02 Nisan 2016

II. VATİKAN KONSİLİ VE HOŞGÖRÜ-DİYALOG TOPLANTILARI



II. VATİKAN KONSİLİ VE HOŞGÖRÜ-DİYALOG TOPLANTILARI

4-5 yıldır memleketimizde hoşgörü ve diyalog toplantıları ll. Vatikan Konsili’nde alınan kararların bulunduğu “Kilisenin Hıristiyanlık Dışındaki Dinlerle Münasebetlerine Dair Beyanname” çerçevesinde yapılan çalışmaların neticesidir.
Nitekim 1965’te sona eren Vatikan Konsili ile Papalık, tarihinde ilk defa olarak Müslümanlarla diyalog kurmaktan bahsetmektedir.
Papa Vl. Paul’e kadar müslümanlar aleyhine beddua eden, müslüman memleketleri sömürgeleştirmeleri için Batılı hıristiyan devletleri teşvik eden, müslümanları hıristiyanlaştırmak için hem şiddeti hem de misyonerliği kullanan Papalık ll. Konsülden sonra niçin diyalogtan bahsetmeye başladı?
Diyalog çağrısının yapıldığı yıllar gözden geçirildiğinde görülecektir ki, Hıristiyan Batı’nın siyasi hakimiyeti, ezici teknolojik üstünlüğü ve yıllarca süren misyonerlik faaliyetlerine rağmen 1955-60 ve müteakip senelerde Fas, Tunus, Libya, Fildişi Sahili, Gine, Kamerun, Malaya, Mali, Moritanya, Nijer, Nijerya, Orta Afrika, Senegal, Cezayir ve buna mümasil müslüman ülkeler kanlı mücadeleler neticesinde istiklallerini elde etmiş bulunuyorlardı.
Özellikle 1954-62 yılları arasında Fransa’ya karşı özgürlük hareketine girişen Cezayirli müslümanlar 1 milyon insanı kaybetme pahasına istiklallerini kurtarmışlardı.
Nitekim M. Rodinson (Bilan, s.216) İslam-Hıristiyan yaklaşma teşebbüslerinin “Cezayir harbi sırasında siyasi tercihler arka planı üzerine kurulduğunu” yazar.
Müslümanların istiklal teşebbüslerinin yoğunlaştığı sıralarda Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle’ün müsteşrik Vincent Monteil’e yazdığı mektupta geçen “...Görülüyor ki her şey İslam alemine bağlıdır ve meselelerin meselesi İslamiyet’in kaderidir.” cümlesi Batı siyasi liderlerinin müslümanlarla diyaloğa verdikleri ehemmiyetin bir delilidir.
Tarih hıristiyanların acımasız soykırımları ile doludur. Endülüs’te o kadar çok müslümanı katlettiler ki bugün o beldelerde o nesilden bir tek müslüman dahi yaşamıyor.
Müslümanlar ve Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm hakkında da pek çok iftiralar savuran kilisenin tesiri ile yetişen Avrupalıların birçok meselede özellikle müslüman milletimiz hakkındaki önyargı ve çifte standartlı tavrının temelinde kilise öğretileri vardır.
Binaenaleyh güç kullanma ve soykırım yöntemleri ile müslüman memleketleri istila edemeyeceğini anlayan hıristiyanlar misyonerlik faaliyetleri için yeni bir kisve bulmak zorunda kalmışlardır. ll. Konsil’in ürünü olan ve Papalıkça yayınlanan “Hıristiyanlarla Müslümanlar Arasında Kurulacak Diyalog İçin Yönlendirmeler” isimli kitap incelendiğinde görülecektir ki maksat hıristiyanlara müslümanlara yeni yaklaşım tarzını öğretmektir.
Hermann Stieglecker’in şu sözleri bunun ispatıdır:
“Şimdiye kadar hıristiyanlar, İslâm’a hücum etmek yahut ona karşı kendilerini savunmak için kılıç çektiler. Çoktan beri kılıcı kınına koyduk ve müslümanları, Hıristiyanlığı sevdirmeye yönelmiş bir dini sevdirme gayreti sergiledik; fakat bu kılıcı ve kını imha etmek gerekir ve bizim, Hıristiyanlığı anlatma gayretlerimiz de tamamen gözden geçirilmelidir. Önce Efendimiz (Hz. İsa)’nın bize bıraktığı silah olan sevgiye dönmeliyiz. Müslümanların kalplerine ulaşabilmemiz ancak bununla mümkün olacaktır. Şu halde İslâm dininin inançlarını derinlemesine bilmek ve müslümanın dinî psikolojisini kavramakla işe başlamak gerekir.”
ll. Konsil’in yayınladığı metinde ısrarla ve itina ile İslam kelimesi yerine Müslümanlar tabiri kullanılmıştır. Bundan da anlaşılmaktadır ki, İslâm dinine hiçbir hoşgörü beslemedikleri halde müslümanlara yaklaşarak hıristiyanlığı aşılamak ve yaymak gayesi gütmektedirler.

