İÇ VE DIŞ DÜŞMAN - YAHUDİ
NECİP FÂZIL KISAKÜREK
Önce öz peygamberine ihânet eden tevhid bayraktarı Resûl ”Tûr-u Sînâ”ya çıkınca altundan buzağı yapıp ona tapmaya başlayan ve peygamber lânetine uğrayan , o..
Böylece , nebiler beşiği , üstün ırk İsrailoğulları içinden kopup fesad ve hiyânet madeni yeni bir kavim hâlinde dölleşen , asıl yahudiyi mayalandıran , artık hep öyle devam eden ve insanlığın başına belâ kesilen , o...
İçinden yetişmiş ve yeni ölçülerle gelmiş İsa Peygamberi dinsizlikle suçlayan , Romalılara gammazlayan ve Romalı askerlere kimin tutulacağıhı göstermek için havariler meclisinde onu yanağından öpmeye kadar alçalan
Yud’a Sem’um’un
, o...
Derken babasız hak Peygamber
Hazret-i İsa’nın hak dini içinden tahrif eden , yeni Peygamberi Allah’ın oğlu diye gösteren , ”baba – oğul – ruhul kudüs” küfrünü icad eden Sen
, o...İslâm’da münâfıklığı mayalandıran , bütün bâtıl mezhepleri kuran , besleyen ve Kur’an’da Allah’ın lânetine hedef olan , o...
Dünyanın her tarafına yayılıp kene sessizliği içinde kanını emdiği her yerden atılan , sonunda İspanya’dan kovulan , sırtında ucu kurşunlu kamçıların iziyle Türkiye’nin kapısnı çalan , karalar ve denizlerin haşmetli imparatoru Kânûnî Sultan Süleyman’ın lütuf ve merhameti sayesinde yurdumuza sızan , en kısa zamanda Türk iktisadî hayatına hâkim olan
Yasef Nassi
hatta bir kızını Kânûnî’nin oğluna nikâh ettirmeye kadar başaran
"Nurbanu Sultan
derken Osmanlı tarihi boyunca yeniçeri fesadının baş âmili ”züyuf akçe = hileli para” mârifetini yürüten o...
Öbür taraftan da Türk vatanının en habis fesad ve hiyânet merkezi Selânik’ten kalkarak güyâ İslâm’ı kabul etmiş bir kafile hâlinde
Edirne ve İstanbul’a gelen ve bizi yahudi hüviyetiyle törpüleyişini bir de müslüman sıfatına bürülü olarak tecrübeye
(Sabatay Sevi) sans-Fransız ihtilâlinde , perde arkası en büyük rolü oynayan , ilk enflasyon parası Asinyayi çıkartıp ihtilâlin iktisâdî muvazenesini allak bullak eden , neticede bir yandan krallık öbür yandan İnkilap Fransası’nı , yâni sadece Fransa’yı batırmak emelini besleyen , o...
İkinci Abdulhamit devrinde İslâm dünyasının merkez noktalarından birine çivi çakmak için flistinde küçük bir toprak isteyen , buna karşılık Türkiye’nin bütün dış borçlarını (Düyunu Umumiye) ödemek teklifinde bulunan , fakat ulu Hakan tarafından teklifleri nefretle reddedilen , nihayet yüce hükümdarı Ittihat ve Terakki komitelerine düşürten , o....
Dünyada ilk defa parayı ve şişkin sermayeyi icad eden Kapitalizma , sonra
Karl Marks
marifetiyle onu tahrip eden,1917 komünist ihtilâlinde güdücüler arası yer alan (
Troçki , Zinvoyef vesaire) , peşinden dünya çapında bir Yahudi filozofu Henri Bergson’a tahrip âletini tertip ettiren , netice olarak nerede ve hangi mezhep varsa bir taraftan kurduran ve bir taraftan yıkan , yâni kendi dışında insanlığı her türlü birlik ve yekparelikten uzaklaştıran , o...Türk Millî Kurtuluş Hareketi Yunanlı’ya karşı zafere ulaşır ulaşmaz , Türk’ü ve onun şahsında İslâm’ı yok etme azmindeki Batı ülkelerinin üzerimize saldırmasını önlemek ve göstermelik istiklâlimizi sağlamak şartını İslâmdan arınmamıza ve mukaddesâtımızı feda etmemize bağlayan ve bunda muvaffak olan , yine o...
Nihâyet her yerde planını gerçekleştiren , bu arada Türkiye’de dilediği fuhuş , ahlâksızlık ve iktisâdî çöküş iklimini tutturan gizli imparatorluğun maketi minik İsrail devletini kuran , onunla İslâm âlemi ve petrol dünyasının en nâzik noktasına kazığını kakan , arı kovanı hummasıyla çalışan , çabuk seferber olmakta dünyada birinci orduyu meydana getiren , çevresinde kendisinden en asağı 10 misli büyük Arab âlemini iflâsa uğratan , o
Şu anda kolları karnının altında saklı bir ahtapot gibi , bir koluyla Suriye , öbür koluyla Irak, daha öbür kollarıyla da Kuveyt , Hicaz , Mısır ve Libya istikametlerini kollayan bu rolünün tahakkukuna zemin hazırlamak için bir dünya felâketine muhtaç bulunan , bunun için de Rus Amerikan rekabetini kızıştıran ve türeme – üreme yatağı emperyalizmayı besleyen, kısaca topyekûn medeniyetleri eritme yolunda büyücü kazanını durmadan karıştıran, yalnız, o
Yine o, hep o, yalnız o , dâima o...
Ve bu incelikleri kavrayamamak ve içyüzleri görememek bakımından memleketimiz , yine o , hep o , yalnız o , dâima o...
İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ SHF : 424 ÇIFITA CEVAP!
Kâfirin Abdullah, ahmağın Zeki, erzelin Afif ismini alması gibi kendisini (Vatan) diye isimlendirmiş ufunet bezinin, bize bundan onbeş gün kadar evvel çıkmış bir nüshasını gösterdiler.
Bu paçavrayı, hakkımızdaki deni ve şenî tahrike iştirak etmemek suretiyle Türklüklerini, mukaddesatçılıklarını, insanlıklarını gösteren ve büyük Türk okuyucusu kütlesine tamamen malik bulunan gazetelerin hiçbir şartına sahip telâkki etmemekle beraber, üzerimize ondan bir hücum gelmesi ihtimalini hayal bile edemezdik. Zira, o gazeteyi temsil eden, ona renk ve seciye veren insanlık lekesinin bütün cemaziyülevvel ve âhirine, dosyalık çapta bir bilgi, görüş ve anlayışla vâkıf bulunuyorduk. O da bu kuvvetimizi herkesten iyi bilenlerdendi. Zira bundan evvel Fatih'in muazzez ruhaniyeti huzurunda patriklere fâtiha okuttuğu, Türk ocaklarına burnunu soktuğu, Nâzım Hikmet vesilesiyle resmen ve alenen komünizmayı müdafaaya kalkıştığı zaman maskesini o tarzda düşürmüş ve öyle bir söz söylemiştik ki, bir insanın bu sözü duymamazlıktan gelmesi için ancak "bütün ahlâki kayıtlarla alâkasını kesmiş" olması lâzımdı. Fakat duymamazlıktan geldi. Zira korktu. Zira o günlerde aleyhimizde bir hava görmemekte, gerçek âmme vicdanı ve gençlik kütlesinin saflarımızda oludğunu bilmekte; ve bembeyaz "Müslüman -Türk" tenimize arkadan sokmağa yelteneceği pıhtı kusan kıskacını kullanabilmek için gereken hain şartları ittifakına alamamış bulunmaktaydı.
Nihayet, fırsat bu fırsattır sandı; ve zehirini, metodların esfellik ve erzellikte yektâ bir nümunesiyle dökmiye yeltende. Ne yaptı, biliyor musunuz? Gûya mücerret ve umuî, bizimle ve şahıslarla alâkasız bir başmakale içine ayrı bir fasıl ekleyerek, böylece hakikî kastını cesaret ve sarahatle belirtmek erkekliğini gösteremeyerek, sadece birkaç okuyucusuna ve hükûmete karşı bize çattığını belli ederek, fakat bunu bizim gözümüzden saklıyabilecek olursa bir kat daha mes'ut olacağını ve bu suretle yerin dibine geçirilmekten kurtulacağını düşünerek, hâsılı cihanda en pespaye bir insanın dahi tenezzül etmeyeceği bir sinsilik derekesine düşerek, bize, kundakçılık, hayâsızlık, pervasızlık, fesat ve irtica isnat etti. Hakkımızda, koskoca bir başmakalenin içine gömülü ve dışından belirsiz olarak da "her türlü ahlâki kayıtla alâkasız" tabirini kullanmaya kadar gitti. İşte adam, işte usul, işte hayâ, işte hüner! Bu denî taktiğinde de kısmen muvaffak oldu. Çünkü hâdibeden, tam onbeş gün sonra haberdar olabildik. Yukarıda insanlık lekesi diye sıfatlandırdığımız ve daima böyle sıfıtlandıracağımız bu adam, eğer hakkımızdaki iğrenç tahkirin, hiçbir fezahat ve redaet yuvasında eşine rastgelinmez serseriler ve şantajcılar arasından elde ettiği, Polis ikinci şubesindeki dosyalarından başka kimsenin tanımadığı tiplerden olsaydı, derhal bu yazısiyle onu kanun huzuruna çeker, kendisiyle orada hesaplaşmayı tercih ederdik. Fakat bu insanlık lekesi, gûya bir başmuharrirdir, yılan vücutlu bir gazetenin tepesinde başkuş kafasıdır, son derece hain ve gizil bir metodun sahibidir, içtimaî bir suikast eserinin seri müelliflerinden birisidir, binaenaleyh kendisiyle hesaplaşacak yer, mahkeme değil, âmme huzurudur, kalem ve kelâm kürsüsüdür, dâva meydanıdır, babıâli kubbesidir!!!
Gel berû, iman ve ahlâk kayıtlarının (K) harfini bile rüyasında bir kere görmemiş olan sefil!
Sen ne cesaretle müslüman Türkler memleketinde konuşabilirsin ki, bir dönme
Sabatay Sevi'nin zakkum kanını taşıyor; ve İslâm diyanetini, Türk milletini parçalamak gayesini güdüyorsun!
Sen, birtakım bulanık şartlara güvenip nasıl kuruyası dudaklarını kıpırdatabilirsin ki, bir zamanlar, Türk İstiklâl Hareketinin mâsûm günlerinde resmen ve alenen Amerikan mandasını istemek suretiyle vatan hainliğini göstermiş ve bu babda hakkında broşürler neşrolunmuş müseccel bir nâmertsin!
