79 — RAMEZÂN ORUCU
Islâmın bes sartından dördüncüsü, mubârek Ramezân ayında, hergün oruc
tutmakdır. Oruc, hicretden onsekiz ay sonra, Sa’bân ayının onuncu günü, Bedr gazâsından
bir ay evvel farz oldu. Ramezân, yanmak demekdir. Çünki, bu ayda
oruc tutan ve tevbe edenlerin günâhları yanar, yok olur.
(Riyâd-un-nâsıhîn) kitâbında diyor ki: (Buhârî) kitâbında, Ebû Hüreyre “radıyallahü
anh” diyor ki: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Ramezân
ayı gelince, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve seytânlar
baglanır). Imâm-ül-eimme, Muhammed bin Ishak bin Huzeyme yazıyor ki, Selmân-
ı Fârisî “radıyallahü anh” bildirdi ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”
Sa’bân ayının son günü hutbede buyurdu ki: (Ey Müslimânlar! Üzerinize öyle büyük
bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece [Kadr gecesi], bin aydan
dahâ fâidelidir. Allahü teâlâ, bu ayda, hergün oruc tutulmasını emr etdi. Bu ayda,
geceleri terâvîh nemâzı kılmak da sünnetdir. Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak,
baska aylarda, farz yapmıs gibidir. Bu ayda, bir farz yapmak, baska ayda yetmis
farz yapmak gibidir. Bu ay, sabr ayıdır. Sabr edenin gidecegi yer Cennetdir.
Bu ay, iyi geçinmek ayıdır. Bu ayda mü’minlerin rızkı artar. Bir kimse, bu ayda,
bir orucluya iftâr verirse, günâhları afv olur. Hak teâlâ, onu Cehennem atesinden
âzâd eder. O oruclunun sevâbı kadar, ona sevâb verilir). Eshâb-ı kirâm, dediler ki:
Yâ Resûlallah! Her birimiz, bir orucluya iftâr verecek, onu doyuracak kadar zengin
degiliz. Resûl “aleyhisselâm” buyurdu ki: (Bir hurma ile iftâr verene de, yalnız
su ile oruc açdırana da, biraz süt ikrâm edene de, bu sevâb verilecekdir. Bu ay,
öyle bir aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası afv ve magfiret ve sonu Cehennemden
âzâd olmakdır. Bu ayda, emri altında olanların [isçinin, me’mûrun, askerin ve talebenin]
vazîfesini hafîfletenleri [patronları, âmirleri, kumandanları ve müdîrleri],
Allahü teâlâ afv edip, Cehennem atesinden kurtarır. Bu ayda dört seyi çok yapınız!
Bunun ikisini Allahü teâlâ çok sever. Bunlar, Kelîme-i sehâdet söylemek ve
istigfâr etmekdir. Ikisini de, zâten her zemân yapmanız lâzımdır. Bunlar da Allahü
teâlâdan Cenneti istemek ve Cehennem atesinden Ona sıgınmakdır. Bu ayda,
bir orucluya su veren bir kimse, kıyâmet günü susuz kalmıyacakdır).
(Sahîh-i Buhârî)deki bir hadîs-i serîfde buyuruldu ki: (Bir kimse, Ramezân
ayında oruc tutmagı farz bilir, vazîfe bilir ve orucun sevâbını, Allahü teâlâdan beklerse,
geçmis günâhları afv olur). Demek ki, orucun Allahın emri olduguna inanmak
ve sevâb beklemek lâzımdır. Günün uzun olmasından ve oruc tutmak güç olmasından
sikâyet etmemek sartdır.Günün uzun olmasını, oruc tutmayanlar arasında
güçlükle oruc tutmasını fırsat ve ganîmet bilmelidir.
Hâfız [ya’nî hadîs âlimi] Abdül’ azîm-i Münzirî, (Ettergîb vetterhîb) kitâbında
ve hâfız Ahmed Beyhekî (Sünen) kitâbında, Câbir bin Abdüllahdan “radıyallahü
teâlâ anh” haber verdikleri bir hadîs-i serîfde, (Allahü teâlâ benim ümmetime, Ramezân-
ı serîfde bes sey ihsân eder ki, bunları hiçbir Peygambere vermemisdir:
1 — Ramezânın birinci gecesi, Allahü teâlâ mü’minlere rahmet eder. Rahmet
ile bakdıgı kuluna hiç azâb etmez.
2 — Iftâr zemânında, oruclunun agzı kokusu, Allahü teâlâya, her kokudan dahâ
güzel gelir.
3 — Melekler, Ramezânın her gece ve gündüzünde, oruc tutanların afv olması
için düâ eder.
4 — Allahü teâlâ, oruc tutanlara, âhıretde vermek için, Ramezân-ı serîfde
Cennetde yer ta’yîn eder.
5 — Ramezân-ı serîfin son günü, oruc tutan mü’minlerin hepsini afv eder) buyurdu.
– 313 –
Imâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh”, (Mektûbât)ın birinci cild, kırkbesinci mektûbunda
buyuruyor ki: (Ramezân-ı serîf ayında yapılan nâfile nemâz, zikr, sadaka
ve bütün nâfile ibâdetlere verilen sevâb, baska aylarda yapılan farzlar gibidir.
Bu ayda yapılan bir farz, baska aylarda yapılan yetmis farz gibidir. Bu ayda, bir
orucluya iftâr verenin günâhları afv olur. Cehennemden âzâd olur. O oruclunun
sevâbı kadar, ayrıca buna da sevâb verilir. O oruclunun sevâbı hiç azalmaz. Bu ayda,
emri altında bulunanların islerini hafîfleten, onların ibâdet etmelerine kolaylık
gösteren âmirler de afv olur. Cehennemden âzâd olur. Resûlullah, bu ayda, esîrleri
âzâd eder, her istenilen seyi verirdi. Bu ayda ibâdet ve iyi is yapabilenlere, bütün
sene, bu isleri yapmak nasîb olur. Bu aya saygısızlık edenin, günâh isleyenin
bütün senesi, günâh islemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmelidir. Elden geldigi kadar
ibâdet etmelidir. Allahü teâlânın râzı oldugu isleri yapmalıdır. Bu ayı, âhıreti
kazanmak için fırsat bilmelidir. Kur’ân-ı kerîm Ramezânda indi. Kadr gecesi, bu
aydadır. Ramezân-ı serîfde, hurma ile iftâr etmek sünnetdir. Iftâr edince, (Zehebezzama’
vebtelletil urûk ve sebe-tel-ecr insâallahü teâlâ) okumak [sünnet oldugu
(Tebyîn)in Selbî hâsiyesinde yazılıdır.], terâvîh kılmak ve hatm okumak mühim
sünnetdir).
