03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN....84 — HACCA GITMEK[1]

84 — HACCA GITMEK[1]
Islâmın besinci sartı hacdır. Ya’nî, ömründe bir kerre, Kâ’be-i mu’azzamaya gitmek
farzdır. Ikinci ve dahâ sonra yapılan haclar, nâfile olur. Hac, lügatda, kasd etmek,
yapmak, istemek demekdir. Islâmiyyetde, belli bir yeri, belli bir zemânda, belli
seyleri yaparak ziyâret etmek demekdir. Bu belli seylere (Menâsik) denir. Menâsikden
herbirine (Nüsük) denir. Nüsük, ibâdet demekdir. Hac ve ömreye de nüsük
denir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hicretin onuncu yılında, Kusvâ
adındaki devesine binerek hacca gitdi. (Dürr-ül-muhtâr)da, Cum’a nemâzı
sonunda diyor ki, (Ticâret yapmak ve hac etmek için giden kimsenin, hac niyyeti
ziyâde ise, sevâb kazanır. [Sevâbın mikdârı, hac niyyetinin çokluguna göre degisir.]
Ticâret niyyeti çok ise veyâ iki niyyet esit ise, hac sevâbı kazanamaz. Fekat,
sartlarını yerine getirdi ise, yalnız farzı yapmıs olur. Farzı yapmamak azâbından
kurtulur. Gösteris için yapılan her ibâdet ve hayrât ve hasenât sevâbı da böyledir).
Hac yapan kimseye, hâcı denir. 

Üç dürlü hâcı vardır:
1 — Müfrid hâcı: Ihrâma girerken, yalnız hac yapmaga niyyet eden kimsedir.
Mekkede oturanlar, yalnız müfrid hâcı olur.
2 — Kârin hâcı: Hac ile ömreye birlikde niyyet eden kimsedir. Önce ömre için
tavâf ve sa’y edip, sonra ihrâmdan çıkmadan ve tras olmadan, hac günlerinde hac
için, tekrâr tavâf ve sa’y yapar. Kırân hac sevâbı, diger ikisinden fazladır.
3 — Mütemetti’ hâcı: Hac aylarında ömre yapmak için ihrâma girip ve ömre için
tavâf ve sa’y yapıp ve tras olup ihrâmdan çıkar. Memleketine gitmiyerek, o sene,
terviye gününde veyâ dahâ önce, hac için ihrâma girerek, müfrid hâcı gibi hac yapan
kimsedir. Yalnız, tavâf-ı ziyâretden sonra da sa’y yapar. Temettü’ hac sevâbı
ifrâd hacdan çokdur. Hac ayları, Sevvâl, Zil-ka’de ayları ile, Zilhiccenin ilk on
günüdür. Kârin ve mütemetti’ hâcıların sükr kurbanı kesmesi vâcibdir. Kurbanı kesemiyecek
ise, Zilhiccenin yedi, sekiz ve dokuzuncu günlerinde ve bayramdan sonra
yedi gün dahâ oruc tutması lâzım olur. Hepsi on gün olur. Mekkeliler kârin ve
mütemetti’ olamaz.
Ömre, hac zemânı olan bes günden baska, senenin her günü, ihrâm ile yapılan,
tavâf ve sa’y yapmak ve saç kazımak veyâ kesmekdir. Ömre, ömründe bir kerre,
hanefî ve mâlikîde müekked sünnet, sâfi’î ve hanbelîde farzdır. Farz olan hacca
(Hacc-ı ekber) veyâ (Haccetül-Islâm) denir. Ömreye (Hacc-ı asgar) denir.
Haccın sartları, farzları, vâcibleri ve sünnetleri vardır. Sartları da iki nev’dir:

A — Vücûb sartları, Imâm-ı a’zama göre, sekizdir:
1 — Müslimân olmak.
2 — Kâfir memleketinde olanın, haccın farz oldugunu isitmesi.
3 — Akllı olmak.
4 — Bâlig olmak.
5 — Hür olup, köle olmamak.
6 — Geçim ihtiyâcından fazla olarak hacca götürüp getirecek ve geride kalanlara
yetecek kadar, halâl parası olmak. Buradaki ihtiyâc da, zekâtdaki gibidir. [Birinci
kısm, 80. ci maddeye bakınız!]. Harâm malı olana, hacca gitmek degil, bunları
sâhiblerine ödemek farzdır. Harâm mal ile hacca giden, hac yapmamak azâbından
kurtulur ise de, hac sevâbı kazanamaz. Gasb edilen yerde nemâz kılmaga
benzer. Böyle kimselerin ibâdetlerine mâni’ olmamalıdır. Günâhlar ibâdetlere mâni’
degildir. Parasının halâl oldugunda sübhesi olan, sevâb kazanmak için, (Yahyâ
efendi fetvâsı)nda yazılı oldugu gibi, bir kimseden ödünc alıp bununla hacca gitmelidir.
Borcunu sübheli parası ile ödemelidir. [Müttekîler, her ihtiyâclarını
[1] Hac hakkındaki lüzûmlu bilgiler, türkce (Ni’met-i islâm) kitâbında uzun yazılıdır.
te’mîn ederken, böyle yapmıslardır.]
7 — Hac vakti gelmis olmak. Hac vakti, Arefe ve bayram günleri olmak üzere,
bes gündür. Yolda geçen zemân da düsünülerek, vücûb sartları, bu zemân basında
mevcûd olan kimsenin ömründe bir kerre hacca gitmesi farz olur. Dâr-ül-islâmda
bulunup malı olan kimsenin, hac vakti gelince, kendine hac farz olup olmadıgını
bilmese de, hacca gitmesi farz olur.
8 — Hacca gidemiyecek kadar, kör, hasta, çok ihtiyâr ve sakat olmamak.

B — Edâ sartları dörtdür:
1 — Mahbûs ve men’ edilmis olmamak.
2 — Hac için gidecegi yolda ve hac yerinde selâmet ve emniyyet olmak. Gemi,
tren, otobüs ve tayyâreden tehlükeli olan ile gitmek lâzım oldugu zemân, hacca gitmek
farz olmaz. Eskıyâların, hâcıların canına, malına saldırdıgı yıllarda hacca
gitmek farz olmaz. Birkaç hâcının öldürülmesi özr sayılmaz. Hac için ayak basdı
parası, vergi, rüsvet vermek câizdir. Malını, canını, hakkını kurtarmak için rüsvet
vermek, her zemân câizdir. Rüsvet istemek günâh olur.
3 — Mekkeden üç gün üç gecelik uzak yerlerde bulunan hür kadının hacca gidebilmesi
için, üç mezhebde, zevcinin veyâ nikâhı düsmeyen ebedî mahrem akrabâsından
fâsık ve mürted olmıyan âkıl ve bâlig veyâ mürâhık bir erkegin berâber
gitmesi lâzımdır. Bunun yol parasını verecek kadar, kadının zengin olması da lâzımdır.
(Künûz-üd-dekâık)da yazılı Bezzârın bildirdigi hadîs-i serîfde, (Kadın, yanında
bir mahremi olmadan hacca gidemez!) buyuruldu. Zemânımızda fesâd çogaldıgı
için, nikâhdan ve redâ’dan olan mahrem akrabâ ile sefere gitmemelidir. Zengin
olan kadının, mahremi ile bir kerre hacca gitmesine zevci mâni’ olamaz. Zîrâ
zevcin farzlara mâni’ olmaga hakkı yokdur. (Hadîka)da, dil âfetleri sonunda buyuruyor
ki, (Zevc, zevcesinin mahremi ile nâfile hacca gitmesine mâni’ olabilir. Gidip
gelinceye kadar zevcenin nafakası, iznle gidince zevcine âid olur. Iznsiz gidince
zevcine âid olmaz). Ikinci kısmda, otuzdördüncü maddede sartlı nikâha bakınız!
Sâfi’î mezhebinde, mahremsiz olarak, iki kadın ile, farz olan hacca gidebilir.
Kadının mahreminin hac yolunda ölmesi, sâfi’î mezhebini taklîd etmesi için özr olur.
4 — Kadın, iddet hâlinde olmamakdır. Ya’nî kocasından yeni ayrılmıs olmamakdır.
Vücûb sartları bulunmakla berâber, edâ sartları da kendisinde bulunan kimsenin,
o sene hacca gitmesi farz olur. O sene, hac yolunda ölürse hac sâkıt olur. Vekîl gönderilmesi
için vasıyyet etmesi lâzım olmaz. O sene gitmez ise, günâh olur. Hacca gitmegi,
dahâ sonraki senelere bırakırsa fâsık olur. Çünki küçük günâha devâm kebîre
[büyük günâh] olur. Sonraki senelerde, hac yolunda veyâ evinde hasta veyâ
habs, sakat olursa, yerine baskasını, kendi memleketinden bedel göndermesi veyâ
bunun için vasıyyet etmesi lâzımdır. Bedel gönderdikden sonra iyi olursa, kendinin
gitmesi de lâzım olur. Sonraki senelerde hacca giderse, te’hîr günâhı afv olur.
