Hz.
Hasan’ın Muaviye ile Barış imzalamasi
Muaviye’nin Irak’a gelisi, zaten bir arada zor duran Hz. Hasan’in
ordusunun maneviyatini daha da bozmustur. Çünkü bu ordu yukarida da vurgulamaya
çalistigimiz gibi bir birine düsman ve aralarinda bir çok savas meydana gelmis
olan farkli kümelerden olusuyordu. Kûfeli askerlerin bu özelligini gayet iyi
bilen Muaviye, Irak’a gelir gelmez bu orduyu dagitmanin yollarini aramaya
basladi. Buna Hz. Hasan’in öncü kuvvetleri komutani Ubeydullah b. Abbas ile
baslamayi uygun buldu ve kendisini yarisi pesin, yarisi Kûfe’de ödenmek üzere
1.000.000 dirhem karsiliginda saflarina
katmayi basardi.[1] Yakubî, Ubeydullah’in Muaviye’nin
saflarina sekiz bin kisilik bir grup ile katildigini söylemektedir.[2] Isfehanî ise tek basina ve gece
gizlice katildigini, sabahleyin ordunun sabah namazina kalktiginda kendilerine
imamlik yapmak üzere onu aradiklarini ve bulamadiklarini, bunun sonucunda da
Muaviye’ye katildigini anladiklarini, daha sonra kendilerine Kays b. Sa’d’in
namaz kildirdigini belirtmektedir.[3] Ubeydullah’in Muaviye’nin ordusuna
katilmasi Hz. Hasan’in ordusundaki çözülmeyi hizlandirmistir. Ubeydullah, Hz.
Hasan’in yakin akrabasiydi, Hz. Ali’nin amcasinin ogluydu. Yakin akrabasinin
Hasan’a ihanet edip saf degistirmesi, gönülsüz olarak bu mücadelede yer almis
olan, fakat kaçmanin yolunu arayan kitle üzerinde etkili olmus, Muaviye’nin
saflarina katilmalarina neden olmustur. Ya’kubî’nin Ubeydullah ile 8000 kisinin Muaviye’ye katildigini
söylemesi de bu çözülme ile alakalidir. Kaynaklar Kays ile beraber 4000 kisinin
kaldigini söylemektedirler. Öncü kuvvetlerinin tamami ise yukarida da ifade
ettigimiz gibi 12.000 kisi idi. Dolayisiyla Muaviye’ye 8000 kisi katilmis
olmaktadir ki bu Ya’kubî’yi dogrulayan bir rakamdir.
Ubeydullah’in Muaviye’nin saflarina
katilmasiyla Hz. Hasan’in ordusunun öncü kuvvetlerinin basina Kays b. Sa’d
geçmisti. Kays, ordusunun hizli bir sekilde dagildigini görmüs, bunun önüne
geçmek için [4] Ubeydullah’i ihanetle suçlamis agir
hakaretlerde bulunmustur.[5] Ancak Kays’in bu girisimleri hiçbir
ise yaramamistir. Irak ordusunda Muaviye’nin bekledigi çözülme hizla
sürmektedir. Kays’in ordusunda bulunan sadece siradan askerler degil, Kûfe’nin ileri gelenleri de Muaviye’ye
giderek ona biat etmislerdir. Hatta bunlardan bazisi temsil ettikleri kabileler
adina biat etmekteydiler.[6] Kûfe’deki durum da savas alanindan çok
farkli degildi. Meclisî, savasa gitmeyip Kûfe’de kalan insanlarin da Muaviye’ye
mektuplar yazarak onu sehre davet ettigini söylemektedir.[7] Dolayisiyla Hz. Hasan sadece ordusunun
üzerindeki kontrolünü yitirmekle kalmamis, ayni zamanda Kûfe’yi de yitirmisti.
Zaten bunu anlamasi da çok fazla sürmeyecektir.
Öte taraftan Ibn A’sem el-Kûfî’nin de belirttigi gibi Kays b. Sa’d, bütün gayretlerine ragmen,
ordusunun yasadigi çözülmenin önüne geçmeyi basaramayinca durumu Hz. Hasan’a bildirdi.[8] Kays’dan gelen mektup, Hz. Hasan’in
moralini daha da bozdu ve Kûfelilere asagidaki konusmayi yapti:
“Ey Iraklilar babam Ali’yi savasa ve tahkime
zorlayanlar sizlerdiniz. Sonra ona muhalefet edenler (yine) sizler oldunuz.
