TEHÂRÜÇ FASLI
METİN
Varisler aralarından birisini sulh yoluyla menkûl veya gayr-i menkul terekeden bir miktar mal veya
altın
olan terekeden bir miktar gümüş ve-ya gümüş alan terekeden bir miktar altın veya altın ve
gümüş
karışımı olan terekeden bir miktar altın gümüş vererek miras dışı bıraksalar, altın ve
gümüşte
cinsi aksine sarf yapıldığından sulh ye teharüç geçerlidir. Miras dışı bırakılana verilen az
olsun,
çok olsun hüküm değişmez. Şu-rası var ki sulh ile teharüç tereke altın ise gümüşten, gümüş
ise
altın-dan olursa aynı mecliste iki
tarafın da haklarını kabzetmeleri şarttır.
Teharüç,
terekeyi taksim etmezden öncü,varislerin aralarında anlaşarak herhangi bir varisi bir
miktar
mal karşılığında terekeden çıkarmaları, ihraç etmeleridir. M.T.
Tereke
eğer, altın gümüş ve başka bir para ile karışık ise araların-dan birisini altın ve gümüşten bir
miktar
vererek miras dışı bırakmaları geçerli olmaz. Ancak altın ve gümüşten verdikleri,
varisin
terekedeki al-tın ve gümüş hissesinden daha fazla olursa ribadan korunulduğu için sulh geçerli
olur.
Burada sulh zamanında altın ve
gümüşün mevcut ol-ması ve miras dışı
bıraktıkları varisin
payına düşeni bilmesi gerekir. Şurunbilâliye ve Celâliye.
Vârisi
bir arz ile ihraç etmiş olsalar, mutlaka caizdir. Çünkü riba yoktur. Eğer çıkardıkları adamın
varis
olduğunu inkâr etseler, o zaman onun
aldığı sulh bedeli miras bedeli değil, anlaşmazlığı
kesmenin
bedeli olur.
İZAH
«Miras
dışı ilh...» Bir kimse diğerine malının üçte birini vasiyet ettikten sonra ölse, varisi üçte biri
vasiyet olunan şahısla malın altıda biri üzerinde sulh yapsa, caizdir. Hâvairzâde adıyla bilinen
İmam,
«Tak-simden önce vasiyet olunan kişi
ile varisin hakkı teîkîd edilmiştir. Her-hangi bir sebeple
hakları
iskât edildiği takdirde düşer.» demiştir.
Geçmişte
görüldüğü gibi taksimden önce alınan ganimet hakkı, re-hinin habis hakkı, mücerret akan
suyun hakkı, birisine bir evde otur-ması vasiyet edilmişse
onun hakkı, taksimden önce sülüs (üçte
bir)
ile vasiyet olunanın hakkı, taksimden önce varisin hakkı herhangi bir sebebten ötürü
düşürülebilir.
Bu meselenin tamamı Eşbâh'tadır. Bu düşen kısım, eğer düşürülmeyi kabul eden
cinsten
ise düşer. Düşürülmeyi ka-bul
etmeyen cinsten ise düşmez. Hâmiş'te
de böyledir.
«Kabzetmeleri şarttır, ilh...» Bahır kitabında. Metinde geçen, varis-lerin birisini miras dışı
bırakmaları meselesindeki sulhta terekedeki aynları bilinmesi de şart değildir.» denilmektedir.
Ancak
sulh altın ve gü-müşten birisi
üzerine yapıldığında tekâbuzun (karşılıklı alma) mecliste
yapılması
şarttır.
Ancak,
terekenin geri kalanı elinde kalan kişi, miras dışı bırakılan şahsın varis olduğunu inkâr
ediyorsa, bunda yalnız kabzetmek yeter-lidir.
Çünkü onun kabzı tazminle yükümlü olma kabzı
olduğundan
sulh kabzı yerine de geçer. Eğer
terekenin geri kalanı elinde kalan kimse dışarda
bırakılmasının mirasçı olduğunu ikrar ediyorsa, onun kabzının
yenilenmesi şarttır.
