ALACAK (DEYN) DAVALARI FASLI
METİN
Bir
kimsenin diğer bir kimsedeki alacak (deyn) veya gasbedilmiş hak-kından ötürü onun bir kısmı üzerine
yapılan sulh hakkının bir kısmını
almak, kalan kısmını düşürmek anlamındadır. Bu sulh
anlaşması ribâ ihtimalinden dolayı ivazlı akit sayılmaz. Buna göre bir kimseden peşin alacağı bin
lira
hakkından ötürü, sulh bedelinin alınmasını şart koşma-dan yüz lira peşine veya vadeli bin liraya
veya bin iyi dirhemden ötürü yüz züyuf dirheme sulh yapılması geçerlidir.
Ayrı
cinslerde ivazlı akit ve sarf
olmadığı için geri bırakılması caiz olmadığından dirhemden ötürü
tecil
edilmiş dinar üzerine veya vadeli bin lira hakkından ötürü peşin yarısı üzerine sulh geçerli
değildir.
An-cak mükâtebin efendisi ile vadeli bin liradan ötürü peşin yarısına sulh yapması caizdir.
Zeylâî.
Bin
siyah paradan ötürü yarısı kadar beyaz para üzerine sulh ya-pılması
geçerli değildir. Bunda asıl
kaide,
ihsan ve tenkis alacaklıdan olursa haktan düşürmedir. Eğer her iki taraftan da olursa o
zaman
ivazlı akit olur.
Bir
kimse bin lira alacaklı olduğu kimseye, «Yarın beşyüzünü öde geri
kalanından beri olmak
üzere.»
dese o da kabul ederek anlaşılan meblâğı o gün ödese borçtan kurtulmuş olur. Söylenilen
gün
ödemezse, şart yerine getirilmediği için borcu aynen devam eder.
İZAH
«Deyn davaları faslı ilh...» Uygun olan Musannıfın, «Alacak dava-larından
sulh faslı» demesiydi.
Minâh'ta,
«Musannıf umumî davalarda sulhun
hükmünü zikretti. Bu fasılda da
alacak davalarından
sulha
has hükmü zikretmiştir. Çünkü hususî hükümlerden sonra zikredilir.» denil-miştir.
«Bir
kısmı üzerine ilh...» Musannifin burada, «bir kısmı» tabirini kullanması gösteriyor ki, «ekseri»
üzerine
sulh yapmak caiz değildir. Bu takyid
ayrıca dava konusu olan şeyin meblâğının
bilinmesinin
şart ol-duğunu da ifade
etmektedir. Lâkin Gâyetü'l-Beyân sahibi Kâfi şerhin-den
naklen,
«Eğer birinin diğeri üzerinde dirhemleri olsa ve ikisi de onun tartısını bilmeseler, ondan
ötürü
bir kumaş veya başka birşey üzerine sulh yapmaları caizdir. Çünkü sulh konusunun
miktarının
meçhul oluşu sulhun geçerli oluşuna engel değildir. Eğer dirhemler sulh yaparlarsa, bu
sulh
kıyasen fasittir. Zira sulh
bedelinin sulh konusu olan
dirhemler-den daha çok olma ihtimali
vardır.
Fakat ben bunun istihsan deliline
gö-re caiz olduğu kanaatindeyim.
Çünkü açıkça
bilinmektedir
ki sulhlarda sulh bedeli, sulh konusu olan şeyden her zaman daha azdır. Çünkü
sul-hun
temeli azaltma üzerine atılır. Öyleyse tarafların bir. sulh bedeli tak-dir etmeleri zahiren dava
konusunun
miktarını bildiklerine ve sulh
be-delinin ondan az olduğuna
delâlet eder.» demiştir.
«Deyn ilh...» Bu deyn (alacak) satım akdi, kira veya karz yoluyla olabilir.
«Kalan
kısmını indirim yapmaktır ilh...»
Davacı, münkir olan davalı-ya, «Ben seninle alacağım olan
bin
lira yerine yüz lira üzerine sulh yap-tım» diyerek yüz lirayı alsa, geri kalan dokuzyüz liradan ibra
etmiş
olur. Bu da diyâneten değil hükmen geçerlidir. Ancak, «Sulh yaptım.» sözü-ne
ilâveten, «ve
seni
ibra ettim.» derse, o zaman diyâneten de ibra et-miş olur.
Kûhistânî. Ben bu meselenin
benzerini
daha önce Hâniye'ye nisbetle zikrettim.
«Peşin
yarısı üzerine ilh...» Düşürdüğü
yarı vadenin karşılığı için alınması haramdır. Harama bina
edilen
sulh da haramdır. Caiz olmaz.
