MUAVİYE DİNİ VE MUAVİYECİLİK…
muaviye denilen emevi hanedanı kurucusu müşrik’e hazret sıfatı yükleyenlerin içinde bulunduğu din dışı inanç sistemi.
buna biz kısaca şakirt dini diyoruz.
(bkz: şakirt dini)
ŞAKİRT:ŞAKİRT KİMDİR NEDİR-2
Olayin hikayesi boyle. ŞAKİRT:ŞAKİRT KİMDİR NEDİR-1
Medya ile calisan Strateji Grubu
Ozellikle medya, Gulen cemaatine cok olumlu yaklasiyor. Dogrusu cemaat, medyayi cok iyi kullaniyor. Baslangicta, televizyonlarda ya da basindaki soylesiler, ozel olarak secilmis kisiler tarafindan yaptirildi. Bunlar anlasmali roportaj ve yazilardi.
Bunlar nasil yapiliyor? Bilinen seyler bunlar... Cesitli yontemler var... Basinda maddi ya da manevi cikar temin etme geliyor. Cemaat, Fethullah Gulen'in temas edecegi, soylesi veya TV programi yapacagi kisilerle ilgili olarak cok ayrintili bilgi toplar. Onlari degerlendirerek, uygulanacak stratejiyi saptar. Zaten, kendilerine uygun onerileri kabul ederler. Medya iliskileri ile calisan,
cok genis bir strateji grubu vardir. Bunlar, yazili ve gorsel basinla iletisim kurmanin yani sira, iclerinden bazilarini surekli beslerler.
G. Gulen cemaatinin cok uzun yillar kapali ve sessiz kalip, sonra birdenbire kamuoyunun gundemine girmesi, kuskusuz, cok ince bir politikanin sonucudur.
F. Gulen, 30 yila yakin bir zamandir bu cemaati olusturmus. Hicbir gazeteci, ciddi bicimde, bu cemaatin yetistirdigi genclerin dunyasina girmeyi dusunmemis. Cok saglikli bir arastirma, bazi seylerin Turkiye'de ne kadar ters gittigini ortaya cikarabilirdi.
''Nabza gore serbet vermek...''
Son gunlerde cemaatle ve hoca ile ilgili haber soylesiler cok artti. Bizlere, zaten, 1998 yili basi itibariyla cemaatin cok onemli hale gelecegi soylenmisti. Oyle de oluyor. Hele cemaatin odullerini alana unlu kisiler...
Bugun yukselen radikal Islama karsi Gulen'i umut isigi gorenler, kisa zaman sonra ne denli yanildiklarini anlayacaklardir...
Istanbul Gazi Mahallesi'nde meydana gelen olaylar sirasinda incinmis olan Alevilerin, bir anlamda destegini almak icin, 'Ben de Aleviyim' diyor F. Gulen. Bunu agabeylere sordugumuzda, 'Hocaefendi, bu sozleriyle ne demek istedi?' dedigimizde, bizesoylenen suydu: 'O Kizilbaslara ulasabilmenin, hareketimize engel olmalarini onlemenin yolu, biraz gururlarini oksamaktan gecer. Nabza gore serbet vermek gerekir. Hocaefendi, bunu yapmistir.'
Cemaat, Sunnilik disinda butun mezhepleri kesinlikle reddeder ve dislar. Dogu'dan gelmis Safii mezhebindeki bazi arkadaslar, zorla Hanefi yapildilar...
Takiyye, cemaatin temel felsefesidir. Kullanilan kod isimler, uzatilmis saclar, uzun favoriler, modern gorunusler, gerektiginde kizlarin baslarini acmaya zorlanmalari, hep hedefe varmak icin kullanilan gostermelik hareket ve aldatmacalardir...
Oysa, hizmette, surekli olarak, yillarca beyinlerimize 'cemaat disinda dost olmayacagi, cemaat disindaki butun insanlarin cok kotu insanlar olduklari' asilandi.
Burc FM, STV, Sizinti, Aksiyon vs'den olusan bu cemaatin medyasi, propagandalarini yapmak ve kendilerini tanitmak acisindan cok onemlidir. Yayinlarda tarihi ve guncel olaylar cok degisik acidan yorumlanarak verilmek istenen mesajlar topluma ulastirilir. Ama, bilir misiniz ki, bu yayinlar biz cemaat ogrencilerine yasaktir.
Bizler STV, Burc FM'i izleyemeyiz. O yayinlardaki cagdas bir konusma, konuklarla sohbetler ya da muzik programlari bizim kafamizi karistirabilir diye... Cunku yayinlar, cemaatin kamuoyuna yansiyan yuzu icin ozel olarak secilmis programlardan olusur.(*) Cemaatte 'kadin sesi kesinlikle haramdir' fikri, ilk ogretilenlerin basinda gelir. Oysa, STV'de Eser - Engin Noyan cifti
birlikte program yapmaktalar. Hizmet evlerinde aynen STV gibi Burc FM'i de dinleyemeyiz. Agabeylere sordugumuzda, 'bu yayinlarin ehli dunya icin oldugunu, topluma hos gorunmek, taraftar bulmak, kabul gormek icin ozel olarak hazirlandigini, bizler icin hayirli olmayacagini' soylerler.
Ote yandan, zar zor gecinirken, bizleri mecburen Zaman ve Sizinti gibi cemaatin yayinlarina abone yaparlardi. Yurt ve evlerde kalan herkesin bir gorevi vardi; Zaman gazetesi, Sizinti dergisi sorumlulari gibi. Onlara kazandirdiklari her abone icin, 'ahirette sana su kadar Huri verilecek ve sevap yazilacak' diyerek calismalari, gazete ve dergilerin tirajlarinin arttirilmasi saglanirdi.
ISIK EVLERI
Gulen'in deyimiyle, (ogrencilerin/agabey adi verilenlerin kaldigi-F.B.) 'Isik Evleri' cemaatin inanmis ya da ticari imkanlar saglanmis esnaf ve isadamlari tarafindan finanse edilir. Cemaat icin agi genisletmenin yolu, yeni mali kaynak ve insan gucu bulmaktadir. Cemaatin birlik butunluk icinde birarada bulunup, amaclarini gerceklestirmesi icin, yeni gelenlere manevi ve mukaddes degerlerin onemi benimsetilir. Ahiret hayatlarinda elde edecekleri kazanimlar, sevaplar anlatilir. Onceleri Anadolu'daki esnaflarla baslayan, sonra buyuk kentlere ve is dunyasina ulasan bu maddi yardimlarin birer Allah ve Peygamber hizmeti oldugu kabul edildigi icin, cemaat bu konuda pek zorluk cekmez.
(Bu yardimsever kisilerin) cemaatin, ogrencileri Ummet ruyalari ile egittiklerini bilmedikleri muhakkak. 'Hayirli bir is' diyerek buna sariliyorlar. Boylece, Turkiye'nin dort bir tarafinda, ilcelere kadar uzanmis bu evlerde, okullardaki basarili, zeki cocuklarla baglanti kurulur. Genellikle okul birincileri secilir.
Bu nedenle, 'Isik Evleri', cemaate adam kazandirmanin en etkili yontemidir. O evlerde gorulen yakinlik, karsilik beklemeden yapilan yardimlar cocuk dunyamizda bizlere, o gune degin hic sahip olmadigimiz duygulari, heyecanlari yasatir. Ancak cemaate girdikten ve cemaatin bir kucuk uyesi olduktan sonra muthis bir degisim baslar. Bir askeri disiplinle, oylesine kati kurallarla yasamaya baslanir ki, dayanmak cok guctur.
... Yurt belletmeni, beni, sabah namazina kaldirdi. Ustum acik oldugu icin cok usurdum. Bir de sabahlari buz gibi suyla abdest alirdik. Bir keresinde abdest almak istemedim. Belletmen, zorla beni suyun altina soktu. Ondan sonra hasta, sinuzit oldum...
... Yatsi namazi ve tesbihattan sonra, ev imaminin sohbeti vardir. Sonra Nur Risaleleri ve F. Gulen'in kitaplari okunur, kasetleri izlenir. Haftada en az (biz ogrenciler icin ozel olarak hazirlanmis) 3 kaset video izlenir. Islamin nasil yeniden yonetime hakim olacagi, ozlenen Ser-i duzenin topluma faydalari ve benzeri hedefler tekrarlanir. Ya da Hoca'nin yeni cikan bir kitabi sayfa sayfa
okunur. Ev imami tarafindan yorumlanir. Hepsinden sinav yapilir. Mecburi yarismalar duzenlenir ve kazananlara, yine Hoca'nin baska bir kitabi verilir.
Evler cok guzel dosenmis, her turlu imkani olan evlerdir. Ev imami, ogrencilerle surekli toplanti halindedir. Dikkati cekmek icin, toplantilar herkesin uykuda oldugu zamanlarda yapilir. Siki istisare icindedirler. Eve gelen ogrenciler kivama gelmisse, onlarin planlamasi yapilir. Zaman gazetesinin promosyonu icin calisilir. Her evin imami, abone bulmak konusunda yaris icindedir.
