07 Mart 2015

SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA YEDİNCİ BÖLÜM



SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA 
YEDİNCİ BÖLÜM

TÜSİAD'DAN AMBARGOCU BRADEMAS'A RAPOR: MGK KALKSIN.. 

TESEV genel direktörü, eski Büyükelçi Özdem Sanberk, şu John Brademas'a, hazır konu yolsuzluk ve siyasi ahlak "workshop" işlerinden açılmışken, birkaç derin devlet konusunu da sorabilirdi. Örneğin "Koregate" ya da "Fraser soruşturması" olarak bilinen Koren CIA - ABD Kongre üyeleri - Sun Myung Moon - Tongsun Park ilişkilerini... Bu ilişkiler çerçevesinde Kore'ye Amerikan pirinci satışı karşılığı sızdırılan dolarları ya da kendisi dahil bazı Kongre üyelerinin Tongsun Park'dan gördükleri parasal yardımdan yararlanışlarını... NED'in Türkiye partneri TESEV'in koordinatörü Sanberk, bunları sormuşsa, John Brademas'tan demokrasi, insan hakları ve bilgi edinme özgürlüğü adına, eski adıyla Robert College, yeni devamıyla Boğaziçi Üniversitesi'nin öğrencilerine bu gerçekleri de açıklamasını isteyebilirdi. Samberk, T.C devletinin eski bir yurtdışı temsilcilisi olarak, Brademas'tan, Amerikanlaştırılmak üzere ABD'ye yollanacak olan Türk gençlerinden, bu Tongsun Park ile ilişkilerde kazanmış 447 Leyla Tavşanoğlu, Pazar Konuğu - "Eski ABD Temsilciler Meclisi Üyesi John mas, Türkiye'deki demokrasiyi değerlendirdi: Siyasi reforma ihtiyacınız var" Cumhuriyet 15 Nisan 2001 (Koyultmalar Cumhuriyete aittir.) olduğu deneyleri de istekleri arasına ekleyebilirdi.[448] TESEV "Genel Direktörü" Samberk, Brademas'ın dünyayı karteller adına yöneten ABD üst örgütü Trilateral Komisyon üyesi olduğunu da eklese olmaz mıydı?![449] Türkiye'ye ahlâk öğretme çabasında olanlar, Brademas başkanlığındaki NED'in, 1980lerde, ABD Kongresi fonlarını Fransa'daki "Union Nationale lnterUniversitaire" gibi sağ-kanat olarak adlandırılan örgütlere aktardığını da ekleseydiler, Boğaziçi'nin aydınlık gençleri, John Brademas'a özellikle "siyasal ahlâk" konusunda, birkaç soru daha soramazlar mıydı?[450] Brademas, konferans gündeminde, Türkiye'ye önerdiği siyasal yeniden yapılanmanın ayrıntılarını bir hafta önce kendisine açık bilgiler veren ve M.G.K'nın kaldırılmasını isteyen raporun sahibi TÜSİAD'ın temsilcilerinden almıştı. Brademas'a başarı ödülü verilecek mi? Bunu yakında göreceğiz.[451] Yeri gelmişken TÜSİAD'ın, TESEV ile birlikte Amerikan işadamlarının dış ülkelerde etkinlik örgütlerinden ve NED bağlı çekirdek yapılanmalarından CIPE'nin "Global partners" listesinde yer aldığını belirtelim.[452] Başkanın adamlarının Türkiye çıkartmasının ardından iktisadi kurtuluş programı açıklandı. Medya programı öve öve bitiremedi. Kemal Derviş, halka yakın adam görüntüsünü çizmeye başladı, şortuyla yollara düştü, Demirel'in ünlü sokağı, konuşan Türkiye'nin adresi Güniz Sokak'tan geçti, gülücükler dağıttı, taksi sürücüleriyle sempati çayları içti. Ama, ABD yeşil ışığı yakmadı. Başkanın Amerika'daki adamları konuya aydınlık getirmeye başladılar. Önce beş Cumhuriyetçi ve altı Demokrat Senatör George Walker Bush Jr.'a bir mektup yazıp, Türkiye'ye yardım etmesini istediler. Onları Amerikan Yahudi Kongresi (AJC) izledi. Mektuplarda, Türkiye'nin ne denli sadık bir yandaş olduğu, Irak ve Balkanlar operasyonlarında ABD'ye ne denli yardımcı olduğunu belirtip, Başkan'ın yüreğini yumuşatmaya çalıştılar. 448 R. Boettcher with Gordon L. Freedman, Gifts of Deceit (Dolandırıcılığın Ödülleri ) Sun Myung Moon Tongsun Park and The Korean Scandal, s. 58, 141, 242, 304 . 449 Brademas'ın bu özelliği daha sonraları TESEV'in bülteninde yer aldı. Ne ki, Trilateral Commission örgütünün ne olduğu pek belli edilmedi. 450 Holly Sklar, Trilateralism, s. 100. 451 TUSIAD Washington görevlileri: Sürekli Temsilci: Permanent Abdullah Akyüz, Dış Politika Danışmanı: Soli Özel, Haberleşme Danışmanı Arzu Tuncaata Tarımcılar. A.T. Tarımcılar, aynı zamanda Türkiye için "lobi" işleri yapan "Fleishman and Hillard" şirketinde çalışmıştır." TÜSİAD-us.org - usdoj gov/criminal/fara/faral st97/INDEX.HTM 452 cıpe.or 30.03.04 Yeşil ışık yanmadı. Kolay kolay yanmayan bu ışık, her daim bir ödünün gereği yanmıştır. Başkan'ın Türkiye'deki demokrasi operatörlerinden IRI ve NDI'nin "partneri" TESEV'in Yönetim Kurulu Başkanı, Henkel Genel Müdürü, Sabancı Holding ve TÜSİAD yönetim kurulu üyesi Can Paker, işin gerçek boyutunu ve demokratik içeriğini yineleyiverdi: "Ben Amerika'nın yerine olsam, partiler yasasının çıkarılmasını şart koşarım!" Bu açıklamayı yapan kişinin yöneticisi olduğu TÜSİAD, Amerika'ya dek gidip eski ambargocu Brademas'a rapor sunarak, Türkiye M.G.K'nın anayasadan çıkarılmasını, yani kaldırılmasını isteyen bir rapor sunduktan sonra bu tür açıklamalar olağan karşılanmalı. 

EN “SİVİL”, EN “GLOBAL” PROJECİ 
Türkiye "sivil" hareketinde hangi taşı kaldırsanız altından TESEV çıkıyor. TESEV'de hangi projeye ya da yönetim kademesi olduğuna baksanız, içinden eski devlet görevlileri, eski solcular, eski ve yeni sosyal demokratlar, eski ve yeni işadamları, büyük şirketlerin yeni tür "smart boys" denen, dışarda ve özellikle Amerika'da eğitim görmüş, yaşları 35-45 arasında olmasına karşın hâlâ "genç" olarak adlandırılan "profesyonel" yöneticileri, türlü boydan vakıfçılar, dolarlı akademik projelerin başında yer alan ABD eğitimli profesörler çıkıyor. Bu kişiler sizi partilere, şirketlere, paralı-parasız üniversitelere, vakıflara, hareketlere bağlıyor. TESEV "faaliyet raporlarının" hangisinin kapağını açsanız ülkede son ön yılda kotarılan yasal değişiklik tasarılarının teorik temellerini, belediyelere merkezden bağımsızlaşmayı, din-inanç hürriyetini, "free market economy"nin üstün yararlarını, dinsel örgütlenme hürriyetinin nimetlerini anlatan yabancıları ve hatta geçmişleri Türkiye aleyhine çalışmalarla bezenmiş ABD kongre üyelerini, Ermeni soykırım tasarılarının sözcülerini göreceksiniz. Böylesine büyük bir yerel ağ oluşturan kuruluşun temelinde, yerli "sivil" kişilerin yepyeni buluşlarıyla karşılaşılınca, ne denli gurur duyulabilirdi. Oysa "sivil" adı altında kotarılan, bu ağın göbeğinden uç noktasına, herhangi bir düğümünden yurda yayılmış projelerine, kişilerle-örgütleri bağlama yöntemine bakıldığında, NED'in, IRI'nin ve NDI'nin amaçlar raporlarının ana maddelerine, örgütlenme ve örgütleme modellerine neredeyse tıpatıp uyan bir durumla karşılaşmak şaşırtıcı olabilirdi. Ne ki, son altmış yıl, devletin tüm birimlerinde ABD örgütlenmesini kopyalamanın olmazsa olmaz koşul olarak kabul edildiği bir dönemdi. Durum böyle olunca, başka türlüsünü, örneğin Türkiye'ye özgü bir model çıkartılmasını beklemek de çok anlamsız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politikasına, iç yapılanmasına bu denli yön verebilme yeteneğine sahip, NED-NDI-IRI üçlüsünün parasal kaynaklarından en büyük payı alabilen bu "sivil" örgütü daha yakından tanımakta yarar var.[453] TESEV'in kökleri, Nejat Eczacıbaşı'nın 1961'de oluşturduğu "Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti" ne dayanıyor. ABD başkanının 1983'de, "anti-komünist league" örgütlenmesini, daha yasal ve daha açık görünümlü bir "project democracy" operasyonuna çevirmesinden bir yıl sonra, tıpkı ABD'de olduğu gibi, akademikdiplomatik-holding-medya-sendika dünyaları bir araya geldi. Boğaziçi Üniversitesi Vakfı, Anakara Üniversitesi Siyaset Bilimleri Vakfı, Sosyal Etüdler Konferans Vakfı önderliğinde, 200 kişinin imzasıyla TESEV kuruldu. Bu büyük atılımdan sonra Türkiye'de "sivil" örgütlenme yükseldikçe yükselecek, yayıldıkça yayılacak ve proje başına iş yapma olanaklarını keşfedecekti. 

CIPE'NİN "PARTNERİ” TESEVİ YÖNETENLER
 NED'in çekirdek örgütü, ABD işadamlarının dünyaya yayılma organı CIPE'nin "global partners" olarak adlandırdığı ortaklarının başında ABD Ticaret odası, ABD Dış ülkeler Ticaret Odası, US AID örgütlerinin yanı sıra İngiliz lordlarının ve bankerlerinin parasını işleten George Soros'un örgütü "Open Society Institute" yer alıyor. Yüzden fazla örgütü "partner" olarak sayan CIPE'nin ortakları arasında, olağan olarak CIA'in soğuk savaşın birinci dönem aygıtlarından RFE / RL (Radio Free Europe / Radio Liberty" de bulunuyor. TESEV'in ilk kurucularından, sonraki yönetim kurulu üyesi. Boğaziçi Üniversitesi'nin rektörü Üstün Ergüder, 6 Şubat 1999'da Beyrut'ta, CİPE, EDI (Economic Developement Institute of World Bank), LCPS (Lebanese Center for Public Studies) tarafından düzenlenen, "Think Tanks as Civil Society Catalysts in the MEN A Region" konferansında, TESEV kuruluşunun Türkiye'deki önemli işlevini anlatıyordu.[454] Ergüder, para toplama işlerinden, Alman Stiftung'ları ile TÜSIAD destekli projelerden söz ederken, bir "think tank" in para toplamasının, araştırma yapmasının, işin ilk adımı olduğunu, asıl hedef kitlenin ise halk ve politikacılar olduğunu açıklıyordu. Ergüder'in dedikleri doğru çıktı. TESEV çevresine topladığı 453 Okuyucuya öneri: Yoğun sayıda adlar okunanları anlaşılmaz, ilişkileri karmaşık bir duruma soktuğundan, bundan sonraki satırları okurken, bir bü-yük boş kağıt alınması, okunan her kişi ya da kuruluş adının birer yuvarlak içine yazılması, kişi ya da kuruluşların okunan ilişkilerinin bir çizgi ile iliş-kilendirilmesi önerilir. 454 Think Tanks as Civil Societyh Catalysts in the MENA Region: Fulfilling Their Potential," jointly organized by the Center for Private Enterprise (CİPE), the Economic Development Institute of the VVorld Bank (EDI), and the Lebanese Center for Policy Studies (LCPS), Beirut, Lebanon, February 6-8, 1999. cipe.oraöteki STK'larla, Alman Stiftung ve Amerikan 'Foundation' örgütlerinin desteğinde gücüne güç kattı. İşi artık hükümetlere diskur çekmeye kadar götürebiliyordu. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti'ne Avrupa'dan biçilen donun paçalarına tutunan "sivil" örgütleri yan yana getiren TESEV'in direktörü, eski Büyükelçi Özdem Sanberk, "3 lider arasında yapılan bir mutabakat Türkiye'nin mutabakatını yansıtmaz. Sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınmamıştır. Hükümet Ulusal Program noktasında sivil toplumu dışlayıp çalışmalarını hasıraltı ederse sivil kuruluşları karşısında bulur" diyerek güç gösterisi yapıyordu. İstanbul Taksim Savoy Otel'de buluşan 13 "sivil" örgütün, tehdide vardırdıkları olmazsa olmaz koşulları, onların NED projelerindeki Amerikan demokrasisi ruhuna da uygun düşüyordu: "Kısa vadede Türkiye'nin yapması gereken reformların başında toplumsal örgütlenme, parti kapatılmasının önlenmesi, MGK'nın yetkilerinin azaltılması ya da sivil üye sayısının artırılması, bölgeler arası dengesizliğin giderilmesi geliyor. Anadilde yayın hakkı verilmesi konusunda hemfikiriz,"[455] Böylesine büyük hedeflere, önemli yabancı "partner" ilişkileriyle ulaşılabilirdi elbette. Bu denli önemli ve büyük ilişkileri kurabilecek olan bir örgütün yönetiminde halkın, orta tabaka temsilcilerinin bulunması işe yaramazdı kuşkusuz. Boğaziçi Üniversitesi gibi Amerikan yapımı bir kolejin topraklarına yerleşen TESEV’in yönetiminde seçkinlere yer olabilirdi. 

