Onuncu adam, Yeni Dünya Düzeni hedefinden bugüne bakış
Bize sapasağlam bir din veren ve dosdoğru yola hidayet eden Allah’a hamd olsun.
Salât ve selam, insanlığın öğreticisi, mahlûkatın en hayırlısı ve Âdem oğlunun efendisi Hz Muhammed s.a.v üzerinedir.
En faziletli salâtlar ve en kâmil selamlar Ona, ailesine ve tüm ashabı üzerine olsun......
Ve Gökyüzünü direksiz yükselten Azim olan Allah'a yemin ederiz ki, ......
Bizler insanlığı köleleştirmeye çalışan kafirlere karşı mücadele edeceğiz.
Onuncu adam, Yeni Dünya Düzeni hedefinden bugüne bakış
Siyonist felsefenin hedefi bu kadar belli ve siyonizm bu kadar planlıyken işleri tesadüflere bırakmayacağı da aşikardır. O halde hedeften geriye doğru gelmek bizi bugün hata yapmaktan alıkoyacaktır.
Diyelim dünya egemenliği hayallerinin vadesi elli yıl olsun. (Aslında çok daha yakındır) Üç veya beş yıl savaş yılları olsa, iki yıl kadar gerginliğin tırmanması olsa, birkaç yıl düşmanlıkların körüklenmesi ve alt yapının hazırlanması ile geçse demek ki en az 5 – 10 yıl önceden hamleler yapmaları gerekir ki bu hamleler binlerce yıldır süregelen mantıki, soyut hamlelerden farklıdır ve tamamen proje esaslıdır. Bu hamlelerin de Arap baharı ile başladığını düşünürsek ki öyledir hatta düzmece 11 Eylül saldırılarıyla, bu sürecin ortasındayız demektir.
İslam düşmanlığı yaratılmasındaki gaye İslam toplumlarının inancını ve birlikteliğini kırmak, umutsuzluğa ve teslime yöneltmektir. Dünyada işlerin kötüye gittiği ve bunun durdurulamaz olduğu fikri zihinlere yerleştiği anda teslimiyet başlamış demektir. (Oysa ancak kafirler Allah’tan umut keser) Bu kabule yol açan ilk oyunun 11 Eylül saldırısı olduğu, sonra Arap baharı diye bir masalın dillerde dolaştığı, sonra İşid gibi bir hayali ordunun ortaya çıkıp sonra aniden bir ayda silindiği hatırlanacak olursa ilk hamlelerin çoktan yapıldığı da anlaşılır olacaktır.
Sonraki adımlar ise elbet Müslümanları birbirine kırdırmak, birleşmelerine mani olmak ve dindarları birbirine düşman ederek savaştırmaktır ki yahudiler duvarlar arkasında bu kanlı savaşları kahkahalar atarak izleyecek ve halay çekecektir.
Ülkelerin başındaki diktatörlerin ve ülkelerinin başına gelenler, o ülkelerin asla anlayamadıkları ama yaşadıkları asla tesadüf değildir. Kimisi gecelik 100 dolar alarak, kimisi iyi bir şey yaptığını sanarak birlikteliklerine kazma vurdu ve ülkeleri paramparça oldu.
Tahrif edilmiş tevrat kaynaklı siyonist yahudiliğin en kıvrak zekası kendisini bu hilelerde ve zayıf insanları kullanmada gösterir. Satılmış medya kalemleri, haysiyet noksanı vefasız zenginler, patronlar, rejim düşmanları, küskünler, saklı yahudiler, yahudi sempatizanları, etnik veya dini aleyhtarlar rakiplerini alt etmek adına tüm yaşamsal verilerini tahribe ortak oldular. Galip geldiler ama ortada bir devlet ve bu sefayı sürecek imkan kalmadı. Kandırılmışlıktan sonra geldikleri nokta ise yıkılmış evler, bombalanmış camiler, ölmüş çocuklar, göç eden milyonlar, toz, toprak ve sefalet oldu.
