07 Mart 2015

SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA ALTINCI BÖLÜM


SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA 
ALTINCI BÖLÜM
HÜKÜMETLE İYİ MÜNASEBETLER 
Özellikle 1990'dan sonra ARI-TESEV gibi "sivil" örgütlerle ilişkilerini geliştiren "açık toplum" örgütlerinin kurucusu George Soros, Türkiye'den eksik olmaz. Türkiye para piyasasında Quantum'un yanı sıra "Turkish Growth Fund" adlı şirket de iyi iş tutar. Şirket "Türk" adını almıştır, ama merkezi Lüksemburg'dadır. Şirketin yatırım danışmanı "Alliance Capital Management L.P" New York'ta, idari temsilcisi Brown Brothers Harriman SCA Lüksemburg' dadır. Adı "Türk" merkezi dışarıda şirketin yönetim kurulu başkanı Dave H. Williams, başkan yardımcısı Nicholas H. Baring'dir.[386] Quantum şirketinin yönetimiyle başlayan bağlantılarda adı geçen Nicholas H. Baring, işte burada karşımıza çıkmış bulunuyor. Ufkumuzu yenileyelim: P2 Mason'larının bankeri Calvi'nin iş ortağı ve Quantum'un yönetim kurulu üyesi De Picciotto'yu London Barings Bank’ın İsviçre'deki banka yönetimine getiren kişinin Nicholas Baring olduğu ileri sürülmektedir. Baringler, yüzlerce yıl İngiliz Kraliyet ailesinin özel bankerliğini yapmışlardır. London Barings Bank, 1995'de batmış ve yıkama merkezi olduğu ileri sürülen Dutch ING Bank tarafından devir alınmıştır. Bu denli çok ünlünün yönettiği "Turkish" şirketin piyasaya girişi de heyecan vericidir. Firmaya verilen destek-haber yorumlarından en önemlisi Wall Street Journal'da yer almıştır. J. M. Dorsey imzalı yazıda, "Türkiye'de İslamcı' finans şirketlerine ordunun isteği doğrultusunda baskı yapılmasına karşın" İhlas Holding'e dokunulmadığı ve Turkish Growth Fund, George Soros'un Quantum Emerging Growth Partners, New Frontier Emerging Opportunities (Bahama) şirketlerinin İhlas Finans Kurumu A.Ş'den hisse aldıkları belirtilir. Askeriyenin baskısından söz edilmesine karşın, bu şirketlerin riske girmelerinin nedeni daha da ilginçtir. New Frontier sözcüsü Philip Haas, "İhlas Finans' ta çok büyük bir gelişme var," diyerek makul ve mantıklı bir yanıt verirken, Alliance Capital'in yöneticisi Sanem Bilgin, "İhlas Finans'ın hükümet içinde çok iyi münasebetleri var. İslamcı diğer şirketler kadar radikal değil," diyerek, piyasa işlerinde iç ilişkilerin önemini açığa vurur. "Hükümet içi münasebetler" piyasa işlemlerine yansımıyordur kuşkusuz.[387 /388] 386 Yönetim kurulu üyeleri arasında iki de, T.C vatandaşı bulunmaktadır: Ahmet Çullu ve Cem Duna. Ahmet Çullu, Komili şirketlerinde yöneticilik yapmaktadır. Duna, Avrupa parlamentosunda T.C Büyükelçiliği görevlerinde bulunmuştur 387 "ThewalI Street Journal" 16 Haziran 1998, Avrupa'dan aktaran: byegm. Gov.tr 388 Bu yabancı şirketler, NET Holding ve NET Turizm'in hisselerinin % 18'ini, başta Türk Petrol olmak üzere birçok ulusal sanayinin hisselerini de almışlardır. Hele para piyasaları her siyasal açıklamada dalgalanan Türkiye'de... Yeri gelmişken bir kez daha yinelemekte yarar var; "hükümet içi münasebetler" her piyasa oyuncusunun gözettiği önemli bir araçtır. Soros ve arkadaşlarının Fransa'da savcılıkça soruşturulan operasyonlarında, Rusya'da, Polonya'da, Peru'da olduğu gibi. Akıllara durgunluk verici boyutta akademik teorilerle süslenen sınır tanımaz liberalizmin perde arkasında çevirdiği dolaplar şu ya da bu iktisadi cilayla gizlenemeyecek denli ilkel ve devletler tarihi denli eski oyunların yinelenmesinden başka bir şey değildir. "Bazı şeylerin daha kötü olması için" beklemek gerekir diyor, Soros'un ilk ortağı. Oysa Türkiye'de birazcık ulusallıktan, birazcık bağımsızlıktan söz edildi mi, hemen "Yabancı sermayeye ihtiyacımız var! Dikkatli olalım, küstürmeyelim, kaçar gider vb.. " sözler ortalığa dökülür. Bu yabancı-severlerin büyük bir tutkuyla bağlandıkları yabancı sermaye, Türkiye'de acil gereksinim duyulan üretime katılmaz, zor günlerde ortalarda görünmez, ama ülkelerin dışardan silahlı-silahsız girişimlerle karıştırılmasına da aldırmaz... Yabancı yatırımcılar, yani piyasa oyuncuları, Haziran 1998'de yatırım yaparlar, ama aradan iki ay geçmeden satıp savıp, yabancı paraya çevirirler ve çeker giderler. Elbette bu onların geri gelemeyeceği anlamını taşımaz. 2001 Ocak sonuna dek, gelip giderler. Bu arada ulusal para çöker. Değer kaybı, % 200-300'e ulaşır. Son gidiş ciddi sonuçlar doğurur. Başbakan Bülent Ecevit, "Sanki düğmeye basmışlar gibi" der, ama yine de Dünya Bankası'nın adamını Türkiye'ye getirir. Tarihte görülmemiş bir iş olur ve koalisyon hükümetine tek kişilik bir siyasi ortak gibi sokulur. ABD savunma Bakan yardımcısı, Endonezya operasyonlarının unutulmaz adamı Paul Wolfowitz'in "yakın arkadaşım, iyi memurdur" dediği K. Derviş, 24 Ocak 1980'den bu yana uygulanan politika, sanki IMF programının ürünü değilmiş gibi, IMF ile neredeyse ayda bir program yapar! [389] Turkish Growth Fumd-Annual Report-August 31,1998. 389 Wolfowitz: "Türkiye iktisadının karşılaşmakta olduğu olağandışı güçlükleri anlamaktayız ve bir dost demekten gururlandığım Kemal Derviş'i, çok gerekli olan reformları yaşama geçirmek gibi zor misyonunda destekliyoruz. Fakat hiçbir adam, ne denli zeki oluırsa olsun, kendi başına Türk iktisadının sorunlarını düzeltemez. Gerekli değişiklikler yapılması için büyük bir siyasal istek gerekir. Ve siyasal istek koalisyon hükümetlerinin, Türkiye'de ya da dünyanın herhangi bir yerinde, olağan bir özelliği değildir. Ne ki, şimdi olağan bir zaman (da) değildir ve eskiden olduğu gibi iş yapma zamanı (da) değildir. Türkiye bugün bir bunalımla karşı karşıyadır. Doğu Asya'da, sıkça söylendiği gibi, "bunalım" için Çin karakteri iki karakterden oluşur; birincisi "tehlike" için karakter, öteki "fırsat için" karakter. Derviş'in biraz önce Türkiye'nin karşılaşmakta olduğu bunalım aynı zamanda büyük bir fırsat olabilir dediğini duydum. (Deputy Secretary of Defense Paul Wolfowitz to the 20th Annual Conference on U.S. - Turkish Kemal Derviş, Nisan 2001'de Dışişleri Bakanlığından hiçbir görevlinin bulunmadığı yemekte, ABD Büyükelçisi ile buluşur. Ne ki, büyük talihsizlik, telefon defterini otomobilin arka koltuğunda açık bırakmıştır. TV kameramanı sayfaya odaklar objektifini ve defterdeki "Soros" satırını kaydeder. Açık sayfanın gereği sonra anlaşılır. K. Derviş, 11 Nisan 2001'de, iki adamla daha buluşur: Quantum'dan Anthony Richter ve Aryeh Neier. Richter, 1988 yılında Soros'a katılmıştır. OSI'nin 1988'den bu yana, Orta Avrasya Projesi müdürüdür. Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu'da vakıf işlerini yürütmektedir. Richter, Eurasia Net'in kurucusu ve Central Eurasia Forum başkanıdır. Richter, Sovyetler Birliği ve Türkiye ile ilgili güvenlik konularını işlemektedir. A. Richter, patronu Soros gibi, ABD dış politikasını yöneten seçkinler kulübü CFR'nin üyesidir.[390] Aryeh Neier ise çok dalda oynar. 12 yıl, Human Rights Watch (HRW) yöneticiliği ve 8 yıl American Civil Liberties Union direktörlüğü yapan Neier, 1993'de OSI (Açık Toplum Enst.)' nin başkanlığına gelmiştir. Neier, Soros'un önemli paralarla desteklediği "drug legalization (Narkotik maddelerin yasallaştırılması)" projesini yönetmektedir. Bu projeye kısaca değinelim. Soros, uyuşturucu ticaretini önlemek için yasağın kaldırılmasını savunur. Yani serbest piyasa kuralları gereği, uyuşturucu serbest olunca fiyatı düşecektir. Fiyatı düşünce ticareti ölecektir. Soros'a göre yasak nedeniyle uyuşturucu kullanımı artmakta ve suç işlenmektedir.[391] Ustaca bir savunma gibi görünüyor ama, Karaibler'deki, Lüksemburg'daki, İsviçre’deki, Monako'daki özel bankalara girip çıkan olağandışı para akışının önlenmenin daha iyi olacağı düşünülebilir, ama bu açık toplumcularca iyi karşılanamaz. Çünkü, özellikle para akışı üstünde her türlü yasak "açık toplum" senaryosuna aykırıdır. Böyle yapmayı düşünen ve Batılı ülkelerin açık pazarı olmuş ülkelere dayatmalarda bulunmak çok kolaydır: Ayrıca içeriğine bakılmaksızın yinelenip duran "Para akışı denetim altına alınırsa, o paranın giriş çıkışı sınırlanırsa yabancı sermaye kaçar!" sloganı şimdilik etkileyicidir. Onların "yabancı sermaye" dediği, istediği zaman girip, istediği zaman çıkıp gidecek paradır. İçeri taze para girecek, kısa süreli soluk alınacak, borç taksitleri o kısa sürede ödenecek. Sonra bunalım olacak, para çıkıp gidecek ve yine yabancı sermaye gelmesi Relations, The Ritz Carlton Hotel, Washington, D.C., Monday, March 26, 2001) 390 CFR: Councill on Foreign Relations. 1921'de Rockefeller tarafından kuruldu, ikinci dünya savaşında yeni dünya düzeni planlarını hazırladı. ABD dış politikası kararları burada alınır. Çok uluslu şirket temsilcileri, profesörler, eski başkanlar,CIA yöneticileri üyeleri arasındadır. Toplantılaı basına kapalıdır. Bk. Ek 6. 391 "Soros on Soros: Staying Ahead of the Curve," 1995' den çeviri: Para Yönetiminin Sihırbazı Soros Soros'u Anlatıyor, s. 134-135 için iktisadi ve siyasi kısıtlamalar biraz daha kaldırılacak, yeni kapılar açılacak. Tıpkı George Soros'un Amerika'daki ilk ortağı Jim Rogers'in dediği gibi "Bazı şeylerin daha kötü olması için" beklenecek.[392] Bakan K. Derviş'in, George Soros'un iki (Bazı gazete yayınlarına göre 3) adamıyla neler konuştuğu açıklanmaz ama, ulusal paranın yerle bir olmasının faturası, birkaç bankacıya ve her zaman olduğu gibi köhnediği ileri sürülen devlete kesilir. "Vur ve kaç" kapitalistlerinden söz eden olmaz. Para piyasasını sallayan transferler açıklanmaz! Görüşmelerin içeriğinden ulusa bilgi verilmez. Türkiye'nin iktisadi ve siyasi egemenliğini tersyüz eden yasalar, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmedik bir hızla birbiri ardına geçirilir. Aylık dış borç ödeme günleri yaklaştıkça, yeni borç gerekir. Yeni borç için IMF onayı gerekir. Onay için T.C'nin yasalarının değiştirilmesi gerekir. Ve hızla "açık" toplumlaşılır. Her şey, Soros'un dediği gibi gelişir. 'Sosyal' devletten vazgeçilir. Soros'un, 1999 Haziran'ında, büyük işadamlarının, hazine bürokratlarının karşısında buyurduğu gibi artık "Kürt sorunu çözülecek" tir. Düğme operasyonundan ve George Walker Bush Jr.'un T.C Başbakanı Bülent Ecevit'i Davos toplantısındayken dışarı çağırıp, telefonda "Arkanızdayız!" demesinden bir yıl sonra Bülent Ecevit, sorun çözücülükteki uyumluluğu şu sözlerle açıkladı: "Kısa süre içinde, 2,5 yılda, IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği'nin isteklerini karşılayabilecek nitelikte yaklaşık 250 yasa çıkardık." "Hit and Run" yani "vur ve kaç" operasyonlarının siyasal sonuçları olması doğaldır. Ne ki, bu süreç operatörlerin elinde hem bir vurguna hem de bir devletin köklerinin dibinden koparılmasına yol açmaktadır.[393]