Sen nasıl ve ne yüzle "ahlâk" kelimesini kanalizasyon lezzetli ağzına alabilirsin ki, "ahlâk" kelimesinin baş harfi diye (a) işaretini gördüğün her yerde sıhhi imdat çağırması icap eden bir tipsin! (Büyük Doğu) sahibinin "Bir Adam Yaratmak" piyesi temsil edilirken "oradaki kadınla kimi kastettiniz?" sualinden, tâ Elhamra sineması ve klüp hikâyelerine kadar, istersen ve dilersen, bu mevzua senin için baş vurmaya lüzum görmediğimiz Türk hâkiminin huzurunda ve senin müracaatınla konuşalım! Eğer ister ve dilersen, bize edeceğin tek mukabeleyle, bu işi Linotipler ve baskı makineleri huzurunda da konuşabiliriz. Her şey senin istek ve dileğine bağlıdır.
Elverir ki, bir zamanlar, muazzez ve mübarek bir soydan gelen "Ehli Sünnet" gazetesinin ismet ve nezaket örneği sahibine yaptığın ve bütün zayıf müslümanlara tevcih ettiğin gibi, hakikatte bize değil, Allaha ve Resûlüne düşman olan suikastçı kalemini (Büyük Doğu) ya yöneltmek cesaretini göstermeyesin; ve hesabını görecekleri güne kadar menfur ve melûn köşende "sus, pus" oturasın!... Sen bilirsin, tercih hakkını sana bırakıyoruz.
SHABBATAY ZEVİ VE SABBATAİST HAREKET
Dr. Hakkı Açıkalın
Denebilir ki, bu konu artık kabak tadı verdi, yazıldı, çizildi ve hattâ bıktırdı. Haklı olabilirsiniz fakat bana göre Shabbataizm ideolojisinin ve Shabbataist hareketin önemi abartılacak derecede… O kadar ki, Dünya’nın hemen bütün Kabbalistler’i ve Talmud uzmanları, gerek konuşmalarında, gerek eserlerinde gerekse de makâlelerinde Shabbataizm’in dalyanına mutlaka takılır ve kolay kolay da kurtulamazlar. Shabbataizm’i dogru temelde çözümleyen, birçok bilinmezi de kavrayabilecektir. Burada Shabbataizm’i enine boyuna ele alarak Müslüman halkımızın ufkunu biraz daha genişletmeye çalışacagız.
Shabbataist hareket, (Süleyman) Mâbed’in yıkılışından ve Bar Kokhba isyânından [yahudi tarihinin en büyük direniş hareketi olarak kabul edilen bu gerilla hareketi Roma karşısında yenilgiyle sonuçlanmış ve bu yenilgi yahudilerin yaklaşık 2000 yıl boyunca anavatanlarından tard edilip dagılmalarına yol açmıştır] sonra yahudi ‘Mesihlik’ tarihinin en önemli ve en geniş hareketidir ve hem Yahudi, hem Hristiyan ve hattâ İslâm âleminde çok önemli ve sarsıcı etkiler bırakmıştır. Böylesi mühim bir hareketi derinlemesine ele almamak İBDA baglıları için bir eksiklik olur.
Bu hareketin bu denli yaygınlaşmasının ardındaki etkenler muhtelif olmakla birlikte, özellikle surgunde (Diaspora) yaşayan yahudilerin, gerek siyâsî gerekse de mânevî bir tahlis (Lîtrosis-Redemption-Kurtuluş-Halas) arayışı ki bu, yahudi gelenegiyle ilgili bir durumdur.
Bu arayış yahudilik fikriyatında büyük bir etkiye sahibtir. Bu nedenle, Mesihlik hareketleri-faaliyetleri bu mümbit alanda (zihinlerde) büyük ölçüde yeşerme fırsatı bulmuştur.
Şubhesizdir ki, 1665 yılında ortaya çıkan bu harekete soluk veren hususî nedenler ve şartlar da mevcuttur. 1648 yılında, Polonya ve Rusya’da yaşanan anti-semit (yahudi karşıtı) hareket dalgası Aşkenaz yahudileri derinden etkiledi ve ciddi altüstoluşların yaşanmasına yol açtı. 1655’teki Rusya-İsveç harbi sırasında da yahudiler’e karşı büyük bir saldırı süreci yaşandı. Özellikle Polonya ve Rusya yahudileri bu dönemde bir ‘Mesih’ arayışına girdiler. Sabbataist hareketin ortaya çıkış ve yaygınlaşmasında temel ve baglayıcı faktör dinî tabiatlıdır ve 16. Yy’da Safed’den mütevellit bir ruhî yenilenme vetiresi, yahudiligin dinî dünyalarında derin bir metamorfoza (başkalaşım) baglıdır. Bu belirleyici (kritik) dönemeçte, yahudi hayatında Kabbala ileriye dönük ve baglayıcı bir rol ustlendi. Safed’de ortaya çıkan yeni Kabbala, Mesih fikrini ön plana çıkarıyordu. Mesihlik fikri dinamik ve yeni bir unsur olarak, tümleyici bir konumda yahudi mistisizmine giriş yapıyorlardı. Lurianik Kabbala’da ibâdet uygulamalarıyla ve dualarla Mesihlik söylemi arasında kurulan ilişki nisbeten daha dardır.
Yahudi itikâdında, Yardılış’ın ilk ânından beri Mevcudat sürgündedir ve yerli yerinde olmayan eşyâyı hakikî yerine koymak (iâde etmek) yahudiligin misyonudur. Öyle ki, Tarih ve Kader Kâinat’ın vahdetini temsil ederler. Uluhiyyet’in kıvılcımları her tarafa dagılmıştır, aynı ‘İlk Âdem’in (Adam Qadmon: Âdemler Âdem’i) ruhunun her yana yayılması gibi. Fakat, bunlar ‘Kötülüğün Kudreti’ olan Kelippah tarfından hapsedilmişlerdir ve özgürleştirilmelidirler. Bu kurtuluşher defâsında, nihaî bir eylemle noktalanamamış ama uzun vâdede ardışık eylemlerle gerçekleşecektir.
Kabbalistler’in "Tikkun" (Düzenleme, yenileme-restorasyon) dedikleri şey aynı zamanda “Âheng"i yakalama süreci olarak da kabul edilir. Âheng, yahudiligin temel degeridir. Mesih tarafından ilân edilecek olan kurtuluş hâli nihaî dömin işâretidir. Ulus efsânesi, siyâsî hürriyet gibi seküler kavramlar, kozmik bir dille ve örüntüyle bu şekilde ifâde edilir [Burada, mevcut İsrail toprakları degil, vâdedilen-promised Eretz (Büyük) İzrael kastedilmektedir]. Bunun kökleri de, Kâinat’ın Sırları’nda saklıdır. Bu baglamda, Mesih fikrinin geleneksel siyâsî ve millî muhtevâsı ile yeni ruhî ve mistik açılım arasında ortaya çıkabilecek çelişki ve çatışma da önlenmiş olmaktadır. Kabbalist ilâhiyat konusunda hassas olan yahudiler-ki, çoğunluğu oluştururlar -faaliyetlerini "Tikkun Âlemi"nin (paradigmasının) gelişi dogrultusunda teksif ediyorlar, buna baglı olarak çok disiplinli bir hayat sürüyorlardı [Kabbalistler’de zikir ileri derecede önemlidir].
Bu Mesihçilik, her zaman, uzak bir gelecegi hedefleyen mücerret bir umut degildi. Lurianist anlayışta Yahudi tarihinin kesinkes bir hakikati olan, Kurtuluş’un süreklilik arzettigi fikri hâkimdi. Yeni anlayışa göre ise, nihaî evre gelip çatmıştı. Sabbataizm, Yemen ve Pers ülkesinden başka, Batı Anadolu’da (İzmir, Bursa, Edirne, İstanbul), Kuzey Afrika’da, Balkanlar’da, İtalya’da ve Dogu Avrupa’da (Polonya, Litvanya, Romanya) devâsa bir hareket alanı bulurken, Lurianizm’in ön açıcılıgı inkâr edemez. Ancak, onun altında kalmayıp bilakis gelişir. Amsterdam, Livorno ve Selânik gibi, yahudiler’in nisbeten rahat (daha hür) oldukları yerlerde hızla yükselip kök saldı.
Bu ideolojinin merkezinde bulunan şahsın hayatı da ilginçliklerle doludur. Yahudi tarihinde mühim rolleri olan bütün şahıslardan daha ayrıntılı bir biyografiye sahiptir. Şabbatay Zevi, 9 Av 1626 tarihinde [Av (Ab) ayı Yahudi takviminde, Temmuz’la Ağustos arasına denk gelen bir ay olup. 9 Ab (Tişa b’Ab) Mâbed’in yıkılış tarihi ve Mesih’in gelecegine inanılan tarihi ifâde eder]. Babası Mordehay Zevi, Mora (Moria-Peloponisos) yarımadasından Patra veya Pirgos kökenlidir. İspanya göçmeni (Sefarad) yahudilerden olan Mordehay’ın lâkabı Karamenteş’tir. Gençliginde İzmir’e yerleşen Mordehay önceleri Kümes hayvanları ticâreti yapar, bilâhare Hollandalı ve İngiliz büyük tüccarların acentalıgını üstlenir. Zevi, Zvi veyi Sevi İbrânîce ‘Geyik’ anlamına geliyor. Bu ismin Bask çingeneleri arasında yaygın oluşunun sebebi meçhuldür. Sevi ailesi İzmir’in en zengin ailelerinden biridir. Şabbatay’ın kardeşleri Êliyah ve Yasef de büyük tüccarlardır. Şabbatay egitimini Isaac de Alba’dan daha sonra da İzmir’in ünlü rabbilerinden Yasef Escapa’dan alır, 18 yaşında haham olur.
Çok derin bir Talmud ve Kabbalah bilgisi olan Şabbatay Zevi’nin yanında diğer hahamlar ve âlimler silik birer figür olarak kalırlar. Bazı kaynaklara göre 15 yaşından itibâren münzevî bir hayata başlar ve hocalarının telkinlerini reddeder. Bu dönemde Sefer ha-Kanah, Sefer ha-Pel’iah ve Zohar gibi temel kaynaklar üzerinde yogunlaşır. Zaman içinde bazı mevzuların yanlış tefsir edildigini iddia ederek bu konularda içtihadlarda bulunur. Bu tutumları yahudi âlimleri ‘Ma’asim Zarim’ (Garip-çelişik eylemler) olarak değerlendirildi. Zevi, Allah’ın ‘Tetragram’ (Y-H-W-H) ismini sürekli zikir hâline getirdi ve yine gelenekçi çevrelerin büyük tepkisini aldı zira bu zikir Rabbinik Kanunlar tarafından yasaklanmıştır. [Özellikle günümüz Sabbatologları onun keskin bir siklotimi eski adıyla Psikoz-Manyak Depressif (PMD) hastası olarak degerlendirmektedirler. Yani agırlıklı olarak depresyon ve bu depresyon süreçlerinin arasında manik çıkışlarla karakterize bir klinik tablo. Sabbataizm ideologları ise bunun ladinî bir degerlendirme olarak derinlikli olmadıgını, bahsi geçen evrelerin bir ‘cezbe’ hâli oldugunu ve bu hâlin ‘mani’ olarak izah edilemeyecegini söylerler. İllumination-Aydınlanma olarak da adlandırılan bu hâl daha sonraları ‘Illuminati-Aydınlananlar’ isimli Masonik organizasyonu da isim teşkil edecektir]
Zevi’nin ilk olarak ‘Mesihligini’ dile getirmesi 1648 yılına rastlar fakat bu pek etkili olmaz. 1645-50 yılları 2 kere evlendi ve boşandı. Bu dönemde çevresindekilere "İmân’ının Allah’ından ve “Allah’ın Sırları”ından bahsetmeye başladı. Yine Sefer Sefirot (10 sayı, ilke) arasında özellikle ‘Tiferet’in (Allah’ın Güzelliği) çok önemli oldugunu belirtiyordu. Ama, en önemlisi konuşmalarında sürekli vurgu yaptıgı ve üzerinde durdugu ‘Elohei Yizrael’ (İsarail’in İlâhı) mefhumunu mistik bir işâret olarak kullanmasıydı. Bu konuşmaların neticesinde İzmir’den tardedildi.
