26 Şubat 2015

Thule Örgütü ve Adolf Hitler



Thule Örgütü ve Adolf Hitler

Bir ezoterik öğreti ve örgüt...
Şurası hiç de ilginç değildir ki, Thule Örgütünün sembolü, çift boynuzlu Viking miğferidir. Söylemsel kökleri, kayıp kıta Mu'ya dayanan bu öğretinin temel konusu, insan psikolojisinin derinlikleri ve zamandır. Kimileri bu çift boynuzlu miğferin bir wormhole tünelini simgelediğini düşünmektedir.

(...Yanınızdakilerle birlikte bir zamandan başka bir zamana sıçrayabilmektesiniz! Bu yanınızdaki, bir çakmak da bir uçak da bir uzay gemisi de bir fabrika da olabilir!)

Thule örgütü'nün amaçlarına gelince; bunlar özetle :

1. Zamanda gidip gelen üstün yaratıklarla ilişkiye geçmek,
2. Üstün bir Âri ırk oluşturmak: (Bunun için de saf bir Cermen ırkı oluşturup pan-Cermenik bir Alman İmparatorluğu'nu kurmak ve bu imparatorluğu Âri ırkın oluşturulmasında kullanmak) ve bu arada,
3. Hıristiyanlık öncesi antik Alman kültürünün yeniden uyandırmak,
4. Böylece dünyanın yazgısını değiştirmek ve
5. Mu uygarlığına ulaşmaktı.

Gizlici örgüt ve öğreti olarak Thule'nin felsefesine gelince; Bunu Eckart, şöyle açıklıyordu: "Thule'nin tüm sırları, eski bir kayıp uygarlığa dayanır. İnsanoğlu ile dış zekalar arasında bazı varlıklar, bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadır. İşte bu güçtür ki, Almanya'yı dünyaya egemen kılacaktır". Bu sözler, Nazizmin de temelini oluşturuyordu.

Dikkat edilirse bu sıralamada adı geçen öğreti ve örgütlerin, aslında yeterince heterojen bir kök ve geçmişe sahip olmadıkları görülür. Üyelerin çoğunluğunun Hıristiyan görünmelerine karşın, Thule için bu bile gerek ve yeter bir koşul değildir. Açıkçası, Thule'nin üye ve öğreti olarak içeriğini netleştirmek oldukça zordur. Bu içerik içinde Pagan, Cermen, Gnostik, Kabalacı yani Yahudi mistizmi, Âri ırk ve bolca Katolik unsurlar vardı. Yani, Thule'nin oluşumu tek tip ve homojen değildi. Bir kök, Tötonlara giderken; öbürü, Cermenlere; bir başkası, Mu'ya; bir başkası, Hint ve Tibet Aryenlerine; bir başkası, Tapınakçılara; bir başkası ise doğrudan Masonlara gidiyordu. Saydığım ve saymadığım birçok öğe ve etken, kolayca Thule'de bir araya gelebiliyorlardı; çünkü ortak ve temel bir konu vardı: Zaman gezmenliği!

19. yüzyılın başında, Almanya'da aşırı sağ eğilimleri ve birbirleriyle de yakın ilişkileri olan Tapınakçılığa bağlı 3 örgüt kurulmuştu: Armanenschafft, Ordo Templi Orientis ve Ordo Novi Templi. Her üçü de Tapınakçıydı. Bu 3 örgütün en önemli işlerinden biri, Germenorden (Alman Tarikatı) adlı örgütün kurulmasına katkıda bulunmalarıydı. Bu Alman Tarikatı, 1912'de kuruldu ve Âri ırkın varlığına ve üstünlüğüne inanıyordu.

1. Dünya Savaşı sırasında ateşli Alman milliyetçilerini organize etmişti. Onu önemli kılan asıl şey ise, Thule örgütünün oluşmasına önayak olmasıydı. Thule Derneği ya da Almanca adıyla "Thule Gesselschaft".

Thule Derneği'nin kurucusu, "Baron Rudolf von Sebottendorff"tur. Diğer adıyla Rudolf Glauer.Yüksek öğrenimini yarım bırakıp, gemilerde 3 yıl elektrikçi olarak çalıştı. Böylece birçok yer gezmiş oldu. Uzak Doğuya, ezoterik öğreti ve gruplara da ilgisi bu sayede oluştu. Bu gezileri sırasında simya, astroloji ve Kabala üzerinde çalışmış, Gül-Haç felsefesi üzerinde de uzun araştırmalar yapmıştı.