«Caizdir
ilh...» Çünkü mükâteb ile mevtası arasındaki kölelik vasfı ivazlı akit manasından daha
açıktır.
Bunun için de vadeli borçtan bir
kısmını düşmek vade karşılığı sayılmaz. Efendi kölesini
kitabet
bedeli olarak anlaşılan malın bir kısmını düşürerek bir kısmı ile onu süresi gel-meden azad
ediyor ki, köle bununla bir an önce hürriyetine kavuşmuş
oluyor.
«İvazlı
akit olur ilh...» Yani bu sulhta
ivazlı akdin hükmü uygulanır. Eğer sulhta ribâ veya ribâ
şüphesi
gerçekleşirse sulh fasit olur. Ribâ ve ribâ şüphesi yoksa sulh geçerli olur. T.
T.
diyor ki: «Bir kimse meblâğ ve vasıf cihetiyle kinde hakkından az bir şey üzerine veya vakit
bakımından
tayin olunandan daha kısa bir süre
üzerine sulh yaparsa bakılır: Eğer alacaklı ile borçlu
arasında
ala-caklının hakkı olmayan bir vasıf -siyah yerine beyaz gibi- veya vasıf an-lamına gelen
-vadeliyi peşine çevirmek gibi- bir şey sulha girerse veya
bir maldan ötürü onun cinsinden olmayan
birşey
üzerine sulh yapılırsa, ribâ ve ribâ şüphesi bulunmadığı takdirde sulh geçerlidir.»
METİN
Bu
mesele beş şekil üzere bulunur. Birincisi yukarıda gecen şekildir.
İkincisi, vakit -yarın gibi- tayin etmeden, «Beşyüzü öde,
geri kala-nından beri ol.»
dese, bu ifade
mutlak
şekilde yapılan bir ibra olduğu için
borcun tamamını ödemesi gerekmez.
Üçüncüsü,
alacağının yarısı üzerine, yarın
ödemesi şartı ile sulh yapsa, borçlu
yarın yarısını ödese
borcun
tamamından berî olur. Eğer yarın
ödemezse birinci şekilde olduğu gibi şart yerine
gelmediği
için borcun tamamı devam
eder.
Dördüncüsü,
borçluya, «Borcun yarısından seni ibra ettim, kalan kısmını yarın ver.» sözüyle
yapılan
sulhtur. Bu sulhta borçlu, borcun
yarısını yarın ister ödesin ister ödemesin yarısından berî
olmuştur.
Çün-kü sulh konuşmasında ödeme
değil ibra önce zikredilmiştir.
Beşincisi, «Bana ne zaman ödersen sana şu kadarını bağışlarım.» gibi ibra açık bir şarta
bağlanırsa, ibra geçerli değildir. Zira geçtiği gi-bi ibrayı açık bir şarta bağlamak bâtıldır. İbra bir
bakıma
temliktir. Tem-lik ise açık bir şarta bağlanmaz.
Borçlu
alacaklıya gizlice, «Borcu bir
süre ertelemez veya borçtan bir
miktar düşürmeden sana
borçlu,
olduğumu ikrar etmem» dese, ala-caklı da bunu yapsa, bu fiili geçerli olur. Çünkü borçlu
alacaklıyı zorlamamıştır. Fakat borçlu gizlice dediğini daha önce ilân etmiş olsa, o zaman alacaklı
borcun
tamamını peşinen
alır.
Birisi
bin lira alacaklı olduğunu iddia ve borçlu da inkâr etse, ala-caklı, «Yüz lirasını düşmek
şartıyla
borcun tamamını ikrar et.» dese, bu
düşürme caizdir. Fakat, «bana borçlu olduğunu itiraf
et,
sana yüz lira vereyim.» dese, bu öncekinin aksine caiz değildir. Çünkü verdiği rüşvet
olmaktadır.
Alacaklı borçluya, «bana borçlu olduğunu ikrar
et, borçtan yüz li-rasını düşeyim.» dese, o da ikrar
etse,
ikrar geçerli, borçtan düşürmek ise geçerli değildir. Müctebâ.
İZAH
«Borcun
tamamını ödemesi gerekmez ilh...» İster ödesin, ister öde-mesin.
«Borcun
yarısından seni ibra ettim. Kalanını
yarın ver ilh...» Alacak-lı borçluya, «Seni beşinden ibra
ettim,
beşini peşin vermek üzere.» dese, eğer borç, peşin ödenmesi gereken bir borç ise ibra
geçerlidir. Çünkü ödenilen beş, peşin ödenmesi vacip olan bir borçtu. Zira buradaki ibra, vadeli bir
borcun
peşin ödenmesi şartına bağlanmamaktadır.
