29 Temmuz 2018

Onuncu adam, Yeni Dünya Düzeni ve muhtemel yaşanacaklar


Yeni Dünya Düzeni ve muhtemel yaşanacaklar

Onuncu adam, Yeni Dünya Düzeni ve muhtemel yaşanacaklar
Siyonizmin yol haritası insan eli ile şekillenmiş bir kadere yolculuk şeklindedir ve gayeyi belirleyenler bundan binlerce yıl önce kurguyu tamamlamış, ara sıra güncelleseler de aslına sadık kalmayı başarmış insanlar topluluğudur. İşin sırrı; gizli, planlı, kararlı ve sözlü olmasındadır ki felsefe ve inançları kağıda döküldüğü anda fos olduğu zaten anlaşılacaktır. Ama onlar bunun yerine gizli ve sözlü kalmayı tercih ederek planı zaman zaman güncellemekte ve istenmeyen gelişmeleri lehlerine çevirmeye gayret etmektedir.
Bu dizginin başlangıcının Sümerlere kadar uzandığını söylemek abartı olmayacaktır ki bu dönemdeki pagan kültüründen esinlenerek buzağıya tapmaya başlamış İsrailoğullarının buzağı ardına koyduğu ilahları bilindiği üzere adı gizli ‘şeytan’dı ve anlaşmaları da onunlaydı.
Bu inanç getirisi yüksek, başarısı garanti, kalıcılığı sağlam bir inançtı ve sonraki safahatlarda Akadlar, Mısırlılar zamanı bile değişmedi. Çeşitlendi, şekillendi ama hiç değişmedi. O kadar ki Musa (as) Peygamberin mucizeleri bile onları iknaya yetmedi ve sonuçta büyü ve sihre dayalı inançlarının adı olan Kabala Tevrat’ı da tahrif etmeyi başardı ve tefsir denilen Talmud tüm bu inanç sahiplerine sadece dini değil yaşamı da öğretmeye başladı.
Bu öğretinin “ben” kaynaklı, ahireti inkar eden, seçilmişlik ve efendilik kültüne dayalı, kendilerinden olmayanlara karşı sorumluluk yüklemeyen bir öğreti olması onları tüm diğer insanlarla asırlarca kavgalı hale getirdi ve sayıca az oldukları için de asla hükmedemediler ve hep mazlumu oynadılar. İnançlarını gizlemek zorunda kaldılar, sapık ayinlerini duvarlar arkasında ve karanlıklarda icra ettiler, sayısız cana kıyıp adına kurban dediler ve kurban verdikleri ilahları ise şeytandı.
Tapınak şovalyeleri, gül ve hac örgütü gibi sayısız dini kökenli sözde hristiyan inanç silsilesi de en başta yahudi aleyhtarlığı ile başlayıp sonraları yahui çizgisine yanaştı ki bunda etkili olan aslen para ve büyünün gücü idi.
En büyük başarıları ise tüm dünya topluluklarını ve dinlerini kandırmak oldu. İş o kadar ileri gitti ki topluca helak noktasına geldikleri anda dağılıp, azıcık palazlanınca yeniden toplandılar. Sayısız imparatorluklarca defalarca talan edildiler. Buna sebep kendileri olduğu halde mazlumu oynayıp inatla ve sabırla yeniden toparlanmaya çalıştılar. Her bir toparlanmanın adını da yeniden başlamak olarak koyup, her son bir başlangıçtır felsefesini ürettiler.
Krallar, devletler üzerine parasal hegemonya kurup söz sahibi olmak istediler, sonra aforoz edilince kızıp düşman oldular ve Avrupa’daki son Müslüman ülkede tarihten silinince kendilerini koruyacak ve özgürce dinlerinde serbest bırakacak birileri olmayınca sahipsiz kalıp mecburen bir başka yahudi olan Colomb marifetiyle Amerikaya göçtüler. Orada yüz yılda 93 milyon kızılderiliyi katledip, sonra Afrika’dan köleleştirerek kaçırdıkları 13 milyon insanı zor şartlarda çalışmak üzere Amerika’ya getirdiler.
