26 Şubat 2015

Thule Tarikatı (Thule Society)






Thule Tarikatı (Thule Society)

2. Dünya Savaşı sonlarına doğru yıkılan Nazi Karargahı'na girildiğinde, hiç akıllara gelmeyen bir şeyle karşılaşılmıştı. Yıkıntılar arasında 12 Tibetli rahibin cesedi bulunuyordu. Bu duruma o yıllarda hiçbir anlam verilememişti. Savaş bitip de herşey normale dönmeye başladıktan sonra bu durum birçok kimsenin dikkatini çekmeye başlamıştı: Nazi karargahında 12 Tibetli rahibin işi neydi? Bu soru, uzun bir süre zihinleri meşgul etti. Ortaya çıkan sonuçlar bir hayli düşündürücüydü: 
Naziler Şambala'yla irtibattaydı!...
Herşey Thule efsanesiyle başlıyordu... Thule efsanesinin kökeniyse kayıp bir uygarlığa dayanmaktaydı. Bu da Nazizm'in temelini oluşturuyordu. Bu efsane altında birleşen bir grup, Thule adında gizli bir tarikat kurdular. Nazi partisinin 7 kurucusundan biri olan Dietrich Eckardt, Thule tarikatının temel ifadesini şöyle açıklıyordu;
"Thule'nin tüm sırları, eski kayıp bir uygarlığa dayanır. İnsanoğlu ile 'dış zekalar' arasında bulunan bazı aracı varlıklar, bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadırlar. Bu güç kaynağı, Almanya'yı dünyaya egemen kılacaktır. Yine bu güç kaynağı, geleceğin üstün insanının ortaya çıkmasını ve insan türünün değişimini sağlayacaktır."
Gizli Thule tarikatı'nın üyeleri arasında Rudolf Hess, Karl Haushoffer, Alfred Rosenberg ve Adolf Hitler gibi önde gelen isimler bulunmaktaydı. Nazi partisinin kurucu üyelerinden ve Thule tarikatının önde gelen isimlerinden Karl Haushofer'in, birtakım normal ötesi yeteneklere sahip olduğu bilinmekteydi. Örneğin ileri derecede geleceği bilme yeteneği vardı. Olacakları daha önceden haber verebiliyordu. Düşmanın saldıracağı saati, top mermilerinin düşeceği noktaları çevresindekilere söyleyebiliyordu.
Buna benzer şekilde Hitler'in de garip yeteneklere sahip olduğu tespit edildi. Daha sonraları Hitler'in majik çalışmalar gerçekleştirdiği de ortaya çıktı. Bunlardan en belirgin olanı, radyodan yaptığı konuşmalarda, ses majisi denen majik bir yöntemi kullanmasıydı. Bu yöntem, büyük kitlelerin etki altına alınmasında büyük rol oynamıştır. Araştırmalar ilerledikçe ortaya bir başka gerçek daha çıktı. Nazi partisi kurucu üyelerinden Karl Haushoffer'in Hindistan, Japonya ve Tibet'e giderek oralarda uzun bir süre gizli çalışmalarda bulunduğu tespit edildi. Gizemli bir eğitimden geçtiği de, kayıtlar arasındaki bilgilerde dikkati çekiyordu. Tibet'te birtakım insanlarla gizli toplantılar yaptığı raporlarda belirtildi. Bu kişilerin kim olduğu hiçbir zaman öğrenilemedi.
İşin bir başka ilginç noktası ise Nazilerin kullanmış olduğu sembolleriydi. Bu şekil öyle rastgele seçilmiş bir sembol değildi. Gamalı haç, insanlığın kullanmış olduğu en eski sembollerden biridir. Dünyanın pek çok köşesinde bu sembole rastlanmıştır. Eski uygarlıkların kullandığı en önemli sembollerden biri olan bu sembolü daha da ilginç yapan özellik, bunun bir Mu sembolü olmasıydı.
Tüm bilimsel yasalara karşı amansız bir savaş açan Hitler, acaba bu gücünü nereden almaktaydı?. Bu büyülü ve gizemli gücün adı, Thule örgütüydü. Bu örgütün kurucularından, şair ve gazeteci, Dietrich Eckardt, 1920'lerde, mimar Alfred Rosenberg ve Karl Haushoferle birlikte, Hitler'e, mistik Doğu'nun gizemlerini öğretmiş ve Hitler'in, o yıllarda bu örgüte katılmasını sağlamıştır.