Imâm-ı Muhammede ve imâm-ı Sâfi’îye göre, sonraki senelere bırakması câizdir.
Vücûb sartlarından birisi bulunmıyan kimsenin hacca gitmesi farz olmaz. Vücûb
sartlarını te’mîn etmek lâzım degildir. Meselâ, hacca gitmesi için, kendisine hediyye
olunan malı, parayı alması lâzım olmaz. Vücûb sartları bulunup da edâ sartından
biri bulunmıyan kimsenin hacca gitmesi farz olmaz ise de, bu âcizlik ölünciye
kadar devâmlı ise, yerine bir müslimânı vekîl göndermesi veyâ öldükden sonra, yerine
birinin gönderilmesi için vasıyyet etmesi lâzımdır. Ibâdetler üç kısmdır:

1 — Yalnız beden ile yapılan ibâdetdir. Nemâz, oruc, Kur’ân-ı kerîm okumak,
zikr böyledir. Hiç kimse, baskası yerine, beden ibâdeti yapamaz. Herkesin kendisi
yapması lâzımdır. Kendi yerine baskasını vekîl edemez.
2 — Yalnız mal ile yapılan ibâdetlerdir. Mal zekâtı ve beden zekâtı, ya’nî sadaka-
i fıtr ve toprak mahsûlleri zekâtı, ya’nî usr ve keffâretler, ya’nî âzâd etmek, fakîrleri
doyurmak ve giydirmek böyle ibâdetdir. Bir kimsenin özrü olsun, olmasın,
– 340 –
bunun mal ile yapılacak ibâdetlerini baskası, hattâ zimmî de, bunun izni ve malı
ile yapabilir.
3 — Hem beden, hem mal ile yapılan ibâdetlerdir. Farz olan hac böyledir. Bir
kimse hayâtda iken, ancak devâmlı özrü oldugu zemân, bunun emri ve malı ile yerine
baskası hac yapabilir. Kendine hac farz olmıyan kimse, nâfile hac için, özr olmadan
vekîl gönderebilir.
Bir kimse, farz olsun, nâfile olsun, herhangi bir ibâdeti yaparken veyâ yapdıkdan
sonra, meselâ, nemâz, oruc, sadaka, hatm-i tehlîl, Kur’ân-ı kerîm okumak, zikr,
tavâf, hac, ömre, Evliyânın kabrini ziyâret ve meyyite kefen vermek gibi ibâdet ve
tâ’atlerin sevâbını diri veyâ ölü baskasına hediyye edebilir. Sâfi’î ve Mâlikî mezheblerinde
ise, beden ile yapılanlar hediyye edilemez. Imâm-i Sübkî ve sonra gelen
Sâfi’î âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bunlar da hediyye olunur
dediler. Ücret ile ibâdet yapdırmak veyâ ibâdetin sevâbını baskasına satmak bâtıldır.
Ibâdeti yapmadan pazarlık edilirse, ücret olur. Yapdıkdan sonra pazarlık edilirse,
ibâdeti satmak olur.
Vekîlin, ihrâma girerken, emr eden kimse için, kalb ile niyyet etmesi sartdır. Hac
borcu olan kimsenin, öldükden sonra kendi için hac yapacak vekîlin adını bildirerek
vasî olan kimseye emr vermesi lâzımdır. Meyyit veyâ meyyitin vasî yapdıgı yabancı
kimse, vârislerden birini, diger vârisler izn vermedikce, vekîl yapamaz. Bir
kimse izn vermeden, baskasının, bunun yerine hacca gönderilmesi câiz degildir. Yalnız
vâris, ölen akrabâsı, vasıyyet etmemis, ya’nî hac parası ayırmamıs ise, kendine
mîras kalan para ile, onun yerine hacca gidebilir veyâ baskasını gönderebilir.
Böylece anasını, babasını hac borcundan kurtarmıs olur. Kendine de, farz olmus
ise, kendi için, ayrıca gitmesi lâzımdır. Fekat, onları borcdan kurtarması, kendine
on hac sevâbı kazandırır. Hanefî ve Hanbelî mezheblerinde, onların yasadıgı
sehrden hac yapılması lâzımdır. Meselâ, Istanbulda bulunan bir kimsenin babası
Erzurumda sâkin iken vefât etse, babası vasıyyet etmedi ise, babası için birini vekîl
göndermek isterse, Erzurumdan göndermesi farzdır. Baska yerden göndermesi
Hanefîde câiz degildir. Sâfi’î mezhebinde Mîkât dısındaki heryerden göndermesi
câizdir. Hattâ, hacca giden birine para vererek, Mekke-i mükerremede bir vekîl
bulup, babası için, buna mîkâtdan hac yapdırtması Sâfi’îde câizdir. Hanefî
olanlar, paraları az ise, Sâfi’î mezhebini taklîd ederek, vasıyyet etmemis ana, baba
ve yakınları için, Mekkede vekîl tutabilirler. Fekat, parayı verirken, imâm-ı Sâfi’îyi
“rahmetullahi teâlâ aleyh” taklîd ediyorum diye niyyet etmesi lâzımdır.
Iznsiz vekîl olup hac edenin haccı, kendine olur. Ya’nî kendinin hac borcu varsa,
ödenmis olur. Sevâbını, vekîl olduguna bagıslıyabilir. Her müslimân, her ibâdetinin
sevâbını ölü, diri, her müslimâna hediyye edebilir. Fekat bagısladıgı kimse,
hac borcundan kurtulmaz. Vasî olan, ya’nî kendine vasıyyet edilen kimse, emr
olunan vekîli gönderir. Vekîl de (istedigini yap) denilmedi ise, baskasını gönderemez.
Vasıyyet ederken (vekîlim veyâ baskası) demis ise veyâ vekîl ta’yîn etmemis
ise, vasî kendi de gidebilir, baskasını da gönderebilir. Hac farz olmıyan kimsenin,
farz hac için vekîl göndermesi câiz degildir. Bâlig olmıyan âkıl çocuk vekîl olabilir.
Belli parayı ücret diyerek vekîl ta’yîn etmek câiz degildir. Vekîle, âdet olan yol
ve nafaka masrafı hesâblanarak (su kadar para ile) denir. Verilen para ücret degildir,
teberru’dur. (Esbâh) kitâbının sâhibi “rahmetullahi aleyh” diyor ki: (Artan
para, vârislere geri verilir. Vârisler kalan parayı kendine hediyye etmege ve nefsin
için kabûl etmege, seni vekîl etdik derse, vekîl böyle yapar). Hac etmemis, bâlig
olmamıs kimselerin ve kadının vekîl olmaları, Hanefîde câiz ise de, Sâfi’îde câiz
degildir. Kendisi hâcı olan vekîl, baskası için hac etdikden sonra, Mekkede kalıp
geri gelmezse câizdir. Fekat, geri gelmesini emr etmek efdaldir. (Ukûd-üd-dürriyye)
de diyor ki, (Hac etmemis fakîrin, baskası yerine hacca gitmesi câiz ise de,
Hille gidince, kendisine de hac etmek farz olur. Mekkede kalıp, sonraki senede kendi haccını yapması lâzım olur. Fekat, evvelki haccında, memleketine dönmedigi için,
meyyitin haccı noksan kalmıs olur. Vekîle para verilirken, istedigini yap denilirse,
meyyit için baskasını vekîl edebilir) [ve kendi haccını da, o sene, kendi yapar].
Hâcının vekîl olarak gitmesi, kendi için tekrâr gitmesinden efdaldir.
Fakîr kimse, nâfile olarak hacca gidince, mîkâta vardıgı zemân, Mekkeli gibi
olup, yürüyebiliyorsa hac etmesi farz olur ve farzı îfâya niyyet eder. Nâfile hac yapmaga
niyyet ederse, tekrâr hac yapması lâzım olur. Fakîr olan vekîl böyle degildir.
Çünki, baskasının kudreti ile oraya gelmis ve dönecekdir. Zenginin hac sevâbı,
fakîrin hac sevâbından dahâ çokdur. Fakîr, hac yolunda açlıkdan, yorgunlukdan
ölürse, günâha girer. Yolda baskalarından yardım istemege muhtâc olan fakîrin
hacca gitmesi mekrûhdur. Kendisi serbest bırakılan vekîl, yolda hasta olsa
da, olmasa da, parayı baskasına verip, onu gönderebilir. Izn verilmemis ise, gönderemez.

Arafâtda durmadan önce ölen bir hâcı, farz oldugu sene gidip öldü ise,
hac vasıyyet etmez. Birkaç sene sonra gitmis ise, kendi sehrinden vekîl göndermesi
için vasıyyet etmesi vâcib olur. Bildirdigi yerden veyâ bildirdigi para ile yapılabilecek
yerden de gönderilir. Vasıyyetde kullanılan kelimelere dikkat etmelidir.
Bırakacagı mîrâsın üçde biri yetisdigi hâlde, kendi memleketinden göndermege
yetismiyecek parayı veyâ baska yerden gönderilmesini vasıyyet etmek günâhdır.
