15 Şubat 2012

ESMAÜ'L-HÜSNA EL-MELİK C.C.



El-Melîk  (c.c.)
(Bütün kâinâtın sâhibi, bi'1-esale ve mutlak sûrette hükümdârı)
    Görüyoruz ki, dünya yüzünde bir çok hükümdarlar var, her hükümdârın bir yurdu, teb'ası, ordusu, idârî teşkilâtı var. Hiç bir hükümdar, yabancı bir kuvvetin yurduna saldırmasına, yurdundan bir parçasını koparmasına veya işlerine karışmasına tahammül edemez ve buna meydan vermemek için bütün kuvvetiyle çalışır. Hükümdar, teb'asıyle yakından ilgilenmek, onların ahvâline vâkıf olmak, aralarında haklıyı haksızı, iyiyi kötüyü, hırsızı doğruyu, zâlimi mazlûmu, sâdıkı hâini bilmek ister. Bunun için inzibâtî kuvvetler, kanunlar, hâkimler, mahkemeler, hapishâneler... gibi bir çok teşkilât vücuda getirmek ve bu teşkilâtı beslemek ve ayakta tutmak için teb'asından vergiler almak mecburiyetindedir. Arâzisi ne adar geniş, teb'ası ne kadar çok, ordusu ne kadar kuvvetli olursa olsun, dünya hükümdarlarından hiç birinin hükümdarlığı hakikî ve bi'1-esâle değildir. Belki Allahu teâlâ tarafından muvakkaten iktidar mevkiine getirilmiş mecâzî ve niyâbî birer memuriyetten ibârettir ve bunlardan her biri hakîkî hükümdarı bildiren küçük birer izdir. O izlerden hakîkî hükümdar sezilir. Kâinâtın ezelî ve ebedî tek hükümdârı ancak Allahu teâlâ'dır. Kâinatda hakîkî ve mutlak olarak hükümdarlık ancak Allahu teâlâ'nın hakkıdır. Bu sıfatda O'na denk olacak başka bir hükümdar yoktur. Çünkü mülkü yaratan O'dur, bütün mahlûkâtı yoktan var eden O'dur. O'nun mülkünün genişliğini, ordularının sayısını yine ancak O bilir. Üzerinde bir çok hükümdarların barındığı arz küresi, bu genişliğin içinde nihâyet bir zerre olmaktan ileri değildir. (Zerre, milyonlarcası bir araya geldiği takdirde ancak görülebilen bir cisimdir) İşte bu sonsuz âlemlerde ve bu sayısız mahlûkat üstünde hâkimiyet ve saltanat ancak O'nundur, ancak O'nun irâdesi, hüküm ve tasarrufu câridir. Ancak O'nun istediği olur, istemediği olmaz. Fermânını geri döndürecek, hüküm ve kazâsını bozacak yoktur. Her dilediğini dilediği gibi yapar. Dilerse mülk verir, şah yapar, dilerse pâdişâhken indirir atar, dilerse cebreder, dilerse serbestlik verir, dilerse küçültür, dilerse büyültür, dilerse sıkar, dilerse açar, dilerse yıkar, dilerse yapar, dilerse daha başka âlemler yapar, onlarda da dilediği gibi tasarruf eder. Velhasıl bu muazzam devletde, bu sonsuz mülk ve saltanatta her şeyin varlığı veya yokluğu O'nun bir tek irâdesine bağlıdır. "Ol" deyince oluverir. "Olma" derse bir lâhzada her şey yokluğa dönüverir. Her şey O'nun kudreti altında makhur, herkes O'nun irâdesine tâbî, fermânına baş eğmeye mecburdur. O'nun müsaadesi olmadan kimin haddine düşmüş ki, O'nun karşısında hükümdarlık da'vâ etsin, O'nun mülküne göz diksin. Hükümdarlar teb'asından vergi alır. Allahu teâlâ mahlûkâtından bir şey almaz, her şeyi O verir. O, kâinâta muhtaç değil, kâinat O'na her lâhza muhtaçtır. Kâinat üzerinde tasarrufu bi'l-istiklâldir. Yardımcıya, vezire, vekile, vâsıtaya ihtiyacı yoktur. Bütün dünya hükümdarları bir araya gelseler O'nun irâdesi inzimam etmedikçe hiç bir şey yapamazlar. O pâdişâhlar pâdişâhı, hükümdarlar hükümdarı, dünyâyı bir çalışma yeri, âhir eti de hesap günü olarak yaratmıştır. Mahkeme-i kübrâ oradadır. İyiler için cennetler, kötüler için cehennem hazırlanmıştır. Herkes âkıbetini görecektir. O günden ve o mahkemeden kaçıp kurtulacak bir sığınak da yoktur.
            BU İSM-İ ŞERÎF HÜKMÜNCE KUL İÇİN GEREKEN ŞEY:
    Kendisinin önü, sonu nereye varacağı belirsiz bir serseri değil, Alîm ve Habîr, Rahîm ve Kâdir bir hükümdârın hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu ve hayâtı boyunca, iyi kötü bütün söylediklerinin, yapıp ettiklerinin, görüp işittiklerinin kamusunun muntazam kayıtlarla tesbit ve tescil edilmekte olduğunu ve mahkeme-i kübrâda bütün bu dosyaların ortaya dökülüp hesâbı sorulacağını kat'i sûrette bilerek, giderini ona göre ayarlamaktır. Hele yüksek mevki'ler, hudutsuz salâhiyetler çok defa insanı sarhoş eder. Öte taraftan mürâilerin, dalkavukların uyuşturucu sözleri de insana kendisini düşünmeyi güçleştirir. İşte o zaman gurûra , hodgâmlığa kayar. Kendisini hiç bir şey değilken âmir yapan, hükümdar yapan, her şey yapan Hâlik-ı zü'1-celâlini ve buyruklarını unutur, isyan eder. Küfrân-ı ni'metde bulunur, gadabına çarpılır ve bir daha da nu kimse kurtaramaz. Dünyanın bir gölge gibi geçici ni'met ve devletleriyle gevşeyip bayılmamalı, o ni'meti vereni düşünüp daha ziyâde ayılmalı.O'nu veren Allah'ın almağa da kâdir bulunduğunu ve düşmez kalkmaz yalnız Allah'tan başka olmadığını bilmeli de, kendisinin nihâyet muayyen bir zaman için ücretle tutulmuş bir çoban vaziyetinde olduğunu ve idâresi altındaki koyunların hastasına bakar, geride kalanlarını gözetirse ücretini almağa hakkı olacağını, böyle yapmaz'sa mücâzâta çarpılacağını aslâ unutmamalı. Günün birinde bu muvakkat tasarruf kudreti, müddeti bitip de hakiki sâhibine dönünce, bu hakikat anlaşılır. Lâkin onu sonradan değil, önceden anlamak ve ona göre ondan faydalanmak gerektir.
Ali Osman Tatlısu

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...