Borç
vadeli bir borç ise, ödemeyi kabul
ettiği beşi peşinen ödemezse
ibra bâtıl olur.
Câmiü'l-Fusûleyn.
Hâmiş'te de böyledir.
«Açık bir şarta bağlanırsa ilh...» Kûhistânî, «Bu ifade, eğer şartı değil de cezayı önce söylemiş olsa
sulhun
geçerli olacağını bildirir.' Zahîriye'de bu, şu örnekle açıklanmaktadır: «Alacaklı, «Yarısını
senden
düşürdüm, eğer yarısını peşinen ödersen.» dese fakihlere göre bu dü-şürmedir. Velevki
peşinen
ödemeee de.» der. Sâyıhânî.
«Ne
zaman ödersen ilh,...» Burada hitab borçluya veya kefiledir. İsbicabî, Kâfî'nin şerhinde,
Kâdıhân
da, Câmi'nin şerhinde kefilin de borçlu gibi olduğunu açıkça zikretmişlerdir.
Gâyetü'l-Beyân'da da, «Bunda bir çeşit kapalılık vardır: Çünkü ke-filin ibrası sırf düşürmektir.
Bundan
ötürü kefil, kefaleti reddetse de
reddolunmaz. Uygun olan kefili ibra ettiğinde de ibrayı bir
şarta
bağlama-sıdır. Talâkla yemin edilmediği gibi ibra ile de yemin edilmemek cihetiyle kefilin
ibrası
asilin ibrası gibi olur. O zaman kefilin ibrası mütaarıf olan bir şarta bağlamakla geçerli olur.
Eğer
mütaâraf olmayan bir şarta bağ-lanırsa geçerli olmaz. Bundan ötürü adam birisine mal ile kefil
olduğu
gibi yarın ödemek üzere nefsiyle de kefil olmuş olsa, mal ile kefaletten berî olur. Kendi nefsi
ile
öderse maldan da berî olmuş olur. Çünkü bura-da beraeti müteâraf bir şarta bağlamıştır ki bu da
sahihtir»
denilmiştir.
«Çünkü
alacaklıyı zorlamamıştır
ilh...» Zira alacaklı delil bulana veya yemin edene kadar dileseydi
bunu
yapmazdı.
İtkânî.
«Alacaklı borcun tamamını peşinen alır ilh...» Bu söz ifade ediyor ki, .«Ben sana borçlu .olduğumu
ikrar
etmem.» demesi ikrardır. Bundan ötü-rü Gâyetü'l-Beyân'da,«Fakihler Câmiü's-Cagîr'in
şerhlerinde, «Alacak-lının, «İkrar etmem» demesi ancak gizli olabilir. Bu sözü alenen söylerse ikrar
kabul
edilir.» demişlerdir, denilmiştir.
METİN
Bir
pazarlıkla satılan ortak malın kıymeti veya miras kalan bir deyn (alacak) veya helak edilen ortak
bir
malın kıymeti gibi sebebi bir olan
müşterek bir deynden ötürü
alacaklının biri bir miktar şey
alsa,
diğer or-tak dilerse ortağının aldığına ortak olur. Dilerse borçludan o miktar kadar da kendisi
taleb
eder.
Buna
göre zikri geçen ortakların biri borçlu ile borcun cinsi hilâfına olan bir kumaş üzerine sulh
yapsa,
diğer ortak o kumaşın yarısını alır. Ancak sulh yapan ortak asıl borcun dörtte biri için
ortağına
kefil olur-sa bu takdirde diğer ortağın kumaş üzerinde bir hakkı kalmaz.
Ortağın
biri sulh yapmadan alacağın yarısı karşılığında birşey sa-tın alsa, ortağı takas yoluyla
yarısını
aldığı için kendisine alacağın dörtte birini tazmin ettirir. Ortak kâbz, sulh ve satmalına gibi
geçmiş
mesele-lerde hakkı borçlunun zimmetinde kaldığı için bunu borçludan taleb eder.
İZAH
«Müşterek
bir alacak ilh...» Musannıfın burada «Deyn» (alacak) ile kayıtlamasının sebebi, eğer sulh
müşterek
bir maldan olursa, o za-man sulh bedeli yalnız sulh yapan ortağa
aittir. Diğer ortağın sulh
be-deline
ortak olmak hakkı yoktur. Çünkü bu
sulh her yönüyle ivazlı akittir.
Çünkü dava konusu
maldır
ve sulh bedeli de maldır. Borç
ise bunun aksinedir. Zeylâî. Bu hatırda tutulsun. Çünkü çok
vakî
olan" bir meseledir.