«Altın ve gümüş, hissesinden daha fazla olursa ilh...» Aldığı cinsten olan hissesinin ne kadar
olduğunu
bilmese de hüküm değişmez. Sağlam olan, eğer şek (şüphe), aldığı cinsin terekede olup
olmadığında
ise sulh yine caizdir. Fakat
aldığı bedelin terekede olduğunu biliyor, ancak al-dığı
bedelin
hissesinden az veya çok veya dengi olduğunu bilmiyorsa sulh fasit
olur. Bahır, Hâniye'den.
«Varis
olduğunu inkâr etseler ilh...» Sulh mutlaka caizdir. Şurunbulâlîye sahibi, «Hâkim-i Şehîd
şöyle demiştir: «Altın ve gümüş gibi ribâ kabul eden malda sulh yapılır ve taraflar birbirlerini tasdik
ederlerse, o zaman, ona verdikleri hissesinden az da olsa, caizdir. Bunun cevazının sebebi şudur:
İnkâr
ettikleri takdirde onun aldığı, hissesinin karşılığı de-ğildir. Veren de onu hissesinin karşılığı
olarak
değil, sulh bedeli olarak vermektedir. Merginânî de böyle zikretmiştir. Altın
ve gümüşten
yapılan
sulhun bedelinin mecliste kabzedilmesi şarttır. Çünkü bu bir sarf İş-lemidir. Geçen
şekillerin hepsinde sulh bedeli menkûl mal olursa, mec-liste alınması da, hissesinden az olsa da,
hissesinden az olsa da mut-laka caizdir.» demiştir.
METİN
Düyun (alacak) olan terekeden alacak diğer varislere ait olmak üzere varislerin birisi miras dışı
bırakılsa sulh bâtıldır. Çünkü miras dışı bırakılan varis, sulh yoluyla aldığı mal karşılığında
alacaktan hissesine düşeni diğer varislere temlik etmiş olmaktadır. Bu ise bâtıldır.
Musannif
bu sulhun sıhhati için şöyle
birtakım hileler düşünmüştür:
Vârisler, sulh yoluyla
çıkardıkları varisin borçluları kendi hissesine dü-şen alacaktan ibra etmesini şart koşarlarsa sulh
geçerli
olur. Çünkü o zaman deyn, üzerinde
olan kişiye temlik edilmiş
olmaktadır. Borçlular-dan
sulh
yoluyla çıkarılan vârisin alacaktan hissesi kadarı düşülür.
Sulh
yoluyla miras dışı bırakılan varise, alacaktan hissesi kadar bir miktar teberru edilir. O da onları
borçlulara
hissesi ile havale eder.
Varisler ona alacaktan hissesi kadar karz verirler. Sonra onunla borcun dışındaki şeyden bedeli
olabilecek birşey üzerinde anlaşırlar. O da onları almış olduğu karzdan dolayı borçlulara havale
eder.
Onlar da havaleyi kabul ederler. Bu hile geçen hilelerin en güzelidir. İbni Ke-mal.
En
sağlam ve kolay olanı ise, onu alacaktan hissesi kadar hurma veya benzeri birşey satarlar, o da
aldığı
malın parasını borçlulara ha-vale eder.
İZAH
«Duyûn (alacak) olan ilh...» Halkın üzerinde. Çünkü ilerisi buna işaret etmektedir. Ölen kimsenin
üzerinde
borç varsa, bu hususta Bezzâziyye'de, Şemsü'l-İslâm, «Ölen adam borçlu ve alacaklılar
borcu
taleb ediyorlarsa, varislerden birisini sulh yoluyla mira's dışı bırakmak geçerli değildir.
Çünkü
şeriatın hükmüne göre borç bütün
varislere aittir.» de-miştir.»
denilmektedir.
«Bâtıldır
ilh...» Bu butlan hepsine sirayet eder. Çünkü burada pa-zarlık birdir. İmam-ı Azam'a göre,
miras
dışı bırakılanın alacaktan his-sesi, ister açıklansın, ister açıklanmasın bâtıldır. Fakat
İmâmeyn'e
göre bu sulh, miras dışı bırakılan kişinin alacaktan hissesi beyân edildik-ten sonra
yapılırsa, caizdir. Uygun plan da budur. İbni
Melek.