 "OPEN SOCİETY" VE HIRVATİSTAN'DA İLGİNÇLİKLER

 "Açık toplum"un özellikle Doğu Avrupa ve eski Sovyet ülkelerinde "project democracy" operasyonunun para kanalı olarak örgütlendiği, eğitim, yardım, özgür(!) medya girişimlerini kullandığı bilinmektedir. Bu yöntemlerle Balkan ülkelerinde hayli iş başarılmıştır. Yugoslavya'nın parçalanması sürecinde muhalefete 392 Doğan Erdoğan, "Yatırım için işlerin daha kötüye gitmesini bekliyorum - Wall Street'in efsane borsacısı Jim Rogers'in acı Türkiye yorumu" .stargazete.com ındez. asp?haberid= 1266 393 Metin Aydoğan, 28.6.2001 tarihli Sabah Gazetesi'nin "Yabancılar Krizi iyi Bilmiş" haber yorumundan, 5 yabancı bankanın 148 Trilyonluk özkaynak ile bunalım döneminde 139 trilyon lira kar ettiklerini aktarıyor ve Türkiye'nin yabancı bankalar için gerçek bir 'cennet' olduğunu belirtiyor. Metin Aydoğan, Ekononik Bunalımdan Ulusal Bunalıma, s.219, 310.milyonlar akıtılmıştır.[394] Akıtılan milyonların sonucunu, Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Franjo Tudjman'ın Hırvatistan Demokratik Birlik Partisi grubundaki, 7 Aralık 1996 konuşmasında arayalım. Örneğin Soros'un Hırvatistan toplumuna sızdığını belirten Tudjman, "açık toplum" örgütlenmesini şöyle özetliyordu: "..çalışmalarının içine 290 ayrı kurumu ve yüzlerce insanı almışlardır. (..) parasal desteklerle, liselilerden gazetecilere, üniversite profesörlerine ve akademisyenlere, kültürel, ekonomi, bilim, adalet ve edebiyat çevrelerinin tümündeki her sınıftan ve her yaştan insanı kandırdılar. (..) Açıkça söylüyorlar: Görevleri, mülkiyet ve devlet yapılarını bağışlarla değiştirmek. (..) hatta açıkça belirtiyorlar ki, onlar için gazetecileri ve ötekileri çeşitli Amerikan, BBC ve benzeri (kurumların) burslarıyla yetiştirmek yeterli değildir. (..) fakat bu (yetiştirilen) kişilerin parasal (ve) teknik yönden desteklenmeleri gereklidir." Tudjman'ın, açık toplumcuların parasal ve teknik destekleriyle varılmak istenen aşamayı belirten sözleri daha da açıklayıcıdır: ".. (Amaçları) Hırvatistan'daki mevcut otoritenin yerini alacak, kendilerine yandaş bir çevre yaratarak, yaşamın tüm alanlarında denetimi ele geçirmektir. Enerjilerini ve etkilerini medya ve kültür dünyası üstünde yoğunlaştırıyorlar. Özetle Hırvatistan'ın düzenini karıştırmak üzere devlet içinde devlet yaratmaya çalışıyorlar." [395] Tudjman nasıl şaşırmasın ki, sonradan Hırvatistan sınırları içinde kalacak olan Dubrovnik'te 1989'da yapılan Avrupa Üniversitesi kurma toplantılarını demokrasi atılımı sanmışlardı. Daha sonra Sırbistan'ın Hırvatistan'a askeri saldırısını hoş gören Batı Avrupa, Hırvatistan'a gecikmeli destek vermiş, bu arada Bosna, ateşe ve kana bulanmıştı. O zamanlar, ülkesinin, bağımsız ve onurlu bir devlet yönetimine kavuşacağını ve yeniden planlı bir dönemle, adım adım ilerleyen demokratikleşmeyle gelişeceğini uman Tudjman, birkaç yılda, iplerin açık toplumcular çevresinde kümelenen güdümlü toplulukların eline geçtiğini görüvermişti. Bu arada, ulusal sanayilerinin yok pahasına yabancıların eline geçmesini dış sermayenin demokratik katkısı olarak görürken, birdenbire ülkenin kültürel, bilimsel ve iktisadi yaşamı yabancının denetimine girivermişti. Her şey, hoş bir ortamda sessizce 394 Soros'un yardımları dışında NED kaynaklarından resmi olarak verilenler: 162.117 $/1990; 82.469 $/1991; 101.779$/1992; 270.734 $/1993; 6888.458 $/1994; 651.662 $ ve 37.287 E/1995-6; 736.324$/1997; 735.480 $/1998; 729.160$/ 1999. NED Annual Report 1990-1999. Raporlara geçirilmeyenler bilinmemektedir. 395 Tudjman attacks Soros's role in Croatia," EIR Special report, Appendix Bgerçekleşivermişti. Bu öyle derinden etkili ve hızlı bir süreçti ki, en katı Marksistleri bile bir anda Open Society sözcüsü yapıvermişti.[396] Oysa, 1980'li yıllarda Hırvatistan'da esen rüzgâr bambaşkaydı. Kültürel bağımsızlık, merkezi yönetimin finansal denetiminden ve merkezi planlamadan kurtulmak istemleriyle içten içe gelişmişti. Bu "desantralizasyon" düşüncelerini kendi üretimleri sanan Hırvat aydınları ve politikacıları, önce ulusalcılık ateşiyle canlanmışlardı ama, sonrasında, ulusal neleri varsa hepsinin yabancının eline geçtiğini görmüşlerdi. Böylece, dış pazarlarda Yugoslav sanayi ürünleriyle rekabetten yılan Batı şirketleri de derin bir soluk almışlardı. Devlet merkezlerine paralel bir devlet yaratmanın birinci koşulu, merkezi zayıflatmak. Merkezi zayıflatmanın yolu, etnik milliyetçiliği önce kültürel alanda kışkırtmak. Soros'un büyük paralar yatırdığı Human Rights Watch (HRW) gibi örgütlerin raporlarıyla merkezi devlet yıpratılırken, iç muhalefetle doğrudan bağlar oluşturmak. Ve sonuç, aynen Tudjman'ın, biraz geç kavradığı gibi, ulus devletin yıkımı, vur-kaç parasının önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Hırvatistan'da II. Dünya Savaşından sonra kurulan dev sanayiler yabancıların eline geçer. Örneğin, Batı Avrupa firmalarını yıldıran elektro-mekanik sanayinin devi Rade Konçar firması Siemens'in eIine geçer Oysa işletme II. Dünya Savaşı öncesinde küçük bir Siemens fabrikasıdır. Rade Konçar, savaş öncesi Siemens fabrikasında sendikacıdır; Nazi işgalcilerine karşı direnen örgütün yöneticisi olur ve Nazilerce kurşuna dizilir. Savaştan sonra, lokomotiften elektrik motoruna, büyük güç ünitelerinden buzdolabına dek üreten bir fabrikalar zinciri kurulur ve bağımsızlığın simgesi olarak da 'Rade Konçar' adı verilir. Ama kurtuluş savaşıyla kazanılanlar "project democracy" ve Tudjman'ın dert yandığı ağ içinde, savaş öncesi sahiplerine geri döner. Hem de büyümüş olarak. Ve böylece gelişmekte olan ülkelerde bir rekabetçiden de kurtulunmuş olunur. Tıpkı Macaristan'daki 100 yıllık dev sanayilerin rekabetinden kurtulunduğu gibi. 

AÇILDIKÇA AÇILMA VE AYDINLARA KATKILAR 

Türkiye'de izlenen yol çok da değişik değildir. Soros'un HRW direktörü Aryeh Neier'in Türkiye turu boşuna gitmemiştir. Soros'un da buyurduğu üzere, "Kürt sorunu" açık toplum yollarında, yüzlerce milyon dolarla desteklenen H.R.W'un katkılarıyla çözülecektir! Soros'un parasal kanalı, insanlık namına çalışma görüntüsü 396 Yugoslavya'da Soros örgütleri ve kuruluş yılları: Soros Yugoslavia Foundation -1991, Open Society Institute Croatia - 1991, Open Society FundBosnia and Herzegovina - 1992, Open Society Institute-Macedonia - 1993, Open Society Institue-Slovenia - 1994. EIR Special Report, April 1997, s.23.altında, toplumları ayrıştırma projelerine destek sağlarken, ulus devletleri de açtıkça açmaktadır. Ne var ki, Soros'un Kürt sorununu çözmek için elinden geleni ardına koymadığı da bir gerçektir. ABD'de Soros'un desteğiyle yapılan bir belgeselin tanıtımındaki şu satırlar işin derinliğini göstermektedir: (İyi Kürtler, Kötü Kürtler: Birleşik Devletlerin Silahları ve Kürdistan'da iki Milyon Göçmenin bilinmeyen öyküsü) .'. Kaliforniya'da yaşayan bir Kürt-Amerikan ailesinin Türk-Kürt iç savaşı içindeki insanlık öyküsünü anlatmakta ve Birleşik Devletler'den müttefiki Türkiye'ye silah transferini ve askeri yardımı araştıran" Bu belgeselin yapımcısı ve yönetmeni, Kevin McKiernan'a "Soros Foundation" tarafından 40,000 Dolar ödenmiştir.[397] Soros'un büyük desteğini alan, hatta başkanı için Soros'un adamı denilen HRW'nin Kürt milliyetçiliği davasına ilgisi, ayrıntılı askeri harekat raporlarını aşar. Öyle aşar ki, PKK Başkanı A. Öcalan, İtalya'dayken, eski CIA'ci G. Fuller ve İstanbul'dan gitme ABD Dışişleri siyasi büroda görevli Henry Barkey, Öcalan'ı ziyaret etmek üzere yoldayken, Kasım 1998'de HRW elini çabuk tutar ve Öcalan'ın kişisel haklarının korunması için İtalyan yönetimine başvurur. HRW, Türkiye'de işkence yapılma olasılığın yüksek olduğunu ve Öcalan'ın idama mahkûm olabileceğini ileri sürerek, Türkiye'ye geri verilmemesini ister.[398] HRW, mektupla yetinmez ve Öcalan Türkiye'ye getirilir getirilmez duruma el koyar; Öcalan'ın tecritten çıkarılmasını isterken, savunmasının engellendiğini, her an işkence yapılabileceğini, mahkemenin (DGM) İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu ileri sürer. Türkiye'de anti-terör yasasının ne denli sert olduğunu bildiren HRW, örnek olarak Recep Tayyip Erdoğan'ın bir şiir nedeniyle mahkûm edildiğini gösterir. Ama şiirin satırlarını da bu şiiri okuduğu konuşmanın gerisini de belirtmezler. Zaten, Batılı örgütler bunu hep böyle yapmaktadırlar.[399] Türkiye'de Kürt sorunu çevresinde destek alan yalnızca K. McKierman olamazdı kuşkusuz. Ona Türkiye'den de eşlik ettiler. HRW'dan ödüllenenlerin bir bölümünü Gazeteci Emin Çölaşan, köşe yazısında açıklayınca, ödül alanlardan Şanar Yurdatapan Emin Çölaşan'a tam liste yollamıştı. [400 /401] 397 El-mek: kevinmck@silcom.com 398 "Turkey Must Uphold Ocalan's Rigth to Defense - Trial of PKK Leader reveals injustice of state security corts" New York, May 28, 1999, www.hrw.org/press/1999/may/tur0528.htm 399 Öcalan Trial Monitor" February 15, 1999, ww.hrw.org/backgrounder /eca/ turkey/security, htm 400 Ödül açıklamalarına gelen yanıtlardan biri ilginçti: "Yaşar Kemal'in avukatından noter kanalıyla açıklama geldi. Şöyle diyor: 'Yaşar Kemal, ABD'den yalnızca ödül almıştır. Bu ödül, Dashiel Hammet ve Lilian Helman ödülüdür, ödül HRW'den bağış alanlar arasında Kürt sorununu dinsel ya da bir başka yaklaşımla çözmek isteyenler olabilir. Bunlardan Nurettin Şirin, Sincan'daki ünlü Kudüs gecesini düzenleyen kişidir. HRW, insan haklarını savunma girişimleri arasında Mazlum-der'e sahip çıkmakla kalmaz, yıllık raporlarında, "okullarda ve devlet kurumlarında başörtüsü yasağının" ve "dillerin kullanımıyla ilgili sınırlamaların" kaldırılmasını istemekten de geri durmaz. [402] Görüldüğü gibi, George Soros'un milyonlarca dolarını alan örgüt,, seçmeci davranıyor. Böylece George Soros'un İstanbul'da "Kürt sorununu çözmelisiniz" derken, ne denli ciddi olduğu ortaya çıkıyor. HRW aracılığıyla sorunun çözüm yollarını gösterdiği de anlaşılıyor. Soros'un, salt "Kürt sorunu"nun çözümünü istediği sanılmamalı. Nerede bir toplum açılacaksa, Soros'un örgütlen de oradadır. Nerede "project democracy" uygulaması varsa, Batı'nın 'foundation' ve 'stiftung' örgütleriyle birlikte Soros'un toplum açıcı örgütleri de orada yerini alıyor. Tipik bir işbirliği örneğinden söz etmekte yarar var. 12-13 Haziran 2001 arasında Kazakistan'ın başkenti Alma-Ata'da Orta Asya ve Kafkas ülkelerindeki "ifade özgürlüğü" konferansı düzenlendi. Konferansı, Alman örgütü Frederich Ebert Stiftung ve Soros Kazakistan Fund ve Kazakistan'ın yerli "sivil" kurumu Internews Kazakistan düzenledi. Katılanlar arasında, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan'dan delegeler bulunuyordu.[403] miktarı 1000 USD'dir. Bu ödül Yaşar Kemal tarafından o tarihe Türkie'de güncel olan Düşünceye özgürlük Girişimi hareketine bağışlanmıştır.' Açıklamasını, benden rica eden bir azeteci ahimizin hatırına kullanıyorum da, neyi yalanladığını anlamadım. Ben yazımda Yaşar Bey'in birden çok ödül aldığını yazmamıştım, rakam vermemiştim." Emin Çölaşan, "Iran Komedisi" Hürriyet 22 Ocak 2002. 401 1991- İsmail Beşikçi, Eşber Yağmurdereli, ilker Demir (Acil), Yılmaz Odabaşı (Acil). 1992- İlker Demir. 1994- İsmet imset (Acil). 1995- Fikret Başkaya, İsmet İmset, Sefa Kaplan, Ayşenur Zarakolu. 1996- Yasar Kemal, Haluk Gerger 1997- Ahmet Altan, Mustafa Islamoğlu, Sefa Kaplan, Erol Anar, Ali Erol, Ahmet Sık (Acil), Atilla Halis, Ragıp Duran, Ertuğrul Kürkçü, Mehmet Oğuz, Nurettin Şirin, Işık Yurtçu, Ayşenur Zarakolu. 1998- Oral Çalışlar, Abdurrahman Dilipak, Ali Bayramoğlu, Koray Düzgören, Nadire Mater, Abdülhalim Dede, Leman, Recep Marasli, Yilmaz Odabaşı, Ahmet Zeki Okçuoglu. 2000- Yılmaz Odabaşı.2001- Şanar Yurdatapan."Emin Çölaşan, "Muhtaçlara Amerikan Yardımı" Hürriyet, 4 Kasım 2001; "Muhtaçlara yardım değil, ödülmüs!" Hürriyet, 5 Kasım 2001. 402 Turkey- World Report 2000: E.U. Membership Bring Human Rights Reform in Turkey, Concrete Progress Sahould Be Measure of Eligibility, Says Rights Group, New York, December 10, 1999, www.hrw.org/pn3ss/1999/ dec/turkey 1210.htm 403 Journalists of Central Asia and South Caucasus Discuss Freedom of Speech NED'in Bodrum-1990 toplantısından bu yana bu ülkelerde yeterince dolar harcanmış ve yeterli sayıda "NGO" örgütlenmişti. Elbette, Shaul Eisenberg gibi büyük tüccarların çıkarları yanında, biraz özgürlük, biraz demokrasi ve biraz da ABD askeri üssü için yatırım yapmak gerekiyordu. Şunun şurasında Afganistan'a asker çıkarmaya üç-dört ay kalmıştı. 

