03 Temmuz 2018

ERDOĞAN ve PUTPEREST MÜSLÜMANLAR



ERDOĞAN ve PUTPEREST MÜSLÜMANLAR

muaviye ve yezidin islama verdiği zararlar ile ilgili görsel sonucu
Ülkemiz son dönemlerde Başbakan Erdoğan’ın despot yönetimi ile giderek artan faşist baskı altında inlemektedir. Erdoğan, batılı ülkeleri Suriye üzerine kışkırtmak için elinden geleni yapmakta, Ortadoğu’da her ülkenin iç işlerine karışmakta, kendi düşüncelerine göre roller belirlemekte ve bunları yaparken de sürekli İslam kartını öne çıkarmaktadır. 
İslam’ın ilk yıllarına uzanıp Erdoğan’ın İslam kartını biraz sorgulayalım. 
Gerek Kuran-ı Kerim ve gerekse Hadis’ler ağırlıklı olarak münafık (1) vurgusunu öne çıkarır. Kuran ve Hadisler ağırlıklı olarak münafıklığı yerer ve bunun zarar ve yanlışlarına yer verir. Ancak bir de İslam dinine kalben inanmasına rağmen onu içten yeterince benimsemeyen, onu içtenlikle kavramayan bir topluluk vardır ki bu kesimin İslam’a yaptığı etki ve zararlar da İslam tarihinde geniş yer edinmiştir.
Hz. Muhammed bir Peygamber olarak sözü dinlenilir, sözlerine, buyruklarına uyulması gerekmektedir.
·   (Ey Muhammed) Biz seni yolladık bir rahmet olmak üzere, Hakk’tan rahmettir diye yolladık evrenlere, (Enbiyâ, 107)
·   Sen öğüt ver ! Sen ancak bir öğüt vericisin, Onların üzerine gözcü, bekçi değilsin… (Ğaşiye (Büyük Felaket) 21 / 22)
·   Sen onlara öğüt ver, durma sonuna kadar, Öğüdün müminlere ne de çok yararı var  (Zariyat, 55)
·   Ey Yalvaç (Peygamber) Biz seni doğru yolu gösteren, gidişi gözetleyen olarak gönderdik hemen,…. Gönderdik Hakk izniyle öz yoluna çağıran, Işık saçan bir güneş olarak seni hemân (Ahzab, 46)
·   Sen en yüksek, en yüce bir ahlâk üzeresin (Kalem, 4 )
Kuran’da (2) Peygamberin öğüt verici olduğu ve öğütlerine uyulması gerektiği daha pek çok ayette geçmektedir. Peygamber’in her hangi bir insan olmadığı ve onunla konuşurken bile arada bir farkın olması gerektiği gene açıklanmıştır.
·   Hakk elçisinin sizi çağırmasını sakın, bir birini da’vet gibi saymayın….. Yalvaç (Peygamber) emrine karşı gelenlerse bilsinler. Gelecek fitne, belâ, azâbdan çekinsinler (Nûr, 63)
Ancak buna rağmen Müslümanların bir kısmı henüz hayatta iken dahi zaman zaman Peygamberin istemlerine, buyruklarına uymamış, bundan dolayı da büyük felaketlerle karşılaşılmıştır. Bu felaketlerin en önemlisi Uhud (3) Savaşı’dır. Bedir (4) Savaşında yenilen Mekke’liler tekrar büyük bir ordu toplamış ve Hz. Peygamberi, dolayısı ile de İslam dinini ortadan kaldırmak için Medine üzerine yürümüşlerdir. Savaşa bizzat komuta eden Hz. Peygamber Ayneyn (Okçular) tepesine 50 okçu görevlendirerek ‘’ Düşmanı yensek dahi, ben buyurmadığım sürece hiç bir surette yerlerinizi terk etmeyiniz’’ buyurdular. Savaş başlayıp Medineliler büyük kayıplar vererek dağılmaya başlayınca okçular Peygamberin buyruğunu terk ederek savaşta ölenlerin mallarını talan (ganimet) etmeye başladılar. Okçuların mevziden ayrıldığını gören Mekkeli süvariler toparlanıp arkadan bir saldırı başlatır ve savaşın gidişatını tersine çevirirler. Bu savaşta Müslümanlar büyük kayıplar verirler
Burada anlaşılıyor ki İslam dinini kabul etmek yetmiyor. Onu içselleştirmek, kavramak, doğru anlamak gerekiyor. Peygamber buyruğunu dinlemeyen Okçuların İslam öncesi savaş geleneği olan talan (ganimet) kültürünün etkisi ile yaptıkları bu gaflet, Müslümanlara çok ağır bir fatura ödetir. Hz. Peygamber, Hz. Ali’nin olağanüstü kahramanlığı sayesinde kurtulur ancak ağır yaralanır. Amcası Hz. Hamza ve pek çok kişi şehit düşerler.