Sonra bana geldiniz. Muaviye gelince
ileri gelenleriniz ona biat ettiler. Beni kendim ve dinim hususunda
aldatmayiniz”[9]
Ibn A’sam’a göre ise konusmanin metni su sekildedir: “Ey Iraklilar siz benimle ne yapmak
istiyorsunuz. Iste Kays’in mektubu, sizin ileri gelenlerinizin Muaviye’ye
katildiklarini yaziyor. Vallahi bu sizin tek kötülügünüz degildir. Babami
tahkime zorlayanlar [yine] sizlerdiniz. Bunu kabul edince de ona muhalefet
ettiniz. Sizi Muaviye ile ikinci kez savasmaya çagirinca buna yanasmadiniz.
Sonra ona, Allah’in kendisine uygun gördügü sey oldu. Sonra bana itaat edip
isyan etmeyeceginize dair biat edenler yine sizlerdiniz. Biatinizi aldim ve bu
amaçla hareket ettim, bu hareketimde neyi amaçladigimi Allah bilir. Olan yine
sizden oldu. Ey Iraklilar sizden çektigim yeter. Bana dinim hususunda eziyet
etmeyiniz. Ben Müslüman bir kimseyim. Hilafeti Muaviye’ye birakiyorum”.[10]
Bu konusmanin içeriginden Hz. Hasan’in
içinde bulundugu haleti ruhiyenin ipuçlarini yakalamamiz mümkündür. Yine
yukaridaki ifadeler Hz. Hasan’in Sabât’ta yaptigi konusmanin sadece bir ihtimali
dile getirdigini göstermektedir.
Öte taraftan Ubeydullah’i kendi tarafina
çeken Muaviye, Hz. Hasan’in ordusuna son darbeyi vurmak için Busr b. Ebî’l-Ertât
komutasinda bir orduyu Kays b. Sa’d’in üzerine sevk etmisti.[11] Kays ile Busr arasinda meydana gelen
savasta, Busr büyük bir yenilgiye ugramakla kalmamis, Samlilardan pek çok kimse
öldürülmüstü.[12] Bunun üzerine Muaviye, Ubeydullah b.
Abbas’i saflarina kattigi metotla, Kays’i da
kendisine baglamak istedi ve ona da Ubeydullah’a yaptigi teklifin
aynisini yapti. Ancak Kays, bu teklifi kabul etmeyip, siddetle reddetti.[13] Kays’i kendi tarafina çekmeyi
basaramayan Muaviye, onun komutasindaki 4000 kisilik kuvveti büyük bir ordu ile
kusatti.
Dineverî, Muaviye’nin Kays b. Sa’d’i
kusattigi esnada, Abdullah b. Âmir’in de Medain’de bulunan Hz. Hasan’i
kusattigini, Hz. Hasan’in kusatmayi yarmak amaciyla harekete geçmek istedigini,
ancak askerlerini savasa gönderemedigini ve onlarin isteksizligini gördükten
sonra da Abdullah b. Âmir’e, Muaviye ile sulh yapmak istedigini belirttigini
aktarmaktadir.[14] Bagdadî ise Hz. Hasan’in bütün bu
olanlara ragmen bu zor karari yalniz basina vermedigini ordusunun ileri
gelenleri ile istisarede bulunduktan sonra Muaviye ile baris yapmanin hem
kendisi ve hem de askerleri için daha dogru olacagi neticesine vardigini ve
onunla anlasmak için harekete geçtigini söylemektedir.[15] Ibnu’l-Esîr, Bagdadî’nin belirttigi
bu istisareyi aktarmakta ve Hz. Hasan’in arkadaslarina asagidaki konusmayi
yaptigini söylemektedir:
“Andolsun, Samlilar hakkindaki kanaatimiz
eskisi gibi devam ediyor ve hiçbir süphe ve pismanlik duymus degiliz. Samlilar
ile selamet ve sabirla çarpisip duruyoruz. Ancak sonunda selamet büyük bir düsmanliga
dönüsecektir. Bu sabir da zaten [simdiden]eleme dönüstü. Çünkü sizler Siffin
savasina giderken dininizi dünyanizin önüne almis bulunuyordunuz. Bunun
arkasindan siz öldürülen iki kisi arasinda kaldiniz. Bir kesim Siffin’de
öldürüldü ve siz onlarin da intikamini almaya çalisiyorsunuz. Geri kalanlariniz
ise zaten kaçip gitmistir. Aglayanlariniza gelince; onlar da bize isyan etmis
durumdadir. Biliniz ki Muaviye bizi hiçbir izzet, seref ve adalet yönü bulunmayan bir hususa
çagirmistir. Eger ölümü tercih edecek olursaniz hemen Muaviye’nin bu teklifini
kesinlikle reddeder ve onu Allah’in hükmü ve kiliçlarinizin agziyla muhakeme
ederiz. Eger dünya hayatini tercih edecek olursaniz bu hususta rizanizi
aliriz”
Hz. Hasan’in bu konusmasi üzerine orada
bulunanlarin hepsinin bir agizdan, hayatta kalmak istediklerini bagirdiklari
rivayet edilmektedir.[16] Bu konusma sonrasinda oradakilerin
verdigi cevaplar da Hz. Hasan’in arkasindaki destegi tamamen yitirdigini, baris
disinda yapacagi bir seyinin kalmadigini ortaya koymaktadir.
