DÖNMELİK - SABATAYCILIK
ÇAĞIMIZDA dünyanın yuvarlak olmadığını, güneşin etrafında dönmediğini iddia edenler varmış. Dönmelik-Sabataycılık diye gizli bir tarikatın olmadığını iddia edenler de var. Acaba inkârlarında samimi midirler?
Hiç sanmam. Onlar Dönmelerin, Dönmeliğini gökteki güneşi gördükleri gibi biliyorlar ama birtakım sebepler, garazlar, menfaatler yüzünden yoktur diyorlar.
Dönmeliğin kökü Türkiye'dedir ama dünyanın başka ülkelerinde de Sabataycılar vardır. Hıristiyan ülkelerde Hıristiyan görünen Dönmeler bulunmaktadır. Amerika'da
internet sitesiyle yayın yapan bir Dönme cemaati bulunmaktadır.
Vaktiyle Polonya'da da Dönmeler varmış. Ne oldular acaba? Bir malî skandal dolayısıyla Amerika'ya kaçan bir Dönme, Türkiye'de iken "Ben Müslümanım" diyordu. Oraya gidince "Biz Dönmeler Yahudi olduğumuz için bize baskı yapılıyor" mealinde beyanlarda bulunmuş ve buradaki Musevî cemaati de onu protesto etmişti. Şimdi bu zat Türkiye'ye geri dönecekmiş. Hem de bir Hocaefendinin cemaatine intisap etmiş dindar bir Müslüman olarak. İnanalım mı? Nasıl inanalım?
Dönme olduğunu cesaretle iddia edenler var. Meselâ bir kaç yıl önce bir Dönme, Aksiyon dergisindeki kendisiyle yapılan röportajda cesaretle "Elbette Dönmeyim!" şeklinde konuşmuştu. Ilgaz Zorlu da, henüz Yahudiliğe resmen geçmeden önce "Evet Ben Selanikliyim" adlı kitabı yazıp yayınlamıştı.
Dönmeler Dönmeliklerini gizler. Onların dininde taqiyye ve kitman (gizleme, saklama, inkâr etme) vardır. İslâmî kesime mensup bir günlük gazete birkaç yıldan beri Dönmelik konusunda garip yayınlar yapıyor. "Adamlar ‘Biz Müslümanız’ diyorlarsa elbette Müslümandırlar. Hüsn-i zan etmemiz gerekir" şeklinde bir mantık ve muhakeme yürütüyorlar. Böyle bir muhakeme tek kimlikli kimseler ve zümreler için geçerlidir ama çift kimlikli Dönmeler için geçerli değildir. Dönmelerin bazısı namaz bile kılıyormuş... Kılabilir. Onların camileri de var. Üsküdar Bülbülderesi Dönme mezarlığının yanındaki camiyi Dönmeler yaptırtmıştır ve kıblesi hayli çarpıktır. Kaç kere yazdım, Diyanet bu hususu inceleyip kıbleyi düzeltti mi? Müslüman bir milletvekili Bülbülderesi'ndeki Dönme mezarlığına yanında birkaç kişi olduğu halde gitmiş. Orada, dindar bildiği bir zatın mezarını görünce şaşmış kalmış. Bu zat namaz kılardı, Kur'ân okurdu demiş. Dönmeleri iyi tanıyan biri ona sormuş: "Okuduğu Mushafın içinde küçük broşür gibi bir şey bulunur muydu?" Evet hatırlıyorum bulunurdu, cevabını vermiş. Ötekisi: "İşte o küçük kitap İbranice bir dua kitabıdır" demiş... Bazı Dönmelerin Dönmeliği unuttukları iddia ediliyor. Olabilir. Lâkin bir kısım Dönmelerin de son derece militan olduğu gerçeği de gözardı edilmemelidir.
Dönmelik bir Yahudi tarikatı mıdır, yoksa bir İslâm fırkası mı? Bence Dönmeliğin bir ayağı İslâm'da, bir ayağı Museviliktedir. Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî'yi nebi kabul eden Kadiyanîler nasıl dinden çıkmış bir fırka ise, Sabataycılık da, zâhiren Müslüman görünmeleri itibariyle islâmî fırkalar içinde mütalaa edilebilir ve incelenebilir. Hahambaşılık Sabataycıları Musevî kabul etmiyor, onlar bizden değildir diyor ama gerçek böyle değildir. Sabataycıların gizli sinagogları var, kendilerine mahsus din adamları var, İbranice ve Ladino diliyle duaları var. Rafizî de olsalar yine Yahudi, yine Musevîdirler. Evvelce bu sütunlarda yazmıştım, Sabatay Sevi'nin yalancıktan Müslüman olduğu tarihte İstanbul'da bir meczub "Ey ahali, bilmiş olunuz ki, Türkün hakimiyeti sona ermiş, Yahudi hakimiyeti başlamıştır!" diye sokaklarda, meydanlarda bağırarak koşmaya başlamış. Halk bozulmuş, adamı yakalayıp kadıya götürmüşler. Kadı, meczup ve mecnundur diye tımarhaneye yollamış, bir müddet sonra da serbest bırakılmış. Bu konudaki bilgiyi Profesör Scholem'in kitabından almıştım. Meczublara bazı gerçekler mâlum olurmuş... Şu husus da bilinmelidir ki, Türkiye Dönmeleri homojen, üniter bir yapıya sahip değildir. Karakaşlar, Kapancılar, Yakubî'ler arasında çekişmeler, anlaşmazlıklar, gerginlikler, soğukluklar olmuştur. Bugün de, yükseklerdeki bazı Sabataycı-Dönmeler birbiriyle rekabet halindedir, birbirlerine küstür. Nasıl oluyor bu iş? Bu hikâyeler insanlık kadar eskidir ve geneldir. Dönmeler de insandır; onların da ihtirasları, menfaatleri, enaniyetleri vardır. Bence yapılacak büyük hizmetlerden biri şudur: İçindeki bütün bilgiler sağlam yazılı kaynaklardan, ansiklopedilerden, ilmî araştırma eserlerinden alınmak suretiyle sorulu cevaplı bir "Dönmelik nedir, Sabatay Sevi Kimdir?" konulu kırk elli sayfalık resimli bir broşür hazırlamak ve bunu her baskısı yüz bin olmak üzere birkaç yıl içinde milyonlarca adet yurt sathına yaymak, halka ve aydınlara okutmak. Bu broşürün içinde kesinlikle çürük bilgi olmayacak, yalan ve iftira bulunmayacak, kin ve düşmanlığa yer verilmeyecektir. Sadece bilgilendirmek, aydınlatmak için hazırlanacak ve dağıtılacaktır. Bu hizmeti kim yaparsa, ülkemize, halkımıza, devletimize büyük bir hizmette bulunmuş olur. (Böyle hizmetler para kazanmak için yapılmaz. Dini imanı para olanlar heves etmesinler...) Dönme olmak bir suç mudur? Elbette değildir. Dönmeler de bu vatanın çocuklarıdır. Ancaaaak!.. Onların da dikkat etmeleri ve uymaları gereken bazı kurallar ve maddeler vardır:
- Hem Müslüman görünüp hem de din ve dindarlara düşmanlık etmeyecekler.