Tıpkı IRI, NDI, CFR, CSIS gibi Amerikan "think tank" örgütlerinin yaptığı gibi, TESEV de Türkiye ölçeğinde seçkinleri yönetiminde buluşturuyor. Ancak arada bir fark var. Amerikalılar kendi aralarındaki temel çizgi ayrılıklarına dikkat ederken, yerli "sivil" örgütçüler bu durumu ayrımsamıyor. Solcusu da sağcısı da eski anti-komünisti de, eski anti-emperyalisti de "workshop" işlerinde ve 'sivil' harekette buluşuyor. TESEV yönetiminde ünlü emekli devlet görevlileri ile akademisyenleri ve işadamlarını, 'profesyonel' şirket yöneticilerinin bulunması örgütün ne denli "sivil" olduğunu gösterecektir. Bu çok bilinen yöneticilerden bazılarını toplumsal konumlarıyla birlikte anımsayalım: Bülent Eczacıbaşı: Eczacıbaşı Holding sahibi ve yönetim kurulu başkanı., TESEV Başkanı. (-1994), Feyyaz Berker: TEKFEN Holding, Sahibi ve yönetim kurulu 455 Savoy Oteli toplantısında ortak bildiriyi imzalayanlar: ARI Hareketi, Doğa ile Barış Derneği, Doğal Hayatı Koruma Derneği, Güçlü Türkiye Projesi, istanbul Avrupa Gençlik Forumu Derneği, Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Yeşil Adımlar Çevre Eğitim Derneği ARI Bülteni. 18-12.başkanı, TESEV kurucu yönetim kurulu üyesi (-1994), Can Paker: Türk Henkel Genel Müdürü; TÜSİAD yönetim kurulu üyesi ve siyasal komisyon başkanı; Sabancı Holding, 2000 sonrası yönetim kurulu üyesi; TESEV yönetim kurulu başkanı (1998 sonrası.)[456] Özdem Sanberk: T.C Dışişleri Bakanlığı: Müsteşar, Almanya-İspanya Büyükelçi, Brüksel A.B elçisi, Londra Büyükelçi; Cumhurbaşkanlığı danışmanı (Özal dönemi), TESEV Direktörü (Nisan 2000). İlter Turan[457]: Bilgi Üniversitesi Rektörü. Necla Zarakol : "Ankara Üniversitesi iletişim Fakültesinde öğrenim gören Necla Zarakol, radyo ve televizyon muhabiri olarak çalıştı. Halen sahibi olduğu, halkla ilişkiler şirketinin yöneticisidir. Sivil toplum aktivisti olarak değişik projelerde çalışmaktadır." İshak Alaton[458] : ALARKO Holding y.k.bşk; TOSAV d.k.ü, TESEV Kurucusu ve y.k.ü. Yılmaz Argüden[459]: RAND Graduate Institute'de NATO bursu ile doktora yaptı, Koç Holding ARGE A.Ş'de çalıştı (1978- 1980) ve daha sonra yönetim kurulu başkanı oldu. RAND Corp. Stratejik Analizcisi (1980-1985), Dünya Bankası Kredi Bölümü Yöneticisi; Başbakanlık Ekonomi Başdanışmanı (Mesut Yılmaz- 1991), TESEV kurucu, yönetim kurulu üyesi (1994 ve sonrası) Oğuz Babüroğlu[460] : Bilkent Üniversitesi İşletme Bölümü Prof., TESEV kurucusu ve yönetim kurulu üyesi. Tarhan Erdem[461]: Doğan Medya Genel Koordinatörü, Demokratik Cumhuriyet Programı üyesi, CHP eski milletvekili, 1980 öncesi Sanayi Bakanı, CHP Genel Sekreteri (1999-2000), Erdal İnönü'nün 'Yeni Oluşum' parti Çalışmaları parti tüzüğü hazırlayıcısı (2000-2001), Radikal Gazetesi köşe yazarı, TESEV kurucu yönetim kurulu üyesi ve proje yöneticisi. 456 Berlin Teknik Üniversitesi, ABD Columbia Üniversitesi. 457 Oberlin College-Ohio/USA, Columbia University, İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü "1993'de istanbul Üniversitesinde öğretim üyelimden ayrıldı." 458 İsveç'te Motola Larovek Teknik Üniversitesi'ni bitirmesinin ardından Üzeyir Garih'le bir araya gelerek sonradan Türkiye'deki en büyük şirket topluluklarından biri olan Alarko Holding'e dönüşecek şirketi kurmuştur. İshak Alaton Alarko Holding'in Yönetim Kurulu Başkanlığını sürdürmektedir. 459 Argüden Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünü bitirmiştir ve rektörlüğün "Liderlik" ödülünü almıştır. Portrait Dr.Y. Argüden, hrderai. Com/ enalish.htm. 04.05.2000 460 Sussex Üniversite'nde İşletme Bölümü, Lancaster Üniversitesi'nde üst lisans, Pennsylvania Üniversitesi'nde doktora. 461 İTÜ Makine Mühendisliği Üstün Ergüder[462]: Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Dekanı (1991-2000) sonra Üniversite Rektörü, Vehbi Koç Vakfı, 3. Sektör Vakfı, ECF (European Cultural Fdn. / Avrupa Kültür Vakfı) yönetim kurulu üyesi, TESEV- kurucusu ve yönetim kurulu üyesi. Nihal İncioğlu[463]: Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğr. Üyesi, TESEV yönetim kurulu üyesi. Mehmet Kabasakal[464]: İSO (İst. San.Odası) Genel Sekreteri, TESAV kurucusu, eski genel direktörü ve yönetim kurulu üyesi, Sosyal Demokrasi Okulu'nda öğretim üyesi[465], CHP Parti Meclisi üyesi (2000-2001), CHP Gençlik Projesi Komisyonu Başkanı. Hasan Karaçal[466] : DPT, TETV (Toplumsal ve Ekonomik Tarih Vakfı) kurucusu ve başkanı., DSTG (Demokrasi için Sivil Toplum Girişim Platformu) kurucusu. Deniz M. Kiraza[467]: Maliye Bakanlığı, Eczacıbaşı Holding EKOM Genel Müdürü, Toplam Kalite Kontrol Müdürü. Alp Orçun: Gazeteci, Eczacıbaşı Holding Basın Danışmanı. Anıl Seren[468]: İstanbul Borsası Genel Başkan. Yardımcısı, ODTÜ Öğr. Üyesi. Tavit Köletavitoğlu[469] : Enternasyonal Tourism Investments yöneticisi, Türk Turizm Yatırımcıları Derneği Başkan Yardımcısı. Ziya Müezzinoğlu: Maliye Bakanı (e), CHP Milletvekili (e), Dışişleri Bakanlığı Almanya Büyükelçi (e), TEMAV (Türkiye Ekonomik ve Mali Araştırma Vakfı) yönetim kurulu başkanı. Mete Sayıcı: NET Holding[470] Genel Müdür Yardımcısı. 462 Manchester Üniersitesi, Syracuse Üniversitesi öğrenim gördü. 463 ODTÜ-Sosyoloji Bölümü, Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü (doktora) 464 Boğaziçi Üniversitesi, Ankara Üniversitesi (doktora) 465 Ercan Karakaş'ın kurduğu SODEV ve Taner Berksoy'un kurduğu TÜSES tarafından Şubat 2000'de kuruldu. Öğreticiler arasında Bilgi Üniversitesi elemanları bulunuyor: Uğur Alacakaptan, Burhan Şenatalar, Taner Berksoy, Fatmagül Berktay, Deniz Kavukçuoğlu, Yurdakul Fincancı, Aydın Uğur. (Derya Sazak, Milliyet 26 Şubat 2000) 466 ODTÜ, Wisconsin University 467 İstanbul Üniversitesi, Northeastern University 468 ODTÜ Ekonomi-isatatistik, University of Chicago 469 ODTÜ 470 Mete Sayıcı daha önce Ankara Üniversitesi, Swansea University'dedir.. NET Holding sahibi ibrahim Betil ise aynı zamanda Liberal Parti Fikret Toksöz[471]: Marmara Belediyeler Birliği Genel Sekreteri, Helsinki Yurttaşlar Derneği, TESEV kurucu yönetim kurulu üyesi ve proje yöneticisi. Gündüz Aktan: Emekli, Büyükelçi,TESEV Genel Direktörü (Temmuz 1998-Nisan 2000) Kurucuların "sivil" yaşama çok bağlantılı katkıları, ABD'de olduğu denli geniş olmasa da, küçümsenecek darlıkta da değildir. WEB kurma işi sabır ister. Böylesine geniş bir toplumsal çevreyi yan yana getirmek de bir başarı olarak değerlendirilmeli. 

TESEV'İN DANIŞMA VE BİLİM KURULU
 "TESEV, kendi uzmanlık alanlarında en yüksek düzeyde başarı elde etmiş bu kişileri bünyesinde bulundurmaktan onur duymaktadır," diyerek oluşturduğu kadrosuyla, TESEV’i bir yandan akademik dünyaya, bir yandan da NED örgütlenmesine, Georgetown Üniversitesinin Hıristiyan-Müslüman Anlayış Merkezi'ne, Dünya Bankası'na bağlıyor; tıpkı ABD örgütlerinde olduğu gibi, bünyesine devlet deneyimini, akademik dünyayı katıyor: Boğaziçi Üniversitesi: Üstün Ergüder (rektör, 1991- 2001), Refik Erzan,Yılmaz Esmer, Avadis Hacınlıyan, Ayfer Hortaçsu, Ayşe Öncü (Sosyoloji),[472] Şevket Pamuk[473], Dani Rodrik (Columbia Univ.; Harvard JFK; CFR üyesi)[474], Meral Korzay, Erdoğan Alkin (İstanbul Üniversitesi, B.Ü, TEB y.k.ü., Sun Myung Moon'un kurduğu PWPA Chapter President Turkey), Murat Sertel. Bilkent Üniversitesi : Oğuz Babüroğlu, Metin Heper, Ali Karaosmanoğlu. ODTÜ: Merih Celasun, İlhan Tekeli (Tarih Vakfı, kurucu y.k.ü), Tosun Terzioğlu (TÜBİTAK Başkanı- daha sonra Sabancı Üniv. Rektörü), Marmara Üniversitesi: Esra Çayhan, Hurşit başkanıdır. 471 Lisans öğrenimin Ankara Üniversitesinde, üst lisans öğrenimini de Manchester Üniversitesinde tamamlayan Toksöz, yerel yönetimlerde ve sivil toplum kuruluşlarında son derece aktif olarak yer almıştır." tesev.org 472 Medyada kadın, Medyada İstanbul. Medyanın toplumsal kimliğin oluşumunda etkisi. Kadına karşı şiddet çalışıyor. 473 Ekonomi ve Ekonomi Tarihi, Sosyolog, Tarım ve tarımsal dönüşüm; tarıma devlet müdahalesi, çalışıyor. 474 Garnati Bankası yöneticilerinden Akın öngör Bodrum Yalıkavat'ta bir "iderlik (leadership" okulu açtı. Okulun danışmanlığını ve Harvard ile eşgüdümü Dani Rodrik sağladı. Bu okul Boğaziçi Üniv. tarafından desteklendi. Capital.com.tr 29Mart 2004Güneş, [475] Burak Gürbüz, Akile Gürsoy, Günay Özdoğan, Kemali Saybaşılı, İnci Tezcan. İstanbul Üniversitesi: Ünal Bozkurt, Nusret Ekin, Bedii Feyzioğlu, Ergun Özsunay, Gül Günver Turan, Ali İhsan Karacan, Sait Güran, Bülent Berkarda (İÜ eski rektörü, Tarih Vakfı kurucusu). Ankara Üniversitesi: Yavuz M. Sabuncu, Ercan Uygur. Koç Üniversitesi: İlter Turan (Bilgi Ünv.), Atilla Aşkar, Çiğdem Kâğıtçıbaşı, Bülent Gültekin (Boğaziçi Üniversitesi Öğr. Ü., Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi eski başkanı, Özal dönemi; TCMB eski başkanı, 1994-1995.) Gebze Teknik Enstitüsü: Sudi Apak TESEV'in danışmanları arasında Sabri Sayarı (Georgetown Ünv. Turkish Studies Inst. Mdr. ve Christian Müslim Understnading Center Öğr. üyesi, RAND Corporation- raportör, Amerikan-Azeri Tic. Odası- murahhas üye), Oktay Vural (Florida International Üniversitesi-Ulaştırma Bakanı, 2001-2002), Baran Tuncer (Dünya Bankası) gibi çok yönlü kişiler bulunuyor. TESEV yurtdışında da örgütlenmeye önem vermektedir. Londra'da bir ilişki bürosu açmışlar ve başına yerel yönetimlerle ilgili kitap yazan Mahmut Aydoğan'ı getirmişlerdir.[476] 

