Muaviye ile Mücadelenin Başlaması
Ibn Mülcem’in kisas edilmesinden hemen sonra,
Hz. Hasan, Muaviye ile baslayacagi mücadelede Kûfelilerin destegini almak için
harekete geçti ve atâlarini yüzer dirhem artirdi.[1] O, Kûfelilerin her ne kadar babasinin
yaninda yer aliyor gibi görünseler de onu sevmediklerinin farkindaydi. Zira
gerek Siffin savasinda, gerekse Nuhayla, Nehrevan ve devamindaki savaslarda bu
sehirden önemli sayida insan ölmüstü. Ölenlerin fazlaligini anlatmak için
kaynaklar, sehirde agit sesinin yükselmedigi hiçbir evin olmadigini
aktarmaktadirlar. Tüm bu insanlarin, yakinlarinin öldürülmesini gönül huzuru
içerisinde kabullendiklerini söylemek safdillik olur. Bunun bilincinde olan Hz.
Hasan,[2] Muaviye ile yapacagi mücadelede
bunlarin destegini saglamak istedi ve maaslarini artirdi. Bu taktigin geçici bir
süre için dahi olsa ise yaradigi anlasilmaktadir. Nitekim Belâzûrî, Kûfelilerin
Hz. Hasan’i babasindan daha çok sevdiklerini aktarmaktadir.[3]
Biat tamamlandiktan
sonra yeni halife Hz. Hasan, babasinin öldügünü, kendisinin onun yerine halife
seçildigini, babasinin valilerine bildirdi ve biat istedi. Babasinin atadigi
valilerinin tamami ona biat ettiler. Hz. Hasan bu valilerden hiç birini
degistirmeyerek görevlerinin basinda birakti. Böylece kendisine sadece
Muaviye’nin kontrolünde bulunan Misir ve Suriye biat etmemis, bunun disindaki
yerlesim birimlerinin tamami biat etmis oldu.
Daha önce babasinin kontrolünde bulunan yerlesim birimlerinin biatini
alan yeni halife, hiç zaman kaybetmeden Muaviye’ye mektup yazarak biat istedi.[4] Fakat
Muaviye bunu reddetti. Çünkü o Hz. Ali’nin ölümü ile avantajli bir konuma
yükseldiginin farkinda idi. Artik karsisinda genç ve deneyimsiz biri duruyordu.
Onunla mücadele etmek daha kolay olacakti. Dolayisiyla hiç zaman kaybetmeden
kendisini halife ilan etti ve biat almaya basladi.[5] Böylece Islam aleminin, ilk defa, iki
halifesi olmus oldu. Artik Muaviye mesru halifeye biat etmeyen bir vali degil,
kendisine, Islam aleminin en azindan bir bölümünde, biat edilmis olan bir halife
konumuna yükseldi. Simdi Hz. Hasan’i ikna etmek veya en azindan hareket alanini
daraltmak gerekiyordu. Bu amaçla Muaviye
ilk olarak Hasan’i kendi tarafina çekmek için her zaman uyguladigi taktik olan
kesenin agzini açti ve ona aslinda hilafete layik olmakla beraber genç ve
tecrübesiz oldugunu, devlet islerinin deneyim gerektirdigini bildirdi ve
kendisine katilmasi durumunda ona Irak Beytu’l-Malinda bulunan tüm parayi ve
istedigi bölgenin haracini tahsis edecegini yazdi.[6] Fakat Hasan, buna razi olmayarak
babasinin baslattigi mücadeleyi sürdürme niyetinde oldugunu ortaya koydu.
Muaviye’nin
mektubunu Hz. Hasan’a getiren Cundeb b. Abdullah, Samlilarin kendisine karsi
savasmak için ordu hazirlamakta olduklarini bildirerek, bu ordunun gücü ve
sayisi hakkinda bilgi verdi, bir an önce
hazirlanmasini önerdi.[7]
Bu hadiseden kisa bir süre sonra Muaviye’nin 60.000 kisilik bir ordunun
basinda Sam’dan Irak’a dogru hareket ettigi, yerine vekil olarak da ed-Dahhâk b.
