Tapınak Şövalyeleri,
Mason Biraderler
ve İlluminati
İlluminati şebekesini oluşturanlar, hem Masonluk hem de Tapınak Şövalyeleri hareketiyle bağlantılı olan kişilerdi. Tapınak Şövalyeleri, Mason Biraderler ve İlluminati Şebekesi'nin fikirlerini, tören biçimlerini, beyin yıkama metotlarını ve simgelerini bağımsız bir bakış açısıyla inceleyenler bunların hepsinin de aynı kaynaktan beslendikleri ve aynı amaca hizmet ettikleri üzerinde ittifak etmektedirler.
İlluminati şebekesinin Ortaçağ'daki Siyonizm hareketi olarak nitelendirebileceğimiz Tapınak Şövalyeleri'nin diğer adıyla Templiye tarikatının bir devamı olduğu konusunda fikir veren bazı bilgileri burada aktarmak istiyoruz:
Nesta Helen Webster'in "Secret Societies and Subversive Movements" adlı eserinde ünlü büyücü ve okült uzmanı Cagliostro'nun İlluminati şebekesine katılması münasebetiyle düzenlenen tören hakkında şu notlar aktarılıyor:
İçi evrak dolu demir bir sandık açıldı. Töreni yöneten kişi sandıktan el yazması bir kitap aldı ve ilk sayfasını okudu: "Bizler, Templiyelerin Büyük Üstatları..." sözlerini kanla yazılmış bir and izliyordu. Söz konusu bu kitap, "İlluminizm"in aslında tüm monarşilere ve kiliseye karşı bir nifak olduğunu, ilk saldırının Fransa tahtına yöneleceğini ve Fransa'da krallığın çökertilmesinden sonra sıranın Roma'ya geleceğini belirtmekteydi.
Burada vurgulanan konular gerçekten üzerinde durulması gereken şeylerdir: Birinci olarak: El yazması kitabın bir sandıkta saklanması ve törende oradan çıkarılması işlemini ele alalım. Sandık, Yahudi literatüründe özel bir mana taşımaktadır. Yahudilerin bu konudaki dinî anlayışlarına temel teşkil eden hadiseye Kur'an-ı Kerîm'de de işaret edilir. Talut ve Calut kıssasında Talut'un komutanlığının ilahi bir hükme dayandığını bildirmek için o dönemin peygamberinin verdiği bilgi hakkında şöyle buyrulur: "Peygamberleri onlara: "Onun hükümdarlığının belgesi, size, içinde Rabbinizden bir ferahlık ve Musa ailesiyle Harun ailesinin geriye bıraktıklarından arta kalanların bulunduğu ve meleklerin taşıdığı Tabut'un gelmesidir. Eğer iman ediyorsanız, bunda sizin için bir delil vardır" dedi." (Bakara, 2/248)
Burada tabut ile kastedilen bir sandıktır. Yahudiler bu sandığın bugün hala dünyada dolaştığına inanırlar. O sandığın taşıdığı manayla irtibatlandırmak için de el yazması kutsal kitaplarını özel bir sandık içinde saklarlar. Dini törenlerinde kitaplarını bu sandıktan çıkarır, tören sonrasında yine özenle sandığa yerleştirirler. 2. olarak: Kanla yazılan and üzerinde durmak gerekir. Kan sembolü, Siyonizmde ve bu ideolojinin temelini oluşturan dinî literatürde sıkça kullanılan bir semboldür. Ancak kanla ilgili semboller genellikle gizli tutulur. (Necip el-Kiylani'nin "Yahudinin Kanlı Böreği" adıyla Türkçe'ye tercüme edilen tarihi ve belgesel romanında, Siyonizmin temelini oluşturan dinî literatürdeki "kan" kutsamasına işaret eden önemli bilgiler ve belgeler mevcuttur.) Üzerinde durulması gereken 3. husus İlluminati'nin aslında kiliseye karşı olduğu hususudur. Tapınak Şövalyeleri de kiliseye karşı tavır alan ve Hıristiyanların dinî değerlerine hakaret eden bir hareketti. Fakat bu konuda izledikleri tutum tepkilere yol açınca ve birçok idam cezasına kapı açan yargılamalara sebep olunca söz konusu tarikat yeraltına