ELİZABETH SHELTON KAMU REFORMU YOLLARINDA 
Son on, onbeş yıldır, Türkiye'de en etkin yabancı misyonu sorulacak olsa, Güneydoğu Anadolu'da yaşayan yurttaşlar, "A.B.D'nin Adana Konsolosluğu" diye yanıtlarlar. Bazı özel tanışıklar ve duyarlı yurttaşlar dışında Türkiye'nin geri kalanı bu konsolosların adını bile duymamıştır. Konsoloslar, ayağı yanmış tazı misali ülkenin doğusunda dolaşıp durmaktalar. Bayan Konsolos Elizabeth W. Shelton[477] da belediye başkanlarını çok sevmektedir. "Project Democracy" operasyonunun operatörleri de 475 NTV'nin Deniz Gökçe, Asaf Savaş Akat Ekonomi programlarına katıldı. IMF ikinci başkanı Fisher ile yakın arkadaşlığını açıklayan CHP eski bakanlarından Turan Güneş’in oğlu olan Hurşit Güneş, CHP 2000 Kurultayımda CHP Genel Başkanlığı'na aday oldu. 476 Meliha Okur, "Herkes özür dilesin: (..) 51 yıllık dostumuz Ishak Alaton, cumartesi günü neler yaşadı anlatalım: O gün AK Parti G. Bşk. Tayyip Erdoğan görüşmeler yapıyordu. Konuklarından birisi Mahmut Aydoğan'dı. (..) O sırada toplantıda bulunan gazeteci Ayşe Önal birden .." Milliyet, 31 Ağustos 2001. 477 U.S. Department of State Key Officers of Foreign Service Posts Guide for Business Representatives, Released: March 1996; dosfan.lib.uic.edu/travel/kofficersbelediyeleri çok sevmektedirler. "Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi" adıyla yürütülen işlerin NED hedeflerinde belirtilen "de-centralization" yani ülkelerin merkezi yönetimlerinin etki ve yetkilerinin silinmesi işi, orduların kışlalarına tıkılmasından sonra en önemli aşamadır. İşte kendi devletinin çıkarlarını korumaya kararlı olan Elisabeth Shelton'un belediye merakı da bu işlere uygundur. Shelton, uzun süreli ilişkilerinin sonunda İskenderun Belediye Başkanı Mete Arslan, Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Bahçıvan, Diyarbakır Belediye Başkanı Ahmet Bilgin, Van Belediye Başkanı Aydın Talay, Mardin Belediye Başkanı Abdülkadir Tuğtaşı, Muş Belediye Başkanı Abdülkadir Turan, Kahramanmaraş Belediye Başkanı Ali Sezai, Malatya Belediye Başkanı Münir Erkal ve Batman Belediye Başkanı Salih Gök'ü yanına alıp Washington'a, Türk-Amerikan Konseyi toplantısına götürür. Oralarda belediye başkanlarına özel bir seminer de düzenlenir.[478] Amerikan kentlerini keşfe çıkan başkanlar, öylesine mutlu olmuşlardır ki, "konsolosumuza teşekkür ederiz" diyerek, mutluluklarını dışa vururlar. Shelton, İstanbul Yeniköy'de Özallara ve Çillerlere komşu olmuş, iş çevreleriyle yakın ilişkiler geliştirmiş ve TABA (Türk-Amerikan işadamları derneğinin kurulmasını sağlamıştı. TABA yurtdışı gezileri düzenledi. Shelton'un Tansu Çiller ile dostluk derecesini eski Belediye Başkan'ı Bedrettin Dalan, Faruk Bildirici'ye anlatmış ve bu bilgi Bildirici'nin "Maskeli Leydi" kitabında yer almıştı. [479] Kitapta, Çiller'in Türkiye üstüne iktisadi raporlar hazırlaması, eleştirel bir dille yansıtılmıştı. Oysa Türkiye'de başta hükümetler olmak üzere, birçok devlet kuruluşu iktisadi raporları yabancı kuruluşlara kendileri sunmaktadır. ABD resmi raporlarına göre yalnız iktisadi değil, toplumsal ayrıntıları içeren araştırma raporlarının da "sivil" kuruluşlarca verilmektedir. Şimdi şöyle bir tersine mantıksal soru üretebiliriz: Alınan paraların ana kaynağı resmi, raporların verildiği yer resmiyse o paraları alan ve raporları hazırlayanlar nasıl "sivil" olabiliyor ve raporlar için çalışanlar ne denli özgürdür? Türkiye'de iyi dostluklar geliştiren Shelton, başarılı günlerinin ardından Kürt asıllı şoförünü de yanına alarak Washington'a döner ve bir süre sonra da deneyimlerini Azerbaycan'da değerlendirmek üzere Bakü Büyükelçilik Müsteşarı olarak göreve başlar.[480] Mrs. Shelton'un Doğu ve Güneydoğu Anadolu çabaları boşuna gitmedi. Merkezden uzaklaştırma işleri gün geçtikçe yoğunlaştı. Adana'dan doğuya geziler de çoğaldı. 

Örneğin ikinci konsolos Charles O. Blaha, "Dersim'de HADEP İl Örgütü'nü ziyaret" 478 Yılmaz Polat, Washington-Ankara Hattı, s.27 ve ayrıca; "Azerbaijan Country Commercial Guide Fiscal Year 2000" U.S. & Foreign Commercial Service and the U.S. Department of State, 1999. 479 Faruk Bildirici, Maskeli Leydi: Tekmili Birden Tansu Çiller, s. 153. 480 Yılmaz Polat, Washinton-Ankara Hattı, s.27 eder.[481] Karanfillerle karşılanan ve "HADEP İl Başkanı Hıdır Aytaç ile bir görüşme yapan Blaha, Kürdistan’daki son durum hakkında bilgi" alır. Blaha'yı iyice bilgilendiren Hıdır Aytaç, anadilde eğitim ve seçim barajıyla ilgili isteklerini açıklayıp ekler: "OHAL kanunlarının son bulmasını istiyoruz." İş bununla da kalmaz, Hıdır Aytaç, Blaha'dan bir istek de daha bulunur: "Baharla birlikte artan asker sevkıyatının durdurulmasını istiyoruz." İl Başkanı, gücün nerede olduğunu biliyor, ya da bilmiyor olabilir ama, "oldukça duygulandığını söyleyen" yabancı devletin elçilik görevlisi Blaha'ya sorumluluklarını anımsatacak bağımsız ve egemen bir devlet yoksa, "desantralizasyon" işlerine şaşmamak gerekiyor. "Ademi merkeziyet" istekleri asla yeni değildir. 1900'lerin başında, Osmanlı Devleti'nde "ademi merkeziyet" projesi, Batı Avrupa tarafından da hararetle desteklenen ve özellikle azınlıkların isteklerine yanıt veren bir politik çizgi oluşturmuştu. Bağımsızlık Savaşı yıllarında, giderek güçlenen ulusal güçlerin önünü kesmek üzere aynı tezgah kurulmaya çalışılmıştır. Batı Anadolu'da bir Hıristiyan vali yönetiminde özerk bir eyalet devleti kurma projesi, saltanat tarafından da sessizce onaylanmış, Çerkeş kongrelerinde kabul görmüştü. Ne var ki, zor oyunu bozmuş, ulusal hareket, ulusal merkez çevresinde birleşmiş ve merkezi bir devlet kurulmuştur. İşte o gün bugündür, azınlık hakları, otonomi söylemleri altında sürdürülen ayrıştırma girişimleri, kaba yaklaşımları aşmış ve 1980'lerde yerel yönetimleri 'otonomlaştırarak' demokratikleştirme gibi, her tür etnik ayrılıkçılık görüntüsünden uzak bir eyleme dönüştürülmüştür.

 AMERİKALILARIN VE A.B'NİN YEREL YÖNETİMLER SEVDASI 
Her yönden düzgün, ayrılıkçı, dağıtıcı girişimlerin olabildiğince etkisiz, iktisadi koşulların son derece iyi olduğu bir ülkede bile bütünleştirici özellikler ve yasal disiplin gözetilerek gerçekleştirilebilecek düzenlemeler, ülkenin içinde bulunduğu hassas koşullara aldırış edilmeden "demokrasinin genişletilmesi" söyleminin çekiciliğiyle geniş bir taraftar bulmuştur. Koşullara aldırış edilmeme tutumunun temelinde, yerel olmayan, tarihsel ve özgün koşullara dayanmayan, ithal bir girişim olması bulunmaktadır. Kim derse ki, bu işleri biz oturup uzun uzun düşündük de öyle kararlaştırdık, o gerçeği saklamaktadır. Çünkü bu eylem planı "project democracy" operasyonunun yürütüldüğü her ülkede aynen uygulanmaktadır. Girişimin operatörleri programlarında açıkça yazmışlar: "Birçok ülkede, demokratik gelişmeler, otoritenin merkezi 481 Özgür Politika, 22 Nisan 2000rejimlerden alınmasını ve yeni seçilmiş bölgesel ve yerel yönetimlere verilmesini teşvik etmektedir. (..) Bu çabalar, yerel otonomiyi desteklemek ve belediyelerin kendi işlerini yürütme yeteneklerini desteklemek üzere tasarımlanmıştır." "Kendi işlerini yürütme" sözünü, "başlarının çaresine bakmak" ya da Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi, "yerel iktidar" diye okuyabilirsiniz. Amerikalıların yuvarlak sözlerinden açık ve olumsuz anlamlar çıkarmak, "kötü niyetlilik" olarak algılanabileceğinden, daha somut uygulamalara yorumsuz bakmak gerekiyor. ABD'nin Cumhuriyetçi Partisi, Türkiye'de yerel yönetimleri ulusal merkezden "otonomlaştırma" gibi önemli bir iş için Türkiye'ye gelmiş ve TESEV ile işbirliğine girişmiştir. Belki de yerel "sivil" otoriteler, IRI'ye başvurmayı bir şekilde akıl etmişlerdir. Amerikan muhafazakârlarının örgütü IRI, 1995 yılında, NED'e başvuruyor ve TESEV'le Türkiye'deki yerel yönetimler çalışmaları için parasal destek alıyor. İlk iş, belediyelerin mali yapılarının ''derinlemesine incelenmesi" ve "merkezi devletle belediyeler arasında mali konularla ilgili gerilimin azaltılması üzerine tavsiyelerin hazırlanması oluyor.

 Ardından IRI ve MBB (Marmara Belediyeler Birliği) ile ortak çalışma başlıyor ve 1996'da İstanbul'da seminer düzenleniyor. Seminere belediye başkanlarının yanı sıra, parti temsilcileri de katılıyor. Bu projeyi TESEV Yönetim Kurulu Üyesi, MBB Genel Sekreteri Fikret Toksöz yönetir. NED'in resmi verilerine göre bu işin maliyeti, 79.571 dolardır. İlk hazırlık toplantıların ardından ilişkiler zenginleşiyor ve 1996'da ortak çalışmada IRI ve TESEV'in yanma Marmara Belediyeler Birliği katılıyor. Üstün Ergüder'in Beyrut konferansında belirttiği üzere 'kitleye yönelim' adımı atılıyor. Amaç, "halkın katılımını, sorumluluğunu ve iyi yönetişimi ve yerel düzeyde mali otonomiyi destekleyecek kurumlaşmayı güçlendirmek" olarak belirleniyor. TESEV, Kuzeybatı ve Güneydoğu Anadolu'da kent ve belde belediyelerinde mali bütçe incelemelerine başlıyor ve 26-27 Haziran 1996'da yine İstanbul'da bir sempozyum düzenleniyor. NED'in 183.960 dolarıyla gerçekleştirilir bu işler. İşler geliştikçe ilişkiler de gelişiyor ve IRI ile Türk Belediyeler Birliği arasında bağ kuruluyor. 1996-1997'de yürütülen yeni işin ilk adımı Yerel Yönetim Merkezi'nin kurulması oluyor. Elbette veriler bir merkezde toplanmalıdır ki, tüm Türkiye kolayca anlaşılıp yönlendirilebilsin.