Kays el-Fihrî’yi atadigi haberi geldi.[8] Rivayetlere göre; Hz. Hasan,
Muaviye’nin ordusunun Irak’a hareket ettigi haberini almis olmasina ragmen
harekete geçmemistir.[9] Büyük bir ihtimalle Muaviye’nin
saldiracagi yerin netlesmesini beklemistir. Kaynaklarimiz Suriye ordusunun,
Cisru Menbiç’e geldigi haberi üzerine
Hz. Hasan’in basta Hucr b. Adiyy, Kays b. Sa’d b. Ubâde ve Abdullah b. Abbas
olmak üzere danismanlarinin uyarilarini dikkate alarak orduyu hazirlamak için harekete geçtigini ve Kûfe mescidinde
halka bir konusma yaparak onlari Muaviye’ye karsi savasa çagirmakla
yetinmedigini bunun bir cihat oldugunu ilan ettigini aktarmaktadirlar.[10]
Hz. Hasan’in mescitte yapmis oldugu bu konusma, onun Muaviye ile
mücadeleye bakisini yansitmaktadir. Cihad çagrisi içeren bu konusma baris
yanlisi birinin yapacagi bir hitap degildir.
Eger Hz. Hasan, Muaviye ile savasmak, ya da Demircan’in ifadesi ile “Müslümanlar arasinda meydana gelebilecek bir
savasin sorumlulugunu üstlenmemek” [11] amacinda olsaydi, hadiseye cihad olarak bakmasi anlamsiz olurdu. Bu
durum rivayetlerin aksine Muaviye ile ciddi bir sekilde savasma niyetinde
oldugunu göstermektedir.
Halife savasa
istekli olmasina ragmen Kûfeliler onun ile birlikte savasa gitme niyetinde
degillerdi. Nitekim Belâzûrî ve Isfehanî, Kûfe mescidinde Hz. Hasan’in halki
cihada davet ettiginde hiç kimsenin olumlu cevap vermedigini, herkesin susup
kaldigini söylemektedir.[12] Hz. Hasan’in asker toplamakta
zorlandigini gören Hz. Ali taraftarlarindan Tay Kabilesi’nin lideri Adiyy b.
Hatem et-Taî, Kays b. Sa’d b. Ubâde, Ziyâd b. Sa’sa’ et-Teymî, Ma’kil b. Kays
er-Riyâhî devreye girerek mescitte halka yaptiklari konusmalarla Kûfelileri
halifeye destek vermeye çagirdilar. Burada vurgulanan tema ise imamlarini yalniz
birakmamalari gerektigi idi.[13] Ama Kûfeliler, hiç de bu kanaatte
degillerdi. Onlar, yukarida da arzetmeye çalistigimiz gibi artik bu kabil
savaslardan yorgun düsmüs ve barisin bir an önce gelmesini arzulamaktaydilar.[14]
Öte taraftan Hz.
Hasan, Kûfelilerin kendisine destek vermek istemediklerini anlayinca amillerine
yazarak asker talebinde bulundu. [15] Bütün bunlardan sonra Kûfe ve
bagli yerlesim birimlerinden 40.000 kisilik bir kuvvet olustu.[16]
Adi geçen bu sehrin askeri potansiyeli dikkate alindiginda söz konusu
rakamin çok da büyük olmadigi anlasilmaktadir. Rivayetlerin aktardigi rakamlarin
en yüksegi olan 40.000 kisinin dogru olduguna inansak bile bu rakamin içerisinde
çevre yerlesim birimlerinden gelen askerlerin varligini da kabul etmemiz
gerekir. En kötü ihtimalle bunun 1/4’ünün disardan geldigini varsaysak bile Kûfe
kökenli askerlerin 30.000 kisi oldugu gerçegi ile karsi karsiya gelmis oluruz.
Bu rakam da Kûfe’nin asker potansiyelinin ancak yarisini teskil etmektedir.[17] Toplanan askerlerin hepsinin de Hz.
Hasan’i destekledigini, onun basarili olmasini istedigini veya ayni hedefe
varmaga çalistigini söylemek de mümkün degildir. Aksine Hz. Hasan’in ordusu
birbirinden oldukça farkli kitlelerden olusmaktaydi. Bu kitlelerin ilkini Muaviye ve Haricîlerle
yapilan savaslarda yorgun düsen, yakinlarini bu savaslarda kaybeden ve artik
savasmak istemeyen kitle olusturuyordu ki bu kitle ordunun çogunlugunu teskil
etmekteydi.
Ordusunun ikinci
önemli kuvvetini ise haricîler
olusturmaktaydi.[18] Sayilari hakkinda net bilgilere sahip
olmamakla beraber, bunlarin Sabât’ta[19] çikardiklari karisikligi dikkate
alacak olursak, önemli bir kuvvet olduklarini düsünebiliriz. Bu orduda yer
almalarinin nedenine gelince; Muaviye’yi
kafir olarak gördükleri için onunla savasmak istiyorlardi. Babasi Hz. Ali’yi
tekfir etmis olmalarina ragmen yeni halifeyi kafir olarak hala degerlendirmiyor,
en azindan onun hakkinda henüz bir
karara varamadiklari anlasiliyor. Sabat’ta baristan bahsettigi esnada
Haricîlerin kendisine daha önce babanin
sirke girdigi gibi sen de sirke girdin demeleri[20] de bu kanaatimizi destekliyor. Eger
onu daha önce kafir olarak degerlendirmis olsalardi böyle bir cümleyi sarf
etmelerinin bir anlami kalmazdi.
Ordudaki üçüncü kitleyi ise Hz. Hasan’i yürekten
destekleyen kimseler olusturuyordu. Sayilari Muaviye ile savasin kaderini
tayinde etkili olamayacak kadar az olan bu
insanlar çogunlukla Hemdân kabilesi ve Rebia’nin bazi kollarina mensup
idiler. Nitekim Hz. Hasan, Sabat’ta saldiriya ugradiginda bunlar tarafindan
korunmustur.
Kûfe ve bagli
yerlesim birimlerinden gelen bu askeri güçten sonra, Hz. Hasan, yukarida
zikrettigimiz sorunlarin da farkinda olarak, Mugire b. Nevfel b. el-Hâris b.
Abdulmuttalib’i Kûfe’de yerine vekil birakarak[21] Muaviye ile savasmak üzere sehirden
ayrildi. Deyru Abdurrahman’a geldiginde 12.000 kisilik bir öncü birligi
olusturdu ve basina da Ubeydullah b.
Abbâs’i geçirdi[22]
ve kendisine Enbâr yöresine gitmesini, Muaviye’yi orada karsilamasini,
yaptigi her iste Kays b. Sa’d b. Ubâde ve Saîd b. Kays el-Hemdânî’ye
danismasini, her gün kendisine haber göndermesini, öldürülmesi durumunda yerine
Kays b. Sa’d’in geçmesini, onun da öldürülmesi durumunda Saîd b. Kays’in yerine geçmesini emretti.[23] Öncü kuvvetlerinin hemen arkasindan
hareket eden Hz. Hasan, Deyru Ka’b’i
geçerek oradan da Medâin’e yöneldi.
Sabat’a gelinceye kadar ordusunu sürekli gözledigi ayni amaca sahip olmayan
böyle bir ordu ile savasmanin kendisini basariya götürmeyecegi sonucuna vardigi
anlasilmaktadir. Bu yürüyüs esnasinda zihninde baris fikri de, bir ihtimal
olarak, belirmis olmalidir. Gerek
hazirlik asamasinda, gerekse Sabât’a gelince kadar yolda geçen zaman zarfinda
hiç baristan bahsetmemis olmasi bu ihtimalin yolculuk esnasinda düsünüldügünü
göstermektedir.
