VEN-NİHÂYE 3 NCÜ BÖLÜM
Adem (A.S.)'İn Yaratılışı
Ahmet İbn Kesîr
Allah Teâlâ buyuruyor ki:
«Rabbin meleklere "Ben yeryüzünde bir halife (vekilim olan insan), var edeceğim" demişti;
melekler, "orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz
seni överek yüceltiyor ve seni takdis etmekte bulunuyoruz" dediler; Allah "Şüphesiz ben,
sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi. Ve Adem'e herşeyin ismini öğretti; sonra onları
meleklere gösterdi: "Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin" dedi.
Cevap verdiler: "Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz
sen hem Bilen'sin, hem Hakîm'sin". Allah "Ey Adem, onlara isimlerim söyle" dedi. Adem
isimlerini söyleyince, Allah "Ben gökler ve yerde görünmeyeni biliyorum, sizin
açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuzu da bilirim, diye size söylememiş miydim?" dedi.
Meleklere, "Adem'e secde edin," demiştik. İblis müstesna hepsi secde ettiler; o ise kaçındı,
büyüklük tasladı ve inkar edenlerden oldu. "Ey Adem! Eşin ve sen Cennet'te kal, orada
olandan istediğiniz yerde bol bol yeyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden
olursunuz" dedik. Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden
çıkardı, onlara "Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip
geçineceksiniz" dedik. Adem, Rabbinden emirler aldı; onları yerine getirdi, Rabbi de bunun
üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz o tevbeleri daima kabul edendir. Merhametli olandır.
"Oradan hepiniz çıkın, tarafımdan size bir yol gösteren gelecektir. Benim yoluma uyanlar
için artık korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerdir" dedik. İnkar eden kimseler ve ayetlerimizi
yalan sayanlar, cehennemlik olanlardır. Onlar orada temelli kalacaklardır.» (el-Bakara, 30-
39.)
«Allah'ın katında İsa'nın durumu, -kendisini topraktan yaratıp sonra "ol" demesiyle olmuş
olan- Adem'in durumu gibidir.» (ÂH Imrân, 59.)
«Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek
ve kadın meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden
dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayet ediniz. Allah şüphesiz hepinizi
görüp gözetmektedir.» <en-Nîsâ,1.)
«Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık.
Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tamyası-nız. Şüphesiz, Allah
katında en değerliniz, ona karşı gelmekten en çok sakınamnızdır. Allah Bilen'dir,
Haberdar'dır.» (el-Hueurât, ıa.)
«Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah'tır.»
(el-A'râf, 189.)
«"Andolsun ki sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik;
İblis'ten başka hepsi secde etti. O, secde edenlerden olmadı. Allah, "Sana emrettiğim halde
seni secdeden alıkoyan nedir?" dedi. "Beni ateşten, onu çamurdan yarattın. Ben ondan üstünüm"
cevabını verdi. Ona: "İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez. Defol, sen
alçağın birisin" dedi.
"İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar beni ertele" dedi. Allah, "Sen erteye
bırakılanlardansın" dedi. "Beni azdırdığın için, andolsun İd, senin doğru yolun üzerinde
onlara karşı duracağım; sonra önlerinden, ardlarmdan, sağ ve sollarından onlara
sokulacağım; çoğunu sana şükreder bulamayacaksın" dedi. Allah, "Yerilmiş ve
kovulmuşsun, oradan defol; andolsun ki insanlardan sana kim uyarsa, onları ve sizi, hepinizi
Cehennem'e dolduracağım" dedi. "Ey Adem! Sen ve eşin Cennet'te kalın ve istediğiniz
yerden yeyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz". Şeytan, ayıp
yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbinizin sizi bu ağaçtan men'
etmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir"."Doğrusu ben size
öğüt verenlerdenim" diye ikisine yemin etti.
Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında, kendilerine ayıp yerleri
göründü; Cennet yapraklarından oralarına örtmeğe koyuldular. Rabbleri onlara, "Ben sizi o
ağaçtan men' etmemiş miydim? Şeytan'm size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş
miydim?" diye seslendi. Her ikisi, "Rabbimiz! Kendimize yazık ettik. Bizi bağışlamaz ve
bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz" dediler. "Birbirinize düşman olarak
inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz". "Orada yaşar, orada ölür ve
orada dirilirsiniz" dedi,» (el-A'rfif, 11-25.)
«Sizi yerden yarattık, oraya döndüreceğiz. Sizi tekrar oradan çıkaracağız.» (Tâ-hâ, 55.)
«Andolsun ki insanı balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık. Cinleri de daha önce,
alevli ateşten yarattık. Rabbin meleklere: "Ben balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir
insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın" demişti. Bunun
üzerine, İblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber
olmaktan çekindi. Allah: "Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?"
dedi. O: "Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem" dedi.
"Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet
sanadır" dedi. "Rabbim! Beni hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar ertele" dedi.
Allah: "Sen, bilinen gün gelene kadar erteye bırakılanlardansın" dedi. "Rabbim! Beni
saptırdığın için, andolsun ki fenalıkları onlara güzel göstereceğim. Halis kıldığın kulların bir
yana, onların hepsini saptıracağım" dedi. Allah şöyle dedi: "Benim taahhüd ettiğim
dosdoğru yol şudur ki: "Kullarımın üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan
sapıklar bunun dışındadır". "Ve Cehennem onların hepsinin toplanacağı yerdir". O
Cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır.» (el-
Hicr, 26-44.)
«Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmiş,, o ise:
"Çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?" demişti. "Benden üstün kıldığını görüyor
musun? Kıyamet gününe kadar beni ertelersen, andolsun ki, azı bir yana, onun soyunu kendi
buyruğum altına alacağım" demişti. Allah: "Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa bil ki,
Cehennem hepinizin cezası olur, hem de tam bir ceza" dedi. "Sesinle, gücünün yettiğini
yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla hay-kırarak yürü, mallarına ve çocuklarına
ortak ol, onlara vaadlerde bulun". -Ama Şeytan sadece onları aldatmak için vaad eder.-
Doğrusu benim mü'min kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak
yeter" (el-lsra, 61-66.)
«Meleklere: 'Adem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden
idi. Rabbi'nin buyruğu dışına çıktı. Ey insano-ğulları! Siz beri bırakıp size düşman olan onu
ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Kendilerine yazık edenler için bu ne kötü değişmedir!»
(el-Kehf, 50.)
«Andolsun ki daha önce Adem'e ahid vermiştik, fakat unuttu. Onu azimli bulmadık.
Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.»
"Ey Adem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi Cennet'ten çıkarmasın. Yoksa
bedbaht olursun. Doğrusu Cennet'te ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın, ne
de güneşin sıcağında kalırsın" dedik. Ama Şeytan ona vesvese verip: "Ey Adem! Sana
sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" dedi. Bunun üzerine
ikisi de o ağacın meyvasmdan yedi. Ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklanyla
örtünmeye koyuldular. Adem, Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı. Rabbi yine de onu
seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi. Onlara şöyle dedi: Birbirinize düşman
olarak hepiniz oradan inin. Elbet size, benden bir yol gösteren gelir; Benim yoluma uyan ne
sapar ve ne de bedbaht olur". Benim kitabımdan yüz çeviren bilsin ki onun dar bir geçimi
olur ve kıyamet günü de onu kör olarak hasrederiz. O zaman: "Rabbim! Beni ni-Çin kör
olarak hasrettin? Oysa ben gören bir kimseydim" der. Allah:
"Böyledir , ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun. Bugün de öylece
unutulursun" der.» (Tâ-hâ, 115-126.)
«De ki: "Bu Kur'ân büyük bir haberdir, ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz." "Yüce âlemde
olan tartışmalara dair bir bilgim yoktu". "Bana sadece vahyolunuyor; doğrusu ben ancak
apaçık bir uyarıcıyım". Rab-bin meleklere şöyle demişti: "Ben çamurdan bir insan
yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğim zaman ona secdeye kapanın". İblis'ten başka
bütün melekler secde etmişlerdi. O büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştu. Allah: "Ey
İblis! Kudretimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa
gururlandın mı?" dedi. İblis: "Ben ondan daha üstünüm; beni ateşten yarattın, onu çamurdan
yarattın"[1] dedi. Allah: "Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Ceza gününe kadar
lanetim senin üzerinedir" dedi. "Rabbim! Dirilecekleri güne kadar beni ertele" dedi. Allah:
"Sen bilinen güne kadar erteye bırakılanlardansın" dedi. İblis: "Senin kudretine andolsun ki,
onlardan, sana içten bağlı olan kulların bir yana, hepsini azdıracağım" dedi. Allah: "Doğrudur;
işte Ben hakikati' söylüyorum. Sen ve sana uyanların hepsiyle Ce-hennem'i
dolduracağım" dedi. Ey Muhammedi De İd: "Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum.
Kendiliğimden bir şey iddia edenlerden de değilim". "Bu Kur'an, ancak âlemler için bir
öğüttür". "Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra öğreneceksiniz."» (Sâd, 67-
88.)
Kur'ân-ı Kerim'in değişik bölümlerinden alıntılar yaparak Adem (a.s.)'in kıssasını anlatmış
olduk. Bu ayetlerin tümü üzerinde tefsirde1 gerekli açıklamalarda bulunmuştuk. Ancak
burada, bu ayet-i kerimelerin ve bunlarla ilgili olarak Rasûlullah (s.a.v.)'dan nakledilen
hadis-i şeriflerin ifade ettikleri manalar üzerinde duracağız. Her hususta kendisinden yardım
istenilen zat, yüce Allah'tır.
Yüce Allah, meleklere hitabederek şöyle buyurmuştu: "Ben yeryüzünde bir halife
varedeceğim" (d-Bakara, 30.) Bu ayet-i kerimeyle Cenâb-ı Allah, birbirlerinin peşi sıra
gelecek ve birbirlerinin yerine geçecek olan Adem ve zürriyetini yaratmak istediğini
bildirmişti. Nitekim buna işaretle, başka ayet-i kerimelerde de şöyle buyurulmuştur: '
"Sizi yeryüzünün halifeleri kılan O'dur" (el-En'âm, 165.)
"Sizi yeryüzünün halifeleri (sahipleri) yapan...." (en-Neml, 62.)
Cenâb-ı Allah, Adem ve zürriyetini yaratmanın önemini bildirmek için meleklere bu şekilde
hitapta bulunmuş ve bu büyük işi, vukuundan önce haber vermişti. Melekler de -bazı
bilgisiz tefsircilerin sandıkları gibi itiraz etmek veya ademoğlunu küçümsemek yahut onları
çekememek nedeniyle değil- bu işin hikmetim öğrenip açığa çıkarmak gayesiyle şu soruyu
sormuşlardı: "Orada (yeryüzünde) bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var
edeceksin?" (el-Bakara, 30.)
Meleklerin, ademoğlunun yeryüzünde bozgunculuk yapacağını, Adem (a.s.)'den önce
cinlerin ve binlerin[2] yaptıkları bozgunculuklara kıyaslayarak öne sürdükleri söylenir.
Abdullah b. Ömer (r.a.)'e göre cinler, Adem (a.s.)'den iki bin yıl önce vardı. Cinayetler
işleyerek kanlar akıttılar. Allah, üzerlerine meleklerden bir ordu gönderdi. Bu ordu onları
adalara sürdü. îbn Abbas (r.a.)'da bu doğrultuda görüş beyanında bulunmuştur. Hasan (r.a.)
ise, meleklerin aldıkları ilham neticesinde böyle konuştuklarım söylemiştir. Meleklerin,
topraktan -çoğunlukla- ancak bu evsafta varlıklar yaratılabileceğini bildikleri için Adem ve
zürriyeti hakkında böyle konuştukları da söylenmektedir.
"Oysa biz seni överek yüceltiyor ve seni takdis etmekte bulunuyoruz". (ei-Bakara, 30.) Yani
ey Rabbinıiz, sana süreldi olarak ibadet ediyoruz. Bizden sana karşı gelen hiç bir kimse
yoktur. Eğer bu Adem ve zürriyetini yaratmaktaki maksadın, sana ibadet etmeleri ise, bizler
gece ve gündüz demeden ibadetimizi sürdürür ve hiç ara vermeyiz. Cenâb-ı Allah:
"Şüphesiz Ben, sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi. (cî-Bakara, 30.) Meleklerim, Adem ve
neslini yaratma konusunda sizin bilmediğiniz yararlar bulunduğunu bilmekteyim. Yani
bunların arasından nebiler, rasûller, sıddıklar, şehidler ve salih kimseler çıkacaktır.
Böyle dedikten sonra, Adem (a.s.)'in ilim alanındaki şeref ve üstünlüğünü onlara açıkladı.
Ve şöyle buyurdu: "Ve Adem'e herşeyin ismini Öğretti" (el-Bakara, 31.)
İbn Abbas: "Bunlar, halkın birbirleriyle konuşup anlaştıkları insan, hayvan, yer, ova, deniz,
dağ, deve, eşek ve bunlara benzer grup, cins ve benzeri şeylerin isimleridir."[3] demiştir.
Mücahid ise: "Cenâb-ı Allah, Adem'e tabak, tencere ve hatta yellenmenin isimlerini öğretti.
Ona yürüyen hayvanların, kuşların kısaca herşeyin ismini öğretti" der. Said b. Cübeyr,
Katade ve bir çokları böyle demişlerdir[4].
Rebî dedi ki: Cenâb-ı Allah, Adem'e meleklerin isimlerim öğretti. Abdurrahman b. Zeyd ise,
O'na, kendisinin zürriyetinin isimlerini öğrettiğini söylemiştir[5].
Doğrusu şu ki: İbn Abbas (r.a.)'m da işaret ettiği gibi Cenâb-ı Allah, Adem'e büyüklü
küçüklü nesne ve fiillerin isimlerini öğretmiştir.
Buharı ve Müslim bu mevzuda Enes b. Malik (r.a.)!in şu rivayetini nakletmişlerdir.
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu İd: «Kıyamet gününde müminler biraraya gelip toplanacak ve
"Rabbinıiz katında bize şefaatçi olacak birini bulsak" diyecek ve Adem (a.s.)'in yanma gidip
şöyle diyeceklerdir: "Sen, insanlığın babasısm. Allah seni kendi eliyle yarattı; meleklerini
sana secde ettirdi ve bütün şeylerin isimlerini sana öğretti......
«Sonra onları (isimleri) meleklere gösterdi, "Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların
isimlerini bana söyleyin" dedi.» (cl-Bakara, 31.)
Hasan Basrî. dedi ki: Cenâb-ı Allah, Adem'i yaratmak istediğinde melekler şöyle dediler:
Rabbimizin yaratacağı mahluk ne olursa olsun, biz o yaratıktan mutlaka daha bilgili oluruz.
Böyle dedikleri için Cenâb-ı Allah, Adem'i yaratarak onları imtihana çekti. "Eğer sözünüzde
samimi iseniz...." ayeti de bunu ifade etmektedir. Tefsirde de[6] genişçe açıkladığımız gibi
bazıları bu ayetin başka manaya geldiğini söylemişlerdir. «Melekler dediler ki: "Sen
münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen hem Bilensin,
hem Hakîm'sin".» (el-Bakara, 32.) Yani sen, kendin Öğretmeden hiç kimsenin senin ilminin
zerresini kavrayamayacağı kadar yücesin. "Dilediğinden başka (hiç kimse) onun ilminden
hiç birşeyi kavrayamazlar" (cl-Bakara, 255.)
«Allah: "Ey Adem! Onlara isimlerini söyle" dedi. Adem isimlerini söyleyince, Allah: "Ben
gökler ve yerde görünmeyeni biliyorum, sizin açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuzu da
bilirim, diye size söylememiş miydim?" dedi.» (cl-Bakara, 33.) Açık olan şeyleri bildiğim
gibi, gizli olan şeyleri de. bilirim. Denildi ki: Yukarıdaki ayet-i kerimede geçen "Sizin
açıkladığınızı bilirim" sözüyle, meleklerin söylemiş oldukları şu söz kastedilmiştir: "Orada
bozgunculuk yapacak birini mi var edeceksin?".
Yine yukarıdaki ayet-i kerime'de geçen "Gizlemekte olduğunuzu da bilirim" sözüyle de
İblis'in Adem (a.s.)'e karşı, içinde büyüklük ve üstünlük gizlemesi kastedilmiştir. Said b.
Cübeyr, Mücahid, Süddî, Dahhak ve Sevrî böyle demişlerdir. İbn Cerir de bu görüşü
benimsemiştir.
Ebü'l-Aliye, Rebî', Hasan ve Katade dediler ki: Mezkur ayet-i kerimede geçen "Gizlemekte
olduğunuzu da bilirim" cümlesiyle, meleklerin söylemiş oldukları şu söz kastedilmiştir:
"Rabbimizin yaratacağı mahlûk ne olursa olsun, biz.o yaratıktan mutlaka daha bilgili ve
Allah katında da daha üstün oluruz"[7].
«Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis müstesna hepsi secde ettiler. O ise kaçındı,
büyüklük tasladı.» (ei-Bakara, 34.) Onu kendi eliyle yaratıp içine kendi ruhundan
üflediğinde bu, Cenâb-ı Allah'ın Adem (a.s.)'e yapmış olduğu büyük bir ikramdır. Nitekim
buyurmuş ki: «Ona (Adem'e) ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın.» (el-Hicr, 29.)
İşte şu dört hususla Cenâb-ı Allah, Adem (a.s.)'i şereflendirmiştir:
1- Onu kendi eliyle yaratmıştır.
2- Ona kendi ruhundan üflemiştir.
3- Meleklere, ona secde etmelerini emretmiştir.
4- Eşya isimlerini ona öğretmiştir.
Bu sebepledir ki Musa Kelimullah, yüce âlemde kendisiyle bir araya gelip karşılıklı
tartıştıklarında Adem (a.s.)'e şöyle demiş: "Sen insanlığın babasısm. Öyle İd Allah seni
kendi eliyle yaratmış, kendi ruhundan sana üflemiş, meleklerini sana secde ettirmiş, her
şeyin ismini sana öğretmiştir".Önce nakledildiği ve inşallah ileride anlatılacağı gibi, kıyamet
gününde mahşer halkı, Adem (a.s.)'e işte böyle diyeceklerdir. Bir ayet-i kerimede de şöyle
buyurulur:
«Andolsun ki sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, "Adem'e secde edin" dedik,
İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı.
Allah, "Sana emrettiğim halde seni secdeden alıkoyan nedir?" dedi. "Beni ateşten, onu
çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm" cevabını verdi.» (el-A'râf,n-12.)
Hasan Basrî dedi ki: İblis (kendisinin ateşten, Adem'in çamurdan yaratıldığını, dolayısıyla
kendisinin ondan üstün olduğunu söyleyerek) kıyaslama yaptı. İlk kıyaslama yapan odur.
Muhammed b. Şîrîn dedi ki: "İlk kıyaslama yapan İblis'tir". Güneşe ve aya insanların tapmış
olmaları, sn^f kıyaslama yoluyla vuku bulmuştur. Hasan Basrî ile Muhammed b. Şîrîn'in
yukarıdaki sözlerini İbn Cerir rivayet etmiştir[8].
Bu, şu anlama gelir: İblis, kendisiyle Adem arasında kıyaslama yaparak balap düşündü.
Kendisinin Adem'den üstün olduğu görüşüne vardı. Kendisine ve diğer meleklere emir
verilmiş olmasına rağmen ona secde etmeye yanaşmadı.
Kıyaslama, eğer nassa karşı yapılırsa geçersizdir. Kaldı ki onun bu kıyaslaması aslında
geçersiz bir kıyaslamaydı. Çünkü çamur, ateşten daha yararlı ve daha üstündür. Zira
çamurda (ve toprakta) durgunluk, yumuşaklık, ağırlık ve üretkenlik vardır. Ateşteyse sertlik,
hafiflik, hız ve yakıcılık vardır.