ORUCUN FARZI ÜÇDÜR: 1- Niyyet etmek, 2- Niyyeti ilk ve son vaktleri arasında
yapmak, 3- Fecr-i sâdık, ya’nî tan yeri agarmasından, günesin batmasına kadar
olan zemân [ya’nî ser’î gündüz] içinde, orucu bozan seylerden sakınmakdır.
SEKIZ DÜRLÜ ORUC VARDIR: 1- Farz oruclar: Farz oruc da, iki kısmdır:
Mu’ayyen zemândaki oruc, Ramezân-ı serîf orucudur. 2- Mu’ayyen zemânda olmıyan
farz oruclar: Kazâ ve keffâret orucları böyledir. Fekat, keffâret orucları farz-ı
amelîdir. Ya’nî, inkâr eden kâfir olmaz. 3- Vâcib oruclar: Bunlar da, mu’ayyen olur.
Belli gün veyâ günler oruc adamak gibi. 4- Gayr-i mu’ayyen oruclar: Herhangi bir
veyâ birkaç gün oruc adamak gibi. 5- Sünnet olan oruclar: Muharremin dokuzuncu
ve onuncu günleri oruc tutmak gibi. 6- Müstehab oruclar: Her arabî ayın 13., 14.
ve 15. ci günleri oruc tutmak gibi ve yalnız Cum’a günü oruc tutmak gibi ve kurban
bayramı arefesinde oruc tutmak gibi. Yalnız Cum’a günü oruc tutmak mekrûh
olur da denildi. Cum’a günü oruc tutmak isteyenin, persembe veyâ cumartesi
günü de tutması iyi olur. Çünki, sünnet veyâ mekrûh denilen bir isi yapmamak
lâzımdır. 7- Harâm oruclar: Fıtr bayramının birinci günü ve kurban bayramının her
dört günü oruc tutmak harâmdır. 8- Mekrûh oruclar: Muharremin yalnız onuncu
günü oruc tutmak ve yalnız cumartesi günleri oruc tutmak ve Nevruz ve Mihrican
günleri oruc tutmak ve bütün sene, hergün oruc tutmak ve konusmamak sartı ile
oruc tutmak mekrûhdur.
(Merâkıl-felâh)daki hadîs-i serîfde, (Ayı görünce oruc tutunuz! Tekrâr görünce,
orucu bırakınız!) buyuruldu. Bu emre göre, Ramezân ayı, hilâlin [yeni ayın] görülmesi
ile baslar. Hilâli görmeden önce yapılan hesâb ile, takvîm ile baslamanın
câiz olmadıgını, (Ibni Âbidîn) kıble bahsinde ve (Esi’at-ül-leme’ât) ve (Ni’met-i
islâm) sâhibleri bildirmislerdir. Sa’bân ayının otuzuncu gecesi, günes gurûb edince,
hilâli aramak ve görünce gidip kâdîya haber vermek, vâcib-i kifâyedir. Takıyyuddîn
Muhammed ibni Dakîk diyor ki, (Ictimâ’ı neyyireyn)den 1-2 gün geçmeden,
hilâl hiç görülemez. [89. cu maddeye bakınız!]
Dört mezheb âlimleri sözbirligi ile bildiriyorlar ki, oruca fecr-i sâdık denilen beyâzlıgın,
üfk-ı zâhirî hattının bir noktasında agarması ile baslanır. (Mültekâ) kitâbında
buyuruyor ki: (Oruc, fecrin agarmasından, günes batıncaya kadar, yimegi,
içmegi ve cimâ’ı terk etmekdir. Bir gün evvel günes batmasından, oruc günü
(Dahve-i kübrâ)ya kadar, Ramezân orucuna kalb ile niyyet etmek de farzdır.
Belli gün olan adak orucunun ve nâfile orucun niyyet zemânı da böyledir. Hergün
ayrı niyyet etmek lâzımdır. Ramezân orucuna niyyet ederken, Ramezân demeyip,
yalnız oruc demek veyâ nâfile oruc demek de câizdir. Dahve-i kübrâ vakti, oruc
– 314 –
müddetinin ya’nî ser’î gündüz müddetinin yarısıdır ki, zevâl vaktinden öncedir. Bu
iki vaktin arasındaki zemân farkı, günesin tulû’ vakti ile fecr ya’nî imsâk vakti arasındaki
zemân farkının ya’nî (Hisse-i fecr)in yarısı kadar dakîkadır. [Ezânî zemâna
göre Dahve-i kübrâ, Fecr +(24-Fecr)÷2=Fecr+12-Fecr÷2=12+Fecr÷2 dir. Ya’nî,
Fecr vaktinin yarısı, sabâh 12 den i’tibâren Dahve-i kübrâ vakti olur.] Fecr, ya’nî
imsâk vaktinden evvel niyyet ederken, (Niyyet etdim, yarın oruc tutmaga) denir.
Imsâkdan sonra niyyet ederken, (bugün oruc tutmaga) denir. Ramezân-ı serîf orucu,
her müslimâna farz oldugu gibi, tutamıyanların kazâ etmeleri de farzdır. Kazâ
ve keffâret orucuna ve mu’ayyen olmayan adak oruclarına fecrden sonra niyyet
edilemez.
Ramezân olmak için Sa’bânın yirmidokuzuncu günü, gurûb vaktinde hilâli,
ya’nî gökde yeni ayı aramak ve ayı görmek, eger görülmezse, Sa’bân ayı otuz gün
temâm olmak lâzımdır. Sa’bânın otuzuncu günü ögle nemâzı zemânına kadar
oruc tutup, o gün Ramezân oldugu i’lân edilmezse, orucu bozmak lâzım olur.
