İSM-İ AZAM DUASI
Allah‘ın en büyük ismi. Bir kısım bilginler, özellikle mutasavvıflar tarafından varlığı kabul edilir. Bu bilginlerin ve mutasavvıfların inancına göre İsm-i Azâm, halk tarafından bilinemez, yalnız peygamberler ve velilerce bilinebilir. İsm-i a’zâm ile yapılan tüm dualar kabul edilir, tüm istekler yerine getirilir. Bu ismi bilenler, olağanüstü işler yapabilirler. Meselâ Kur’an’da Hz. Süleyman kıssasında geçen ve “yanında Kitap’tan bir ilim bulunan kimse” olarak nitelenen kişi, Belkıs’ın tahtını İsm-i a’zam sayesinde göz açık kapayıncaya kadar geçen bir süre içinde getirmiştir (en-Neml, 27/40). Gerçekte Allah’ın hangi isminin İsm-i a’zâm olduğu, böyle bir ismin bulunup bulunmadığı tartışma konusudur.
İbn Kesir’in Şehr b. Havşeb Esma binti Yezid b. el-Seken’den aktardığı bir hadise göre, Allah’ın İsm-i a’zam’ı, “İlahınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilah yoktur, O Rahman’dır, Rahim’dir” (el-Bakara, 2/163) ve “Elif, lam, mim. Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur, daima diridir ve (yarattıklarını) koruyup yöneticidir” (Âlu İmrân, 3/ 1-2) anlamındaki ayetlerde bulunmaktadır (Nakleden Saîd Havva, el-Esas fi’t-Tefsir, I, 288). Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın TirmiZi, Ebû Dâvud ve Nesâî’den aldığı bir hadise göre namaz kılan birisinin “Allahümme inni es’elüke bienne leke’l-hamdü la ilahe illa ente’l Mennân Bediü’s-semâvat ve’l-ard Zü’l-celali ve’l-ikrâm ya Hay ya Kayyum” diye dua ettiğini duyan Resulullah, “Biliyor musunuz ne ile dua etti?”diye sormuş, ashabın “Allah ve Rasûlü bilir” demeleri üzerine, “Nefsim kudret elinde bulunan Zat-ı Ecell’e yemin ederim ki, Allah’a en büyük ismi (ism-i a’zâm) ile dua etti. O ism-i a’zâm ki, onunla çağırıldığı vakit icabet buyurur ve onunla istenildiği vakit verir” (Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur’an Dili, VI, 4678) buyurmuştur.
Muhammed Hamdi Yazır, yukarıda anıları el-Bakara Suresi’nin 163. ayetini yorumlarken “Hüve” kelimesinin bir zamir olmasına karşılık Allah’ın zatına delâlet eden en büyük ismi gibi olduğunu belirttikten sonra, sözü İsm-i a’zam’ın hangi isim olduğu konusuna getirerek şöyle der: “Tevhit denizine dalmış olan ehlullah’a göre bu ismin (Hüve’nin) ehemmiyeti pek büyüktür. Buna İsm-i a’zam diyenler de vardır. Maahaza, İsm-i A’zam “Allah” ism-i şerifidir diyenler çoğunluk âlimlerdir. “Hüve” ise makamı-ı tevhidde a’zamdır” (Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, I, 562).
Fahreddin er-Râzî ise bu konudaki tartışmalara tefsîrinde daha büyük bir yer verir. Ona göre birtakım eski filozoflar, “İsim koymaktan maksat, o ismi söyleyerek müsemmayı (isimlendirilen varlığı) belirtmektir. Şayet Allah’ın zatı gereği bir ismi olmuş olsaydı, bu ismi koymaktan maksat, bu müsemmayı (varlığı) tanıtmak için o ismi başkasıyla zikretmek olurdu. İnsanlardan hiç birinin Allah’ın hususi zatını kesin olarak bilmediği ortada olunca, bu gerçeğe isim koymanın bir faydası yoktur. Bu ilâhi hakikatin bir ismi yoktur. Aksine, onun için bilginin bize bildirdiği zorunlu şeyler vardır. Bu zorunlu şeyler (levazım) şunlardır: “Allah, yok olmayan ezeli varlıktır, yokluğu kabul etmeyen vâcibu’l-vücuttur” diyerek İsm-i A’zam’ın varlığını reddetmişlerdir. Buna karşılık bir kısım bilgin ve filozoflar da, “Cenâb-ı Allah’ın kendisine yakın (mukarreb) kullarından bazısını bu hususi hakikati (yani zatını) bilebilecek bir kabiliyette yaratarak şereflendirmesi, ilahî kudrete göre imkansız değildir. Durum böyle olunca, Allah’a mahsus bu hakikate (yani zatına) bir isim koymak da imkansız değildir” diyerek İsm-i A’zâm’ın varlığını kabul etmişlerdir.
