13 Mayıs 2015

GÖRÜNMEYEN HÜKÜMET


GÖRÜNMEYEN HÜKÜMET.

1960'ların başları ABD için fırtınalı yıllardı. 
Önce J.F. Kennedy ve CIA, paralı askerlere Küba'yı işgal etmeleri emrini verdi. Bu başarısız olunca Kennedy, Fidel Castro'yu sahneden silmek için Mafya ile işbirliğinin yollarını aradı. Nikita Kruşçev ile Viyana'da yapılan zirve bir fiyaskoydu. Kremlin Berlin Duvarı'nı kısa sürede inşa etti. Bunu, Kremlin ve Beyaz Saray'ın doğrudan karşı karşıya geldiği Küba füze krizi izledi. Sovyetler'in füzeleri geri çekmesi karşılığında Kennedy'nin Küba'ya bir daha asla saldırmama sözü verdiği bir anlaşmaya varıldı. 

Yine de, ABD o zamandan beri, her şeyden önce en temel insan haklarını çiğneyen insafsız, tamamen yasadışı ekonomik ambargolarla Florida sahillerinden 150 mil uzaklıktaki bu küçük adayı boğmak için uğraşmayı sürdürdü. Ardından, 1960'ların başlarında Washington'da, Ho Chi-Minh'in Güney'i almasını önlemek için Vietnam'da kapsamlı bir kara savaşının başlatılması üzerinde ciddi biçimde kafa yoruldu. Tüm bu dramatik gelişmeler, Başkan Kennedy'nin 22 Kasım 1963 günü bir suikast sonucu ölmesiyle zirveye ulaştı. 

Kennedy pek çok kişi tarafından bir kahraman olarak görülüyordu. Ancak o sıralarda hiçkimse onun ve Beyaz Saray ekibinin iktidarda olduğu üç yıla yakın sürede ne kadar çok karanlık iş çevirdiğini ve tümüyle yasalara aykırı kararlar aldığını bilmiyordu. Sözgelimi Kennedy'nin, Küba liderinin erken ölümünü tezgahlamasını sağlama görevini vermek istediği Chicago yeraltı dünyasını harekete geçirebilmek için bir fahişeyi kullandığından, kamuoyunun hiçbir zaman haberi olmayacaktı. Bugünün ölçütleriyle, yabancı bir devlet başkanının planlı bir şekilde öldürülmesi, John Kennedy'yi Lahey'deki Savaş Suçları Mahkemesi'nde Slobodan Miloşeviç ile birlikte sanık sandalyesine oturturdu. 

Elbette ABD ve Yugoslav liderleri için aynı ölçütlere uyulsaydı... Bağımsızlık Bildirgesi'nin ilan edilmesinden bu yana ABD, Manhattan'in girişindeki ünlü heyke ile sembolize edildiği üzere, kendisini en demokratik ve özgürlüğüne düşkün ulus olarak sunar. Bugün, 21. yüzyılın başında ABD dünyanın tek Haydut Süper Gücü haline geldi. Bu nasıl gerçekleşti? II. Dünya Savaşı'na kadar Washington büyük ölçüde kendi içine kapalı yaşıyordu. Sadece Rio Grande'nin güneyindeki sorunlu bölgelere ara sıra operasyonlar düzenlendiği oluyordu. I. Dünya Savaşı'nda Avrupa'yı Almanya'nın egemenliğine bırakmamak için kurtarıcılık görevi yerine getirildi. Kongre dünya çapında önemli bir rol oynamaktan genellikle kaçındı. Sözgelimi 1941 yılında Endonezya'nın başkenti Jakarta'da ABD, muhtemel Amerikalı turistlere yardım amacıyla sadece bir konsoloslukla temsil ediliyordu. 