Yer veyâ para bildirmedi ise, hac yolunda ölmüs olsa bile, yasadıgı memleketinden
gönderilir. Ölürken, hac yapılmasını vasıyyet eden kimse için, hiç kimse kendi
parası ile bunun yerine hacca gidemez. Giderse, hac, gidenin olur. Meyyitin hac
borcu ödenmez. Hacdan sonra, sevâbını meyyite hediyye edebilir. Meyyitin bırakdıgı
malın üçde biri veyâ bundan ayırmıs oldugu hac parası ile onun sehrinden gidilir.
Vekîl kendi parasından da buna katabilir. Ayrılan para az ise, mümkin olan
yerden gönderilir. Mümkin olmazsa, vasıyyet bâtıl olur. Diri olan âcizin, vekîl yapdıgı
kimseye, kendi sehrinden gitmesine yetisecek kadar vermesi lâzımdır. Meyyit
eger, ayırdıgım maldan diye sart etmemis ise, vâris sonra terekenin üçde birinden
almak niyyeti olsa da, olmasa da, kendi malından vekîl gönderebilir. Meyyitin
malından almak niyyeti var ise kendi gidemez. Temettü’ ve kırân haclarında kurban
parası vekîle âiddir. Vekîl, haccı yapdıgına yemîn ederse, inanılır. Kimse parayı
geri isteyemez. Hıyânet eden vekîl ihrâmdan önce azl olunabilir.
Zekât ve hac farz olan kimse, önce hemen hacca gider. Hacdan arta kalandan
zekâtını verir. Hacca gidemezse, hepsinin zekâtını verir. Hac vakti geldikden,
ya’nî farz oldukdan sonra, hac parası ile, ihtiyâcı olan esyâyı, ya’nî ev, bir senelik
yiyecek satın almak câiz olmaz. Hacca gitmesi lâzım olur. Hac vakti gelmeden önce
satın alması câiz olur. Çünki hac, vakti gelmeden önce farz olmaz.
[Zekâtı, nisâba mâlik oldukdan bir hicrî sene sonra, vermek farz olur. Zekât vermek
farz oldugu bu zemân, herkes için baskadır. Bu zemân, hac zemânından evvel
ise, mâlın, paranın hepsi için zekât verilip, geri kalan para ile hacca gidilir. Zekât
vermek zemânı, hac zemânına rastlarsa veyâ hac zemânından sonra ise, önce
hacca gidilir. Hacdan sonra, elde mevcûd paranın zekâtı verilir.]
Edâ sartlarını te’mîn etmek lâzımdır. Yalnız, kadının hacca gitmek için evlenmesi
veyâ sâfi’î mezhebini taklîd etmesi lâzım degildir. Çünki zevc, zevcesini hacca
götürmege mecbûr degildir. Hacca giden bir erkek ile muvakkat nikâhlanması
da lâzım olmadıgı (Dürr-ül-müntekâ)da yazılıdır.
Vücûb sartlarından biri bulunmıyan kimse hacca giderse, nâfile hac yapmıs olur.
Fakîrinki farz hac olur. Sartlar temâm bulununca, yeniden hac yapması lâzım
olur. Edâ sartı noksan olan bir kimse hacca giderse, farzı edâ etmis olur.
Erkeksiz kadın hacca gidemez. Giderse, haccı kabûl olur ise de, harâmdır. Erkegi
ile gidince de, otelde, tavâfda, sa’yde ve tas atarken, erkekler arasına karısması
harâmdır ve haccın sevâbını giderdigi gibi, büyük günâha girer. Ebedî mahrem
erkegi bulunmıyan kadın, ihtiyârlayınca, göremez olunca veyâ iyi olmıyacak
bir hastalıga yakalanınca yerine vekîl gönderir. Dahâ önce göndermez.
Bid’at sâhibi, câhil din adamlarının hac zemânında kitâblara uymıyan seyler yapdıklarını
ve bölücü sözler söylediklerini isitiyoruz. Bunları isiterek, hacca gitmegi
terk etmemeli, bu mühim farzı yapmakdan mahrûm kalmamalı, hacca gidince
de, o mezhebsizlere uymamalı ve zararlı sözlerine aldanmamalıdır.

HACCIN FARZI ÜÇDÜR:
Bu üçünden biri yapılmazsa hac sahîh olmaz.
1 — Ihrâmdır. (Ihrâm), niyyet ile birlikde zikrden [telbiye] ibâret olup, ba’zı seyleri
kendine yasak etmekdir. Nemâzda iftitâh tekbîri gibidir. Alâmeti, pestemal gibi,
iki beyâz bez olup, biri belden asagı sarılır, öteki, omuzlara sarılır. Iple baglanmaz,
dügümlenmez. Bunun için kusanılan bu iki beze de ihrâm denildi. Tavâfa baslarken,
ihrâmın ortasını sag koltuk altından geçirip, iki ucunu sol omuz üstüne getirmek
sünnetdir.
Hac için, ömre için, ticâret için veyâ herhangi birsey için uzakdan gelenlerin, mîkât
denilen yerleri, ihrâmsız geçerek, Mekke-i mükerreme Haremine girmeleri harâmdır.
Geçenin, geri mîkâta gelip ihrâma girmesi lâzımdır. Ihrâma girmezse,
kurban kesmek lâzım olur. (Mîkât) denilen yerler ile, Harem-i Mekke arasına (Hil)
denir. Mîkâtdan geçerken, bir is için Hilde kalmagı niyyet edenlerin ve Hilde oturanların,
hacdan baska niyyet ile, ihrâmsız Hareme girmeleri câizdir. Meselâ Cidde
sehri Hildedir. (Harem), Mekke-i mükerremeden biraz dahâ genis olup, hududunu
Ibrâhîm aleyhisselâmın dikdigi taslar göstermekdedir. Bu taslar, çok kerre
yenilenmisdir. Mescid-i harâma (Harem-i Kâ’be) veyâ (Harem-i serîf) denir. Hac
için, Hilde oturanlar Hilde, Harem-i Mekkede oturanlar Haremde ihrâma girer.
Mîkât yerlerini geçerken, niyyet ederek ve telbiye yaparak, ya’nî, emr olunan seyi
okuyarak, usûlü ile, ihrâma girilir. Mîkât yerinden önce, hattâ kendi memleketinde
de giymek câiz, hattâ dahâ iyidir. Hac aylarından önce giymek de câiz ise de,
mekrûhdur. Mekke ve Medîne sehrlerine (Haremeyn-i serîfeyn) denir.
Ihrâm giyen kimseye, ba’zı seyler yasak olur. Meselâ, karadaki av hayvanlarını
öldürmesi, dikilmis elbise giymesi, bir yerini tras etmesi, cimâ’ etmesi, kavga ve
münâkasa etmesi, koku sürünmesi, tırnak kesmesi, erkegin mest, ayakkabı giymesi
ve basını örtmesi, hatmi ile basını yıkaması, eldiven, çorap giymesi, hamâma girmesi,
kendiliginden çıkan ot ve agaçların koparılması, kendi üzerinde bulunan bitin
öldürülmesi ve öldürmek için gösterilmesi câiz degildir. Bunları bilerek veyâ
bilmiyerek, unutarak yapanlara, kurban, sadaka cezâları lâzım olur. Müt’a, ya’nî
temettü’ kurbanı ve kırân kurbanı etinden sâhibi yiyebilir. Cezâ olarak kesilenlerin
etlerinden yiyemez. Müfrid hacda bir kurban îcâb etdiren suçu, kârin hâcı islerse,
biri ömre için, iki kesmesi lâzımdır.
Ihrâmda iken pire, her dürlü sinek, baskasının üzerinde bulunan biti, fâre, yılan,
akreb, kurt, çaylak gibi zararlı ve insana saldıran hayvanları öldürmek, basını
sabun ile yıkamak, na’lîn ve onun gibi üstü açık ayakkabı giymek, dis çıkartmak,
bit ölmemek ve saç dökülmemek üzere hafîf kasınmak, renkli ihrâm giymek, gusl
abdesti almak, basını dokundurmamak sartı ile, tavan, çadır, semsiye altında gölgelenmek,
bası âdet olmayan sey ile [tas, tepsi] örtmek, paket gibi seyler koymak,
beline kusak, kemer, para kesesi, kılınç, silâh baglamak, yüzük takmak, insanların
dikip yetisdirdigi sebze ve agaçları koparmak, düsman ile dögüsmek câizdir.
Kadınların basını örtmesi lâzım olup, deriye degmemek üzere yüzlerini örtmeleri
ve dikilmis elbise, mest, çorab giymeleri, örtü altına zînet esyâsı takmaları câizdir.

2 — Arefe günü Arafâtın, (Vâdi-yi Urene) denilen yerinden baska herhangi bir
yerinde (Vakfe)ye durmak. Herkes, ehl olan imâma karsı ayakda durup, ayakda
duramazsa, oturup imâmın düâsını dinler. Sonra, oturabilir, yatabilir.