 Merkezin işlevleri ise şöyle belirleniyor:
 "1) Yerel otonomiyi geliştirecek yasal düzenlemelerin ülke düzeyinde sürdürülecek lobicilik işlerinin örgütlenmesi ve eşgüdümü sağlamak; 
2) Yerel yönetimleri etkileyen reform yasalarını ve politikaları destekleyici araştırmalar yapmak;
 3) Yerel yönetimlerin seslerini doğrudan ve güçlü bir biçimde duyuracak mevsimlik forum düzenlemek ve bir siyasi komite örgütlemek."Türkiye'de devlete paralel bir egemenlik merkezi oluşturuluyor ve bu merkezin işleyişinde elbette siyasal parti ayrılıkları söz konusu olmayacaktır. Yani belediye reisleri bir yana, merkezi devlet bir yana... Merkezi işler için "Bilgisayar donanımlı bir veri / enformasyon düzeni" de kurulacaktır. Elbette bu veri tabanı, "NGO" denen yerel "sivil" örgütlere açık olduğu denli onların "global" ortaklarına da açık olacaktır. Bu aşamanın NED'e maliyeti de "69.133 USD" olur. Bu denli hızlı çalışan Türkiye'nin böylesine geri kalması anlaşılır gibi değil. Elbette günahın tümü, merkezi devlet yapısında, yani ulusal merkezli yapılanmadadır. Öyleyse "de-centralization" hızlanmalıdır. Ve öyle oluyor. Örgütlenmede kurumlaşma sağlanmış ve "kanaat önderleri" yetişmiştir. Şimdi sırada siyasi partileri işin içine katmak vardır: "Yerel yönetimlerin aracılığıyla var olan yerel yönetim yasalarında reform yapılmasını teşvik etmek ve Türkiye'nin siyasal partilerinde örgütsel ve yapısal demokratik reformları teşvik edecek çabalara arka çıkmak" üzere, 1997 sonunda IRI-TBB ve TESEV ortaklığında bir yeni adım daha atılıyor. Yerel yönetim yasa tasarıları hazırlanıyor ve bölgesel düzeyde toplantılara geçiliyor. Amerikan muhafazakârlarının yerel yönetimleri ve partileri demokratikleştirme işinin bedeli 299.616 dolar oluyor. İşin topluma yansıtılış sürecini TESEV raporundan okuyalım : "IRI’nin katkısı ile basılan 'Belediyelerde Mali Yönetim: Yerel Yöneticiler İçin Bütçe Rehberi' başlıklı çalışma çerçevesinde, Türk Belediyecilik Derneği katkıları ile Mayıs 1998'de Beşiktaş Belediyesinde, Haziran 198S'de ise Ankara ve Antalya'da ilgili belediye başkanlarına bütçe seminerleri düzenlendi. TBMM'de Şeffaflık, NDI (National Democratic Institute) ve TESEV tarafından düzenlenen TBMM'de Şeffaflık' konulu toplantı, Haziran 1998'de Pera Palas 'ta gerçekleştirildi. TESEV Genel Direktörü Dr. Mehmet Kabasakalın yönettiği toplantıya ABD Eski Oslo Büyükelçisi Tom Loftus katıldı"

 DEMOKRASİ BUSHLARDAN ÖĞRENİLMELİ 
"Şu Türkler, bu demokrasi işini becerebilselerdi, elbette Amerikalı eski operatörlere de Amerika'nın resmi dolarlarına da gerek kalmazdı, diyecekler bulunabilir. Haklıdırlar! Çünkü bunca "entel" bulunan bir ülkede, demokrasi işlerinden anlamayanlara ancak Amerikan eli yardım edebilirdi. İş teoriyi bilmekte değil, operasyonun inceliklerini, yerinde ve zamanında atılacak adımları kestirmektedir. İşin bu yanını da ancak ve ancak dünya deneyimine sahip ustalar ve o ustaların akademik dünyasında yetişmiş "aydınlar" başarabilir. Yoksa bunca siyaset bilimcisi, bunca hukukçusu bulunan bir ülkede elin adamının partiler yasası ve belediyeler yasası hazırlığında ne eli gerekirdi ne de doları! işte 3. yılda, yani 1998'de en önemli adım atılacaktır. Türkler yollarda Cumhuriyetleri'nin 75. yılını kutlayıp, öğünüp güvenirlerken, yabancı devletin parasıyla "parti içi demokrasi" geliştirilecektir. "Partiler ve belediyeler yasa tasarısı" için "lobicilik," yani adam ikna etme işleri başlatılır. Demokratik reform için "atölye" çalışmalarına geçilir. IRI, TESEV ve TBB ile yine el ele verirler ve bu sürece "sivil" örgütleri de katmaya başlarlar. "Yerel Yönetim Merkezi, daha çok otonomi için lobiciliğe" başlar. Sonuç olağanüstüdür. 

Demokratik Cumhuriyet Programı alır başını gider.. Bu büyük iş için bölgesel eğitim toplantıları yapılır. "Gaziantep (10 Aralık 1998), Konya (17 Aralık 1998), Mersin (12 Ocak 1999) ve Bursa'da (28 Ocak 1999) panel toplantıları" düzenlenir. Her eylemde olduğu üzere, büyük ve önemli projeler, büyük ve ünlü otellerde düzenlenen kokteylli konferanslarla sunulur. Siyasi partilerin adam edilmesi projesiyle ilgili toplantısı da 4 Haziran 1999'da İstanbul Conrad Hotel'de yapılır. Conrad Hotel salonlarındaki bu bilimsel ve verimli toplantılarda yerli "sivil" ünlülerin yanında yabancı ünlüler de değerli görüşleriyle Türklere yol gösterirler. Bunlar azımsanacak adamlar değildir: William Hale (İngiltere; siyaset bilimci, University of London, Boğaziçi Üniversitesi), David Taylor (İngiltere; Siyaset Bilimci, University of London -SOAS), Harald Schüler (Almanya; Siyaset Bilimci), Axel Queval (Fransa; Sosyalist Enternasyonal Başkan Danışmanı) TESEV'in bilimsel çalışmalarında rastladığımız William Hale, önemli bir adamdır. Bilimsel konusu "ordu"dur. "Ordu ve siyaset" adlı kitabı Türkçe'de yayınlanmıştır. Hale, İngiltere'den gelen araştırmacılara da yardımcı olur. Bunların arasında David Shankland ilginç bir kişidir. Zamanında ODTÜ'ye gelmiş ve "etno-muzikoloji" çalışacağını söyleyerek, bir odaya yerleşmiştir. Ancak Shankland'in derdi başkadır ve soluğu Tokat-Sivas sınırında alır ve AlevilikSünnilik araştırmalarına başlar. Shankland, daha sonra İstanbul'a gelerek, "Radikal İslam" ve "Alevilik" ilişkilerini araştırır. 

Shankland'a İngiltere-Kent Üniversitesi ve Yahudi cemaatinin örgütü ADL destek olur. Shankland, Türkiye çalışmalarında kendine yardımcı olan William Hale'i unutmaz ve ona özel teşekkürlerini sunar. William Hale, Amerikan "Yahudi Cemaatinin örgütü WINEP'in yayın organında da Türkiye üstüne makaleler yazmaktadır.[482] Hale’in özgün görüşleri vardır. Türkiye'nin Kürtçe yayınlara karşı tutumunu ilginç sözlerle ve bilime yakışır bir söylemle dile getirir: 482 Bir kez belirtmekte yarar var. Türkiye'de "Yahudi" adlandırması hoş karşılanmayıp, dinsel inancı belirten "Musevi" adlandırması genelleme yapılarak kullanılmakta ve "Yahudi" adının kullanılması hoş karşılanmamaktadır. Biz, ABD ve dünyada kullanılan "Jevvish" sözcüğünü "yahudi" olarak çevirerek kullandık. Özel bir amaç yoktur. "Generaller, Kürtçe (televizyon) yayma ve Kürtçe eğitime karşı çıkıyorlar. Öte yandan, onlar (generaller), Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılmasını istiyorlar. Pastaya sahip olup, yiyemeyecekler."[483] Ülkeye yararlı ilim-bilim adamlarının konuşmacı olarak katıldıkları, TESEV siyasal partiler projesinin bedeli de büyük olur: 450.000 USD. Bu önemli ve yurda yararlı "proje" TESEV yönetim Kurulu Üyesi ve TESAV kurucularından Mehmet Kabasakal’ın eşgüdümünde, TESEV Yönetim Kurulu üyesi, Doğan Medya Genel Koordinatörü, 1999-2000 CHP Genel Sekreteri, 2001yılında Erdal İnönü’nün yeni parti oluşumu için parti tüzüğü hazırlayıcısı Tarhan Erdem, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Çarkoğlu, Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Ömer Faruk Gençkaya'nın çalışmalarıyla gerçekleştirilir.[484] TESEV in politik yaşamımıza katkıları, yerel yönetimlerin otonomlaştırılmasıyla sınırlı olamazdı. 

ABD'nin özenle saptadığı gibi, dinler çağına girilmişti. "Siyasal İslam" diye salt Türkiye ve Ortadoğu'ya özgüymüş gibi yansıtılırken, aslında "siyasal Hıristiyanlık" ya da "siyasal Evangelistlik" ya da Unification Church gibi, "siyasal tarikat Hıristiyancılığı" gibi, ABD'nin "Din Hürriyeti" projesini göz ardı eden "sivil" örgüt, kafayı Türkiye'deki siyasaldinsel-ticari-etnik sarmalında dış kullanıma açık örgütlenmeyi dar kapsamda algılamaya ve neye yarayacaksa oraya uygun "başarılı siyasallaşma sürecinin nedenlerini" araştırmaya koyulmuştur. İşte bu cümleden olmak üzere, oldukça "başarılı" bulunan "Siyasal İslam ve Kadın Örgütlenmesi : Refah Partisi Hanım Komisyonları" incelenir. Boğaziçi Üniversitesi'nden Yeşim Arat yönetir bu işleri. Ardından, siyasal-dinsel-ticari örgütlenmeyi inceleyen yeni bir proje gelir. MUSIAD ve "İslami Bankacılık" araştırılır. Bu projeyi de, yine Boğaziçi Üniversitesi'nden Ayşe Buğra yönetir. 

STİFTUNG DESTEĞİYLE "DE-SANTRALİZASYON
" Politik ve ticari üst örgütlenmelerin araştırılmasını, toplumsal taban araştırması izler. "Siyasi İslam Saha Araştırması" adı verilen projeyi Boğaziçi Üniversitesi'nden Binnaz Toprak ve Ali Çarkoğlu yönetir ve Friedrich Ebert Stiftung katkı koyar. Araştırmanın ilginç bir özelliği vardır: araştırma örneklemeleri sınıfsal kategorilerden seçilir, ama değerlendirmeler etnik özlüklere göre yapılır. Doğrusu çok sosyolojik ve çok bilimsel bir iştir bu ! "İslam" başlıklı projeleri, Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin 483 Ben Holland (Associated Press Writer), Kurd Issue Stili Divides Turkey- 02/13/2001, Kurdish News 05/07/2001 484 TESEV Faaliyet Raporu 1999. Friedrich Ebert Stiftung adlı örgütü destekler. Bu desteğin niteliğini ve içeriğini TESEV raporları açıklamıyor. Stiftung-vakıf saydamlığı da Amerikan Endowment işleri ne denli, saydam olmadığı anlaşılıyor. Bir yandan devletin her bir şeyinin saydam olmasını isteyeceksiniz, Amerikan ve İngiliz-Alman devletlerinin saydamlığını da istemezken, bari partnerler biraz "sivil" ve "saydam" olabilseler. Yerel yönetim güçlendirilmesi, siyasal partilerin yeniden yapılandırılması, TBMM'de şeffaflık, Ermeni-Türkiye sorunları, Siyasal İslam, Türkiye'nin insani yapısı, Kopenhag Kriterleri, Türkiye için Demokratik Cumhuriyet Programı, Ana Dilde Eğitim Hakkı, Kıbrıs'ta Yunan ve Amerikan tezi propagandası, Ortadoğu'da ABD- İsrail-Türkiye Dayanışması gibi, derin ve ilmi konuları, Amerikan ve Alman siyasi partileriyle bağlantılı siyasi "Foundation" ve "stiftung" örgütleriyle ilmi-siyasi-dolarlı-marklı projeler üretme işleri durup dururken, bazı "geri kafalılar"ın , demokrasi düşmanlarının, saydamlık korkaklarının, yolsuzluk hayranlarının şu 'globalleşme' çağında 'dinazorlaşmaları' olağan karşılanmalı. 

'Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi' gibi çekici adlarla yürütülen bu projelerin yerel düzeyde kalacağını düşünmek elbette hoş bir şey olabilirdi. Ne ki, NED raporlarında belirtilen hedefler Amerika Birleşik Devletleri siyasal yapılanmasına çok ama çok benzemektedir. Bu hedef için ulusların, doğal olarak Türklerin de olurlarını almak için onca bilimsel konferans, onca atölye çalışması boşuna yapılmamaktadır. TESEV belediye işlerinin ne denli aşıldığını şöyle açıklıyor : "TESEV anayasa tartışmasını bu iki boyut ekseninde derinleştirmek istiyor. İktidarın - otoritenin de-santralizasyonu ve insan haklarının garanti altına alınması: demokrasi ve halk egemenliği.”[485] Bu açıklamadan sonra, "de-santralizasyon sözcüğünün Türkçesi yok muydu?" diye düşünenler olabilir. Türkiye'de kavramlarla niyetleri buğulandırmak öylesine yaygınlaştı ki, kulağa hoş gelecek her deyişin, aslında neleri örttüğünü anlamak için büyükçe bir 'son dönem kavram çözümleme ansiklopedisi' hazırlamak gerekiyor. 'Yerel'den başlayıp "de-santralize" etmek ne demeye geliyor? Bunu anlamak için 2001 yılı ekonomik boğaz sıkma dönemini beklemek gerekecekti. Türkiye'nin parasal bunalıma itilmesinin ardından, Avrupa istemlerine uygun- ne yazık ki, "ulusal" sözcüğünü de kullanarakuyum programları yapmaya çalışanların, "santral"da olan her ilkeyi ne duruma soktuklarını anlamak için, uluslaşmanın en önemli öğesi olan dil konusunda "resmi dil" kavramını anayasaya sokmakta olduklarını, kendine "Atatürkçü" diyenleri de ikna ettiklerini görmek 485 Türkiye'de Anayasa Tartışmaları Ve Başka Deneyimlerden Çıkan Dersler: Tayland'da Yeni Anayasa Nasıl Oluşturuldu?

 21 Ekim Perşembe, 1999 İstanbul Ceylan Oteli, TESEV Faaliyet Raporugerekecekti. İşte, TESEV'in "derinleştirme" projesinin başarısı da böylece ortaya çıkacaktı. Şimdi yakın geçmişin solcularıyla, yakın geçmişin oligarşi kodamanları, emperyalizm uzmanları, ilim ve bilim adına, insanlığın parlak geleceği uğruna, bir demokrasi cephesi oluşturmuşlarsa, bunda bir çelişki aramak, artık 'komünistlik' değilse, hiç kuşku duyulmasın ki kesinlikle 'Kemalistlik'tir. Bu ve benzeri soruların yanıtını açık bırakırken, TESEV Başkanı Can Paker'in durumu özetleyen şu sözleri akıllarda kalacaktır: "Sivil Toplum düzeyinde "Demokrasi için Sivil Toplum Girişimine destek verilerek Türkiye'de siyasi gündeme müdahale konusunda önemli bir adım atıldı" [486] 

Şimdi "sivil" örgütlerin şu ortaklıklara bakıldığında, Türk siyasi gündemine kimlerin müdahale ettiğini görmek o denli zor olmamalı. İş böyle kolaysa, örneğin yerel yönetimlerde otonomi o denli iyiyse, Güneydoğu Anadolu belediyeleriyle doğrudan ilişkiye geçen yabancılara, Diyarbakır'da iş dünyası irtibat bürosu açmaya kalkan ABD büyükelçisini eleştirmenin anlamı yoktur. Yani Türklerin 'sivil' kuruluşlarıyla doğrudan irtibat serbest, Güneydoğu Anadolu'dakilerle irtibat yasak, anlamı çıkıyor bu tutumlardan. TESEV aracılığıyla gerçekleştirilecek büyük "sivil" devrime Avrupalıların katkısı da olacaktı elbette. "Reform in Turkey" başlığını taşıyan projede, "operational partner" olarak TESEV görünüyor. "DGIA-D/MEDTQ/31-97 Financing Agreement No." lu işin bedeli 664.352,00 euro. Sonucu göreceğiz. Cumhuriyetin kuruluşundan 78 yıl sonra Anayasadaki "Ulusal egemenlik" kaldırılıp yerine "ulusalüstü egemenlik" konulduğunda dolarların ve euro'ların boşa gidip gitmediği anlaşılacaktır. Hangi anlamın nerede nasıl çıkacağını önceden görmek, kişiden kişiye değişirse de bu büyük araştırma, raporlama, seminerleştirme, sempozyumlaştırma ve kitaplaştırma işlerine, TESEV adına, 'sivil' adıyla "proje" işlerine katılan üst düzey deneyime sahip bilim ve yönetim uzmanları, yeniden yapılandırılan dünyada yeniden yapılandırılan ve Batı'ya eklemlenen- Türkiye'de hizmetlerinden dolayı unutulmayacaklardır.[487] 

BATININ YÖNLENDİRMESİNE ZEMİN 
Türkiye dışa kapanmalı mıdır? Elbette hayır! Ama, Türkiye, her ne olursa olsun içinde bulunduğu ortama uymalı mıdır? Elbette hayır? Türkiye sınırlarını, kamuoyu oluşturma ortamını yabancılara 486 TESEV 1998 çalışma Raporu sunuş konuşması. 487 TESEV Projecileri için bk. Ek*15. sonuna dek açmalı mıdır? Elbette, hayır! Türkiye yıllardır, batı dünyasında kendi haklılığını kabul ettirebilmek amacıyla uğraşır durur. Bu uğurda haddi ve hesabı ülkenin iktisadi koşullarına uymayan oranda paralar harcar. ABD'deki 'iş kotarma* şirketlerine milyonlarca dolar öder. Oysa pekiyi bilinir ki, Batı Türkiye'nin donunu yüzyıl önceden biçmiştir. Batı'nın Türkiye'ye yaklaşımının, Türklerin geleneksel dostluk alışkanlıklarıyla da bir ilişkisi yoktur. Dünyanın batısında, "dost ve müttefik" deyimi, anlaşma kapsamının ötesine taşırılmaz. Yani geçici ve duruma uygun "müttefik" olunur ama, "dost" olunmaz. Çıkarlara uyduğu denli dostluktur söz konusu olan. TESEV de anayasa tartışmasını, iki eksende derinleştirmek istiyor. İktidarın, otoritenin 'de-santralizasyonu' ve insan haklarının garanti altına alınmasından, Kürt-Türk uzlaşması projesini, yabancı parasıyla ve yabancı gözlemcilerle yürüten TOSAV, nüfus oranlarına bakılmaksızın kentlerin eşit temsil edildiği bir üst meclisten söz ediyor. Her ikisi de anadilde eğitim hakkının yasalaştırılmasından söz ediyor.[488] Bu duruma "aklın yolu birdir" denilebilirdi, ama Mayıs 2002'deki iki konferans işi, Ortadoğu egemenliği boyutuna bağlıyor. Irak'ın etnik ve mezhepsel olarak parçalanıp, konfederasyon adı altında bölünme girişimi çok yönlü olarak yürüyor. Bu işin istihbarat ve propaganda merkezi Harvard Üniversitesi'nde kurulmuştu. Irak'taki mezhepsel bölünmeye zemin hazırlamak üzere Şiilerin demokratik hakları ve din hürriyeti konusunda CIA eski İstasyon Şeflerinden Graham Fuller, RAND adına rapor hazırlıyor. 

RAND işi sağlama bağlamak için Fuller yönetiminde "Nurculuk" araştırmasını da yürütüyor. Ayrıca USIP'ten dolar alan bazı "sivil" profesörler de "Türkiye'nin değişen Kürt politikası" araştırmaları yapıyorlardı. "Irak muhalefeti" adı altında örgütlenen ABD güdümlü girişimcilerin ABD kollayıcılığını (lobiciliği) Shea-Gardner firması yapıyor. Firmadan James Woolsey (eski CIA direktörü), Bağdat yönetiminin uluslararası terörü desteklediğini kabul ettirmek için çalışıyordu. ClA'nın propaganda aygıtı Freedom House ise demokrasi eğitimi adı altında güdümlü demokrasi elemanları yetiştiriyordu. Organize bölme ve yönetme işi ayrıca Londra Üniversitesi ve Iraqi Cultural Forum, SOAS (Center of Middle Eastem Studies) ile Almanya ve Hollanda'daki örgütlerle ortak yürütülmektedir. Bu yürütülüş içinde, 19 Şubat 2002 tarihinde bir "workshop / Atölye çalışması yapıldı. 488 "Anadilde eğitim" kavramı genellikle "anadilin öğrenilmesi" ya da "öğretilmesi" olarak değerlendirilmektedir. Oysa kavram açıktır. Kurslarda dil öğrenmek değil, ayrı dillerde eğitim-öğrenim yapılmasını kapsamaktadır. Kuzey Irak'ta, Erbil kentinde, "think-tank" görüntüsüyle, Iraq Institute for Democracy (Irak Demokrasi Enstitüsü), Amerika'dan güdümlü demokrasiye ulaşmak için seminerler düzenlendi. Seminerlere, İngiltere'den, Amerika'dan uzmanlar gidip geliyor.

 Seminerler, Erbil, Duhok ve Süleymaniye'de 6 aylık bölümlerle olarak gerçekleştirildi.. Bu işin parası, Türkiye'de de II. Cumhuriyet projelerini, vakıf - think tank - institute adı altında destekleyen, ABD hazinesinden ve Amerika ve Avrupa merkezli Çokuluslu Şirketler'den beslenen, NED örgütünce sağlanıyor. 24-25 Mayıs 2002'de, toplam değerlendirme "workshop /atölye" çalışması yapıldı. Bu çalışmanın katılımcıları "project democracy" ağının temsilcilerinden oluşuyordu. Freedom House'dan direktör Mark Palmer ve Jennifer Windsor, NED'den Laith Kubba, Irak muhalefeti örgütlenme merkezlerinden Irak Democracy Fdn. Başkanı Hüseyin Sinari, General Necip Al Salihi (Serbest memurlar-VV.D.C) Ayrıca, ABD ve İngiltere tarafından örgütlenen Irak Ulusal Kongresi önderlerinden Şeyh Muhammed Ali, Kongrenin Hollanda Bürosu'ndan Fuat Hüseyin, Amerikan Üniversitesi- Global Barış Merkez'inden C. O'leary, ABD ordusundan emekli Albay R. Helvey, "Force More Powerfull - Diktatörü Devirmek" filminin yapımcıları ve yazarları Steve York ve Jack DuVall, USIP yöneticilerinden Büyükelçi Richard D. Kauzlarich, ABD güdümlü din hürriyeti örgütlerinden International Forum of Islamic Dialogue'un yöneticisi Aziz Talib Alhamdani, İngiliz parlamenter Tom Clarke, Kürdistan Bölge Devleti İnsan Hakları Bakanı Mohammed Suleivani, Corporate Bank başkan ve Iraq Democracy Institute Washington Temsilcisi Rubar S. Sandi, ABD Süryani Demokratik Hareketi yöneticisi Rommel Eliah, Transparency International Berlin (Türkiye'de de aktiftir) yöneticisi Arwa Hassan, Al-Hayat Amsterdam temsilcisi İsmail Zayer, Asharq Alawsat Londra temsilcisi Adnan Hussein. Ortadoğu ve Türkiye işlerinde en yetkin kişilerden, USIP'in Irak Şiileri, RAND'ın Türkiye Nurcuları, Türkiye'de kimlik konferansçılarından, CIA eski İstanbul İstasyon şeflerinden Graham Edmund Fuller, ABD-İngiliz ittifakının Irak'a asker çıkarmasına pek az kala yapılan bu önemli atölye çalışmasının en önemli kişisiydi denilebilir.

 TESEV VE IRAK
 İngilizler ve Batı Avrupalı ortakları, Türk Bağımsızlık Savaşı'ndan seksen yıl ve İkinci Dünya Savaşından yarım yüzyıl sonra, böylece bölgeye yerleşiyor. Bir farkla, o zamanlar, Ermeni kartı oynayarak, devre dışı kalan ABD başı çekiyor ve işin patronluğunu yürütüyor. Seksen yıl önceki operasyonda, Türk temsilci bulunmuyordu. Üstelik Mustafa Kemal'in subaylarının örgütlediği muhalif güçler, İngiliz Fransız emperyalizmine karşı, Suriyeli-Iraklı Türkmenler, Araplar ve Kürtlerle birlikte savaşıyorlardı. 

Şimdi buraya çok dikkat, NED'in parasal desteğiyle projeler yürüten TESEV'in yöneticisi, A.B eski Büyükelçisi Özdem Samberk İlnur Çevik'le birlikte 8 Haziran 2002'de, Washington Amerikan Üniversitesi'nde yapılacak olan Irak Kürtleri konferansına katıldılar. Samberk açısından işin gerekçesi ortadaydı: Türkiye'nin sesini duyurmak. Habertürk televizyonunda Şükrü Elekdağ soruyor: "Siz önemli bir toplantıya katıldınız. Önemli işler yapan bir kuruluşun başında bulunuyorsunuz. Oralarda bu Kuzey Irak konusu nasıl görünüyor?" Özden Samberk, "Irak, insan haklarına değer vermeyen devletlerin başına geleceklere en iyi örnektir" diye açıklıyor ve ekliyor: "Irak'ta Şiiler var, Sünni Araplar var, Kürtler var, Türkmenler var..."