Bozmayıp oruca devâm etmek tahrîmen mekrûhdur. Ramezâna, hilâli görmeden
baslayıp, yirmidokuzuncu gecesi bayram hilâli görülürse, Sa’bân rüyet ile
baslamıs ise, bayramdan sonra birgün kazâ edilir. Rüyet ile baslamamıs ise, iki gün
kazâ tutulacagı (Hindiyye) ve (Kâdîhân)da yazılıdır. Bulutlu havada hilâli bir
âdil müslimân kadın veyâ erkegin gördüm demesi ile, açık havada ise, birçok
kimsenin sehâdet etmesi [söylemesi] ile, kâdî ya’nî ahkâm-ı islâmiyyeyi tatbîk eden
hâkim, Ramezân oldugunu i’lân eder. Kâdî bulunmıyan yerlerde, hilâlin bir âdilin
gördüm demesi ile Ramezân olur. Iki âdilin gördüm demeleri ile bayram olur.
(Âdîl) demek, büyük günâh islemiyen ve küçük günâha alısık olmıyan demekdir.
[Nemâzı terk etmek büyük günâhdır. 74. cü maddeye bakınız!] Adâleti sübheli olanın
da sözü kabûl olunur. Ramezâna ve bayrama takvîm ile, hesâb ile baslamak câiz
olmadıgı (Fetâvâ-ı Hindiyye)de de yazılıdır.
[(Hadîka)nın yüzotuzdokuzuncu sahîfesinde diyor ki, (Bid’at sâhibi olanlar, ya’nî
i’tikâdda Ehl-i sünnetden ayrılmıs olan yetmisiki fırkanın hepsi, (Ehl-i kıble) oldukları,
her ibâdeti yapdıkları hâlde, âdil degildirler. Çünki, yâ mülhid olarak, îmânları
gitmisdir. Yâhud bid’at sâhibi olup ehl-i sünneti seb ediyorlar ki, bu da büyük
günâhdır). (Dürr-ül-muhtâr) sâhidligi anlatırken diyor ki, (Müslimânı seb etmek,
kötülemek günâhdır. Adâleti yok eder. Sâhidligi kabûl olmaz). Bunun için, Ramezânın,
bayramın ve hac zemânının gelmesini ve iftâr ve nemâz vaktlerini anlamakda
ve bütün din islerinde, mezhebsizlerin sözlerine uymak câiz degildir.]
Sa’bânın otuzuncu gecesi, bir sehrde hilâl görülünce, bütün dünyâda oruca
baslamak lâzım olur. Gündüz görülen hilâl gelecek gecenin hilâlidir.)
[Kutblara ve Aya giden müslimânın da, seferî olmaga niyyet etmedi ise, bu ayda
gündüzleri oruc tutması lâzımdır. Yirmidört sâatden dahâ uzun günlerde, oruca
sâat ile baslar ve sâat ile bozar. Gündüzü böyle uzun olmıyan bir sehrdeki müslimânların
zemânına uyar. Eger oruc tutmazsa, gündüzleri uzun olmıyan yere gelince
kazâ eder].
Hilâli görmekle Ramezânın baslaması, hesâbla anlasılandan bir gün sonra olabilir.
Fekat bir gün önce olamaz. Arafâtda vakfeye durulan (Arefe) günü de böyledir.
(Bahr)de, 283. cü sahîfede diyor ki, (Kâfir memleketinde bulunan esîr, Ramezân
ayının zemânını bilemez ise, arasdırıp zan etdigi zemânda bir ay oruc tutar.
Sonra, zemânını ögrenince, zemânından önce tutmus ise, hepsini kazâ eder. Zemânından
sonra tutmus ve fecrden evvel niyyet etmis ise, câiz olup, hepsi kazâ yerine
geçer. Fıtr bayramının birinci gününe rastlamıs ise, bir günü kazâ eder).
Ramezânın ve bayramın, semâda hilâli görmekle degil de, takvîme göre baslatıldıgı
yerlerde, oruca ve bayrama hakîkî zemânlarından bir gün önce veyâ bir gün
sonra baslanılmıs olabilir. Oruc tutulan birinci ve sonuncu günleri hakîkî Ramezâna
rastlamıs olsalar bile, Ramezân olup olmadıkları sübheli olur. Ibni Âbidîn
– 315 –
“rahmetullahi aleyh”, Ramezân bahsinde diyor ki, (Ramezân olup olmadıgı sübheli
olan günlerde, Ramezân orucu tutmak, tahrîmen mekrûhdur. Müslimân
memleketinde olup da, ibâdetleri bilmemek özr olmaz). Bunun için, Ramezânın
takvîmlere veyâ mezhebsiz memleketlere uyarak baslatıldıgı yerlerde, bayramdan
sonra, iki gün kazâ orucu tutmak lâzımdır. [Kâfirler ve islâm düsmanları, bir tarafdan,
islâm memleketlerini kana boyuyor. Câmi’leri, islâm eserlerini yıkıyor, yok
ediyorlar. Diger tarafdan da, islâm memleketlerindeki îmânı ve ahlâkı bozuk
olan câhilleri bulup, bunlar vâsıtası ile, islâm ilmlerini yok ediyorlar. Bozuk düsüncelerini,
yalanlarını, islâmiyyet bilgileri diyerek yazıyorlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin
kitâblarına saldırıyorlar. Islâmiyyete karsı bu hücûmları, hep ingilizler
plânlamakdadır. Meselâ (Ramezândan sonra, iki gün kazâ orucu tutmak da nerden
çıkdı? Hiçbir kitâbda böyle bir sey yokdur diyorlar). Kitâblarda yazılı degildir
sözü yanlısdır. Çünki, her asrda, her yerde, Ramezân ayı, hilâli görmekle baslardı.
Iki gün kazâ orucuna lüzûm yokdu. Simdi, Ramezân ayı, hilâlin dogma zemânını
hesâb etmekle baslatılıyor. Ramezânın baslaması, ahkâm-ı islâmiyyeye uygun
olmıyor. Bu hatâyı düzeltmek için, bayramdan sonra iki gün kazâ orucu lâzım
oldugu, Tahtâvînin (Merâkıl-felâh) hâsiyesinde yazılıdır.] (Mecmû’a-i Zühdiyye)de
diyor ki, (Sevvâl [bayram] hilâlini gören bir kimse, iftâr edemez. Çünki, bulutlu havâda,
Sevvâl hilâlini, iki erkegin veyâ bir erkekle iki kadının gördüm demeleri lâzımdır.