Hacca geç giden bir kimse, dogru Arafâta gider. Bunun, artık (Tavâf-ı kudûm)
yapması lâzım olmaz. Bir hâcı Arefe günü, ögle ezânından bayramın birinci günü,
sabâh nemâzı vaktine kadar olan zemân içinde, biraz Arafâtda dursa veyâ ihrâmlı
olarak Arafâtdan geçse veyâ ihrâmlandıkdan sonra hasta olup uykuda iken, baygın
iken sedye içinde veyâ baska birseyle tasınarak nüsükler yapdırılırsa veyâhud
ihrâma girmeden önce, hasta olan, bayılan yerine baskası ihrâma girip, bu uyanmadan,
ayılmadan önce, o bunun yerine de nüsükleri ayrıca yaparsa veyâ Arefe
günü oldugunu bilmiyerek, Arafâtda dursa, haccı sahîh ve tavâf-ı kudûm sâkıt olur.
O yerin Arafât oldugunu bilmek ve niyyet etmek lâzım degildir. O gün veyâ gece,
Arafâtda bulunmıyan veyâ Arafâtdan geçmiyen veyâ tayyârede uçarak geçen,
hâcı olmaz. Vehhâbîlerin haccı bir gün önce yapdıkları senelerde hac sahîh olmamakdadır.
Hilâl, günesin gurûb etdigi yere yakın ve semsden sonra gurûb eder. Siskinligi
garb tarafındadır. Terbî’ ya’nî yedinci gecede kamer semsden altı sâat
sonra gurûb eder. Bedr-i tamda, ya’nî 14. cü gecede tam dâire olup, sems gurûb
ederken tulû’ ve sabâh vakti gurûb eder. 28 Temmuz 1987 Salı günkü Türkiye gazetesinde
diyor ki, (Kayseride Pazar günü Zilhicce ayının hilâli görülemedi. Pazartesi
günü 19 u 50 geçe günes gurûb etdi. 20 yi 20 geçe Hilâl görülüp, bu da 20
yi 55 geçe gurûb etdi). Buna göre Zilhiccenin birinci günü salı olup, dokuzuncu çarsamba
günü Arefe olmakdadır. Vehhâbî hükûmeti, hâcıları pazartesi günü Arafâta
götürdüler. Çarsamba günü tekrâr gitmek istiyenlere mâni’ oldular.

3 — Kâ’be-i mu’azzamayı (Tavâf-ı ziyâret) etmekdir. Tavâf, Mescid-i harâm içinde,
Kâ’be-i mu’azzama etrâfında dönmek demekdir. Dördü farz, üçü vâcib olmak üzere
yedi kerre dönülür. Zemzem kuyusunun ve Makâm-ı Ibrâhîmin dısından dolasarak
da tavâf etmek câizdir. Kadınların tavâf ederken, Kâ’beye yaklasmamaları efdal
oldugu (Esbâh)da yazılıdır. Kadına dokunmak ihtimâli çok ise, sâfi’îlerin hanefî veyâ
mâlikîyi taklîd etmesi lâzım olur. Tavâfı mescid dısından yapmak câiz degildir. Tavâfa
niyyet etmek de, ayrıca farzdır. Tavâf-ı ziyâreti, Arafâtdan sonra yapmak da farzdır.
Tavâf ederken ve sa’y ederken, ezân okunursa, bunlar bırakılıp, nemâzdan sonra
temâmlanır. Tahtâvînin (Merâkıl-felâh) hâsiyesi, bayram nemâzında diyor ki,
(Kâ’beden baska bir câmi’ etrâfında ibâdet için dönenin kâfir olmasından korkulur).
HACCIN VÂCIBLERI YIRMIIKIDIR:
1 — Tavâf-ı kudûmdan sonra ve hac ayları içinde olmak sartı ile, Safâ ile
Merve tepeleri arasında, sa’y etmek, ya’nî, yedi kerre usûlü ile yürümek. Tavâfsız
sa’y sahîh olmaz.
2 — Arafâtdan dönüsde, Müzdelifede, vakfeye durmakdır. Âdem “aleyhisselâm”,
hazret-i Havvâ ile ilk olarak Müzdelifede bulusdu.
3 — Seytân taslamak, ya’nî Minâda, üç gün, üç ayrı yerde temiz tas veyâ teyemmüm
câiz olan sey atmakdır.
4 — Ihrâmdan çıkmadan önce, basın en az dörtde birini ustura ile tras etdirmek
veyâ en az üç santimetre, kendisi veyâ baskası kırkmakdır. Berber veyâ ustura bulamamak
özr sayılmaz. Basında saç olmıyan veyâ bası yara olan da, usturayı, degmeden
basdan geçirmelidir. Kadınlar, saçını tras etmez. Makas ile biraz keser.
5 — (Âfâkî) olan, ya’nî Mîkât denilen yerlerden dahâ uzak memleketlerin hâcıları,
Mekkeden son ayrılacagı gün (Tavâf-ı sadr), ya’nî (Tavâf-ı vedâ) yapmakdır.
Hayzlı kadına bu tavâf vâcib degildir. Bu tavâfda Remel ve ardında sa’y yokdur.
6 — Arafâtda, günes batdıkdan sonra da, biraz kalmakdır. (Cevhere) ve (Mecmû’a-
i Zühdiyye) kitâblarında diyor ki, (Günes batmadan önce Arafât meydânından
dısarı çıkanın kurban kesmesi lâzım olur. Cünüb iken Arafâtda durulabilir).
7 — Tavâf-i ziyâretde, Kâ’be-i mu’azzama etrâfında dörtden sonra üç kerre dahâ
dönmekdir. Tavâf-ı ziyâretden sonra Minâda gecelemek hanefîde sünnetdir.
8 — Tavâfda abdestsiz ve cünüb olmamakdır.
9 — Elbise temiz olmakdır.
10 — Tavâf yaparken, Hatîm denilen yerin dısından dolasmakdır.
11 — Tavâfda, Kâ’be-i mu’azzama, sol tarafda kalmakdır.
12 — Tavâf-ı ziyâreti, bayramın üçüncü gününün günesi batıncıya kadar yapmakdır.
13 — Tavâf ederken, avret yeri kapalı olmakdır. Kadınlar için çok mühimdir.
14 — Safâ tepesi ile Merve tepesi arasında sa’y ederken, Safâdan baslamakdır.
Safâ tepesine çıkınca, Kâ’beye döner. Tekbîr, tehlîl ve salevât getirir. Sonra, iki
kolunu omuz hizâsında ileri uzatıp ve avuçlarını semâya dogru açıp düâ eder. Sonra
Merveye dogru yürür. Safâdan Merveye dört, Merveden Safâya üç kerre gidilir.
15 — Her tavâfdan sonra, (Mescid-i harâm) içinde iki rek’at nemâz kılmakdır.
16 — Seytân taslamasını bayram günlerinde yapmakdır.
17 — Trası, bayramın birinci günü ve Harem hudûdu içinde yapmakdır.
18 — Sa’yı yürüyerek yapmakdır. Iki yesil direk arasında erkek hızlı gider.
19 — Kırân ve temettü’ hac yapan, sükr kurbanı kesmekdir.
20 — Kurbanı, bayramın birinci günü kesmekdir.
21 — Cimâ’ gibi yasak olan seyler, Arafâtda durmadan önce yapılırsa, haccı bozar.
Bunları Arafâtdan önce yapmamak farzdır. Cimâ’dan baskalarını, ihrâmı çıkarıncaya,
cimâ’ı, tavâf-ı ziyâreti yapıncaya kadar terk etmek vâcibdir.
22 — Müzdelife vakfesi ve bu vakfeyi sabâh nemâzı vaktinde yapmak vâcibdir.
Bilerek veyâ bilmiyerek, bir vâcibi vaktinde ve yerinde yapmıyana cezâ lâzım
olur. Cezâ, Kurban kesmek veyâ bir fıtra sadaka vermekdir. Hastalık, ihtiyârlık veyâ
galabalık gibi bir özr ile terk edince, birsey lâzım gelmez. [Bir vekîle yapdırması
lâzım olmaz.] Hayzlı veyâ nifâslı kadın Mescid-i harâma giremez. Tavâfdan baska
nüsükleri yapar. Tavâf-ı ziyâreti temizlenince yapar. Her günün nüsükü, sonraki
gecesinde de yapılabilir.
Kâ’benin içinde farz veyâ nâfile kılmak ve cemâ’at ile kılmak câizdir. Sırtını imâmın
sırtına dönerek de kılınır. Sırtını imâmın yüzüne dönmek ve Kâ’benin üstünde
kılmak mekrûhdur. Kâ’be etrâfında halka olup kılarken, imâmın iki yanındakilerden
baskaları, Kâ’beye imâmdan dahâ yakın olabilirler.