Türkiye'de onu "Gizli Müslüman Baron" olarak biliyorlardı. Sufizmi ayrıntılı biçimde biliyordu. Birçok tarikatla ilişkisi vardı. Güçlü bir Mason kariyerine sahip olarak özellikle, Bektaşilikle ilgilenmişti.

Rudolf Hess: Bu topluluğa ilk katılanlardan biri kimdi dersiniz? Rudolf Hess; Hitler'in kötü yoldaşı! Antisemitik düşünceleriyle ünlü, "Oyuk Dünya Kuramı"nın babası, Aryan ırkının varlığına ve üstünlüğüne inanan, ezoterik ve inisiyatik tarikatlarla bağlantılı bir bilim insanıdır.

Barış görüşmeleri için İngiltere'ye gönderildi ama orada tutuklandı. Spandau cezaevinde ömür boyu hapse mahkum edildi.

Haushoffer: Thule'nin en önemli ve etkili üyelerinden biri. 1869 doğumlu. Bir bilim insanı, Münih üniversitesinde profesör. Profesör ve general. Hitler'le onu tanıştıran Rudolf Hess'ti. Kavgam'ı Hess ve Haushoffer yazdırmıştı Hitler'e. Nazi Partisi için Gamalı Haçı seçen de oydu. Deitrich Eckart'tan sonra Hitler'i en çok etkileyen ikinci insandı. 1934'de genç bir general ve çok güvenilir bir kâhindi. Düşmanın saldıracağı yeri, saati ve mermilerin düşeceği yerleri söylüyordu. Hitler'e de Paris'e ne zaman gireceğini, nerede ne kadar dirençle karşılaşabileceğini söylemişti. Rooswelt'in ölüm tarihini de doğru olarak vermişti.

Uzak doğuda uzun yıllar resmi görevde bulundu. Japonca biliyordu. Ona göre Alman ırkının kökleri Orta Asya'daydi. Aslında o da bir Gurdjief öğrencisiydi. İkisi de Tibet Locası'na üyeydiler ve bu Tibet Loca'sının dünyanın altında yaşayan ve insandan daha üstün bir tür ile ilişkisinin olduğuna inanıyorlardı. Hitler, Himmler, Goring, fizikçi Morell de aynı locanın üyeleriydiler.

Thule, derneğinin özünü şöyle açıklıyordu: "Thule'nin tüm sırları eski kayıp bir uygarlığa dayanmaktadır. İnsanoğlu ile dış zekaların arasında bulunan bazı aracı varlıklar bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadırlar. Bu güç Almanya'yı bütün dünyaya egemen kılacaktır. Yine bu güç ve bu gücün kaynağı, geleceğin üstün insanının ortaya çıkması için imkan sağlarken, insan türünün de değişimine yol açacaktır. İşte bu ifadeler özet olarak Thule'nin da Nazizmin de temelini oluşturmaktadır."

Yaşlı bir okültist kadının kendisine yıllar önce anlattığı "Almanya'yı kurtaracak Mesih" prototipini Hitler'de görmüştü. Bu yüzden de bu genç adamın elinden tuttu, onu Thule'nin zengin ve etkili üyeleriyle tanıştırdı. 1923'te kurulan Milliyetçi Sosyalist Parti'nin yedi kurucu üyesinden biriydi. Aynı yıl öldüğünde, elindeki tüm bilgi birikimini Karl Haushofer'e bırakmıştı. Vasiyetinde ise, şöyle diyordu: "Hitler'i izleyiniz. Dans edecektir; ancak müziği ben yazdım. Onlarla temasa geçmesi için gerekli araçları kendisine verdik. Bana da sakın acımayın. Tarihi herhangi bir Alman'dan daha fazla etkilemiş olacağım."

Eckart ve Rosenberg, 1920'de Hitler'le tanıştılar ve onu 3 yıl sıkı bir eğitimden geçirdiler. Hitler'e doğu ezoterizmini, gizli dilini ve bu dille konuşmayı öğreten Eckart'tı. Öğretisini iki bölümde Hitler'e aktarmıştı: Gizli öğreti ve propaganda.

Bu da gösteriyor ki, Hitler üzerinde birinci derecede etkili olan bir isimdir. 1923'te Nazi partisi kurulduğunda Kurucu yedi üyeden biriydi.

