12 Ekim 2013

İMAM HAZRETİ ALİ 9 NCU BÖLÜM

H z. Peygamberin çeşitli zamanlarda ve çeşitli vesilelerle söylediği bir kaç hadis:
  • Ya Ali, benim Ehlibeytim Nuh un gemisine benzer. O gemiye binen kurtulur. Ve kim Ehlibeytime buğz ederse helak olur.
  • Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır. İlmi isteyen kapıya gelsin.
  • Ya Ali, mümin sana buğz etmez, münafık ise seni hiç sevmez.
  • Ali, müminlerin dilediği ve uyduğu kişidir. Mal ise münafıkların dilediği şey.
  • Ey Allah’ın kulları, bu Ali’nin kanı benim kanımdır, teni benim tenimdir ve canı benim canımdır. Her kim bu Ali’yi severse, beni sever beni seven de Allah’ı sevmiş olur. Ali’ye kim düşmanlık ederse bana düşmanlık etmiş olur.
  • Kuran ve Ehlibeyt ikizdir.
  • Hayatım gibi yaşamak isteyen Ali Veli edinsin.
  • Ya Ali, sen benim dünyada ve ahrette sancaktarımsın.
  • Ali’yi anmak ibadettir.
  • Ey halk! Biliniz ki; ben de insanım. Allah’ın daveti bana yakında gelecektir. Ben de onu kabul edeceğim. İşte size ben iki mühim ve en değerli emaneti miras bırakıyorum. Bunlardan birincisi Kuran, ikincisi benim Ehlibeytim. Allah’ın huzurunda size Ehlibeytimi tavsiye ediyorum. Allah’ın huzurunda size Ehlibeytimi tavsiye ediyorum. Allah’ın huzurunda size Ehlibeytimi tavsiye ediyorum, buyurdu. Bu yazdıklarımız sevgili peygamber tarafından söylenmiş olan hadislerden sadece bir kaçı. Bunlar Hz. Ali gerçekliğini ve Ehlibeyt haklılığını gösteren en büyük kanıtlardır.

Peygamber Efendimizin Hz. Aliye söylediği bir söz de şöyle diyor:
“Eğer denizler mürekkep, bütün ağaçlar kâlem olsa, Âdem oğulları yazıcı olsalar, cin tayfası da hesap tutsalar; Yâ Ali, senin fazîletlerini tamamlayamazlar.

-----------------------------------------------------------------------------------------------

Hz. Ali’nin Amr b. Abdivedd’i Öldürdüğü Zaman Şiirler Söylemesi

- Amr b. Abdivedd zırhlara bürünmüş bir şekilde meydana çıktı.

“Kim benimle savaşacak?” diye meydan okudu. Hz. Ali kalktı ve Hz. Peygamber’e,

“Ey Allah’ın peygamberi! Ben onun karşısına çıkacağım” dedi. Hz. Peygamber,

“Bu Amr’dır, otur” dedi. Sonra Amr,

“Karşıma çıkacak bir erkek yok mudur?” diye bağırdı. Durmadan Amr, Müslümanlar’ı yeriyordu ve “İddianıza göre sizden birisi öldürüldüğü zaman gideceği cennetiniz nerede? Niçin karşıma biriniz çıkmıyor?” dedi. Yine Hz. Ali ayağa kalkarak,

“Ey Allah’ın Resûlü! Ben çıkayım” dedi. Hz. Peygamber yine

“Otur” dedi. Üçüncü kez, Amr bağırdı ve bir takım şiirler okudu. Yine Hz. Ali kalkarak,

“Ey Allah’ın Resûlü! Ona ben karşı çıkacağım” dedi. Hz. Peygamber yine,

“O Amr’dır!” deyince, Hz. Ali,

“Amr dahi olsa!” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye izin verdi. Hz. Ali, Amr’a doğru gitti. Ona varırken şu şiirleri okuyordu:

“Sakın acele etme! Aciz olmadığı halde senin sesini duyan ve icabet eden birisi geldi. Niyet ve basiret içerisinde! Doğruluk her kurtulmuşun kurtuluş vesilesidir. Ben umarım ki, senin üzerinde cenazelerin matemini yapan bir durum meydana getiririm. Geniş bir darbe ki, o darbenin anılması her savaşta olacaktır”. Amr, Hz. Ali’ye,

“Sen kimsin?” diye sordu. Hz. Ali,

“Ben Ali’yim” dedi. Amr,

“Abdi Menâf’ın oğlu Ali mi?” dedi. Hz. Ali,

“Ben Ebu Talib’in oğlu Ali’yim” dedi. Amr,

“Ey kardeşimin oğlu! Amcaların arasında senden daha yaşlıları vardır. Senin kanının akmasını istemiyorum” deyince, Hz. Ali,

“Lâkin ben, Allah’a yemin ederim ki, senin kanını akıtmaktan zerre kadar çekinmem!” dedi. Bunun üzerine Amr öfkelendi ve indi. Kılıcını çekti. Sanki kılıcı bir ateş parçasıydı. Sonra Hz. Ali’ye doğru yürüdü. Amr, Hz. Ali’nin miğferine vurdu. Onu parçaladı. Kılıç migferin içinde kaldı. Ve Hz. Ali’nin başına değecek şekilde onu yardı. Hz. Ali, Amr’ın tam omuz damarına vurdu ve onu düşürdü. Ve toz dumana karıştı. Hz. Peygamber tekbir sesi işitti ve bildi ki Ali, Amr b. Abdivedd’i öldürdü. İşte orada Hz. Ali şu şiiri okudu:

“Acaba yiğitlik iddiasında bulunanlar benim karşıma mı çıkıyor? Arkadaşlar, siz beni ve onları başbaşa bırakın. Bugün beni kaçmaktan alıkoyan katlanmak bilmeyen bir kılıcın başıma indirilip de değmeyişi ve savaş anında sinirlenmemdir.”

Hz. Ali sonunda şunları söyledi:

“O, hamakatından taşa taptı. Ben de doğruluğumdan Muhammed’in rabbine! Onu kum dağları arasında yatan bir hurma ağacı gibi toprak içerisinde düşmüş olarak bıraktığım zaman döndüm. Onun elbiselerini almaktan iffet ettim, namusuma yedirmedim. Eğer ben düşmüş olsaydım mutlaka o benim elbisemi soyup götürürdü. Ey hizibler cemaati! Sakın Allah’ın dinini ve peygamberini mahrum edeceğini sanmayın”.