Zevi’nin bundan sonraki (1654’ten sonra) hayatı Selânik’le Edirne arasında geçti ve hatırı sayılır bir cemaat gücüne ulaşır. 1658’de İstanbul’a geldi ve burada 9 ay kadar kaldı. Orada ünlü Kabbalist David Habillo ile dost oldu ve Kabbala üzerine yogun degerlendirmeler yaptılar. Bu vetirede Zevi yavaş yavaş Yahudi itikadını zorlamaya başlar ve ‘cezbe’ hâllerinden birinde şöyle der: "Yasaklanmış olana izin verdim ". Bu, Yahudi akaidi açısından apaçık bir küfür (Vlasfimîa-Blasphème) ve şirkti. İstanbul’dan da tardedildi, tekrar İzmir’e geldi ve orada 1662 yılına kadar kaldı. 1662’de Rodos ve Kahire üzerinden Kudüs’e gitti. 1663’te-bir iddiaya göre bazı Rabbiler’in tavsiyesiyle-Mısır’a (Kahire’ye) gitti ve 1665 Nisan’ına kadar burada Mısır Musevî Cemaati lideri Rafael Yasef Çelebi’nin yanında kaldı. Çelebi, Zevi’ye ciddi bir destek verdi ve bu destek önemliydi. 31 Mart 1664’te, Polonya kökenli bir İtalyan Aşkenaz yahudisi olan Sarah’la evlendi.
Gazze’den gelen bir haber Sabbataist hareketin reel başlangıç tarihi olarak kabul edilir. Gelen haberler yanlış olarak Gazze’de yeni bir Mesih’in ortaya çıktıgı yönündeydi ve bu Mesih her isteyene ruhunun ihtiyacı olan özgün şekli (Protomorfos-Tikkun şekli) veriyordu. Gazzeli Nathan ’ın kudreti üzerine üretilen binbir rivâyet dalga dalga yayıldıkça Zevi’nin sıkıntısı arttı ve nihâyet Gazze’ye dogru yola çıêôı. 1665 Nisan’ının ortalarında Gazze’ye ulaştı. Gariptir, Nathan 1665 Şubat’ında istiâreye yatmış ve Zevi’nin ‘Mesih’ oldugunu görmüştü. Bu nedenle, Zevi’yle Nathan’ın karşılaşması, “Hz. İsa ile Hz. Yahya’nın karşılaşmasına” benzetildi. Zevi ve Nathan, Kudüs ve Hebron’a gittiler ve ‘Yeni Paradigma’yı tartıştılar.
Gazze’ye geri döndüler ve bir iddiaya göre, Şavu’ot kutlamaları idrâk ettikleri sırada Nathan ‘cezbe’ye girdi (trans’a geçti) ve orada bulunan cemaate [Şavu’ot (Pendikostôs-50. Yıl, 50’de bir mânâsına), erken yaz kutlamalarıdır. Tarihî mânâda, Allah’ın 10 Emir’i Şavu’ot Günü’nde Sina dagında Hz. Musa’ya verdigine inanılır. Mânevî anlamda, Mısır’dan kurtuluşun ancak Torah’ın Sina’da ‘Zuhur’uyla (Apokalipsis-Revelation-Meydana çıkma, ortaya çıkma, örtünün kalkması) hitam bulacagı kabul edilir. Ziraî mânâda, son hububat hasadını ve ilk meyvelerin ortaya çıkışını ifâde etmektedir]. Zevi’nin ‘Arş Ricâli’ndeki yerini açıkladı. Bir diger iddiaya göre ise, Nathan, Abraham le Hassid’e atfedilen gizli bir metin elde etti. Burada Hassid, Zevi’yi ‘İzrael’in Kurtarıcısı’ ilân ediyordu. 17 Sivan (Mayıs-Haziran arasına denk gelen bir ay, 31 Mayıs 1665’te) günü Gazze’de, cemaatinin önünde-ki, aralarında rabbi Yakob Najara da vardı-‘Mesihlik’ini güçlü bir biçimde dile getirdi. (Yakob Najara’nın babası ünlü şair İzrael Najara’dır). Daha sonraları’nin Zevi, şakirdleriyle beraber Lübnan Dagları’nda bir süre inzivaya çekildigi rivâyet edilir.
Bu gelişmelerden sonra Zevi’nin nâmı başta Filistin olmak üzere bütün Ortadogu’da yürümeye başladı. Bu, bazı mühim isimleri Zevi’ye karşı muhalefet bayragı açmasına yol açtı, bunların arasında Abraham Amigo, Yakob Hagiz (Nathan’ın mürşidi), Samuel Garmizon, ünlü Kabbalist Yakob Zemah ve David ben Ârî de vardı. Gelenek geregi Zevi’nin Kudüs’ü 7 kere tavaf etmesi gerekiyordu ve o da bunu yaptı.
Zevi, Nathan’a artık büyük kitlelerin kalblerini fethetme zamanının geldigini ve örgütleme aşamasına gelindigini belirtti. Bu ifâdeler Sabbataizm’in örgütlü yayılma vetiresinin başlangıcına işâret eder. Dünyanın her tarafından insanlar ‘ Mesih’in yanına akmaya başladılar. Aynı dönemde Zevi-Nathan ikilisi şok bir fetvayla 17 Temmuz orucunun iptâl edildigini açıkladılar fakat kitlelerde kaydadeger bir tepki olmadı bilakis bunu ‘Mesihlik’ misyonuyla izah ettiler. Zevi’nin ismi bazı ilâhilere (psalmôs-psalme) girdi. Bütün bu gelişmeler Diaspora’ya misliyle ulaştı. Mektuplarda, kayıp 12 İsrail kabilesinin ortaya çıktıgından ve mucizeler gösteren bir "Allah Adamı”nı tâkib ettiklerinden bahsediliyordu. Bazı mektuplarda, Zevi’nin Mekke’yi fethetmek üzere oldugu ve İslâm’a karşı yahudiligin zafer kazandıgı yazıldı. Bir diger mektupta, 12 kabilenin Sahra çölünde buluştuğunu ve buradan Vâdedilmiş Topraklar’ı (Arz-ı Mev’ud) kurtarmak için harekete geçeceginden, bir başkasında ise Pers ülkesinde büyük bir hareketin başladıgından sözediliyordu. Nathan, Rafael’e gönderdigi mektupta, Zevi’nin ‘En Büyük Balıkçı’yı (Hz. İsa’yı kastediyor) dogrulama kudreti oldugunu, bu dünyanın en dogru insanı oldugunu, dünyayı büyük felâketlerle cezalandırabilecegini, onun şiddete başvurmaksızın Osmanlı sultanının tacını alıp sultanı hizmetkâr yapacagını, 4-5 yıl içinde Sambatyon nehrine geri dönüp kayıp kabileleri kurtaracagını ve Hz. Musa’nın 13 yaşındaki kızı Rebecca ile evlenecegini belirtir ve Zevi’den menkul bazı duaları ekler. Bu mektubun bir nüshâsı da Avrupa’ya gönderilir ve Mesih’in 1665 yılının sonunda gelecegi propagandası da güçlü bir biçimde yayılır.
Zevi’nin isminin bizzat zikredildigi ilk metinler Avrupa’ya 1665 yılının Ekim ayında ulaşır. 2 ay içinde daha detaylı ve efsânevî metinler İtalya’yı, Polonya’yı, Hollanda’yı ve Rusya’yı sarsmaya başlar. Zevi, 20 Temmuz 1665-12 Agustos 1665 tarihleri arasında Halep’te kaldı ve bazı Yahudi liderleriyle görüştü, oradan İzmir’e geçti ve kardeşi Êliyah’ın yanına gitti. Eylül’de Halep’te Zevi lehinde büyük nümâyişler meydana geldi. Göstericiler arasında her zümreden insana rastlanması devleti de endişelendiriyordu. Hele, Kudüs’ün en karizmatik rabbilerinin başında gelen Moiz Galante’nin de Halep’e kadar gelip Zevi lehinde tavır alması devlet açısından çok mânidârdı zira Galante devlete yakın duran biriydi.
Zevi’nin İzmir’e gelişiyle beraber burada da ortam ısındı. Yalnızca yahudiler degil, İngilizler, Hollandalılar ve İtalyanlar da Sabbataist harekete destek verdiler. Zevi sabah dualarını kitleyle birlikte yapıyordu ve sesinin güzelligi ve müzikalitesi insanları derinden etkiliyordu. Duadan sonra fakirlere sadaka dagıtıyor, gece 12’de denize giriyor ve bunu insanlara tavsiye ediyor ve kitleyle birlikte deniz duası yapıyordu. Moiz Galante ve Daniel Pinto da İzmir’e gelip Zevi’ye destek verdiler. Hanukah haftasında (25 Kislev’de başlar. Kislev Kasım’la Aralık arasına denk düşen bir aydır) gerçekleşen bu ziyârette, Zevi çok tartışmalı fetvalar verdi. Meselâ, yasaklanmış olmasına ragmen ‘Yaglı’ gıdalar yedi ve bunu halka önerdi. ‘Mü’min Çoğunluk’la (Sabbataistler), ‘Sapkın Azınlık’ (diger yahudiler) arasında kapanmaz bir uçurum oluştu öyle ki, ‘Ma’aminim’ (Mü’minler) ve ‘Koferim’ (Kâfirler) kavramları tamâmen Zevi taraftarları ve karşıtlarını ifâde etmeye başladı. Zevi baglıları hiçbir ilâhiyat rezervi koymuyorlardı, ona vahy geldigi konusunda en ufak bir şübheleri yoktu. Başlarını Hayyan Pena’nın çektigi Zevi karşıtı yahudiler’in oturdugu Portekiz mahallesi Zevi taraftarları tarafından defalarca basıldı ve yagmalandı. Zevi bunları, Tevrat’ta zikredilen kirli ve sadık olmayan hayvanlarla kıyasladı. Zevi, Yusufoglu Mesih’in (İsa Mesih’in), Davud]un oglunun gelişinden sonra olacagını, Davud’un oglunun Abraham Zalman oldugunu ve Zalman’ın 1648’deki Rusya’daki olaylar sırasında şehid düştüğünü ve onu müteâkiben ‘Mesih’in geldigini söyledi. Söylevlerini yahudi halk şarkılarıyla da süsleyen Zevi, Kabbala ebcedine göre 15 Sivan 5426 (18 Haziran 1666) tarihinin Kurtuluş Günü oldugunu açıkladı. Söylevlerinde kadınlara da sıklıkla yer veren Zevi, “Hepiniz Havva’nın kötülüğünden arınacaksınız" mesajını veriyordu. Kitle artık bilinçli ve örgütlüydü ve istikâmet İstanbul’du. Tam bu sırada garip bir fetvayla 10 Tevet (28 Aralık) orucunu yasakladı. Bu fetvaya şiddetle karşı çıkan ünlü Kabbalist rabbi Salomon Algazi, kitlenin yogun tepkisi karşısında İzmir’i terkedip Manisa’ya kaçtı. Yine bir diger rabbi Aaron Lapapa da İzmir’i terketti. Bilâhare, Osmanlı sultanının ismi, çok ince bir yöntemle (oyun) resmî mektuplardan ve vaazlardan çıkarıldı. Bunun yerine-devleti huylandırmama bâbında-‘Amirah’ kavramı kullanılmaya başlandı. ‘Amirah’ kelimes’ ‘Emir’ anlamını taşımasına ragmen asıl olarak, “Adonaynu Malkenu Yarum Hodo " cümlesinin baş harflerinden oluşan bir yapma kelimeydi ve cümle, "Efendimiz ve Melikimiz O’nun Yer’deki hazretleridir" anlamını taşıyordu yani sultanla, emirle hiçbir ilgisi olmayan bilakis ‘Efendi-kral’ olarak Zevi’yi tanıyordu. Amir; Alef-Mem-Yod-Reş-Hes: 259, Mesih: Mem-Sameh-Yod-Hes: 118 (59x2), Mehdi; Mem-Heh-Daled-Yod: 59.