Dipnot; Tevratın şu anki hükümlerinin her birinin Kur’an’ın tam aksi istikamette olduğunu yeniden hatırlamakta fayda vardır. Kur’an’ın eşitlik, kardeşlik, iman, iyilik, yardımlaşma, paylaşma, merhamet, vicdan gibi büytün kalelerinin Tevrattaki karşılığı kan ve zulümdür. kananlar neye kandığını bilmelidir ki kurtuluş hala mümkün olabilsin.
O halde Müslümanlar birbirini nasıl kıracaktır? Cevap çoktan hazırdır. İsrail’i korumakla görevli bir sünni-suudi cephesi ki başını Suudi Arabistan çekecektir (Türkiye bu cephede olacaktır) ve diğer cepheyi Suriye’yi, Kudüs’ü korumakla görevli İran, ideolojik olarak bölgede var olmak isteyen Rusya ve buna kanka Çin Ortadoğu’da oluşturcaktır. Irak’ta muhtemelen İran yanında yer alacaktır.
Savaş alanı her ne kadar Mezopotamya ve Kudüs civarı olsa da bu savaşın dünya egemenliği yolunda yayılması ve civarla birlikte tüm dünyayı kaplaması lazımdır ki coğrafyalar ve sınırlar değiştirilebilsin. Bu da başta Kuzey Kore, Suudiler ve İran’ın görevidir. Öyleki savaşa sonradan Japonya, yemen, Güney Kore gibi pek çok ülke katılacak ve Avrupa bu savaştan nasibini alacaktır. Avrupanın bazı devletlerinin daha ilk baştan sünni cephesi ile bir olması ve sonraki açıklamalar ve taraf tutmalar ile önce kendi içinde sonra tüm dünya ile birlikte tüm Avrupa kendisini savaşın içinde bulacaktır. Bu arada yaşanacak sahte veya kasıtlı terör eylemleri de cabası olacaktır.
Savaşı hangi tarafı kazanacağı konusunda tereddüt vardır ki bunlar da başlıca iki tanedir. İlk cephe yahudi cephesidir ki ortamı hazırlayan onlar savaşı fiilen başlatacak ve yayacak olan İran’dır. Yahudi cephesi mutlak kazanacağından emin haldedir ve Amerikan – İsrail güçlü silahlarına güvenmektedir. Öte yandan Kur’an bizlere yahudilerin kazanamayacağını söylemektedir. Rusya ve Çin’in istemeden de olsa Kur’an istikametinde bir kadere emek sarf edeceği de muhakkaktır.
Ortada kesin olmayan bir sonuç varken yahudilerin işi şansa bırakmayacağı da açıktır. O halde azılı düşman gördükleri ülkelerin karıştırılmasına, rejimlerinin sallanmasına, inanç ve değerlerinin yerle bir edilmesine, başlarına bela gelmesine derhal başlanmalıdır ki o gün geldiğinde birlik olamasınlar.
Potansiyel yahudi düşmanı olan İslam alemi ve özellikle Türk’lerin de başını dik tutamaması için yaklaşık elli yıldır devam eden dalavereler bu yüzden artarak devam edecektir. Ekonomik darbelerle halklar fakirleştirilecek, ülke ve millet için değil din adına savaşır hale getirilecek, amerikan ve yahudi düşmanlığı engellenecek ve halk parayla satın alınacaktır ki o gün hem İsrail’e düşman olunmasın ve hem de İsrail’in safında hem de en önde gitmeleri sağlansın.
Peki halklar ve meclisler buna ikna olmaz ise ne olacaktır? İşte Cumhuriyet düşmanlıkları d buradan kaynaklanmaktadır ve o ana kadar Cumhuriyetleri yıkmak için emek sarf edecekelri de ortadadır. Sebebi basittir. Yönetimlerde tek kişi daha doğrusu tek bayan olmalıdır ki (çünkü iblis dişidir ve erkek yöneticiler istemez) kolayca ikna edilebilsin ve yönetimler eliyle istenmeyen kazalar yaşanmasın.