- Müslümanları baskı altında tutmaya çalışmayacaklar.
- Ülkemizde gizli bir saltanat tesis etmeyecekler, Türkiye'yi bir Tekelistan yapmaya çalışmayacaklar.
- Ehil ve layık olmadıkları halde bütün köşebaşlarını ele geçirmeye çalışmayacaklar.
- İki kimlikli, garip, enteresan bir cemaat, bir azınlık olduklarını bilecekler ve kendilerini sınırlayacaklar, o sınırları aşmayacaklar.
- Türkiye'yi babalarının çiftliği gibi görmeyecekler.
- Demokrasiye, insan haklarına, hukuka, Müslümanların din ve inanç hürriyetlerine saygı gösterecekler.
Mehmed Şevket Eygi
Devlet Onlarınmış
!KİTAPLARININ büyük reklamı yapılan, romanları yabancı dillere çevrilen ve kısa zamanda hayli şöhret-i kâzibeye sahip olan bir yazarımızın Sabataycı olduğunu ilk defa Yalçın Küçük Aydınlık'ta yazdı. Küçük bu istihbaratı nereden elden ediyor, doğrusu merakımı mucib oluyor.
Her neyse işte bu ünlü Sabataycı romancı New York'ta biriyle konuşurken, Sabatay Sevi'nin dinine inanan Yahudilerin niçin Müslüman olduklarını şöyle anlatmış: Bizim bir devlete ihtiyacımız vardı. Önce Müslüman olduk ve uzun maceralardan sonra Türkiye'yi elimize geçirdik.
Yahudi Türk veya Sabataycı şunu demek istiyor: Yahudiler yirminci asırda iki devlet kurmuştur, biri Türkiye, öteki İsrail...
Cür'etin böylesine pes...
Bu devlet, Türkiye'de yaşayan ve Türkiye'yi vatan olarak benimseyip seven herkesin devletidir. Sabataycıların tekelciliği gülünçtür.
Türkiye devleti yeni kurulmuş bir devlet değildir, mâzisi Anadolu'da bin yıl ötesine dayanmaktadır. 1923'te kurulan, rejimdir, cumhuriyettir. Bu cumhuriyet de Sabataycıların değil, hepimizindir.
Türkiye'de birtakım egemen azınlıklar cumhuriyete sahip çıkmak perdesi altında onu kendi tekellerine almak, kendi emellerine hizmet ettirmek istiyorlar.
Sabataycılar (Tabiî ki, militan olanları) bu kafadadır. Farmasonlar da böyle tekelci bir zihniyet sergiliyorlar.
Peki bu ülkenin ezici çoğunluğunu teşkil eden Müslüman Türkiyeliler ne oluyor? Efendim, onlar ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, gerici, mürteci, parya, zencidir.
Tekelci egemen azınlıkların gözünde en büyük tehlike, çoğunluğun tam mânasıyla siyasî haklara kavuşması ve onların millî iradesinin ülke idaresinde son sözü söylemesidir.
Sabataycılar devleti kendi dinleri, ideolojileri; siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî ilkeleri ve emelleri ışığında idare etmek hak ve hürriyetine sahiptirler ama Müslümanların böyle bir hakkı yoktur. Niçin yoktur? Çünkü onlara göre İslâm dini bir Ortaçağ kurumudur, karanlıktır. Peki Sabataycıların kabbalistik felsefeleri, sahte Mesih İzmirli Sabatay Sevi ile ilgili mitolojik inançları, İstanbul'daki gizli sinagoglarda İbranî ve Ladino diliyle yaptıkları âyin ve ibadetler nedir? Bunlar tabu konulardır... "Biz bunları sizden öğreniyoruz..." gibi tiyatrolar ve daha ne numaralar.
Farmasonlar, Türk devletinin temel nizamlarını kendi inançları, itikadları, felsefeleri üzerine oturtmak için çalışırlarsa bu bir suç teşkil etmez, bir tehlike olmaz ama Müslümanlar çalışırsa en büyük suç olur.
Farmasonlara sorarsanız, kendileri en birinci ve âlâ Atatürkçüdür. Atatürk Mason localarını kapattırmıştı. Kemalist devrimlerin biri de budur. Masonluğu yasaklayan, yasadışı ilan eden bir inkılapçıyı nasıl sevebilir, benimseyebilir Masonlar? Mümkün müdür bu? Türkiye'de ne tiyatrolar oynanıyor...
Bazı militan, fanatik Sabataycıların Türkiye'yi ne kadar sevdiklerini görüyoruz. Adam bir bankanın dibini deliyor ve katrilyonluk bir serveti zimmetine geçiriyor. ABD'nin Boston şehrinde, Boğaz'da, dışta ve içte milyonlarca dolarlık kıymetli mülkler, villâlar, kâşaneler... Denizleri köpürte köpürte seyr eden şâhâne bir yat (İngiliz bandıralı imiş)... Milyonlarca dolar... Bu adama sorarsanız en büyük tehlike irticadır, dindar Müslümanlardır. Hani şu, Mason bir bakanı protesto ettiği için kırk küsur gün hapiste yatan onbeş yaşındaki başörtülü kız yok mu, işte o zavallı kızcağız ülkenin en tehlikeli mahlukudur.
Şimdi bütün militan Sabataycılar gece gündüz kulis yaparak varlığıyla iftihar ettikleri o sevgili dindaşlarını ve ırkdaşlarını kurtarmak için çırpınıyorlar.
Müslüman çoğunluk vergi ödesin, askerlik hizmetini yapsın, PKK kurşunlarıyla kimi evlatlarını şehid versin; tarlalarda tahıl ve sebze yetiştirsin, madenlerde çalışsın, bazen grizu patlaması sonunda ölsün; militan Sabataycılar, Farmasonlar, egemen azınlıklar da zevk ü sefa sürsün, yesin içsin...
Bir gazetede kurt bir Sabataycı İslâm'a, Müslümanlara verip veriştiriyor. Sakın ha, diyor, Müslümanlara tam bir hürriyet verilmez.
Çünkü onlara İngiltere'de, İsviçre'de olduğu gibi hürriyet verilir, demokratik haklar sağlanırsa ülkeye hâkim olurlar ve bizim egemen azınlık saltanatımızı yıkarlar... Vay canına! Ne felsefe, ne felsefe...
Adamlar dolaylı olarak şunu söylemek istiyor: Türkiye sizin değil, bizimdir. Egemenlik bizimdir, devlet bizimdir, Cumhuriyet bizimdir. Size bu topraklarda lütf edip yaşama hakkı tanıyoruz; çalışıp karnınızı doyurmanıza da bir şey dediğimiz yok. Lakin fazla ileri gidip de ülkeyi çoğunluğun millî iradesiyle yönetmeye kalkmayınız, size böyle bir şey için asla izin vermeyiz...
Yine şöyle diyorlar: Size din ve inanç hürriyeti de tanıyoruz. Ama onun da bir sınırı vardır. Din hürriyetiniz vardır ama başörtüsü hususunda ileri gitmeyiniz. Din hürriyeti vardır ama yaz tatillerinde on iki yaşından küçük çocuklarınıza din ve Kur'ân dersleri verdiremezsiniz. Biz size ne kadar din ve inanç hürriyeti veriyorsak, o kadarıyla yetinin ve fazla zırlamayın.
Ve ilâve ediyorlar: Derin devlet bizimdir ve en son sözü o söyler. Size kim dedi ki, çocuklarınızı okutup memur kadrolarına yerleştiriniz. Fazla ileri gittiniz. Kırk bin dindar memuru işten atacağız. Karısı başı örtülü olan valileri, kaymakamları işten çıkartacağız. İçki içmeyen, kadınların ellerini sıkmayan, namaz kılan herkes bize karşıdır...
Adamların tuzları kuru... İçlerinde bir tek fakir yok. Dünyanın en ünlü ve güçlü üniversitelerinde okumuş binlerce Sabataycı ve Farmason var. Şehir kültürüne sahipler, kimisi üç beş yabancı dil biliyor. Çevreleri var, tekelleri var... Zavallı çoğunluk... Terazinin bir kefesine bin militan Sabataycı ve Farmason konulsa, öbür kefesine ise bir milyon Müslüman halk konulsa, birinci kefe ağır basıyor.
Biz bu devleti, bu rejimi, bu tekeli sokakta bulmadık, ne zahmetlerle kurduk diyorlar, yıktırtmayız size diyorlar.
Yahu devleti yıkmak isteyen var mı? Biz Müslümanlar kendi ülkemizde tam bir hürriyet ve güven içinde yaşamak istiyoruz. Din, inanç, fikir ve inandığı gibi yaşamak hakkı ve hürriyeti istiyoruz. Kendi öz yurdumuzda en az Sabataycılar ve Farmasonlar kadar hür olmak istiyoruz. Onlar kendi din ve ideolojilerini devlete ne kadar hâkim kılabiliyorsa biz de kendi kimliğimizi o derecede hâkim kılmak istiyoruz. Velhasıl tam bir demokrasi, tam bir hukuk, temel hak ve hürriyetlere tam hürmet ve riayet istiyoruz.
Hayır!.. Büyük yanılgı içindesiniz. Bu ülke, bu devlet, Türkiye sadece sizin değil, hepimizindir ve öncelikle Müslüman halkındır. Tekelciliği bırakın, boş hayalleri bırakın. Bugünkü imtiyazlı ve egemen durumunuzu ilelebed sürdüremezsiniz.
Üç Sabataycı Bakan
YİRMİNCİ asırdaki tanınmış Osmanlı devlet adamlarından biri de Selânik Dönmesi Câvid beydir. Cumhuriyet devrinde asılarak idam edilen bu zatın büyük bir maliyeci olduğu söylenir. Selanik Dönmeleri yâni Sabataycılar çocuklarına yüksek tahsil yaptırırlar, birkaç yabancı dil öğrenmesini sağlarlar. Sayıları azdır ama ağırlıkları, tesirleri büyüktür.
Türkiye'nin iflâs eden maliyesini ve ekonomisini düzeltmesi için Amerika'dan getirtilen ve kendisinden çok şeyler beklenen zat da Sabataycı cemaate mensuptur. Onların asıl âile adının Tobbias olduğu söyleniyor.
Şu anda kabinedeki Sabataycı bakan sayısı üçe çıkmış bulunuyor.
Yeni Sabataycı bakan çok zengin bir kimsedir. İsviçre'de şahane bir mülkü bulunduğunu duydum.
Ülkemizin çok önemli ve hayatî bir kurumunda 400 kadar Sabataycı eleman olduğu tesbit edilmiş.
Son haftalar içinde Türkiye'de siyasî ve iktisadî bir zelzele oldu. Şiddetli iktisadî ve mâlî kriz, birtakım sosyal patlamalara yol açabilir.
Sadece Türkiye'nin iç siyaseti değil, Ortadoğu da çok karışık. İsrail yüzünden bir savaş çıkması ihtimali var. Halkımız şaşkın ve perişan. Ticarethaneler, dükkanlar, atölyeler, fabrikalar kapanıyor. Krizden sonra bir milyona yakın kişi daha işsiz kaldı. Medya sektöründe kütle halinde işten çıkartmalar var. Ben bu satırları yazarken, işsiz gazeteci ve televizyoncuların sayısı beş bine yaklaşmış bulunuyor.
Ülke allak bullak oldu. Gazete ve televizyonlardan hadiselerin içyüzlerini öğrenemediğim için İnternetteki haber sitelerine bakıyorum. Korkunç, akıl almaz açıklamalar, ifşalar, iddialar var. Türkiye soyulmuş, soyuluyor. Eskiden klasik eşkıya ve haydutlar vardı. Yol keserler, banka basarlar ve silahlı soygun yaparlardı. Şimdi öyle olmuyor. Eşkıya lüks kostümlü, kravatlı, unvanlı, anlı şanlı, makamlı. Bunlara kolay kolay bir şey yapılamıyor.