Hiç kuşkusuz, Hitler'in ve Nazi Partisinin Thule'nin bir ürünü olduğu söylenebilir. Onun da Thule'ye derin ilgi duyduğu, onayladığı, çalışmalarını yakından izlediği, zaman zaman derneği ziyaret ettiği doğrudur. Hiç kuşkusuz, onun akıl hocaları ve yaratıcıları oradaydı. Hitler'i tetikleyen, eğiten, ideolojisini, düşünce yapısını veren, hedeflerini belirleyen onlardı.

Eckart başta olmak üzere Alfred Rosenberg ve Karl Haushofer Hitler'e çok zaman ayırmışlar, ilgi göstermişler ve onu eğiterek hazırlamışlardı. Özelikle Eckart, Hitler'e mistik doğunun gizemlerini öğretmiş ve Thule'nin temel değer ve öğretisini benimsetmişti.

Thule'de Güneş, Aryanların kutsal sembolü olarak bilinirdi. Bir Tibet söylencesine göre, üç-dört 1000 yıl önce, Orta Asya'da, Gobi'de çok büyük bir uygarlık vardı. Bu uygarlık yıkıldı ve Gobi de bir çöle dönüştü. Buradan canını kurtarabilenler, Kuzey Avrupa'ya ve Kafkasya'ya göç ettiler.

Thule Örgütü'nün ermişleri, bu Gobi göçmenlerinin, insanlığın temel ırkını (Âri soyunu) oluşturduğuna inanıyorlardı. Bu yüzden General Haushofer, kaynaklara dönmeyi istiyor, bunun için de Doğu Avrupa'yı, Türkistan'ı, Pamir'i, Gobi'yi ve Tibet'i ele geçirmeyi planlıyordu. Ona göre, bu bölgeleri ele geçiren, Dünya'ya egemen olacaktı.

Hiç kuşkusuz, Hitler'i siyasete sokan, yükselten ve ona mali destek bulan da Gamalı haçı Nazi bayrağı yapan da Thuleydi.

Thule, temelinde, o bir tür Zaman Gezmenleri Derneğiydi! Hitler'i seçmesinin temel nedeni, Hitler'in birçok özelliklerinin yanısıra onun zaman gezmenliğine duyduğu ilgiydi. Bu durum Hitler'de Thule'ye karşı direnilemez bir çekim oluşturuyordu. Ayrıca Hitler sıkı bir ezoterikçiydi. Öne çıkmağa, kahraman olmaya meraklıydı ve tipik bir medyumdu! Onun bu özellikleri de Thule'nin ona çekilmesini sağlıyordu.

Şimdi Hitler'in biraz da medyumsal-parapsişik yönünden söz edelim: Zaten tamamı kırklara karışmış bir kasabada doğmuştu. O kasabada ruhlardan, medyumlardan geçilmiyordu! Kendisinin de medyumik yeteneği vardı. Bir çok vizyonlar gördüğü, birçok bilgiler ifade ettiği bilinmektedir. Hitler'in çevresindekilerin görmediği fakat kendisinin gördüğü, birçok varlıktan söz ettiği kayıtlara geçirilmiştir. Hatta bu yüzden şizofren olduğundan bile kuşkulanılmıştır. Onun hitabeti ve kitleleri etkilemesi de birçok kişilerce parapsişik bir yetenek olarak algılanır. Keza yakın çevresi Hitler'in geceleri "Büyük Ruh" ismini verdiği bir bedensiz varlıktan geleceğe dair bilgi aldığı söylenir.

Bu bilgilerden sonra büyü, mitler, Büyük Ruh, Mu, Thule, zaman gezmenliği, Şamballa derken, Hitler'in nasıl bir zihinsel karmaşaya sürüklendiğini açıkça görüyoruz. Hess, Oyuk Evren kuramı yanında bir de buzul kozmozdan ve bir Buz Çağı'ndan söz ediyordu. Hitler kendi döneminde bu buz çağının ateş çağına dönüşeceğine inanmıştı. Üstelik bu çağı başlatmak için de kendisi seçilmişti! Rusya buzuluna orduyu yazlık elbiseyle göndermesinin nedeni buydu!

Hep bunlar, kara büyünün, Şamballa'nın, Büyük Ruh'un (aslında Einstein'le de bağlantılı olduğu düşünülen bir zaman yolculuğu grubuyla gelen, zaman Volf Messing'in telepati gücünün) marifetiydi.

