83 — YEMÎN-YEMÎN KEFFÂRETI
Yemîn, kuvvet demekdir. Sözün, niyyetin, isi yapmak veyâ yapmamak arzûsunun
kuvvetli oldugunu gösterir. Yemîn yerine, half, hilf ve kasem kelimeleri de kullanılır.
Yemîn üç dürlü olur:
1 — (Gamûs) [günâha ve Cehenneme sokucu] yemîndir. Geçmisdeki birsey için,
bile bile yalan söyliyerek, yemîn etmekdir. Büyük günâhdır. Pisman olunca tevbe,
istigfâr edilir. Keffâret verilmez.
2 — (Mün’akıde) yemîndir. Ilerde yapacagım veyâ yapmıyacagım diyerek söylenen
yemîndir. Bu da üç dürlü olur. Üçünde de, yemîni bozunca, keffâret vermek
lâzımdır. Yemîn bozmadan önce, keffâret verilmez:
A) Zemân bildirilmez. Ahmedi dögecegim diye yemîn edince, ikisi de sag kaldıkca
dögmezse, yemîn bozulmaz. Biri ölünce bozulur. Çünki, yapacagım diye yemîn
edince, o isi yapması ölünciye kadar vâcib olmaz. Dögmiyecegim diye yemîn
edince, ölünciye kadar dögmezse, sonsuz olarak bozulmaz. Çünki yapmaması
hemen vâcib olur. Bir kerre dögerse, bozulur. Keffâret verir ve yemîn biter. Ikinci
dögerse, bir dahâ keffâret vermez.
B) Zemân bildirilendir. Zemânı gelmeden bozarsa, keffâret lâzım olur. Zemânı
gelmeden önce ölürse, yemîn bozulmaz.
C) Sarta baglanan yemîndir. Yemîn etdigi seyin yapılıp yapılmamasını, kendinin
veyâ baskasının birseyi yapıp yapmamasına baglamakdır. Kendisi veyâ karsısındaki,
birseyi yapmaga hâzırlanırken, bunun yapılmaması için (Eger bunu yaparsan...),
veyâ oturan ikinci bir kimseye birsey yapdırmak için (Eger bunu yapmazsan...)
dedikden sonra baska birseye yemîn etmekdir. Bu yemînin sahîh olması için,
birinci hâlde, o isi, zemân söylenmedi ise, hemen yapması, zemân söyledi ise, zemânın
sonuna kadar yapması; ikinci hâlde ise, yapmaması veyâ yapmakdan âciz
olması lâzımdır. Birinci kimse yapılması lâzım gelenden âciz olursa, yemîn sahîh
olmaz. Zemân söylenmedi ise, vazgeçip sonra yaparsa, yemîn ikincisinde sahîh olur.
– 334 –
Birincisinde sahîh olmaz. (Kalkıp eve gelmezsen, vallahi seni dögerim) deyince,
hemen kalkıp, halâya girer, sonra giyinir eve gider. Anahtarı almak için tekrâr gelir
ve ikinciye eve giderse, yemîni sahîh olmaz. Çünki bu isler, eve gelmegi gecikdirmek
sayılmaz. Onu dögmesi lâzım gelmez. Hâzırlanan kadına (Sokaga çıkarsan,
bos ol!) denilse, kadın oturup, sonra kalkar, çıkarsa bos olmaz. Çocugu dögmege
kalkan adama (Bunu dögersen, seninle konusmam!) diye yemîn edilse, adam biraz
oturup sonra dögerse, konusmaması lâzım gelmez. Berâber yiyelim, diyene, (Seninle
yirsem...) diye, yemîn edip gitse, sonra gelip yiseler, yemîn olmaz.
3 — Lagv [bos yere] yemîndir. Geçmis birsey için zan ile, yanlıs yemîn etmekdir.
Bunda, günâh da, keffâret de yokdur.
Üç yemînde de, unutarak, zorlanarak yemîn etmek veyâ yemîni bozmak, bunları
bilerek, istiyerek yapmak gibidir.