Ayrıca yüce Allah, Adem'i kendi eliyle yaratıp ona kendi ruhundan üflemekle
şereflendirmiştir. Bu nedenle meleklere, ona secde etmelerini emretmiştir. Nitekim bir ayet-i
kerimede şöyle buyurmuştur:
«Rabbin meleklere: "Ben balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. O'nu
yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın" demişti. Bunun üzerine İblis'in dışında
bütün melekler hemen secde ettiler: O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi. Allah: "Ey
iblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?" dedi. O: Balçıktan, işlenebilen
kara topraktan yarattığın insana secde edemem" dedi. "Öyleyse defol oradan, sen artık
kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır" dedi.» (el-Hicr, 28-35.)
İblis, Allah'ın bu lanetine müstahak olmuştu. Çünkü o, Adem'i eksik görmek, onu
küçümseyip horlamak, ona karşı üstünlük taslamakla ilahî emre muhalefette ısrar etti,
dolayısıyla laneti haketti. Mutlaka Adem'e secde etme konusundaki kesin emre rağmen
Hakk'a karşı inatçılık etti.
Hiç bir şey ifade etmeyen mazeretler beyan etmeye başladı. Özrü kabahatinden daha ağırdı.
Bununla ilgili olarak Cenâb-ı Allah şöyle buyurmuştur:
«Meleklere: "Adem'e secde e din" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o ise:
"Çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?" demişti. "Benden üstün kıldığını görüyor
musun? Kıyamet gününe kadar beni ertelersen, andolsun ki, azı bir yana, onun soyunu kendi
buyruğum altına alacağım" demişti. Allah: "Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa bil ki,
Cehennem hepinizin cezası olur. Hem de tam bir ceza" dedi. "Sesinle, gücünün yettiğini
yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla haykırarak yürü. Mallarına ve çocuklarına
ortak ol, onlara vaadlerde bulun" -ama Şeytan sadece onları aldatmak için vaad eder-.
Doğrusu benim mü'min kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak
yeter.» (el-İsra, 61-66.)
Kehf sûresinde de şöyle buyurulmuştur:
«Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden
idi. Rabbinin buyruğu dışına çıktı. Ey insanoğulları! Siz Beni bırakıp onu ve soyunu dost
mu ediniyorsunuz?» <el-Kehf,50.)
İblis inatçılık ederek, ilahî emre uymayı gururuna yediremeyerek ve de kasıtlı olarak
Allah'ın buyruğuna başkaldırdı. Bu da tabiatının ve çok ihtiyaç duyduğu habis maddesinin
kendisine hıyanet etmesi nedeniyle oldu. Çünkü kendisinin de dediği gibi o, ateşten
yaratılmıştı. Nitekim Hz. Aişe (r.a.)de, Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu rivayet eder:
«Melekler nurdan yaratıldı. Cinler de yalın bir alevden yaratıldı. Adem ise, niteliği size
belirtilen (toprak) dan yaratıldı.»[9]
Hasan Basrî dedi ki: İblis, göz açıp kapayacak kadar kısa bir an için olsa bile meleklerden
sayılmadı. Şehr b. Havşeb de şöyle der: İblis, cinlerden idi. Cinler yeryüzünde bozgunculuk
yapıp fesad çıkardıklarında Allah, üzerlerine meleklerden bir ordu saldı. Bu ordu onların bir
kısmını öldürdü, bir kısmını da denizlerin adalarına sürgün etti. Cinlerin bir kısmı o zaman
melekler tarafından esir alınmıştı. İblis' de esirler arasındaydı. Melekler onu yanlarına alıp
göğe çıkarmış, böylece o, semada kalmıştı. Melekler Adem'e secde etmekle
emrolunduklarında, İblis, secde etmeğe yanaşmamıştı. İbn Mes'ud, İbn Abbas, sahabelerden
bir grup, Said b. Müseyyeb ve diğerleri dediler ki: İblis, dünya semasındaki meleklerin reisi
idi. İbn Abbas, İblis'in adının Azazîl olduğunu söylemiştir. Yine îbn Abbas'tan gelen bir
başka rivayete göre İblis 'in adı Ha-ris'tir. Nakkaş, İblis'in künyesinin Ebu Kerdus olduğunu
söylemiştir.
İbn Abbas (r.a.) dedi ki: İblis, meleklerin cin denen bir kabilesinden-di. Bunlar Cennetin
hazinedarlarıydılar. İblis, onların en şereflilerinden ve en bilginlerinden olup ibadetçe en
önde gelenlerindendi. Dört kana tlılarmdandı. Allah onu çarpıp koyulmuş Şeytan haline
getirdi.[10]
«Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp
ruhumdan ona üflediğim zaman, ona secdeye kapanın". İblis'ten başka bütün melekler secde
etmişlerdi. O, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştu. Allah: "Ey İblis! Kudretimle
yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa gurur-lananlardan
mısın?" dedi. İblis: "Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın"
dedi. Allah: "Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Ceza gününe kadar lanetim senin
üzerinedir" dedi. "Rabbim! Dirilecekleri güne kadar beni ertele" dedi. Allah: "Sen bilinen
güne kadar erteye bırakılanlardansın" dedi. İblis: "Senin kudretine andolsun ki, onlardan,
sana içten bağlı olan kulların bir yana, hepsini azdıracağım" dedi. Allah: "Doğrudur; işte ben
hakikati söylüyorum. Sen ve sana uyanların hepsiyle Cehennemi dolduracağım" dedi.»
(Sâd, 71-85.)
«"Beni azdırdığın için, andolsun ki, senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım;
sonra önlerinden, ardlarmdan, sağ ve sollarından onlara sokulacağım. Çoğunu sana şükreder
bulamayacaksın" dedi.» (A'râf, 16-17.) Yani beni azdırmış olduğundan dolayı her gözetleme
yerinde onları bekleyecek ve her taraftan onlara sokulacağım. Evet..İblis'e muhalefet eden
mutlu, ona uyan mutsuz olacaktır.
Ahmedb. Hanbel dedi ki: Haşim b. Kasım, Sebure b. Ebi'l-Fakih'den rivayet etti: İşittim ki
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor: «Şüphesiz ki Şeytan, ademoğlu (nu
azdırmak) için yollarında oturmuştur.» [11]
Tefsirciler, Adem'e secde etmekle emrolunan melekler hususunda görüş ayrılığına
düşmüşlerdir. Ayetlerin genelinin delâlet ettiği gibi, meleklerin tümü mü ona secde etmekle
emrolundular? -bu, cumhur-u ulemanın görüşüdür- Yoksa ona secde etmekle emrolunan
meleklerden kasıt, yer melekleri midir? Nitekim îbn Cerir de Dahhak kanalıyla İbn
Abbas'tan böyle bir rivayette bulunmuştur. Her ne kadar müteahhirin-den bazı âlimler bu
rivayeti tercihe şayan görmüşlerse de bu rivayette kopukluk ve ifadesinde de belirsizlik
vardır. Yukarıdaki iki rivayetten en kuvvetli olanı birincisidir. Nitekim "(Allah) meleklerini
ona secde ettirdi" hadis-i şerifi de bunu ispatlamaktadır. Doğrusunu Allah bilir. "İn
oradan"[12] ve "Çık oradan"[13] diyerek Allah'ın İblisi azarlaması, onun gökte bulunduğuna
delâlet etmektedir. Evet, daha önce gökteydi. Kendi ibadeti ve taat ile ibadet bakımından
meleklere benzemesi sayesinde ulaştığı, fakat sonradan kibir, hased ve ilahî emre muhalefeti
dolayısıyla kaybettiği mertebesinden ve semavî makamından inmekle emrolun-du.
Kovulmuş ve yerilmiş olarak yere indirildi.
Cenâb-ı Allah, Adem'e eşiyle birlikte Cennet'te kalmasını emrederek şöyle buyurmuştu:
«"Ey Adem! Eşin ve sen Cennet'te kal, orada olandan istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnız
şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz" dedik.» (el-Bakara, 35.)
«"Allah, "yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan defol; andolsun ki insanlardan sana kim
uyarsa, onları ve sizi, hepinizi Cehenneme dolduracağım" dedi. «Ey Adem, Sen ve eşin
Cennet'te kalın ve istediğiniz yerden yeyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden
olursunuz.» (A'râf, 18-19)
«Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik, İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.
"Ey Adem! Doğrusu bu senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi Cennet'ten çıkarmasın, yoksa
bedbaht olursun. Doğrusu Cennet'te ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın, ne
de güneşin sıcağında kalırsın" dedik.» (Tâ-hâ, ııe-119,)
Bu ayetlerin akışından anlaşılıyor ki, Havva'nın yaratılışı, Adem'in Cennet'e girmesinden
önce olmuştur. Zira ayet-i kerimede «Ey Adem! Sen ve eşin Cennet'te kalın» (el-Bakara, 35)
buyurulmaktadır.
İshak b. Yesar, gerçeğin bu olduğunu açıkça söylemiştir. Nitekim ayetlerin açık anlamı da
böyledir.
Süddî, sahabelerin şöyle dediklerini nakleder: İblis, Cennet'ten çıkarıldı. Adem, Cennet'e
yerleştirildi. Orada yalnız başına dolaşıyordu. Kendisiyle sükûn bulup huzura kavuşacağı bir
eşi yoktu. Bir uykuya daldı. Uyandığında, baş ucunda oturmakta olan bir kadın vardı. Bu
kadını Allah, onun kaburga kemiğinden yaratmıştı. Adem ona sordu:
- Sen nesin?
- Bir kadın...
- Niçin yaratıldın?
- Benimle sükûn bulup huzura kavuşasm diye.. Melekler, bilgisini ölçmek için Adem'e
sordular;
- Bu kadının adı nedir ey Adem?
- Havva....
- Neden Havva?
- Hayy(canlı) olan bir şeyden yaratıldı da ondan. Muhammed b, İshak, ibn Abbas (r.a.)'dan
rivayetle; Havva'nın,
Adem (a.s.)in sol tarafındaki en kısa kaburga kemiğinden yaratıldığım, yaratılırken Ademin
uyumakta olduğunu ve yaratıldığı yerde meydana gelen boşluğa da et lehimlendiğini
söylemiştir. Bunu şu ayet-i kerime de doğrulamaktadır:
«Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek
ve kadın meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının.» (en-Nisâ, ı.)
Bir başka ayette de şöyle buyurulmaktadır:
"Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah'tır.
Eşine yaklaşınca eşi hafif bir yük yüklendi (hamile oldu) ve bu halde bir müddet taşıdı.» (ei-
A'râf, 189.)
Allah izin verirse ileride bunun üzerinde biraz daha duracağız.
Buharî ve Müslim'in Sahihlerinde Ebu Hüreyre'den naklen, Pey-gember (s.a.v.)in şöyle
buyurduğu rivayet edilir:
«Size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet edip dilerim. Kadınlar eğe kemiğinden
yaratılmışlardır. Bu kemiğin en eğri kısmı üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya
kalkarsan onu kırarsın. Kendi haline bırakırsan daima eğri kalır, ( ve öyle kullanırsın). Bu
bakımdan size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim.» [14]
Tefsirciler yüce Allah'ın "Salan bu ağaca yaklaşmayın" buyruğu üzerinde farklı görüşler
beyan etmişlerdir: Bazıları ayette sözü edilen ağacın üzüm ağacı olduğunu söylemişlerdir.
İbn Abbas, Saidb. Cübeyr, Şa'bî, Ca'de b. Hübeyre, Muhammed b. Kays ve İbn Mes'ud ile
sahabie-erden bir grup dediler ki: Yahudiler, bu ağacın buğday ağacı olduğu inancındadırlar.
Ayrıca bu, İbn Abbas, Hasan Basrî, Vehb b. Münebbih, Atiyyetü'1-Avfî, Ebu Malik Muharib
b. Dessar ve Abdurrahman b. Ebi Leyla'dan rivayet edilmiştir.
Vehb dedi ki: O buğdayın tanesi, kaymaktan daha yumuşak ve baldan da daha tatlıydı.
Sevrî, Ebu Malikin ayette sözü edilen ağacın hurma ağacı olduğunu söylediğini nakletmiştir.
İbn Cüreyc'de, Mücahidin ayette geçen ağacın incir ağacı olduğunu söylediğini nakletmiştir.
Ebu Aliye ise şöyle demiştir:Ayette bahsi geçen ağaç öyle bir ağaçtı ki, ondan yiyenin
tuvalete çıkma ihtiyacı olurdu. Cennet'teyse tuvalete çıkmak, pek yakışık almazdı tabii.
Tefsircilerin bu konuda farklı görüş beyanında bulunmalarını anlamak mümkündür. Çünkü
Cenâb-ı Allah, ayette sözü edilen ağacın adını ve evsafını zikretmemiş, belirsiz bırakmıştır.
Belirtmekte fayda olsaydı, Kur'ân'da belirsiz bırakılan diğer yerlerde olduğu gibi bunu bize
belirtir ve gerekli açıklamayı yapardı.
Adem'in yerleştirildiği Cennet'in gökte mi, yoksa yerde mi olduğu hususunda tefsircilerin
farklı görüşlerine gelince; çözülmesi ve açıklığa kavuşturulması gereken asıl mesele budur.
Cunıhur-u ulemaya göre, Adem'in yerleştirildiği Cennet, Cennetü'l-Me'vâ denen göKteki
Cen-net'tir. Çünkü ayetlerin ve hadislerin zahirî manaları bunu doğrulamaktadır. Örneğin bir
ayet-i kerimede şöyle buyurulm akta dır:
"Ey Adem! Eşin ve sen Cennet'te kal..." dedik (ci-Bakara, 35.) Bu ayet-i kerimede geçen (el-
Cennet) kelimesinin başındaki (el) lam-ı tarifi, umum ifade etmediği gibi lafzen bilinen bir
şey için de değildir. Sadece zihnen bilinen (Ma'hud-u Zihnî) bir şeyle ilgilidir ki o da şer'an
kat'î olarak bilinen Cennetü'l-Me'vâ'dır. Nitekim Musa (a.s.)da Adem (a.s.)'e şöyle demiştir:
"Neden, hem bizi hem kendini Cennet'ten çıkardın?" Bu hadis üzerinde ileride
konuşulacaktır.
Müslim, sahihinde şöyle bir hadis-i şerife yer vermiştir: Ebu Malik el-Eşcaî, Huzeyfe
(r.a.)'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Cenâb-ı Allah (kıyamet
gününde) insanları (huzurunda) toplayacaktır. Cennet kendilerine yaklaştığı zaman
mü'minler kalkıp Adem'e gelecek ve şöyle diyecekler: "Ey babamız! Cennet'in (kapısının)
bize açılmasını iste." Adem diyecek ki: Babanız (Adem)'in (yasak ağacın meyvesinden
yeme) günahından başka, sizi Cennet'ten çıkaran bir şey mi var sanki?».
Bu hadiste sözü edilen Cennet'in Cennetü'l-Me'vâ olduğuna delâlet eden kuvvetli ve açık bir
ifade vardır. Bu husus mutlaka tartışılmalıdır. Bu konuda diğer âlimler de şöyle dediler:
Adem'in yerleştirildiği Cennet, Cennetü'1-Huld[15] değildi. Çünkü Adem, orada o bilinen
ağaçtan yememekle yükümlü lalındı. Aynca Adem orada uyudu ve oradan çıkarıldı.
Oradayken İblis onun yanma girdi ki, bu sayılan hususlar, oranın Cennetü'l-Me'vâ olmasına
ters düşerler.
Bu söz Ubey b. Ka'b, Abdullah b. Abbas, Vehb b. Münebbih ve Süf-yan b. Uyeyne'den
nakledilmiştir. "Mearif adlı eserinde İbıı Kuteybe, tefsirinde de Kadı Münzir b. Said el-
Belûtî de bu görüşü benimsemişler ve Kadı Münzir, bunun için müstakil bir eser yazmıştır.
Ebu Hanife ve -Allah'ın rahmetine ersinler- onun arkadaşlarından da böyle bir nakilde
bulunmuştur. Ebu Abdullah Muhammed b. Ömer er-Razî b.. Hatib er-Re'y, tefsirinde bu
görüşü Ebu Kasım el-Belhî ile Ebu Müslim el-Isfahanî'den nakletmiştir. Kurtubî de
tefsirinde bu görüşü Mutezile ve Kaderiye mensuplarından nakletmiştir. Bu kavil, Ehl-i
Kitabın elinde mevcud bulunan Tevrat'ın kesin bir ifadesidir. Bu meseledeki görüş
ayrılıklarını anlatanlardan biri de Ebu Muhammed b. Hazm'dır. O, bu
konuyu "el-Milel Ve-Nihal" adlı eserinde, Ebu Muhammed b. Atiyye ve Ebu İsa er-
Rummanî de tefsirlerinde anlatırlar. Bu ihtilaf, ilk cumhur-u ulemadan nakledilir. Ebu
Kasım er-Rağıb ile Kadı Maverdî'de tefsirlerinde bu ihtilafa değinmişlerdir. Maverdî demiş
ki:
"Adem iîe Havva'nın yerleştirildikleri Cennetin nasıl bir Cennet olduğu hususunda iki görüş
ileri sürülerek ihtilafa düşülmüştür: Birinci görüşe göre, yerleştirildikleri Cennet, Cennetü'î-
Huld'dur. İkinci görüşe göre ise, orası Allah'ın Adem ile Havva için imtihan yeri olarak
hazırladığı bir Cennet'tir. Yoksa ölüm sonrasında mü'minler için mükafat yeri olarak
hazırlanmış olan Cennetti']-Huld değildir.
Bu görüşte olanlar da kendi aralarında görüş ayrılığına düşerek iki gruba ayrılmışlardır:
Birinci gruba göre, Adem ile Havva'nın yerleştikleri Cennet, gökteydi. Çünkü ayet-i
kerimede de anlatıldığı gibi, Cenâb-ı Allah, onları oradan indirmiştir. Yüksekte olmayan bir
yerden inmek söz konusu olamayacağına göre, demek İd ikamet etmiş oldukları Cennet,
gökte idi.
İkinci gruba göre ise, ikamet etmiş oldukları Cennet, yeryüzündey-di. Çünkü orada Cenâb-ı
Allah kendilerini, başka meyvelerden değil de sadece o mahud ağacın meyvesini yemekten
yasaklayarak imtihan etmişti. Bu, İbn Yahya'nın kavlidir. Bu da, İblis'in Adem'e secde
etmekle emrolunmasmdan sonra olmuştu. Bu kavillerden hangisinin doğru olduğunu Allah
bilir. Evet bunlar Maverdî'nin söyledikleriydi. O'nun bu sözleri, nakledilen üç kavli
içermektedir. Kendisinin bu meselede görüş belirtmekten çekindiği ifadelerinden
hissedilmektedir. Bu nedenledir ki Ebu Abdullah er-Razî, tefsirinde de bu mesele3'le ilgili
olarak dört kavil nakletmiştir. Bunlardan üçü, Maverdî'nin naklettikleri olup, dördüncüsü
çekimserliktir. Nakledilen bir kavle göre, Adem ile Havva'nın ikamet ettikleri Cennet
göktedir. Cennetü'l-Me'vâ değildir. Bu kavil, Ebu Cübbaî'den n aide di İmiş tir.[16]
İkinci görüşün sahipleri, cevap verilmesi zorunlu bir soru ortaya atarak demişler ki:
Şüphesiz ki noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah, Adem'e secde etmekten kaçındığı
zaman İblis'i kendi yanından kovdu. Yüce makamdan çıkıp yere inmesini emretti. Bu,
muhalefet edilmesi mümkün olan şer'î bir emir değildi. Bilakis muhalefet edilmesi ve yerine
getirilmemesi imkansız olan kaderi bir emirdi. Bu sebeple Cenâb-ı Allah buyurdu'ki:
"Yerilmiş olarak oradan çık!"(ci-AVaf, ıs.)
«İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez!»(ei-Arrar,i3.)
«Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin.»(Sâd, 77.)
Her üç ayette geçen "oradan" kelimesiyle Cennet veya sema veya yüksek makam
kastedilmiştir. Hangisi kastedilmiş olursa olsun, kalıp yerleşme veya geçip gitme şeklinde
de olsa kovulup uzaklaştırıldığı yerde, İblis için artık barınma imkanı kalmamıştır. Bu,
bilinen bir husustur.
Denilmiştir ki: Kur'ân ayetlerinin oluşundan açıkça anlaşıldığı gibi İblis, Adem (a.s.)e
vesveselenerek şöyle hitapta bulunmuştur:
«Ey Adem! sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?» (Taha,
120.)
«"Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi, melek olmanızı veya burada temelli kalmanızı
önlemek içindir. Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim." diye ikisine yemin etti. Böylece
onların yanılmalarını sağladı.» (el-A'râf, 20-22.)
Bu ayetlerin, İblisin Cenhet'te Adem ve Havva ile bir araya gelmiş olduğunu açıkça ifade
etmekte olduğunu söyleyenlere şu karşılık verilmiştir: Bu ayetlerdeki ifadeler, İblisin, kalıp
yerleşme şeklinde değil de uğrayıp geçme şeklinde Cennet'te Adem ve Havva ile bir araya
gelmiş olmasına mani değildir. Yine bu ifadeler, onun Cennetin kapısında veya semanın
altında durarak onlara vesvese vermiş olmasına mani değildir.
Her üç görüş üzerinde de düşünülebilir. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır.
Bu kavlin sahipleri şu rivayeti, delil olarak ileri sürmüşlerdir: İmam Ahmed b. Hanbel'in
oğlu Abdullah, "Ziyadat" adlı eserde, Übey b. Kaab'm şöyle dediğini rivayet etmişti:
«Adem (a.s.) ölüm döşeğine yatıp can çekiştiği esnada iştahı,Cennet üzümünden bir salkım
üzüm çekti. Oğulları üzümü bulmak için koşturdular. Yolda melekler karşılarına çıktı. "Ey
Ademoğulîarı nereye böyle?" diye sordular. Dediler ki: "Babamızın canı, Cennet
üzümünden bir salkım yemek istedi." Melekler onlara, "Geri dönün; bunu yapmanıza gerek
kalmadı."- dediler. Adem'in yanına varıp ruhunu teslim aldılar; cenazesini yıkayıp koku
sürdüler, kefenlediler. Arkasındaki meleklerle birlikte Cebrail, cenaze namazını kıldırdıktan
sonra toprağa verdiler. Ve melekler, Ademin oğullarına: "Ölüleriniz için uygulayacağınız
merasim işte budur." dediler.»
Bu hadisin rivayet senedi ve lafzının tamamı, Adem (a.s.)in vefat bahsinde verilecektir.
Bazıları dediler ki: Adem'in bir salkım üzümünü yemek istediği Cennet'e ulaşmak mümkün
olmasaydı, oğulları o üzümü getirmek için koşturmazlardı. Bu da o Cennetin gökte değil de
yerde olduğunu kanıtlamaktadır. Yine de doğruyu en iyi bilen Allah'tır.
Dediler ki: "Ey Adem! Sen ve eşin Cennet'te kal." (el-Bakara, 35),ayet-i kerimesinde geçen
(el-Cenne) kelimesinin başındaki (el) lam-ı tarifini, ahd-i harici elif lamıdır diyerek, Adem
ile Havva'nın ikamet ettikleri Cennetin bilinen Cennet-i Huld olduğunu söylemek doğru
olmaz.
Ancak bu lam-ı tarif, ahd-i zihni içindir diyerek, bunun yerdeki bir cennet (bahçe) olduğunu
söylemek, kabul edilebilir. Zaten ayetin alışı da bunu göstermektedir. Zira Adem (a.s.)
yeryüzünde yaratılmıştır. O'nun göğe çıkarıldığına dair bir nakil mevcut değildir.
Yeryüzünde kalması için yaratılmıştır. Bunu şu sözüyle de Cenab-ı Allah, meleklerine
bildirmiştir: "Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim."(ei-Bakara, 30.)
Dediler ki: Yukarıda sözü edilen Cennet, şu ayetteki Cennet gibidir: «Biz bunları, vaktiyle
bahçe sahiplerini denediğimiz gibi denedik.»
Bu ayette geçen (el- Ceııne) kelimesinin başındaki (el) harfi, genellik: ifade etmez. Daha
önce lafız olarak Cennet kelimesi geçmediğine göre bu, zihnen bilinen ve ayetin akışının
delâlet ettiği bir Cenneti ifade etmektedir ki, o da bilinen anlamıyla bahçedir.
Dediler ki: Ayette inme eyleminden söz edilmiş olması, illa da gökten inme manasına delâlet
etmez. Yüce Allah buyurmuş ki:
«Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan topluluklara bizden bir selamet ve bereketle gemiden
in.»'(Hud, 48.)
Nuh (a.s.) gemideydi. Gemi Cudi dağı üzerinde durup ta sular yeryüzünden çekilince
Cenâb-ı Allah, selamet ve bereketle birlikte Nuh'a, gemidekilerle beraber yere inmesini
emretti.
Diğer bazı ayetlerde de şöyle buyurulmaktadır:
«Bir şehre inin, şüphesiz orada istediğiniz vardır.» (el-Bakara, eı.)
«Taşlar arasında Allah korkusundan yuvarlananlar vardır.» (el-Bakara, 74.)
Adem, Havva ve İblis ile ilgili olarak ayetlerde geçen ve inmek şeklinde tercüme ettiğimiz
hübut mastarı, yukarıdaki ayet, hadis ve lügat-larda inmek, yuvarlanmak ve benzeri
manalara gelmektedir.
Denilmiştir ki: Adem'in yerleştirildiği Cennetin, yeryüzünün diğer parçalarından daha
yüksek, ağaçlı, meyveli, gölgeli, nimetli, ferahlı ve sürurlu bir yer olmasına mani hiç bir şey
yoktur. Nitekim yüce Allah buyurmuş İd;
«Doğrusu Cennet'te ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın.» (Tâ-Hâ, 118.)
Yani için açlıkla, çıplaklıkla zelil olmayacaktır.
«Orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın.» (Tâ-Hâ, 119.)
Yani içine susuzluğun, dışına da güneşin ısısı dokunmayacaktır. Aralarında uygunluk ve
tevafuk bulunduğu için, ayet-i kerimede susuzlukla güneş birarada zikredilmiştir.
Adem (a.s.), yasaklandığı ağaçtan yeme suçunu işleyince mutsuzluk, yorgunluk, zahmet,
keder, zorluk, uğraş, imtihan, ibtüa ve sınama yeri olan yeryüzüne indirildi. Dinleri, huyları,
işleri, amaçları, niyetleri, sözleri ve fiilleri farkh olan varlıkların yaşadığı yeryüzüne indi.
Nitekim yüce Allah buyurdu ki:
«Yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz.» (d-Bakara, 36.) Yukarıdaki ayetin
ifadesi, onların gökte bulundukları şeklinde bir
kanıya vai'mamızı zorunlu kılmamaktadır. Bir ayette ise şöyle buyurulmuştur:
«Ondan sonra İsrailoğullan'na : "Bu memlekette siz oturun, kıyamet koptuğunda hepinizi;
bir araya getiririz." dedik.» (ci-lsrâ, 104.)
Bilindiği gibi İsrailoğulları gökte değil, yeryüzünde idiler.
Denilmiştir ki; bu kavil, Cennet ile Cehennenı'in bu gün için mevcud olduklarını inkar eden
ve aralarında bağlantı bulunmadığım söyleyen kimselerin kavlinden türemiş değildir. Bu
kavlin kendisinden nakledildiği Selef Ulemasının tümü ile Halef Ulemasının çoğunluğu,
Cennet ile Cehennem'in bu gün için mevcud olduğunu ispatlamışlardır. Nitekim ayetlerle
sahih hadisler de buna delâlet etmektedirler. Doğruyu en iyi bilen, noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah'tır.
«Şeytan oradan (Cennet'ten) ikisinin de ayağını kaydırttı. Onları bulundukları yerden
çıkardı.» (ei-Bakara,36.)
Onları nimetlerden, parlaklık ve sürurdan çıkarıp yoi'gunluk, zorluk ve zahmet yurdu olan
yeryüzüne indirdi. Bunu, az sonra nakledeceğimiz ayet-i kerimede de bildirileceği gibi
kendilerine fısıldayarak, yapacakları kötü işi gönüllerine hoş göstererek başardı.
«Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbinizin sizi bu
ağaçtan men'etmesi, melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir.» (ei-
AYâf, 20.) Evet şeytan, onlara şöyle diyordu: Rabbiniz, iki melek olmayasmız ya da bu
Cennet'te ebedî kalmayasmız diye bu ağaçtan yemenizi yasakladı. Yani bu ağaçtan yerseniz,
iki melek olur ya da burada ebedî kalırsınız.
«"Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim." diye ikisine yemin etti.» (el-A'râf,21.)
«Ama Şeytan ona vesvese verip: "Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacım ve çökmesi olmayan
bir saltanatı göstereyim mi?" dedi.» (Tâ-hâ, 120.)
Yani yediğin takdirde,-içinde bulunduğun bu nimetlerle beraber ebediyyeti elde edeceğin,
sonu olmayan, ve hiç çökmeyecek olan bir saltanata kavuşmanı sağlayacak sonsuzluk
ağacını sana göstereyim mi? Evet.. Şeytanın böyle yapması, bir nevi aldatma, baştan
çıkarma ve gerçek dışı haber verme idi.
Şeytan'm "Yediğin takdirde sonsuzluğa kavuşursun" diye nitelediği ebediyyet ağacı ile,
imam Ahmed b. Hanbel'in bahsettiği şu ağaç kastedilmiş olabilir: İmam Ahmed b. Hanbel,
Ebu Hüreyre (r.a.)'nin şöyle bir rivayette bulunduğunu nakleder:
«Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular: "Cennet'te bir ağaç vardır. Süvari bir kimse onun gölgesinde
yüz yıl yürür, yine de gölgesinin sonuna varamaz. O, ebediyyet ağacıdır."»[17]
İmam Ahmed b. Hanıbel, bu hadisi ayrıca Gaııder ve Haccac'dan, O da Şube'den rivayet
etmiştir. Aynı hadisi Ebu Davud et- Tayalisî de, Müsnedinde Şu'be'den rivayet etmiştir.
Gander der ki: Ben, Şu'be'ye bunun Şeceretü'l- Huld (ebediyyet ağacı) olup olmadığım
sordum. Bana, orada bu ağacın bulunmadığını söyledi.
Bunu yalnız İmam Ahmed b. Hanbel nakletmiştir.
«Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri
göründü. Cennet yaprak!arından oralarına örtmeğe koyuldular.» {ci-AVâf, 22.)
«Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvasmdan yedi, ayıp yerleri, gö-rünüverdi. Cennet
yapraklanyla örtünmeye koyuldular.» (Tâ-ka, 121.}
Yasak ağacın meyvesini Adem'den önce Havva yemişti. Adem'i o ağaçtan yemeye teşvik
eden de oymuş. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır.
Buhari'nin rivayet ettiği şu hadis-i şerif bu manaya yorulmaktadır: Bişr b. Muhammed, Ebu
Hüreyre (r.a.)'den rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
«İsrailoğulları olmasaydı et kokuşup bozulmayacaktı. Havva da olmasaydı, hiç bir kadın
kocasına hıyanet etmezdi.»[18]
Ehl-i Kitabın elindeki Tevrat'ta şöyle bir ifadeye rastlamaktayız: 'Yasak ağaçtan yeme
yolunu Havva'ya gösteren yılandı. O esnada yılan, güzel ve muhteşem bir şekilde
görünmüştü. Yılanın sözüne uyarak Havva, ağaçtan yedi; Adem'e de yedirdi. Orada İblisin
adı geçmiyordu. Yedikleri anda gözleri açıldı. Çıplak olduklarım anladılar. İncir yaprağına
uzandılar, peştemal gibi yaparak örtünmeye başladılar. Orada her ikisi de çıplak idiler."
Vehb b. Münebbih de şöyle der: Giysileri nurdandı. Her ikisinin de haya yerlerinin üzerinde
nûr vardı. Ehl-i Kitabın elindeki Tevrat'ta bu ibareler yer almaktadır. Bu ifadeleri
Arapçalaştmrken de yanlışlık ve tahrifat yapmışlardır.
Çünkü bir dilden başka bir dile tercüme yapmak, öyle herkese nasib olacak işlerden değildir.
Özellikle Arapçayı iyi bilmeyen, Arapça kitapları okuyacak kadar bilgi sahibi olmayan,
kimseler, Arapçaya veya Arap-çadan başka dillere tercüme yapamazlar. Bu nedenledir ki
Ehl-i Kitap, Tevrat'ı Arapçaya çevirirlerken, lafız ve mana bakımından birçok hatalar
yapmışlardır. Arapçaya çevrilen Tevrat'ta Adem ile Havva'nın elbisesiz oldukları
anlatılmaktadır. Oysa Kur'ân-ı Azim'üş şan'da ikisinin de önce giyinik oldukları
bildirilmektedir:
«Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyuyordu.» (el-A'râf, 27.)
Bu, başkalarınca reddedilemeyecek bir sözdür. Doğruyu en iyi bilen
Allah'tır.
İbn Ebi Hatun dedi ki: Ali b. Hasen b. Eskab, Hasen'den rivayet etti ki: "Adem, uzunboylu,
sık saçlı bir adam olarak yaratıldı. Uzun bir hurma ağacım andırıyordu. Yenmesi yasaklanan
ağaçtan tadınca, üzerindeki giysisi düştü. İlk görünen yeri, avret mahalli oldu. Avret
mahalline bakınca, .Cennet'te koşmaya başladı. Saçı bir ağaca takıldı çekip saçını kurtarmak
istedi. Onur ve üstünlük sahibi olan Rahman, ona seslendi: "Ey Adem! Benden mi
kaçıyorsun?" Rahmanın sesini duyunca şu karşılığı verdi: "Hayır, ey Rabbim, senden
kaçmıyorum. Ama utanıyorum."
Sevrî, İbn Abbas'tan rivayet ederek dedi ki:
"Cennet- yapraklarından oralarına örtmeğe koyuldular." (el-A'râf, 22.) Bu ayet-i kerimede
geçen yapraktan kasıt, incir ağacının yaprağıdır.[19]
Bu sahih bir isnaddır. Ehl-i Kitaptan alınma gibidir. Ayetin zahirî, bundan daha umumî bir
manayı gerekli kılmaktadır. Ama yukarıdaki manayı kabul etmenin de bir zararı yoktur.
Doğruyu en iyi bilen Allah'tır.
Hafız îbn Asakir, Muhammed b. İshak yoluyla Ubey b. Ka'b'dan rivayet ederek Peygamber
(s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi:
«Babanız Adem, uzun bir hurma ağacı gibi olup boyu altmış ziralık, sık saçlı ve ayıp yerleri
örtülü bir adamdı. Cennet'te günah işleyince kötü yeri göründü, Cennet'ten çıktı. Bir ağaca
rastladı; ağaç onun perçemini yakaladı. Rabbi ona seslendi: "Ey Adem! Bu kaçışın benden
mi?" Adem dedi ki: "Hayır ey Rabbim! Yaptığım işten dolayı senden utandığım için
kaçıyorum.»[20]
«Rabbleri onlara, "Ben sizi o ağaçtan men'etmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir
düşman olduğunu söylememiş miydim?" diye seslendi. Her ikisi, "Rabbimiz! Kendimize
yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz"
dediler.» (el-Araf, 22-23.)
Bu sözleriyle Adem ve Havva, suçlarını itiraf etmiş, tevbe için rable-rine yönelmişlerdi.
Boyun eğip arz-ı teslimiyet etmişlerdi. Aynı anda O'na muhtaç olduklarını ifade etmişlerdi.
Adem'in zürriyetinden her kime bu sır geçmiş ise bu, o kimsenin hem dünyada hem de
ahirette yararına olmuştur.
«Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz.»
dedi. (el-A'râf, 24.)
Bu ilahi hitap; Adem'e, Havva'ya ve İblis'e idi. Denildiğine göre yılan da
beraberlerindeymiş. Birbirlerine düşman ve birbirleriyle çatışan kimseler olarak Cennet'ten
inmekle emrolundular. Yılanın da onlarla birlikte olduğuna delil olarak şu hadis-i şerif
gösterilmiştir: Rasûlullah (s.a.v.), yılanları öldürmeyi emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
«Onlarla savaştığımızdan bu yana onlardan emin olmadık.»[21]
«...Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin...» dedi. (Tâ-Hâ, 123.)
Bu emir, Adem'le İblis'e idi. Adem, Havva ve İblisi, yılan takib etti.
Denildi ki: Bu emir, tesniye (ildi) kalıbıyla onların hepsine verilmiştir. Nitekim bir ayet-i
kerimede şöyle buyurulmuştur:
«Davud ve Süleyman da milletin koyunlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm
veriyorlarken, biz onların hükmüne şahiddik.» (el-Enbiyâ,
78.)
Doğrusu şu ki: Hakim, biri davacı, diğeri davalı olmak üzere ancak iki kişi arasında hüküm
verir. Böyle olmakla birlikte yine de Cenab-ı Allah, "Onların hükmüne şahiddik." demiştir.
"İkisinin hükmüne" dememiş, "Onların hükmüne" demiştir.
Şimdi de gelelim "İnme" kelimesinin Bakara Sûresinde neden iki defa tekrar edildiğine...
«Onlara: "Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip
geçineceksiniz." dedik. Adem, Rabbinden emirler aldı; onları yerine getirdi; Rabbi de bunun
üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri daima kabul edendir. Merhametli olandır.
"Oradan hepiniz inin. Tarafımdan size bir yol gösterici gelecektir. Benim yoluma uyanlar
için artık korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir" dedik. İnkar edenler ve ayetlerimizi yalan
sayanlar, cehennemlik olanlardır. Onlar orada temelli kalacaklardır.» feî-Bakara, 36-39.)
Bazı tefsirciler dediler ki: Birinci inişten kasıt, Cennet'ten dünya semasına inmektir. İkinci
inişten kasıt, dünya semasından yeryüzüne inmektir.
Fakat bu zayıf bir görüştür. Çünkü birinci inişten bahseden ayette şöyle buyurulmuştur:
«Onlara:"Birbirinize düşman olarak inin; yeryüzünde bir müddet için yerleşip
geçineceksiniz." dedik.» Bu da onların birinci inişte yeryüzüne indiklerine delâlet
etmektedir. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır. Sahih görüşe göre iniş her ne kadar bir kez olmuş
ise de, lafız olarak tekrarlanmıştır. Yalnız bu tekrarlardan her biri bir hükme bağlanmıştır.
Birincisinde onların birbirlerine düşman olacakları gerekçe olarak belirtilmiştir.
İkincisindeyse kendilerine şu şart koşulmuştur: Allah'ın göndereceği hidayet rehberine
onlardan uyan said (mutlu) olacak; muhalefet edense şald (bedbaht) olacaktır. Kur'ân-ı Kerim'de
bu konuşma üslubunun benzerleri mevcuttur.