Dwight D. Eisenhower dünyanın bu dördüncü büyük ülkesinde Sukarno'yu devirmek için 1958 yılında amatörce bir CIA darbesine girişti. Neden? Çünkü Endonezya Devlet Başkanı zamanın Washington yönetiminin çıkarları açısından fazla solcu olarak değerlendiriliyordu. Bu yüzden ABD onu yönetimden indirme işini kendi üzerine aldı. Oysa Endonezyalılar, yüzlerce yıllık Hollanda sömürgeciliğine karşı başlatılan özgürlük yürüyüşüne daha 1920'li yıllarda, öğrenciliği sırasında katılan Sukarno'yu ulusun babası olarak görüyordu. Eisenhower başarısız oldu. Oysa CIA tarafından bazı hainler de bulunmuştu. Bunlara Sumatra adasında rakip bir hükümet kurmaları için para yedirildi ve silahlandırıldılar ama Endonezya ordusu yine de Sukarno'ya sadık kaldı. 

ABD müdahalesi başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak 7 yıl sonra gerçekleştirilen ikinci CIA darbesi Sukarno'yu devirecekti. ABD, bu süre zarfında, sanki uyulması gereken hiçbir uluslararası sözleşme ve yasal anlaşma yokmuş; sanki Birleşmiş Milletler Sözleşmesi Amerikalılar adına Harry S. Truman tarafından hiç imzalanmamış gibi, tam donanımlı bir Haydut Güç olarak davranmayı, savaşmayı, Washington'un hoşlanmadıği yasal hükümetleri devirmeyi, yabancı liderlere suikast yapmayı, açık veya örtülü savaşlarla egemen devletleri istila etmeyi öğrenmişti.

Küçük bir güçten, herhangi bir zamanda herhangi bir yere müdahale etmeye hazır dünyanın bir numaralı gücü olma yönündeki bu umulmadık dönüşüm, II. Dünya Savaşı'nın dolaysız bir sonucu olarak ortaya çıktı. Hitler Avrupa'yı eline geçirince, eski dünyadan yeni dünyaya kitlesel bir beyin göçü ve sermaye akışı gerçekleşti. Mihver devletleri üzerinde birleşik bir zaferi mümkün kılmak için ABD'nin Alman I.G. Farben ve Krupp şirketlerinin karşısına kendi savaş sanayiini koyması zorunluydu. Ünlü askeri sanayi kompleksinin güç kazanmasının bir nedeni buydu. Diğeri ise, kuşkusuz, Soğuk Savaş'ın başlamasıydi. 


Bu gelişmeler çok önemli bir köşetaşını, Görünmez Hükümet halini alacak şeyi öne çıkardı. 1964'de, Dallas suikastından bir yıl sonra David Wise (The New York Herald Tribune) ve Thomas Ross (The Chicago Tribune) birlikte Görünmez Hükümet'i yazdılar. Hollanda'da Nijenrode Kalesi'nde bir Diplomasi kursunu (1946-1948) izledikten sonra, Yale Üniversitesi'nde ‘Uluslararası İlişkiler’ derslerine (1948-1950) katıldım. Profesör Arnold Wolfers bölümün dekanı ve kalmakta olduğum Pierson Koleji'nin müdürüydü. CIA 1947'de insanlığı komünizmden korumak için kurulmuştu. En azından, ABD'nin uluslararası casus şebekesine gizli ajanların fısıldadığı yorum buydu. Yale'de tamamen normal ve gündelik görünen işlere pek az ilgi gösteriliyordu. 


Wolfers gibi birçok uzman, CIA'nın, ne Kongre'nin ne Beyaz Saray'ın kontrol edemeyeceği ölçüde dev bir gizli servis halini alacağına David Wise, Thomas Ross, The Invisible Government, Random House, New York. ihtimal vermiyordu. 1960'ın sonlarında başkanlığı bırakmadan önce General Eisenhower ciddi bir uyarıda bulundu. Askeri sanayi kompleksinin devlet içinde devlet halini almakta olduğu kaygısını -tarihe bir not düşmek üzere- dile getirdi. Eisenhower'ın uyarısı birileri tarafından pek önemsenmeyerek kayda geçirilirken, çoğu kişi ise konunun vehametinden habersiz işlerini yapmaya devam etti. General, başında olduğu yönetim aygıtının komşu Küba'ya bir CIA müdahalesi hazırlamakta olduğunu biliyordu. Belki de Endonezya'da CIA'nın 1958 yılındaki başarısızlığından ders çıkarmış olacak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı olmadan Fidel Castro'ya saldırmanın, BM Sözleşmesi'ni çiğnemek anlamına geldiğini biliyordu. Bu durumu halefine kavratmayı her nedense başaramadı ve Kennedy ilk büyük yenilgisini Domuzlar Körfezi sahillerinde aldı. Başkan Kennedy, bu CIA felaketinin etkisinden hiçbir zaman tam olarak kurtulamadı. 