Mün’akıde yemînin sahîh olması için, yemîni yerine getirebilmek, aklen veyâ
fi’len mümkin olmalıdır. Zemân bildirmis ise, zemânın sonuna kadar mümkin olmalıdır.
Çünki, yemîni yerine getirmek, zemânın sonunda vâcib olur. Mümkin olmıyan
bir seye yemîn etmek günâhdır. Vallahi hakkını yarın sabâh verecegim deyince,
sabâh olmadan, ikisinden biri ölürse, yemîn sahîh olmaz. Çünki, vaktin sonunda,
yemîni yerine getirmek mümkin degildir. Bu küpün suyunu bugün içecegim
diye yemîn edince, küpde su yok ise veyâ var iken, gün bitmeden döküldü ise,
yemîn sahîh olmaz. Zemân bildirmedi ise, küpde su yok ise, yemîn yine sahîh olmaz
ise de, su var iken, yemînden sonra döküldü ise, yemîn sahîh olur ve içmedigi
için, bozulmus olup, keffâret lâzım olur. Çünki zemân bildirilmiyen yemîni yerine
getirmek ölecegi zemân vâcib olur ise de, ölecegi zemân yapmak ve yapamayınca
keffâret veyâ vasıyyet etmek mesakkat oldugundan, imkân bulunca yapmak
vâcib olur.
Semâya çıkacagım veyâ su tası altın yapacagım diye yemîn edince, yapmadıgı
için, hânis olup keffâret verir. Çünki fen bunu yapamıyor ise de, aklen olmıyacak
sey degildir. Melekler ve birkaç Peygamber “salevâtullahi aleyhim ecma’în” göke
çıkdıgı gibi, tası meydâna getiren atomlar da altın atomları hâline dönebilir.
Ibni Âbidîn, talâkı anlatırken diyor ki, (Su isi yaparsam, bana halâl olan hersey
harâm olsun, diye, iki is için iki kerre söylerse, birinci isi yapınca, zevcesi bir bâin
bos olur. Sonra ikinci isi yaparsa, ikinci def’a bos olur. Çünki ikinci isi yaparken,
zevcesinin nikâhında bulunmaması, ikinci yemînin sahîh olmasına te’sîr etmez. Ikinci
yemîni söylerken nikâhında bulundugu için, bu yemîni de sahîh olmusdur).
(Mültekâ) ve (Dürr-ül-muhtâr) kitâblarında diyor ki, (Yemîn etmek üç dürlü
yapılır: Allahü teâlânın ismleri ile, küfre sebeb olan birseyi sarta baglamakla ve
talâkı, bosamagı sart etmekle [sart olsun demekle] yemîn edilir. Allahü teâlânın
ismleri ile yemîn, yâ harf ile veyâ kelime ile olur. Ismin basında (bi, tâ, ve) harflerinden
biri söylenip, ismin sonu esre okunursa, yemîn olur. Yemîn, yalnız Allahü
teâlânın ismleri ile olur. Baska seylerle müslimân yemîni olmaz. Allahü teâlânın
ismlerinden, Halîm, Alîm, Cevâd gibi, insanlar için de kullanılan bir ism ile yemîn
ederken, Allahü teâlânın ismi oldugunu niyyet etmek lâzım olur. Yemîn etmek
âdet hâlini alan ba’zı sıfatları ile de yemîn câizdir. Allahü teâlânın kudreti veyâ
azameti, rahmeti için demek gibi. Kur’ân-ı kerîm, Peygamber “salevâtullahi aleyhim
ecma’în”, Kâ’be için diyerek yemîn olmaz. Nâmusum üzerine söz veriyorum,
serefim üzerine dogru söyliyorum demek, yemîn degildir. Cânın için, basın
için gibi yemîn etmek harâmdır. Allah için yemîn ediyorum demek, yemîn olur. Allaha
ahd ediyorum, Allaha mîsâk ediyorum, yemîn olur. Kasem ediyorum, half ediyorum,
yemîn ediyorum veyâ ... ederim yâhud eshedü diyerek, Allahü teâlânın ismini
söylememek de yemîn olur. Ahdım olsun, nezrim olsun, yemînim olsun demek
yemîn olur.