Yıllardan beri devleti, milleti, ülkeyi soyan haydutlar tam teşkilatlı bir çete kurmuşlar. Banka hortumlaması, uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı, hayalî ihracat, kredi yolsuzlukları; faiz, repo, borsa oyun ve dalavereleri... Birtakım işlerden yüzde on komisyon alarak yıllardan beri yekûn olarak milyarlarca dolar vurmuşlardır.
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan bu işlerin üzerine sonuna kadar gitmek istiyor. İstiyor ama gidebilecek mi? Şimdi bütün hırsızlar, soyguncular, haramiler, vurguncular, hortumlayıcılar, eşkıya, mafya onu devirmek için çalışıyor.
Cumhurbaşkanımız partisiz, siyasî geçmişi olmayan bir hukuk adamı. Halkın ümidi onda. Cumhuriyet tarihinin halk tarafından en fazla tutulan, sevilen, desteklenen devlet başkanı Ahmet Necdet Sezer'dir. Bütün sivil kuruluşların onu tutması, desteklemesi gerekiyor.
Devleti, ülkeyi, milleti soyanlar öyle kolay kolay pes etmezler. Milyarlarca dolarlık avantaları, menfaatleri bırakamazlar. "Bu kadar vurduk, artık yeter" demeyeceklerdir.Ülkemizde elli bin dolara kiralık katil tutularak adam bile öldürülüyormuş... Pisliklerin ancak binde biri ortaya çıkartılmış ve adalete intikal etmiştir. Henüz açığa çıkarılmayan, soruşturma konusu yapılmayan soygunlar için milyonlarca vatandaşın yasal sınırlar içinde harekete geçmesi gerekiyor. Birtakım büyük, saygın, güçlü soyguncuların yakalarına yapışmaya, onları mahkeme huzuruna çıkartmaya yeterli kuvvet yoktur.
Cumhurbaşkanı bu konulardan bahsedince kendisine neler yapıldı gördük. Çok terbiyesizce ve küstahça hareket edildi, yüzüne karşı "Nankör kedi" bile dendi. Bir ülkede namuslu, şerefli, doğru vatandaşlar en az namussuzlar, haydutlar, kötüler kadar cesur, gözükara ve atılgan olmazlarsa o memlekette sabah olmaz.
Kayın biraderler, bacanaklar, kaynanalar, kardeşler, eşler, canlar, ciğerler var. Akıllara durgunluk verecek servetler edinmiştir bunlar. Yalılar, köşkler, villalar, yazlıklar, şahane yatlar, krallarınki gibi arabalar, milyarlarca dolar, öze jet uçakları. Sefahat mekânlarında su gibi harcanan para... Fransa'ya özel uçakla giderek kumar oynamak... Daha neler neler.
Bu adamlar ne diyor? Başörtüsü rejim için büyük tehlike ve tehditmiş. Atatürkçülük'ten tâviz verilemezmiş. Ortaçağ zihniyeti kol geziyormuş.
Bu adamlar mı Atatürkçü?..Maalesef birtakım İslâmcı, milliyetçi, Türkçü kişi ve zümreler de kokuşmaya, pisliğe bulaşmışlardır. Onlar içinde de yüzde on komisyon alan eşkıya ve haşarat vardır. Dilerim Allah'tan dosyaları da dürülsün, yaptıkları açığa çıksın.
Tabiî ki, samimî Müslümanları, temiz dâva adamlarını, idealist ve pak milliyetçi ve Türkçüleri tenzih ediyorum, kendilerine selâm ve hürmetlerimi sunuyorum. Onlara bir sözüm yok.
Dış dünyadan yirmi beş milyar dolar yardım gelecekmiş. Haydutlar, soyguncular, eşkıya, mafya şimdi ellerini uğuşturuyor. Yirmi beş milyarın acaba ne kadarını yiyecekler, vuracaklar, hortumlayacaklar.
Son devalüasyonla Türkiye bir gecede yüzde kırk fakirleşti. Miktarı az zamları beğenmeyen memurlar ve işçiler geriye gittiler. Kuyumculara her gün yüzlerce kederli kadın gelerek bileziğini paraya tahvil etmek istiyormuş. Para nerede ki, kuyumcu verebilsin.
Böyle giderse Türkiye'de kıtlık ve açlık bile olabilir.Kötü idare, talancılık tarımı, hayvancılığı, sanayii, üretimi, ihracatı, her şeyi çökertti. Krizden bir gün önce Merkez Bankası'ndan üç milyar dolardan fazla para verilmiş birilerine. Bir günde bir milyar dolardan fazla kazandılar. Millet kan ağlıyor, vurguncuların ağızları kulaklarında. Allah belâlarını versin.
Gerçekten milletin temsilcisi olan, millî iradeye bağlı bulunan temiz bir uzlaşma hükümeti kurulsa, kimsenin gözünün yaşına bakmasa ve ülkeyi kurtarmak, pisliği temizlemek, vatan haînlerini cezalandırmak hususunda son derece kararlı, cesur, tâvizsiz bir siyaset ve icraatla ülkeyi, devleti, halkı selamete çıkartsa... Allah'tan ümit kesilmez.
Beş Bin Militan Sabataycı
OSMANLI İmparatorluğu'nun Adriyatik sahillerindeki küçük Ülgün şehrinde, sürgün edilmiş yalnız bir adam olarak 1676'da ölen ve bugün mezarı bile bilinmeyen İzmirli Sabatay Sevi, modern Türkiye'ye dolaylı olarak damgasını vurmuş önemli bir tarihî şahsiyettir. Çünkü onun doktrinine bağlı olan iki kimlikli Yahudi Türkler, yahut Sabataycılar, yahut da Selânik Dönmeleri, 1908 İkinci Meşrutiyet inkılabından bu yana ülkemizde gizli, esrarlı, güçlü bir saltanat kurmuşlar ve iradelerini nice önemli kuruma hâkim kılmışlardır.