Zevi yeni bir siyâsî manevrayla İzmir’de peygamber soyundan gelen 150 kişi bulundugunu, bunların arasında kendi eşi ve muhaliflerinden birinin kızının da oldugunu iddia etti ve muhaliflerinin agzına bir parmak bal çaldı. Bu çıkıştan sonra sayısız insan, rüyâlarında Zevi’yi ‘ Bir tahtta oturur vaziyette’ gördüklerini söylediler. Bu arada günlük okunan ilâhiler arasındaki 21 no.lu ilâhide Zevi’nin ismi de zikredilmeye başlandı.
İstanbul’a gelişinden önce Bursa’nın ünlü rabbilerinden Moiz Suriel , Zohar kitabında Zevi’nin gizemlerinin yeraldıgını ve bunu ilham yoluyla kendisine ulaştıgını öne sürdü. Bu açıklamayla Zevi’nin karizması biraz daha arttı. Bu olup bitenler İstanbul hükümetini huzursuz etti ve ziyâreti engellemeye çalıştı. Zevi karşıtları, Hristiyanlar ve bazı Müslümanlar yollara dökülerek onu Şeytan’ın oglu ve ‘Büyük Zındık’ ilân ettiler. Buna mukâbil Zevi taraftarları da İstanbul’a gelişinden evvel şehirde ortaya çıkan büyük bir sel felâketinin onun mucizesi olarak degerlendirdi.
İstanbul hahambaşılığı ise Zevi’nin iddialarını reddeder ve onu bir “heretik " (sapkın) olarak ilân eder. Sinagoglara girmesini yasaklar. Sevi’nin, bu karara cevabı çarpıcıdır, kendisini “Süleyman’ın ruhu, Davud’un nesli Yasef’in oglu" ve "Şahlar şahı Süleyman " gibi sıfatlarla tanıtmaya başlar.
Dönemin sadrazamı Köprülüzâde (Kuprili) Fazıl Ahmet Paşa ’nın talimatıyla Zevi, İstanbul’a girişinde tutuklandı (6 Şubat 1666) ancak bu gelişme Zevi’nin ününü daha da arttırdı. Sabbataistler’in elinde bulunan İstanbul ticâreti durma noktasına geldi. Zevi 9 Şubat tarihinde başkanlığını Köprülü’nün yaptığı divana çıkarıldı. İlginç olan, bu döneme ait hiçbir Osmanlı arşiv belgesinin olmaması, sanki bu olay hiç gerçekleşmemiş gibi. Yabancı kaynaklarda da çelişkiler var. Yalnız, ortak bir görüş olarak, Köprülü’nün Zevi’nin karizmasından etkilendigi biliniyor. İstanbul’da kısa süreli bir tutuklulugun sonrasında önemli siyâsî suçluların kaldıgı Gelibolu kalesine [Kumkale-Avidos beldesi] gönderildi. Nakil, Paskalya arefesi olan 19 Nisan’da gerçekleşti (Bu tarih, Zevi’nin istegiydi ve baglılarına bir mesajdı). Onun Gelibolu kalesine gelişiyle birlikte, Şabbataistler arasında kalenin ismi ‘Migdal Oz’ (Mukavim Kale) olarak anılmaya başlandı.
Ancak bir sonuç alınamadı zira sayısız ziyâretçi Sevi’yi Kumkale’de ziyâret eder ve öte yandan Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun her yerinden resmî ya da gayrıresmî yollardan Osmanlı devletine onun serbest bırakılması yönünde talepler gelmeye başladı. Osmanlı önce onu, ilmî yöntemlerle vazgeçirmeye çalıştı. Birçok Yahudi ulemâ getirtilip Zevi’yle tartıştırıldı ve fikriyâtının yahudi inançlarına uymadığı anlatılmaya çalışıldı ancak Zevi, bütün bu bilim adamlarını boşa düşürdü ve ünü daha da arttı. 17 Temmuz’u tâkib eden hafta içinde, aralarında Polonya’nın rabbi otoritesi olan Rabbi David ha-Levi Lvovay’ın oglunun da bulundugu bir Rabbiler heyeti Zevi’yi ziyâret etti. Zevi’nin karizması ve birikimi onları derinden etkiledi ve çogu onun üstünlügünü kabul ettiler. Bu gelişmelerden sonra yahudi inancında 17 Temmuz orucu günü, "Zevi’nin ruhunun yeniden doguş günü”, 9 Ab günü ise “Zevi’nin fizikî dogum günü" olarak kabul edildi. Herkes onun hapsedilmesinin sembolik bir durum oldugunu düşünüyor ve Nathan’ın Kabbalistik bir tâbir olarak kullandıgı, ‘Ejderler üzerine bir eser" ifâdesine itibar ediyorlardı. Nathan bu degerlendirmesinde, Mesih’in ruhunun yaradılış zamanından kendisinin bedenlenme (Ênanthropisis-Incarnation) dönemine kadarki dilim içindeki ‘Kötülüğün Kuvvetleri’ne (Kelippot) karşı verdigi savaştaki metafizik biyografisinin Şabbatay Zevi özelindeki psikolojisini anlatıyordu yani Gelibolu, ‘bedenlenme’nin prova mahallerinden biriydi.
Aynı dönemde Yemen’de bu mevzuyu işleyen ‘Gei Hizzayon’ (Tefe’ül Vâdisi) isimli bir eser kaleme alındı. Şabbataist hareketin bu kadar yaygınlaşmasının ardındaki temel faktörler şunlardır 1-Mesihlik çagrısı Mukaddes cografyadan geliyordu. Mukaddes topraklar saf ruhaniyyetin merkeziydi. Aksi hâlde böyle bir mesajın, Yemen, İran veya Kürdistan gibi ülkelerde büyük bir saygı uyandırması mümkün olamazdı. Eger bu mesaj Polonya, Rusya veya İtalya’dan gelseydi hiçbir etkisi olmaz, gülünüp geçilirdi. 2-Vahy’in yenilenmesi ve Gazzeli Nathan figürü, disiplinli dinî hayat Zevi’nin, kitle bilincindeki şekillenişini netleştirdi. Geleneksel ve Folklorik kıyâmet inancının, Zevi tarafından iyi işlenmesi. Eski eskatolojik (uhrevî) kabuller muhafaza edilmek kaydıyla birçok yeni unsurun bu zihniyete entegre edilmesi. Nathan’ın metinlerinde kullandığı geleneksel-mitolojik terminoloji (sembolizm) kitleleri hayli etkiliyordu. 4-Nedâmete (Metamêlia-Repentance) çagrı belirleyici bir rol oynuyordu. Kim Mesih’in pişmanlık çagrısını reddedebilirdi? Her yahudi, bu çagrıyı kalblerini yıkamak için bir fırsat olarak algıladı. Kurtuluş fikrinin Ütopist yahudiler üzerinde uyandırdıgı heyecan. Ayrıca hareketin millî karakteri iç çelişkileri de gizliyordu. Amsterdam’da ünlü okkültist (gizemci) ve esoterist (Batıncı, içrekçi) Peter Serrarius, Zevi’nin ‘mesih’ oldugu fikrini ve propagandasını Avrupa’nın birçok yerine yaydı. [Yeri gelmişken söylemekte yarar var, Amsterdam’ın mevcut belediye başkanı John Joël Kohen ve öncekiler Şabbataist’tirler]. Bu propaganda karşısında Avrupa yahudiligi ciddi bir muhalefet ortaya koymadı. Aynı dönemde Nathan’ın el yazmaları Amsterdam, Frankfurt, Hamburg, Prag, Venedik gibi yerlerde yaygın olarak okunuyordu. Bu arada, kar’ın içinde çıplak yatmak, kendini kamçılatmak, dikenlerin üzerinde oturmak gibi ritüeller de gelişmeye başlamıştı. Kadınlar ve çocuklara pazartesi ve perşembe günleri, erkeklere ise haftada 3-4 gün oruç ibâdeti konuldu. Birçok asil ve tüccar da evlerini ve diger mülklerini satıp Filistin’e gitmeye, fakirleri de beraberlerinde götürmeye başladılar. Yeni bir dönemdi bu; artık mektuplara ve bazı kitaplara. Krallıgın ve peygamberligin 1. Yılı biçiminde tarih düşülüyordu. İran yahudiliği tarafından da ilgiyle karşılanan Zevi’nin mesihliği burada resmen tescil edilmiş ve bunun üzerine İran yahudileri devlete vergi vermeyeceklerini ve devlet hizmetlerinde çalışmayacaklarını, itaat edecekleri tek devletin Mesih’in kuracagı Yahudi Devleti olduğunu ilân etmişlerdir. İtalya’nın en saygıdeger Kabbalist’i Moiz Zacuto da Şabbataist harekete destek verdigini açıkladı. Amsterdam’ın en zengin yahudisi Abraham Pereira hareketin Batı Avrupa’daki en önemli finansörü oldu. Polonya’da hareket o kadar gelişti ki, 1666 yılının Mayıs başlarında Kral Şabbataistler’in toplantı ve gösteri yapmalarını yasakladı. Zevi’nin kâtibi Samuel Primo mektupları öylesine edebî ve san’atsal bir dille kaleme alıyordu ki, âdeta Zevi’nin ruhuydu. Zevi bu metinleri, ‘Allah’ın ilk oglu”, “İzrael Babanız”, “Torah’ın Sözlüsü" gibi müstearlarla imzalıyordu. Bilâhare, "İlâhınız-Efendiniz Şabbatay Zevi” biçiminde imzalamaya başladı. Bu imza nedeniyle Moiz Galante’nin hareketten ayrıldıgı biliniyor. Dönmelik kavramı literatüre, 17. Yüzyıldaki bazı gelişmelerden itibâren girmeye başladı. Osmanlı’nın çeşitli şehirlerinde ve özellikle de Selânik’te müslüman isimleri ve kisvesi altında yaşayan “gizli yahudiler”e -sözde- İslâm’a döndükleri gerekçesiyle “dönme” denmeye başlamıştır. O dönemlerde daha ziyâde “avdetî" kavramı kullanılıyordu. İhtida (Apostasis) vetiresi Kaderin yine bir cilve yaptı; Polonyalı bir kabbalist olan Nehemiah ha-Kohen 3 Eylül’de Zevi’yi ziyârete geldi ve 3 gün onun yanında kaldı. Bu z’yâretle ilgili veriler çelişkilidir. Kimilerine göre, Nehemiah, Zevi’nin faaliyetleriyle eski Kabbala metinlerinin Mesihlik anlayışı arasında dogru bir ilişki olmadıgını iddia etti. Bir diger görüşe göre ise, Nehemiah’ın kendisi de mesihlik iddiasındaydı ve Zevi’yi tartmaya gelmişti. Fakat çok ilginç bir şey oldu ve kalede bulundugu sırada, herkesin önünde Nehemiah Müslüman oldugunu açıkladı, götürüldüğü Edirne’de ise, Zevi’yi, Mesihlik konusunu sürekli gündemde tutarak devletin içindeki filosemit (yahudisever) kligi öne çıkarmayı hedefledigini iddia etti. Bu gelişmeler karşısında Şabbataistler’in tezi ise, Nehemiah’ın devlet tarafından angaje edilen bir şahıs (ajan) oldugu ve Şabbataist hareketi sabote etmek için getirildigi biçimindeydi. Bu tezi dogrular biçimde Nehemiah, Polonya’ya döndükten sonra tekrar yahudilige döndü ve Zevi’ye karşı geliştirdigi tavrın hatalı oldugunu çevresindekilere söyledi.
Ancak bir sonuç alınamadı zira sayısız ziyâretçi Sevi’yi Kumkale’de ziyâret eder ve öte yandan Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun her yerinden resmî ya da gayrıresmî yollardan Osmanlı devletine onun serbest bırakılması yönünde talepler gelmeye başladı. Osmanlı önce onu, ilmî yöntemlerle vazgeçirmeye çalıştı. Birçok Yahudi ulemâ getirtilip Zevi’yle tartıştırıldı ve fikriyâtının yahudi inançlarına uymadığı anlatılmaya çalışıldı ancak Zevi, bütün bu bilim adamlarını boşa düşürdü ve ünü daha da arttı. 17 Temmuz’u tâkib eden hafta içinde, aralarında Polonya’nın rabbi otoritesi olan Rabbi David ha-Levi Lvovay’ın oglunun da bulundugu bir Rabbiler heyeti Zevi’yi ziyâret etti. Zevi’nin karizması ve birikimi onları derinden etkiledi ve çogu onun üstünlügünü kabul ettiler. Bu gelişmelerden sonra yahudi inancında 17 Temmuz orucu günü, "Zevi’nin ruhunun yeniden doguş günü”, 9 Ab günü ise “Zevi’nin fizikî dogum günü" olarak kabul edildi. Herkes onun hapsedilmesinin sembolik bir durum oldugunu düşünüyor ve Nathan’ın Kabbalistik bir tâbir olarak kullandıgı, ‘Ejderler üzerine bir eser" ifâdesine itibar ediyorlardı. Nathan bu degerlendirmesinde, Mesih’in ruhunun yaradılış zamanından kendisinin bedenlenme (Ênanthropisis-Incarnation) dönemine kadarki dilim içindeki ‘Kötülüğün Kuvvetleri’ne (Kelippot) karşı verdigi savaştaki metafizik biyografisinin Şabbatay Zevi özelindeki psikolojisini anlatıyordu yani Gelibolu, ‘bedenlenme’nin prova mahallerinden biriydi.
Aynı dönemde Yemen’de bu mevzuyu işleyen ‘Gei Hizzayon’ (Tefe’ül Vâdisi) isimli bir eser kaleme alındı. Şabbataist hareketin bu kadar yaygınlaşmasının ardındaki temel faktörler şunlardır 1-Mesihlik çagrısı Mukaddes cografyadan geliyordu. Mukaddes topraklar saf ruhaniyyetin merkeziydi. Aksi hâlde böyle bir mesajın, Yemen, İran veya Kürdistan gibi ülkelerde büyük bir saygı uyandırması mümkün olamazdı. Eger bu mesaj Polonya, Rusya veya İtalya’dan gelseydi hiçbir etkisi olmaz, gülünüp geçilirdi. 2-Vahy’in yenilenmesi ve Gazzeli Nathan figürü, disiplinli dinî hayat Zevi’nin, kitle bilincindeki şekillenişini netleştirdi. Geleneksel ve Folklorik kıyâmet inancının, Zevi tarafından iyi işlenmesi. Eski eskatolojik (uhrevî) kabuller muhafaza edilmek kaydıyla birçok yeni unsurun bu zihniyete entegre edilmesi. Nathan’ın metinlerinde kullandığı geleneksel-mitolojik terminoloji (sembolizm) kitleleri hayli etkiliyordu. 4-Nedâmete (Metamêlia-Repentance) çagrı belirleyici bir rol oynuyordu. Kim Mesih’in pişmanlık çagrısını reddedebilirdi? Her yahudi, bu çagrıyı kalblerini yıkamak için bir fırsat olarak algıladı. Kurtuluş fikrinin Ütopist yahudiler üzerinde uyandırdıgı heyecan. Ayrıca hareketin millî karakteri iç çelişkileri de gizliyordu. Amsterdam’da ünlü okkültist (gizemci) ve esoterist (Batıncı, içrekçi) Peter Serrarius, Zevi’nin ‘mesih’ oldugu fikrini ve propagandasını Avrupa’nın birçok yerine yaydı. [Yeri gelmişken söylemekte yarar var, Amsterdam’ın mevcut belediye başkanı John Joël Kohen ve öncekiler Şabbataist’tirler]. Bu propaganda karşısında Avrupa yahudiligi ciddi bir muhalefet ortaya koymadı. Aynı dönemde Nathan’ın el yazmaları Amsterdam, Frankfurt, Hamburg, Prag, Venedik gibi yerlerde yaygın olarak okunuyordu. Bu arada, kar’ın içinde çıplak yatmak, kendini kamçılatmak, dikenlerin üzerinde oturmak gibi ritüeller de gelişmeye başlamıştı. Kadınlar ve çocuklara pazartesi ve perşembe günleri, erkeklere ise haftada 3-4 gün oruç ibâdeti konuldu. Birçok asil ve tüccar da evlerini ve diger mülklerini satıp Filistin’e gitmeye, fakirleri de beraberlerinde götürmeye başladılar. Yeni bir dönemdi bu; artık mektuplara ve bazı kitaplara. Krallıgın ve peygamberligin 1. Yılı biçiminde tarih düşülüyordu. İran yahudiliği tarafından da ilgiyle karşılanan Zevi’nin mesihliği burada resmen tescil edilmiş ve bunun üzerine İran yahudileri devlete vergi vermeyeceklerini ve devlet hizmetlerinde çalışmayacaklarını, itaat edecekleri tek devletin Mesih’in kuracagı Yahudi Devleti olduğunu ilân etmişlerdir. İtalya’nın en saygıdeger Kabbalist’i Moiz Zacuto da Şabbataist harekete destek verdigini açıkladı. Amsterdam’ın en zengin yahudisi Abraham Pereira hareketin Batı Avrupa’daki en önemli finansörü oldu. Polonya’da hareket o kadar gelişti ki, 1666 yılının Mayıs başlarında Kral Şabbataistler’in toplantı ve gösteri yapmalarını yasakladı. Zevi’nin kâtibi Samuel Primo mektupları öylesine edebî ve san’atsal bir dille kaleme alıyordu ki, âdeta Zevi’nin ruhuydu. Zevi bu metinleri, ‘Allah’ın ilk oglu”, “İzrael Babanız”, “Torah’ın Sözlüsü" gibi müstearlarla imzalıyordu. Bilâhare, "İlâhınız-Efendiniz Şabbatay Zevi” biçiminde imzalamaya başladı. Bu imza nedeniyle Moiz Galante’nin hareketten ayrıldıgı biliniyor. Dönmelik kavramı literatüre, 17. Yüzyıldaki bazı gelişmelerden itibâren girmeye başladı. Osmanlı’nın çeşitli şehirlerinde ve özellikle de Selânik’te müslüman isimleri ve kisvesi altında yaşayan “gizli yahudiler”e -sözde- İslâm’a döndükleri gerekçesiyle “dönme” denmeye başlamıştır. O dönemlerde daha ziyâde “avdetî" kavramı kullanılıyordu. İhtida (Apostasis) vetiresi Kaderin yine bir cilve yaptı; Polonyalı bir kabbalist olan Nehemiah ha-Kohen 3 Eylül’de Zevi’yi ziyârete geldi ve 3 gün onun yanında kaldı. Bu z’yâretle ilgili veriler çelişkilidir. Kimilerine göre, Nehemiah, Zevi’nin faaliyetleriyle eski Kabbala metinlerinin Mesihlik anlayışı arasında dogru bir ilişki olmadıgını iddia etti. Bir diger görüşe göre ise, Nehemiah’ın kendisi de mesihlik iddiasındaydı ve Zevi’yi tartmaya gelmişti. Fakat çok ilginç bir şey oldu ve kalede bulundugu sırada, herkesin önünde Nehemiah Müslüman oldugunu açıkladı, götürüldüğü Edirne’de ise, Zevi’yi, Mesihlik konusunu sürekli gündemde tutarak devletin içindeki filosemit (yahudisever) kligi öne çıkarmayı hedefledigini iddia etti. Bu gelişmeler karşısında Şabbataistler’in tezi ise, Nehemiah’ın devlet tarafından angaje edilen bir şahıs (ajan) oldugu ve Şabbataist hareketi sabote etmek için getirildigi biçimindeydi. Bu tezi dogrular biçimde Nehemiah, Polonya’ya döndükten sonra tekrar yahudilige döndü ve Zevi’ye karşı geliştirdigi tavrın hatalı oldugunu çevresindekilere söyledi.
Bunun üzerine Zevi, 15 Eylül günü Edirne’ye getirildi ve padişah 4. Mehmed ’in kafes ardından izlediği çok geniş kapsamlı bir sorgulamaya tâbî tutuldu. Sorgulamada, Edirne kaymakamı Mustafa Paşa, Şeyh-ül İslâm Minkârîzâde Yahya Efendi, Ulemâ’dan Şeyh Vanîzâde Mehmet Efendi , Hekimbaşı Hayatîzâde Mustafa Feyzî (esas ismi Moşe ben Rafael olan bir yahudidir) hazır bulundular.
Sorgulama sırasında Şabbetay kendisine atfedilen suçları reddetti. Sorgulama sonucunda İslâm’a geçmek ile idam arasında tercihe tâbî tutuldu. Bunun üzerine Müslüman olmayı kabul eder ve Mehmed Aziz Efendi adını aldı. Ayrıca kendisine 150 akçe maaş bağlanıp Kapıcıbaşılıkla taltif edilir.
Bazı kaynaklarda ismi “Sabbatay Levi" olarak da geçmektedir. Zevi, yine kazançlı çıkmıştır zira artık saraya rahatlıkla girebilmekte, beklemediği düzeyde taltif görmekte öte yandan da şehirdeki yahudileri örgütleme faaliyetine devam etmekte bunu da, diğer yahudileri de hidâyete erdirme adına yaptığını belirtmektedir. Artık önü tamamen açılmıştır. Ziyâretçileri bu sefer Edirne’ye akın etmeye başladılar. Özellikle Kudüs, İran ve Bağdat yahudileri ona çok ilgi gösteriyorlardı. Bir kısmı ise geri dönmüyorlardı. Havralarda da vaaz vermesine izin verilmişti. Bütün bunlar bize Osmanlı devlet bürokrasisi içinde yahudi sızmalarının ne denli gelişkin olduğunu göstermesi açısından önemli ipuçları veriyor. Aksi hâlde bir gayrımüslimin bu kadar açık ve pervasız eylemliliğine göz yumulmasının ve hattâ ona maaş bağlanmasının izah edilebilecek bir tarafı yoktur.
Gelinen noktada ciddi bir sessizlik süreci başladı. Bir grup Şabbataist imânlarından hiçbir şübhe duymadılar ve Zevi’nin Mesih olduguna inanmaya devam ettiler, az sayıdaki bir grup ise, bir yanılsama içinde olduklarını, iç tecrübelerine ve kanaatlerine mukâbil ‘düşman’ bir dış tecrübenin ortaya çıktıgını kabul ettiler.
Zevi’ye baglı kalanlar Zevi’nin eyleminin dogru oldugunu, bunun çok zor bir süreçten başarıyla çıkmak olarak izah edilmesi gerektigini savunurlar, haklıdırlar da zira Zevi asla ihtida etmemiştir bilakis bunu siyâsî bir avantaja dönüştürmüştür. Kendini mesih ilân eden bir Musevî’nin İslâm’ı gönülden kabul etmesi mümkün degildir. Yeni yahudi politikası hem Avrupa’da, hem İstanbul’da hem de Ortadogu’da süreci uyutmak biçiminde gelişti. Özellikle rabbilikler tam bir ‘Resmî Sükunet’e daldı.
Bu sessizlik döneminde Gazzeli Nathan önemli bir rol üstlendi ve Apostasis’in (İhtida) teolojik izahını yaptı ve yeri geldiginde bunun meşru bir savunma vasıtası olabilecegini ortaya koydu ve bu, Şabbataistler’i rahatlattı. Büyük bir toplulukla Zevi’yi ziyâret etmek için Gazze’den yola çıktı fakat bu İstanbul rabbiligi bu ziyâreti engellemeye çalıştı. Nathan İzmir’e geldi ve ihtidanın konjonktürel olarak dogru ve gerekli oldugu propagandasını yapmaya başladı. Ona göre, Zevi’nin bu eylemi misyonun nihaî ve en zor bölümünü oluşturuyordu ve nefsinin olumsuzlugu (kelippah) fethetmesi gerekiyordu. İşte bu nedenle İslâm’a geçmişti. Bu ihtida tamâmen ‘şeklî’ydi. İhtida’nın agırlıgını ancak ve ancak bir Mesih veya bir aziz kaldırabilirdi.
Mühtedî Mesih (Messie Apostat);Meşru Kurtarıcı paradoksu ve trajedisi Gazzeli Nathan’ın maharetli ellerinde Şabbataist ilâhiyata ve günümüze kadar devam edecek bir ideolojinin temellerine dönüştü. Bu mühtedî mesih mes’elesi yıllarca yahudi ilâhiyatçılarının, Talmudçular’ın ve Kabbalistler’in en temel mevzularından biri hâline geldi. Eski Ahid kahramanlarının öyküleri, Aggadah’ın (Aggadot Şel Dofi) hayret veren hikâyeleri, Zohar’daki gizemli bölümler, Mesih’in skandal tavrını tefsir (eksigisis) için degerlendirildi.
Bu kişiler kendi aralarında, birbirlerini tanımlamak için İbranîce “Ma’aminim " (Mü’minler) ve "Haberim" (Ortaklar) ya da "Ba’ale Milhamah" (Mücahidler) kavramlarını kullanıyorlardı. Edirne ve havalisinde ise bu dönmelere "Sazanikos " veya "Sazanaki" adları veriliyordu ki bu kelimeler Yunanca “Küçük sazan balıkları, sazancıklar” anlamlarına gelmektedir. Böyle denmesinin iki nedeni olduğu söylenmekte: Birincisi, Dönmelerinin toplantı yerlerinin daha doğrusu mâbedlerinin Edirne’deki balık pazarı mevkiîne yakın olması. İkincisi ve daha kuvvetli olan ihtimal ise dönmeliğin kurucusu olan Sabbatay Zvi’nin (Şabbatay Sevi), yahudilerin kurtuluşlarının ve refahlarının Hud (Balık) burcu altında vâkî olacağı biçimindeki kehânetidir. Buna istinâden biraz da alaycı bir biçimde, sazanikos lakâbı takılmıştır.
Şabbataistler’in ‘Dönme-Avdetî’ olarak hareket kabiliyetleri daha genişlemişti. Kisveleri itibarıyla müslüman oldukları için kimse onlara birşey söyleyemiyordu. Şabbataizm’in teorisyen düzeyine gelen ilk öncüleri saray hekimleriydi: Guidon Daniel İzrael ve Bonafoux (Ben Avi). Bunların yanısıra Berekyah ben Yakob. Bir süre Zevi, Edirne’den İstanbul’a gelir. Bunun gönderilme mi yoksa iradî olarak gelme mi olduğu konusunda kesin bir görüş yoktur ama muhtemelen kendi isteğiyle gelir ve Kuruçeşme semtine yerleşir. Burada örgütleme faaliyetlerine devam eder. Genelde Zohar ve Kabbalah eğitimi verir. Bu hareketin ideolojik-politik bir hareket olduğu ve TC’nin kuruluşunda, M.Kemal’in eğitiminde, İttihat-Terakki’nin örgütlenmesinde en üst düzeyde belirleyici olduğu kesindir. Örneğin TC’nin mevcut dışişleri bakanı İsmail Cem İpekçi, Şabbetaizm’in en belli başlı örneklerinden sadece biridir. Zevi, daha sonra Kağıthane’ye yerleşir ve örgütlemesini orada sürdürür. Bilâhare 1672’de yeniden tutuklandı ve Ocak 1673’te Arnavutluk’a gider (bazılarına göre sürgün edilir) ve Ülkün (Dulcigo, Alkun) şehrine yerleşir. 1674’te karısı Sarah öldü, bunun üzerine Esther’le (Yoşebed) evlendi. Esther, Zevi’nin müridlerinden ve Selânik’in saygın rabbilerinden Yasef Filosofos’un kızıydı.
Zevi’ye göre, ‘İzrael’in İlâhı’, ‘Ein-Sof’ta (Heryerde mevcut olan Sonsuz Allah-Ebediyet) birinci temel sebeb degil, Sefirah Tiferet’te mukîm olan (içinde bulunan) ‘ikinci sebeb’ti. Yani İzrael’in İlahı, Tiferet (Allah’ın Güzelligi) ilkesi üzerinden (vasıtasıyla) zuhur ediyordu. Şabbataizm felsefesinin en önemli iki ayrılıgı şunlardır;
1-İzrael’in İlâhı’yla birinci (temel) sebebi birbirlerinden ayırması. Yaradılış üzerinde yalnızca İzrael’in İlâhı’nın tasarrufu vardır ve fakat birinci sebebin Yaradılış’ta hiçbir tasarrufu yoktur. İzrael’in İlâhı’nın mevcudiyetinin kabulü ‘Zimzum’ hareketi çerçevesindedir. Bu yaklaşım Orthodoks Yahudilik tarafından büyük bir tepki almış ve heretik (sapkın) olarak tanımlanmıştır.
2-Bu ayrımsama tamâmen Gnostisizm’in (Bilinircilik) ifâdesidir. İkinci yüzyılın, Allah’ı, ‘Gizli-Hakikî’ Allah olarak kabul eden Gnostik düşünce yahudiler’in ilâhını ikinci sırada tutarken Zevi, Nathan ve Cardoso, ‘Kıymetler Hiyerarşisi’ni degiştiriyor, İzrael’in İlâhı’nı ‘Hakikî İlâh’ telakki ediyor, birinci sebebi ise ‘hiç’ mesâbesine indiriyordu.
Zevi’nin dikte ettirdigi bilinen ‘Raza di Meheimanuta’ (Hakikî İman’ın Sırrı) isimli eserde bir tür Kabbalistik Üçleme ortaya konmaktadır: 1-Attika Kadişa (Aziz İhtiyar), 2-Malka Kadişa (Aziz-Mukaddes Melik= İzrael’in İlâhı), 3-Şekhinah ilkesi. Daha sonraları Nathan, Sefer Beri’ah (Yaradılış Kitabı) isimli eserinde, bu kompozisyonu bazı degişikliklerle netleştirdi.
Zevi, 17 Eylül 1676’da, ‘Büyük Tevbe’ gününde öldü. Nathan, bu günü ‘Arş’a Yükseliş’ olarak niteledi. Bu bir ‘Apotheosis’ (Déification-İlâhlaştırma) teorisiydi. Nathan 11 Ocak 1680’de Üsküp’te (Makedonya) öldü. Ölümünden 1 yıl kadar sonra, öğrencilerinden İzrael Hazzan de Castoria, Zevi ve Nathan’ın teorisini tahkim eden detaylı bir şerh yazdı.
Şabbataist Kabbalah üzerine;Zevi genelde metaforik (igreti-mecâzî) bir dil kullanırdı. Bu nedenle Nathan, Lurianik Kabbalah’nın yeni bir versiyonu ile Mesih’in rolü hakkındaki bazı orijinal anlayışları birleştirmesi açısından oldukça karmaşık (sofistike) bir sistemin ortaya koyucusu olarak kabul edilir.