Hafız b. Asakir, Mücahid'den rivayet ederek dedi ki: Adem ile Havva'yı kendi yakınından
uzaklaştırmaları için, Cenab-ı Allah iki meleğe emir verdi. Cebrail, Adem'in başındaki tacı
çıkardı. Mikail de alnındaki mücevherli takıyı indirdi. Adem'e bir ağacın dalı takıldı. Derhal
azap-landırılacağını sandı. Başını önüne eğerek "Af, af' dedi. Allah, "Benden kaçıyor
musun?" dedi. Adem,"Hayır.. Senden utanıyorum efendim!" diye karşılık
verdi.
Evzaî, İbn Atıyye'den rivayet ederek, Adem'in Cennet'te yüzyıl kaldığını söyledi. Başka bir
rivayete göre aitmiş yıl kalmıştır. Cennet'ten çıkarıldığı için yetmiş yıl; günah işlediği için
de yetmiş yıl ağlamıştır. Oğlunun öldürülmesi üzerine ise kırk yıl ağlamıştır.
Bunu İbn-Asakir rivayet etmiştir.
İbn Ebi Hatmi dedi ki: Ebu Zer'a , İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: Adem (a.s.)
Cennet'ten inerken, Mekke ile Taif arasında Deh-na denilen yere indi.
Hasen dedi ki: Adem (a.s.) Hindistan'a, Havva Cidde'ye, İblis Basra'ya bir kaç millik
mesafedeki Destmiyan'a, yılan da İsfahan'a indi.
Bunu İbn Ebi Hatlın de rivayet etmiştir. Süddî dedi ki: Adem (a.s.) Hindistan'a indi.
Beraberinde Hacer-i Esved ve bir tutam da Cennet yaprağı vardı. Yaprakları etrafına saçtı.
Orada ıtır ağacı yeşerdi.
İbn Ömer (r.a.) dedi ki: Adem Safa'ya, Havva da Merve'ye indi.
Abdürrezzak. Ebu Musa el- Eş'arî'nin şöyle dediğini rivayet etti: Yüce Allah, Adem'i
Cennet'ten çıkarıp yeryüzüne indirdiğinde ona her şeyin sanatını öğretti; Cennet
meyveleriyle de onu azıklandırdı. Bu meyveleriniz Cennet meyvelerindendiı\ Yalnız bu
meyveleriniz değişikliğe uğrarlar, ama onlar asla değişikliğe uğramazlar.
Hakim, "Müstedrek" adlı eserinde dedi ki: Ebu Bekir b. Baleveyh, İbn Abbas'm şöyle
dediğini rivayet etti: Adem (a.s.) ancak ildndi ile gün batımı arası kadar bir müddet
Cennet'te kalabildi.
Zührî, Ebu Hüreyre'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi:
"İçinde güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür: O günde Adem yaratıldı. O günde
Cennet'e konuldu. O günde de oradan çıkarıldı.» .
Sahîh-i Müslim'deki bir başka rivayette de şu ekleme yapılmıştır: «O günde kıyamet kopar.»
Ahmed b. Hanbel dedi ki: Muhammed b. Mus'ab, Ebu Hüreyre'den rivayet ederek
Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi: «İçinde güneşin doğduğu en hayırlı gün,
cuma günüdür. O günde Adem yaratıldı, o günde Cennet'e konuldu, o günde Cennet'ten
çıkarıldı, o günde de kıyamet kopacaktır.»[22] .
İbn Asakir'in Ebu Kasım el-Beğavî yoluyla rivayet ettiği hadise gelelim: Muhammed b.
Cafer el-Veskanî, Enes (r.a.)'den rivayetle, Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu nakletti:
«Adem ile Havva'nın ikisi de çıplak vaziyette yere indiler. Üzerlerinde Cennet yaprağı
vardı. Adem'e sıcak tesir etti. Oturup ağladı. Eşine: "Ey Havva! Sıcak bana eziyet verdi."
diyordu. Cebrail biraz pamuk getirdi. Örmesi için Havva'ya emir verdi. Ve örmeyi ildsine de
öğretti. Pamuğu dokuması için Adem'e emir verdi. Ve dokuma işini ona öğretti.»
Resûlullah (s.a.v.) sözüne devamla dedi ki: «Adem, Cennet'te karısıyla cinsel temasta
bulunmamıştı. Nihayet yasak ağaçtan yeme nedeniyle işledikleri suçtan ötürü Cennet'ten
çıkarıldı(lar). Her biri ayrı ayrı yatıyorlardı. Biri Batha'da, diğeri öbür tarafta yatıyordu.
Sonunda Cebrail, Adem'e gelerek eşiyle cinsel temasta bulunmasını söyledi ve nasıl
yapacağını ona öğretti.
Cinsel temasta bulunduğunda, Cebrail yine Adem'in yanma geldi ve ona:"Eşini nasıl
buldun?" diye sordu. O da: "İyi buldum" diye cevap
verdi."[23]
Bu garip bir hadistir. Merfu bir hadis oluşu da gerçekten münker-dir. Bu, Selef Ulemasından
bazılarının sözü olabilir.
«Adem, Rabbinden emirler aldı; onları yerine getirdi, Rabbi de bunun üzerine tevbesini
kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri daima kabul edendir. Merhametli olandır.» (ei-Bakara, 37.)
«Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, biz
kaybedenlerden oluruz.» (ei-A'râf, 23.)
İbn Ebi Hatîm, Ubeyy b. Ka'b'dan rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu
söyledi: «Adem (a.s.) dedi ki: "Ey Rabbim ne buyurursun? Eğer hatamdan dönüp tevbe
edersem Cennet'e döner miyim?" Allah, "Evet" dedi. "Adem, Rabbinden emirler aldı; onları
yerine getirdi. Rabbi de bunun üzerine tevbesini kabul etti."» sözünün manası işte budur.
îbn Ebi Nüceyh, Mücahid'in şöyle dediğini rivayet etti; ayetindeki kelimeler şunlardır:
"Allahım! Senden başka tanrı yoktur. Sensin noksanlıklardan münezzeh ve yüce olan. Seni
överim. Rabbim, ben kendime yazık ettim. Beni bağışla. Şüphesiz sen, merhamet edenlerin
en iyisisin. Allahım! Senden başka tanrı yoktur. Sen noksanlıklardan münezzeh ve yüce
olansın. Seni överim. Ben kendime yazık ettim. Tevbemi kabul buyur. Şüphesiz sensin
tevbeleri kabul buyuran ve merhameti olan."[24]
Hakim, "Müstedrek" adlı eserinde Said b. Cübeyr kanalıyla îbn Abbas'm şöyle dediğini
rivayet eder: «Adem, Rabbinden emirler aldı. Onları yerine getirdi." Adem dedi ki: "Ey
Rabbim! Beni kendi elinle yaratmadın mı?." Adem'e, "Evet öyledir" denildi. Adem dedi ki:
"Kendi ruhundan bana üflemedin mi?.» O'na, "Evet öyledir" denildi. Adem dedi ki: "Aksırdım;
bana, "Allah sana merhamet etsin" demedin mi? Ve rahmetin gazabını geçip geride
bırakmadı mı?" Ona: "Evet öyledir" denildi. Adem dedi ki: "Böyle yapmamı kaderime
yazmadın mı?" O'na, "Evet öyledir" denildi. Adem dedi ki: "Ne buyurursun, eğer tevbe
edersem beni Cennet'e geri döndürür müsün?" Allah (c.c), "Evet..." dedi.» [25]
Yine Hakim, Beyhald ve İbn Asaldı-, Abdurrahman b. Zeyd b. Eşlem yoluyla, Ömer b.
Hattab (r.a.)'dan rivayette bulunarak Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söylediler:
"Adem (yasaklanan ağacın meyvesinden yiyerek) günah işlediğinde dedi ki: "Ya Rab!
Muhammed hakkı için beni bağışlamanı senden diliyorum." Allah buyurdu ki:
"Muhammed'i nasıl bildin? Ben henüz onu yaratmamışım!.» Adem dedi ki: "Ya Rab! Beni
kendi elinle yaratıp da ruhundan bana üflediğinde başımı kaldırdım; Arş-ı A'la'nın sütunları
üzerinde "Allah'tan başka tanrı yoktur. Muhammed Allah'ın elçisidir." yazılı olduğunu
gördüm. Bu vesileyle de, yaratıMann içinde ancak en çok sevdiğin kimsenin adını kendi
adınla birleştireceğini anladım." Allah buyurdu ki: "Doğru söyledin ey Adem. Yaratıklar
içinde en çok sevdiğim o'dur. o'nun hakkı için bağışlanmayı benden dilediğinden ötürü seni
bağışladım. Eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım!"
Beyhakî dedi ki: Abdurrahman b. Zeyd b. Eşlem bu hadisin rivayetinde münferid (yalnız)
kalmıştır. O, bu balamdan zayıfdır. Allah en iyisini bilir. Bu Allah Teâlânm şu buyruğu
gibidir:
"Adem, Rabbine başkaldırdı ve yolunu şaşırdı. Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti;
ona doğru yolu gösterdi." (Tâ-Ha, 121-122.) [26]
Adem İle Musa Peygamberin Tartışması
Buharı, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu
söyledi: «Adem ve Musa (a.s.) tartıştılar. Musa ona dedi ki: "Sen, kendi günahın sebebiyle
insanları Cennet'ten çıkaran ve onları bedbaht edensin.» Adem dedi ki: "Ey Musa! Sen,
Allah'ın, elçilik verip konuşmasıyla seçldn kıldığı bir insansın. Böyle olmakla birlikte,
Allah'ın beni yaratmadan önce kaderime yazdığı - veya üzerine yazdığı -bir işi yaptığımdan
ötürü beni kınıyor musun?"
Rasûlullah (s.a.v.) dedi ki: «Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti.»[27]
İmam Ahmed b. Hanbel dedi ki: Ebu Kamil, Ebu Hüreyre'den rivayet ederek Rasûlullah
(s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi: «Adem ile Musa tartıştılar. Musa ona dedi ki: "Sen o
Ademsin ki, günahın seni Cennet'ten çıkardı." Adem ona şu karşılığı verdi: "Sen o Musa'sın
ki Allah, elçilik ve kelamı ile seni seçti. Yaratılışımdan önce kaderime yazılan bir işten
dolayı mı beni kınıyorsun?"»
Rasûllullah (s.a.v.) dedi ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı iki kez mağlub etti.»[28]
İmam Ahmed b. Hanbel dedi ki: Muaviye b. Amr, Ebu Hüreyre'den rivayet ederek
Peygamber (s.a.v.) efendimizin şöyle buyurduğunu söyledi: «Adem ile Musa tartıştılar;
Musa dedi İd: "Ey Adem! Sen öyle bir insansın ki Allah seni kendi eliyle yarattı ve kendi
ruhundan sana üfledi. İnsanları azdırıp Cennet'ten çıkardın."
Adem dedi ki: "Sen o Musa'sın ki, Allah seninle konuşarak seni seçkin kılmıştır. Göklerle
yerin yaratılışından önce Allah'ın kaderime yazdığı bir işi yaptığım için beni kınıyor
musun?" Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti."[29]
İmam Ahmed b. Hanbel dedi ki: Süfyan, Ebu Hüreyre (r.ajden rivayet ederek Rasûlullah
(s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi: «Adem ile Musa tartıştılar. Musa ona dedi İd: "Ey
Adem! Sen babamızsm. Ama bizi kayba uğratıp Cennet'ten çıkardın." Adem ona şöyle
cevap verdi: "Ey Musa! “Sen öyle bir insansın ki, Allah seninle konuşarak seni seçkin
kimselerdeıı kıldı." - Bir defasında da Adem, "Elçilik vererek seni seçkin kimselerden kıldı."
demişti- Ve eliyle sana yazdı (sana Tevrat'ı verdi). Yaratılmaz dan kırk sene evvel Allah'ın
takdir etmiş olduğu bir iş (i yap-mam)dan dolayı mı beni kınıyorsun?.»
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı yendi. Adem, Musa'yı
yendi. Adem, Musa'yı yendi."»[30]
Buharî de Ebu Hüreyre (r.a.)'den böyle bir rivayettebulunmuştur: Peygamber (s.a.v.)
buyurdular ki: «Adem ile Musa tartıştılar. Musa ona dedi ki: "Ey Adem! Sen babamızsm.
Ama bizi kayba uğratıp Cennet'ten çıkardın." Adem, ona şöyle cevap verdi: "Ey Musa! Sen
öyle bir insansın ki, Allah seninle konuşarak seni seçkin kimselerden laldı. Ve eliyle sana
yazdı (Tevrat'ı sana verdi). Ben yaratılmaz dan kırk sene evvel Allah'ın takdir etmiş olduğu
bir iş(i yapmamdan dolayı mı beni kınıyorsun?.» Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Böyle
demekle Adem, Musa'yı yendi. Adem, Musa'yı yendi. Adem, Musa'yı yendi."»[31]
Ahmed b. Hanbel, Ebu Hüreyre'den rivayet ederek Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in şöyle
buyurduğunu söyledi: "Musa, Adem'e rastladı ve şöyle dedi: "Sen O Adem'sin İd, Allah seni
kendi eliyle yarattı; meleklerini sana secde etth'di, seni Cennete yerleştirdi. Sonra da sen,
yapacağını yaptın!" Adem, ona şu karşılığı verdi: "Sen o Musa'sın ki, Allah seninle konuştu,
seni elçisi kılarak seçkin kimselerden kıldı. Sana Tevrat'ı indirdi. Ben mi önce gelirim,
yoksa zikir mi?" Musa, "Hayır, tabii ki zikir önce gelir." dedi. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular
İd: "Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti."»[32]
İmam Ahmed b. Hanbel dedi ki: Hüseyin, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah
(s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi: «Musa, Adem'e rastladı ve ona şöyle dedi: "Sen o
Adem'sin ki, Allah seni kendi eliyle ya rattı, seni Cennet'ine yerleştirdi ve meleklerini sana
secde ettirdi. Sonra da sen, yapacağını yaptın." Adem, Musa'ya şu cevabı verdi: "Sen öyle
bir insansın M, Allah seninle konuştu ve üzerine Tevrat'ı indirdi. Öyle değil mi?"
-Evet..
- Yaptığım hatanın, ben yaratılmadan önce kaderime yazılmış olduğunu gördün mü?
-Evet...
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı yendi. Adem, Musa'yı
yendi."»4
İbn Ebi Hatim dedi ki: 'Yunus b. Abdi'1-A'la, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek
Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu söyledi: "Adem jle Musa, Rablerinin huzurunda
tartıştılar; Adem, Musa'yı yendi. Musa ona şöyle dedi: "Sen öyle bir insansın ki, Allah seni
kendi eliyle yarattı.. Ruhundan sana üfledi.. Meleklerini sana secde ettirdi.. Seni Cen-net'ine
yerleştirdi.. Sonra da sen, işlediğin hata dolayısıyla insanları yeryüzüne indirdin. Öyle değil
mi?"
Adem dedi İd: "Sen o Musa'sın ki, Allah seni elçisi kılıp seninle konuşarak seçkinlerden
kılmıştır. İçinde her şeyin açıklaması bulunan Tevrat levhalarını sana vermiştir. Seni sırdaşı
olarak kendine yaklaştırmıştır. Allah'ın Tevrat'ı kaç sene önce yazmış olduğunu biliyorsun?
- Kırk sene önce..
- Orada "Adem Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı."(Ta-Hs, 121.; ayetini gördün mü?
-Evet...
- Allah'ın beni yaratmasından kırk sene önce kaderime yazdığı bir işi yaptığımdan dolayı mı
beni kınıyorsun?" Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub
etti."
Ahmed b. Hanbel dedi İd: Abdürrezzak, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah
(s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu söyledi: «Adem ile Musa tartıştılar; Musa, Adem'e dedi ki:
"Ey Adem! Zürriyetini ateşe koyan sensin." Adem şu karşılığı verdi: "Ey Musa! Allah sana
elçiliğinizi vererek ve seninle konuşarak seni seçkin kimselerden kıldı. Sana Tevrat'ı indirdi.
(Tevrat'ta) Benim yeryüzüne indirileceğimi görmedin mi?"
Musa, "Evet gördüm." dedi.
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti."»[33]
Haris b. Miskin el-Misrî, Ömer b. Hattab (r.a.)'dan rivayet ederek Peygamber (s.a.v.)
Efendimizin şöyle buyurduğunu söyledi: Musa (a.s.) dedi İd: "Ya Rab! Hem kendisini, hem
bizi Cennet'ten çıkaran Adem'i bize göster." Allah, Adem (a.s.)'i Ona gösterdi. Musa sordu:
- Sen Adem misin?
- Evet,.
- Allah'ın kendi ruhundan içine üflediği, meleklerini ona secde ettirdiği ve bütün isimleri
öğrettiği kişi sen misin?
- Evet: Bizi ve kendini Cennet'ten çıkarmaya seni iten sebep nedir? -Sen kimsin?
- Ben Musa'yım.
- İsrailoğullarının peygamberi Musa sen misin? Perde arkasından Allah'ın kendisiyle
konuştuğu kimse sen misin? Yaratıklarından hiç birini araya elçi koymaksızm direkt olarak
kendisiyle konuştuğu kimse sen misin?
-Evet...
- Allah'ın daha önce takdir buyurduğu bir işi yaptığından dolayı mı beni kınıyorsun?!.
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti. Adem,
Musa'yı mağlub etti."»[34]
Ebu Yala dedi ki: Muhammed b. Müsenna, Ömer (r.a.)'den rivayet ettiği merfu bir hadiste
Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi:
«Adem ile Musa karşılaştılar. Musa, Adem'e dedi ki:
- Sen beşeriyetin babasısm. Allah seni Cennet'ine yerleştirdi. Meleklerini sana secde ettirdi.
(Buna rağmen sen, yapacağını yaptın.)
- Ey Musa! Bunun benim kaderimde yazılı olduğunu görmedin mir Rasûlullah (s.a.v.)
buyurdular ki:
«Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti. Adem, Musa'yı mağlub etti.»
Bu hadisle ilgili olarak muhtelif görüşler beyan edilmiştir. Daha evvel takdir edilen bir
kader manasım içerdiği için, bazı kaderciler bu hadisi reddettiler. Bazı Cebriyecilerse bu
hadisi bir delil olarak kabul ettiler. Bu hadis, onlar için açık ve kuvvetli bir delildir. Çünkü
bu hadiste, "Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti." denilmektedir. Adem, tartışma
esnasında Musa'ya Tevrat'ı bir delil olarak takdim etmişti. Bununla ilgili cevap ileride
gelecektir.
Yine denilmiştir ki: Adem, tartışmada Musa'yı mağlub etti; çünkü Musa, Adem'i, tevbe ettiği
bir suçundan dolayı kınamıştı. Oysa günahından ötürü tevbe eden kimse günah işlememiş
biri gibidir.
Denildi İd: Adem, Musa'yı mağlub etti. Çünkü Adem ondan daha büyük ve daha önce
yaratılmıştı. Adem'in, onun babası olması hasebiyle onu mağlub ettiğini söyleyenler de
olmuştur. Denildi ki: Adem, Musa'yı mağlub etti.. Çünkü ikisinin şeriatleri birbirinden ayrı
idi. Bazıları da kendi itikadlannca demişler ki: Adem, Musa'yı mağlub etti.. Çünkü her ikisi
de âlem-i berzahtaydılar. O âlemdeyse mükellefiyet hükümleri kesilir.
