21 Ağustos 2013

Esma-i Hüsna'nın Delaleti


Esma-i Hüsna'nın Delaleti...


Allah Teâlâ'nın isimlerinin hepsi güzeldir. Bu isimlerin tamamı mutlak kemale ve mutlak övgüye delâlet eder. Onlardan her biri kendi sıfatlarından türemişlerdir. Sıfat olmak isim olmaya, isim olmak sıfat olmaya engel değildir.
Esmâ-i Hüsnâ'nın delâleti üç türlüdür:
1. Mutabakat  delâleti:  
İsmi, delâlet ettiği mânâların  tamamıyle açıkladığımızda buna mutabakat delâleti denir.
2, Tadammun/kapsama delâleti:
İsmi delâlet ettiği mânâların bir kısmıyle açıkladığımız zaman buna tadammun delaleti denir.
3. İltizam/gereklilik ayrılmazlık delâleti:
Bir isimle ona bağlı olan diğer isimlere de istidlal ettiğimiz zaman buna iltizam delâleti denir
Mesela "er-Rahman" isminin "rahmet" ve "zat"a delâleti mutabakat delâletidir. Bunlardan sadece birisine delâleti tadammun delâletidir. Çünkü ihtiva ettiği anlamın içinde o vardır. "er-Rahman" isminin hayat, ilim, irade ve kudret gibi isimlere delâleti ise, bu isimler ancak rahmet sıfatıyla nitelendirildiğinde mümkündür ki buna da iltizam delâleti denir. Bu sonuncusunu anlamak için sağlam bir düşünce yapısına ihtiyaç vardır. İlim sahipleri bunu kavramada farklı farklı durumlarda olabilirler. [44]
Bunu bilmenin yolu şudur:
Bir lafzı ve onun delâlet ettiği mânâyı iyice anladıktan sonra, ona bağlı olarak olmazsa olmaz şeyleri de düşün. Bu kaide senin için bütün şer'i nasslarda geçerlidir. Esmâ-i Hüsnâ'nın bu üç delâleti de hüccettir. Çünkü bunlar doğru ve kesindirler. [45]

