplantısı geniş kapsamlı hedefleri açıklar niteliktedir. 

Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Metin Heper'in konuğu olarak gelen Diamond, yaklaşık 40 Profesör, doçent ve asistana ABD ve NED'in demokrasi çalışmalarını anlattı. Diamond'un görüşlerinin özeti operasyonun derinliklerini sergiler nitelikteydi:-Proje, "NATO Demokratik Genişletme Projesi"dir. -Türkiye, Tayland, Rusya demokratik değildir. -NED demokrasiyi kurumlaştırmak için çalışmaktadır. Bu işleri Reagan başlatmış, Bush ve Clinton sürdürmüştür. -Bush Jr. da iyi çalışmakta ve yaptıkları doğrudur ama, "imajı" iyi değildir. -Arap dünyasında demokrasi yoktur. Demokrasi önünde üç engel vardır: 
(1) Kültürel alt yapı ve rejimler, (2) Petrol varlığı ve rantiye oluşumu, (3) Arap İsrail çatışması. Diamond, Arap İsrail çatışmasına "Project democracy"ye uygun bir yorum katarak otoriter Arap yönetimlerinin İsrail'in varlığını bir "tehdit" olarak propaganda ettiklerini ve böylece iktidarlarını sürdürdüklerini açıkladı. Diamond bununla da kalmadı ve T.C'nin kuruluşuna özgün yorumlar da kattı: -Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda iyi adımlar atıldı ama, liberal olmayan uygulamaları vardı. 

Laiklik kurulacak diye dindarlara yoğun baskı uygulandı. Diamond, güncel tehdit değerlendirmesini Doğu-Batı çatışması eksenine oturtarak, ülkelerin iç işlerine karışma yöntemlerini de şöyle açıklıyordu: - Otoriter rejimler ABD ve Batı için tehdit oluşturmaktadır. - ABD ve NED devletlerin hükümetlerin ve rejimlerin içinde yer alan demokratik unsurları desteklemektedir. - ABD aynı zamanda o ülkelerdeki muhalifleri de desteklemektedir. - ABD, Avrupa ve NED kadın örgütlerinde etnik örgütlenmelere uzanan geniş yelpazede - "Sivil Toplum kurumlarını ve örgütlerini, aydınları desteklemektedir." - Bazı devlet yönetimleri yapmakta olduğumuz parasal ve başka desteklerimizi denetim altında tutmaya çalışıyor. Yönetimlerin bu tutumları demokrasi kurma girişimlerimize engel oluyor. Mısır devleti bu tür engeller çıkaranlara bir örnektir. Buna karşın Türkiye'deki çalışmalarımız ise çok iyi gidiyor. NED uzmanı Prof. Diamond demokrasi kurma girişimlerini önleyen devletlere örnek olarak Suriye'yi verirken İsrail'i de Batı ölçülerinde en demokratik devlet olarak tanımlıyordu. Suriye'nin kötülüğü ise, hem baskıcılığında, hem de İsrail ile uzlaşmamasından geliyordu. İsrail'in bölgede askeri işgal yıllarından söz etmeyen Diamond Suriye'yi Lübnan'da askeri güç bulundurmakla suçlamaktan da geri kalmıyordu. Ona göre Filistin'de çözüm iki ayrı devletin kurulmasıyla olanaklıdır ama Yaser Arafat gibi bağımsızlıkçı ve egemenlikçi bir adam demokrasi ve barışın önünde büyük engeldir. Diamond'a göre Tunus devleti de antidemokratik bir devlettir. 

Tunus Kuzey Afrika'da iktisaden bağımsızlığını korur durumda olduğundan, çoğulcu bir siyasal düzene sahip olsa da anti-demokratik oluyordu. Buna karşın Libya, Cezayir ve öteki Kuzey Afrika ülkelerinde durumun çok iyiye gittiğini belirtirken gizli bir ırkçılığı da şu sözlerle dışa vurdu: "Afrikalı olmalarına karşın Moritanya çok iyi işleyen bir demokrasi kurmuştur." Gürcistan, Azerbaycan ve Orta Asya operasyonlarına değinmeyen Diamond, her nedense Venezuela örneğini verdi. Ona göre Chavez, demokratik bir seçimle iktidara gelmişti ama şimdi karşısında daha demokratik bir muhalefet vardı. Bu tür dar katılımlı toplantılarda elbette Venezuela'da NED'in dolarları ve elemanlarıyla kurulan demokratik muhalefetin insan canına kıyılan yasadışı kalkışma girişimlerini, birkaç yüzbin dolara satın alınan subayların, işadamları örgütüyle, NED gözetiminde güçlenen sivil(!) örgütler ve sendikalarla kotarılan silahlı darbe girişiminin demokrasi ile ilişkisini soran da olamadı. Nikaragua'daki örtülü ve kanlı demokrasi operasyonlarını sormaları zaten beklenemezdi. Türk gazetecilerin ilgisizliğinin nedeni belki bu denli ciddi ve gerçekleri aydınlatıcı çıkışlar yerine sokak gösterileriyle ilgilenmelerinden de olabilir. Ama Konuksever profesörlerden hiç olmazsa birkaç önde gelen bilim adamını da toplantıya çağırarak Türkiye'nin kuruluş dönemi hakkında Diamond'u bilgilendirmeleri beklenebilirdi. 

Açıklamalarıyla ABD - A.B yayılma ortaklığının askeri, sivil, kanlı, kansız, 'demokrasi' operasyonunu aydınlatan NED yöneticisi Larry Diamond'un kısıtlı katılımlı ANKARA toplantısı ne yazık ki Türk basınının ilgisini çekmedi. Oysa, kukla Bağdat Yönetiminin demokrasi baş danışmanlarından olan Prof. Diamond, ABD'nin demokrasiyi pekiştirmek ve ABD güvenliğini sağlamak için askeri güç kullanacağını da belirtmişti. Diamond Arap rejimlerinde demokrasi önündeki engellerin biraz da dinlerinden kaynaklandığını belirtmesi üzerine onu konuk olarak Ankara'ya çağırdığı bildirilen Prof. M.Heper, Kur'an dan ayetlerle, surelerle İslamiyet'in aslında liberalizme ne denli yatkın olduğunu açıklaması toplantıya ancak demokratik bir renk katabildi. "NATO'nun Demokratik Genişleme Projesi" adını alan ve ülkemizde de uzun yıllardır tabanı oluşturulan, hatta akademik dünya mızı, devlet kurumlarımızı ağın içine çekmeyi başaran NED'in e önde gelen adamlarından Larry Diamond'un İstanbul'da kuracağı bilimsel ilişkiler önümüzü daha da aydınlatabilirdi ama hiçbir gazeteci bu geziye ilgi duymadı.

Bu noktada, özellikle son kırk yılda Türkiye'nin kaderine ege men olan ABD eğitimli siyasetçileri anımsamak ve onların yönetim dönemlerinde oluşan iç ortamı değerlendirmenin önemli bir bilim sel tez konusu olabileceğini belirtmeliyiz.[633] Siyasetçi listesine, stratejik kurumlarda hizmet verenler eklenirse listenin sonu gelmeyebilir. Özellikle Türkiye eğitim dünyasına yerle şenler üstüne de bilimsel çalışmalar yapılması ertelenemez bir göre olmalıdır. Bu arada belirtmeliyiz ki, uzaklarda eğitim görüp de tarih bilincine sahip olduklarından, bir an önce yurtlarına dönerek, her türlü olanaksızlığa ve zorluğa karşın, her konuda ulusa ve insanlığa yararlı olmayı seçenler, yine de çoğunluktadır. Uluslarının dar olanaklarına karşın, uzaklarda öğrenmeyi başar-diktan sonra geri dönmeyenlerin, insanlığa hizmet ettikleri bir gerçektir ama, kendilerine bu olanağı tanıyan yurtlarına olan borçlarını ödememiş oldukları da gerçeğin öteki yüzüdür. Bugün yurtlarındaki eğitim ve bilim kurumlarının yetersizliğini öne sürerek dışarıya gidenler unutmamalıdırlar ki, o kurumlar bir zamanlar dünyada saygın bir yere sahiptiler. 

