27 Kasım 2012

HAZ.HASAN İLE MUAVİYE ARASINDAKİ BARIS SARTLARI



HAZ.HASAN İLE MUAVİYE ARASINDAKİ BARIS SARTLARI

 Baris antlasmasi konusunda da  yukarida zikrettigimiz siyasî gruplar farkli sartlarin bulundugunu ileri sürmüslerdir. Her grubun zihninde çok degisik meziyetlere sahip bir Hz. Hasan portresi bulundugu için söz konusu gruplar zihinlerindeki Hasan’a uygun sartlari antlasma metninde var oldugunu iddia etmislerdir.  Baris müzakereleri esnasinda Abdullah b. Âmir b. Kureyz ve Abdurrahman b. Semure,[1] Muaviye adina; Abdullah b. el-Hâris b. Nevfel b. el-Hâris b. Abdulmuttalib ise Hz. Hasan adina  elçilik görevi yürütmüslerdir.[2]
Antlasma sartlari ile ilgili en detayli bilgiler Belâzûrî tarafindan aktarilmaktadir. Adi geçen yazar, biri Muaviye’den Hz. Hasan’a, digeri ise Hz. Hasan’dan Muaviye’ye olmak üzere iki mektubun bulundugunu kaydetmekte ve bunlari oldugu gibi nakletmektedir. Daha muahhar olan diger kaynaklarda bulunan bilgiler de asagi yukari buna yakindir. Önce Belâzûrî’nin naklettigi mektuplari, sonra da büyük bir ihtimal ile Belâzûrî  kaynakli olan, diger  eserlerdeki bilgileri aktaralim:
“Bismillahirrahmanirrahim. Hasan b. Ali’ye Muaviye b. Ebî Süfyan’dan
Ben seninle, benden sonra hilafetin sana ait olmasi hususunda anlastim. Bu konuda Allah ve Peygamberi aramizda kefil gösteriyor ve sana söz veriyorum. Sana karsi hiç bir entrika çevirmeyecek ve düsmanlik yapmayacagim. Kim sözünden dönerse Allah’in en siddetli azabi onun üzerine olsun. Sana beytulmaldan yilda 1.000.000 dirhem ile Fesâ[3] ve Derâbcird’in[4] haracini verecegim, simdiden oraya görevlilerini gönder senin için çalissinlar.
Abdullah b. Âmir, Amr b. Selem el-Hemedânî, Abdurrahman b. Semure, Muhammed b. Es’âs el-Kindî sahit olup, mektup h.41 yili Rebiulevvel ayinda yazildi.”[5]
 
Belâzûrî, ikinci mektubun Hz. Hasan tarafindan gönderildigini söylemektedir. Ona göre; Hz. Hasan Muaviye’nin kiz kardesinin oglu olan Abdullah b. el-Hâris b. Nevfel b. el-Hâris b. Abdulmuttalib’i Muaviye’ye göndererek, kendisine biat edecegini bildirmistir.[6] Muaviye Hz. Hasan’a alti imzali olan bos bir kagit göndermis ve sart olarak üzerine yazacagi her seyi kabul etmeye hazir oldugunu belirtilmistir.[7] Hz. Hasan da Muaviye tarafindan gönderilen kagida sunlari yazmistir:
 
 “Bismillahirrahmanirrahim. Hasan b. Ali ile Muaviye arasinda (hilafete geçtikten sonra) Muaviye’nin Allah’in kitabi, Resulünün sünneti ve Hulefa-i Rasidîn’in sireti üzere amel etmesi, kendisinden sonra veliaht tayin etmemesi ve kendisinden sonraki halifenin sura ile belirlenmesi, insanlarin mallarina, canlarina ve ailelerine eman vermesi (dokunmamasi), Hasan b. Ali’ye gizli veya açik hiç bir entrikada bulunmamasi ve dostlarindan hiç birine hiç bir sey yapmayacagi sartiyla ona hilafeti teslim edecegine dair yapilan anlasmadir. Buna Abdullah b. el-Hâris ve Amr b. Seleme sahittir”[8]
 
Yukarida adini zikrettigimiz yazara göre;  Hz. Hasan tarafindan yazilan bu mektup Muaviye’ye ulasinca, tüm sartlari kabul ettigini bildirmis, bunun üzerine bu iki sahis Kûfe’de bir araya gelmisler ve Hz. Hasan ona H. 41 yilinin Rebiulahir ayinda biat etmistir.[9] Belâzûrî konuya dair yukarida zikredilen bu iki mektup disinda ilave hiçbir bilgi aktarmamaktadir.