Nathan, Lurianik Kabbalah’daki Zimzum teorisini kabul eder fakat, ‘İlâhlık’ telakkisine çok daha derin ve yeni bir boyut ilâve eder. Başlangıç veya Ein-Sof’ta iki tür ‘Nur-Işık’ veya tecelli mevcuttur. Bunlara ‘Sıfat’ diyenler de vardır. Meselâ Baruh Spinoza’nın bahsettigi ‘Fikirli Nur-Işık’ ve ‘Fikirsiz Nur-Işık’. Birincisi; Yaradılış Perspektifi içinde yönlendirilmiş olan herşeyi hâvîdir. Fakat Ein-Sof’un sonsuz zenginligi içinde Yaradılış’a mütemayil olmayan kuvvetler ve prensipler de mevcuttur ki, tek hakikat oldukları gibi kalmaları ve oldukları yerde durmalarıdır. Onlar, Yaradılış’a dogru yönlenme türündeki bütün fikirlerden âzâde olmak ölçüsü içinde ‘Fikirsiz’dirler. Bir ‘Kosmos’ oluşturmak (ortaya koymak) için üretilen Zimzum hareketi, ancak ve ancak ‘Fikirli Işık’ın önünde, ‘fikrini’ gerçekleştirme, onu ilkel (ilk) Uzay’a (Tehiru) yansıtma ve orada Yaradılış’ın yapılarını (unsurlarını) yükseltme fırsatı belirir. Fakat, bu ‘Işık’ geri çekildiginde, Uzay’da geriye ‘Fikirsiz Işık’ kalır ki, onun Yaradılış’a hiçbir katkısı-katılımı yoktur ve hattâ-tabiatı geregi-yaratıcı her türlü degişime karşıdır. Yaradılış diyalektigi içinde bu ‘Fikirsiz Işık’ düşman ve tahripkâr bir kudret hâline gelir ve ‘Kötülüğün Kudreti’ (Kelippah) adlandırılır. En son tahlilde, bu ‘Fikirsiz Işık’ da menşeini, İlah’ın ‘Yaratıcı olmayan Nuru’ndan alır. Şekil ve Madde ikiligi (duality) yeni bir kılıga bürünür; her ikisi de Ein-Sof’ta kurulurlar (temellenirler). ‘Fikirsiz Işık’ kendi başına ‘kötü’ degildir ancak ‘kötü’ kisvesine bürünür zira Ein-Sof olmayan (dışnda kalan) bütün mevcudata zıddır ve ‘Fikirli Işık’ tarafından üretilen yapıları bir biçimde tahrib eder. Zimzum’dan sonra bazı ‘Fikirli Işık’ kalıntılarıyla karışan ve ‘Fikirsiz Işık’la dolu (kaplı) Tehiru ‘Golem’ olarak adlandırılır ve ‘Şekilsiz İlkel Madde’ anlamına gelir. Yaradılış Vetiresi’nin bütünü iki Işık arasındaki diyalektik eylemlilikle oluşur (devinir), diger bir deyişle; Ein-Sof varlıgından köken alan bir diyalektik işler.
Zimzum’dan sonra, ‘Fikirli Işık’ yeniden ve ışınsal olarak Uzay’a yayılır (dagılır). İlkel Uzay’ın sâdece üst yarısına hulul eder, ‘Fikirsiz Işık’ı aşagıya iter ve onu dönüştürür ve kendi orijinal dünyasını inşâ eder. Ama Tehiru’nun alt yarısına ulaşamaz. Torah’ın kudreti sâyesinde gerçekleşmesi gereken Tikkun (Kozmik Restorasyon) teorisi ve Lurianik Ontoloji (Varlıkbilim) önermeleri Tehiru’nun üst yarısında gerçekleşmektedir. Tehiru’nun alt yarısı Mesih’in gelişine kadar kaotik ve amorf (şekilsiz) görünümünü muhafaza edecek, ancak ve yalnızca Mesih ‘Fikirli Işık’ı buraya hulul ettirmek suretilye onu düzene koyacaktır (mükemmelleştirecektir). Zohar kitabında ‘Sitra Ahra’ adıyla anılan (Öte taraf, Öte Yan) Şeytânî Kudretler, Ein-Sof’un diger tarafından (diger yüz) başka bir şey degillerdir.
Nathan, daha henüz Ein-Sof’un ışının bile içine hulul etmedigi Tehiru vetireleri hakkında yeni bir teori geliştirdi. Bu süreçler, ‘Fikirli Işık’ kalıntılarıyla, ‘Golem Kuvvetleri’nin karşılıklı etkileşimiyle (interaction) tahrik edilmişlerdir (harekete geçmişlerdir). Bunlar, Torah ve Kozmik Yazı’yı oluşturacak olan ilk harf konfigürasyonlarının (Şeklî parçaların uyarlanması) oluşumunu belirleyen modelleri ürettiler. Ancak ve ancak, ışın’ın Tehiru’ya hululünden sonra, çok üst düzey bir evrede, ilk Yaradılış’ın (Arş-ı Âlâ’nın yaradılışı-Ma’aseh Bereşit) eseri olarak isimlendirilen bu ilk yapılar bilâhare nisbeten daha maddî (somut) yapılara dönüştüler (Ma’aseh Merkavah). Netice itibârıyla bütün süreçler iki ‘Işık’ın diyalektigine uyarlanmışlardır.
Bu Yaradılış anlayışında, Mesihlik tâ baştan beri temel bir rol oynar. Mesih’in ruhu, Tehiru’nun alt yarısına gönderilmiştir. Mesih’in ruhu, Tehiru’nun içinde bulunan ‘Fikirli Işık’ kıvılcımlarının bir bölümünü oluşturmak suretiyle ya da bir biçimde Kelippotlar tarafından yerleştirilmiş olarak bu Zaman’ın başlangıcından bu yana Kelippotlar alanında bulunmaktadır (mahpustur). ‘Fikirsiz Işık’ akımları tarafından sarılan (etrafı örülen) ve onun hükmü altına giren bu Ruh, dünyanın başlangıcından beri özgürleşmek ve büyük misyonunu gerçekleştirmek, tarifi imkânsız acılar içinde mücâdelesini yürütmektedir: Tehiru’nun alt bölümünü ‘Fikirli Işık’ın hululüne açmak ve Kurtuluş’u ve Tikkun’u Kelippotlar’a ulaştırmak. Onların nihaî dönüşümü ile birlikte, Ein-Sof’un iki yüzü arasındaki Vahdet ve Ütopik Denge gerçekleştirilmiş olacaktır. Mesih, Tikkun vetiresinde yer alan bütün ruhlardan temel olarak farklıdır. Gerçekte, kendisine baglı ruhlar ve ‘Fikirli Işık’ın kudreti tarafından kullanılan mistik enstruman olan Torah otoritesinin ‘öznesi olma durumu’ dışına çıkmadı. Mutlak bir biçimde yeni bir şeyi, tarihî veya kozmik sürgün durumunu idâre eden kanunlara boyun egmeyen bir otoriteyi temsil eder. Kendi öz yasasına göre davranır. Bu kanun dünyanın ‘Ütopik Kanunu’ olmalıdır. Bu ruhun iptidâî tarihi ve hususî misyonu, Kelippah zindanından kurtarıldıktan sonra, kendi tavrını izah edecektir.
Böylelikle Nathan, Zevi’nin antinomik (sistem karşıtı) davranışlarını (cezbe, inziva vs) ve ihtidasını izah etmeye çalışıyordu.
Zevi’nin Arnavutluk, Nathan’ın Makedonya, Atina ve Kastorya yolculuklarını anlamak zor değildir. Arnavutluk, Bektaşiliğin ve dönmeliğin sürekli hükmü altında bulunan bir ülkedir. AEP (Arnavutluk Emek Partisi) in kurucuları arasında birçok dönme ve Bektaşî bulunmakta olup sosyalist lider Enver Hoca da Bektaşî bir aileden gelmektedir. İşte bu süreç Kemalizm-Bektaşîlik-Dönmelik+Neo Mevlevîlik çizgisinin oluşmasına ve özellikle de Balkanlar alanında beslenmesine ve nihâyet semirerek gelişmesine, daha sonra da devletleşmesine yol açmıştır. Bu nedenden ötürüdür ki, TC devletinin ideolojik profilini çıkarırken en önemli ayağın bu çizgi olduğunu hiç bir zaman unutmamak ve buradan hareketle çözümlemelere ulaşmak olmazsa olmaz koşuldur. Coğrafî yayılım ve gelişim alanı olarak bu çizgi, Arnavutluk-Makedonya-Selânik-Batı Trakya hattından geçer. İttihat Terakki’nin, Jön Türkler’in, Kemalizm’in, Balkan Bektaşîliğinin ve dönmeliğin ortak yeşerme ve serpilme alanları buralardır. Bütün bunların tarihî aktörü ve ideolojik altyapısı da Şabbataizm’dir.
Şabbetay’ın ölüm haberinin yayılmasından kısa bir süre sonra “Mesih göğe çekildi " söylentileri halk arasında yayılmaya başlar. Bu söylentiyi karısı Esther, karısının babası Yasef Filosofos ve Nathan’ın yaymıs olması ihtimali çok güçlüdür. Bunun üzerine Şabbataistler, halk onun karısı Ayşe ’nin (Esther) etrafında Selânik’te toplanır. Kimilerine göre, Ayşe, Zevi’nin gerçek karısı değil ruhanî eşidir. Kimilerine göre ise hem ruhanî hem fizikî anlamda Ayşe, Zevi’nin eşidir. Ayşe ilginç bir iddiayla ortaya çıkar. Buna göre, kendi öz kardeşi Yakob aynı zamanda Zevi’nin oğludur ve bu çocuk 12 yaşında olarak doğmuştur. Yakob aynı zamanda, Zevi’nin manevî yoldan ve Ayşe’den edindiği oğludur. Yani, Yakob hem Ayşe’nin erkek kardeşi hem de Zevî’nin Ayşe’den olan manevî oğludur. Ayşe, oğlunun, Zevi’nin “ Lâhut" âleminden "Nâsut" alemine intikali olduğunu ve Zevi’yi temsil ettiğini (Zevi’nin incarnation’u-bedenlenişi) söyler ve onu Mesih ilân eder. Şabbataycılar, Yakob’a ispanyolca sevgili anlamına gelen “Querido" adını taktılar. Hahambaşılık ise bu tarikatın mensuplarını “Koferim" (Kâfirler) olarak tanımlar afaroz etti.
Selânik’te bulunan Şabbetaycılar’ın evleri arasında gizli geçitler bulunmuştur. Bunun nedeni bir baskın olduğu takdirde kolaylıkla bir evden diğerine rahatlıkla geçilebilmesi ve yakalanma riskinin ortadan kaldırılmasıdır. Şabbataist âyinler genellikle yeşil ışık altında yapılır ve ibâdete Şabbetay Zevi’nin adıyla başlanır (Onun adına besmele çekilir). İbâdet yerlerine “Kal" (Kahal) adı verilmektedir. Âyini, “Payyetan" adı verilen yahudi ulemâsından biri yönetir. Vaazları ise “Abbetdin" denen şahıslar verir. Âyin, Şabbetay’ın ruhuna okunan dualarla sona erer.
Şabbetaycılar üç sınıfa ayrılmakadırlar.
1-İlk imân etmiş olanların soyundan gelenler. Bunlara “İzmirliler " adı verilir.2-Yakob’a bağlanmış olanlar ki, bunlara “ Yakubî" denir.3-Şabbetaizm’in ulularından Osman Bevvab (Kapıcı Osman, Othman Pyloros veya Baba Osman Ağa-Baruhiah Russo) ın bağlıları ki, bunlara “Kuniosos" denmektedir.