Kuran ve Hadis’ler, güzel ahlâk ve Peygamber buyruğunu öne çıkarmalarına rağmen İslâm olanların bir kısmı onu benimsemekle beraber onu içselleştirememiş, mantığını kavrayamamış, İslâmın erdemlerinden yeterince nasiplenmemiş ve yararlanmamışlardır.
Ancak gelinen süreç içinde İslam dinini benimseyenlerin bir kısmı Hz. Muhammed’i ve Hadislerini anlamaya çaba sarf ederken diğer bir kısmının böyle bir çaba içinde bulunmadığı yaşanan olaylardan anlaşılmaktadır. Hz. Muhammed’in güzel ahlâk, paylaşım, diğer inançlara saygı ve merhamet söylemleri karşılığını bulmada yetersiz kalmıştır. Bu karşılığını bulamama daha çok Hz. Muhammed’in cenazesinin defin işlemi sırasında ortaya çıkmıştır. Başta Hz. Ali ve yakın akrabaları olmak üzere birkaç kişi (5) dışında cenazeye katılan olmamış, Medine’de bulunan Sahabeler fırsattan istifade Hilafet, makam ve mevki yarışına katılmışlardır. Dolayısı ile Hz. Muhammed’in Gadirhum (6) olarak adlandırılan Veda Hutbesi’nde yerine geçmesini istediği Hz. Ali dışlanmış, halife olarak Ebu Bekir halife seçilmiş ve daha sonra Müslümanlar arasında yaşanacak ciddi ayrışmanın yolu açılmıştır.
Gerek Halife seçilen Ebu Bekir ve gerekse ondan sonra Halife olan Ömer ve Osman zamanında giderek bu ayrışma derinleşmiş, Hz. Ali’nin Halife olmasından sonra da iç savaşlar başlamış, İslam birliği kökünden sarsılmış, Peygambere, dolayısı ile İslâm dinine savaş açan Mekke’liler iktidara gelerek Hilafeti saltanata dönüştürmüşlerdir.
Elbette Hz. Muhammed’in cenazesine katılmamanın toplum vicdanını rahatsız eden yanı vardı. Süreçte bunun temellendirilmesi gerekiyordu ve bulunan kılıfa göre Medine’liler kendi aralarında bir Halife seçeceklermiş ve bu hamle ile bunun önü kesilmiş oluyordu. Ancak fiiliyatta ise farklı bir anlayış geliştirildi. Dünya nimetlerini ranta dönüştürmenin alt yapısı inançla bütünleştirildi. İslam’da buna uygun bir terminoloji geliştirildi. Sonuçta dünyalık (rant / çıkar) düzleminde bir anlayış egemen oldu. Bu anlayış daha sonra Emeviler döneminde doruğa çıktı ve İslam dinine uygun ne kadar değer varsa İslam adı altında yok edildi veya ranta dönüştürüldü. Bugün Ehli Sünnet dünyasının en sıkıntılı yanı Emevi anlayışı olan bu değerler ile aralarına kalın bir set çekmemeleri durumudur.
Bugün İslam dünyası esas olarak 3 ayrı guruptan oluşuyor.
  • İlk gurup Tanrı’yı seven, ‘’Severiz yaratılanı yaratandan ötürü’’ anlayışı ile İslam’a Tasavvuf penceresinden bakan kesimdir. Bu gurup mütevazı, paylaşımcı ve bu dünyada kendilerini ‘’Misafir’’ olarak gören kesimdir. Bu kesim kanaatkâr ve barışseverdir. Kendi halinde yaşar ve dünyevi tercihleri asgari düzeydedir. Bu kesimi ayırırsak geriye dört gurup kalır.