Böylece süreç tapınakçılardan başlıyor, Masonlara bulaşıyor Germonerden'i (Alman Tarikatını) doğuruyor ve o da Thule'nin doğuşunu hazırlıyordu. Sonra Thule örgütü kendi etkisi altında zaman gezmenliği uğruna Hitler'i ve Nazi Partisini yaratıyor. Âri Irk'la dünyanın kurtuluşu ve zaman gezmenliği uğruna Naziler, Doğu gizliciliğine bulaşıyor ve sonunda 2. Dünya Savaşı ortaya çıkıyordu.

Bir çok başka amaç ve ideallerle kuşatılmasına ya da zenginleştirilmesine karşın Thule'nin merkezî konusu yine de Zaman'dı ve bu durum Hitler'in onlarla daima ilişkide olması için için yeterliydi.

Hitler'in eski uygarlıklara, mitolojilere olan ilgisi de Thuleyle örtüşüyordu. Doğa yasalarının üstüne çıkmak istemesi ve bu yüzden büyü ile ilgilenmesi de öyle. Bir farkla ki, Thule ileri gelenlerinin hiçbiri kendini böyle ortaya atmamasına karşın Hitler, güç ve imperium uğruna kırklara karıştığına ve seçilmiş olduğuna inanıyor ve dünya egemenliği fikrine lâpinler gibi atlıyor ve öne çıkıyordu.

HİTLER NAZİLER ve SEKÜLERİZM

Peki din ve dindarlık bakımından Hitler'in durumu neydi? O, sağın neresine düşmekteydi? Düz tarih bile, Hitler ve Naziler konusunda, din söz konusu olduğunda, bir garipliğin olduğunun farkındadır. Ortaya konan fotoğraflarda bir tuhaflık vardır gerçekten de... Marksizm'le silahlı mücadele, yoğun bir Yahudi katliamı ve kiliseye çok soğuk bir yüz. Sağın da solun da neresine düştüğü belirsiz bir kimlik bu. Bence güce soyunmuş bir ezoterizmin tipik örneği. Tapınakçıların da soğuk ve din dışı bulunmalarının nedeni sanırım buradadır.

Ne ki, sonuçta Hitler de tüm güce soyunan ezoterik öğreti yandaşları gibi, lâikliğini korumaktadır. Güç isteğinin girdiği yürekte Tanrı yada evrensel sevgi barınamamaktadır. Açık olan budur. Tanrı'nın (evrensel birliğin) çıktığı gönle de genellikle güç isteği egemen olmakta ve bu da eski Mısır'ın Tanrı-Kral misyonuna giden yolun kapısını aralamaktadır. Bu ne tapınakçıların ne başka misyonsal eğilimlerin ne de Nazilerin sorunudur...

Sekülerleşmenin gerçek kaynağı, ırkçılık değil, güç isteğidir ve bu güç isteği, zamanımızdaki bazı gizlici örgüt ve öğreti yandaşlarını bugün, dünya imparatorluğuna soyunma noktasına getirmiştir. Oysa ki demaokratik, katılımcı, daha hoşgörülü ve sevgi dolu bir dünya gerçeği için daha uzun ömürlü bir insan uygarlığı için çoğulcu bir yönetim söz konusu olmalıdır.

Bu anlamda Devletlerin kendi aralarında savaş kararı alamadıklarını, savaş kararını almada kapitalist dünyada sömürü üzerine dayanan kar ve çıkar hesaplarının tehlikeye girdiği bu güç efendilerinin yani uluslararası büyük finans şirketlerinin bunda etkili olduğunu belirtmek gerekir. Demek ki, sanayileşmenin gündeme geldiği bu dünya arenasında savaş çıkaranlar, terörizmi bir şekilde destekleyenler işte bu güç efendileridir. Rasyonel değil de güdüsel güç isteğinin sonuçları daima savaştır. Bunun artık görülmesi gerekir. Birey, bu noktada kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarının önüne almaktadır.