 Ama nedense bu tür açıklamalarda petrol yok, petrol egemenliği peşinde koşanlar yok. Anlaşılacağı gibi TESEV, Kürt konferanslarında sesini işte böyle duyurmuş oluyor. Bunca dolar ve bunca "atölye" boşa gitmemeliydi."Project democracy" operasyonunu yıllarca izleyenler bile işin, bu denli yakın zamanda, demokratik görünümlü bir işgale varacağını öngörmemiştir. Oysa hiçbir şey boşa gidemezdi. Her adım, her satır bir sonuca hizmet eder. Anglosakson demokrasisi ithalatının her zaman bir bedeli vardır. Bunu yine TESEV direktöründen duyacaktık. "9 Eylül" kime sorsanız, emperyalizme karşı verilen savaşın utkuya dönüştüğü gün olarak anımsanır. Elbette, bugünkü verili koşullarda, utku yerine yapay(!) ulusun yapay(!) devletinin kuruluşunun başlangıcı olarak yas tutanlar da az değildir. 

Ne ki, 9 Eylül 2002, İzmir'de kurtuluş ışığının yandığı gün olarak kutlanırken, Habertürk televizyonunun saat 21 ile saat 22 arasında yayınlanan ve eski Dışişleri bakanı Emre Gönensay, Osman Cengiz Çandar'ın katıldığı programda, TESEV direktörü Özdem Samberk "sivil" işlevi açıklar gibiydi: "Sivil toplum örgütü yöneticisi olarak bir mesaj veriyorum: Türkiye, Irak olayında, stratejik ortağının yanında olmalıdır!" Şimdi NED'in Iraktaki işleri için raporlarına geçirdiği şu satırların anlamı daha derinleşiyor: "

2003 - NED, NDI, IRI ve CİPE ile birlikte Irak’ta kurulmakta olan NGO'lara verdiği yardımı genişletmektedir. Uzun süredir Kuzey Irak’ta hibe verilmekte olan kuruluşlar etkinliklerini güneye yaymaya başlamışlardır."[489] Bu aşamada kitabın başına dönüp, NED'e bağlı demokrasi örgütleriyle TESEV'in ortak projelerine bakmak ve ardından George Soros'un 2002 İstanbul gezisinde Sabancı-TESEV-ARI ortak eğitim işleriyle ilgili sözlerini baştan okumak gerekiyor. 489 NED Annual Report 2003. 338 Batının insan dayanışmasını silip atan, erdemsiz düzenine tapınan NGO'Iar, küresel egemenlere bilgi taşıyorlar, ülkeleri için bir suçlama ve uluslararası ilişkilerde karalama kanıtı olarak kullanılmak üzere hazırlanan "raporlara bilerek ya da bilmeyerek belge ekliyorlar. 

Anımsanacağı gibi, NDI yöneticisi eski CIA elemanı Nelson Charles Ledsky'nin ilişkiler ağını açıklamaktan çekinmeyecek denli kendine ve "Project’e güvenini "Farklı zamanlarda farklı projelerle ilgili çeşitli kuruluşlarla çalışıyoruz. İstanbul'da TESEV, TÜSES, TÜSİAD, Ankara'da Ka-Der, Türk Parlamenterler Birliği, TESAV, Türk Demokrasi Vakfı(..) Bazı meclis komisyonlarıyla faaliyetlerimiz oldu, özellikle Anayasa Komisyonuyla ciddi temaslarımız oldu. İlki Muğla'da MUMİKOM adıyla başlayan Parlamento İzleme Komiteleri'yle çalıştık" diyerek açıklıyordu Birlikten kuvvet doğduğu bir gerçektir. Ne ki, kuvvet kime yarar o biraz karışık. Birlik olmayınca, bilgi de olmaz. Kuvvet peşindeki ABD, Din Hürriyeti ve İnsan Hakları yasalarında yabancı ülkelerdeki elçiliklerini birinci dereceden istihbarat toplamakla görevlendiriyor. Din ve tarikat hürriyetleri ya da İnsan Hakları üstüne hazırlanan bu tür raporları, yayın ortamından elde edilen bilgilerle hazırlanması eksik olurdu. Nitekim ABD Başkanı, 17 Kasım 1999'da, İstanbul Conrad Oteli'nde Türkiye NGO'ları, sözde sivillerle buluşup onlara yarım saat ayırıyor. Siviller, gerçek yakınma makamını bulmuşçasına Clinton'a anlatmaya başlıyorlar. Yarım saatlik görüşme "Kürt meselesinden çevre sağlığına kadar uzanırken" Başkan sivillere, "Sivil toplumun etkinliği çok önemli demokrasinin ilerlemesi için size büyük görev düşüyor" dedi. Siviller de Başkan'a bilgi verdiler. İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır temsilcisi, Sezgin Tanrıkulu, Güneydoğu temel hak ve özgürlük ihlallerini sözlü olarak, 

MAZLUMDER Başkanı Yılmaz Ensarioğlu, Türkiye ve Amerika İnsan hakları dosyası sundu ve ayrıca sözlü olarak Din Hürriyeti sorunlarını iletti. ARI derneği başkanı Kemal Köprülü, toplantının önemini ve değerini, "Bu toplantı sadece katılan altı kişinin değil, Türkiye'deki bütün sivil toplum girişimlerinin desteklenmesi anlamımdaydı ve bize büyük bir teşvikti" diyerek yüceltti. Clinton'a yarım saat içinde brifing veren siviller arasında Ümit Yaşar Gürses (TEMA), Nasuh Mahruki (AKUT), Zülal Kılıç (KA-DER) da bulunmaktaydı. [490] Siviller, daha sonra ABD Dışişleri'nin Din Hürriyeti, Demokrasi, İnsan Hakları bürolarından sorumlu bakan yardımcısı Harold Hongju Koh ile yemeğe oturdular. Yemekte hangi sözlü dosyaların görüşüldüğüne ilişkin bir bilgiye rastlanmadı. [491] 490 "Göreviniz Büyük" Yasemin Çongar'ın haberi, Milliyet 18 kasım 1999 491 Milliyette bir gün sonra Clinton'un sözleri bir başka biçimde yansıtılıyordu: Zeynep Oral, "İşleviniz çok önemli" Milliyet 19 Kasım 2001.Türkiye siyasal yaşamında, ABD'nin uluslararası siyasetine koşut olarak, siyasal partiler ile kitle örgütleri dışında, ayrı bir odaklaşma oluştuğu görülüyor. 

"Project Democracy" gereği olarak kurulan 'Vakıf , 'enstitü' ya da 'düşünce topluluğu' adını taşıyan bu örgütler, kitle örgütleri gibi halka açık, yönetimleri geniş katılımlı kurullarda seçilmiş örgütler olsa, demokrasinin gelişmesine katkılarından söz edilebilirdi. Ne ki, bunlar çok dar bir grubun oluşturduğu bir dernek ile binlerce, hatta yüz binlerce üyesi bulunan sendikalar, dernekler, meslek odaları bir tutuluyor. "Sivil toplum örgütü" adıyla halkı yanıltmanın, dahası o dar örgütlerin yabancı ilişkilerini örtmenin demokrasiye katkıdan çok zarar vereceği de bir gerçektir. Toplum bu dar gruplarla marjinalleştiriliyor, etkin siyasi eylemlerden uzaklaştırılıyor. Bu tür dar örgütlerde halk muhalefetinden söz etmek olanaksız. Olsa olsa, vakıf ya da dernek kurucularının kişisel muhalefetinden söz edilebilir. Bu durumu örnek alan ve halktan giderek kopan siyasal partiler de ciddi muhalefet örgütleme yerine bu tür örgütlerin peşine takılıyor, hatta çareyi kendilerini "sivil toplum örgütü" olarak ilân etmekte buldular. İş böyle olunca, "Project Democracy" ağına yani WEB'e bağlanmadan siyaset yapmak olanaksızlaşmıştır. Siyasal partileri ele geçiren yöneticilerin çoğu iktidara gelebilmek için ABD ile iyi geçinme gereğine inanmaktadır. Bu inanç, onları ağ içinde yer alan sözde "sivil" örgütlere yanaşmaya yöneltmektedir. Kendi siyasal programlarına tümüyle zıt girişimlerde bulunan işbirlikçi derneklerin yöneticilerini milletvekili ve parti yöneticisi yaparak destek arıyorlar ya da bu tür derneklerin arkasında sırıtan ABD gücüne güvenenler kendi "liberal" çizgilerine tümüyle zıt partilere sızıyorlar ve parti yöneticisi olabiliyorlar. İşte bu nedenledir ki, siyasal parti yöneticileri ABD'ye doğrudan muhalefetten kaçınmaktadırlar. 

VESAYET Mİ? 
"Sivilleşme" halkın egemenliğinin sağlanmasıysa, dünya barışı da halk egemenliğine dayalı yönetimlere sahip ülkelerin işbirliğiyle oluşabilecekse, küreye egemen olma iddiasındaki devletlerin sömürü-piyasa düzenlerine ve askeri müdahale gücüne destek olmak hangi ilkeye sığacak? Yanılgı işte burada. Yoz düzen kurucusu Özal'ı en büyük demokrat ilân etmiş olan sözde aydın yazarların, sonraki yıllarda, ABD operatörlerinin finansıyla kurslardan geçme durumuna düşmelerinin sırrı da burada. ARI Derneği, ABD Demokrat Partisine bağlı NDI örgütünün yöneticileriyle İstanbul'da bir toplantı yapıp, "Türki Cumhuriyetler'deki çalışmaları görüştüğünü" açıklamaktadır. İçeriği bir yana bırakırsak, T.C devletinin Asya'daki Türk Cumhuriyetleri ile ilişkisi bir dış ilişkidir. Yabancı bir devletin örgütü bir devlet dış politikasını doğrudan ilgilendiren bir konuda, yabancı bir devletin siyasal partisinin uzantısıbir örgütle yabancı ülkelerde çalışma yapmasının anlamı açıktır.[492] ABD'de, Asya'da egemenlik genişletmek üzere kurulan Avrasya Vakfı'na benzer vakıflarla, ABD'nin enerji kaynaklan egemenliğine sözde stratejik araştırmalarla destek sağlanıyorsa, "Avrasya politikası" denip, ABD askeri projelerinde söz sahibi RAND Şirketi ile ortak çalışmalar yapılıyorsa,[493] eski solcu aydınlar ve ABD elit klüplerine üye yabancı kartellere bağlı işadamları aynı vakıflarda atölyeciliğe soyunmuşlarsa, bu ilişkilere, en milliyetçilerle en dinciler de, bulaşmış ve kendilerine Atatürk'ün izinden ayrılmayan "sosyal demokratlar" diyenler dahi, Alman "stiftung’larıyla içlidışlı oluyor ya da ABD Cumhuriyetçi Partisi'nin uzantısı bir örgütle Türkiye Cumhuriyeti gençliğini örgütleyen demeğin kurucularını içine alıyorsa...

 Partilerin, Alman vakıflarıyla ortak çalışmalarına CHP çevresinden bir örnek verelim. Bu partinin yönetimlerinde bulunan kişilerce kurulan vakıfların, Friedrich Ebert Stiftung gibi Alman vakıflarıyla eğitim programlan düzenledikleri görülüyor. Gençlere sosyal demokrasi eğitimi verildikten sonra, Alman Sosyal demokrat Partisine bağlı F. Ebert Stiftung'a katkıları nedeniyle bir de plaket veriliyor.[494] Aralık 2000'de CHP'nin Alman Sosyal Demokratlarımla birlikte bir dostluk derneği kurma girişiminde bulunduğu ve bu işin Bakanlar Kurulu onayından geçmediği bilgisi, gazetelerde yer alıyordu. Partiler arasında T.C devletinin kuruluş ilkelerine yakışan ilişkiler kurulması son derece olağan sayılmalı. [495] Ne ki, bu ilişkiler bir parti ile değil de ülkenizde etkinlik gösteren bir "stiftung" ile yapılıyorsa çok daha titiz olmayı gerektirmektedir. Bir yabancı partinin uzantısı bir örgütle uluslararası bir konuda çalışmalar yapılması da olağan olabilir. Ama bu çalışma kendi ülkeniz içinde ve kendi ulusunuzun yaşamını biçimlendirmeye yönelik yapılıyorsa bağımsızlık tartışılır duruma gelir. Dahası o yabancı örgütün ülkenizdeki etkinliklerini onaylar gibi bir konuma düşmek de kaçınılmaz olur. Bu ilişkilerin CHP eski yöneticilerinden Ercan Karakaş'ın kurduğu SODEV adlı vakfın tanıtım metninde yer alan "Ayrıca uluslararası planda Alman Friedrich Ebert vakfıyla da önemli çalışmalar yürütülmektedir" gibi açıklamalarla yüceltildiği de görülüyor. Bu tür yaklaşımların Bağımsız Türkiye'nin kurucusu bir 492 Penthouse, Ekim 1979 493 Türk-Batı İlişkilerinin Geleceği. Stratejik Bir Plana Doğru, Z. Khalilzad, lan O. Lesser, F. Stepnen Larrabe, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, 2001. 494 Cumhuriyet, 6 Ekim 2000 495 F. E. Stiftung, Berlin'e uçan CHP temsilcilerinin uçak bileti rezervasyonlarını yaptırmış. Heyet, Alman partisiyle "Türkiye-Avrupa Birliği; Türk-Alman Uzmanları, 9-11 Şubat 2001, Berlin Toplantısı"na, THY ve İsviçre Havayolları uçaklarıyla, Zürih aktarmalı gitmiş. partiye ne denli uyduğu ise bir ayrı konu. "Önemli çalışmaları" açıktan bildirenler de bulunuyor. Bu açıklığa ASAM (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi), RAND Corporation ilişkisini belirten bir metin iyi bir örnektir. ABD'nin Irak'ı işgal günlerinde TRT'de uzunca süre stratejik (!) programlar yapan Prof. Dr. Ümit Özdağ yönetimindeki ASAM, RAND yayını bir kitabın çevrisini yayımlarken önsözde şu satırlara yer vermiş: "RAND dünyanın en büyük araştırma kurumu. Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından desteklenen RAND'in toplam çalışan sayısı 1997'de 1000 civarında idi. Yıllık bütçesi 117 Milyon Dolar. (..) Daha önce Türkiye ile ilgili birçok araştırma yapmış olan RAND'ın bu son çalışması yaz 2000'de yayımlandı ve ASAM-RAND işbirliği projesinin bir parçası olarak telif hakkı alınmadan Türkiye'de yayım hakkı ASAM'a verildi. " [496] Bu açıklamada kitabın daha geniş bir "işbirliği projesi" nin varlığından söz etmesi dikkat çekiyor. RAND ile ilgili geniş bilgiyi daha önce vermiştik. Bu nedenle yukarıdaki açıklamaya ekleyecek yeni bir yoruma gerek yoktur.