çekilmiş, ardından farklı bir yüzle ortaya çıkmıştı. Fakat bu farklı yüzünde Hıristiyanların değerlerini hedef alan, bu değerlere hakaret anlamı içeren tavırlar pek dışa yansıtılmıyordu. Gerçekte ise bu konuda değişen bir şey yoktu. Aradaki tek fark bu düşmanlığın artık bir "nifak"a dönüşmesiydi ki bu husus da yukarıdaki notta vurgulanmaktadır. Dördüncü husus İlluminati'nin Avrupa'daki monarşilere karşı bir hareket olduğunun vurgulanmasıdır. Bu tutum özellikle entelektüel kesimin ilgi ve desteğinin kazanılmasının en önemli sebebiydi. Ne var ki entelektüel kesimde ortaya çıkan monarşi karşıtlığının İlluminati tarafından yönlendirilmesi, monarşik düzenlerin yerine geçecek yönetimlerin tek merkezden kontrol edilmesine ve bu kontrolün de İlluminati şebekesinin elinde olmasına fırsat verecekti. İlk doğuş yeri olan Bavyera'da yasaklanmasından sonra ağırlık merkezini Fransa'ya taşıyan İlluminati hareketinin bu ülkedeki monarşik düzene karşı çalışmalara ağırlık vermesi dikkat çekmektedir. Daha önce de söz ettiğimiz üzere, İlluminati'nin bir devamı durumundaki Jacobin Kulübü'nün üyeleri monarşik düzeni yıkıp yerine Yeni Dünya Düzeni yahut Evrensel Cumhuriyet olarak adlandırdıkları yeni bir yönetim getirmeyi bir ideal olarak görüyorlardı. 1785'te Almanya'dan kovulan İlluminati'nin Fransa'da bu çalışmaları hızlandırmasının üzerinden çok fazla zaman geçmeden 1789'da Fransız İhtilali'nin gerçekleşmesi bir tesadüf olmasa gerek.
Fransız İhtilalini hazırlayan sebepleri ve gelişmeleri incelediğimizde çok ilginç şeylerle karşılaşırız. Bakın William T. Still'in New World Order adlı eserinde ne deniyor:
"1789'un ilkbahar ve yaz aylarında İlluminatilerin tahıl piyasasında gerçekleştirdikleri manipülasyonlar sonucunda yapay bir buğday darlığı yaratıldı. Bu durum o denli geniş bir açlığa yol açtı ki, tüm ülke kısa zamanda ayaklandı. Olayların başını çeken kişi, Fransa Büyük Doğusu'nun Büyük Üstadı Orleans Dükü idi. İlluminatiler, halkın çektiği acıları bir araç olarak kullanarak yarattıkları huzursuz ortamın ihtilalci eylemlerine yararlı olacağını planlamışlardı. Gerçekten de, besin stoklarını bloke ederek ve Ulusal Meclis'te tüm reform girişimlerini engelleyerek, durumu iyice kötüleştirdiler ve halkı tam anlamıyla açlığa mahkum ettiler...
14 Temmuz günü Bastille yağmalandı. Özgür bırakılan tutuklu sayısı yalnızca yediydi. Fransız tarihçiler bugün, eylemin asıl amacının Bastille'i yıkmak ve tutukluları kurtarmak olmadığını belirtiyorlar. Asıl amaç Bastille'de saklanan barut ve silâhları ele geçirmekti. Böylece silâhlanan Jakobenler, 22 Temmuz gününden başlayarak o güne dek eşi görülmemiş ve titizlikle planlanmış bir ihtilâl girişimini sahneye koydular. Bu dönem, tarihte "Büyük Korku" diye adlandırılacaktır...
Öncelikle tüm ülkede eşzamanlı bir panik duygusu yaratıldı. Köyden köye, kentten kente giden atlılar, yurttaşlara "haydutların!" yaklaşmakta olduğunu ve kendilerini korumak istiyorlarsa silâha sarılmaları gerektiğini bildirdiler. Ayrıca, tüm bu olayların sorumlularının malikânelerde ve şatolarda gizlendikleri, bizzat kralın buraları ateşe vermelerini buyurduğu yurttaşlara söylendi. Fransa kralına bağlı olan halk bu emirlere uydu. Artık alevlerin denetlenmesi imkansızdı, yağma ve yıkım sürerken, anarşi gittikçe yaygınlaşıyordu...