Gamalı Haç'ın (Svastika) NSDAP'a Thule Örgütü tarafından yerleştirildiği doğrudur. Fakat aslında o, arşetipik bir şeydir. Onda paganik kökler de bulmak olanaklıdır, ama paganlığa mal etmek de yanlıştır. O, yalnızca Kabalacılığın tekelinde de değildir. Onun umulmadık kadar gerilere giden bir tarihi olduğu doğrudur. Söylentiye göre, Thule bu sembolü Mu uygarlığından alıp Nazi Partisi'ne amblem yapmış. Mu tabletlerinde gerçekten de bu sembol vardı ve Mu'ya özgü gizli bilgiler içeren çok önemli bir semboldü. Bu sır, çok sıkı eğitimden geçmiş, eski Mısır ve Tibet rahiplerince de biliniyordu ve onlar tarafından korunuyordu.

Bu sembol bir de iki yeraltı uygarlığı olan Şamballa ve Agartha'da kullanılıyordu. Nazilerin önde gelenleri de (yedi kurucu üye) bu sırrı öğrenmişlerdi ve bu bilgi de doğal olarak Tibet'le olan ilişkileri sayesinde ele geçirilmişti. Onların gamalı haç hakkında edindikleri bilgi Şamballa'dan geliyordu ve Şamballa pek de hırlı bir uygarlık ve güç olarak bilinmiyordu. Temeli şer ve karanlıktı. Bu da bize Hitler'in haklı olarak, nereye yakalandığı ve nereye hizmet ettiği hakkında bir fikir vermektedir.

Gamalı Haç'ın, Thule'nin Tapınakçı kökenine uygun olduğu da doğrudur ama bu sembol Tapınakçıların da tekelinde değildir. Ona eski Hint mandalalarında da Cengiz Hân'ın yüzüğünde de rastlıyoruz! Öbür taraftan, Kabalistik ve Masonik kaynaklarda, Siyon yıldızıyla iç içe kullanıldığı da doğrudur.

Haushoffer'ın Hindistan'daki çalışmaları sırasında bu sembolü görüp etkilenerek aldığı ve Nazi bayrağı yaptığı da söyleniyor. Aslında Gamalı Haç şekil olarak başka bir şeymiş de o şekli ters çevirerek Gamalı Haç yapmış. Hah! İşte burası ilginçtir. Ters çevirdiği orijinal örnek acaba neydi dersiniz?

UZAKDOĞU BAĞLANTILARI

Thule ve onun bir uzantısı olan Nazi Partisi, aktüel ve siyâsî alanda dünyayı ateşe vermişti ama bunlar başında da sonunda da ezoterik içerikli ve nitelikliydiler.

Hess, Oyuk Dünya kuramı geliştirmişti. 1930'larda tümüyle Atlantis gibi kayıp kıta ve toplumları araştırmaya adanmış dergiler çıkıyordu. Otto Rahn 1938'de Güney Fransa'da "Kutsal Kâse"yi aramaya girişmişti. Bu kâse son yemekte kullanılan şarap kabıydı ama olağanüstü bir sırrı da beraberinde taşıyordu. Ahit Sandığı gibi bir güç yaydığına inanılıyordu.

Thule'nin Tibetli rahiplerle de ilişkileri vardı ve Dalai Lamayla iyi ilişkileri olmuştu.

Bu uzak doğu ilişkilerinin temelindeki nedenler;

· Âri ırk
· Ezoterizm ve
· Zaman gezmenliğiydi.

Thule de, Nazi ileri gelenleri de tarih öncesi Ariyan ırkının Hindistan ve Tibet'te hâlâ var olduğuna inanıyorlardı. Öce Cermen ırkını saflaştırıp, bu ırkı Âri ırkın ortaya çıkması için hizmete koşacaklardı. Yani doğu ezoterizmini tanımak, oraya bağlanmak ve orayla ilişkide olmak zorundaydılar. İşte o nedenle, Thule Örgütü 1943 yılına kadar Tibet'le yakın ilişkisini sürdürmüş, birbirlerine karşılıklı heyetler göndermişlerdir.

Bu ilişki, çok derin, anlamlı ve yoğundu; çünkü temelinde Âri ırk, uçan daireler ve zaman gezmenliği vardı! Bu Thule'yi de Hitler'i de çok yakından ilgilendiriyordu. Bu ilişki konusunda ümitlenip heyecanlanmamaları olanaklı değildi. Çünkü uzak doğu yalnızca ezoterizm yönünden değil, uçan daireler ve zaman gezmenliği bakımından da görmezden gelinemez bir kaynaktı.