Açık havâda, Ramezân ve Sevvâl hilâllerini çok kimsenin gördüm demeleri
lâzımdır). (Kâdîhân)da diyor ki, (Hilâl, safakdan sonra batarsa, ikinci gecenin,
safakdan evvel batarsa, birinci gecenin hilâlidir).
Ramezân-ı serîf orucuna hâzırlanmak için, Sa’bânın onbesinden sonra, oruc tutmamalı,
kuvvetli ve lezzetli seyler yiyerek, vücûdü kuvvetlendirmelidir. Böylece,
farzı yapmaga hâzırlanmalıdır. Sa’bânın onbesinden sonra, sünnet orucları tutmak
âdeti olan is sâhibleri, asker, talebe, bunları, Ramezândan sonra, bos zemânlarında
tutmalıdır. Farzı yapabilmek için sünneti te’hîr etmek de sünnetdir.
Iftârı acele etmek ve sahûru, fecrin agarmasından önce olmak sartı ile gecikdirmek
sünnetdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bu iki sünneti yapmaga
çok dikkat ederdi. (Dürer)de diyor ki: (Seher vaktinde yinilen yemege sahûr denir.
Seher vakti, gecenin [ya’nî, ser’î gurûbdan imsâk vaktine kadar olan zemânın]
son altıda biridir). Sahûru gecikdirmek ve iftârı çabuk yapmak, belki insanın aczini
gösterdigi için sünnet olmusdur. Ibâdet, acz ve ihtiyâcı göstermek demekdir.
Terâvîh düâsı, 243.cü sahîfededir.
(Rıyâd-un-nâsıhîn)de diyor ki: (Bekara sûresindeki bir âyet-i kerîmede meâlen,
(Beyâz iplik siyâhdan ayırd edilinceye kadar yiyiniz, içiniz!) buyurulmusdur. Bu
ipliklerin, gündüzün beyâzlıgı ile gecenin siyâhlıgı olduklarını anlatmak için, dahâ
sonra (Fecrin) kelimesi nâzil oldu. Gündüzün beyâzlıgı ile gecenin siyâhlıgı, iplik
gibi birbirinden ayrılınca, oruca baslanacagı anlasıldı). (Mecma’ul-enhür)de ve
(Hindiyye)de diyor ki, (Hanefî mezhebi âlimlerinin çoguna göre, üfkun bir yerinde
beyâzlık baslayınca, (Imsâk vakti) olup, oruca baslanır. Bundan [15] dakîka sonra
beyâzlık üfk üzerine ip gibi yayılınca, sabâh nemâzı vakti baslar. Böyle yapmak
ihtiyâtlı olur. [Ya’nî, tedbirli, iyi olur]). Nemâzı da, orucu da, bütün âlimlere göre
sahîh olur. Oruca ikinci vaktden sonra baslamıssa, sübheli olur. Astronomik hesâblar
ile birinci vakt bulunmakda ve takvîmlere birinci vakt yazılmakdadır. Simdi,
ba’zı takvîmlere ikinci vaktin hattâ bundan sonra baslıyan kızıllıgın yayıldıgı
zemânın yazıldıgı görülüyor. Bu yeni takvîmlere uyanların orucları sahîh olmaz.
Imsâkin iki vakti arasındaki [On dakîka kadar] zemâna (Ihtiyât zemânı) denir. Bu
zemâna temkin demek dogru degildir. Imsâki sübheli zemâna gecikdirmenin
mekrûh oldugunu, (Bahr-ür-râık) sâhibi de bildirmekdedir. Hele kızıllıgın sonunda
baslanılan oruclar hiç sahîh olmaz. Altmısıncı maddeye bakınız! Osmânlılarda
ilk takvîm 987 [m. 1578]de yapıldı.
Sernblâlî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Nûr-ül-îzâh) kitâbında buyuruyor ki,
– 316 –
(Bulutsuz gecelerde iftârı çabuk yapmak müstehabdır). Kendisi, bu kitâbı serh ederken
buyuruyor ki, (Bulutlu gecelerde orucun bozulmasından korunmak için, ihtiyâtlı
davranmalı [ya’nî, iftârı biraz gecikdirmelidir]. Yıldızlar görünmeden önce iftâr
eden, ta’cîl etmis olur). Bu kitâbın hâsiyesinde, Tahtâvî buyuruyor ki, (Orucu
nemâzdan önce bozmak müstehabdır. (Bahr) kitâbında [ve ibni Âbidînde] denildigi
gibi, iftârda acele etmek, yıldızlar görülmeden önce, iftâr etmek demekdir). Aksam
nemâzını da, bu vaktde, ya’nî erken kılmak müstehabdır. Günesin batdıgı iyi
anlasılınca, önce E’ûzü ve Besmele okuyup, (Allahümme yâ vâsi’al-magfireh igfirlî
ve li-vâlideyye ve li-üstâziyye ve lil-müminîne vel müminât yevme yekûmülhisâb)
denir. Bir iki lokma iftârlık yiyip, (Zehebezzama’ vebtelletil-urûk ve sebe-tel-ecr
insâallahü teâlâ)[1] denir ve yemege baslanır. Hurma veyâ su, zeytin yâhud tuz ile
iftâr edilir. Ya’nî, oruc bozulur. Sonra, câmi’de veyâ evde, cemâ’at ile aksam nemâzı
kılınır. Bundan sonra, aksam yemegi yinir. Sofrada yemekleri yimek, bilhâssa
Ramezânda uzun süreceginden, aksam nemâzının erken kılınması ve yemegin,
acele etmiyerek, râhat yinmesi için, az bir seyle iftâr edip, yemegi düâdan ve nemâzdan
sonra yimelidir. Böylece, oruc erken bozulmus, nemâz da erken kılınmıs olur.