AÇILAN İFLAS EDİYOR 

Soros'un öteki ülkelere yardımcı olma yöntemleri Türkiye'de geçerli olabilir mi? Tıpkı, sınır tanımaz liberalliğin, dünyanın her yanına ulaşabildiği gibi, Soros tarzı açıklığın sonucunda, Türkiye'de anayasa değişiklikleri 'foundation' ve 'stiftung' katkısıyla ve hızla geçirilmiştir. Bunlar yetmez, "project democracy"nin sonuna dek gitmek gerekir. Temmuz 2001'de, emekli Koramiral A. Kıyat ve İ.Alaton, NTV'ye çıktılar ve halkın ek vergilere karşı çıkmasını, yeni bir devlet kurulmasını önerdiler.[404] Ama biz Mecelle'nin ünlü kuralını anımsayalım düşünürken; "Sui misal emsal olamaz." Bu nedenle olumsuz düşünmeyelim derim. Bizdeki uygulamalar ve propagandanın iyi niyete bağlı olması düşünülemez mi? Ne var ki, halk bu iyi niyetli eylem çağrısına uymadı. Halk, "Kendileri yürüsün, herkesin vergi derdi kendisine" diye düşünmüş de olabilir. Açıklamalarda iyi niyetli çabaların sınırı yoktur. 2001 iktisadi vurgununun ardından birbirini izleyen çabalar açılmanın çapını da göstermekteydi. ARI ve ABD Cumhuriyetçi Parti örgütü IRK iki yıl süren Anadolu çalışmalarının sonunda, 12-13 Mayıs 2001'de, gençleri, İstanbul'da topladılar. ARI lideri Kemal Köprülü, yeni bir cephe açtıklarını, liseli gençleri de işin içine kattıklarını açıklayıp, ekledi: "Bu sistem iflas etti.. Ankara'dakilerin sizden korkmalarının bir sebebi de eğer siz meydanlarda yürürseniz hükümet üç günde düşer, işçi ve memur haklarım satın alıyor. Ama sizin istediğiniz geleceğiniz." TESEV, Sabancı Holding ve TUSIAD yöneticisi Can Paker, "Amerikanın yerine ben olsam, partiler yasası çıkmadan (Türkiye'ye) parayı vermem," diyerek, ülkesine duyduğu ilgiyi gösterdi. Derviş'le birlikte Yeni Demokrasi Hareketi (sonra Partisi)'ni kuran Cem Boyner, Kıbrıs sorununun hemen çözülmesini isterken, "Vatan sadece harita değildir" diyerek, vatan sınırı ile fabrikasının dış duvarını karıştırdı. [405] TÜSİAD heyeti, ABD'de, NED başkanı, ambargocu Brademas'a Türkiye anayasasında öngördükleri değişiklikleri içeren bir rapor sundu ve M.G.K' nun kaldırılmasını istedi. Brademas, TESEV tarafından İstanbul'a getirildi ve Kıbrıs and Media" Yerevan Press Club Weekly Newsletter, 23 Haziran 2001 01:09 404 Ulusal Kanal, 9 Temmuz 2001, Habermektup. 405 Hürriyet, 8 Kasım 2001, s. 13tezlerini savunma olanağını elde ederken, Türklere demokrasi dersleri verdi.[406] DEGIAD'ın konuğu olan ABD Büyükelçilik memuru Halberg, işyerlerini dolaştı ve "Derviş hakkında ne düşünüyorsunuz? Siyasi durumu nasıl görüyorsunuz?" gibi sorular sordu. Denizliler tepki göstererek bu girişimleri kınadılar. Derviş, Denizli gezisini bir ay erteledi, ama kısa süre sonra Denizli'ye geldi. Derviş'in Polonya asıllı, Kanada vatandaşı eşi, "yılın anası" ilan edildi. Ve sonra: İsveç misyonunun ulusal devletin anlamsızlığını belirten kitapçık dağıtması. Alman 'Stiftung' örgütlerinin iç politikayı, yönlendirmeye yönelik girişimleri, Orient enstitüsünün mezhep araştırmaları, Fethullah Gülen adına Georgetown Üniversitesi'nde, Fuller ve Harris gibi, eski istihbaratçıların da katıldığı konferans düzenlenmesi, aynı üniversitede Erbakan'a ödül verilmesi. Kürt siyasal tarihi saptırıcısı Martin Von Bruniessen'in İstanbul dersleri, egemenliğe aldırmadan iç politikayı yönetme-yönlendirme girişimlerinde bulunan A.B elçisi K. Fogg'a devlet yönetimince sahip çıkılması...[407] Daha sonra, Fogg'un aynen Brademas gibi, Denktaş'ın devre dışı bırakılmasını istemesi. [408] 8 Haziran 2002'de Washington'da yapılacak "Iraqi Kurts" konferansına TESEV yöneticisi eski elçi Samberk'in katılacağının açıklanması...[409] Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’ın "Ulusal program hayata geçtikçe, Cumhuriyetin lafzıyla ayakta duran nice saltanat yerle yeksan olacaktır" ve "Avrupa'ya giden yol Diyarbakır'dan geçer” dedikten 8 ay sonra, A.B'ne girmek için "Alevilerden yardım" istediğini açıklayarak, laikliğe son derece uygun (!) davranışlarda bulunması. Yardım ve dostluk adı altında sürdürülen misyonerlik etkinliklerinin yerleşik düzene geçmesi. Yunan tezleri 406 Geniş bilgi için bk. " 'Project Democracy'de bugünkü aşama" M. Hukuk, Sayı: 32, Nisan 2001 407 M. von Bruniessen, Yazları Yıldız Üniversitesi'nde ders veriyor. Kürt milliyetçiliği siyasal tarih oluşturma girişimine destek veren Von Bruniessen, tıpkı 'entelicensia' tarih yazarları gibi, zorlama tarih yazıyor. Örneğin toprak yasasının Şeyh Sait isyanını körüklediğini yazması gibi Şeyh Sait isyanı başlama ve bitişi 1925'in ilk yarısı, toprak kanununun çıkışı ise 1928. M. Von Bruniessen'in saptırmaları özeti için Bk. 16. 408 Daha önce de, ABD'nin Kıbrıs arabulucusu Ledsky'nin, 14 Aralık 1989'da, Kıbrıslı işadamı Asil Nadir’den Denktaş'ın tasfiyesini istediği ileri sürülmüştü. Lesky görüşme sonrasında Asil Nadir'in Kıbrıs yönetiminin resmi görüşlerini paylaştığını belirtmişti. Kısa süre sonra, İngiltere'de iş yaşamının sürdüren Asil Nadir'in Poly Peck şirketi hakkında soruşturma açılmış ve Asil Nadir, Kıbrıs'a dönmüştür. Nokta; Yard. Doç. Dr. Serdar Saydam, Polly Peck - Bir İmparatorluğun Çöküşü, stratejiyonetim.com/polipekssaydarti.htm 409 American University's Center for Global Peace: "lraqi Opposition Leaders to Meet at American University Conference, June 8," www.washington.edu savunucularının, Pontus girişimcilerinin eksik olmayan ziyaretleri ve Bağımsızlık savaşının ve cumhuriyetin kuruluş merkezi 1. Meclis binasının girişine, ABD'de kaçakçılıkla suçlanan tütün karteli "Philip Morris" adının yazılması ve ilanihaye...[410] Bütün bu gelişmelere karşın olan bitenin tek bir merkez tarafından ya da paraya egemen olan tek tek kişilerce düzenlendiğini varsaymak son derece yanıltıcı olmaktadır. Para piyasalarına egemen oyuncularla siyasete egemen olanların her koşulda birbirleriyle doğrudan ilişkili olduklarını düşünmekte o derece yanıltıcı olmaktadır. Yüzyıllar boyunca oluşturulan egemenlik düzeni modern çağın yarattığı yeni olanaklarla daha da karmaşıklaşmakla birlikte çıkar ilişkilerinin çarkında belirli bir kararlılıkla ilerlemektedir. Bu sistemin kişiler ya da dar öbeklerce işlediğini varsaymak , istemeyerek de olsa yayılmacı, yeni kolonici düzene hizmet etmeye yol açar. 410 Denizliler, Cumhurbaşkanı'na başvururlar ve meclisin bozulan yerlerinin geri getirilemeyeceğini ama halkın para toplayabileceğini, Amerikan tütün kartelinin adının meclisten kaldırılmasının namus borcu olduğunu, gereğinin yapılmasını isterler. Cumhurbaşkanı dilekçeyi Kültür Bakanlığı'na havale eder. Bakanlık Genel Mdr. Yardımcısı, yanıtında paramız olmadığından böyle yapıyoruz, adın konması anlaşmamız gereğidir, diye yazar. Alınan bilgiye göre bu bedel 500.000 dolar'dır. Halka damşılsaydı, bu parayı toplayıp onlara verirdi. Meclisin özgün yapısı bozulmuş, tabanı modern parkeyle, koltuklar deriyle kaplanmıştır. 1. Meclis olayı için bk. M. Hukuk, sayı.32 Nisan 2002.