 RAPORLARI KİM HAZIRLAR? 
NED'in ilk kurucularından ve ikinci dönem başkanlarından ve "Bugün yaptıklarımızın çoğu 25 yıl önce CIA tarafından örtülü olarak yapılıyordu," diyen Ailen Weinstein'ın "project democracy" uygulamalarının başarısını belirtmek üzere yapmış olduğu şu özlü tanımlama uygulamaları açıklamaya yetmektedir: "Web (örümcek ağı) kurma konusu bizim uzmanlık alanımıza girer"[497] NED'in uzmanlık alanına giren ağdan Birleşik Devletler'in merkezine gelen raporların kaynağını bilmek için, Dışişleri Bakan yardımcısı Harold Hongju Koh'un 26 Şubat 1999'da ABD Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi'ne bağlı İnsan Hakları ve Uluslararası Operasyonlar Alt Komitesi'nde yaptığı açıklamadan okuyalım: "Bu raporlar, her bir büyükelçiliğimizde görevli insan hakları memurlarını, bölge ve fonksiyonel bürolarımızdaki masa görevlilerimizi, öteki U.S Hükümeti ajanslıklarından memurlar dahil yüzlerce bireyin ve yabancı devlet memurlarını, muhalif figürleri, gazetecileri, hükümet dışı örgütleri, karşı çıkıcıları, dinsel grupları ve işçi liderlerini içinde bulunduran çok geniş yabancı kaynağın yoğun bir resmi yönlendirme çabalarının 496 Koyulaştırmalar tarafımızca yapıldı. (M.Y) 497 David Ignatius, "Innocent Abroad: The New VVorld of Spyless Coup Masumiyet: Casussuz darbelerin Yeni Dünyası) 7he Washington Post, Sfpı nnge C01yıllık ürününü temsil eder." ABD Dışişleri Bakan yardımcısının Amerikan Temsilciler Meclisi'nde yaptığı bu açıklamaya ekleyecek özel bir yorum olamamakla birlikte onun yabancı ülkeler hakkında raporlar hazırlanırken o ülke insanlarını, örgütlerini, hatta devlet görevlilerini ve "sivil" örgütlerini kullanmalarının işin ne denli tehlikeli olduğunu belirten şu sözleri de kurulan ağın nereye hizmet ettiğini gösteriyor. Okuyalım: "Bu bilginin toplanması için yapılacak en basit bir hareket, büyük risk alan ve hükümet tacizleri hakkında bize doğru veriler ve belgeler ileten dünyanın her yanındaki insan hakları savunucuları ve büyükelçilik görevlileri için tehlike oluşturmaktadır." İnsan Hakları raporları nasıl hazırlanıyorsa, Din Hürriyeti raporları da öyle hazırlanıyor.

 ABD Dışişleri'nce yayınlanan “Uluslararası Din Hürriyeti: Türkiye 2000 Yılı Raporu"nun "Bölüm III B.D Politikası"ndan okuyalım: "Din hürriyetine saygıyı desteklemek B.D (US) Misyonu'nun çalışmalarının ayrılmaz bir parçasıdır. İstanbul'daki Genel Konsolos ve Adana'daki A.B.D Konsolosu dahil olmak üzere, Misyon görevlileri Diyanet, Ekümenik Rum Ortodoks Patrikliği, Ermeni Ortodoks Patrikliği, büyük kentlerdeki Yahudi çevreleri ve öteki din Öbekleri ile yakın ilişkiler kurmaktadır. Büyükelçilik görevlileri de din hürriyetini savunan yerel hükümet dışı örgütlerle (NGO'lar) yakın ilişkilerini korumaktadırlar." Kendinden başkasına "şeffaflık" dayatmasında bulunan ABD yönetimi, elbette "yakın ilişkilerini" açıklamayacak, her zaman olduğu gibi, "uluslararası çıkarlarını koruma" kuralına sadık kalacaktır. Bu arada ilişkiye giren NGO'lardan senaryonun tümünü bilerek ilişkiye geçen de, bilmeden "din ve hürriyet" aşkıyla yardımcı olan da bulunabilir."WEB" in, yani örümcek ağının ince tellerinin kopmasına izin vermeden, ağı olabildiğince genişletmektir. Bu ağ, öyle gizliden gizliye de kurulmuyor. Öncelikle yaygın propaganda ve çok yönlü eğitim yöntemiyle halkın zihnine algılama düzeneği yerleştiriliyor.[498] Halk başkalarınca üretilen düşünceleri kendi düşüncesi olarak bilmeye ve gereğini yapmaya başladığında yayılmacı yabancı devletler ve onların ayrılmaz parçası olan şirketler amaçlarına ulaşmış oluyorlar. Çünkü ülkenin düzenini yabancı elemanlar değil artık halk değiştirmeye koşuyor; sınırları delik deşik edilip yurdu ele geçirilirken her kaşı çıkış "gericilik" ya da "demokrasi düşmanlığı" nitelemesiyle aşağılanıyor. Yayılmacı da iç piyasayı ve hatta çevre ülkeler kaynaklarını ele geçirmek için hem bir merkeze hem de ortaklaşa çalışabileceği örgütlenmeye kavuşuyor.

 Ağ kurucularının 498 Manufacturing public perception başarılarını ve yayılmacı hedeflerini TESEV'in direktörü (müdürü) Özden Sanberk'in Harp Akademileri'nde 8 Mart 2002'de verdiği konferanstaki şu değerlendirmesinden daha iyi anlatmak olanaksızdır: "ABD'de NDl, IRl, CİPE, Almanya'da Heinirch Böll, Konrad Adenauer, Friedrich Ebert Stiftung, İngiltere'de Westminster Foundation of Dehıocracy, kamu fonlarından yararlanarak dünyada ve kendi bölgelerinde demokrasi ihraç eden politikalar izlemektedirler. Bu faaliyetler onların dış politikalarında çok önemli bir yer işgal etmektedir. Türkiye'nin de böyle bir yaklaşımı beslememesi için hiçbir sebep yoktur. Demokrasi, bulunduğumuz karmaşık bölgede özellikle bize karşı emeller besleyen baskıcı rejimler için sahip olduğumuz en önemli silahtır. Bize kökten dincilik ihraç etmek isteyen bazı komşu ülkelere verilecek en somut yanıt bizim de onlarda demokratik kurumlar kurulmasını teşvik etmemizdir.[499] Sanberk'in 2002'de hedef olarak gösterdiği Ortadoğu ülkelerinde demokrasi ihracının boyutlarını yinelemeye gerek yok. Çünkü işgal de, kıyım da ortada. Ama en kayda değer açıklama "kamu fonlarından yarar.."dır. 'Kamu fonları' herhalde çok 'sivil' olmalı. Demokrasiyi gerektiğinde askeri işgal yöntemiyle 'ihraç' edenlerin 'fonlarından' Türkiye'de kimin ve hangi 'sivil' örgütün en çok yararlandığını yinelemeye ise hiç gerek yok. 499 tt8evorg.tr/nisan2002/director.html

MOSKOVA'DA BÜRO VE DOĞU AVRUPA'YA ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ 
"MGK'nın Fethullah Hoca ile ilgili basına sızdırılan kasetlerde fikir birliği halinde bu olayı kendilerine konu edindiklerini zannetmiyorum TSK'da emir kumanda içindeki insanların ben den farklı düşünceler içinde olduklarını zannetmiyorum. Bağımsız, demokratik, laik, çağdaş bir Türkiye'nin özlemi ve bunun çabası içinde olduklarını düşünüyorum. (..) Ben ve Bülent Bey gibi birçok insan bu konuda bir tehlike görmüyor." Prof. Dr. Toktamış Ateş[500] Türkiye'de ve elbette egemenlik altına alınacak öteki dünya ülkelerinde "demokrasi" kurma işlerine soyunanlar işbirliği yaptıkları sivil(!) örgütleri, kurucularını, yöneticilerini, parasal destek verenleri yakından tanımaları, bundan sonra sürdürecekleri etkinliklerde daha özenli tutum almayı düşünmelerinde yardımcı olacaktır. Bu örgütleri tanımak için biraz gerilere gitmek gerekiyor. Ailen Weinstein'ın, ağ kurma aşamasında, oluşturduğu İnsan Hakları bürolarına uğrayanlar, daha sonra, Doğu Avrupa ülkelerindeki 1989 yığınsal protesto gösterilerini örgütlediler. Weinstein, bu işi, ilginç bir söylemle anlatıyor: "Büromuza uğrayanlar (sonra) bir aile oluşturdular." Weinstein'ın CfD (Center for Democracy 1984/ Demokrasi Merkezi), 1990 öncesinde, Polonyalı parlamenterlere, Çekoslovakya'dan, Macaristan'dan gelen yasama görevlilerine kapılarını açtı. Bu ülkelerin anayasa tasarıları bürolarda hazırlandı. Konferanslar, ağ oluşturmakta, adam örgütlemekte o denli yararlı olurlar. Weinstein'ın Rusya Cumhuriyeti ile birlikte Ağustos 1991'de Moskova'da düzenlediği çevre sorunları konferansı, kişilerin örgütlenmesine ve iletişimin geliştirilmesine olanak sağlıyordu. 

Weinstein, Doğu Avrupa ülkelerinde düzenlenen konferanslarla 500 Osman İridağ, "Fethullah Hoca konusunda yanılmadım" diyen Prof. Dr. Ateş: STKB' nin arkasında karanlık güçler var" Aksiyon, 26 Haziran - 2 Temmuz 1999, Yıl 5, Sa-yı:238, s. 22-24.sözünü ettiği ağı kuruyor. Bu ağ, sonraki yıllarda dünyayı sarmaya başlıyor. Weinstein, söz konusu ağı ören NED'i "Açık operasyonların şeker babası” olarak adlandırıyor.[501] Ona göre -bizim dilimizde çocukları kandırma aracı olarak kullanılan- elma şekeridir NED. Uygulama alanı Doğu Avrupa olunca, ağ kurucuların öteki aktörlerini de unutmamak gerekiyor: ABD-Sovyet İlişkileri Amerikan Komitesi (American Committee on U.S.-Soviet Relations) başkanı William Miller, ünlü para piyasası oyuncusu George Soros, NATO'nun doğuya doğru genişleme projesinin önemli figürü ve Doğu-Batı Güvenlik İncelemeleri Merkezi (Center for East-West Security Studies) başkanı John Edwin Mroz, Atlantik Konseyi (Atlantik Councill) başkanı John Baker, Sovyet-Amerikan İlişkileri Enstitüsü (Institute for Soviet-American Relations)'nden Harriett Crosby ve 1990'h yıllarda sayıları gittikçe artacak olan 'Başkanın adamları' ile akademisyenlerin dostları... Aslına bakılırsa, yeni örgütlenmenin, örtülü operasyonlar döneminde kurulan ağdan tek farkı, her şeyin daha akademik ve daha dostane ortamda çekincesizce, göstere göstere geliştirilmiş olmasıdır. 