Sonra Hz. Ali, Hz. Peygamber’e yöneldi. Mübarek yüzü pırıl pırıl parlıyordu. Hz. Ömer,

“Niçin onun zırhını sırtından çıkarmadın? O zırhtan daha kuvvetlisi Araplarda yoktu!” deyince, Hz. Ali,

“Ona vurdum. O, avret mahallerini bana gösterdi. Ey amcamın oğlu! Onun elbisesini soymaktan artık haya ettim” dedi.[1]

-------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, IV/106 (Beyhaki yoluyla İbn İshak’dan).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 2/6-8
 

Rivâyete göre Hz. Ali der ki: "Hayır dört şeyde toplanmıştır: Susmak, konuşmak, bakmak ve hareket(eylem,uygulama). Allâh'ın adı geçmeyen bir konuşma boştur. Tefekkürü olmayan bir susma unutkanlık ve dalgınlıktır. İbretle olmayan bakış gaflet, Allâh'ın rızası için olmayan hareket kayıptır. Allâh, konuşması zikir, susması fikir, nazarı ibret, hareketi ibâdet olan kimseye rahmet etsin. İnsanlar böylelerinin elinden ve dilinden selâmettedir."
HZ. ALİ VE DÖRT KAPI
Ol kişi dört kapı kırk makamı eksiksiz olarak yerine getirirse ancak sırrı Hakikat’a ulaşır”.  HACI BEKTAŞ VELİ. 

Dört Kapı şunlardır:
1. Şeriat
2. Tarikat
3. Marifet
4. Hakikat
Bu her kapının on makamı vardır. Şeriat ve Tarikat makamları şekli ritüellerle birlikte herkesin bildiği yalan söylememek, inançlı olmak, fiziken, kalben temiz olmak, iyiliği dilemek, hizmet etmek, tevazu sahibi olmak, kötü sözden sakınmak, kalb kırmamak, anlayışlı hoşgörülü olmak, güzel huylu olmak, sabırlı olmak, sevmek, çömert olmak, şefkatli olmak, ilim öğrenmek,  çalışmak, ibadet etmek, oruç tutmak, nefsine hakim olmak, olumsuz konuşmamak, hayır konuşmak, insanları saymak ve benzeri halleri, tanımlamaları içine alan örnek insan olmak dediğimiz güzel olan tüm davranış düşünüş biçimlerini vurgular.
En son noktada marifet’le Hakikat kapıları birleşir. Bu noktada olan şey özünü bilmek ve Tanrısal sırrı öğrenmek, Tanrısal varlığa ulaşmak ve Hakla bir olmak.
Hz.Ali her zaman Hz. Muhammed’in yanında bulunmuş ve onun sohbetinden yararlanmış, onunla birleşmiş, bütünleşmiş ve onunla Hak olmuştur.  Ondan büyük İlim öğrenmiş ve Hz. Muhammed onun için ‚’’ Ali benim ilmimin haznedarıdır’’ hadisini söyleyerek onun ne kadar bilgili ve alim olduğunu vurgulamıştır.
Hz. Ali sürekli ibadet eden ve oruç tutan bir insandır. Hatta 3 gün üst üste oruç tutuğu, 3 gün üst üste tam orucunu açmak istediği zaman kapısına yoksul veya kölelerin gelip sadaka istediklerini, Hz. Ali’nin de bu rızkını onlara vererek orucuna devam ettiği bilinir.
Hz. Ali, Hz. Peygamberin emirlerine, sözlerine ve icraatlarına sürekli uymuştur. Peygamber onun için ‘’ Ali benim bilgimin kapısıdır. Tebliğe memur olarak gönderdiğim şeyleri benden sonra ümmetime bildiren, açıklayan kişidir. O’nu dinleyin.  O’na baş kaldırmak nifaktır’’ diyerek bunu teyit etmiştir.
Hz. Ali sadece şefkatli değil aynı zamanda ‘’Merhamet ve ibâdetlerin en hayırlısı, gizli sadaka vermek ve inzivâ köşesinde ibâdet etmektir.’’ Diyerek yoksulları korumanın da merhametlerin en iyisi olduğunu vurgulamıştır.
Hz. Ali son derece temiz bir zattır. Bu temizliği sadece dış görünüşü, elbiselerinin temiz olması değil, beden ve ruh temizliğde içerir. Onun ‘’Bedenin orucu, irâde ve ihtiyarla azaptan korkup sevâba girmeyi, ecre nâil olmayı dileyerek yemekten kesilmektir. Nefsin orucu, beş duyuyu öbür suçlardan çekmek, kalbi de bütün şer sebeplerinden ayırmaktır. Kalbin orucu, dil orucundan; dilin orucu, karnın orucundan hayırlıdır. Veya ‘’Dilini küfre alıştırma. Tatli dilli ol. Yoksa önüne gelene havlayan köpeklere dönersin. Halkı zorla kendine nefret ettirirsin.’’ Sözleri bunun kanıtıdır.
O büyük zat aynı zamanda yüzlerce güzel sözünde halka hep güzel öğütlerde bulunmuş ve bilgeliğini halkı ile paylaşmıştır. Üstelik öğüt ve nasihatlarda bulunurken de sonsuz tevazu göstermekte ve öğütlerin başkalarının yanında verilmemesini talkin etmektedir. ‘’Bir insana başkaları yanında verilen öğüt, öğüt değil, hakarettir.’’ Sözü onun ne kadar ulu bir insan olduğunun kanıtıdır. Öğütlerinde her türlü güzelliği sıralayan ve iyiliği telkin eden Hz. Ali, ‘’ En akıllı insan, öğütleri dinlemekten vazgeçmeyen insandır’’ sözü ile insanları öğüt dinlemeye davet eden bir mürşittir. Kendisinin de, Hz. Muhammed’den çok şey öğrendiğini ifade ederek ‘’Ben Peygambere bir şey sorunca beni bilgilendiriyordu. Ben sessiz kalınca da O konuşmaya başlıyordu’’ diyerek bir Mürşide bağlanmanın öneminden bahs etmektedir.  ‘’ Söyleyene değil, söylenene bak’’ sözleri ile bilginin önemine vurgu yaparken aynı zamanda ‘’En faydalı bilgi, uygulanabilendir.’’ Diyerek insanları yararlı bilgi vermene teşvik etmektedir.
Hz. Ali tüm yaşamı boyunca bildiklerini halk ile paylaşan, halka hizmet etmeyi ibadet olarak gören ve hizmeti paylaştıran bir zattır. Onun için Hz. Muhammed Hadislerinde ‘’ Ali benim bilgimin kapısıdır. Tebliğe memur olarak gönderdiğim şeyleri benden sonra ümmetime bildiren, açıklayan kişidir. O’nu dinleyin.  O’na baş kaldırmak nifaktır’’ diyerek insanların yüzlerini Hz. Ali’ye dönmelerini ister.
Adaletli davranmayı yayınladıkları genelgelerde de sürekli vurgulayan Hz. Ali, yöneticilere yönelik ‘’Adalet, halkın dirliği ve düzeni, idarecilerin ise süsü ve güzelliğidir.’’ Sözleri ile adaletli davranmayı sürekli teşvik etmiştir.
Hz. Ali son derece sabırlıydı, bu sabrı herkesde görülemeyecek kadar fazlaydı. Bu konuda ‘’Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır, çünkü haksızlık karşısında Hak için sabretmek en iyi ahlâktır.’’ Sözleri bunu çok iyi yansıtır. Keza ‘’..Sabrediniz, çünkü sabır îmana nispetle cesetteki baş gibidir. Başı olmayan bedenden hayır, sabır olmadıkça da imandan hayır gelmez’’ sözlerinden de anlaşılacağı gibi sabrı imanın bir boyutu olarak yansıtır.
Aslında haksızlıklara karşı son derece hassas olan Allahın Aslanı ünvanlı, gücü ve kuvveti destanlara sığmayan Hz. Ali’nin şahsına ve ailesine yapılan bu zulümler karşısında sessiz kalmasının nedenlerinden bir tanesi de sabrını göstermeye yöneliktir.
Bir Hadisinde ‘’ Benden sonra Islam kanı dökülmesin’’ diyen Hz. Muhamammed’in sözleri doğrultusunda bu sorunu şahsileştirmeyerek büyük bir tevazu göstermiştir. Onun ‘’ Sabır iki türlüdür. İstemediğin, hoşlanmadığın şeye sabretmek; Sevdiğin, istediğin şeye sabretmek.’’ Sözlerinde sabrı ikiye ayırarak bunu çok güzel açıklamaktadır. ‘’Sabır en güzel huy, ilim de en şerefli süs eşyasıdır’’ sözlerinde Hz. Ali, Sabrı en güzel huy olarak göstermekte ve insanların karşılaştıkları olaylar karşısında sabır göstermelerini önermektedir. Gene ‘’Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır, çünkü haksızlık karşısında Hak için sabretmek en iyi ahlâktır’’ sözlerinden de anlaşıldığı gibi Hz. Ali insanlar hem zorluklar karşısında sabırlı olmayı, aynı zamanda da sabrın adaletle karşılık bulmasının doğruluk olduğunu beyan etmektedir.
Hz. Ali İnsanlara sabırlı olmalarını telkin ederken, aynı zamanda onların ümitsizliğe düşmemelerini, her olgunun koşullarının kendisine uygun elverişli duruma gelmelerini, bununda azim ve çaba gösterilerek elde edilebileceğini göstermektedir. Onun ’’Azim ve sebat, insanların en büyük yardımcısıdır’’ sözleri bunu açıkça göstermektedir. Yaşanılan şeylerden  ders çıkarılmasını, bunun yaşam için önemli olduğunu  ‘’Her şeye ibretle bakınız. Ve gördüklerinizden ibret alınız’’ sözleri ile vurgulamaktadır. Yaşamın ibretlerle dolu olduğunu, yeteri kadar ibret alınacak konunun bulunduğunu, ancak insanların genellikle bundan ders çıkarmadıklarını dahiyane bir şekilde izah ederek ‘’İbret alınacak şeyler ne çok, ibret alanlarsa ne az’’ sözleri ile bunu açıklamaktadır. Onun ayrıca ‘’Çok akıllı kimseler, başkalarının hatalarından öğrenirler ve hata yapmazlar, akıllı insanlar hata yapar ve ders çıkararak bir daha yapmazlar. Ahmak insanlar da sürekli hata yapar gene ders çıkarmazlar’’ sözleri yaşamdan ders çıkarma konusunda ne kadar derin bir sınıflandırmaya sahip olduğunu ortaya koyar.


