06 Şubat 2012

ÖRÜMCEĞİN KURBANI

ÖRÜMCEĞİN KURBANI

 Hasta adamın tabutu başında kah dişlerini gıcırdatarak,kah sırıtarak nöbet bekleyen "DOST" devletler,zekasının bütün gücüyle imparatorluğu biraz daha yaşatmaya çalışan müstağrip müvesvis bir hükümdar , HAİN ve GAFİL  BABIALİ, ve siyasi hayatın dışında yaşayan halk,

 TÜRK düşünce tarihi ülkesiyls göbek bağını koparan bir ""İNTELİJENSİYANIN""" dramı.
Bu bahtsız kafilenin bayrağını taşıyacağı içtimai bir sınıf yok. Vatanında gariptir...Alkışlayıcısı ekalliyetler ve AVRUPA
Abdullah Cevdet, yeni bir vatan arayan bu ıstırap kervanının en samimi temsilcisi  PARİS'e giderken  bir yangından kaçtığını sanıyordu....GENÇ  DOKTOR....Hürriyete ve irfana susuzdu.
 Tek düşmanı vardı: İSTİBDAT,    "İHTİYARİ MENFA" sına ayak basar basmaz, milletlerarası maceracılar  aldı  etrafını.....Ne istiyorlardı ?
DEVLT- İ ALİYE'yi parçalamak......Hayalperest ŞAİR padişaha  savaş açan bir gazetenin başyazarı oldu..
 ""OSMANLI"".Ama halka yayılamadı gazete...Halk halifeye bağlıydı.....Abdullah Cevdet anladı ki""
ÖNCE OSMANLININ KAFA YAPISINI DEĞİŞTİRMEK LAZIM KAFASINI VE KALBİNİ"
Bir evvelki neslin hayalleri gerçekleşmemişti....gerçekleşemezdide
Kültür davası halledilmeden siyasetle üğraşmak abesti.Zoraki politikacıyı içine düştüğü çıkmazdan bir dostu kurtardı..Ebuzziya Tevfik filhakika JÖNTÜRKLERİN bu kıdemli mücahidi. veli nimeti ikinci ABDÜLHAMİD'e takdim ettiği bir arızada genç doktoru şöyle müdafaa ediyordu..""JÖN FESEDE Namında elveym İsviçre'de bulunan heyet-i neşriyenin başına geçmiş olan Doktor Cevdet söz anlar bir adamdır.Bunun neşriyat-ı küstahanesi hiç şüphe etmem ki  saika-ı yeis iledir.Bu adama söz dinletebileceğimi ve yaveri-i teveccüh-ü şahaneleriyle böyle neşriyat-ı sakimeye hatime çektirebileceğimi ümit ederim.
 
 Abdullah Cevdet tecrübeli dostunun ümitlerini yalancı çıkarmayacaktı.30.nisan.1900'de kalema aldığı bir istirhamnamede şunları okuyoruz .
 
ŞEVKETLÜ,KUDRETLÜ,VELİNİMETİMİZ PADİŞAH-I İSLAMPENAH HAZRETLERİ. İHSAN BUYURULAN YÜZ ELLİ LİRAYI 
 
Ba-kemal-iihtiram ve mubahat aldım""vs.
 
Daha sonra "Sefaret-i seniye sertabibi" Abdullah Cevdet bür başka tezkeresinde ""Hazreti zillallah-ı fil alem""olarak vasıflandırdığı padişahtan  ""terakkisi olmayan sertabiblikten"" alınarak Avusturya sefaretine ikinci katip tayin edilmesini rica ediyordu.
 
 Bu dehalet bir ihanet miydi? hayır kendisini dinleyelim.
 
""Anlamıştım ki, okuyocuları yüz adedi geçmeyen bir gazetede, kuru kafalara ab ü tab verilemez. O kadar güzide siyasi mahkumların tahliyesine ve bir dereceye kadar terfihine muvaffak da olunca,hükümeti seniyenin bir memuriyet kabülü hakkında ki teklifini reddedemedim.""
 