Burada yaptigi
konusmada bu ihtimali dile getirmesi,[24] Haricîlerin, küfrüne hükmetmelerine
neden olmustur. [25] Hatta rivayetler bu konusma
üzerine haricîlerin birbirlerine “Hasan
daha önce babasinin küfre girdigi gibi küfre girdi” dedigini
aktarmaktadir.[26] Hz. Hasan’in küfrüne hükmeden
Haricîlerden, içlerinde Abdurrahman b. Abdullah b. Ebî Cu’âl el-Ezdî’nin de
bulundugu bir gurup onun çadirina saldirip, esyasini yagmalamakla yetinmemis[27] kendisini de öldürmeye çalismistir.[28] Bu saldiri esnasinda bir taraftan da
“Daha önce babanin sirke girdigi gibi
sirke girdin ey Hasan.” diye bagirmaktan da geri durmuyorlardi.[29] Birinci suikast girisiminden sag
kurtulmayi basaran Hz. Hasan’i bu gurubun sag birakma niyetinde olmadigi anlasilmaktadir. Çünkü atina atlayip
olay yerinden uzaklasmak isterken, Haricîlerden el-Cerrâh b. Sinân adindaki bir
sahis tarafindan durdurulmus, atinin
yularina yapisilarak babasi gibi dinden çiktigi
yüzüne haykirilmistir. Bununla da yetinmeyen Cerrah, Hz. Hasan’a
saldirmis onu atindan düsürmüs, kiliçla öldürmeye yeltenmistir. Hasan, orada
bulunanlarin yardimiyla bu suikast
girisiminden ancak yarali olarak kurtulabilmistir.[30]
Hz. Hasan kendisine düzenlenen suikast girisiminden Hemdan ve Rebia
kabilelerine siginarak kurtulabilmistir. Bu kabileler onun etrafinda canli bir
kalkan olusturarak kendisini, Muhtar es-Sekafî’nin amcasinin valilik yaptigi,
Medain’e[31] getirmislerdi.[32] Nevbahti ve Isfehanî, Hz. Hasan’a
suikast girisiminde bulunuldugunu, yarali olarak kurtuldugunu ve yarasinin
Medain’de tedavi edildigini söylerken burada ne kadar kaldigi hakkinda bilgi
vermemektedirler.[33]Bu bosluk Bagdadî tarafindan
doldurulmustur. Bagdadî onun Medain’de 40 gün kadar kaldigini söylemektedir.[34]
Bu
hadiseye ragmen kaynaklarimiz Haricîlerin Hz. Hasan’in ordusundan ayrildigina
dair en ufak bir bilgi aktarmamaktadirlar. Dolayisiyla Hz. Hasan’in Medain’e
gitmeye karar vermis olmasi Haricîleri bir beklentiye sevk etmis olmalidir.
Belki de onlar, gelisen bu son durumdan sonra Hz. Hasan’in Muaviye ile savasa
devam edecegini tahmin etmekteydiler.
[1] Isfehanî, Mekâtil, 55. Bu durum Hz. Hasan’in
Muaviye’ye karsi savasma isteginin bir kaniti olarak degerlendirilebilir.
Nitekim iddia edildigi gibi Hasan, gözünü ilk günden itibaren Kûfe
beytu’l-malina dikmis olsa idi, mukatilenin atâlarini artirmasi anlamsiz olurdu.
Kûfe’de o tarihte 80.000 civarinda bir mukatilenin bulundugunu biliyoruz, [Bkz.
Söylemez, Kûfe, 95] bu beytu’l-maldan
8.000.000 dirhem çikmasi anlamina gelmektedir.
[2] Nitekim Hz. Hasan, hilafeti Muaviye’ye
devrederken Kûfelilere yaptigi konusmada kendisini terk etmelerinin nedeni
olarak Siffin ve daha sonraki savasta ölenlerin öcünü almak istemeleri oldugunu
söylemektedir. Bkz. Ibnu’l-Esîr, III, 414
[3] Bkz. Belâzûrî, Ensâb,III, 291
[4] Belâzûrî, Ensâb,III, 281; Ibn A’sem, III/IV,
286-287; Isfehanî, Mekâtil, 55. Ayrica bkz. Ibrahim Sariçam, Emevî-Hâsimî Iliskileri –Islam Öncesinden
Abbasîlere Kadar-, Ankara 1997, 281
[5] Bkz. Ibn Hibbân, II, 305. Muaviye, Hz.