Hz. Ali imkânların sosyal bir biçimde paylaşılmasından yanadır. Bu yüzden elindeki tüm imkânların / nimetlerin adil dağılımını savunur, söyler ve uygular. ‘’Akıllı olan kemal, cahil olan mal ister’’ sözünde görüldüğü gibi dünya malını fazla tasarruf etmenin erdem olmadığını vurgular ve Kemaletin maldan daha hayırlı olduğunu telkin eder. Bu şu anlama da gelebilir. Dünya malına fazla yatırım yapmaktan ise sosyal ilişkilere ve bilime, adalete yatırım yapılması anlamındadır. Yoksul ile dayanışmayı savunurken de, onun onurunu son derece gözetir. ‘’Yoksula yardımı dilenmeden yap. Sen onu el açmak zorunda bırakırsan, verdiğin sadaka ile, onun sadakadan daha değerli olan haysiyetini satmaktan kurtarırsın’’ sözlerinde ki büyük erdem de gösteriyor ki, yoksula yardım edilirken başa kakılmamasını ve karşılıksız biçimde yoksul onuru gözetilerek yapılmalıdır.
Hz. Ali insanların dünya malı için çok fazla tasarrufta bulunmasına hoş bakmaz. Kimsenin yerin altına fazla bir şey götüremiyeceğinden hareketle  ‘’Ey Âdemoğlu, ihtiyacından fazla kazandığın şeyi, başkası için biriktirmedesin’’ diyerek buna özellikle dikkat çeker. Cömertliğin, paylaşmacılığın çok büyük erdem olduğuna dikkat çekmek için ‘’Kendini cömertliğe alıştır ve her ahlakın en iyisini seç; çünkü iyilik alışkanlık haline gelir.’’ Veya ‘’ Dünyada yoksulu doyurmak kadar büyük iyilik yoktur. Bunu yapanlar, âhirette mutlaka mükafatını bulur’’ sözleri ile insanları elindeki nimetleri, olanakları başkaları ile paylaşmayı önerir. Tabii eldeki olanak veya nimetleri sadece dünya malı ile de sınıflandırmaz.
Onun gözünde bilgi de bir servettir ve bunu defalarca belirtmiştir. Onun için bilginin de paylaşılmasından yanadır ve bunu ‘’Bildiği halde susmak, bilmediği halde konuşmak kadar çirkindir’’ sözleri ile açıklamıştır. Ayrıca nimetlerin ve olanakların paylaşılması konusunda da dikkatli olmakta ve son derece temkinli önerilerde bulunmaktadır. ‘’ Bilgiyi ehli olmayana veren, o bilgiye zulmetmiştir’’ sözleri buna çok önemli örnektir.
Hz. Ali son derece büyük bir alim, saygın ve dinlenilir kişi olmasına ve bir ara Halife olmasına rağmen son derece mütevazidir. Alçakgönüllüdür. Tevazu sahibidir. Özünü fakir gören Şahı Merdan’dır. Bu tevazuluğunda ‘’ Akıllı insanlar az konuşur. Çok söyleyenler, yalnız ahmaktırlar’’ diyerek alimlerin dahi çok fazla konuşmamalarını, az ve öz, ayrıca yerine göre konuşmalarını önerir. Alçakgönüllüğün bir erdem olduğuna dair söylediği ‘’ Alçak gönüllülük,  ilimin meyvesidir’’ sözleri alimlerin dahi bu konuda tevazu göstermelerini talep etmeye yöneliktir. Onun ‘’ Alçak gönüllülük, en büyük şereftir’’ sözleri ile kişinin özünü fakir görmesine yönelik ciddi bir göstergedir.
Hz. Ali’nin ’’ Bilmediğin şey hakkında konuşmayı ve üzerine düşmediği halde söz söylemeyi terk et’’ sözleri insanları alçakgönüllüğe ve tevazuya davet eden beyanlarıdır.
Şahı Merdan Ali’nin özünü fakir görme konusunda son derece belirgindir. ‘’ Bin kapıdan, yüz bin kaleden içeri girebilirsin de küçücük bir  gönülden içeri giremezsin’’ sözlerinden anlaşılacağı gibi gönül yapmanın, özünü fakir görmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu vurgular. Ayrıca bunu sağlarken adaletten vaz geçilmemesini de özellikle vurgular. Onun ‘’ Bin defa mazlum olsan da bir defa zalim olma’’ sözleri bunu bir ön koşul olarak gösterir.
Hz. Ali için söylenen Şahı Merdan, mertlerin, doğruların Şahı anlamına gelir. O Tarikat kapısında Mürşüt olan Hz. Muhammed’den sonra ki en önemli kapının eridir. Orada ki yeri ve makamı Pir’lik makamıdır. O Pir’lerin Piri, Şah’ların Şahı’dır.
Hz. Ali, Peygamberin bir çok Hadisinde ve Gadirhum da yerine vekil tayin ettiği Halife’dir. Tarikatta ona erkânı ve ilkelerini gözeten de denir. O Ulu zat Hz. Muhammed ile defalarca Cem’e girmiş Can ile Canan, bütünleşen olmuştur.
Marifet kapısının makamları