''Kutsal cemaatten olmak...''
Bir kere, beyinlerimize su ana fikir sanki kazinmistir: 'Bu cemaatten olmak cok buyuk bir nasiptir. Yani oyle bir kismettir ki, herkese nasip olmaz. Allah'in ancak cok sansli ve secilmis kullari, bu cemaatin bireyleri olabilir. Bu kutsal cemaatin manevi bir misyonu var'...
Ayrica, surekli olarak cemaatin cok buyudugu ve hayatta ne olmak istersek -kaymakam, vali, polis, ogretmen- olabilecegimizi ya da nerede ve nasil bir is kurmak istiyorsak, cemaatin hemen yardim edecegini soyluyorlardi. Cemaatin sadece Turkiye'de degil, butun dunyada yayildigini ve cok guclu oldugunu soyluyorlardi.
Eger cemaate karsi olumsuz bir davranisiniz olursa, hizmeti sekteye ugratacak birsey yaparsaniz, en basta 'sefkat tokadi' yersiniz. Allah'in kapisina sirtini donmeniz ve Allah'in da size sirtini donmesi... Peygambere karsi gelmeniz... bunun sonuclari ne olabilir? Bu tur oyle korkutucu seyler anlatilir ki, inanci olan bir insan icin bunlara tahammul edilemez... Eger cemaate karsi cok buyuk bir sey yaparsaniz, hizmette kucucuk bir hata yapmis olursaniz, Allah basiniza oyle husumetler getirir ki, ne dunyada ne de
ahirette belinizi bir daha dogrultamazsiniz. Sefkat tokadini muhakkak yersiniz...
Cemaat, cok net soylemek gerekirse, ana hatlariyla:
a) Isik Evleri ve yurtlarda yetistirilen, Gulen'in deyisiyle, 'Isik Suvarileri' yle yeni bir toplum yaratmak... Altin Nesil denen, bu yetistirilen genclik, cemaatin ana hedefleri cercevesinde yeni bir toplum yaratacaktir.
b) Yaratilan yeni toplumda Islami duzen hakim olacaktir. Bu da laik demokratik Turkiye Cumhuriyeti'ni sona erdirip, yerine Ser'i kanunlarin gecerli olacagi, Islami devleti kurmakla gerceklesecektir.
... Yetistirilip, kendilerini Altin Nesil denilen yeni nesil, Ataturk'e, devrimlerine ve onun eseri olan Cumhuriyet'e dusmandir. Onunla hesaplasmak uzere yurt, kolej ve Isik Evleri'nde egitilmislerdir. Ser'i duzeni arzulayan tek tip insanlardan olusan yiginlari olusturur...
Yani bir kul oluyoruz. Artik hangi yone suruklenirsek, nereye goturulursek oraya gidiyoruz. Sormayan, sorgulamayan, kendine soylenen her seye riza gosteren, itaat eden kisi oluyoruz. Agabeyler ne derse, itirazsiz kabul edeceksin...
Orduya yonelik siyaset
Gulen ve cemaati; planli surdurdukleri calismalarinin onunde engel olarak hep orduyu gormuslerdir. (Orduyu) ele gecirme hep basarisizlikla sonuclaninca, Gulen, su anda orduya yonelik su politikayi izlemektedir:
1) Orduya hos gorunme (bu arada hizmet calismalarini yine sessiz ve derinden devam ettirme)
2) Askeriyeye karsi bazi politikacilardan alinmis tavizlerle polisi guclendirme (Asker-polis denkligini olusturmaya calisma).. Ordunun istedigi zaman ihtilal yapabilme ihtimalini onlemenin yolu ya da orduyu ele gecirmek ya da boyle bir guc dengesi olusturmakla saglanabilir (polis kolejlerine girmek, ogretim uyelerini ozel olarak sectirmek ve cemaate bagli polisleri daha ogrencilik yillarinda etkilemek, hizmete sokmak)..
Nitekim basina yansiyan pek cok olay, cemaatin polis camiasinda oldukca etkin oldugunu gostermistir. Kati hizmet anlayisi icinde yetistirilen bu polisiye kuvvet, gerektiginde silahli bir guc olarak ordunun karsisinda yer alabilir diye dusunulmustur.
Gulen, ordu konusunda o kadar hassastir ki, askerin almis oldugu her olumsuz karar, onu hasta eder, yataklara dusurur... Idari ve siyasi kadrolardaki muritleri, ona tehlikeli durumlari (darbe vs-FB) ihtimalleri cok kisa zamanda ulastiriyorlar kuskusuz...
... Hizmet, askeriyeye cok buyuk onem vermektedir. Su anda Hizmet'in hedefi askeriyedir. Bu kurumu da ele gecirirlerse, Turkiye cok buyuk bir kaosun icine suruklenecektir.
Hizmet devamli olarak, uygun kisilige, asker kisiligine sahip sir vermeyen elemanlari secer ve eliyle askeriyenin icine koyar. Bunlardan biri de bendim. Ancak birkac arkadasimiz, daha sonra askeri okullarda fark edilerek okuldan uzaklastirildilar. Bizleri, askeri okullarda kendimizi belli etmememiz icin ozel olarak egitirlerdi. Mesela, gozlerimizle namaz kilardik....
BİR NUR TALEBESİNİN ANLATIMLARIYLA FETHULLAHÇILIK:
Romantik bir insandır. Cemaatin yayın organlarındaki yazılarından ve hatta Sızıntı Dergisi’nin orta sayfasındaki şiirlerinden bunu anlamak mümkündür.
Cemiyet bireylerinin büyük çoğunluğunun gözünde “Mehdi” yani son kurtarıcıdır. Yanlış yapacağını tahmin etmezler. Çünkü duyumları öte taraftan almaktadır. İnsan ötesi bir yaratık olarak tanıtılır. Biz zamanında buna inanmıştık.
İnsan ötesi bir yaratığında her dediğine inanılır çünkü siz kirlisiniz, günaha batmışsınız. Ama o, yani lider, sizin çok üstünüzde, sizin ulaşamayacağınız bir noktada, size ötelerden haber getiren bir insandır.
Cemaatin ana liderinin Peygamber, fikir liderinin Said-i Nursi, günümüzdeki liderinin ise Fethullah GÜLEN olduğu empoze edilir.
2-Cemaat üyelerini birbirine bağlayan temel öğeler:
Teşkilatı ayakta tutan üste itaat, üstün dediklerini sorgulamadan yapmaktır.
Ayrıca cemaat üyelerini bir arada tutan diğer büyük bir olgu histir. Duygusal birlik cemaat üyelerini birbirine yapıştırıcı yapışkan gibidir.
Lidere rabıta, yani tam bağlılık çok önemlidir ve ana unsurlardan birini teşkil eder. Batı toplumlarında Rönesans’tan sonra sistemler ve düşünceler, doğu toplumlarında ise eski zamanlardan beri kişiler, bireyler tarihi şekillendirmiştir. Onun için lider kavramı o cemaatin birlikteliği ve devamı için çok önemlidir.
3-Cemaatin görevleri, nihai hedefi, geleceğe bakışı:
Unutulmamalıdır ki Fethullah GÜLEN’in nihai hedefi ve rüyası, Fethullahçılar’ın son gayesi Türkiye liderliğinde İslam Birliği ve tanrının sözünün içtimai hayata egemen olmasıdır.
Şifre kendisinin ifadesi ile üç kelimelidir. İman-hayat-iktidar. Said-i Nursi onlara göre imani dirilişi sağlamıştır. Bu safha, imamı hayata geçirme ve yaşama safhasıdır. Altın nesil de iktidarı sağlayacaktır.
Cemaatin tüm çabası Türkiye’de ki siyasal ve ekonomik güç dengelerinde söz sahibi olmak ve rant ortaklıktır.
İnsanlara yaklaşırken "Liberal İslam" anlayışı ile hareket etmekte, İslam’ın siyasal yüzünü göstermekten çok, tüm insanları kucaklayan bir hoşgörü felsefesi olduğu lanse edilmektedir.
Üniversitede hedef olan çalışmanın bir kolu, gençlere cemaatin herhangi bir şekilde Türkiye’de laik demokratik düzeni bozacak bir hareket olmadığını, Türk insanını bir eğitme hamlesi olduğu imajı verilmektedir.
Bu propaganda için özel olarak hazırlanmış kasetler de mevcuttur. Mesela Türk Cumhuriyetlerinde açtıkları okulların ve orada yetişen çocukların Türk kültürünü nasıl öğrendikleri konusunda hazırlanmış video kasetleri vardır. Ama bu gençlere rehberlik faaliyetleri adı altında cemaat öğretisinin götürüldüğünden bahsolunmaz.