Türkiye'deki militan, fanatik, hırslı, zorlamacı, direten, dediğim dedik zihniyetli Sabataycıların sayısı kaç kişidir? Bence onlar beş bin kişi kadardır. Kelle sayısı itibarıyla az olan bu grup tahsil, kültür, nüfuz, güç, vasıf, tesir bakımından büyük bir ağırlığa sahiptir. Bunların çoğu Amerikan ve Avrupa üniversitelerinde okumuş, birkaç yabancı dil bilen, şehir kültür ve görgüsüne sahip, zeki, kurnaz, (en geniş mânâsıyla) politikacı vatandaşlardır. "Büyük satranç" oyununda onlarla başetmek kolay değildir.
Bugünkü dünyada medya birinci güç haline gelmiştir. Bizde Sabataycılar medyanın hemen hemen yarısına, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak hakimdirler. Televizyondan önce de sinema ve film sektöründe tekel kurmuşlardı. Üniversitelerde, büyük hukuk kuruluşlarında, dev finans ve iktisat teşekküllerinde, topluma yön veren önemli mevkilerde, hariciyede ve daha nice önemli ve hayatî kurumlarda köşebaşlarını tutmuşlardır.
Birkaç bin Sabataycı ülkenin yağını, balını, kaymağını yemekte; çok lüks, çok rahat, çok şaşaalı bir hayat sürmektedir. Gazete ve televizyonlarında siyasî iktidarlara akıl hocalığı yapan, İslâm'la ve dindar Müslümanlarla savaşan bir Sabataycının, İngiliz bayrağı taşıyan ve milyonlarca dolar kıymete sahip bulunan lüks ve şahane bir yatı vardır. Amerika'da, Boğaziçi'nde, başka yerlerde her biri milyonlarca dolar eden villaları, kâşâneleri, mülkleri vardır.
Geçim sıkıntısı çeken, evlâtlarını okutmakta zorlanan bir tek militan Sabataycı göremezsiniz. Hepsinin tuzları kurudur. Militan Sabataycılar bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti severler mi? Elbette kendilerine göre severler. Bir mandracının ineklerini ve mandrasını sevdiği gibi severler.
Ünlü bir Sabataycı bir bankayı ele geçirdi, onun dibini delerek bir katrilyona yakın parayı hortumladı. Türkiye'yi; bu ülkeyi, bu milleti, bu halkı gerektiği gibi ve hakkıyla sevmiş olsaydı böyle yapabilir miydi?
Militan Sabataycılar 70'li yıllarda başlayan islâmî hareketi kendileri için büyük bir tehlike olarak gördüler ve tedbirlerini aldılar. Bin türlü entrika ile İslâmcıların içine ajanlar ve casuslar sokarak, bir takım ahlâksız ve karaktersiz adamları manipüle ederek islâmî hareketi kirlettirdiler, çürüttüler; Sabataycı güce alternatif olmaktan çıkarttılar.
İslâmî hareketi bitirdikten sonra şimdi Milliyetçi ve Türkçü hareketi çürütmek için sinsî planlar tatbik ediyorlar.
Sabataycıların en güçlü tarafı bilinmemeleri, gizlilikleriydi. Birkaç aydan beri bu bilinmezlik, gizlilik, esrar perdesi aralanmaya başlamıştır. Bundan dolayı çok ama çok tedirgindirler. Sahte, iğreti bir Türk kimliği ile İslâm, Şeriat, dindar kesime düşmanlık yapmak oldukça kolaydır ama gerçek kimliklerinin Yahudilik olduğu anlaşılınca işleri zorlaşacak, büyük bir muhalefetle karşılaşacaklardır.
Ülkemizdeki birkaç bin militan Sabataycının bu kadar güçlü olmasının ana sebeplerinden biri de, ülkede çoğunluğu teşkil eden Müslümanların kırsal kesim, gecekondu, varoş, köylü, taşra zihniyet ve kültürüne sahip olmasıdır. Sabataycıların derin devlet üzerindeki tesir ve nüfuzları ne kadardır? Bu hususta kesin bir söz söyleyecek, hüküm verecek durumda değilim.
Sabataycılar ülkemizdeki statükonun devam etmesini istiyorlar mı? Bundan en ufak bir şüphe yoktur.
Ülkemizde tam bir demokrasinin olmasını, hukukun üstünlüğü sisteminin uygulanmasını, temel insan hak ve hürriyetlerine hürmet ve riayet edilmesini samimî olarak istiyorlar mı? Onlar bunları asla istemezler.
Sabataycılar Müslümanların arasına sızmışlar, ajanlar sokmuşlar mıdır? Elbette sızmışlardır. Büyük Bektaşî dedelerinden biri Sabataycı idi. Melamilerin bozuk kolu Sabataycılar tarafından idare edilmektedir. Mevlevî tarikatına da girmişlerdir. Hakikî Mevlevileri tenzih ederim ama, şu anda rakı içen, karı ve kızlara erkeklerle birlikte sema yaptıran adamlar vardır.
Militan Sabataycılar evrensel ahlâk prensiplerine uyarlar mı? Maalesef uymazlar, son banka rezaleti bu konuda ibret verici bir örnektir. Kendi içlerinde, kendi vakıf ve müesseselerinde bile büyük yolsuzluklar, hortumlamalar olmaktadır. Çoğunun dini imanı paradır.
Sabataycılık konusunu işlediğim, bu iki kimlikli cemaati açığa çıkartmak istediğim için birtakım yazarlar beni engizisyonculukla, din mahkemesi kurmakla, ortaçağ kafalı olmakla suçluyorlar. Bunlar boş telâşlar ve iftiralardır. Gizli olan bir cemaate ışık tutmak, iki kimlikli ve çok güçlü bir lobiden bahsetmek ne ahlâken, ne de kanunen suçtur. Onlar benim dinime, şeriatıma, mensubu bulunduğum dindar kitleye savaş açacaklar, hakaretler ve tehditler yağdıracaklar; onların yüzünden on milyonlarca Müslüman vatandaş bu memlekette korku ve güvensizlik içinde titreyecek, bir sürü baskı ve zulüm yapılacak; onbeş yaşındaki başörtülü bir kız çocuğu kırk günden fazla zindanda tutulacak ve ben bu adamları açığa çıkartmak için çalışırsam yaptığım engizisyon olacak... Yağma yok!
