21 Kasım 2017

CİRCÎS ALEYHİSSELÂM

Îsâ aleyhisselâmdan sonra gönderilen, peygamber olduğu rivâyet edilen büyük bir zât. Vehb bin Münebbih'den rivâyet edildiğine göre, Îsâ aleyhisselâmın havârîlerinin talebesidir. Şam diyârında, Filistin'de yaşamıştır. Îsâ aleyhisselâmın dîninin hükümlerini bildirmiş ve pek çok kimse ona tâbi olmuştur.
Circîs aleyhisselâm, ticâret yapar ve ticâret için şehir şehir dolaşırdı. Her sene zekâtını verdiği gibi, bütün kazancını fakir mü’minlere sadaka olarak da dağıtırdı. Ticaretten maksadı bu idi. Yaşadıkları bölgeye, putperestler hâkimdi ve buranın Dâdı Veyh veya Dâdıyân adında zâlim bir kralı vardı. Bundan dolayı, emniyet içinde değillerdi. Circîs aleyhisselâm ve ona tâbi olan mü’minler, çevrede bulunan beylerin zararından emîn olmak için, kralın bulunduğu Musul şehrine gitmeye karar verdiler. Circîs aleyhisselâm, krala, kendilerini himâye etmesi için kıymetli hediyeler götürmüştü. Kralın yanına vardığı gün, kral, teb’asının ileri gelenlerini toplamış ve büyük bir ateş yaktırmıştı. Tapmakta oldukları eflûn adındaki putu da dışarı çıkarmışlardı. Kral, insanların puta secde etmesini emrediyor, secde etmeyeni ise ateşe attırıyordu.
Circîs aleyhisselâm bu korkunç durumu görünce, bunlarla mücâdele etmeye, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmeye karar verdi. Mü’minlerin yanına dönüp, bütün malını onlara dağıttı. Sonra kralın yanına gelip; “Ey melik! Benim bir hak sözüm var! Bu sözümü dinle. Hiddet ve kızgınlığı bırakıp, insanlara zulmü terk et. Ben sana emîn bir nasîhat ediciyim. Ey melik! Sen de, senin zulmettiğin insanlar gibi, Allahü teâlânın âciz ve zavallı bir kulusun. Seni yoktan yaratan Allahü teâlâdır. Seni ve bütün mahlûkâtı O yarattı. İbâdet ve secde, ancak Allahü teâlâya yapılır. Her şeyi yaratan ve rızık veren O'dur. Bu puta niçin taparsın ve insanları ona secde etmeleri için niye zorlarsın. O put hiç bir fayda ve zarar veremez. Bunu bırak ve Allahü teâlâya îmân et; küfrü terkedip mü’min ol. Eflûn putunu kır!” dedi, Melik, Circîs aleyhisselâmın sözlerini şaşkınlık içinde dinledikten sonra; “Sen kimsin? Nereden geldin ve bana bu sözleri nasıl söyleyebilirsin?” dedi. Circîsaleyhisselâm; “Ben, her şeyi yaratan ve her şeye gücü yeten Allahü teâlânın kuluyum. Beni, bir avuç topraktan ve bir damla sudan yarattı. Sonunda yine toprağa döneceğim, öleceğim. Bundan sonra da Rabbim beni yeniden diriltecek. (Her insanın hâli böyledir.) İsmim Circîs'dir. Diyâr-ı Rum'da, Filistin denilen memleketin sâkinlerindenim. Allahü teâlâ bana pek çok mal verdi. Ben onları, Allahü teâlânın rızâsı için muhtâç mü’minlere dağıttım. Allahü teâlâya îmân etmeyen zâlimlerin zararından kurtulmak için rahatça ibâdet ederek, ömrümü geçirmek üzere, emniyet ümidiyle buraya gelmiştim. Fakat senin sarayına gelince, puta taptığını gördüm. Günâhsız insanları ateşe atarak zulmediyorsun. Seni, Allahü teâlâya îmân etmeye çağırıyorum. Puta tapmayı bırak ve Allahü teâlâya îmân et” dedi.
Melik, Circîs aleyhisselâmın bu sözleri karşısında hiddetlenip; “Sana düşünmen için mühlet veriyorum. Bana tâbi olursan seni affederim. Yoksa ağır cezâlara çarptırırım. Eğer dediğin gibi olsaydı, Rabbin seni böyle muhtâç etmezdi. Hep; O'na ibâdet ve tâat ediyorum diyorsun, öyleyse niçin seni insanlar üzerine hâkim eylemedi?” dedi. Circîs aleyhisselâm, zâlim kralın bu mânâsız sözlerine karşı; “Benim, Rabbimin indinde kıymetim vardır. Ben zelîl ve hakîr değilim. Bu hâlim, tevekkülüm ve tevâzûum sebebiyledir. Rabbim bana, senin makâmından ve saltanatından daha ziyâde bir üstünlük ve izzet verdi. Bunların yanında senin ve saltanatının hiç kıymeti yoktur” dedi. Bu sözleri söylediği sırada, melikin yanında iki kişi vardı. Bunlar onun en yakın adamları idi. Circîs aleyhisselâm sözlerine devamla; “Ey melik! Senin taptığın şu put, gâyet zelîl ve bâtıl bir şeydir. O ne görür ne işitir. Ne bir fayda, ne de bir zarar verir. Yaratmaya ve rızık vermeye de kâdir değildir. Benim Rabbim her şeye kâdirdir.” Sonra bu melike, İdris aleyhisselâmdan ve Îsâ aleyhisselâmdan bahsederek, Allahü teâlânın kudretini anlatmak için şöyle dedi: “Benim Rabbim kullarından ve peygamberlerinden olan İdris aleyhisselâmı, diri olarak melekler arasına aldı. Yemeye içmeye muhtâç bir kul iken, onu semâda diri olarak bulundurmaktadır. Îsâ aleyhisselâm da Allahü teâlânın sevgili bir kuludur ki, onu babasız olarak yarattı ve ona peygamberlik verdi. Îsâ aleyhisselâmın duâsı ile ölüler hayat buldu. Âmâyı görür hâle getirdi ve baras hastalığını tedavi etti. Buna benzer daha nice mûcizeleri görüldü. Sonra Allahü teâlâ onu da semâya kaldırdı.”
Melik, Circîs aleyhisselâmı dinledikten sonra söylediklerine inanmayıp; “Eğer eflûn putuna secde edersen, affederim, böylece kurtulursun! Yoksa seni ateşe atarım!” dedi. Circîs aleyhisselâm, zâlim melikin bu teklifi karşısında; “Ben ancak her şeye kâdir olan; Seni, beni, yeri, göğü ve bütün varlıkları yaratan Allahü teâlâya secde ederim” dedi. Melik, bu sözler karşısında son derece kızıp, azgın bir hâlde; “Bundan sonra hiç bir özrün kalmadı. Sen, canının kıymetini bilmedin. Sana şiddetli işkence yapmak gerekti” dedi. Sonra bir ağaç direk diktirip, Circîs aleyhisselâmı bu direğe bağlattı ve soyup vücûdunu demir taraklarla tarattı. Demir taraklar ile taradıkça, etleri lime lime parçalandı. Circîs aleyhisselâmAllahü teâlânın korumasıyla hiç acı duymadı. Vücûdunun etleri iplik iplik olduğu hâlde ölmedi. Bundan sonra kral, keskin sirke ve tuz getirilmesini emretti. Hemen getirdiler. Sirkeye tuz katıp, Circîs aleyhisselâmın iplik gibi baştan başa dilinmiş vücûduna döktüler. Yine ölmedi ve Allahü teâlânın ihsânı ile hiç acı duymadı. Bundan da netîce alamadıklarını görüp, kralın emri üzerine, başka bir işkence ile öldürmeyi düşündüler. Bu sefer, büyük bir demiri ateşte iyice kızartıp, Circîs aleyhisselâmın başı üzerine koydular. Kızarmış demir başını yakıp, beynini kaynattı ve beyni yüzüne aktı. Allahü teâlâ ona acı hissettirmedi ve tekrar eski hâle çevirip korudu. Bu sefer de ölmediğini gören kral ve adamları, şaşkınlık içinde ne yapacaklarını şaşırdılar. Düşünüp başka yollara baş vurdular. Yeniden harekete geçip, büyük bir kazan kurdular. Kazanın altına ateş yakıp içinde bakır erittiler. Circîs aleyhisselâmı bu kazanın içine atıp, kazanın ağzını kapattılar. Böylece öldürdüklerini zannettiler. Kazanın ağzını epey bir müddet kapalı tutup, kaynattılar. Sonunda açıp baktıklarında, Circîs aleyhisselâmın ölmediğini gördüler. Allahü teâlâ onu koruyordu. Circîs aleyhisselâm ise melike ve adamlarına şöyle diyordu: “Ben size, benim Rabbim her şeye kâdirdir, demedim mi? İşte Rabbim beni ölmekten koruyor.” Zalim kral bu mûcize karşısında endişeye düşüp, krallığının sona ereceğinden korkmaya başladı. Bunun üzerine, Circîsaleyhisselâmı zindana hapsetmelerini emretti. Orada çekeceği eziyet ve sıkıntı ile itâat edeceğini umuyordu. Circîs aleyhisselâm zindana hapsedilince, kralın yardımcılarından biri; “Bu, zindanda rahat durmaz, diğer mahkumları kendi dînine dâvet eder. Buna mâni olmak için, zindanda onu rahat bırakmayalım” dedi. Bunun üzerine kral, onun, zindanda el ve ayaklarından çivilenmesini emretti. Circîs aleyhisselâmın ellerini ve ayaklarını çivilediler. Sonra da yirmi kişinin zor kaldıracağı, sütun hâlindeki bir mermer taşı üzerine yasladılar. Circîs aleyhisselâm, o gün akşama kadar bu hâl üzere kaldı. Sonra, Allahü teâlâ ona bir melek gönderdi. Melek, üzerindeki taşı kaldırıp el ve ayaklarımdaki çivilerden kurtardı. Onu zindandan dışarı çıkardı ve; “Ey Circîs! Allahü teâlâ sana selâm gönderdi. O kâfirin işkencesine sabredip, onu dîne dâvet etsin. O kâfir onu dört defâ öldürecektir. Ben onu yine dirilteceğim. Her diriltişimde yüksek mertebeler vereceğim. Dördüncüsünde bana kavuşacaktır” diye müjdeledi.
Circîs aleyhisselâm bu haberi alınca, çok sevinip, saâdete gark oldu. Sabahleyin zâlim kralın yanına gidip, karşısında ona şöyle dedi: “Ey kral! Gel Allahü teâlâya îmân et, müslüman ol.” Kral şaşırıp; “Seni zindandan kim çıkardı?” diye sordu. O da; “Beni Rabbim çıkardı” dedi. Kral şaşkın ve kızgın bir hâlde, Circîs aleyhisselâmı hemen yakalattı. Sonra bir ağacı ikiye yarıp, Circîs aleyhisselâmı arasına kıstırmalarını emretti. Söylediği gibi yaptılar. İyice bağladıktan sonra vücûdunu küçük parçalar hâlinde kesip, insan eti yiyen arslanların arasına attılar. Arslanlar onun etini yemediler. Allahü teâlâ bir melek gönderdi. Melek, Circîs aleyhisselâmın vücûdunun parçalarını bir araya topladı. Bundan sonra Allahü teâlâ, Circîs aleyhisselâmı yeniden diriltti. Zalim kral, Circîs aleyhisselâmı parça parça edip arslanlara attıktan sonra bir gün, avânesini toplayıp yiyip içiyordu. Bu sırada bâzan kendini, bâzan da putunu methediyordu ve; “Circîs (aleyhisselâm) ne oldu, hani beni Rabbinin azâbı ile korkutuyordu?” diyordu. Tam bu sırada, Circîs aleyhisselâm yanlarına geldi. Kralın avânesi birden bire şaşırdılar. Onun Circîs olduğuna ihtimâl vermediler. Çünkü o parça parça edilmişti. “Bu kişi Circîs'e (aleyhisselâm) ne kadar benziyor” dediler. Bunun üzerine Circîs aleyhisselâm; “Circîs benim. Beni böyle dirilten yüce Allah'a inanmamanız sapıklık değil midir?” dedi. Dinleyenler onu sihirbaz zannedip; “Circîs aleyhisselâm ne acâib bir sihirbaz imiş, kendini bâzan ölü, bâzan diri gösteriyor” dediler. Kral bu durum karşısında; “Bu kişinin elinden âciz olduk, buna bir çâre bulup, elinden nasıl kurtulacağımızı bilemiyorum” dedi. Yardımcıları ona; “Bu sihirbazdır. Senin memleketinde sihirbazların üstâdı çoktur. Onları topla, buna gâlip gelsinler. Böylece, sana karşı durmaktan vazgeçer” dediler.
Kral; “Benim memleketimde sihirbazların üstâdı kimse, getirin” dedi. En meşhûr sihirbazı bulup, krala getirdiler. Kral, bu sihirbaza Circîs aleyhisselâmdan bahsedip; “Onu öldürmeye bir çâre bilir misin” diye sordu. Sonra da; “Bana sihirlerinden göster” dedi. Bu sihirbaz acâib sihirler gösterdi. Kral bu sihirlerini görünce; “Şimdi Circîs'e (aleyhisselâm) yapacağını yap” dedi. Sihirbaz, bir kab içinde su istedi. O suya sihir ve büyü ile ilgili bâzı şeyler okudu. Sonra Circîs aleyhisselâma içirmeleri için verdi. Circîs aleyhisselâma verilince, suyu alıp; “Bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek içti. Sihrinin ona tesir edeceğini ve mağlûb bir hâlde bırakacağını bekleyen sihirbaz, Circîs aleyhisselâma hiç bir şey olmadığını hayretle görüp; “Eğer bu, sihirbaz olsaydı, ben ona gâlip gelirdim. Bu iş her şeyin hâlıkı olan Allah'ın işidir. Ben Circîs'e aleyhisselâm bir şey yapamam” dedi ve Circîs aleyhisselâmın bildirdiklerine îmân etti. Kral, onun îmân etmesine çok kızıp; “Hayret ne çabuk aldandın” deyince, sihirbaz; “Ben aldanmadım, âlemlerin yaratıcısı olan Allahü teâlâya îmân ettim” cevâbını verdi. Kral, bu hâdiseden dolayı da halkın çoğu îmân eder korkusuyla, mü’min olan sihirbazın dilini kestirdi. Hâdise halk arasında duyulup yayıldı. Halktan dörtbin kişi îmân etti. Kral mü’minleri toplatıp, hepsini şehîd ettirdi. Sonra Circîs aleyhisselâma şöyle dedi; “Neden Rabbine duâ etmezsin ki bunları öldürmeme mâni olsun.” O da; “Senin öldürdüğün o mü’minler, şehîd olarak Cennet’in yüksek derecelerine kavuştular. Rabbim onlara nîmet ihsân etti” dedi. Bundan sonra zâlim kral ve avânesi, sonunda Circîs aleyhisselâmı şehîd ettiler.
--------------------------------------------------------
1) Târih-ül ümem vel-müluk; cild-2, sh. 48
2) Arais-ül-mecâlis; sh. 428
3) Ravdat-üs-safa; sh. 388
4) El-Kâmil fit-tarih; cild-1, sh. 367
5) Mir’ât-ı Kâinat; cild-1, sh. 365

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...