Hâniye'de şöyle denilmiştir: «İki kişi bir diğerinin elinde olan arsa veya evi iddia ederek, «Bu bize
babamızdan
miras kalmıştır.» deseler, ve veya arsayı elinde bulunduran şahıs da bunu inkâr etse,
ortaklar-dan
biri iddia ettiği şeydeki
hissesine karşılık yüz dirhem üzerine sulh yapsa, diğer ortak
veya kardeş, alınan yüz dirheme ortak olmak istese, ona ortak olamaz. Çünkü yapılan sulh,
davacının
zannına göre ivazlı akittir. Davalının zannına göre ise yemin
karşılığıdır. Bu bakımdan her
yönüyle ivazlı akit olmadığından şüphe ile ortağına ortaklık hakkı tesbit edilmez. İmam Ebû
Yusuf'tan
bir rivayete göre, ortağı diğer ortağın sulh bedeli olarak aldığı yüz dirheme ortak
olabilir.»
«Bir
pazarlıkla ilh...» Yani her ortağın kendi başına bir malı olsa ve-ya ikisinin ortak oldukları bir
mal
olmuş olsa, ortaklar müşterek malı veya malları bir pazarlıkla, malların fiyatlarını ayrı ayrı tayin
etmeden
satsalar.
Zeylai.
Musannıf
burada, «bir pazarlık» diyerek iki
ayrı pazarlıktan kaçın-mıştır. Şöyle ki, iki adam arasında
ortak
bir köle olmuş olsa, ortaklar-dan birisi kölede olan hissesini bir adama beşyüz dirheme satsa,
ortağı
da kendi hissesini aynı adama ikinci bir pazarlıkla beşyüz dirheme sat-sa, ikisinin satışı
birleştirilerek bin lira üzerine sened yazmış olsalar, or-taklardan bir tanesi satış bedelinin bir
kısmını
almış olsa, diğer ortak bu alınan ortak olambz. Çünkü ikisi deynde ortak değillerdir. Her
deyn kendi başına bir satıştan dolayı gerekmiştir. Azmiye. Bahsin tamamı Minah'tadır.
«Miras
kalan bîr deyn ilh...» Veya onlara
vasiyet olunan bir mal veya onların
mirastaki kendi hakları.
Ebussuud,
şerhinden.
«Kendisi
taleb eder ilh...» Borçludan taleb etse fakat hissesine dü-şen mal helak olsa, yani borçlu
iflâs
ederek ölse, o zaman, hissesini alan ortağın aldığının yarısını alır. Velev ki dışarıdan alsın.
Bahir
ve Zeylâî' ye
bakınız.
«Borcun
cinsi hilâfına ilh...» Çünkü, eğer aynı cins üzerine sulh yapmış olsa, ortağı ona ortak olur
veya borçluya döner. Hissesini alan ortak için muhayyerlik yoktur. Zira bir yerde deynin bir kısmını
almış
gibi sayılır. Zeylâî.
«Yarısını
alır ilh...» Sulh bedeli olan kumaşın yarısını ve borçludan deynin yarısını alır. Minâh.
«Borcun
dörtte biri için ortağına kefil
olursa ilh...» Yani sulh yapan! kefil olursa. Bu, ifade ediyor ki,
burada
sulh yapan ortak muhayyerdir. Ortağı
ona uymayı arzu ederse sulh yapan ortak dilerse sulh
bedelin-den
onun hissesini verir, dilerse
borcun aslının dörtte birine kefil olur. Sulh ister ikrar ile.
ister
inkâr veya sükût ile olsun sonuç değişmez.
METİN
Ortaklardan
biri borçluyu kendi hissesinden ibra etse, geri dönemez. Çünkü bu, kabz (almak) değil,
telef
etmektir. Borçlunun alacaklıların birisi üzerinde onlara borçlanmazdan önceden kalan bir
alacağı
ol-sa, borcu geçmiş alacağına mahsuben takas olur. Bunun hükmü de aynı-dır, rücû
edemez.
Çünkü burada adam parasını almış değil, borcunu
öde-miştir.
Ortaklardan
birisi borçluyu alacağın bir kısmından ibra etse, ge-ri kalan kısmı hisselerine göre
taksim
edilir. Takas da böyledir.
Alacaklılardan birisi alacağını tecil etse, ikinci imama göre ge-çerlidir. Kendi hissesi karşılığında
birşeyi
gasb ve icar etmiş olsa, or-tağı
ondan hissesini
alır.