Hint-Tibet mitlerinde, zaman yolculuğu yapan Dhurakhapalama, Vaidor; UFO benzeri uçan disklere de Vimana denilmekteydi. Hint mitlerinde, Vaidor'ların, Turan Dağı'nda olduğu; Vimana'ların ise, Tor Dağ'ında bulunduğu, daha doğrusu inip, kalktıkları yazılıydı. Hatta, Çinlilerin, Fransızların (Kont Sédir) ve Rusların (Çar Nikola) büyük paralar harcayarak kurdukları ekiplerle Dhurakhapalam'ı arattırdıkları söylenir. General Haushofer da Tibet'te bu konuda araştırmalar yapmıştı. Onu Gurdjief bulmuştu ve Kamensky diye birini iki yıl ileri yani zamanda iki yıl geleceğe göndermişti.

Şu da var, Thule ve Nazi partisinin bu Uzakdoğu ilişkisi pek tekin bir şey değildi ve Hitler'e de Almanlara da pahalıya patladı. Çünkü birçok araştırmacı, Nazilerin, aslında çok daha karanlık bir örgütün görünen yüzü olduğuna inanmıştır. Bunun için nedenler yok da değildir. Çünkü birçok toplantıda, Nazi Partisi'nin ileri gelenlerinin yanında doğulu, tipler görülmüştür. Bunların Nazilerin iplerini ellerinde tutan Tibetli rahipler olduğuna inanılıyordu.

1840'larda Almanya'da "Agarta"dan söz ediliyordu. Bu söylenceye göre, yeraltında bir krallık vardı. Buranın kralı, dünyadaki birçok kralı denetiminde tutuyordu. O, dünyanın efendisiydi ve çok yakında da Dünya krallığını gerçekleştirecekti.

Yaygın kanıya göre, büyük bir olasılıkla Hitler onun bir numaralı adamıydı. Doğrusu Hitler de buna hiç hayır diyecek gibi görünmüyordu; çünkü elinde Amerika'nın bile işgaliyle ilgili planlar vardı. İtalyanlar, Afrika'yı; Japonlar, Asya'yı yöneteceklerdi.

1926'da Berlin ve Münih'e küçük bir Hintli kolonisi yerleştirilmişti.

Ruslar, Berlin'e girdiklerinde; ölüler arasında bin kadar alman üniformalı ama kimlikleri olmayan Tibetliliyle karşılaşmışlardı.

Nazilerin "Odessa" adlı bilim örgütünde, üst rütbeli Tibetliler de bulunuyordu.

Thule'nin, Tibet kökenli "Yeşil Ejder" örgütü ile de bağlantıları bilinmektedir.

2. Dünya Savaşı'nın sonunda yıkılan Nazi karargahında 12 Tibetli rahibin ne işi vardı? Öceleri buna bir anlam verilmemişti. Çünkü eylem zamanıydı; kimsenin soru soracak yorum yapacak durumu yoktu.

THULE örgütünün temel amacı zamanı saptırıp gelecekteki dünyada NAZİ egemenliğini sağlamaktı.Thule Örgütü'nün Hitler tarafından Nazi'leştirilmesinden sonra, Nazilerin, zaman yolculuğu teknolojisini siyâsî amaçlarla kullanmak istemişlerdir.

Örneğin satır aralarında, zaman gezmenliğinin fazla uzak olmayan bir zamanda başlayacağı... Bunun için ışık quantlarının bulunması daha doğruşu anlaşılması gerektiği, bu konuda herşeyin Thule'nin yapacağı deneylere bağlı olduğu filan... gibi ilginç bilgilerin varlığından da bahsedilmektedir. Bu ne demek? Thule'nin var ve devam ettiği demek. Zaman üzerine deneyler yaptığı demek!. Thule örgütüne dahil olan bilim insanları magnetizmal alanlar içinde cisimleri geçmişe ve geleceğe doğru yürütebileceklerini düşünüyor ve iç içe dünyalar ve boyutlar gerçeğinden söz ediyorlardı.

Kitap kurdu olan çok yönlü araştırmacılar NAZİ bilim insanlarının bu konudaki çalışmalarının Amerika'daki Philadelphia deneyine, Montauk projesine ve oradan da 51.inci UFO araştırma üssüne doğru uzanan ilginç bir bağlantı ağını içerdiğini sezecektirler. Belki bu bağlantı doğrudan planlı bir bağlantı değil ama sonuçta bir şekilde bu bilgiler bir yerlerde kesişiyor.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...