Eger bunu yaparsan kâfirsin veyâ yehûdîsin yâhud hıristiyansın veyâ Allahsız-
– 335 –
sın gibi küfre sebeb olan bir sey demek veyâ bunları ... olacaksın veyâ ... ol diye söylemek,
hepsi yemîn olur. Karsısındaki kimse o isi yapınca, yemîn bozulur. Bunları
yemîn niyyeti ile söyledi ise, yemîn eden keffâret verir. Eger, onun kâfir olmasını
istiyerek söyledi ise, yemîn eden kâfir olur. Çünki, küfre râzı olan kâfir olur.
Müslimâna kâfir diyen, kasd etmese de, kâfir olur. Kendisine kâfir diyene, (Efendim,
buyur!) gibi cevâb veren kâfir olur. Cevâb vermemeli veyâ red etmelidir.
Bu odaya girersem, fâiz yimek halâl olsun demek veyâ herseyi yimek bana harâm
olsun demek, ikinci dürlü yemîn olur. Çünki, fâiz, her dinde harâmdır. Halâl
olsun demek küfrdür. Hersey harâm olsun demek, yimesi, içmesi her dinde halâl
olan ekmek, su gibi seyler harâm olsun demek olup küfrdür. Küfre sebeb olan seyleri,
yemîn niyyeti ile söylerse, kâfir olmaz, yemîn etmis olur.
Eger bunu yaparsan, Allahın gadabı veyâ la’neti sana olsun. Yâhud, zinâ etmis
ol, hırsız ol, serâb içmis ol, fâiz yimis ol demek yemîn degildir. Çünki, bu sözlerle
yemîn etmek, müslimânların âdeti degildir. Üzerime hak olsun demek yemîn olmaz.
Allah hakkı için demek yemîn olur. Bihakkıllah demekdir. (Allaha and içiyorum)
demek yemîn olur.) Ibni Âbidîn buyuruyor ki, yanından geçerken, kalkmak
istiyene, (Allah askına) veyâ (Allah için) kalkma dese, o da dinlemeyip
kalksa, söyleyene birsey lâzım gelmez. Fekat, ötekinin Allahü teâlânın ismine saygı
göstermesi, and verilen isi yapmaması lâzımdır. Görülüyor ki, bir isin yapılmasına
veyâ yapılmamasına devâm edilmemesi için and veren, yemîn etmis olmaz. Bir
ise baslamak için and verirse, yemîn olur. Öteki yapmazsa, and verenin keffâret
vermesi lâzım olur. Karımın bos olmasına yemîn ederim demek, yemîn olmaz. Kendi
malını harâm ederek yemîn etse, harâm olmaz. Meselâ, su elbisem harâm olsun
ki... dese, sözünü bozarsa, elbisesi harâm olmaz. Fekat, o elbiseyi kullanınca keffâret
vermesi lâzım olur. Her halâl, üzerime harâm olsun derse, yemîni bozunca,
yinen ve içilen seyleri harâm etmis oldugu gibi, niyyet etmemis ise dahî, evli ise karısı
bâin talâk ile bir kerre bosanmıs olur. Ayrıca, keffâret vermesi lâzım olmaz.
Üç kerre bosanmagı niyyet etmis ise, üç kerre bos olur. Bu isi yaparsam zevcem
bos olsun, zevcem bana harâm olsun demek de böyledir. Hersey harâm olsun diyen
kimse evli degilse, yemîn etmis olur. Yemînini bozdukdan sonra, malından
yir,içerse keffâret lâzım olur.
Bir kimse, nezr olunmak sartları bulunan birseyi, yapmak istiyerek nezr ederse,
nezr olur. Yapması vâcib olur. Meselâ, Allah için bir ay oruc tutmak nezrim olsun
dese yâhud gâib olan seyi bulursam, bir ay oruc nezrim olsun dese ve o seyi bulsa,
oruc tutması vâcib olur. Keffâret vermekle kurtulamaz.