Ali’nin vefat ettigi tarihte Kudüs’te bulunmaktaydi. Hz. Ali’nin vefat haberini
alir almaz kendisine biat almaya baslamistir. Bkz. Ibn Kuteybe, el-Imâme, I/II, 162. Ayrica bkz, Irfan
Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b.
Ebî Süfyan, Ankara 1990, 176; Sariçam, 281
[6] Belâzûrî, Ensâb,III, 281
[7] Belâzûrî, Ensâb,III, 281
[8] Bkz. Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Hatib
el-Bagdadî, Tarihu Bagdad ve
Medinetu’s-Selâm, I-XIV, Beyrut trs,
I, 208
[9] Belâzûrî, Avâne b. el-Hakem’den
aktardigi bilgiye göre Hz. Hasan 50 gün hiç savastan bahsetmeden durmustur. Bkz.
III, 279
[10] Belâzûrî, Ensâb,III, 279-280; Isfehanî, Mekâtil, 61
[11] Bkz. Demircan
67
[12] Bkz. Belâzûrî, Ensâb, III, 281, Isfehanî, Mekâtil, 66
[13] Konu ile ilgili genis bilgi için bkz.
Belâzûrî, Ensâb,III, 281 vd.;
Isfehanî, Mekâtil,
62
[14] Nitekim Muaviye iktidara geldikten
sonra bas gösteren Haricî isyanlarinin bastirilmasinda da Kûfeliler yer almak
istememisler, onun tehditlerinden sonra istemeyerek katilmislardi. Genis bilgi
için bkz Taberî, VI, 81; Yakubî,. II, 217. Ibnu’l-Esîr, el-Kâmil, III, 418; Nuveyrî, XX,
273
[15] Belâzûrî, Ensâb,III, 280; Ibn A’sem, III/IV,289;
Isfehanî, Mekâtil,
61
[16] Bkz. Kalkasandî, Measiru’l-inafe,
108
[17] Ziyâd b. Ebihi döneminde Kûfe’de
80.000 kisinin devletten atâ aldigi, yani asker oldugu bilinmektedir. Hz. Hasan
döneminde de sehirdeki asker sayisi bundan çok farkli degildir. Genis bilgi için
bkz. Söylemez, Kûfe,
95
[18] Bkz. Müfid, 171; Ali Yasin,
175
[19] Sabât; Medâin’e yakin bir yerlesim
yeridir. Bkz. Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, I-V, Beyrut 1975, III,
166
[20] Bkz. Belâzûrî, Ensâb, III, 282
[21] Belâzûrî, Ensâb, III, 282; Kalkasandî ise yerine Ammâr b. Hassân’i vekil
olarak birakip gittigini söylemektedir. Bkz. Measiru’l-inâfe,
108
[22] Zührî’nin Emevî yanlisi tavri bu hadisede de kendisini göstermekte ve diger kaynaklardan farkli bilgiler vermesine
neden olmaktadir. Ona göre Hz. Ali vefat etmeden önce Muaviye ile savasmak üzere
40.000 kisilik bir kuvvet olusturmus ve basina da Kays b. Sa’d b. Ubâde’yi
geçirmisti. Hz. Ali sehid edilip yerine Hz. Hasan geçmistir. Hasan, ta basindan
beri Muaviye ile anlasmayi düsünmekteydi. Tek amaci ise bir takim menfaatler
elde etmek idi. Bu istegini onaylamayacagini bildigi Kays b. Sa’d b. Ubâdeyi
görevden alarak yerine Ubeydullah b. Abbas’i getirdi. Ubeydullah, Hasan’in bu
niyetini bildigi için Muaviye tarafindan kendisine teklif edilen parayi hiç
çekinmeden kabul etti ve ona katildi. [Bkz. Zührî, 157] Fakat Belâzûrî, bazi
sahislarin ordunun basina Kays b. Sa’d’in geçtigini söylediklerini, ancak
bununun dogru olmadigini söylemektedir. [Bkz. Belâzûrî, III, 281] Bu da Zührî
tarafindan aktarilan bilgilerin dogru olmadigini ortaya
koymaktadir.
