12 Mart 2018

Noktanın Sonsuzluğu -2-


 Noktanın Sonsuzluğu -2-

Dikkat: Bu e-Kitapçığı görüntü ayarınızı %100'e ayarlayarak okumanız tavsiye edilir. 

Sunu Gönül; Allah'ın, gözle görülmeyen bahr-ı ahadiyet âlemidir ve nasıl Allah bir ise gönül de birdir. tohumunu kâinat olarak geliştirmiş, o kâinat ağacından da yine insan tohumu meydana Allah, evvelce anlatılanlardan da bildiğimiz gibi, önce tohum olarak insanı yaratmış, bu insan örtülü olursa, o zaman hiç bir şey görülemez. İnsan, Allah'ı kalbinde bulabilirse miraç etmiş olur. getirmiştir. İnsan kendi kalp aynasına dikkatle nazar ettiğinde kendini görür, ama kalp, gaflet örtüsüyle Damla, denize düşerse "deniz" adını alır ama o zaman da damlalığından eser kalmaz. Bir damla ile denizin terkibi aynı olsa da damlaya deniz demek mümkün değildir. "Noktanın Sonsuzluğu", tasavvufun temel kavramlarını, derinlemesine açıklayan bir oluşan kitabın ikinci cildi İnsan Bedeni, Ruh ve Bedenle İlişkisi, Akıl, Nefs, kaynak kitaptır. 

Lütfi Filiz'in yıllar süren sohbetleri, konuşmadaki akıcı üslup korunarak ve dilin anlaşılır olmasına özen gösterilerek derlenmiştir. Dört ciltten Huy-Ahlak-Karakter, Aşk-Sevgi, Gönül, İnsanın Yaratılışı, İnsan Hayatı, İnsanın tarafından derlenerek size e-kitapçık olarak sunulmuştur. Kaynak: www.noktaninsonsuzlugu.com Dünyevi Hayatı, Uhrevî Hayat ve İnsan Terbiyesi konularını içermektedir. Okuyacaklarınız; söz konusu eserden sizin için seçilenlerdir. 2 yorumsuz

 Noktanın Sonsuzluğu -2- Lütfi Filiz Düşüncenin Veni Dünyası yazarların, aydınlanmışların ilimsel üretimlerini www.yorumsuz.net.tc Basım: Eylül 2006 Zamansız-Sonsuz Boyutun kapısını açmak için . . Kozmik Bilinç için . . Olanların ÖTESİNE gitmek için . . Olanların ardındaki ŞİFRELERİ çözmek için . . 

 Yayın Listemiz >» Sayfa 52. ..58 - yorumsuz bildiri - sizlerle paylaşmaktan başka bir arzumuz yoktur. İnsanlığa gerçekleri anlattığına inandığımız düşünürlerin, bu arzumuzu yerine getirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz; Biz bir başka insanı değişim-dönüşüme uğratanlayız. Bizim yapabileceğimiz tek şey; hoşgörü ve sevginin girebileceği bir alan, bir boşluk yaratmaktır. değişim-dönüşümün meydana gelebileceği, Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve Dileğimiz size yararlı olabilmek... 

 19 - Bedensel İhtiyaçlar farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün, 'Eğer bu duanın gerçekleşmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa...' Noktanın Sonsuzluğu -2- Düşüncenin Veni Dünyası yorumsuz Lütfi Filiz www.yorumsuz.net.tc 8 - Oluşum ve Devran Sayfa Sayfa 5 - Maddi Beden - Manevi Beden 31 - Beden Organları 33 - Cilt 17 - Yaşam Nedir? 33 - Yüz 17 - Bedenin Gelişimi 35 - Gözler İnsanda beden görünen, ruh ise görünmeyen âlem olarak yaratılmıştır. Görünmeyen 36 - Kulaklar 20 - Bedene Bakma Zorunluluğu 37 - Ağız 24 - Vücudun Korunma Mekanizmaları ve Hastalık 37 - Dişler 31 - Yaşlılık ve Ölüm 38 - Dalak 39 - Akciğer 38 - Kol ve Bacaklar Düşüncenin Veni Dünyası yorumsuz 40 - Beyin ve Sinir Sistemi 39 - Karaciğer 39 - Kan www.yorumsuz.net.tc 44 - Kalp Maddi Beden - Manevi Beden 52 -

Yayın Listemiz 5 Noktanın Sonsuzluğu daha iyi göstermeye başlar. âleme günümüzde enerji adı verilmektedir. Eskiden Şems-i Mutlak denirdi ve insanın, bu güneşin bir ışın hüzmesinden ibaret olduğu söylenirdi. gösterebilmesi için gerekli bir kap, bir alet olarak düşünülmelidir. İnsan bu alete iyi Mananın hakimiyeti madde sayesinde belli olur. Bu nedenle, beden; ruh ve aklın kendini beden çok süflidir. Ancak, aynı bedenin, süflilikten kurtulduğu takdirde çok ulvi olduğunu bakarsa, o zaman: "Alet yapar, el övünür" atasözü gereğince; ruh da, akıl da kendini Kâinatta genel bir kural olarak: hakikat, hayalde gizlenmiş; hayalse, hakikate perde olmuştur. Hakikat tecelli etmezse, hayal ne kımıldayabilir, ne de konuşabilir. Onun için Hakk, halk ilişkisi aynen, karagöz oyunundaki karagöz oynatıcısı ile karagöz ilişkisine Beden, Hakk'ın suretidir. 

Ama onda nefis, yani şehvet de olduğu için, şehvete esir olan benzer. Hakk perde arkasından kitabını okumazsa, halkın gıkı bile çıkamaz. da bilmek gerekir. elbiseden ibaret olduğunu söyleriz. Çünkü, bizi insan yapan şey, ilk yaratılan olarak Maddi insan bedeninin kâinattan meydana gelmiş olduğu kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçektir. Son zamanlarda bu bedende altmış trilyon hücre, yüz bin kilometre kan damarı, ve her kadının yumurtalıklarında kırk bin yumurta hücresi bulunduğu Darvvin ve taraftarları, sadece bu bedeni görüp, içteki nefha-yı İlâhi yi gözardı ederek, söylenmektedir. düşünemiyor. 

Halbuki, bedenin gerçeği bu değildir. Bedenimizin, isimlendirilmiş bir mana insanın maymundan geldiğini iddia ederler. Biz ise: bu bedenin, içteki o nefha için bir zikredilen o cevherdir. Gerisi sonradan ve nur olan insan için yaratılmıştır. Darvvin'cilerin Her gelen camesin kor, bir camekândır bu" anlattıkları sadece elbisedir. "Dünya denilen iki kapılı bir handır bu girerken bize bir elbise verdiğini, bizim de çıkarken bu elbiseyi asıp, gittiğimizi anlatmak diyen, dünyanın; bir ucundan girilip, diğer ucundan çıkılıncaya kadarki süre içinde, istemiştir. <93-2> diye geçmektedir. İnsanın karanlık olan kısmı budur. 
<93-2>
<93-2>Ruh veya canı ise aydınlık İnsanların çoğu: "Beden" dendiğinde etten, kemikten yapılmış olanın dışında bir şey yönü vardır ki, esas beden budur. Yaptığımız bir hata kalbimizden çıkar mı? Benim çıkmıyor. Onun için de daima: "Allah affetsin" diyorum. Hazret-i Ömer'in: "İki şey var ki, aklımdan hiç gitmiyor. Hatırladıkça, biri için ağlıyor, diğeri için gülüyorum" diyerek İnsanın maddi bedeni ve bu bedenle geçirdiği yaşamı Kur'an'da: "Gece" <92-l>, anlattığı olaylar bu söylediğimizin delilidir. Kızını diri diri gömüşü, müslüman oluşundan sonra tüm günahları affedildiği halde, bir türlü kalbinden çıkmamıştır. 
<93-2><92-l>
<93-2><92-l> Beden denen bu yapı insanın, Allah tarafından yapılmış esas kabridir. Bunun içinde âleme aittir. Bedenin de, ulvi ve süfli kısımları vardır. Bunlar göbekle birbirinden ayrılmıştır. Allah, insanları, ulvi taraftan verdiği sütle besleyip, geliştirmektedir. Bedenin süfli taraflarını atamayız. Çünkü, oradan nesli idame ettiren nur yaratılmakta, yani: "Karanlıktan nur çıkarır" <2-257> gerçekleştirilmektedir. Bu sebeple karanlığı da siyah görünmektedir ve Hacer-ül Esved gibi çok değerlidir. 
<93-2><92-l><2-257>
<93-2><92-l><2-257>Bu yüzden örtme zarureti inkâr etmemek, lüzumsuz saymamak lazımdır. Zira o karanlık, nurunun şiddetinden doğmuştur. insanı iyiliğe yöneltir. Münkir ise: adından da anlaşılacağı üzere inkarcı, yani negatiftir. neler gizlidir neler... Onları gizleyen hicab-ı Kibriya'dır. Kimse kimsenin gönlünden geçenin ne olduğunu bilemez. İnsan-ı Kâmil hariç... Çünkü, onun, ilerde göreceğimiz Beden denen bu kabirde "Bin bir adlı Mehmet" olarak nitelendirilen tüm esmalar vardır. gibi, sekiz çeşit görüşü vardır. 
<93-2><92-l><2-257>
<93-2><92-l><2-257> Münkir: İnkâr eden, nekir ise: Örtülmüş olan anlamına gelir. Bunlar insanda bulunan Münkir, nekir melekleri (Pozitif ve negatiflikler) bu bedendedir ve her an insana zıt emirler vermektedir. "Deveye boynun neden eğri diye sormuşlar. Nerem doğru ki diye cevap vermiş" diye bir iki zıt duygunun ismidir. Nekir bilir, ama örtülü olduğu için kendini gösteremez. Sadece, Bu ikisinin çatışması insanı yakıp, kavurur ve cehennemde yaşatır. Kendini bilenlerin kaldırmış olmaları nedeniyledir. şüpheden arınıp, cennete kavuşması, bu iki zıt duygu arasındaki çatışmayı ortadan İnsan bedeni davul gibidir. Tokmağı vurmadan ses çıkartmaz. Onu, içinden bir çıkıyor diye merak ediyoruz. 
<93-2><92-l><2-257>
<93-2><92-l><2-257>Doğuşatlar ve ilhamlar, o içten gelen vuruşun sonucudur. tokmaklayan vardır, ama biz tokmaklayanı göremediğimiz için, davuldan bu ses nasıl Tokmak kuvvetli vurursa insanın konuşmaları bile vecize, yahut şiir şeklinde olur. İstek, arzu ve duaların amacı, bu tokmağı harekete geçirmektir. bahsedileceği için burada sadece ismi verilmiştir. söz vardır. Burada deve diye nitelendirilen şey dışardan bakıldığında bir sürü eğrilikleri görülen bu bedendir. Ruhu uyanmış olanların bedeni hız kazanacağı için develeri, hecin Bu sembollerin ortaya çıkarılışının nedeni insanları düşünmeye sevk etmek ve devesi halini alır. uyandırmaya çalışmaktır. tarafından ona bahşedilmiş olan bu kesif bedeni dışında, bir de; "Vücud-u Müktesebe" İnsanın: "Vücud-u Mevhube" diye adlandırılan ve kendinin hiç bir dahli olmaksızın, Allah ahiret vücudu vardır. 