Nezri, yapmak istemedigi bir sarta baglarsa, meselâ, falancanın çantasını çalarsam,
bir ay oruc nezrim olsun derse, çalmadan oruc tutar veyâ yemîn keffâreti verir.
Yemîn ederken insâallah derse, yemîn olmaz.
Mushaf hakkı için demek veyâ Mushafa elini koymak yâhud Mushafı gösterip
bunun hakkı için demek, yemîn olur. Çünki, böyle yemîn âdet olmusdur.
(Dürr-ül-muhtâr)da buyuruyor ki, yemîne baglanan isi anlatan kelimenin, Sâfi’î
mezhebinde lügat ma’nâsına bakılır. Mâlikîde, Kur’ân-ı kerîmde kullanılan
ma’nâsına, hanbelîde ise, yemîn edenin niyyet etdigi ma’nâya bakılır. Hanefî
mezhebinde, o zemânda, o memleketlerde, o kelimenin kullanılması âdet olan
ma’nâsı kabûl edilir. Meselâ, hayvana binmiyecegim diye yemîn edince, insanın sırtına
binerse, yemîni bozulmaz. Çünki, lügatda, insan (Hayvân-ı nâtık) diye ta’rîf
edilir ise de, insana hayvan demek âdet degildir. Direk üstüne oturmıyacagım diye
yemîn eden kimse, dag üzerine oturursa, yemîni bozulmaz. Kur’ân-ı kerîmde
daga, direk buyuruldu ise de, böyle demek âdet olmamısdır. Ev yıkmıyacagım diye
yemîn eden kimse, örümcek yuvasını bozunca, yemîni bozulmaz. Kur’ân-ı kerîmde,
örümcek yuvasına da ev buyuruldu ise de, buna yuva demek âdetdir. Ye-
– 336 –
mîn eden kimse, kelimenin Kur’ân-ı kerîmdeki veyâ lügatdaki ma’nâsını niyyet ederek
yemîn etdim derse, sözü kabûl edilir. Fekat, kelime mecâz olarak, ya’nî ma’nâsı
dısında kullanılıyorsa, böyle âdet olan ma’nâya niyyet etdim demesi kabûl edilmez.
Fülûs ile birsey almam diye yemîn eden, altın ile satın alınca, yemîni bozulmaz.
Çünki fülûs, üzeri damgalı bakır paranın ismidir. (Hiçbirsey satın almam) demek
istedim denemez. Böyle demek âdet olsa da fülûsun ma’nâsı açıkdır. Bu
ma’nâyı âdet degisdiremez. Kapıdan çıkmıyacagım diyen kimse, pencereden çıkarsa,
kırbaç vurmıyacagım diyen, sopa vurursa, yemîn bozulmaz. Ibni Âbidîn, evlenmesi
harâm olanları anlatırken, birisinin yüzüne bakmıyacagım diye yemîn eden,
aynadaki görüntüsüne bakabilir. Çünki, bu görüntü, kendisi degildir, benzeridir
diyor. [Bunun gibi, ho-parlörde ve radyoda isitilen de, insanın sesi degildir, benzeridir.]
Harâm islemek, ibâdet yapmamak için yemîn eden, bozar. Sonra keffâret verir.