1923'te kurulan Milliyetçi Sosyalist Parti'nin yedi kurucu üyesinden biri olan Eckardt, aynı yıl içinde öldüğünde, elindeki tüm bilgi birikimini Karl Haushofer'e bırakır. Vasiyetinde ise, şöyle demektedir: «Hitler'i izleyiniz. Dans edecektir; ancak müziği ben yazdım. Onlarla temasa geçmesi için gerekli araçları kendisine verdik. Bana da sakın acımayın. Tarihi herhangi bir Almandan daha fazla etkilemiş olacağım.»
Örgüt, adını «Thule Kornen»den almıştı. «Thule», İzlanda efsanelerindeki batık bir kıtanın adıdır. Ayrıca, Grönland'ın batısında, hâlen bir Thule kenti bulunmaktadır. «kornen» ise, hem yarımada, hem de «boynuz» anlamına gelmektedir. «Thule Kornen», Thule yarımadası anlamına gelmekle beraber, Thule kentinin gerçek adı Qaanaak'tır. İki ismi beraber okuduğumuzda «Zülkarneyn» (k165) kelimesi açıkça görülmektedir (Aiberg, yaptığımız konuşmada bu konuya değinmişti).


Thule örgütü'nün sembolü, çift boynuzlu Viking miğferidir. kökleri, kayıp kıta «MU» uygarlığına dayanan bu öğretinin temel taşları, insan psikolojisinin bilinmeyen yanları ve zaman boyutları idi. amaçları, «zamanda insan ve taşıt naklini» gerçekleştirerek, dünyanın kaderini değiştirip üstün bir ırk meydana getirmek ve «üst zekalılarla» diyaloga geçmekti.
Vladimir Terziski tarafından hazırlanan «The Secrets of The Third Reich» (üçüncü reich'ın sırları) isimli video filminde, Nazi Thule ve Vril örgütü üyelerinin, dünyadışı canlılarla telepatik temas kurduklarını ileri sürülmüştür.
Thule Örgütü'nde, güneş, «Aryan»ların kutsal sembolü olarak bilinirdi. «Aryan»ın lügat anlamı, «ari ırk» ve Hint-Avrupa dilini konuşan tarih öncesi kavim (Hint-Avrupalı) demektir. Bir Tibet efsanesine göre, üç-dört 1000 yıl önce, orta Asya'da, Gobi'de çok büyük bir uygarlık vardı. Bu uygarlık, bir felaket, belki de bir atom savaşı sonucu yıkılır ve Gobi, bir çöle dönüşür. Bu felaketten canını kurtarabilenler, Kuzey Avrupa'ya ve Kafkasya'ya göç ederler. (Bu olay, tarih kitaplarında okuduğumuz, orta Asya'daki kuraklık ve göçler konusu ile uyumludur).Thule örgütü'nün ermişleri, bu Gobi göçmenlerinin, insanlığın temel ırkını (ari soyunu) oluşturduğuna inanmaktaydılar.
Haushofer, «kaynaklara dönmeyi», yani Doğu Avrupa'yı, Türkistan'ı, Pamir'i, Gobi'yi ve Tibet'i ele geçirme gereğini savunmaktaydı. Ona göre, bu bölgeleri ele geçiren, dünya'ya egemen olurdu.
Hint-Tibet mitoslarında, «uzay üstü uzay»a çıkıp zaman yolculuğu yapan «Dhurakhapalam»a, «vaidor»; UFO benzeri uçan disklere de «vimana» denilmekteydi. Hint esatirinde, vaidor'ların, Turan Dağı'nda; vimana'ların ise, Tor Dağı'ında bulunduğu, daha doğrusu inip, çıktıkları yazılıdır. Hatta, Çinlilerin, Fransızların (Kont Sédir) ve Rusların (Çar Nikola) büyük paralar harcayarak kurdukları ekiplerle Dhurakhapalam'ı arattırdıkları söylenir. General Haushofer'in de, Tibet'te bu konuda araştırmalar yaptığı söylenmiştir. Dğer taraftan, Tibet'teki lama rahiplerinin ağızbirliğiyle sakladıkları bir sırra göre, Dhurakhapalam'ın, saklandığı kutsal beldeden çalındığı ileri sürülmüştür.