Deniz, ova gibi düz yerlerde, üfk-ı zâhirî hattının görülmesine mâni’ olan tepe,
binâ gibi seylerin arada bulunmadıgı yerlerdeki kimse için gurûb vakti, ya’nî günesin
batması demek, görülen üfk hattı [Hakîkî üfk degil] altına girerek, üst kenârının
gayb olmasıdır. Bu vakt günes sark tarafındaki tepeleri aydınlatır. Günesin bu
üfk-ı zâhirî hattından batmasını göremiyen kimse için gurûb vakti, ser’î gurûbdur.
Ya’nî günesin üfk-ı ser’î altına girmesidir. Bu vakt, günes sark tarafındaki dagları,
bulutları aydınlatmaz olur. Isıkları, çekilip, sark tarafı kararır. Ârızalı erâzîde, günesin,
meselâ tepe, binâlar arkasında gayb olması kâfî olmayıp, ısıklarının her yerden
çekilmesi, semânın sark tarafda kararmaga baslaması lâzımdır. Takvîmlerde,
ser’î gurûb vakti yazılı oldugu için, üfk-ı zâhirî hattından gurûbu göremiyenlerin,
takvîme göre iftâr etmeleri lâzımdır. Ibni Âbidîn, orucun müstehablarını anlatırken
diyor ki, (Alçak yerde olanlar, günesin gurûb etdigini görünce, iftâr ederler. Yüksekde
olan, gurûb etdigini görmedikce, bunlarla berâber iftâr edemez). Orucu
ta’rîf ederken yazdıgı (Oradan gece baslayınca iftâr edilir) hadîs-i serîfinin (Sark tarafında
karanlık baslayınca iftâr edilir) demek oldugunu bildirmekdedir. [Sark tarafda
karanlıgın baslaması, en yüksek yerde ziyânın kalmaması demekdir.]
Iftârı aksam nemâzından önce yapmak müstehab ise de, bir ibâdeti bozmak sübhesinden
kurtarmak için müstehab terk edilmelidir. Önce aksam nemâzını kılmalı,
sonra iftâr etmelidir. Böylece iftâr yine, yıldızlar görünmeden önce olur. Ya’nî,
acele edilmis olur ve oruc, bozulmak tehlükesinden kurtulur. Aksam nemâzını vakti
çıkmadan, tekrâr kılmak mümkindir. Takvîm, sâat, kandil, top ve ezân yanlıs
olunca, oruc kurtulmaz. Ibni Âbidîn, nemâz vaktlerini anlatırken buyuruyor ki, (Iftâr
etmek için, günesin batdıgını iki âdil müslimânın haber vermesi lâzımdır. Bir
olursa da, be’s yokdur). [Görülüyor ki, takvîmi hâzırlayanın ve iftâr topu atanın,
ezân okuyanın âdil olmaları lâzımdır.]
ORUCU BOZAN SEYLER — Ramezân ayında, oruclu oldugunu bildigi hâlde
ve fecr agarmadan evvel niyyet etmis iken, fâideli bir sey yimekle, içmekle, ya’nî
gıdâ veyâ devâ olarak yinilmesi âdet olan veyâ zevk ve keyf veren bir seyi agızdan
mi’deye sokmakla veyâ cimâ’ yapmak ve yapılmakla oruc bozulur ve kazâ ve
keffâret lâzım olur. Bu ta’rîfe göre, sigara içmek orucu bozar. Hem kazâ, hem keffâret
lâzım olur. Çünki, dumandaki katı ve sıvı zerreler tükrük ile mi’deye giderler.
Hacamat, gıybet gibi, orucu bozmadıgı iyi bilinen seyden sonra, oruc bozuldu
sanarak, bile bile yise, orucu bozularak kazâ ve keffâret lâzım olur. Ramezânda fecr-
– 317 –
[1] Bu iftâr düâsının ma’nâsı, (Açlık zemânı bitdi. Damarlarımızın suya kavusması vakti
geldi. Insâallah sevâb hâsıl oldu) demekdir.
den evvel niyyet etmiyen kimse, dahveden önce oruc bozacak birsey yaparsa, iki
imâma göre, hem kazâ, hem de keffâret lâzım olur. Çünki, niyyet ederek oruc tutmak
imkânı mevcûd iken, bu imkânı kaçırmısdır. Imâm-ı a’zama göre ise, yalnız
kazâ lâzım olur. Dahve vaktinden sonra yir, içerse, üç imâma göre de, keffâret lâzım
olmaz. Keffâret cezâsı, mubârek Ramezân ayının hurmet, nâmûs perdesini yırtmanın
karsılıgıdır. Imâm-ı a’zama göre, dört mezhebde de sahîh olan Ramezân orucunu
bile bile bozmanın cezâsıdır. Sâfi’î mezhebinde, fecrden önce niyyet sart oldugundan,
fecrden önce niyyet etmiyen veyâ zorla, özrle bozan hanefîler de,
Imâm-ı a’zama göre keffâret yapmaz. Kazâ, adak ve nâfile orucları bozunca, keffâret
yapılmaz. Ramezânın bir gününde, kazâ lâzım olan birsey yaparak orucunu
bozan kimse, baska gününde de bu seyi kasd ile yine yaparsa, keffâret de lâzım olur.
Hatâ ederek bozulsa, meselâ, abdest alırken, bugazına su kaçsa veyâ zor ile orucu
bozdurulursa, ihtikan ederse, burnuna sıvı ilâc, kolonya veyâ duman [baskasının
içdigi sigara dumanı] yâhud, ud agacı, anber ile tütsülenip dumanını çekerse,
kulagına ilâc damlatırsa, derideki yaraya koydugu ilâc içeri girerse [ve igne ile ilâc
sırınga ederse], kâgıd, tas, ma’den parçası, pamuk, ot, pismemis pirinc, darı, mercimek
dânesi gibi, ilâc ve gıdâ olmayan sey yutarsa, zorlayarak agız dolusu kusarsa,
disi kanayan, yalnız kanı veyâ tükrükle müsâvî mikdârda karısık kanı yutarsa,
fecr dogdugunu bilmiyerek yirse, günes batdı zan ederek orucu bozarsa, oruclu oldugunu
unutup yidikde, orucu bozuldu sanarak, bilerek yimege devâm ederse, uyurken
agzına su akıtılır veyâ cimâ’ olunursa, niyyet etmeden oruc tutarsa veyâ Ramezânda
sabâha kadar niyyet etmeyip, sonra niyyet etse bile, ya’nî kusluk nemâzı
zemânından, dahveden sonra oruc tutmazsa, bunların hepsinde oruc bozulur ve
bayramdan sonra, bir günü için yalnız bir gün kazâ etmek lâzım olur. Keffâret lâzım
olmaz. Bugaza yagmur, kar kaçsa, oruc da, nemâz da bozulur. Kazâ lâzım olur.