Esma-i Hüsnâ’yı İnkar


Esmâ-i Hüsnâ'yı inkarın anlamı, doğru yoldan sapmaktır. Bu da iki şekilde olur. Birincisi; yaratılmışlardan herhangi birisini bu isimlere ortak etmektir. Bunun örneğini Mekkeli müşriklerde görürüz. Onlar Allah'tan başkasına verilmesi caiz olmayan Allah'a ait sıfatlardan, kendi ilahlarına isimler türettiler. Lât’ı Allah adından, Uzza'yı Aziz'den, Menat’ı Mennan'dan türettiler. Her müşrik ibadet ettiği mahluka, ibadetini gerektiren sebeplere uygun olarak rubûbiyet ve ulûhiyet özelliklerinden birisini isim olarak veriyordu. .
Esmâ-i Hüsnâ'yı inkar noktasında en ileri gidenler, "yaratanla yaratılan aynıdır" diyen "Vahdet-i Vücutçulardır. Onlar övülmüş veya yerilmiş her ismin Allah Teâlâ (c.c.) için kullanılabileceğini söylerler. Allah onların söylediklerinden son derece yücedir ve münezzehtir.
Esmâ-i Hüsnâ'yı inkarın ikinci şekli Cehmiye fırkası ve onun kollarının yaptığı gibi Allah'ın sıfatlarını inkar edip, yerlerine aslı esası olmayan isimlerin konulmasıdır.
Doğrudan doğruya Allah'ın varlığını ve O'nun isimlerini inkar edenlere gelince -ki felsefeci zındıkların yaptığı gibi- onlar artık sırat-ı müstekimden sapmışlar ve cehennemin yoluna yönelmişlerdir. [46]
İbnü'l-Kayyim şöyle demiştir:
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"En güzel isimler (Esmâü’l-Hüsnâ) Allah'ındır, o halde O'na o güzel isimlerle dua edin. O'nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir." [47]
Allah'ın isimlerini inkârın esası, isimlerin gerçekliklerinde ve anlamlarında haktan sapmaktır. İlhad kelimesinin kökünde meyl anlamı vardır. Kabrin yan tarafında açılan bölüme Lahid denilir. Bu bölüm kabrin ortasından meylettiği için bu isim verilmiştir. Dinde mülhid olan da haktan batıla meyledendir. İbnu's-Sikkit bu kelime hakkında şunu söyler: Mülhid, haktan sapıp, onun içine ondan olmayan şeyleri sokuşturan demektir. Mültehid kelimesi de burdan gelir.
Ayet-i kerimede "O'ndan başka bir sığınak bulamazsın"[48]  buyurulurken, sığınak anlamında mültehad kelimesi geçer. Yani O'ndan başka kendisine yöneleceğin, kaçacağın, iltica edeceğin, meyledeceğin kimse yoktur demektir.
Allah'ın isimlerini inkâr şu şekillerde olur:
Birincisi, el-İlah'tan Lât, el-Aziz'den Uzza isminin türetilmesi gibi Allah'a ait isimlerin putlara verilmesidir. Arapların putu ilah olarak isimlendirmeleri gerçek bir ilhad ve inkardır. Çünkü onlar Allah'ın isimleriyle kendi putlarına ve batıl ilahlarına yöneldiler.
İkincisi, Allah Teâlâ'nın uygun olmayan isimlerle isimlendirilmesidir. Nitekim Hristiyanlar O'na "baba", felsefeciler "mücibun bi zâtihi", "İlletün fâileh" demişlerdir. Bunların hepsi birer ilhaddır.
Üçüncüsü; Allah Teâlâ'da bulunması caiz olmayan noksanlıklarla O'nun nitelendirilmesidir. Habis ruhlu yahudilerin "O, fakirdir", "O, mahlukatı yarattıktan sonra istirahate çekildi" demeleri böyledir. Ayette hikaye edilen şu sözler de onlarındır:
"Yahudiler, Allah'ın eli bağlıdır (sıkıdır) dediler. Hay dediği yüzünden eli bağlanası ve lanet olası! Bilakis, Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir." [49]
Buna benzer sözler Allah Teâlâ'nın isimleri ve sıfatları hakkında ilhaddır.
Dördüncüsü; İsimlerin ihtiva ettikleri anlamların inkar edilmesi ve iptal edilmesidir. Cehmiyye fırkası ve onlara uyanların: "O isimler, anlamları ve sıfatları olmayan soyut lafızlardır" demeleri bu tür bir ilhaddır.
Böyle söyleyenler Allah'a Semî, Basîr, Hayy, Rahim, Mütekellim ve Mürîd isimlerini verirler ve "O'nun hayatı, işitmesi, görmesi, konuşması ve iradesi yoktur" derler. Bu durum, akıl, şeriat, lügat ve fıtrat açısından Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarını inkarın en büyüğüdür. Bu tür bir inkar, müşriklerin inkarının karşıtıdır. Çünkü onlar Allah'ın isimlerini ve sıfatlarını kendi ilahlarına veriyorlardı. Bunlar ise Allah Teâlâ'yı kemal sıfatlardan soyutlayarak bu sıfatları inkar ve ibtal ediyorlar. Her ikisi de Allah'ın isimleri konusunda ilhada düşmüşlerdir.
Cehmiyye ve onun kolları bu inkarlarında çeşit çeşittir. Aşırı olanlar, ılımlı olanlar ve ortada olanlar vardır. Allah ve Rasûlünün bildirdiği sıfatlardan herhangi bir şeyi inkar eden bir kimse, bu inkarı ister az olsun, ister çok olsun haktan sapmıştır.
Beşincisi; Allah Teâlâ'nın sıfatlarını yaratıkların sıfatlarına benzetmektir. Allah Teâlâ, Müşebbihenin [50] söylediklerinden beridir (uzaktır) ve münezzehtir. Bu tür ilhad, Allah'ı sıfatlarından soyutlayan ve sıfatları iptal eden Muattıla'nın inkarının karşıtıdır. Onlar isimleri kemal sıfatlardan soyutlayıp, bu sıfatları inkar ediyorlardı, bunlar ise bu sıfatları yaratıkların sıfatlarına benzetiyorlar. Her ne kadar gidiş yolları ayrı ayrı olsa da haktan sapma noktasında birleşiyorlar.
Allah Teâlâ, Rasûlüne uyanları ve onun sünnetini ayakta tutan varislerini bu tür sapıklıklardan korumuştur. Onlar Cenab-ı Hakk'ı sadece kendisini vasfettiği şeylerle nitelemişlerdir. O'nun sıfatlarını ne inkar etmişler, ne de yaratıkların sıfatlarına benzetmişlerdir. Lafız ve anlam yönünden nasıl gelmişse öylece kabul etmişler ve herhangi bir değişikliğe gitmemişlerdir. Onların bu isimlere inanış biçimleri  bu  isimleri mahlukatın isim sıfatlarına benzetmekten uzaktır. Onların Allah Teâlâ'yı her türlü noksanlıktan tenzih etmeleri de O'nu bu sıfatlarından soyutlamaktan uzaktır. Onlar ne Allah'a sanki bir puta tapar gibi tapan Müşebbihe'ye benzerler, ne de sanki yokluğa tapan Muattıle'ye benzerler. Nasıl ki İslâm milleti diğer milletler arasında orta bir milletse, ehli sünnet de diğer fırkalar arasında orta bir yolu takip etmişlerdir. Onların bilgi kandilleri doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan yani o ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. Bu öyle bir ağaçtır ki yağı, neredeyse kendisine ateş değmese dahi ışık verir. Bu ışık nûr üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir.
Allah'tan bizleri nuruna eriştirmesini, rızasına giden yolu bize kolaylaştırmasını ve Rasûlünün yolunu izlemeyi bizlere nasibetmesini dileriz. Şüphesiz ki O, çok yakındır ve dualarımızı kabul edendir. [51]