Katliamlarla ve köleleştirme zulümleriyle başlayan tarihlerinin bu dönemini en parlak bulsalar da zulüm ve kanla yazılı bu tarih onlara mutluluk getirmedi ve menfaatlerin çatışması sonucu sayısız kez birbirlerini yediler. Bu arada Hristiyan ve yahudi savaşları da, siyah beyaz savaşları da, hür ve köle savaşları da yaşandı ve maalesef yahudi köktenci veya yahudi hristiyanlığı denilen püritenlik kazandı ve bugün adı evangelist filan diye tercüme edilen sapık akımlar, illuminati gibi sinsi dini örgütlenmeler ortaya çıktı. Ama hepsinde ana tema aynıydı ve Kabala istikametinde yeni bir dünya düzeni diye baktıkları Amerika onlar için umut olmaya devam etti. Son zafer olmasa da bu ilk durak çok önemliydi çünkü tüm mal varlıklarını bu ülkeye getirmişler, tüm yatırımlarını buraya yapmışlardı.
Nitekim önce federasyonlar ve sonra eyaletler ve nihayet birleşik devlet şeklinde bir hüviyete kavuşurken kendi adamları en tepelere yerleşti ve artık siyasetten ekonomiye, sanattan spora kadar her alanda silahsız mücadelelere başladılar. Hollywood, uluslararası kuruluşlar, finans kuruluşları hep bu mantığın eseridir ve en büyük düşman da çoğunluk esasına dayalı “Cumhuriyet rejimleridir”
Bu duraktan sonraki adım olan dünya egemenliğine uzanan yolda önce semavi olmayan dinleri hedef alıp, sayısız uydurma din yaratıp, ateizmi körükleyip kafaları bulanıklaştırırken sonraki hedef olan Hristiyanlıkla alakalı çok zorlanmadılar. Ama maalesef kaybeden İncil oldu ve o da tahrif edilen kitaplar dizgisine dahil olarak hak din rehberi liyakatini kaybetti. Katolik, ortadoks, protestan gibi parçalara ve sayısız mezhebe bölünen Hristiyanlık bu sayede tek ses olmaktan uzaklaştı ve kendi içinde sayısız kayıplar verdi. O kadar ki haçlı seferlerinde ölenler, müslümanlardan çok daha fazla kendileri oldu.
Yahudiler ise hep perde arkasında kaldı ve sessizce olanları izledi.
Sonrasında Fransız ihtilali gibi, reform ve rönesans gibi akımları dünya kültürlerine servis edip inanç ve kavramları değiştirmek yoluna gittiler. Bu uğurda savaşlar, ayaklanmalar, karışıklık ve krizler yaratarak, dünya savaşları ve sahte kahramanlar üreterek dünyayı kan ve göz yaşına boğdular. Hitler gibi sapıklar, yahudi katliamı gibi hikayelerle devletleşmeye ve anayurtlarına (sözde) dönmeye çalıştılar.
Anayurt kavramı onlar için aslında olmayan bir kavramdır fakat hahamların yüzyıllar önceki uydurmaları ile vaadedilmiş topraklar diye belirttiği Mezopotamya bölgesinin bir gün ellerine geçeceği özlemiyle beslenen sapıklıkları kan dökmekte sakınca görmedi ve devlet olduktan sonra da bu tutumları devam etti.
Kendi içlerinde bütün olamasalar ve içlerinden büyükçe bir grup yanlış yaptıklarını söylesede başlarını katolik yahudilerin çektiği bir % 30’luk kesim ortadoğuyu kan gölüne çevirmeye devam etti ve bu grup siyonizmi kuvvetlendirip dünyanın en büyük belası olarak dünya kaderine soktu.
Sonuçta masonluk gibi gizli maksatlı sayısız dernek ve cemiyetle ara vermeden siyasi ve kültürel alanlarda savaşırken öte yanda silahla ve bombalarla masumları katletmeye devam ettiler. Bunu yaparken de asla ön plana çıkmadılar ve hep bir maşa kullandılar.
Hangi dine mensup ve hangi milliyetten olursa olsun dini kökenli kalkışmaların ardında İngiltere yani Hristiyanlık yahudiliği yani püritenlik, etnik kökenli kalkışmaların arkasında da Amerika yani katolik yahudilik vardır.