Milliyetçilikler ortadan kaldırılmalıdır ki tarih ve kültür adına savaşan bulunmasın ve tüm gaye din adına olsun. Ama dinde Kur’an okunarak olmasın ki insanlar aydınlanmasın. Çözüm, insanlar ayet okumasın ama hocaları dinlesinler ve şeytanlara hizmeti din adına yatıklarını sansınlar.
Ne kadar acı bir durumdur ki Yüce Allah Kur’an’ın sayısız yerinde işte bu aklı kullanma bahsini buyurmuş ve aklını kullanamayanlar üzerine pislik atacağını bildirmiştir. Oyunun vahameti ve devasa tehlikesi dikkate alınınca zaman dilimlerinin tamamını gören ve bilen Yüce Allah’ın bu ikazı neden yaptığı da anlaşılır olacaktır.
Ama acı olan bir şey daha vardır ki Allah insanları “Şeytan en büyük düşmanınızdır” diye uyardığı halde o günkü tabloda çoğu insan ve ülke şeytanın yeryüzüne egemenliği için savaşacaktır. Hem de bunu din adına, Allah adına yaptığını sanacaktır.
Bunun tek sebebi ise Allah İLE ALDATMA’dır ve Yüce Allah; “ sakın o aldatan sizi Allah ile aldatmasın” buyurarak ayrıca ikaz etmiştir.
Diğer İslam ülkeleri ile ülkemiz İslam’ının en büyük farkı şudur; onlar Allah korkusuyla günah işlemekten korkar, bizler Allah sevgisiyle hem günahtan korkar hem iyilik ve hayırlarda yarışmaya gayret ederiz. Ama hepimizdeki ortak hastalık Kur’an’a mesafeli durmaktır. Oysa Kur’an’ın her ayeti ayrı bir mucize ve vahiydir. Bu yüzden müslümanım diyen herkes Kur’an’ı sanki o ayet kendisine vahyedilmiş gibi okumalıdır. Ancak bu sayede şeytanın hamleleri anlaşılır olacak ve tehlikeler bertaraf edilecektir.
Hayatın seyrine, süregelen sahteciliklere kendisini koyvermiş kuru kalabalık için bu yukarıda yazılanlar elbet bir mana teşkil etmeyecektir ama hak ve hakikat elbet tecelli edecek ve şeytanlar ve soyu hak ettiği cehennem azabıyla başbaşa kalacaktır.
Mü’min ve müslüman arasındaki fark ta buradadır ve inanç, sığınma, anlamaya çalışma bu ayrımın kilididir. Geçim sıkıntısı, pahalı model arabalar, hile ve tuzak peşinde koşan milyonlar başlarını kaldırıp göklere bakmadıkça, tefekkür ile sınavı ve fıtratı düşünmedikçe asla hakikati bulamayacaktır.
Kandırılmak, aldanmak mazeret değildir. Unutmak mazeret olsa da bilmemek asla mazeret değildir. En büyük şefaatçi Kur’an Allah kelamı ve en büyük teminattır. Arapçaya mahkum, anlaşılmayan, rehber edinilmeden okunan ve aydınlanmyı sağlamayan Kur’an’ın sevabı muhakkak vardır am bizlerden Yüce Allah’ın dileği anlamak ve kendimizi düzeltmektir. Allah rızasına erişmenin, şefaate mazhar olabilmenin yegane yolu budur. Aksi halde yahudiler ve düşmanlar istediği gibi at koşturacak ve dünyanın sonu acı olacaktır.
Yüce Allah herşeye muktedirdir ki şerre hizmet eden zalimleri anında yerden siliverir. Ama o diler ki mü’min kulları kendi irade ve yürekleriyle Allah yolunda yürümeye ve şehit olmaya çabalasınlar. Amelleri de niyetleri de inşallah kabul edilecek bu nadide kullar kurtuluşa erenler olacaktır ve hak yolun savunucusu olamayan cahil ve kandırılmışlar da şer odaklarıyla aynı kaderi paylaşacaktır.