O saygınlığın temelinde de oralardan yeti şenlerin tartışmasız bir özveriyle engelleri aşarak harcadıkları emek bulunmaktadır. Kaçmak isteyenin de kolayca teslim olanın da çok gerekçesi vardır. Yeter ki, teslimiyet yolu seçilmeye görülsün. Örümcek ağının hizmet ettiği odak ne Amerikan Federal Devleti, ne de o devletin yöneten ailelerdir. Tüm projeler, dünyanın askersel işgali, açık toplum düzenlemeleri, mozaikleştirme sayılan sınırlı kartellerle ve onlara sahip ailelere, eski zamanlardan kalma hanedanlara hizmet eder. Şirketler ve onların sahipleri, devletleri doğrudan yönetmezler. Parlamento üyelerini seçim kampanyalarında aracı-lobici şirketlerle desteklerler. Ne ki, devlet yönetiminin alacağı temel kararlar ve devlet başkanları, dışişleri bakanları, savunma bakanlarını, istihbarat örgütlerini yönetmek için devlet yönetimleriyle, devlet kurumlarıyla özel bir mekanizma içinde buluşur kapital sahipleri. Bu özgün örgüt ne bir dinsel tarikattır, ne de küçük bir grubun oluşturduğu çetedir. Councill on Foreign Relations (CFR) örgütünü tanımadan projeyi tamamlamak olanaksızdır. 633 Son 40 yıl yöneticilerinden bazılarının öz yaşamları için bakınız Ek. 

PERDENİN ARKASINDAKİ DEVLET CFR 
''Washington’da gerçek bir skandal yasadışı olarak yapılan değil, fakat yasal olarak yapılandır." The New Republic[634] CFR (Council on Foreign Relations /Dış İlişkiler Konseyi), I. Dünya savaşı sonrası, ABD, dünyanın yeniden paylaşımında yerini aldığı Paris Konferansının (Türkiye bu konferansta paylaşılmıştı) ardından dünya egemenliğini elde edebilmek üzere ABD dış politikasını siyasal ve ekonomik bir düzene oturtmak üzere 1921'de kuruldu. Yaygın kanının tersine, CFR bir Amerikan icadı değildir. 'Güney Afrika Elmas Kralı' olarak ünlenen Cecile Rhodes, Britanya İmparatorluğu'nun dünya egemenliğini sürdürmek için, 1910'larda "Yuvarlak Masa" toplantıları düzenlemeye başlar. Bu toplantıların sonunda Royal Institute of International Affairs (RIIA) kurulur. Güney Afrika Boer savaşçılarından Britanya'nın Güney Afrika Yüksek Komiseri Sir Alfred Milner'in sekreteri Lionel Curtis işin mimarıdır. 1919'da kurulan RIIA, daha sonra CFR'nin kuruluşuna yardımcı olmuştur. 

ABD ve İngiltere'nin üst tabakalarının dünya egemenliği sürdürme çalışmaları bir eşgüdüme kavuşmuştur. Biraz özenli düşünenler, hemen ayrımsayacaklardır ki, dünya paylaşım savaşı dönemlerinde ve küçüklü büyüklü bölgesel çatışmalarda, ABD ile İngiltere arasında herhangi bir sürtüşmeye rastlanmaz. Clinton'un akademik yol göstericilerinden, Georgetown Üniversitesi Dış İlişkiler Okulu tarih profesörü Caroll Quigley'e göre yuvarlak masa gruplarının yaratıcısı Cecile Rhodes, İngiliz İmparatorluğu'nun korunması için arka plan topluluklarının örgütlenmesini düşünmüş ve bu tür çalışmaların sürdürülmesi için bir servet bırakmış tır. Caroll Guigley, 'Rhodes Bursu' nun akademik dünya bağlarının pekiştirmek amacıyla oluşturulduğunu belirtiyor. İlginç bir rastlantıdır ki, Clinton da Rhodes bursuna uygun görülenler arasındadır. Clinton'un yanı sıra, Türkiye'ye sık getirilip, "demokrasi" ve "ahlak" dersi verdirilen Elliot Levitas ve NED yöneticilerinden Richard Lugar da Rhodes burslularından dır.[635] RIIA, nasıl İngiltere üst tabakasının eseriyse, CFR de 634 Pat Choate, Agents of Influence. 635 Jim Marrs, Rule by secrecy, s.83-84 ve Charles Lewis, The Buying of The President,s.163. Amerikan seçkinlerinden oluşmaktadır. 

Bu özel görünümlü kulüpte Amerikan denetimli dünya şirketlerinin temsilcileri, ABD başkanları, büyükelçiler, dışişleri bakanları, borsa şirketlerinin yöneticileri, bankerle, çokuluslu şirketlerin ve bağlı vakıfların temsilcileri, "think tank" yöneticileri, lobici avukatlar, NATO'nun ve ABD'nin önde gelen deneyimli askerleri, medya patronları ve üst düzey yöneticileri, üniversite yöneticileri, seçilmiş profesörler, seçilmiş kongre üyeleri ve seçilmiş senatörler, seçilmiş yüksek yargı üyeleri ve zenginler kulüplerinin temsilcileri yer almaktadır. Kaliforniya Üniversitesi'nden toplumbilimci Profesör G:William Domhoff, siyasal gücün ardındaki kurumlaşmayı inceleyen "Who Rules America?" adlı kitabında, politika planlama şebekesinin ana örgütü olarak tanımlıyor CFR'yi. Domhoff, CFR üyeleriyle ve ilişkileriyle ilgili olarak şu önemli bilgileri veriyor: En büyük 500 şirketin % 37'sinin bir çalışanı ya da yöneticisi CFR üyesidir. Şirket büyüklüğüne göre CFR'de üye sayısı artmakladır. En büyük 100 şirketin %70'inin, en büyük 25 şirketin %92'sinin yöneticisi CFR üyesidir. 

En büyük 25 bankanın 21'nin yöneticisi, en büyük 25 sigorta şirketinin de 16 yöneticisi üyedir.[636] CFR'de bir ya da birden çok direktörü bulunan bankalar, petrol, metal, medya, savaş uçağı, bilgi teknolojisi şirketlerinden en önemlileri: American Insurance Group (3), ALCOA, Ameritech, Boeing, Bristol-Myers Squibb, Chevron, Chubb Insurance, Citigroup (2), Delta, Disney, Eastman Kodak. Federal Express, Goldman Sachs, IBM, Lockheed, Lucent (2), Qualcom, Sara Lee, Time Warner, James Mirror, TRW, Xerox(2).[637] CFR, ABD'ye uygun bir dünya düzeni kurulması, bu düzenin siyasal ve ekonomik yönetiminin elde bulundurulması için gereken kararları almaktadır. II. Dünya savaşına girme kararlarının alt yapısı ve savaş sonrasının dünya düzeni planları CFR çalışma gruplarınca hazırlanmıştır. II. Dünya savaşı süresince, ABD'nin dünya egemenliği amacını kamuoyundan gizlemek için, soyut ve genel açıklamaların içeriği, propaganda yöntemi bile CFR komitelerince önerilmiştir. CFR, II. dünya savaşı sonrasının planlanmasında, eski usul toprak egemenliğine (kolonyal) dayalı sömürgecilik yönteminin geçersizliğini benimsetmiş ve ABD Dünya imparatorluğunun kurulmasına ve yönetilmesine aracı olacak barışçıl kurumlaşma kararları ile birlikte Birleşmiş Milletler'in yasal ve düzensel tasarımlarını hazırlamıştır.

 ABD'nin doğal kaynaklar üstünde egemenliğinin sağlama alınması ve hammadde kaynağı ülkelere ABD'den mal ihracatını güvenceye kavuşturulmasının tek yolu ulus-devlet direncinin 636 G. William Domhoff, Who RUles America - Power & Polticis, s.87. 637 Jeanette Glyn, Who Knows Who, 1998 ve "List of officers and directors for the Councill on Foreign Relations, 1999'dan aktaran Domhoff, a.g.k, s.86. kırılmasıdır. CFR, bu amaçlara uygun olarak, "tek dünya - tek devlet" düzeninin parasal yönetim düzeninin oluşturulması önerilerinde bulunmuş ve 1942'de dünyanın yeniden ele geçirilmesi planına uygun bir adla, "Yeniden Yapılanma ve Kalkınma için Uluslararası Banka (Dünya Bankası)"nın kuruluş çalışmalarını gerçekleştirmiştir. Bu arada, dünya para piyasasının denetimini sağlamak üzere "Uluslararası Para Fonu (IMF)"nin yasal ve teknik çalışmaları da CFR tarafından yapılmıştır. Böylece ABD dış politikasında temel ilke olarak her yasanın ve her kararın gerekçesi yapılan "ulusal güvenlik" ve "ulusal çıkar" terimlerini kapsamı, CFR tarafından belirlenir olmuştur. ABD'de federal devletin anti-demokratik yapısını eleştirenlere, sık sık "Kimin ulusal güvenliği?" ya da "Kimin ulusal çıkarları?" sorularını yineleten bir kapsamdır bu! Bu sorularda haklılık payı azımsanmayacak denli büyüktür. 