Esmâi Hüsna'yı Saymak İlmin Esasıdır


Esmâ-i Hüsna'yı saymak ve onları bilmek, malum olan herşeyi bilmenin esasıdır. Çünkü Allah Teâlâ'nın dışındaki bilinen şeyler ya O'nun yaratmasıdır veya O'nun emridir. İlim ise ya O'nun yarattığı şeyleri bilmektir, ya da şeriat, kural olarak koyduğu şeyleri bilmektir. Yaratmanın ve emretmenin kaynağı Esmâ-i Hüsnâ'dan çıkar. Bu ikisi arasında iç içe bir irtibat vardır.
Buyrukların tamamının kaynağı Esmâ-i Hüsnâ'dır. Bu emirlerin hepsi güzeldir ve hepsi de kulların menfaatine uygundur. Onlar için birer rahmettir ve şefkattir. Onlara yönelik bütün emirler ve yasaklar, onların kemale ermeleri için Allah'ın bir ihsanıdır. Allah Teâlâ'nın bütün emirleri bir maslahattır, hikmettir, rahmettir, lütuf ve ihsandır. Çünkü bu emirlerin kaynağı Esmâ-i Hüsnâ'dır. O'nun bütün fiilleri de adaletlidir, hikmetlidir ve kulların mashalatına uygundur ve onlar için birer rahmettir. Çünkü bu fiillerin de kaynağı Esmâ-i Hüsnâ'dır. Onun yaratmasında bir uygunsuzluk, bir anlamsızlık yoktur. Allah Teâlâ hiçbir  şeyi  boş  yere,  başıboş ve anlamsız yaratmamıştır. Nitekim kendisi dışında var olan her şey onun var etmesiyledir. O'nun dışındaki şeylerin varlığı O'nun varlığına bağlıdır. Yapılan ve yaratılan, yaratıcısına tabi olur.
Öyleyse  Esmâ-i   Hüsnâ'yı  bilmek,   Allah'ın dışındaki herşeyi bilmenin  de  temelidir.   O'nun isimlerini bilmek ve saymak diğer bütün ilimlerin de temelidir. Kim ki O'nun isimlerini gerektiği gibi sayarsa bütün ilimleri de saymış ve öğrenmiş olur. Çünkü O'nun isimlerini saymak bilinen her şeyi saymanın esasıdır. Zira bilinen şeyler bu isimlerin gereğidir ve  onlara bağlıdır. Yaratma ve  emrin O'nun ilminden meydana gelişini iyi bir düşünürsen bunlarda hiçbir uygunsuzluk, ve lüzumsuzluk bulamazsın. Kulların emirlerindeki ve fiillerindeki bozukluk ve lüzumsuzluklara gelince bunlar ya onların cehaletinden veya beceriksizliğindendir. Rabb Teâlâ ise ilim ve hikmet sahibidir. O'nun fiiline ve emrine uygunsuzluk ve lüzumsuzluk  bulaşmaz. [52]