1.  Edepli (EDEB) olmak,
2.  Bencillik, kin ve garezden uzak olmak,
3.  Perhizkarlık,
4.  Sabır ve kanaat,
5.  Haya (Utanma),
6.  Cömertlik,
7.  İlim,
8.  Hoşgörü,
9.  Özünü bilmek ve
10.Ariflik.
Marifet Kapısı, kişinin Tarikat kapısında öğrendikleri ve ulaştıkları ile duygu ve ilimde en üst düzeye ulaşmak. Ve Tanrısal sırlara erişmektir. Bildiklerini özümseyerek bunu Tanrının sunduğu verilerle derleyip yorumlama ve sunabilmektir. Basit bir dille ve anlatmak gerekirse örneğin Tornacık Mesleğini başarı ile öğrenen bir ustanın hünerlerini ortaya koyarak sanatını sergilemesidir. Demiri ateşte döverek ondan tabak, kaşık yapmaktır.
Marifet Kapısında Evliyalar Şahı Hz. Ali
Hz. Ali, 18 bin Alemi var eden nura gösterdiği tam rızâdan olayıda ona "Mürteza" adı da verilmiştir.
Hz. Muhammed,  23 Şubat 632 tarihinde (2) Veda Hutbesinde 100 bin civarına ulaşan Ashaba dönerek şöyle demiştir. Ey Ümmetim, Size 2 emanet bırakıyorum. 1- Allahın kelamı Kuran-ı Kerim, 2- Ehli Beyt’i. ‘’Kuran ve Ehli Beyt ipine sım sıkı sarılın. Kevser Havuzunda her iki emanet bir birinden ayrılmadan bana ulaşacaktır. Ehli Beyt’im, Nuh’un gemisi gibidir. Gemiye binenler kurtuldular, binmeyenler helak oldular’’.  (Ehli Beyt, Hz. Muhammed’in ailesi demektir ve 1- Hz. Muhammed, 2- Hz. Ali, 3- Hz. Fatma, 4- Hz. Hasan ve 5- Hz. Hüseyin olmak üzere toplam 5 kişidirler. (172)
Hz. Muhammed bu vasiyeti elbette sadece akrabası olduğu için yapmamıştır. Bu vasiyet Allahın emridir.
Maide Sûresi'nin 55. ayeti olan ve “Velâyet Ayeti” diye adlandırılan, “Sizin veliniz, yalnız Allah, O'nun Peygamberi ve iman eden, ibadet eden ve rükû halinde zekât verenlerdir.” Ayette kast edilen Evliyalar Şahı Hz. Ali’dir.
Kuranı Kerim de Hz. Ali üzerine inen çok sayıda ayetler vardır. Bu vesile ile Hz. İmam Murteza’ya ilgileri, onun için söylediği ‘’Ali’nin eti benim etimdir. Ali’nin canı benim canımdır. Ali’nin kanı benim kanımdır. Her kim ki Ali’yi severse, beni sever, Beni seven de Allahı sever. Her kim ki Ali’ye düşman olur, bana da düşman olur, Bana düşman olan Allaha da düşman olur. Ali’nin dostluğunu kazanan benim dostluğumu, benim dostluğumu kazanan da Allahın dostluğunu kazanır’’  sözleri sadece akrabalık bağları ile açıklanamaz.
O Ulu zat Yüce Allahın da sevgili bir kuludur. Hz. Ali’yi anlatmak için okyanus kadar çok mürekkeplerin dahi yazmaya yetmeyeceği erdemleri, Hz. Muhammed’in onu meth eden sayısız Hadisleri vardır.
Bu Hadislerin birinde Hz. Muhammed şöyle buyururlar. ‘’Ali dinin direğidir’’ Hz. Ali’nin uğruna canlarını seve seve verenler, onun eşiğine yüz sürmek için bir birlerini adeta ezenler, kabri olduğuna inanılan Necef’te sırf bu aşk için gönüllü turap olanların hikmetlerinde aradığı Ali tüm Evliyaların Şahı oluşudur. Tüm Evliyalar Hz. Ali’nin aşkı ile tutuşur ona sevgi ve bağlılıklarını söz ve şiirlerinde büyük bir coşku ile aktarırlar. Tüm Erenlerin, Babaların, Dedelerin, Dedebabaların, Alp Erenlerinin Evliyalar Şahı diye bahsettikleri ve ‘’onu anmak ibadettir’’ dedikleri, tüm dualarında adı geçen Hz. Ali, son derece huyu güzel bir zattır.
Adına ‘’Adı güzel, kendi güzel’’ denilerek deyişler okunan, mersiyeler dizilen Hz. Ali, edebi ciddiyetle önemseyen bir Evliyadır. ‘’Akil kişi, kemâl taleb eder’’ sözünde gördüğümüz gibi Hz. Ali Kemalete önem vermektedir. ‘’Başkasında gördüğün fena bir huyu hemen nefsinde ara ve ondan kaçın’’ diyerek insanlara bunu başka bir şekilde daha aktarmaktadır. ‘’Cehalet ve gaflet alimin kalbinde olmaz. Fakat alimler, zengin cahillerin karşısında, ancak ilim sayesinde yükselirler’’ beyanları ile ve ‘’Ayıbın en büyüğü, ona benzer bir ayıp sende de varken, başkasını ayıplamandır’’ diyerek insanları iyi huylu olmaya ve edepli olmaya davet etmektedir.
Hz. Ali insanları Bencillik, kin ve garezden uzak tutmak için son derece anlamlı sözler buyurmuşlardır. ‘’Affetmekten utanmayın. Cezalandırmada acele etmeyin. Emriniz altında bulunanların hataları karşısında hemen öfkelenip kendinizi kaybetmeyiniz’’ sözlerinden de anlaşılacağı gibi bu alışkanlıklardan caydırmaya davet eder. ‘’Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkını verebilmek, her halde Allah'u Teâlâ'yı hatırlayabilmek, kardeşine bol bol ikramda bulunabilmektir’’ diyerek insanların hoş olmayan alışkanlıklarından caymaları hakkında yol gösterir. Burada nefsin kontrol altına alınması, başka bir deyim ile nefse perhiz uygulamayı önerir. Onun ‘’Cenabı Hak, Kibir edenleri bayağı ve aşağılık kılar’’ deyimleri nefsine gem vurmaya yönelik beyanlarıdır. ‘’Geçimini mertce kazanmaya çalış. Nefsini alçaklıktan koru ki, fakir olsan bile şerefli  kalasın’’ sözleri nefsini kontrol altına almaya yönelik örneklerdir.
Hz. Ali yaşamında her zaman sabır göstermiş ve kanaatkâr olmuştur. ‘’Hayatın, karşısına çıkardığı müşkül hadiselere sabır ve tahammül et. Onları, hiç kimseden bilme ve hiç kimseye karşı kalbinde bir buğz ve adâvet besleme; hiç kimseye hiddet ve şiddet gösterme. Bu suretle hareket edersen, en büyük müşkülleri bile yenersin ve sen de “İnsân-ı kâmil” mertebesine erersin’’ diyerek insanlara erdemli olmanın güzel örneklerini sunar.Bu söylemlerini gene doğruluk ve doğru bilgi ile güçlendirir. ‘’Doğruluk en iyi yol, bilgi en iyi kılavuzdur’’ ve ‘’ Doğru söz söyleyenin delili kuvvetli olur’’ açıklamalarından görüldüğü gibi sürekli doğruluğu ve iyiliği rehber edinilmesini salık verir.
O Ulu zat sadece tek tek bireyleri değil, yöneticileri ve yönetici adaylarının da dikkatini çok yönlü erdemli olmalarını telkin eder. Tasavvuf yolunun en temel yaşam değerleri ve güncel kavramları olan edep ve haya konusunda bakınız neler buyuruyorlar. ‘’ Halkın önderi olmak isteyen biri önce kendisini ıslah etmeli, daha sonra başkalarını ıslah etmeye başlamalı ve söz ile diğerlerine edep öğretmeden önce güzel davranışı ile onlara edep öğretmelidir’’ demektedir.  Burada Hz. Ali insanlara öncelikli olarak yasalarla değil güzel davranışlarla örnek olunması gereketiğini anımsatmaktadır. ''İnsandaki edep, onun altınından daha iyidir’’ ve ‘’İnsanların güzel edebe, altın ve gümüşten daha çok ihtiyaçları vardır’’ beyanlarından anlaşılacağı gibi edepli olmanın varlık olmaktan çok daha önemli ve gerekli olduğunu izah etmiştir. Gerçekten insanoğlu sadece kendi kantarına çektiği iyi amellerden vefa bulabilir. ‘’ Hacı (Hace) Bektaş Veli’nin buyurduğu EDEP (Eline, Diline ve Beline sahip olma) kavramları önce onun tarafından dile getirilmiş, aynı inancın devamı olan Anadolu Evliyaları da bu söylemi yüzyıllardır devam ettirmişlerdir.
Hz. Ali biraz da bu söylemlerin öncüsü olarak Evliyalar Şahı’dır. Deyişlerde okunan Güzeller Sultanıdır.
Hz. Ali efendimiz ‘’Cömertlik alışkanlıkların en üstünüdür’’ derken sadece maddi bir bedeli olan malı değil, bilgiyi, iyi huyu, acılara ortak olmayı ve toplumu çok yönlü ilgilendiren her şeyin paylaşımını esas almaktadır. ‘’ Kendini cömertliğe alıştır ve her ahlakın en iyisini seç; çünkü iyilik alışkanlık haline gelir’’ sözleri ve ‘’Sizler mallarınızla halkı kuşatamazsınız (onların gönüllerini hoş edemezsiniz); öyleyse açık yüzlülük ve güzel davranışınızla onları  kuşatınız; çünkü ben Allah Resulünün şöyle buyurduğunu duydum: "sizler, mallarınızla halkın gönüllerini hoş edemezsiniz; o halde ahlakınızla onların gönüllerini hoş edin" beyanları bu konuda ne kadar geniş ve çok yönlü düşündüğünün en açık kanıtıdır.
Hz. Ali ilim konusunda zamanının en büyük alimlerindendir. O sadece Kuran, Hadis ve din bilimi konusunda değil, zamanın en ileri Matematikçisi, Fen bilimcisi, Tarihçisidir. Onda var olan bilginin derinliği karşısında onu incelemeye çalışan araştırmacılar adeta bir birleri ile yarışırlar. O büyük zat mütevazi ve Kemaleti ile insanları gelip kendisinden ihtiyaç durdukları alanlarda bilgi edinmesi için defalarca çağrılarda bulunmuştur.
Onun derin bilgisinden sadece dostları ve sevenleri değil, ona bir türlü mesafeli olan kişiler de yararlanmış ve bunu da kendileri gene açıkça ifade etmişlerdir. Hz. Ali bir mübarek sözünde ‘’Hz. Peygamber'den duyduğum hiçbir şeyi unutmadım’’ diyerek açıklamışlardır.
Ayrıca ‘’Allah’a yemin olsun ki, inen bütün ayetlerin ne hakkında, nerede ve kimin hakkında nazil olduğunu biliyorum. Allah bana düşünen, sorgulayan bir kalp ve açık bir dil vermiştir’’ ve ‘’Allah’ın Resulü bana her birisinden bin kapı açılan tam bin ilim kapısı öğretti’’ sözleri ile de beyan etmektedirler. O ulu zat bir çok defalar ‘’Sorun bana bilmediğiniz konuları’’ anlamında yaptığı çağrılar ile bilgisinden insanları yararlandırmaya çalışmışlardır.
Hutbelerinde ve yayınladıkları genelgelerde, Valilere yazdığı mektuplardan anlaşıldığı gibi o bilgi donanımı bakımından gerçek bir dehadır. Onun en büyük özelliklerinden biri de bilgiyi insanların yararına kullanmaya gösterdiği olağan üstü çabasıdır. ‘’İlim bütün iyiliklerin anahtarıdır.’’ Sözleri bunu çok açık ifade etmektedir.
İlme yaptığı vurgularda alimi sürekli gözeten, kollayan ve bilgiye yatırımı teşvik eden özellikleri görülür. ‘’İlim maldan hayırlıdır: İlim seni korur, malı sen korursun. Mal vermekle azalır, ilim öğretmekle artar. İlim hakimdir, mal ise mahkum. İlim sahibi cömert olur, mal sahibi cimri olur. İlim ruhun hakimidir. İlim sahibi cömert olur, mal sahibi cimri olur. İlim ruhun gıdasıdır, mal ise cesedin gıdasıdır. Mal uzun zaman sürecinde tükenir, ilim uzun zaman sürecinde  tükenmez ve eksilmez. İlim kalbi aydınlatır, mal ise kalbi katılaştırır. İlim peygamberlerin mirasıdır, mal ise eşkıyaların mirasıdır’’ sözleri ile insanları dünya malı yerine bilgiye yatırım yapmaları ve bunu insanların yararına kullanmaları konusunda sürekli çağrıda bulunur.
’’İlimden başka her şey azaldıkça değeri yükselir. İlim ise çoğaldıkça değeri yükselir’’ tespitleri de gene onun deyimleridir.
Hz. Ali son derece hoşgürülür. Bunu güncel yaşamına sürekli uyarlıyan, insanları da buna davet eden bir kişiliktir. ‘’Gerçek karşısında öfkelenmek ayıptır’’ ‘’ Güler  yüz göstermek, cömertlik yerine geçer’’ beyanları ile insanları hoşgörülü olmaya, tevazu göstermeye, mütezavi olmaya davet eder. Hoşgörüşünden sadece yol ve inanç konusunda taviz vermez ve diğer insanları buna riayet etmeye davet eder ‘’ Yol cümleden uludur’’ beyanları bunu açık şekilde izah eder. ‘’Hizmetçiniz Allah'a itaat etmezse onu cezalandırınız, ama eğer size itaat etmezse onu bağışlayabilirsiniz’’ açıklamalarında görüldüğü üzere sadece yol konusunda tavizkâr değildir.
Hz. Ali özünü bilen ve buna riayet edendir. ‘’Haddini bilen  kimse, hakaret görmez’’ açıklamaları ile insanları özünü bilmeleri, haddi olmayan konularda süküt göstermelerini, bilmedikleri konularda  konuşmamaları, gerekli olmayan yerlerde konuşmamalarını, telkin eder. ‘’İnanan insanın yüzünde güleçlik vardır, kalbindeyse hüzün. Gönlü her şeyden geniştir, nefsi her şeyden alçak. Yücelikten nefret eder, şöhrete düşmandır, gamı gussası uzundur, düşünmesi derin, susması fazladır. Vakti yoktur, çok şükreder, çok sabreder, düşünceye dalmıştır. İhtiyacı olanları görünce, kendi ihtiyacını hatırlamaz bile. Hûyu güzeldir, geçinmesi hoş ve yumuşak. Şeref ve din bakımından serttir, hûy bakımından alçak’’ tanımlamaları ile insanların hem özünü tanımalarını, hem de her konuda diğerlerine örnek olmaları gerektiğini açıklar.
İnsanların konuşurken bir birlerine saygılı olmalarını, bir birlerinin sözlerini kesmemelerini, sohbetlerini bir muhabbet ortamında sürdürmelerine yönelik şöyle bir örnek sunar ‘’ Ben Peygambere bir şey sorunca beni bilgilendiriyordu. Ben sessiz kalınca da O konuşmaya başlıyordu’’
Elbette Hz. Ali bu misali, diğer insanların örnek almaları için açıklamıştır. Burada elbette gözetilen ayrıntı, bilindiği gibi kişinin kendini bilmesidir. Anadolu sufileri arasında söylenen bir söz vardır. ‚’ Sen, seni bil ki, alem de seni bilsin’’. Kişi kendini bilmek istiyorsa özünü bilecek ve Arif  olacak.
Hz. Ali’nin ’’Hiç kimsenin hatasını yüzüne vurmayınız. O hatayı işleyene hatasını, başka birini misal göstererek anlatınız’’ örneği, gene ’’ İnsanlarla öyle güzel geçinin ki öldünüz mü ağlasınlar size; sağ kaldınız mı sevgiyle çağırsınlar sizi’’ beyanları onun ne denli İnsan-ı Kamil olduğuna örnektir.
Gene ‘’ Ben mü’minlerin emîriyim; onların en yoksulunun geçindiği gibi geçinmek zorundayım’’ açıklamasında, Halife olduğu ve devletin tüm olanaklarından yararlanma imkânlarına rağmen bunu kişisel imtiyazlar olarak kabul etmediği, tam tersine Halkın en yoksulunun yaşadığı düzeyde yaşamayı hedeflemesidir.  Kurani Kerim de Cenabı Allah ‘’ Bana kul olarak yaptığınız kusurlarınızı af edebilirim, ama karşıma kul hakkı ile gelmeyiniz’’ demektedir. Bu anlamda Allah bile kul hakkına karışmamakta ve sorumluluğu muhatabına havale etmektedir.
Ebu Hureyre'den aktarılan bir Hadis de Hz. Peygamber, ‘’...üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin kendilerini mazlumlara bağışlatmalarını...’’ öğütler.
Böyle ulvi değerler ve inançlar manzumesinde Hz. Ali’nin yada aynı görüşleri paylaşan başka bir Ulu insanın kul hakkına riayet etmemesi düşünülemez.