«Havale
eder ilh...» Bu cümlenin yeri burası
değildir. İbni Melek'in Vikaye şerhinde ise bu cümle
bulunmaktadır.
«Hilelerin
en güzelidir ilh...» Çünkü birincisinde vârislere zarar var-dır. Zira
varisler sulh yoluyla
miras
dışı bıraktıklarının hissesi kadarını borçludan alamazlar. İkincisinde de varislere zarar vardır.
Çünkü
nakit vadeliden daha hayırlıdır.
«En
sağlam ve kolay olanı ilh...» Çünkü karz verdikleri şekil de, mal kendi ellerine daha geç
geçeceği için zarardan hâli değildir. İbni Melek.
METİN
İçinde
alacak veya verecek olmayan, ayanı da bilinmeyen (meçhul) bir terekeden dolayı tartılacak,
ölçülecek bir mal üzerine sulh yapma konusunda görüş ayrılığı
vardır. Sahih kavle göre böyle bir
sulh
geçer-lidir. Zeylâî. Çünkü şüphenin
şüphesine itibar
edilmez.
İbni
Kemal, «Eğer terekede sulh bedelinin cinsi varsa sulh caiz de-ğildir. Yoksa caizdir. Eğer olup
olmadığı
bilinmiyorsa ihtilaflıdır.» demiş-tir.
Tereke
ölçülecek, tartılacak birşeyden değil ve meçhul, aynı za-manda sulh yoluyla miras dışı
bırakılan
varisin dışındaki varislerin el-lerinde bulunuyorsa, sağlam görüşe
göre yapılan sulh
geçerlidir. Çünkü bu sulh anlaşmazlığa sebeb olmaz. Çünkü tereke kendi ellerindedir.
Terekenin
hepsi veya bir kısmı sulh yoluyla miras dışı bırakılan va-risin elinde ise, onun elindeki
malın
tamamı bilinmedikçe sulh geçerli değildir. Zira o mal teslime muhtaçtır. İbni Melek.
Ölen
adam borçlu ve borç, terekeyi
kapsıyorsa ne sulh, ne de tak-sim caizdir. Ancak varislerden
birisi
rücû etmeksizin borcu üzerine alırsa veya o borç terekeden değil başka bir maldan
karşılanırsa sulh da, taksim de geçerli olur.
Terekeyi
kapsamayan bir borç terekeden ödenmeden sulh veya tak-sim yapmak uygun değildir.
Fakat
borç terekeden çıkarılmadan sulh ve-ya, taksim yapılırsa geçerlidir. Zira tereke az bir borçtan
hâli
olamaz. Varisler malın (terekenin) taksimini durdururlarsa zarar görebilirler. O zaman taksimin
bozulmaması
için istihsanen ancak borç miktarı bek-letilir. Vikaye. Bahır.
İZAH
«Şüphenin
şüphesi ilh....» Çünkü terekede sulh bedelinin cinsinin ol-maması ihtimali de vardır.
Eğer
terekede olma ihtimali varsa, sulh be-delinin terekedeki o cinsten olan hissesinden fazla olma
ihtimali
de vardır. Eğer sulh bedeli terekedeki o cinsten olan hissesinin misli veya azı ise -ki bu da
ihtimalin
ihtimalidir-, o zaman şüphenin şüphesine dü-şülmüş olunur ki, bu da muteber değildir.
«Tartılacak birşeyden ilh...» Bu terekede borç da olmamalıdır. Sulh tartılacak, ölçülecek birşey
üzerine
yapılırsa. İtkânî.
«Sağlam
olan görüşe göre ilh...» Bazı âlimler bu sulhun caiz olma-dığı görüşünü benimsemişlerdir.
Çünkü
bu sulh, meçhul olan birşeyi
satmaktır. Zira sulh yapılan kişi, meçhul olduğu halde hissesini
ölçüle-cek, tartılacak birşey karşılığında satmıştır. İtkânî.