Castro onu aptal durumuna düşürmüştü. Kennedy, Küba liderini öldürtme çabalarını bir kat daha artırarak sürdürdü. Araştırmacı gazeteciler Wise ve Ross, Eisenhower'ın uyarısını iyi kavramış olmalılar ki, onların 1964 tarihli kitabı onun uyarı mesajına tıpa tıp uyuyordu. ‘Bugün ABD'de iki hükümet var,’ diye yazıyordu kitaplarının ilk satırında. ‘Biri görünür, diğeri ise görünmezdir.’ Birinci hükümet medyada ve televizyonda boy gösterir. İkincisi, ‘ABD'nin Soğuk Savaş politikalarını uygulayan dışa kapalı, gizli makine’dir. 


Yazarlar, çalışmakta olan ikinci bir hükümet şeklinde bir ‘resmi yapı’nın düşünülmemesi gerektiğini ifade ediyorlar, görünmezleri, ‘görünür hükümetin çeşitli bölümlerinden çekilmiş kişi ve bürolardan oluşan gevşek, şekilsiz bir topluluk’ olarak tanımlıyorlardı. Görünmezler sadece CIA'ya bağlı da değildi. 1964'deki istihbarat topluluğunun şu yapıları içerdiğini ifade ediyorlardı: Ulusal Güvenlik Konseyi, Savunma İstihbarat Ajansı, Ulusal Güvenlik Ajansı, Ordu İstihbaratı, Donanma İstihbaratı, Hava Kuvvetleri İstihbaratı, Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Bürosu, Atom Enerjisi Komisyonu ve Federal Araştırma Bürosu. 


 Wise ve Ross, yaklaşık 190 milyon Amerikalının yaşamlarını şekillendiren Washington'daki bir gölge hükümetin varlığını saptarken kahince sözler ediyorlardı, Bugün, ABD görünmez hükümetinin, nasıl öldürdüğünü, sakat bıraktığını, bombaladığını, Güneydoğu Asya'daki köylülere karşı nasıl kimyasal savaş yürüttüğünü, Sovyet gemilerinin yardım getirmesini önlemek için Nikaragua çevresindeki suları nasıl mayınladığını, Che Guevara'yı bir hayvan gibi iz sürerek yakalamak için Bolivya'da nasıl bir insan avını yönettiğini ancak 2001 yılında, her şey olup bittikten sonra öğreniyoruz.

Bu kriminal davranış, Marksizm-Leninizm konusundaki, savaş sonrasının çılgın Amerikan takıntısından kaynaklanıyordu. 1945'in gizli işler çeviren Amerikalıları, komünizme karşı yürütülen haçlı seferinde her şeyin mübah olduğuna inanıyordu. Onlar Amerikan atayurdunun ve gerekliyse bütün insanlığın gerçek ve kendi kendini atamış koruyucularıydılar. Biz Avrupa'da böylesi bağnazlara neonazi diyoruz. Ulusal çıkarlar doğrultusunda harekete geçmek için Kongre'nin onayına gerek yoktu. Birleşmiş Milletler, Cenevre Savaş Suçları Sözleşmesi ve aptal barışçıların söylediği her ne varsa cehennemin dibine. Öyleyse, antikomünist haçlıların mantığıyla Castro'ya zehirli puro veya Kongo'da Patrice Lumumba'ya zehirli diş macunu göndermek, ölecek olanlar piçlerse, kuşkusuz tamamen normaldi. Her şeyin ötesinde, dünyayı komünistlerden temizlemek için yapılmasi gerekenleri en iyi onlar, yani görünmezler bilirdi.