SOROS'UN İKİNCİ 2 GÜNÜ REFORM İÇİN KRİZ - KRİZ İÇİN REFORM

 "Sosyal devlet derseniz, ekonominiz yıkılır.(..) Kürt sorununu çözmelisiniz! (..) Türkiye asker ihraç etmelidir vs." George Soros Halkın suskunluğunu, politikaların kabullenildiğine yormanın aldatıcılığı, kısa süre sonra anlaşılmaya başlanacaktır. 27 Şubat 2002'de, Türkiye'nin bir hayli borçlu olduğu Dünya Bankası'ndan bakanlığa getirilişinin yıl dönümünde ODTÜ'nde konuşan Kemal Derviş'e bir genç Bayan, "Siz hep masal anlatıyorsunuz! Masal!.." deyiverdi. Ve George Soros, 1-2 Mart 2002'de, yine G. Sabancı'nın konuğu olarak geldi. Bebek'deki "OSIAF" (Açık Toplum Enstitüsü Yardım Vakfı) elemanlarıyla Kafkasya - Asya - Ortadoğu işlerini kapalı olarak görüştü.[411] OSIAF'ı Türkiye'de Hakan Altınay yönetiyor ve yönetim kurulunda da pek çok ünlü bulunuyor. Bu ünlüler OSI'yi "civil" ağa bağlayacak denli çok yönlü kişilerdir: Can Paker (Henkel - Sabancı Holding- TESEV- TUSIAD- Robert Kolej- AB Vakfı), Murat Belge (Birikim Dergisi, Helsinki Yurttaşlar Cemiyeti, Bilgi Üniversitesi, Radikal Gazetesi), Üstün Ergüder (BOUN, Sabancı Üniversitesi, TESEV), Ömer Madra (Açık Radyo, Bilgi Üniversitesi), Oğuz Özerden (Bilgi Üniversitesi- Kurucu, Mütevelli), Nadire Mater (Bağımsız İletişim Ağı yöneticisi), Şahin Alpay (Milliyet (eski), Zaman Gazetesi yazarı, CNN programcısı), Nebahat Akkoç (Diyarbakır Kadın Araştırmaları Vakfı.) Bu denli ünlüyü bir araya getiren OSIAF (Öpen Society Instıtute Assistance Foundation-Turkey) Eylül 2001'de kuruldu ve aynı yıl Soros Vakfı'ndan 1.073.000,- dolar destek aldı. [412] Demokrasi-insanlık-açıklık gibi genel kavramlar bir yana bırakılırsa, amaç, OSI Türkiye İrtibat Bürosu'nun açıklamasında "Pratikte, açık toplum, hukukun üstünlüğüne dayanan, demokratik yollar ile seçilmiş hükümetlerce yönetilen, farklılıkları içinde barındıran kuvvetli bir sivil toplum, azınlıklara ve azınlık görüşlerine saygı anlamına gelir" 411 Star, 1 Mart 2002 412Regional Report Central Eurosia, s. 35. soros.org/annual/2001/central_eurosia.pdf diyerek belirtildiği üzere her daim etnik kategorileştirmedir.[413] Toplumları kategorikleştiren aktörler ne yapar çok bilinmez ama gazeteciler olmasa İstanbul'da birinci geceyi ikinci geceye bağlayan saatlerin verimliliği de anlaşılamazdı. Gazeteci Mehmet Barlas, o gece Can Paker'in evinde buluşanlar arasında, "İshak Alaton, Güler Sabancı, Taha Akyol, Prof. Eser Karakaş, Ali Koç, Prof. Ayşe Buğra Kavala, Akın Öngör, Cem Boyner, Cem Duna, Cüneyt Zapsu, Bülent Eczacıbaşı"nın bulunduğunu belirttikten sonra "Soros'Ia 'Açık Toplum' kavramının içeriğini uzun uzun tartıştık" diye yazıyor. Aynı gece Soros, "Amerika'da henüz piyasaya çıkmamış olan 'On Globalization' kitabını, imzalayıp" katılanlara dağıtmış. [414] Global dağıtımında bir sakınca yok, ama Soros'un kime parasal yatırım yaptığını bilmekte yarar var. Mehmet Barlas, parasal katkıyı şu satırlarla iletiyor: "Paker'in yönetimindeki TESEV, Soros Vakfı'ndan Türkiye'de en fazla katkı alan kuruluş. Bunun yanında Ayşen Özyeğin'in 'Ana-Çocuk Eğitimi' çalışmaları yapan vakfı, Bilgi Üniversitesi’nin 'Medyakronik' internet sitesi de Soros Vakfı'nın desteklediği kuruluşlar arasında.." 413 osiaf.org.tr 414 Cüneyt Zapsu, Recep tayyip Erdoğan'ın AKP kuruluşunda ve sonrasında en yakın danışmanı ve AKP MKYK üyesi oldu. "C. Zapsu, Azizler Holding ve BİM şirketlerinin sahibidir. Daha önce D.P'nin başkanlığına getirilmişti. Zapsu, Saidi Kürdi'nin yakın dostu Abdurrahim Zapsu'nun torunudur. BİM'in kurucuları arasında Abdullah Yasin El 'Katip, Mehmet Fatih Saraç , Azizler Holding, Bank of America International Investment Corp., Merill Lynch Global Emerging Market Partners, Mustafa Latif Topbaş, World Wid Hugo Farias e Ltd. El Kadı'nın ortaklığı 1999'da sona erdiyse de, yönetim kurulu üyeliği 2000-2001'de de sürdü. Topbaş ise RABITA ilişkili Bereket Vakfı kurucuları arasında bulunmaktadır. Fatih Saraç (%60) ile Caravan Dış Ticaret Şirketin'ne ortak olan El kadı'nın mal varlığına Usmae Bin Ladin ilişkisi gerekçesiyle el konulmuştur. (Ergün Poyraz, Patlak Ampul,$.170-173) Yasin el Kadı'nın Bosna'dan Kosova'ya, oradan Hollanda ve ABD'ye uzanan finans ilişkileri bulunmaktaydı. ABD'deki KADI International şirketi ile BMI Real Estate Development (Gayri menkul şirketi) arsında bir anlaşma yapılmıştır. BMI'nin yatırımcıları arasında Abdullah Bin Ladin de bulunmaktadır. Kadı Intemational'ın başkanı Yasin el Kadı, Başkan yardımcısı ise Kuveytli Tarık Suveydan'dır. Suveydan ABD'de cihad çağrıları Yapılan konferansların sürekli konuşmacıları arasında bulunmaktadır. World Assembly of Müslim Youth (WAMY- Northern Virginia) yöneticileri arasında Abdullah Bin Ladin'in de bulunduğu ileri sürülmüştür. WAMY 1972 yılında Riyad'da kurulmuştur. (U.S Dıstnct Couıi For The Eastern Dıstnct Of Vırgınıa Alexandria Division / David Kane (Senior Special Agent with the Bureau of Immigration and Customs Enforcement "ICE" Sept. 11, 2003 tarihli ifadesinden) lopbaşların Rabıtat ul Müslim'in ilişkileri için bkz. Uğur Mumcu, Rabıta , s.181- 182. Merril Lynch, Şubat 2001 krizi öncesinde müşterilerine Türkiye'den çekilmelerini önererek tetikleyici olmuştur. (Metin Aydoğan, Ekonomik Bunalımdan Ulusal Bunalıma, •; 219.)Yani destekte sınır yok. Nasıl olsun ki? Mehmet Barlas'a göre Quantum Fund "her yıl ortalama yüzde 39 (dolar bazında) getiri sağlamış."[415] George Soros, İstanbul-Bebek'te OSl'nin Türkiye irtibatçılarıyla yaptığı toplantının ardından, Şahin Alpay'ın yönettiği CNN'in Türkçe yayınında, bir tür aklanma programına katıldı. Programda, Dünya Bankası ve IMF eleştirmeni, yardımsever, insanlık timsali olarak gösterilen George Soros, "Başka ülkelerde parayı ben veriyorum, ama burada önemli 'think tank' örgütleriyle birlikte para koyacağız" dedi ve önemli işler başardığını belirterek övdüğü TESEV ve bazı "sivil" toplumcularla birlikte, Türkiye'de eğitime katkıda bulunacağını açıkladı. [416] Ne rastlantıdır ki, aynı günlerde yayın ortamında, İstanbul'da bir Avrupa Üniversitesi kurulmasının gerekliliği anlatılmaktaydı. Tevhid-i Tedrisat kanunu ve misyoner okullarının kapatılması, "açık toplum"a zaten uymazdı! Ama Soros, ikinci 2 günlük ziyaretinde, Sabancı Üniversitesi salonunda daha önemli bir açıklama yaptı: "Türkiye asker ihraç etmelidir!" Acaba kimin adına ve nereye? Soros'un sözüne güvenmek gerekiyor. Soros ve arkasındakiler, "açık toplum" ihraç edecekler. Onlara göre Türkiye askerinin canını ihraç etmeli. Bu aşamada 5 kilit soru geliyor akla: (1) Deprem günlerinde, sağdan sola onlarca örgütü yan yana getiren ve devleti kınama bildirisinin altına imza attırtan girişimi kim başlattı? (2) Yargıtay başkanı Sami Selçuk'un ünlü "Anglo-Sakson" demokrasisi konuşmasını ilk kim yayınladı? (3) "Asker ihracı" talebinin Memed'in öyküsüyle bağdaşır yanı nedir? (4) Bu Soros Türkiye'yi neden bu denli çok seviyor? Soruların yanıtlarını Soros'un ilkesine uyup "açık" bırakır ve Soros'un kapalı toplantıları birbirini izlerken, Kemal Derviş de "Annem Alman, babam Arnavut, annemin annesi Alman, annemin babası da Hollandalıdır. Babam iyi bir Osmanlıydı. Ben iyi bir Türkiyeliyim" gibi bir açıklama yaptı. [417] Yalnızca iktisattan sorumlu olduğu sanılan Devlet Bakanı, böyle köken açıklamaları yapma gereğini neden duyar, bilinmez. Ama onun bir yıl önce yaptığı açıklama daha da ilginçti: "Ancak Türkiye gerek tarihi gerekse coğrafyasıyla küreselleşmeye özel olarak hazır. (..) Arnavutlar, Bosnalılar, 415 Mehmet Barlas, "5 milyar dolarlık muhalifi dinlerken!.." Yeni Şafak, 1 Mart 2002 416 CNN (Türkçe), Entelektüel Bakış, 3 Mart 2002, saat 12.30-13.30. 417 HabertürkTV, 1 Mart 2022. Çeçenler, Gürcülerle aynı şekilde Kürtler de Türk halkının bileşenlerinden birini temsil etmektedir. Türk halkı etnik bir mozaiktir ve gücünü çeşitliliğinden almaktadır. Yarının en büyük sınavı Cumhuriyete bağlılığı ve aynı ulusa ait olma duygusunu koruyarak bu çeşitliliği geliştirmektir." Derviş'in "kriz nasıl olsa gelecekti" demesini, 1990 öncesini 'es' geçtiğini ve masal içinde masal anlattığını saptayan öğrencinin açık görüşlülüğünü akılda tutmakta yarar var. K. Derviş, dışardan gelen her adam gibi, yaban ellerde daha açık konuşuyor. İngiltere'de, Oxford Üniversitesi'nde "Kriz sayesinde reform yapıyoruz," demekten kendini alamadı. Reformların siyasal ve parasal sonuçlan Derviş'in etnik açıklamalarında ve şu sözlerinde görülüyor: "Önümüzdeki on yıl çok daha iyi geçecek. A.B üyeliği burada anahtar öneme sahip. Türk (Türkiyeli demeyi unutmuş) insanında Avrupa ailesine mensubiyet isteği büyük.”[418] Ne ki, George Soros, Derviş gibi mensubiyet ruhuyla konuşmuyor; doğrudan konuya giriyor. Soros'un, CNN'in Türkçe yayınında, Türkiye'deki bunalımın uzun süreceğini ve suçun kötü yönetime ait olduğunu belirten sözlerini de unutmamalıyız.[419] Soros'un dünya bankasına ve IMF’ye karşıymış gibi gösterilmesinin, ünlülerce yere göğe sığdırılamayışının anlamını da... Şimdi masalcının yerine Amerikalı gerçek George'u tercih etmek gerekmez mi?! Ne de olsa, George Soros, ABD ve Londra bankerlerinin yolunda yürüyen açıksözlü bir adamdır. 2000 yılında, Peru'da, devlete karşı sokak gösterilerini bir milyon dolarla desteklemekten geri kalmayan George, vururken de açık vuruyor ve vurduğu yerden ses getiriyor! Ama Türkiye'den ses gelmiyor. Neden mi? Yanıtını, 1996 yılında, zamanın ABD Dışişleri müsteşarı Strobe Talbott pek çok Türk'e de burs veren Carnegie Vakfı'nda yaptığı konuşmasında şöyle veriyor: "Demokrasiler (ülkeler), ticaret ve diplomaside güvenilir ortaklar olmalıdırlar ve Amerikan çıkarlarına uyumlu savunma ve dış politika izlemelidirler! "[420] Uyumluluk her zamanki gibi, en önemli koşuldur. Parada, pulda, kültürde, dilde, demokraside, etnik mozaikte, mezhepçilikte uyumluluk esastır. Uymazsan ne olur? Önce piyasa oyuncuları ve 418 "Kriz sayesinde reform yapıyoruz" Hürriyet, 8 Mart 2002, s. 13. 419 CNN, a.g.y. 420 Strobe Talbott, "Support for democracy and the U.S. national interest", State Dept Dıspatch, March 18, 1996dan aktaran James Ciment - Immanuel Ness, "NED and The Empire's New Clothes" caq, 1999-67 (65) Talbott, TESEV tarafından Ekim 2001'de istanbul'a getirilmiş ve Türkiye'nin Kıbrıs konusunda sorun çıkartmamasını ve ABD'nin yanında olmasını salık veren bir konuşma yapmasına olanak sağlanmıştır. Londra bankerleri, sonra IMF gelir. Daha sonra da Başkan'ın adamları!.. Sonra, her şey yeniden başlar. Daha sonra, yine aynı oyuncular gelir! Öykü yeniden başlar. Ve hep öyle sürer gider, ta ki, sınırlar silinene ya da akıl başa devşirilene dek! Bir küçük olasılık daha var. Belki de, akıl başa devşirilir ve altmış yıldır yürünülen bu karanlık yoldan dönülür. Belki bir ulus, bu dönüşün başını çekebilir! Bu noktada belirtmeliyiz ki, finans perdesinin ardındaki ilişkiler dünyayı salt para sahibi bir örgütün yönettiği kanısı uyandırabilir. Oysa, "vur-kaç kapitalist" düzenini, dinsel-mistik tekil bir örgüt düzeyine indirgemek, dünyanın başına sarılan, organize siyasi-finansal-devletsel örgütü, bildik adıyla, 'emperyalist' devletlerin gerçek yüzünü örteceği gibi, özünde 'üstün ırk' sapkınlığına (ırklar arası hayali- hiyerarşik dizinlemeye) hizmet eder, hedef şaşırtır, ulusları 'cemaat' korumasına iter. Oysa 'emperyalizm' dediğiniz, işin özünde, ortamına göre kılık değiştiren bir çete sistemidir. [421] ABD dışındaki ülkelere "yeni değerler" ya da "digital democracy" ya da "medeniyetler savaşından medeniyetler arası diyaloga geçiş" olarak satılan bu projeler elbette bir örgüt tarafından gerçekleştirilmektedir. Ne ki, örgütü birbirine bağlayan hiyerarşik sıralama değil fakat, birbiri içine geçmiş çıkarcılar, memurlar, bankerler, petrolcüler, siyasetçiler, din şeyhleri, papaz örgütleri vb. çetesidir. Ve modern düzende bu çetenin işleyişi, ortaçağ eşkıya çetelerine benzese de çağına uygun karmaşık ve derinlikli bir boyuttadır ve ortaçağ eşkıyalığını çok aratacak ahlak dışılıkla da donanmıştır. Şimdi artık yakın zaman örneğine geçebilir ve işi darbeciliğe dek götüren demokrasici sivil ahlakı daha yakından tanıyabiliriz. 

VENEZUELA'DA 200.000 DOLARLIK ASKERİ DARBE VE KİRLİ DEMOKRASİ! 