Doğrusu şu İd: Bu hadis bir çok lafızla rivayet edilmiştir. Bazısı mana ile rivayet edilmiştir
ki, onların üzerinde düşünmek gerekir. Buharı ve Müslim'in sahihleriyle diğer hadis
kitaplarında yer alan bu rivayetlerin çoğunluğu şu nokta üzerinde yoğunlaşmaktadır: Musa
(a.s.), hem kendi şahsını, hem de zürriyetini Cennet'ten çıkardığı için Adem'i kınamış; Adem
ise şu cevabı vermişti: "Ben sizi çıkarmadım. Sizi çıkaran, ağaçtan yediğim için beni
Cennet'ten vıkaranm kendisidir. Bu sonuçla beni karşılaştıran ve yaratılışımdan önce bunu
kaderime yazan da, onur ve üstünlük sahibi olan Allah'tır. Beni, içinde hiç bir etkinliğim
olmayan bir işten Ötürü kınıyorsun. Yalnız bir ağaçtan yemem yasaklanmıştı.
Ben de o ağaçtan yedim. Cennet'ten çıkarılışımın, o ağaçtan yeme sebebine bağlanması,
benim yaptığım bir iş değildir. Ben, ne kendimi ne de sizi Cennet'ten çıkarmış değilim. Bu,
ancak Allah'ın takdiri ve işi ile olmuştur. Bunun böyle olmasında O'nun bir hikmeti vardır."
Böyle demekle Adem, Musa'yı mağlub etti.[35]
Bu hadisi inkar eden muannittir. Çünkü Ebu Hüreyre (r.a.)'den mü-tevatir olarak rivayet
edilmiştir. Onun adalet, hıfz ve sağlamlığım söylemeye gerek yoktur. Sonra bu, daha önce
de anlattığımız gibi diğer sahabelerden de rivayet olunmuştur.
Bunu az önce zikredilen tevillerle tevil edenlere gelince, bunların yaptıkları tevil, lafızdan
ve manadan uzaktır. Bunların arasında meslek ve yöntem bakımından, Cebriye'den daha
kuvvetli olanlar yoktur. Onların söyledikleri de birkaç noktadan eleştirilebilir:
1- Musa (a.s.), kişiyi, tevbe ettiği bir suçtan dolayı kınamaz.
2- Musa (a.s.), öldürmekle emrolunmadığı bir adamı öldürmüş, bunun için affedilmesini
Allah'tan dilemiş ve şöyle demişti:
«"Rabbim! Doğrusu ben kendime yazık ettim; beni bağışla." dedi, Allah da onu bağışladı.»
(ei-Kasas, 16.)
3-İşlenen suç dolayısıyla kınanan kimseler ezelde yazılan kaderlerini bahane olarak ileri
sürme hakkına sahib olsalardı bu, yaptığı kötülükten ötürü ayıplanan kimselerin, bahane
olarak kaderi ileri sürmeleri kapısını açacaktı. Suçlu ve günahkarlar, "Ne yapalım, kaderimiz
böyleymiş" diyeceklerdi. Dolayısıyla da kısas ve hudud kapısı kapanacaktı. Şayet kader,
herkesin işlediği büyük- küçük günahlar için bir bahane olsa; herkes bu bahaneyi ileri
sürerek kurtulma yolunu arar ki, bu da korkunç sonuçlar doğurur. Bu nedenledir ki
âlimlerden bazıları şöyle demişlerdir: Adem'in Musa'ya cevap verirken savunma delili
olarak kaderi ileri sürmesi; işlediği masiyete karşı değil de, maruz kaldığı musibete karşı
olmuştur. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır.[36]
Adem (A.S.)İn Yaratılışıyla İlgili Hadisler
İmam Ahmed b. Hanbel dedi İd: Yahya Ve Muhammed b. Cafer, Ebu Musa'dan rivayet
ederek Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söylediler: «Allah, Adem'i yeryüzünün
tümünden aldığı bir avuç topraktan yarattı. Adem oğullan, yeryüzü(ndeki nitelikler)
miktarmca dünyaya geldiler. Onlardan ldmi beyaz tenli, kimi kızıl tenli, kimi siyah tenli, kimi
bu iki renk alaşımmdaki bir tenli olarak dünyaya geldi. Kimi yumuşak, kimi sert huylu;
ldmi murdar, kimi temiz karekteıii olarak dünyaya geldi.»[37]
Süddî, Ebu Malik ile Ebu Salih'in, İbn Mesud ile bir grup sahabeden rivayette şöyle
dediklerini anlatır:
Onur ve üstünlük sahibi olan Allah, kendisine bir miktar çamur getirmesi için Cebrail'i
yeryüzüne gönderdi. Yeryüzü dedi ki:
"Beni eksiltmenden veya beni çirkinleştirmenden ötürü senden Allah'a sığınırım."
Yeryüzünün böyle demesi üzerine Cebrail, oradan bir şey almadan geri döndü ve şöyle dedi:
"Ya Rab! Yeryüzü sana sığındı. Sen de sığınmasını kabul buyur." Bunun üzerine Cenâb-ı
Allah, Mikail'i yeryüzüne gönderdi. Yeryüzü ondan da Allah'a sığındı; sığınmasını Allah
kabul buyurdu. Bunun üzerine yüce Allah, yeryüzüne ölüm meleğini gönderdi. Yeryüzü
ondan da Allah'a sığındı. Ama ölüm meleği (Azrail) şöyle dedi: "Rabbimin buyruğunu
yerine getirmeden geri dönmekten ben de Allah'a sığınırım." Böyle dedikten sonra
yeryüzünün tümünden bîr miktar toprak aldı, bu toprağı birbirine karıştırdı. Evet, bu toprağı
yeryüzünün sadece belli bir mıntıkasmdan'almamış, her tarafından; beyaz, kırmızı ve siyah
topraktan almıştı. Bu nedenle ademoğulları değişik renkli olarak dünyaya geldiler. Azrail,
yeryüzünden aldığı toprağı yukarıya çıkardı. Islayıp yapışkan bir çamur haline getirdi. Sonra
Cenâb-ı Allah, meleklere şöyle dedi:
«Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona
secdeye kapanın.» (Sâd,7i-72.)
Allah onu kendi eliyle yarattı ki, İblis ona karşı büyüklük taslamasın. Allah onu bir beşer
olarak halk ettiğinde o çamurdan bir cesed halinde idi. Cuma gününün ölçüsüyle onu kırk
yıl bekletti. Melekler ona rastlayınca korkup ürktüler. En çok ürken de îblis idi. Onun yanına
vardıkça ona vuruyor, cesed de küpün tınlanışı gibi sesler çıkarıyordu. Allah Teâlânm
"Pişmiş çamur gibi kuru balçıktan" (er-Rahmân, 14.) buyurduğudur. İblis, "Bu niçin
yaratıldı?"der; cesedin ağzından girer, altından çıkardı. Meleklere: "Bundan korkmayın.
Rabbinizin içi dolu, bununsa içi boştur. Eğer ben buna sataşırsam bunu yok ederim."
diyordu.
Ademin cesedi, Allah'ın, içine ruh üfleyeceği aşamaya geldiğinde, meleklere hitaben Allah
şu buyruğu verdi: "Onun içine kendi ruhumdan üflediğimde ona secde edin." Allah, ruhu
ona üfledi; ruh, başına girdiğinde Adem aksırdı. Melekler ona: "Elhamdülillah söyle."
dediler. O da söyleneni yaptı. Allah da ona: "Rabbin sana rahmet etsin." dedi.
Ruh, Adem'in gözlerine girdiğinde o, Cennetin meyvelerine baktı. Ruh, karnına girdiğinde,
yemek yemek istedi. Ruh henüz ayaklarına ulaşmadan, Cennet meyvelerine ulaşmak için
aceleyle sıçradı. Bu, Allah'ın şöyle dediği esnada oluyordu: «İnsan aceleci olarak
yaratılmıştır.»Cel-Enbiyâ, 37.)
«Bunun üzerine, İblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle
beraber olmaktan çekindi.» (ei-fficr, 31-32.)
Her ne kadar büyük bir çoğunluğu israiliyattan alınmışsa da, yukarıdaki ifadelerin bir
kısmını doğrulayıcı hadis-i şerifler vardır: İmam Ahmed b. Hanbel dedi ki: Abdüsşamed,
Enes (r.a.)'den rivayet ederek Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi: «Cenâb-ı
Allah, Adem'in bedenini çamurdan yarattığında, kendi dilediği bir müddet kadar onu ruhsuz
olarak bıraktı. İblis o ruhsuz cesedin etrafında dolaşmaya başladı. İçinin boş olduğunu
görünce, onun hiç bir şeye sahib ve muktedir olamayan bir mahluk olduğunu anladı.»[38]
İbn Hibban, Sahihinde der ki: Hasan b. Süfyan, Enes b. Malik'den rivayetle, Rasûlullah
(s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi: «Adem'in içine ruh üflenip de ruh, başına vardığında
Adem aksırdı ve "Alemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun". dedi. Kutlu ve yüce Allah da ona:
"Allah sana rahmet etsin." diyerek karşılık verdi.»
Hafız Ebu Bekr el-Bezzar dedi ki: Yahya b. Muhammed es-Sekn, Ebu Hüreyre'nin merfu
olarak rivayet ettiği bir hadiste şöyle dediğini nakletti: "Allah, Adem'i yarattığında Adem
aksırdı ve "Elhamdülillah.» dedi. Rabbi de ona: "Rabbin sana rahmet etsin ey Adem"
diyerek karşılık verdi.
Ömer b. Abdülaziz dedi ki: "Melekler secde etmekle emrolundukla-rında, ilk secde eden
İsrafil olmuştu. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, mükafat olarak İsrafil'in alnına Kur'ân'm
yazılmasını emretmişti." Bu, nu İbn Asakir rivayet etmiştir.
Hafız Ebu Yala dedi ki: Ukbe b. Mükerrem, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek
Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi: «Allah Teâlâ, Adem'i topraktan yarattı.
Sonra onu çamura dönüştürüp öylece bıraktı. Sonra işlenebilen kara bir toprak haline
getirdi. Bu haldeyken onu yaratıp şekillendirdi ve bu vaziyette bıraktı. Nihayet pişirilmiş
toprak gibi balçık haline geldi. İblis, Adem'in bu durumdaki cesedinin yanına gelir ve: "Bu,
önemli bir iş için yaratılmıştır." derdi. Daha sonra Allah, o cesede kendi ruhundan üfledi.
Ruhun ilk aktığı yer, onun gözü ve genizi oldu. Bunun üzerine Adem aksırdı. Allah ona
rahmet verdi ve: "Rabbin sana rahmet etsin." dedi. Sonra şu emri verdi: "Ey Adem! Şu
topluluğun yanma git. Onlarla konuş.. Bak, ne diyecekler" Adem, o topluluğun yanma gidip
selam verdi. Onlar da, "ve aleykesselam ve rahme-tüllahi berekâtühü" diye karşılık verdiler.
Allah dedi ki:
- Ey Adem! Bu, senin ve zürriyetinin selamıdır.
- Ya Rabbi, benim zürriyetim nedir?
- Ey Adem! İki elimden birini seç.
- Rabbimin sağ elini seçerim. Ama Rabbimin her iki eli de sağdır,
Rabbi avucunun içini açtı. Adem bir de gördü ki zürriyeti, Rahman (olan Allah)'m avucu
içindedir. Bu zürriyetinden bazı adamların ağızları nurdandı. O adamlardan birinin nurunu
Adem pek beğendi ve sordu-
- Ya Rab, bu kimdir?
- Oğlun Davud'dur.
- Ya Rab, ona ne kadaıiık ömür takdir ettin?
- Altmış yıl...
- Ya Rab! Benim ömrümden al, onunkine elde ki, onun ömrü yüzyıl . olsun.
Evet.. Allah onun dediğini yaptı ve böyle yaptığım şahitlere gösterdi.
Adem'in yaşı ilerleyince Allah, ölüm meleğini ona gönderdi. Adem dedi ki: "Benim
ömrümden daha kırk yıl kalmadı mı?" Ölüm meleği "Onu oğlun Davud'a vermedin mi?"
diye sorunca "Adem inkar etti; zürriyeti de inkar etti. Adem unuttu; zürriyeti de unuttu.»[39]
Tirmizî dediki: Abd b. Hamîd, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m
şöyle buyurduğunu söyledi: «Cenâb-ı Allah, Adem'i yaratırken sırtını sıvazladı. Sırtından,
Cenâb-ı Allah'ın kıyamet gününe kadar Adem'in zürriyetinden yaratacağı bütün insanlar
düştü. Allah, o insanlardan herbiriııin iki gözünün arasına nurdan bir parlaklık koydu. Sonra
onları Adem'e gösterdi. Adem sordu:
- Ey Rabbim! Bunlar kimlerdir?
- Bunlar senin zürriyetindirler.
Bunlar arasında bir adamın iki gözü arasındaki nurdan parlaklık Adem'in çok hoşuna gitti,
yine sordu:
- Ey Rabbim! Bu adam kimdir?
- Bu, senin zürriyetinden olup son ümmetler arasında gelecek olan Davud adlı biridir.
- Ey Rabbim! Buna ne kadarhk ömür takdir ettin?
- Ey Rabbim! Benim ömrümden kırk yıl alıp onunkine ekle. A.dem'in ömrü sona erdiğinde
kendisine ölüm meleği geldi. Adem:
"Daha kırk yıllık ömrüm yok mu?" diye itiraz edince ölüm meleği: "O kırk yılı oğlun
Davud'a vermedin mi?" diye sordu. Adem bunu inkar edince zürriyeti de inkar eder oldu. O
unuttu, zürriyeti de unutur oldu. O günah işledi, zürriyeti de günah işler oldu.»[40]
îbn Ebi Hatîm'in, Ebu Hüreyre (r.a.)'den merfu olarak rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şu
ifadeler yer almaktadır: "Sonra Allah, Adem'in sırtından düşen canlıları Adem'e gösterdi. Ve:
"Ey Adem! Bunlar senin zürriyetindir." dedi. Adem bir de ne görsün! Bunların arasında
cüzzamh alacalı, kör ve çeşitli hastalıklara müptela olanlar var. "Ya Rab! Benim zürriye
time niçin bunu yaptın?" diye sorunca Allah: "Nimetime şükredesin diye...." karşılığım
verdi.
Heysem b. Harice, îbn Ebi Derda'dan rivayet ederek Peygamber (s a.v.)'in şöyle
buyurduğunu söyledi: « Cenâb-ı Allah, Adem'i yaratırken sağ omuzuna vurdu, inci gibi
bembeyaz zürriyetini çıkardı. Bu defa sol omuzuna vurdu. Ateş yanığı gibi simsiyah
zürriyetini çıkardı. Sağın-dakine: "Cennet'e... Ben karışmam." dedi. Solundakineyse:
"Ateşe... Ben karışmam." dedi.[41]
îbn Ebi Dünya dedi İd: "Halef b. Hişam, Hasen'in şöyle dediğini rivayet etti: "Cenâb-ı Allah,
Adem'i yaratırken cennetlik kimseleri onun göğsünün sağ tarafından çıkardı, cehennemlik
kimseleri de göğsünün sol tarafından çıkardı. O'nun bedeninden çıkarılan bu zürriyeti, yeyüzüne
atıldılar. İçlerinde a'ma, alacalı ve çeşitli hastalıklara müptela kimseler vardı. Adem
dedi ki: "Ya Rab! Çocuklarımı hep eşit kılsaydın olmaz mıydı?" Cenâb-ı Allah şu karşılığı
verdi: "Ey Adem! İstedim İd bana şükredilsin.»
Bunu Ebi Hatîm ve "Sahih" adlı eserinde îbn Hibban rivayet etmiş, demiş İd: Muhammed b.
İshak b. Iiuzeyme, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle
buyurduğunu söyledi: «Cenâb-ı Allah, Adem'i yaratırken içine ruh üflediğinde Adem
aksırdı. "Elhamdülillah" dedi. Allah'ın izniyle ona hamdetti. Rabbi ona şu buyruğu ver-' di:
"Rabbiıı sana rahmet etsin ey Adem! Bir kısmı oturmakta olan şu.melekler topluluğuna git,
onlara selam ver." Adem, yanlarına gidip; "Es-seîamü aleyküm.» dedi. Onlar da; "Ve
aleykümüsselam ve rahmetul-lah." diyerek karşılık verdiler. Adem geri döndüğünde Rabbi
ona şöyle dedi: "Bu, hem senin selamın, hem de evlatlarının kendi aralarındaki selamıdır."
Elleri yumuk olarak Rabbi ona dedi ki:
- Ellerimden hangisini dilersen onu seç.
- Rabbimin sağ elini seçtim. Rabbimin her iki eli de sağ ve mübarektir.
Sonra Rabbi her iki elini açtı. Bir de baktı ki avuçlarının içinde Adem ve zürriyeti var.
Sordu:
- Ey Rabbim, kimdir bunlar? ~ Bunlar, senin zürriyetindir.
Adem bir de baktı İd, Allah'ın avuçlarında bulunan insanlardan her birinin yaşayacağı ömrü,
iki gözünün arasında yazılmış. Bir de ne görsün: O insanların en parlak yüzlüsüne sadece
kırk yıllık bir ömür yazılmış. Dedi ki:
- Ey Rabbim, kimdir bu?
- Bu, oğlun Davud'dur. Allah, onun için kırk yıllık ömür yazdı.
- Ey Rabbim! Bunun ömrünü arttır.
- İşte ona kırk yıllık ömür yazdım.
- Ben, Ömrümün altmış yılını ona verdim.
- Dediğin gibi olsun. Sen Cennet'te kal.
Adem Cennet'te, Allah'ın dilediği müddetçe kaldı. Sonra oradan indi. Yeryüzüne indikten
sonra yaşadığı ömrünü kendince sayıp hesaplıyordu. (Günün birinde) yanına Ölüm meleği
geldi. Adem: "Çabuk geldin. Oysa benim için bin yıllık bir ömür yazılmıştı." dedi. Ölüm
meleği: «Öyledir, ama bu ömründen altmış yılı oğlun Davud'a vermiştin." diye karşılık
verince, Adem inkar etti. Dolayısıyla zürriyeti de inkar eder oldu. O unuttu, zürriyeti de
unutur oldu. İşte o günde (anlaşma ve akidlerin) yazılarak şahitler huzurunda yapılması
emredildi.»[42]
Buharı dedi ki: Abdullah b. Muhammed, Ebu Hüreyre'den rivayet ederek Peygamber
(s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi: «Allah, Adem'i altmış zira boyunda yarattı. Sonra ona
şöyle dedi: "Şu melekler topluluğunun yanına git, onlara selam ver. Sana verecekleri cevabı
dinle. Çünkü bu selam, senin ve zürriyetinin selamıdır." Adem, topluluğun yanına gidip;
"Esselamü aleyküm" dedi. Onlar :"Esselamü aleyke ve rahmetul-lahi" diyerek karşılık
verdiler. "Ve rahmetüliahi" kelimesini eklediler. Cennet'e girecek olan her şahıs, Adem
(a.s.)'in boyuna sahip olacaktır. Zira insanların boyları bu güne kadar azalmıştır.»[43]
Ravh, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu
söyledi: «Adem'in boyu altmış, genişliği de yedi zira' idi.»[44]
Affan, İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etti: Müdayene ayeti (Bakara: 282) nazil
olduğunda Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «İlk inkar eden kişi Adem'dir. İlk inkar eden
kişi Adem'dir. İlk inkar eden kişi Adem'dir. Allah, Adem'i yaratırken sırtını sıvazladı. Onun
bedeninden, kıyamete kadar doğacak olan zürriyetini çıkardı. Zürriyetini ona göstermeye
başladı. Adem, zürriyeti arasında pırıl pırıl parlamakta olan bir adam gördü ve sordu:
- Ey Rabbim! Kimdir bu?
- Bu, oğlun Davud'dur.
- Ey Rabbim! Bunun ömrü ne kadardır?
- Altmış yıldır.
- Ey Rabbim! Bunun ömrünü artır.
- Hayır, olmaz. Yalnız senin ömründen alırsam olur.