Sabataycılardan ne istiyoruz:
1. İki kimlikli olmaktan vazgeçmelerini istiyoruz. Müslüman olmadıkları halde Müslüman görünmeleri bizim hukukumuza bir tecavüzdür. Yahudiliklerini açıkça ilan etsinler.
2. İslâm'a, Müslümanlara açmış oldukları gayr-i meşru savaşı durdurmalarını istiyoruz.
3. Türkiye'yi ülke, halk ve devlet olarak samimî bir şekilde sevmelerini ve korumalarını, yücelmesi için çalışmalarını istiyoruz.
4. Çok küçük bir azınlık olmalarına rağmen ülkeyi ve delveti tekellerine almak, kendi cemaat iradelerini millî iradenin üzerinde görmek, tarihî devamlılığa ters düşen bir tarihî ârızanın sürmesi için çalışmak, millî kimliği erozyona uğratmak, ülke üzerinde gizli bir saltanat ve hükümranlık kurmak gibi emellerden vazgeçmelerini istiyoruz.
Büyük ölçüde onların hırsları yüzünden bu ülkede on milyonlarca Müslüman çoğunluk hürriyetsizlik, güvensizlik, baskı, korku, eziyet, zulüm içinde yaşıyor. Bu hal böyle devam edemez. Her kemâlin bir zevâli vardır. 1924 mübadelesine kadar ülkemizde milyonlarca Rum yaşıyordu. Yanlış ata oynadıkları için bu topraklarda varolma hakkını yitirdiler. İyonya ve Pontus Rumları Türkleri, Müslümanları, Osmanlı Devleti'ni desteklemiş olsalardı, işgalci Yunan kuvvetlerine Türklerle ve Müslümanlarla birlikte karşı çıkmış olsalardı; İzmir metropoliti Hrisostomos işgal kuvvetlerini takdis etmemiş olsaydı onlar Türkiye'de var olacaklardı. Tarihten ibret almak gerekir.
(TARİH ve DÜŞÜNCE dergisi Kasım 2000 tarihli 13'üncü sayısında Sabataycılarla ilgili önemli makalelere, röportajlara, belgelere yer vermiştir. Tebrik ve tavsiye ederim. Tel: (0.212) 511 75 00)
YAHUDİ OLMAK İSTEYEN SABATAİST
(Yahudi Olmak İsteyen Sâbık Başbakan Mahdumu)
ILGAZ Zorlu bey, mahkemeye müracaat ederek Sabataycı olduğunu, nüfus hüviyet kartındaki "Dini: İslâm" kaydının gerçeği aksettirmediğini, Musevi olduğunu beyan ederek Mahkemeye müracaat etmiş, mahkeme onun iddia ve isteğini kabul ederek resmî kayıtlara Musevî olarak yazılmasına karar vermişti. Hahambaşılık mahkemenin bu isteğine direnememiş ve Zorlu'yu cemaat üyeleri arasına kaydetmişti. Böylece 350 yıllık Dönmelik-Sabataycılık tarihinde ilk defa olarak bir Dönme iki kimlikli olmaktan çıkıyor ve Sinagoğun çatısı altındaki yerini alıyordu.
Bu hikayeyi biliyorsunuz. Ben size, bilmediğiniz bir hususu arz etmek istiyorum. Ilgaz Zorlu'nun Musevî oluşundan dolayı çok heyecanlanan ve o tarihte ABD'de bulunan, eski başbakanlardan birinin oğlu "Biz de aslen Yahudiyiz. Ben de Zorlu gibi resmen Musevî olacağım" demiş. Lakin o, Zorlu gibi Türk mahkemesinden karar çıkartarak değil, ABD'deki bir sinagoga gidip kaydını yaptırarak gerçek kimliğine dönmek niyetindeymiş. Eski başbakanlardan birinin oğlunun bu istek ve kararı Türkiye Yahudi ileri gelenleri üzerinde soğuk bir duş tesiri yapmış. Hahambaşılıktaki önemli bir şahsiyet "Bu adam böyle bir iş yaparsa biz Türkiye Musevileri mahv oluruz, hepimizi buradan sürerler..." diyerek telaş ve heyecanını dile getirmiş. Eski başbakan da, "Aman oğlum ne yapıyorsun, sen aklını mı kaçırdın? Otur oturduğun yerde..." diyerek mahdumunu frenlemiş.
Mankenlerin, şarkıcı ve türkücülerin yatak odaları hikayelerini bile tafsilatıyla (ayrıntılarıyla) sayfalarına geçiren büyük basınımız nedense Sabataycılıktan ve Sabataycılardan hiç bahs etmez. Halbuki Sabataycılar ve "Benzeme benzet" prensibi gereğince kendilerine benzetmiş oldukları zümre ülkemizin en güçlü lobisidir.
Sabataycılık hakkında son yıllarda en güçlü kitapları profesör Yalçın Küçük yazıp yayınladı. Dördüncü kitabını hazırlıyordu ki, üniversitedeki işinden atıldı. Bin sayfa kadar olacağı tahmin edilen bu dördüncü kitabını sonbaharda piyasaya çıkartmayı düşünüyordu. İnşaallah herhangi bir aksaklık olmaz.
Evrensel ve temel insan haklarından biri de "Bilgilenmek, aydınlanmaktır." Sabataycılık ülkemizin en büyük gücü, Sabataycılar Türkiye'nin en güçlü lobisi... O halde halkımızın, aydınların, gençliğin, seçmenlerin bu konuda bilgi sahibi olmaya hakları vardır. Futbol ve diğer spor faaliyetleri hakkında her gün sayfalar dolusu resim ve haber veren gazetelerimiz niçin bu konuyu işlemiyorlar? Hangi irade halkımızın bu konuda bilgilenmesini engelliyor?
Sabataycılığı ve Sabataycıları yazmak ayıp mıdır, suç mudur, ahlâka ve kanuna aykırı bir fiil midir? Değildir. O halde bu suskunluğun, bu sessizliğin, bu tabunun mânası nedir?
Bazıları "Efendim, antisemitizm ırkçılıktır, kötüdür..." diyeceklerdir. Sabataycılık ve Sabataycılar konusunu işlemekle antisemitizm arasında bir bağ yoktur ki. Sabataycılık nedir, Sabataycılar kimlerdir, Türkiye'deki sayıları ve güçleri nedir, şimdiye kadar neler yapmışlardır; ülkedeki sosyal, siyasî, kültürel, iktisadî, ahlâkî krizde rolleri ve tesirleri ne kadardır, yakın tarihimizdeki ihtilal, darbe, yenilik, inkılap hareketlerinde ne gibi roller oynamışlardır, felsefe ve doktrinleri nelerdir, Türkiye'yi nereye götürüyorlar?...