Kucaklayıp, sarılıp, öpüp cünüb olursa bozulur ve kazâ lâzım olur. Cünüb olmadı
ise bozulmaz. (Masturbation) ile, ya’nî el ile istimnâ edip cünüb olunca, yalnız
kazâ lâzım oldugunu, (Hindiyye) ve (Bahr) ve (Dürr-ül-muhtâr) kitâblarının sâhibleri
“rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bildirdiler. Geceden disleri arasında
kalan seyi, bilerek yutsa, nohud kadar ise, bozulup kazâ lâzım olur. Nohuddan
küçükse bozulmaz. Unutarak yiyen kimse, orucu bozulmadıgını bildigi hâlde, yine
yir, içerse, kazâ ve keffâret lâzım olur.
(Mültekâ)da ve bütün kitâblarda diyor ki: (Basdaki ve gögdedeki yaraya konulan
ilâc, beyne veyâ sindirim yollarına sızarsa, oruc bozulur. Yalnız kazâ lâzım olur).
(Mültekâ) serhinde (Gıdânın, yaradan içeri sızınca, orucu bozdugunu Imâm-ı
a’zam söylüyor. Iki imâm ise, bozmaz dedi. Çünki, yaradılısda bulunan deliklerden
girerse, bozar dedi) yazılıdır. (Merâkıl-felâh) serhinde, Tahtâvî, bunu güzel
açıklıyor. Diyor ki: (Basda ve gögdedeki yaraya konulan ilâcın, sıvı olsun, katı olsun,
beyne ve hazm yoluna gitdigi bilinirse, oruc bozulur. Içeri gitdigi iyi bilinmezse,
ilâc sıvı ise, Imâm-ı a’zam bozulur dedi. Iki imâm ise, içeri gitdigi iyi bilinmeyince
bozulmaz dedi. Içeri sızdıgı iyi bilinmeyen ilâc katı ise, üç imâm da, bozulmaz
dedi). Bundan anlasılıyor ki, sızdıgı iyi bilinen ilâc, katı da olsa, sıvı da olsa,
üç imâm da orucu bozar, buyurmusdur. Koldan, bacakdan, heryerden deri altına,
adaleye igne ile yapılan ası, ilâc injeksiyonlarının orucu bozacagı, buradan anlasılmakdadır.
ORUCU BOZMAYAN SEYLER — Ramezân-ı serîfde veyâ kazâ, keffâret,
adak ve nâfile oruclarda, oruclu oldugunu unutarak yise, içse, cimâ’ etse, oruclu
iken uykuda cünüb olsa, uyanık iken bakarak cünüb olsa, tentürdiyod, yag sürünse,
sürme çekse, [bunların rengi, kokusu tükürükde, idrârda belli olsa bile], sehvet
ile öpse, gıybet etse, hacamat olsa, istemiyerek agız dolusu kussa, zorlıyarak
biraz kussa, kulagına su kaçsa, agzından veyâ burnundan bugazına toz, duman, sinek
kaçsa, [oksijen gazı tüpü ile sun’î hava verilse, baskalarının içdigi sigaranın du-
– 318 –
manı gelerek, agzına, burnuna girmesinden sakınmak mümkin olmasa], agzını yıkadıkdan
sonra agzında kalan yaslıgı tükürük ile yutsa, gözüne, dis çukuruna ilâc
koysa, tadını bugazında duysa bile, bunların hiçbiri orucu bozmaz.
[(Bahr-ür-râık) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Agız
ba’zan bedenin dâhili sayılır. Bunun için, oruclu kimse, tükürügünü yutarsa, orucu
bozulmaz. Insanın içindeki necâsetin mi’deden bagırsaga geçmesi gibi olur. Agızdaki
yaradan veyâ dis çekdirmeden, igne yapılan yerden yâhud mi’deden agza kan
çıkması, abdesti ve orucu bozmaz. Bu kanı tükürünce veyâ yutunca, tükürük kandan
çok ise, ya’nî sarı ise, yine bozulmazlar. Mi’deden gelen baska seyler agza geldigi
zemân da böyle olup, abdest ve oruc bozulmaz. Agız dolusu, agızdan dısarı çıkarsa,
ikisi de bozulur. Agzın içi, ba’zan da, bedenin hârici gibi olur. Agzına su alınca
oruc bozulmaz). (Cevhere)de de böyle yazılıdır. Görülüyor ki, dis çıkartınca,
çok kan geliyorsa, tükürünce orucu bozulmaz. Oruclu degil ise, yutunca, abdesti
bozulmaz. Kanı tükürükden az ise, ikisi de hiç bozulmaz.
(Fetâvâyı Hindiyye)de diyor ki, (Ihtikan [lavman] yapmak, kulagına yag damlatmak
bozar ise de, keffâret lâzım olmaz. Zekerine su, yag akıtırsa, mesâneye gitse
bile bozmaz. Kadının fercine akıtırsa bozar. Yas veyâ yaglı parmagını dübürüne,
kadın fercine sokarsa, bozar. Parmak kuru ise, bozmaz. Tahâretlenirken, dübürüne
su kaçarsa bozar.)]
Yutmadan yemegin tadına bakmak, sakız çignemek, cünüb olmak sübhesi varken
öpmek, serinlemek için yıkanmak bozmazlar ise de, tenzîhen mekrûhdurlar.
Sürme ve bıyık yagı kullanmak ve çiçek, misk, kolonya koklamak, orucu bozmadıgı
gibi, mekrûh da degildir. Sürme, bıyık yagı, zînet için, mekrûh olacagı gibi, elde,
yakada çiçek tasımak da mekrûh olur. Tozlu dumanlı sey koklamak ve çiklet
çignemek orucu bozar. Misvâk, hacamat mekrûh degildir.