Paris sokakları teröre teslim olmuştu...1793 Kasım'ında tüm Fransa'da rahiplerin öldürülmeye başlanması, dine karşı bir kampanyanın yürürlüğe girdiğini ortaya koyuyordu. Tüm mezarlıklara, İlluminatilerin ünlü sloganı olan "Ölüm Sonsuz Bir Uykudur" sözlerini içeren yazılar asılmaya başlandı. Paris'teki kiliselerde "Akıl Bayramları" adı altında eğlentiler düzenleniyor, fahişeler tanrıça gibi tahta çıkarılıyorlardı. Bu törenlerin bir adı da "Exoterion"du ve Weishaupt'un kaleme aldığı "Aşk Tanrıçasının Kutsanması" adlı bir şiiri örnek alıyorlardı...
Thomas Jefferson, 3 yıl süren Fransa elçiliğinden 1791'de Amerika'ya geri döndüğünde, tüm bu kıyımı "ne güzel bir ihtilal" diye tanımlamış ve tüm dünyaya yayılmasını umut ettiğini yazmıştır. Jefferson, neredeyse tüm Fransa halkının Jakoben olduğuna inandığını açıklamıştır. Ona göre, bu büyük çoğunluk, ulusal iradeyi açıkça ortaya koymaktaydı...
1793 yılının sonlarına doğru, yeni ihtilal yönetimi sayıları yüz binlere ulaşan işsizlerle yüz yüze kaldı. Devrimi'n önderleri, sonradan bütün diktatörlerin taklit edeceği yeni bir "terör" projesini uygulamaya geçirdiler: Nüfus azaltılması
Amaç Fransa'nın 25.000.000'a ulaşan nüfusunu 16.000.000'a indirmekti. Robespierre, nüfusun azaltılmasını kaçınılmaz buluyordu.
Nüfusun azaltılmasıyla görevli ihtilal komitesi üyeleri, gece gündüz harita başında her kentte kaç kellenin kopartılması gerektiğini hesaplıyorlardı. Devrim mahkemeleri kimlerin ölmesi gerektiğine karar veriyor ve sonu gelmez bir kurban sürüsü giyotinin yolunu tutuyordu. Yalnızca Nantes'te, bir gece içinde 500 kimsesiz çocuk kent mezbahasında öldürülüyor, 144 yoksul kadın nehre fırlatılıyordu."
Fransız İhtilali'nde masonların rolüne işaret amacıyla Nesta Helen Webster de "Secret Societies and Subversive Movements" adlı eserinde şunları yazıyor: "1789'da krallığın yıkılmasıyla birlikte, 10 Ağustos'tan başlayarak 3 renkli Fransız bayrağı ihtilalin kızıl bayrağıyla değiştirildi. "Yaşasın Kral Orleans" çığlıklarıyla masonların "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" seslenişi sokakları kapladı."
İşte böyle bir ihtilal, dünyadaki kalabalık kitleleri yönlendiren medya organı tarafından yeni bir çağ açan, dünyayı demokrasiyle tanıştıran son derece önemli bir olay olarak lanse edilmiştir.
Tapınakçılar
Tarihin en gizemli topluluklarından biri de hiç kuşkusuz Tapınakçılar'dır. Fransızca'da «Templiers» , İngilizce'de «Templars» olarak adlandırılan bu şövalyelerin gizemi günümüzde de varlığını korumaktadır. Özellikle de Mason Cemiyetlerinin bu şövalyelere sahip çıkmaları günümüzde de süregelen bir ilgiye kaynaklık etmektedir.
TARİKAT'IN DOĞUŞU
1099'da Kudüs ve Filistin'deki kutsal yerler Haçlılar'ın eline geçmişti. Ancak Haçlı kuvvetlerinin burada güven içinde olduklarını söylemek çok güçtü. Buradaki Müslüman kuvvetler, özellikle de 1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra akın eden Türkler Haçlıları güç durumda bırakmaktaydılar.
Bölgeye Hıristiyan hacı adaylarının da sürekli gelmesi bölgede özel güvenlik önlemlerinin alınmasını gerektirmekteydi. Hacı adayları ya fanatik Müslümanların ya da etraftaki haydutların kurbanı olmaktaydılar.