Bunları incelemek antisemitizm olur mu?
Sabataycılar kendilerine "Mâmin" (Mü'min) derler; Müslümanlara da "Acı Soğan" dediklerini duydum.Musevîlere de iyi gözle bakmazlar. Türkiye'de, Sabataycılık ve Sabataycılar konusunda çok yoğun bir cehalet ve karanlık vardır.
Bu cahillik ve karanlık ancak bilgi ışıklarıyla giderilebilir.
Bütün Sabataycıları, bir tarağın dişleri gibi aynı yapıda ve eşit sanmak büyük bir yanlıştır. Onlar homojen değil, heterojen bir yapıya sahiptir. Kendi aralarında klanları, aşiretleri, mezhepleri, ihtilafları bulunmaktadır. Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığı'nda bile Karakaşların, Yakubîlerin, Kapancıların yerleri ayrıdır.
Son derece militan, fanatik, jakoben, muhteris, aşırı Sabataycılar olduğu gibi ılımlı, yumuşak, orta yolda gidenleri de vardır. Sabataycılar işçilik, çiftçilik, küçük esnaflık, işportacılık, küçük memurluk yapmazlar. Onlar hep yükseklerdedir. Köşebaşlarını işgal ederler. Tayfa takımının, makinistlerin, gemi işçilerinin onlardan olmaması sakıncalı değildir ama kaptanlar Sabataycı olmalıdır.
Türkiye'deki vahim krizler, ârızalar, yanlışlıklar bir türlü çözüme kavuşturulamıyor. Çünkü birtakım çok güçlü ve kudretli Sabataycılar çözümden yana değil, çözümsüzlükten yanadır. Niçin? Büyük fikir adamlarımızın, büyük akademisyenlerimizin, büyük beyinlerimizin bu sorunun cevabını aramaları ve halka bildirmeleri gerekmez mi?
Devlet Arşivimizdeki Sabatay Sevi ile ilgili belgeler ve dosyalar niçin yok edilmiştir? Gerschom Scholem dosya numarası vererek bu hususa parmak basıyor da bizde bir profesör veya araştırıcı bu konuyu niçin incelemiyor?
Sabataycıların YÖK'te, üniversitelerde ağırlığı, tesiri, rolü nedir?
Sabataycılar'ın "benzettikleri" kimlerdir? Türkiye'de kaç kişidirler? Gayeleri, hedefleri, plan ve programları nelerdir?
Bazı İslâmcı yazarlar "Sabataycılar madem ki, 'Biz Müslümanız' diyorlar, onların bu beyanlarına hüsn-i zan etmemiz gerekir" şeklinde bir mantık yürütüyor ve konuyu meskûtün anh geçiyorlar (susuyorlar), Onların bu sessizliği ve pasifliği doğru mudur?
İslâmî hareket ve siyasi İslâm ile Sabataycıların arası nasıldır? Müslümanlar içinde ajanları, casusları, elemanları bulunmakta mıdır? AKP ve Recep Tayyip Erdoğan ile Sabataycılar arasında bir takım gizli görüşmeler, anlaşmalar olmuş mudur?
Türkiye'deki büyük sermayenin, servetin kaçta kaçı Sabataycıların elinde ve kontrolundadır?
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 darbe, ihtilal ve hareketlerinde Sabataycıların tesiri, rolü, gücü, tuzu biberi var mıdır, ne kadardır?
Sabataycılar Türkiye'deki saltanat ve hakimiyetlerini devam ettirmek için ne gibi bir strateji, plan program uygulamaktadır?
Bütün bu soruları incelemek, cevaplandırmaya çalışmak, bu konuda halkı bilgilendirmek asla antisemitizm olmaz.
Müslüman ve milliyetçi kesimde binlerce profesör, yazar, fikir adamı bulunuyor. Bunlardan, yeterli sayıda güçlü, ehil, ciddî araştırıcı bu konuları incelemekle mükelleftir. "Efendim, bu konuları araştıran, bu sorulara cevap arayan kimselerin başına kiremit düşebilir. Bunlar netameli şeylerdir..." Haysiyetli, vatansever, cesur ilim ve fikir adamları böyle bahanelerin arkasına sığınarak vazifeden kaçmazlar. Sabataycılık ve Sabataycılar meselesi yadınlığa kavuşmadan Türkiye selamete çıkmaz.
Dönmeler ve Dönmeleşmişler
(1) Sabataycıların on sekiz maddelik gizli protokollarının bir maddesinde “Benzeme, benzet” yazılıdır. Onlar bu maddeyi uzun zamandan beri hayata uygulamış ve hayli Müslümanı kendilerine benzetmiştir. Binaenaleyh, bugün Türkiye’de gerçek Dönmelerin yanında, Dönmeleştirilmiş, Dönmelere benzetilmiş Müslümanların ve Türklerin sayısı az değildir.
(2) Dönmeler, Müslümanlardan çok önce medyanın, sinemanın, televizyonun, basının gücünü anlamış ve bu sahada bir imparatorluk kurmuşlardır. 1930’larda Dönme İpekçi ailesi Türkiye’de sinemayı kontrolu altına almıştı. O zaman televizyon yoktu ve sinema halk yığınlarının, gençliğinin birinci eğlencesiydi. Günümüzde de büyük medyada Dönmelerin ve Dönmeleştirilmişlerin gücü, tesiri, ağırlığı büyüktür.
(3) Dönmelerin laiklik anlayışı kendilerine mahsus, nev’i şahsına münhasır (sui generis) bir laikliktir. Dönme laikliğini, Fransız lakliği ile bir tutmak büyük bir yanılgıdır. Fransa’da din ile devlet (Alsas Loren bölgesi dışında) birbirinden tamamen ayrılmıştır. Dönme laikliğinde ise din–devlet birliği vardır. Lakin bu birlik bir uyum birliği değildir.
(4) Dönmeler eğitime, üniversiteye çok önem verirler. Kendilerinin Dönme okulları ve üniversiteleri bulunduğu gibi, “Benzeme, benzet” prensibi uyarınca genel eğitim sistemine ve üniversitelere de damgalarını vurmuşlardır.