Yemîn keffâreti için, bir köle âzâd eder. Yâhud, zekât alması câiz olan, erkek
veyâ kadın on fakîre, bütün bedeni örtecek kadar, bir kat çamasır verir veyâ aç olan
on fakîre bir gün iki def’a ta’âm ibâha eder, ya’nî doyurur. Bir günün ikinci
def’asında, baskalarını doyurması câiz olmaz. Bunun için, yirmi fakîri sabâh doyurursa,
onunu aksam da doyurması veyâ onuna sadaka-i fıtr kadar mal temlîk etmesi
de lâzım olur. Fakîrlerin hepsini aynı günde doyurmak sart degildir. Sonraki
günde, evvelki gündekileri veyâ baskalarını doyurabilir. Bir fakîre, on gün, birer
takım çamasır vermek veyâ hergün iki def’a yâhud yirmi gün birer def’a doyurmak
da olur. On fakîre bir kerre veyâ bir fakîre on gün, hergün bir kerre yarım sâ’
bugday veyâ un veyâ ekmek yâhud bu degerde [kumas, havlu, mendil, çorab, et,
pirinç, çamasır, terlik, ilâc veyâ din, fen, ahlâk kitâbı gibi] baska mal, altın, gümüs
para temlik, ya’nî vermek de olur. Bir fakîre on günlügü, bir günde verirse, hepsi
bir günlük olur. On fakîrin herbirine bir günde yüzlerce sâ’ verilse, yine bir yemîn
keffâreti olur. Ölü için yapılan yemîn keffâretinde de böyledir. Doyurmak ve
mal vermek için, baskasını vekîl etmek, sonra buna ödemek câizdir. Bu üçünden
birini yapamıyan fakîr, üç gün ardarda oruc tutar. Bu oruclara, gece niyyet edilir.
Kadın üç günü temâmlamadan hayz baslarsa, oruca devâm etmez. Hayz bitdikden
sonra, yeniden üç gün tutar. Ramezân orucunun keffâreti böyle degildir. Hinsden,
ya’nî yemîni bozmadan önce keffâret sahîh olmaz. Yemîn keffâretini gecikdirmek
günâhdır. (Dâmâd)da diyor ki: Çesidli yemînlerin keffâretleri ayrı yapılır. (Vallahi
verrahmâni verrahîmi su isi yapmam) dese, üç yemîn olur. O isi yaparsa, üç
keffâret lâzım olur. Ibâha, ya’nî doyuracak ta’âmı alması için, fakîre fülûs [kâgıd
para] vermenin câiz oldugu (Hindiyye)de ve (Bedâyı)da yazılıdır. Keffâret yaparken
niyyet etmek lâzımdır.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Tüccârın, pazarcıların çogu
fâcirdir!) Sebebini sorduklarında, (Alıs verisleri halâl olmaz. Çünki, çok yemîn
ederek günâha girerler ve yalan söylerler) buyurdu. Bir hadîs-i serîfde, (Yalan yere
yemîn ederek, birinin malını alan kimse, kıyâmet günü, Allahü teâlâyı gadablı
görecekdir). [Üçüncü kısm, onbesinci maddede, ikinci sahîfeye bakınız!] Bir hadîs-
i serîfde, (Îmân sâhibi, her kabâhati yapabilir. Fekat, hiyânet yapamaz ve yalan
söyliyemez) ve bir hadîs-i serîfde de, (Yalan üç yerde câiz olur: Harbde [ve her
zemân, din düsmanlarının zararından korunmak veyâ müslimânları korumak
için]. Ikincisi, iki müslimânı barısdırmak için, birinden digerine iyi lâf getirmek.
Üçüncüsü, zevcelerini idâre etmek için) buyuruldu. Zâlimden, bir müslimânın bulundugu
yeri, malını, günâhını saklamak câizdir. Iki müslimânın, kadın ile erkegin
arası açılmasını önlemek için, malını korumak için, müslimânın sırrı, aybı
meydâna çıkmamak için ve bunlar gibi harâmları önlemek için, yalan câiz olur. Ölmemek
için les yimege benzer.
(Tarîkat-ı Muhammediyye)de diyor ki: (Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sel-
– 337 – Se’âdet-i Ebediyye 1-F:22
lem”, (Yalan yere yemîn, büyük günâhdır) buyurdu. Bir hadîs-i serîfde de, (Yalan
yemîn ederek bir müslimânın hakkını alan kimsenin gidecegi yer, Cehennemdir)
buyurdu. Dogru olarak çok yemîn etmek, Allahü teâlânın ismine ve yemîne
kıymet vermemek olur. Bunlara kıymet vermiyerek yemîn etmek çok çirkindir.