Borçlu
kadın olsa ve ortaklardan birisi
alacağı karşılığında onunla evlense veya ortaklardan birisi
borçluyu kasden yaralasa ve hissesi üzerine sulh yapmış olsa, bunlar kabz değildir. Ortağı birşey
taleb
edemez.
Hissesini
alan adam ortağının rücû etmesini önlemenin hilesi şu-dur: Borçlu ona borcu kadar
birşey
hibe eder. Sonra alacaklı ona alaca-ğından ibra eder. Veya borçlu alacaklıya bir miktar
hurma
satar, o da bunu borçtan ötürü ibra
eder. Bu şekilde aldığı şey kendisine ait olur, ortağı
ondan
birşey taleb hakkına sahip olamaz.
Mültekâ ve diğer mu-teber kitaplarda
bu mesele
zikredilmiştir. Şirket bahsinde de geçmişti.
Selem
yapan ortaklardan birisi sermayeden
kendi hissesi üzerine sulh yapsa, ortağı ona izin
verirse
bu sulh ikisi adına da geçerlidir. Or-tağı kabul etmeyip reddederse sulh reddolunur. Çünkü
bu
surette kabzetmeden önce deynin
taksimi gerekir, bu da bâtıldır.
Fakat ortaklıkları Mufaveze
(mutlak
eşitlik esasına dayanan ortaklık) ortaklığı ise, o zaman yapılan sulh mutlaka caizdir.
İZAH
«Borçlanmazdan
önceden kalan bir alacağı ilh...» Fakat ortaklar-dan birisi borçluya onun
borcundan
sonra borçlanırsa, malını almış gi-bi sayılır.
«Kalan
kısmı hisselerine göre taksim edilir ilh...» Meselâ iki kişinin bir kimse üzerinde yirmi
dirhemleri
olsa, ortaklardan birisi borçluyu kendi payının yarısından ibra etse, alacağından ancak
beş
dirhem taleb edebilir. Diğer ortak ise, on dirhemini taleb eder. Hâmiş'te de böyledir.
«Takas
da böyledir ilh...» Meselâ borçlu, borçlanmazdan önce ala-caklılardan birisinden beş dirhem
alacaklı olsa, bu borcu ile takas edi-lir. Geri kalanı ise hisselerine göre taksim edilir.
«Gasb
ilh...» Alacaklılardan birisi borçludan birşey gasbettikten son-ra
itlaf etmiş olsa, diğer ortağı
ona
ortak olur. Çünkü birbirlerine
kefil oldukları için gasb anında diğeri de mala mâlik olmuştur.
Ortaklardan
birisi borçludan kendi hissesine karşılık bir seneliğine bir ev icar etse ve otursa hükmü
yine
aynıdır. Kendi hissesine karşılık
bir kölenin hizmetini veya bir toprağı alıp ekse, yine diğer
ortak
buna or-taktır. Ortaklardan
birisi borçludan mutlak şekilde birşey icar etse, hük-mü yine
böyledir.
İbni
Semâe'nin İmam Muhammed'den rivayetine göre. Ortaklardan birisi borçludan kendi hissesine
karşılık birşey icar etmiş olsa, öbürü bu-na ortak olamaz. İmam Muhammed bu icâreyi nikâh gibi
kabul
etmiştir. Meselenin tamamı Hidâye
şerhindedir.
«Onunla
evlense ilh...» Alacaklı, borçlu kadınla hissesi üzerine evlense, zahirî rivayete göre bu kabz
sayılmaz
ve öbürü ona ortak olamaz. Fakat borçlu kadınla dirhem vererek veya borçlanarak
evlenirse,
bu onun hilâfınadır. Çünkü burada
vereceği dirhemler alacağının takası olur. Burada da
ortak
sanki malını tamamen almış gibi olur. İtkânî.
«Borçluyu
kasden yaralasa ilh...» Yani ortaklardan birisi borçluyu kasden yaralasa ve bunun ersi
(Yaralamanın,
azanın diyeti) alacağı ka-dar olsa ve hissesi üzerine sulh yapsa, diğeri buna ortak
olamaz.
Daha öncesinden kısası varsa hüküm yine aynıdır. İtkânî.
«Selem
yapan ortaklardan birisi sermayeden kendi hissesi üzerine sulh yapsa ilh...» Yani kendi
sermayesini
alsa ve şirketi feshetmiş olsa. İtkânî. Burada «sulh» kelimesi fesih'ten mecazdır.
Azmiye.
«İkisi
adına ilh...» Alınan bu para iki
ortak arasında taksim edilir. Selemde geri kalan sermayeleri de
yine
aralarında taksim edilir.
Dürerü'l-Bihâr.
«Reddolunur
ilh...» Sulh reddolununca selem olduğu gibi kalır.