Adem'in ömrü bin yıldı. Bin yıldan kırk yılı alarak Davud'un ömrüne ekledi. Allah, bunu
Adem'in hesabına yazdı ve meleklerini de buna şahit tuttu.
Adem son nefese geldiğinde, ruhunu teslim almak için melekler yanma vardılar. Adem:
"Benim daha kırk yıllık ömrüm var." deyince melekler: "Sen o kırk yılı oğlun Davud'a
bağışlamıştın." diye cevap verdiler. Adem: "Hayır, ben öyle birşey yapmadım." cevabını
verince Allah, ömrünün kırk yılını Davud'a bağışladığına ilişkin yazılı belgeyi ibraz etti, melekler
de bu hususta tanıklık ettiler.»[45]
Esved b. Amir, îbn Abbas'tan rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu
söyledi: «İlk inkar eden kişi, Adem'dir. (Rasûlullah, bu cümleyi üç kez yineledi). Onur ve
üstünlük sahibi olan Allah, Adem'i yaratırken sırtını sıvazladı, (bedeninden) zürriyetini
çıkardı. Zürriyetini ona gösterdi. Zürriyetinin içinde pırıl pırıl parlamakta olan bir adam
gördü. "Ey Rabbim! Bunun Ömrünü artır." dedi. Allah: «Olmaz. Ancak sen kendi ömründen
vererek onuiikini artırabilirsin." dedi ve Adem'in ömründen kırk sene alarak o şahsın
(Davud'un) kine ekledi. Bunu da Adem'in hesabına yazdı ve meleklerini buna şahit tuttu.
Melek, ruhunu teslim almak istediğinde Adem, "Daha kırk yıllık ömrüm var." diyerek
itirazda bulundu. Kendisine: "Sen bu kadarlık ömrünü oğlun Davud'a vermiştin." denilince
inkar etti. Bunun üzerine Allah, yazılı belgeyi ibraz etti ve delil ikame etti. Davud'un
ömrünü yüz yıla, Adem'inkini de bin yıla tamamladı.»[46]
Taberanî, Hasen'in şöyle dediğini rivayet etti: Müdayene ayeti (ei-Ba-kara, 282) nazil
olduğunda Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: «İlk inkar eden kişi, Adem'dir." (Rasûlullah, bu
cümleyi üç kez yineledi).
Malik b. Enes, Müslim b. Yesar el-Cühenî'den rivayet ederek dedi ki:
«Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: "Ben sizin Rabbiniz
değil miyim?" demiş ve buna kendilerini şahid .tutmuştu. Onlar da: "Evet şahidiz"
demişlerdi.»(el-A'râf,i72.)
Evet.. Bu ayet-i kerimeyle ilgili görüşü Hz. Ömer'e sorulduğunda şöyle demişti: Rasûlullah
(s.a.v.) Efendimiz'e bu ayet-i kerime sorulduğunda onun şöyle buyurduğunu işitmiştim:
«Allah (c.c), Adem'i yarattı. Sonra sağ eliyle onun sırtını sıvazladı. Bedeninden zürriyetini
çıkardı. Ve şöyle buyurdu:"Bunları, Cennet için yarattım. Bunlar, cennetlik kimselerin
yapmaları gereken işleri yapacaklardır." Sonra yine Adem'in sırtını sıvazladı. Bedeninden
yine bir kısım zürriyetini çıkardı ve şöyle buyurdu: "Bunları Cehennem için yarattım.
Bunlar, cehennemlik kimselerin yapmaları gereken işleri yapacaklardır." Adamın biri dedi
ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! Yapılacak iş nerededir?" Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "Allah
bir kulu Cennet için yarattı mı, ona cennetlik kimselerin yapacağı işi yaptırır. Nihayet o kul,
cennetliklerin işini yapar vaziyette vefat eder, dolayısıyla Cemıet'e girer. Allah bir kulu
Cehennem için yarattı mı, ona cehennemlik kimselerin yapacağı işi yaptırır. Nihayet o kul,
cehennemliklerin işini yapar vaziyette ölür. Dolayısıyla Cehennem'e girer."»[47]
Bu hadislerin tümü, yüce Allah'ın, Adem'in zürriyetini darı taneleri gibi Adem'in belinden
çıkardığına, sağ ve sol ehli olmak üzere onları iki kısma ayırdığına delâlet etmektedirler.
Sağ ehline: "Bunlar cennetliktirler, hiç aldırış etmem"; sol ehlineyse: "Bunlar
cehennemliktirler, beni ilgilendirmez." demiştir.
Allah'ın, Adem'in zürri3'etini konuşturup kendi Rablığı konusunda şahit tutması konusuna
gelince, bu, sabit hadislerde görülmemiştir. A'râf süresindeki 172. ayeti buna delil olarak
ileri sürmeye gelince, önce de açıkladığımız gibi bunun üzerinde tartışılabilir.
Şimdi de gelelini Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği hadise. Hüseyin b. Muhammed, Cerir
(yani İbn Hazım) den, o da Kelsum b. Cebr'den, o da Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbas'tan
rivayet ederek Peygamber (s.a.v.) Efendimizin şöyle buyurduğunu söylediler: «Allah, arefe
gününde Adem'in belinde (ki zürriyetinden) söz aldı. Onları Adem'in belinden çıkarıp dan
taneleri gibi önüne saçtı; Sonra onlarla konuşarak şöyle dedi:
«"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Onlar da: "Evet şahidiniz" demişlerdi. Bu, kıyamet
günü, "Bizim bundan haberimiz yoktu" dersiniz veya "Daha önce babalarımız Allah'a ortak
koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından
ötürü yok eder misin?" dersiniz diyedir.» (Avsf, 172473.}
Bu, Müslim'in şartı üzerine kuvvetli ve güzel bir senedle rivayet edilen bir hadistir. Bunu
Neseî ve İbn Cerir ile "Müstedrek" adlı eserinde Hakim, Hüseyin b. Muhammed el-
Mervezin'in hadisinden riva}Tet etmişlerdir. Halâm, bunun sahih senedli olduğunu
söylemiştir. Ancak Buharı ile Müslim, bu hadisi tahric etmemişlerdir. Şu kadar var İd, hadisin
rivayet senedinde adı geçen Velsum b. Cebr üzerinde ihtilaf edilmiştir. Bu hadis, ondan
merfu ve mevkul olarak rivayet edilmiştir."[48]
Bezm-i Elest'te Adem zürriyetiııden Allah'ın birliği konusundan söz alındığı görüşünde
olanlar -İd bunlar, cumhur-u ulemadır- İmam Ahmed b. Hanbel'in şu kavlini dayanak olarak
ileri sürmüşlerdir: Haccac, Enes b. Malik'ten rivayet ederek Peygamber (s.a.v.)'in şöyle
buyurduğunu söylemiştir:«Cehennemliklerden bir adama kıyamet gününde sorulur:
"Yeryüzündeki her şey senin olsaydı (kendini kurtarman için) fidye olarak verir miydin?"
cevab olarak "Evet" diyecek. Allah (c.c.) ise, şu karşılığı
verecektir: "Bundan daha kolay olanı senden istemiştim. Adem'in belinde (henüz
tohum iken) bana hiç birşeyi ortak koşmayacağına dair senden söz almıştım. Sen bu sözüne
uymadın illa da bana ortak koştun!.»[49]
«Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu devam ettirmiş.» (ei-A'râf,172.)
Ebu Cafer er-Razî, Ubeyy b. Kaab'm yukarıdaki ayet-i kerimeyle ilgili olarak şöyle dediğini
rivayet etmiştir: «O günde Cenâb-ı Allah, Adem'in zürriyetinden kıyamete dek doğacak
olanları huzurunda topladı. Onları yaratıp şekillendirdi, sonra da konuşturdu. Onlar da
konuştular. Onlardan söz aldı ve verdikleri bu söze, yine onları şahid tuttu. "Ben sizin
Rabbiniz değil miyim?" Onlar da: "Evet, şahidiz." dediler." Bunun üzerine Cenâb-ı Allah
şöyle buyurdu: Kıyamet gününde: "Biz bunu bilmiyorduk/' demiyesiniz diye, şimdi vermiş
olduğunuz bu sözünüze yedi kat gök ve yedi kat yer ile babanız Adem'i şahit tutuyorum.
Bilesiniz ki benden başka tanrı, benden başka Rab yoktur. Hiç birşeyi bana ortak koşmayın.
Bana verdiğiniz bu sözü hatırlatarak uyarıcılık yapacak olan peygamberlerimi size
göndereceğim, kitabımı size indireceğim." Onlar da dediler ki: "Senin, bizim Rabbimiz ve
tanrımız olduğuna tanıklık ederiz. Bizim için senden başka Rab, senden başka tanrı
yoktur."»
Böyle diyerek o gün, Allah'a itaat edeceklerini ikrar ettiler. Bundan sonra babaları Adem,
yerinden biraz yükseğe kaldırıldı, onlara baktı; aralarında zengin ile yoksul, güzel ile çirkin
bulunduğunu gördü. "Ey Rabbim! Kullarını eşit kılsaydm keşke." deyince yüce Allah:
"Diledim ki bana şükredilsin." cevabım verdi. Adem (a.s.), zürriyeti arasında, üzerinde nur
bulunan kandiller misali peygamberler gördü. Bunlar, risalet ve nübüvvet gibi başka bir ahid
ve misak vererek özellenmişlerdi. Bununla ilgili olarak yüce Allah şöyle buyurmuştur.
«Peygamberlerden söz almıştık. Ey Muhammed! Senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan,
Meryem oğlu İsa'dan sağlam bir söz almışızdır.» (ei-Ahzâb, 7.)
«Ey Muhammed! Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver.
Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur.» («er-Rum,30.)
«İşte ilk uyaranlar gibi bu Muhammed de bir uyarandır.» (en-Necm,56.) «Onların çoğunda
ahde bağlılık görmedik, çoğunu fasık kimseler olarak bulduk.» (el-A'râf, 102.)
Önce de anlatıldığı gibi melekler, Adem'e secde etmekle emrolun-duklarmda, hepsi bu ilahî
emre uymuşlardı. Yalnız İblis, onu çekemediğinden ve ona olan düşmanlığından ötürü
secdeden kaçındı. Bu nedenle de Allah, onu kendi ilahî makamından ve rahmetinden kovdu.
Lanetli ve rahmeti, ilahiyeden yoksun olarak onu yeryüzüne indirdi.
İmam Ahmed b. Hanbel dedi ki: Vekî', Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ederek Rasûlullah
(s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi:
«Ademoğlu secde ayetini okuyup ta secde ettiğinde Şeytan ağlayarak oradan uzaklaşır ve
şöyle der: "Vay benim halime! Ademoğlu secde etmekle emrolundu da secde etti.
Dolayısıyla Cennet'i kazandı. Ben de secde etmekle emrolundum, ama isyan ettim. Benim
için de ateş vardır."»[50]
Sonra Adem, yerleştirildiği Cennette eşi Havva ile birlikte ikamet etmeye başladı. Orada
istedikleri yerden bol bol yiyorlardı. Yasaklandıkları ağaçtan yeyince, üzerlerindeki giysileri
çıkarıldı ve yeryüzüne indirildiler. Yeryüzünün neresine indirildikleri konusunda ileri sürülen
farklı görüşleri açıklamıştık.
Adem'in Cennette ikamet ettiği süre konusunda da farklı sözler söylenmiştir. Dünya
günlerinden bir günün bir kısmı kadar Cennette ikamet ettiği söylenmiştir. Müslim'in
bununla ilgili olarak Ebu Hürey-re'den merfu biçimde rivayet ettiği hadisi daha önce
nakletmiştik:
«Adem, Cuma gününün son saatinde yaratıldı.» Cuma günüyle ilgili olarak Ebu Hüreyre'nin
rivayet etmiş olduğu hadis te daha önce nakledilmişti: «Adem, cuma gününde yaratıldı.
Cuma gününde de Cennetten çıkarıldı.»
Adem'in yaratıldığı gün, Cennetten çıkarıldığı günün aynı ise - veya yer ile göklerin
yaratıldıkları altı günün, bizim dünya günleri gibi olduğunu söylersek demek ki Adem,
Cennette bir günün bir kısmı kadar kalmıştır. Eğer böyleyse, bu tartışılabilir. Şayet
Cennetten çıkarıldığı gün, yaratıldığı günden başka birgünde olmuşsa, - veya yer ile
göklerin yara-, tıldıkları altı günün miktarı, altı bin sene ise - demek ki Adem, Cennette
uzun bir müddet kalmıştır. O Altı günün altı bin sene olduğunu İbn Ab-bas, Mücahid ve
Dahhak'm söylediği, İbn Cerir'in de bu görüşü benimsediği nakledilir.
İbn Cerir dedi ki: Adem'in, cuma gününün son saatinde yaratılmış olduğu,bilinen bir
husustur. O günün bir saati ise, seksen üç sene dört aydır. İçine ruh üflenmeden, çamurdan
bir heykel olarak kırk yıl öylece kalakaldı. Yeryüzüne indirilmeden Cennette kırk üç sene
dört ay kaldı. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır.[51]
Abdürrezzak, Sevvar'dan Ata b. Ebi Rebah'm haberini rivayet ederek dedi ki: Adem,
Cennetten indirildiğinde iki ayağı yerde, başı da gökteydi. Allah, boyunu altmış ziraa
indirdi. İbn Abbas'tan da böyle bir haber rivayet edilmiştir. Ancak bu, tartışılabilir. Çünkü
şahinliğinde ittifak edilen ve Ebu Hüreyre'den rivayet edilen bir hadiste Rasûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
«Doğrusu Allah, Adem'i altmış zira boyunda yarattı. (Ondan bu yana) halkın boyu devamlı
kısalmaktadır.» Bu hadis, Adem'in iki ayağı yerde, başı gökte olarak değil de altmış zira'
boyunda yaratılmış olduğunu gerekli bulmaktadır. O'nun zürriyetinin yaratılışı (ve boyu)
şimdiye kadar eksilmeye devam etmektedir.
îbn Cerir, İbn Abbas'dan rivayet etti ki: Cenâb-ı Allah şöyle buyurdu: "Ey Adem! Arşımın
çevresinde benim bir haremim vardır. Git, benim için orada bir ev yap. Meleklerimin Arşımı
tavaf edişleri gibi sen de o evi tavaf et." Allah, Adem'e bir melek gönderdi; melek, yapılacak
evin (Beytin) yerini ona gösterdi. (Hac) menasiki (ni) ona öğretti. Bundan böyle atacağı her
adımın, .kendisini Allah'a yaklaştıncı bir ibadet olacağını ona hatırlattı.
İbn Abbas'ın Hz. Adem'le ilgili bir rivayeti şöyledir: Adem'in yeryüzünde yediği ilk yemek
neydi? Cebrail, ona yedi buğday tanesi getirdi. Adem sordu:
- Bu nedir?
- Cennetteyken yemen yasaklandığı halde yediğindir.
- Bunu ne yapayım?
-- Yere ek.
Adem, buğday tanelerini yere ekti. O tanelerden her birinin ağırlığı yüz binden fazlaydı.
Ekin yerden bitti. Onları biçti. Harmanlayıp savurdu, öğütüp yoğurdu ve ekmek yaptı.
Büyük bir güçlük, zahmet ve yorgunluktan sonra yedi. Yüce Allah buyurmuştu:
«Sakın (Şeytan) sizi Cennetten çıkarmasın. Yoksa bedbaht olursun.» (Tâ-Hâ, 117.)
Adem ile Havva'nın, yeryüzüne indirildikten sonra ilk giydikleri giysi neydi? Giysileri,
koyun yününden mamuldü. Yünü kırptılar, Ördüler. Adem, kendisi için bir cübbe, Havva
için de bir hırka ve bir de baş örtüsü dokudu.
Cennette çocuklarının olup olmadığı hususunda farklı görüşler beyan edilmiştir. Bazıları,
sadece yeryüzündeyken çocukları olduğunu söylerken, diğer bazılarıysa Cennetteyken de
çocukları olduğunu hatta Kabil ile kızkardeşinin, Adem ile Havva'nın Cennette doğan
çocukları olduğunu söylemişlerdir.
Anlatıldığına göre Havva, her doğuruşta biri erkek, diğeri kız olmak üzere ikiz çocuk
doğururmuş. Her erkek çocuğa, diğer erkek çocukla beraber doğan kız kardeşiyle
evlenmesini emredermiş. Ayrı batınlarda doğan kızlarla erkek kardeşleri evlendirirmiş. Ama
aym batında beraber doğan kızlarla erkek kardeşleri birbirleriyle evlendirmezmiş. [52]
Adem'in Oğulları; Kabil İle Habîl
Yüce Allah buyurdu ki
«Ey Muhammedi Onlara, Adem'in iki oğlunun kıssasını doğru olarak oku: İkisi birer kurban
sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğeri-ninki edilmemişti. Kabul edilmeyen: "And olsun
seni öldüreceğim." deyince, kardeşi: "Allah ancak sakınanların takdimesini kabul eder." demişti.
"Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana
uzatmam. Çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." "Ben, hem benim hem de
senin günahınla dönüp cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."
Bunun üzerine, kardeşini öldürmekte nefsine uydu ve onu öldürerek, zarara uğrayanlardan
oldu. Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir
karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar
olmaktan aciz kaldım." dedi de ettiğine yananlardan oldu.» (el-Maîde, 27-3.)
Mâide Sûresinin, tefsirinde[53] bu kıssadan yeteri kadar söz etmiştik. Allah'a hamdolsun.
Burada selef imamları in bu konuda söylediklerinin bir özetini nakletmekle yetineceğiz.
Süddî, bir kısım sahabeden naklen dedi ki:
«Adem (a.s.), bir batında doğan oğlunu, diğer batında doğan kızıyla evlendirirdi.
Oğullarından Habil, diğer oğlu Kabil'in bacısıyla evlenmek istedi. Kabil, Kabilden büyüktü.
Kabil'in bacısı daha güzeldi. Kabil, o kızı kardeşi Habü'e vermektense kendine alıkoymak
istedi. Adem (a.s.), Kabil'e, bacısını Kabil'e vermesini emrettiyse de Kabil, bu emri yerine
getirmedi. Adem (a.s.), Kabil ile Kabil'in birer kurban takdim etmelerini emretti ve hacc için
Mekke'ye gitti. Göklerin muhafazası görevini oğullarına vermek istedi, hiç biri
kabullenmedi. Dağlarla yerler de bu görevi üstlenmekten kaçındılar. Yalnız Kabil, bu görevi
kabullendi.
Adem, hacca giderken, Kabil ile Kabil, kurbanlarını takdim ettiler. Habil, davar sahibi
olduğu için semiz bir koyunu kurban etti. Kabil ise, ekinin kötüsünden bir demeti kurban
olarak takdim etti. Gökten bir ateş inerek Habil'in kurbanım yedi, Kabü'inkini yerinde
bıraktı. Kabil buna öfkelenip, Habil'e: "Bacımı nikahhyam ayasın diye seni öldüreceğim."
dedi. Habil de: "Allah ancak sakınanların takdimesini kabul eder." dedi. Abdullah b. Amr
dedi İd: "Allah'a and olsun ki öldürülen, diğerinden daha güçlüydü. Ama utandığından ötürü
kardeşine el kaldırmadı.»[54]
Ebu Cafer el-Bakır, bu olaydan bahsederken şöyle demiştir:
«İki kardeş kurbanlarını takdim ederken, Habil'in kurbanı kabul edilip de Kabil'in ki
reddedilirken Adem (a.s.), ikisinin yanında bulunuyordu. Kabil, Adem'e dedi ki: "Habil'in
kurbanının kabul, edilmesi senden dolayıdır. Çünkü sen onun için dua ettin, benim için
etmedin." Böyle dedikten sonra Kabil'e yanaşarak hesaplaşmak için başka bir yerde buluşmayı
teklif etti ve randevulaştılar.