Bölgede güvenlik sağlanması ve hacı adaylarının güven içinde seyahatlerinin gerçekleştirilebilmesi için kaynaklara göre- dokuz şövalye Fransa'da, Champagne bölgesinde, Hugues de Payns önderliğinde toplanmışlardır. Elimizdeki kayıtlara göre bu şövalyeler Hugues de Payns, Geoffroy de Saint-Omer, André de Mantbard, Payen de Montdidier, Archambaud de Saint-Aignan, Geoffroy Bisol, Hughes Rigaud, Rossal ve Gondemare'dir.
Hac yollarının emniyeti için yola çıkıp Kudüs'e varan bu şövalyeler, kral 2.Baudouin tarafından çok iyi karşılanmış ve kendilerine şehirde bir yer tahsisi edilmiştir. Bu yıllar, 1119 1120 yılları, tarikatın aynı zamanda ilk yıllarıdır. Tarikatın bu yıllardaki adı ise «İsa'nın Yoksul Şövalyeleri»dir. Birkaç yıl sonra ise kral 2.Baudouin, oturmakta olduğu ve Süleyman'ın Tapınağı olarak bilinen yeri terk etmiş ve burayı bu şövalyelere tahsis etmiştir. İsa'nın Yoksul Şövalyeleri'nin adı ise bundan böyle «Tapınakçılar» olarak anılmaya başlamıştır.
Takip eden yıllarda Tapınakçı şövalyelerin sayısı hızla artmaya başlamıştır. Artık savunmaya ihtiyaç duyan hacıların korunmasın üstlenmek isteyen şövalyeler kendilerini Tapınakçıların arasında bulmaktadırlar. Özellikle Hayfa Limanıyla Kudüs arasındaki yolun korunmasını Tapınakçılar üstlenmiştir.
Tapınakçıların sayılarının artması artık Saint Augustin'den esinlenerek konulan kuralların yerine yeni, bu tarikata mahsus kuralların konulması gerektirmişti. 1127'de Hugues de Payns 5 arkadaşıyla birlikte Roma'ya, papa 2.Honorius'u ziyarete gitmiş ve bu topluluk papa tarafından dinî bir örgüt olarak tanınmış ve 13 Ocak 1128'de kurallar konulmuştur. Latince olan bu kurallar «Latince kurallar» olarak geçer. 12 yıl sonra uygulanacak olan «Fransızca kurallar» ise bunlardan çok az farklıdırlar.
Aslında Tapınakçıların tanınmasında ve kuralların konmasında, daha başka bir deyişle tarikatlaşmasında önemli bir isim rol oynamıştır : Saint Bernard de Clairvaux. 1090 doğumlu olan Saint Bernard de Clairvaux, genç yaşlardan beri çevresinde tanınmaya başlanmış, gerek davranışları gerekse de din kültürü ile ünü yayılmıştır. 1153'teki ölümüne kadar etrafında hem sevgi dolu bir din adamı hem de karizmatik bir lider olarak saygı görmüştür. 20 Ağutos'taki ölüm tarihi, ona ait bir kült gününe dönüşmeye başladığında ise kilise müdahale etmek zorunda kalmıştı.
Saint Bernard de Clairvaux gibi önemli bir kişiden destek alan Tapınakçılar böylece hem savaşçı şövalye olarak hem de dindar rahipler olarak kendi kurallarını uygulamaya başlamışlardır. Tapınakçılar ayrıca kendilerini diğerlerinden ayırmak için beyaz elbiseler de giymeye başlamışlardır. Tapınakçıların kıyafetlerinin en belirgin özelliğiyse beyaz elbisenin üzerinde bulunan kırmızı haçtır.
TARİKATIN BÜYÜMESİ
Zaman içinde Tapınakçılara birçok şövalye katılmış ve örgüt büyümeye başlamıştır. 1147'de tarikatın ikinci Üstadı Robert de Craon öldüğünde sadece Kudüs'de 700 şövalye ve onlara hizmet eden 2400 kişi vardı. On 3. yüzılda birçok eyalette varlık göstermekteydiler. Bunların arasında Provence, Bourgogne, Catalogne, Portekiz, gibi yerler de vardı. Filistin'de 3 büyük eyalete bölünmüşlerdi : Kudüs, Tripoli ve Antakya. Bu yüzyılda Tapınakçıların 3468 adet şatoları vardı.
Tapınakçılar hem asker hem rahip oldukları için kadınlarla ilgilenmezler, boş vakitlerinin çoğunu ibadetle geçirirlerdi.