12 Eylül darbesinin lideri, darbe sonrasının devlet başkanı Orgeneral Kenan Evren, "Türkiye'yi tuzağa düşürdüler. Türkiye'yi biraz daha sıkıntıya sokalım da Kürt, Kıbrıs, Ege meselelerini halletmek için bize muhtaç olsunlar' diyenlerin oyununa getirildik," demiş. [422] Doğru söze ne denebilir ki, deyip geçebilirdik ama, tuzaklar öyle bir-iki yılda kurulmuyor. Oyuna getirilmeler de öyle bir gecede gerçekleşmiyor. Bu tür açıklamaları yapanların, yapabilecekleri en iyi şey eski kirli oyunları açıklamaktır. Çünkü Venezuela'da olanlarla, 12 Eylül 421 Her siyasal gücün ardında elbette para gücü bulunmaktadır. Liberal soygunun sonucunda dünya nüfusunun %45'in oluşturan en alttaki 2,5 milyar insanın toplam gelirleri, 350 milyarderin gelirinden azdır. Türkiye'deki ünlüleri de kendisine çeken Soros, o 358'den bir bölümünün temsilcisidir. 422 Gözcü, 8 Nisan 2001. 1980 öncesinde olanlar arasında olsa olsa yıl ve biraz da doz farkı var. Hatta savcı öldürülmeleri bile birbirine benzemektedir. Venezuela Devlet Savcısı Danilo Anderson 19 Kasım 2004 gecesi arabasına yerleştirilen bombanın uzaktan kumandayla patlatılması sonucu öldürüldü. Savcı daha önce de bir mağaza yakınında saldırıya uğramış ama kurtulmuştu. Dünyada savcıların öldürülmesine pek sık rastlanır. Çünkü savcılar araştırdıkça kirli işlerin görünmeyen yüzündeki ilişkileri yorumlatmaya başlarlar. Danilo Anderson da, 2002 yılında açık ve demokratik bir seçimle devlet başkanlığına gelen Chavez yönetimine karşı örgütlenen ve işadamları örgütünün, ABD destekli sivil(!) toplum örgütleri ile subayların karıştığı darbenin arkasındaki ilişkileri soruşturuyordu. [423] Yaklaşık 400 kişi hakkında dosya hazırlayan savcı işi mahkemeye götüreceği sırada öldürüldü. Bu cinayetin "Project democracy" operasyonunun önemli bir şamasında gerçekleşmesi Venezuela'da olana bitene biraz daha yakından göz atmayı gerektiriyor. Yönetimine karşı darbe düzenlenen Hugo Chavez Frias'ın öyküsü, Peru devlet başkanı Profesör Dr. Fujimori'nin öyküsüne göre ABD'nin Orta ve Güney Amerika'daki eski yıllarını andırması ve geleneksel Latin Amerika çizgileri taşıması bakımından daha ilginçtir. Ne ki, Venezuela' da olanlar, petrol üreten Ortadoğu ve Afrika'da olanlara da pek benzemektedir. Bu benzerlik, Venezuela'nın petrol üreten ülke olmasından kaynaklanıyor. Venezuela, petrol üreten ülkeler örgütü OPEC'nin başını çekmektedir. Başkent Caracas, uzun yıllar OPEC'in merkezi olmuştur. OPEC'nin merkezi şimdilerde Viyana'dadır ve genel sekreterliğinde bir Venezuelalı bulunmaktadır. Venezuela, petrol zengini bir ülke olmasına karşın, gelir dağılımının en kötü olduğu ülkelerden biridir. Petrol zenginleri bir uçta, halk çoğunluğu öteki uçta yaşamaktadır. 1958'den beri iki siyasal parti ülke yönetimini ellerinde bulundurmaktadır. Yolsuzluk, soğuk savaş döneminde hemen her ülkede olduğu gibi, bu yönetimlerin en büyük özelliği olmuştur. Venezuela' da ikinci büyük odak olan Katolik kilisesi toplumsal yaşam üstünde ağır bir etkiye sahiptir. Venezuela, ABD'nin Orta Amerika karargâhı gibiydi. Amerikan askeri misyonu, Caracas'daki Venezuela genelkurmay binasının giriş katında çalışmaktaydı. Venezuela'da göçmen Araplar yaşamaktaydı. 1990'da, Moskova'da, KGB'nin tezgâhı mı, yoksa "project democracy" darbesi mi olduğu anlaşılmayan iktidar değişikliğinden oniki yıl sonra, ilk sivil-asker darbe girişimine Venezuela'da tanık oldu. Paraşüt Birlikleri komutanı H. Chavez Frias, Venezuela'da halkın iktisadi duruma karşı tepkisinden de yararlanmak üzere 1992'de başarısız bir darbe girişiminde bulundu ve hapse atıldı. 423 BBCNews, 20.11.20041994'de bağışlanarak hapisten çıkan H. Chavez Frias, Beşinci Cumhuriyet Hareketi partisini kurarak siyasal savaşıma demokratik ortamda başladı. Beşinci Cumhuriyet Hareketi, 6 Aralık 1998'de oyların % 80'ini, meclisteki sandalyelerin % 95'ini alınca, H. Chavez Frias devlet başkanı oldu. 2000 yılında yapılan seçimlerde de oyların büyük çoğunluğunu alan H.Chavez Frias ve partisi Venezuela'nın iç ve dış politikasında önemli değişiklikler yapmaya başladı. Bu değişiklikler 49 yasa olarak bilinmektedir. Önce devletin adı değiştirildi ve Latin Amerika bağımsızlık savaşının önderi, Venezuelalı Simon Bolivar'ın adını da alarak, Bolivarian Venezuela Cumhuriyeti oldu. Değişimin ana hatları, eski düzencileri rahatsız edecek boyuttaydı: -Petrol gelirinden devletin payı artırıldı; sosyal devlet uygulamalarına geçildi. -Planlı kalkınma programları geliştirildi. -Yolsuzluğa karşı savaş açıldı ve yolsuzluğa bulaşmış 190 yargıç görevden alındı. -Komşu ülke Kolombiya'da uzun yıllardır süren iç savaşın durdurulması için arabuluculuk yapılmaya başlandı. -Dış borçlar programa uygun olarak ödenmeye başlandı. IMF'nin danışmanlığı sürdü. -Küba ile iyi ilişkiler kuruldu ve Küba'ya petrol satışına başlandı. -Bölgesel serbest ticaret bloğu oluşturmak için girişimlere başlandı ve Güney Amerika petrolünün işletilmesinde ortaklık kurulması için çalışıldı. -Petrol üreten ülkelerden Libya ve Irak ile ilişkiler kuruldu. Şimdi Venezuela'da yaşanan son yılın olaylarını tarihsel dizin içinde sıralayalım: 2001 yılında, NED, Venezuela'da oluşturulan Asociacion Civil Consorcio Justica (ACCJ) ile demokrasi projelerini geliştirmeye başlandı. IRI, NDI, AFL-CIO, CİPE, Venezuela muhalifleriyle işbirliğine giriştiler. ACCJ' nin muhalefeti birleştirmek üzere çalışmalar yapması için, 84.000 dolar verildi. ACCJ, işadamları örgütü Fedecamaras'ı, Venezuela işçi konfederasyonu CTV'yi, COPEI (Hıristiyan Demokrat Parti) ve PJ (Primero Justicia) partisini toplantılarda buluşturmaya başladı. ABD ve NED'in görevlileri sık sık Venezuela'ya geliyorlardı. IRI muhalif partilerde eğitim çalışmalarına başladı. Ayrıntılar iyi planlanmıştı. Örneğin IRI adına görevlendirilen Mike Collins (GOP Basın sekreteri), muhaliflere fotomontaj tekniği öğretiyor ve Chavez'e muhalif olan Caracas Belediye Başkanı Alfredo Pena'ya sempatik görünmesi için imaj tasarımı yapıyordu. Muhalefet sesini yükselttikçe, Venezuela medyası da Chavez'e karşı muhalefeti kışkırtmaya başladı. 11 Eylül New York saldırısından sonra iktisadi durum sarsıldı. Petrol fiyatları 18 dolardan 16 dolara düştü. Arjantin krizinin etkileri bu olumsuzluğun üstüne eklendi. 2001 yılı enflasyonu % 12'ye yükseldi. Para dışarı kaçmaya başladı. Merkez Bankası durumu önlemek üzere dolar yedeklerini piyasaya sürmeye başladı. 2001 sonu ile 2002 başlarına dek 9,5 milyar dolar kaçtı. Ocak ile Şubat’ın ilk haftası sonuna dek bankalardan 1,1 trilyon Bolivar (Venezuela ulusal para birimi) çekilmiş ve dolara çevrilmişti. Merkez bankasının yedekleri (16 milyar dolar), FIEM (Ekonomik İstikrar Yatırım Fonu- 5 milyar dolar) dahil, Şubat 2002'de 9,7 milyar dolara düştü. Bankanın günlük döviz satışı ortalama 200 milyon dolara ulaştı. Kasım 2001: Venezuela, ABD'nin Venezuelalı Araplar arasında istihbarat çalışması yapma isteğini geri çevirdi. Venezuela Hava Kuvvetleri'nden Albay Pedro Soto ve Ulusal Muhafız subayı Yzb. Pedro Flores ile Carlos Molina, Chavez'i devirmek amacıyla subayları örgütlemeye başladılar. Aralık 2002: ABD'nin Caracas Büyükelçiliğinde, iş çevreleri, sendika ve "sivil" liderleri bir toplantıda buluştu. Toplantıya işadamları örgütünün başkanı Carmona da katıldı. Toplantıya katılanlardan biri içeriği çok sonra şöyle açıklayacaktı: "ABD için önemli olan bu işin temiz tarafından halledilmesiydi, örneğin bir istifa mektubu ya da benzeri bir şey." ABD'li görevlilerin G.W.Bush Jr.'un darbeyi destekleyeceği izlenimini veriyorlardı. Ocak 2002: IRI, bir grup Venezuela milletvekilini Washington’da konuk etti. Ocak 2002: Venezuela Savunma Bakanı, ABD Büyükelçiliğine başvurarak, soğuk savaş döneminden kalma uygulama nedeniyle Venezuela Genel Kurmay binasında çalışan ABD askeri misyonunun binadan ayrılarak başka bir binaya yerleşmesini istedi. 11 Ocak 2002: Chavez, bankacılarla akşam yemeğinde, "Moratoryum yok, döviz denetimi, banka ulusallaştırılması yapılmayacak," dedi. 23 Ocak 2002: Caracas 'da muhalefet konsorsiyumunun örgütlediği 250.000 kişinin katıldığı gösteride Chavez'in istifası istendi. 30 Ocak 2002: Medyaya ulaştırılan bir video görüntüsünde Venezuelalı üç subayın FARC liderleriyle sınırda görüşüyordu. Kolombiya yönetimi durumu protesto etti. Bu arada FARC ile Kolombiya yönetimi arasındaki barış görüşmeleri kesildi. FARC bir uçağı kaçırarak yolcuları rehin almıştı. Venezuela yönetimi, bu görüşmelerin devletin bilgisi dışında olduğunu,özür dilediğini açıkladı. 6 Şubat 2002: ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell senato komisyonunda, Chavez rejiminin demokratikliğiyle ilgili kuşkularıolduğunu açıkladı. 7 Şubat 2002: CIA direktörü George Tcnct, halkın Chavez'e karşı olduğunu söyledi. Şubat 2002: Venezuela hükümeti, döviz kurunun dar bantta tutulmayacağını, dalgalanmaya bırakılacağını, bütçe açığının FIEM'den ve banka transferlerine uygulanacak % 0,75'lik vergiyle, KDV muafiyetlerinin kaldırılmasından elde edilecek gelirle karşılanacağını açıkladı. Merkez bankası günlük ortalama 60 milyon dolar satarak müdahale edecek. Bu %25 oranında devalüasyon demekti. IMF yeni iktisadi politikayı uygun gördüğünü açıkladı. Halk protestolara başladı. Chavez, uygulamaların neo-liberal uygulama olmadığını, özelleştirme yapılmayacağını açıklayarak halkı yatıştırmaya çalıştı. Şubat-Mart 2002: Albay Pedro Soto ve Yzb. Pedro Flores, muhalefet toplantısına katılarak, Chavez'in özgürlük düşmanı oluğunu söyledi. Onları Carlos Molina Tarnago izledi. Hava Kuvvetleri'ne bağlı Venezuela Hava Trafiği direktörü Tuğgeneral Roman Gomez, Chavez'in istifasını isteyerek emekliye ayrıldı. Albay Soto ve Yüzbaşı Flores, evlerinde gözetim altına alındılarsa da bir gün sonra serbest bırakıldılar.[424] Chavez'e karşı açıklamalar birbirini izledi. General Rafael D. Bustillos, Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Amiral Hector Ramirez muhalefeti desteklediklerini açıkladılar. Devlet petrol şirketi Pdvsa'nın yönetim kurulu başkanı General Guaicaipuro Lameda kendi isteğiyle emekli oldu. Pdvsa'nın başına Luzardo Parro getirilince, CTV'ye bağlı çalışanlar protestoya başladı. New York City'de yapılan toplantıda, demokrasi ve Güney Amerika uzmanları, "Hugo Chavez istifa etmeli ve bir geçiş hükümeti kurulmalı" kararında birleştiler. Toplantıda yer alan, Chavez döneminden önce Planlama Bakanlığı yapmış, Harvard Üniversitesi Profesörü Ricardo Hausmann, "Güncel bunalımın aşılmasının olanaklı tek çözümü, Chavez'in yönetimden ayrılmasıdır" dedi.[425] Chavez'in içişleri ve Adalet Bakanı Luis Miquilena görevinden ayrıldı ve adamlarını da çekti. Miquilena'nın yerine Rodriguez Chacin atandı. Yüksek yargı'daki Miquilena’nın görevlendirdiği yargıçlar bu gelişme üzerine başkanı eleştirmeye başladılar. Venezuelalı subaylar ABD'ye başvurdu ve darbeyi desteklemesini istedi. ABD Dışişleri Chavez'i demokratik yoldan çıkma diye uyarırken, Dışişleri sözcüsü Richard Boucher de muhalefetin demokratik kurallara uyması gerektiğini açıkladı. Muhalefet Chavez'e 424 Kim Alphandary, Narco News Bulletin, Feb. 20, 2002. narconews. com/index.html 425 K. Alphandary, a.g.y. referanduma gitme çağrısı yaptı. Chavez bunu reddederken, görev süresinin yarısında olduğunu ancak 2004'de seçime gideceğini açıkladı. Muhalefet Yüksek Yargı'ya başvurarak Chavez'in akli dengesinin başkanlık görevini sürdürmesine engel olduğunu, görevden alınması gerektiğini belirtti. Muhalif subay Amiral Carlos Molina, ABD Askeri ataşesi ile görüştü. Nisan 2002: NED-IRI-ND1-CIPE-AFL-CIO tarafından desteklenen yerli "sivil" konsorsiyum örgütü ACCJ, 10 Nisan'da muhalefetin katılacağı "temel siyasal hakların korunması" konferansı düzenleneceğini açıkladı. Konferansın başkanlığını işadamı örgütün Fedecamaras'ın başkanı Pedro Carmona yapacaktı. 