Sahûru gecikdirmek ve iftârı acele etmek müstehabdır. Ibni Âbidîn buyuruyor
ki, (Bundan maksad, iftârı, yıldızlar görününciye kadar gecikdirmemekdir. Bulutlu
havada, ezân okunsa, top atılsa bile, günes batdıgına kendi kanâ’ati gelinciye kadar
orucu bozmamalıdır). Oruca, fecr-i sâdık agarması ile baslanacagı, Bekara sûresinin
187. ci âyetinde emr olundu. Allahü teâlânın bu emri degisdirilemez.
[Madde: 60.]
Hasta, hastalıgı artacak ise, hâmile kadın, süt veren kadın, harb eden asker za’îf
olursa, oruc tutmaz. Iyi olunca kazâ eder. Ekmek parası kazanmak için çalısırken
hasta olacagını bilen isçinin, hasta olmadan önce orucu bozması câizdir. Üç günlük
yola [104 kilometreye] gitmek için niyyet ederek yola çıkan, müsâfir olur. Böyle
müsâfir, orucunu ertesi gün bozabilir ve Ramezândan sonra kazâ eder ise de, zarâr
etmezse, tutması efdaldir. Yolda ve onbes günden az kalacagı yerde tutdugu
orucu bozarsa, keffâret lâzım olmaz. Müsâfirligi bitip evine gelince veyâ gitdigi yerde
onbes gün kalmagı niyyet edince, tutmadıgı günleri kazâ eder. Hasta olmıyan
ve müsâfir olmıyanların, isçi, asker, talebe olsalar da, oruc tutmaları lâzımdır. Tutmazlarsa,
günâhı büyükdür. Kazâ etmeleri lâzımdır. Niyyetli iken bozarlarsa,
keffâret de lâzım olur. (Behcet-ül-fetâvâ) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ
aleyh” diyor ki, (Ramezân-ı serîf, yaz aylarından birine geldigi zemân, din adamı
sekline giren birisi, müslimânlara (Oruca niyyet etmeyip, oruc tutmaz iseniz ve kısın
kısa günlerde kazâ ederseniz, câiz olur. Ramezânda oruca niyyet etmeden, yir
içerseniz, keffâret lâzım olmaz) diyerek gençlere, talebeye, isçiye oruc tutdurmazsa,
bu kimse siddetle ta’zîr edilir, cezâlandırılır. Böyle söylemesi men’ edilir).
Ibni Âbidîn diyor ki, (Hasta, hastalıgının artmasından veyâ iyi olmasının gecikmesinden
yâhud siddetli agrı gelmesinden veyâ hasta bakıcı, hastalanarak, onlara
bakamayıp helâk olmalarından korkar ise, oruc tutmayıp sonra kazâ eder.
Saglam kimse, hasta olacagını çok zan ederse ve nehr temizlemek gibi is yaparken
veyâ devletin emri ile çalısırken, çok sıcak veyâ soguk te’sîri ile helâk olacagını ve
– 319 –
[kimsesiz olup hiçbir yerden yardım görmiyen] kadın [nafakasını kazanmak için]
çamasır yıkamak ve yemek pisirmek ile helâk olacagını, çok zan ederek anlarsa,
oruc tutmaması ve niyyetli orucu bozması câiz olur, baska zemân kazâ eder. Çok
zan etmek, ölüm alâmetlerini görmekle veyâ kendi tecribesi ile yâhud tabîb-i
müslim-i hâzıkın haber vermesi ile anlasılır. Hâzık, mütehassıs, uzman olmak demekdir.
Kâfir ve fâsık, ya’nî büyük günâh isledigi bilinen tabîbe muâyene ve tedâvî
câizdir. Fekat bunların sözleri ile ibâdet bozulmaz. Orucunu bozarsa, keffâret
lâzım olur. Ikrâh bahsinde diyor ki, bir uzvun telef olması veyâ bütün malının
gitmesi, siddetli, iskenceli habs ve dayak, helâk olmaga yol açar). (Imâd-ül-islâm)da
diyor ki, (Müslimân mütehassıs tabîb bulamazsa, kendi tecrîbesi de yoksa, önce bükülmüs
kâgıd parçasını veyâ çig bir pirinc dânesini susuz yutup, sonra yimeli, ilâc
almalı, böylece keffâretden kurtulmalıdır). (Bahr-ür-râık)da diyor ki, (Zehrli
hayvan sokan kimse, ilâc için orucu bozup, Ramezândan sonra yalnız kazâ eder.)
Ibni Âbidîn orucu bozanların sonunda diyor ki, (Nafakaya muhtâc kimse, çalısınca
hasta olacagını anlarsa, orucu bozar. Ücret ile çalısmagı sözlesmis ise ve is sâhibi,
Ramezânda izn vermiyor ise, kendinin ve âilesinin nafakası mevcûd olan, orucu
bozmaz. Çünki, böyle kimsenin dilenmesi harâmdır. Kendinin ve âilesinin nafakasına
mâlik degil ise, orucun zarâr vermiyecegi baska hafîf is bulması lâzım olur.
Hafîf is bulamazsa, isinde çalısarak, orucu bozması câiz olur. Bunun gibi, ekin biçen
kimseye Ramezân ayının orucu ziyân verirse, ya’nî orucdan dolayı, ekini biçemeyip,
ekin telef olursa yâhud çalınırsa, [veyâ binâ yapılamayıp da yagmurdan
yıkılmak tehlükesi muhakkak olursa] ve bunları ücret ile yapacak bulamazsa,
oruc tutmayıp, bu islerini yapmak câiz olur. Is bitince, orucunu tutar ve Ramezândan
sonra da, tutamadıgı günleri kazâ eder. Günâh olmaz. Susuzlukdan hasta olması,
ölmesi muhakkak olan herkes de, orucu bozup, kazâ edebilir. Keffâret yapmazlar).
Oruc kazâsı: Arka arkaya oldugu gibi, ayrı ayrı günlerde de, bir gün için, bir gün
oruc tutmakdır. Aralıklı tutarken, araya baska Ramezân gelirse, önce Ramezânı
tutar. Ihtiyâr olup, ölünciye kadar Ramezân orucunu veyâ kazâya kalmıs oruclarını
tutamıyacak kimse ve iyi olmasından ümmîd kesilen hasta, gizli yimelidir. Zengin
ise, hergün için bir fıtra, ya’nî besyüzyirmi dirhem [binyediyüzelli gram] bugday
veyâ un veyâ kıymeti kadar altın veyâ gümüs para, bir veyâ birkaç fakîre verir.