Tapınakçılar hem birtakım ayrıcalıklara sahip oldukları için hem de güvenilir oldukları için kutsal topraklara giden haçlıların paralarını da taşıyorlardı. Tapınakçılar ayrıca hem katılanlardan gelen gelirle hem bağışlarla iyice de zenginleşmişlerdi. Bunun dışında söylentilere göre Tapınakçılar civardaki Müslümanlardan da para almaktaydılar.
Tapınakçılar bu arada Ortadoğu'da ve İberya'da birçok savaşlara katılmış ve başarılar da sağlamışlardı.
Sonuç olarak, Tapınakçılar Haçlı Seferleri ve Hıristiyan Krallıkları döneminde güçlerinin doruğuna çıkmışlardı. Ancak bu etrafta söylentilerin doğmasına da neden olmaktaydı.
TARİKATIN SONU
Sağlanan bütün başarılara rağmen doğuda Latin krallıkları çok uzun ömürlü olamamışlardı. 16 Haziran 1291'de son kale de Müslümanların eline geçtiğinde sadece 16 Tapınakçı şövalye kalmıştı. Kalan şövalyeler ise Fransa'ya yerleşmişlerdi.
Belli bir amaç için kutsal topraklarda toplanan Tapınakçı şövalyelerin Fransa'da tarikatın varlığını sürdürmelerine için hiçbir neden yoktu. Artık tarikat ömrünü tamamlamıştı. Ancak şövalyeler bunu kabul etmek bir yana zenginlikleriyle ayrıcalıklı bir konumda varlıklarını sürdürüyordu.
Tapınakçı şövalyelerin bu zenginliği, paraya ihtiyacı olan Fransa kralı Güzel Philippe'nin (Philippe le Bel) dikkatini çekmekteydi. Bu arada Tapınakçı şövalyeler hakkında çıkan söylentiler de kralın içini kolaylaştıracak gibi durmaktaydı. Sonunda kral ustaca bir komplo ile 13 Ekim 1307'de Tapınakçı şövalyelerin büyük bir bölümünü tutuklamayı başardı.
Aralarında Büyük Üstad Jacques de Molay'ın da bulunduğu bu grup büyük işkenceler maruz kalmış ve kendilerine atfedilen suçlardan büyük bölümünü kabul etmişlerdir. Bu suçlamalar arasında birbirlerini kalçalarından ve kaba etlerinden öpmeleri, eşcinsel ilişkide bulunmaları, haça tükürmeleri, Bafomet adı verilen bir puta tapmaları da vardı.
Uzun mahkemelerden sonra Tapınakçıların sonu ateşte yanarak gelmiştir. Ancak ölümlerinden ve tarikatın yok olmasından sonra da haklarında söylentiler devam etmiştir.
TAPINAKÇILARIN GİZEMLERİ
Tapınakçıların gizemleri daha tarikatın kuruluşu ile başlar.
Aslında tarikat kurulduğu andan itibaren ezoterik bir karakter göstermiş ve amacını saklamıştır.
Tarikatın ezoterik karakteri mühründe de görülmektedir. Aynı ata binmiş iki şövalye şeklindeki bu mühür değişik araştırmacılar tarafından değişik şekillerde yorumlanmıştır. Bazı araştırmacılar bu sembolü birbirini kollayan iki şövalye olarak yorumlarken bazıları da bunu tarikatın ilk yıllarındaki fakirliğini belirttiğini iddia etmişlerdir. Aslında bu mühür, Saint Bernard'ın da «çarpışma iki yönlüdür, yeryüzünde ve gökyüzünde» şeklinde belirttiği gibi, misyonun maddi ve manevi olan iki yönünü temsil etmektedir. Bir başka deyişle görünüşteki amaçları Kutsal Topraklara giden hacılara yardım etmek olan tarikatın aslında bir de ruhsal bir amacı vardı.
Tarikatın ezoterik yönünün bir başka göstergesi de inisiyasyon törenleridir. Bu törenler bütün ezoterik topluluklarda görülen törenlere benzemektedir. Aday kabul edilmeden önce çeşitli sınavlardan geçmektedir. Bu sınavların tam olarak neler olduğunu bilemesek de 4 elementle ilgili birtakım törenler olduğunu, bazı moral değerlerin sorgulandığını öğrenmekteyiz. Bu sınavları geçen adayı, geceleyin, 12 şövalye beklemekteydi. Dışarıda bekleyen adaya şövalyeler niçin kapıya geldiğini 3 defa sorarlar, yanıtını kabul edince içeri alırlardı. Tarikata kabul edilme ise törenle olmaktaydı.