HACCIN SÜNNETLERI ONBIRDIR:
1 — Temettüe niyyet etmemis âfâkî olanların, hemen Mescid-i harâma girerek
(Tavâf-ı kudûm) yapmalarıdır. Kâ’beyi görünce tekbîr, tehlîl ve düâ edilir. Erkekler,
Hacer-i esvede el ve yüz sürer. Süremezse, uzakdan istilâm eder. Ya’nî ellerini
kaldırıp, “Bismillâhi, Allahü ekber” deyip yüzüne sürer. Tavâf-ı kudûmdan ve iki
rek’at nemâzdan sonra, Safâ ile Merve arasında sa’y yapılır. Bundan sonra, ihrâmı
çıkarmadan, Mekke sehrinde oturup, Terviye gününe kadar, istenildigi mikdâr, nâfile
tavâf yapılır. Müfrid olan ve kârin olan hâcılar, tas atıp tras oluncıya kadar ihrâmı
çıkarmıyacagı için, ihrâmın men’ etdigi seylerden, hergün, sakınmaları lâzım
olur. Bu seylerden sakınamıyacak kimselerin, mütemetti’ hâcı olması uygundur. Mescid-
i harâm içinde nemâz kılanların önünden geçmek günâh degildir.
2 — Tavâfa (Hacerül-esved)den baslamak ve burada bitirmekdir.
3 — Imâmın üç yerde hutbe okumasıdır. Birisi, Zil-hicce ayının yedinci günü
Mekkede; ikincisi, dokuzuncu günü, ögle nemâzı olunca, ögle ve ikindi nemâzlarından
önce, Arafâtda; üçüncüsü, onbirinci günü, Minâda okunur. Arafâtda, hutbe
bitince ögle ve hemen sonra ikindi nemâzı, cemâ’at ile kılınır. Imâma yetisemiyen,
ikindi nemâzını, ikindi vaktinde kılar. Nemâzdan sonra, imâm ve cemâ’at, mescid-
i Nemreden, Mevkıfe gelip, imâm hayvanda, hâcılar ise yerde, kıbleye karsı,
ayakda veyâ oturarak vakfeye dururlar. Cemâ’atin de hayvanda olması efdaldir.
(Cebel-i rahme) kayaları üstüne çıkmak ve vakfe için niyyet etmek lâzım degildir.
[Bid’at fırkasındaki imâm ile kılınan nemâzı iâde etmek lâzımdır. Çünki, bid’at ehlinin
ibâdetlerinin kabûl olmıyacagı hadîs-i serîflerde bildirildi.]
4 — Arafâta gitmek için, Mekkeden, (Terviye günü), ya’nî Zil-hiccenin sekizinci
günü, sabâh nemâzından sonra çıkmakdır. Mekkeden Minâya gidilir.
5—Arefe gününden önceki ve bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinin
geceleri,Minâda yatmakdır. Üçüncü gece ve günüMinâda kalmak mecbûrî degildir.
Seksenbesinci maddenin birinci paragrafına bakınız!
6 — Arafâta gitmek için, Minâdan, günes dogdukdan sonra yola çıkmakdır.
7 — Arefe gecesi Müzdelifede yatmakdır. Arafâtdan Müzdelifeye gelip, burada,
yatsı vakti olunca, aksam ve yatsının farzları birbiri ardınca, cemâ’at ile kılınır.
Aksam nemâzını Arafâtda veyâ yolda kılanların Müzdelifede tekrâr cemâ’at
ile veyâ yalnız olarak, yatsı ile birlikde kılması lâzımdır.
8 — Müzdelifede, vakfeye, fecr agardıkdan sonra durmakdır.
Gece Müzdelifede yatıp, fecr açılırken, sabâh nemâzını hemen kılıp, sonra,
(Mes’arilharâm) denilen yerde, ortalık aydınlanıncaya kadar, vakfeye durulur. Günes
dogmadan önce, Minâya hareket edilir. Yolda (Muhasser) denilen vâdîde durmamalıdır.
Burası (Eshâb-ı fîl) durak yeridir.Minâya gelince (Mescid-i Hîf)e en uzak
olan ve (Cemre-i Akabe) denilen yerde, sag elin bas ve sehâdet parmakları ile, iki
buçuk metreden veyâ dahâ uzakdan, Cemre yerini gösteren dıvarın dibine nohud kadar
yedi tas atılır. Dıvarın üstüne veyâ insana, hayvana çarpdıkdan sonra dibine düserse
câiz olur. Ertesi fecre kadar câiz ise de, o gün ögleden önce atmak sünnetdir.
Sonra, hiç durmadan buradan gidilip, isterse kurban keser. Çünki, seferî olana kurban
kesmek vâcib degildir. Seferî olan hâcıların, müfrid oldukları zemân kurban kesmeleri
vâcib degildir. Kurbandan sonra tras olur ve ihrâmdan çıkar. Bayramın birinci
günü Minâda olanlar ve bütün hâcılar, bayram nemâzı kılmaz. Sonra, o gün veyâ
ertesi gün veyâ dahâ ertesi gün Mekkeye gidip, Mescid içinde ve niyyet ederek
(Tavâf-ı ziyâret) yapar. Buna (Tavâf-ül ifâda) da denir. Tavâf-ı ziyâreti ve trası
bayramın üçüncü günü günes batdıkdan sonraya bırakmak mekrûhdur ve kurban kesmek
lâzım olur. Yalnız baygın olanın yerine baskası tavâf yapabilir. Tavâf-ı ziyâretde,
önceden bu tavâf için sa’y yapdıysa, artık bir dahâ (Remel) ve (Sa’y) yapmaz. Yapmadıysa,
sa’y yapması vâcibdir. Bu tavâfda (Iztıba’), ya’nî ihrâmın üst kısmını sag
koltuk altından geçirip, sol omuz üzerine koymak yokdur. Tavâf nemâzından sonraMinâya
gelir. Ögle nemâzınıMekkede veyâMinâda kılar. Bayramın ikinci günü,
ögle nemâzından sonraMinâda hutbe okunur. Hutbeden sonra, üç ayrı yerde, yediser
tas atılır. (Mescid-i Hîf)e yakın olandan baslanır. Üçüncü günü de böyle yediser
tas atılır ki, hepsi kırkdokuz tas olur. Bunları ögleden önce atmak câiz degildir veyâ
mekrûhdur. Üçüncü günü günes batmadan önce, Minâdan ayrılır. Dördüncü
gün de Minâda kalıp, fecrden günesin gurûbuna kadar diledigi zemân yirmibir tas
dahâ atmak müstehabdır. Dördüncü günü fecre kadarMinâda kalıp da tas atmadan
ayrılırsa, koyun kesmek lâzım olur. Birinci ve ikinci yerlerinde tas atdıkdan sonra,
kollar omuz hizâsına kaldırılarak ve el ayaları semâya veyâ kıbleye çevrilerek düâ
edilir. Atılacak yetmis tas,Müzdelifede veyâ yolda toplanır. Hayvan üstünde tas atmak
câizdir. (Tavâf-ı sadr)dan sonra, zemzem suyu içilir. Kâ’benin kapı esigi öpülür.
Gögüs ve sag yanak (Mültezem) denilen yere sürülür. Sonra, Kâ’be perdesine
yapısıp, bildiklerini okur ve düâ eder. Aglıyarak Mescid kapısından dısarı çıkar.
Minâ,Mekkenin;Müzdelife,Minânın; Arafât da,Müzdelifenin sark cihetindedir.
Son yapılan asfalt caddelere göre, Minâ ile Mekke arası dörtbuçuk, Minâ ile
Müzdelife arası 3,3 veMüzdelife ile Arafât arası 5,4 kilometre, Safâ ileMerve arası
üçyüzotuz metre, Safâ tepesindeki kemer ile Kâ’be arası yetmis metre oldu.
9 — Arafâtda, vakfeden önce gusl etmekdir.
10 — Minâdan Mekkeye son dönüsde, önce Ebtah denilen vâdiye gelip, burada
bir mikdâr durmakdır. Buradan Mekkeye gelip diledigi kadar kalır.
11—Hacca giderken, muhtâc olmıyan ana, babadan, alacaklılardan, kefîlinden
izn almak sünnetdir. Ana baba muhtâc ise, iznsiz gitmek harâmdır. Nafaka bırakmadı
ise, zevcesinden iznsiz gitmesi de harâm olur. Mekke sehrine (Mu’allâ) kapısından,
Mescide (Bâbüsselâm)dan ve gündüz girmek müstehabdır.
Haccın sünnetini yapmıyana cezâ lâzım gelmez. Mekrûh olur. Sevâbı, azalır.
Arefe günü Cum’aya rastlarsa, yetmis hac sevâbı hâsıl olur. Halk arasında buna
hacc-ı ekber deniliyor. Bu söz dogru degildir.
Mekke sehri, simâlden cenûba dogru uzanan karsılıklı iki sıra dag arasında olup,
sehrin uzunlugu üç, genisligi bir kilometre idi. Evleri kârgir olup, üç dört katlı idi.
Sehrin ortasında (Harem-i Kâ’be) veyâ (Mescidülharâm) denilen büyük câmi’ vardır.