İşte Hz. Ali’nin buyurduğu, ‘’...onların en yoksulunun geçindiği gibi geçinmek..’’ deyimi hem dünya malı, hem de itibar ve diğer nimetlerin palaşılmasını içermektedir.
Onun bu saygın duruş ve söylemi ile günümüz varlıklılarının ve devlet erkânının bu konuda ki sorumsuzlukları kıyaslandığında ne kadar büyük bir fark olduğu açıkça görülebilmektedir. Onun geçen bunca Çağlara ve yüzyıllara damgasını vuran, bunca zamana rağmen tarihe karışmak yerine daha büyük bir sevgi ve saygı ile anılmasının hikmetlerinden biri de bu olsa gerektir.
‘’Halka hürmet edenler, hürmete mazhar, halkı tahrik edenler hakarete layık olurlar. Hakiki dost; sıkıntılı zamanlarda, senin gurur ve izzet-i nefsini kırmadan, sana yardım edenlerdir’’
Hz. Ali ayrıca Hz. Muhammed’in vahiy katipleri arasındadır. Kendisinden aktarıldığına inanılan Hadis sayısı 586'dır. Büyük ilim sahibi olmasının, Hz. Muhammed’in tüm sırlarına vakıf olmasının hikmetlerinden biride budur.
Bütün bu söylemler, yol göstericilikler, örnek duruş ve beyanlar, olağanüstü çaba ve özellikleri onu tüm Evliyaların Şahı yapmıştır. Evliyalar onu öyle görmüş ve inanmışlardır. Hz. Ali ismi tüm Evliyaların gözünde büyük bir Şah, Ulu’ların en Ulu’sudur.
Hakikat kapısının makamları