Hâtime
İki
ortağın iki hayvanın kazancında veya binilmesinde münâvebe yapmaları, İmam-ı Azam'a göre
zorla
değil, sulh yoluyla caizdir. .Bir hayvanın kazancında veya binilmesinde sulh yoluyla
münavebe
yapmak caizdir. Ama iki hayvanın kazancında cebren de olsa münâvebe yapmak fasittir.
Dürerü'l-Bihâr
ve onun şerhi Gûrerü'l-Efkâr.
Malûm
olsun ki, bir hayvan veya kölenin kazancında cebren münâ-vebe yapmak, farklılık az veya
dış
görünüşe göre hiç olmadığından
it-tifakla
caizdir.
Bir
veya iki evin gelirinde, bir veya iki evin oturmasında münâvebe yapmak,
denklik mümkün
olduğundan
ittifakla caizdir. Çünkü akarda dış görünüş bakımından değişme olmaz. Bu suretlerin
hepsinde
sulh yoluyla münavebe yapmak caizdir. Nitekim İmam-ı Azam Ebû Hanîfe, kölenin sulh
yoluyla taksim edilmesine cevaz vermiştir.
«Taksimin
bozulmaması için ilh...» Allâme Makdisî, «Terekeden bor-cun karşılığı olarak ayrılan
kısım
helak olursa, terekenin taksimi bozulur.» demiştir.
METİN
Vârislerin aralarından miras dışı bıraktıklarına verdikleri sulh be-deli olan mal, terekeden değil
kendi
mallarından ise, miras dışı bırakı-lanın terekedeki hissesi aralarında eşit şekilde taksim edilir.
Miras
dışı bırakılana verdikleri mal terekeden ise, onun terekedeki hisssinin ka-lan kısmı varislerin
hisselerine göre taksim edilir.
Hassâf,
bu son meseleyi, «Sulh inkâr ile olursa» diye kayıtlamıştır. Buna göre, sulh ikrar ile olursa,
onun
hissesinden kalan kısım diğer varisler arasında hisselerine göre değil, eşit şekilde taksim
edilir.
Varislerden birisinin ayanın bazısından sulh yapması
geçerlidir. Mi-ras dışı bırakma senedinde
terekede
borcun olup olmadığı zikredilmese de senet geçerlidir. Terekede borç olup olmadığı
fetvada
da zikredilme-se, yine o fetvanın geçerli olduğuna fetva
verilir ve sıhhatinin bütün
şart-larının
bulunduğuna hamidilir.
Terekeden
bir miktar vasiyet olunan kimse,
miras dışı bırakmanın bütün geçmiş meselelerinde
varis
gibidir.
Varisler içlerinden birisini sulh yoluyla ihraç etseler, ihraçtan son-ra ölen kimsenin bir alacağı veya
bilmedikleri bir malı olduğu ortaya çık-sa, alacağın veya malın, zikredilen sulha dahil olup olmadığı
hususunda
iki görüş
vardır.
Meşhur
olan görüşe göre, sonradan ortaya
çıkan şey sulha dahil değildir.
Hepsinin arasında
hisselerine göre taksim edilir. Haniye, sulha dahil olmadığını bildiren görüşü öne alarak her iki
görüşü
de hikâye et-miştir. Haniye sahibi Feteva'sında, meşhur olan görüşün önce alına-cağını
bildirmiştir.
Dayanılan görüş de budur. Bahır'da
olduğu gibi.
Ben
derim ki: Bezzâziyye'de de sağlam olan görüş budur. Sulh bâtıl değildir.
Vehbâniye'de
şöyle denilir: «Çocuğun şahitlerle sabit olan malından sulh meşru değildir. Birisi bir
yetimin
malından hak iddia etse, de-lil getirmese, sulh yine caiz değildir. «Her ayıptan beridir.» diye
ibra
edi-lerek sulh yapılmış olsa, ibra ve
sulh geçerlidir. Birisinin almış olduğu kö-lenin, meselâ
gözündeki
kataraktan dolayı bir miktar mal ile
sulh yapıl-mış olsa, sonra da katarakt gitmiş olsa, o
sulh
bâtıl olur. Birisi davalıya, «Eğer yemin edersen iddia ettiğin şeyden berisin.» dese ve o da
yemin
etse, bu sulh caiz değildir. Davacı bir ecnebi gibi kabul edilse de böyle-dir.»