Mescidül harâmın üstü açıkdır. Istanbul câmi’lerinin avlularında oldugu gibi,
avlu etrâfında üç sıra kubbe vardır. Kubbeleri besyüz adeddir. Kubbelerin altında
462 direk vardır. Direklerin 218 adedi mermer olup, yuvarlakdır. 224 adedi (Hacer-
i semis) tasından yontmadır ve altı veyâ sekiz köseli ve sarı renklidir. Mescidül
harâm, dikdörtgen (Müstatîl) gibi olup, simâl dıvârı 164, cenûbu 146, sark dıvârı
106, garbı 124 metre uzunlugunda idi. Vehhâbîler 1375 [m. 1955] de, dört dıvarı
da uzatdı. Safâ ve Merveyi de, Mescid dâhiline aldılar. Yüzaltmısbin metre kare
oldu. Istanbuldaki Ayasofya câmi’-i serîfinin uzunlugu ise 77 metre ve genisligi
72 metredir. Sultân Ahmed câmi’-i serîfinin uzunlugu 72, genisligi 64 metredir.
Mescidül harâmın 19 kapısı olup, sark dıvârında dört, garbda üç, simâlde bes, cenûbda
yedi idi. Yedi minâresi vardır. Osmânlılar zemânında, Mekke ile Cidde iskelesi
arasındaki yol 75 km., Medîne ile Cidde arası 424 km., Medîne ile Bedr arası
150 km. idi. Mekke ile Medîne arasında en kısa yol 335 km. idi. Resûlullahın hicret
buyurdugu sâhil yolu 400 km. idi. Mekke, denizden 360 metre yüksekdir. Medîne,
denizden 160 km. uzakdır. Mescid-i harâma sıgınan kâtile, hanefîde, çıkıncaya
kadar, cezâ yapılmaz.
Ömer “radıyallahü anh” zemânından önce, Mescidül harâmın dıvarları yokdu.
Kâ’benin etrâfında, bir meydâncık ve sonra evler vardı. Halîfe Ömer “radıyallahü
anh”, evlerin bir kısmını yıkdırıp, Kâ’be etrâfına, bir metreye yakın yükseklikde dıvar
çevirerek, Mescidülharâm meydâna geldi. Mescidülharâm, muhtelif zemânlarda
yenilenmisdir. Son sekli, Kâ’be-i mu’azzamanın onbirinci ta’mîri ile birlikde, 17.ci Osmânlı
pâdisâhı dördüncü sultân Murâd hân “rahmetullahi teâlâ aleyh” tarafından 1045
[m. 1635] de yapılmısdır. Simdi Vehhâbîler, genisletmek behânesi ile, o târihî islâm
eserlerini yıkıp, yok edip, yalnız maddî kıymeti fazla seyler yapıyorlar. Kâ’be-i
mu’azzamaya saygısızlık edip, ondan dahâ yüksek binâlar, oteller yapıyorlar.
Kâ’be-i mu’azzama, Mescidül harâm ortasında, dört köse tasdan bir oda olup
11,4 metre yüksekdir. Simâl dıvarı 9,25 metre, cenûbu 8,5 metre, sark dıvarı 13,5;
garbı 13,3 metredir. Sark ve cenûb dıvarları arasındaki kösede (Hacerül-esved) tası
vardır ve yerden bir metreden ziyâde yüksekdir. Peygamberler ve hâcılar öpdükleri
için, çukurlasmısdır. Kâ’benin sark dıvarında, bir kapısı vardır. Kapısı, yerden
1,88 metre yüksekdedir ve genisligi 1,7, yüksekligi 2,6 metredir. Dıvarlarının iç yüzü
ve zemîni renkli mermerlerle kaplıdır. Rükn-i Irâkî hizâsında yedisi mermer,
diger basamakları agaçdan, 27 basamaklı, minâre merdiveni gibi yuvarlak merdiveni,
ikinci Mustafâ hân yenilemisdir. Kapının sag tarafında bir de çukur ve tavana
kadar yükselen üç direk vardır. Kâ’benin dıs yüzü siyâh, ipek perde ile örtülüdür.
Kapısının perdesi, yesil atlasdır.
Zemzem kuyusu, Mescidül harâm içinde, Hacer-i esved kösesi karsısında ve köseden
ondörtbuçuk metre uzakda bir odada olup, 1,9 metre yüksek olan tas bilezigi
vardır. Ikibuçuk metre kutrunda ve otuz metre umkundadır. Bu odayı, Istanbulda
Beglerbegi câmi’ini yapdırmıs olan, birinci sultân Abdülhamîd hân yapdırmıs
olup, zemîni mermer döseli ve dıvarlara dogru meyillidir. Dıvar diblerinde olukları
vardır. Kuyuya su sızmıyacak seklde ustalıklı yapılmısdır. Kuyu agzı, bu hizâdan
bir buçuk metre kadar yüksekdir. Târîhin kıymetli yâdigârı olan bu güzel san’at
eseri 1383 [m. 1963] yılında, yıkdırıldı. Kuyu agzını ve birkaç metre çevresini, yer
yüzünden birkaç metre asagı indirdiler.
Kâ’benin dört kösesine, dört rükn denir. Sâma karsı olana (Rükn-i sâmî), Bag-
dâda karsı olana (Rükn-i ırâkî), Yemen cihetinde olana (Rükn-i yemânî), dördüncü
köseye de (Rükn-i hacer-il esved) denir.
Her tavâfdan sonra zemzem içmek müstehâbdır. Yüzbinlerce hâcı, içdigi ve yıkandıgı
ve memleketlerine götürdügü hâlde, kuyudaki zemzem tükenmiyor. Simdi hergün,
motorla ve bir genis hortum ile, gece gündüz çekildigi hâlde, bitmek bilmiyor.
Kâ’benin simâl dıvarı üzerinde (Altın oluk) vardır. Yerde bu oluk hizâsında kavs
seklindeki dıvarcık ile Kâ’be-i mu’azzama arasında kalan yere (Hatîm) denir.
Tavâf ederken, bu Hatîm dıvarının dısından dolasmak lâzımdır.
Yer yüzünde, bir dâne Kâ’be vardır. O da, Mekke-i mükerreme sehrindedir.
Mü’minler, hac etmek için Mekke-i mükerreme sehrine gider ve orada, Allahü teâlânın
emr etdigi seyleri yaparak hâcı olurlar. Kâfirler, baska memleketlere giderek,
baska yerleri dolasır. Bunlara hâcı denmez. Müslimânların ibâdetleri baskadır.
Kâfirlerin gâvurlukları baskadır.
Hilde oturup da Mekkeye ihrâmsız girenlerin hac veyâ ömre yapması vâcib olur.
Hac yapdıkdan sonra, Medîne-i münevvereye gidip, Resûlullahın mubârek
kabrini ziyâret etmek lâzım oldugu, (Eshâb-ı Kirâm) kitâbının (Müslimânların iki
gözbebegi) kısmının son sahîfesinde uzun yazılıdır. (Hucre-i se’âdet), mescid-i serîfin
kıble dıvarının sark kösesine yakın olup, mihrâbda kıbleye dönen kimsenin
sol tarafında kalır. Minber ise, bu kimsenin sag tarafındadır. Hucre-i se’âdet ile minber
arasına (Ravda-i mutahhera) denir. Hucre-i se’âdet, iç içe iki dıvarla çevrilmisdir.
Iç dıvarın tavanının ortasında bir delik vardır. Dıs dıvar, mescidin tavanına kadar
yüksek olup, üzerindeki yesil kubbe uzaklardan görünür. Dıs dıvarların ve dısardaki
yüksek parmaklıgın etrâfı (Sitâre) denilen birer perde ile örtülüdür. Dıvarların
içine kimse giremez. Çünki, kapıları yokdur. (Mir’ât-i Medîne)nin 384. cü
sahîfesinde diyor ki, Mescid-i se’âdet yapılırken, eni 60 zrâ’ [25 metre], boyu 70 zrâ’
[29 metre] idi. Bedr gazâsından iki ay evvel, ya’nî ikinci senenin Receb ayında, Kıblenin
Kâ’be cihetine tahvîli emr olununca, kapısı cenûb dıvarından simâl dıvarına
alınırken, mescidin tûlü ve arzı yüzer zrâ’ [42 metre] yapıldı. Bu kapıya (Bâbüt-
tevessül) denir. Velîd bin Abdülmelikin ve üçüncü Abbâsî halîfesi Mehdînin
“rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” 165 [m. 781] de yapdırdıkları ta’mîrde mescidin
tûlü 126, arzı da 76 metre oldu. Vehhâbîler 1375 [m. 1955] senesinde genisletip,
tûlü 128, arzı 91 metre oldu. Mescid-i Nebîdeki târihî ismleri degisdirip, Vehhâbîlerin
ismlerini koydular.
Mescid-i Nebînin bes kapısı var idi. Bunlardan: Ikisi garb dıvarında olup, kıbleye
yakın olana, (Bâbüsselâm), simâl kösesine yakın olana, (Bâbürrahme) denir.