Filhakika dürüst bir fikir adamı,bir avuç maceraperestin karanlık ve şüpheli emellerini ilanihaye destekleyemezdi. Kahramanlık hatada ısrar etmemektir.""içtihad""- bir parça da yumuşak başlılığın eseri.
 
1904'te kurulan derginin tek hedefi Türk okuyucusuna batıyı tanıtmaktı.
 
""bir ikinci medeniyet yoktu.""doktora göre
 
""Medeniyet,Avrupa Medeniyetidir.""diyordu.
 
""Bunu gülü ile dikeni ile isticlas etmek mecburiyetindeyiz""
 
iktibas etmek manasız,kopya etmek sathi ve tehlikeli idi.Tek çözüm yolu vardı,Türkiye'yi medeni Avrupa-nın bir parçası yapmak Batılılaşmak,batı fikriyatını hazmetmekti.
 
Dergisinin adı da gösteriyordu ki,
 Doktor İslamiyet ""den uzaklaşmak niyetinde değildir."samimi emelimiz gerek iç,gerek dış boyunduruluklardan kurtulmuş vatandaşların hepsinin birlik halinde ve kardeş oldukları, ırk ve din farklarının yok edildiği bir
 
Türkiye görmek.
En az tenevvvür etmiş olan unsur.
Müslüman unsurudur".
 
"Uzun tecrübeler snunda gördüm ki, ışık Hiristiyan dünyasından gelirse,Müslüman ruhu ona bütün kapılarını kapayacaktır.Biz ki Müslüman damarlarına yeni bir kan akıtmak vazifesini alıyoruz,ilerici prensipleri bizzat islam müesseselerinde aramalıyız"
bir kelimeyle islamiyet-i Batılılaştırmak istiyordu doktor
 
Doğuyu Batı ile zenginleştirecektik ama doğunun büyük değerlerini tanıdıktan sonra bütün şahaserleri okuyacaktı halk kalbi de kafasıda genişliyecekti. ihtilaller faniydiler.kanla kazanılan  zaferler kanla silinirdi.Türkler İslam aleminde irfan öncüsü olmalıydılar.
 
TÜRKİYE HÜKÜMETİ, UMUM MÜSLÜMAN HÜKÜMETLERİN EN KUVVETLİSİ VE NİSBETEN EN MÜTERAKKİSİDİR.MÜSLÜMANLAR TÜRKÇE,Yİ ÖĞRENMELİDİRLER Kİ  TERAKKİYAT-I  MADDEYİ  VE MANEVİYYELERİNDE MÜSTEFİK  VE  MÜTEFEYYİZ OLABİLSİNLER
 
müslümanlar  terakkiyat-ı medeniyeyi ancak müslüman bir menbeadan istinbat ve kabul ederler.""
 
NE ŞAİARANE  NE  MUTEŞEM  BİR  ÜTOBYA...
 Fil hakika  Cevdet  ne  bir sosyologdur ne bir siyaset felsefecisi  o  hassas şair cihan şümul bir tecessüs -yani bir düşünce  DON  JUAN'ı idi. Kimleri tanımadı k..
 
Her mabede uğradı,bütün Resullere sordu yolunu.Zaman zaman
 
MEZARLARIN YAKAMOZUNU HAKİKİ  NUR SANMASI MUKADDERDİ.  Augias'in ahırın  temizliyeyim derken. MABEDİN DUVARLARINI yıktı.
 
O   çilekeş aydının fikir dünyası bir tezatlar mahşeridir.."AKLI SELİM" mütercimi çok defa kalbiyle düşünür  ve  kafasıyla  hisseder.Bir yandan  GOETHE okutarak içtimıai bünyeyi değiştirmek ümidi  bir  yandan  ırkların önceden çizilmiş bir kaderi olduğuna inanan "LE BON"a sarılış . Ama tezat tabiatın kanunu değilmi?  Cevdet  o  gün tedirgi zeka  aradığı büyük ve müebbet vatanı irfanda buldu.bulabildimi acaba ?
 Evet yukarıda bahsettiğimiz gibi bir kaçış başlıyor. Darmadağın olmuş bir AYDIN'lar bölgesi...Kimi sağa,kimi sola,işte ilk kaçanlar,irfana kaçanlar.
 