PERU, VENEZUELA, AZERBAYCAN VE TÜRKİYE'DE OLANLAR BİRBİRİNİN KOPYASI MI? 

10 Nisan 2002: OPEC Genel Sekreteri Ali Rodriguez, Viyana'dan Chavez'i telefonla aradı ve dikkatli olmasını, ABD'nin Libya ile Irak'ın yeni petrol ambargosu planladığını ileri sürerek bir darbe girişiminde bulunacağını bildirdi. 11 Nisan 2002: Konsorsiyum konferansı iptal etmişti. İki parti, sendika konfederasyonu ve "sivil" toplum örgütlerinin göstericileri Başkanlık sarayına dayandılar. Başkan Chavez, ordunun Caracas'daki 3. birliğine talimat vererek 30 tankla sarayın korunmasını istedi. Genel Kurmay Başkanı Lucas Rincon, bu emri durdurdu ve yalnızca yedi tank yolladı. Hükümeti destekleyen halk, örgütlü muhalefetle karşı karşıya geldi. IRI tarafından imaj tasarımı yapılan Belediye Başkanı Pena'nın iki adamı ateşe başladı. Karşılıklı çatışma çıktı. Her iki taraftan 18 kişi öldü. ABD yönetimi bunu "Chavez'in adamları halka ateş açarak öldürdü" biçiminde yansıttı. Pedro Carmano ve konsorsiyumun örgütlediği öteki "sivil" muhalifler, Gustavo Cisneros'un televizyon binasında toplandı. Venezuela açıklarındaki bir gemi, kıyıya daha da yaklaştı. Chavez ve yanındakiler radardan durumu izliyorlardı. Gemiden bir helikopterin kalkıp, dolaştıktan sonra yeniden gemiye döndüğünü ve aynı zamanda Venezuela'nın kuzeyinden kimliği bilinmeyen bir uçağın da sınırı geçtiğini gördüler.[426] Amiral Hector Ramirez, bir grup subayla televizyona çıktı ve Başkan Chavez'in bir diktatör olduğunu ve derhal istifa etmesi gerektiğini bildirdi. 12 Nisan 2002: Venezuela Genel Kurmay binasının önünden hareket eden tanklar başkanlık binasını sardı. ABD askeri misyonu tankları izlemekle yetindi. Başkan Hugo Chavez Frias ve Beşinci 426 Chavez'in röportajda açıklamasından: "Hugo Chavez discusses Venezuelan coup" CNN, May 4, 2002 Posted: 5:56 PM EDT (2156 GMT)Cumhuriyet Partisi meclis grubu başkanı Juan Barreto, başkanlık sarayında gözaltına alındı. İşadamları örgütü Fedecamaras'ın başkanı Pedro Carmona başkanlık koltuğuna oturdu ve bir danışma kurulu oluşturdu. Danışma listesinde muhalefet partilerinin yetkilileri, CTV başkanı Carlos Ortega ve NED ile ilişkide olan birçok kişi bulunuyordu. George Bush yönetimi darbeyi destekliyordu.[427] Dışişleri Bakanlığı Batı Yarım Küre'den sorumlu Bakan yardımcısı Otto Reich, elçilerle yaptığı görüşmede "Hükümeti desteklemeliyiz," dedi. IRI başkanı George Folsom darbeyi destekleyen bir açıklama yaptı: "Dün gece, sivil toplumun her kesimince yönetilen Venezuela halkı ülkelerindeki demokrasiyi korumak üzere ayağa kalkmıştır. ACCJ, NED'e bir "e-mail" göndererek "Bu bir askeri darbe değildir," diyordu. Chavez'in istifa ettiği medyada yayınlanmaya başladı. Yeni Başkan Carmona kabinesi kararları açıkladı. Özetle: Parlamento, yeni seçimlerin yapılacağı Aralık 2002'ye dek kapatılmıştır. Başkanlık seçimi en geç bir yıl içinde yapılacaktır. Chavez tarafından değiştirilen 1999 Anayasası yeniden yürürlüğe konulmuş ve iki meclisli düzene dönülecektir. Chavez döneminde getirilen ve iktisadı denetim altında tutan 49 yasa iptal edilmiştir. Psva'nın eski başkanı General Guaicaipuro Lameda, yeniden görevine getirilmiştir. Yüksek Yargı Kurumu'ndaki yargıçların görevlerine son verilmiştir. ABD'de Akev sözcüsü ARI Fleischer'in açıklamasıyla darbeyi onayladı. Bush Jr.'a göre, bütün suç Chavez'deydi: Chavez, barışçı gösterileri bastırmak için halka ateş açtırmış, olayların yayınlanmasına engel olmuştu. ABD'ye göre, "Venezuela halkı hükümeti değiştirmişti."[428] ABD yönetimi ve başta NY Times ile The Washington Post, Wall Street Journal olmak üzere ABD federal devletinin merkez yayın organları, darbenin darbe olduğunu örtmek üzere Chavez aleyhinde yayına başladı. ABD, darbeyi demokratikleştirirken, Güney Amerika ülkeleri darbeyi kınamaya ve Venezuela halkı da başkanlık sarayını sarmaya başladı. 13 Nisan 2002: Halk geceyi başkanlık sarayının çevresinde geçirmişti. Giderek daha büyük kitleler darbeyi kınamaya başladı. Hugo Chavez' in kızı, bir televizyona çıkarak, babasının istifa etmediğini, görevini bırakmadığını açıkladı. Oyun birden bozulmaya başlamıştı. İstifa yalanıyla kitlelerden gizlenen sivil-asker darbesinin yüzü ortaya çıkıyordu. Halk, Chavez lehinde gösterilere başladı. Bunun üzerine ABD elçisi Charles Shapiro, Carmona ile görüştü ve parlamentonun kapatılmamasını istedi. 427 Peter Hakim, The World; Democracy And U.S. Credibility, NY Times, April 21, 2002. 428 Scott wilson, "Venezuela Military Says Chavez is Ousted" The Washington Post ,April13,2002,p.A1.Halk parlamento binası önünde yığılmıştı. Venezuela ordusunda darbecilerin etkisi zayıflıyordu. Ve sonunda Venezuela ordusu birlikleri parlamento binasını sardı. İşadamları örgütünün başkanı Carmona başkanlığı bıraktığını açıkladı. [429] 

ADAM BAŞI 100.000 DOLARLA DARBE 

Sivil-Asker darbesinin asker kanadından Amiral Carlos Molina ve Yzb. Pedro Soto ABD'ye kaçtılar. Soto ve Molina'nın Miami'deki bir bankadan yüzer bin dolar çektikleri daha sonra ortaya çıkacaktı. Darbeciler, Bush yönetiminin adamlarıyla buluştular. Pedro Soto da Haziran'da Miami'de göçmen bürosuna siyasi iltica isteminde bulunacaktı. [430] Dünyaya demokrasi ihraç eden NED'in darbenin tersine dönmesi üzerine, tavrı hemen değişti. Darbeden üç gün sonra NED Başkanı Cari Gershman, darbecileri destekleyen IRI Başkanı Folsom'u azarlıyordu. NED'in Venezuela'daki ortağı ACCJ'nin başkanı Carlos Ponce ise işlerin ters gittiğini anlar anlamaz NED'e yeni bir elmek göndererek "darbe yasadışıdır" diye yazıyordu. Oysa Pınce, çok önceleri, darbe öneren eski askerlerin örgütü FIM (Frente İnstiucional Militar)'in de muhalif toplantılarına alınmasında ısrar etmişti. Dünyadan esen yel ve Venezuela ordusuyla halkın Chavez'i desteklemesi üzerine, asker-sivil darbesinin darbe olmadığını, Venezuela halkının hükümeti değiştirdiği ileri süren ABD yönetimi de demokrasiye bağlılığını göstermeye başladı. [431] ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, 18 Nisan'da, OAS (Organization of American States)'da yaptığı açıklamada, darbelerin geçmişte kaldığını, demokrasinin korunması gerektiğini açıklıyor ve "Hiçbir yönetim halkının özgürlüğünü kısıtlayamaz" demekten de geri kalmıyordu.[432] Ama en ilginç açıklama demokrasi ihracatçısı NED'den geldi. NED'in Güney Amerika sorumlusu Sabatini yaptıklarını şöyle savunuyordu: "Şunu önemle anımsamalıdır ki, ülkelerindeki zor siyasal koşullarda kendi başlarına hareket eden bağımsız gruplardır. NED'in bu gruplarla yürüttüğü projeler ise (yalnızca) teknik 429 Mahmoud Gudarzi, "We Know What a Coup Looks Like" CAQ, Number 73, Summer 2002, s. 32. 430 "Bush Officials Met With the Venezuelan's Who Ousted Leader (Bush'un görevlileri lideri deviren Venezuelalılarla görüştü)" NY Times, April 16, 2002. ' elmek: e-mail; @: kanatlı 'a' (Dilbilimci H.Kılıç'dan alınmıştır.) 431 Chrıstopher Marquıs, "Bush Says Goals for Chavez Must Be Democracy and Unity" NY Times, April 19, 2002 432 Remarks of the Secretary of State, Colin L. Powell to the Special Session of ttıe General Assembly of the Organization of American States, April 18, 2002, 7:15 p.m. U.S. Department Of State Office of the Spokesman, For Immediate Release 2002/347yardım ve eğitimi kapsayan özel programlardır." NED sözcüsü son derece haklıdır. Özel program başka, yönlendirme işleri başkadır. Hem kim karışır ki, NED'den para alan "sivil" toplumculara, adı üstünde bağımsız ve bağlantısız "sivil" dir onlar. Ne var ki, Sabatini, bu bağlantısızlığı bir anda unutup, özel projeci sivillerini savunmaktan geri kalmıyor: "Şunu anımsamak önemlidir ki, bu gruplar (Carmona) kabinesine ve danışma konseyine alındıklarında, televizyonlardan duydukları gibi Chavez'in kendi isteğiyle istifa ettiğine inanmaktaydılar."