Hz. Hasan’in arkasindaki destegi yitirdigi
için hilafeti Muaviye’ye devretmek zorunda kaldigini bize gösteren baska veriler
de bulunmaktadir. Sadece Sünnî kaynaklar degil Siî kaynaklar da Hasan’in
hilafeti devretmesinin en önemli nedeninin, arkasindaki destegi yitirmis olmasi
gerçegi oldugunda hem fikirdirler.
Örnegin Siî dünyanin en önemli bilginlerinden biri olan Müfid, Hz.
Hasan’in etrafinda hemen hemen hiç kimsenin kalmadigini, tam bu esnada
Muaviye’nin kendisine baris teklif ettigini söylerken,[17]
Tabersî de buna katilmaktadir.[18] Yine bir baska Siî müellif olan
Meclisî de hilafet devrinin temel nedeninin güç kaybi oldugunu vurgulamakta ve
asagidaki haberi aktarmaktadir: Hz. Hasan kusatma altinda iken “Zeyd b. Vehb
el-Cüheynî, kendisine bundan sonra ne yapmayi düsündügünü sordugunda cevabi
söyle olmustur:
Vallahi Muaviye’nin benim için bu
insanlardan daha hayirli oldugunu düsünüyorum. Bu insanlar benim taraftarim
olduklarini söylüyorlar, fakat beni öldürmek istiyorlar, malimi yagmaliyorlar.
Vallahi Muaviye’den kendim ve ailem için bir güvence alip, canimizi ve malimizi
kurtarmam savasmamdan daha hayirlidir. Vallahi Muaviye ile savasacak olursam,
bunlar beni bogazimdan tutarak kendisine
teslim edeceklerdir.”[19]
Yillar sonra Medine’ye gelenler Hz. Hasan’i,
iktidari Muaviye terk ettigi için elestirince onun baris antlasmasinin gerekçesi
olarak “Kûfelilerin savasmak istememeleri”ni
zikretmesi[20]
söz konusu antlasmasinin yegane nedeninin güç kaybi oldugunu açik bir
sekilde ortaya koymaktadir.
Ibn Miskeveyh, Hz. Hasan’in arkasindaki
destegi yitirmesi kadar Kûfe’de kalanlara da güvenmemesini gerekçe olarak
zikretmektedir. Ona göre; Hz. Hasan, hilafeti Muaviye’ye teslim etmeden kisa bir
süre önce ordusuna yapmis oldugu asagidaki konusma da bunu ortaya koymaktadir.
“Ey Iraklilar! Sizden gördügüm üç sey
beni yaralamistir. Babami öldürmeniz, beni yaralamaniz ve malimi zorla gasp
etmeniz”[21]
Bütün
bu gerçeklere ragmen kimi tarih yazicilari olaya tamamen dinî bir veche
kazandirmaya çalismaktadirlar. Örnegin; Ibn Arabî Müslümanlar arasinda bir
savasin meydana gelmemesi için Hz. Hasan’in, hilafeti Muaviye’ye devrettigini
söyledikten sonra, Hz. Peygamber’in “Benim bu oglum seyyiddir. Allah bununla iki
Müslüman kitlenin arasini bulacaktir. ” dedigini aktarmakta ve onun bu gaybî
habere binaen savasmak istemedigini ve bu yüzden Muaviye ile baristigini
söylemektedir. Kalkasandî de bu anlasma ile Hz. Peygamberin bir mucizesinin
gerçeklestigini söylemekte,[22] söz konusu hadise atifta
bulunmaktadir.[23] Ancak yukarida da ifade etmeye
çalistigimiz gibi eger Hz. Hasan gerçekten böyle bir hadisi bildigini ve bu
hadis ile amel edip bunun sonucu olarak, Muaviye ile savasmak niyetinde
olmadigini kabul etsek, savas için asker toplamasini, askerlerini Muaviye’nin üzerine göndermesini, hatta bu
iki ordu arasinda savasa meydan
vermesini ve bu savasta bazi insanlarin ölümüne sebep olmasini izah edemeyiz. Bize göre; Hz. Hasan’i temize
çikarmak için ortaya atilmis olan bu iddia dogru olmus olsaydi, onun Kûfe’den
hiç hareket etmeksizin hilafeti Muaviye’ye devretmesi gerekirdi. Nitekim, Hz.