CFR'nin politik egemenliği demek, büyük şirketlerin, büyük bankerlerin ve onların çevresinde kenetlenmiş ulusun çok küçük bir bölümünü oluşturan seçkin devlet memurlarının ve akademik dünyanın egemenliği demektir. "Lobicilik" ya da "halkla ilişkiler" adı altında sürdürülen göz boyama, yanlış ve eksik propaganda bu seçkinler egemenliğini gizlemeye yöneliktir. CFR, salt öneren bir örgüt değildir. Örgütün çalışmaları devlet yönetimiyle birlikte yürütülmektedir. Örneğin, CFR'nin 1939'dan 1945'e dek, yaklaşık 100 görevlisi, "War and Peace Studies Project (Savaş ve Barış Değerlendirmeleri)" adı altında II. Dünya savaşı sonrasını planlama çalışmalarını sürdürürken, ABD hükümet yetkilileri de bu katılmışlardır.[638] En büyük 100 banker, hukukçu, yönetici iktisatçılar ve askeri uzman ile beş yılda 362 toplantı yapılmıştır. Akademik dünyadan uzmanlar da düzenli olarak çalışmalar katılmıştır. 1942'de Dışişleri ile hafta iki kez toplantı yapılarak planlar hazırlanmıştır.[639] 

Planlamanın üst yönetim komitesine ABD Başkanı Roosevelt'in büyükelçilerinden Norman H. Davis başkanlık etmiştir. CFR'nin yayın organı "Foreign Affairs"in editörü Hamilton Fish Armstrong komitenin ikinci başkanlığını yaparken, CFR Yürütme Direktörü Walter M. Mallory komite sekreteri ve Alvin H.Hansen, Jacob Viner, Whitney H. Shepardson, CIA kurucusu ve direktörü Ailen Welsh Dulles, Hanson W. Baldwin ve CFR Direktörü lsaiah Bowman da üye olarak bulunmaktaydılar. Rockefeller Foundation (Vakfı), bu çalışmaların başında nakit 300.000 dolar ödeyerek büyük destek sağlamıştır. Böylece, ABD'nin iç ve dünya politikasında, II. Dünya savaşı öncesinde "büyük alan (Grand Area)" olarak tanımlanan ve Latin 638 Laurence H. Shoup & VVitliam Minter, "Shaping A new VVorld Order: The Counci! On Foreign Relations' Blueprint For VVorld Hegemony," Trilateralism, Editör: Holy Syklar, s 137 639 G. W. Domhoff, VVho Rules America, s. 87. Amerika, Avrupa, İngiltere kolonileri ve Güneydoğu Asya'yı içine alan topraklarda, daha sonra da tüm dünyada, ülkelerin kaderleri, ABD'nin çok uluslu şirketleriyle bankerlerin kararlarına bağlanmıştır. Domhoff a göre Güneydoğu Asya İngiltere ve Japonya'nın ham madde kaynağıdır ve Japonya'nın pazarıdır ve II. dünya savaşı sonrasında Amerikan ulusal çıkarları "grand area" olarak belirlenen bölgelerle bütünleşme ve bu bölgelerin savunması olarak tanımlanmıştır. Her türlü bedel göze alınarak Vietnam'ın savunulması da bu tanımlamanın gereğiydi... [640] 

CFR, dış politikada salt açık-diplomatik olayları yönlendirmekle Kalmamış, örtülü operasyonların ana hatlarının da çizen bir kulüp niteliğine sahiptir. CIA direktörleri, CFR' ye raporlar sunmuş ve uygulamalara kapalı toplantılarda değerlendirilmiştir. CFR ile ABD federal devlet yönetimi iç içe geçmiştir. Federal devlet kadrolarının seçiminde, dışişleri görevlilerinin atanmalarında CFR' nin etkisi kaçınılmazdır. En etkili konumlara CFR üyeleri gelmiş, ya da en etkili görevlerdekiler bulunanlar sonradan CFR' ye üye olmuşlardır. CFR, basına kapalı yapılan ve konuşma metinleri açıklanmayan, sınırlı sayıda özel konukların katılımıyla gerçekleştirilen toplantılarını, New York City'de "58 East 68. Street" adresindeki "The Harold Pratt House" adlı binada bulunan merkezinde gerçekleştirmektedir. Bu kapalı ve özel toplantılardan birinde açıklamalarda bulunan CIA Direktörü Bissel'in raporu, ülkelerin yönetimlerini, elemanlaştırılmış kadrolarla ele geçirme yöntemine açıklık getirmiş ve büyük yankı uyandırmıştır. CFR, 1980'li yıllarda "project democracy" operasyonuna uygun olarak, yabancı ülkelerdeki politikacılarla ve "sivil" kuruluş temsilcileriyle doğrudan ilişkiler geliştirmiştir. Ülkelerin siyasal parti yöneticileri ve hatta hükümet üyeleri, CFR komisyon toplantılarında "testimony (ifade)"lerde bulunur olmuşlardır. CFR, bir bakıma, Birleşmiş Milletler'in yerini alan ve gerçek gücü temsil eden bir kurum konumunu almıştır. 

ABD egemenliğini - daha sonraları "küreselleşme" denecektir - kabullenenler ya da gücün önünde eğilenler CFR ile ilişkiler kurmaya özenmişlerdir. CFR, ABD'ye gelen yabancı devlet başkanlarının, başbakanların, ordu yönetimlerinin uğrak yeri olmuştur. Bu uğrayışlar, birçok başka ilişkide yapıldığı gibi, konferans adı altında düzenlenen toplantılarla yasallaştırılmıştır. Burada önemli olan, yabancı devlet adamlarının sözde "düşünce kulübü" adı altında ve yarım yamalak da olsa, ABD dışındaki üçlü egemenlik ülkelerinin (Trilateral Commission/ ABD-Batı Avrupa-Japonya) borusu arada bir ötse de uluslararasında her şeye karşın hukuksal bir anlaşmaya yaslanan Birleşmiş Milletler kurumu yerine, hiçbir hukuksal zemini 640 nomhoff, a.g.k., s.88. bulunmayan CFR ve yan örgütlerinin meşrulaştırılmasıdır. Yaklaşık on yıldır, bu meşrulaştırma ya da boyun eğme öylesine bir durum almıştır ki, BM'nin adı duyulmaz olmuştur. Uluslararası anlaşmazlıkların çözümü Akev'de, CFR'de ve NED bürolarında aranmaktadır. B:M, Washington çevresinde alınan kararların dikte ettirildiği bir örgüt konumuna düşürülmüştür. Bu duruma, ABD'nin dünya egemenliğinin dolaylı olarak kabulü dense yeridir. Çünkü dolaylı da olsa kabul etmeyenlerin alınlarına "terörist" ya da "teröre destek veren" ya da "din hürriyeti düşmanı" ya da "İnsan hakları ihlalcisi" damgası vurulmaktadır. 

CFR TOPLANTILARINDAN EKSİK OLMAYANLAR 
AKP kurucusu ve Başbakan Abdullah Gül, o zamanlar, Refah Partisi üyesi, RP-DYP koalisyon hükümetinin devlet bakanı olarak, 26 Şubat 1997'de New York'ta CFR' ye gitmiş ve "Yuvarlak Masa Toplantısı" na katılmıştır. 

Bilindiği üzere, yuvarlak masa toplantısı kamuoyuna, hatta ilgili kuruluşun tüm üyelerine açık, bilimsel ya da siyasal bir konferanstan farklıdır ve daha az sayıda katılımcıyla yapılır. 
T.C Devlet Bakanı Abdullah Gül, orada genel dünya politikalarıyla ilgili bir toplantıya da katılmamıştır. Toplantının konusu özel ve özgündür: "The Refah (Welfare) Party and Turkish Foreign Policy (Türk Dış Politikası)." [641] Bu toplantıyı, eski "influence" ustalarından Matthew Nimetz, yönetmiştir.[642] 6 Nisan 2001'de, yine New York'ta, "U.S. - Turkish Relations in the 21st Century" (21. Yüzyılda Birleşik Devletler- Türk İlişkileri) toplantısı yapılmıştır. 