Acı çekenler ise dünya halklarıdır ve gözlerini açıp anlayamadıkları ve bir olup karşı koyamadıkları için durum böyle devam ederse de yenilmeye mahkum olanlardır.
Peki bu yaşananlar bir tesadüf müydü? Hayır ve asla! Hepsi planlı, tarih sıralı, coğrafi dizgili, silsileli, tamamı sinsi ve çok aşamalıdır. Bir ülkenin başına gelenler en az bir yıl önceden gizli toplantılarda – hem de kardeşlik ve barış şemsiyesi altında – planlanmış ve kaleme alınmış haldedir ve o ülkenin kaderine etki edenler ile o ülke kaderini yönlendirenler arasında çoğu zaman mutabakat vardır.
Felsefe şudur; yeni dünya düzenine hizmet etmeyecek hamleler sadece akıl karıştırmak içindir ve tüm gayretler dünyayı önce küreselliğe, sonra küresel felakete, sonra bu felaketten bir kurtarıcı arayışına götürmeli ve tabi bu kurtarıcı İsrail devleti veya siyonist anlayış olmalıdır. Bu uğurda herşey mübahtır ve yahudi olmayanların ezilmesi, horlanması, öldürülmesi, katledilmesi, denek olarak kullanılması tahrif edilmiş dinlerine göre günah bile olmadığından şiddet ve zulüm alın yazılarıdır.
Bunun bir sonraki adımı insanlığı köleleştirmek ve yahudi efendiliğine işgücü olarak yapılandırmaktır. Kurulması hedeflenen yeni dünya düzeninde tek efendi olacaktır ve o yahudilerdir. Çünkü tahrif edilmiş tevratı kaleme alan hahamlar seçilmiş ırk mantığını tüm ayetlere sokarak yahudileri inandırmış ve milli din hüviyetindeki bu din her nasılsa diğer hak dinlerin tam aksine barış ve eşitliği hançerler hale gelmiştir!
Özetle çizilen bu tablonun yahudiler kadar yahudilere yaranmaya çalışanlar için de cazip olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü mutlak zafere inanan, hak dinlere akıl erdiremeyen, sınavı anlamayan cahil ve zalimler marifetiyle bu şeytani güç şantaj, tehdit ve cinayetlerle, iflas ve medya rezillikleriyle, elindeki güç ve imkanlarla her istediğini yapar haldedir ve bu zayıf inanç ve karakterdekileri cezbetmektedir. Kur’an’dan habersiz toplumlarda onların zaferinden neredeyse emin haldedir.
Siyonizmin felsefesi işte tam buradan gelmektedir. Tahrif edilen tevrattaki tüm ekleme ve değiştirmelerin özü işi hak ve adalet aksine çevirmek, Kur’an ve tevhidin aksi istikamete sevk etmektir ki hak dinlerin sahibi Allah, kabala yahudiliğinin sahibi şeytandır.
Tam burada bir parantez açarak Musevileri ayırmak lazım gelir ki (Hala tevhide tabi kalmaya çalışan bir azınlık muhakkak vardır) yahudiler içinde hala bir grup vardır ki bunlar hak dinin, Musa Peygamber öğretilerinin takipçileridir ve hak ve adalete uymayan ayetleri sorgulamaktadırlar. Hatta içlerinde öyle bir grup vardır ki katolik yahudiliğe isyan noksatındadır ve hileyle kurulan İsrail devletini yıkmak azmindedir. Dahası bunlar siyasi alanın da dışına taşarak Filistin’e para ve silah yardımı yapmak suretiyle kendi devletlerini yıkmak istemektedir.
Kabala temelli bu sapık siyonist zihniyetin kapalı ve nihai hedefi ise; yeryüzünde Allah’ın egemenliğini silmek, iblisin ahdi gereği tüm insanları iman çizgisinden uzaklaştırmak ve insanlığı dinsiz ve insan yapımı kuralları din edinen bir hale getirmektir ki bu kurallar her türlü ahlaksızlık ve sapıklığa izin vermektedir. Yani kısaca canları ne istiyorsa din onu emredecek, canlarının istemediği şeyleri dinden dışarı çıkaracaklardır. Sorumluluk yok, keyif ve sapıklık vardır.