İZAH
«Eşit
şekilde ilh...» Bu ifadeye göre, vârislerden birisi diğerlerinin bir kısmıyla sulh yapmış olsa,
sulh
geçerlidir ve hissesi yalnız sulh
yaptık-larına kalır.
Vasiyet
olunan şahıs varislerden bir kısmıyla veya hepsiyle sulr» yapmış olsa, bu sulhun
hükmü de
önceki
gibidir. Ankaravî'de olduğu gi-bi.
Sâyıhânî.
Bir
mesele:
Bir
kimse öldüğünde geriye bir kadın, bir kız, üç de oğul bırakmış olsa, bu vârisler, bırakmış olduğu
terekeyi
aralarında taksim ettikten sonra
kadının elinde bulunan evin. murislerinin (ölen adamın)
olduğunu
iddia etseler, kadın bu iddiayı
inkâr ederek inkâr ile sulhtan ötürü bir miktar dirhem
vermiş
olsa, bu sulh bedeli kalan
varislerin terekedeki hisselerine göre mi taksim edilir, yoksa
sayılarına
göre mi taksim
edilir?
El-Cevab:
Bahır'da şöyle denilmiştir: «Bunun
hükmü, sulh bedeli bakımından
mülkiyetin davacıya
sabit
olmasıdır. Burada davalı ister
in-kâr, ister ikrar etsin sonuç değişmez. Sulh konusu olan evin
mülkiyeti
de davalıya sabit olur.» Bunun misli Minâh'ta da
vardır.
Mecmaü'n-Nevâzil
sahibine fasit davadan sonra
inkârla yapılan sul-hun geçerli olup olmadığı
sorulunca,
«İnkârla yapılan sulhun tashihi
için davacının aldığı veya aldığının ivazı onun sabit hakkı
olması
gerekir ki, sulhun tashihi mümkün olsun.» cevabını vermiştir.
Zahîre'den.
Bahir
sahibinin, «Sulh bedeli cihetiyle mülkiyetin davacıya sübutu-dur.» sözünün muktezası ile
Mecmaü'n-Nevâzil
sahibinin, «Davacının al-dığı
veya aldığının ivazı onun sabit
hakkı olması
gerekir.» sözünün ge-reği, sulh bedelinin imrastaki hisselerine göre taksim edilmesidir. Mecmuat-ü
Molla
Ali.
«Kendi
mallarından ise ilh...» Eşit şekilde vermişlerse eşit şekilde taksim edilir. T.
«Hisselerine göre taksim edilir ilh...» Terekenin varisler arasındaki taksim şekli, «Ferâiz kitabının
sonunda
gelecektir.
Tetimme:
Birisi bir mal veya başka bir şeyi iddia etse, iddia ettiği şeyi bir başkası ondan satın alsa,
bu
alış caizdir. Satın alan adam da-vada davacının yerine geçer.
Eğer davadan birşey istihkak
ederse,
kendisinindir.
Eğer
davada birşey istihkak edemezse
bakılır: Davacının delili yok-sa ve
davalı da inkâr ediyorsa, o
zaman
malı satın alan adam hakkınt asıl davacıdan taleb eder. Bahır.
Bezzâziyye'nin, «Hibe kitabı»nın başında, «Deyni satmak caiz değil-dir. Fakat deynin borçluya
satılması veya hibe edilmesi caizdir.» denil-miştir.
«Sulh
yoluyla miras dışı bıraksalar ilh...» Ben derim ki: Bezzâziyye' nin Sulh Kitabı'nm altıncı
fashında
şöyle denilmiştir: «Miras dışı
bırak-madan sonra terekede bir mal zuhur etse, bunun sulha
girip
giremeyece-ği hususunda bir rivayet yoktur. Sulha gireceği de, giremeyeceği de söylenebilir.»
Dört
sayfa sonra da, «Sadrü'l-İslâm'ın yazdığına göre Tacü'l-İslâm şöyle demiştir: «Varislerden
birisinin
diğer varislerle sulh ya-parak onları
umumî bir şekilde ibra etmesinden sonra sulh zamanı
te-rekede
bulunmayan birşey ortaya çıksa, zuhur eden şeyin davasının cevazı
hakkında hiçbir
rivayet yoktur. Bir âlim, «Zuhur eden şeydeki his-sesini dava etmesi caizdir.» diyebilir. Doğru olan
da
budur. Fakat bir diğeri de,
«Sonradan ortaya çıkan şeydeki
hissesini dava etmesi caiz
de-ğildir.»
diyebilir. Muhît'te de, «Varislerden birisi diğerini ibra ettikten son-ra terekeden bir hak iddia etse,
diğerleri
de inkâr etseler, davacının id-diası dinlenmez. Onun iddiası üzerine diğerleri onu tasdik
ederlerse o zaman varislere onun hakkını vermesi 'emredilir.» denilmiştir.»
Bezzâziyye sahibi birkaç satır sonra, «Kocası ölen bir kadın tere-kedeki sekizde bir hakkından
ötürü
diğer varislerle sulh yaptıktan son-ra varislerce bilinmeyen bir alacak veya bir mal ortaya
çıksa, bazı âlim-ler bu alacak veya malın sulha dahil olmadığını, bütün varisler arasın-da
hisselerine göre taksim edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Çünkü
varisler kendilerince bilinen ve
açık
olan tereke üzerine sulh yapmışlar-dır. Bu sebeple sonradan ortaya çıkan şey istisna gibi
kabul
edilir ve sulh ibtal edilmez.
Bazı âlimlere göre ise sonradan zuhur eden şey sul-ha dahildir.
Çünkü
sulh terekeden ötürü yapılmıştır ve tereke bütün malın adıdır. Bu sebeble sulhtan sonra bir
alacak veya mal ortaya çıkarsa sulh fasit olur. Zuhur eden şey, sanki sulh zamanında varmış da
sulha
dahil edilmemiş gibi kabul edilir.» demiştir.
Bezzâziyye'de söylenenleri kısaca şöyle özetleyebiliriz: Sulhtan son-ra terekeden bir ayn zuhur
ederse
bu, sulha dahil edilir mi, edilmez mi? Zuhur eden şey sulha dahil edilirse iddia edenin
davası
dinlenmez. Eğer sulha dahil değilse iddiacının davası dinlenir. Bu hususta iki görüş var-dır.
Sulhta
umumî ibra yapıldıktan sonra terekeden bir mal zuhur etse, ibra eden varisin zahir olan
şeyle
ilgili davası dinlenir mi, dinlenmez
mi? Yine bunda da iki görüş
vardır.
Sağlam
olan görüşe göre davacının sözü
dinlenir. Çünkü o mal sulha dahil değildir. Bu görüş,
gecen
«Sulha dahil değildir.» görüşünü dü-zeltmektedir. Bu durum,
diğer varisler, eğer ortaya çıkan
malın
terekeden olduğunu itiraf ederlerse, böyledir. Eğer itiraf etmezlerse, ibradan sonra onun
davası
dinlenmez.
Nitekim
Bezzâziyye sahibinin, Muhit'ten
naklettiği de bunu ifade etmektedir. Bezzâziyye sahibinin
meseleyi
«ayn» ile takyit etmesinin se-bebi
şudur: Sulhtan sonra terekede mal değil bir alacak
zuhur
ederse, «Zuhur eden şey sulha dahil
değildir.» görüşü üzere sulh geçerlidir. Alacak bütün
varisler
arasında taksim edilir. Fakat «Sulha dahildir» sözü üzere sulh fasittir. Nasıl, sulh zamanı
alacak ortaya çıktığı halde sulha katılmadığında sulh fasit olursa, bu da öyledir. Ancak alacak
sulhtan
çıkarılırsa sulh geçerli olur. Şöyle ki, sulh zamanı alacağın dışındaki mallar üzerine sulh
yapıldığı
açıkça söylenirse sulh geçerli olur. Zira, Bez-zâziyye sahibi, «Birisini miras dışı
bırakmadan
sonra ortaya çıkan şey sulha dahil
değildir.» sözü üzerine, «Bu acıktır. Fakat ortaya
çıkan
şey sulha dahildir denilirse, zuhur eden mal ise sulhun fesadını gerektirmez. Alacak ise ve
sulh
zamanı sulhtan çıkarılmışsa bu da sulhun fesadını gerektirmez. Fakat alacak sulh zamanı
sulhtan
çıkarılmamışsa, sulhu fa'sit kılar» demiştir.
«Hepsinin
arasında ilh...» Sonradan zuhur eden terekeye ait şey hep-sinin arasında taksim edilir.
«Ben
derim ki ilh...» Ben derim ki, Fusûleyn'in yirmisekizinci faslın-da, «Alacak değil mal ortaya
çıkarsa en uygun olanı budur.» denilmiştir.
«Sulh
bâtıl değildir ilh...» Yani terekede bir mal zuhur ederse, bu ihtilaflıdır. Fakat bir alacak zuhur
ederse
durum farklıdır. Bu hususta Bezzâziyye'de, «Sulh yapılırken eğer alacak sulhtan
çıkarılmışsa, sulh fasit değildir. Fakat eğer sulhtan cıkarılmamışsa sulh fasittir.» denil-miştir. Yani
yapılan
sulh, alacaktan başkası üzerine yapılırsa sulh fasit değildir. Fakat sulh, terekenin tamamı
üzerine
yapılmış ve sonradan ala-cak
ortaya çıkmışsa, sulh fasit olur. Nitekim sulh zamanı, alacak
zahir
olduğu halde sulha dahil edilmezse sulh fasit olur.
«Çocuğun
malından ilh...» Yani çocuğun şahitlerle sabit olan ma-lında sulh caiz olmadığı gibi
herhangi
bir kimsenin çocuğun malında bir hak iddia etmesi de caiz değildir. Bir kimse iddia
ettiğine
dair delil de getiremez. Bundan anlaşılıyor ki, çocuğun malı delil ile tesbit edilmediği
takdirde,
davacının onun malında hakkı
olduğuna dair delili varsa sulh caizdir. İbni Şahne. Hâmiş'te
de
böyledir.
«Her
ayıptan beridir diye ibra edilerek ilh...» Satılan bir malda or-taya çıkan ayıptan ötürü sulh
yaptıktan
sonra ayıp yok olsa, meselâ sa-tılan kölenin gözünde bir ayıp ortaya çıksa ve sulhtan
sonra
yok olsa, sulh bâtıl olur. Davacı almış olduğu sulh bedelini iade eder. Zira sulh bedelinin
karşılığı olan ayıp ortadan kalkmıştır. Sulh da bâtıl olur. İbni Şahne, Şerh-i Vehbâniye. Hâmiş'te de
böyledir.
«Birisi
davalıya ilh...» Meselâ davalının
yemin ederek beri olması şartıyla sulh yapsalar, davalı,
«Davacının
benim üzerimde az veya çok hiçbir hakkı yoktur.» diye yemin etse, sulh bâtıl olur.
Davacı
yine davası üzere kalır. Eğer delil getirirse delili kabul edilir. Davacının delili bulun-maz ve
davalının
hâkimin huzurunda yemin etmesini taleb ederse, bu hakka sahiptir.
Davasının
doğru olduğuna dair davacının yemin etmesi şartıyla sulh yapsalar, meselâ davalı,
«Davacı
yemin etsin, iddia ettiklerinin hepsini ödeyeyim.» dese, sulh yine bâtıldır. Çünkü açık
ibranın
bir şarta bağlan-ması caiz değildir, ibni Şahne. Hâmiş'te de böyledir.