Tarikatın bir ilginç karakteri de o zamanki Orta Çağ düşüncesinden farklı düşünsel yapısı idi. Ezoterik düşünceye olan yatkınlığı Tapınakçıları diğer tarikatlardan ayırtmakta ve etrafta yanlış anlamalara yer vermekte idi.
Tapınakçıları tam bir ezoterik topluluk olarak düşünmek doğru olmaz ancak tarikatın zaman içinde böyle bir karakter aldığını ve diğer ezoterik topluluklara kaynak olduğu için bu özelliğinin fazla abartıldığını söyleyebiliriz.
TAPINAKÇILARIN İSA HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Tarih boyunca süregelen rivayetlere göre Tapınakçıların İsa hakkındaki görüşleri Hıristiyanlıktan çok daha farklıdır. Yaygın olan bir rivayete göre Tapınakçı şövalyeler Johannit mezhebe mensupturlar.
Bilindiği gibi, Hıristiyanlık tarihine baktığımızda İsa'nın gelişinden önce Vaftizci Yahya'nın kişiliğinin öne çıktığını görürüz. Ancak Yahya, kabul edilen İncillerde İsa Mesih'in geleceğini müjdeleyip onun vaftiz olmasını sağlayan bir kişidir sadece . Hatta Matta İncilinde Yahya şöyle der : «Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O'nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh ve ateşle vaftiz edecek.» Ancak zaman içinde bazı topluluklar Yahya'yı İsa'dan daha önemli tutmuşlar hatta bu düşüncelerini çağlar boyu, İsa betimlemelerinde aslında Yahya'yı resmederek sürdürmüşlerdir.
Aslında Tapınakçıların Johannit olduklarına dair çok da somut deliller yoktur, ancak kendilerine yöneltilen birtakım suçlamalarda Johannit mezhebe yöneltilen suçlamalara benzer suçlamalar vardır. Son yıllarda yapılan araştırmalar ise, biraz zorlamalı da olsa, bazı Tapınakçı sembollerinde Johannit mezhebine ait izler bulmaktadırlar.
Tapınakçılara yakıştırılan başka inanışlara göre de Tapınakçılar İsa'nın Thomas isimli bir ikizi olduğuna ve yeniden dirilmenin ancak böyle gerçekleştiğine inanmakta ve ayrıca Maria Magdelena'nın İsa'nın karısı olduğunu öne sürmektedirler.
TAPINAKÇI ŞÖVALYELERİN MÜSLÜMANLARLA OLAN İLİŞKİLERİ
Haçlı seferleri sırasında kutsal topraklara giden haçlılar içinde Müslümanlarla en yakın ilişkileri kuranlar Tapınakçılardır.
Söylentilere göre Tapınakçılar Müslümanlardan para da almaktadırlar.
Tapınakçıların en çok ilişki kurdukları topluluk ise İsmailliye mezhebinden türeyen Haşhaşiler'dir. Haşhaşiler (Batıda «Assasin» diye anılırlar ve katil anlamına gelen bu sözcük buradan türemiştir.) Hassan Sabbah'ın Alamut kalesini almasından sonra buraya yerleşen müritlere verilen isimdir. Haşhaş içtikten sonra cinayet işledikleri öne sürülen bu topluluk aslında dejenere olmuş bir ezoterik öğretiye bağlılardı. Ancak Hassan Sabbah'ın kişiliğinden de kaynaklana nedenlerle siyasete de karışan Haşhaşiler Tapınakçıların ezoterik İslam'ı tanımalarında etkili olmuşlardır.
Tapınakçılar Müslümanlarla ilişki kurdukları için çok suçlanmışlar, hatta Tapınakçıların taptığı ileri sürülen Bafomet/Bahomet adlı putun aslında Mahomet (Muhammed) sözcüğünden geldiği ve Tapınakçıların Muhammed'e taptıkları söylenmiştir. Aslında Orta Çağ'da Batı'da Müslümanların Muhammed'e taptıkları zannedildiği bilindiğinden Tapınakçıların Müslüman olmakla da suçlandıklarını düşünebiliriz.