Ibn Miskeveyh ve Kalkasandî ise, Hz. Hasan’in Muaviye’ye su üç sarti ileri sürdügünü belirtmektedirler:
1.Irak Beytu’l-Malinda bulunan paranin kendisine verilmesi
2.Derâbcird’in haracinin kendisine verilmesi
3.Ali’ye lanet edilmemesi.[10]
Ibn Miskeveyh bunlari söyledikten sonra  Basralilarin Derâbcird’in kendilerine ait oldugunu söyleyerek, buranin haracini Hz. Hasan’a vermediklerini de ilave etmektedir.[11] Belâzûrî de bunu dogrulamaktadir. Ona göre Muaviye’nin emri üzerine Abdullah b. Âmir Basralilari organize etmis ve söz konusu iki yerlesim biriminde bulunan Hasan’in görevlilerini oradan çikartmistir.[12]
Ibn A’sem ve Nuveyrî ise Hz. Hasan’in, Muaviye’den sonra hilafetin kendisine birakilmasini sart kostugunu aktarmaktadirlar.[13] Ibn A’sem disindaki Siîlere gelince; Sia’nin en muteber hadis bilginlerinden biri olarak kabul edilen Kesî, Hz. Hasan’in sart olarak sadece Hz. Ali taraftarlarina iyi davranilmasi, onlarin geçmiste yaptiklarindan dolayi cezalandirilmamalarini ileri sürdügünü aktarmaktadir.[14] Meclisî ise Hz. Hasan’in Derâbcird’in haracini istedigini kabul etmekle beraber bu istegin Cemel ve Siffin’de yakinlarini kaybeden ailelere yardim amaçli oldugunu söylemektedir. Ancak bunun neden Hz. Ali tarafindan,  Derâbcird kendisine bagli iken,  yapilmadigini ise izah edememektedir.[15] Meclisî daha sonra Hz. Hasan’in sart olarak “Muaviye’nin Kur’an ve sünnete uymasi, hilafeti kendisinden sonra suraya birakmasi, Ali’ye sövülmemesi, her yil kendisine 50.000 dirhem verilmesi ve herkese hakkettigi atâlarin ödenmesini sart kostugunu” iddia etmektedir. [16] Yine Siî temayüllü olarak taninan Dineverî daha farkli sartlarin bulundugunu belirtmektedir. Ona göre yukaridakilerden farkli olarak Hz. Hasan su sartlari ileri sürmüstür. “Iraklilardan hiç birine hile yapilmayacak, siyah beyaz herkese eman verilecek, Ahvaz’in yillik haraci her yil kendisine verilecek, her yil kardesi Hüseyin’e 200.000 dirhem verilecek, Hasimogullari atâ ve namazda Ümeyyeogullarina öncelenecektir”.[17] 
Yine Siî müelliflerden Isfehanî ise antlasma sartlarini çok farkli tespit etmektedir. Ona göre Hz. Hasan, Muaviye’den sonra hilafetin kendisine birakilmasini, Kûfe Beytu’l-Malinda bulunan her seyin kendisine verilmesini, adi belirlenen bir yerin haracinin kendisine birakilmasini ve buranin haracinin her yil ona gönderilmesini, Hz. Hasan’a danisilmadan hiçbir seye karar verilmemesini sart kosmustur ki[18] bizce bunlar abartili iddialardir. Zira hem halifeye biat etmek hem de bir anlamda da onu kendine bagimli kilmak anlamina gelen bu sartlar pek de tutarli görünmemektedir. Siî müelliflerden Müstevfi el-Kazvinî ise Sia’nin, Imamlarin imametlerini gizlemelerinin nedeni olarak sürekli aktarmakta oldugu “can emniyeti teorisine” basvurmaktadir. O, “Hz. Hasan, Muhtar b. Ebî Ubeyd es-Sekafi tarafindan yakalanip Muaviye’ye teslim edilecegini anlayinca, onunla baris yapmanin daha makul oldugu sonucuna vardi ve kendisi ile anlasti” demektedir.[19]
Kanaatimizce antlasmanin büyük bir ihtimalle Ehl-i Sünnet ve Sia’nin ortak olarak aktardiklari kismi dogru, aykirilik arzeden yanlari tarafli ve yanlistir. Farklilik ve birbiriyle çeliskiler arzeden kisimlar  tarihi süreç içerisinde kurgulanmis ve daha erken bir döneme yerlestirilmistir.
Ehl-i Sünnet ve Sia’nin ittifak ettigi sartlar ise sunlardir:
1.Hz. Hasan, ailesi ve taraftarlarina eman verilecektir.
2.Hasan’a hayatini idame ettirecek bir gelir saglanacaktir
Bunun disindaki sartlari dikkatle tahlil ettigimizde dönemin kosullarina pek de uygunluk göstermediklerini de anlariz. Simdi farklilik arzeden bu sartlari gözden geçirelim. Belâzûrî’nin aktardigi her iki mektupta sart olarak Muaviye’den sonra hilafetin ne olacaginin gündeme geldigi aktarilmaktadir. Birinci mektuba göre Muaviye hilafeti kendisinden sonra Hasan’a birakmakta, ikinci mektuba göre ise  veliaht tayin etmeyecegi ve kendisinden sonra hilafeti sûrâya birakacagi sarti kabullenmektedir. Belâzûrî’deki bu bilgilere yakin rivayetler Nuveyrî tarafindan da aktarilmaktadir.[20] Antlasma esnasinda böyle bir sartin gündeme gelmis oldugunu dogrulayan farkli bilgilere sahip degiliz. Aksine kaynaklar Muaviye’nin hicri ellilere kadar hilafetin kendinden sonraki durumunu hiç düsünmedigini, bu dönemde Mugire b. Su’be’nin telkinleri ile oglu Yezid’i veliahd tayin etmeye karar verdigini aktarmaktadirlar.[21] Yine Muaviye’nin  oglu Yezid’i veliaht tayin ettigi zaman Islam aleminde aylarca süren tartismalarin meydana geldigi de aktarilmaktadir. Bu tartismalar esnasinda Muaviye’ye yöneltilen suçlama ise hilafeti saltanata dönüstürme istegidir.[22] Bazi rivayetler Hz. Hasan ile Sa’d b. Ebî Vakkas’in, hilafeti  Yezid’e birakmak isteyen Muaviye tarafindan, ona rakip olabilecekleri gerekçesi ile zehirletilerek öldürüldügünü   belirtilmektedir. Ancak hiçbir rivayet Hz. Hasan’in Muaviye’ye benim hakkimi ogluna veremezsin dedigini aktarmamaktadir. Aksine kimi rivayetlere göre; Kûfeli Süleyman b. Surad ve diger bazi kimseler Hz. Hasan’i antlasma metnine böyle bir sart yazdirmadigi hususunda suçlamislardir.[23] Bütün bunlar, bize göre,  Hz. Hasan ile Muaviye’nin baris görüsmeleri esnasinda hilafetin Muaviye’den sonrasini müzakere etmediklerini açik bir sekilde ortaya koymaktadir.
Dahasi Hz. Hasan’in zihninde Muaviye’nin kendisinden sonra oglu Yezid’i veliaht birakacagina dair herhangi bir kuskunun  olduguna dair en ufak bir bilgi kirintisina rastlanmamaktadir. Aksine gerek Islam öncesi kabile reislerinin seçiminde gerekse  ilk halifelerin hilafete gelislerinde böyle bir sistem uygulanmadigi için Hz. Hasan’in Muaviye’den süphelenerek böyle bir sart koydurmasi da pek makul degildir.
Isfehanî’nin aktardigi “Hz. Hasan’in Muaviye’nin yaptigi her seyi önce kendisine danismasini istemesi”  sarti ise gerçege hiç uymamaktadir. Çünkü bu cümle Hz. Hasan’in Muaviye’nin üstünde bir konum kazanmasi, en azindan  kendisinden görev bekledigi anlamina gelmektedir. Oysaki Hz. Hasan böyle bir beklentinin içinde olmadigi gibi Muaviye tarafindan kendisine önerilen görevleri siddetle reddetmis,[24] Medine’ye dönerek hayatinin geri kalan kismini son derece sade bir sekilde geçirmistir. [25] Muaviye’nin politikalarindan memnun olmayanlar onu sürekli isyana tesvik ettilerse de Hz. Hasan hiçbir zaman bu oyuna gelmedi, Muaviye’ye biat ettigini, o yasadigi sürece biatini bozup, ona ihanet etmeyecegini söyleyerek, bu tür insanlarin beklentilerini bosa çikardi.[26]
Sonuç olarak Kûfelilerin biatini aldiktan sonra halife olarak tarih sahnesindeki yerini alan Hz. Hasan, Hilafete geldikten sonra Muaviye ile mücadele etmek için harekete geçmis, ancak ordusu tarafindan yalniz birakildigi için onunla anlasmak zorunda kalmis ve  hilafeti kendisine devretmistir. Hilafeti devrettikten sonra Medine’ye yerlesmis, siyasî hadiselerin hiç birinin içerisinde yer almamistir. Onun bu tarihsel tutumu sonraki kusaklar tarafindan yeniden kurgulanmis, degisik boyutlariyla veya tek tarafli yaklasimlarla ele alinarak kullanilmaya çalisilmistir.