  • Dünyevi Kesimİlk gurup mal, mülkü seven, dünyevi kesimdir. Bunlar Hz. Muhammed’in cenazesi yerde iken cenazeye katılmak yerine, başkası gelip sahiplenmeden makam, mevki peşinden koşan kesimdir. Bunların etkilediği kesim en geniş İslami kesimdir. Gelinen tarihsel süreç içinde genelde kendi çıkarlarını çok öne çıkarmakla beraber evrim yaşayıp çıkış noktasını sahiplenmede pasif kalan homojen bir topluluktur. İçlerinde Tasavvufi akımlar da vardır. Cami’ye giden, inancı ve komşusu ile barışık, içlerinde Allah sevgisi, merhamet duygusu olan ve yardımsever özellikleri de bulunan kesimdir. Türkiye’de bu kesime denilen Ehli Sünnet denir. Tutucu olmakla beraber, Liberal olanları da vardır.
  • Kılıç zoru ile İslâm olanlar : Bu kesim İslam’ın ortaya çıktığı dönemde ona cephe alıp 3 defa onun üzerine ordu kurup saldıran ve Peygamberimizi çok hırpalayan kesimdir. İslâm dini gelişip serpildikten sonra Hz. Muhammed’in ‘’Müslüman olursanız, sulh olur ve hepinizle barış sağlanacak, aksi halde savaşacağız’’ dediği kesimdir. Bunlar sahte Müslüman ve münafıklardır. Bunlara ‘’Kılıç artıkları’’ da denir. İlk fırsatta İslam dini ile hesaplaşmayı tasarlayan, İslâm’a açıkça saldırmak yerine kendilerini İslam olarak tanımlamakla beraber çeşitli entrikalarla İslâm’ı bozan ve entrikalarını İslam adı altında yapan kesimdir. Bunlara örnek İslam’a savaş açan Ebu SüfyanPeygamberin sevgili torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i şehit eden Muaviye ve Yezid, 50 bin Türk’ü kılıçtan geçirip, 180 bin Türk’ü bir değirmen kanalında öldürerek onların akan kanı ile değirmen döndürerek öğütülen unu yiyen, Kabe’yi mancınıkla yıkan, hiç bir kutsalı tanımayan, kendilerini adete Tanrı yerine koyan Haccac bin Yusuf (7) ve Kutaybe bin Müslim (8) gösterilebilir. Bunlar günümüzde Türkiye’de etkindirler. Her devrin adamı olanlar, Dünya malı için aklın almayacağı suçları işleyenler, ve tabandan farklı olarak genellikle Erdoğan’ın çevresini saran kesimdir.
Bu durumu Erdoğan’ın durumu ile biraz karşılaştıralım.
Erdoğan siyasete atılırken (Çıraklık dönemi) Dünyevi özlemleri olan biriydi. Ilımlı ve muhafazakâr talepleri dile getiren, sık sık bu sınırların dışına taşan davranışlar sergilemekle beraber ilk yıllarını böyle geçen biridir.
Daha sonraki yıllarda (Kalfalık dönemi) davranış biçimleri değişmeye başladı. Davranışları ‘’Kılıç zoru ile İslam olanlar’a benzemeye başladı. Çeşitli komplolarda yer alıyor hem de mazlum rolünü oynuyordu. Davranışları Muaviye’nin hilelerine benziyordu. Muaviye, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hasan’ı şehit ettirdikten sonra ‘’Yas’’ ilan etmiş ve yalandan ağlamıştı. Erdoğan’da hilelerini açıktan yapmak yerine arada bir mazlum rolü de oynuyor ve güç topluyordu. Bu şekilde hem bazı yasaları değiştirdi hem de bütün güçleri kendinde topladı.