4-Örgütlenme usul ve esasları:
Cemaat tek tip insan yetiştirme gayreti içindedir. Gerçi 1990’lı yıllarda tahminlerin üstünde büyüdüğü için bu amaç biraz sekteye uğramıştır.
Hedef kitle, ortaokulun son sınıfındaki ve liselerdeki gençlerdir. Çünkü gençlerin en cahil olmakla birlikte, en idealist oldukları devir odur.
Çocuğun aile durumu ve kişisel durumuna göre aylarca dinle ilgili bir şey söylemeyebilirler. Yapılan şey bu gençlere bir ağabey gibi davranmak, ona derslerinde yardımcı olmak ve geleceğe ait planlarda yol göstermektir. Yeterli konuma gelindiğinde cemaatin öğretisi verilmeye başlanır.
Genç, evinde ne kadar sorumlu ise başarı oranı o kadar yüksektir.
Fethullah GÜLEN’in gösterdiği doğrultuda ana hedef büyümedir. Bunun da yolu okulların etrafında örgütlenmeden geçer.
Büyümenin iki kolu vardır: Okuyan gençler ve esnaftır.
Gençler, cemaatin insan kaynağı, esnaf ise lojistik ve para kaynağıdır. Fethullah GÜLEN’e göre cemaatin lokomotifi Anadolu insanı ve himmetidir. Hiçbir dış katkı yoktur.
Belli bir zamana kadar cemaatin ana hedefi eğitim olduğu için, hep öğretmen yetiştirmeye çalıştılar. Cemaat büyüdükçe bu ihtiyaç yerini diğerlerine bıraktı. Bu gün saatçisinden, mühendisine kadar herkesi yetiştirme gayreti içindeler. Ama ağırlık halen eğitim ve öğretmenler üzerinedir. Çünkü gençler ile oluşan tek meslek grubu öğretmenliktir.
Harp okullarına ve Askeri Liselere sokulacak çocuklar bir gizlilik derecesinde eğitilir.
Bu çocuklar özel evlere giderler. Cemaat sorumluları dışındaki insanlar bu evlerin ne yaptığını bilmezler. Çünkü cemaatin örgütü yerleştiremediği tek kurum askeriyedir. Fethullah GÜLEN’e göre askeriye hukuk, eğitim ve mülkiye teşkilatlanılması gereken kurumlardır.
Üniversiteye hazırlanan gençlerin kendi dershanelerine gitmelerini sağlamaya çalışırlar. Üniversiteye hazırlık dershaneleri en aktif ve verimli çalıştığı organlardır. Buralara büyük insan kaynağı ve parasal destek ayrılmıştır. İstanbul’daki FEM dershaneleri, İzmir’deki Akyazılı gibi.
Ev-hazırlık dershanesi ilişkisi üst düzeydedir.
Cemaatin 1990’lı yıllarda güç kazanmış diğer önemli bir organı orta seviyede ve şimdi de yüksek seviyede kurulan öğretim kurumlarıdır. Okullar yatılı olduğundan öğrenci ile çok daha yakın ilişkiye girilmekte ve insan kazanmada daha etkili olunmaktadır.
Bu okul ve dershanelerdeki eğitim, diğer okul ve dershanelerden daha yüksektir. Çünkü kadrolarında işi para için değil kendileri inandıkları için yapan pek çok insan vardır.
Çocukların lise çağında hafta sonlarında gördükleri ilgi ve belki sıcak ev yemekleri bu çocukları cemaat elemanı yapmak için çok bile.
Biraz analiz edilirse aslında cemaatin adam kazanma yönteminin çok sofistik de olmadığı görülür.
Fethullah GÜLEN’i ve cemaati tanıtan kasetlerdeki ana tanımlar kısaca şunlardır.
Türk insanı son iki üç yüzyılda İslam’ın özünden uzaklaşmasından dolayı materyal ve ruhsal bağlamda geri kalmıştır. Nurculuk hareketinin bir kolu olan Fethullahçılık görüşü 20 nci yüzyılda insanın tanrı inancından uzaklaştığını, bu uzaklaşmasının da bu dünyada mutsuzluk ve tatminsizlik getirdiğini, öteki dünyada ise insanları cehenneme götüreceğini savunur.
Dolayısıyla bunun insan hayatında en önemli unsur olduğunu ve Türk insanını bu hatadan kurtarmak gerektiğini, bu görevin de yeryüzünde bu cemaatin omuzlarına tanrı tarafından verildiğini defaatle kasetlerde ve vaazlarda yineler.
Fethullah GÜLEN’e göre harcadığımız her nefeste İslam Dini’ne uygun olmalıyız.
Fen ilimlerini ve teknolojiyi öğrenmek gerekir. Ama bunun da amacı çağdaş terakki değil, tanrıya daha çok yaklaşmak için bir araç olmalıdır. Yaşamın amacı dolaylı veya dolaysız da olsa tanrıya hizmettir.
Cemaatin bireylerine, cemaatin dışında bir hayatın cehennem olduğu sürekli empoze edilir ve cemaatten çıkanın da bir daha iflah olmayacağı ve cehenneme sürüleceği lafını ben bizzatihi bir kasette dinledim.
Temelde bir Nur şakirdinin asıl olması gerektiği empoze edilir.
5-Cemaatte hiyerarşik yapı:
Cemaatin muazzam bir hiyerarşik yapısı vardır ve Türkiye’de askerden sonra en iyi teşkilatlanmış örgüttür.
Şu kavramı iyi anlamak lazım. Said-i Nursi Nur talebelerini üçe ayırır
Talebe-arkadaş-sempatizan.
Talebe, işin gerçekte içinde olandır. Sempatizan da aktif olarak örgüt faaliyetlerinde olmasa bile, örgütün faaliyetlerine iyi gözle bakandır. Cemaatten ayrılan insanların hile üçüncü grupta olması örgüt için yeterlidir. Çünkü herhangi bir halk reaksiyonunda bu üçüncü grup önemli bir rol oynayacaktır.
1990’lara kadar ana cemaat birimi onların “dershane veya Işık evleri” dediği öğrencilerin ve onların ağabeylerinin kaldığı evlerdir. Cemaatin iyi elemanları hep buralarda yetişmektedir.
Her dershane veya ev bir bölgeye bağlıdır.
Her ev hacmine göre 5-6 kişiden oluşur ve evlere kimlerin dağıtılacağı bölge imamları tarafından belirlenir.
Ayrıca her evin bölge imamları tarafından tayin edilmiş bir imamı vardır. Ev imamları genellikle yaşça daha kıdemli insanlardır.
Evde hayat özetle şöyledir.
a) Evin birincil amacı adam kazanmak ve yeni kazanılan insanlara cemaat öğretisini empoze etmektir. Bu fonksiyonunu yitiren evlerin kadrosu da dağıtılır.
b) İkinci amacı, evde kalanların kendilerini cemaat öğretisi üzerine devamlı yetiştirmesidir.
c) Üçüncü amaç barınacak bir yer temin etmektir.
Her evin sorumlu olduğu özel bir misyonu vardır.
Ev sakinlerinin hizmet dışı sokakta dolaşmaları tasvip edilemez. Çünkü sokak günah ile doludur.
6-Hedef kurum ve kuruluşlar:
Fethullah GÜLEN’e göre askeriye, mülkiye, hukuk, eğitim teşkilatlanılması gereken bir kurumdur.
Üst düzey bürokratlar ile sıkı ilişkiler kurmak, İçişlerinde ve Polis Teşkilatında örgütlenmek cemiyetin vizyonu içindedir.
Spor dünyasını dahi ihmal etmeyen cemaat özellikle Galatasaray Futbol takımındaki aktiviteleri ile biliniyor. Bu küçük örnek cemaatin politika bireylerinin, vizyonlarının genişliğini ve hedeflerinin derinliğini göstermektedir.
Boğaziçi, ODTU, Bilkent gibi seküler yaşamın kök salmış olduğu üniversitelerde, örgütün fakülte düzeyinde yapılanması kuvvetli değildir. Fakat bu üniversitelerde Asistan düzeyinde veya doktora çalışması yapan cemaat mensupları mevcuttur.
Üniversitelerde bugün alt kadrolara hakim olma savaşı içindeler. Bugünün asistanı yarının doktoru, profesörü olacaktır.
YÖK ve MEB’nin 5-6 sene evvel başlattığı proje ile yeni üniversitelerin kadro ihtiyacını karşılamak üzere yurt dışına binlerce öğrenci gönderildi. Bu öğrencilerin devlete maliyeti senede 40 bin Amerikan Doları ve her fırsatı değerlendirmede usta olan cemaat bu fırsatı da çok iyi yakaladı. Çünkü yurtdışına gönderilen bu öğrencilerin çoğunluğu dinci bir örgüte mensup.
Şu anda devletin parası ile ileride devlet üniversitelerinde pozisyon verilmek üzere Amerika, İngiltere, Fransa başta olmak üzere okuyan yüzlerce örgüt elemanı var.
Seküler kesimden insanlar bu hususlara fazla rağbet etmiyorlar. Çünkü mecburi hizmet gibi bir şartı var. Halbuki bu örgüt elemanları için ekstra bir fayda çünkü ileride üniversitedeki yeriniz garanti olmuş oluyor.
Özel üniversiteler bazında Rektörü seküler bir insan olmasına rağmen Fatih Üniversitesi onlarındır.
Akademide kadrolaşmanın öneminin farkındalar ve doktora seviyesinde yüksek lisans yapabilecek kapasitede öğrencileri buna teşvik ediyorlar.
7-Gelir Kaynakları ve Sermaye Gelişimi:
Evin içindeki bütün eşyalar örgütün esnaf kadrosu tarafından temin edilir.
Öğrencilerin kendileri de evin ihtiyaçlarını karşılarlar. Maddi durumu kötü olanlara örgüt tarafından yardım edilir. Bu yardımlar cemaatin büyümesinde önemli bir etkendir.
Ben Gültepe’deki yurtta kalırken onlarca öğrenciden yurt parası alınmadığını biliyorum.
Esnaf üzerinde örgütlenme 1990’lar da arttı. Şu anda muazzam bir finansal güçleri var.
İlk zamanlarda esnaf bölük pörçüktü ve bunların fonksiyonu cemaate para yardımı yapmak, lojistik destek sağlamaktı. Onlar para toplama olayına “Himmet” derler. En büyük yardım da Ramazan Ayı’nda toplanır. Esnaf büyük bir salonda toplanır cemaatin önemli bir üst düzey elemanı gelir. Duygusal bir konuşma yapar ve insanlar bir sonraki Ramazan Ayı’na kadar verilmek üzere para ve mal taahhüt ederler. Bu himmetin önemlilerini artık Çırağan Sarayı’nda bile yapıyorlar.
Fakat 5-6 senedir, yeni strateji ile esnafın bir araya gelmesi sonucu 1996 yılında İstanbul’da İŞHAD (İşadamları Dayanışma Derneği) oluşmuştur. Bu dernek esnafın eğitimi, bir araya gelmesi için toplantılar, yemekler, resepsiyonlar vermektedir.
Türki Cumhuriyetlerdeki muazzam iş potansiyeline Türk girişimcilerden evvela Fethullahçılar uyanmıştır. Buralardaki yatırımlarda en büyük pay onlarındır.
Anadolu Kaplanları denilen yerli girişimcilerin önemli bir kısmı Fethullahçıları desteklemektedirler. Aralarında güçlü iş ortaklığı ve bilgi transferleri vardır. Bu dayanışma dış ticarete de yansımıştır.
8-İbadet:
Evlerde namazlardan sonra sürekli ya Nur Risaleleri, Fethullah GÜLEN’in kitapları okunur. Ya da kasetler dinlenir veya izlenir. Akşam ve yatsı namazları bunun için en uygun vakitlerdir.
9-Şakirtlerin düşünceleri ve önerileri:
Fethullah GÜLEN’in cemaate yansıyan bu doğrultudaki görüntüsü ve onun Müslümanlar dahil tüm insanlığı karanlıktan kurtaracak Mehdi pozisyonu bence üzerinde durulması gereken bir noktadır ve cemaatin pimi buradadır. Bu pim oynatılırsa cemaat büyük bir darbe yer. Herhangi bir şekilde Fethullah GÜLEN’in Amerika’dan destek aldığı ispatlanabilirse, ben çözülmeler olacağına inanıyorum.
İstihbarat konusunda hayatiyetin farkındalar. Direkt bilgim olmamakla beraber devletin istihbarat örgütlerine eleman sokmaya çalıştıklarına inanıyorum.
Siyasetle olan ilişkilerinde yeterince güçlenmedikçe Türkiye’deki güç dengesine direkt temas etmekten, katılımcı olmaktan ve açıkça parti desteklemekten kaçınmaktadırlar.
Siviller radikal İslam’ın alternatifi olarak, bir ılımlı İslam teşkilatı olarak görülen Fethullahçılar’ı, gerek sahip oldukları oy potansiyelinden dolayı, gerekse sahip oldukları siyasal ve finansal güçten dolayı himaye etmektedirler.
Cemaatin asıl gayesi sadece bir eğitim hareketi, üç yüz yıldır boyunduruk altında yaşamış ülkeyi bundan kurtarma ise, askeriyeye girme çabaları telaffuz edilmeyen ama kabul edemedikleri laiklik gibi hassas konularda niyetlerinin o kadar basit ve saf olmadığını gösteriyor.
Sivil örgütlenmesini ne yazık ki sağlıklı şekilde gerçekleştirememiş Türkiye’de, askerlik kurumu olmasaydı bugün hayalini kurdukları İslam Devletini tesis etmiş olacaklardı.
Benim gözlemim şu anda Türkiye’de Fethullahçılar ile askerler arasında gizli bir satranç oynanıyor. Cemaatin askere bakışı bellidir. Askerliği her fırsatta övdükleri halde büyümeleri önünde tek engelin askerlik kurumu olduğunun farkındalar.
İstihbarat kaynaklarının bunları öğrenmesi ve çok iyi değerlendirmesi lazım.
Diğer önemli bir unsur da gençliğini, üniversite yıllarını cemaatle geçirmiş, ancak daha sonra cemaatten aktif olarak ayrılmış bir sürü insanın örgüte karşı negatif bakışlara sahip olmaya başlamasıdır. Çünkü bu insanlar 10 sene sonra örgütün değişmeye başladığına şahit olmuş, geçmişte kendilerine söylenen şeylerin bugün geçersiz kılındığını görmüşlerdir.
10 sene önce bir örgüt mensubunun bir kız arkadaş edinmesi hayal bile edilemezken, bugün bu konuda fetva vermektedirler. Değişik ilkelere sahip bir örgütten de insanlar kuşku duymaya başlıyor ve baştakinin samimiyetinden şüphe etmeye başlıyorlar.
Şahsi görgüm, örgüt Türkiye’de tabii sınırlarını zorlamış ve anti tezi ile yani laik kesimle gerek içtimai hayatta, gerekse iş dünyasında yüz yüze gelmiştir.
Yakın geçmişte Refah Partisi ve yandaşlarının uğradığı akıbetten ders alarak radikal davranışların ne zararlar getirdiğini görmüş ve Fethullah GÜLEN’in sık sık tekrarladığı hoşgörü felsefesini ve politikasını cemaatin amblemi olarak nazara vermiştir.
Araştırma ve analiz yetisinden yoksun Türk Halkı ve küçük burjuvazisi bu maskeye hemen inanıyor ve çabuk verilmiş kararlarla “Ilıman İslam” olarak gördükleri örgütü destekliyorlar. Ama örgütün diğer bütün dinci örgütlerden daha akıllı olduğundan ve artık güce ulaşana kadar bu hoşgörü maskesini taktıklarının farkında değillerdir.
Fethullah GÜLEN’in ölümü cemaatte şüphesiz ki önemli bir boşluğa yol açacaktır. Çünkü cemaatin her ferdi hissi bir rabıta ile liderlerine bağlıdır. Ama sahip oldukları maddesel güçle çıkar, örgütü hayatta tutmaya yeterlidir. Bu konuda sivil örgütlerin ve askerlik kurumunun politikalar üretmesi gerektiğine inanıyorum. Örgüt demokratik ortam içinde eritilme potansiyeline sahiptir.
Gülen sonrası cemaat parçalanabilir ve siyasal bir güç olma yolu tıkanabilir.
Örgütün politikalarına karşı ancak politika üretilerek karşılık verileceğine inanıyorum. Birinci politika, örgütü Türk kamuoyunda mercek altına almaktır. Fethullah GÜLEN ve izleyenleri sistemli bir şekilde cemaati ve hedeflerine kamuoyunda tartışmaktan kaçınmakta, ya kendileri ne istediklerini bilmemekte ya da ne istediklerini telaffuz etmemektedirler.
Devlet televizyonlarında ve laik medyada programlar hazırlanmalıdır. Sadece öğrencilere karşı olan faaliyetlerde kullandıkları sinsi metodlara bile Türk Ebeveynlerinin tepki vereceğine inanıyorum.
İkinci olarak istihbarat konularında ne kadar uğraşılsa azdır. Örgütün bir sonraki adımının bilinmesi lazım.
Örgüt içindeki hesaplaşmalar ve rant kavgaları basına yansıtılabilir.
Fethullah GÜLEN’in her kaseti o kadar masum değildir. Bunlar televizyonlarda yayınlatılabilir. Öncesi, 1980 öncesi kaydedilmiş kasetler çok daha radikaldir.
VI-KİTAPLARINA GÖRE FETHULLAHÇILIK:
1-Cihad:
Fethullah GÜLEN’in 1998 baskılı İ’la-yı Kelimetullah veya Cihad isimli kitabında Cihad konusunda şunlar söylenmiştir:
Cihad Allah yoluna kavga vermenin adı olmuştur. Bu gün cihad denilince de akla gelen mana budur... Cihad bir bakıma insanın yaratılış gayesidir ve yeryüzünde ondan daha önemli bir vazife yoktur. (Sayfa: 13).
Cihad kıyamete kadar devam edecektir. Zira biz ne kadar insancıl davranırsak davranalım mutlaka küfründe ısrar eden kafirler bulunacaktır. Onun mevcudiyeti ise bizim cihadımızın devam etmesi demektir. Biz herkese rabbimizi anlatmakla mükellefiz ve dünyaya karşı hem maddi cihad ve hem de manevi cihad da muvaffak olmak zorundayız. Aksi halde insanca yaşama hak ve imkaniarını kaybederiz. (Sayfa: 34).
Cihad bir müminin uğruna canını feda edebileceği en tatlı bir mefküre en yüksek bir idealdir. Zira mümin kendi teri içinde boğulma veya kendi kanı ile abdest alma gibi bir payeyi ancak cihad ile elde edebilir. (Sayfa : 45)
Cihad bir farz-ı kifayedir, ancak bu vazife günümüzde olduğu gibi sistemli olarak hiç kimse tarafından yapılmaz ve bütün bütün ihmale uğrarsa, işte o zaman farz-ı ayn haline gelir ve her fert teker teker ondan sorumludur. (Sayfa: 49).
Zira cihaddan geri kalmak ciddi bir günahtır. Cihad bir hayır kapısıdır. O kapıdan giren iki hayırdan birine mutlaka kavuşacaktır. Evet, ya şehit olup ebedi bir hayat, ya da gazi olup hem dünya, hem de ukba nimetlerine kavuşacaktır. (Sayfa: 57-58).
Cihad öyle bir vazife ve mükellefiyettir ki, bir cemaatin mutlaka bu işe kendini vakfetmesi ve cihad yapması gerekmektedir.
Cihad’ı güzelleştiren vasıta olacağı şeylerdir. Mesela cihadın İ’la-yı Kelimetullah’a vesile olması, müminin yer yüzü muvazenesinde hakim hale gelmesi, müslümanlığa veya müslümanlara tecavüz edenlere karşı sindirici ve caydırıcı bir yanının bulunması, güçsüz ve mazlum insanların koruyuculuğunu derpiş etmesi açısından güzeldir. Binaenaleyh denilebilir ki cihadın güzelliği “İ’la-yı Kelimetullah” şartına bağlanmıştır. Evet mümin cihad edecek, ata, uçağa binecek, tank ve uçaksavar kullanacak ama bütün bunları Allah’ın yüce adını yükseltmek gayesiyle yapacaktır. Evet işte müminin memur olduğu cihad budur. (Sayfa: 51).
Canını Allah yoluna feda ederek şehit düşen kimselerin bizim anladığımız manada ölmedikleri bir gerçektir. (Sayfa: 59).
Bir insan kendisi bizzat ve fiilen mücahedeye katılamıyor fakat mücahedede bulunana omuz veriyor, kurduğu müesseseleri ile mücahidleri kucaklıyor ve onları koruyup kolluyorsa, o da fiilen mücahedede bulunmuş gibidir. (Sayfa: 68.)
Demek ki acizlik, fakirlik, yaşlılık ve kadın olma gibi mazeretler onların ayaklarına bağ olup kendilerini fiilen sefere çıkmaktan alıkoymuş ise cihad sevabından mahrum kalamayacakları gibi mükafatından da mahrum bırakılmayacaklardır ve Cenab-ı Hak niyetleri sebebiyle onları aynen gazaya çıkanlar gibi kabul buyuracaklardır. (Sayfa: 69).
Cihada her an hazır olmalıyız. (Sayfa: 70.)
Araba da vardır Allah yoluna adanmıştır. Onunla köy köy dolaşır. İçine mürşitler konulur ve va’zu nasihata muhtaç yerlere gidilir. İşte bu arabanın yaktığı her damla benzin onun harcadığı her kuruş para, egzoz borusundan çıkan gazlar, insanı rahatsız eden gürültü ve tekerleklerin temas ettiği çamur bile bütünüyle kişilerin defteri hasenatına yazılır. (Sayfa : 72).
Her türlü meselenin halledilebilmesi için tek bir çare vardır. O da maddi ve manevi cihad yapmaktır. Kısacası cihad bizim dahili ve harici huzur ve sükunumuzun yegane garantisidir. Cihadın olmadığı bir dünyada hiç kimsenin hiçbir şeye karşı huzur ve sükun adına garantisi yoktur. (Sayfa: 105).
Cenab-ı Hak’ka yönelip, senin yolunda ölmek bile ne tatlı demeyen bir insanın mücadele vereceğine, mücadelesinin semeredar olacağına, onun Müslümanlık uğruna kurtarıcı bir rol oynayacağına inanmıyoruz. İnanamayız da. Biz ancak kendi şahsını, şahsi hazlarını, zevklerini, hatta yurdunu yuvasını terk etmişlerin, sahabe gibi kapısına kilit vurup evinden ayrılmışların bedeni ve cismani zevklerini aşmışların mücadelesine, mücahedesine, kavga ve cihadına inanıyoruz. (Sayfa: 122).
"Asrın getirdiği tereddütler 4" isimli kitapta cihad ile ilgili olarak yazdıkları da şunlardır:
Evet, boyunduruğun yere konduğu şu dönemde, din-i mübin-i İslam’ı İ’la etmek için koşup cihad etmiyor veya edemiyorsak, savleti altında ezildiğimiz bir dönemde, hakkı batılın savletinden kurtarmak için uykularımız kaçmıyor ve ciddi bir ızdırap duymuyorsak kınanacak birisi varsa o da biziz. (Sayfa: 97).
"Asrın Getirdiği Tereddütler 3" isimli kitapta yazılanlar ise şunlardır:
Cihad... bu kelime İslam ile birlikte, Allah yolunda kavga vermenin adı olmuştur. Bu gün cihad deyince akla gelen tek mana budur. (Sayfa: 186).
İ’la-yı Kelimetullah ve Cihad isimli kitapla Asrın Getirdiği Tereddütler isimli kitaplarda özetle,
Cihadın peygamber mesleği olduğu,
Cihadın İslam ile birlikte Allah yoluna kavga vermek olduğu,
Cihadın bugün Farz-ı ayn olduğu ve kıyamete kadar devam edeceği,
Cihaddan geri durmanın günah olduğu, tek tek asıl vazife ve tek çare olduğu,
Cihad olmayınca huzurun olamayacağı, yeryüzü hakimiyetinin cihad ile gerçekleşeceği,
İnsanın canını feda edebileceği en büyük mefkure ve en yüksek ideal olduğu geniş bir şekilde anlatılmıştır.
Fethullah GÜLEN “bunun böyle olduğuna yakinimiz var” diyerek müritlerine karşı gaybı bilen kişi görünüşünde konuşmuştur. Eğer elimde, imkanım olsa idi her birinizin içine, evinizin yolunu unutacak kadar ıstırap ekerdim. İlmin, irfanın, araştırma zevkinin, fen ve tekniğe açılmanın, çağa söz geçirmenin, yanı başında size bunu da yapardım. Yapar ve her birinizi dava düşüncesi ile deli etmeye çalışırdım.
(Fasıldan Fasıla 2, Sayfa; 140-141).
Ben artık Ramiz hocanın oğlu değilim. Kaderim sizin kaderinizle, davanın kaderi ile bütünleşmiş. Bundan sonra benim münferit kararlar vermem ve o kararlara göre davranmam açık ya da kapalı hizmete ihanet sayılır. Vereceğim yanlış kararların riski bütün bu cemaate raci olur. (Fasıldan Fasıla 2, Sayfa: 69).
Bugün biz Müslümanlar olarak çok ağır bir mesuliyetin altında bulunuyoruz. Bir dönemde sahabe gibi seçkinler ile temsil edilen bu dava, bugün cılız iktidarımıza rağmen ilahi bir ihsan olarak omuzlarımıza yüklenmiş bulunmaktadır. (Fasıldan Fasıla 2, Sayfa 63).
Görüldüğü gibi Fethullah GÜLEN İslam Devleti’ni kurma misyonunu yüklendiğini kabul ediyor.
İstişare defalarca önemini arz ettiğim bir husus, Müslümanların ve hele hele kader birliği edilmiş davada, insanların münferit hareket etmeleri son derece sakıncalıdır. Hatta münferit hareket etme isabetli olsa, hayırlı neticelense bile yine de böyle hareket etme davaya zımmi ve kapalı bir ihanettir. (Fasıldan Fasıla 3, Sayfa: 68-69).
Bozuk bir döneme geldik. Düşünce bozuk, hal bozuk, çarşı bozuk.. Ve Bediüzzaman Hazretleri gibi kimselerin önderliğinde kendimizi bulmaya çalışıyoruz. Pek çok kimse Müslümanlık adına baba ve dedesinden tevarüs ettikleri hususları aynen tekrarlamaya devam ediyor. Bütün bu heveslerin asli mecralarına icrası ise memleketin asli yapısında gerçekleştirilecek mutasyonlara bağlıdır. Bunların hepsini tek bir nesil kaldıramaz. Öyleyse bu son ihya hareketinin hiç acele etmeden kendi tabii seyri içinde gerçekleştirilmesi beklenmelidir. (Fasıldan Fasıla 1, Sayfa :109).
İlk sene kampa 70 kişi kadar girmiştik. İkinci ve üçüncü kamplar daha kalabalıktı. Hatta üçüncü kampta her an 300 kadar talebe bulunuyordu. Gidenlerin yerine yenileri geliyordu. (Küçük Dünyam, Sayfa 105).
Talebelerin aklı, ruhu, kalbi terbiye edilsin diye kamp yapılıyordu. (Küçük Dünyam, Sayfa: 116).
Kamplarda okunan kitaplar Arapça tedrisat orayı adete bir medreseye çeviriyordu. Durum böyle olunca kamplarda askeriyenin disiplini, tekkenin edebi ve medresenin ilmi bütünleşiyor ve hayallerimizde, renk ve çizgilerin bütün güzellik ve netliği ile mevcut olan dünyaya adım atılıyordu. (Küçük Dünyam, Sayfa: 122).
Disiplinli ama ruhaniyetli insanlar yetiştirmek tek gaye ve hedefimizdi...Gece yürüyüşleri, gündüzleri koşular,yat kalklar hep bu hedefe yönelikti. Arkadaşlarımız Türkiye‘nin her yerinden istedikleri talebeleri gönderiyorlardı. (Küçük Dünyam, Sayfa:122).
Yeryüzünde her zaman İslami hizmeti omuzlayacak bir hasbiler kadrosu olmalıdır. Olmalıdır ve inandığı mutluluğu için varolan bu fedailer insanlığa hakiki bir tebliğcinin nasıl olması gerektiği, dersini de vermelidir. Bu kadro, o kadar hasbi olmalıdır ki öldüğünde üzerinden çıkacak mal varlığı, ancak kefen bezine yetmeli, hatta bazen o kadar da bulunmamalıdır. Işık hayallerimi süslediğim kadro, işte büyük davanın büyük hamleleri. (İrşat Ekseni, Sayfa:109).
Bir asrı aşkın, bir zamandan beri çeşitli zulüm, mağduriyet ve haksızlıkları altında sürekli inleyen bu kuşak öylesine bilenmiştir ki çok yakın gelecekte o polatlaşan ruhu ile kendisine bu mezalimleri reva görenlerin karşısına dikilecek ve mutlaka onlar ile hesaplaşacaktır. (Fasıldan Fasıla 2 Sayfa:15). 10-ATATÜRK VE LAİK CUMHURİYET:
Fethullah GÜLEN’in bu konuda kitaplarında yer alan hususlar aşağıya yazılmıştır.
600 yıllık tarihimizde kaç tane kazan kaldırma olayı gösterebilirsiniz. Osmanlı’yı ve Yeniçeri’yi bu açıdan eleştirenler kendi tarihlerine baksınlar. 50-60 sene içinde, 600 sene içinde meydana gelen isyanların, başkaldırmaların birkaç katını müşahade edeceklerdir. (Fasıldan Fasıla 1, Sayfa: 8).
Sanık Fethullah GÜLEN Osmanlı tarihini yükseltmek isterken Cumhuriyet dönemine saldırmakta ve Cumhuriyet dönemini kendi tarihi olarak kabul etmemektedir.
Yine Fethullah GÜLEN Fasıldan Fasıla 2 isimli kitabının 203 ncü sayfasında Cumhuriyet Dönemini ifritan dönemi olarak nitelendirmiştir.
150 senedir sefalet solukluyoruz. Son 70 senenin halini söylemeye gerek yok. Yok zira böyle bir şeyin malumu ilan ve israfı keram olur. (Fasıldan Fasıla 2, Sayfa: 232-233).
Necip Fazıl KISAKÜREK bir konferansında “Kabakçı Mustafa, Mustafa Reşit, Alemdar Mustafa, daha ne Mustafalar ne Mustafalar” der demez millet ne anladıysa salon alkış tufanına boğulmuştu. Ama bilmem ki ne ifade ederdi.? Oysa ki böyle şeyleri dinleme, alkışlama, bir şey olsa da her şey değildir. (Fasıldan Fasıla 2, Sayfa: 314).
Bin yıllık tecrübe, bin yıllık hars, kumara verilircesine saçılıp savrulmuş ve bunların yerini yirmi devletten alınan ve herhangi bir tasviyeye tabii tutulmayan Sanskritce gibi bir kültür yerleştirilmiştir. (Çağ ve Nesil 1, Sayfa:14)
Bu millet henüz bütün bütün yok olmamıştır... Dün, onun düşmanı sadece ehli saliptir. Şimdi lanet ile anılan o Cebabire’nin en küstahına bile rahmet okutan firavunlar var sahnede. (Çağ ve Nesil 1 Sayfa: 88-89).
Fazilete arka çevrilip, rezaletin peylendiği, sevaba hacir konup, günah toptancılığının yapıldığı, iffete kezzap dökülüp haysiyetin dağa kaldırıldığı, tarihin mıncıklanıp geçmişe salyalar akıtıldığı, 0 uğursuz dönemler artık çok gerilerde kaldı. (Çağ ve Nesli 3 Sayfa : 75).
11-GELİR KAYNAKLARI:
İslam’ın ciddi bir dava şuuru ile uyanan insanlar, kırkta bir zekatla bir şey yapamayacaklarını bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar. İslam davası bugün bizden daha fazla fedakarlıklar beklemektedir. Nitekim bu davaya uyanmış nice kutsi dava erleri vardır. Hizmeti o ölçüde götürmektedirler. Bugün birer umut kaynağı bu insanlar, evlerinin arabalarının, fabrikalarının anahtarlarını tapularını getirip bize takdim etmekte ve istediğiniz yere kullanın demektedirler. (Fasıldan Fasıla 3 Sayfa: 57).
Evet, böylesi büyü k çapta hizmetlerin gerçekleştirilmesi için maddi kaynaklara ihtiyaç olduğu bir gerçektir. Biz onu hep efendimizin sünnetinde gördüğümüz usul üzerine halka dayanarak götürmeye çalıştık ve çeşitli vesileler ile onlara müracaat ettik. Onlar da destek verdiler. (Fasıldan Fasıla 3 Sayfa: 75).
Bu açıdan müminlerin yurt içindeki ve yurt dışındaki servet yollarını keşfedip, zengin olmaları şarttır. Çünkü her şeyleri ile hizmete kilitlenmiş bu insanların ticarette çalışmaları, parayı koruma korkuları -niyetlerine binaen- düşman karşısında nöbet tutmada ki korku gibi bir sevap vesilesi olabilir. (Prizma 2 Sayfa: 33).
12-ARAPÇA EĞİTİM:
Cumhuriyet ile beraber Arapça eğitime karşı tavır alınması o günün aydınlarının ve devlet yetkililerinin bir yanılgısıdır. Bu konuda o dönem itibariyle Arapların Devleti Aliyye'ye karşı tutumları rol oynamış olabilir. Fakat şimdi geçmişe dönük onu yargılamanın bir yararı olmadığı kanaatindeyim.
46’lı yıllarda İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülteleri’nin açılması ile beraber kendi kültür ve dinamiklerimize dönme süreci başlamıştır. Bu dönem aynı zamanda demokrasi düşüncesinin zaman zaman hecelendiği bir dönemdir. (Fasıldan Fasıla 3, Sayfa: 203).
Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası
ABD'nin dünyanın kalbi olarak bilinen ve yeryüzünün en zengin enerji havzalarının bulunduğu Merkezi Avrasya'yı denetim altına almak için geliştirdiği Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'nin (GOP) en önemli boyutunu, hiç kuşkusuz "ılımlı islam" strtejisi oluşturuyor. Ilımlı İslam, batılı değerlerle uyumlu, siyasal olarak Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş, sınırların yeniden çizildiği ve rejimlerin bu amaca uygun olarak değiştirilmesinin öngörüldüğü GOP'un taşayıcı kavramıdır. Bu kavramın politik arka planı irdelendiğinde, bizi hiç bir tereddüde yer bırakmayacak şekilde getirip Fethullah Gülen örgütlenmesinin kapısına koyuyor. Öyle anlaşılıyor ki, bölgede ılımlı islam projesinin en önemli aktörlerinden biri Fethullah Gülen ve onun kurduğu yaygın örgütlenmedir.