(5) Her değerin, her şeyin istismar ve istihdam edildiği Türkiye’de Atatürk’ü, Kemalizmi en fazla Dönmeler kullanmaktadır.
(6) Demokrasi, insan hakları, eşitlik, hukuk, adalet Dönmeler ve Dönmeleştirilmişler içindir.
(7) Dönmeler, çeşitli tarihî ârızalar ve kazalar yüzünden çok kolay bir şekilde elde etmiş oldukları bitakım büyük kazançları, imtiyazları, menfaatleri, tekelleri kolayca bırakmak temayülünde (eğiliminde) değildirler. Direniyorlar, direneceklerdir.
(8) Dönmeler homojen bir yapıya sahip değildir. Asırlardan beri aralarında rekabet, çekişme, ittifaksızlık mevcuttur. Bugün de bazı önemli, güçlü, ünlü Dönmeler birbiriyle kıyasıya bir mücadele içindedir. Müslümanlar bu çekişmeleri seyrediyorlar, fakat binde dokuz yüz doksan dokuzu ne olduğunu, ne gibi dolaplar döndüğünü anlamıyor.
(9) Dönmeler İslâmî hareketin içine sızmışlar, ajan provokatörlerini sokmuşlardır; birtakım islâmî cemaatleri manipüle etmektedirler. Büyük bir dinî cemaatin gerek Dönmeler, gerekse Yahudiler ve İsrail tarafından parasal destek aldığına dair ciddî rivayetler vardır. Ülkemizin çok zengin bir Dönmesi dinî bir cemaate ayda on bin dolar yardım yapıyor. Niçin yapıyor? Her halde İslâm’ı sevdiği, Müslümanların kara gözlerine âşık olduğu için değil!
(10) Türkiye’de Dönmeler ve Dönmeleştirilmişler şehir kültürü ve zihniyetine sahiptir. İslâmî hareket ise genellikle kırsal kesim, gecekondu, varoş, taşra zihniyetine saplanıp kalmıştır. Bu eşitsizlik ile Müslümanların Dönme tahakkümünden kurtulup hürleşmeleri, izzet bulmaları mümkün değildir.
(11) Dönmeler, kendileri için tehlike ve tehdit olarak gördükleri şahıslara, zümrelere karşı son derece insafsız ve merhametsizdir. Onlarda Müslümanlardaki toleransın binde biri yoktur.
(12) Gerçek demokrasi Dönmelerin ve Dönmeleştirilmişlerin menfaatlerine, ideallerine, ideolojilerine uymaz. Onlar demokrasiye, insan haklarına, hukuka sınırlar çizmişlerdir. Bu sınırları aşanlar ağır şekilde çarpılır, cezalandırılır.
(13) Dönmelerin ve Dönmeleştirilmişlerin hayalî bir gündemleri vardır. Onlar halk yığınlarını, gençliği, okur–yazarları bu hayalî ve bulutlar üstü gündem maddeleriyle oyalar, uyutur, sersemletir. Derviş ne yaptı, ne yapacak?.. İsmail Cem ne yapıyor, nereye koşuyor?.. gibi konu ve dedikodularla on milyonlarca vatandaşı meşgul edip dururlar. Arada Türkiye batmaya devam eder, soygunlar gece gündüz sürer, çöküntü ve dağılma korkunç boyutlara ulaşır. Umurlarında bile değildir.
(14) Ne kadar ehliyetli, uzman, yararlı, hizmet etmeye istidatlı olursa olsun Dönmelerin ve Dönmeleşmişlerin gözüne girmemiş, dümen suyundan gitmeyen, emel ve menfaatlerine âlet olmayan vatansever, güçlü, lüzumlu şahsiyetlerden bahsedilmez, onlar gündem konuları içine alınmaz.
(15) İslâmî kesimde bazı adamlar yularlarını Dönmelerin ve Dönmeleşmişlerin eline vermiş bulunmaktadır. Bu hususta fazla ve açık yazmıyorum, lütfen ne demek istediğimi iyi düşününüz.
(16) Dönmeler ve Dönmeleşmişler, samimî Müslümanları cahillikle terbiye etmektedir. Dindar, takvalı, zâhid Müslümanların okumalarını, yüksek ve parlak tahsil yapmalarını asla istemezler.
(17) İslâmî kesimdeki ahlâksız, şerefsiz, namussuz, alçak din sömürücüleri, bilerek veya bilmeyerek Dönmelerin ekmeğine yağ sürmektedir. Din sömürücüleri; İslâm dâvasını ve Müslümanları satmıştır. Din sömürücülerinin dini imanı para ve menfaat, putları nefs-i emmareleridir. Onlar riyaset, makam, mevki, servet, ün, alkış için yanıp tutuşmaktadır. Böyle haşarattan ne bu ülkeye, ne bu millete, ne bu devlete, ne de Din-i Mübin-i İslâm’a bir hayır gelir.
(18) Devlete ve Cumhuriyete en büyük zararı militan ve fanatik Dönmeler ve Dönmeleşmişler vermektedir. Demokrasinin, insan haklarının, hukukun, adaletin önündeki en büyük engel onlardır.
(19) Militan Dönmeler ve Dönmeleşmişler İslâm dininde reform yapılmasını istemektedir. Mensubu olmadıkları bir dinin iç işlerine ne hakla karışıyorlar? Dinle ilgili konular Müslümanları ilgilendirir. Namazın ve Ezanın Türkçe kılınıp okunması onların karışabileceği bir mesele değildir.
(20) Dönmeler ve Dönmeleşmişler, Türkiye’nin en güçlü ve tesirli lobisi olarak, eserlerini seyr etsinler. Siyaset, iktisat, kültür, medya, finans, ziraat, sanayi, eğitim, üniversite sahalarındaki büyük yozlaşma, büyük çöküntü, büyük yıkım onların eseridir. Türkiye’nin bugünkü manzarası karşısında iftihar edebilirler mi?
(21) Dönmeler halkın büyük kısmını eğitim ve propaganda ile kendilerine benzeterek Türkiye üzerindeki emperyalist, tekelci, sömürgeci tahakkümlerini sağlama bağlamak, ilelebed devam ettirmek istiyorlar. Onların son büyük planı ve stratejisi budur.