Sark dıvarının, kıble tarafında kapı yok idi. Sark dıvarında, Bâbürrahme karsısında
(Bâbül Cibrîl) vardır. (Fâideli Bilgiler) kitâbının 86.cı sahîfesindeki resme bakınız!
(Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, (Farz olan hac önce yapılmalı, sonra Medîne ziyâret
edilmelidir. Ziyâreti önce yapmak da câizdir. Nâfile hac yaparken, önce, yolun
düsdügü sehre gidilir. Medîneye girince, yalnız kabr-i Nebîyi “aleyhisselâm”
ziyâreti niyyet etmelidir. Mescid-i Nebîde bir nemâz, baska yerlerdeki bin nemâzdan
dahâ üstündür. Oruc, sadaka, zikr ve Kur’ân-ı kerîm okumak gibi ibâdetler de
böyledir. Medîneye girerken ihrâma girilmez. Mekkede ihrâmlı iken olan yasaklar,
Medînede yasak degildir. Ibni Teymiyye, kabr-i Nebîyi ziyâret için Medîneye
gidilmez dedi ise de, Ehl-i sünnet âlimleri buna cevâb vermislerdir. Imâm-ı Ebû
Hasen Alî Sübkî “rahmetullahi teâlâ aleyh” [(Erreddü li-Ibni Teymiyye) ve (Sifâ-
üs-sikâm fî ziyâret-i Seyyid-il enâm) kitâblarında] Ibni Teymiyyenin sapık sözlerini
kuvvetli delîllerle çürütmekdedir. Kadınların da, tenhâ zemânlarda, örtülü
olarak ziyâret etmeleri câizdir). Imâm-ı Sübkînin ve baska âlimlerin, Ibni Teymiyyeyi
red eden yazıları, (Islâm Âlimleri) kitâbında arabî olarak nesr olunmusdur.
(Merâkıl-felâh)da ve hâsiyesinde diyor ki, (Medîne sehri uzakdan görülünce,
salât ve selâm getirilir. Sonra, (Allahümme hâzâ harem-ü Nebiyyike ve mehbıt-ü
vahyike femnün aleyye biddühûl-i fîhi vec’alhü vikâyeten lî minennâr ve emânen
minel azâb vec’alnî minelfâizîne bi-sefâ’atil-Mustafâ yevmelmeâb) denir. Sehre veyâ
mescide girmeden önce gusl abdesti alınır. Güzel ve alkolsüz koku sürünülür.
Yeni, temiz elbise giyilir. Sehre yürüyerek girmek iyi olur. Esyâlarını bir yere yerlesdirdikden
sonra, o yerlerin kıymetini ve yüksekligini düsünerek, boynu bükük,
kalbi kırık olarak; (Bismillâh ve alâ Milleti Resûlillah) der ve hicret gecesi gelmis
olan (Isrâ) sûresinin sekseninci âyetini ve nemâzda okunan salevât-ı serîfleri
okuyarak ve (Vagfir lî-zünûbî veftah lî ebvâbe rahmetike ve fadlike) diyerek
mescide gelir. Bâb-ı selâmdan veyâ bâb-ı Cibrîlden mescide girip, minber yanında
iki rek’at (Tehıyyetül-mescid) nemâzı kılar. Minberin diregi sag omuzu hizâsına
gelmelidir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” burada kılardı. Iki rek’at
da sükr nemâzı kılar. Düâdan sonra, kalkıp edeble Hucre-i se’âdete gelir. Muvâcehe-
i se’âdet dıvarına karsı, arkasını kıbleye dönerek, Resûlullahın mubârek
yüzüne karsı, iki metre kadar uzakda, edeble durur. Resûlullahın kendisini gördügünü,
selâmını, düâlarını isitdigini ve cevâb verdigini, âmîn dedigini düsünür.
(Esselâmü aleyke yâ seyyidî, yâ Resûlallah...) diyerek kitâbdaki uzun düâyı okur.
Emânet olan selâmları söyler. Sonra salevât okuyup, diledigi düâyı yapar. Sonra
yarım metre saga gelip, (Esselâmü aleyke yâ halîfete Resûlillah...) diye baslıyan
kitâbdaki uzun düâyı okuyarak hazret-i Ebû Bekre selâm verir. Sonra, yarım
metre saga gidip, hazret-i Ömere de kitâbdaki uzun düâyı okuyarak selâm verir.
Sonra kendine ve ana babasına ve düâ etmesini istemis olanlara ve bütün müslimânlara
düâ eder. Sonra yine Resûlullahın mubârek yüzü karsısına gelir. Kitâbdaki
düâyı okur ve diledigi düâları da yapar. Sonra Ebû Lübâbe hazretlerinin kendini
baglayarak tevbe etmis oldugu direge gelir. Burada ve Ravda-i mutahherada
nâfile, kazâ kılar. Tevbe ve düâ eder. Diledigi zemânlarda (Mescid-i Kubâ) ve (Mescid-
i kıbleteyn), Uhud sehîdleri ve Bakî’deki mezârları ve birçok meshûr mübârek
yerleri de ziyâret etmelidir).
Ibni Kayyım, (Resûlullahın kabrine arka çevirerek düâ edilir. Ebû Hanîfe de
böyle söylüyor) diyor. Âlûsînin de, tefsîrinde böyle dedigi, (Dürer-üs-seniyye)de
yazılıdır. Hâlbuki, bütün Ehl-i sünnet âlimleri, Kabr-i se’âdete dönmüs, kıble dıvarı
arkada kalmıs olarak düâ edilecegini yazmakdadırlar. Âlûsînin oglu Nu’mân
bile, Ibni Teymiyyenin ve Ibni Kayyımın yolunda oldugu hâlde, insâf ederek, bu
hakîkati saklıyamayıp, (Gâliyye)sinde, (Mescidde iki rek’at nemâz kıldıkdan sonra,
hucre-i se’âdete gelip, mubârek yüzüne karsı döner. Diri iken oldugu gibi huzûrunda
edeb ile durup, salât ve selâm verir ve islâmiyyetin bildirdigi düâları
okur. Çünki, Resûlullah, kabrinde de diridir. Âlimlerin çogu, yalnız kabr-i se’âdeti
ziyâret için uzaklardan gelmek de sünnetdir dediler. Çünki, hadîs-i serîfde,
(Beni ziyâret için gelip, baska bir is yapmıyarak, yalnız ziyâret edene kıyâmetde
sefâ’at etmek, bende hakkı olur) ve 
(Bana selâm verene ben de selâm veririm) buyuruldu)demekdedir.

Abdülhak-ı Dehlevî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Cezb-ül-kulûb) kitâbında,
fârisî olarak diyor ki, (Mescid-i serîf) yapılırken, Âise ve Sevde “radıyallahü anhümâ”
için birer oda yapıldı. Sonra, her evlendikce bir oda yapılarak, adedleri dokuz
oldu. Odalar, arab âdeti üzere, hurma dalından idi. Üstleri kıldan keçe ile örtülü
idi. Kapılarında yalnız perde asılı idi. Odalar mescidin cenûb sark ve simâl taraflarında
idi. Kerpiçden yapılmıs olanı da vardı. Çogunun kapısı mescide açılırdı.
Tavanlarının yüksekligi, orta boylu insan boyundan bir karıs fazla idi. Hazret-i
Fâtıma ile hazret-i Âisenin odaları arasında kapı vardı. Vefâtından birkaç gün önce,
Ebû Bekrden baska eshâb odalarının mescide açılan kapılarını kapatdırdı.
Hazret-i Ömer “radıyallahü anh”, hicretin onyedinci senesinde, mescid-i serî-
– 349 –
fi garb ve simâlden genisletdi. Zevcât-i tâhirâtın “radıyallahü teâlâ anhünne”
odaları bulundugu için, sark tarafını genisletmedi. Simâl-cenûb arası, yüzkırk
zrâ’ [yetmis metre] ve sark-garb dıvarları arası yüzyirmi zrâ’ oldu. (Mescidimi genisletmeklâzımdır!) emrini isitmeseydim, genisletmezdim dedi. Yeni dıvarları, eskisi
gibi kerpiç ile hurma agaçlarından yapdırdı. Hazret-i Abbâs, garb dıvarına bitisik
odasını hediyye etdi. Bu oda ve buna bitisik, Ca’fer Tayyârın evinin yarısı satın
alınıp mescid-i serîfe katıldı. Hazret-i Ömer, bu arada, (Hücre-i se’âdet)i de,
kerpiçden yeniledi. Hazret-i Osmân “radıyallahü anh” hicretin otuzuncu senesinde,
bunları ve simâl dıvarını yıkıp genisletdi. Yeni dıvarları ve direkleri tasdan, tavanını
sac agacından yapdı. Ebû Hüreyrenin haber verdigi hadîs-i serîfde, (Mescidimi
Yemendeki San’â sehrine kadar genisletseler, hepsi mescidim olur) buyuruldu.