Fethullah Gülen’in Papa’ya “dinlerarası diyalog için papalık konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz” demesi 4-5 yıldır yapılan küfrün hoşgörülmesi toplantılarının kime hizmet ettiğini alenen göstermeye yeter ve artar bile...
Katolik kilisesinin bu taktik değişikliğine rağmen Ortodoks kiliselerinin himayesindeki Sırpların Bosna ve Kosova’da, Rusların Çeçenistan’da uyguladığı soykırım göstermektedir ki Ortodoks kilisesi hıristiyanlığı yaymak için klasik taktiğini uygulamaya devam etmektedir.
Ortodoksların Katolik ve yahudilerle diyalog toplantılarını desteklemesinde iyi niyet aranmasına sebep teşkil edebilecek hiçbir olay mevcut değildir.
Vatikan’ın, dinlerarası diyaloğu gündeme getirmesinin üç sebebi vardır:
1- Katolik kilisesinin dışa açılmasını, yeni yapılanmalara ayak uydurmasını sağlamak.
2- Hıristiyan kiliseleri arasındaki husumeti gidermek ve yeni bir işbirliği içine girmek.
3- Haçlı seferlerinin ve misyoner faaliyetlerinin hafızalardan silinmeyen kötü izlerini yumuşatmak ve hıristiyanlığı dünya insanına daha sevimli göstermek.
Binaenaleyh, hıristiyanların, haçlı seferleri ve misyonerlik faaliyetleri denemelerinden sonra, diyalog metodunu gündeme getirmeleri şüphelidir. Yine hıristiyanlık faaliyetlerine devam ettikleri malûmdur.
II. Vatikan konsilinde ele alınan bazı konular bu şüpheleri haklı çıkarmaktadır.
Matta incilinde ifade edilen ve hıristiyan misyonerliğinin felsefesini oluşturan (28/18-20) “Bütün insanları hıristiyan yapıncaya kadar kilisenin görevinin devam edeceği” görüşü esas alınmıştır.
Hıristiyan olmayan insanlara karşı sıcak, sempatik, daha hoşgörülü ve sevgi ile yaklaşılmasına dair alınan prensip kararı bu faaliyetin misyonerlik boyutudur.
Hıristiyan olmayanlarla münasebet Sekretaryası’nda görev alan ruhaniler eski uzman misyonerlerden seçilmiştir.
İslâm’dan uzaklaşmış müslümanları diyalog ve sempati yoluyla kolayca hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadırlar.
Diğer taraftan istiklal mücadelesi yapan müslümanları dünyaya kötü göstermek ve karalamak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Hülâsa olarak; hıristiyan alemi müslüman memleketlerin üzerinde oynadıkları oyunlarla bu memleketlerin geri kalması, terakki etmemesi hatta anarşi ve terör ile parçalanması için her yolu denemişler, ülkemizde de dinimizi ve vatanımızı parçalamak isteyen bölücü ve yıkıcı faaliyetlere yıllar yılı destek vermişlerdir.
Özellikle Güneydoğu Anadolumuzda büyük bir misyonerlik faaliyeti yürütmekte, Kürtçe ve Türkçe incil dağıtmaktadırlar.

Diyalog toplantılarının tebliğ olduğunu söyleyip küfrü hoş göstermeye çalışıyorlardı. Ama görün ki ne tebliğ yapmışlar, ne de yapacaklar.

Hıristiyanlığı kabul etmeleri için o yörede yaşayan vatandaşlarımıza büyük maddi imkanlar sunan hıristiyan devletlerinin gizli gayesi belli iken, bu misyonerlerin daha rahat çalışması için zemin hazırlamak, aziz vatanımızı kafire peşkeş çekmek değil de nedir?
Hıristiyan ve yahudilerin manevi ve temsili değer atfettikleri Harran, Tarsus gibi İslâm beldelerine bu papaz ve hahamları çağırmak onların gizli emellerine alet olmanın ta kendisidir.
Kafirlerin harp ile yapamadığını, bu perde arkasından yapmaya çalışıyorlar.
Bu millet hilenizi sezecek ve bu güzel vatanı başınıza dar getirecektir.
Âyet-i kerime’de:
“Sizden kim onları dost edinirse, o onlardandır.” buyuruluyor. (Mâide: 51)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin duâsı Kur’an-ı kerim’de şöyle geçmektedir:

“Allah bana yeter, O’ndan başka ilâh yoktur. O’na tevekkül ederim, O büyük arşın sahibidir.” (Tevbe: 129)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...