1.  Alçakgönüllü olmak,
2.  Kimsenin ayıbını görmemek,
3.  Yapabileceğin hiçbir iyiliği esirgememek,
4.  Allah’ın her yarattığını sevmek,
5.  Tüm insanları bir görmek,
6.  Birliğe yönelmek ve yöneltmek,
7.  Gerceği gizlememek,
8.  Manayı bilmek,
9.  Tanrısal sırrı öğrenmek ve
10.Tanrısal varlığa ulaşmak ve Hakla bir olmak. 
HAKİKAT: Hakkı görmek, zaman ve mekan içinde Tanrısal alemin gücü içerisinde erimektir.
Hakikat Kapısında Varlığın Nuru Hz. Ali
Peygamber Efendimiz, Hz. Ali’ye bir Hadisinde iltifatta bulunarak "Ebû Türâb" demiştir. Hakikat kapısının dört anasıra göre karşılığı Turab olmak, ona ermektir. Toprak her şeyi karşılıksız  verir, karşılıksız alır. Her zaman ayaklar altındadır yani en alçak gönüllüdür. Herkes tarafından çiğnenmiş olmasına rağmen kimseye dert yanmaz. Herkese hoşgörü ile, sevgi ve şevkat ile yaklaşır. Toprak cömerttir. Toprak berekettir. Toprak, onla başlayıp onla bitmektir.
Ebu Türap, Alevilikte Hz. Ali şahsında  toprağın babası anlamına gelir. Bu onun mütevaziliği yanında evrenin – Her şey doğadan gelir, doğaya gider- felsefesinden kaynaklanır. İnsanoğlu doğar, büyür, yaşar, ölür ve toprak olur.  İnsan günü gelince toprak olur, toprakla birleşir ve bütünleşir. Ona karışır.
Turab, bitki, hayvan ve insanda gizli olan gerçek öz hep Hakk'ın kendisidir. Kendini kendisine ancak dördüncü kapıdan sonra anlatabilmiştir. Eba Turab'ın anlamı da, bütün varlık alemi Hz. Ali'nin nurundan olmuştur. Bütün bu aşamaları yaşayan, bilinmesini isteyen Ali'nin kendisidir.  ( Burada Hz.Ali insanda tecelli eden ilahi iradi nura ayna olma mertebesinden ötürü bir anlam bir değer gizler içinde. Bu insan olmanın anlamına dair bir değerdir. Hz.Ali o nuru kendi varlığında tecelli ettiren temsili bir figürdür sadece.Her insanda o nur açığa çıkmayı bekler.)
Hz. Ali, İslamiyette, Hz. Peygamberden sonra en büyük temsilcisidir. Onun bu Ulu zat hakkında buyurduğu ‘’Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır, şehri dileyen kapıya gelsin, Ben hikmetin şehriyim, Ali kapısıdır hikmetin dileyen kapıya gelsin” deyimi bunu doğrulamaktadır.
Diğer bir Hadislerinde de: “ Ali bendendir ben ondanım, ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlâsıdır. Ali insanların hayırlısıdır. Kim bu kabul etmezse, gerçektende kafir olmuştur...” buyurmuşlardır.
Hz. Muhammed, Kur’an-ı  Kerim ve Hz. Ali ilişkisini şöyle anlatıyorlar. “ Ali, Kur’an iledir ve Kur’an  Ali ile; ikisi havuz kenarında benimle buluşuncaya  kadar ayrılmazlar.”