Birleşmiş Milletler'in Birmanyalı Genel Sekreteri U. Thant, bana Amerikalıların Vietnam'da boğaz kesme hevesinin, İsa adına Müslümanların boğazını kesmek için Hıristiyanların at sırtında İstanbul'a doğru sefere çıktığı Ortaçağ'a benzettiğini söylemişti Faşizm; iktidarın merkezileşmesi, dışişleri dahil bütün devlet Willem Oltmans, On Growth, The Crisis of Exploding Population and Resource Depletion, Putnam & Sons, New York, 1974, s. 1-7. Richard H. Shulz, The Secret War Against Hanoi, Kennedy's and Johnson's use of spies, saboteurs, and covert warriors in North Vietnam, Harper Collins Publishers, New York, 1999. işlerinin tam denetime alınması, saldırgan bir milliyetçiliğin savunulması, hiçbir muhalefete ve eleştiriye izin verilmemesi, güçlü bir askeri sanayiinin kurulmasıdır. Mussolini İtalya'da faşizmi 1922 yılında kurdu. 


Faşizm, daha sonra Almanya'yı içine alarak yayıldı. ABD II. Dünya Savaşı'ndan sonra Mussolini faşizminin bir başka türünü geliştirdi. Dışardan bakıldığında Beyaz Saray ve Başkan'ın kendi çıkarları doğrultusunda sık sık zora başvurdukları görülür. Öte yandan, ABD Kongresi'nin denetimden çıkan ve kendi başına buyruk davranarak yasa dışı işler çeviren istihbarat servislerine sürekli müdahale ettikleri düşünülür.
Görünmezlerin bırakın Kongre'yi, Beyaz Saray'dan bile- izin istemeden bütün dünyada defalarca yasadışı ve kanlı eylemlere giriştiği ortaya çıktı. Bunun en güzel örneği Vietnam savaşı sırasındaki Tonkin Körfezi olayıdır. Neredeyse herkes kendi anılarında orada aslında ne olduğuna dair yarı gerçekler üretti. 

Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu'nda Uluslararası Siyaset Profesörü Richard H. Shultz, geçenlerde ‘Hanoi'ye Karşı Gizli Savaş, Kennedy'nin ve Johnson'ın Kuzey Vietnam'da Casusları, Sabotajcıları ve Özel Savaşçıları Kullanışı’nı yayınladı. Shultz, 30 Temmuz 1964'de ABD savaş gemilerinin kuzeydeki Hon Me ve Hon Nieu'yu nasıl bombaladıklarını, böylece misilleme yapması için Hanoi hükümetini nasıl kışkırttığını anlatıyor. Vietnamlılar 4 Ağustos 1964'de USS Maddox gemisine saldırdı. 


ABD tarafından kışkırtılan bu olay, görünmezlerin başından beri planladığı gibi, Hanoi'ye karşı savaşın alevlenmesi için gerekli koşulları hazırladı.‘Bununla birlikte’ diye yazıyordu Profesör Shultz, ‘Savaşın şiddetlendirilmesi için belirleyici kararın alınmasını bu olay sağlamadı. Johnson yönetimi bunun gerekli olduğuna karar vermişti. Olay, Başkan'ın zaten karar verilmiş olanı uygulayabilmesi için bir gerekçe oldu.’ Başka bir deyişle, önce ABD istihbaratı bir tepkiyi tahrik etmek için Hanoi topraklarına saldırdı ve gecikmeden istenen tepki geldi. Hemen ardından Pen-
diye bağırdı ve Kongre, ABD Hava Kuvvetleri'ne Hanoi ve Haiphong açık şehirlerini bombalamaya başlaması için kapıları açan Tonkin Körfezi Önergesi'ni benimsedi. 