Müstakil olarak düşüncenin,irfanın içerisinde tatmin yolları arayan bu kafilenin,bayağını taşıyan isim olarak 
 
CEMİL MERİÇ,ABDULLAH CEVDET'i seçmiş.
 Cemil MERİÇ,""Abdullah cevdet büyük bir merakı olan adamdır...ama bunların HEREDOT'luğu yoktur."
 
Abdulhamit Osmanlı-Rus savaşıyla tek bşına iktidara el koyunca,paylaşmak istemedi MEŞRUTİ MONARŞİ  bunların en büyük hayali değildi......yani MEŞRUTİ  MONARŞİ'ye Osmanlı imparatorluğunu hatta zorlasanız Osmanlı'nın problemini çözemez,  Zaten biz bunların kaynakları,yani düşünce kaynakları bundan öteye gidemezdi
Batıda bunlar SAİNT SİMONU göremediler.ama o toplumun bir sokak arkasında MARKS'la beraber  oturuyordu. Ama MARKS'tan haberi yok olmamasıda gerekir...
Osmanlı aydınında HEGEL yok,...KANT'ı görmüyor
 
SAİNT SİMON hiç yok...ARİSTO mantığıyla da bir gidiyor.
 
ARABİLERİN  kokuşmuş veya yanlış çevirilerinden anlıyor.yani büyük bir trajedidir..Bu  aydınlar..Batıdaki burjuvazinin iktidara gelişini,  Feodalizmin yıkıldığını,bu savaşı bilmiyorlar. Yani ana meseleyi bilmiyorlar, 
 
Bunlar burjuva toplumunun AVRUPA'daki çıtayı nasıl yükselttiğinin tarihsel serüvenini bilmiyorlar.
Osmanlı aydını zannediyor ki, biz ekonomik olarak BATI'dan geri değiliz. Biz askeri sahada bunlardan geriyiz, yani bizim askeri sanayimi  değişirse,biz batıyı yakalarız. Böyle zannediyorlar. şimdi ikinci tesbitimizde şudur,""Abdülhamit çok farklı bir padişah,anlatılamaz bir adam,""Abdullah cevdet çok farklı bir insan""Abdullah Cevdet iki büyük olay yapmıştır....İslamın en büyük düşmanı........dır.
 
 İslam medeniyeti tarihini çevirmiştir,Bu  MISIR'da basılmıştır ve OSMANLI imparatorluğuna Mısır'dan gizli olarak gelmiştir.Bu çıktığı zaman MEHMET AKİF'le.
 
ABDULLAH CEVDET arasında şiddetli münaşakalar olmuştur..
 
İSLAMİYET'i kötülemek için yazılmış olan bu çevirinin hiç bir bilimsel değeride yoktur.demekki ABDULLAH CEVDET'in...İSLAMİYETE düşman olduğu bir devre var...Padişaha  teslim olduğu bir devre var.....İkinci cinayeti,..bizdede yanlış bir çevirinin hatası......Aklı selim diye çevrildi. Bunun hem eski yazısını, hem Türkçesini çevirdi..Bu kitap ATEİZM'in temel kitabıdır.
 
BU NATURALİST MADDECİLİĞİN İLK TEMEL BAŞUCU KİTABIDIR.
  BU KİTAP.
ATEİZMİN KİTABI OLARAK OSMANLI İMPARATORLUĞUNA SATILMIŞTIR.,
 
Tarihten bir anekdot.
  "" ABDULLAH  CEVDET 1936 yılında öldü. BEYAZIT CAMİİ'sinden kaldırıldı.
 
BÜYÜK BİR KALABALIK VARDI.
İmam sorduğu zaman
BU ADAMI NASIL BİLİRSİNİZ?
Herkes hep bir ağızdan.
""DİNSİZ  VE ALLAH'sızdı..
Bu adamın cenazesi kaldırılamaz müthiş bir olay cenazesinde
ON BİN kişi var
SEKİZ BİN'i edebiyat fakültesi öğrencisi,dinine bağlı insanlar....
 Ateizm ve Allah'sızlığa çok karşı çıkan bir adam vardı orada...
 