Bir gece Habil, davar otlatmak için çıktığı çölden gelmedi, gecikmişti. Adem (a.s.),
kardeşine bakması için Kabil'i gönderdi. Kabil gidip Kabil'i gördü. Ona: "Senin kurbanın
kabul edilir, benimki kabul edilmez öyle mi?" diye sorunca Kabil; "Allah, ancak
sakınanların takdimesini kabul eder." diye cevap verdi. Buna öfkelenen Kabil-, yanındaki
bir demirle ona vurdu ve öldürdü. Denilir ki: Uyumakta olan Habil'in kafasına bir kaya
parçası fırlatarak başını ezdi, Denilir ki: Boğazını şiddetlice sıkarak boğdu; canavar gibi
dişiyle paralayıp öldürdü. Ne şekilde öldürdüğünü en iyi bilen Allah'tır. .
Kabil'in öldürmekle tehdid ettiği Habil demişti ki: «Beni öldürmek üzere elini bana
uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Çünkü ben, âlemlerin rabbi o an
Allah'tan korkarım.» (el-Mâkic, 28.)
Böyle demesi, Habil'in güzel huylu olduğuna ve Allah'tan korktuğuna delâlet eder.
Kardeşinin yaptığı kötülüğe misliyle karşılık vermekten uzak durmuştur. Buharî ve
Müslim'in sahihlerinde de yer alan bir hadiste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
«İki Müslüman, kılıçlarıyla birlikte birbirlerinin karşısına çıkarlarsa, ölen de Öldüren de
ateştedir.» Dediler İd: "Ey Allah'ın Rasûlü! Hele biri katildir.. Ya öldürülenin suçu nedir?"
Buyurdu İd: "O da karşısındakini öldürmek için elinden geleni yapıyordu.»[55]
«Ben, hem benim hem de senin günahınla dönüp cehennemliklerden olmanı isterim.
Zulmedenlerin cezası budur.» (cl-Mâide, 29.)
Yani her ne kadar senden daha güçlü ve kuvvetliysem de seni öldürmekten vazgeçtim. Beni
Öldürmekle günahıma gireceksin. Önceki günahlarında buna eklenecektir.
Mücahid, Süddî ve İbn Cerir bu görüştedirler. Yoksa bazı kimselerin sandıkları gibi sırf
öldürülmekle maktulün günahları, katilin defterine yazılır diye bir şey yoktur. İbn Cerir,
bunun aksi istikametinde icrna' mevcud olduğunu söylemektedir. Bazı bilgisizlerin güya Hz.
Pej'gam-ber (s.a.v.)'den nakletmiş oldukları: «Katil, maktulün üzerinde hiç bir günah
bırakmamış (hepsini kendi üzerine almış)tır.» şeklinde bir hadis, hadis kitaplaıında ne sahih,
ne hasen, ne de zayıf bir senedle hiç mi hiç mevcut değildir.
Ne varld kıyamet gününde bazı şahıslarda şöyle bir duruma rastlanabilecektir: Maktul,
katilden hak talebinde bulunacaktır. Katilin işlediği iyi ameller, maktulün bu talebini
karşılayamıyacak, böyle olunca da maktulün günahları katilin boynuna yüklenecektir.
Öldürme dışındaki haksızlıklarla ilgili böyle bir sahih hadis mevcuttur. Adam öldür-mekse,
haksızlıkların en büyüğüdür. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır. Bütün bunları tefsirde[56]
yazdık. Allah'a hamdolsun. Hz. Osman'ın şehadeti esnasında Sa'd b. Ebi Vâkkas şöyle
demiş: «"Tanıklık ederim ki Rasûlul-lah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Öyle bir fitne kopacak ki, o
zaman yerinde oturan, yürüyüp koşandan daha hayırlı olacaktır. "Ya (adam) evime girip beni
öldürmek için elini bana uzatırsa? (yine mi yerimde oturacağım). "Adem'kuoğlu (Habil) gibi
ol!"»[57]
Ibn Mirdeneyh te, Huzeyfe b. Yeman'dan merfu olarak rivayet ettiği bir hadiste demişki:
"Adem'in iki oğlunun hayırlısı gibi ol."
Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Mesud'dan rivayet etti ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
«Haksız yere öldürülen her kişinin katilinin günahı kadar, Adem'in ilk oğlunun üzerine de
günah yazılır. Çünkü öldürme âdetini ilk çıkaran odur.»[58]
Şam'ın kuzeyinde bulunan Kasyan dağında Kan Mağarası diye bilinen bir mağara vardır. Bu
mağara Kabil'in, kardeşi Habil'i öldürdüğü yer olarak şöhret bulmuştur. Ancak bu rivayet,
Ehl-i Kitaptan alınmıştır. Doğruluk derecesini Allah bilir.
Plafız b. Asakir, Ahmed b. Kesîr'in hayat hikayesini anlatırken - bu zatın salih kimselerden
biri olduğunu söyler - mezkur şahsın şöyle bir rüya gördüğünü nakleder: Ahmed, rüyasında
Peygamber (s.a.v.)'ı, Ebu Bekir, Ömer ve Habil'i görmüş. Kasyan dağı mağarasındaki kanın
kendisine ait olduğuna yemin etmesini Habil'den taleb etmiş. Habil, oradaki kanın kendi
kanı olduğuna yemin etmiş. Ayrıca o mağaranın, duaların kabul edileceği bir yer olması için
Allah'tan dilekte bulunduğunu, Allah'ında bu dileğini kabul ettiğini söylemiş. Bu
söylediklerini Peygamber (s.a.v.) de doğrulamış...
Ahmed demiş ki: Peygamber (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer, her perşembe günü bu mağarayı
ziyaret ederler...
Bu doğru da olsa, Ahmed b. Kesîr'in nihayet bir rüyası dır. Buna şer'î bir hüküm terettüp
etmez. Doğruyu Allah bilir.
«Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga
gönderdi. "Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü Örtmek için bu karga kadar olmaktan
aciz kaldım." dedi de ettiğine yananlardan oldu.» (el-Mâide, 31.)
Bazıları dediler ki: Kabil, Habil'i öldürdükten sonra bir yıl süreyle -diğer bazılarına göre yüz
yıl süreyle - sırtında taşıdı. Allah, ona iki karga gonderinceye kadar bu hal devam etti.
Süddî, sahabelere dayandırdığı bir rivayette derki: Bu iki karga da kardeşti, vuruştular. Biri
diğerini öldürdü. Öldürünce de yere yöneldi. Ölüsü için bir çukur kazdı, oraya gömüp
gizledi. Karganın öyle yaptığını görünce de; "Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü
örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz kaldım." dedi. Karganın yaptığı gibi yapıp
kardeşinin cesedim toprağa defnetti.[59]
Tarihçi ve siyerciler. derler ki: Adem (a.s.), oğlu Habil'in ölümüne çok üzüldü. İbn Cerir'in
İbn Hamid'den naklettiğine göre Adem (a.s.), Habil için şu şiiri söyledi:
"Beldeler ve üzerlerindeki şeyler değişti,
Yeryüzü tozlanıp çirkinleşiverdi.
Rengi ve tadı olan herşey değişti,
Güzel yüzdeki aydınlık ve tebessüm kıtlaştı."
Adem'e cevab verildi:
"Ey Kabil'in babası, iki oğlun da öldü.
Sağ kalan, boğazlanan ölü gibi oldu.
Bir can, hayata geliverdi.
Ondan olan, korkulu oldu, çığlık kopardı."
Bu şiir, tartışma götürür. Çünkü Adem (a.s.) üzüntüsünü dile getiren bir şiir söylemiştir.
Bazıları onu buna ülfet ettirmişlerdir. Bu hususta bazı kaviller vardır ki, doğrusunu Allah
bilir.
Mücahid'in anlattığına göre, kardeşini öldürdüğü gün Kabil hemen cezalandırılmıştır.
Şöyleki: Habil'in bacağı, Kabil'in baldırına takılıp yapışmış, yüzü de her nereye dönerse
dönsün güneş istikametine çevrilmiş. Babasıyla kardeşim çekemeyisinin, azgınlığının ve
günahkarlığının cezasını hemen çekmiş. Bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
«Akrabalık bağını koparmak ve hukuka tecavüz etmek kadar, sahibine ahirette saklanan
cezanın yamsıra dünyada cezasının çabuk verildiği hiç bir suç yoktur.»[60]
Ehl-i Kitabın elinde bulunan ve Tevrat olduğunu iddia ettikleri kitapta şu ifadelere
rastladım:
«Onur ve üstünlük sahibi Allah, Kabil'in ömrünü uzattı. Onu, Aden'in doğusunda Nud
mıntıkasına yerleştirdi. Ehl-i Kitap oraya Kanın adım vermiştir. Kabil'in Hanuh adında bir
çocuğu doğdu. Ha-nuh'un da Ander adlı bir çocuğu oldu. Ander'in, Mahvaîl adlı bir çocuğu
oldu. Mahvaîl'in Metuşîl adlı bir çocuğu oldu. Metuşıl'inse Lamek adlı bir çocuğu oldu.
Lamek, Ada ve Sala adlı iki kadınla evlendi. Ada, Ebel adlı bir erkek çocuk doğurdu.
Çadırda yaşayan ve mal edinen ilk insan, Ebel oldu. Ada, Nevbel adlı bir erkek çocuk daha
doğurdu. İlk çalgı ve bando çalan da Nevbel olmuştur. Lamek'in Sala adlı karısı da Tobelkin
adlı bir erkek çocuk doğurdu. Tunç ve demiri ilk işleyen de Tobelkin'dir. Sala, Numa adlı bir
de kız çocuk doğurdu...»
Tevrat'ta ayrıca şu ifadelere de rastladım: «Adem, karısıyla yattı. Belli bir süre sonra bir
oğlu oldu. Adını Şit koydu. "Bu, Kabil'in öldürdüğü Habil'in yerine .bana bağışlandı."dedi.
Şifin de Enuş adlı bir oğlu oldu.»
Dediler ki: Oğlu Şit doğduğunda Adem, 130 yaşındaydı. Ondan sonra 800 sene daha yaşadı.
Şit'in de, oğlu Enûş doğduğu gün yaşı 105 idi. Daha sonra 807 sene yaşadı. Şifin, Enûş'tan
başka oğulları ve kızları da doğdu. Enûş, doksan yaşındayken Kaynan adlı bir çocuğu
doğdu. Bundan sonra 815 sene daha yaşadı. Kaynan'dan başka oğulları ve kızları da doğdu.
Kaynan, yetmiş yaşma vardığında, Mehlayil adlı bir oğlu oldu. Bundan sonra 840 yıl daha
yaşadı. Daha başka oğulları ve kızları da oldu. Mehlayil, altmışbeş yaşma vardığında Yer d
adlı bir oğlu oldu.. Bundan sonra 800 yıl daha yaşadı. Daha başka oğulları ve kızları da oldu.
Yerd, 162 yaşma vardığında Hanuh adlı bir oğlu oldu. Bundan sonra 800 yıl daha yaşadı.
Daha başka oğulları ve kızları da oldu. Hanuh altmışbeş yaşma vardığında Müteveşlih
adında bir oğlu oldu. Bundan sonra 800 yıl daha yaşadı. Daha başka oğullan ve kızları da
oldu. Müteveşlih 187 yaşındayken Lamek adlı bir oğlu doğdu. Bundan sonra 782 yıl daha
yaşadı. Daha başka oğulları ve kızları da oldu. Lamek 182 yaşma vardığında oğlu Nuh
dünyaya geldi. Bundan sonra 595 yıl daha yaşadı. Daha başka oğulları ve kızları da oldu.
Nuh 500 yaşma vardığında Sam, Ham ve Yafes adlı oğullan doğdu...»
Ehl-i Kitabın Tevrat dedikleri, kitapta bu ifadeler sarahatle yer almaktadır.
Yukarıda anlatılan tarihlerin gerçek semavi kitapta yer aldığı biraz şüphelidir. Bunu eleştiren
bir çok âlim böyle demektedir. Doğrusu şu ki bu ifadelerde tutarsızlık vardır. Bazıları bunlan
ekleme ve yorum yokluyla anlatmışlardır İd, yeri geldiğinde bunlardaki birçok yanlışı söyleyeceğiz.
îmam Ebu Cafer, talihinde bazılarından nakiller yaparak şöyle der: Havva, yirmi batında
Adem'e kırk çocuk doğurdu. İbn İshak'da böyle demiş ve bu çocukların adlarım birer birer
saymıştır. Doğrusunu Allah bilir. Havva'nın 120 doğum yaptığını ve her doğum da bir
erkekle bir kız doğurduğunu söyleyenler de olmuştur İd, bu çocukların ilki Kabil ile bacısı
Kalima, sonuncusuysa Abdülmuğis ile bacısı Ümmül Muğis'tir.
Bundan sonra insanlar çoğaldılar, yeryüzüne saçılıp dalbudak saldılar. Nitekim yüce Allah
buyurmuştur ki:
«Ey İnsanlar! Sizi birtek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek
ve kadın meydana getiren Rabbinize hürmetsizlik etmekten sakının.» (en-Nisâ, ı.)
Tarihçilerin anlattıklarına göre Adem (a.s.), soyundan yani çocuk-lanndan ve torunlarından
400 nüfus görünceye kadar yaşamış, ondan sonra vefat etmiştir. Doğrusunu Allah bilir. O
buyurmuş ki:
«Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah'tu-.
Eşine yaklaşınca, eşi hafif bir yük yüklendi ve bu halde bir müddet taşıdı. Hamileliği
ağırlaşmca, kan koca Rabbleri olan Allah'a: "Bize kusursuz bir çocuk verirsen, andolsun ki
şükreden-lerden oluruz." diye yalvardılar. Allah onlara kusursuz bir çocuk verince,
kendilerine verdiği şey hakkında Allah'a ortaklar koştular. Allah, onların ortak koştukları
şeylerden yücedir.» (el-AVar, i89-J90.)
Bu ayetlerde önce Adem'in durumu anlatılarak uyanda bulunulmakta, sonra insan cinsine
geçilmektedir. Yoksa amaç, sadece Adem ile Havva'nın durumlanm anlatmak değildir.
Bilakis maksat, şahıslar kanalıyla insan cinsini anlatmaktır. Nitekim şu aşağıdaki ayet-i
kerimde-lerde de aynı durum görülmektedir:
«Andolsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere
yerleştirdik.» (cî-Mü'minûn, 12-13.}
«Andolsun ki yalan göğü ışıklarla donattık. Onlarla şeytanların taşlanmasını sağladık.» (ei-
Mülk, 5.)
Bilindiği gibi şeytanlara atılan şeyler, göklerde kandil durumunda olan yıldızlann bizzat
kendileri değildirler. Ama yıldız cinsinden olan şeylerdir ki, ayette vurgulanmak istenen de
budur.
Şimdi de gelelim Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği hadise. Abdüssamed, Semüre'den rivayet
ederek Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi:
«Havva gebe kaldığında, İblis onun etrafında dolanıp durdu. O zaman Havva'nın doğan
çocukları yaşamıyordu. İblis, on a:" Çocuğunun adını Abdülharis koy ki yaşasın." dedi.
Havva, doğan çocuğuna Abdülharis adını koydu, böylece o çocuk yaşadı. Bu da Şeytan'm
ona yaptığı bir telkin ve emir idi.»[61]
İşin gerçeğine bakılırsa bu hadisin bir sahabeye dayandmlarak mevkuf şekilde rivayet
edilmesi eleştirilecek bir husustur. Kuvvetli görüşe göre bu, israiliyattan alınmadır.
Doğrusunu Allah bilir. Hasan Basrî, Nisa sûresinin 189. ayetini, bu rivayete muhalif bir
şekilde tefsir etmiştir. Kaldı ki Cenâb-ı Allah, beşeriyetin aslı olsunlar ve onlardan bir çok
erkekle kadın üreyip dünyanın dört bir bucağına dağılsınlar diye Adem ile Havva'yı
yaratmıştır. Hal böyleyken nasıl olur da yukarıdaki hadiste anlatıldığı gibi Havva'nın çocuğu
yaşamaz!
Sanırım, hayır hayır kesinlikle diyebilirim ki bu hadisin peygambere isnad edilmesi
yanlıştır. Doğrusu, Semüre adlı sahabe de bu rivayeti noktalamaktır. İşin hakikatini ancak
Allah bilir. Bunu Tefsir'imizde yazdık. Allah'a hamd olsun.
Sonra Adem ile Havva'nın bu rivayette sözü edilen işi yapmış olmalarına, Allah'a
yakınlıkları engeldir. Adem, insanlığın babasıdır ki Allah onu kendi eliyle yaratmış, ona
kendi ruhundan üflemiş, meleklerini ona secde ettirmiş, ona her şeyin ismini öğretmiş ve
onu kendi Cennet'i-ne yerleştirmiştir.
İbn Hıbban, sahih 'inde Ebu Zerr (r.a.)'den rivayet eder. Ebu Zerr demiş ki:
- Dedim ki: Ey Allah'ın Rasûlü peygamberlerin sayısı kaçtır? ,
- 124.000'dir.
- Bunların kaçı rasûldür?
- 313'ü... Bu da büyük bir yekûndur.
- Bunların ilki kimdir, ey Allah'ın Rasûlü?
- Adem'dir.
- Mürsel peygamber midir (kitap sahibi midir)?
- Evet.. Allah onu kendi eliyle yarattı, ona kendi ruhundan üfledi ve sonra onun önünü
düzenleyip şekillendirdi.»
Taberanî, îbn Abbâs'tan rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi:
«Size meleklerin en faziletlisini haber vereyim mi? (Bilesiniz ki o), Cebrail'dir.
Peygamberlerin en faziletlisi, Adem'dir. Günlerin en faziletlisi, cumadır. Ayların en
faziletlisi, ramazan ayıdır. Gecelerin en faziletlisi, kadir gecesidir. Kadınların en faziletlisi,
İmran kızı Meryem'dir.»
Kabü'l-Ahbar dedi ki: "Cennet'te sadece Adem'in sakalı vardır. Sakalı siyah olup göbeğine
kadar uzanır, Cennet'te künyelendirilen de yalnızca Adem'dir. Dünyadaki künyesi Ebülbeşer
(insanlığın babası), Cen-net'teki künyesiyse Ebu Muhammed (Muhammed'in babası)dir."
İbn Adiyy, Cabir b. Abdullah'tan merfu olarak yaptığı bir rivayette demişki: "Cennetlikler
isimleriyle çağrılırlar. Ancak Adem, bundan müstesnadır. O, "Muhammed'in babası" diye
künyesiyle çağırılır."[62] Doğruyu Allah bilir.
Buharı ve Müslim'in sahihlerinde yer alan îsrâ hadisinde şöyle denmektedir: "Rasûlullah
(s.a.v.) Adem'e uğradı. O, dünya semasmdaydı. Adem ona şöyle hitab etti: "Salih oğul ve
salih peygambere merhaba." Rasûlullah (s.a.v.) bir de ne görsün: Adem'in sağında ve
solunda bir takım şahıslar var. Adem, sağına baktığında güldü, soluna baktığında*ağladı.
"Ya Cebrail bu nedir?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "Bu Adem'dir. Bunlar da onun
çocuklarının ruhlarıdır. Sağmdakilerden - ki bunlar cennetliktir - yana baktığında güldü.
Solundakilerden - ki bunlar da cehennemliktir - yana baktığında ağladı.»[63]
Ebu Bekir el-Bezzar, Hasen'den rivayet ederek dedi ki: "Adem'in aklı, tüm çocuklarının aklı
kadardı."