Başbakan Erdoğan’ı iktidara getirenler Dünyevi Kesim dediğimiz kesimin elit olanlarıdır. Erdoğan destek aldığı çoğunluk kesimin dini ve sosyal taleplerini seslendirdiği için Dünyevi kesimden büyük destek aldı. Kendisine verilen halk desteğini kurnazlıkla değerlendirerek güçlendi. Ancak 2007’den sonra Erdoğan artık ‘’Dünyevi kesim’’ ile yollarını ayırıp ‘’Kılıç zoru ile İslam olanlar’’ kesimine geçti. Sloganını ise ‘’Taraf olmayan bertaraf olur’’ diyerek açıkladı. Böylece Türkiye’de ki bütün muhalefeti susturmaya, basını baskı altına alarak taraflaştırmaya, rantlarına akıl almaz haramlar katmaya başladı. Çıldırmış gibi her tarafa saldırmayı, dün ak dediğine bugün siyah demeyi alışkanlık haline getirdi. Baskı sonucu halk sustu ve sessiz destek sunanların sayısı arttı. Bir sonraki seçimden Erdoğan daha da güçlenmiş olarak çıktı.
Artık Erdoğan’a “Kılıç zoru ile İslam olanlar’’ kesiminin raconu da yetmiyordu. Her şeye karışmaya, her türlü değeri ayakları altında çiğnemeye, yargı ve yasamayı tanımamaya, yürütmeyi de kendinden ibaret olarak görmeye başladı. Batılı bazı ülkelerin çıkarları doğrultusunda Müslümanları arkadan hançerlemeye, eski dostlarına ihanet etmeye başladı. Libya lideri Kaddafi’nin katledilmesi ve ülkesinin yağmalanmasına büyük destek verdi. Hızını alamayarak bütün komşuları ile bozuşmaya, Suriye’nin iç işlerine karışmaya, dünyanın en kanlı terörist örgütlerini silahlandırarak onları kendi kardeşlerini katletmeye yolladı. Muhaliflerin büyük bir bölümü, basın, komutanlar hapislere tıkıldığı için çevresinde artık onu durduracak kimse kalmamıştı. Ülkeyi hızla iç savaşa sürükleyecek çalışmalar yapıyor, kışkırtıcılık ve bölücülükte sınır tanımıyordu. Onun için artık hiç bir ilke kalmamıştı. Tarihe’Roma’yı yakan Neron’’ olarak geçmek istiyor, zalimlikleri ile ün salan Firavunları geride bırakacak ihanetler yapıyordu. 
Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre Türkiye’nin Suriye’ye saldırmasını isteyen oran % 7 olmasına rağmen Erdoğan savaş çıkarmak için akla gelebilecek bütün kötülük ve tahrikleri denedi.
Kuran’da “Hakk aşkına dövüşün, fakat haddi aşmayın, Tanrı sınırı aşanı sevmez, bu emri sayın’’(Bakara, 190) ayetine rağmen o savaş çıkarmak için her türlü yolu denedi.
Gerek peş peşe çıkarttığı bölücü yasalar, gerek Suriye’ye ihraç ettiği terörün Türkiye’ye sıçramasına ve gerekse halka yaptığı aşağılamalar sonunda halk nihayet patladı ve sokaklara döküldü. Milyonlarca insan artık onu protesto ediyor “Başımızdan Defol git” diye haykırıyor. Ancak o, bu protestoları dinlemek yerine onların üstüne polisleri göndererek bastırmaya başladı. Halka sıkılan gaz bulutlar gibi büyümeye, sokaklar yangın yerine dönmeye başlayınca mahkeme halkın sokaklara dökülmesine sebep olan son rant projesini askıya alarak yürütmeyi durdurma kararı aldı.
Erdoğan çıldırmış vaziyette Türkiye’nin başına belalar açmakta, dünyanın en zalim barbar teröristlerine silah ve eğitim vererek yurt içinde ve dışında akıl almaz terör olaylarını yaptırtmaktadır. ABD ve NATO ülkelerine yalvarmakta, Ortadoğu’yu kan deryasına döndürmeye çalışmaktadır.