Çünkü, hiçbir rejim sadece askeri ve siyasal zorla ayakta kalamaz. Tarihin bize verdiği en önemli derslerden biri de bu olgudur. Dünyanın en kötü ve zorba yönetimleri bile, örneğin çöpleri toplamak ve fırınları çalıştırmak zorundadır. Dolayısıyla asgari bir toplumsal destek oluşturulmadan hiçbir baskıcı yönetim ya da diktatörlük ayakta kalamaz. Aynı şey işgaller ve sömürgecilik için de geçerlidir. Etkili bir işbirlikçi sınıf ve asgari bir toplumsal destek ya da kayıtsızlık gereklidir.
İşte GOP ve ılımlı islam stratejisi ve/veya siyaseti, Ortadoğu ve islam coğrafyasında ABD işgaline ve neo-klasik sömürgecilik girişimine toplumsal ve siyasal rıza üretmek için geliştirilen bir projedir. Fethullah Gülen ise, "Dünya denilen geminin kaptanı" olarak nitelendirdiği bu otorite ve irdeye hedeflerine ulaşmak için boyun eğilmesi gerektiğini vaaz ediyor. Dolayısıyla Gülen, ABD'nin "ılımlı islam" projesinin teolojik ve felsefi arka planını oluşturmak için gönüllü yazılmış bir tarikat lideri portresi çiziyor.
Kendisini, "Kutb-ul Aktab", yani kalbinden geçeni Tanrının yerine getirdiği insan ilan eden ve izleyicileri tarafından "müçtehid", yani din de içtihad yapan, kuralları değiştirme ve yeni kurallar koyma yetkisi ve birikimine sahip bir yüksek makam/şahsiyet olarak nitelendirilen Fethullah Gülen, ılımlı islam projesinin hayata geçirilmesine adaydır. Burada "Kutb-ul Aktab" ve "meçtehid" kavramları ile tarif edilen makam ise, peygamberlikten bile yüksek bir konuma işaret etmektedir. Çünkü Fethullah Gülen'e atfedilen yetenek ve verilen yetkiler, kutsal kitaplarda peygamberlere bile tanınmamıştır.
Gülen'in, İslam'ın esaslarına bile müdahale etme gücünü/yetkisini içeren bu nitelikleri kendisinde nasıl topladığını, Nurettin Veren, Kanaltürk ekranlarında açıkladı. Bu açıklamaları kaynaklarıyla birlikte bu kitapta geniş şekilde bulacaksınız.
***
Türkiye'nin "büyük medya" alanında tek muhalif televizyonu olan Kanaltürk'te, 26 Haziran ve 3 Temmuz 2006 tarihlerinde yaptığım "Yolsuzluk ve Yoksulluk" isimli ekonomi-politika programlarında Fethullah Gülen'in Türkiye'yi bir ağ gibi saran örgütlenmesi mercek altına alındı.
Programa, Gülen'in 35 yıl boyunca en yakınında yer alan, onun baş yardımcılığını ve siyasi danışmanlığını yapan; Fethullah Gülen dahil, cemaatin şekillenmesini ve gizli politik/islami örgütlenmesini gerçekleştiren üç kişiden biri olan makine mühendisi Nurettin Veren konuk olarak katıldı.
Seyircilerden gelen mesajlarda da belirtildiği gibi, Veren'in program boyunca yaptığı açıklamalar, "şaşırtıcı, irkiltici, inanılmaz ve insanın kanını donduran" nitelikteydi. Tehdidin hem büyük hem de yakın olduğunu gösteriyordu. Çünkü, programda yapılan açıklamalar, kamuoyunun ilk kez duyduğu çok önemli ve çarpıcı bilgiler içeriyordu. Üstelik bu bilgiler kanıtlara, belgelere ve birinci elden tanıklıklara dayalıydı.
Fethullah Gülen'in para kaynakları, kontrol ettiği büyük mali gücün çapı; finans, sanayi, eğitim, sağlık ve medya sektörlerinde sahip olduğu firma, kuruluş ve yatırımlar; vakıflar; paraların nasıl toplandığı; bu islami-politik örgütün nasıl kurulduğu, yönetildiği ve işlediği; başta mülkiye (İçişleri Bakanlığı), Silahlı Kuvvetler, Emniyet Teşkilatı ve Milli Eğitim olmak üzere devlet içinde nasıl örgütlendiği, Kanaltürk'te yayınlanan Yolsuzluk ve Yoksulluk programında bütün açıklığıyla ortaya konuldu.
Nurettin Veren, sadece Fethullah Gülen'in çok yakınında bulunmuş bir kişi değil, aynı zamanda aktif bir yönetici ve bir operasyon adamı. Zaman gazetesi, Samanyolu televizyonu, Asya Finans (Bank Asya), cemaate bağlı okullar, dershaneler ve başta Orta Asya ülkeleri olmak üzere, dünyanın bir çok bölgesinde kurulan üniversiteler ve orta öğretim kurumlarının birinci dereceden kurucusu ve sorumlusu. Dolayısıyla örgütün/cemaatin, deyim uygunsa pilot kabininde yeralan Nurettin Veren'in yaptığı açıklamalar Türkiye'yi sarstı.
***
İkinci programa Nurettin Veren'in yanısıra önemli bir konuk daha katıldı; İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi eski Müdürü Adil Serdar Saçan... AKP'nin iktidara gelmesinden sonra politik bir kararla meslekten ihraç edilen Adil Serdar Saçan, kamu yönetim doktorası yapan, birincilikle bitirdiği Polis Akademisi'nin yanısıra Hukuk Fakültesi'den de mezun olan bir polis. Saçan, Emniyet Teşkilatı'nda Fethullahçı örgütlenme konusunda ilk raporları hazırlayan, soruşturma yürüten, kanıtları toplayan ve tehlikeye işaret eden bir emniyet müdürü.
Halen davaları devam eden Saçan, 5 yıllık Organize Suçlar Şube Müdürlüğü sırasında, başta Ömer Lütfi Topal ve Nesim Malki cinayetleri ile Albayraklar Holding'in adının karıştığı yolsuzluk olayları ve İstanbul mafyası olmak üzere çok sayıda soruşturmaya imza attı. Bilindiği gibi, islami sermaye çevrelerinden Albayraklar Holding, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a en yakın gruplardan biri. Daha da önemlisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin başta " Akbil" olmak üzere çeşitli ihaleleri hakkında yürütülen soruşturmada Başbakan Erdoğan'ın da adı geçiyor. Dolayısıyla, AKP'nin iktidara gelir gelmez ilk işlerinden biri Saçan'ı görevden almak oldu.
Adil Serdar Saçan, programda Emniyet içindeki Fethullahçı örgütlenme hakkında çok çarpıcı açıklamalar yaptı, önemli belgeler sundu. Saçan, verdiği bilgilerle Nurettin Veren'in çizdiği çerçeveyi tamamladı.
***
Program sırasında gelen yaklaşık 150 bin kısa telefon mesajı, konunun önemini ve izleyicilerin yüksek ilgisini ortaya koyarken, F. Gülen örgütünü ve taraftarlarını ne kadar etkilediğini de gösterdi. Günler boyu süren programa yönelik kutlamaların yanısıra; çok sayıda tehdit, hakaret, küfür masajları ve telefonları da geldi.
Öte yandan programa, Gülen'in sözcülüğünü yapacak düzeydeki bazı kişiler, davet edilmelerine karşın gelmediler. Örneğin, Fetullah Gülen'e yakınlığıyla tanınan Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Yazarlar ve Gazeteciler Vakfı Başkanı Harun Tokak ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suat Yıldırım bu isimler arasındaydı. Kendilerine defelarca telefon edildiği, faks çekildiği ve doğrudan temas kurulduğu halde katılmayacaklarını bildirdiler.
Durum böyle olmasına karşın; on yıldır ABD'de yaşayan, Federal Polis (FBI) ve Amerikan istihbarat örgütü CIA tarafından korunan Fethullah Gülen, yandaşları aracılığıyla mahkemelerden tekzip kararı çıkarmak için yoğun girişimlerde bulundu.
Sonuç olarak; ABD'nin gezegene hakim olma stratejisini formüle ettiği, "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi" ve projenin en önemli siyasal etabı olan GOP'un Türkiye için taşıdığı anlam; programda yapılan açıklamalar, ortaya konulan belgeler ve analizlerle daha da netleşmiş oldu.
AKP ile ittifak içinde hareket eden, hükümette kendisine yakın bakanlar bulunan F. Gülen ve örgütü, Yolsuzluk ve Yoksulluk programında ortaya çıkan gerçeklerden de anlaşılacağı gibi Türkiye'yi ve toplumu kuşatmış durumda. Daha da önemlisi, Fethullah Gülen'in sahip olduğu ilişkiler ağı, denetlediği mali güç, örgütlenmesinin ulaştığı derinlik ve yaygınlık, tahminlerin ötesinde bir büyüklüğe ulaşmış durumda.