Bu konu ile ilgili olarak, Aiberg'in kitaplarından birinde, satır aralarında sadece şöyle bir cümle yeralıyor: "G"nin bu aygıtı bularak, Rusya üzerinden Grönland'a taşıması ve Paul Kamenberg isimli birini zamanda iki yıl geri göndermesiyle ilgili olarak süper devletleri şok eden deneyler.
Burada sözü edilen «G»nin, Gurdjieff olduğu anlaşılıyor. Ne yazık ki, Aiberg'in kitaplarında bu konu ile ilgili daha fazla bilgi bulunmuyor.
Thule örgütü, 1943 yılına kadar Tibet'le yakın ilişkiler içersinde olmuş, karşılıklı heyetler gönderilmiştir. Hatta, 1926'da, Berlin ve Münih'e, küçük bir Hindu kolonisinin yerleştirildiği bilinmektedir (Rusların Berlin'e girişi sırasında, ölenler arasında, Himalaya ırkından gelme, Alman üniforması giymiş, üzerinde kimliği ve rütbesi bulunmayan bin kadar cesede rastlanmıştır). Nazilerin «Odessa» adlı bilim örgütünde de, üst rütbeli Tibetlilerin çalışmış olduğu saptanmıştır. Tibet kökenli «Yeşil Ejder» adlı bir örgütün de, Thule örgütü ile bağlantılı olduğu bilinmektedir..
Thule örgütü'nün merkezi, birinci dünya savaşı'ndan sonra, İstanbul'a taşınmıştır. Örgütün başkanı, Hitler tarafından İstanbul'a gönderilen, ancak daha sonra İstanbul'da intihar süsü verilerek öldürülmüş olan (Türk literatüründe «gizli Müslüman baron» diye anılan), «Baron Rudolf von Sebottendorff» (diğer adıyla, «Rudolf Glauer»)dir. Araştırmacı yazar Jason Bishop, Baron Sebottendorff'un, İslam mistizmi ve süfizmini tüm ayrıntılarıyla çok iyi bilen ve tarikatlarla doğrudan teması olan bir kişi olduğunu belirtmektedir.
Baron Sebottendorff, 1933'te yayınlanan, «Before Hitler Came» (Hitler'den Öce) isimli kitabında, Nazi liderlerinin gizemli çalışmalarını konu almış ve kitap, bu nedenle Gestapo tarafından yasaklanmıştır. Haushofer ve Hanussen ile birlikte, Gurdjieff de Müslüman olmadan önce bu örgüte mensuptu. Diğer bir örgüt üyesi olan Rudolf Hess'in de Müslüman olduğu ileri sürülmüştür. Hitler'in, Thule örgütü'ne 1920 yılında katıldığını daha önce belirtmiştik. Zig-Zag grubu ile bir süre bağıntılı olarak çalışan Thule örgütü'nün hitler tarafından nazi'leştirilmesinden sonra, Zig-Zag grubu, bu örgütle ilişkisini kesmiştir.
En büyük hedefi, zaman yolculuğunu gerçekleştirerek dünya'nın kaderini değiştirmek olan Thule örgütü'nün, bu amaca ulaşacak teknolojiye erişebilmek için, tarih öncesi üstün aryan uygarlığının yaşadığı Hindistan ve Tibet'e kadar uzandığını görüyoruz Hızır'ın öğrencisi olarak zaman yolculuğunun sırrına eren Mevlana Halid-i bağdadi'nin de, Mekke-i Mükerreme'de kendisine söylendiği üzere, Hindistan yollarına düştüğünü ve cihanabad'da irşad edildiğini daha önce belirtmiştik. Dolayısıyla, görüyoruz ki, zaman yolculuğunun sırrı, her iki taraftan da Hindistan ve Tibet taraflarına doğru uzanıyor. diğer taraftan, Gurdjieff ve Haushofer'in hem Thule, hem de Zig-Zag mensubu olmaları, Thule örgütü'nün, Bağdadi'nin zaman yolculuğu etkinliğinden haberdar olduğunu akla getiriyor. Zig-Zag grubu'nun, Thule örgütü ile ilişkisini kesmesi, belki de Nazilerin, zaman yolculuğu teknolojisini siyâsî amaçlarla kullanmak istemelerinden kaynaklanmıştır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...