Yahudi olmayanların bu tabloda kaderi de şudur; ya yahudi efendilere hizmet edecek birer köle olmak ama bu durumda hak dinden ve Allah yolundan uzaklaşmaları gerekir ya da ölmek ama Allah yolundan ayrılmamak. Birde dönme veya kırma yahudiler vardır ki onlar efendilik hayalindeyken avuçlarını yalayacak olanlardır. Çünkü tevrat inancı onları asla efendi yapmayacaktır.
Siyonistlerde pekala bilmektedir ki bu sapık fikirleri İslam aleminin ve özellikle Türk’lerin siyasi veya tatlı dille kabullenmesi ve coğrafyaların bu tez istikametinde değişmesi mümkün değildir. O halde tüm dinlerde yer alan son savaş kavramı gerçekleşecektir. Armageddon veya kutsal savaş veya son savaş denilen bu savaş çok uzak değildir. Kendisini bir dünya savaşı şeklinde gösterecek bu son savaşın iki cephesi iman ve imansızlık cephesi olacaktır.
Muhtemelen İran’ın İsrail’e atacağı ilk füze ile başlayacak bu savaş kısa sürede yayılarak yıllarca sürecek ve belki 500 milyon insan ölecektir. Bu esnada Avustralya’da bir mağarada saklanıyor olacak siyonist para babaları ise savaştan sonra çıkıp her son yeni bir başlangıçtır diyecek ve Allah’ı kadere zorlamaya devamla kadere olan lanetli isyanlarını sürdüreceklerdir. Bu arada İsrail topraklarında kalan zavallı Musevi ve Yahudiler ise (siyonist olmayanlar) siyonist emeller için ölecektir. 
Bu senaryoda işin en çok korkutan yanı ise imanı zayıf olanların siyonistlerin muazzam silahlarından korkması ve Allah’a güvenmemeleridir ki inşallah o gün geldiğinde o zalim silah ve teknolojiler Allah’ın yardımıyla kan kusamayacak ve iman cephesi muhakkak galip gelecektir. Bu ahid ise elbet Kur’an’da yazılıdır ama Kur’an’dan habersiz yaşamaya mahkum edilmiş halkların bu gerçeği öğrenmesinin de önü kesilmiştir.
Dünya tarihinin tamamı özellikle de son yüzyılı işte bu sapık ideolojinin eseridir ve bu sapık mantığa tek güç yetirebilen lider Ulu önder Atatürk’tür.
O, hem İslam’ı yabanotlarından arındırarak temiz ve anlaşılır hale koymuş, hem Kur’an’ı Türkçeleştirmeye imkan vererek insanların olagelenleri anlamasına fırsat tanımıştır. Öte yandan sadece ve sadece O’dur ki ülkede masonik faaliyetlere tam onüç yıl kilit vurmuş ve Anadolu insanına tertemiz ve özgür ibadet imkanı sağlamıştır. Tarihte, dünyada O’nun yapabildiğini başarmış hiçbir lider ve ülke yoktur. Yahudilerin Atatürk düşmanlığı da buradan gelmektedir ki Atatürk inkılaplarının devamı olan inanç devrimleriyle siyonist yahudiliğe sekte veurmuş emellerini en az elli yıl ötelemiştir.
Kabala’da en büyük üç düşmanın İsa Peygamber, Müslümanlar ve Türkler olduğu da hatırlanacak olursa şeytani din kitabının düşman ilan ettiklerinin rahmani olduğu sonucuna varırırz ki bu hem övgüye değer bir şeydir hem de mesuliyettir.
Allah’ın yeryüzündeki orduları olan Türk ve Müslüman camianın neden bu kadar baskı ve zorluklarla yok edilmeye çalışıldığının ve hedefe konduğunun da sebebi budur. Çünkü İsa Peygamber yahudiyken tevhidi getirmiş, Müslümanlar rahmet Peygamberi gölgesinde Kur’an’a sarılarak imana sahip çıkmış ve Türkler kılıçlarıyla İslamın koruyucusu olmuştur. Bu üçü sayesindedir ki dünya hala teslim olmamaış haldedir ve tüm dünya özgürlük ve medeniyeti bu yüzden bu üçüne borçludur. Mertliğin tarihe Türk’ün armağanı olduğunu da unutmayacak olursak hile ve yalanın karşısında hak din ve insanlık savaşçısı olarak sadece İslamiyetin ve Türklüğün kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Hristiyanlık bugün yahudileşmiş, mezheplere bölünmüş, zebur, tevrat ve incil karışımlarıyla ayin yapar hale gelmiş ve en acısı yahudi oyunlarıyla teslise yani Baba, anne ve kutsal ruh üçlemesiyle şirk batağına düşürülmüştür.