 SİVİL-ASKER DARBESİNE NED AĞI'NIN DOLARLI KATKILARI 

Bu olaylarda şaşırtıcı olan ya da alışılagelmişin dışında gerçekleşen sağ-sol-işadamı-işçi sendikası ittifakıdır. Bunların arasına askerleri koymaya gerek yok. Çünkü askerler, belli ki, biraz dolar karşılığı, biraz da dikta hevesiyle darbenin vurucu gücü olarak kullanılmışlardır. Elbette ABD'nin emrindeki Venezuelalı subayların darbe sonrası işlevi, ABD açık-piyasacılarıyla içerde egemenlikleri sarsılmış işbirlikçi patronların siyasal iktidarının güvenliğini sağlamak olacaktı. Alışılmamış ittifakın derinliklerini görmek için büyük çaba göstermeye gerek yoktur; NED'in güdümünde kurulan örümcek ağının "sivil" ilmiklerinde, darbe ortamının örgütleyicilerinin dolarlı ilişkilerine bakmak yeterli olabilir. İbret-i Türkiye için örtülü işleri bir yana bırakıp, NED ve bağlı örgütlerinin resmi paralı işlerini, her satırda Türkiye'yi anımsayarak, NED resmi raporlarından özetleyelim: 1993: Amerikalı işadamlarının örgütü CİPE, Venezuelalı işadamlarının örgütleri için çalışıyor ve "Good News" Information Agency adı altında kurulan örgütle, TV, radyo, basın ve kampanya eğitimi için 205.000 dolarlık proje başlatılıyor. 1994: Agrupacion Pro-Calidad de Vida (APCV) adlı sivil örgüte 45.000 dolar veriliyor ve yolsuzlukla savaşım için atölyeler kuruluyor, memurlar örgütleniyor, basın, radyo ve televizyon kampanyası başlatılıyor. Association Civil Nuevo Amenecer örgütüne 40.000 dolar verilerek, Belediye görevlileri ve yerel "sivil" önderler eğitiliyor. CİPE tarafından, CONSECOMERCIO adlı işadamları örgütüne 67.238 dolar örgütlenme ve ağ oluşturulması için 67.238 dolar veriliyor. Centro al Servicio de la Accion Popular (CSAP)'a örgütlenme ve örgüt yöneticisi yetiştirmesi için 50.000 dolar veriliyor. IRI, NED'den aldığı 111.975 dolarla Fundacion Pensamiento y Accion (FPA) adlı vakıf aracılığıyla atölyeler oluşturup, akademisyen ve siyasilere iktisadi reform eğitimi vermeye başlıyor. 1995: CİPE, gazetecileri eğitmek için 26.895 dolarlık toplantılar örgütlüyor. CSAP' a 40.000 dolar verilerek "yerel yönetim" çalışmaları ilerletiliyor. Yeni kurulan ve kurulmakta olan sivil ağın eşgüdümü için Association Civil para el Desarrolo Social (Nuevo Amenecer)'e 40.000 dolar, yolsuzluk kampanyası için APCV'ye 55.100 dolar veriliyor. IRI, 105.967 dolarla FPA adlı vakıfla demokrasi eğitimini sürdürüyor. Devreye ND1 giriyor ve 1995 seçimlerine yönelik olarak oluşturulan Escuelo de Vecinos (Komşular Okulu/ EV) örgütüyle çalışmaya başlıyor. EV'e ayrıca 32.000 dolar kampanya parası veriliyor. 1996. CONSECOMERCIO'ya, yerel yönetim için Nuevo Amenecer'e 40.000 dolar, ACV'ye 61.556 dolar veriliyor. IRI FPA ile gençlik örgütlenmesine başlamak üzere 199.888 dolar harcıyor. NDI, 92.764 dolarla, 1998 seçimleri için EV ile çalışmaya başlıyor. 1997: Sendikalar için devreye ACILS giriyor ve 72.250 dolarlık projeyle Venezuela İşçi Konfederasyonu ile birlikte özelleştirme, iktisadi yeniden örgütlenme seminerlerine başlıyor. CİPE, Venezuela radyo ve televizyonlarından 30 elemanı iktisadi reformlar konusunda eğitiyor (17.545 dolar). Yerel yönetim ve adliye düzenlenmesi için Nuevo Amenecer (Yeni Şafak)'e, 47.000 dolar veriliyor. Ayrıca Consititution Activa (Etkin Anayasa) ile Venezuela'nın 4 bölgesinde yerel adalet önderleri eğitimi için 50.649 dolarlık çalışma yapılıyor. 1998: Örümcek Ağı genişliyor. ACILS Venezuela Ulusal İşçi Merkezi'nin sendika önderlerini eğitmeye başlıyor (54.289 dolar). CİPE, CEDICE (Center for Dissemination of Economic Information) ve CONSECOMERCIO ile Venezuela parlamentosunun yasama işlerine yönelik propagandaya başlıyor (67.655 dolar). CESAP'a 57.990 dolar verilerek yerel yönetimi güçlendirme işleri "desantralizasyon" yani merkezi yönetimin zayıflatılması projesine dönüştürülüyor. Asociation Civil Primero Justicia (ACPJ/ Önce Adalet Sivil Örgütü), herkese adalet kampanyası için 58.800 dolar alıyor. Nuevo Amenecer (Yeni Şafak)'a Zulia eyaletinde kampanya için 55.000 dolar veriliyor. IRI, en büyük payı alarak, Venezuela gençliğini örgütlemeyi FPA ile sürdürüyor (150.799 dolar). ND1 seçim kampanyalarına yönelik olarak kurulan Queremos Eiegir adlı "sivil" örgüte 118.901 dolar aktarıyor. APCL üç yıllık çalışanın ardından "Ahlak ve İyi Yurttaşlık için Ulusal Enstitü" örgütünü kurmak için 45.000 dolar alıyor. Venezuela sivil örgütlerini eşgüdüm altına alabilmek için Sinergia adlı merkez kuruluyor (47.900 dolar). Ama halk oyunu (%96) Chavez'e veriyor. 1999: Bütçe büyüyor. ACILS CTV (Venezuela İşçileri Merkezi) ile bölgesel seçim komiteleri örgütlenmesi, radyo ve yayın eğitimi için 246.926 dolar, CİPE, yerel ve ulusal forumlar için 87.626 dolar; CESAP, siyaset forumları için 70.000 dolar; Neuvo Amenecer (Yeni Şafak), Zulia eyaletinde adalet kampanyası için 65.000 dolar; IRI, FPJ ile 20 üniversitede gençlik toplantıları ve eğitimi için 194.521 dolar; IRI; siyasal partilerde eğitim ve örgütlenme için 292.297 dolar; APCV, ahlak kampanyası için 40.000 dolar; sivil eşgüdümcü Sinergia, 55.000 dolar alıyor. 2000- CİPE ve CEDICE çıkacak yasaları etkilemek için çalışıyor (56.000 dolar. Fundacion Momento de la Gente (FMG), Temmuz 2000'de yapılacak seçimlere yönelik kuşku uyandıracak bir biçimde "şeffaflık" kampanyası başlatıyor (41.747 dolar). IRI; gençlik örgütü Fundacion Participacion Juvenil (FPJ/ Gençlik Katılım Vakfı) [433] için 50.000 dolar veriyor. İş artık, yerel özerklik aşamasına ulaşmıştır. Bunun için oluşturulan PRODEL örgütüne 50.000 dolar veriliyor. Bunca çabadan ve bunca masraftan sonra bile seçimleri Chavez kazanınca,"sivil ağ" ile örtülü Amerikan ağı yan yana gelip askerleri buluşturdu ve darbe yapıldı. Yapıldı da ne oldu? Halk, Chavez'e destek çıktı ve darbecileri indirdi. Ne ki, NED ve işbirlikçi siviller işin ardını bırakmamaya kararlılar. Darbeyi yenilemek için "erken seçim çağrılarına" hemen başladılar. PERU-VENEZUELA-TÜRKİYE Buraya dek olanlarla Peru'da olanlar arasında fazlaca fark yok! Hatta Azerbaycan'da olanlar da aynıdır.Çünkü ABD'nin eski operatörleri kıtalara demokrasi içinde liberallik getirmeye kararlıdırlar. Bir Pentagon görevlisinin The Washington Post'a "Venezuela'da darbe olurken ABD ataşesinin Venezuela askeri üssünde ne işi var?" diyerek açığa vurduğu gibi, asker-sivil çeteleriyle demokrasiye katkı koymaya kararlıdır ABD federal yönetimi.[434] Ne ki, benzerlikler, görüldüğü üzere, hükümet yöneticilerinin aklının yetmediği iddialarından, hükümet partisindeki istifalara ve iktisadı oyunlara dek, bize pek tanıdık geliyor. Hatta, NED-IRI-CIPENDl-Westminster-Orient Institute-Konrad Adenauer StfitungFriedrrich Ebert Stfitung vs. ile işbirliği yapan "sivil inisiyatif" in önderlerince, azınlıktan işadamlarınca yapılan gösteri çağrıları, seçkin işadamı örgütlerinin raporlarla siyasal yaşamı değiştirme girişimleri vb. Önemli ayrılıklar da yok değil. ABD'nin resmi kasalarından para alan NED bağlı örgütlerinden Türkiye'deki "sivil" atölyecilerin projelerine aktarılan para, Venezuela'ya verilenle kıyaslanacak gibi değil. Venezuela'dakilere yüzbinlerle belirtilen dolar, ötekilere milyonlarla dolar-mark-euro... Ne ki, önemli olan ülke yararıdır. Ülke yararlanacaksa, bundan gocunulması neden(?), diye soranlar belki haklıdır. İyisi mi, biz iyiye yoranların yorumlarını izleyelim. "Bu işlerin sonu nasıl olur?" denilirse, bunun yanıtını Chavez 433 ARI'cıların "katıl ve geleceğini yarat" kampanyasıyla ad benzerliği bir rastlantıdır, diye düşünmekten başka çare yok. 434 The Washington Post'tan D. Corn, a.g.y. örneğinden alalım. Chavez, yönetimi darbecilerin elinden aldıktan sonra da, karışıklıklar sürmektedir. Çünkü toplumda ayrılık derinleştirilmiştir. Araya kan ve askeri darbe de girmiştir. Üstelik çıkarlarını yitirenler, demokrasi adına diyerek, her türlü zorlamayı sürdüreceklerdir. 11 Temmuz 2002'de Chavez'e karşı yürüyüşe 600.000 kişinin katıldığı ileri sürülmekteydi. Çok geçmeden, 10 Ekim 2002'de bir yürüyüş daha düzenlendi. Bu yürüyüşe 1,5 milyon kişinin katıldığı ileri sürülüyordu.[435] Sonraki gelişmeler "project democracy"nin ne denli planlı bir atılım yaptığını gösterir nitelikteydi. 21 Ekim 2002'de, işadamları örgütünün ve sendikanın çağrısıyla genel grev çağrısı yapıldı ve iş yerlerinin % 85'i kepenk indirdi. Bu eylemin hemen ardından, 14 general ve amiral, anayasanın çiğnendiğini, sivil direnme hakkının doğduğunu ileri sürerek Hugo Chavez yönetimine karşı ayaklanma çağrısı yaptı. Bu çağrı üzerine "Örümcek Ağı" canlandı; seçimlerin yenilenmesi için halkoyuna başvurulmasını istedi ve Altamira Plaza'da imza kampanyası başlattı. [436] Kargaşa arttıkça silah ticareti de yoğunlaşmıştır. Bir askeri darbe ya da suikast beklentisi içten içe yayılmaktadır. Bu koşullarda iktisadi düzenliliği ve toplumsal birliği geliştirmek olanaklı da görünmemektedir. Venezuela'daki kargaşayı sevinçle karşılayan Türkiye medyasına ve sivil(!) örgüt yöneticilerine dikkat etmek gerekir. Onlar iki de bir Türk devletinden 'şeffaflık' istemektedirler. Akılları fikirleri ABD'yi taklit etmekte olan bu kişilere Venezuela demokratik (!) darbesindeki CIA payından bir şeffaflık örneği vermek yeterli olacaktır. ABD'nde FOIA (Freedom of Information Act / Bilgi Edinme Özgürlüğü) yasasına dayanan Jeremy Bigwood, "Agency Release Panel - Office of Information Services -CIA" bölümüne başvurarak Venezuela örgütlerinden SUMATE ile ilgili kayıtların açıklanmasını ister. Kurum yürütme sekreteri Robert T. Herman imzalı yanıt şeffaflığa son derece uygundur: "..başvurunuzu inceledik ve Agency kayıtların varlığını ne teyit etmektedir ne de inkâr etmektedir. Başvurunuz reddedilmiştir. "[437] Bu tür yanıtı savunacak olanlara hemen anımsatmakta yarar var. Bigwood bulanık suda balık avlamak niyetiyle başvurmamış ve dilekçesine CIPE'nin Venezuela kargaşasını yaratma sivil(!) örgütlere verdiği paraların listesini de eklemiştir. Venezuela dersinin en önemli yanı, bir yandan uluslararası barışa hizmet edip, bağımsız ulusal devlet tavrı gösterirken, öte 435 Dennis Small, "Venezuela: It's The Economy, 'Chico'" EIR, Nov. 1, 2002. 436 New Rebellion Builds in Venezuela" EIR, Nov. 1, 2002. 437 Central Intelligence Agency'nin Mr. Jeremy Bigwood'a yazdığı 24 dec. 2003 tarihli mektup. yandan iktisadını yabancının güdümüne ve serbest piyasa oyuncularına kaptırınca ve de üstelik askeri merkezlerinde yabancı subaylara yer yurt verince, ne yaparsan yap, başının beladan kurtulmayacağı gerçeğinin hep göre geldiğimiz örneklerinden biridir. İstersen petrol ülkesi ol! İşler iyi gidiyor derken, demokratik muhalefet örtüsüne önce kargaşa başlatılır, kargaşayı önlemek için disipline gereksinim duyulur, demokrasi talepleri ve işadamlarının, iç- dış piyasa oyuncularının çıkarları iç içe geçer, sonra da büyük bir olasılıkla kim vurduya gidilir. Öte yandan ABD İmparatorluğu, Ortadoğu'da çetin işlere girmeye hazırlanırken, öyle bağımsız tavırlara da pek tahammül etmeye niyetli görülmüyor. Şimdi Venezuela örneğinden, Türkiye'ye dönebilir ve bir ders çıkarabiliriz, insan hakları bahanesiyle devletlerin içişlerine silahla da olsa karışılmasını savunanlar, Türkiye'de çok etkin konumdadırlar. Hatta bir sözde "sivil" ama eski devlet görevlilerinin görev aldığı vakıf var ki, o devlet televizyonunda her akşam bilgilendirme olanağı elde etmiş görülüyor. Bu güç nereden geliyor, biraz incelemeye değer. Yabancı bir ülkede olanları, iyi ki, bizim ülkemizde olmuyor anlayışıyla okumak rahatlatıcı olabilir. Ne ki, Venezuela yerine 'Türkiye' adını ve işadamları, gençlik, sendika örgütleri yerine Türkiye'deki benzerlerini, Venezuelalılar yerine Türkiye'deki sivil(!) yöneticilerin adlarını koyarak okuduğumuzda "İyi ki! " demek olanaksızlaşacaktır. Venezuela gelişmelerinden mutlu olan "sivil" örgütçülerinse bu işleri Türkiye'de ne zaman başaracağız, diye hayıflanacaklarını sanmak da yanlıştır. Venezuela'da bu sivil darbecilere karşı çıkmakta olan halkın ayaklanması gerçekleşmeseydi, her şey sessizlik içinde olup bitecekti. Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi; sessizce ve derinden. Arada bir Soros'un Ekim 2002 de, New York'ta görüştüğü T.C Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e "Çok iyi yoldasınız, Türkiye'ye gelip yatırım yapacağım" diyerek verdiği "Philantrophic" desteklerle ilerleyecektir.[438] Gelişmeler ne yazık ki, Venezuela Devlet Savcısı Danilo Anderson'un bombayla öldürülmesi gerçeğiyle bile duracağa benzemiyor. Çünkü ABD, demokrasi için her türlü girişimde bulunmayı ilke edinmiştir. İster silahlı-silahsız darbelerle, ister demokratik kargaşa yaratılmasıyla ve, ister koalisyonlar oluşturup doğrudan işgallere girişip yakıp yıkmayla olsun amaç ne olursa olsun ele geçirmektir. Hele petrol varsa işin ucu suikastlere dek gider! 438 "Derviş'in Övgüsü" Asım Asyalı, Yeni Asya, 13 Ekim 2003.

AMERİKA'DA CFR TÜRKİYE'DE TESEV Mİ? 