İşte Nurettin Veren bu örgütlenmenin, elinde çok sayıda kanıt/belge bulunan birinci dereceden tanığı. Sadece tanığı da değil, kendi deyimiyle bu davanın "sanığı" da olmaya hazır bir insan.
Fethullah Gülen örgütünden neden ve nasıl ayrıldığını da açıklayan N. Veren'in katıldığı bu programların bant çözümlerini bir kitap halinde getirdik. Ben de gerçekleştirdiğim programların metinlerini elden geçirerek düzenleyip, son bölüm için yazdığım değerlendirme ve analiz yazılarını da ekleyerek bu kitabı hazırladım.
Bu kitap, özelliği nedeniyle akademik bir araştırma değil, ve fakat bu yönde yapılacak bütün çalışmalar için kaynak oluşturacak bir eser niteliğindedir. Böyle düşünülmüş ve tasarlanmıştır. Dolayısıyla elinizdeki kitap, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve aydınlatılmasını amaçlayan; akademisyen ve entellektüellerden sokaktaki sıradan insana kadar geniş bir kesime hitap etmeyi hedefleyen bir gazetecilik çalışmasıdır.
Merdan YANARDAĞ
evet, muaviye denilen bu adam hiçbir zaman özde müslüman olmadı. müslüman olmayı bırak islamı emevi hanedanının çıkarları için yeniden düzenledi, hz muhammed öğretilerinin dışına çıkardı…
bugün camilerimizde yapılan ibadet hz muhammed’in öğrettiği ibadet değil, islamın baş düşmanı ebu süfyan oğlu muaviye’nin salık verdiği ibadettir.
muaviye döneminde, ilk üç halifeyle peygamber’in başlatılan sünnetlerine karşı gelme ve onları ortadan kaldırma geleneği muaviye ile doruğa çıkarılır ve bir sisteme dönüştürülür.
o günlere kadar kitlesellik gösteren bu nedenle de halkçı bir amaç sergileyen namazları muaviye resmileştirir.
mescid süsleme hastalığı islam ümmetine emeviler zamanında bulaştırılmış ve o günden şiddetlenerek gelmiştir. esasen emevilerin dejenerasyonuna bütün ibadet biçimleri uğramıştır.
peygamber’in yıktırdığı ve çağdaş kaynakların “uzun zaman mezbele yeri olarak” kaldığını belirttikleri dirar mescidini halife ömer yeniden faaliye geçirir.
kendi üssü haline getirir.
ömer’den sonra osman da bir çok cami yaptırır.
en muhteşem camilerin ve minarelerin ilk kurucusu muaviye olur. bu biçimiyle camileri halka benimsetmek için “cami tanrı”nın evidir” anlayışını yayar.
döneminde mantar biter gibi kurdurulan camileri hz ali ve ehlibeyt’e “sövgü yuvaları” olarak değerlendirir.
muaviye ilk kez camilerde “maksure” denilen sultan mahalli’ni kuran kimse olur.
muaviye, hicri 46. yılında hacdan dönerken medine’ye uğrayarak peygamber mescidinin minberiyle hz. muhammed’in müezzini olan sad’ül karaz’ın elinde bulunan peygamberlik asasını şam camii’ne getirterek kendi yönetim merkezinin önemini arttırmak ister. fakat buna halkın tepkisi büyük olur. tesadüfi güneş tutulması da kötüye yorumlandığından muaviye bu yaptırımından vaz geçer.
minbere altı basamak daha ekleyerek büyütür ve dokuz basamağa çıkarır. bundan sonra hatipler muaviye’nin koydurduğu altı ayağa çıkarak hutbelerini okurlar. medine’deki peygamber camiindeki minberin şam’a götürülmesini bir kez de mervan oğlu abdülmelik dener. o da büyük tepkiyle karşılaştığından vaz geçer.
cuma namazlarında peygamber efendimiz döneminde farzdan sonra okunan hutbe, muaviye döneminde namazın önüne konur, bundaki amaç halka emevi siyasetini dikta etmektir. bu uygulama günümüzde camilerimizde halen devam eden yanlış bir emevi uygulamasıdır. bid’at tır…
kendini islam’ın yetkilileri sayan kimseler dine birşeyler sokuşturma çabası içerisindedirler. halifeler dışında da bu davranışlar görülür.
amr ibn-ül as, hutbe ve dua için kendisine camide ilk mimber yaptıran valilerdendir. mısır’daki camiini yaptırdığı sırada bunu da yaptırmıştır.
abdullah b. zübeyr ile islam tarihinde zalimliğiyle ünlenmiş olan haccac, peygamber ibrahim’den beri araplarca saygınlığı olan kâbe’yi önce yaktırıp-yıktırırlar sonra da kendi düşüncelerine hizmet edecek biçimde yaptırtırlar. gösterişin ifadesi olan ve kuruluş dönemi islamlığının özüyle çelişen ilk minare i. muaviye döneminde basra camii’ni onartan ubeydullah bin ziyad tarafından yapılır.
i. velid dönemindeyse mescidlere minare yapılması zorunlu kılınır. ilk maksure de bu dönem yapılır. bundan sonra minare yapımları gelenek olur.
şatafatlı cami yapıları kurulur. muaviye, mervan ve velid gibi emevi halifeleri şam kiliselerini camiye çevirirtirler.
beş vakit namaz ve bu namazlara ilişkin rekatlari sünnet, vacip, müstehap, mekruhat, müfsidat, sâlatın koşulları, mezhepler, tarikatlar, hülle, iskat (devir), ölüye kuran okutma, kurban kesme gibi asılsız kural ve uygulamaların hiçbirinin muhammedi ve kuran temelli islam’la ilgisi yoktur.
bunlar, başka dinlerin uygulamalarında ve kutsal kitaplarında da pek bulunmaz.
mezhepçi islamlığın, asıl kök islamlığın yerini almasıyla birlikte mihrap da camide “en şerefli yer” olarak görülmüş ve üstüne kubbe yapılarak yüceltilmiştir.
mihraba karşın, minber ta peygamber döneminden beri mescidlerde yerini almıştır. emeviler propagandaya dayandıkları için minbere özel önem vermiş, bütün camilere koydurmuşlardır.
muaviye mekke’ye gittiğinde minberini birlikte götürmüş, minber harun reşit zamanına kadar orada kalmıştır.
mervan da medine’ye giderken minberini birlikte götürmüş ve onun üzerinde halka konuşmuştur. ne yazık ki, peygamber döneminde “caminin kutsal parçası” arasında olan minber, emevilerle propaganda aracı olur.
camiye ilk kandil koydurtan da muaviye olmuştur.
harun, kâbe’nin etrafına 10 büyük şamdan koydurtmuş, caminin duvarlarına da ikişer fener astırmıştır. emeviler, camilerin kutsallığından en aşırı ölçüde yararlandıkları gibi, gerektiğinden sıradan bir mekân olarak da görmüş, camiye at üzerinde girebilmişler, minberde olanlara müdahale edebilmişler, caminin içinde ve çevresinde dövüşebilmişler, hükümdarın halifenin camide olması sırasında cami çevresini silahlı korumalarla sarabilmişlerdir.
kâbe minberinda ali yanlılarına beddua edilmesini ilk başlatan halid al kasri olmuştur. ali ve yanlılarına kargışta bulunan bu kussaslar emevilere dua etmektedirler.
mısır camileri eski özelliğini yitirmiş, ulusal ölçekte siyasetlerin yapıldıkları merkezler olmuşlardır. bu nitelikteki siyasal çalışmalar için yapılan toplantılara camiler mekân olarak görev yapmışlardır.
camilerin yargı ve eğitim yeri olarak kullanılma özelliği başından beri zaten vardır. ama sonraki yüzyıllarda eğitim, bir propaganda aracı olmuştur.
yani uzun lafın kısası tüm bunlar islam tarihinde var, risale-i nur değil de islam tarihi okuyup öğrenirseniz, şu an yaptığınız ibadetin hz muhammed’in öğrettiği değil, sonra gelen 3 halife ve muaviye müşrükinin zorladığı ibadet ve şeriat olduğunu kavramak güç değil.
ne yazık ki yıllar yılıdır “muharref” olarak yaftaladığımız diğer dinlerdeki tahrifat islamiyette de mevcuttur.
bu tahrifatın baş müsebbibi de islamiyete en büyük kötülükleri yapan ve her daim islamiyetin baş düşmanı olan ebu süfyan ile hz hamza’nın kalbini çıkartıp yiyen karısı hint’in oğulları muaviye’dir.
ne yazıktır ki islam görünümlü bu şeytanlara bazılarımız “hazret” sıfatını makbul görerek hazreti muaviye olarak tanımlamaktadır.