Şeytanın dini olan şirk dini ise Yüce Allah’ın affetmeyeceğini buyurduğu tek suçtur ve bu yüzden Türk ve İslam olanın gayesi tevhidi sonuna kadar savunmaktır.
Şimdi bu uzun özetten sonra herkesin rolü onuncu adamlığa soyunmak ve hakikati algı ve önyargılardan sıyrılarak gözlemlemektir. Yaşananların ve yaşanacakların, ülkede ve yakın coğrafyada yaşananların, dünyada olup bitenin hep bu mantığa hizmet ettiği aşikar değil midir?
Uzay sahteciliğine ayrılan paralarla tüm dünya refah içinde yaşayabilecekken, israf ve lükse ayrılan sermayeler ile tüm dünya insanları barış ve kardeşlik içerisinde hak ve adil olarak yayabilecekken bunun gerçekleşmemesi öte yandan azınlık bir kesimin diğerlerini hüküm altına almak istemesi nedendir?
Cin ve şeytanlarla, büyü ve sihirlerle, şiddet ve zulümle egemenlik kurma hevesindeki bu sapıklara destek, yardım ve güç verenlerin gayesinin tevhide uygunluğu mümkün müdür?
O halde olacak şudur; şeytan şeytanlığını, tevhid eri mü’minliğini yapacaktır ki dünya sınavı adil olarak devam etsin. Herkes bir taraf tutmak ve doğru tarafta olmak mecburiyetindedir. Zaman uyanmak ve ayağa kalkmak zamanıdır. En fanatik yahudi sempatizanları bile nihai ama gizli şeytan dinin farkında olmayarak müsibete ve şerre hizmet ederken herkesin görevi etrafını aydınlatmak ve yaklaşan devasa tehdidi göstermektir.
İslam camiasının kurtuluşu en kolaydır. Çünkü Kur’an ve sünnet baş ucumuzdadır ve Yüce Allah’ın bizlere bahşettiği İslam, millet olma bilinci ve bu muazzam coğrafya en büyük kuvvet çarpanımız ve gücümüzdür. Tarih bizlerin şanlı zaferleriyle doludur ve hak dinin yeryüzündeki bu yayıcıları hep Kur’an istikametinde adım atmıştır. Bu cihetle toplum aklında beliren en ufak tereddütte hemen Kur’an’a müracat etmeli ve gerçeği sadece ondan öğrenmelidir.
Tüm alanlarda ezici üstünlüğe sahip siyonist mantığın basılı ve medyatik organlarda tahrifta çalıştığı malumdur. Bu yüzden şeytanın ilk iki büyük hamlesi muhakkak engellenmelidir. Bunlar Kur’an’ı okumak ikincisi anlayarak okumaktır ki şeytan kullarını bu ikisinden uzaklaştırarak şirk ağlarına kolayca çekebileceğini çok iyi bilmektedir.
En mühim ispat ise şudur ki Yüce Allah iblisin ahdine karşılık verdiği emrinde imanlı kullarının şeytanın sultasından muaf olacağını buyurmuştur. Yani Kur’an anlaşılarak okunduğu sürece kalınlaşacak iman zırhı bizi ölmekten kurtaramasa da ahirette cehennemlerden muaf tutacaktır. Bunun tam tersi cahil, nankör ve zalim bir halde Kur’an’ı elinin tersiyle itenler (anlamadan okuyanlar dahil) sadece Allah kelamına saygısızlık yapmakla kalmayacak aynı zamanda kurtuluş umutlarını da en baştan yok edecek ve şeytanın ağlarına düşecektir. Bu da bu dünyada refah yaşasalar da ahirette cehennem demektir. Cehennem ise onlar için kalıcıdır ve acıdır.
Onuncu adamlar için bu yaşananların tercümesi ve izahı budur

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...