Bilimsel bir tespit İMAM  AKILLI BİR ADAM..aklıselim bir adam..biraz şaşırıyor...ilk defa bir mevta kaldırlamayacak...imam tekrarlıyor"""peki ey müslim..bu insan ölürken yanında hiç kimse yokmuydu....kalabalık yoktu diyor...imam ola ki son deminde...
KELİME-İ  ŞEHADET getirmiş olabilir""diyor..
Kalabalık dağılmıyor,
 
ABDULLAH CEVDET'i son yolculuğuna gönderiyorlar..Böyle bir şey var.
  Ahmet  Mithat saygı duyulması gereken ve tarihi sevdiren bir adamdı ikinci kuşakta onun talebesi Ahmet Rasim'ler gelir.bizler tarihe meraklı bir milletiz tarihi sevdirenlerin mimarı
 
AHMET MİTHAT VE AHMET RASİMLER gibi şahsiyetlerdir,Allah rahmet eylesin.
Kamil Paşa'nın telemak'ı Avrupa'dan gelen bir "HÜMAYUNNAME...
Konuşan bir yunan değil bir osmanlı paşası...
  Sadullah bey"" İLYADA'"yı  çevirmeye kalkmış
Bir gençlik hevesi veya genç bir heves
Avrupa'nın "DİLDADESİ" Yunan-ı Kadime fazla iltifat etmez
OSMANLI. Edebiyatımızda Yunanperstlik Yahya Kemal' ile başlar,
 
Yahya Kemal ve Yakup Kadri ile İran'dan Yunanistan'a geçen bu iki dost bu yolculuktan altın meyvelerle dönerler.....
 
Ama anlarlar ki gurbet tehlikelerle  doludur...
 
BAKİ'leri-HAMİT'leri yetiştiren bir şiiri Yunan-ı kadime bağlamak UMMAN'ı..Irmak'a bağlamaktır.
 Bu kazanılmış davanın biricik havarisi SALİH ZEKİ .
zavallı şair,ömür boyu bu rüyayı yaşadı.Bir fetih rüyası değildi bu,bir kaçış ihtiyacıydı.ACI,rezil bir realiteden muhteşem bir dünyaya kaçış
Şarkılar geliyordu uzak bir adadan,sirenlerin şarkıları...
Gemide yalnızdı Salih Zeki ve gemi bir kabustan kaçıyordu..
Şarkılar geliyordu bir adadan deniz fırtınalıydı başka gemilerde vardı ufukta...
Halide hanım kenan illerine yelken açmıştı,
Halit Bahri mavera-yı,Çin'e irfanımız "Terk-i Tabiiyet"ediyordu...
Salih Zeki'nin dramı,bir neslin dramıdır.bir değil bir kaç neslin.
Türk aydını Tanzimattan beri sığınacak ada arayan garip sürgün...
Şiir yunandı salih zeki için yunana benzeyendi
Bu topraklarda yaşayan son yunanlı sayardı kendini,
Oysa iliklerine kadar TÜRK'tü,gururu ile zevkleriyle,zaaflarıyla.....
   sirenlerin şarkısını CHENİER'den duymuş ihtilal boğmuş sesini.Romantizmle yeniden doğmuş şair ve bir neslin bayrağı olmuş
Avrupa ,Rönesans'tan beri yunanı kekeler,yunanı yaşayan ve yunanca düşünen ilk şair "CHENİER"
Salih Zeki için böyle bir Bas-ü Badel mevt ümidi yok.O ne bir tekamül zincirinin son halkası,ne geleceğe kanatlanan bir özleyiş...
Salih Zeki'yi yunan öldürdü.Okunmadıkça menfasına kaçtı şair.yunan o yalnız havari için bir mahpes,daha doğrusu bir çarmıh oldu..................
Salih Zeki'nin bütün bir  fikri yaşantısını ,eğilimini,yönelimlerini toplayan rahmetli meriç...
Yunan perestlik avrupa için çok makul avrupa medeniyetinin eski yunandan beslenmesi medeniyetleri icabı,eşyanın kanunu icabı çok,çok makul....ama bizim aydınlarımızın,şu örnekte Salih Zeki'nin kendi kaynaklarına sırtını dönmeleri,kendi değerlerini,kendi havzalarını es geçerek adeta onlardan nefret ederek arayışlar içerisine girdiği ve en olmayacak şeylerden belki de bir tanesi yunan hayranlığına işi dökmesi Salih Zeki'nin böyle bir insan olduğınu görüyoruz ve anlıyoruz
 Asya'nın bütün evlatları içinde Batının ilk benimsediği;
 
ZERDÜŞT,BUDA'yla KONFÜÇYÜS'un sesi uzun zaman erişemez Avrupa'ya...
Asya'ya ve Asya'nın  hikmetini tek başına "ZERDÜŞT" temsil eder....
  Müsevilik,..Zerdüştlüğün damgasını taşır,
Hayırla-Şer arasındaki ikilik...meleklerle cinlerin savaşı...kıyamet gününe iman...hep onun yadigarı,
Hiristiyanlık,Zerdüşt olmadan anlaşılmaz.
 Hüviyeti çağdan çağa değişen bir masal Zerdüşt-ü, On Sekizinci asır için yeni bir "MUSA",daha hürriyetçi,daha filozof,daha geniş düşünceli....
Avrupa gerçek zerdüşt'ü 1771'de tanır.
Bu ilk tercümenin uyandırdığı yankı hain bir istihzadır....önceleri genç bir ingiliz müsteşriki
""BU KİTAP (zerdüşt) AVESTA'nın kendisidir""diye yazar......
O zaman bu abesler mecmuasının tercümesine ne lüzum vardı  ya da mütercim tarafından uydurulmuştur..
Beyhude bir sahtekarlık. ama
Batı,Doğunun şiir ve düşünce bahçesine onun açtığı yoldan girer
 
"AVESTA" ihtiyar asyayla genç avrupa arasında ışıktan bir köprü olur...
On dokuzuncu asrın geniş kanatlı tarihçileri İran-ı kadimin bu efsanevi peygamberini  kendi emellerine tercüman yaparlar.zerdüşt toprak reformundan yana ilerici bir köy papazı olarak çıkar....
        Sonra oryantilizmin olgunluk çağı, esrarı çözülen..ZENTÇA....AVESTA yeniden çevrilir batı dillerine ve avrupa bilgisinden ve idrakinden şüphe etmeye başlar.AVESTA üzerinde çeviriyle uğraşanlar bir gün önce yaptıkları tercümeyi ertesi gün yeniden baştan başa değiştirmek zorunda kalırlar....
         Yorumlar birbirini kovalar geçen asrın ""ilerici papazı"asrımızın bazı tarihçilerine göre koyu bir düzen savunucusu,bir cezbe uzmanı,bir derviş,bir ileldir.kısaca,hiristiyan başka türlü anlar Zerdüşt'ü,dinsiz bir başka türlü,Mecüsiye,Museviye,Filozofa,din bilginine apayrı şeyler söyler AVESTA.
          Bize gelince.....islamın gümrah nuru ateşgedelerin titrek ışığını söndürdükten sonra mubidler Hint'e göçer..Zerdüşt'cülük soluk bir hatıradır artık,günden güne unutulan bir hatıra, Osmanlı, ikbal ve ihtişam devrinde, Mecüsu menhusa da onun sahte Peygamberine de iltifat etmez...Mutlak hakikate erişen,Batılı (yalanı) neden merak etsin sonra,inkiraz belirtileri ve bir Arz-ı Mevut iştiyakiyle tutuşan Aydınlar...
           Servet-i Fünun bir kaçış edebiyatıdır,zamanda ve mekanda kaçış,Servet-i Fünun bir müstağripler kervanıdır,her iskeleye uğrayan,hiç bir ülkeye yerleşemeyen bir kervan...
Servet-i Fünuncuların bütün beldelerde sevgilileri vardır,çabuk unutulan sevgililer.Zerdüşt de bunalrdan biridir.
Köprülü'yü dinleyelim ""Fikret'in gençlere tahayyül ettirmek,sevdirmek istediği alem,bütün anasırı arasında kudsi bir ahenk,ilahi bir aşk ,mevcud olan bir iyilik  ve güzellik dünyası,MEV'UD bir eremdir.Hürmüz'le Ehrimen'nin ebedi mücadelesi,nihayet Ehrimen'in  çözülmez  zincirlerle bağlanarak son menfasına  gönderilmesiyle, nurun zulmete (karanlığa), hayrın şerre galebesiyle bitmiştir.
 Fecr-i Ati, Serveti fünundan daha köksüz daha tedirgin daha az samimi. Resimli kitabın genç kalemşorları için  Hint de İran-ı kadimde bir aldatmacadan ibaret Yakup,şöhret avcılığına çıkarken boynuna tılsımlı bir muska takar,Nirvana,Refik Halit yazılarını" ZENT AVESTA"başlığı altında sergiler....
 Oysa Hüseyin Daniş,samimi bir Zerdüşt Peresttir.Mirza'nın İran-ı Kadim muhabbeti bir kaçış değil,bir kendi kendine dönüş,Zerdüşt ünvanlıuzun bir şiirini "MİLLS"ten bir epigrafla tuğralar......"cemiyeti beşerin eşyayı mevhumeye tapındığı bir zamanda (zerdüşt) Tanrının mahiyeti hakkında dünya'nın  o vakte kadar tahayyül etmiş olduğu Suver-i Akliyenin en temizine ve felsefisine taabbüd  ediyordu""
  Sonra o coşkun mısralara döker vecdini.
İnsan düşüncesi kötülüğe ve karanlığa gömülmüş.
Cihanı Ehrimen'in velvelesi sarmıştı
Riya ve yalan orduları ferman dinletiyordu dünyaya;
Kader ufuklara fesad kıvılcımları saçıyordu..
 Nihayet Zerdüşt görünür,Ateşgedeyi ilahi bir şimşekle tutuşturan cehalet içinde kıvranan çağları ışığa boğan, yolunu kaybetmiş milletlere doğru yolu gösteren..
YEZDAN'ın nuruyla çölleri gül bahçesine çeviren Zerdüşt..Ay ile yıldız onun meşalesidir..Kuşlar düsturlarını terennüm eder.halk ezberlemelİ "AVESTA1"yı....
 Çünkü o çürüyen dünyayı ümrana kavuşturmuştur. Sonunda.YEZDAN...EHRİMANI yenecek..cihanda mutluluk arttıkça artacak, endişe-i ferda kalmayacaktır.
 Müderris şair acı bir sualle tamamlar şiirini. Zerdüşt'ün kılavuzluğunda tarihinin en parlak çağını yaşayan İRAN bu gün neden mecalsiz....?..Mirza'nın beklediği cevap sualin içinde değilmi?..mecalsiz,çünkü ZERDÜŞT'e ihanet etti....
Halit Fahri için AVESTA yazarı Şark'ın bin bir efsanesinden biridir sadece,Gerçi şair de bu kaçışta kervana katılır ama kervanı sonuna kadar takip edemez,
"ELİNDE CENNET AÇAN ZENT AVESTA"
" manzumesi şöyle başlar "
 İhtiyar peygamber dört bin çölü aşarak gelir Farise
"Ahura Mazda'yı takdise başlasın İRAN.."diye vaaza başlar"
"O dur yegane ilah, emri nura tapmaktır"
Asırlar geçer,kutsal ateş söner ve şair o büyük inancın ölümünü

  *KAN AĞLAYAN ŞAFAK ALTIND SÖNDÜ LALELERİN
   *KIRILDI TAŞLARA ÇARPTIKÇA AL PİYALELERİN ..

mısralarıyla kitabeleştirir
 
HER ŞEY BİR GÖLGEDEN İBARET VE HEPSİ DE ÖRÜMCEĞİN KURBANLARI....VE MEÇHULİYET
sonra zerdüşt hiç beklemrdiğimiz bir yerde karşımıza çıkar.
şair cenab'ın Avrupa mektuplarında,
"İran'ın filozof-u tabiisi ZERDÜŞT'tür"
Ruh-u  Fars'ı hiç bir kuvvet
Hatta islam'ın kılıcı bile tamamıyla ZENT-AVESTA'dan ayıramadı
AŞK-I  NİRAN (ATEŞ SEVGİSİ)--"Kalb-i İran" arasında, sanki ezeli bir " Ateş-Pervane" nispeti var.
"Ve Cenap bu parlak teşbihi şaşırtıcı bir hükümle noktalar
"KANT"'a AVRUPA'nın ZERDÜŞT'ü diyebiliriz
Şairlerimize parlak mısralar ilham etmekle kalmadı ZERDÜŞT allemelerimiz de onun uğrunda çetin mübarezelere giriştiler
Samih Rıfat--İhbir Frenk  lisaniyatçısına dayanarak hazretin Turan asıllı olduğuna yemin ederken--aynı Frenk lisaniyatçısını şahit gösteren Rıza  Tevfik "AVESTA  MÜBDİNİN ARYANİLİĞİNİ  İSPATA  KALKIŞTI   MÜNAKAŞA   AYLARCA SÜRDÜ..
        Evet bir  İMPARATORLUK  parça, parça yıkılırken  "ULEMA-YI  RÜSUM"   iranın  "Filozof-u Tabiisi" uğruna her fedakarlığı göze alıyor, her zillete katlanıyor du.
Şark düşmanı "intelijesiyamızın" Şarklı bir hakime karşı beslediği bu derin muhabbeti nasıl izah edeceğiz? Avrupa'ya olan sadakatıyla  zira şairlerimizin terennüm ettiği  bu "ZERDÜŞT" avrupalı bir zerdüştür ve zerdüşperest ulemamızın tek bir amacı vardır. İslamiyeti unutturmak....
Serveti Fünun edebiyatı ürünlerinde  zerdüşt dininin kutsal kitabının Avesta olarak geçmesi yanlış bir ifade,öncelikle onu düzeltelim.
servati fünunun edebiyatı Tanzimat edebiyatı ile Fecri Ati arasında kalan bir edebiyat olarak işte belki  Ahmet Mithat'ın başını çektiği Tanzimat  edebiyatı  ile birlikte başlayan  halka dönme yüzünü halka çevirme halkla birlikte belki yükselişi önceleme tavrını tamamen yitiren ana özellikleri....
ikinci Abdülhamite duydukları derin ve bitmez tükenmez nefret olan istibdadın soluğunu sürekli enselerinde hisseden imalı konuşmalar imalı bir yazım gibi bir becerileri ve maharetleri de olan bir aydın güruhu bunların içerisinde de sözünü ettiğimiz az önceki bağlamda yürüyecek olursak kaçış güzergahı üzerinde durup mola verdikleri bir yerde Zerdüşt dedik.İran topraklarında batıdan ikinci el olarak Osmanlı Topraklarına geldiği zaman bir teveccüh bir rağbet gösterdik dedik.
Aydın geçinen dünyadan bi haber kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden anlamsız aydınlarımız gecenin karanlığında teker.teker kapitalizmin (örümceğin)ağına teker kapılarak yok olup giderler
Mağaralarında yıldızlar barınan kutsal dağ.......Güneş yeleli doru taylar gibi şahlanan  ölümsüzlük ırmağı.....gölgesinde kutsal boğanın böğürdüğü hayat ağacı ve Ahura Mazda'nın ışıktan tahtı önünde diz çöken zerdüşt.
ışık göklerin sözü-- söz gönüllerin ışığı--- fecrin ilk pırıltılarıyla konuşmağa başlar gök--- ve toprak--- mağaraları--- ırmakları --ormanlarıyla cevap verir.---güneş susar--- yıldızlar konuşur geceleri,---yalnız çöl,---yalnız ölüm dilsizdir...sonra ilk insanla ilk boğanın yaratılışı---.ve tam bir mutluluk içinde geçen altı bin yıl,---nihayet ilk çiftin meydena gelişi---mahya ile mahyana---ilk yalan---ilk gözyaşları--ve kötülük tanrısı angra menyu---iki düşman cepheye ayrılan varlıklar---ve başlarında ahura mazda ile angru menyu---ışıkla karanlık---hayatla ölüm---hakikatla yalan---altın kanatlı amşapantlarla tunç bedenli devler---ve binlerce yıl sürecek bir kavga....Avesta böyle söylüyor,---miçheletlerin---quinet-lerin avestası....

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...