Hasan’in ta Medain’e kadar gelip hilafeti burada Muaviye’ye teslim etmesinin
hiçbir mantiki gerekçesi bulunmamaktadir. Yine Kûfelilere hitaben yapmis oldugu
konusmalar bizim bu kanaatimizi hakli çikarmaktadir. Hz. Hasan basindan beri
vurgulamaya çalistigimiz gibi son derece zeki, akli basinda ve gelecegi
görebilen bir devlet adami idi. Binlerce insanin ölümüne veya eziyet ve sikinti
çekmesine engel olmak için hilafeti Kûfe’de Muaviye’ye teslim etmek ona en uygun
düsen tavir olacakti. Evet Hz. Hasan hilafeti Muaviye’ye devretme niyetinde
olmadigi ve onunla savasi düsündügü
gibi bunda basarili olabilecegi
ümidi de tasiyordu. Ama sartlar onu baris masasina oturmak zorunda birakmistir.
[1] Belâzûrî, Ensâb, III, 284; Yakubî, Tarih, II, 214; Taberî, VI, 79;
Isfehanî, Mekâtil, 65; Kesî, Ricâl, I-II, (thk. Es-Seyid Mehdî
er-Reaî), Kum 1404, I, 330; Isterabadî (Kesî’nin Ricâl’i ile bir arada), I, 269. Nuveyrî
Ubeydullah b. Abbas’in Hasan’in Muaviye ile sulh yapma niyetinde oldugunu
anlayinca kendisi için bir takim menfaatler elde etmek amaciyla Muaviye’nin
saflarina katildigini söylemektedir. XX, 289.
[2] Bkz. Yakubî, Tarih, II, 214
[3] Bkz. Isfehanî, Mekâtil, 65
[4] Ibn Sa’d, VI, 53; Yakubî, Tarih, II, 214; Isfehanî, Mekâtil, 73; Kesî, 330; Nuveyrî, XX,
289; Isterabadî, I, 269
[5] Belâzûrî, Ensâb, III, 284
[6] Halid b. Muammer, Rebîa kabilesi
adina, Affâf b. Sureyhbil, Temîm kabilesi adina Muaviye’ye biat ettiler.Bkz.
Belâzûrî, Ensâb, III,284-285. Ayrica
bkz. Müfid, 172
[7] Bkz. Meclisî, 44,
43
[8] Bkz. Ibn A’sem, IV,
157
[9] Belâzûrî, Ensâb, III, 285
[10] Ibn A’sam, III/IV,
391
[11] Belâzûrî, Ensâb, III, 284
[12] Belâzûrî, Ensâb, III, 284; Isfehanî, Mekâtil, 73
[13] Belâzûrî, Ensâb, III,284; Yakubî, Tarih, II, 214; Taberî, VI, 79;
Isfehanî, Mekâtil,
74
[14] Dineverî,
218
[15] Bkz. Bagdadî, Tarih, I, 139
[16] Bkz. Ibnu’l-Esîr, Tarih,
III, 414
[17] Müfid, 173
[18] Bkz. Ebû Mansûr Ahmed b. Ali b. Ebî
Talib et-Tabersî, (ö.6.yy), el-Ihticâc,
I/II, (thk. Muhammed Bakir el-Musevî el-Horasanî), Beyrut 1981, 289
[19] Meclisî,
44/20
[20] Bkz. Dineverî,
221
[21] Bkz. Ibn
Miskeveyh er-Razi,(421/1030 begin_of_the_skype_highlighting ÜCRETSİZ 421/1030 end_of_the_skype_highlighting),
Tecâribu'l-Ümem, I-II, (thk. Ebû'l-Kasim Imamî), Tahran, 1987, I, 388
[22] Kalkasandî,
Meâsiru’l-Inâfe, 108
[23] Demircan “Hz. Hasan’in ümmetin
selameti mülahazasiyla hilafeti Muaviye’ye teslim etmesinin hakikat payi
tasidigini söyledikten sonra, bu nedenin tek basina hadiseyi açiklamak için
yeterli olmadigini da ilave etmektedir. Bkz. Demircan,
69