Buhari’den aktarılan bir Hadise göre ise şöyle buyurmuşlardır. ‘’Ya Ali, bana, Harun’un Musa’ya yakınlığı gibisin. Yalnız benden sonra peygamberlik yoktur’’
Asbağ bin Nebate’den aktarıldığına göre ‘’
‘’Kuranın çeyreği Ehli Beyt’i kapsamaktadır. Hz. Ali de Ehli Beyt’in reisi konumundadır. Yalnız Hz. Ali için özel olarak inen ayetler üç yüzün üstündedir’’
Çetin BAL: Hz. Muhammet'in varlığı içinden yansıyan  allah'ın nuru Hz. Ali'ye aksetmiştir. Ordan da bu nurun ışığı  islam tasavvuf'u adı altında sayısız evliya, eren, sufi, mutasavvıf, veli zatların ilmi varlıkları içinde kendini açığa vurmuştur halka yansıtmıştır.Her veli, düşünür, ermiş yada tasavvuf üstadı kendi görüş ufukları ve kabları nispetinde bu ışıkla dolup gönül aynalarından halka bu manevi ilmi sözlü olarak hal olarak (keramet ehli) kendi kapasite ve kabiliyetleri, kendi istidatları oranında bu nura(hakkın ışığı) kanal olmuşlardır.Bu evrensel bir öğretidir.Bu öğretiyi belli bir coğrafyanın sözlü edebiyatı içine yada islamın kendi kültür çerçevesi içine sıkıştırmaya çalışmak yanlış olur. Hakikatin bilgisi (ışığı) hiç bir zümrenin, kavmin yada topluluğun tekeli altında değildir. Her kavim her kültür her allah dostu kendi dilince kendi  ortamının sözlü ve yazılı edebiyatı içinde bu gerçeği dile getirir.Örnek olarak Yahudi kabala felsefesi yada Hindistan evliyalarının (yogi'ler, swami'ler.. vb) kültürü içindende aynı gerçek değişik kelimelerle de olsa da kendini ifşa eder. Bu evrensel bilgileri dünyadaki yerli halkların(kızıl dereliler, inkalar, mayalar, aborjinler..vb. gibi) sözlü edebiyatı içinde bile bulmak mümkündür.Eski kadim mısır kültüründe, kayıp kıta Mu ve Atlantis'e ait kadim bilgiler içinde bile bu hakikatin ışığını bulmak mümkündür. Bu ışığın kaynağını takip etmeye çalıştığınızda kendinizi yıldızlar arası bir boşlukta başka dünyaların farklı kültürleri ile karşı karşıya bulmanız mümkündür.
Tasavvufun ana teması Aşktır. Bütün Mutasavvıflar Allah Aşkı üzerinde çok durmuşlardır..