Yıl 1964'dü. Bill Clinton'ın Sudan veya Afganistan'a cruise füzelerini yolladığı tarihe kadar, önce diplomasinin denenmesi anlayışı, Beyaz Saray'da kararları alan beyinlerden çoktandır silinmişti. Wise ve Ross, Amerika'da gerçekte ne olduğuna ilişkin 1964 tarihli olağanüstü öngörülü analizlerini şu tür gözlemlerden çıkarıyorlardı: ‘Bağımsızlık Bildirgesi'ni hazırlayan insanların temel ilgi konusu, yönetilenlerin rızasının alınmasıydı. 20. yüzyılın ortalarında Soğuk Savaş'ın baskısı altındaki ulus liderlerinin başlıca ilgi konusu ise yönetenlerin iktidarlarını sürdürmesi haline geldi.’ Görünmez hükümet, ulusun hayatta kalmasını garanti altına almak için tasarlanmış bir araç olarak ortaya çıktı. ‘Fakat gizli olduğundan, normal anayasal denetim ve sınırlamaların dışında iş yaptığından, tam da korumak için tasarlandığı sistem karşısında potansiyel bir tehlike oluşturdu’ CIA'yı doğuran Ulusal Güvenlik Yasası'nı 1947'de imzalamış olan, eski Başkan Harry Truman 1963'de oldukça tehlikeli bir durum görmüş olmalı ki şu uyarıyı dile getirdi: 

‘Bizler, bağımsız kurumlarımıza ve özgür ve açık bir toplumu yaşatma yeteneğimize duyarlı bir ulus yarattık. CIA'nın işleyiş tarzında bizim tarihsel konumumuza gölge düşüren bir şeyler var ve bunu düzeltmek gerektiğini hissediyorum’ Kennedy olayını araştıranlar, Truman'ın, Kennedy'nin öldürülmesinden dört hafta sonra sarfettiği bu sözlerin, onun Dallas cinayetini istihbarat servislerinin tertiplemiş olduğu kuşkusunun işareti olabileceğine dikkat çekerek bu konuşmaya göndermede bulunuyordu. Bu araştırmacılar, Dallas'ta kurulan pusunun oldukça ince ve karmaşık bir tarzda uygulanmış olduğunu, Başkanın Dallas Kitap Deposu'nun bir penceresinden eski bir denizci tarafından öldürüldüğü şeklindeki resmi açıklamaya ancak çocukların inanacağını düşünüyorlardı. 

Bunlara David Wise, Thomas Ross, The Invisible Government, Random House, New York, s. 348. Washington Post, 22 Aralık 1963. ek olarak, Zapruder'in filmi açıkça gösterdi ki, Kennedy tam tersi yönden vurulmuştu. Kimsenin, oğul Bush, Cheney veya Rumsfeld'den, Eisenhower'ın 1960'da askeri sanayi ile ilgili tehlikelere dikkat çeken konuşmasındakine benzer görüşler ileri sürmesini bekleyeceğini sanmıyorum. Çünkü bu üçlünün kendisi, görünmezlerle yakından bağlantılıdır. Tabii artık kimse Truman'ın 1963'de dile getirdiğine benzer uyarılar da beklemiyor. Gerçekte bugün -2001 yılında- ABD bir Görünmez Hükümet tarafından yönetiliyor. 2000'deki demokratik seçim, utanç verici bir yönetimi bütün dünyanın gözleri önüne serdi. Fakat bu dramın gerçek anlamı önümüzdeki onyıllarda ortaya çıkacak. Gelen füzelere karşı koruyucu bir kalkan oluşturma yönündeki çılgın plan, gelebilecek daha büyük saçmalıkların açık bir belirtisi. 

Mevcut ABD yönetimine hakim olan kafalar kuşkusuz Soğuk Savaş döneminde programlandı. Bugünkü başkanın adamları, içinde bulundukları 21. yüzyılın yeni gerçeklerine uyum sağlama yeteneğinden yoksunlar. Başkanları onları iyi temsil ediyor: Özellikle bir suflörün yardımı olmadan yalnız başına kaldığı zaman ipe sapa gelmez laflar ediyor. Meksikalı yazar Carlos Fuentos, Guatemala City'deki son basın toplantısında II. Bush'u ‘cahil kaçık’ diye tanımladı. ABD kabinesinin üyeleri bile kamuoyunun önünde, dikkate alınmadıklarından ve ne olup bittiğini bilmediklerinden yakınıyor. Küçük Bush, Beyaz Saray'ı ve böylece ABD'yi -ve dünyayı- bir politbüro gibi yönetiyor. Amerika nereye?

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...