Râzî’ye göre Allah’ın zatına bir isim koymanın mümkün olması durumunda bu ismin, isimlerin en büyüğü ve bu zikrin de zikirlerin en şereflisi olduğuna kesin olarak hükmetmek farz olur. Çünkü ilmin şerefi malumun; zikrin şerefi de mezkûrun şerefi iledir. Allah’ın zatı malumat ve mezkurâtın en şereflisi olunca, O’nu bilmek, bilmelerin (ilimlerin) en şereflisi, O’nu anmak anmaların (zikirlerin) ve o isim de isimlerin en şereflisi olur. İnsanlarca çok söylenen şu sözün manası da budur: “Bir mukarreb meleğin veya peygamberin bu isme (tam bu ismin manasının kendisine tecelli ettiği bu hâl esnasında) vakıf olması halinde bütün cismânî ve ruhânî âlemlerin ona itaat etmesi tuhaf sayılmamalıdır.”
Fahruddin er-Râzî, İsm-i A’zâm’ın hangi isim olduğu konusundaki baslıca görüşleri dört maddede toparlayarak değerlendirir. Buna göre
1. İsm-i a’zam, Zül-Celal ve’l-İkram’dır. Çünkü Hz. Peygamber, “Ya Ze’l Celâl ve’l-İkrâm demeye devam edin” demiştir. Bu görüş zayıftır.
2. İsm-i A’zâm, “el-Hayyu’l-Kayyum” sözüdür. Çünkü Hz. Peygamber Ubeyy b. Ka’ab’a; “Allah’ın kitabında en büyük ayet hangisidir?” dediğinde Ubey; “Allah, kendisinden başka hiçbir ilah yoktur, Diridir, zatıyla ve kemaliyle Kaimdir…” (el-Bakara, 2/255) dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “İlim sana helal olsun ey Eba’l-Münzir!” buyurmuştur. Bu görüş de zayıftır.
3. Allah’ın bütün isimleri yüce ve takdire layıktır. Bunlardan herhangi birini daha büyük olmakla nitelemek uygun değildir. Çünkü bu, diğerlerinin noksanlıkla nitelenmesini gerektirir. Bu görüş de zayıftır.
4. İsm-i A’zam, Allah ism-i şerifidir. Doğruluk ihtimali en kuvvetli olan bu görüştür. Çünkü Allah ismi, Cenâb-ı Hakkın zatına delalet etmektedir (Fahruddin er-Râzı, et-Tefsîru’l-Kebir, l, 158-159).
Ahmed ÖZALP
İSM-İ AZAM
Lâ ilâhe illâ ente yâ hannân, yâ mennân, yâ bedias semâvâti vel ardı yâ zel celâli vel ikrâm.
Dua kitaplarında “Cuma günü hangi vakitte bu dua okunarak duada bulunulursa, maşrıkla mağrib arasında ne istenirse istensin, duası kabul olunur.” denilmektedir.
Peygamber(s.a.v) Efendimiz,bir adamın(ki bu Ebû Mûsa el-Eş’arî’dir) şöyle dua ettiğini işitince buyurdu ki:
“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki,bu adam Allah’tan ism-i âzamıyla istedi. O ism-i âzam ki,onunla istenildiği zaman Allah verir.Onunla dua edildiği zaman Allah ona icabet eder.”
Dua şudur:
Allâhümme innî es’elüke bi-enneke entellâhül-ehadüs-samedül-lezî lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehad.