[23] Belâzûrî, Ensâb,III, 281; Yakubî, Tarih, II, 214; Isfehanî, Mekâtil, 62
[24] Belâzûrî, Ensâb,III, 282; Ebû Hanife Ahmed b.
Davud (282/895), Ahbâru’t-Tivâl,
(thk. Abdulmünim Âmir-Cemalettin es-Seyyâl), Kahire 1960, 216; Ibn A’sem,
III/IV, 289; Ayrica bkz. Sariçam, 283. Ismail b. Râsid ise bu huzursuzlugun
kaynaginin ordu arasinda gezen Kays b.
Sa’d’in öldürüldügü haberi oldugunu
söylemektedir. [Bkz. Taberî, VI, 74. Ayni bilgiler Nuveyrî tarafindan da
aktarilmaktadir. Bkz. XX, 225.] Yukarida öncü kuvvetlerinin basinda Kays’in
bulunmadigini belirttik, dolayisiyla bu rivayet kendiliginden geçerliligini
yitirmektedir. Siîler de Hz. Hasan’a karsi düzenlenen bu saldiriyi söz konusu
konusmaya baglamakta, fakat amacinin farkli oldugunu ileri sürmektedirler.
Nitekim Siîlerin önemli yazarlarindan Müfid, Hz. Hasan tarafindan yapilan bu konusmanin yegane
amacinin ordusunu denemek oldugunu iddia etmektedir. Bkz. Müfid,
172.
[25] Bkz. Dineverî, 216. Nitekim Haricî kaynaklar da Hz. Hasan’in
Muaviye ile anlasmasindan önceki durumu ile ilgili hiçbir beyanda bulunmazken,
onun Muaviye ile anlasmasindan dolayi küfre girdigini ifade etmektedirler. Bkz.
Ahmed b. Said b. Abdulvahhid es-Semmâhî, Kitâbu’s-Siyer, (thk. Ahmed b. Suûd
es-Siyâbî) I-II, Umân 1987, I, 55
[26] Bkz. Dineveri,
216
[27] Belâzûrî, Ensâb,III, 282
[28] Belâzûrî, Ensâb, III, 282; Yakubî, Tarih, II, 214; Taberî, VI, 74;
Isfehanî, Mekâtil, 63; Nuveyrî, XX, 226
[29] Belâzûrî, Ensâb, III, 282. Dineverî, 216
[30] Belâzûrî, Ensâb, III, 283; Dineverî, 217;
Isfehanî, Mekâtil, 64; Ibn A’sem,
III/IV, 290; Ufak degisikliklerle bkz. Nuveyrî, XX, 226
[31] Muhtar es-Sekafî de burada
bulunmaktaydi. Muhtar’in, amcasina Hz. Hasan’i yakalayip, Muaviye’ye, Cuhâ’nin
haracini ömür boyu kendilerine tahsis etmesi karsiliginda teslim etmeyi teklif
etmis oldugu, amcasinin ise kendisine bu
teklif karsisinda sen Resulullah’in ogluna buna yapmami nasil teklif edersin?
diyerek onu azarladigi rivayet edilmektedir. Belâzûrî, Ensâb,III, 283; V, 214; Taberî, VI, 74;
Nuveyrî, XX, 226; Muhammed Bakir el-Meclisî, Bihâru’l-Envâr, I-CX, Beyrut 1983; 44,
28
[32] Isfehanî, Mekâtil, 63
[33] Ebû Muhammed Hasan b. Musa
en-Nevbahtî, Firaku’s-Sia, Necef 1936, 24; Isfehanî, Mekâtil, 64
[34] Bkz. Bagdadî, Tarih, I, 149