15 Şubat 2012

ESMA'ÜL-HÜSNA EL-KUDDÜS C.C.




El-Kuddûs (c.c.)
(Hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak, pek temiz.)
    Allahu teâlâ mahlûkâta benzemekten münezzehtir. Allah yaradılmışların zâtlarından, hallerinden, vasıflarından hiç birine benzemez. Meselâ cisimlerin, zâhirî hislerimizle bilebildiğimiz lezzet, renk, koku, soğukluk, sıcaklık, sertlik yumuşaklık... gibi bütün hallerinden; dert, tasa, sevinç, korku, hüzün, ızdırap, infial, tagayyür gibi nefsânî keyfiyetlerinden veya her hangi bir şekilden, sûretten, miktardan, zamandan, mekândan, tertipten, tecezziden, tenâhîden ve bunlar gibi diğer bütün mahlûkatın şânından olan her hangi bir hal ve vasıftan, bir şeye benzemekten çok yüksek, çok uzaktır.
    Bu ism-i şerif, temiz ve pâk olmak ma'nâsına Kuds mastarından mübâlâğa sîgasıdır. Her türlü ayıptan, kirden, pastan, lekeden, eksiklikten son derece temiz demektir. Ülûhiyyete mahsus sıfatlardan Muhalefetini li'I-havâdis sıfatına râci'dir.
    İnsan oğlunda bulunan iki türlü sıfat: İnsan oğlunda bir takım haller ve sıfatlar vardır ki, onlar yüzünden sevilir, hürmet edilir. Yine bir takım haller ve sıfatlar da vardır ki, o yüzden yerilir, nefret edilir. Meselâ halleri ve sıfatları kusurlu ve ayıplı olan, bilgisiz ve âciz insan sevilmez, herkes onlardan uzak kalmak ister. Bâzı insanlar da yaradılışı i'tibâriyle güzeldir, sözü sohbeti bellidir, bir şeyler bilir, bir şeyler yapar. Evvelkilere nâkıs insanlar, ikincilere mükemmel insanlar denirse de, insanların da yine bir çok eksik tarafları bulunur. Mahlûkun kusursuzluğu izâfîdir.
    Mahlûkat içinde her türlü ayıplardan, kusurlardan tam ve mutlak surette tertemiz bir varlık sâhibi bulunması imkânsızdır. Mahlûkun kusursuzluğu, kendi aralarında ve birbirlerine nisbetle izâfî ve mahduttur; bu i'tibarla en kıymetli insanlar hiç noksanı bulunmayan değil, pek az noksanı olandır. Böyle insanların fazileti, kemâli daha çok olur ve bunlar, mensup oldukları âileler, memleketler, milletler ve hattâ bazan bütün insanlar için iftihar kaynağı olurlar.
    Allahu teâlâ, insanlardaki kemâl sıfatlarından da mukaddestir. İnsanlarda bulunup da nefret ve istikrah edilen sıfatlardan başka, insanların birbirlerine karşı üstünlüğünü ve kıymetini ifâde eden ve insanlar tarafından kemâl sıfatlar diye adlandırılan sıfatlardan da Allahu teâlâ münezzehtir. Gerçi bu sıfatların kemâl sıfatlar diye adlandırılması, insanların kendi aralarında ve kendi hallerine göre doğru olabilirse de, Allah teâlâ hakkında bunlar hep noksan sıfattır. Meselâ ilim, kudret birer kemâ' dir, fakat muhakkak surette Allahu teâlâ insanların bildiği gibi bilmekten, insanların yapabildiği kadar yapmaktan çok üstündür. Çünkü O, kayıtsız şartsız her şeyi bilir ve her şeye gücü yeter. İşte hakikî kemâl sıfatı budur. İnsanlar ise bir şeyi bilir, fakat bilmediği nâ-mütenâhîdir. Bir şey yapar, fakat isteyip de yapamadığı nâ-mütenâhîdir. Daha doğrusu Allahu teâlâ'nın müsaade ettiği sınıra kadar bilir ve tâyin ettiği hududa kadar yapar. Ondan ilerisi kat'î bir acz... kat'î bir hiçliktir.
            EL-KUDDÛS İSM-İ ŞERÎFİNİN BİRİCİK SÂHÎBİ:
    El-Kuddûs ism-i şerifinin tek ve eşsiz olarak biricik sâhibi, Allahu teâlâ'dır. Her bakımdan mutlak kemâl O'na mahsustur. Allahu teâlâ zâtında, sıfatında, efâlinde, ahk mında, esmâsında her türlü lekeden, eksiklikten uzak ve çok temizdir. O zâtında veya her hangi bir sıfatında veya fiilinde veya hükmünde veya isminde mahlûkundan birine benzemekten veya mahlûkâtından biri O'na benzemekten mukaddestir. O'nun zâtı kadîmdir, bâkidir, sıfatları kâmildir, ezelîdir. Hiç bir fiilinde maddeye, müddete, yardımcıya ihtiyacı yoktur. Bütün hükümleri hikmetlidir. Kullar içinde baştan başa hayır, menfaat ve inâyettir. O'nun isimleri de nâ-mütenâhî kemâlâtı nı bildirdiği için en yüce, en güzel kelimelerdir.