Zaman imana sarılmak, düşmanları tanımak zamanıdır.
Güçsüzleştirilen, yalnızlığa mahkum edilen, iç sorunlarıyla başını dünya meselelerine gömmeye mecbur edilen, kardeşlikten uzaklaştırılan, terör ile adı aynı anda anılan, dünya markasına bile sahip olmayan, aydınları suskun olan, halkı Kur’an okumayan bir Türkiye için sınav çok daha çetin geçecektir ve Allah bizlere Atatürk gibi bir nimeti bahşettiği için bizi nimetlerden iki misli sorumlu tutacaktır.
Müslüman ana babadan doğan herkes, iman eden herkes, Kur’an’a tabi herkes Allah yolunda iman kardeşliği için çalışmalı, dünyevi galibiyet ve acıları bir tarafa bırakarak Kur’an ahlakını esas almalı ve ahiret azığını hazırlamalıdır.
İlim ve bilim arasındaki fark ta budur. Bilim insanların ilme bulduğu sebepler ve açıklamalardır. İlim ise Yaratan’ın kudreti ve mahiyeti aslen gizli olanıdır. İlim, İslam’ı ve imanı, bilim dünyayı ve inançsızlığı emreder.
Aklın ön plana çıkarıldığı sorgulayıcı zihniyetlerin çok iyi bildiği gibi berzah alemi ötesi aklın sınırları dışındadır ama bu zihniyet imanı zayıf olanları öyle bir kandırır ki aklı ile görmediğine inanmaz hale getirir ve sinema ve televizyon marifetiyle de algılrı hep tersine çevirir. Tabiat bir anda ana ve yaratıcı oluverir. Halbuki tüm kudret ve ilim Allah’ındır, mülk ve kudret sadece O’nundur.
Siyonistler kararlı ve tüm dünyayı ele geçirecek kadar güçlüdür ama yenilmez değildir. Kötü gidişata dur demek ancak iman kardeşliği ve birlik olmak ile mümkündür.
Toparlayacak olursak; tüm şeytani heveslerin gayesi o gün geldiğinde yaşanacak dünya savaşında kendilerine düşman olacak iman cephesini şimdiden zayıflatmak, teslimiyete zorlamak yok savaşmaya kalkarlarsa da yerle bir etmek ve kendilerini o devasa savaştan sağ kurtararak şeytanı yeryüzüne ilah yapmaktır. Sınırlar ve krallıklar onların asıl maksadı değildir. Asıl maksat anlaşma imzaladıkları şeytanı yerye egemen kılmaktır.
Bu emel, Kudüs’ün ele geçirilmesiyle başlayacak, Hz. Ömer caminin yıkılmasıyla ve Süleyman mabedinin inşası ile devam edecek, İran’ın atacağı ilk füze ile icraata geçecektir. Şimdi bu senaryoya göre bugün yaşananlara bir daha bakın.
Televizyon ve sinemanın maksatlarını anlamaya çalışın. Ülkemiz üzerindeki oyunlara dikkat edin. Tüm İslam camiasının acınası haline göz gezdirin. Yazar ve aydınlara, hoca ve tarikatlara, yalnızlığımıza, fakirliğimize, birlik olamayışımıza bir daha bakın.
Bu serinin son yazısı bu olacaktır.
Rabbim akıllara ve kalplere iman versin, nefisleri temizlesin. Bizlere gören gözler, duyan kulaklar nasip etsin. Bizi kandırılmış olanlardan muaf eylesin.
Rabbim iman kardeşliği için kaleme alınmış bu satırları has niyetlerle okuyan ve okutan kullarından razı olsun.
Rabbim tüm imanlı kullarını muhafaza ve muktedir eylesin. Amin.