Anlamı:Allah’ım!Ben senin zatında,sıfatlarında ve fiillerinde tek olup benzeri ve ortağı olmayan,her şeyden müstağni olup tüm varlıkların muhtaç olduğu;doğurmayan,doğrulmayan ve hiçbir şey O’na denk olmayan Allah olduğunu itiraf ederek senden(hayır) isterim.
Rasûlullah(s.a.v) Efendimiz,bir adamın aşağıdaki duayı okuduğunu işitince buyurdu ki:
“O mağfiret edildi.O mağfiret edildi.O mağfiret edildi!”
Dua şudur:
Allâhümme innî es’elüke yâ Allâhül-ehadüs-samedül-lezî lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehad.En teğfiralî zünûbî inneke entel-Ğafûru’r-Rahîm.
Anlamı:Ey Allah’ım,bir ve samed olan,doğurmayan ve doğurulmayan,eşi ve benzeri de olmayan Allah’ın adıyla senden istiyorum.Günahlarımı mağfiret et,sen Ğafûrsun,Rahîm’sin.
Rasûlullah(s.a.v) Efendimiz,İsm-i Azam’ın şu iki ayet olduğunu söylemiştir:
Ve ilâhüküm ilâhün vâhidün lâ ilâhe illâ hüver-Rahmânur-Rahîm.
Anlamı:İlahınız,tek olan ilahtır,ondan başka ilah yoktur.O Rahman ve Rahîm’dir.
Elif Lâm-Mîm Allâhü lâ ilâhe illâ hüvel-Hayyul-Kayyûm.
Anlamı:Elif Lâm-Mim.O Allah ki,O’ndan başka ilah yoktur.O Hayy ve Kayyûm’dur.
Rasûlullah aleyhisselam,sahabeden birinin aşağıdaki duayı okuduğunu işitince sordu:
“Bu adam neyi vesile kılarak dua ediyor,biliyor musunuz?”
Ashab-ı Kiram:”Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.”dediler.
Peygamberimiz(s.a.v) buyurdu ki:”Nefsimi kudret elinde tutan Zât’a yemin ederim ki,o Allah’a,İsm-i Âzam’ıyla dua etti.O İsm-i Âzam ki,onunla dua edilirse Allah icabet eder,onunla istenirse Allah verir.”
O dua şudur:
Allâhümme innî es’elüke bi-enne lekel-hamdü lâ ilâhe illâ entel-Hannânül-Mennânu bedî’us-semâvâti vel-ardı yâ zel-celâli vel-ikrâm yâ Hayyu yâ Kayyûm.
Anlamı:Ey Allah’ım,hamdlerim sanadır,nimetleri veren sensin,senden başka ilah yoktur.Sen semavat ve arzın celâl ve ikrâm sahibi yaratıcısısın,Hayy ve Kayyûm’sun.Kainatı ayakta tutan hayat sahibisin.Bu isimlerini şefaatçi yaparak senden istiyorum!
DİĞER İSM-İ AZAM DUALARI
BismillâhirrahmânirrahîmAllâhumme innî es’eluke bienne lekel hamdu lâ ilâhe illâ entel mennânu yâ hannân * yâ mennân * yâ bedîus semâvâti vel ardi yâ zel celâli vel ikrâm * yâ hayyu yâ kayyûmu, lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimin * allâhumme innî es’eluke biennî eşhedu enneke entallâhu lâ ilâhe illâ entel ehadus samedullezî lem yelid ve lem yûled ve lem yekun lehû kufuven ehad * elif lâm mîm * allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm * ve ilâhukum ilâhun vâhidun lâ ilâhe illâ huver rahmânur rahîm * yâ zel celâli vel ikrâm * yâ erhamer râhimîne, allâhumme innî es’eluke bienneke entallâhu lâ ilâhe illâ entel vahidul ehadul ferdus samedullezi lem yelid ve lem yuled ve lem yekun lehû kufuven ehad, lâ ilâhe illâhu * vahdehû lâ şerîke lehû * lehul mulku ve lehul hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr * lâ ilâhe illallâhu ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm * es’eluke bismikel eazzul ecellul ekrem * rabbî rabbî rabbî yâ rabbî yâ rabbi yâ rabbî lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh * lehul mulku ve lehul hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr * el hamdu lillâhi ve subhânallâhi vel hamdu lillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm.