08 Nisan 2016

TAHRİPÇİLER VE REFORMCULAR Âlim Görünen İfsatçılar


TAHRİPÇİLER VE REFORMCULAR
Âlim Görünen İfsatçılar

“Münafıkların Kur’an-ı kerim Üzerinde Cedelleşmeleri”:

Günümüzde ortalığı ifsat ateşine veren münafıklar, Hazret-i Allah’ın din-i mübin’i olan İslâm’ı; menfaatlerine, gaye ve maksatlarına âlet ederek, İslâm’ın ulvî hükümlerini kendi çıkarları doğrultusunda makamı, mevkisi, şöhreti için bozmaya, değiştirmeye, yozlaştırmaya çalışarak Hazret-i Allah’a alenen hasım kesilmektedirler.
“İnsanlar arasında öyleleri var ki, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için boş lâfı satın alır. İşte onlara alçaltıcı bir azap vardır.” (Lokman: 6)
Cühelâ gürûhu nefislerini ilâh edinmişler, Allah-u Teâlâ’ya hasım kesilmişler, İslâm’mış gibi görünüyorlar ve fakat küfre hizmet ediyorlar. Din-i İslâm’ı tahrif ve tahrip etmek için bütün güçleriyle çalışıyorlar. Din-i İslâm’da olmayan şeyleri; hurafe, bidat, yalan-yanlış olarak bütün güçleriyle yaymaya çalışıyorlar. Öyle ki Hazret-i Kur’an’ın üzerine münakaşa yapıp çekişerek bu yolla tahrip ve tahrif etmeye çalışıyorlar. Müslümanların gönüllerini bulandırmak için. Bir yerlere yaranmak için, dinini ve imanını dünyalığa satıyorlar. Böylece münafık durumuna düştüler. O ki senin dinini ve kitabını tahrif ve tahrip etmek istiyor. Sen de onu yok et! Din-i İslâm’ı tahrip etmek isteyen kim olursa olsun kâfirdir, zâlimdir, fâsıktır.
Hazret-i Kur’an’ı tahrip ve tahrif etmek isteyenlere karşı Allah-u Teâlâ’nın hitâb-ı ilâhî’si:
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, işte onlar kâfirlerdir.” (Mâide: 44)
Reform adı altında İslâm dini’ni aslından çıkarmak ve hurafeler koymak ve din-i İslâm’ı bozmak isteyenlere ilâhî hitap:
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermez,e işte onlar zâlimlerdir.” (Mâide: 45)
Allah-u Teâlâ’nın emir ve nehiylerini en iyi bilen ve tebliğ eden, âhir zaman peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’dır. Âyet-i kerime’lerle, Hadis-i kudsî’lerle ve Hadis-i şerif’lerle 1400 küsur seneden beri devam edegelen emr-i peygamberî’yi değiştirmek isteyenler hakkında Allah-u Teâlâ’nın hükmü budur:
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, işte onlar fâsıklardır.” (Mâide: 47)
Yaratmak da emretmek de Allah’a mahsustur. Mahlûkun hiç hükmü yoktur. Bunu değiştirmek aleviye mi kalmış? Buna tevessül edenler müslüman değildir. Onlar müslümanmış gibi görünen münafıklardır.
Bunlar Allah-u Teâlâ’nın dinini bıraktıkları, şeytanın adımlarına uydukları için bu hale düşmüşlerdir.
Âlim olduklarını sandılar, ulemâ sıfatı altında cehaletlerini ve küfürlerini yaydılar. Bu gibi kimselerin ifsatları çok, tahribatları büyüktür.
Onlar Allah-u Teâlâ ile ilgilerini kesmişler, halk ile ilgilerini kurmuşlar. Onların alış-verişi halk iledir. Yalnız ve yalnız nam, şöhret, gösteriş, riyaset ve mevki düşünürler.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“Onlar hem insanları Kur’an’dan men ederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar.
Böylece ancak kendilerini helâke atarlar da farkına varmazlar.” (En’am: 26)
Kendileri Hazret-i Kur’an’ın nur ışığından faydalanamadıkları gibi, başkalarının da faydalanmasına engel oluyorlar.
Onlar Allah-u Teâlâ’nın dinini tahrip etmeye çalışırken Allah-u Teâlâ da dünyayı tahrip ediyor ve edecek.
Şöyle ki:
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde, kıyamet günü gelmeden önce helâk olmaktan yahut da şiddetli azabın gelip çatmasından kurtulabilecek hiçbir memleket halkının bulunmadığını beyan buyurmaktadır:
“Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız.” (İsrâ: 58)
Bu helâk etme ya tamamen yok etmek veya halkına şiddetli azap etmek suretiyle olur. Nitekim küfür ve fâsıklık sebebiyle yeryüzünde zaman zaman nice felâketler baş göstermektedir.
“Bu, kitapta (Levh-i mahfuz’da) yazılıdır.” (İsrâ: 58)
Ne zaman olacağı, onu gerektiren sebepler ve nasıl olacağı gibi hususlar, hiçbir şey bırakmamak kaydıyla Levh-i mahfuz’da yazılmıştır. Bu hüküm kesin olarak yerine getirilecektir.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Ashâb-ı kiram’dan İbn-i Hudayr -radiyallahu anh-’a “İslâmı yıkacak olan şeyleri biliyor musun?” diye sorunca, o da: “Hayır” cevabını verdi.
Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-:

“İslâm’ı yıkacak olan şeyler, ilmin ortadan kalkması, münafıkların Kur’an üzerinde cedelleşmeleri ve saptırıcı imamların hükümleridir.” buyurdular. (Darimi-Sünen, Katade: 22)

Âlim Görünen İfsatçılar:
Âlim zannettiğiniz bu cahiller ve bu âhir zaman fesatçıları makam ve mevkileri için, dünya zevkleri için Allah-u Teâlâ’nın hudutlarını kaldırmak isterler. Kendilerine âlim süsü veren, âlim geçinen bu gibi ifsatçı kimseler, hem İslâm’ın ön safında görünmek isterler, hem de din-i mübini kendi arzu ve heveslerine uydurmaya çalışırlar.
Allah-u Teâlâ bu gibi kimseleri Âyet-i kerime’sinde bize tanıtıyor ve şöyle buyuruyor:
“Bunlar güya Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa onlar sadece kendilerini aldatırlar da bunun farkında değildirler.” (Bakara: 9)
Âlim geçinen, fakat aslında zâlim olan bu gibi kimselerin bu cehaletleri, din adına işlenen bir cinayettir. Dinimizin maruz kaldığı en büyük tehlikedir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Şerlilerin en şerlisi kötü âlimlerdir.” buyurmuşlardır. (Dârimî)
Hazret-i Allah’ın emir ve yasaklarında zaman ve mekân yoktur. Kur’an-ı Azimüşan belirli bir zamana, herhangi bir millete değil; bütün asırlara, bütün insanlara seslenir ve hükümleri kıyamete kadar bâkidir. Bir harfi bile değişmez, ilâve de edilmez.
Âyet-i kerime’de:
“O’nun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur.” buyuruluyor. (Kehf: 27)
İslâmiyet son dindir, kıyamete kadar bâkidir. Her yönü ile ilâhîdir, günün şartlarına uymaz, o şartları değiştirip kendine uydurur. Zamanın değişmesiyle ilâhi hükümler değişmez ve değiştirilemez. İnsanların yeni bir dine ihtiyaçları yoktur. Fakat zamanla vesveselere dalıp arzu ve heveslere kapıldıkları için, hakikatı hatırlatmaya, ruhları kuvvetlendirmeye ihtiyaçları vardır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i imran: 19)
Artık İslâm’dan sonra kıyamete kadar yeni bir din, yeni bir peygamber gelmeyecektir.
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, onunki aslâ kabul edilmeyecektir. Ahirette de ziyan edenlerden olacaktır.” (Âl-i imran: 85)
Kur’an-ı kerim; çağlar boyunca insanlığın maddi mânevî bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir özelliğe sahiptir.
“Hakk’a yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılıştan verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratışında değişme yoktur. Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm: 30)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“İslâmiyet dâima âli ve galiptir, mağlup olmaz.” (Münâvî)
En üstün bir varlık olarak yarattığı insanların, dünya saâdetine ahiret selâmetine kavuşabilmeleri için; hayatlarını düzen ve intizama koyacak prensipler, emir ve yasaklar koyma hakkı yalnız Hazret-i Allah’a âittir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Yolun doğrusunu göstermek Allah’a âittir.” (Nahl: 9)
O’nun bütün hükümlerinde birer hikmet, emir ve yasaklarında insanlar için birer menfaat vardır. Ya bir zararı giderir veya bir menfaat sağlar.
Allah-u Teâlâ’nın emr-i ilâhisi olduğu bir şeyde, mahlûkun hükmü yoktur. Bu noktada akıl yürütmek yersizdir. Akıl büyük bir nimet olmasına rağmen; vahiy ışığı, peygamber nuru olmadan ne önünü görebilir, ne de doğru yolu bulabilir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“De ki: ‘Hak geldi, bâtıl zâil oldu. Çünkü bâtıl yok olmaya mahkûmdur.’” (İsrâ: 81)
Kişi dine uymak zorundadır, din ona uymaz. Ya inanacak müslüman olacak veya inkâr edecek kâfir olacak. Başka bir tevil yolu yoktur. Bunların gayeleri tahrip ve tahriftir. Oysa Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyuruyor ki:
“Bir zikir olan Kur’an’ı biz indirdik ve onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr: 9)
Ey müslüman kardeş! Senin dinini yok etmek isteyenleri sen yok et!
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran.” (Tahrîm: 9)
“‘Allah’ın âyetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe yanlarında oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz.’ Şüphesiz ki Allah münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde bir araya toplayacaktır.” (Nisâ: 140)
Kur’an-ı kerim’le çok oynuyorlar. Âyet-i kerime’ler üzerinde delilsiz ve mesnedsiz olarak tartışmaya girişiyorlar.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Kur’an âyetlerine kendi reyi ile mânâ veren kimse cehennemden kendisine yer hazırlasın.” buyurmuştur. (Münâvî)
Bunları gururları aldatmıştır. İşin temelinde kibir ve küfür bulunmaktadır.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Kendilerine verilmiş kesin bir delil ve salâhiyet olmaksızın, Allah’ın âyetleri üzerinde tartışanların gönüllerinde hiç şüphe yok ki aslâ erişemeyecekleri bir büyüklük taslamaktan başka bir şey yoktur.” (Mümin:56)
Onlar bu büyüklük taslamaları ile İslâm dini’ni tahrif etmek, hükümlerini ortadan kaldırmak arzusundadırlar.
Allah-u Teâlâ bu gibi kimselerin lânete müstehak kimseler olduklarını beşeriyete teşhir etmekte, ahirette de kat kat azaba uğratılacaklarını beyan buyurmaktadır:
“Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir?
Bu zâlimler Rablerinin huzuruna arzedilecekler. Şahitler de ‘Rablerine karşı yalan uyduranlar işte bunlardır!’ diyecekler.
İyi bilin ki, Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir.
O zâlimler ki, insanları Allah yolundan alıkorlar ve o yolu eğriltmeye çalışırlar. Onlar ahireti de inkâr ederler.” (Hûd: 18-19)
Onun içindir ki Hazret-i Kur’an’ı tahrif etmeye cüret ederler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inansalardı, O’nun Kitab-ı kerim’i ile oynamazlardı.
“Bil ki onlar sadece heveslerine uyuyorlar.” (Kasas: 50)
Onlar hakkında Allah-u Teâlâ müminleri uyararak şöyle buyurmaktadır:
“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah’a ve Peygamber’ine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin.” (Haşr: 22)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...