    İnsanların zâtları, sıfatlan, fiilleri, hükümleri, isimleri hep ayıplı ve kusurludur. Bir kere varlıkları mahduttur. Halleri, sıfatları da mahduttur.İşleri ivazlı ve garazlıdır. Hükümlerinin doğrusu olduğu gibi hatâlısı da çoktur.İnsanlara müteallik ma'nâlar ifâde eden, isimlerin ve kelimelerin de nihâyet taşıdıkları ma'nâlardan fazla bir güzelliği olamaz.
            EL-MELİK İSM-İ ŞERÎFİNDEN SONRA EL-KUDDÛS İSM-İ ŞERİFİ:
    Allahu teâlâ'nın bütün varlığa hâkim bir saltanat sâhibi bulunduğunu bildiren EI-Melik ism-i şerifinden sonra El Kuddûs ism-i şerifinin getirilmesi, fikirleri yanlış yollara sapmaktan koruduğu için ne kadar uygun düşmüştür. Evet, nice insanlar var ki, Allahu teâlâ'yı hakkıyle bilmediklerinden, O'nu kendi aralarındaki hükümdarlara benzetiyorlar, O'nun -hâşâ- Arş üzerinde ikâmetgâhı olduğunu ve mahlûkatı içinden bir takım şahısları seçerek onlara tasarruf salâhiyeti verdiğini ve onların eliyle ahkâmını yürüttüğünü ve gûya onların vereceği raporlarla işlere muttali olacağını ve daha bunun gibi ülûhiyyet şânına uymayan bâtıl zanlara düşüyorlar. Bütün bunlar düzeltilmesi vâcip bozuk akidelerdir ve bu bozuk akideler yüzünden insanların başına gelmedik belâ kalmamıştır. Allahu teâlâ, cisim sâhipleri gibi bir yerde oturmaktan, bir yerde bulunmaktan, bir işi başkasına gördürmekten.. münezzehtir. O'nun her zerreye yakınlığı birdir. Her şeyi ilmiyle, kudretiyle kuşatmıştır. İkâmetgâh, zaman, mekân mefhumları yaradılmışlarla berâber doğmuştur. Bu varlık yokken zaman ve mekân da yoktu, fakat Allahu teâlâ vardı.
            BU İSM-İ ŞERÎF HÜKMÜNCE KUL ÎÇİN GEREKEN ŞEY:
    Allahu teâlâ'yı üstün güzelliklerle yâni kendine mahsus vasıflarla öğmek ve O'na noksan vasıflar isnat etmekten sakınmaktır. Birincisi takdis, ikincisi tesbih'dir. Yâni Allahu teâlâ'ya kendine mahsus kemâl sıfatlarıyle hamd-ü senâ etmek takdis; O'nu herhangi bir lekeden, herhangi bir yaraşıksızlıktan tenzih etmek tesbihtir.
    İ'tikâdını, ibâdetini, kalbini lekeden ve çirkinlikten temizlemeğe çalışmaktır.
        İ'TİKÂT TEMİZLİĞİ: Şüphe ve tereddütten uzak olması, inanışın yakîne dayanmasıyle olur. Onun için i'tikâda ait herhangi bir mes'elede tereddüt duyulunca hemen o noktayı kat'î bir kanâat hâline getirinceye kadar çalışmak ve ihtisas sâhiplerinden soruşturmak icâbeder. Çünkü i'tikât mes'elesi bir küldür, tecezzî kabûl etmez. Herhangi bir unsurunda mütereddid bulunmak, bütün i'tikâdı sarsar.
        İBÂDET TEMİZLİĞİ: İhlâs ile olur. Mâlî olsun, bedenî olsun, her türlü ibâdet yalnız Allah için yapılır. Âbid'in gâyesi ancak Allah'ın rızâsına ermektir. Bu gâye gönülde başka maksatlara, başka mülâhazalara yer vermeyecek kadar kuvvetli ve şumûllü olmalıdır. Eğer ibâdetlerde Rızâu'llah ile beraber başka maksatlar da güdülürse, o ibâdette ihlâs kalmaz; karışık ve katkılı olur. İbâdette şirk işte budur. Bu da insan için bir yüz karası, tevbesiz afvedilmeyen bir suçtur.
        KALB TEMİZLİĞİ: Oradan kötü huylan atmakla olur. Kalbler Allahu teâlâ'nın dâima bakıp durduğu yerlerdir. O'nun için gâyet temiz tutulmalıdır. Maddî bir temsil ile, kötü huylar, kalb sâhasında yer yer yığılmış müteaffın çöplükler, pislikler, bataklıklar, ayrık kökleri, yabânî dikenler gibidir. İyi huy kazanmak da bunları temizleyip tesviye-i turâbiyesini yapmak, muntazam taksimatlı çiçeklikler ve güzel çiçeklerle kalb sahasını temiz bir park hâline getirmektir.
Ali Osman Tatlısu

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...