Sarkılarda, temsîllerde, eglencelerde yemîn etmek böyledir.
Birkaç yemîni bozarsa, hepsi için ayrı ayrı keffâret yapması lâzımdır. Keffâretler,
zekât gibi, ibâdet-i mâliyyedir. Malını fakîrlere bir vekîl vâsıtası ile vermesi câiz
olur. Fekat, kendisinin, malı ayırırken veyâ fakîre verilinceye kadar niyyet etmesi
lâzımdır).
(Ibdâ) kitâbı, dörtyüzyedinci sahîfede diyor ki, (Hadîs-i serîfde, (Babam hakkı
için diyerek yemîn etmeyiniz! Yemîn, Allah ismi ile olur) buyuruldu. Ebû Dâvüddeki
hadîs-i serîfde, (Emânet, ya’nî nâmus için yemîn eden, bizden degildir)
buyuruldu. (Allahdan baska bir ism ile yemîn eden kâfir olur) hadîs-i serîfini
Tirmizî “rahmetullahi teâlâ aleyh” bildiriyor. Babanın bası için, canın, basın için,
Kâ’be için, nâmus için, falan Velînin topragı için gibi yemîn etmeler yaygın hâl almısdır).
(Uyûn-ül-besâir)de diyor ki, (Kâfirin yemîn etmesi ve keffâret yapması sahîh
olmaz). Bundan anlasılıyor ki, kâfirlerin, mürtedlerin and vermeleri sahîh olmaz.
Bunların and verdikleri seyleri yapmak lâzım olmaz.
(Hadîka)da dil âfetlerinde diyor ki, (And vererek, meselâ (Allah askına) diyerek
bir kimseden dünyâlık sey istemek câiz degildir. Hadîs-i serîfde, bunların
mel’ûn oldukları bildirildi). (Dürer) ve (Gurer)de ve (Ibni Âbidîn) besinci cildde
ve (Hadîka)da diyor ki, bir müslimân, (Allah hakkı için sunu yap) derse, bunu yapmak
lâzım olmaz, ya’nî yapmamak günâh olmaz ise de, tâ’at, hattâ mubâh olan seyleri
yapmak iyi olur. Peygamber hakkı için yâhud ölü veyâ diri bir Velî hakkı için
düâ etmek harâmdır. Çünki, kimsenin Allahü teâlâ üzerinde hakkı yokdur. Âlimlerin
bir kısmı böyle ictihâd etdi ise de, böyle düâ etmek, (Yâ Rabbî, onlara vermis
oldugun hak için) niyyeti ile câiz olur. Çünki, Rum sûresinin kırkyedinci âyetinin
meâl-i serîfi, (Üzerimize hak oldu ki, mü’minlere yardım ederiz)dir. En’âm
sûresinin onikinci âyetinin meâl-i serîfi, (Allahü teâlâ kullarına merhamet etmegi
kendisine lâzım kıldı) olup, merhamet ve ihsân ederek, sevdiklerine haklar verdigini
göstermekdedir. (Bezzâziyye) fetvâsında, ölü veyâ diri, Peygamberlerin
ve Evliyânın hurmetleri için düâ etmenin câiz oldugu bildirilmekdedir. Bu vesîkalar,
vehhâbîlerin Ehl-i sünnete bu sebebden de muhâlefetlerinin haksız oldugunu
açıkca göstermekdedir.
Gel kardesim, inkâr etme, kıl insâf! Kıymetli ömrünü, eyleme isrâf!
Kalbini nefsin arzûsundan koru! Dısın gibi için dahî olsun saf!
Bakır ile karısınca bir altın, alırsa, begenir mi onu sarrâf?
Liseyi bitirdim diye övünme! Sakın hem, düsünmeden söyleme lâf!
Me’ârif ehlini bul, onu dinle! Böylece Hakdan ire sana eltâf!
Hakîkat denizine varıp dal, ve, çıkar bir cevheri ki, ola seffâf!
Diplomalı din câhiline kanma, dogru yolu sana gösterdi eslâf!
– 338 –