Kuranda “Sizin için Yalvaç’ta (Peygamber) çok güzel örnekler var, Yüce Tanrı’yı, O’nun son gününü umanlar, ve çok ananlar için bu örnekler var, bilin’’ (Ahzâb-21) öğüdüne karşın, Peygamber’in yaptığının tam tersini yapmaktadır. Halbuki Putperest Mekke’liler Hz. Muhammed’in üzerine ordu gönderdiği zaman Hz. Muhammed, “Yanlış yolda olanları, başka bir yanlışta olanlarla düzeltmek doğru değildir” diyerek kendisine yardım öneren Yahudilerin önerisini ret etmiştir. Erdoğan ise Hıristiyan batılıları, Müslüman Ortadoğu halkları üzerine sürmek için kendini paralamaktadır.
Putperestlerden Ebu Süfyan’ın karısı (Muaviye’nin annesi) Uhud savaşında şehit düşen Hz. Hamza’nın ciğerlerini çıkarıp çiğ çiğ yemiştir. Suriye’de de Erdoğan’ın katiller sürüsü kadın, çocuk, yaşlı demeden insanları hunharca katletmekte ve tıpkı Mekkeli putperestler gibi öldürülenlerin ciğerlerini çiğ ciğ yemekte ve bu görüntüleri hayasızca internet sitelerinde yayınlatmaktadırlar.
Hz. Muhammed’in sevgili torunu Hz. Hüseyin, Kerbelâ’da Yezid tarafından şehit edilmiş ve kellesi mızrak uçlarına takılarak şehir şehir teşhir edilmişti. Erdoğan’ın katilleri de aynısını yapmakta ve öldürdükleri masum insanların kestikleri kafalarını uzun çubuklara takarak sergilemektedirler.
Erdoğan’ın yaptıkları artık Muaviye ve Yezid’in yaptıklarından daha da beterdir. Muaviye, Hz. Hasan’ı şehit ettiğinde yalandan yas tutmuş, oğlu Yezid’de Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinden sonra emri kendisinin vermediğini söyleyerek suçu Vali’nin üzerine yıkmak istemiştir. Erdoğan ise bunu bile yapmamaktadır. O Suriye’ye gönderdiği kana doymaz katiller sürüsünü beslemekte, ceplerine para koymakta, yaralılarını Türkiye’de tedavi ettirmekte, onlara desteğini giderek arttırmaktadır.
Onun gibiler için Pir Sultan Abdal şöyle der.
Yürü bre Hızır Paşa Senin de çarkın kırılır. Güvendiğin padişahın. O da bir gün devrilir”.
Bütün zalimler sonunda devrildi. Hiçbir zulüm cezasız kalmadı… Erdoğan’da önceki zalimlerin yaşadığı sonu yaşayacaktır…
Dipnotlar :
1-      Münafık :İslam dinine dili ile inanıyormuş görünüp kalben inanmayan ve bunu belli eden kişi.
2-      Kuran-ı Kerim (Manzum Meâl) Dç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, Ardıç Yayınları, Ankara, 2. Baskı 2007)
3-      Uhud Savaşı (25 Mart 625)
4-      Bedir Savaşı (13 Mart 624)
5-      Hz. Muhammed’in cenazesine katılanlar toplam 17 kişidir ve cenaze Hz. Ali tarafından kaldırılmıştır.
6-      Gadir hum (Veda Hutbesi) Hz. Muhammed’in ölümünden kısa bir süre önce 23 Şubat 632 tarihinde rivayetlere göre 80 bin kişinin bulunduğu bir topluluğa yaptığı konuşmadır. Peygamber bu konuşmada Kuran-ı Kerim’e bağlı kalınmasını istemiş ve ailesinin (Ehli Beyt) dikkate alınmasını buyurmuş, kendisinden sonra Halife olarak Hz. Ali’nin geçmesini istemiştir.
7-      Haccac bin Yusuf : (Lâkabı Zalim Haccac) (661 – 714) Kâbe’yi yıktırmakla ve taş üstünde taş bırakmamakla övünen bu kişi, Mervan Bin Hakem tarafından Irak ve Hicaz valisi olarak görevlendirildi. Zulümleri ve Ehli Beyt’e yaptığı korkunç vahşetlerle tanınır.
      8-      Kutaybe bin Müslim : (670 – 715) 704’de Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından Horasan valiliğine   getirilen kişidir. Orta Asya’nın önemli bir kısmını fetheden bu Arap komutanın zulmü tarihte ender yaşanmış vahşetlerle doludur

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...