ABD'nin soğuk savaş döneminde kurduğu Dünya AntiKomünist Ligi ana örgütünün çevresinde oluşturulan yasal ve yasa dışı örgütlenmelerle işleyen ağ, yenilenmiş, değişen derinliklere uydurulmuştur. Bu "hürriyet ve demokrasi" ağı, eskilerde toplumların en tutucu kesimlerince örülmüşken, özellikle son on yılda, öncelikle geçmişin sol muhaliflerini içine almış ve geçmişin en keskin "antiAmerikan" önderlerini ağın içinde buluşturmayı amaçlamıştır. Ağ öyle örülmüştür ki, Amerikan çıkarlarına ve serbest pazar ekonomisi politikalarına karşı çıkma olasılığı bulunan her kesimi ağın içine çekebilmiştir. Bu tür muhalefetin belkemiğini oluşturacak sendikalara karşı yeni sendikalar oluşturulmuş ya da var olan sendikalar, 'demokrasi' ve 'hürriyet' ortamının ancak bu pazar düzeniyle gerçekleştirilebileceğine inandırılarak terbiye edilmişlerdir. Aslında Amerikalı operatörlerin sendikalarla işbirliği deneyi oldukça eskidir. Fakat gerçek operasyon işin en zor olduğu Doğu Bloku'nda gerçekleştirilmiştir. AFL-CIO, Polonya Dayanışma Sendikası eylemini en zor günlerde yalnız bırakmamıştır. Adrian Karanicky, ABD kongresinin kendileri aracılığıyla yeraltında çalışan Dayanışma (Solidarnos) hareketine milyonlarca dolarlık destek verilenini yazmıştır. Dayanışma Sendikası ile gizli ilişkileri, AFL-CIO'nun o zamanki başkanı Lane Kirkland yürütmüştür. Dayanışma Sendikası'na, "Polish Roundtable Accord" aracılığıyla yaptığı yardımlardan ötürü Kirkland'a ve Leh Walesa ya, 23 Nisan 1999'da 501 David Ignatius, a.g.y 'NED Demokrasi Madalyası' takılmıştır.[502] Ünlü araştırmacı gazeteci David Ignatius'un NED'in para listesini göz önüne alarak yaptığı özet, operasyonun 1990'da Berlin duvarı yıkıldıktan sonra değil, çok daha evvelden başlatıldığını gösteriyor: "NED Çekoslovakya'da demokratik güçlere yardım etmeye 1984'de, Macaristan'da "Civic Forum"a yardıma (ise) 1986'da başladı. NED, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan'da ilk seçimler öncesi kamuoyu yoklamaları ve seçim yardımlarıyla, entelektüel gazetecileri ve öteki demokrasi aletlerini destekledi." 1980'lerde video üretimi yapan ve Doğu Avrupa'ya dağıtımı gerçekleştiren Gdansk Video Center (Video merkezi)'a verilen destek olayları belirleyici nitelikteydi. FTUI (Hür Sendika Enstitüsü) ve CIPE (Uluslararası Özel Yatırımcılar Merkezi) aracılığıyla yeni sendikalar ve işadamları örgütleri, serbest ekonominin altyapısını oluştururken NED'den yardım gördüler."[503] 

Görüldüğü gibi duvarın yıkımı önceden ve içerden başlatılmış, 'demir perde' eleğe dönmüştür. Sosyalist sistemin merkezi SSCB'nde durum değişik değildir. SSCB'ne sızan NED operatörleri, Halkın Temsilcileri Kongresi'ndeki muhaliflerden liberal 'Bölgelerarası Grup'a, Rus eylemci Uya Zaslavski'nin başını çektiği bir vakfa, Sovyet tarihçisi Yuri Afanesiev'nin başkanlığında yürütülen Sözlü Tarih Projesi'ne, Ukrayna'daki Rukh hareketine ve daha birçok projeye el vermişler. Örtülü olarak yapılsaydı, yardımları alanlar için operasyonun bir "ölüm öpücüğü" anlamına geleceğini belirten David Ignatius, görünürde açıktan yapılan operasyonun, "hayat öpücüğü" gibi geldiğini söylerken hiç de haksız sayılmaz. Bir noktayı anımsatmakta yarar var. Verilen örnekleri "ne yapalım yani, komünizmi yıkmışlar, iyi de etmişler" diye karşılayanlar, devletlerarası ilişkilerde içişlerine karışmanın ilkeleşmesinin zararını, daha sonra kendi ülkelerinde geliştirilmekte olan operasyonun sonunda göreceklerdir. Göreceklerdir ki, çok kültürlülük projesiyle derinleştirilen ayrılıklar sonucunda, etnik ve dinsel çatışmalar ve sürtüşmeler içinde bunalırken, "iyi de olmuş" demek öyle pek kolay olamayacaktır. Ne ki, bu ağ, ne Ronald Reagan'ın, ne de onun demokratlarının buluşudur. Dünyayı sömürge alanına çevirmek isteyenlerin oyunları, yüzlerce yılın imparatorluklar döneminden süzülüp gelen, süzüldükçe siyasal erdemin son kırıntılarını da 502 NED Annual Report 1999, s.7 503 David Ignatius, o zamanlar, The Washington Post editörüdür ve casusluk romanı "Siro"nun yazmıştır. süzgecin üstünde bırakan ve böyle yaptıkça vahşileşen acımasızlığın ürünüdür. Yirmibir yıldır açıktan oynanan yeni oyunun, yarım yüzyıllık köküne doğru kısa bir yolculuk yararlı olabilir. 

ELLİ, ALTMIŞ YILLIK AĞ YENİLENDİ 
1982 yılında, yeni projesini tanıtmak ve ortaklarıyla bu çerçevede işbirliği kurmak amacıyla Fransa, Vatikan, İtalya, İngiltere ve Batı Almanya turuna çıkan Reagan, 8 Haziran 1982'de İngiliz parlamenterlerin karşısında, zaferin yakın olduğunu belirtir.[504] Varşova'nın Moskova ile NATO merkezi Brüksel' hattının tam orta noktasında yer aldığını belirterek yakın hedefi ilan eder: "Bizim ulusal Cumhuriyetçi ve Demokratik parti başkan ve liderleri partilerüstü bir kuruluş olan Amerikan Siyaset Vakfı (American Political Foundation)'nda, Birleşik Devletler'in - bir ulus olarak- şimdilerde güç toplamakta olan demokrasi için global (küresel) kampanyaya nasıl destek olabileceğini belirleyecek bir çalışma başlattılar. Bu çalışmada, iş dünyasının, işçilerin ve toplumumuzdaki belli başlı kurumlarla birlikte her iki partinin kongre liderlerinin de işbirliği sağlanacaktır." Reagan, "global kampanya" olarak adlandırdığı yeni operasyonun "global" yanını, "öteki ulusların liderlerine danışmayı planlıyoruz" sözüyle açıklar. Yeni ve genişletilmiş bir cephe yaratılacaktır. Reagan'ın "öteki uluslar"ı elbette yandaşlardan oluşmaktadır. Bu işler, tüm dünya ülkelerinin ortak karar organı Birleşmiş Milletler'de görüşülecek değildir . ABD Başkanı, "Avrupa Konseyi'nde, demokratik ülke parlamenterlerini Strasbourg'da toplamak üzere bir öneride bulunduğunu" ve bu 'prestijli' toplantıda, "demokratik siyasi hareketlere yardımcı Polonya Dayanışma hareketine destek konuşmalarını da içeren ve cephe oluşturmaya yönelik olarak 2-11 Haziran 1982 arasında gerçekleştirilen gezi olmanın yollarını görüşeceğini" belirterek, demokratik bir yöntemle işi becereceklerini söylemiş olsa da ABD işe çoktan başlamıştı. 

Dünyayı yeniden kolonileştirmeye uzanan yolların taşları, fazlaca demokratik, ama ne yazık ki, pek saydam olmayan eylemlerle döşenecektir. NED tasarımının mimarı Ailen Weinstein’ın "Web" yani 'örümcek ağı' adını verdiği bu şebekenin ince iplikleri Avrupa'ya işte böyle taşınmıştı. 'Reagan Demokrasisi'ne uygun olarak, diktayla yönetilen demokrat (!) ülkelerin temsilcilerinin eline yumakların bir bölümü 'prestijli' konferanslarda tutuşturuluvermişti. NED'in şemsiyesi altına yerleşen Amerikan örgütlerinin 504 yöneticilerini ve danışmanlarını bilmek, Amerika'nın ünlülerini, deneyli operatörlerini tanımak için önemli bir fırsat yaratıyor. Bu örgütleri ilişkileri ve operasyonlarıyla birlikte ele almak, bir değil, birkaç ciltlik kitap oluşturur. Çünkü ABD demokrasisinde, "sivil" ağ birbiriyle ortak kişiler üstünden kesişen dairelere benzer. Her kesişim bölgesinde ortak kişiler, memurlar ve parasal destek sağlayan şirket ve kilise vakıfları bulunur. Her örgüt, yöneticileri, ortak eylem alanları, finans kaynakları, ilişkili şirketleri, dinsel kuruluş bağları, istihbarat örgütleriyle derin ilişkileri birbirine dolaşmış, üç boyutluluk içinde algılanamayacak denli karmaşık bir yumak oluşturur. 

Birden çok örgütte yöneticilik, danışmanlık yapan kişilerle birbirine bağlanan büyük ağ, tek merkezden yönetilebilecek büyük bir aileye dönüşür. Daha basitçe söylemek gerekirse, bir örgüt çözümlenmeye başlandı mı, işin sonu gelmez, her ilişki, insanı ABD ve dünya bağlantılarının merkezinde yer alan, derin karanlık bir kuyuya götürür. Bu nedenle tepede duran örgütleri olabildiğince dar çerçevede ele almakla yetineceğiz. Derinliğin içinde bir başka sorun da örgüt yönetimlerinin sürekli değişmesidir. Devletin tepesinde, Akev'de görev yapan bir görevliyi birdenbire örgütlerin başında görmek olası. Aynı biçimde örgütlerin yönetimindeki bir kişi de birdenbire bakanlık ya da bakan vekilliği görevine gelebilir. Eski senatörler, eski istihbaratçılar, eski belediye başkanları ve valiler de işin içine girince değişimleri izlemek bir bakıma olanaksızlaşmakta ya da bilgiler kısa bir sürede güncelliğini yitirebilmektedir. Bu nedenle son yönetimlerden başlamakla yetineceğiz. Partiler üstü olduğu ileri sürülen bu "enstitü" kılıklı örgütlerin bırakınız Amerikan partilerinden bağımsız olmayı, Amerika'da ne denli siyasal yapılanma varsa oralara bulaşık oldukları görülecektedir. 

ABD'nin örgütlerine bakarken, klasik sol-sağ çizgisinden iz sürmek yanıltıcı olur. Çünkü Amerika'nın içinde "sol" gibi" görünen siyasal hareketlerin, sendikaların, zencilere özgürlük, adalet ve insan hakları örgütlerinin, "sağ" görüşlü gibi duran örgütlerle ve devlet görevlileriyle bir başka örgütte yan yana geldikleri görülmektedir. Bu duruma bir de ABD'nin dış ülkelerdeki operasyonlarının içinden bakılırsa iş daha da karmaşıklaşacaktır. "Sol" gibi olanlarla "sağ" gibi olanlar ve daha da tutucu örgütler, örtülü operasyon ustası istihbaratçılar, savaş yanlısı eski askerler, din misyonerleri birbirlerine kenetlenmektedir. 
Örneğin, Martin Luther King özgürlük hareketinin önderlerini, Orta ve Güney Amerika ülkelerine yönelik operasyonlarda, Cumhuriyetçi partinin elemanlarıyla ya da Herîtage Foundation gibi, zamanında Nazi koruyuculuğuna soyunmuş olan en tutucu örgütlerle omuz omuza durmaları, bırakınız Doğu dünyasını, Avrupalıları bile şaşırtıcı bir görünümdedir. Batı'nın sendikacıları, sosyal demokratlarıyla işçi ya da emekçi sınıf çıkarları uğruna birlikte davranan- özellikle üçüncü dünya-sendikacıları ya da sol örgüt yöneticileri, fena halde yanılmaktadırlar. 

Emeğin birliği gibi ideallerle, Batı örgütlerine hoş bakmayı meziyet edinen bu örgüt yöneticilerinin yanında yer alan, sağ örgütleri düşününce, iş bambaşka bir renk alıyor. Sağcılar, kendi ülkelerinde solculara, sendikacılara "anti-komünizm" uğruna düşmanca davranırken, işbirliği yaptıkları Batılı adamların bir sosyalist partiden köklendiklerini, sosyalist enternasyonale girip çıktıklarını bilseler, hangi cephede yer alacaklarını bilemezlerdi.[505] Şimdi 'Project Democracy' operasyonunun çekirdek örgütlerinde önemli oranda temsil edilen Amerikan solunun en güçlü kanadının kısa tarihine biraz değinmek gerekiyor. 505 İşte bu durum, "dört eğilimi birleştiren adam" öyküsünü anımsatıyor. Onun birleştirici ligini "dahiyane" bulanlar nereden bileceklerdi ki, Bush'un arkadaşı bu işlerin kotarılış yöntemini çok önceden öğrenmiştir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...