AŞK
Hakkın varlığı ile salik kendi varlığını yok etmek demektir
__________________
ölmezden evvel ölüp kabre giren anlar bizi ..

Tasavvufçulara göre Hz Musa zahir ilmi, Hz Hızır ise batini ilmi (hakikat) temsil eder.
Dört kapının son halkası hakikattır. Hz. Hızır Allah tarafından sunulup, kabeye yerleştirilen "Ledün İlmi" ni Hz. Musa'ya vermekle ona mürşidlik etmiştir.
Hz. Musa peygamber olmasına rağmen, Allah dostu olan ve bir kul olan Hızır'ın bildiklerini bilmiyordu.Burada ilmin sınırsız olduğu, bilinmeyen çok şeyin varlığı ispatlanıyor...
Hz. Hızır denildiği zaman; İslâm inancı içerisinde darda, sıkıntıda, zorlukta, çaresizlikte kalanlara, çağırdıkları zaman hemen yardımcı olan; onların bütün müşkülâtlarını çözen; yer, zaman, mekân, uzaklık, yakınlık gibi ölçülerin dışında olan; yardımcı ve kurtarıcı melek olarak tasvir edilir.
Tasavvuf , bir yaşama ve düşünce şekli, bir haldir; yaşamadır.   Marifet ise , gönül hazinesidir ve bu hazine "Aşk" ile ele geçer. Tasavvuf yolunda, nefsin öldürülmesi değil; terbiye edilmesi esastır... Marfietten hakikate geçişte  içinizdeki sevgi ile birlikte zihin, gönül, akıl, ruh, anlayış kavrayış genişlemeye başlar.Taki sonsuz, ucu bucağı olmayan bir derya olana kadar genişleme devam eder.Böyle bir genişleme Marifet’ten Hakikat'e Yol almak demektir.
Tasavvuf yolunun (Allah’a ulaşma yolunun) ilk adımı SEVGİ’dir... Tasavvuf, İslam’ın özüdür.Tüm dinlerin özüdür. İslam şeriatının ve dinin batınıdır-gizlisidir. Tam ve olgun hakikat eri olmanın yoludur. Bu anlamda yaşanan bir " Hal’ dir". Edebiyat ve söz yani "Kal" değildir. Tasavvuf , Şeriat ve Tarikatı temel ve zemin alarak ; Marifet ve Hakikatı üstüne bina kılan, diğer bir değişle ; Şeriatı, Tarikatı, Marifeti ve Hakikatı bir araya toplama - cem etmedir. Tasavvuf , Allah’ı bilme sanatıdır.
Aşk , Allah’a Yolculuk eden ; Yolcunun en belirgin özelliğidir Aşkı , aşık olmayana anlatmak mümkün değildir.


Aşk , insanı zamandan ve mekandan münezzeh olan Hak Katına ulaştırmakta ve böylece aşık da zaman ve mekan kayıtlarından kurtulmuş olmaktadır.


" İnsan büyük bir şeydir. İçinde her şey yazılıdır. Fakat karanlıklar ve perdeler bırakmaz ki ; insan içindeki ( verilen ) İLMİ Okuyabilsin. Şimdi bak , karanlıklar ve perdeler kalksa insan , neler neler öğrenmez ve bilmez ve kendiliğinden ne türlü bilgiler ortaya çıkarmaz." ( Fİ Hİ MAFİH - MEVLANA )...

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...