Bu toplantıda TBMM'den Mehmet Ali İrtemçelik (ANAP MV, Eski İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı), Abdullah Gül (SP MV, TBMM Dışişleri Komisyonu 'DK' üyesi), Kamran İnan (ANAP MV, TBMM DK Başkanı), Tahir Köse (DSP MV, SHP-DYP Hükümeti Eski Sanayi ve Ticaret Bakanı), Oktay Vural (MHP MV, TBMM DK üyesi), Ayfer Yılmaz (DYP MV, SHP-DYP Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı, Eski Hazine Müsteşar Yrd.) konuşmacı olarak bulunmuşlardır.[643] 

Bu toplantıda CFR'yi temsilen "CFR Peace and Conflict Studies (Barış ve Çatışma Değerlendirme)" üyesi, Rockefeller Foundation (1996-97) görevlilerinden Hint kökenli Amerikalı Bayan Radha Kumkar da yer almıştır. Bu ciddi ve önemli toplantılarda, neyin nasıl konuşulduğunu, hangi CFR seçkinleriyle toplanıldığını bilmek güç. Çünkü Türkiye'de her şeyin şeffaf olmasını isteyenler, söz konusu olan ABD olunca, şeffaflık sloganlarını unutup kapanmaktadırlar. Ne ki, katılımcılardan birinin TV programında, CFR toplantısına, Türkiye'deki türban sorunu"nu anlatabilmek için, Kanada'dan türbanlı bir bayan 641 www.cfr.org/public/resource.cgi7meetl829, 06.08.2001 642 Counterspy 1981, Sayı.4, s.52 643 a.g.w"?meet2603" getirdiğinin açıklaması, bu işlerin ne denli ince olduğunu da göstermektedir. [644] 

TÜRKİYE'Yİ YAKINDAN İLGİLENDİREN GÜNCEL ÖRNEK 
ABD'nin Afganistan'a silahlı müdahalesi başlarken, CFR'de yapılan toplantı sonucunda alınan kararların özeti bile etkinliğin boyutunu göstermektedir. Anımsanacaktır, ABD uzun yıllardır aleyhinde "Din Hürriyeti ve İnsan hakları Raporları" düzenleyerek iç muhalefet örgütlemekte olduğu Özbekistan'la birdenbire uzlaşmaya varmış ve bu ülkeyi Afganistan muhalif güçlerine lojistik destek üssü olarak kullanmıştı. ABD, Afganistan'ı bombalamaya başlarken, aynı günlerde CFR, yakın geleceği çizmektedir. Orta Asya'ya yönelik olarak yapılan CFR yuvarlak masa toplantısında alınan kararlara göre, ABD'nin Asya siyaseti biçimlendirilmiştir. Özetle: a)ABD Özbekistan'a uzun dönemli olarak yardımda bulunmamalıdır. Hatta uyuşturucu madde mücadelesi gibi konularda bile yardımda dikkatli olmalıdır. Bu tür yardımlar, Özbekistan'daki rejime ve yolsuzluğa yardım etmek demektir. b) ABD baskıcı rejimlere yardımı artırırsa, bu Asya'daki kararsızlığında yükselmesi demektir. c) Orta Asya ülkeleriyle güvenlik ilişkileri kurulmuştur. Bu ilişkiler, iktisadi gelişmeler ve enerji alanlarıyla sınırlı bulunmaktadır. CFR kısaca demek istiyor ki, salt Özbekistan desteklenmeyecek, daha geniş ilişkiler kurulacak. CFR, ABD'nin doğrudan Orta Asya ülkeleri arasındaki güvenlik (askeri)ilişkilere girmesini istememektedir, ilişkilerin ters tepeceğinden endişesi taşıdığı görülen CFR, bu ülkelere üçüncü devletleraracılığıyla girilmesini önermekte ve "Özellikle Türkiye, Hindistan, Avrupa Örgütleriyle ve hatta Rusy ve İran ile, Orta Asya'da güvenlik ve iktisadi ilişki kurulmasında" yarar görmektedir. Bu anlatımı Amerikalıların yumuşak buğulanmış dolaylı anlatımından ayıklanarak söylenirse: ABD, Asya ilişkilerine kendisi girerse olumsuzluklarla karşılaşabilir, bu nedenle maşa olarak öncelikle Türkiye'yi kullanmalıdır. 

Şimdi Türkiye'de "project democracy" eyleminin ilk halkalarından olan 1990 Bodrum toplantıları ile Orta Asya ülkelerinde ABD'ye entegrasyonu savunanlarca oluşturulan eğitim zincirlerini ve NED'in Orta Asya "project" atölyelerini anımsamakta yarar var! 644 Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül, türbanlı fotoğraf taşımayan bir kimlikle üniversiye kaydının yapılmaması üzerine AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi)'ne başvurmuştur. Kasım 2002de T.C. Başbakanı olan Abdullah Gül, eşinin dava ettiği T.C devletini savunması gereken bir makama gelmiştir. Davanın T.C lehinde sonuçlanması beklenirken davacı davasını geri çekmiştir. CFR'nin yuvarlak masa toplantılarında geliştirilen bir öneri, NED ve bağlı örgütlerin operasyonlarının ABD dış politikasıyla ve askeri işlerle ilişkisini de göstermektedir: "B. Devletler, Özbekistan'daki insan haklarının geliştirilmesini iteklemeyi sürdürmeli ve - buraya dikkat- sivil toplumdaki uyumakta olan muhalefet güçlerini desteklemeyi sürdürmelidir. (..) B.D politikası (son operasyonda) küçük rolleri bulunan Tacikistan ve Kırgızistan'ın içinde bulduğu bölgede odaklanmak..." [645] CFR' nin hemen hemen tüm üst düzey yöneticileri ya NED ya da NED'e bağlı örgütlerin yönetimlerinde yer almaktadırlar.[646] Ve bu yöneticiler 1983 yılında başlatılan "project democracy" operasyonundan öncesinde ya dünyayı yönlendiren örgütlerde ya da dinsel vakıflarda görev almışlardır. 

CFR aslında, Rockefeller ailesi başta olmak üzere sayıları beşyüzü geçmeyen kartellerin ve finans odaklarının sahiplerini ya da onların üst düzey yöneticileri ile vakıf temsilcilerini, kapalı-gizli oda (think tank) üyelerini, CIA'ye hizmet verenleri, CIA'ya eleman yetiştiren devlet üniversitelerinin elemanlarını, muhafazakâr (demokrat ve cumhuriyetçi muhafazakâr) siyasetçileri, devletin dışişleri ile dış misyonlarda görev yapanları, George Soros ve adamları gibi para piyasası oyuncularını buluşturmaktadır. Bu oyunun temel amacını İsrail destekçisi, daha doğrusu ABD-İsrail ittifakıyla Ortadoğu, Afrika ve Orta Asya operasyonlarını destekleyecek ve devlet yönetimlerini, siyasal önderleri, gençliği belirli bir yörüngeye çekmeye çalışan, Türk subaylarını, Başbakanları konuk eden, Türkiye'deki örümcek ağında ne denli örgüt varsa o denli geniş ilişkiler oluşturmayı başaran "think-tank" kuruluşu WINEP'te Türkiye bölümü yöneticisi olarak çalışan Soner Çağatay’ın, Irak gezisinden sonra WINEP yayınında yer alan yazısından özetleyelim:
 1-Ortadoğu ve Asya'ya yönelik olarak Türkiye NATO merkezi kurulmalıdır. Bu merkez Irak ve Afganistan operasyonlarına lojistik destek sağlamalıdır. 
2-lrak güvenliği için ABD-Türkiye işbirliği, stratejik bağlarını güçlendirecek ve geçen yılın (tezkere sonrası) sorunları çözüle çektir.
 3-İşbirliği ile Türkiye'nin Kürt devletinin kurulmasıyla ilgili endişelerini giderecek ve Türkiye ve Irak Kürtleri ilişkileri 645 Meeting Summary- George Kennan Roundtable on Russia and Emasia, November 16, 2001; Stephen Sestanovich, Project Director, Speaker: Joseph Presel" www.cfr.org/public/resource.cgi7publ4202 646 1994 yılına dek yönetimde bulunanların listesi: Robert Gaylon Ross. VVho's Who of the Elite, RIE, 1995 düzelecektir.
 4-Türkiye'deki NATO merkezi, Büyük Ortadoğu'nun cephe toprakları olan Orta Asya ve Kafkasya'nın NATO yörüngesine çekilmesine yardım edecektir.
 5-Bu 12 ülkenin Türkiye ile tarihsel, ırksal (etnik) ve dinsel yakınlıkları vardır. İçlerinden 10'u ise Müslüman çoğunluğa ya da büyük Müslüman topluluklara sahiptir. Türkiye, NATO merkezi olursa bu ülkeleri NATO'ya bağlayabilir ve onları Batı Dünyasına yakınlaştırabilir. 
6-Gerisi Ankara'ya kalmıştır. Bu işlerin kotarılması için NATO İstanbul toplantısı (Haziran 2004) bir fırsattır.[647] Bu durumda, "sivil" atölyelerde hazırlanan masum raporları, IRI'ye, NDI'ye ya da CIPE'ye, ACILC'e, Rockefeller Foundation'a ve öteki "NGO"lara verdiğini sananlar, fena halde yanılmaktadırlar. 