[1] Belâzûrî, Ensâb, III, 286; Taberî, VI, 74; Isfehanî, Mekâtil, 74; Nuveyrî, XX, 227; Yakubî, ise Abdullah b. Âmir’in yaninda Mugire b. Su’be ile Abdurrhman b. Ümmi’l-Hakem’in de bulundugunu söylemektedir. Bkz. Tarih, II, 214
[2] Belâzûrî, Ensâb, III, 286
[3] Fars bölgesinin önemli kentlerinden biri olan Fesa, Ibnu’l-Belhî’ye göre Isfehan’in birkaç kati büyüklükte idi. Fesa kenti ve çevresinde zengin su kaynaklari bulundugu için bol miktarda tarim yapilmaktaydi. Havasinin uygun olmasi nedeniyle sicak bölgelerde yetisen meyvelerin yani sira soguk bölgelerde yetisen meyvelerin de yetistirildigi kaydedilmektedir. Ibnu’l-Belhî her bahçede ceviz, narinciye, üzüm, incir gibi farkli iklimlerde yetisen meyveleri görmenin mümkün oldugunu belirtmektedir.  [Genis bilgi için bkz.Ahmed b. Ali b. Ahmed b. Ali  Ibnu’l-Belhî, Kitabu Farsnâme, (nsr.G.L.Strange-R.A.Nicholson), Londra 1921, 129-130] Himyerî ise Fesa’yi Siraz kenti ile karsilastirmakta ve Fesa’nin Siraz’in büyüklügünde bir kent oldugunu, ancak havasinin Siraz’in havasindan daha güzel, pazarlarinin da daha canli  oldugunu söylemektedir. Ona göre Fesa’nin ekonomisi büyük ölçüde tarima dayanmaktaydi. Burada yas sebze ve meyve, hububat, tuz, ceviz, ayva, turunç, iyi cins seker kamisi üretilmekteydi. [Bkz. Muhammed b. Abdulmün’im el-Himyerî, Revdu’l-Mi’târ fi Haberi’l-Aktâr, (thk.Ihsan Abbas), Beyrut 1980, 442] Makdisî, Fesa’da Islam aleminin hemen hemen her yerine ihraç edilen ince ipek elbiselerin yani sira sergi ve havlu çesitleri ve degerli mendillerin üretildigini söylemektedir. Bkz. Ibnu’l-Besârî el-Makdisî, Ahsenu’t-Tekâsim fi Ma’rifeti’l-Ekâlim, (thk. Muhammed Mahzûm), Beyrut 1987, 337
[4] Fars bölgesinin önemli yerlesim birimlerinden biri olan Derâbcird, genis tarimsal sahasinin yaninda, bol maden yataklarina da sahip idi.[Bkz. Yakut, II, 446] Bu durum söz konusu yerlesim biriminden Emevîler döneminde büyük miktarda haraç gelirinin elde edildigini göstermektedir.