Ramezânın basında veyâ sonunda toptan hepsi bir fakîre de verilebilir. Fidye
verdikden sonra kuvvetlenirse, Ramezân oruclarını ve kazâ oruclarını tutar. Fidye
vermeden ölürse, iskât yapılması için vasıyyet eder. Fakîr ise, fidye vermez. Düâ
eder. Böyle ihtiyâr ve hasta, sıcak veyâ soguk mevsimde tutamıyorsa, uygun gelen
mevsimde kazâ eder. Oruc tutunca, nemâzı ayakda kılamıyan kimse, oruc tutar
ve nemâzı oturarak kılar. Ramezân günü, orucu bozarsa, çocuk bâlig olursa, kâfir
müslimân olursa, müsâfir sehrine gelirse, kadın temiz olursa, aksama kadar oruclu
gibi, sakınmaları lâzımdır. Müsâfir ve kadın, o günü, sonra kazâ eder.
Oruc keffâreti için, bir köle âzâd edilir. Köle âzâd edemiyen, ard arda, altmıs
gün oruc tutar. Altmıs gün sonra, tutmadıgı hergün için, birer gün dahâ tutar.
Birkaç Ramezânda keffâretleri olan veyâ bir Ramezânda, iki gün keffâreti
olan kimse, birinci keffâreti yapmamıs ise, ikisi için yalnız bir keffâret yapar. Birinci
keffâreti yapmıs ise, ikinci keffâreti de, ayrıca yapar.
Keffâret orucu, hastalık, yolculuk gibi bir özr ile veyâ bayram günlerine rastlamak
sebebi ile bozulursa veyâ Ramezâna rastlarsa, yeniden altmıs gün tutmak
lâzım olur. Bayram günlerinde bozmazsa, yine yeniden baslaması lâzım olur. Kadın,
hayz ve nifâs sebebi ile bozunca, yeniden baslamaz. Temizlenince geri kalan
günleri tutarak, altmısı temâmlar. Fekat, yemîn keffâreti olan üç gün ard arda tutulacak
orucu bu sebeble bozan kadının da, üç günü, yeniden tutması lâzım olur.
Keffâret orucuna, Ramezâna ve bayramlara rastlamıyacak seklde baslamalıdır. Re-
– 320 –
cebin birinci günü keffâret orucuna baslayıp, Sa’bânın sonunda, altmıs günü temâm
olmasa, üç günlük yola gitmegi niyyet ederek vatanından çıkar. Ramezânın birinci
günü, keffâret orucuna niyyet eder [Esbâh]. Çünki, müsâfire Ramezân orucunun
edâsı farz degildir. Kazâ etmesi câizdir.
Devâmlı hasta veyâ çok yaslı olup, altmıs gün keffâret orucunu tutamaz ise, altmıs
fakîre bir gün ta’âm ibâha eder. Ya’nî doyurur. Aç olan altmıs fakîri, bir
günde iki kerre doyurmak lâzımdır. Hepsinin aynı günde yimeleri sart degildir. Bir
fakîri hergün iki def’a doyurmak üzere altmıs gün veyâ hergün bir def’a doyurmak
üzere yüzyirmigün yidirmek de olur. Yâhud, altmıs fakîrin herbirine, yarım sâ’ [bin
yediyüz elli gram] bugday veyâ un veyâ bir sâ’ arpa, kuru üzüm, hurma temlik eder.
Bunların kıymeti kadar ekmek, baska mal veyâ altın, gümüs vermek veyâ bunları
bir fakîre altmıs gün devâmlı vermek de câiz olur. Ibâha, ya’nî, kendisini doyurması
için fakîre Fülûs [kâgıd para] da verilecegi (Bedâyı’)da yazılıdır. Altmıs
günlügü, bir fakîre, bir günde toplu verse, bir günlük vermis olur. Altmıs fakîri sabâh,
altmıs baska fakîri de aksam doyurursa, sabâh doyurduklarını aksam veyâ aksam
doyurduklarını sabâh, bir dahâ doyurmalıdır. Yâhud, bunlardan altmısının herbirine,
Sadaka-i fıtr mikdârı mal temlik eder. Iki keffâret için, altmıs fakîrin herbirine,
iki kat [bir sâ’] bugday verirse, bir keffâret ödenmis olur. Köle satın alabilecek
kimsenin oruc tutması, oruc tutabilenin de fakîrleri doyurması câiz degildir.
Fakîr olan hasta ve ihtiyâr, zengin olunca doyurur. Keffâret yaparken niyyet etmek
lâzımdır.
Özrü olan kimseler, oruc tutamadıkları günler, gizli yimelidirler. Ramezân-ı serîfde
umûmî yerlerde, müslimânların karsısında, oruc yiyenlerin ve oruc tutanları
aldatarak, oruc tutdurmıyanların îmânı gider. Ramezân günlerinde lokanta, ashâne,
gazino, büfe gibi yiyip içme yerlerini isletmek günâhdır. Bunların, oruc yiyenlerden
kazandıkları, halâl ise de, habîsdir, zararlıdır. Buralarını iftârdan sonra
açmalıdır. [Farz olan orucu bozmak için, sekiz özr vardır: 594.cü sahîfeye bakınız!]
Ramezân geldi dayandı,câmi’ler nûra boyandı.Top atıldı, kandil yandı,cümlemiz buna inandı.Ilk on günü, rahmet boldur,sonra günâhlar afv olur.Bayram gecesi, mü’minler,
Cehennemden âzâd olur.Kardesim, oruc tut sen de,nemâzlarını kıl, hem de!
günâhdan sakın her demde,Çok azâb var Cehennemde!Düsman sana saldırıyor,
oruc zaîfletir diyor.Ilmi fenni, o çigniyor,hâin, hep yalan söylüyor!Uyan! Gitdi ömrün çoku,oruc tut, anla aç toku!Islâm kitâblarını oku,insanlıkdan al bir koku!
– 321 – Se’âdet-i Ebediyye 1-F:21