Halîfe Velîd, seksensekiz senesinde, Medîne vâlîsi Ömer bin Abdül’Azîze emr
vererek, dört dıvar da yıkılıp, sark tarafındaki zevcât-ı tâhirât odaları mescide katıldı.
Hucre-i se’âdetin dört dıvarı yıkılıp, temelden yontma taslarla yeniden yapıldı.
Temel açılırken hazret-i Ömerin bir ayagı görüldü. Hiç çürümemisdi. Hücrenin
etrâfına ikinci bir dıvar dahâ yapıldı. Hiç kapısı yokdu. Hücrenin tavanı mescidden
yarım metre dahâ yüksek oldu. Uzunluk ikiyüz, genislik yüzaltmısyedi
zrâ’ oldu. Rum Kayserinden kırk usta getirilip, dıvarlar, direkler, tavan altın ile süslendi.
Ilk olarak mihrâb ve dört minâre yapdırdı. Bu is üç sene sürdü. Abbâsî halîfelerinden
Mehdî, yüzaltmısbir senesinde, yalnız simâl tarafına on direk dikerek
genisletdi. Halîfe Me’mûn da ikiyüziki 202 [m. 817] senesinde biraz genisletdi. Besyüzelli
senesinde, Cemâleddîn-i Isfehânî, ikinci dıvar etrâfına sandal agacından parmaklık
yapdı. Bu parmaklıga (Sebeke-i se’âdet) denir. O sene Mısrdan gönderilen,
üzerinde kırmızı ipekle Yasîn sûresi yazılı beyâz ipek perde, Sebeke etrâfına
asıldı. Bu perdeye (Sitâre) denir. Mısr Türkmen sultânı Seyfeddîn Sâlih Klavûn
“rahmetullahi teâlâ aleyh”, altıyüzyetmissekiz 678 [m. 1279] senesinde, Hucre-i
se’âdet üzerine bugünkü (Kubbe-i hadrâ)yı ilk olarak yapdırıp kursun ile kaplatdı.
Mescidin bugünkü binâsı, Mısrdaki Çerkes sultânlarından Esref Kaytbay “rahmetullahi
teâlâ aleyh” tarafından 888 [m. 1483] senesinde yapdırılmıs ve Osmânlı
sultânları tarafından ta’mîr ve tezyîn edilmisdir. (Cezb-ül-kulûb)dan terceme temâm
oldu.
Pâkistânda Mîrpûr sehrinde bulunan (Da’vet-ül-islâmiyyet-ül-âlemiyye) merkezinin
1398 [m. 1978] de, bütün müslimân memleketlerine gönderdigi bildiride
diyor ki: Sü’ûdî Arabistânda çıkan (Ed-da’ve) mecmû’asının 1397 [m. 1977] Sa’bân
nüshâsında, Sa’dülharemeyn ismindeki bir vehhâbînin (Kubbet-ül-hadrâ)nın yıkılmasını
istiyen yazısını, (Da’vet-ül-islâmiyyet-ül-âlemiyye) merkezimiz nefretle
karsılamısdır. Üyelerimiz Pâkistânın Mîrpûr sehrinde, bu yazıyı protesto etmek
için toplandı. Allâme Muhammed Besîr “rahmetullahi teâlâ aleyh” baskan idi. Pek
çok dinleyici arasında konusan hatîblerin sözlerinin özeti söyledir:
Kubbet-ül-hadrâ, bütün müslimânların gözbebegidir. Müslimânlar, bu mübârek
hucreyi ziyâret etmegi, kurtulmalarına sebeb bilirler. Çünki, Peygamberimiz “sallallahü
aleyhi ve sellem”, (Kabrimi ziyâret edene sefâ’atim vâcib olur) buyurdu.
Sa’dül-haremeynin bu çok çirkin yazısı, büyük fitne ve islâm düsmanının gizli bir
hiylesidir. Bir müslimân böyle düsünebilir mi? Islâm dîninin si’ârını yok etmege
önayak olabilir mi? Vallahi olamaz! Bu çirkin yazının arkasında gizli ellerin, yehûdî
güçlerinin bulunduguna inanıyoruz. Eshâb-ı kirâmın mubârek cesedlerini ve
Resûlullahın babası Abdüllahın cesedini kabrlerinden çıkarmaları, Kubbe-i hadrâyı
yıkmak çirkin düsüncesine cesâret verdiginde hiç sübhe yokdur. Bu çirkin yazı,
büyük fitnelere yol açacakdır. Bunda hiçbir fâide yokdur. Kalbleri Resûlullahın
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sevgisi ile ve Kubbet-ül-hadrânın sevgisi ile
dolu olan müslimânları yaralıyan bu çirkin yazıya nasıl cesâret olundugunu Sü’ûdî
– 350 –
arab hükûmetinin açıklaması lâzımdır. Müslimânların, Haremeyn-i serîfeyne ve
Kubbet-ül hadrâya hizmet etdikleri için, arabları sevdikleri sübhesizdir. Arablar
bu mübârek makamlara saygısızlık ederlerse, müslimânların kalblerinde, onların
sevgisi kalır mı? Bu çirkin oyundan meydâna gelen üzüntünün dehsetini Sü’ûdî Arabistân
hükûmetine bildirmeleri ve bu kötü hîlenin yok edilmesi için çalısmaları için
bütün dünyâ müslimânlarına çagrıda bulunuyoruz!
Yukarıdaki çagrının arabî olan aslı, (El-medâric-üs-seniyye) kitâbının m. 1978
baskısının sonuna eklenmisdir.
Ibni Âbidîn, hac bahsinin sonunda buyuruyor ki, (Hacca giden fakîr, Mekkeye
gidinceye kadar nâfile ibâdet yapmakdadır. Nâfile sevâb almakdadır. Mekke
sehrine girince, hac etmesi farz olur. Zengin ise, memleketinden hac için çıkdıgı
ânda farz sevâbı kazanmakdadır. Farzın sevâbı, nâfilenin sevâbından dahâ çokdur.
Fakîr, memleketinde ihrâma girerek yola çıkarsa, yolda da farz sevâbı kazanarak,
zenginin sevâbına kavusur. Anası veyâ babası kendisine muhtâc olmıyan bir kimse,
onlardan iznsiz farz olan hacca gidebilir. [Fekat nâfile olan hacca iznsiz gidemez.
Câmi’, Kur’ân-ı kerîm kursu ve benzeri, islâma fâidesi olan seyleri yapmak,
nâfile hacdan ve ömreden dahâ sevâbdır. Nâfile hac ve ömre yaparken sarf edilen
paralar, müslimânların muhtâclarına veriliyorsa, nâfile hac ve ömre yapmak, kendi
memleketinde sadaka vermekden dahâ efdal olur. Çünki, hem mal ile, hem beden
ile ibâdet yapılmakdadır. (Makâmât-i Mazheriyye)de, 26. cı mektûbda diyor
ki, (Hacda bir farzı veyâ vâcibi özrsüz terk etmemek veyâ harâm, mekrûh islememek
lâzımdır. Aksi hâlde, nâfile hac ve ömre yapmak sevâb degil, günâh olur). Birinci
kısmda, 74. cü madde sonuna ve kırkaltıncı maddenin zekât kısmına ve
(Mektûbât Tercemesi)nde, 29 ve 123 ve 124. cü mektûblara bakınız!] Asker olarak
veyâ yazı ve propaganda ile islâmiyyete hizmet etmek, nâfile hacdan ve ömreden
dahâ sevâbdır. Böyle cihâd hizmeti olmıyan için, memleketinde fakîr, muhtâc
ve sâlihlere yâhud seyyidlere ve Ehl-i sünnet bilgilerini yayanlara para yardımı
etmek, nâfile haclardan ve câmi’, Kur’ân-ı kerîm kursu ve benzeri hizmetleri
yapmakdan dahâ sevâbdır).
Hak teâlâ, ilmi çok yerde övdü, Kur’ânda,
Resûlün, ilmi emr eden sözleri, meydânda.
Islâmın en büyük düsmanıdır, bil, cehâlet,
çünki, cehl mikrobunun hastalıgı, Felâket!
Cehâlet olan yerden, din gider dedi, Nebî,
Dîni seven, o hâlde ilmi, fenni sevmeli!
Cennet, kılınc gölgesinde, demedi mi hadîs,
atom gücü, jet uçusuna bu emr, pek vecîz!
Islâmın zilletine cehldir, bütün illet!
Ey derdi cehâlet, sana düsmekle, bu millet!
Bir hâle getirdin ki, ne din kaldı, ne nâmûs,
ey sine-i islâma çöken, kapkara kâbus.
Ey, biricik düsman, seni öldürmeli evvel,
sensin, bize kâfirleri, üstün çıkaran el!
Ey, millet, uyan cehline kurban gidiyorsun!
Islâm gerilikdir, diye bir damga yiyorsun!
Allahdan utan, bâri bırak, dîni elinden,
gir, les gibi, topraklara kendin, gireceksen!
Lâkin bu sözüm de, te’sîr etmez ki câhile,
Allahdan utanmak da, olur elbet, ilm ile.
– 351 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...