1-İlk imân etmiş olanların soyundan gelenler. Bunlara “İzmirliler " adı verilir.2-Yakob’a bağlanmış olanlar ki, bunlara “ Yakubî" denir.3-Şabbetaizm’in ulularından Osman Bevvab (Kapıcı Osman, Othman Pyloros veya Baba Osman Ağa-Baruhiah Russo) ın bağlıları ki, bunlara “Kuniosos" denmektedir.
Bir diğer sınıflamaya göre ise (Danon sınıflaması):
1-Başlarına özel bir sarık saran Şabbataistler: Bunlara “ Tarpuşlular" adı verilir.
2-Ucu sivri bir pabuç giyen Şabbataycılar: Bunlara “ Kavalyeler" (Cavalieros) denir.3-Kısa ve basık burunlular “ Honiosos".
1-Başlarına özel bir sarık saran Şabbataistler: Bunlara “ Tarpuşlular" adı verilir.
2-Ucu sivri bir pabuç giyen Şabbataycılar: Bunlara “ Kavalyeler" (Cavalieros) denir.3-Kısa ve basık burunlular “ Honiosos".
1689 tarihinde, örgütte bir iç hesaplaşma yaşandığı ve önderliğini Mustafa Çelebi (gerçek adı David ben Levi) isminde bir şahsın Yakob’a karşı bayrak açarak cemaatten ayrıldığı beraberinde de birçok Şabbataist’i götürdüğü biliniyor. Bir başka zümre ise, Zevi’nin ölümünden 9 ay sonra Abdurrahman Efendi adındaki bir kişinin sulbünden dünyaya gelen Osman isminde bir çocuğun vücudunda Şabbatay’ın bedenlendiğini, esas Mesih’in Yakob değil ve fakat Osman isimli bu çocuk olduğunu iddia ederek ortaya çıktı. Bu çocuk daha sonraları Osman Bevvab (Baba Osman Ağa, Kapıcı Osman, Othman Pyloros) olarak anılan efsanevî Şabbataist lider olacaktır.
Osman Ağa grubu içinde de, 1725’lerden itibâren bir klikleşme ve bunu müteâkip bir ayrışma yaşanır. Osman’ın ölümünden sonra, İbrahim Ağa adında bir şahıs kendini Mesih ilân eder ve Şabbatay’ın kendisinde vücutlandığını ileri sürer ve beraberindeki bir grup Şabbataycı’yla birlikte Osmancılar’dan ayrıldı.
Osmancılar daha ziyâde ticarete dönük faaliyetlerde bulunmaya başladılar ve iktidarın yolunu parada gördürler. Yakubîler ise, felsefî ve dinî hayata dalmışlardı ve kapalı bir yaşam sürüyorlardı.
Şabbataizm’in ilkeleri
1-Allah birdir ve Şabbetay Sevi onun resûlüdür.
2-Kâtil olma
3-yalancı şâhitlik yapma
4-cebire başvurma
5-hırsızlık yapma ve rüşvet alma
6-zinâ etme
7-müslümanlarla izdivaçtan çekin
8-hayır işle ve insanlara şefkatli yaklaş
9-müslüman âdetlerine zâhiren riayet et
10-Hergün gizlice Mezmur (Zebur) oku.
Bunların büyük bir kısmı, Hz. Musa’nın 10 Emir’iyle örtüşmektedir.
Yani yahudi şeriatının belirleyici prensipleridir.
Şabbataycılar, kendilerini hilkatin sebeb-i hikmeti olarak görürken diğer insanları (kavmleri) de hilkatin sonucu olarak algılarlar. Cennet sadece onlara ayrılmıştır diğerleri ise iki cihanda onların kulu ve kölesi rolünü üstlenirler. Bu da yahudi ideolojisinin yapıtaşlarından biridir. Yine onlara göre bir Müslüman’ın cennet ehli olabilmesi için 40 kere dünyaya gelmesi hiç günah işlememiş olması gerekir.
Şabbataizm’in sınıflarının birer ruhanî lideri vardır ki, bunlar “Nesl-i Şerif” (Şerefli Nesiller, soylar) olarak adlandırılan ailelere mensupturlar. Bunlar cemaatin iç işlerinden sorumluydular.
19. yüzyıla gelindiğinde Selânik’in ticarî, siyâsî ve kültürel yönetimi 3 büyük Şabbataist ailenin elindedir: Bunlar, aralarında Selânik belediye başkanı olan Hamdi Bey (Hamdet Bey)in de mensubu bulunduğu Hamidîler klanı, Karakaşlar klanı ve Kapancılar klanıdır. Hamidîler en radikal aile olup, tesettüre önem verirler ve yeniliklere kapalı bir tutum alırlar. Diğer iki aile ise daha liberal ve yenilikçi görünmektedirler. Her üç aile de ticâret ve endüstri alanlarında çok ileri gitmiş olup bunun yanısıra siyâset, hukuk, tıp alanlarında da öne çıkmışlardır. Valilikler, idâre memurlukları, müsteşarlıklar, milletvekillikleri ve hattâ bakanlıklar yavaş yavaş bunların eline geçmeye başlar. Akademisyenlik ve gazeticilik alanları bunu izler. Özellikle 19. Yy’ın sonundan itibâren eğitime el atarlar ve Selânik’te birçok ilkokul ve iki lise açarlar: Fevziye Mektebi ve Terakki Lisesi. Bunlar size yabancı gelmeyebilir. Doğrudur. Şişli Terakki Lisesi ve Fevziye Mektepleri Vakfı Işık Lisesi ile günümüzde inşa edilen Koç Üniversitesi de Şabbataistler’e aittir.
İsmail Cem’in de mensup olduğu İpekçi ailesi de Şabbataist bir aileye bağlı bir alt-klandır. Karakaşlar büyük klanına bağlıdırlar. Aile 1920’lerde Türkiye’ye gelmiş ve filmcilik ve fotoğrafçılık alanlarında tekelleşmeye gitmiştir. Milliyet gazetesi başyazarlarından Abdi İpekçi , ünlü modacı Cemil İpekçi, işadamı Mikail İpekçi, Sabah gazetesi yazarlarından Güngör Mengi ve Ruhat Mengi, Milliyet, Hürriyet ve Posta gazetelerinin ve Kanal-D televizyonunun sahibi Aydın Doğan , Bülent Ecevit’in karısı Rahşan (Rahel) Ecevit, Ekonomi’den sorumlu devlet bakanı Kemal Derviş (Bükey), Demir Bükey, devlet bakanı Şükrü Sînâ Gürel, Hürriyet gazetesinin kurucusu Sedat Simâvî, TC’nin Belgrad eski büyükelçisi Mario Kohen, 500. Yıl vakfı başkanı Harry Ojalvo, Hürriyet’in eski sahibi Erol Simâvî, Günaydın gazetesinin eski sahibi Haldun Simâvî, Panda dondurmalarının sahibi Vedat Behar, Milliyet gazetesi yazarı Sami Kohen, Cumhuriyet gazetesi yazarı Ali Sirmen, Hürriyet gazetesi yazarı Vivette Canetti, 1995 yılında öldürülen tefeci Nesim Malki ve ortağı Erol Erkohen, ünlü işadamı Yafes Öztürk, işadamı Ebi Yaffe, Profilo Holding genel müdürü Nesim Levi, diplomat Onur Öymen, CHP eski genel başkanı Altan Öymen, eski gazetecilerden ve yazarlardan Edip Emil Öymen, Örsan Öymen, gazeteci-yazar Sabiha Sertel, Zekeriya Sertel, yazar Mario Levi, turizmci David Levante, müzayedeci Raffii Portakal, TÜSİAD üyelerinden Cem Boyner, Cem Hakko, Vitali Hakko, Cem Adler , Jeff Kamhi, Jack Kamhi, Alarko Holding’in sahipleri; İshak Alaton ve Üzeyir Garih, İzzet Garih, Tunç Tonger, Halil Bezmen, Fuat Bezmen, Leon Maraşlıoğlu, Esin Maraşlıoğlu, Rahmi Koç, Mustafa Koç, Moiz Behar, Cem Behar, Hayyam Garipoğlu, işadamı Niso Benhason, sanayici Eli Acıman, Escort bilgisayarlarının sahibi İbrahim Özer, İsmail Karakaş, Edirne’de Ar ailesi, Yılmazer ailesi, Alp Yalman, Faruk Süren, tiyatro sanatçısı Nedim Saban (Dr. Stress), televizyon programcısı İrep Güner, sosyete fotoğrafçısı Erol Atar, yazar Ilgaz Zorlu, ünlü yazar Hâlide Edip Adıvar, şarkıcı Nilüfer, İzel , Candan Erçetin, Rober Hatemo, Uzay Heparı, Sertab Erener, romancı Orhan Pamuk, Haldun Dormen, Erman Kunter ve daha birçok isim Şabbataist’tir.
Türkiye’nin en ünlü modacılarından biri ve İsmail Cem İpekçi’nin de yakın akrabası olan Cemil İpekçi, 2000 yılında Aksiyon dergisinde yaptığı röportajda Şabbatayist olduğunu kabul etmiş, İsmail Cem’in de İpekçi ailesinin bir ferdi olduğunu belirtmiş ve bundan da gurur duyduğunu ifâde etmiştir. Yine Şabbataist yazar Ilgaz Zorlu, " Evet, Ben de Selânikli’yim" adlı kitabında Selânik yahudilerini bütün boyutlarıyla anlatır ve birçok isim verir. Millî gazete yazarı ve ilâhiyatçı Mehmet Şevket Eygi , "Dönmelik " adlı kitabında İpekçi ailesi başta olmak üzere Şabbatayizm’i inceler. Milliyet gazetesi eski başyazarı ve 1979 yılında öldürülen Abdî İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi İzet de, 2000 yılında Kanal-7’de katıldığı “ İskele-Sancak" programında İpekçi ailesinin yahudi kökenli bir aile olduğunu kabul etmiştir.
Son tecritte;Bu mevzuu netleştirmeden Türkiye devlet ve siyâset paradigmasının derinligine kavranması nâmümkündür. Düalist ve kendi ilâhından bile kuşku duyup ona alternatifler arayan buzagıcı ve kelipotçu (şeytancı-satanist) yahudilik bu vatanı ‘demirden-bankadan-parlamentodan-üniversiteden-san’attan-bilimden!’ aglarla örmüs olup Müslüman halkımızın zihnini mengeneye sıkıştırdı ve tedricen cenâze marşımızı çalıyor, pabuçlarımızı ters giydirmeye devâm ediyorlar. Merhum Mustafa Sabri Efendi’nin dedigi gibi, ‘Ümmet-i Muhammed uyumaya devâm ederse Köle pazarlarında satıldıgına da şahid olacaktır’. Vatan evlâdı unutmamalıdır ki, verdigi vergi, ödedigi borç ve yaptıgı bagışlar kendisinin katilleri olan Şabbataistler’in cebine gitmektedir. Şairin dedigi gibi, ‘Celladımıza gülümserken resim çektirmek’ istemiyorsak gafletten uyanmak zorundayız