Bazı âlimler, "Yusuf a uğradım. Gördüm ki ona güzelliğin yarısı verilmiş." sözünün şu
anlama geldiğini söylemişler: O, Adem'in güzelliğinin yansına sahipti. Uygun olan mana da
budur. Çünkü Allah, Adem'i kendi mübarek eliyle yaratıp şekillendirmiş, ona kendi
ruhundan üfle-miştir. Allah, ancak eşyanın en güzelim yaratır.
Abdullah b. Ömer'den mevkuf ve merfu olarakjrivayet ettiğimiz bir hadiste şöyle
denmektedir: «Cenâb-ı Allah, Cennet'i yarattığında melekler demişler ki: "Ey Rabbimiz,
bunu bize ver. Çünkü âdemoğlu için dünyayı yarattın. Orada yeyip içiyorlar". Cenâb-ı Allah,
cevaben şöyle buyurmuş: "Onur ve üstünlüğüme and olsun ki, kendi elimle yarattığım
(Adem)in soyunun salih kimselerini, kendisine ben, "ol" dediğimde olanlar gibi yapmam."
Buharî ve Müslim'in sahihleriyle diğer hadis kitaplarında çeşitli yollardan rivayet edilen bir
hadiste denmektedir ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Şüphesiz ki Allah, Adeîn'i kendi
suretinde yaratmıştır.» Alimler, bu hadis üzerinde çok konuşmuş, bu hususta çeşitli yollara
giderek teviller yapmışlardır ki, burası, o tevilleri açmanın yeri değildir.
Doğrusunu Allah bilir. [64]
Adem'in Vefatı Ve Oğlu Şit'e Yaptığı Vasiyeti
Şit, Allah'ın bağışı demektir. Adem, oğluna bu adı vemiştir. Çünkü Şit, Habil'in
öldürülmesinden sonra Adem ile Havva'ya Allah tarafından verilmiştir.
Ebu Zerr'in Rasûlullah (s.a.v.)'tan rivayet ettiği bir hadiste şöyle denmektedir: «Cenâb-ı
Allah yüz sahife ve dört kitap indirmiştir. Şife elli sahife indirmiştir.»
Muhammed b. İshak dedi ki: Adem'in ölüm anı gelip çattığında oğlu Şit'e vasiyette bulundu,
ona geceyle gündüzün saatlerini öğretti. Bu saatlerde yapılması gereken ibadetleri ona
öğretti. Bundan sonra da Tufanın vukubulacağını ona bildirdi.
Denilir ki: Bu gün ademoğullarmm tümünün nesebi, Şit'e dayanır. Adem'in diğer oğullarının
nesepleri devam etmeyip inkiraz bulmuştur. Doğruyu Allah daha iyi bilir.
Adem (a.s.), vefat ettiğinde cuma günüydü. Melekler, koku ve kefenini yüce Allah'ın
katından ve Cennet'ten getirdiler. Oğlu ve vasisi Şit aleyhisselama baş sağlığı dilediler. İbn
İshak der ki: Adem'in ölümünde ay ve güneş, yedi gün yedi gece tutuldular.
îmam Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah dedi ki: Hedbe b. Halid,
Damüret es-Sa'di'nin oğlu Yahya'nın şöyle dediğini rivayet etti: Medine'de bir ihtiyar
gördüm, konuşuyordu. Kim olduğunu sordum. Onun Ubey b. Ka'b olduğunu söylediler.
Şunları anlatıyordu:
Adem'in ölüm anı geldiğinde oğullarına: "Oğullarım! Cennet meyvelerini arzuluyorum."
dedi. Oğulları, Cennet meyvesi aramaya koyuldular. Yolda meleklerle karşılaştılar. Ellerinde
kefen, koku, kazma, kürek ve zenbil bulunan melekler, onlara: "Ey Adem oğulları! Ne
istiyorsunuz ve nereye gidiyorsunuz?" diye soi'dular. Oğulları: "Babamız hastadır. Cennet
meyvelerim arzuluyor." dediler. Melekler de: "Geri dönün, babanız vefat etti." dediler.
Melekler geldiler. Havva onları görünce tanıdı ve Adem'e sarıldı. Adem: "Beni bırak. Bana
senden önce ruh verildi. Benimle Aziz ve Celil olan Rabbimin melekleri arasından çık.»
dedi. Melekler de Adem'in ruhunu teslim aldılar. Yıkayıp kefenlediler, koku sürdüler.
Mezarını kazıp hazırladılar. Cenaze namazını kılıp defnettiler. Ebedî istirahatgahma tevdi
ettiler. Üzerine toprak örttüler. Sonra da: "Ey Adem oğulları, ölüleriniz için
uygulayacağınız) âdetiniz işte budur." dediler.
Ibn Asakir, İbn Abbas'tan rivayet ederek Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu söyledi:
«"Melekler, Adem'in üzerine cenaze namazı kılarken dört tekbir getirdiler." Ebu Bekir,
Fatıma üzerine dört tekbir getirdi.
Ömer, Ebu Bekir'in üzerine dört tekbir getirdi. Suhayb de Ömer'in üzerine dört tekbir
getirdi.»
İbn Asakir dedi ki: Ademin nereye defnedildiği hususunda ihtilaf vardır. Meşhur kavle göre
Adem, Hindistan'da Cennet'ten indirilmiş olduğu dağın yanma defnedilmiş tir. Mekke'de
Ebu Kubeys dağının yanına defnedildiğini söyleyenler de olmuştur.
İbn Ceririn anlattığına bakılırsa Tufan esnasında Hz. Nuh, Adem ile Havva'yı bir tabuta
koyarak taşımış, onları Kudüs'e götürüp Mescid-i Aksa'da defnetmiştir.
îbn Asakir, bazılarının şöyje dediğini rivayet etmiştir: Adem'in cesedinin başı, İbrahim
mescidinin yanında, ayakları'da Mescid-i Aksa Kayası'nın yanındadır. Havva, Adem'den bir
sene sonra vefat etmiştir.
Hz. Adem'in ömrünün ne kadar sürdüğü de ihtilaflıdır. Önceki sayfalarda yer alan İbn Abbas
ile Ebu Hüreyre'nin merfu olarak rivayet ettikleri hadiste, Adem'in Ömrünün Levh-i
Mahfûz'da 1000 sene olarak yazılmış olduğu kayıtlıdır. Adem'in 930 yıl yaşadığına ilişkin
Tevrat'ta yer alan ifadeler, bu hadis-i şerifi çürütemez. Çünkü onların bu ifadelerine
eleştirilecek noktalar vardır. Bu ifadeler merduttur. Zira masum Peygamberimiz'den
nakledilmiş olup elimizde mahfuz bulunan hakikate muhaliftir.
Kaldı ki Tevrat'taki ifadeyle mezkur hadis-i şerifle sözü edilen 1000
yıllık süre arasında uzlaşma sağlamak ta mümkündür. Tevrat'taki 930 yılı doğru kabul
edersek bu, Hz. Adem'in Cennet'ten indirildikten sonra yeryüzünde yaşadığı ömür süresi
olarak kabul edilir. Bu 930 yıl, güneş yılıdır Kameri seneyle, 975 yıla tekabül eder. Buna
Cennet'telri ikamet süresi olan kırküç yıl eklenirse, - ki bu îbn Cerir'in anlattığı bir şeydir -
toplamı 1000 yıl eder.
Ata el- Horasanı dedi ki: Adem vefat ettiğinde bütün yaratıklar yedi gün süreyle onun
üzerine ağladılar.
Bunu, îbn Asakir rivayet etmiştir.
Adem (a.s.) vefat edince, idareyi oğlu Şit ele aldı. Ibn Hibbanin, sahihinde rivayet ettiği
hadisin nassı ile sabittir ki, Şit (a.s.) peygamberdir Ve kendisine elli sahife indirilmiştir. Şifin
de vefatı yaklaştığında o, oğlu Enuş'a vasiyette bulundu. Vefat edince de oğlu Enûş, idareyi
ele aldı Enuş'un vefatından sonra idareyi oğlu Kaynan ele aldı. Kaynanin vefatından sonra
da oğlu Mehlayil idareyi ele aldı. Perslerin yedi iklim hükümdarı dedikleri de odur. İlk
olarak ağaçlan kestirip büyük şehirlerle kaleler yaptıran, Babil ve Sûsu'1-Aksa şehirlerini
inşa ettiren, îblis ile askerlerini mağlub edip yeryüzünün kenarlarına ve dağ kovuklarına
kovan, cinlerin büyük bir kesimini öldüren odur. Onun büyük bir tacı vardı. Halka nutuk
irad ederdi. Devleti kırk yıl sürmüştür. Vefat edince, oğlu Yerd idareyi ele aldı. Yerd'in de
vefat anı geldiğinde, oğlu Hanuh'a vasiyette bulundu. İdareyi ona emanet etti. Meşhur kavle
göre Hanuh, îdris (a.s.)'dir. [65]
Îdris Aleyhîsselam
Yüce Allah buyurmuşturki:
«(Ey Muhammedi) kitapta İdris'e dair söylediklerimizi de an. Çünkü o, dosdoğru bir
peygamberdi. Onu yüce bir yere yükselttik.» (Meiyem,
56-57.)
İdris (a.s.)'i Allah övmüş, peygamberlik ve doğrulukla nitelemiştir. Yukarıda adı geçen
Hanuh, işte bu İdris (a.s.)'dir. Rasûlullah (s.a.v.)'m şeceresinde yer almaktadır. Neseb
âlimlerinin bir kısmı böyle demişlerdir.
Adem ve Şit'den sonra insanlar arasında ilk peygamber olan, İdris'tir.
İbn îshak'm anlattığına göre ilk olarak kalemle yazan, îdris'tir. Adem (a.s.)'in ömrünün 308
yılma kavuşmuştur. Bazıları dediler ki: Ha-dis-i şerifte işaret edilen zat, İdris'tir. Muaviye b.
Hakem es-Sülenî, kum ile yazı yazma konusunu Rasûlullah (s.a.v.)'a sorduğunda şu cevabı
almıştı:
«İdris, peygamberdi. Kum ile yazardı. Bir kimse onun yazısına uy-, gun yazarsa ne âlâ!.»
Tefsir ve ahkam âlimlerinin çoğu derler ki: Bu konuda ilk konuşan odur.
Onu aslanlar aslanı diye adlandırdılar. Bazısı da diğer peygamberleri, âlimleri, hekimleri ve
velileri yalanladıkları gibi onu da yalanladılar.
"Onu yüce bir yere yükselttik." Buharı ve Müslim'in sahihlerinde yer alan îsrâ hadisinde
anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.), göğün dördüncü katında İdris (a.s.)'e uğramıştır.
İbn Cerir; Hilal b. Yesaf b. Yesaf m şöyle dediğini rivayet etti:
«İbn Abbas (r.a.), Ka'b'dan sordu. Ben de yanlarmdaydım.
- "Onu yüce bir yere yükselttik." sözünün manası nedir?
- Bu İdris'le ilgilidir. Allah ona vahyederek dedi ki: Hergün için ademoğullannın tümünün
ameli kadar amelle seni daha yükselteceğim -ademoğullarından kasıt, herhalde İdris'in
yaşadığı zamandaki insanlardır - İdris, amelin daha da artmasını istedi. Meleklerden bir
dostu yanına geldi. Meleğe dedi İd: "Allah bana şöyle şöyle vahyetti. Daha çok salih amel
işleyebileyim diye, ölüm meleğine deki, canımı geç alsın. Melek, onu kanatlarının arasına
alıp göğe çıkardı. Göğün dördüncü katına geldiklerinde ölüm meleği aceleyle karşılarına
çıktı. îdris'i taşımakta olan meleğe sordu:
- İdris nerede?
- İşte sırtımda!
- Hayret!. Bana: "Git.. İdris'in ruhunu göğün dördüncü katında teslim al." dediler. Oysaki o
yeryüzünde idi!..
Evet.. Ölüm meleği, göğün dördüncü katında İdris'in canını aldı. "Onu yüce bir yere
yükselttik." sözünün manası işte budur.»
İbn Ebi Hatîm, "Onu yüce bir yere yükselttik." mealindeki ayet-i kerimenin tefsirini
yaparken şöyle der: İdris, dostu olan meleğe : "Ömrümün ne kadar kaldığım ölüm meleğine
sor." dedi. Sordu - İdris de yanındaydı -:
- İdris'in ne kadarlık ömrü kaldı? .
- Bilmiyorum.. Hele bir bakayım..
Baktı, sonra cevap verdi: "Sen bana bir anlık ömrü kalmış bir adamı soruyorsun." Diğer
melek, kanadının altında taşımakta olduğu İdris'e baktı ki ölmüş, cansız duruyor. Öldüğünü
de kendisi farketmemişti. Bu anlatılanlar, îsrailiyattandır. Bazıları münherdir, hiç
duyulmamıştır.
"Onu yüce bir yere yükselttik." mealindeki ayetle ilgili olarak Mücahid dedi ki: İdris, İsa'nın
göğe çıkarılışı gibi çıkarıldı, ölmedi. Eğer bunun kasdettiği, onun şu ana kadar ölmemiş
olması ise, bu tartışma götürür. Yok eğer kasdettiği, onun sağ olarak göğe çıkarılıp bilahare
orada ruhunun teslim alındığı ise bu, Önceki sayfalarda Kabü'l-Ahbar'dan nakledilen
rivayete ayları olmaz. Doğrusunu Allah bilir.[66] "Onu yüce bir yere yükselttik." mealindeki
ayetle ilgili olarak Avfî, İbn Abbas (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder: İdris, altına kat göğe
çıkarıldı ve orada vefat etti.
Dahhak da böyle demiştir.
Buharı ve Müslim'in, sahihlerinde ittifak ettikleri bir hadise göre İdris (a.s.), göğün
dördüncü katandadır İd doğrusu da budur. Mücahid ve bazı kimseler de böyle
söylemişlerdir. Hasan Basrî, ayet-i kerimede geçen yüce yerin, Cennet olduğunu söylemiştir.
Bazıları da dediler ki: İdris (a.s.), babası Mehlayıl oğlu Yerd'in sağlığında göğe
yükseltilmiştir. Doğrusunu Allah bilir.
Bazı kimselerin iddiasına göre İdris (a.s.), Nuh (a.s.)'dan önce değil de israiloğulları
zamanında yaşamıştır.
ibn Mesud ve İbn Abbas'tan naklederek Buharı: "İlyas, İdris'in ta kendisidir." dedi. Ve
bunlar böyle derken de, Zührî'nin Enes (r.a.)'den rivayet etmiş olduğu İsrâ hadisine
dayandılar: Rasûlullah (s.a.v.), miraç gecesinde İdris'e uğradığında idris, ona: Merhaba ey
salih kardeş ve ey salih peygamber, dedi. Adem ve İbrahim'in: Merhaba ey salih peygamber
ve ey salih oğul, dedikleri gibi hitap etmedi.
«Şayet İdris, Peygamber Efendimizin dedelerinden olsaydı, Adem ile İbrahim'in dedikleri
gibi: Merhaba ey salih oğul! derdi.»[67] denilmiştir. Ancak bu sağlam bir delil değildir.
Çünkü ravi, bunu iyi ezberlememiş olabilir. Ya da İdris (a.s.), alçakgönüllülüğünden dolayı
Peygamber (s.a.v.) Efendimize o şekilde hitapta bulunmuş olabilir. Peygamber Efendimiz'e,
Adem ile İbrahim peygamberlerin yaptıkları gibi babalık edası takınmamışlar. Adem,
beşeriyetin babasıdır. İbrahim de Rahmanın dostu ve Muhammed (s.a.v.)'den sonra Ûlu'1-
azm peygamberlerin en büyüğüdür. Allah'ın salat ve selamı hepsinin üzerine olsun. [68]
[1] H.K.K.T., îbn Kesîr Tefsiıi kastedilmektedir (Çeviren).
[2] Bin'den kasıt, hin olabilir ki, oda bir cin taifesinin adıdır.
[3] Bkz. Tefsir-i Taberî, 1,170.
[4] Bkz.A.ge.I,170
[5] Bkz.A.g.eI,171.
[6] Tefsirden kasıt H.K.K.T. İbn Kesîr Tefsiridir (Çeviren).
[7] Tefsir-i Taberi, 1,176.
[8] Tefsir-i Taberî, VIII, 98.
[9] Sahih-i Müslim.
[10] Tefsir-i Taberî, 1,178.
[11] Tefsir-i Taberî, VIII, 100.
[12] A'râf, 13.
[13] A'râf, 18.
[14] Tecrid-i Sarih Tercemesi, II, 349.
[15] Mü'mirilerin öteki âlemde yerleşip içinde ebedî kalacakları Cennet'e, Cennetül-Huld denir (Çeviren).
[16] Fabr-i Razî Tefsiri, IV, 4.
[17] Suyutî, Camiü's-Sağir, Hadis No: 2318.
[18] Suyutî, Camius-Sağir, Hadis No: 7521.
[19] Hâkim, Müstedrek, II, 319.
[20] Hâkim, Müstedrek,II, 319.
[21] Tefsir-İTaberî)I,191.
[22] Suyutî, Camiü's-Sağir, Hadis No: 4095-4096.
[23] Suyutî, ed-Dürr, I, 138.
[24] Tefsir-i Taberî, 1,194.
[25] Hakim, Müstedrek, II, 261.
[26] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/87-108.
[27] Sahih-i Buharî, c. 6, Kitabü't-Tefsir, 259.
[28] Müsned-i Ahmed b. Hanbel, II, 248
[29] Tirmizi, Sünen, Babül-Kader, Hadis No: 2134.
[30] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 248.
[31] Sahih-i Buharî, VIII, 226. Kitabtil-Kader, 21.
[32] Müsned-i Ahmed b. Hanbel, II, 464. (4)A.g.e.II,392.
[33] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 268.
[34] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 51-52.
[35] Ebu Ya'la, Müsned, I, 211. Hadis No: 105.
[36] îbnül Kayyım, Şifaül-Alîl, 28-41.
İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/109-113.
[37] Ahmeci b. Hanbel, Müsned, IV, 406.
[38] Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 152-229-254.
[39] Bu manada bir hadis,Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde rivayet edilmiştir. Bkz. I, 251.
[40] Tirmizi, V, 267. Tefsir-i Sûretül-A'râf, Hadis No: 3076.
[41] Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239.
[42] Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned , II, 315.
[43] Buharî, Sahih, el-Enbiyâ, 1. Müsned , II, 323.
[44] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 535.
[45] Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 371.
[46] Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 299.
[47] el-Muvatta', Babü'l-Kader, 2.
[48] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 272.
[49] Buharı, Enbiyâ, 1.
[50] Müslim, Kitabü'1-îman, 1,102.
[51] Taberî, XVII, 20-21.
[52] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/113-124.
[53] Tefsir kelimesiyle H.K.K.T. îbn Kesîr Tefsiri kastedilmektedir.
[54] Tefsrir-i Taberî, VI, 120.
[55] Suyutî; Camiü's-Sağir, Hadis No: 485.
[56] Tefsirden kasıt, H.K.K.T. Ibn Kesîr Tefsiridir.
[57] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 338-340-433.
[58] Suyutî, Camiü's-Sağir, Hadis No: 4670.
[59] Tefsîr-İ Taberî, VI, 127.
[60] Suyutî; Camiü's-Sağir, Hadis No: 8029.
[61] Tirmizî, Hadis No: 3077.
[62] ibn Adiyy, el-Kamil Fid-Duafa. IV, 1368.
[63] Buharî, Babü'l-lsti'zan, 1. Müslim, Babü'î-Birr, 115.
[64] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/124-131.
[65] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/131-133.
[66] Tefsîr-i Mücahid, I, 387.
[67] Buhari, IV, 271.Babü Zikri İdris Aleyhisselam.
[68] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 1/134-136.
|