CFR'ye ulaşan bir rapor, kartellere, kilise örgütlerine, istihbaratçılara verilmiş olmaktadır. Bunda sakınca görmeyenlere denilebilecek bir şey yok. Ne ki, en "sivil" ve en "şeffaf" olmakla övünüp halkın gözüne girmeye çalışan bu atölyecilerin de CFR' den "şeffaf" olmasını ve toplantı tutanaklarını açıklamasını isteme hakları vardır herhalde. Şeffaflığın yararına değinmek gerekiyor. 2004 yılı başlarında belediye seçimi kampanyası sırasında Prof. Necmettin Erbakan, Ocak 1997'de Abdullah Gül'ün Washington'a giderek özel bir toplantıya katıldığını ve o toplantıda alınan kararlar sonucunda 28 Şubat 1997 kararlarıyla hükümetinin düşürülme sürecinin başlatıldığını çağrıştıran açıklamalarda bulunmuştur. Dönemin başbakanının inandırıcı olması için 26 Şubat 1997'de CFR' de Refah Partisi konulu yuvarlak masa toplantısına katılan Abdullah Gül, Erbakan hükümetinde Devlet Bakanı'dır. Bir bakanın CFR toplantısına katılması ve orada kendi partisini anlatması herhalde BAŞBAKANLİK bilgisi dışında olamaz. 647 Soner Cagaptay (Coordinator, Turkish Research Program), NATO's Transformative Povvers: Opportunities for the Greater Middle East" The Washington Institute for Near East Policy, National Review Online, April 2, 2004 

NİKARAGUA'DA "PROJECT DEMOCRACY" 
PROJENİN KANLI VE KANSIZ UYGULAMASI 
"Sun Myung Moon Hazretlerinin Birleştirme Kilisesi, CAUSA ve Nikaragua Özgürlük Fonu gibi bağlı kuruluşları aracılığıyla contralara yardım etmiş ve Adolfo Calero, Steadman Fagoth, Pedro Chaınorro ve öteki Contra liderleri kilisenin bazı strateji ve yardım toplama örgütlenmesinin faturalarını ödediğini ve Birleşik Devletler'den siyasal destek oluşturulmasına yardımcı olduğunu açıkladılar"[648] Beş gruplu koalisyondan oluşan Sandinistlerin diktatör Somoza'yı devirmelerinin ardından Miami'de toplanmaya başlayan diktatörün eski muhafızları ve para için katılan eski suçlular, bir karşı hareket için yeterli desteği bulmuşlardı. Ronald Reagan tarafından ClA'nın başına getirilen William (Bill) Casey, Nikaragua'ya karşı örtülü operasyon yapılması planını kendisi gibi düşünen Reagan ile birlikte NSC'de kabul ettirdi. Küba göçmenlerinin merkezi Miami'de ilk örgütlenmeler zaten başlamıştı. Muhafazakâr işçi lideri Jose Francisco Cardenal önderliğinde UDN (Union Democratica Nicaraguense) Florida kıyılarındaki Kübalıların kamplarında askeri eğitime başlamıştı. Somoza'nın 308 muhafızından oluşan ve Somoza' nın kardeşi Luis Pallais Debayle tarafından finanse edilen "15th of September Legion" Honduras-Nikaragua sınırına yerleşti. ABD ve Honduras arasında yapılan anlaşmadan sonra UDN ve Legion birleşti. Askeri eğitim Arjantin'de başladı. Organizasyon Arjantin İstihbarat şef yardımcısı Albay Mario Davico eşgüdümünde Miami'de gerçekleştirildi. Contra elemanlarına dolarla maaş ödenmeye başlandı. Arjantin cuntasının adamlarından Albay Jose Ollas (Julio Villegas) Arjantin'deki lojistik hizmetlerini, Albay Osvaldo Rivera ise Honduras ve Kosta Rika'daki kampları yönetmeye başladı. 

Ağustos 1981'de FDN kuruldu. ABD, Nikaragua yönetimini El Salvador halk cephesine silah göndermekle suçlayarak, kredileri ve yardımları kesti. Ve operasyon başladı. ABD, contra operasyonu için ilk elde 19 milyon dolar verdi. CIA'nın silahları contra militanlarına 1982 Mart'ında ulaştı. Sabotajlar başladı. Atlantik kıyılarındaki yerliler arasında karışıklık başlatıldı. 648 "Frank Greve, Philadelphia lnquire, Dec. 20, 1987" den aktaran Holy Syklar, War on Nikaragua, s.241 Nikaragua yönetimi karışıklıkları önlemek için polisiye önlemler alınca, eskiden Somoza saflarında yer almış yerli reisi Honduras'a geçerek muhalefete katıldı. Yönetim, Honduras sınırındaki köyleri boşaltınca, karşı isyan büyüdü. Bu arada Sandinist yönetim de içerden çatlamaya başladı. Üst yönetimden Alfonso Robero ve "Commander Zero" olarak tanınmış olan Eden Pastora Gomez, Kosta Rika'ya geçerek Nisan 1982'de yeni bir grup oluşturdu: ARDE (Alianza Revolucionaria Democratica) Orta Amerika ülkeleri uzlaşma yolu aramaya başlayınca ABD, Nikaragua'ya yönelen Uluslararası kredileri durdurunca öteki ülkeleri susturdu. Nikaragua balıkçılarının kooperatifine verilecek olan kredinin kongre tarafından geri çevrilmesi için, teknelere mazot verecek olan kıyı depolarının bulunmadığı ileri sürüldü. 

Depoları kısa bir süre önce bombalamışlardı. Nikaragua yönetimi iç düzeni sağlamak amacıyla önlemler almaya başlayınca, ABD, bir yandan ajanlarca iç karışıklık çıkartırken öte yandan, Amerika ve dünya ölçeğinde yaygın bir karlama kampanyasına başlattı. Bu arada Falkland savaşında ABD, İngiltere'yi destekleyince Arjantin contra'ya vermekte olduğu desteği kaldırdı. Boşluğu Japonya ve İsrail doldurdu. İsrail Honduras'a silah satmaktaydı. ABD parasal desteği 1983'de 21 Milyon, 1984'de 24 Milyon ve kongre işe el koyana dek toplam 80 Milyon Dolar oldu. ABD'nin Honduras elçiliğinde 149 memur, 176 askeri eleman Honduras ordusuna yardımcı oluyor ve 50 Hava Kuvvetleri uzmanı radarlarla Nikaragua'yı tarıyorlardı. Albay Bermudez kumandasındaki contra saldırılarında, kahve toplayan köylülere, kadınlara, öğretmenlere ve ollardaki araçlarda bulunan halka saldırılar giderek arttı. Ne ki, contra başarıya ulaşıp, Nikaragua içinde bir yerleşim yerini ele geçirme ve orada hükümet ilan etme amacına ulaşamamıştı. Nikaragua yasal hükümetine karşı birliği yeniden sağlamak üzere Miami'de CIA gözetiminde yapılan toplantılar sonunda Edgar Chamorro sözcü olarak atandı. Contra liderlerinin çoğu, saldırıları Miami'den yönetiyorlardı. Chamorro. Honduras'a yerleşti ve kurduğu bürodan medyatik araçları kullanmaya ve yardım toplama işlerine yönelik çalışmalara başladı. Democracy savaşçıları olarak yansıtılan contra içinde Somoza'nın milli muhafızlarının bulunmadığı ileri sürülüyordu. 

Oysa gazeteci Christopher Dickey. 1983'de kampları ziyaretinde, görüştüğü beş FDN komutanından dördünün Somoza muhafızlarından olduğunu saptamıştı. FDN istihbarat şefi de Somoza'nın en sert adamlarından Ricardo Lau idi. Contra kuvvetlerinin toplam sayısı 1983'de 2000 iken 7.000; 1984'de 6.000 iken 15.000 olarak yansıtıldı. (Prados s.405) 1981-1984 arasında 910 devlet görevlisi ve halktan 8 000 kişi contra militanlarınca öldürülmüştü. CIA'in şiddet uygulama yöntemlerini öğrettiği bir özel kitap[649] Ekim 1984'de ortaya çıktı. Kongrede sesler yükselmeye başlayınca, Dışişleri, "contra"ları kınamak durumunda kaldı. 15 Kasım 1984 tarihli The Guardian (London) ve 27 Aralık 1984 tarihli New York Times gazetelerine göre, Kongre İstihbarat Komitesi, CIA başkanı tarafından bilgilendirildi ve "contra"ların "çocuklar da aralarında olmak üzere silahsız halka işkence yaptıkları, cinsel saldırıda bulundukları ve öldürdükleri" ve daha da ileri giderek "çocuk ve kadınları öbekler halinde yaktıkları, uzuvlarını kopardıkları, gözlerini oydukları ve başlarını kestikleri" ortaya çıkmıştı. [650] ABD'nin Managua elçiliğinde görevli CIA istasyon şefi ve adamlarının Nikaragua Dışişleri Bakanı ve Roman Katolik Rahibi Miguel D'escoto'yu zehirleyerek öldürme hazırlığında oldukları, kanıtlarla ve elemanların işbirlikçileriyle çekilmiş fotoğraflarıyla açıklandıktan iki ay sonra Escoto ve iki görevliyi daha öldürmek üzere hazırlık yapıldığı ve bu işin arkasında CIA ajanı Mike Toch'un bulunduğu ortaya çıkarıldı. [651] 

1983 Ocak ayında "Contadora Group" olarak adlandırılan Meksika, Panama, Kolombia ve Venezuela toplantılara başladılar ve Orta Amerika'da düzenin korunması için iç savaşların, yabancı müdahalesinin durdurulması, seçimlerin yapılması ve insan haklarının korunmasını içeren 21 maddelik bir anlaşma yaptılar. Bunun üzerine harekete geçen ABD, Nikaragua yönetimini zor durumda bırakmak amacıyla, bu anlaşmayı onaylamasını istedi. Nikaragua yönetimi, ABD'yi şaşırtarak, Daniel Ortega'nın Los Angeles'a gelerek anlaşmayı imzalayacağını açıkladı. ABD şaşkınlık içindeydi. Bunu beklemiyorlardı. Çünkü anlaşmaya göre, Honduras ve Guatemala'daki askeri personelini geri çekmek durumunda kalıyordu. ABD, geri dönüş yaparak, anlaşmanın son belge olmadığını ileri sürünce Contadora sözcüsü, ABD temsilcisinin de baştan kabul ettiği gibi anlaşma belgesinin bir sonuç belgesi olduğunu bildirdi. ABD anlaşmayı onaylamayacağını bildirdi. 649 "Psycological Operations in Guerilla Warfare" adını taşıyan Contra el kitabı, CIA tarafından görevlendirilen Vietnam savaşçılarından "Green Beret / Yeşil bereli" John Kirkpatrick tarafından yazılmıştı. Kirkpatrick, Tegucigalpa'da, FDN sözcüsü Chammorro ile birkaç hafta birlikte çalışmıştı. Kitapta, profesyonel katillerin kiralanmasından, gerekirse contralar'm kendi militanlarına suikast düzenlenerek "şehit" yaratılmasına, köylüler arasında korku salınması amacıyla devlet görevlilertinin öldürülmesine varan yöntemler anlatılmaktaydı 2000 tane basılan kitapta kiralık katil ve contra militanlarının öldürülmesi bölümlerini gören Chamorro, bir odaya kilitlediği kitaplardaki bu bölümleri jiletle birer birer kestirmek zorunda kaldı. (Prados.a g k. s 406) John Kirkpatrick, ClA'nin Uluslararası Eylemler Bölümü'nde sözleşmeli uzman olarak çalıştı. 

Vietnam-era Phoenix programında yer aldı. "Psychological Operations in Guerilla VVarefare el kitabını hazırladı. (Holy Syklar, ag.k. s 177) 650 Blum. ag.k. s 651 The Guardian London. 25January 1985den Blum, s.295, dn. 38 ABD Milli Güvenlik danışmanı John Poindexter, Panama Devlet Başkanı General Manuel Noriega'ya bu anlaşmaya katılmasından memnun olmadıklarını ve devlet başkanlığından çekilmesini istedi. Noriega direnince, Panama'ya yapılmakta olan 40 milyon dolarlık yardım durduruldu.[652] Bu arada, ARDE, ilk CIA yardım paketiyle iletişim cihazları ve 500 tane AK-47 suikast silahı aldı. Eden Pastora ve Alfonso Robelo komutasındaki ARDE militan sayısı 2.000'e, isyancı Miskitos yerlilerinin sayısı da 3.000'e ulaşmıştı. Nikaragua kampanyasını CIA'den yöneten Duane R. Clarridge corıtra nın ihtiyaçları için iki C- 47 uçağının yeterli olacağını bildirdiyse de parasal kaynak yetersizliği nedeniyle bu istek yerine getirilemedi.[653] CIA direktörü William Casey'in planları tutmamış ve "contra"lar 1983 sonuna dek Nikaragua'da herhangi bir kent ya da bölgede egemenlik kuramamışlardı. 

NSPG (National Security Planning Group)[654] toplandı ve Nikaragua'nın dış dünya ile ilişkisinin kesilmesine karar verdi. Nikaragua'nın limanları mayınlandı. "Contra"ların hizmetine askeri uçaklar verildi. Keşif ve savaş uçakları Managua ve öteki kentlere saldırlar düzenledi. Uçaklardan bazıları düşünce, mürettebatın CIA elemanları olduğu anlaşıldı. [655] Bunlardan biri 652 Noriega, 1986'da uyuşturucu trafiğinde yer aldığı gerekçesiyle "Bir Numaralı Halk Düşmanı" ilan edildi. Honduras devlet başkanı, 1985'de, "contralar"a yardım getiren gemilerin limana yanaşmasını engelleyince, ABD, Honduras'a yardım paketini durdurdu ve başkan Suazo'yu kötülemeye başladı. Contadora içinde en etkin olan Meksika'yı da uyaran ABD, anlaşmaya desteği sürdürürse, muhalefetteki Milli Hareket Partisi'ni iktidara getireceğini bildirdi Ağustos 1987'de anlaşma Kosta Rika devlet başkanı Oscar Arıas'ın öncülüğünde Meksika, Panama dışındaki ülkelerce (Salvador, Honduras, Guatemala, Nikaragua ve Kosta Rıka) imzalandı. Blum, a.g.k. s. 298 653 Duane Clarridge, 1968-1973 arasında Türkiye'de CIA istasyon şefiydi. CIA Counter-terror birimi başkanlığından emekli oldu. Clarridge, MİT'in ünlü elemanlarından, 12 Mart öncesi, 12 Mart darbe sonrası operasyonların, Ziverbey Köşkü işkence seanslarının yöneticisi, 12 Eylül sonrasında da hem "counter-terror" örtülü operasyonlarının ve siyasi yöneticilere yönlendirici raporların sahibi Hiram Abas için şunları yazıyordu: "Hiram eşsiz biriydi. 

Kendi döneminden Türkiye'nin en iyi istihbarat memuruydu. Bu görüşü, onu tanıma ayrıcalığına sahip olan bütün yabancı istihbaratçılar paylaşırdı. Onunla iyi arkadaş olmuştuk." Duane Clarridge İn "Bütün Mevsimlerin Casusu" kitabından aktaran Soner Yalçın- Doğan Yurdakul, Bay Pipo, s. 145-146 654 Grupta, VVilliam Casey, Casper "Cap" VVeinberger, George Shultz vardı. Abluka yerine mayınlama yapılması NSC yöneticisi Robert McFarelane'e aitti. (Prados, a.g.k. s. 410) 655 1 Eylül 1984'de bir helikopter düştü. Helikopterde, "Civilian Military Assistance" firmasından Dana H. Parker , Jr. Ve James Powel III, contralara ilaç ve giyecek götürmekteydiler. Kafkas kökenliydi. Ayrıca limanlar ve liman yakınlarındaki sekiz petrol deposu gemiden açılan ateşle bombalandı ve yakıt botlarla giden elemanlar tarafından ayrıca ateşe verildi. Corinto liman kentinde 25.000 aile kentten göç etmek zorunda kaldı. Nikaragua yakıtsız kalmıştı. Hücumbotların saldırıları helikopterler eşliğinde sürdü. Ticari gemiler yaralandı. CIA kurmayları bu işleri FDN yani "contra" düzenliyormuş gibi gösterdiler. Nikaragua'nın ihracatı durmuş, balık avcıları ölmüş ya da ağır yaralanmış ve ekonomi iflas etmişti. Bu arada CIA, ABD Kongresine, Nikaragua'nın devrim ihracı yaptığını bildiriyordu. 

Kongre üyesi Edward P. Boland başkanlığındaki "House select committee" (Akev seçilmiş komisyonu), Nikaragua hükümetinin devrilmesinde fonların Regan yönetimince kullanımını açıkça yasaklayacak karar tasarıları hazırlamaya başladı ve bu tasarılar 1983 yılı bütçesiyle birlikte yasalaştı. [656] Temsilciler meclisi Nikaragua'ya yönelik 'paramiliter' bütçeyi daha önce üç kez veto etmişti, ama senato onay vermişti. Bu durum Nikaragua operasyonunun ABD kurumlarında bile ne denli tartışmalı olduğunu göstermektedir. B.M Güvelik Konseyi'nin ABD'yi kınayan kararı yalnızca ABD delegesi tarafından veto ediliyordu. CIA direktörü Casey, İstihbarat Komitesi'nce sorguya çekildi. Casey, mayınlama, işinin örtülü bir iş olduğunu kabul edince, Komite başkanı Barry Goldwater, CIA'yı suçladı. Bunun üzerine Komite Başkan Yardımcısı Daniel P. Moynihan (Demokratik Parti,NY; NDI yöneticisi)[657] durumu protesto ederek komiteden istifa etti. Nikaragua'da serbest seçimler yapıldı. Orta Amerika ülkelerdekinin aksine, seçimlerde cinayet işlenmemiş ve oyların sayımıyla ilgili bir yakınma da gelmemişti. Ne var ki, muhalefet koalisyonunu temsil eden Jose Cruz başkanlığındaki DCA (Democratic Coordinating Alliance/Demokratik Eşgüdüm İttifakı), contra liderleriyle görüşmeler yapılıncaya dek seçimleri boykot edeceğini açıklamıştı. DCA seçim kayıt gününü ertelenmesini isteyince, yönetim seçim tarihini on gün ileriye aldı. DCA başvurmakta gecikince, seçimlerin Kasım'dan Ocak ayına alınmasını istedi. DCA' nın istekleri bitmiyordu. 

Yönetim, DAC ya isteklerinin kabul edileceğini, ancak onlardan da "contra"lara ateşkesi kabul ettirmelerini istedi. Bu kez DCA bunu yaptıracak etkileri bulunmadığını belirtti ve Kasım 1984'de seçimlere gidildi. Seçimlere birkaç gün kala bazı sağ partiler, ABD diplomatlarının seçimleri boykot etmelerini istediklerini belirttiler. Bağımsız Liberal Parti seçimlerden çekildi.[658] Seçimleri Sandinistler kazandı. Daha sonra Uluslararası adalet divanı, "limanların 656 Public Law 97-377, Section 793, Prados, a.g.k. 413 657 Moynihan, NDI ykü. Bk. Bölüm: NDI 658 "New York Times 21 October 1984" den Blum, a.g.k. s.300 428 mayınlanması" davasında Nikaragua yönetimini haklı buldu ve ABD'nin Nikaragua'ya müdahale hakkı bulunmadığına karar verdi. 11/3 alınan karara yalnızca Amerikan, İngiliz ve Japon yargıçlar muhalefet etti. Bu arada "Contra el kitabı" kongre üyelerinin eline geçti. "Contra"lara yapılacak 14 milyon dolarlık yardım "Boland Amendment" uyarınca veto edildi. "Contra"ların Honduras'taki kaynakları da tükenmeye yüz tutmuştu. Miskitos yerlileri savaşı bırakmış; "contra"lardan bağımsız hareket eden Pastora giderek pasifize olmuştu.

 Bu aşamada Honduras'ta FDN temsilcisi Adolfo Calero ile CIA ve NSC (ABD Milli Güvenlik Kurulu) görevlileri bir toplantıda buluştular. CIA şefi Duane Clarridge'nin yanında yeni bir eleman vardı: NSC ye Fairlane tarafından alınmış olan Yarbay Olliver North (Ollie). North, Calero'ya gereken kaynağı sağlayacağına söz verirken, ondan banka hesap numarasını istedi. Yarbay Oliver North, sözünü tutarak, kısa sürede Calero'nun hesabına bir milyon dolar yatırılmıştı. Nikaragua operasyonunda, ABD kongresinden de gizli yeni bir döneme girilmişti artık. Bu dönemde, kirli ilişkiler kurulmuş, kokain kaçakçılığından, Brunei Sultanı'ndan, Arap emirlerinden, Suud prenslerinden ve Afgan mültecilerine verilen kaynaklardan para sağlanmış ve "contra"lar için silahlar satın alınmıştı. Bu işlerin arasında en ilginci ve daha sonra çok baş ağrıtacak olanı, İsrail füzelerinin İran'a satılmasıydı. Füzeler İsrail’den İran’a CIA örtülü operasyonuyla satıldı. Füzelerin karşılığında alınan parayla Contra giderleri karşılandı. Örtülü paranın dolaşımı, BCCI ve Indian Springs Bank (Kansas City) aracılığıyla gerçekleştirildi. Bu banka Indian Springs and Global International Air şirketine ölçüsüz oranda krediler vermişti. Havacılık şirketinin hissedarı ise İranlı Ferhad Azima, aynı zamanda EATSCO (Egyptian American Transport and Services Corp.) şirketine taşımacılık hizmeti vermekteydi. 

EATSCO'nun kurucularıysa Thomas Clines, Theodore Shackley ve Richard Secord'dan oluşan eski CIA ekibiydi. Para ilişkilerinin boyutları bankaların hortumlanmasına dek uzanmaktaydı. Örneğin, Ray Corona, 1978 yılında marihuana kaçakçısı Jose Antonio (Tony) Fernandez' den aldığı 1,1 milyon dolarla The Sunshine State Bank (Miami)'ı satın aldı. Tony, daha sonraları ABD'ne 1,5 milyon dolar tutarında marihuana sokmaktan suçlu bulunmuştur. Tony'nin ortağı Eulalio Francisko Castro'nun temiz olduğuna karar verilmiştir. Çünkü Eulalio Francisko Castro, artık Florida'da, Naples yakınlarındaki bir çitlikte Nikaragua Contra'larını eğitmeye başlamıştır.[659] Bu arada, yeni senaryo da devreye sokulunca, Nikaragua ekonomik olarak darboğaza girmiş ve yönetim ile halkın arası açılmaya başlamıştır. Nikaragua devlet yönetimini içerden 659 Houston Post, Feb. 11th-18th, 1990'öan aktaran Joel Bainerman, The Crimes of A President, s. 2 79-281 zayıflatmak üzere, "project democracy" operasyonu başlatılır. 

Operasyonun önemli bir aracını oluşturan ayarlı-medyanın göz boyama yayınlarıyla iç istikrar bozulur. Bu süreçte, Filistinli eski teröristlerden ve silah-uyuşturucu ağında ustalaşmış diplomatlara, Uzakdoğu ve Afrika operasyonlarında deney kazanmış özel görevlilere dek genişleyen bir ekip, silahlı terörist saldırıları düzenleyen ekiplerle eşgüdüm içinde çalışmaya başladı. Nikaragua'da NED tarafından beslenip desteklenen aday, seçimleri kazandı. Kısa sürede piyasa ekonomisine geçilerek ABD'ye uyumlu bir Nikaragua yaratıldı. [660] 660 Bu başarının süresi on yılı geçmedi. 2001 yılında Sandinistler, Managua belediye başkanlığını kazandılar. Daniel Ortega ve yandaşlarının yeni dünya düzenine uygun bir politik çizgi izlemeleri ABD'nin Orta Amerika egmenliğinin güvencesi olabilir ya da olamayabilir... Sonucu "project democracy" operasyonu belirleyecektir. 

AMERİKA'DAN BAKMAK - 2 "PROJECT DEMOCRACY" İÇİNDE ULUSLARARASI DİN HÜRRİYETİ" SENARYOSUABD DÜNYA DİNLERİNİN BABASIDIR 
"ilginç olan şey, bazı Batılı aydınların biz Müslümanların zamanda geriye gitmemiz köklerimize inmemiz ve gelenekleri elden bırakmamamız gerektiğini düşünmeleri ve bizim genç insanlarımızın da bu ithal 'kaynağa dönüş' fikrinden oldukça etkilenmeleridir. (..) Niçin Batı kendi kaynaklarına, bu kaynaklar her neyseler, dönmüyor?'' Amir Taheri[661] Olaylardan bir sonuç çıkarmak gerekirse: İlk anda dünyada yerleştirilmek istenen yeni düzenin, demokratik bir düzen olacağı sonucuna varılabilir. Bu düzen içinde dünyanın tüm ülkelerinde devletler merkezi otoritelerini yitireceklerdir. Olabildiğince etnik ayrıma uğramış küçük eyaletlere ayrılmış ülkelerde tarihsel partiler eriyecek, vakıflardan, düşünce topluluklarından, ticaret odalarından, insan hakları denetim örgütlerinden oluşan bir siyasal yapı oluşacaktır. Bu oluşumlar, doğrudan doğruya ABD'nin siyasal partilerine bağlı enstitülere, konseylere, ABD şirket vakıflarına, bağlanacaktır. 

Ülkelerdeki eğitim kurumları da vakıflaşacak ve ABD akademik dünyasıyla organik bağlar kuracaktır. Merkezi otoritesini yitirmiş, salt denetleyici kurullara dönüşmüş devlet örgütlerinin yanı sıra, ordular da ulusallığını yitirmiş devletlerin savunma gücü olmaktan çıkacak ve ortak güvenlik güçlerine katılacaklardır. Herhangi bir bölgesel başkaldırıya (bu bağımsızlık uğuruna bir başkaldırı da olabilir) karşı anında silahlı müdahalede bulunularak, öncelikle uzaydan denetlenen, yeryüzünde ve uzayda konuşlandırılmış kıtalar arası 661 Sanılanın tersine, Müslümanların eski kurallara uygun yaşamaları önerisi, radikal islamcılar tarafından değil, Batı tarafından önerilmeye başlanmıştır, iran yönetiminin öldürme tehditlerine karşın savaşımını sürdüren ve fakat bu yolda Batı yalakalığına soyunmamış olan, İranlı Araştırmacı-Gazeteci Amir Taheri (Kayhan gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni), 1990 yılında istanbul konferansında bu konuyu sorgulamıştı. Amir Taheri, Kadın Haklan ve Iran Deneyimi. Ayrıca, Amir Taheri'nin "Holly Terör" adlı kitabı Türkçe'ye çevrilmiş ve iki bölümü dışında "Kutsal Terörün İçyüzü Hizbullah" yayınlanmıştır. Bk. Kaynakça. füzelerle noktasal olarak vurulmasından sonra ulusal kimliğini yitirmiş paralı askerlerden oluşan ortak güvenlik güçlerince yapılacaktır. Bu eylem yönlendirilmiş kitlelerce de içerden desteklenecektir. Bu son derece ileri(!) projeye engel olabilecek en önemli kurumlardan biri de dinsel kurumlardır. Dünya egemenliğinin kurulmasında engel oluşturacak dinsel çatışmaların önlenmesi için dinlerarası diyalogun geliştirilmesiyle birlikte kurumsal yapının da oluşturulması gerekir. En yaygın ve güçlü dinsel kurumlardan başlayarak, tüm dinlere bir yeni merkezi eşgüdüm gereklidir. Eşgüdümün merkezi elbette Washington'da bulunacaktır. Öncelikle Amerikalılardan oluşturulan bu kurumsal yapı, IRFC (International Religious Freedom Committee / Uluslararası Din Hürriyeti Komitesi)'dir. Bu komitede belli başlı dinlerin ve mezheplerin temsilcileri bulunmaktadır. 

Büyük dinlerin altında bulunan mezhep, tarikat oluşumlarının da bir araya gelebileceği, demokratik görünümlü bir ortamda kararlar alabilecekleri kurum ise Dindarlar Parlamentosu'dur. Uluslararası komite her yıl ülkeler aleyhinde hazırlanan 'din hürriyeti' raporlarını görüşmeye başlamıştır. Komite, din hürriyetini engelleyen ülkelere yaptırım uygulanmasını önere bilmektedir. Parlamento ise değişik ülkelerde toplanmaktadır. Parlamentonun güçlendirilmesi için Dinler arası Diyalog Uluslararası Kongresi, 2000 yılında Washington'da Birleşmiş Milletler çatısı altında gerçekleştirilmiştir. Son derece düşsel görülen bu gelişmeleri biraz daha yakından incelersek, gerçeğe yaklaşabiliriz. Uluslararası din hürriyeti senaryosunun geçmişi, soğuk savaş yıllarında komünizme karşı oluşturulan ortak savaşım alanında birbirine ilişkilendirilen dinsel örgütlere bağlı kurumsal yapılanmalara dayanmaktadır. 

Son yirmi yılda bu yapılanma, sosyalist sistemin çökmesiyle birlikte, daha yeni ve daha gelişmiş bir evreye yükseltilmiştir. Bundan sonraki bölümlerde yakın geçmişin olayları içinde gezinirken, kimi kez Amerika'dan, kimi kez de Ankara'dan bakarak bu senaryoyu çözmeye çalışacağız. Konuları ele aldıkça ve olayları izledikçe, Türkiye'deki gelişmelerin bir rastlantı, sıradan bir "irtica" hareketi olmadığı görülecektir. İçinde yaşadığımız bu olayları anımsadığımızda, bizimki gibi ülkelerde birbirine benzer olayların sonuçlarını düşünerek, değerlendirme yapılınca, gelişmelerin sistem ya da rejim bozukluğuna dayandığı savının gerçeği yansıtmadığı da anlaşılacaktır. Ayrıca olaylarda, şu ya da bu yönden, ABD'nin ve Batı Avrupa'nın etkisi de sırıtacaktır. Hele son yirmi yılın olaylarında "project democracy" örümcek ağının derinliklerinde, ilginç uygulamalarla karşılaşılacaktır.

DİN HÜRRİYETİ SENARYOSUNUN YASALLAŞTIRILMASI
 Amerikalı işadamı-misyoner Al Dobra, yabancı ülkede uyguladığı yöntemi şu sözlerle anlatıyordu: "Amacım bir Müslüman'ı dininden döndürmek değil. (..) Hedefim (olan attığım tohum) önce çürüyecek, sonra çatlayacak ve (fidan) büyüyecek; (o kişiler) giderek dinlerini sorgulamaya başlayacaklar. "[662] Bu sözler, Batı'nın ve özellikle ABD'nin yüzlerce yıllık saldırısının bir özeti gibi. ABD'nin elli yıl süren demokrasi ve hürriyet patronluğu, her nedense kendine muhalif politikaları demokrasi kapsamı dışında bırakıyordu. Çok partili politik sisteme sahip ülkelerde bile seçimle gelmiş yönetimlerin güç kullanılarak ve kan dökülerek devrilmeye engel olmak bir yana, yıkım işini el altından destekliyordu. Bunu kimi ülkelerde demokrasi ve hürriyet davasına dayanarak ya da dinci örgütlere arka çıkarak yapıyorlardı. [663] 1990'dan sonra, ülkeleri komünizm tehdidi ile korkutarak, onlar üstünde siyasal egemenlik kurmak olanaksızlaştı. 1980'lerin başlarında "demokrasi projesi" adıyla başlatılan örgütlenme ve açık müdahale programı, sosyalist bloğun yıkılması üzerine yeni bir araçla donatıldı: "Din Hürriyeti." Kasım 1996'da, ABD'nin devlet sekreteri Warren Christopher, "Din ve inanç hürriyetini yaygınlaştırmanın Birleşik Devletler'in çıkarlarının artırılmasını sağlayacağı" gerekçesiyle ACRFA (Advisory Committee on Religious Freedom Abroad / Dış Ülkelerde Din Hürriyeti Danışma Komitesi)'yi oluşturdu. 

Daha sonra devlet sekreterliği görevine getirilen Madeleine Albrigth, Şubat 1997'de komiteyi açıkladı ve "Dünyanın temel dinlerinin geleneklerini temsil eden önderler ve hocalardan oluşan," komitenin görevi; "dış ülkelerde din hürriyetinin geliştirilmesi, korunması ve tanıtılması (öğretilmesi); bu konularda Devlet Sekreterine önerilerde bulunması" olarak belirtti. ABD Başkanı, Danışma Komitesi'ne şu kişileri atadı: 662 MotherJones, May/June 2002, s.46 663 4 Temmuz 1948 tarihli ve 5353 sayılı yasaya göre: AID yardımının amacı: "Birleşik Amerika'daki hür müesseseleri yaşatmanın ancak bütün dünyaya şamil bir hürriyet davası içinde mümkün olabileceği inancı ile az gelişmiş memleketler halklarına, kendi kaynaklarını geliştirmek, hayat standartlarını iyileştirmek ve sorumluluklarını anlamış idareler kurmalarını sağlamak üzere sağlam plan ve programlara dayanan iktisadi kalkınma için kendi kaynaklarını harekete geçirme çabalarına, sosyal iktisadi alanlarda, ABD'nin öteki görevli teşkilatı arasında yardımda bulunmaktır." Bu ABD'nin çıkarlarına hizmet ettiğini çekinmeden açıklayan sözlerin yer aldığı yasa T.C meclisinde kabul edilmiş ve uygulanmıştır. Görülüyor ki, ABD gerçekte bu denli açık oynuyor. T.C Devlet Teşkilatı Rehberi, Türkiye Ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayını. 1978, syf: 872

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...