"Houhanissian (UÇLA Unu.) soykırım dersine başlamadan önce arkadaşlarını tanıttı: Yunanistan'dan Yeranis Hasiots. Almanya'dan Prof .V.Joifgang Vieperman Almanya'nın II. Dünya Savaşı'nda Türkler tarafından gerçekleştirilen soykırımdaki payı nedeniyle Ermenilerden özür diledi. (..) Osmanlı İmparatorluğu'nda çalışan Alman subayların aynı soykırım politikalarını daha sonra Yahudi katliamında uyguladıklarını anlattı." Armenian Neuos, Nisan 2001. IBRD (Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası / Dünya Bankası)'nin 25 Başkan yardımcısından biri olan ve yaklaşık 30 yıldır Washington'da çalışan T.C uyruklu Kemal Derviş, Türkiye'ye kurtarıcı olarak getirildi ve iktisat yönetimi kendisine devredildi. Medya, Derviş'in ne denli büyük bir adam olduğunu anlatmaya koyuldu. Derviş'in 23 yıl önce de Ecevit'e yardıma gelmişti. [439] ABD yönetimi, Büyükelçileri aracılığıyla Başbakan ve yardımcılarından bu kişiyi siyasal olarak desteklemelerini istedi. Para piyasası bunalımı giderek siyasal düzen bunalımı olarak gösterilmeye başlandı. Türkiye bir bakıma köşeye sıkıştırılmış oldu. Medya, derhal konumunu alarak Türkiye Cumhuriyeti rejiminin çöküşünü ilan etti ve iktisadi bunalımı tarihsel ve siyasal bunalıma dönüştürdü. Kemal Derviş, ABD'ye gitti ve arkasındaki ABD desteğini gösterdi. Ritz Carlton Oteli'ndeki salon toplantısına, ABD'nin Savunma Bakan Yardımcısı Paul D. Wolfowitz, geldi. Başkanların eski güvenlik danışmanlarından ve Endonezya operasyonlarının ünlü Büyükelçisi Wolfowitz, her Amerikalı yöneticinin yaptığı gibi, Türkleri mutlu etmek için konuştu. Atatürk'ü övdükten sonra, sözü Kore'de savaşan Türk askerine, oradan da İncirlik üssünün Irak Devlet Başkanı'nı devirme operasyonundaki önemine getirdi.[440] Borç paranın yeşil ışığının karşılığı gösteriliyordu. Wolfowitz, "Kemal Derviş, benim arkadaşımdır ve para işlerini çok iyi bilen bir 439 Türkiye'nin sanayileşme planlarının önünü kesecek bir IBRD paketini cebinden çıkardığından, Attila ilhan'dan başka söz eden olmadı. 440 Tim Shorrock, "Paul Wolfowitz, Reagan's man in Indonesia, is Back at the Pentagon" Foreign Policy İn Focus, Feb. 2001 www.foreignpolicy_infocus.orgmemurdur," dedi ve salondaki Türk uyruklulardan alkış aldı. [441] Derviş'in kimin seçimi olduğu henüz anlaşılabilmiş değil. Onu Türkiye’yi yönetenler mi seçti? Yoksa ABD mi? Türkiye'de devlete ait her şeyin alım-satım işlerinin yasal ve siyasal tabanının, bir ay içinde, 15 Nisan 2002'ye dek hazırlanacağı sözleri verildi. Piyasa bu söze aldırış bile etmedi. Milli paranın değeri hızlı düşüşünü sürdürdü. Mallar giderek kelepirleşiyordu. Avrupa Birliği'ne "Ulusal program" adını verdikleri taahhütname sunuldu. Başbakan Yardımcısı, durumu özetledi; "Cumhuriyetin lafziyle ayakta duran nice saltanat yerle yeksan olacaktır! Kimse bu "nice saltanatın" hangi kurumları içerdiğini sormadı. Türkiye'nin insanları can derdine düşmüştü.[442] Kemal Derviş'in bir kokteylde, bir generale "Başörtüsü yasağı"ndan söz ettiği, CNN ortağı Doğan Medya'nın ünlü kalemi Ertuğrul Özkök tarafından açıklandı. [443] Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) duruma el koydu ve TBMM'ye bir "muhtıra" vererek, başta partiler yasası olmak üzere birçok yasanın derhal değiştirilmesini istedi. Yıllardır ABD yönetimlerince hazırlanan Din Hürriyeti ve İnsan Hakları raporlarında sözü edilen yasa değişikliği talepleri, köşeye sıkışan Türkiye Cumhuriyeti'nin önüne konuluverdi. Ne de olsa, "kurtuluş" için yeniden siyasal yapılanma gerekiyordu. Bunun böyle olmasını, TESAV yöneticisi Erol Tuncer de istiyor ve isteğini Avrupa Birliği'nin, ABD'nin ve büyük para çevrelerinin ortak talebine dayandırıyordu. [444] Söz konusu olan salt partiler yasası mıydı? Bu sorunun yanıtı aynı gün verilmeye başlandı. Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu da Türkiye'ye geldi. Medya tarafından büyük barışsever olarak pohpohlanan Yunanistan Dışişleri Bakanı, Türkiye'ye barış çubuğu uzatıyor ve kanıt olarak da Yunanistan'ın savunma harcamalarını kısacağını belirtiyordu. 441 Paul Wolfowitz: Endonezya eski B. Elçi, CFR (Dış İlişkiler Konseyi) üyesi, Bilderberg üyesi, NED yönetim kurulu üyesi (Ocak 2001'e kadar) 442 ANAP Grup Toplantısı'nda konuşma, 20 Mart 2001 .anap.org.tr/anap/genelbaskanlar/ YILMAZ/grup/2001-03-20grup.htm 443 Ertuğrul Özkök, "Askerli yemekteki türban sohbeti" Hürriyet, 23 Mart 2001 444 Batı'dan gelen isteklere direnen çevrelerin mevzilerine yönelen bu talebin, para piyasası çöküntüsüne denk gelmesi ne ilginç. TESAV Başkanı Erol Tuncer, kurtuluşun yeniden yapılanma (Reconstruction) ile mümkün olduğunu "Kurtuluş" başlığını attığı yazısında dile getirdi: "Yaşadığımız bunalımların kökeninde siyasal sorunların var olduğu, o nedenle öncelikle siyasal yapılanmamızın yenilenmesi gerektiği konusunda geniş bir fikir birliği oluşmakta. Bu, yalnızca iç kamuoyuna özgü bir fikir birliği değil. Dış dünyanın da -AB ve ABD'den uluslararası finans çevrelerine kadar uzanan geniş bir çerçevede - aynı görüşü paylaşmakta olduğu görülüyor." Radikal, 14 Nisan 2001.Türkiye de öyle yapmalıydı! Ancak, kendi ülkelerini unutan aydınlar, Papandreu'ya, şu soruları sormuyorlardı: "Yunanistan, Türkiye'den ayrılıkçı PKK’yı desteklemiş olduğu için, diplomatik olsa bile, bir ufak özür dilemiş miydi? Papandreu, Atina yönetiminin PKK Başkanı'na kol kanat germesinden sonra İstanbul'da yakılarak öldürülen insanlarımızı anımsıyor muydu? Yunanistan'da, 9 Eylül'ü "Küçük Asya" nın Türkler tarafından işgali olarak matemle anmaktan vazgeçilmiş miydi?[445] Papandreu, Lozan anlaşmasına ve ada halklarının direnmelerine karşın, adaları silahlandırmayı ve S-300 füzelerini konuşlandırmayı yanlış mı buluyordu? Bir olasılık daha var, Helen Dışişleri Bakanı, RAND tarafından hazırlanan NATO Yayılma Raporu'nu doğru dürüst okumuş olabilir. Bu arada, ABD'yi oluşturan 52 devletten, Kaliforniya, Arkansas ve Maryland devletlerinde, Helen kökenlilerin de desteğiyle, Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı karar altına alındı. Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenlerden ses çıkmadı. ABD başkanına yardım isteyen bir mektup bile yazılmadı. Kriz ardından testler başladı. Türkiye'de kendiliğinden gibi görünen protesto yürüyüşleri şiddete evirilmeye, Konya'dan başlamak üzere işe "AIlah"ın adı karıştırılmaya, İstanbul'da Cuma namazının ardından ucu "Din Hürriyeti" ne dayandırıldıktan sonra, güvenlik güçleriyle çatışmaya dönüştürüldü. 

OXLEY VE "ESKİ DÜŞMAN YENİ DOST" BRADEMAS 

Bu olaylar sürerken, konuklar da birer birer gelmeye başladı. ABD Temsilciler Meclisi üyesi Michael Oxley, ABD Büyükelçisi Kobert Pearson, Kemal Derviş ve Hazine Müsteşarı Faik Öztrak ile Bilkent Üniversitesi'nde akşam yemeğine oturdu. Gizlilik, çekingenlik, yanlış anlaşılma gibi kaygılar taşımadan, medyanın gözü önünde yemek yeme özgürlüğünü tattılar. Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanı ve hazine sorumlusu, dışişlerinin katılmadığı bir toplantıda, bir yabancı devletin elçisi ve temsilcisiyle buluşabiliyordu. Oxley, ABD'deki CFR (Dış İlişkiler Konseyi) seçkinler kulübü üyesidir. Asıl ününü 'Irangate' olarak bilinen soruşturmada yapmıştır. Irangate örtülü operasyonunu bir kez daha anımsayalım: ABD, Amerika'dan devşirdiği adamların peşine diktatör Somoza artıklarını katarak Contra denen terörist örgütle Nikaragua yönetimini yıkmaya 445 2004 yılı başlarındaysa durum yeni bir boyut kazandı. Kıbrıs Türk tarafı teslime zorlanırken, Kıbrıs Helen tarafında 14 Eylül (Yunan kuvvetlerinin 1922'de Bandırma'da denize döküldüğü gün) "Helen soykırım" günü olarak anılma kararı anılıyordu. çalışmaktadır. Bu operasyonu, NED'in de yer aldığı yalan propagandasıyla kargaşa yaratarak (destabilisation) destekler. CIA, Nikaragua Contra'lara alınan silahların paralarını, petrol şeyhlerinden, Brunei Sultanı'ndan, Suudlar'dan ve de İran'a İsrail üstünden roket satışından elde eder. Bu örtülü operasyonun en önemli aktörü, Reagan döneminin Dışişleri Bakan Yardımcısı Elliot Abrams'dır. Oxley, soruşturma döneminde Abrams'ı savunmasıyla ünlenir. Türkiye, Elliot Abrams'ı bir başka konuda anımsamalı. Abrams, IRFC (ABD Uluslararası Din Hürriyeti Komitesi) üyesidir. IRFC, ülkeler hakkında din raporu hazırlıyor ve gerekirse o ülkelerin cezalandırılmasını talep ediyor. Türkiye hakkında hazırlanan Din Hürriyeti raporları, Merve Kavakçı'ya, Fazilet Partisi'ne, Necmettin Erbakan'a, Fethullah Gülen'e, Recep Tayyip Erdoğan'a sahip çıkıyor ve Anayasanın 24. ve 312. maddelerinin kaldırılmasını istiyordu. Oxley, yemekte bu işleri, Pearson ile birlikte Kemal Derviş'e peçete üstünde anlattı mı? Dışişlerine sormak gerekiyor, ama onlar orada değillerdi. NED'in eski patronu, Helen lobisinin güçlü sesi, TEXACO'nun CFR'deki adamı John Brademas, Kemal Derviş'in ABD Büyükelçisi ile baş başa yemeğinden bir gün sonra, ikinci figür olarak, İstanbul'a düştü. TESEV'ciler, NED'in yönetim kurulu başkanlığından Ocak 2001'de ayrılmış olan John Brademas'ı Boğaziçi Üniversitesi'nde Türkiye'ye bir kez daha "demokrasi", "siyasal ahlâk" ve "yolsuzlukla mücadele" dersi vermeye çağırdı. Türkiye, John Brademas'ı unutmuş olabilir, anımsatalım: Brademas, Yunan Lobisi'nin has adamlarındandır. ABD Kongre (1959-1981) üyesiydi. 1975'de Türkiye'ye ambargo uygulanmasını sağlayan en etkin adamdır. Brademas. 1993'den başlayarak 9 yıl boyunca "project democracy" operasyonunun para kaynağı NED'in yönetim kurulu başkanlığını yaptı. New York Üniversitesi Başkanlığı (1981-1992) da yapmıştı Brademas. Clinton'a yakınlığıyla da biliniyordu ve Başkanın Sanat ve 'Humaniterite Komitesi' yönetim kurulu başkanlığını yürütmüştü. Milliyet'te Sami Kohen onunla ilgili bu bilgileri verirken, "eski düşman yeni dost" diyerek Türkiye yayın ortamının ve entelektüel dünyanın gelişimine tercüman oldu.[446] Başkanın adamları bu denli açıktan davranıyorlardı artık! Şimdi meraklanmamak mümkün mü? Çünkü John Brademas aynı zamanda, Texaco Enerji'den CFR (ABD Dış ilişkiler Konseyi) üyesi ve Sovyet muhaliflerinin Selanik'teki "Demokrasi ve Barış Merkezi" kurucu direktörüdür. Onassis Vakfı'nca parası sağlanan Helen Mirasını Koruma Cemiyeti (New York Üniversitesi) yönetim kurulu üyeliği görevini Türkiye'ye iletmeyen medyacılara ne demeli? 446 Milliyet, 11 Nisan 2001 3I6 NED'in ve TESEV'in çalışmalarını tam sayfa tanıtan, onların birer psikolojik propaganda ustalığıyla anlattıkları, Helen çıkarlarını savunan sözlerini Türkiye'ye yayma görevini yerine getiren söyleşiler yayınlanıyordu. 14 Nisan 2001 tarihli Cumhuriyet'te, küresel demokrasiye yardımcı olunduğu düşünülmüş olabilir. Yönlendirici sorulardan yansıyan budur. Brademas'a, "Siz siyasi yaşamınız boyunca her zaman demokrasiye bağlılığınızı her fırsatta eylemlerinizle ortaya koymaya çalıştınız.." denilerek bir ambargocunun Kıbrıs'ta Yunan tezlerini savunmak için dolaşmasının demokrasi(!) ile bağlantısı gösteriliyordu. Aynı Brademas, Kıbrıs'la ilgili Lozan anlaşmasından söz etmiyordu; Kıbrıs'ta uygulanan katliamlardan da söz etmiyordu. O Kıbrıs'tan Türk kuvvetlerinin çekilmesini ve adanın NATO'ya, yani ABD'ye bırakılmasını istiyordu. Brademas ve benzeri elemanlar, bu tip propagandayı ulusalcı bir kitleye ulaştırabilmek için can atarlar.[447] Yoksa, Brademas, Türkiye ve Türklerin şuna karar vermesi lazım: Biz demokratik bir ülke mi olcağız yoksa sürekli gerileyen, hep Arkadan gelen bir devlet mi?" diyebilme ortamını bulabilir miydi? Hele karşısında "Mr. Brademas, siz ve sizin gibiler, bizi yıkmaya çalışan kimse onun arkasından bir çekilseniz de biz, size nasıl demokrasi kurulurmuş bir gösterelim!" diyen olsaydı bu ne denli fütursuz olabilir miydi?

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...