[5] Belâzûrî, Ensâb, III, 286. Nuveyrî, mektubu bu kadar teferuatli vermemesine ragmen 5.000.000 dirhemi bulan Kûfe Beytu’l-Mal’indaki parayi, Fars bölgesindeki Derâbcird’in haracini ve bulundugu yerde Hz. Ali’ye sövülmemesini sart olarak kostugunu aktarmaktadir. Bkz. XX, 227
[6] Belâzûrî, Ensâb, III, 286. Meclisî ise bu mektubun Cündep b. Abdullah el-Ezdî tarafindan Muaviye’ye götürüldügünü söylemektedir. Bkz. Meclisî, 44, 39
[7] Belâzûrî, Ensâb, III, 286; Nuveyrî, XX, 227
[8] Belâzûrî, Ensâb, III, 286
[9] Belâzûrî, Ensâb, III, 287
[10] Ibn Miskeveyh, I, 386-387; Kalkasandî, Measiru’l-Inâfe, 108; Hamdullah b. Ebî Bekir b. Muhammed b. Nasr b. Mustafa el-Kazvinî,  el-Müstevfi, Tarih-i Güzide, (nsr. Abdulhüseyin Nevâî), Tahran 1339, 199
[11] Ibn Miskeveyh, I, 388
[12] Bkz. Belâzûrî, III, 290
[13] Bkz. Ibn A’sem, III/IV, 292; Nuveyrî, XX, 229
[14] Bkz. Kesî, I, 285
[15] Bkz. Meclisî, 44/3
[16] Meclisî, 44/56
[17] Dineverî, 218
[18] Isfehanî, 58
[19] Bkz. el-Müstevfi, Tarih, 199
[20] Büyük bir ihtimalle bu bilgiler Belâzûrî’den alinmistir. Çünkü Belâzûrî’nin, Nuveyrî’nin en önemli kaynaklarindan biri oldugu bilinmektedir.
[21] Ibnu’l-Esîr, h 56 yili hadiselerini anlatirken bu yilda Muaviye’nin Yezid’i veliaht tayin ettigini söyledikten sonra bunu hazirlayan nedenlere deginmekte ve  Muaviye’nin oglu Yezid’i veiahd tayin etmeyi hicri ellilerden önce düsündügünü vurgulamaktadir. Ona göre; Mugire b. Su’be, Kûfe valiliginden azledilecegini anlayinca Sam’a gitmis, Muaviye’ye kendisinden sonra oglu Yezid’i halife tayin etmesini önermis idi. Muaviye “bunu basarabilir miyiz?” diye sorunca da Kûfe’yi kendisine birakmasini, buranin biatini alacagini söylemistir. Böylece Kûfe emirligini kurtarmis olan Mugire, sehre geldikten sonra Yezid lehine biat almistir. Bu konuda ciddi bir tepki ile de karsilasmamistir. Ibnu’l-Esîr, III, 504
[22] Nitekim Mervan b. el-Hakem, Medine Mescidi’nde Muaviye’nin kendisinden sonra veliahd olarak oglu Yezid’i tayin ettigini bildirince; Hz. Ebûbekir’in oglu Abdurrahman, Mervan’a ümmetin hayrini düsürmek için böye bir ise kalkismadiklarini, aksine Bizans yönetimini örnek aldiklarini, yönetimi babadan ogula geçirmek istediklerini söyler. Orada bulunan Hz. Hüseyin, Hz. Aise, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr de ayni gerekçelerle biat etmeyi reddederler. Bkz. Ibnu’l-Esîr, III, 507
[23] Bkz. Belâzûrî, III, 291
[24] Hz. Hasan hilafeti Muaviye’ye teslim ettikten sonra Medine’ye gitmek için yola çiktiginda, yeni halife kendisine haber göndererek onu Haricîler ile savasa göndermek istemis, ancak Hz. Hasan Muaviye’nin bu istegine karsi çikmistir. Genis bilgi için bkz. Belâzûrî, Ensâb, III, 289; Ibnu’l-Esîr, el-Kâmil, III, 417; Nuveyrî, XX, 273
[25]Taberî, VI, 80; Kalkasandî, Subhu’l-A’sa, III, 266; Ibnu’l-Esîr, el-Kâmil, III, 415; Nuveyrî, XX, 232. Hz. Hasan, Medine’ye döndükten sonra buradan hiç ayrilmadi, hiçbir siyasi hadisenin içerisinde de yer almadi. [Kalkasandî, Meâsiru’l-Inâfe, 109] Medine’de vefat eden Hz. Hasan, Abbas b. Abdulmuttalib’in kabrinin yaninda Baki mezarligina defnedildi. Hz. Hasan’in vefat nedeni ise tartisilmaktadir. Rivayetler esi  Ca’de bnt. el-Es’as tarafindan zehirlendigini belirtmektedir. [Kalkasandî, Meâsiru’l-Inâfe, 107] Bu iddiaya sahip olan rivayetlerin büyük bir kismi Muaviye b. Ebî Süfyan’in bu hadisede dahli oldugu yönünde kanaat serdederler. Bkz. Müstevfi, 200
[26] bkz.Ibn Kuteybe, el-Imame, I, 164

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...