03 Haziran 2018

GİRİŞ


Dünyanın barışa, dostluğa ve kardeşliğe belki de en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerden birini yaşamaktayız. 20. yüzyıla damgasını vuran çatışmalar ve gerilimler, yeni yüzyılda da tüm hızıyla devam ediyor. Dünyanın dört bir yanında masum insanlar bu çatışma ve gerilimlerden dolayı acı çekiyor.

Dayanışmanın ve yardımlaşmanın güçlenmesine duyulan acil ihtiyaca rağmen, bazı çevrelerin halen çatışmayı -özellikle de dünyanın iki büyük ve köklü medeniyeti arasında çatışmayı- körüklüyor olmaları, üzerinde durulması gereken önemli bir sorundur. Bu kişilerin talep ettiği gibi bir medeniyetler çatışması yaşanmasının tüm insanlık için büyük bir felakete neden olacağı ise açıktır. Böyle bir felaketin engellenmesinin en önemli yollarından biri, medeniyetler arasında dayanışmanın ve iş birliğinin güçlendirilmesinden geçmektedir. Üstelik bu hiç de zor değildir. Çünkü İslam medeniyeti ve Batı dünyası arasında, bazılarının iddia ettiği gibi derin farklılıklar yoktur. Tam tersine -bu kitapta delilleri ile ortaya koyacağımız üzere- İslam medeniyeti ve Batı medeniyetinin temelini oluşturan Musevi-Hristiyan kültürü arasında pek çok ortak yön bulunmaktadır. Bu ortak yönler temel alınarak, dünyadaki sorunlara el birliği ile çözüm bulmak hiç de zor olmayacaktır. Özellikle de, içinde bulunulan şartlar göz önünde bulundurulduğunda...

Bugün, dünya üzerinde büyük bir fikri mücadelenin devam ettiği ve dünyanın iki kutuba bölündüğü bir gerçektir. Ancak bu iki kutbun tarafları Müslümanlar ve Museviler-Hristiyanlar değildir. Bu iki kutbun bir tarafında, Allah'ın varlığına ve birliğine iman edenler diğer tarafında ise inkarcılar; diğer bir deyişle bir tarafında İlahi dinlere inananlar diğer tarafında da bu dinlere karşı olan ideolojileri savunanlar yer almaktadır. Dini ve ahlaki değerleri hedef alan güç merkezlerinin, ellerindeki geniş imkanları birleştirdikleri ve dindar insanlara karşı ittifak halinde hareket ettikleri yaşanan bir gerçektir. Bu ittifakı fikri anlamda etkisiz hale getirmek, Darwinist, ateist, dinsiz materyalist telkinlerin olumsuz, yıkıcı sonuçlarını ortadan kaldırmak, güzel ahlakın, mutluluğun, huzurun, güvenliğin, refahın hakim olduğu toplumları meydana getirmek için yegane bir yol vardır: Yeryüzündeki vicdan sahibi insanların, samimi olarak iman eden Hristiyanların, dindar Musevilerin ve Müslümanların bu ortak amaç doğrultusunda biraraya gelmesi.

Geçmişte üç İlahi dinin mensupları arasında çeşitli bahanelerle bazı çatışmalar, anlaşmazlıklar olmuş olabilir; bu tarihi bir gerçektir. Ancak bunlar, Musevilik, Hristiyanlık ve İslam'ın özünden değil, devletlerin, toplulukların ve bireylerin hatalı karar ve düşüncelerinden, çoğu zaman da ekonomik veya siyasi çıkar ve beklentilerinden kaynaklanmıştır. Yoksa, her üç İlahi dinin ortak amaçlarından biri, tüm insanların barış, huzur, güvenlik ve mutluluk içinde yaşamalarıdır ve bu amaca aykırı olan ve çatışmayı öngören her türlü düşünce her üç dine göre de yanlıştır.

Dolayısıyla dinler arasında kurulacak olan iş birliği ve ittifak, Hristiyanların, Müslümanların ve Musevilerin adalet ve barış arayışlarının, insanlığa faydalı olma isteklerinin doğal bir sonucudur. Üç dinin mensuplarının arasındaki ittifak, sadece toplantılarla ve konferanslarla sınırlı kalacak bir ilişki değil, ortak değerleri savunan, aynı amaç için fikren mücadele eden, ortak sorunlara köklü çözümler getirmeyi hedefleyen inançlı insanların birlikteliğidir. Ve bu birliktelik, Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişini beklediğimiz, Hz. Mehdi (as)'ın yeryüzünde bulunduğu, bu dönemde dünyayı aydınlığa ve huzura kavuşturacak en önemli vesilelerden biri olacaktır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...