<93-2><92-l><2-257>
<93-2><92-l><2-257>Bu vücudun nasıl oluştuğundan ilerki bahislerde geniş bir şekilde diye isimlendirilen ve yaşantısı boyunca kendi çabalarıyla meydana getirdiği latif bir Oluşum ve Devran Mutasavvıfların çoğu, insanın iki annesi olduğunu ve bunlardan birinin kendini bu İnsan olarak dünyaya gelmeden önce nurlar âleminde olduğumuzu ve Allah nasip ettiği için bu dünyaya geldiğimizi evvelce anlatılanlardan biliyoruz. "Allah birdir" <112-1> olduğunu biliyoruz, ama O, adeta bir^bütünü ikiye ayırmışçasına, insanları erkek ve bunları tıpkı bir elmanın iki yarısı gibi birbirlerine ayna yapmıştır. kadın olarak çift yaratmış ve böylece, Âdem'de gizli olan Havva'yı meydana çıkararak, İnsanın meydana gelmesinde baba sema, anne rahmi ise toprak olarak kabul edilir. halinde kendini göstermiştir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1> Anne ile babanın birleşmesi, en üstün yerden, en alta, zemine bir akım oluşması demektir. Bu birleşme semada olsaydı şimşek olarak kalırdı. Arzda olduğu için insan izahat, şişmiş bir balon gibi olan kâinatın sönüp ufacık bir insan hücresinde toplanışını dünyaya getiren anne, diğerinin de öbür dünyaya götürecek olan mürşidi olduğunu söylerler. Ancak, bunlara bir üçüncü anne olarak toprak anneyi de eklemek gerekir. Çünkü, böyle düşünmezsek, "Bundan bin sene önce neredeydik" sorusuna cevap olamazdık. Çünkü, yoktan bir şey var olamaz. Var, sadece vardan olur. O halde: "Velev veremeyiz. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>Biz, bugün varsak, evvelce de vardık. Evvelce olmasaydık, bugün de ki, sır olarak bile var olsak, neredeydik" dendiğinde, toprakta olduğumuz hücresi olarak bu âleme geldik. Yiyecekler kâinattaki her şeyi ihtiva ettiği için, o hücrede söylenecektir. Bu topraktan bin bir esma ile çıkan gıdalarla beslenip, sonunda insan de her şey vardır ve her şeyi kendinde toplayan bu hücre insanı meydana getirmiştir. Bu çırpınışının nedeni budur. Çünkü, bizim ahirete doğuşumuz bu anamız sayesinde anlatmak için yeterlidir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>O halde, bu iki anneye bir üçüncü anneyi, "Toprak anne"yi de ilave etmek gerekmektedir. olduğu için biz sadece bunlar üzerinde duruyoruz. Anlatılanları bir kere daha kısaca İşin aslına bakılırsa, insanın pek çok annesi vardır, ama bunlardan üçü çok önemli özetleyecek olursak: sema, annelik görevini ise arz dediğimiz toprak yapar. Çünkü, gökten (Baba) yağmur İnsanın ilk annesinin kâinat olduğunu söylememiz gerekir. Kâinatta, babalık görevini yağmasa, topraktan (Anne) mahsul alınamaz. olacaktır. Bu doğuşu yapmadan ahirette insan elbisesi giymemiz mümkün değildir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1> İkinci anne: Bizi dünyaya getiren dünyevi annedir. Üçüncü anne ise: Bu iki annenin birleştiği nokta olan Peygamber'dir. O'nun kâinata ve dolayısıyla hepimize: "Ümmetim" yani "Çocuklarım" deyişinin ve "Ah ümmetim" diye suları akan ve her tarafı yemyeşil, rengârenk bir ortama çıkartmaya çalışıyoruz" Kâinattaki her şey gibi, insan da atomlardan, bu atomların insan planına uygun olarak toplanmasından meydana gelmiştir. Toplanma, aleni değil, gizli bir ortamda, yani ana İlk insan oluşumu toprak anada, kokmuş bir balçıkta gerçekleşmiştir. Balçığın kokmuş rahminde olmaktadır. olmasının nedeni, diğer hayvanların ona zarar vermesini ve oraya yaklaşmalarını ananın özetinden ibarettir. engellemektir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>Bu nedenle esas ana; toprak anadır. Bizi doğuran anamız ise, o toprak karşısında meleklerin onlara: "Sen burada kandan başka bir şey görmüyorsun, biz seni Eskiler, ana rahmindeki çocukların: "Ben rahatım, beni çıkarmayın" diye direttiğini, meleklerin onları iterek, zorla çıkarttığını ve böylece rahatları bozulduğu ve istemedikleri bir ortama çıktıkları için doğar doğmaz ağladıklarını söylerler. Onların ilk diretmeleri "Hazret-i Âdem'in toprağı kâinattan alındı" deniyor. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>Bu söz bedeni için doğrudur. Canı demelerine rağmen, çocukları ikna edip, ortam değiştirmeye razı edemediklerini iddia ederler ki, bu benzetme bizim için de geçerlidir. Bize de: "Bu dünya çok dar, ahiret çok daha geniş ve güzeldir" denmesine rağmen, burada kalmayı tercih ediyoruz. Fakat, bir daralma veya bir şişip, bir sönme (Uzay bilginlerinin zig-zag dediği olay) hadisesi hayatımızın devamını sağlayan ve kalbimizde dahi geçerliliğini gösteren bir genişleyip, İnsan; insan haline gelebilmek için cemat (Taşlar, madenler), bitki ve hayvan değişmez bir kanun olduğundan, çocuk nasıl dünyaya geldiyse, biz de, istemesek bile öbür dünyaya gideceğiz. insandaki, onu insan yapan akıl dediğimiz unsur, bir nurdur ve Allah'ın nefhasıdır. âlemlerinden geçmiştir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>Bu geçiş, "Nefis" de denen insan bedeninin oluşabilmesi için şarttır. İnsan nefsine düşkündür, çünkü, nefis bir tavus kuşu gibi, güzeldir. Ama ahadiyete neşredilip, buradaki alıcı vasıtasıyla ahadiyetten vahidiyete intikal ise nefha-yı İlâhidir. Nefha-yı ilâhi, insanda iki türlüdür. Birincisi: bedenin nefhası, yani oksijendir. İnsan bedeni oksijensiz yaşayamaz. Oksijeni havadan alır ve karbondioksit olarak yine "Nefha-yı Rahim", yahut "Rahimiyet Nefhası" vardır ki, bunun ne olduğunu biliyorsunuz. havaya iade eder. Buna: "Nefha-yı Rahman", yahut "Rahmaniyet Nefhası" denir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>Bir de İşte, bu iki nefhanın birleşmesi: "Bismillâhirrahmânirrahîym'dir. Sadece: ilgili nefhadır) ihtiyaç oluşudur. Bu iki nefha birleşecektir ki, insan meydana gelebilsin. "Bismillâhirrahmân" veya "Bismillâhirrahîym" denmeyişinin nedeni; insanda, hem Rahman nefhasına (bu bedenle ilgili nefhadır), hem de Rahim nefhasına (Bu da ruhla ettirilmekte, yani görülür hale getirilmektedir. Neşriyat ahadiyette olmaktadır. Ahadiyet İnsan vücudu milyarlarca noktacıktan meydana gelmiştir. Amerika'daki bir yazı veya resim, nasıl faks veya televizyon yayınıyla buraya naklediliyorsa, insan da vahidiyetten normal sıcaklığını idame ettirebilmektedir. ise görülmez. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>Görülen, ahadiyetten neşredilen ışınların kâinattaki yansımasıdır. Bu nedenle ben bir şiirimde: "Kâinat bir ceset ruhu Mevlâna" demiştim. Bu durum, görünen insan bedeni açısından doğrudur. Görünmeyen kısımlar ise İnsan-ı Kâmil'de toplanır ki, o da Allah'ın aynası olan tek bir nurdur. Zaten kâinatın yaratılmasındaki amaç da o tek, Vücudumuz anasır-ı erbaadan, yani hava, su, toprak ve ateş olarak bilinen dört 12 yani vahid olanı oluşturabilmektir. etmemiştir. unsurdan yaratılırken, Allah, daima kendini zikreden kalbi de içine koymayı ihmal Çünkü, ateşi meydana getiren, havadaki oksijenin yakıcı özelliğidir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>Ateş, oksijen Bu unsurlardan dördüncüsü olan ateş, ilk üçünün birleşmesiyle ortaya çıkmaktadır. yanma işlemi durmaktadır. O zaman da biz bu kalıp için: "Öldü" diyoruz. Vücut vasıtasıyla oluşmaktadır. Latif âlemin malı olan oksijen, yani hava, alınmadığı takdirde bedendeki hücrelerin bir kısmı ölmekte (Neşrolmakta), buna karşılık alınan gıdalardan hücrelerimizdeki yanma işlemi, latif olan o oksijen sayesinde olmakta ve vücudumuz Zamanı gelip, oksijen girişi kesilince yanma durur ve insan ölür. Ölümü takiben beden çürür, parçalanır, moleküllerine ve atomlarına ayrılır, yani enerjiye dönüşür. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>Böylece, enerjiden gelen beden yine enerji halini almış, yani "Her şey aslına rücu eder" kuralı Burada, enerjinin toplanması ve bir beden oluşturmasına; "Haşir", bunun tekrar gerçekleşmiş olur. dağılmasına ise: "Neşir" denmiştir. İleride daha geniş olarak anlatacağımız bu haşir, olduğunu anlamış olurlar. Bilmeyenler ise, başlarına geldiğinde öğreneceklerdir. Çünkü, neşir olayını bilenler, size söylediğim "Haşri, neşir burda gördük" mısraının da ne demek bundan kaçış yoktur. Bilenler korkudan kurtulur, selamete çıkıp, İslam olurlar; İnsandaki haşir neşir veya ölüp dirilme olayı devamlı olarak cereyan etmektedir. Her an bilmeyenlerse, karanlıkta kaldıkları için korku içinde: "Ölünce ne olacak" diye sorup, durular. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>İşte, bilenle, bilmeyenin farkı budur. 13 önce "Efal-i İlahi" bahsinde de anlatmış ve "kün"ün "feyekûn"den çıktığını belirtmiştik. yeni hücreler meydana gelmekte, yani haşir gerçekleşmektedir. Eğer bu olay devamlı olmasa ve sadece haşirde kalınsa, biz yiye yiye büyüyüp, birer tepe halini alırdık. Haşir neşir olayının denizlerde görülenine de: "Med - Cezir" (Gel-git) adı verilir. Bu olayın ilerde kıyamet bahsinde anlatacağız. haşr-i kübra ve haşr-i sugra, yahut kıyamet-i kübra ve kıyamet-i sugra diye bilinenini hücreler imha edilip, atılırken, onların yerine yeni ve sağlıklı hücreler oluşturulmaktadır. İnsanın beden hücreleri alınan gıdalarla her an yenilenmekte, eskiyen ve hastalıklı olan Bu faaliyet hastalıkların iyileşmesinde de etkinliğini göstermektedir. oluşan kan hücrelerinin kana verilmesiyse, zindeliğe neden olur. 
<93-2><92-l><2-257><112-1>
<93-2><92-l><2-257><112-1>Onun için, yorgunluk: İnsanın hissettiği yorgunluk ve zindeliğin nedeni, bu hücre değişimleridir. Ölen hücrelerin imhası, örneğin: Kan hücrelerinin dalakta tahribi, bedensel yorgunluğa; yeni İmha ve yenileme olayı aynı seviyede olmadığından büyüme, gelişme ve ihtiyarlama "feyekûn" (Oluverdi) <3-47> , yani dinlenmedir. Ölenlerin yerini yeni hücrelerin alması ise: o feyekûn'dan doğan "kün" (Ol) <3-47> emridir. Bunların ne demek olduğunu daha ancak Allah bilir. Çünkü, kendini kendinden başka bilen yoktur. "Hudut ve sayı açısından dediğimiz değişimler ortaya çıkmaktadır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>Eğer böyle olmasaydı, insanlar doğdukları şekilde, bebek olarak kalırdı. Büyüme ve yaşlanma olayı; yeni oluşturulan hücrelerin, gidenlerin aynısı olmadığını göstermekte ve devir hadisesinin doğruluğunu Her şeyin devri kendine göredir. Bu konuda dünyayı ele alacak olursak: Dünyanın kendi ispatlamaktadır. güneş etrafında devretmesine ise: "Yıl" dendiğini herkes bilir. Ama bunlara ilaveten bir etrafında devretmesine: "Gün", ayın dünya etrafında devretmesine: "Ay", dünyanın kurala göre onun da hareket etmesi zorunludur. Güneşin hareketini göremeyişimizin de manzumelerin devri vardır. Güneş, çok kimsenin zannettiği gibi sabit değildir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>Genel Her manzume bir âlemdir ve her âlemin de kendine göre bir güneşi, bir ayı ve bir nedeni, bizim de aynı manzume içinde bulunmamız ve güneş sistemiyle birlikte bir başka manzume etrafında hareket ediyor olmamızdır. dünyası vardır. Niyazi Hazretlerinin: "Benim bin kamerim, bin güneşim var" deyişinin nedeni budur. Aslında sonsuz güneş ve sonsuz ay vardır ve bunların gerçek sayısını sonsuz" oluşu sebebiyle, hududu da, sonsuzluğu da Kendi'nindir. Kullar, ancak, Allah'ın kendilerine verdiği kadarını bilebilirler. önce de, kendindeki her şeyi içinde topladığı, ancak mikroskopla görülebilen bir hücre İnsanın kendi âlemi kâinattır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>Kâinat küçülüp, bir insan halini