SONUÇ
Aslında Tapınakçılar için söylenecek çok şey vardı, ancak biz bu yazı bir başlangıç olduğundan özellikle Tapınakçıların gizemlerine, gizli öğretilere ya da onlara yakıştırılan düşüncelere burada yer vermedik. Özellikle de Orta Çağ ve hatta günümüz Hıristiyanlarının İsa'nın hayatını sorgulamaları ve İsa hakkında geleneksel kilise öğretisinin dışında geliştirdikleri görüşler bu konuya daha da ışık tutabilirdi.
Ancak özellikle de İsayla ilgili olan düşüncelere girmemeye de çalıştık. Bu, daha sonraki çalışmaların konusu olabilir ancak. Bu arada Johannit mezhepler de, Özellikle de İstanbul ile olan alakadan ötürü üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.
Kaba hatlarıyla tarihini anlatmaya çalıştığımız Tapınakçıların gizemleri bugün hala gündemde . Yazılan birçok kitapta Tapınakçıların birçok «sırra vakıf « oldukları, tapınağın anahtarına, Kutsal Kab'a, Ahit Sandığı'na, bilmem hangi hazinelere sahip oldukları sürekli yazılmakta. Bazı cemiyetler ise bu topluluğu gereğinden fazla abartmakta.
Tapınakçılar tarihin derinliklerinde yerlerini alırken, ezoterik bir toplulukken parayla, maddiyatla uğraşıp ateş üzerinde yok olarak günümüzde de varlığını sürdüren ezoterik topluluklara ders vermiyorlar mı?
KAYNAKÇA
ANDREWS Richard, SCHELLENBERGER Paul, The Tomb of God, The Body of Jesus and the Solution to a 2000-year-old Mystery, Little, Brown and Company, London, 1996
ATIENZA Juan, La Meta Secreta de los Templarios, Ediciones MartÃnes Roca, Barcelona, 1989
BAIGNENT Michael, LEIGH Richard, The Temple and the Lodge, Arcade Publishing, New York, 1989
BAIGNENT Michael, LEIGH Richard, LINCOLN Henry, The Holy Blood and the Holy Grail, Corgi Books, London, 1983
BARBER Malcolm, The New Knighthood, A History of the Order of the Temple, Cambridge University Press, Cambridge 1994
BORDONOVE Georges, Les Templiers, Les Chevaliers du Christ, Marabout, Paris, 1977
CHARPENTIER Louis, Les Mystères Templiers, Robert Laffont, Paris, 1967
DAFTARY Farhad, The Isma'ilis, Their History and Doctrines, Cambridge University Press, Cambridge, 1990
DAFTARY Farhad, The Assassin Legend, Myths of the Isma'ilis, 1.B. Tauris &Co Ltd. Publishers, London, 1995
DE SEDE Gérard, Les Templiers Sont Parmi Nous, Editions J'ai lu, Paris, 1962
DEMİRKENT Işın, Haçlı Seferleri, Dünya Yayıncılık, İstanbul, 1997
DEMURGER Alain, Vie et Mort de l'Ordre de Temple, Editions du Seuil, Paris, 1989
GALAN Juan Eslava, Los Templarios y Otros Enigmas Medievales, Planeta, Barcelona, 1997
GAUTIER Léon, La Chevalerie, Editions Arthaud, Paris, 1959
HANCOCK Graham, The Sign and the Seal, Mandarin Paperbacks, London, 1993
KNIGHT Chistopher, LOMAS Robert, The Hiram Key, Element, Massachusetts, 1998
LAMY Michel, Les Templiers, Editions Aubéron, Bordeaux, 1994
MAHIEUX Jacques, Les Templiers en Amérique, Robert Laffont, Paris, 1981
MELVILLE Marion, La Vie des Templiers, Gallimard, Paris, 1994
PARTNER Peter, The Knights Templar and their Myth, Destiny Books, Vermont, 1990
PERNOUD Régine, Les Templiers, Presses Universitaires de France, Paris, 1994
PERNOUD Régine, Les Templiers, Chevaliers du Christ, Découvertes Gallimard, Paris, 1995
PICKNETT Lynn, PRINCE Clive, The Templar Revelation, Corgi Books, London, 1998
RIVIERE Patrick, Les Templiers et Leurs Mystères, Editions de Vecchi, Paris, 1992
ROBINSON John, Born'in Blood, The Lost Secrets of Freemasonry, M.Evans & Company, New York, 1989.