Allah'ın (c.c.) Bütün İsimleri Güzeldir


Allah Teâlâ'nın bütün isimleri güzeldir. Güzel olmayanı yoktur. Daha önce de geçtiği gibi isimlerinden bazıları O'nun fiilleriyle ilgilidir. Hâlık, Râzık, Muhyî, Mümît gibi. Bunlar O'nun fiillerine delâlet eder. Bu fiillerin hepsi hayırdır, hiçbirisinde şer yoktur. Çünkü O, şer olan bir fiil işleseydi o fiilden de bir isim türetilir ve o zaman Allah'ın isimlerinin tamamı güzel olmazdı. Bu ise bâtıldır.
Şer, kötülük ve fenalık onun fiillerinde bulunmadığı gibi zatında ve sıfatlarında da bulunmaz. İyi olmayan hasletler, fiil ve sıfatlar ona izafe edilemez. Bu olumsuz özellikler ancak O'nun yaratıklarında bulunur.
Fiil ile mef’ul/yaratma işi ile yaratılan farklı farklı şeylerdir. Kötülük, fiilde değil, mefuldedir, yaratılmışlardadır. O'ndan uzaktır ve O'nun fiili değildir.
Burada dikkatli düşünmek gerekir. Bu konu birçok Kelam bilgininin kavrayamadığı, ayakların kaydığı ve anlayışların saptığı bir sahadır. Allah'ın izni ve keremiyle ehl-i hak, onların ihtilaf ettiği bu konuda doğruya yönelmişlerdir. Allah dilediğini sırat-ı müstakime iletendir.[53]

Allah Teâlâ'nın İsimlerinden Tek Başına, 

Başkası İle Birlikte 

Ve Karşıtı İle Birlikte Söylenilenler


Allah Teâlâ'nın isimlerinden bazıları tek başına ifade edilirken, pek çoğu da bir başka isimle birlikte söylenir. Mesala el-Kadir, es-Semi', el-Basîr, el-Azîz, el-Hakîm böyle ayrı ayrı birer birer ifade edilebildiği gibi "Ya Azîzü ya Halim", "Ya Gafüru ya Rahîm" şeklinde bir diğeriyle birlikte de söylenebilir. Allah Teâlâ'yı överken de, O'ndan bir haber verirken de O'nun isimlerini istersen tek tek sayarsın istersen birleştirerek sayarsın.
Allah  Teâlâ'nın  isimleri içinde öyleleri de vardır ki bunlar ancak o isimlerin karşıtlarıyla birlikte söylenebilirler.  el-Mani, ed-Dârr, el-Müntekim gibi. Bu isimleri karşıtlarından ayrı olarak tek başına söylemek caiz değildir. Bunlar el-Mu'ti, en-Nâfi’ ve el-Afûvv isimleriyle birleştirilirler. el-Mu'tıyyü'1-Mâni/veren ve engelleyen, ed-Dârru'n-Nâfi/zarar veren ve fayda veren, el-Muntekimü'1-Afüvv/intikam alan ve affeden, el-Muızzü’l-Müzill/yücelten ve alçaltan gibi. Yani veren de O, mani olan da; zarar veren de O, fayda veren de; intikam alan da O, affeden de; yücelten de O, alçaltan da... Mükemmellik vasfı ancak bu isimlerin kendi karşıtlarıyla birlikte zikredilmesiyle ortaya çıkar. Böylece O'nun rubûbiyette, yaratıkları idarede ve tasarrufta tek olduğu anlaşılmış olur. Allah Teâlâ'yı sadece men etmek, intikam almak ve zarar vermek gibi olumsuz sıfatlarla övmek caiz değildir. Bu bileşik isimler tek isim hükmündedir. Harflerinin sayısı ne kadar çok olursa olsun birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Sen ya Müzill/ey alçaltan Allah, ya Dârr/ey zarar veren Allah, ya Mâni/ey engelleyen Allah dediğin zaman Allah Teâlâ'yı övmüş ve O'na hamdetmiş olmazsın. Meğer ki bunları karşıtlarıyla birlikte zikretmiş olasın. [54]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...