almıştır. İnsan olmadan halindeydi. cinsiyetini babadan gelen bu spermler tayin eder. Bu gerçeği bilmeyenler, çocukları kız Sperm adını verdiğimiz bu hücrelerin yarısı erkek, yarısı dişidir, Bu nedenle, çocuğun olduğunda suçu karılarının üzerine atarlar ki, bu doğru değildir. kaldırmıştır. Keza, suni döllenme ve tüp bebek uygulamaları, tıp teknolojisindeki Bugün teknoloji pek çok şeyi kolaylaştırmıştır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>Mesela: Kuluçka makineleri yumurtadan civciv çıkması için tavuğun günlerce yumurta üzerinde oturma mecburiyetini ortadan terkip dışarda oluşturulabilmesine rağmen, meydana getirilen bu yapıya can gelişmelerin oldukça çarpıcı örneklerini teşkil etmektedir. Ancak, bunların hepsinde canlı hücre veya yumurta kullanılmaktadır. Yumurtanın ve hücrenin terkibi bilinmesine ve bu hayvanlar yararlanır. Hayvanlar o posadan alabileceklerini aldıktan sonra geri kalanını, verilememektedir. Zira, can vermek Allah'a mahsustur. Bu gerçeği unutmadan modern teknolojiden istifade etmek ve o teknolojiyi bu esasa göre değerlendirmek lazımdır. Aynı şekilde, tavuk yumurtasının döllenmiş yumurta olması mecburiyeti de ortadan 15 "İkide bir bilindi, kaldırılamamıştır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>Çünkü, birin meydana çıkabilmesi için ikiye ihtiyaç vardır. Aslına bakıldığında, o ikinin de Bir'den meydana geldiği görülür. O Bir, müspet ve menfi Birde iki silindi" deyişimizin nedeni budur. birleşmesi tekrar Bir'i meydana getirmekte ve bu birleşip, ayrışma hayatın sırrını olarak ikiye ayrılmıştır. Bunu evvelki anlattıklarımızdan biliyoruz. Bu müspet ile menfinin oluşturmaktadır. isterken, diğer taraftan en aşağı âlemde olması dolayısıyla hayvani arzulardan İnsanda iyilik, yani müspetlik hakimdir. Onun için insan, bir taraftan her şeyin iyi olmasını tamamen âri olamaz. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>Çünkü, o da kendisidir ve buraya o âlemlerden geçerek gelmiştir. Bedenimiz aldığı gıdaların enerjisinden istifade edip, posasını atar. O posadan da Her insanın kendine has bir vücut kokusu vardır. Bu koku kâinattan aldıklarının teshike uğramış, ruhlaşmış halinin belirtisidir. kendilerinden daha iptidai canlıların istifade etmesi için çıkartır. O daha primitif canlılar Mikroskop altında hücresel bazda müşahede edilen bu olayın ilahi âlemdeki örneği da alabileceklerini aldıktan sonra, onların çıkarttıklarını toprak alır ve kendine katar. Bu nedenle toprak hazinet-ül esmadır. Hazret-i Şah-ı Velâyet'in Ebu Turab olarak 16 anılmasının nedeni budur. Çünkü topraktaki hassalar, yani esrar (Sırlar) ona açıklanmıştır. âfakta; gökten yağan yağmurla, enfüsteyse; "Sema-yı Din" denen beyinden bedene Bu açıklanma olayı kendi kendine gerçekleşmez. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>Mutlaka bir izdivacı gerektirir. Bu izdivaç nüzul eden düşüncelerin, bedenle izdivacından doğan fikir çocuklarının ortaya çıkmasıyla O hücrenin büyüyüp insan halini almasıyla kâinatın düşüncesi, özü insanda ortaya belli olur. Bizim, "İnsan kâinatın özetidir" derken anlatmak istediklerimize bu da dahildir. Çünkü, kâinat denen şey, gözle görülmeyen küçücük bir insan hücresinin içine sığınıştır. İşte, döllenme veya fekondasyon dediğimiz olay budur. Geri kalan spermler ne yapar? çıkmış oluyor. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47> Bir santimetreküp insan menisinde milyonlarca sperm olduğunu biliyoruz. Bunların hepsi, hücum edercesine yumurta hücresine yönelir ve adeta o hücrenin kapısını çalarlar, ama kapı bunlardan sadece bir tanesine açılır. O içeri girdikten sonra da kapı hemen kapanır. Bedenin Gelişimi İçeri girene yardım olsun diye erir ve yok olurlar. beşeriyet âlemidir. Dünyada milyonlarca insanın oluşma nedeni, kapıdan içeri alınacak o tek insanı meydana getirebilmektir. Tıpkı spermlerde olduğu gibi... Beşeriyetin geri kalanı ne olur? Toprak olur. O topraktan bitki meydana gelir. O bitkileri hayvanlar yer. Sonuçta, insanların o bitki veya onu yiyen hayvanları yiyerek aldıkları enerjiden yeni bir insan hücresi meydana gelmesine yardım etmiş olur. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47>Bu hücrenin ana rahminde Yaşam dediğimiz şey; bir ölüp, bir dirilmeden ibarettir. Buradan ölünüp, oraya doğulur; gelişmesiyle de, ağlaya ağlaya dünyaya gelen bir bebek olarak kendini tekrar bu âlemde bulur. 17 Yaşam Nedir? oradan ölünüp, buraya doğulur. Tek yerde kalınsaydı hayat olmazdı. "O iki denizi olur. O zaman ikilik ortadan kalkar. Bu Bir, yine ikiye bölünür, tekrar vuslatla birleşir ve birbirine kavuşmak üzere bırakıverdi, aralarında birleşmelerini engelleyen bir berzah vardır" <55-19> âyetleri bu iki âlemdeki keyfiyeti anlatmaktadır. Birleşme vuslatta hayat böyle devam edip, gider. Bu da değişmez kanunlardan biridir. Kanun, hükmünü Bedensel âlemlerindeki bu değişimler insanın manevi âlemi için de geçerlidir. Bunu, tek hücrelilerde de gösterir, çok hücrelilerde de... 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>Hatt bazı iptidai çok hücrelileri ikiye ayırdığımızda yaşamlarının devam ettiği görülebilir ki, bunun örneği toprak solucanlarıdır. Doğumundan itibaren bedensel fonksiyonlarını inceleyecek olursak görürüz ki: İnsan, önce, bir süre dinlemekle işe başlamaktadır. Bebek, dinlediklerini beyin kasetine yerleştirir ve sonra "Konuş" emrini aldığında, deposunda biriktirdiklerini sırasıyla; önce heceler ve tek tek kelimeler, daha sonra da cümleler halinde çıkartmaya başlar. Bu nedenle sükut Allah'ın ihsanıdır ve kazanç mahallidir. Konuşmaysa, sarf mahallidir. İnsan tamamen hareketsizdir. Sonra bitki gibi, bazı dış etkenlerle kitlesel olarak hareket kazanmadan sarf edemez ki... Durum, ilerde göreceğimiz seyr-i sülükte de böyledir. etmeye başlar. Anneler bunu, karınlarında tekmelenme hissi olarak ifade ederler. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19> İnsanın yürümesi de aynı şekide gelişir. Çocuk ana rahmindeyken önceleri taş gibi, Hareketli çocuklar zeki olurlar. Onların hareketlilikleri, içlerindeki cevherin Doğumu müteakip hareketlenirler, ama bu hareketleri bilinçsizdir. Bir süre sonra hayvan mertebesine gelip, dört ayak üstünde yürümeye başlarlar. Buna: "Emekleme" denir. 18 fazlalığındandır. Bu durum, proton sayısı fazla olan atomlarda hareketliliğin (Fazla Daha sonra kıyam edip, ayağa kalkar ve insanlığa adım atarlar. Her yediğimiz şey topraktan alınmadır ve bu nedenle bedenin hammaddesidir. İnsan, sayıdaki elektron hareketinin) fazla oluşuna benzer. ilerde, "Sülük" bahsinde daha geniş bir şekilde anlatacağız. İnsan bedeni göbek ile ikiye ayrılmıştır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>Çocuk, anne rahminde göbek bağı vasıtasıyla kanla beslenip, gelişir. Doğumdan sonra rahmet şefkate dönüştüğünden, bu kez beslenme kanla değil, sütle olmaya başlar. Belirli bir yaştan sonra sütten de kesilir ve kendi gıdasını kâinattan kendisi çıkartarak hayatını devam ettirir. Bu durum el tutanlar için de böyledir ve ilerde Mürit bahsinde geniş olarak anlatılacaktır. denge noktası olan göbekte, ikisi de genital bölgelerde, yani aşağıdadır. Göbek, ulvi ve İnsanda, on iki tane burç vardır. Bunlardan yedisi kafada, ikisi göğüste, biri terazinin süfli, yahut aydınlık ve karanlık bölgelerin birleştiği noktadır. Aslında o karanlık dediğimiz Zira alt kısım karanlık olduğu için yabancıya açılmaz, onu ancak ehli açabilir. Ehil haline kısımlar da insan neslinin devamlılığını sağladığı için nur-u esvettir. Ben bu konulara pek girmek istemiyorum. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>Çünkü yanlış anlamalara neden olabiliyor. Nitekim, bu konularla uğraşanlar arasında istismar edilenler olduğu malumdur. gelmek için de nikâh şarttır. 19 İslamiyetin ilk devirlerinde, diğer dinlerde olduğu gibi, şarabın serbest bırakılmış İnsanın tüm hücreleri her yedi yılda bir tamamen değişir ve yenilenir. Bu nedenle insana yedi yaşına kadar mükellefiyet verilmemiştir. İnsan, on dört yaşından itibaren bir başka kâinattaki her şeyden meydana gelmiş olduğu için, azar azar da olsa her şeyi yemelidir. devreye girer ve bu devreleri her yedi yılda bir değişir. Bedensel İhtiyaçlar Bu yapılmadığı takdirde tek taraflı beslenmeden bahsedilir ki, bu da insanda beslenme için çeşitli gıdalar alarak beslenmek gerekir. bozukluğu yaratmak suretiyle bedeni ölüme götürür. Böyle bir durumla karşılaşmamak Maaş: Maişeti temin eden para demektir. İnsan, önce bedenine bakacak, yani işe akl-ı Allah, insanı ana karnında kanla, çocukken de sütle beslemiştir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>İnsan yaşlandıkça çocuklaştığına göre ileri yaşlarda, gençlik çağlarındaki beslenme alışkanlıklarından vazgeçip, hafif gıdalara daha fazla itibar etmek zorundadır. yağ içinde yüzdürülmüyorsa, insan da gıdası ile alacağı yağ miktarını iyi ayarlamak maaş ile başlayacaktır ki, gerisini getirebilsin. İnsan vücudunun, beslenebilmek için tıpkı bir makine gibi yağlanmaya, yani yağa da ihtiyacı vardır. Ama nasıl makine yağsız çalışmaz denip, yağ fıçısına batırılmıyor, yahut zorundadır. glikoza dönüştürülmekte, sonra yakılabilmektedir. Mana alemindeki şaraben tahura, madde âleminde üzümde tecelli ettiği için, vücut ancak bununla, yani glikozla beslenebilmekte ve sadece glikozu yakıp, onun enerjisinden istifade edebilmekte; tıpkı her sevgiyi aşka çevirdiği gibi, her gıdayı glikoza çevirerek kullanmaktadır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19>Diğer gıdalar, yani proteinler ve yağlar da önce karaciğerde Çünkü, nehy edilenlerin (Yasaklananların) hepsi insan bedeni için zararlı olan şeylerdir. olmasının nedeni budur. Ancak, içmesini bilemeyince yavaş yavaş kısıtlamalar getirilmiş ve sonunda tamamen yasaklanmıştır. Fakat, bu yasaklama insan vücudunun alkol Alkol olarak içip, keyif aldığımız şey aslında, şaraben tahuranın suyunun suyunun suyu almaması demek değildir. Çünkü, vücut her meyveden alkol almaktadır. bundan kat be kat etkin olan şaraben tahuranın ne hale getireceğini tahmin etmek sayılabilir. Bu kadar sulandırılmış olan şarap insanı bu derece sarhoş edebiliyorsa, bu dünyanın malı olduğu için şaraben tahura etkisi göstermez. Çünkü şaraben tahura, herhalde pek zor olmasa gerektir. Ama, bu iki sarhoşluk arasında bir fark vardır. Alkol, İnsan "Âdem oğullarına mükerremiyet verdik" <17-70> gereğince mükerremdir. Kerim insanın beyin hücrelerini açıp, zekâsını arttırarak insanı sarhoş ettiği halde, bu âlemin alkolü bunun tersini yapmaktadır. Bedene Bakma Zorunluluğu bekleyemeyiz. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70>O halde insanın ilk yapması gereken şey; bedenini her türlü alışkanlığın olan bu emanete, yani bedenimize iyi bakmazsak emanete hıyanet etmiş oluruz ki, bu durumda; "Allah hainleri sevmez" <8-58> âyeti nedeniyle Allah'ın bizi sevmesini davranış değildir. esaretinden kurtarmak olmalıdır. Belirli bir tasavvufi eğitim almış insan nazarında her şey Hakk'tır. Bu durumda: "Neden 21 Allah'ın hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Kendinden başka şeylere muhtaç olan insandır, insan bazı şeyler yasaklanmıştır" sorusu insanın aklına takılır. Bunun nedeni çok basittir. bedenidir. Kişi, bedenine iyi bakarsa sağlıklı yaşar. Aksi halde sıkıntıyı çekecek olan yine kendisidir. Çünkü, sağlık olmazsa, saadet olamaz. Sıhhatin de maddisi ve manevisi yerde manevi sağlıktan bahsedilemeyeceği için biz daima: "İnsan önce bedenine vardır. Maddi sıhhatin ön planda tutulmasında fayda vardır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58>Maddi sağlığın olmadığı olmadığı takdirde, insanda ne din kalır, ne diyanet, ne de dünya... Peygamberimiz'in: bakmalıdır" diyoruz. Zira beden, emanet-i İlâhi olan ruhun muhafazasıdır. Beden sağlıklı "İlim ikidir. Önce beden ilmi, sonra din ilmi" buyurmasının sebebi de budur. koruyabilmek için zarfa iyi bakmak gerekir. Zarfı yırtıp açan, mektubu ve mektupta İnsanın bir mektup, bedenin ise bunun zarfı olduğundan evvelce bahsetmiştik. Gerek mektup, gerekse zarf, ikisi de kâğıttan yapılır, ama görevleri farklıdır. Mektubu ama bunlardan mümkün olduğunca çabuk vazgeçmelidir. Aksi halde, emanete hıyanet yazılanları meydana çıkarır. O zaman mektubun gizliliği kalmaz. Okuyanlar arasında muhtevasını beğenenler olabileceği gibi, beğenmeyenler, hatt beğenmediği için yırtıp atmak isteyenler de olur. Onun için zarfı iyi korumak lazımdır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58> İnsan, gençliğinde bazı aşırılıklara ve bedenine zarar verecek işlere bulaşmış olabilir bahis konusu olur ki, Allah: "Allah hainleri sevmez" <8-58> olduğu için, bu doğru bir olmaz. Beden olmadığındaysa, ne hayat olabilir, ne de namaz... Bedenin insana emanet İnsan bedeninin muhafızlarının başında ağız gelir. Oradan geçenlere dikkat edilmezse, emanet olarak verilmiş bu beden elden gidiverir. Gençlik çağlarında alınan gıdanın biraz fazla olması mahzurlu değildir. Ama, büyüme çağı durduktan sonra insan gıdasına dikkat etmek zorundadır. Hele hele yaşlılıkta, daha da Doğrudur, ama boğazdan gelen canın boğazdan çıktığının unutulmaması şartıyla... dikkatli olmak gerekir. Halk arasında: "Can boğazdan gelir" diye bir söz vardır. Bu nedenle, bedene bakmanın bir yolu; hastalık halleri dışında ve sağlıklı olunduğu Çünkü, insanın önemli olan tarafı maddi bedeni değil, manevi beden dediğimiz gerçek devrede, bedenin hayvansal taraflarını azaltmak için biraz az hayvansal gıda almaktır. vücudu, yani düşünce âlemidir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58>Onun için, insanın biraz az yemesinde fayda vardır. salgılarının artmasına sebep olur. Bu da hazmın gözde başladığının delilidir. Böyle yapmak, en azından hazımsızlık problemini ortadan kaldırır. Her ne kadar tıpta hazmın ağızda başladığından bahsediliryorsa da, esas hazım gözde başlar. Çünkü, Lokma deyip de geçmemek lazımdır. Çünkü, lokma namazdır. Lokma olmadı mı, beden güzel bir sofranın görülmesi derhal, tükrük salgısı başta olmak üzere, tüm hazım Her insan kendinden mesul olduğu için kendini bilip, ona göre hareket etmelidir. "Sultan Aziz bir oturuşta bir koyunu yermiş" diyerek, aynı şeyi ben de yapmaya kalkarsam, ya Allah, merhametini kullarına da vermiş olduğu halde, insanlar çok kere kendilerine patlarım veya yarıda pes etmek zorunda kalırım. edilişi ve bu emaneti koruma emrinin verilişi boşuna değildir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58> Bu sebeple, bedeni küçümsememek lazımdır, çünkü, dağların, taşların dayanamadığı zati tecelliye dayanabilen yegâne yapı o bedendir. Kuvvetlenmekten gaye, dayanma gücünü arttırabilmektir. İnsan, görse de, görmese de emanet Allah'ındır. Allah: "Hiç kör ile gören eşit olur mu" <6-50> demekle, gören ve görmeyenin eşit olamayacağını ifade etmiştir. yenen şeyler, insanın içinde kara bir duman halinden sonra ateş olup, yiyenin içini İnsanın, sağlıklı olabilmek için, helal lokma ile beslenmesi lazımdır. Kara para ile alınıp, kavurur. Çünkü, insanın manevi hastalığını giderecek ilaçlar da, madde olarak vücuda karın, kalça, bel gibi kısımlarında, adeta kışlık gıda stoku gibi biriktirir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50>Mafsal gibi girdikten sonra enerji haline dönüştürülmektedir. İnsan, beslenmesini bilmez ve harcayabileceğinden fazla kalori alırsa, (Özellikle de karbonhidrat şeklinde) karaciğer bunları yağ haline getirip, vücudun az hareketli olan için söylenmiştir. Vücutta biriktirilen yağlar, insanın gıda bulamadığı zamanlarda işe hareketli kısımlarda yenilenme fazla olduğu için yağ birikmez. Çünkü, hareketli yerler, hata kabul etmeyen vücut bölümleridir. "Hareket devaların başıdır" sözü bunu anlatmak ters taraftan esen bir rüzgâr evi yerlebir ediverir. yarar. Bu durumda, beden bu stokları kullanarak enerji açığını kapatır. Emanet olduğu için bedene iyi bakmak, emanete hiyanet etmemek gerekir. Neden? 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50>Çünkü, bedende Beytullah vardır ve bu, Kâbe gibi kul yapısı değil, bizzat Allah yapısıdır. merhamet etmez ve Allah tarafından kendilerine sun-u İlâhi olarak bahşedilmiş bedenlerine iyi bakmayıp, onu harap eder, böylece de, emanete hıyanet etmiş olurlar. Hatt pek çoğu, bedenin Allah'ın eseri olduğunu dahi inkâr edip, bu büyük eseri düşünenlerin tabiattan öteyi zevk edememeleri, ve tabiat kanunlarını kimin koymuş küçümsercesine: "Bunu tabiat yarattı" demeyi marifet sayarlar. Bunun nedeni; böyle olduğunu anlayamamış olmalarıdır. Anlayabilmek için hidayete ermek gerekir. elbisenin eskimesine: "Hastalık", eskiyen yerlerine konan yamalara: "İlaç", yamama işini 24 Vücudun Korunma Mekanizmaları ve Hastalık Bedeni, insanın gerçek varlığı olan ruhun elbisesi olarak nitelendirmek mümkündür. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50>Bu yama tutmaz ve kullanılamaz olur ki, buna da: "Ölüm" diyoruz. Ama, şunu hiç bir zaman yapan terziye de: "Doktor" demek yanlış olmayacaktır. Beden elbisesi iyice eskiyince, terzi ne kadar usta, yama ne kadar bol olursa olsun, göre: Eski bir evde oturan yaşlı kocakarının evi bir yağmurda akmaya başlar. Kadın bir unutmamak lazımdır ki, insana: "Geri dön" emri gelmeden ölüm denen olay gerçekleşemez. Bu anlattıklarımızı Mevlâna, Mesnevi'de bir kocakarı hikayesiyle anlatmıştır. Hikâyeye Yine tamirci çağırılır. Bu durum bir kaç kez daha tekrarlandıktan sonra, bir gün şiddetli ve tamirci bulup, çatıyı aktartır. Bir süre sonra duvarından bir çatırtı duyulur. Yine bir tamirci bulunup, oraya bir destek konur. Sonra yine bir başka yerden bir başka çatırtı duyulur. almaktayız.
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50> Ama, Allah öyle bir sistem kurmuş ki, vücudumuz, o aldığımız mikroplarla bir İşte, insan bedeni de bu kocakarının evi gibidir. Hastalık, ilaç, ameliyat derken, bir ecel rüzgârı onu toptan götürüverir. Allah, insanı hasta yaratmamış, hastalık istidadı ile yaratmıştır. İnsanı hasta eden ef'alidir. Kendini korumayan hastalanır. Çiftçiler, berekettir diye kar yağışını severler. Çünkü kar, toprağın ve tohumun üstünü örterek, onları yavaş yavaş suya doyurur. Karın, mikrop kırıcı bir etkisi de olduğu için, çok kar yağan memleketlerde ve karın çok olduğu mevsimlerde nezle, grip gibi 25 Hastalık insan için dertir diye algılanır. Ama, Allah bu derdi kullarına kendini hatırlatmak hasalıklara pek sık rastlanmaz. pek anmaz. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50>Allah, ufak bir dert verip, insana kendini hatırlattıktan sonra, o derdin için merhametinden verir. Çünkü, insan, sağlığı ve refahı yerinde olduğu sürece Allah'ı devasını da verir. İnsanların da, saatler gibi bu etkenlerle ayarı bozulur. Bozulan, yani hastalanan bir İnsan vücudu saate benzer. Sıcak, soğuk ve ani hava basıncı değişikliklerinden etkilenir. vücudun düzelmesi için akla ve ilme ihtiyaç vardır. yüklenmekten ürküp, telaşlandılar, ve insan yüklendi" <33-72> denmekle, insanın her Her şey Allah'tandır. Biz, burada kulluk vasfında ve ikilik âlemindeyiz. Her türlü belâ insan içindir. Çünkü, Kur'an'da: "Biz emaneti semalara, arza ve dağlara teklif ettik, onlar her an bunlarla temas halindeyiz. Bunların bir miktarını da devamlı olarak vücudumuza türlü sıkıntıya direnip, dayanacağı anlatılmaktadır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72>Bunun anlamı şudur: Çevremizde milyonlarca, gözle görülmeyen, mikrop adı verilen canlı bulunmaktadır ve biz taraftan mücadele ederken, diğer taraftan da kendini onlara bağışık duruma getiren maddi değildir. Bu maddi hastalıkların yanında bir de manevi olanları vardır. Bunlara antikorlar üretmektedir. Buna biz: "Aşılanma" diyoruz ve çoğumuz, ağız, burun veya ciltten vücudumuza giren pek çok mikroba karşı bağışıklık kazanmış durumdayız. Bağışıklık; vücudumuza dışardan gelen mikrop adlı misafirlerin tanımasını ve onların faydalı mı, zararlı mı olduğunun anlaşılmasını sağlar. Evvelce karşılaşılmayan değişik bir Bu kararsızlık ve tanıyamama, yani bağışıklık olmaması, mikropla mücadeleyi bir süre mikrop alındığında, vücut onun dost mu, düşman mı olduğunu anlamakta tereddüt eder. durdurur ki, bu da hastalığa yol açar. İnsan vücudu zararlı mikropları hemen muhasara altına alır. Mesela: Kolumuzda bir Vücuda giren mikropların faydalı, yani dost olanları da vardır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72>Bunlara örnek olarak; sütü yoğurt haline getiren mayadaki mikropları gösterebiliriz. tutup, onların kana karışmasını ve tüm vücudu işgal etmesini engellemeye çalışır. Ama, çıban çıksa, koltuğumuzun altında bir beze meydana gelir. Bu beze dediğimiz şey, vücudun kendini korumak için oluşturduğu bir kaledir. O beze veya bezeler mikropları engelleyemediği zaman doktora müracaat etmek lazımdır. birlikte gitmeyeceği için, kişi ölse bile hastalık burada kalmaya mahkûmdur. Hastalık insan için bir arazdır. Gölge gibidir, geçicidir. Bazı hastalıklar çabuk geçer, bazıları uzun süre devam eder. Hatt insanı öldürebilenleri bile vardır. Ama, insanla için halk edip, Lokmanlık vermiş olan yine Allah'tır. Allah böylece, dıştan doktorun verdiği İnsanın bedeni de bir arazdır. Çünkü, esas olan o beden değil, bedenin içindekidir. İnsanın özünde hastalık olmaz, çünkü, öz cevherdir. Hastalık özde değil, araz durumunda olan bedende veya düşüncede olur. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72>Onun için insanın tüm hastalıkları örnek olarak halk arasında delilik diye nitelendirilen rahatsızlıkları ve hallusinasyonları gösterebiliriz. olayları algılayabilecek bir yapıda yaratmıştır. Bu frekans hudutları aşıldığında, aşanlar Allah insanı, bedensel kapasite itibariyle, belirli frekanslar arasında cereyan eden bağlamayacaktır. anormal olarak kabul edilir ve "Deli" diye nitelendirilir. Ama tabii bu hudutlar Allah'ı diye tarif edilebilir. Hallusinasyonlar tıpkı rüyalara benzer. Rüyadan farkı, uykuda değil Hallusinasyon ise: "İnsanın iç alemindeki olayların dış âlemde müşahede edilmesidir" uyanıkken görülmesidir. Olay: kişinin, hayalindekini karşısında, yahut dışında yaptırılmaktadır. görmesinden başka bir şey değildir. Nasıl insana rüyasında bir şeyler yaptırılıyor, veya bir şeyler yedirilip, içiriliyorsa; hallusinasyonda da aynı şeyler kişi uyanıkken yolla geçmeyen hastalıklar için dışardan yardım gerekir ki, bunun için de doktora gidilir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72> İnsan vücudu; doktoru, eczacısı, eczanesi kendinde olan bir yapıya sahiptir. Pek çok hastalığın tedavisini bu vücut yaptığı için, hastalıkların çoğu kendi kendine geçer. Bu Bazılarının: "Bana Allah bakar, doktor gerekmez" demesi ham bir hayalden başka bir O halde esas doktor bâtınîdir ve içeridedir. Dışardaki doktorlar bunun yansımasından oluşmuşlardır. Ancak bu dışardakileri de inkâr etmemek lazımdır, çünkü, onlar aslın devası olmayan hastalık vermedim" demektedir. Ancak, çarelerinin bulunması için biraz temsilcisidir. şey değildir. Bu sözü söylemeleri de Allah'ı bilmediklerini gösterir. Çünkü, doktor bir anlamda: "Ben size şah damarınızdan daha yakınım" <50-16> Diyen'in hüvezzahir esmasından gayrı değildir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>Bize o doktor vasıtasıyla bakıp, şifa veren ve onu derde deva ilaçlarla, içten de kendi yardımıyla kulunu tedavi eder. Lokmanlık diye nitelendirilen şey; Allah'ın Lokman'a verdiği tıp bilgisidir. Ama bu bilgi, Lokman Hekim'i ölümden kurtaramamıştır. Lokman Hekim tüm hastalıkların devasını ve eczaların özelliklerini bildiği halde, kendisi dizanteriden ölmüştür. Bu hastalığa yakalandığında öğrencileri, her ilacın özelliklerini bildiği halde, kendini niçin tedavi etmediğini sorduklarında: Lokman Hekim, ilacı suya atıp, onun suyu katı bir madde haline getirdiğini gösterdikten sonra: "Siz ilacın etkilediğini zannediyorsunuz, etkilememiş, neticede ölmüştür. ama o ilacın etkisi, ona o emri verendendir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>Esmasını alıverdiği anda o ilacın etkisi kalmaz" diyerek, işin aslını anlatmıştır. Sonra kendisi de ilacı almış, ama ilaç onu iyileştirmeyebilir, hatt ona zararlı olabilir. Onun için rastgele ilaç almaktan kaçınmak İlaçların etkisi kişiden kişiye değişir. Bir insana iyi gelen bir ilaç bir başka kişide, velev ki hastalıkları aynı bile olsa, aynı etkiyi göstermeyebilir. Birini iyileştiren, bir diğerini verdiğimiz laboratuvarlarımız imal edip, bedenimizin istifadesine sunmaktadır. lazımdır. Bugün pek çok hastalık vardır ki, daha doktorlar bile ne olduğunu bilmemektedir. Aynı şekilde daha laboratuvara girmemiş ve etkisi tespit edilmemiş nice ilaçlar vardır. görünmesi) rol oynamaktadır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>Normal bir bedenle yaşayanların, daima, kendilerini Bunların pek çoğunu da, bizim haberimiz bile olmadan beyin ve karaciğer adını Yeni bir hastalık çıktığında herkes şaşırıyor. Bugün herkesin adını bilip, tedavisini bilmediği iki hastalık vardır. Bunlardan biri vücut hücrelerindeki itidalin bozulması sonucu oluşan kanser, diğeri AİDS'tir. Allah, bunların da devasını verecektir. Çünkü, O: "Ben Zaten bu hastalıklar, her ne kadar Allah'ın insanlara verdiği bir ceza olarak nitelendirilse zaman geçecektir. de, aslında, insanlığı felaketten korumak için Allah'ın merhametinden verdiği, birer uyarı Her hastalık bize sağlığımızın değerini bilmemiz için birer derstir. Bu dersler olmasa, biz olarak düşünülmelidir. hep sağlıklı kalacağımızı düşünüp, şükründen uzaklaşır ve Allah lafzını unutuveririz. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>Ama da, böylece, bağırta bağırta bize Kendi'ni hatırlatıyor. 29 hastalığa yakalanınca, sabaha kadar "Allah Allah" diye inleyip O'nu hatırlayıveriyoruz. O koymuştur. İnsanlar bu kurallara uymayıp, hayvan gibi yaşamakta ısrar edince, bu kez Allah, insanların hayvanca değil, insanca bir hayat sürmelerini sağlamak için kurallar karşılarına AİDS denen hastalığı çıkartmıştır. Bazıları bunun virütik, yahut anormal Her davranışın mükâfatını da, mücazatını da verecek olan Allah'tır. İşte, insanın proteinden kaynaklanan bir hastalık olduğunu söyleyecektir. Doğrudur, ama, o etkeni yaratan Allah değil midir? yöntemine dönmektedir. hayvanca yaşamakta ısrarının cezası bu AİDS olmuştur. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>Bir süre sonra bunun çaresi bulunacaktır. Ama, o zamana kadar da insanlar, seks konusunda insanca hareket etmeyi öğrenmiş ve benimsemiş olacaklardır. Nitekim, bugün çok kimse hastalığa yakalanma korkusundan dolayı atipik ilişkilerden uzaklaşmakta ve doğru olan eski evlilik Burada akraba evliliği yapmak gibi hatalı düşüncelerin temessülü (Bir şekle bürünüp, AİDSİn kanla bulaşması bile, insanların, kötülüklerden korunmak için dikkatli olması ve zararlı kimselerden uzaklaşması gerektiğini gösterir. noksansız ve kusursuz yarattığı için Allah'a şükretmeleri gerekir. Doğuştan gelen bedensel rahatsızlıklar ve anomaliler genetik hatalardan kaynaklanır. da: "İşlerin en hayırlısı vasat olanıdır" prensibini benimsemelidir. Ayrıca, fazla kiloların Dünya da, şehirler de, bedenimiz de her an yıkılıp, yapılmaktadır. Şehirlerdeki yıkılıp, yapılmaları görüyoruz. Kendi bedenimizdekileriyse göremiyoruz. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>Vücudumuzdaki tüm olduğuna göre, insan vücudunda ne kadar hücre değişiyorsa, kâinatta da o kadar yıldız kan hücreleri, her yüz yirmi günde bir tamamen yenilenmektedir. Kâinatın özeti 30 değişiyor ve ölenlerinin yerine yenileri meydana geliyor demektir. ondan. Bu da gösteriyor ki: iş bizde değil, Allah'tadır. Zaten, baki olan da; o Bu değişim ve hücre yenilenmesi, neden aklımıza yeni şeyler getirip, eskileri götürmüyor? Çünkü, O'nun güneşinin hüzmeleri hep oraya vurup durmaktadır da görünmeyendir. Çünkü, mana O'dur. Burada akla: "Madde O'nun değil midir" sorusu zayıf kimseler daha fazla üşürler. Şişmanlarda kömür yerine geçen yakıt, yani yağ daha takılacaktır. Madde, O'nun evidir ve kendini oradan gösterecektir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>Çünkü: "Kalb-i mümin Beytu İlah "tır. fazladır. Yağın, kanın oksijeniyle yanması sonucu ortaya çıkan enerji sayesinde insanın İnsan bedensel bakımdan zayıf veya şişman olabilir. Şişmanlar fazla üşümez. Genelde üzere yağ haline çevirir ve depo eder. Gerektiğinde de o depodan alır ve yine enerji vücut ısısı sabit tutulur. Yakıt fazla verilmişse, enerji fazlalaşır ve insan terlemeye başlar. Çünkü, terleme vücudu soğutma yöntemlerinin başında gelir. Tıpkı terleyen Alınan gıdalardaki enerji fazla geldiğinde vücut bu fazla enerjiyi, gereğinde kullanmak testinin içindeki suyu soğuk tutması gibi... Biz, madem ki, o vücudun birer parçasıyız; ha ölüp, toprak altına konmuş ve onun haline çevirerek kullanır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>Bu çevirme işini yapan organ karaciğerdir. Enerji kuvvet demektir. Kuvvetin karşılığı ise melektir. Aşırı şişmanlık gibi, aşırı zayıflık da iyi değildir. İnsan her konuda olduğu gibi bu konuda kısa zamanda verilmesi de doğru değildir. Zayıflama yavaş yavaş olmalıdır. Yaşlılık ve Ölüm Her insanda tüm azalar vardır. İnsan gelişirken bu azalardan bir kısmı daha fazla, bir kısmıysa daha az gelişir. Bu durum yaşlanmada da aynıdır ve her insanın bir uzvu, diğer uzuvlarından daha fazla ve daha hızlı yaşlanır. Onun için kimi insan beyninin, kimisi Çoğunun ölüm nedeni de bu şikâyetçi olduğu organına ait bir hastalıktır. kalbinin, kimi de böbrek veya midesinin daha erken yaşlanmasından şikâyet eder. kolay ihtiyarlamaz. Kafanın genç kalabilmesi; iyi düşüncelerle dolu, yani cennette Genelde, bedeni ihtiyarlatan kafanın ihtiyarlamasıdır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16>Kafası genç olanın bedeni kolay olmasını gerektirir. Zaten, Allah'ı bilen cennet-i irfandadır. âyetiyle belirtilmiştir. Bu durumun ne demek olduğunu bir şiirimde: "On sekiz bin âlem İnsan öldüğünde canının nereye gittiğini, ehl-i şeriat dahil kimse sormamaktadır. Bu konu Kur'an'da: "de ki: biz Allah'tan geldik ve sonunda O'na döneceğiz" <2-156> ederler. Ey iman edenler ona salât edin, selâm verin ve teslim olun" <33-56> diyerek kâmil insandır" mısraı ile açıklamıştım. Hepimiz insandan geldik ve yine insanda toplanacağız. Bunun böyle olduğunu Kur'an: "Allah ve melekleri peygamber'e salât tasdik etmektedir. Buradaki: "ey el tutup inananlar" demektir. Beden Organları karaciğer böbrek başta olmak üzere pek çok organ değiştirilmekte, ama bu değişiklikler 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>Her şeyin olduğu gibi, organların da bir maddi, bir de manevi yönü vardır. Maddi olan organ değiştirilebilir. Fakat organın manevi veçhesi değişmez. Nitekim günümüzde kalp, kişinin manevi yapısında, yani kişiliğini oluşturan düşünce sisteminde değişikliğe neden 32 olmamaktadır. İnsanın yüzü cemalullahtır ve Allah'ın insana verdiği kitabın ön sayfası, yani Fatiha'sıdır. Organ bağışının doğru olup, olmadığı münakaşa edilmektedir. Bu münakaşa; vücudun bir bütün, bizlerin de o bütünün birer parçası olduğumuzun bilinmemesinden toprak adı verilen bölümüne dahil olmuşuz, ha bir veya bir kaç organımızı bir başka kaynaklanmaktadır. kişiye vererek, aynı vücudun bir başka parçasına dahil olmuşuz, hiç bir şey fark etmeyecektir. Onun için organ nakli ve bağışının hiç bir mahzuru yoktur. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>Hatt, o olacaktır. bağışlanan organ, daha kestirme yoldan dünyaya dönmüş olacağı için memnun bile İnsanda, hayat için olmazsa olmaz durumda olan beş organ olduğunu, bunların kalp, Altmış yaşımı geçtiğim için benim organ bağışımı kabul etmediler, ama şahsen gençlerin bağışta bulunmalarına taraftarım. Allah, kâinat ve ilâhi mertebelerden bahsederken anlattığımız iç ve dış meselesi, insan beyin, kan, karaciğer ve böbrekler olduğunu evvelce belirtmiş ve bu beş organın hazerat-ı hamse-i ilâhi'ye tekabül ettiğini yazmıştık. Hiç bir beden fonksiyonu insanın kendi elinde değildir. Buna insanın görüp, işitmesi de bedeni için de geçerlidir. İnsanda vücudu besleyen atardamarlar derinden, artıkları toplayan toplardamarlar ise yüzeysel olarak geçer. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>Zaten görünen de bu Kulaklarım biraz ağırlaştı, ama bazen çok iyi duyuyorum, bazen de hiç duymuyorum. Bu toplardamarlardır. dahildir. İnsanın öyle zamanları olur ki kulağı bazı şeyleri iyi duymaz olur, ama bazen de 33 da benim elimde olan bir şey değil... öyle olur ki, iyi duymayan kulak normal işitir oluverir. Ben bunu kendimden biliyorum. Dıştaki güneşin leke yapmasının nedeni; sıcaktan oluşan ter habbeciklerinin ışığı kırması Cilt İnsan ağacının kabuğu mesabesindedir (durumundadır). En fazla etkilendiği tabii şey güneştir. Bu, içteki güneş de olabilir, dıştaki güneş de... Ama hangisi olursa olsun, etkisi, lekeler şeklinde belli olur. olursa, göz yine mevcut olduğu halde, görme fonksiyonu kaybolur ve biz bir şey veya bir kısmının mercek etkisi yaparak ışığın şiddetini arttırmasıdır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56> İçteki güneş ise sıkıntı güneşidir. Bu da yakıcıdır ve sonuçta lekeler oluşmasına neden olur. Şems-i mutlak ve şems-i mukayyet diye adlandırılan iki güneşin ciltteki etkileri bunlardır. Yüz Fatiha güzel olmazsa, göz ondan nasibini alamaz. Bazıları: "İçi güzel olsun yeter" derler. Evet. doğrudur, ama herkes içe bakmasını bilemeyeceği için insanın içinin de, dışının da güzel olması istenir ki, herkes ondan hoşlansın. sevaptır" deyimidir. Ama biz güzeli bilmediğimiz için güzelin suretine bakıyor ve o suret "Allah güzeldir ve güzeli sever" sözünün halk arasındaki karşılığı: "Güzele bakmak İnsanın bedensel güzelliği; ayın, on dördündeki parlaklığına benzer ve geçicidir. Allah'ın bozulunca, güzel yerinde durduğu halde, onu tanıyamıyor ve güzelliği gitti diye ondan kaçmaya başlıyoruz. Onun için insan, hiç bir zaman güzelliğine güvenmemelidir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>Çünkü güzellik, onun güzelliği ise kalıcı olduğundan, dışa değil, daima o iç güzelliğe bakmak gerekir. Buna da: "Mecazdan geçip, hakikate gelmek" denir. Biz, O'nu bilmediğimiz için aksine güzel diyoruz. görünüşüne o güzelliği verenindir. Kişinin: "Güzelim" dediği şeyin aslı topraktır ve sonunda yine toprak olacaktır. O toprağı hayattayken güzel gösteren, ona yansıyandır. "Hakk görüşüyle baksan vech-i hasene Biz, güzellik diye hayale tapıyoruz. Taptığımız bir gölgeden başka bir şey değildir. Eğer bilinçlenir de, o güzelliği yapana taparsak, o zaman gölge silinir ve o gölgede, asla Gözler insanın içinin aynasıdır. Böyle olduğu bilindiği için, doktorlar önce hastanın tapmış oluruz. Yazılır defter-i a'maline bin bir hasene" beytinin anlamı budur. Bu anlattıklarımızın en güzel ispatı; sevgilisi ölen kişinin onu gömmesidir. Sevileni, canlıyken sevdirip, güzel gösteren Allah'ın nurudur. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56>O nur da kendinden ayrı olmadığı gözüne bakarlar. Balıkların bile tazeliği gözlerinden anlaşılır. Halk arasında: "Gözler için, resme değil, ressama yönelmek ve ressamı istemek lazımdır. 35 Gözler için, o bir işe yaramayacaktır. İkincide, söylenenler bir taraftan girip, diğer taraftan konuşur" diye bir söz vardır ve bu, anlayanlar için doğrudur. Göz bir pencereden ibarettir. O pencereden girenler beyinde şekillenip, renklenir. Pencere kapanır, beyne nakil yollarında veya beynin algılama merkezinde bir arıza Gözün aldanma ve aldatma ihtimali daha fazla olduğu için Kur'an'da, göz kulağa göremez oluruz. nazaran ikinci planda tutulmuş ve daima: "Duyar, görür" <17-1>, <40-20>, <40-56>, <42-ll> vs. denerek kulağa öncelik verilmiştir. ândadır.. İnsan dış gözle bile kilometrelerce mesafeyi görebilirken, âna tâbi kalp İnsanda bir de: "Basiret" denen kalp gözü vardır. Bu gözün görüşü zamanda değil, gözüyle neler görmez... şeyden bahsedilemez. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>İnkârda olanların inkâr nedeni, basiret gözlerinin kapalı Dış göz, aldanabildiği için her an şüphededir, ama basirette göz aldanması diye bir olmasıdır. İnsanda kalp gözü veya bilgi gözü denen şeyi anlatabilmek için misalen: bir mühendisin kapıları, salonu, balkonları, mutfağı, tuvaleti, banyosu, v.s. yi kafasında şekillendirdikten kafasında bina planı yapmasını ele almak mümkündür. Mühendis, binanın kaç odalı olacağını, neresinden girilip, neresinden çıkılacağını, odalarının konumunu, pencereleri, ve bitmiş olarak düşüncesinde gördükten sonra, gördüğünü bir proje halinde kağıda İnsanda, kulağın gözden önde geldiğini söylemiştik. Bunun delili: kör peygamber olduğu geçirecektir. Hatt projeden anlayamayanlar için bir de maketini yapacak, inşaata bundan sonra başlayacaktır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>İşte, kâinat da böyle oluşmuştur ki, bundan evvelce halde, sağır peygamber olmamasıdır. Gözleri görmeyen peygamber Hazret-i Yakup'tur. bahsetmiştik. Kulaklar de deposu boş kalır. Şimdi, böylelerine dudak hareketleriyle konuşma öğretmektedirler. Gözleri önce kör olmuş, sonra oğlu Yusuf'un gömleğini gözüne sürünce açılmıştır. Sağırlık, doğuştan olursa, dilsizliğe neden olur. Doğuştan dilsiz olanlarda neden, çocuğun işitmemesidir. İşitemeyince, duyduklarını depo edemez. Bir şey kapamadığı için Allah kimseye işitme zorluğu vermesin. Bu dilek tüm duyular için geçerlidir. Çünkü, İnsanın vücut yapısını bir ağaca benzetmek mümkündür. Bunun esas kısmı gövdesidir. hepsinin yeri ayrıdır. Kulağın önemini belirtmek için anlatılan bir hikaye vardır. Hikayeye göre: çıkacağı için, o da makbul değildir. Böyleleri için: "Söyle, söyle faydasızdır" denir. Ama İnsan üç çeşittir. Birincide, kulak tıkalıdır ve ne söylenirse söylensin içeri girmeyeceği üçüncüde, söylenenler içerde kalacağı için, onların, ilerde destur verildiğinde, dışarı boşaltacak dolu bir depoları olacaktır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Zaten izin verilmezse içindekileri boşaltmak kişinin elinde değildir. Bir şiirimizde: 37 "Bir emirdir çeviren arş ile kürs-i feleği Buna memur oluyor yerle göğün her meleği" verilebilir. Çünkü, bu ikinci ağız ilim ağzıdır ve izinle açılır. diyerek, bu gerçeği anlatmak istemiştik. Ağız "Neden yüzde göz, kulak ve burun delikleri çift olarak yaratılmış da ağız tek olmuştur" diye bir soru sorulabilir. Bunun cevabı: "İkinci ağız deliği içerde olduğu için" diye Azı dişleri, insanın et yiyebilmesi için girintili, çıkıntılı olduğu gibi, ayrıca köpek dişleriyle Dişler İnsanlar bazı gıdalarını bitkilerden, bazılarını da hayvanlardan alırlar. Bu nedenle dişleri inişli, çıkışlı, yani, hem kesip, parçalayacak; hem de ezip, öğütecek şekilde yaratılmıştır. oluşan yerdir. Otobur hayvanların dişleri insanlarınki gibi değil, düzdür. de takviye edilmiştir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Bu tip dişler daha ziyade etobur canlılarda bulunur. Onun için insan, hem İllâ (Herşey), hem de Lâ (Hiçbirşey)dır. Bu diş yapısı dahi, insanın Lâ ile İllâ arasında, yani berzahta olduğunu göstermektedir. Berzah: İki şeyin çarpışması sonucu 38 ve hayvanlar o mevsimde içgüdüleriyle hareket ederek çiftleşip, nesillerinin devamını Dalak Her zerrenin bir kabri vardır. İnsandaki kan hücrelerinin kabri de dalaktır. Genital Organlar hayvanlarda Allah'ın kurduğu düzene uygun olarak devam eder. Belirli bir mevsimi vardır Hayvanlarda bulunan her his insanda da vardır. Örneğin: Şehvet hissi... Bu, Kan dolaşımında hiç bir zaman geri dönüş olmaması, Allah'ta rücu olmadığını gösterir. sağlarlar. Ama insanda böyle midir ya? İnsan, yaz, kış, soğuk, sıcak demeden, her zaman şehvete yönelebilir. Çünkü, yaratılışı buna müsaittir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Bu yapıya sahip oluşu nedeniyle de, iş belirli kurallara bağlanmıştır. Kol ve Bacaklar Buraları iyi düşünüp, hayvanla insan arasındaki farkı iyi değerlendirmek gerekir. Zira kalp oradadır. Diğer kısımlar, yani kollar ve bacaklar, bu ağacın dalları gibidir. Bu dalların ucunda parmaklar bulunur ki, bunlar; meyve veren, yani eser yaratan kısımlarıdır. Ağaçların tek istisnası kiraz ağacı olmasına rağmen, onda bile, uç kısımlarda daha çok kiraz bulunur. Neş'e-i ilâhi çok çeşitli olduğu için insanların marifetleri de çok çeşitlidir. Bazı insanların İnsan hayatının devam edebilmesi için bedenin temizlenmesi şarttır. Bu işi de akciğerler elinden çok iş gelir ve bu yüzden bunlara: "Çok yönlü insanlar" denir. 39 Akciğer üstlenmiştir. Akciğerler bu işi nefha-yı ilâhiyi kullanmak suretiyle yapmaktadır. Nefha: İnsanın içinde koca bir şehir, koca bir ülke, hatta koca bir kâinat vardır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Karaciğerin Nefes demektir. Akciğerlerin küçük dolaşımdaki, yahut tasavvufî tabirle, küçük devrandaki rolünden evvelce bahsettiğimiz için, burada tekrarlamayacağız. Karaciğer Karaciğerin yeri mahall-i evhamdır. Siroz nedeni ise evhamlılıktır. İnsanın evhamlı olması yaptığı kimyasal reaksiyonları, aynı sürede yapabilmek için kaç kimyagere ihtiyaç olduğunu hiç düşündük mü? karaciğerin yükünü çok arttırır. Kan İnsanın aldığı gıdalar, esmalarına göre farklı enerji türleri oluşturur ve bunların her temizlik organlarına (böbrek, akciğer, karaciğer) götürmektir. Kan, organları dolaşırken, birinin görevi ayrıdır. Kanın görevi: farklı enerjileri verecek proenerji durumundaki gıdaları, gitmesi gereken organ hücrelerine ulaştırmak ve onlardaki atık maddeleri alıp, her organ ne tür maddeye ihtiyacı varsa, kendine lazım olanı alır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Hiç bir organ kendisi Kur'an'daki: Ak ve karadeliklerin enfüsi delaleti de bu alış verişten başka bir şey değildir. için gerekli olmayan bir maddeyi almaya kalkmaz. Kimsenin işine yaramadığı için kanda kalan maddelerse, böbrekler tarafından dışarı atılır. Hayatın devamı için her şeyin belirli 40 bir intizam içinde ve yerli yerince yürümesi şarttır. diğer taraftan sevilen yine kendisidir" diye de ifade edebiliriz. Çünkü, O'nsuz bir zerre Bu delikler, vücutta enerjinin toplanmasını ve dağılmasını sağlarlar. Zaten hayatın sırrı da; bu bir dağılıp, bir toplanmanın devamlılığında gizlidir. Daima ileri giden kanın nihai hedefi yine kalptir. Küçük dolaşımda nefes-i rahmanla dolup temizlenen kan, büyük dolaşımda hücreleri ateşlemektedir. Nefes-i rahman olmazsa hücrelerdeki ateşlenme durur ve hayat son Varın yok, yokun var olması; maddi ve manevi, sağır ve kebir kavramları bir simetrinin bulur. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll> Beyin ve Sinir Sistemi beyninin sol yarısı, bedenin sağ tarafına; sağ yarısı ise, bedenin sol tarafına komuta sonucudur. Allah, aynı simetriyi insan vücudunda da meydana getirmiştir. İnsan Allah'ta da, insandaki omurilik soğanına benzer birleşme noktaları vardır. eder. Bu ikisinin birleşme yeri omurilik soğanıdır ki, buraya iğne batırılsa insan ölür. Yazılanlar beyine yazılmaktadır. Tıpkı levh-i mahfuz gibi... Burada kalp bir yansıtıcıdır. İnsan beyni, levh-i mahfuzun temsilcisidir. Kalpten yansıyan her şey beyindeki hücrelerce zapt edilir ve böylece bu hücrelerin her biri birer âlem olur. âlem olduğuna göre, herkes, önce kendini bilmelidir. İnsanın kendini bilebilmesi için; Kalpten yansıyanlar beynimize, aklımıza yansımaktadır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Beyin hücrelerinin her biri birer bedenine bakması, onu esaretten kurtarıp, kendi kumandası altına alması icap eder. Beyin, bir ağacın kökleri gibidir. Gözle görülmez, ama ağacın beslenmesini sağlar. Kişi, kendine verdiği "Yeme", "İçme" gibi emirleri uygulayıp, kendini esaretten kurtardığında, bu durum onun için bir huy haline gelir ve artık, kişinin kapıları açılmış olur. görevi yapar ve tıpkı bir düşünce kitaplığı gibidir. Bu düşünceler zamanı geldiğinde, İnsandaki ruhsal fonksiyonların ayarlanması ve insanın dünyaya adaptasyonunun sağlanması beynin görevidir. Beyindeki, yahut tasavvufi tabiriyle: "Arş-ür Rahman"daki tüm hücreler, A'yan-ı Sabite ilâhinin zuhuru için kendinden kendine olur, yani bu anda kişi bir taraftan konuşan, beyinden fikir olarak alınır, harf elbisesi giydirildikten sonra kelime ve cümle haline getirilip, mananın tecellisi (Meydana çıkarılması) sağlanır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Mana tecellisi, muhabbet-i gerçekleştirebilirler. Bu nazar devamlı olarak uyarıyı doğuran hücrelere tevcih edilirse, o diğer taraftan dinleyen, yahut veren ve alan durumundadır. Bunu: "Bir taraftan seven, yoktur. Böyle olduğu için de, büyük nezafet (Temizlik, tam sağlık ve selamet) gereklidir. Allah'ta eğrilik, hastalık gibi kusurlar olamayacağı için, O'nun aynası olan insanda da İnsan, her zaman söylediğimiz gibi, kâinatın özetidir. O halde insanda da Kurb-u feraiz manen bunların olmaması lazım gelir. sinirlerle ulaştırması ve o sinirler vasıtasıyla dış uyarıların kendisine iletilmesidir. Tabii, ve kurb-u nevafilin örneği olması lazımdır ki, bu da: beynin, emirlerini, ilgili organlara iletilmesinin de kurb-u nevafile karşılık olduğunu ayrıca söylemeye hacet yoktur sanırım. emirlerin ulaştırılmasının kurb-u feraiz, sinirler vasıtasıyla dış uyarıların beyne Tıp adamları insan beyninin en çok yüzde on beşinin fonksiyonel durumda olduğunu, kadar çok şey bulunduğunu anlamak zor değildir. yüzde seksen beşinin ise, ne işe yaradığının bilinmediğini söylemektedirler. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Beyindeki her hücrenin bir âlem olduğu düşünülürse, beyin hakkında öğrenilmesi gereken ne İnsanın sinir sistemi, kâinatın çaılşma düzeni gibi tam bir intizam içindedir. Örneğin: kalkar. Aynı durum kâinatta da vardır. Bir emir çıktığı anda, o emri yerine getirecek Beyinden "Kolunu kaldır" emri çıktığında, kolu kaldıracak kaslara "Kasıl" emri verilirken, karşıt grup adalelere de "Gevşe" emri verilir. Kol, bu iki emrin birlikte uygulanmasıyla içinde yerine getirilir. sisteme ait tali (yan) emirler de birlikte çıkar ve yerine ulaşır. Böylece, emir bir denge hareketi yaptıran bir melek vardır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>O melek beyindeki bir hücre veya hücre grubundan İnsanlardaki tikler merkezden gelen uyarılır sonucu oluşmaktadır. Bunlardan kurtulmanın yolu şühudtan geçer. Beyindeki hücreleri fazla boş bırakmaya gelmez, çünkü boş bırakıldığında ortaya çıkan başıboş emirler "Tik" dediğimiz hareketlerin huy haline gelmesine neden olur. Yani, vücut, o hareketleri meleke haline getirir. Her İnsanda, iki türlü irade vardır. Biri; bizim: "Kendi irademiz" dediğimiz hareket ettirme çıkan emirleri yerine iletir ve o adalelerin kasılmasını sağlar. Hareketi engelleyebilmek için, onu doğuran merkeze şühud etmek lazımdır. Tabii, bu şühud dış gözle değil, iç hücre veya hücreler baskı altına girer ve istediğini yapamaz olur. Boş bırakıldığındaysa gözle olacaktır. Bunu yapamayanlar; Efendi'lerini rabıtaya alıp, bu işi onun nazarıyla tekrar eski durumuna döner. İnsanı, iyi veya kötü, harekete getiren şey, merkezdeki hücrelerin faaliyetidir. O hücreler terbiye edilirse mesele yoktur, ama terbiye edilmedikleri takdirde, bildiklerini yapmaya melek vardır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Her meleğe de, emir veren daha üstün bir melek vardır. En üstün melek başlarlar. Çünkü, her hücre bir esmanın etkisindedir. Her esmayı faaliyete geçiren bir ise, insanın kendisidir. İşte, insanın meleklerden üstün oluşu budur. 43 diğer kimseler için tamamen irade dışı diye nitelendirilen hareketleri bile geçici olarak Öyle insanlar vardır ki, bu bahsettiğimiz ihtiyari veya gayrı ihtiyari hareketlerin yanında, kontrolleri altına alabilirler. Buna örnek olarak Hint Fakirlerini göstermek mümkündür. süre için nefesimizi tutarak, bunun bir benzerini gerçekleştirebiliriz. Bu hususta ihtiyari Bunların içinde, bir süre için kalp atışlarını durdurabilenler bile vardır. Bu yaptıkları iş, gayrı ihtiyari olan bir hareketin bir süre için ihtiyari hale getirilmesidir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Biz de, kısa bir Çünkü, bunların fonksiyonel merkezleri beynin derin tabakalarında ve omurilik ve gayrı ihtiyari kelimeleri yerine, iradi ve gayrı iradi tabirlerini kullanmak ta mümkündür. Bazı gayrı iradi fonksiyonların iradi hale getirilmesi olanaksızdır. Mesela: Karaciğer, "Refleks" denir. Refleksler, omuriliğin kontrolü altındadır. Bunların da bir kısmını iradi böbrek, mide, barsak, pankreas v.s. gibi organ fonksiyonları iradi olarak durdurulamaz. soğanındadır. Bu kısımlardan çıkan emirler, düşünce fonksiyonlarıyla ilgili beyin korteksinin kontrolü altında değildir. kontrol altına almak mümkündür. Çünkü, kontrol altına alınamayan hareketler beynin İnsan vücudunda kontrol dışı oluşan, vücudun korunmasına yönelik hareketlere: İnsanda beyin âna, beden ise zamana çalışır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Dünyanın da ahiretin de insanda, beyinde derin tabakalarından ve omurilik soğanından doğan hareketlerdir. İnsanların otonom sinir sistemi Allah'ın emrindedir. Bir heyecan anında adrenalin salgısını arttıran Allah'tır ve bunun amacı, kişiyi şokun etkisinden kurtarmaktır. Keza, kalp atım sayısını ihtiyaca göre ayarlayan da, yine Allah'tır. 44 gücümüz, diğeri ise; tıp dilinde: "Refleks" diye bilinen ve biz istemesek bile, bizi korumaya yönelik hareketleri yaptıran iradedir. Bu ikinci durumda düşünecek zamanımız yoktur. O ânla iş yapar, biz ise zamanla... oluşunun nedeni bu, yani, beynin ânda oluşudur. Allah, zamandan münezzeh olup, anda bulunduğu için, geçmişi de, şu anı da, geleceği de kendinde toplar. İyi düşünceler, hormonların dengeli salgılanmasını sağlar. Kötü düşünceler ise; vücuttaki asit karakterdeki salgıların artmasına, ve bu yolla en azından gastrit ve ülser gibi hastalıkların ortaya çıkmasına yol açar. Kalp süveyda'nın hayat noktası oluşudur. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>O nokta çalışmadığı zaman geri kalanlar işe Tasavvufta organ olarak beynin değil, kalbin esas alınmasının nedeni; kalpteki nokta-yı yaramaz. Allah'ın nazar-ı İlâhisi, daima; "Fuad" da denen, o noktaya nazırdır. Yapılan bir Kalb-i mümin beytulllah, Kalb-i mümin hazainullah, Kalb-i mümin arşullah, "Bir şeyin doğru mu, eğri mi olduğunu anlamak için kalbe bakılmasının nedeni budur. Allah, her zerrede mevcut olduğu halde, insana kalbinden hitap eder, yani yeri orasıdır. müşkülünüzü halledecek kimse bulamazsanız kalbinize danışın, o size doğruyu söyler", Burada kastedilen, kalbin et olan kısmı değil, manevi varlığıdır. Nasıl insan dendiğinde "Bir insan kırk gün takva üzere bulunursa onun kalbinden hikmet pınarları fışkırır", Hadisleri buna işarettir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Takva: Yeme, içme dahil, dünyevi hiç bir şey düşünmemek onun bir maddi, bir de manevi varlığı olduğu kabul ediliyorsa, insanın tüm organlarında anlamını içerir. Riyazat meselesi de bundan çıkmıştır. 45 sondadır. Ancak, daima müessir olanın İllâ, müteessir olan ise Lâ olduğunu hatırdan (Özellikle kalbinde) da aynı durum dikkate alınmalıdır. İnsanın kalbi Allah'ın evidir. Fakat, o evi şeytanın evi haline getirmek de mümkündür. Kâinatta her şey müspet ile menfiden oluştuğu için, Kelime-i Tevhitte de inkâr ve ikrar vardır. İnkârı, yani negatif olan Lâ'sı başta, ispatı, ikrarı, yahut pozitifi olan İllâ'sı Allah'ın hakiki evi olan kalbimizi şeytana tahsis etmiş olduğumuz da maalesef, bir çıkartmamak lazımdır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Bu durumda, bir insan ne kadar inkâr ederse etsin, sonunda ispatın elinden kurtulamayacak demektir. Bunun daha kolay anlaşılır bir açıklaması: "Hiç kimse Allah'ın elinden kurtulamaz, çünkü, O müspettir" cümlesiyle yapılabilir. Bu ilave etmekte fayda vardır. noktada; kâinatın da, Allah'ı ispat eden bir delil olması dolayısıyla, müspet olduğunu insanın kalp hanesidir, Mamur hale getirilmesi gereken orasıdır. Çünkü kalp, semavi, gerçektir. Bu nedenle huylarımız kötüleşmiş, berbat olmuştur. Kalp evimizi iyice temizleyip, mamur hale getirmediğimiz sürece, Allah'ın oraya gelmesini beklememiz anlamsız olur. Çünkü, kalp iyice temizlenip, şeytani düşüncelerden arınmadıkça Allah oraya gelmez. yüksek bir âlemdir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll> Bir şiirimizde: "Padişah konmaz saraya, hane mamur olmadan" mısraıyla kastedilen, kısımlarda bir ilâ bir buçuk saati bulabilir. Mutasavvıflar iki Kâbe'den bahsederler. Bunlardan birisi; Beytullah da denen, Hazret-i İbrahim'in, Allah'ın emrettiği yere inşa ettiği Kâbe'dir. Orada, Hacer-i Esvet'in karşısında 46 Makam-ı İbrahim vardır. Tavafa oradan başlanır ve yedi kez dönülür. Her dönüşün yakın olursa on beş dakikada tamamlanır. Merkezden uzaklaştıkça süre uzar ve en uzak adına: "Şavt" denir. Yedi tur tamamlandığında tavaf bitmiş olur. Bu dönüşler merkeze âleme ziyaret şeklindedir. Biz de öyle yapıp, iç âlemden bu âleme gelmedik mi? İşin aslına bakılırsa, bu Kâbe bir semboldür. Çünkü, onu kul yapmıştır. Hakiki kâbe ise insanın kalbidir. Bu nedenle, daima: "Allah, Allah" diyerek atmakta ve O'nu zikretmektedir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Bir taraftan: "Kalb-i mümin beytullah" denirken, diğer taraftan Allah'ın: "Yere, göğe sığmadım mümin kulumun kalbine sığdım" buyurmasının nedeni budur. Allah, bu sözüyle, kendi evine gelebileceğini ima etmektedir. Bu geliş, iç âlemden dış (Canlılığını) ömrü boyunca devam ettirebilmektir. Beyt-i Mamur'daki tavaf süresi de, Ama sonunda yine geldiğimiz yere döneceğiz. Geldiğimiz ve gideceğimiz yer, bildiğimiz gibi, bizim asli vatanımızdır. Burası, bizim için bir misafirhaneden ibarettir. Burada, Neresi olacak, büyük gönül âlemidir... devamlı olarak sıla hasreti çekiyor, vatanımızı özlüyoruz. Esas vatanımız neresidir? Beyt-i Mamur, aslında imar edilip gelmiştir. İnsana düşen, onun bu muammeriyetini İkinci Kâbe ise: "Beyt-i Mamur" adını alır ve "Gökteki sürüş (Haberci) meleklerinin yurdu" olarak nitelendirilir. Esas imar edilmesi gereken beyt (Ev) budur. Beyt-i Mamur olan kalbi, kulun hiç bir dahli olmaksızın, bizzat yapmıştır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll>Ana rahmindeki Kâbe'deki tavaf süresi gibi, merkezden uzaklaşıldıkça uzar. "Arş-ür rahman melâikesinin iki kulağı arası beş yüz yıllık mesafedir" sözü, bu durumu anlatabilmek için söylenmiştir. 47 Allah, kalbin nakşını daima yapmaktadır. İnsana düşen; oradaki putları, yani kendi âyetlerini âfakta ve enfüste geçerli kılmıştır. Örneğin: Mekke'yi mübarek kılıp, orayı düşünceleriyle meydana getirip, ilâhlaştırdığı fikirleri temizlemek, atmaktır. Allah, insanların toplanma yeri yapması işin âfaki yönüdür. Enfüste ise, herkesin kendi Kabe'si âlemde: "Mübarek Mekke" <3-96> demeye başlamıştır. ve o Kabe'de kendi putları vardır. Âfaki olan Kabe'yi Mekke'de Allah yaptırmıştır. Ama, onu kullarının eliyle yaptırdığı halde, hayatın dördüncü ayında kalbin atmaya başlamasında, insanın hiç bir etkinliği yoktur. İnsanı, nasıl ana rahminde elli, ayaklı, gözlü, kulaklı, yani her şeyi tam ve yerli yerinde yarattıysa, onun kalbi olan Kâbe-i muazzamayı da, içindeki nokta-yı süveyda denilen nazargâh-ı İlâhidir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96>"Kalbin aksi kâinat" dendiğine göre, kevnuniyet âlemindeki Mekke Hacer-i Esvet'iyle birlikte, bizzat oluşturmuştur. Nokta-yı süveyda denen o nokta, görünen âlem, o mananın zuhuruyla ortaya çıkıp, bu adı almış, o kalpteki insanlar da bu de, kalbin aksinden olma bir keyfiyettir. O halde, kalp denen şey: aslında bir manadır ve davranışlarını düzeltmesi halinde, esas amaç olan: "Din-i tabii" hayata geçmiş olur. İnsanın ıslah olması, kalbini okumaya başlaması ile mümkündür. Bu, kişinin her şeyi, her zaman doğru söyleyen vicdanına danışarak yapması demektir. Çünkü, vicdan, insanın rahattır ve mutludur, yani cennettedir. kusurlarını gösterir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96>Eğer kişinin vicdanı rahatsa, o zaman kendisi de huzurludur, "İnsan kendini nasıl affedecektir" sorusu ortaya çıkar. Bunun yolu, iyi huylar kazanmak Kusur işleyen bir kimse kendini affetmediği sürece, Allah da onu affetmeyecekir. Burada: ve kötülüklerden kurtulmaktan geçer. oradan tecelli eder. İşte, manen kalbe çok fazla önem verilmesinin nedeni budur. Her insanın yaptıklarını vicdanına danışarak yapması ve vicdanının emirlerine göre 48 yalansız ortamda her şey doğru ve düzgün gider. Çünkü, beka âleminin tüm sırları Böylece, insanlarda şüphenin doğmasına neden olan yalan ortadan kalkacağından, kalpte tecelli etmektedir. Bunu: "Zat sırrının yansıdığı yer kalp aynasıdır", yahut: "Beka sırları bu aynadan görünmektedir" diyerek de anlatabiliriz. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96>Bu duruma göre: yok, varda; var zannettiğimiz yokta (gölgede) göründüğü gibi, bunun tersi de olmaktadır. Çünkü, var da, yokta görünmektedir. Yani, göremediğimiz için yok zannettiğimiz varlık, görüp de her şeyi tüm olarak bilendir" <57-3> âyeti gereği; evvelinin, ahirinin, zahir ve bâtınının burası masdar (sudur, çıkış yeri) dır ve "O evveldir, o ahirdir, o zahirdir o bâtındır, ve o birleşme yeridir. Bu nedenledir ki: kalp, Muhammediyet makamıdır ve Muhammed zübde-i kâinat" dendiği zaman, eli kalp üzerine koymak âdet haline getirilmiştir, ama Kalp, insanın maddi ve manevi hayat noktasıdır. Allah'ın iki parmağı arasında oynatarak takallüb ettirdiği (yönünü değiştirdiği) ve kâh cemal, kâh celaliyle tecelli ettiği yer burasıdır. İnsanın; kâh neşeli, kâh sıkıntılı oluşunun sebebi de, bu tecellilerin birbirini takip etmesidir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3>Çünkü kalp, hangi esma etkisinde olursa olsun kendine, yani aynasına yansıyan tecelliyatı, sema-yı arşın icmaldeki temsilcisi olan beyne aksettirmektedir. Bu gerekir. yüzden beyin kapasitesi hudutlu, kalp kapasitesi, yani aşk ve istekler ise hudutsuzdur diye bilinir. Böyle olunca da, kaybolmuş bir hazine olan hikmeti nerede bulursak almamız önce:
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3> < Euzubillahimineşşeytanirracim > 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3>"Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım" Kalbin manevi kısmı sun-u ilâhidir ve zübde-i kâinattır. Mevlüt'te: "Hülâsa-yı mevcudat, çok kimse bu hareketi, nedenini bilmeden yapar. Nedeni: Hazret-i Muhammed'in İnsan kendi kalp aynasına dikkatle nazar ettiğinde kendini görür, ama kalp, gaflet gerçekten orada bulunuşudur. İnsanlar da O'nu kalplerinde arayacaklardır. örtüsüyle örtülü olursa, o zaman hiç bir şey görülemez. hikâyesinde anlattığımız gibi, aynadaki görüntü de kaybolur ve hiç bir şey görünmez Aynada görünen birdir, ama iki görünür. O Bir, çekiliverdiği anda, evvelce şaşı çırak olur. İnsan, Allah'ı kalbinde bulabilirse miraç etmiş olur. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3>Bulamadığı takdirde ise, kalbinin denip, sonra besmele çekiliyor diye düşünmek lazımdır. Bunun nedeni: Peygamberimiz'in Beytullah değil, şeytanın evi olacağını unutmamalıdır. Kur'an okumaya başlarken Şeytanın adı neden Rahman'dan önce anılıyor, yani niçin sonra da: "Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla" diyerek, Kabe'de yaptığı işlemi, kendi kalp Kâbemiz'de tekrarlamaya çalışmamız gerektiğini anlatmaktır. Peygamberimiz Kabe'yi fethettiğinde, önce içindeki putları atmıştır. Biz de Beytullah olan kalp Kâbemiz'i açmadan evvel, içindeki şeytanı çıkarabilmek için, önce onu anıyor ve Şeytan veya şeytanın putları nelerdir? Kötü huylar, dedikodular, fesatlıklar v.s... 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3>Bu tip "Sığınırım" diyerek, ondan, Allah'a sığınıyoruz. olmadığı için, Allah, sadece temiz yüreklere girer. Kalp temizlenmeden, orada Allah'ı kötü huylar, insanın kalbinde şeytan işi olan birer puttan ibarettir. Allah'ta böyle şeyler şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım" diyerek, şeytanın eserlerini kalbimizden atıyor, bulmak mümkün değildir. Onun için önce: "Kovulmuş 50 Kur'anı okumaya başlıyoruz. yalanlayanlar"<6-21>,<7-37> vb. âyet-i kerimeleridir. Allah, her şeyi bilir, kul ise, kalbi Kalp, manevi yönden, evvelden ayarlanmış ve kendisine yüklenmiş olan programını gerçekleştirmek için zuhur âlemine gelmiş, ilâhi bir kompüter olarak da düşünülebilir. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3><6-21><7-37>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3><6-21><7-37> Kaza ve kader, yahut yazılanın başa gelmesi meselesi de buradan çıkmaktadır. Bu olmuşlardır. Kaderiye, Mu'tezile v.s. bunlara örnek olarak gösterilebilir. noktada, meselenin aslını anlayamayanlar pek çok mezhebin türemesine neden "Gördüğünü kalbi yalanlamadı" <53-ll> olduğu için, bir şeyin iyi mi, kötü mü olduğunu İnsanın aklı da kalbine, vicdanına bağlıdır. Bu bağlılığın ispatı vecd halidir. Kalp danışmalıdır" denmektedir. Ama, insan bile bile yalan söylerse, o zaman Allah'a iftira insana haber verir. Onun için: "İnsan içinden çıkamadığı bir durumda kalbine etmiş olur ki, bunun Kur'an'daki karşılığı: "Allah'a iftira eden ve O'nu temizlendikten sonra kalbe döner ve oradan tekrar vücuda pompalanır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3><6-21><7-37><53-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3><6-21><7-37><53-ll>Vücutta kirlenen nazargâh-ı ilâhi olduğu için, sezer. Çünkü, Allah kalbe nazır olduğundan, bu nazarının bir ucu kendinde, diğer ucu ise kulunun kalbinde demektir. İyilik ve kötülüğün, insanın kalbine ferahlık ve sıkıntı, yahut genişlik ve darlık olarak aksetmesinin sebebi budur. Kalbin anatomik, yani maddi kısmı; daha basit tabiriyle et kısmı da mühimdir. Çünkü, on İnsana ferahlık veren şey iyi, sıkıntı veren şey ise kötüdür. ulur. İsmi de çoktur. Bunlar arasında en bilinenleri: Gönül, Fuad, Yürek ve Kalptir. olarak kanı bir taraftan temizlenmek üzere akciğerlere gönderirken, diğer tarafından da Maddi yönden bakıldığında kalp bir pompadan ibarettir. Bu öyle bir pompadır ki, devamlı akciğerden gelen temiz kanı, oksijenlenebilsin ve beslenebilsin diye vücudun tüm yapmış, sonra pek çok kalp nakli daha yapılmıştır. Bu nakiller kişilerde şahsiyet hücrelerine sevk etmektedir. İnsanın kanı akciğerlerde, nefesle alınan oksijenle adeta yanarak, oksijenize olup, kan da kalbe döner ve yine temizlenmek üzere akciğerlere pompalanır. 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3><6-21><7-37><53-ll>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3><6-21><7-37><53-ll>Orada karbondioksiti atılıp, nefes-i rahmanla temizlendikten sonra tekrar kalbe döndürülür. Böylece bir, iki ile haşir neşir olmuş ve üçleme ortaya çıkmış olur. Aynı olay, insandaki şekliyle, âfakta da tafsili olarak meydana gelmektedir. Kâinatın pislenmeye: "Dünya cifedir, talibi köpeklerdir", temizlendikten sonraki haline de: "Allah, bekası olan nefes-i rahman da, arzda kirlenenleri böyle temizlemektedir. Bu nedenle semalar ve arzın nurudur" <24-35> denmektedir. Kâinata: "İnsanın kalbi", onun özetine de: "İnsan-ı kâmil" denmesinin nedeni bu, yani değişikliklerine neden olmamaktadır. Onun için maddi kalbin değiştirilmesinin manevi kâmil'in, kâinatın küçültülmüş bir modeli gibi olmasıdır. Kalp fonksiyonlarının benzerliği de bu söylediklerimizi desteklemiyor mu? • Beyin Fırtınası -Online Sohbetler Kalbin maddi olan kısmı transplantasyonla değiştirilebilmektedir. Bunu ilk kez Barnard kalple ilişkisi olmadığı artık ispatlanmıştır. İkinci kitabın sonu... 
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3><6-21><7-37><53-ll><24-35>
<93-2><92-l><2-257><112-1><3-47><3-47><55-19><17-70><8-58><8-58><6-50><33-72><50-16><2-156><33-56><17-1><40-20><40-56><42-ll><3-96><57-3><6-21><7-37><53-ll><24-35> Yayın Listemiz Yayın Listemiz »> Sayfa 52... 58 Aşağıdaki e-Kitap ve programlar sizin için hazırlanmıştır. www.yorumsuz.net.tc adresinden Noktanın Sonsuzluğu -1- Ücretsiz indirebilirsiniz !. Düşüncenin Vfeni Dünyası www.yommsuz.net.tc yorumsuz Derin Akıl Derin Yürek Alt Beyin 'in Deşifresi / Bireyin Alt Beyinsel Eğitimi The Secret -SIR Sessiz Sorular Sessiz Cevaplar Holografik bakış Fîhi Mâ-Fîh -2- Dua ve Zikir -2- Dua ve Zikir -1- • Tam 12 'den Vuran Sözler Fîhi Mâ-Fîh -1- Cinlerin Deşifresi • O'ndan İşaretler • Gizli Gülşen -2- • Ölümden Sonra Yaşam • Etkili Sözler 5 / Mesnevi Bahçesi • Düşmamn Kardeşin Değildir • Yeni Keşifler -3- • Altın Tavsiyeler -2- • Altın Tavsiyeler -1- • Tayy-i Mekân (Mekan Değiştirme) • Hayat Ağacı (Kundalini) • Ökneden evvel Ölmek • Metafizik Kaynaklara göre 3. Dünya Savaşı • İbret • Benim Adım CENİN -2- • Enneagram /Materyalist mistisizm akımı • Benim Adım CENİN - 1 - • Meşhurların Rüyaları- Kapılan Aralayan Şifre • Orta Dünya 'nın İşgali • Ortadoğu - Vaat Edilmiş Topraklar • Muhyiddin-i Arabi-Risalelerden Alıntılar • İnsan ve Din -2- • Kuantum Düşüncede İslami Motifler • Terör Tekeli A.B.D. • Dünyayı Yöneten gizli Örgütler • İnsan ve Din -1- • Amerika'nın Matruşkası • Aşk Penceresinden Asr-ı Saadet • Okunası, Çok Önemli Konular • "B" SIRRINA ERMEK • Cuma Notları -2- • Avrupa Birliğine NEDEN HAYIR ! • Kur 'anla Kucaklaşmak • Yeni Keşifler -2- • Psikolojik Harekât • Gerçeğin Öğretisi/TASAVVUF • Oruç 'un Sırlan • Türkiye ya "Büyük Türkiye" olacak ya da 'Yok" Olacak • İstihbarat • Yorumsuz Seyir • Bilinç Ötesi Boyut RÜYALAR • Parapsikoloji ve Parapsikolojik Harp • Kıyamet Halleri • Hz. İbrahim'in Mirası Hz. Musa'nın Asa 'sı ve KUND ALİNİ • CFR ve Yeni Dünya Düzeni • Yeni Büyük Oyun / Yeni Soğuk Savaş • İnternette Tıp Haberleri -1- • Ölüm Terapisi • Yeni Keşifler -1- • Cemil Meriç Anısına • Vatikan'ın Gizli yüzü • İz Bırakanlar • Sonsuz Boyuta Açılmak - Zikir • Bilinmeyen Vatikan II • Cuma Notları I • Tapınak Şövalyeleri - Gizli Dünya Devleti • Bilinmeyen Vatikan I • Günün Yorumu • Sorgulayan Beyinlerin Kendine Soruları • Allah'ı Bilmek • Tsunami Altındaki gerçekler -H. A. A. R. P • Allah indinde DİN 2. Bölüm • Mir 'at ül İrfan (İrfan Aynası) • Avrupa Birliği 'nin Türkiye Politikaları • Allah indinde DİN 1. Bölüm • Depresyon • G. O. P ya da HAÇLILAR MI? • AVRUPA BİRLİĞİ VE CHRISTENDOME KAVRAMI • MARDUK ya da KAOS • GİZ 'h Gülşen 1 • [Astroloji-Program] Astro Yükselen • En Büyük Sır- İlluminati Şeytani Bilinci • Psikospritüel Kriz • [Astroloji-Program] Yıldızlar Altında • Aynadaki Evren • Tao'cu Uygulamanın Temelleri (Kültür Serisi- 1) • Din 'i Anlamada Reform • [Astroloji-Program] PopHR • MARDUK 'Yakın Gelecek ' mi? • Metafizik Mucizeler ya da Yanılgılar • Kur'an-ı Kerim Meali (Microsoft Reader formatında) • Dik Bahçene Solayım! • Uzaylılar • Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar II • Sonsuzluğu kucaklamış aşkın sembolü Hallac-ı Mansur • Din, Maneviyat, Psikoloji, Psikiatri • Evrenin Sırları • İbn Arabi ile ilgili araştırma Serüvenim • Etkili Sözler III • Zamansızlık (timelessness) • Beynimizi Kim Kullanıyor ? • Yorumsuz Katalog (Güncellendi) • Çağdaş Bakışla Allah • Hangi Evreni Algılamaktayız? • Gönül Uyandırma • Yorumsuz Katalog • Kıyametin Deşifresi • Taş'taki Güç... Mutluluğunuz için... • Etkili Sözler II • Rüya Yorumu • Çağdaş Bakışla Cennet, Cehennem • Kader Gerçeği • Holografik Beyin ve Evren • Evrensel Sırlar • Rüyanın Dışındaki Rüya • [Astroloji-Program] Canopus • Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar • Mesajlar I • [Astroloji-Program] Planetium • Uzaylıların İçyüzü • Tanrı yok Allah var • Reenkarnasyon Aldatmacası • Astroloji- Yeni Millennium 'un Popüler Bilimi • Modern Bilim ZİKİR 'i Keşfetti • Etkili Sözler I • Çağdaş Bakışla Din " • Yıldızların Altında Düşüncenin Vfeni Dünyası yOrUlTİSUZ www.yorumsviz.net.tc

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...